Professional Documents
Culture Documents
SUYUN HAFIZASIson
SUYUN HAFIZASIson
MARY: Ne istiyorsun?
MARY: Hayır.
1
MARY: Ne yaklaştı?
VI: Hayır.
TERESA: Aaa..
TERESA: Kim o?
2
TERESA: Kimdi o?
MARY: Kim?
MARY: Ne?
3
MARY: Otelde kalacak.
MARY: Ne?
TERESA: Telefon edip haber verebilirdi. Başına bir şey gelse. Dışarıda
kar yağıyor.
4
MARY: Hayır televizyon kapalıydı. Olmayan şeyleri hatırlayıp durmasan
keşke.
MARY: Buradaydım.
TERESA: Catherine’di.
MARY: Bendim.
MARY: Teresa. Bir saat daha uyumak istiyorum. Hiç havamda değilim,
tamam mı?
Yatağa yatmaya çalışır, sonra yatağın içinden onu rahatsız eden bir şeyi
çekip çıkarır: ucunda plastik haznesi olan camdan bir mekanizma.
Yatağın kenarındaki sehpaya koyar ve yeniden yatar. Teresa alır.
TERESA: Neden?
5
TERESA: Lucy için aldım. Kendim için değil. Lucy için.
TERESA: İstemiyorum.
MARY: Konu falan yok. Konu benim bir türlü uyuyamamam. Yapma
Allahaşkına Teresa, sabahın köründe bunları konuşmayalım
Mary doğrulur.
TERESA: Konuşmadım.
6
TERESA: Kafandan uyduruyorsun. Kafadan uydurma bir hatıra daha.
MARY: Senin için sorun yok tabi. Onun yatağında yatan sen değilsin.
TERESA: Evet.
MARY: Ne zaman?
TERESA: Ne farkeder?
7
MARY: Bu yatakta yatan en son o yatmıştı. Onun saç ve deri
parçalarıyla dolu—
TERESA: Sus-
MARY: İnsan hücrelerini döker. Uyurken dökülürler. Daha önce bir ayak
tırnağı buldum.
TERESA: Lütfen.
İşinden beş dakika bile kopamıyorsun değil mi, böyle bir zamanda bile?
TERESA: Tabi, hiç şikayet etmedi. Çünkü senin işin çok önemli. Yani
Allahtan sonra doktor gelir, o kadar önemli bir şey doktor olmak, ama
Frank’le ben dükkan işletiyoruz, her an bırakılabilecek kadar önemsiz bir
iş.
Sessizlik
MARY: Ne?
8
TERESA: Neden hep kavga ediyoruz?
Viski şişesini açar ve kafasına diker. Teresa ona dehşet içinde bakar
Sessizlik
9
TERESA: Kafam karışmıştı, doğru düzgün düşünemiyordum-
TERESA: Biraz anlayışlı olmak senin için çoook zor, değil mi?
TERESA: Nasıl hissettiğimi bilmiyorum. Yediğim her şeyde tuz tadı var.
Sessizlik
Nasıl görünüyor?
TERESA: Pembe
10
TERESA: Bize tabut resimlerini gösteriyordu.
TERESA: Buradayız.
Sessizlik
11
Şişeyi alır ve bir yudum içer
TERESA: Neredeydin ?
CATHERINE: Alışverişte.
TERESA: Hayır
MARY: Gaz.
12
CATHERINE: Limanda denizcilerle fingirdeşiyordum, sen ne
sanmıştın?
13
tetikte bekliyorsunuz, eleştirecek bir şey bulmak için. Hayret bir şey,
neden bende özgüven eksikliği olduğu belli işte.
TERESA: Benim merak ettiğim, madem beş paran yok nasıl dışarı çıkıp
alışveriş yapabiliyorsun?
MARY: Çalıyor.
14
TERESA: Annen daha yeni öldü, moralin nasıl iyi olabilir. Biraz daha
duyarlı olmayı denesen-
Sessizlik
MARY: Kim?
CATHERINE: Xavier.
TERESA: Aramadı.
Sessizlik
MARY: Hayır, senin için yok. Ön göze bak. Şimdi, ikiniz de gidip biraz
uyumama izin verir misiniz?
15
TERESA: Organik yulaf suyu isteyen?
MARY: Henüz.
MARY: Sen de bir bok bilmeden boktan boktan konuşmaktan başka bir
bok bilmiyorsun.
MARY: Bekleyebilirler.
16
Catherine çıkar.
Teresa çıkar.
TERESA: Tam buğday unu, yarım kilo kuzu incik, bir güzel haşla.
Kenara al. İki orta boy soğan ve iki diş sarmısağı sotele…
MARY: Ne yapıyorsun?
TERESA: Cevizli kek tarifini de denedim ama işe yaramadı. Bak şimdi
de ağzımda yine o tuz tadı var , midem bulanıyor.
MARY: Psikomatik.
17
MARY: Hani kist ağrını dindirmek için duş alacaktın.
