Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 20

Telegram/t.

me/turktili_online
Geri dönüşüm terim olarak, kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri
dönüşüm yöntemleri ile ham madde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılmasıdır.[1] Tüketilen
maddelerin yeniden geri dönüşüm halkası içine katılabilmesi ile öncelikle ham madde ihtiyacı azalır.
Böylece insan nüfusunun artışı ile paralel olarak artan tüketimin doğal dengeyi bozması ve doğaya
verilen zarar engellenmiş olur. Bununla birlikte yeniden dönüştürülebilen maddelerin tekrar ham madde
olarak kullanılması büyük miktarda enerji tasarrufunu mümkün kılar. Örneğin, yeniden kazanılabilir
alüminyumun kullanılması alüminyumun sıfırdan imal edilmesine oranla %35'e varan enerji tasarrufu
sağlamaktadır. Atık malzemelerin ham madde olarak kullanılması çevre kirliliğinin engellenmesi
açısından da önemlidir. Kullanılmış kâğıdın tekrar kâğıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su
kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltabilmektedir. Örneğin bir ton atık kâğıdın kâğıt hamuruna
katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir. Geri dönüşümün tarihçesi.Maddelerin kategorilere
ayrılması. Geri dönüşüme olan ihtiyacın başlamasında savaşlar nedeniyle ortaya çıkan kaynak sıkıntıları
etkili olmuştur. Büyük devletler, II. Dünya Savaşı sırasında ülke çapında geri dönüşümle ilgili kampanyalar
başlatmışlardır. Vatandaşlar özellikle metal ve fiber maddeleri toplama konusunda teşvik edilmişlerdir.
ABD'de geri dönüşüm işlemi yurtseverlik anlayışında çok önemli bir yer edinmiştir. Hatta, savaş sırasında
oluşturulan kaynak koruma programları, doğal kaynakları kısıtlı bazı ülkelerde (Japonya gibi), savaş
sonrası da devam ettirilmiştir. Geri dönüşüm bilincini topluma yaymak için en önemli unsurlardan biri
eğitimdir. Son dönemlerde eğitim programlarında geri dönüşüme dünyada önem verilmektedir.[2][3]
Geri dönüşümün dünyanın geleceğine sunacağı katkılar çevre duyarlılığı başlığı altında bu programlarda
yer bulmuştur.[4] Özellikle kâğıt, plastik şişe ve kavanoz gibi kolaylıkla dönüştürülebilecek maddeler,
okullarda hayata geçirilen geri dönüşüm fikirlerinin ana maddeleridir.[5]Geri dönüşümün başarısını
eğitim kadar etkileyecek bir diğer husus ise ekonomidir. Ancak yeterli satın alma gücüne sahip tüketiciler
çevreye duyarlı seçeneklere yönelebilir. Bu durum da üreticileri ürünlerindeki geri dönüştürülmüş
malzeme miktarını artırmaya teşvik edebilir. Ayrıca tüketiciye geri dönüştürülecek ürünü bu sürece dâhil
etme konusunda açık yönergeler vermek de oldukça önemlidir.[6]

Batıl inanç, genellikle bilgisizlikten, bilimsel bilgilerin veya nedenselliğin yanlış anlaşılmasından, kadere
veya büyüye inanmaktan, doğaüstü etkileri algıladığını sanmaktan veya bilinmeyene karşı duyulan
korkudan kaynaklanan inanç veya uygulamalardır.[1] Batıl inançlar çoğu zaman şans, kehanet ve belirli
ruhani varlıklarla ilişkilidir.Yaygın bazı batıl inançlar arasında yolculuğa çıkan birisinin arkasından yere su
dökmek, merdiven altından geçmemek, gece tırnak kesmemek, kara kedi görmenin uğursuzluk
getireceğine inanmak sayılabilir. Anlamı. Batıl inaçların kökenini eski paganist inançlarda aramak gerekir.
Bu çağlardan kalma batıl inanç dediğimiz alışkanlıklar devam etmiş, oysa bir zamanlar bunları anlamlı
kılan inançlar çoktan unutulup gitmiştir.Bazıları çok eski tarihlerden gelen boş inançlara ilişkin yalnızca
bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Günümüzde Ay'ın Dünya'nın bir uydusu olduğunu biliyoruz. Oysa
bundan binlerce yıl önce yaşamış insanlar Ay'ın bir tanrıça olduğunu sanıyor, insanlara zenginlik ve uğur
getirdiğine inanıyorlardı. Günümüzde yeni ay çıktığında sevdiği kişinin yüzüne bakmak ya da altına el
sürmek türünden davranışlar o dönemlerden kalmış olabilir. At nalının uğurlu sayılmasının
nedenlerinden biri, belki de eski Avrupa topluluklarından Keltlerin atın kutsallığına inanmalarıdır.
Eskiçağlarda topraktan çıkarılan demir cevherinden demir eşya üretme sanatının büyücülük olduğuna
inanılması da bu inancı doğurmuş olabilir. Aksıran bir kimseye "çok yaşa!" denmesinin, aksırma sırasında
ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığına ilişkin eski inançlardan doğmuş olduğu düşünülebilir. Aksıran
kimseyi bu sözlerle sevindirmek, belki de ruhun esenlikle geri dönmesine yardımcı olma amacını taşır. 13
rakamının uğursuz olduğu batıl inancının ise; 13 Ekim 1307 Cuma günü Tapınak Şövalyeleri'nin
tutuklanması ve işkence edilerek öldürülmesine dayandığı sanılmaktadır. Bu batıl inanç hâlâ öylesine
güçlüdür ki, bazı kimseler 13 kişiyi aynı masaya oturtmaktan kaçınır. Bazı ünlü otellerde 13 rakamı
taşıyan oda ve kat yoktur. BMW'nin Münih'te bulunan merkez binasının 13. katı boştur. Anadolu'da halk
arasında boş inançlara günümüzde de rastlanır. Bunlardan birkaç örnek şöyledir: İlk rastlanılan kişinin
toplumsal durumu ve halk arasındaki itibarına göre işlerin rast gidip gitmeyeceği konusunda yorumlar
yapılır. Esnaf, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atar ya da yüzüne sürer. Birine kesici alet
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
verilirken düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürülür. Akşam tırnak kesmek iyi sayılmaz. Ay tutulması
ve Güneş tutulması sırasında silah atılıp, teneke çalınarak önlerini kapatan cin-peri topluluğun
kaçırılabileceğine inanılır.

İklim değişikliği. Bu madde günümüzdeki iklim değişikliği nedenleri ve etkileri ile ilgilidir hakkındadır.
dünya tarihinin herhangi bir dönemindeki iklim eğilimi için İklim değişkenliği ve değişiklikleri sayfasına
bakınız. Geçmiş dönemlerdeki iklim koşullarını araştıran bilim dalı için paleoklimatoloji sayfasına bakınız.
Sıcaklık indeksi. Küresel sera gazı emisyonlarının gelecekteki potansiyel senaryoları. Tüm ülkeler Paris
iklim anlaşmasında belirlenen mevcut taahhütlerini yerine getirirse, 2100 yılına kadar ortalama ısınma,
Paris Anlaşması'nın “2°C'nin çok altında” ısınmayı sürdürme hedefinin çok ötesine geçecektir. İklim
değişikliği ya da Küresel ısınma,[not 1] karbondioksit gibi ısıyı tutan gazların atmosferde artmasıyla
oluşan ve atmosfere salınan sera gazlarının neden olduğu düşünülen sera etkisinin sonucunda, Dünya
üzerinde yıl boyunca kara, deniz ve havada ölçülen ortalama sıcaklıkların artması nedeniyle dünyanın
iklimin değişmesidir. Günümüzde iklim bilimciler (klimatolog) küresel ısınma konusunda
hemfikirdirler.[2] Küresel İklim Değişikliği insani fosil yakıtlar tüketimi, endüstriyel ve tarımsal gibi
faaliyetlerinin sonucu olarak atmosferdeki miktarı ve yoğunluğu artan sera gazlarının neden olduğu
küresel ısınmanın neden olduğu iklim değişiklikleridir. Bu iklim değişiklikleri kuraklık, çölleşme,
yağışlardaki dengesizlik ve sapmalar, su baskınları, tayfun, fırtına, hortum vb. meteorolojik olaylarda
artışlar gibi belirtilerle kendini gösterir.[3] Paris Anlaşmasını göre, dünyanın ortalama ısısı en fazla 2 °C
olmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak için birçok faaliyet şart. En önemlilerin arasında fosil yakıt kullanımının
bırakılması ve az et tüketilmelidir.[

Sigara, kıyılmış tütünün kağıda sarılmasıyla üretilen, dumanı çekilerek tüketilen nesne. Günümüzde
yaygın olarak kullanılan bu ürünün, 18. yüzyılda Avrupa'ya İspanyol denizciler tarafından Amerika'dan
getirildiği düşünülmektedir. Sigara, sigara kasası ve sigara paketi içinde tutulur. Sigara yüzünden her
sene 6 milyon kişi ölmektedir,[1][2] yani her 10 ölümden birinin nedeni sigaradır. Dünya Sağlık Örgütü'ne
göre Türkiye'deki erkeklerin %30'u ve kadınların %12'si sigaradan ölmektedir. Fiziksel faktörler. Fiziksel
bağımlılıktan sorumlu olan nikotin, renksiz, kokusuz ve oldukça zehirli bir maddedir. Böcek İlacı
yapımında bile kullanılmaktadır. Yarılanma ömrü 60 dakika gibi kısadır. Sigara içiminde dolaylı ve çok
yavaş olarak kana geçmektedir; metabolizma hızı ile alım hızı dengelidir, dolayısıyla vücutta birikim
yapmaz ve güçlü bir uyuşturucu madde olduğu için bir süre sonra tolerans gelişir. Bu yüzden de çok
toksik olmasına ve sigara tiryakileri tarafından sürekli alınmasına rağmen hızlı bir ölüme yol açmaz.
Ancak sigara ile birlikte nikotin replasman tedavilerinin kullanılması aşırı doza bağlı komplikasyonlara ve
ölüme yol açabilir,. 21. yüzyılda tütün endüstrisinin sağlığa gerçekten ve ciddi zararı olmadığı iddiasıyla
piyasaya çıkaracağı ürünlerle de aynı sorunların yaşanma olasılığı kuvvetle muhtemeldir. Sigarayı
bırakma yöntemleri- Sigara bağımlılığının artmasıyla beraber, bu bağımlılıktan kurtulmak isteyenler farklı
yöntemler denemişlerdir. Sigara içindeki nikotin maddesinin yarattığı, eroin ve kokain bağımlılığına
benzer özellikler gösteren bağımlılıktan kurtulmak birçok kişi için tek başına başarılması zor bir durum
olduğundan, farklı yöntemler bağımlılara yardımcı olmaya çalışmaktadır. Hiçbir yöntem %100 başarı
oranı yakalamasa da, bazı yöntemlerdeki başarı oranı %80'lere kadar çıkmaktadır. Haaretz gazetesinin
2002 yılında yaptığı bir araştırmada, 7 farklı yöntem denekler gönderilerek denenmiş, 1 ay sonra ve 1
sene sonra artık sigara içmeyenlerin sayılarına bakıldığında, 1 sene sonunda Abrahamson arınma
tedavisinde başarı oranı %80 iken, bazı yöntemlerde başarı oranı 0 olmuştur.