Bence stresten oluyor. Yani, aşırı stresli bir durum yaşıyoruz, değil mi, ne
zaman ilaçları fazla kaçırsam hep böyle oluyor. Geçen yıl, bacaklarıma
tuhaf bir şeyler olmuştu, sanki kendi kendilerine hareket ediyorlardı,
böyle gergin falandı bacaklarım. Ne zaman uyumaya kalksam, seğirip
kıpırdamaya başlıyorlardı. İspanya’daki doktor bu durumun birçok
insanda görüldüğünü, sadece biraz rahatlamam gerektiğini söyledi, ama
yapamıyorum, inanılmaz hızlı bir metabolizmam var ve bir de karnımda
stresten olduğu kesin olan bir kasılma şeyi var, eminim hassas bağırsak
sendromu var bende. Yani, bir anlığına azıcık gerilsem, anında başlıyor,
ben de hemen hissediyorum, çünkü vücudumla sürekli yakın temas
halindeyim, neredeyse konuşuyor benimle , öyle bir durum var yani.
Es.
18
TERESA: Hastaneler beni hasta ediyor, ben de duramadım. Odadaki
öbür hastalar çoktan ölmüş gibi görünüyordu, hepsinde birer sonda,
yüzlerinin rengi soluk gri.
19
yani, İtalyan kanı var onlarda. Biri ölünce ağlarlar. Kafaları karışmaz,
kahkaha da atmazlar.
Sessizlik. Teresa çantasına gider ve bir ilaç kutusu çıkarır. İçinden iki
tane alır.
TERESA: Sinir hapları. Sen de al bir tane, allah aşkına. Hatta altı tane al.
Hepsini birden al. Tamamen organik bunlar, kimyasal değil.
20
vır konuşuyorsun, yok efendim, bacaklarınmış, adet öncesi gerginlikmiş.
İç organların çok umrumdaydı. Cep bilgisayarım nerede benim?
Teresa çekingen, bir nefes alır. Sonra bir tane daha. Sessizlik
TERESA: Hımmm?
TERESA: Kimi?
CATHERINE: Annemi
Sessizlik
21
TERESA: Cep bilgisayarımdaydı liste. Yaptığım liste oradaydı
MARY: Bence bağırsak lavajı pek iyi bir çözüm değilmiş. Alzheimer
hastalığı için.
MARY: E ne olmuş?
22
TERESA: Öldü çünkü kendine doğru düzgün bakmadığı için kalbi iflas
etti.
MARY: Kimi?
CATHERINE: Annemi.
TERESA: Saçmalama.
23
CATHERINE: O da beni sevmezdi.
24
TERESA: O Mary’di. Çok gençti, sürekli sorun çıkartıyordu, garip bir
sokak dili konuşuyordu falan, biz de kaçtık, onu orada bıraktık. Otobüs
paramız yoktu, dalgalar da yükseliyordu.
CATHERINE: Bendim o!
Catherine’e bakar.
Teresa yatağın altında bir şey görür, eğilip alır. Cep bilgisayarını
bulmuştur.
25
TERESA: Buldum. Listemi buldum.
TERESA: Her ay yeni bir şey patlak veriyordu, çivilerden biri daha
yerinden oynuyordu. Büyük şeyler değil, küçücük şeyler. Gözlüklerini
fırına koyuyordu mesela. “ Bugün günlerden ne” diyordu, ben de “
Çarşamba” diye yanıt verdiğimde “ Neden” diyordu. “ Çünkü öyle olması
gerekiyor anne, dün Salı olduğuna göre”. Sonra durduk yere “ Elinde
plastik kova olan bir kadın geldi buraya” diyordu. “ Kim o kadın?” “
Elaine anne. Elaine’i tanıyorsun. Senin yardımcın” Sonra bana boş boş
bakıyordu ve yeniden başlıyorduk. “ Bugün günlerden ne?”. Bunayacak
yaşta değildi bile.
26
Sessizlik. Çantasından fotoğraflar çıkarır.
MARY: Alo?...Alo?
MARY: Alo?
TERESA: Frank?
MARY: Mike?
Sessizlik
27
CATHERINE: Sandviç isteyen var mı?
Odadan çıkar.
MARY: Aa, harika bir fikir. Kilise komitesine girecek tipler yani.
MARY: Kimi?
Catherine çıkar.
28
TERESA: Kimi?
MARY: Annemi.
MARY: Kırk, kırkbeş yaşında ve üzerinde hep o yeşil tafta elbise oluyor.
29
MARY: Nasıl oldu da üç kız çocuk doğurup bizi dış dünyaya bu kadar
hazırlıksız gönderdi bilmiyorum. Ayağımıza alelacele topukluları giydirip
acil postayla. Ve tabi ki ayakkabıya uygun çantalarla.
Sessizlik.
TERESA: Neydi o?
30
MIKE: Kusura bakma..
TERESA: Merhaba.
MIKE: Evet.
Sessizlik.
Eğer çok sorun olmayacaksa, içeri girmek istiyorum. Yoksa, yani, burada
da durup ölebilirim, donarak ölmek de iyi bir ölüm şekli, hiçbir şey
hissetmeden, başka alemlere dalıp gidiyorsun.
MIKE: Saatlerdir.
31
CATHERINE: Bu da kim?
CATHERINE: Bana hep böyle davranırlar da. E, boyun kaç yani sonuç
olarak?
MIKE: 1.80
TERESA: Catherine…
32
İzin yok mu?
MIKE: Pardon?
33
CATHERINE: Of ya, burada kimsenin duygularını göstermesine izin
yok mu? Depresyodayım, yas halindeyim, bu durumda ağlamak çok
normal, allah aşkına-
MARY: Sen de kapat çeneni, bir şey bildiğin yok, Catherine, eğer bu
odadan çıkmazsan, allah şahidim olsun, beynini patlatacağım.
34
CATHERINE: Bana böyle deyip duruyor-
MARY: Ee.
MIKE: Nasılsın?
MARY: İyi.
MIKE: Bütün gece kar fırtınasında, bozuk bir trende mahsur kaldım.
MARY: Pardon.
35
Sessizlik
Mike af dilercesine
Es.
Es
MARY: Mike.
MIKE: Efendim?
MIKE: Evet.
36
MIKE: Seni seviyorum. Şimdi sen.
Sessizlik
MIKE: Kimin?
MARY: Chrissie’nin.
MIKE: Mary-
MARY: Özür dilerim, elimde değil, içimden böyle korkunç bir insan
çıkıyor. Yani, öyle bir izlenim yaratıyorsun ki, sanki ölüm döşeğinde,
makineye bağlanmış öylece-
MIKE: Abartma-
37
MIKE: Olur öyle. Şoktasın.
MIKE: Karımla bir partiye gittiğim için üzgünüm. Senin istediğin kadar
hasta olmadığı için de üzgünüm. Herhalde ölü olmasını da tercih ederdin.
A amına koyarım böyle işin. Ne dememi istiyorsun?
Sessizlik
MIKE: Üzgünüm.
Es
MARY: Yatağında bir erkek olması fikri onun hoşuna giderdi herhalde.
Gir.
38
benziyordu. Çakımla adamdan kaç kilo fileto çıkarırım onu düşünmeye
başladım.
Fazla resmi bir şekilde Mike’ın yanına tüner. Mike onu öper. Mary
ayağını kaldırır, ama dudaklarını adamdan uzaklaştırır. Yatak örtüsünün
üzerine, Mike’ın yanına uzanır. Mike Mary’e sarılır.
Kusura bakma. Bu olay beni çok gerdi. Çok tuhaf hissediyorum kendimi.
MIKE: Kim?
MARY: O hastam. Yavaş yavaş bir şeyler hatırlıyor. Eğer ona bir bisiklet
gösterirsen sürebiliyor. Sadece ona bisiklet dendiğini hatırlayamıyor, o
kadar.
Es.
39
Es
MIKE: Hayır.
Mike eğilir ve Mary’i öper. Bir süre sonra Mary kendini çeker ve ayağa
kalkar. Odada dolaşmaya başlar, sehpadan objeleri alır, yeniden yerine
koyar
Gördüğüm her şey bende ağlama hissi uyandırıyor, bir şeyler görüyorum
ve gözümün önünde yaşanmış bir hayat beliriyor. Hatırladıkça,
uyuyamıyorum.
MIKE: Neyi?
MARY: Hiç olmamış bir şey için özlem duyabilir misin? Burada
büyüdüğümü hatırlıyorum. Gece lambalarını ve bebek evini hatırlıyorum.
Gözümün önünde canlandırabiliyorum. Ama ne gece lambası ne de bebek
evinin gerçekte var olduğuna emin değilim. İçim acıyor, hasret
çekiyorum. Bu yarı hayali çocukluğum yüzünden
Es
Es.
Galiba hamileyim.
Es
MIKE: Ne?
40
MARY: Ne dediğimi duydun.
MIKE: Olamazsın.
MARY: Öyleyim.
Es
Tuhaf hissediyorum
41
MIKE: Bir hallere falan girdiğim yok!
Es.
MIKE: Ne yapacaksın?
MARY: Öyleyim.
Es
Es
42
MIKE: O zaman bir problem var. Sana söylemem lazım. Nasıl desem?
Sorun şu ki, o benim değil. Yani öyleysen, o benim değil.
Es
MARY: Ne?
MIKE: Evet.
Es
MARY: Ne zaman?
MIKE: Müneccim değilim ben. En ufak bir işaret vermedin. Hatta ima
bile etmedin.
43
Es.
MARY: Ne? Bir dakika, Mike ve ben bir şey konuşmaya çalışıyoruz
44
TERESA: Hayır. Sen dinle. Eğer ben olmasam hiçbir şey halledilmezdi.
Bu beyni ottan dumanlanmış halde başka alemlerde olurdu, sen ölmüş
annemizin yatağında iş pişirirdin, her şeyi toparlamak yine bana düşerdi.
CATHERINE: Ne kaosu?
MIKE: Peki.
45
MIKE: Sence içki içmen normal mi, yani-
Teresa bir kucak dolusu kıyafeti daha alır, ve yatağa atar. Mary tutuk,
giysilere bakakalmıştır. Catherine ayna karşısında elbiseleri bulup poz
vermektedir.
MARY: Tüm olayı bu muydu yani? İşe yaramaz şapkalarla dolu bir
dolap ve üç asalak çocuk .
46
CATHERINE: Yeşillik,yeşillik
MIKE: Emin misin? Belki iyilerle çöpler arasındakiler için bir torba daha
yapmalıyız.