Uyuşturucu, kişisel zevk veya tıbbi amaçlı kullanılan psikoaktif maddelere verilen ortak isim.
Yasallaştırılmasına dair görüşler. Uyuşturucu maddeler çoğu ülkede yasa dışı olmakla birlikte, bu durum
maddenin tipine göre ve ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Alman bilim adamı Christian Rätsch
uyuşturucunun kullanımı üzerine çeşitli görüşler ileri sürmüştür. Uyuşturucunun yasallaşması gerektiğini
ileri süren Rätsch'ın en önemli gerekçelerinden biri uyuşturucu tüketiminin hukuksal bir hak olduğu
düşüncesidir. Bunun dışında uyuşturucunun yasak olduğu bir ortamda tüketiminin de doğru
yapılamayacağını, çok fazla alındığı takdirde her maddenin ölüme götürebileceğini ileri sürmüştür. Ona
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
göre devlet uyuşturucuyu yasallaştırırsa, karaborsa maddeler piyasada olmayacak ve böylece denetimli
tüketim sağlanıp, ölümlerin önüne geçilebilecektir.[4 İstatistik veriler-2014 yılında 29 milyon insanda
uyuşturucu bağımlılığı saptanmıştır. Teşhis konulan her altı uyuşturucu bağımlısından sadece biri
tedaviye başvurmaktadır. Dünyada en fazla afyon üretimi ise Afganistan'da yapılmaktadır. Birleşmiş
Milletler yaptığı bir açıklama ile Avrupa ülkelerinin en büyük uyuşturucu pazarları arasında olduğu
belirtildi. Birleşmiş Milletler 2016 raporuna göre hayatında en az bir kere uyuşturucu kullananların sayısı
2013'te 246 milyon, 2015 yılında ise 247 milyon olarak açıklandı.Uyuşturucu kategorisinde en fazla Esrar
üretimi yapılmaktadır. Esrar 129 ülkede yasadışı yollarla üretilmektedir. Dünyada esrar kullananların
sayısı ise 182 milyon civarındadır.[5]

Kadın hakları kavramı özellikle 19. yüzyılda büyük önem kazandı. Dünya genelinde çok çeşitli kurum ve
kuruluşlar kadınların karşılaştığı sorunların ve ayrımcılıkların giderilmesi için çalışmalar yapıyor.
Kadınların eğitimi için sunulan fırsatlar uzun zamanlardan beri olağan karşılanmayan bir konu olmuştur.
Antik Çağ’da ve Orta Çağ öncesinde kadınlar için akademide eğitim görmek ve çalışmak aslında
alışılagelmiş bir durum değildi; fakat mümkündü. Antik Mısır’dan, Antik Yunanistan’dan ya da Roma
İmparatorluğu döneminden, zamanının önde gelen kadın doktorları, mimarları, filozofları ve diğer kadın
bilgeleri hakkında anlatılar, günümüze kadar ulaşmıştır. Orta Çağ’ın feodal toplumunda okullar ve
üniversiteler giderek kilisenin talimatlarına uymaya başladıktan sonra, kadınların eğitim görebilmeleri
neredeyse asırlar sonra, aileleri bir manastıra para yardımı ya da herhangi bir mal devrettikleri takdirde
mümkün olmuştur. Tıp ve eğitim alanları kadınların akademik olarak çalışabilecekleri en son alanlar
olmuştur. Aydınlanma Çağı’yla birlikte devlet okulu ve genel zorunlu eğitim düşüncesi yayılmaya
başladığında, kızların bu zorunlu eğitime dâhil edilip edilmemesi tartışmasının başlaması fazla uzun
sürmemiştir. Bu zamana kadar kızlar ve genç kadınlar için diploma alabilmek sadece yüksek kız okulunu
bitirmekle mümkündü. Bu okullarda kızlar ev kadını ve ev yönetimindeki hayatlarına hazırlık yapıyorlardı.
Müfredatta güzel sanatların yanı sıra el sanatları ve ev ekonomisi dersleri de bulunuyordu. O zamanki
toplumlarda kızların daha fazla konu hakkında bilgi sahibi olmalarına izin verilmiyordu. Kadınlar için
vatandaşlık hakkının istenmesinden sonra, ilk kadın hareketlerinin talepleriyle birlikte o zamana kadar
sadece erkeklerin yararlandığı mesleki eğitime, kadınların da gidebilmeleri istenmiştir. Özellikle
kadınların üniversitede eğitim görebilmeleri bir asır boyu tartışılmış ve karşı çıkılmıştır. İzin verilmeden
önce kadınların fiziksel yapıları ve düşünsel yetilerinin böyle bir eğitim için yeterli ve uygun olup olmadığı
tartışma konusu olmuştur.

Sosyal ağ kavramını ilk kez 1954 yılında Barnes, kişinin çevredeki diğer insanlarla olan ilişkilerini
tanımlamak amacıyla kullanmıştır. İnternet ortamında, kullanıcıların kendilerini tanımlayarak her
kültürden farklı kullanıcı ile iletişime geçtiği, bunun yanında normal sosyal yaşamda kullanılan jest ve
mimik hareketlerini simgeleyen sembollerle duygu ve düşüncelerini sanal olarak ifade ettiği, bu şekilde
sosyal iletişim kurduğu ortamlar “sosyal ağ” olarak tanımlanmaktadır. Bugün sosyal ağlar dediğimizde en
büyük örnek olarak karşımıza Facebook, Instagram, Twitter ve LinkedIN gibi web siteleri çıkmaktadır.[1]
Sosyal ağlar, bireyleri internet üzerinde toplum yaşamı içinde kendilerini tanımlayarak yine insanlara
internet iletişim metodları ile iletişime geçmek için ve aynı zamanda normal sosyal yaşamda yapılan
çeşitli jestleri simgeleyen sembolik hareketleri göstererek insanların yarattığı sanal ortamdaki sosyal
iletişim kurmaya yarayan ağlara verilen genel isim olup, sosyal ağ giderek yayılmakta ve kullanımı
bireyler, toplumlar için gerekli hale gelmektedir. Medyaya ve çeşitli iletişim kaynaklarına bakıldığında
sosyal ağlar kullanılarak bazı isyanların, iç savaşların, devrimlerin vb. olayların ilk adımlarının
gerçekleştirildiği görülmektedir.[2] Sosyal ağ sitelerinin büyük bir kısmı belirli bir amaç üzerine
kurulmuştur. Örneğin Facebook’un asıl amacı sizin gerçek hayatta tanımış olduğunuz kişilerle etkileşime
geçmenizi sağlamaktır. LinkedIN’in amacıysa profesyonel iş ağı olarak size iş dünyası ve proje bazlı bir
sosyal ağ deneyimi sunmaktadır. Günümüzde bazı popüler sosyal ağ siteleri şunlardır: Facebook –
Tanıdığınız kişilerle iletişime geçebileceğiniz sosyal ağ sitesidir. Pinterest – Görüntü paylaşımı özellikli,
her türlü görselin paylaşıldığı ve pano sistemiyle çalışan bir sosyal ağ platformudur. Instagram – Fotoğraf

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
bazlı paylaşımda bulunabilmeniz için meydana getirilmiş sosyal ağ sitesidir. Tumblr – Hem kişisel blog
hem de blogcuların içerisinde yer aldığı yaratıcı bir sosyal ağ projesidir. Twitter – Etkileşimlere
girebileceğiniz ve tüm ünlülerle etkileşimde bulunabileceğiniz sosyal ağ sitesidir. YouTube – Sosyal video
paylaşım ve etkileşim platformudur.

Madde bağımlılığı, Psikiyatri ve adli psikiyatride, uyutucu-uyarıcı-keyif verici psikotrop maddelere


bağımlı olma durumudur. Bu maddeler, halk dilinde narkotik madde olarak bilinirler. Psikotrop maddeler
santral sinir sistemini doğrudan etkileyen kimyasallardır. 4 grupta toplanırlar;

Uyarıcı maddeler (kokain, amfetaminler, kafein),

Uyutucu/uyuşturucu maddeler (opium alkaloidleri, barbitüratlar, benzodiazepinler),

Halüsinojenler (esrar, lysergic acid diethylamide-LSD, phencyclidine-PCP),

Uçucular (tiner ve benzerleri)

Tütün ürünleri

Alkol içeren ürünler

Madde bağımlılığı'nın sinir sisteminin yanı sıra organizmanın tümü üzerinde ölüme yol açabilen olumsuz
etkileri vardır (ayrıntılar için: bkz. Uyuşturucu) . Bağımlılık yapan maddelerin kullanımında çeşitli
yöntemler uygulanır; sigara gibi dumanı solunur (esrar), tozları burna çekilir (kokain), damara injekte
edilir (eroin) ya da tablet olarak kullanılır (amfetaminler). Kokain en iyi bilinen doğal uyarıcıdır. Orta ve
Güney Amerika'da yetişen Erythoxylon coca ağacının yapraklarından elde edilir. Güçlü bağımlılık yapan
bir alkaloiddir. Kokain kullanımında koka yapraklarının çiğnenmesi ve toz kokainin özel borularla burna
çekilmesi gibi çeşitli yöntemler vardır. Amfetamin ve metamfetamin sentetik uyarıcılar arasında en sık
kullanılan türevlerdir. Uzun yol kamyon, TIR ve otobüs sürücüleri ile konsantrasyon gerektiren sporlarda
doping maddesi olarak kullanılırlar. Tütün ürünleri ve alkollü içecekler, madde bağımlılığının en sık
görülen örnekleridir.