Kıyafetlerin içinde bir şey arayan Teresa’dan bir başarı çığlığı yükselir.
47
TERESA: Evet!
Teresa ot etkisinde histerik bir şekilde gülmeye başlar. Mike bile güler
48
MIKE: Neyi?
MARY: Böyle iç bayıltan tuhaf bir parfüm kokusu falan duymadın yani?
49
CATHERINE: Mary, bu tam sana göre-
MARY: Abartmıyorum-
CATHERINE: Sana şöyle daha kabarık bir saç lazım. Kocaman, canlı
canlı böyle.
TERESA: Evet, aslında, o zamanlar parlak saç diye bir şey yoktu, değil
mi? Düşünsenize, kullandıkları saç spreylerini, hepsi de full kanserojen.
Şimdi, sizce bu çanta mı yoksa bu mu?-
50
Bir anlık sessizlikten sonra, ansızın gülme krizine girerler. Teresa ve
Catherine yatağın üzerinde yuvarlanırlar, karınlarını tuta tuta gülerler.
Vahşi, uyuşturucunun etkisi altında bir histeri krizi. Mary de onlara
katılır. Kapı açılır ve içeri üzerinde bir palto, elinde bavul olan Frank
girer.
Sessizlik
TERESA: Frank…
FRANK: Ne yapıyorsunuz?
Es.
FRANK: Bu ülkenin çivisi çıkmış. Hem çok sıcak hem çok soğuk,
dökülen yapraklar trenleri bozuyor, yağan karda bile bir bozukluk var-
51
Hepsi kontrolden çıkarak kıkırdamaya başlarlar.
FRANK:Saçmalamayın.
FRANK:Tamam, tamam…
52
Tekrar ve tekrar sıralanırlar. Frank fotoğraf çeker. Flash patlar.
Donarlar: Kol kola girmiş kadınlar gülümseyerek poz vermektedir.
Yanlarında dördüncü bir kadının olduğunu farkederiz: Vi, üzerinde yeşil
tafta elbisesi, sigarasını havada tutmuş, gülümsemektedir.
53
İKİNCİ PERDE
Sahne 1
VI: Yüzüne biraz allık sürmen lazım. Hep böyle solgundun zaten.
Es.
MARY: Hayır.
54
Yürümeye başlar fakat VI onu durdurur.
VI: Şu hastan var ya. Hani hakkında kitaplar okuyup durduğun. Nesi var
onun?
VI nazikçe gülümser
VI: Sapasağlam. Bu lafı severim. Her şey yerli yerinde. Garanti. Düzgün.
Güzel. Kavgaya mı karışmış?
MARY: Hayır.
Dans etmeye başlar. Hafif erotik ve baştan çıkarıcı bir danstır bu.
55
Vi dans etmeyi bırakır
Mary suçlu bir çocuk gibi geri döner. Vi yatağın kenarındaki sehpadan
bir kitap alır ve herhangi bir sayfasını açar.
Kitabı kapatır.
Yani bir kediyle kitaplık farklı şeyler. Bunu ona ben de söyleyebilirdim.
56
VI: İyi, medeni insanlara benziyorsunuz. Öyle olduğunuzu
zannediyorum. Ama benimle ne derdiniz var bilmiyorum. Öyle
kapalısınız ki. Size ulaşamıyorum. Bana hiçbir şey anlatmıyorsunuz. Ben
size bir şeyler anlatıyorum. Ne yaptım, nereye gittim. Ama sizi rahatsız
ediyor. Bana karşı hiç tahammülünüz yok. Hoşgörünüz yok. Ama ben
yıllarca size sabır gösterdim. Haksızlık bu. Bu ne cüret. Aynen böyle
hissediyorum. Bu ne cüret?
57
MARY: Hiçbir nedenin yoktu. Anladın mı? Yoktu. Hiç. Hayatıma böyle
burnunu sokmaya hiç hakkın yoktu.
VI: Bildiğim başka şeyler var. Bir şeyleri istemeyi ve hayatta hiçbir
seçeneğinin olmamasını biliyorum. O da bilmek sayılır. Hiç bilmemekten
iyidir. Benim için heyecan yeni kapı tokmağı almaktan ibaretti. Sense
canın istediği için şampanya içiyorsun, kredi kartınla alışveriş
yapıyorsun. Bunları ben de istedim. Ağzımın suları akarak istedim. Ama
sen bunları sanki dünyanın en doğal şeyiymiş gibi yaşıyorsun, hiç minnet
duymadan. Senin bu dünyaya karşı umursamaz tavrını görünce bu kızı
dünyaya ben mi getirdim diye şaşıyorum. Ama her şeyi ben başlattım.
Sana düzgün konuşmayı öğrettim, seni aptalca hatalarından korudum-
MARY: Senin bir yerlere gelme anlayışın Rotary Club üyesi, deri ceketli
bir dişçiyle evlenmekti.
MARY: Utanmıyorum-
58
başka herkes görüyor. Yanaklarının kıvrımlarına, ellerine, ellerini nasıl
hareket ettirdiğine, bak şu anda yapıyorsun işte. O benim.Ben de
annemden aldım. O da annesinden. Bu hareket o kadar eskiye gidiyor ki,
kimin başlattığını neden başlattığını bilmiyoruz, ama yapıyoruz, elimizde
değil-
Sahne Kararır
Sahne 2
CATHERINE: Çal çal çal, nolur Tanrım, lütfen beni arasın. Yüce
annemiz Kiliseye geri döneceğim, ne gerekiyorsa yapacağım, şimdi
arasın beni, şu an. Xavier, beni duyuyor musun, şu içine sıçtığımın
telefonunu kaldır ve beni ara, lütfen, kafayı yemek üzereyim. Artık
dayanamıyorum. Bunu bana neden yapıyorsun. Haksızlık bu ya. Ülser
oldum burada, beni hasta ettin. Tamam. Şimdi ona kadar sayıyorum,ve
seni arıyorum. Eğer elimdeki bu ot bitene kadar beni aramazsan, ben
arayacağım seni, duyuyor musun, aloo. Telefonu al ve beni ara. Belki
öldün gittin, kaza geçirdin, başına bir şey geldi, bundan bile haberim yok.
Xavier, mahvoldum ben.
59
CATHERINE: Hola? Per favor? Ha, tamam. Ben Catherine…Mesajımı
aldı mı onu merak ediyordum, tam numarayı bırakmıştım, telefon birden
kesildi…Ha, öyle mi…Ne zaman? Peki sizce o ne zaman..Tamam, lütfen
söyler misiniz, sadece aradığımı söyler misiniz, ve eğer mümkünse o
beni-
Telefon kesilir
Aloo? Alooo?
Mary döner ve ona bakar, Catherine onunla göz göze gelmemeye çalışır.
60
FRANK: Catherine, saçma sapan paranoya yapmayı bırak-
Mike beline bir havlu sarmış halde gelir, elinde kıyafetleri vardır.
MARY ( Kataloğu Teresa’ya uzatarak): 27A, içinde bir tane bile inci
çiçeği yok, merhum için de cenazeye katılacaklar için de hiçbir egzama,
61
deri hastalığı, kurdeşen riski kesinlikle yok. Catherine, şimdi sen seç,
sonra da bizi bir beş dakika huzur içinde bırak olur mu?
Gelemiyor.
CATHERINE: Ne baskını? Ha, hayır, yani, evet, bir sürü şey işte.
Neyse, gelmeyecek.
Es.
62
MIKE: İyi misin?
Kalkar.
CATHERINE: Siktir!
63
insanmışım, ve karşılığında hiç takdir edilmiyormuşum. Bir arkadaşım
bile yok. Yani var tabi ama çoğunu sevmiyorum, kadın arkadaşlarımı
özellikle, ve gerçekten çok uğraşıyorum ama ne yapayım çok hassasım ve
kandırılıyorum, ve hiçbir şey düzgün gitmiyor, her zaman, yani, her
zaman aynı şey- erkeklerle de..Bu erkeklerin derdi ne ya? Yani, onlarla
bir problemim falan yok. Seviyorum onları. Bugüne kadar onlardan tam
78 tanesiyle de seviştim, saydım, yani belli ki bir problem falan yok
ortada, sadece özür bile dilemedi, hiçbir şey yapmadı ve insan telefonda
mı söyler ya, artık seninle görüşmek istemiyorum diye? Yani, şimdi mi
söylenir bu? Bekleyemedi mi? Ne yapacağımı bilmiyorum, neden hep
böyle oluyor? Yalnız kalmak istemiyorum, bana yalnızlık daha iyi diyen
insanlardan bıktım, ben öyle bir insan değilim, yapamıyorum. Onun için
her şeyi yaptım, sabırlı davrandım, yapılması gereken ne varsa yaptım,
insanlar böyle davranmasına izin verme dedikleri halde, mesela geceyi
dışarıda geçirdiğinde, çok da az oluyordu, kırk yılda bir, öyle zamanlarda
siktir et gitsin dediler bana, ama yapamadım, ya gerçekten siktir olup
giderse? Çünkü zaten hepsi öyle yapıyor, bugüne kadar tanıştıklarımın
hepsi, ortadan yokoluyorlar, sorun onlar mı ben mi onu bile
anlayamıyorum. Yalnız kalmak istemiyorum, dayanamıyorum, sözde
harika bir şey olması gerek yalnızlığın biliyorum ama bence öyle değil.
Elimde değil, rol yapmaya gerek yok, deli gibi yalnızım ve
dayanamıyorum.
MARY: Kimbilir nasıl bir terapiste gitti. Aklı başında hangi insan
Catherine’e sorununun çok çok çok verici olmak olduğunu söyler?
TERESA: Evet, bunu senin bize söylemene hiç ihtiyacımız yok, teşekkür
ederiz-
64
FRANK: Teresa-
TERESA: Tuz.
65
TERESA: Hayır, neden bağırmayacakmışım, bu evde benim dışımda
herkes bağırıyor-
FRANK: Ama soracak kişi sen değilsin ve hiç zamanı da değil, tamam
mı?
MARY: Cevap vermek zorunda değilsin Mike, sorun değil. Teresa, artık
burada bitsin bu konuşma-
66
FRANK: Şu anda kimseye bir şey söylemesen daha iyi –
TERESA: Yok. Senin bir ilişkin olduğunu biliyor, ve hasta olursa senin
onu terketmeyeceğini düşünüyor.