Güvenlik kameraları neden olmalı? Güvenlik kameralarının önemini günümüzde yadsıyamayız. Kamuya
açık alanlarda, sokaklarda, AVM ' lerde kameraların kullanılması şehir güvenliği açısından büyük önem
taşır. Bir çok ahlaka aykırı durumlar, yasadışı ve antisosyal olaylar bu kameralar sayesinde aydınlanır ve
suçluların yakalanması kolaylaşır. Akıllı güvenlik kamerası nedir? Ev güvenlik kamera sistemi, ev içi
güvenlik ve tedbiri sağlamak amaçlı kullanılan görüntüleme sistemidir. Bu sistem ile evde olunmayan
zamanlarda izleme, görüntüleme ve kayıt işlemleri gerçekleştirilebilmektedir. ... Güvenlik kamerasının
yetkisiz kişilerce uzaktan izlenmesine karşı kullanıcılara şifre verilmektedir. Güvenlik kameraları
nerelerde kullanılır? Kamera sistemleri, sanayi, hizmet ve üretim sektörleri ve güvenlik veya kaydın
gerekli olduğu işyeri ve konutlarda kullanılmaktadır. Konut ve işyerleri dışında, plaka okuma ve geçiş
sistemlerinde kullanılan özel kamera sistemleri de üretilmektedir.

Yabanci dil eğitimi, ikinci veya yabancı bir dil edinme sürecini ve uygulamasını ifade eder. Öncelikle
uygulamalı dilbilimin bir dalıdır, ancak disiplinlerarası bir alan olarak düşünülebilir. Dil eğitimi için dört
ana öğrenme kategori vardır: ustalık, iletişimsel yeterlilikler, kültürler arası deneyimler ve çoklu
okuryazarlıklar.[1] Artan küreselleşme, işgücünde birden çok dilde iletişim kurabilen insanlar için büyük
bir ihtiyaç yaratır. Ticaret, turizm, uluslararası ilişkiler, teknoloji, medya ve bilim gibi alanlarda ortak diller
kullanılmaktadır. Kore, Japonya ve Çin gibi birçok ülke, ilk ve ortaokul düzeyinde en az bir yabancı dil
öğretmek için eğitim politikalarını çerçevelemektedir. Bununla birlikte, Hindistan, Singapur, Malezya,
Pakistan ve Filipinler gibi bazı ülkeler hükümetlerinde ikinci bir resmi dil kullanmaktadır. GAO'ya göre,
Çin son zamanlarda yabancı dil öğrenimine, özellikle de İngilizce'ye büyük önem vermektedir. Yabancı
dille eğitimin avantajları Yabancı dille eğitimin bazı belirgin avantajları vardır. Bunlardan biri, genellikle
daha gelişmiş ve güncel olan, o yabancı dildeki kaynakların daha iyi okunup anlaşılmasına yardımcı
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
olmasıdır. Bir diğeri de o yabancı dildeki önemli kavramların öğrenciye öğretilmesidir. Yabancılarla
ilişkilerde bu kavramların yerine oturmuş olması, aynı zeminde tartışma olanağına imkân tanır. Gerektiği
zaman bu kavramları yabancı dilde yazacağı eserlerde kullanarak, kendi dilinde pek rağbet görmeyecek
olan (bu durumda yabancıların da içinde bulunduğu geniş bir kitleye ulaşmayacaktır) böyle bir çalışmayı
daha geniş kitlelere duyurma olanağı doğar. Yabancı dil nedir? İnsanların doğduğu ülkede
konuşulmayan, ancak başka bir milletle iletişim kurmak için öğrenilmesi gereken dile yabancı dil diyoruz.
İki yabancı topluluk birbiriyle anlaşabilmek için ya ortak bir dil bilmeli, ya da birbirinin dilinden
anlamalıdır. Olaya yalnızca iki toplumun birbirinin söylediğini anlaması olarak bakmak yeterli değildir;
yabancı dil öğrenildiğinde o toplumun kültür birikimi, tarihsel gelişimi ve değer yargıları da öğrenilmeye,
böylece ilişkiler sağlamlaşmaya başlar. Ne yazık ki, bütün toplulukların konuşacağı ortak bir dil projesi
(Esperanto gibi) çok fazla rağbet görmemiştir. Geriye kalan ikinci seçenekte ise, genellikle daha gelişmiş
olan ülkenin dili öğrenilip konuşulur.

dost ile arkadaş arasındaki farklar. Bir kişi başka birisi ile tanıştıktan sonra çıkar amaçlı görüşmeyi
sürdürüyorsa arkadaştır. sadece beraber zaman geçirmekten keyif aldığı için görüşüyor ve ona
sırlarından bahsediyor ve çok az kimseye anlattığı yada kimseye anlatmadığı şeyleri anlatıyorsa dosttur.
arkadaş herkestir, dost birkaç iyi adam-kadındır. arkadaş gölgeyi gören, dost renkleri seçebilendir.
arkadaş yolgeçen hanı gibidir, dost hiç yıkılmayacak eski ve sıcak bir handır her yağmurlu günde kapısı
aşındırılan. arkadaş zorunlu anlarda beraber olunan, dost beraber olunması müthiş-zevkli-bağımlı
olunandır. arkadaş bakan, dost görmeyi becerendir. arkadaşın duydukları satırlar, dostun anladıkları ise
satır aralarındaki sözlerdir. arkadaş kapı kolunu bilmeyen-merak dahi etmeyen öte dünya insanıdır, dost
kapıya ihtiyaç duymayandır. arkadaş öyledir, dost vazgeçilmeyendir. herkese arkadas denebilir ama dost
hak edene söylenir, kimdir dost? hayatınızda sürekli başınız derde girdiğinde yanına gittiöğinizdir, saat
kaç olursa olsun sizi yanlız bırakmayandır, siz yanlıs yaptığınız da, aq sıctın lan diyebilendir*.dost hicbir
seyi anlatmaktan cekinmedigindir, her seyini bilir; her aninda fiziken olamasa da ruhen yanindadir.
dostlara, eger olunursa, cok asik olunur ama niyeyse genelde ayrilinir. arkadaslarla da sevgili olunur ve
nihayetinde belki yine ayrilinir. fark ise ayrilmalar arasindadir: dosttan ayrilinca genellikle arkadas
kalamazsiniz, arkadasinizdan ayrildiginizda sevgili kalabilirsiniz; en azindan kalabilenler var.

Ticaret malların/ürünlerin üretim sürecinden tüketimine kadar geçen zamanda, ekonomik değer taşıyan
başka nesneler ile değiştirilmesi, alışı ve satışı anlamında kullanılmaktadır.[1] Ticaretin insanlık
tarihindeki ilk şekli takastır. Takas yöntemi ile, mal ve hizmetler birbiri karşılığında değiş tokuş edilir.
Günümüzde ise artık değişim aracı olarak para kullanımının keşfedilmesi insanlık tarihinin erken
dönemlerine dayanmaktadır. Pek çok tarihçi ticaretin, iletişimin doğuşunu takiben takas yöntemiyle
başlamış olduğunu düşünmektedir. Ticaretin ortaya çıkış nedeni, insanın ihtiyaçlarını karşılama
arzusudur. Üretimin ve kaynakların kısıtlı olmasından dolayı insan, kendinde olmayan mal veya hizmeti
bir başkasından sağlamak istemiş, bunun için de kendinde bulunan mallar ile değiş tokuş yapmaya
başlamıştır. Daha sonra iş bölümünün gelişmesi ve ticari malların çeşitlerinin artması ile, ortak bir
değişim aracına ihtiyaç duyulmaya başlamıştır. Böylelikle ekmek, altın, fasulye, inci gibi mallar, para gibi
bir değişim aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. Paranın keşfi, ticaretin kolaylaşmasını ve
yaygınlaşmasını sağlamıştır. Taşımacılığın ve iletişimin de gelişmesi ile birlikte ticaret bugünkü halini
almıştır. Bu gelişim sırasında da içinde bulunduğumuz ekonomik sistem gelişmiş, ticareti düzenleyici
kanunlar yapılmıştır. Günümüzde ticaret, ekonominin merkezinde yer almaktadır. Ticaret kavramı,
günümüz ticaret eğitiminde kullanılan anlamı olan; “Malların ticaret yapmak amacıyla alımı ve tam bir
işlem ve muameleye tabii tutmadan satımı (mal ticareti)”, şeklindeki tanımı ilk olarak 19. yüzyılının
başında kullanılmıştır. Rudolf Seyyfert’e göre mal ticareti; malın satışı, nakliyesi ve yeniden
paketlenmesidir ve bu hizmetler ticaretin belirleyici temel işlevleridir.” Ticari işletmeler, bu temel
işlevleri ve başka ticari faaliyetleri; a) sektörel, b) sınırlı ya da tam olarak, c) kendi adına, d) bütün
risklerini üstlenerek yapan kuruluşlardır ve bu kuruluşlar tedarik ve pazarlama konusunda