MARY: Mike’ın karısı hasta. Ciddi ciddi hasta. CFIDS gerçek bir
hastalık, hayal ürünü falan değil, tamam mı?
67
MARY: Frank çıkar şunu buradan.
MARY: Teresa-
FRANK: Teresa_
TERESA: O kadar yıl boyunca babam hakkında olumsuz tek bir laf
etmedi. Babam hep haklıydı, mükemmel bir evlilikti. Aramızda hiç gizli
saklı yok deyip dururdu annem. Allahaşkına, kimi kandırmaya
çalışıyordu?
68
MARY: Teresa, lütfen, çok yoruldum tüm bunlardan-
TERESA: Siktir git ya, bir insanın sekiz aylık hamile olduğunu nasıl
farketmezsin?
Es
Es
69
MARY: Ben.
Es
70
TERESA: Her şeyi babamdan saklamalar. Saçmaydı tabi ama, Mary
babasının ve bizim erdemli, meleksi, pamuk prensesimizdi, ve adamı bu
gayet uydurma gerçekten mahrum etmek ayıp olurdu, değil mi ?
TERESA: Öyle bir şey yapmadı. Bebek için çok iyi Katolik bir aile
buldu, onu inançla yetiştirecek, bu arada sen de parlak kariyerine devam
ettin. Bir soru bile sorulmadı, bu konu bir daha hiç açılmadı, sanki böyle
bir şey hiç yaşanmadı, hatta Catherine’in bundan haberi bile olmadı. O
zavallı, salak Catherine, kimse bana bir şey anlatmıyor diye söylenip
durur, gerçekten de kimse ona bir şey anlatmadı ve anlatmayacak da-
FRANK: Sadece utanç verici değil aynı zamanda çok itici oluyorsun
sarhoş olduğunda. Mike’a dostça bir tavsiyem olacak: sakın karını
71
terketme. Yoksa kısmetine böyle bir kadın düşüverir. Dizideki entrikacı
kadınlardan bile beter!
Sessizlik.
Es.
Es.
FRANK: Pardon?
FRANK: Inuit,inuit
TERESA: Ne?
72
FRANK: Teresa, berbat haldeyim-
FRANK: Evet, öyle bir sürüklüyorsun ki. Sırf ortama ayak uydurmak
için bir hafta boyunca bilmem ne yağı ve haşlanmış lahanayla
besleniyorsun. Sonra da altı aydır muz görmemiş insanlara asıl ihtiyaçları
olanın boktan bir arı sütü olduğuna ikna etmeye çalışıyorsun. Her yılın
yarısı boyunca bunları dene, kendini nasıl hissedeceksin bakalım. Bırak
supermarkete gidip uyuyakalmayı, büyük ihtimalle ölmüş olurdun
Sessizlik.
73
TERESA: Ah, Frank ne kadar iyi değil mi, o kadar iyi huylu ki. Yaa tabi
öyledir,diyesim geliyor, eve girdiği an bambaşka bir adam, alakası yok,
ağzından bir laf çıkmıyor, sadece homurdanıyor, hepinizin düşündüğü
cazibeli Frank gidiyor, yerine hologram geliyor, korkunç bir kabus gibi
Frank, tıpkı –
Susar. Es
Frank’e bakar.
74
TERESA: Tamam o zaman ilginç bir şey söyle, bilmediğim bir şey.
Es.
TERESA: Ne?
FRANK: Biliyorum.
Frank
FRANK: Ne var?
FRANK: Ne?
75
Frank şaşkına dönmüştür
TERESA: Ciddiyim-
TERESA: Ama eğer bir ilişkin olsaydı, yani eğer olsaydı, bana söylerdin
değil mi?
Teresa yaşlı gözlerle şişeyi ona uzatır. Es. Frank derin bir nefes alır.
TERESA: Frank-
76
TERESA: Hayır, tabi ki değildiler.
FRANK: Belki sonra, cenaze işleri bittikten sonra, biz belki, senle..
TERESA: Ne?
FRANK: Bilmiyorum. Belki sen bu işe devam edersin, ben başka bir şey
yaparım.
TERESA: Ne gibi?
TERESA: Ne gibi?
Es.
Catherine girer.
77
CATHERINE: Ne oluyor?
FRANK: Teresa-
Dışarı çıkar. Dışarıdan bir şeylerin düşme sesi. Küfür. Frank bitkin bir
halde yatağa uzanır.
CATHERINE: Of ya…
Çok bunalımdayım.
FRANK: Evet, ya, öyle, bunalım işler bunlar. Ölmek ve buna benzer
şeyler işte.
Sessizlik
CATHERINE: Frank?
FRANK: Efendim?
FRANK: Nasıl?
Es.
78
CATHERINE: Çok güzelim. Gayet eğlenceliyim. Özel bir insanım.
Carmen öyle diyor, terapistim Carmen. Çok iyi bir aşçıyım. O zaman
neden beni terketti?
FRANK: Ne hakkında?
CATHERINE: Xavier.