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
Çevre kirliliği, çevrenin doğal olmayan bir şekilde insan eliyle bozulmasıdır. Bu ekosistemi bozma
eylemleri; kirlenme şeklinde tabir edilmektedir. Çevre; dünya üzerinde yaşamını sürdüren canlılarının
hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdüğü dış ortamdır. Diğer bir deyişle "ekosistem" olarak tanımlanabilir.
Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziksel unsurlarını, insan, hayvan, bitki ve diğer mikroorganizmalar ise
biyolojik unsurlarını teşkil etmektedir. Çevrenin canlı öğelerinin hayat aktivitelerini olumsuz yönde
etkileyen, cansız ögelerin üzerinde ise yapısal zararlar meydana getiren ve niteliklerini bozan yabancı
maddelerin hava, su ve toprağa yoğun bir şekilde karışması olayına "çevre kirliliği" denir. Hızla artan
insan nüfusu ihtiyaçları arttırmakta, insan eliyle yaratılan kirliliğin tabiata ve çevreye verdiği zararın
boyutu her geçen gün artmaktadır. Yaşamı daha mükemmel bir hale getirmek, daha sağlıklı ve uzun bir
ömür sağlayabilmek amacına dönük bazı gelişmelerin, kırsal ve kentsel alanlarda doğal kaynakları
bozduğu, su, hava, toprak kirlenmesine yol açtığı, bitki ve hayvan varlığına ve sağlığına zarar verdiği
açıkça görülebilen bir gerçek haline gelmiştir. Toprak, suv, hava, isik, radioaktiv kirlilik gibi cesitleri var

Turizm ya da gezim, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir
ülkeye veya bir bölgeye gezmen (turist) çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan
çalışmaların tümüdür. Turistik gezi, insanların sadece bir yerden bir yere gitmesi değil kültürel, ekonomik
ve toplumsal olarak da iletişim içinde olmalarıdır. Turizm sayesinde insanlar hem diğer ülkelerin, hem
kendi ülkelerinde yaşadıkları bölgenin dışındaki güzelliklerin, hem de geçmişte yaşamış olan insanların
bırakmış oldukları kültürel mirasın farkına vararak, gelecek kuşaklara daha yaşanılabilir bir dünya
bırakmanın gerekliliğine inanarak hayata farklı açılardan bakabilirler. Turistler gittikleri ülke ya da
bölgede gördükleri yerler karşılığında o yöre halkına para kazandırırlar. Yani turizm ziyaret edilen ülke ve
bölgenin ekonomisine büyük bir maddi katkı sağlar. Turizm açısından Türkiye'ye en çok Antalya ve
Bodrum gelir kazandırır. Turizm sözcüğü ilkin 21. yüzyılda bazı İngilizlerin Avrupa'ya yaptığı yolculuklar
için kullanılmıştır. II. Dünya Savaşı'ndan sonra bu eylem, dünya çapında yaygınlık kazanınca, turizm
sözcüğü de dilden düşmez olmuştur. Eskiden yalnız zengin ve aylak kimselerin yaptığı bu geziler, ulaşım
kolaylıklarının sürekli olarak gelişmesi (hız, konfor ve güvenlik gibi) ve kısa zamanda herkesin tatil
yapmasını sağlayan toplumsal gelişmeler (oteller, moteller, kamp yerleri, tatil köyleri vb) sonucunda
gittikçe çoğalmıştır. Turistlerin barınmaları, eğlenip dinlenmeleri için yapılan oteller, moteller,
pansiyonlar, plajlar, lokanta ve gazinolar, kamp alanları, eğlence yerleri, spor ve avcılık tesisleri,
kaplıcalar birer turizm kurum veya kuruluşudur. Bu kurumların sayısı, konforu, personelinin güler
yüzlülüğü, buralara ulaşım kolaylığı turist akımını arttırır. Turizmi arttıran bir başka bir etmen de tarihi
anıtların bolluğudur. Eski kent harabeleri, ünlü anıtlar (camiler, kiliseler, açıkhava tiyatroları, müzeler
vb...) her zaman insanların ilgisini çekmiştir. Bunların yanı sıra doğa güzellikleri de önemli bir ilgi
kaynağıdır. Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) turizm gelirlerinin her yıl %4 oranında artış gösterdiğini
belirtmiştir.

Komşuluk denince akla ne gelir? Komşu denilince ilk önce kapı komşumuz akla gelir.Çünkü onunla daha
çok haşır neşir oluruz. Her gün onunla karşılaşırız.Onunla selamlaşırız.Evde olmayan bir ihtiyaç için önce
onun kapısını vururuz. (çıkarma işleminde bile bizde yoksa komşuya gideriz.)Komşuluk neden önemlidir
kısaca? Özellikle çevremizde ailemizden sonra bize en yakın olan insanlar komşularımızdır. Komşuluk
ilişkileri toplum içerisinde huzur ve barışı getirir. Özellikle komşular dayanışma içerisinde olur ve
birbirlerine yardım ederler. O yüzden komşularımız ile her zaman iyi geçinmeliyiz ve onlarla sohbet
etmeliyiz. Iyi bir komşu nasıl olur? İyi bir komşu olmanın 9 basit yolu. Anlaşmazlıkları nezaketle çözün.
Kaydet. .... Evin bahçesinde komşulara açık davet verin. ...İletişim bilgilerinizi paylaşabilirsiniz. ...Bilgi ve
tecrübelerinizi paylaşın. ...Müziğin sesini kısın. ...Arka bahçenizdeki köpeğiniz aralıksız havlıyorsa kontrol
edin. ...İyi bir sürücü olun. ... Nazik olun, selamlaşın. Dinimize göre komşuluk hakları nelerdir? Cenab-ı
Hak buyuruyor; "… Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya,
yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve size hizmet eden kimselere ihsan ile muamele edin, iyi davranın…" (Nisa
4/36). ... Komşunun miras hakkı gibi hakkı vardır, o da komşuluk hakkıdır.

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
reklamcılıkta reklam önemli kalite mi ? Aynı zamanda reklam ajanslarını ve reklamverenleri birbirine
kenetleyen ilişkidir... şöyle ki eğer ürün iyi değilse ama işletmenin pazarlama departmanı ne olursa olsun
iyi bir şekilde tanıtımı yapılsın mantığıyla kaliteli bir tanıtım yapılmasını sağlarsa bir anlamda kendi ipini
de çekmiş olur çünkü reklamı görüp bi hevesle ürünü almaya koşan tüketicilerin doğuracağı talep sonucu
daha fazla üretime gidilecek bununla beraber ilk kullanım sonucu memnun kalmayan tüketici ikinci kez
satın alma davranışına gitmeyecektir... bu durumda dimyata pirince giden reklamverenin evdeki
bulgurdan olmasına neden olacaktır çünkü elinde ilk ürettiğinden daha fazla sayıda ürün kalacaktır...
kalitesi yüksek ürünlerin genelde pazar lideri olmaları kalitenin doğal bir sonucudur. pazar lideri olan bir
ürünün ise teorik olarak "kendi kendini satması" beklenebilir. bu durumda, "kaliteli ürünlerin reklama
ihtiyacı yoktur" diye düşünebiliriz. ancak, ürünün dahil olduğu ürün kategorisi, yüksek rekabetli, fiyat
duyarlı veya çok kalabalık bir kategori olabilir. bu durumda kaliteli pazar lideri ürünümüz kategorisindeki
sırasını ve pazar payını korumak için ya bol bol reklam, ya da kaliteli reklam yapmaya zorlanır. pazar
lideri salakça maliyetlerini kontrol edemeyen bir ürün değilse, yine teorik olarak cebi en dolgun
reklamveren kategorisinde at koşturmaktadır. böylelikle rakiplerine kıyasla çok daha kaliteli reklamlara
imza atabilme şansı da açıktır.

Milli bayramlar. Ülkece kutladığımız birçok milli bayramlar vardır. Bu milli bayramların her biri ayrı bir
anlamı ifade eder. Milli bayramlar ülkede ki milli bilinci oluşturması açısından son derecede önem teşkil
ederler. Bundan dolayı milli bayramlarımız internet üzerinden araştırılmaktadır. Okullarda da milli
bayramlar hakkında öğretiler sunulur. Peki milli bayramlarımız nelerdir? İsimleri ve tarihleri ile milli
bayramlar nelerdir? Milli bayramlar ile ilgili tüm detayları derledik.\Milli bayramlarımız her yıl
kutlanmaktadır. Milli bayramlarımız şu şekilde oluşmaktadır; 1) Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı….Her
yıl 23 Nisan'da kutlanan bir milli bayramımızdır. Yılın kutlanan ilk milli bayramı olma özelliği taşımaktadır.
23 Nisan hem Türkiye Cumhuriyeti'nin hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin milli bayramları
arasında yer almaktadır. Bu milli bayramın önemi ise Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılması ve Türkiye
Cumhuriyeti kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bugünü çocuklara armağan etmesidir. İlk kez
saltanatın kaldırılması ile birlikte 1922 yılında kutlanmaya başlanmıştır. 2) Atatürk'ü Anma ve Gençlik
Spor Bayramı…Resmi bayramlarımızdan bir tanesidir. Her yılın 19 Mayıs’ında kutlanır. Atatürk'ün
Samsun'a Bandırma Vapuru ile çıkmasını atfeden bir gündür. Bu bayram Kurtuluş Savaşı'nın da başlangıcı
olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda 19 Mayıs bayramı Türk gençliğine armağan edilmiş bir
bayramdır. 3) Zafer Bayramı…Yunanlıların İzmir'den sürülmesi ve düşman işgalinden kurtarılmasını
anılan bir bayramdır. 30 Ağustos'ta kutlanmaktadır. Büyük Taarruz'un zafere ulaşması ve Türk yurdunun
düşmandan arındırılmasına atfedilen bir gündür. Her yıl devlet kurumlarınca kutlanan bir gündür. Hem
Türkiye'nin hem de Kuzey Kıbrıs'ın milli bayramıdır. 4) Cumhuriyet Bayramı…Cumhuriyet'in ilan
edilmesine özel oluşturulmuş bir milli bayramdır. Cumhuriyet bayramı Türkiye'de 29 Ekim'de
kutlanmaktadır. Cumhuriyet bayramı resmi tatil içeren bir bayramdır. Aynı zamanda Türkiye dışında
Kuzey Kıbrıs'ta da yine milli bayram olarak kutlanmaktadır. 5) Demokrasi ve Milli Birlik Günü…15
Temmuz 2016 gününde darbe girişiminden sonra halkın direnişi sonucu elde edilen zafere atfedilen bir
gündür. Demokrasi ve Milli Birlik Günü de resmi tatil olan bir gündür.

Bilgisayarın yararları zararları nedir? Bilgisayarların yararları: 1. Bilgiye ulaşım hızlandı. 2. Bilgi paylaşımı
hızlandı. 3. Bilgi paylaşımı kolaylaştı. 4. Küreselleşmeye katkıta bulundu. 5. Bilgisayar okuryazarlığı diye
bir kavramın ortaya çıkmasını sağladı. 6. Film, Video, Oyun gibi içeriklere anında ulaşım imkanı sundu. 7.
İnsanlar aradıkları bilgi için saatlerceansiklopedileri karıştırması engellendi. 8. İnsalar arası iletişim
hızlandı. 9. İnsanların oturdukları yerden sosyalleşmesi sağlandı. 10. İnsanların farklı kaynaklara
ulaşmalarına imkan verdi. 11. Farklı ülkelerdeki farklı insanlarla tanışmayı kolaylaştırdı. 12. Yeni
arkadaşlar bulabilmeye imkan tanıdı. 13. İşletmelerin yeni müşteriler bulabilmesine imkan tanıdı. 14.
Küresel rekabet ortamını kızıştırdı. 15. İşletmelerin daha az maliyetle daha fazla kar elde etmelerine
olanak sağladı. 16. Tanınmayı yani ünlü olmayı kolaylaştırdı. 17. Yeni iş sahalarının açılmasına imkan
tanıdı.

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
Bilgisayarların zararları: 1. Bağımlılık yapar. 2. Kötü insanlarlada tanışmaya olanak sağlar. 3. Müstescen
içeriklerde bulunur. 4. Dijital verilen çalınmasına yol açabilir. 5. Uzun süre bilgisayar başında oturanlarda
omurgalarında eğrilik, bileğinde karpal tünel sendromu gibi hastalıklar oluşmasına sebebiyet verir. 6.
Bireylerin asosyol olmasını sağlar. 7. Vakit kaybına yol açar. 8. Kullananlar dijital dolandırıcılık ve
sahtecilikle karşı karşıya kalabilir. 9. Aile içinde anlaşmazlık gibi sorunlara yol açabilir. 10. İnsanlar
arasındaki sosyal bağların kopmasını sağlar. 11. Akrabalık ilişkilerinin azalmasına sebebiyet verir. 12. Göz
hastalıklarına davetiye çıkarır. Bilgisayarların zararlarının önlenmesi

Yalakalık ve yağcılık, kendisine saygısını kaybetmiş insanların kendi çıkarları uğruna başkalarına gereksiz
ya da hak etmediği iltifatlarda bulunmasıdır. Kısaca dalkavukluktur... Yalakalık deyip geçmeyin. Bu bir
sanattır. Herkesin yapabileceği, öğrenebileceği bir şey de değildir. Bu sanat sahibinin sırtı yere gelmez.
Kişiyi basamakların en yükseğinde tutar. İnsanlığın var oluşundan beri müşterisi vardır. Petrol gibidir.
Janjanlı ambalajlı hediye paketi gibidir, alıcısını sevindirir. Ama yine de Allah kimseyi bu sanat erbabının
yanına düşürmesin. Kimileri bu durumu “nokta kadar menfaatler için virgül gibi eğilenlerin durumu” diye
de tabir eder. Bazıları için yalakalık bir yaşam biçimi olmuştur. Onlar yalakalık yaptıklarının farkında bile
değildir. Onların kanına işlemiştir yalakalık yapmak. Büyük ihtimalle bu, onların genlerinden geliyor olsa
gerek. Yalakalıktan hoşlananlara ne demeli? Onlarda makamı mevkii ne olursa olsun, bence aslında çok
uyanık kimselerdir ki O yalakalardan sonuna kadar yararlanıp kullanırlar. Ve onlara ufak tefek menfaatler
sağlarlar. Kısaca her iki taraf içinde utanç verici bir durumdur bu. Türkçe deki yalakalığın tanımında
kullanılan kelimelerin çokluğuna bakıldığında toplumumuzun konuya ne denli ilgi ve alaka duyduğunu
görmek mümkün olur. Yağcı, yağdanlık, dalkavuk, şakşakçı, şaklabanlık, kemik yalayıcılık, yalpaklık,
huluskarlık, omurgasızlık, yanar dönerlik, v.s. Uzayıp giden bir çeşitlilik vardır,Türkçedeki yalakalık
literatüründe. Yalakalığın ırkı, dini, dili ya da mezhebi yoktur. İngilizcede “brown nosing” burun b..ku
anlamına gelir ki bizdeki yalakalık deyimiyle aynıdır. Eskiden yaşayan kralın biri patlıcanı çok severmiş.
Patlıcandan her bahsettiğinde, Soytarısı iç geçirir Kralı tasdik edermiş. Kral; ‘Patlıcan dolma gerçekten
mükemmel bir yemek’ diye konuşsa, Soytarı atılır ‘evet patlıcan dolmanın üzerine yemek tanımam’
dermiş. Kral patlıcan musakkadan bahsetse ‘ah var mı patlıcan musakka gibi bir yemek’’ diye söze
başlarmış. Kral ‘ üç öğün patlıcan kızartma olsa yerim’ dediğinde, ‘bir ömür patlıcan kızartma yiyebilirim’’
dermiş. Zaman geçtikçe Kral patlıcandan bıkmış nefret eder olmuş. ‘Bu patlıcan yemeğini nasıl yerler
bilmem. Böyle tiksindirici bir yemek daha olamaz’ demiş. Soytarı ‘Haklısınız Kralım millette ne mide var.
Aslında tüm patlıcan yemeklerini yasaklamak lazım’ demiş. Soytarının daha önceki söylediklerini bilen bir
kişi ‘Yahu! Daha düne kadar sen değimliydin patlıcan yemeğini öve öve göklere çıkaran?’ diye
sorduğunda Soytarı atılmış. ‘Ben Kralın Soytarısıyım patlıcanın değil.’ Yalakalık üzerine bir derleme
yapmak istedim bugün. Bilin bakalım kimi tarif ettim? Aslında etrafımızda o kadar yalaka var ki, bu
şablon tümüne uyar. Aman efendim. O yalakalar bizden uzak dursun. Her ne kadar bulaşıcı olmasa da,
bizi de yanlarında görenler “yalaka” sanabilir. Gölge etmesinler başka ihsan istemez.

Önlemler ne kadar etkili? Sigara içme oranına hızlı bir bakış işe yaramadığı izlenimini verebilir.1990'ların
ortalarında insanların % 27'si sigara içiyordu. 2013 yılında bu sadece % 19'a düştü.Ancak bundan 20 yıl
öncesiyle karşılaştırıldığında, 1970'lerin ortalarında bu oran % 45'lerdeydi.Bu önlemlerin işe yaramadığı
anlamına mı geliyor? Pek değil...Sigara içenlerin oranı o kadar yülksekti ki, riskler hakkında kanıtlar
artınca, bırakanların sayısı da nispeten hızlı bir şekilde düştü.Geriye en müptela içiciler kaldı.Sağlık
uzmanları bu nedenle tedbirleri daha da sertleştirmek için bastırıyor.Hedef çocukları sigaradan uzak
tutma. Sigara içenlerin sayısına odaklanmak, sigara karşıtı kampanya yürütenler ve bakanların mevzuatla
ulaşmaya çalıştığı önemli bir unsuru kaçırıyor.Öncelikle, yeni önlemlerin bazıları pasif içiciliği azaltmaya
yönelik.Stirling Üniversitesi tarafından 2011 yılında yayınlanan bir araştırmaya göre, halka açık yerlerde
sigara yasağı kesinlikle bu sonucu verdi.İkincisi, sigara içen kişilerin sayısının azaltılmasının yanı sıra,
amaç insanların sigaraya başlamasını durdurmaktı.1970'lerden bu yana hiç sigara içmeyenlerin nüfus
içindeki oranı % 37'den % 58'e yükseldi.Son yıllarda çocukları sigaraya başlamaktan soğutmada özellikle
etkileyici ilerlemeler var.Bakanlar ve sağlık alanında kampanya yürütenlerin sigarayı "normallikten

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
çıkarma" kavramıyla kastettiği de buydu.Bu hedefe ulaşmak için çalışırken de el değmedik bir şey
bırakılmadığı söylenebilir.