79
FRANK: Catherine bırak bacağımı-
FRANK: Valla gerçekten onur duydum, ama sakin ol, yani, şey olsun
istemeyiz-
FRANK: Yok, yani şöyle, anlıyorum, bak Teresa’ya. Eğer senin yerinde
olsaydım şu Pepe denen herifi hemen arardım, ve miktir olup gitmesini
söylerdim, herifi ara ve aynen şöyle de “ Kusura bakma Pepe, annem yeni
öldü, buna ihtiyacım yok, bas git”.
CATHERINE: Of, bi siktir git ya, tek istediğim biraz şefkatti. Biraz
destek. Tek istediğim. Benimle evlenip çocuklarımın babası ol falan
istedim sanki. Bu erkeklerin sorunu ne ya? Neden sinyalleri hep yanlış
okuyorsunuz? Of ya, midemi bulandırıyorsun-
80
FRANK: Bunun, bunun hali beni endişelendiriyor. Ciddiyim- kapalı
koğuşta altı ay falan yatması lazım, tamamen gidik- neyse, ben gideyim
de Teresa’ya bakayım-
MARY: Oh, şükürler olsun, şükürler olsun, burada işte. Burada hala.
Bak.Patrick. Patrick James. Benim oğlum. Adını Heathcliff koymak
istemiştim. Daha 14 yaşındaydım. Hayatın bir roman gibi olduğunu
düşünüyordum o zaman. ( Okur) Cinsiyet: Erkek. İsim: Patrick James.
Kilo: 3 kilo 600 gram. Ondan kalan tek şey bu elimde.
Odaya bakar.
MARY: Her şey gidecek yakında. Tüm bu eşyalar, her şey. Oda tümüyle
gidecek belki. Denizde yokolup gidecek. Bu evden almak istediğim bir
tek bu var. Kurtarmak istediğim bir tek bu var. Bu kağıtla onun benim
olduğunu ispat edebilirim.
Kağıdı çantasına koyar. Elini karnına koyar ve aynaya gider. Yan dönüp
kendine bakar.
MARY: Hamile olmak çok tuhaf bir duygu. Bir sabah kalkıyorsun ve
bambaşka biri gibi hissediyorsun.
Mike’a bakar.
81
MIKE: Eğer hamileysen, eğer öyleysen, yani, tabi ki çekip
gitmeyeceğim, sadece sanmıyorum- bak, Charlie Morgan’ın alkol
tedavisi gördüğünü biliyorum-
Sessizlik.
MARY: Hadi ya, oley, kendimi çok daha iyi hissediyorum şimdi.
Es.
MARY: Şu hale bak ya, her şey karmakarışık. Seçim hakkımız olmadığı
günlere dönsek keşke.
82
MIKE: Senin seçme hakkın vardı. Beni seçtin.
Kapı çalınır.
Catherine girer.
Frank girer.
FRANK: Şöyle bir durum var, Teresa annenizi geri getirmeyi planlıyor,
yani konu bu.
CATHERINE: Bir gece önce. Buraya gelecek. Cenazeden bir gece önce.
Bu gece.
83
MARY: Burada ben uyuyorum. Ölü annemin yanında uyuyamam.
Allahım ya!
TERESA: Frank..
FRANK: Ne var?
Sahne kararır.
Sahne 3
Aynı oda, ertesi sabah. Tabut alçak bir sehpa üzerinde durmaktadır.
Teresa cenaze için giyinmiştir, telefonda konuşmaktadır. Catherine
sabahlığıyla oturmuş, tabuta bakmaktadır.
84
TERESA: Karda mahsur kaldılar herhalde.
CATHERINE: Kimler?
Teresa bakar.
Es.
Es.
85
CATHERINE: Pek istemiyorum, hayır.
TERESA: Bugüne kadar hiçbir sevgilin düzgün olmadı ki. Doğru seçimi
yapamıyorsun hiç.
TERESA: Ne?
TERESA: Bir kere biz çok, çok mutluyuz aslında. Mükemmel bir çiftiz.
Çünkü doğru olanı yaptık-
86
Es. Mary tabuta bakar.
MARY: İyi.
MARY: Boşver.
Mary şaşırmıştır.
87
MARY: Biliyorum olmadığını. Çünkü ben aldım. Belki başka bir şey
bulurum diye-
TERESA: Eski gaz faturaları, otobüs biletleri falan var orada, annemin
atmadığı ıvır zıvır-
MARY: Lütfen.
MARY: Ne oluyor?
88
MARY: Ver şu salak kutuyu!
TERESA: Olmaz.
Es.
Es.
Es.
TERESA: Öldü
Sessizlik.
Es.
89
TERESA: Kasabanın arkasındaki tepedeymiş, bir arkadaşıyla. Toprak
kayması olmuş, altında kalmışlar. Peder Michael haber verdi bize.
MARY: Git.
VI: Aç tabutu.
VI: Çirkin, yaşlı bir kadın. Onu tanımıyorum bile. Gözlerine yeşil far
sürmüş, çirkin,yaşlı bir kadın. Yeşil. Asaletin rengi. Buz yeşili göz farı.
Mary bir sure ona bakar. Teneke kutudakileri boşaltır. Zarfı bulur,
gazete kupürlerini çıkarır, şaşkınlıkla bakar.
90
MARY: Bindokuzyüzseksen…..Bindokuzyüzseksen… Neden
söylemediniz bana?