Doğal Afetler Nelerdir? Doğal Afetler Nasıl Ortaya Çıkıyor?Doğal afetler, dünyayı ve insan yaşamını
doğrudan tehdit eden, tamamen doğal nedenlerle ortaya çıkan felaketlere verilen genel isimdir. Aynı
zamanda ihmal, dikkatsizlik, çevre kirliliği gibi doğrudan doğruya insanların kilit rol oynadığı nedenlerle
de ortaya çıkabilmektedir. Günümüzde en çok sık rastlanan doğal afetlerin başında deprem, yangın ve
sel geliyor. İşte, doğal afetlere ait tüm detaylar.Her doğal afetin ortaya çıkış nedenleri birbirinden
farklıdır. Son yirmi yılda dünyayı etkisine altına afetlerin artışında çevre kirliliği, doğal alanların yok
edilmesi ve sanayileşme gibi faktörler önemli rol oynamaktadır. 1- Deprem: Yer kabuğunu oluşturan
levhalar birbirlerinin üstüne gelecek şekilde konumlandırılmıştır. Doğal süreçler ile birlikte bu levhaların
birbirini zorlaması ya da sıkışması depremlerin en önemli kaynaklarıdır. Deprem kuşağında olan
ülkelerde yaşanma riski diğer ülkelere oranla beş kat daha fazladır. Türkiye de Japonya gibi deprem
kuşağında yer alan ülkeler arasında yer alıyor. Depremin oluşmasında doğrudan olmasa bile dolaylı
olarak insani faktörler de etki etmektedir. Çarpık kentleşme ve kentleşme bu faktörlere örnek olarak
gösterilebilir. 2- Yangın: Orman, ev, fabrika yangını gibi çeşitleri bulunan bir diğer doğal afettir. Dünya
genelinde çıkan yangınların %80'inden fazlası kaza ve ihmal kaynaklıdır. Yetersiz yangın tüpü
bulundurma, eğitimsizlik ve çevreyi önemsememek de başlıca nedenleri arasında gösterilebilir. Ağaçlar,
dünyanın oksijen kaynağı olduğu için orman yangınları en tehlikeli doğal afetler arasında yer alıyor.
3- Sel: Sel felaketleri çok yağış alan bölgelerde sıklıkla görülüyor. Bu nedenle Türkiye'de su baskınları en
çok Karadeniz bölgesinde yaşanıyor. Asıl nedenlerden biri de nehir yataklarının kapasitesinin az
olmasıdır. Aynı zamanda şehirlerdeki alt yapı yetersizliği de taşkınların çok daha sık yaşanmasında kilit
rol oynuyor. Doğal Afetler Nasıl Ortaya Çıkıyor? 1- Kuraklık: ''Dünyayı Bekleyen Doğal Afetler''
sıralamasında kuraklık ilk sırada yer almaktadır. Hem ozon tabakasının delinmesi hem de çevrenin insan
eliyle tahrip edilmesi bu riskin birinci sıraya yükselmesine neden olmuştur. Aynı zamanda sık ve düzensiz
aralıklarla yaşanan iklim değişiklikleri de verimli toprakların dahi kurumasında ve kullanılamaz hale
gelmesinde etkilidir. 2- Heyelan: Halk arasında yer kayması adıyla bilinen heyelan birçok farklı
sebeplerden dolayı ortaya çıkabilir. Aşırı yağış ilk nedenleri arasında yer alır, yol çalışmalarında yapılan
ihmaller ve zemine bağlı unsurlar da heyelana neden olabilir.

EVLAT EDİNME. Anne olmak için illaki çocuk doğurmak şart değildir. Bir çocuğu koruyan, onun bakımını
üstlenen, seven ve kabul eden insanlar da anne-baba oluyor. Bir çocuğu karnında değil yüreğinde
büyütenler de annedir. Bir çocuğa biyolojik olarak can vermeyen ama ona emek harcayıp sevgisini
verenler de babadır. Bir çocuğu büyütmek için çalışanlar, o çocuğu topluma kazandırmak için her şeyini
ortaya koyanlar da anne-babadır.

Evlat Edinme: Durumu evlat edindirilmeye uygun bir çocukla, durumu evlat edinmeye uygun kişi/eşler
arasında hukuki bağlar sağlanarak çocuk ebeveyn ilişkisinin kurulmasıdır.
Evlat Edinme Koşulları

• Eşlerin en az beş yıldan beri evli olmaları veya her ikisinin de otuz yaşını doldurmuş bulunmaları,

• Evlat edinecek kişi veya eşlerin, evlat edinilenden en az 18 (on sekiz) yaş büyük olması,

• Çocuğun, evlat edinen tarafından en az bir yıl süreyle bakılmış ve eğitilmiş olması,

• Evlat edinmenin her halde çocuğun yararına bulunma


• Ayırt etme gücüne sahip olan çocuğun rızasının alınması,

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
• Çocuğun ana ve babasının rızasının bulunması, (22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanununun 311 ve 312. maddelerinde yer alan hükümler hariç)

• Çocuğun vesayet altında olması halinde vesayet dairelerinin izninin alınmış olması,

• Evlat edinenin en az ilkokul mezunu olması şeklinde özellikler aranır.

Her çocuk iyi bir aile ortamında büyümeyi hak eder. Bazen ana ve babadan kaynaklanan bazen de tabi
olarak gerçekleşen sebeplerle bu durum gerçekleşmeyebilir. Bu nedenle dünya üzerinde uzun
zamanlardan beri pek çok hukukta evlat edinme kurumuna yer verilmiştir. Evlat edinme kurumu,
çocuklar için aile bulmak kadar eşler için çocuk sahibi olmaya da hizmet eden bir kurum olmuştur. Her ne
kadar yapay bir ilişki olsa da gerçek olan soybağı ilişkisine mümkün olduğunca benzeyen bir soybağı
ilişkisi oluşturulmaya çalışılmıştır.

Medyanin depremdeki rolu. Evet, sevimsiz konu, deprem! 9 Aralık Pazar günü İTÜ Süleyman Demirel
Kültür Merkezi’nde jeoloji mühendisleri "İstanbul Jeolojisi Sempozyumu"nun üçüncüsünü düzenledi.
Akıllarına nereden geldiyse beni de "Doğal afetler, deprem ve medya" adlı panele konuşmacı olarak
çağırdılar. Ben de "Modern Afet Yönetiminde Medyanın Yeri ve Rolü; Türkiye’de Medyanın Afetlerdeki
Rolü ve Şimdi Medyanın Yoğunlaşması Gereken Noktalara Örnekler" başlıklı ironik bir konuşma yaptım.
Size de özetleyeyim. Bir afet olduğunda halkın öncelikle bilmek istediği şunlardır: Kendisinin ve ailesinin
hayatını nasıl koruyacak? Acil durumun tipi ve etki alanı nedir? Halkın durumu nedir? Doğru dürüst
bilgilendirilmiş medya afet olduğunda; toplumun paniğini azaltabilir, eyleme hazırlayabilir ve gelecek
sorunlara karşı uyarabilir. Aslında medyanın desteği bunlarla da sınırlı değil. Medyanın, afetleri önleme,
afet zararlarını ve kayıplarını azaltma, hazırlık, tahmin ve erken uyarı, afet riskinin algılanması, etki ve
ihtiyaç analizi, müdahale, iyileştirme çalışmalarında da desteği çok büyük. Tabii ki yararlanabilene!..

Gazeteci Göksel Özköylü’ye göre medyanın temel görevi şunlar: "Doğru bilgiyi edinmek, doğru bilgiyi
edindirmek! Çünkü bilgi eksikliği beraberinde korku ve huzursuzluk getirir." Bunun için muhabirler
özellikle bilgili, güvenilir ve erişilebilir bir muhatap arar. Muhabirler çabuk ve güvenilir bilgi ister. Ayrıca
muhabirler olay yerine ulaşmak ve eşit muamele görmek ister. Ülkemizde muhabirlerin bu isteklerine ne
afetlerde ne de normal durumlarda cevap verecek "Basın Sözcüsü" kurumlarımızın tümünde ve afet
mevzuatımızda yok. İnanmıyorsanız örneğin, Afetlere İlişkin Acil Yardım Teşkilatı ve Planlama Esaslarına
Dair Yönetmeliğe bir bakın. Böylece afet ve acil durumlarda basın ve halkla ilişkiler konusunda pek fazla
yol aldığımız söylenemez. Örneğin, 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremlerinin ardından 2000 yılında
hazırlanan Sayıştay raporundaki basın ile ilgili gözlemler şunlar: Medyanın maksatlı yayını ile "Devletin
saygınlığının doğrudan hedef alınmasına rağmen" hükümet yeterli karşı propagandaya çok geç başlamış.
Basın boş bırakılmış. Basını devamlı bilgili kılacak ve yönlendirecek personel görevlendirilememiş. Aynı
raporda basınla ilgili tavsiyeler de sıralanmış: Medya (Psikolojik harekát açısından) kontrol altına
alınmalı. Medya başıboş bırakılmamalı, il/ilçe afet yönetim merkezlerinden yetkili kişilerce doğrudan
basın açıklamaları yapılmalı. İletişim teknolojisinin yoğun, etkin kullanımı gerçekleşmeli...

Hayvanlar evde mi, yoksa dışarıda mı bakılmalı? Hayvanlar insanlar için etinden, sütünden
faydalanılacak varlıklardır. İnsanoğlu evcilleştirebildiğini hizmetine almış 20. yüzyıl sonrası birden boş
vakit sahibi olunca onları kendilerine arkadaş seçmeye başlamış. İnsanların kendi tercihidir. Ama
başkalarına zarar vermesine izin verilmemelidir. Doğal rahatlama unsurlarıdır. Ben de evimde kedi ve kuş
beslemiş biri olarak evde hayvan beslenmesine karşı olamam. Ama köpek konusunda aynı
düşünmüyorum. Kedi , kuş, balık dışında hayvanların bahçe ortamı ya da ev dışı alanlarda bakılması daha
doğru gibi geliyor. Ev de mi bakılsın, dışarıda mı bakılsın sorularından ziyade hayvanlara karşı merhametli
olunmalıdır. Yaratılan her canlıya karşı merhametli olummalıdır. Hayvanların güçleri dışında kendilerini
savunma mekanizmaları olmadığı için hakları gözetilmelidir. Tüylü hayvanlar ticari amaçlarla nesilleri yok
edilip arkasından hayvanların neslini koruyalım toplantılarını da çok samimi bulmuyorum. Sonuç olarak
insanoğlu hayvanlara hep kendi egolarını tatmin amacı ile yaklaşıyor. Bu duygunun ötesinde merhamet

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
duyguları ile yaklaşırsak daha güzel olacaktır. Dünyamızı farlı şekillerde güzelleştirdiklerini düşünüyorum.
Papağan (Alican) Köpek (Zeytin) Kedi (Hulisi) bizim evin halleri Evde hayvan beslenir mi? sorusuna: Evet
beslenir. Ben besliyorum.Sokakta beslediklerim ayrı evdekiler ayrı.Hemde üçü bir arada. Onlar evimin
maskotları.Yorgun argın geldimmi bu hepimiz için geçerli insanın strestini alıyorlar.Hepside ayrı sevgi ayrı
ilgi ayrı bakım istiyorlar biz halimizden memnunuz. Önemli olan onları hayvan gibi görmemek. Oyuncak
gibi görmemek. ) Hayvanları sevmeyen insanları hiç sevemez.Arkadaşlar bu dünya hepimize yeter. Ha bu
arada tüy sorunu yok değil ama koku sorunu bizde kesinlikle yok. Aşılar var ilaçlar var bakıyorsan tam
bakacaksıki sorun olmayacak. bu arada bizde kedi dışarı çıkmıyor. Steril kumlu yerine yapıyor. Papağan
da öyle. Köpek günde en az üç kez dışarı çıkıyor her defasında ayakları yıkanıyor. Bu işin sadece zahmeti
var. Ama seviyorsak katlanacağız.Eğitimde bu arada çok önemli.Bizim gibi 3 ü bir arada olmayabilir ama
her kese bir hayvan bakmasını tavsiye ederim.

Ideal es adayi. Seveceği eşi hayatına çekmek isteyen kişilere ilk önerim; ”Kendinizi sevmekle başlayın”
olacaktır. Kendinizi her halinizle sevmeyi öğrendiğinizde artık, size ve duygularınıza karşılık vermeyen ya
da anlayamayan eş adayları cazibesini yitirmeye başlayacaktır. Kişi, kendini sevmeye başladığında
kendisine iyi gelmeyecek kişiler, şartları dışarıdan bakıldığında cazip bile olsa hoş görünmez.Artık eş
adayında sevgi verip alabileceği ve buna istekli olan, duygularla başa çıkmasını bilen, bağ kurabilen,
anlaşmalara ve birbirlerine verdikleri sözlere sadık kalabilen özellikleri arayacaktır. Bilir ki, istediği eşi
hayatına çekebilmek için, önce aynı özelliklere kendi sahip olmalıdır. Bunun için de daha önce ‘Sevginin 5
Niteliği ‘ başlıklı yazımda detaylı olarak bahsettiğim; karşılıklı ilgi, kabul görmek, takdir görmek, şefkat ve
kendinden hoşnut olma niteliklerini barındırır ve birbirinde ararlar. Böylece sorunlar yaşasalar da
birbirlerini bağışlayabilir, çözümü dostça ve adil bir şekilde egolarını ortaya koymadan ulaşabilirler.
İletişim biçimleri misillemeci değil aksine uzlaşmacıdır. Daha da önemlisi ideal eş kişinin ne kendini nede
karşısındaki kişiyi, maddi veya fiziki şartlarına göre değil, ‘kendisi olduğundan’ dolayı tercih edilendir. Çok
sık genç bayanlarda ve baylarda rastladığım gibi, hayatlarında ki ‘eş’ etiketli boşluğu doldurmak için
evlenmek ideal olan değildir. * Ailesine değer vermeli, ama her yapacağını onlara danışmamalıdır.*
Tartışmalarda sesini yükseltmemeli ve kırıcı olmamalı, 'Şu kadın işi', 'Şu erkek işi' demeden sorumluluk
almalıdır.* Arkadaşları arasında sevilen ve aranan bir insan olmalı, kendisine ve etrafına karşı
sorumluluklarını yerine getirmeli, 'Bana ne'ci davranmamalıdır.* Kendisine ait uğraşları olmamalı, boş
zamanlarında oflayıp-puflamamalı, kendisine özen göstermeli ve aynı özeni çevresindekilerden de
beklemelidir.* Kendisini çok fazla ciddiye almamalı, hatta zaman zaman dalga geçebilmelidir. Eş
Adayında Olması Gereken 10 Nitelik:

• 1- Makul Mesafede Olmalılar…Günümüzde özellikle internetin de hayatımıza oturması ile uzak


mesafeli ilişkiler başlasa da sağlıklı olan eş adayı birbirlerini gerçek hayatın içinde görüp tanıyacakları
karşılıklı iletişim yaşayabilecek adaylardır.

• 2- Hayatında Başka Biri Olmamalı.. Sürmekte olan başka bir ilişkisi, bitmemiş eski bir ilişkisi,
boşanma sürecinde olmak ideal eş adayı için uygun değildir. Kendinizi ne kandırın, ne de kandırılmaya
izin verin hayatında ya da kalbinde başka biri olan kişi ile gelecek kuramazsınız. Hayatındaki duygusal
bağlar bittiği halde, bakmakla sorumlu olduğu birileri varsa, size ve onlara ne kadar adaletli, yeterli
davranacağı da önemlidir.

• 3- Politik ve Dinsel Uyum..Hayata bizi inanç sistemimiz bağlar. Dini inançlarımız ile uyumlu
olduğumuz ve gelişimizi destekleyecek eş en ideal olandır. Politikada aynı şekilde hayata aynı
pencerelerden bakan insanların ortak paydasıdır. Politik görüşlerinde uygun olması ideal bir evlilik için
önemli bir faktördür.

• 4- Çocuk Hakkında Düşünceleriniz…Çocuk sahibi olmayı düşünen biri iseniz yada tam tersi sizi bu
konuda destekleyen bir eş adayı olmalıdır.

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
• 5- Para ile İlgili Düşünceleriniz…Harcamayı ve yaşamayı seven bir kişi iseniz, ideal eş
seçeneğinizin içinde paraya ve bu kişinin parayı hayatında nasıl kullandığına da bakmanız gerekir. Parayı
kazanamamak, harcayamamak, paylaşamamak, biriktirememek, borç verememek, katkıda
bulunamamak, kabul edememek gibi sorunları olmamalıdır.

Insanla doga iliskisi. Değişen mevsimlerden, hayvanların yıllık gölerinden veya bitkilerin büyüme
döngülerinden etkilenen bir hayatınız olduğunu hayal edin. Ve bunun kendiniz için bulabildiğiniz gıdayı
etkilediğini, bu yüzden gıda arayışı içinde bir yerden başka bir yere göçerek yolda yaşadığınızı. Nasıl bir
his? Harari’nin kitabında belirttiği üzere, çoğu Sapiens böyle yaşardı. Eğer balık yönünden zengin ve su
kaynağı demek olan nehirlerin kıyılarında bir alan bulunursa, oraya hemen kalıcı balıkçı köyleri
kurulurdu. Beslenme ve yerleşim yerlerini bırakın, insanların kas gücü bile bitkilerin güneşten aldığı
enerjiye bağlıydı. Dolayısıyla insanlık tarihi iki tür döngüyle şekillenmişti: bitkilerin büyümesi ve güneş
enerjisinin değişen döngüleri (gece-gündüz ve yaz-kış). Gün ışığı az olduğunda ve buğday tarlaları hala
yeşilken insanların çok az enerjisi olurdu, askerlerin hareket etmesi ve savaşması zorlaşırdı örneğin.
Güneş ışıldadığında ve buğdaylar olgunlaştığındaysa köylüler mahsülü toplar ve gıda depolarını
doldururlardı. Askerler kaslarını esnetir ve savaşa hazırlanırlardı. Yani insan hareketlerini belirleyen
yegane unsur doğaydı. Bizler doğaya derin bir saygı duyar, ona göre uyumlanırdık. Şimdiyse onu bize
uyumlanmaya zorluyor, kendi ellerimizle doğayı değiştiriyoruz. Tarihte de bu böyle gelişti: Tarım
Devrimi’nin gelişiyle çiftçiler ormanları kesmeye başladılar, kanallar ve evler yaptılar, düzenli sıralar
halinde meyve ağaçları diktiler. Sonunda ortaya öyle bir habitat çıktı ki, Harari’nin de ifade ettiği gibi,
“sadece insanlar ve ‘onların’ birkileriyle hayvanları için uygundu.” Bizler sahip olduğumuz güçlerle
doğaya karşı koymaya ve ekosistemi kendi istek ve ihtiyaçlarımız doğrultusunda şekillendirmeye devam
ettik. Doğanın isteklerine karşı duyarsızlaştık. Harari kitabında şöyle söylüyor: “Dünya bizlerin isteklerine
uygun hale geldikçe habitatlar ve türler yok oldu. Bir zamanlar yeşil ve mavi olan gezegenimiz, plastik ve
betondan bir AVM’ye dönüştü.” İnsan ve doğa arasındaki ilişkinin tarihi, tarihin kendisi kadar köklü-eski
bir ilişkidir. İnsan mecburi bir biçimde bir doğa’nın içine doğar. Bu ilişkinin nasıl olacağı sorusu, bugün,
her zamankinden daha önemli bir soru gibi görünmektedir hepimiz için. Zira hepimizin bir parçası
olduğumuz gezegenin durumu, bu soruyu çok önemli bir düzeye getirmektedir. İklim, ormanlar, doğal
yaşam, kentsel kirlilik… hepsi çok acil bir şekilde alarm vermektedir. Bu yazıda insan ve doğa arasındaki
ilişkinin yapısına odaklanmaya çalışalım.

Doğa insan için her zaman büyük bir gizem ve merak kaynağı olmuştur. Antik Yunan’da Felsefenin
başlangıcındaki isimlerin de aslında bugün bilinen anlamda “doğa filozofları” olarak adlandırılması buna
bir kanıttır. Doğa, felsefi merakı sürekli kamçılamaktadır. Erken dönemlerinde felsefe ve doğa üzerine
düşünmek neredeyse bir ve aynı şeydir. Doğa’nın ne’liği, nasıl işlediği gibi sorular, felsefenin gelişimiyle
eş zamanlı olarak gelişen sorulardır denilebilir. Doğa üzerine isabetli sorular sormak filozofça bir tavrı da
ortaya çıkarmaktadır. Onunla ilişkilenme biçimlerimiz de insanın insanlığına dair pek çok şeyi doğrudan
ortaya sermektedir.