VI: O zaman doğru olan buymuş gibi geldi. Final sınavların vardı.
Sessizlik.
MARY: Bir hastam var. Yirmi yaşında bir oğlan, hastane yatağında
öylece yatıyor, ifadesizce, hiçbir anı,düşünce yok, içi boş bir makina gibi.
Ona bakınca tek gördüğüm Patrick. Benim yaşatmadığım anılarla dolu,
başka birinin ona verdiği anılarla. Sonra düşünüyorum, benim ona
verebildiğim bir şey var mı diye? Bana ait bir tarafı. Belki benim gibi
gülüyordur. Belki yürüyüşü bana benziyordur. Belki de benzemiyordur.
Beni obsesif yaptın.
Es
Es
91
VI: Haftasonu ekinde okumuştum.
Es
VI: Nasıl hissettiğini hiç bilemedim. Herhangi bir şey konusunda nasıl
hissettiğini hiç bilmedim. Duyguların benimle paylaşamayacağın kadar
özeldi. Beni dışladın. Bana baktığında bile beni görmedin. Benimle hiçbir
şey paylaşmadın, bir şaka, bir gülümseme bile, üstünlük taslamak dışında,
bana hiç izin vermedin, seni tanımama izin vermedin. Bu kaya gibi ceza,
bunca yıl, hep olduğumdan daha iyi olmamı isteyerek, hep senin annen,
hep sorumluluk sahibi, hep suçlanacak biri. Senden nasıl özür
dileyecektim ki, ona bile izin vermedin?
Es
MARY: Üzgünüm.
Es
VI: Bana ilk kez doğru düzgün bir soru soruyorsun. Bana fikrimi
sormayalı yıllar oldu.
VI: Bazı şeyler değişmiyor. Bazı şeyler iliğine işliyor. Şarkılar. Bebekler.
Bebeklere çok düşkündüm. Köpekler. İnsanların saçları. Dans etmek.
Dans etmek istedim. Teresa’ya sorsan son derece uygunsuz yerlerde.
Bahçede mesela.
92
MARY: Peki kendini kim gibi hissediyordun. Seni sen yapan anılar yok
olunca?
Es
Es
Vi gitmeden önce ona son bir kez bakar. Mary başını elleri arasına
alarak ağlamaya başlar. Teresa ve Frank girerler
93
TERESA: Mary, topla kendini, cenazeye gitmen gerekiyor. Frank, şu
şurubu getir, hemen-
Frank çıkar.
TERESA: Al iç şunları.
MARY: Ne bunlar?
MARY: Sadece deyip durma, benim hayatım bu. Sanki basit, çözülebilir
bir şeymiş gibi davranmayı kes artık, vitamin haplarıyla düzeltmeye
çalışmayı kes!
MARY: Şu anda iki arada bir derede kaldım gerçekten. Bir bütün marul
mu yesem, yoksa boğazımı mı kessem.
94
hatta üçüz annesi olacağım. Birden daha önce hiçbir şeyin anlamı yokken
her şey anlamlanıverdi. Hatta amına koyduğumun prensesiymişim bu
ülkenin.
MIKE: Pardon?
Kapı açılır ve Catherine çok kısa bir mini etekle kapıda belirir.
TERESA: Neye?
Sessizlik.
95
FRANK: Alo?...Nasıl? Ne? Neyiniz var? İnanamıyorum ya…Biz ne
yapabilir miyiz? Nasıl yani ? Ne ?...Anlayamadım? Yani, eğer biz…
Tamam, peki, tamam tamam, teşekkürler, tamam.
Telefonu kapatır.
Es.
FRANK: Galiba dedi ki, taşıma işini yapamazmış çünkü bir eli
plastiktenmiş. Kulaklarım mı bozuldu nedir?
TERESA: Hayır.
TERESA: Ne?
Sessizlik
96
MIKE: Belki birer kadeh içki iyi gelir hepimize, ha?
Sessizlik.
TERESA: Ne?
Sessizlik.
MIKE: Uzun kış gecelerinde bir çeşit hobi. Kendi tabutunu kendin yap.
97
FRANK: Ha! Tamam. Bu tarafı ben tutayım o zaman.
Kaldırırlar.
Çıkarlar.
TERESA: Ettim.
Es.
98
CATHERINE: Hatırlıyor musunuz, babam dışarıdayken bazen, bizi
geceyarısı uyandırıp cipsle gazoz verirdi.
Es
Es
TERESA: Var.
MIKE: Kim?
99
MARY: Suyun hafızası olduğunu söyleyen. Annem bir hayalet. Suyun
şaraptan geçtiği gibi, o da bizim içimizden geçiyor. İster beğenelim, ister
beğenmeyelim. Hiçbir şey tam olarak bitmiyor
MIKE: Ne yapacaksın?
Es
Es
MARY: Senden bir şey isteyeceğim Mike. Bir kez isteyeceğim ve bir
daha da asla sormayacağım. Karını terket ve benimle gel.
Es
Es
Mary pencereye gider. Mike çaresizce ona bakar. Mary dışarı bakar.
MARY: Bu kar hiç bitmeyecek. Her şey dondu kaldı. Her şey iptal oldu.
100
Mary Mike’a döner.
MIKE: Ne yapacaksın?
Sahne kararır.
101