Kizin yada oglunda gormek istedigin ozellikler. oncelikle oglumu sevgiyle yetistirmeye calisiyorum.
korkudan once sevmeyi ogrenmeli cocuk. Allah korkusu diyen arkadaslara katilmiyorum. korktugunuz
birini nasil sevebilirsiniz. cocuk Allah'tan yahut anne babadan korkarsa onlari sevmez, korktugu icin bazi
davranislarini dizginler belki ama icinde her zaman yapamadiklarina dair bir ukde kalir. yahut bazen tam
tersine savunma mekanizmalari gelistirmesine sebep olur, yalan soylemek, gizlenmek gibi... benim
istegim oncelikle sevgiyle dolu bir yuregi olmasi. yasadigi dunyayi, insanlari, dogayi sevmesi, oldugu gibi
kabul etmesi. guleryuzlu, neseli olmasi ki bu zaten hamurunda sevgi oldugunda dogal olarak fitratina
yansiyacaktir. diger bir kisilik ozelligi ozguvenli olmasi ki bunun icin de anne babaya dusen gorevler
oldugunu dusunuyorum. cocuga hata yapmasi icin firsat tanimak ve yanlis da yapsa yaninda oldugunu
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
hissettirmek. kimse mukemmel degildir, olamaz da. eger ki cocuk mukemmel olmasi gerekmedigini
biliyorsa daha huzurlu ve kendine guvenli olur. son olarak durust olmasini isterim. Kendine guvenen,
sevgiyle yogrulmus bir birey elbette yalana basvurmayacaktir. bilecektir ki yaptigi hatalarin uzerini
ortmesi gerekmiyor, telafi edebilmek icin paylasilmasi gerekiyor. onemli olan hata yapmamak degil,
yaptigi hatayi duzeltebilmektir. bunlarin tamami bir butun. cocuklarimizin gelecegi ellerimizde, bunu
unutmadan, her parcayi, oya gibi inceden, sevgiyle islemeliyiz.

Teknoloji hayatimizdaki yeri. Tarihi dönemlerden günümüze kadar geçen süre içerisinde insan yaşamı
çeşitli devinimler geçirmiş ve sürekli değişim göstermiştir. Geçmiş dönemlerde insan yaşamını
kolaylaştıracak birçok teknolojik icat yapılmış ve insanlığın hizmetine sunulmuştur. Bu icatlar insan
yaşamını kolaylaştırdığı gibi zamandan tasarruf etmesini sağlamıştır. Teknoloji birçok alanda insan
hayatını etkilemiştir. Şüphesiz bu etki olumlu yönde olmuştur. Sağlık, iletişim, ulaşım vs. birçok alanda
teknoloji kendini göstermiş ve varlığıyla insan hayatını kolaylaştırmıştır. Bu yüzdendir ki teknolojinin
yaşamımızdaki yeri büyük öneme sahiptir. Günümüzde teknolojinin varlığını hissetmek hiçte zor değil.
Evlerde, işyerlerinde, sokakta görmeniz mümkündür. Kısacası her yerde teknolojiyi görmek mümkündür.
Evlerin vazgeçilmezi televizyonlar bile gün geçtikçe gelişiyor ve özellikleri artıyor. Ve çağımızın
vazgeçilmezi bilgisayarlar. Onlarda teknolojinin birer eseri olup her geçen gün kendini yenilemekte ve
geliştirmektedir. Cep telefonları, elektronik mutfak gereçleri ve daha adı sayılacak birçok makine ve cihaz
insan hayatını kolaylaştırmak üzere insanların hizmetine sunulmuştur. Teknolojinin yaşamımızdaki yeri
günümüzde daha fazla paya sahiptir. Her gün elimizden düşüremediğimiz cep telefonları bile müthiş bir
gelişimle birçok işimizi ufacık cihazlarla halletmemizi sağlar hale geldi. Telefonlarla Dünyanın bir
ucundaki insanla görüntülü konuşur hale geldik. Yine teknoloji sayesinde gıdalarımızı besin değerlerini
kaybetmeden ve bozulmadan koruyabiliyoruz. İnternet sayesinde birçok bilgi ve imkânlar her an elimizin
altında. Bunu da teknolojiye borçluyuz. Teknoloji, her geçen gün kendini yenileyebiliyor ve Dünya
ekonomisinde büyük bir paya sahiptir. İnsanların, teknoloji sayesinde para bile kazandıkları bu dönemde
teknolojiyi farklı amaçlar uğruna kullananlarda mevcuttur. Savaş teknolojisi adı altında gelişen bu oluşum
savaşların daha kanlı bitmesin sebep olduğu gibi sivillerinde hedef alınmasına sebep olmuştur. Toplu
ölümleri artıran savaş teknolojisi farklı emellerin oyuncağı haline gelmiştir. İnsanlığın tarih boyunca
kullandığı silahlar, savaş teknolojisinin varlığını kanıtlamaktadır. İnsan hayatını kolaylaştırdığı sürece ve
kendini geliştirdiği sürece insanlığında onu takip edeceğine şüphe yoktur. Hayatımıza büyük yenilikler
getiren ve bizlerin Dünya’ya açılan kapısı olan teknoloji, her daim gelişime ve büyümeye devam
edecektir. Teknolojinin yaşamımızdaki yeri de hiçbir zaman değişmeyerek en önemli ihtiyaçlarımızdan
biri olarak kalmaya devam edecektir.

Spor.. Vücut ve kafa yetileri eğitimiyle birlikte eğlence de sağlayan işlerdir. Avcılık, atıcılık, binicilik,
denizcilik, atletizm, basketbol, futbol, güreş, kayak, tenis, voleybol, yelken, kürek sporun çeşitli kollarıdır.
Spor, eski Yunanistan'da gelişmeye başladı. O çağ eğitiminde geniş yeri olan spora büyük önem verilirdi.
Dört yılda bir düzenlenen «Olimpiyat Oyunları» nda gençler birbirleriyle yarışırlardı. Eski Roma'da spora
verilen önem sadece gençleri savaşa hazırlamaktı. Ortaçağ'da da aynı amaç güdülürdü. Ancak soylu
kimselerin çocukları binicilik, kılıç ve av sporu yaparlardı.

Türkler, spora daha Orta Asya'da yaşadıkları çağlarda önem vermeye başlamışlardı. Avcılık, binicilik,
okçuluk, güreş, koşular, ağırlık kaldırma ve atma, cirit gibi sporlar Türk boylarının yaşama gücünü
tazeleyen birer gelenekti. Osmanlı İmparatorluğu çağında da at meydanları, ok meydanları, okçu ve
pehlivan ocakları kuruldu. Yeniçerilerin eğitiminde geleneksel spor çalışmalarına önem verilirdi. Bugünkü
anlamıyla spor, ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Modern Olimpiyat oyunlarının
düzenlenmesiyle gençler arasında spor hevesi canlandı. Kulüpler kuruldu, takımlar meydana getirildi*
yarışmalar düzenlendi. Bugün uluslararası yakınlaşmalarda spor karşılaşmalarının büyük önemi vardır.
Sporun çeşitleri çoktur. Bunların bazıları takım halinde, bazıları da tek kişi olarak yapılır. Futbol,
basketbol, beyzbol, hokey, polo, rugby gibi sporlar takım sporudur. Bisiklet, atletizm, binicilik, okçuluk,
atıcılık vb. ferdi yani tek başına yapılan sporlardır. Takım sporu toplum için çalışmanın zevkini aşılar,
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
kişilikten fedakarlığı öğretir. Ferdi sporlar ise kendine güveni artırır. Sporu zevk için yapanlara amatör
sporcu, meslek haline getirip, bundan para kazananlara ise profesyonel sporcu denir. Spor
yönetmeliklerine göre amatör ve profesyonel sporcuların gösterileri ve faaliyetleri birbirinden ayrılmıştır.
Spor aynı zamanda geniş ölçüde turizm sanayiini de destekleyen bir kaynaktır. Milletlerarası
müsabakalar, tarihi ve turistik yerlerin, sporcuların ve seyircilerin ziyareti aracılığıyla yurtdışında
tanıtılmasına sebep olmaktadır.

Spor çeşitleri.. Sporun birçok çeşiti vardır. Bunlardan, bazıları ferdi, bazıları da toplu veya takım halinde
yapılır. Futbol, basketbol, voleybol, kürek, hentbol gibi sporlar takım halinde, binicilik, yüzme, tenis,
eskrim, judo, boks, güreş, avcılık gibi sporlar ise ferdi yapılır.Milletlerin her sporda aynı başarıyı
gösteremedikleri, bilinen bir gerçektir. İngilizler futbolda, Amerikalılar beyzbolda, Türkler, İslavlar ise
güreşte üstündür. Dünyamız aynı anda çeşitli iklim şartlarına sahip olduğu için, soğuk ülkelerde gelişen
kış sporları, sıcak ülkelerde bilinmemektedir. Bunun yanında coğrafi özellikler insanların vücut
yatkınlıklarının bazı sporlarda gelişmesinde, bazılarının ise yapılmamasında büyük rol oynamaktadır.
Gelişmiş ülkelerin eğitim kuruluşları spora ve spor temaslarına çok önem vermektedirler. Okullarda
çeşitli sporlar yapılır. Ayrıca sırf sporla uğraşan kulüpler bulunmaktadır. Bu kulüplerin bazıları çeşitli spor
branşlarında bazıları sadece bir branşta faaliyet göstermektedir. Kadın ve erkek yapıları arasındaki
farktan dolayı, her iki cins için seçilen sporlar da farklıdır. Kadınların yaptığı bazı sporları erkekler,
erkeklerin yaptığı bazı sporları ise kadınlar yapamamaktadır. Birçok spor dalı milletlerarası
federasyonların denetimi ve kontrolü altındadır. Bu federasyonlarsa milletlerarası federasyonun
üyesidir. Her ülkede Milletlerarası Olimpiyat Komitesine bağlı bir milli olimpiyat komitesi vardır.

Spor ve sağlık.. Sporun her dalı insan sıhhati için faydalıdır. Fakat zaman, yaş ve ortam göz önünde
bulundurularak sistemli olarak yapılan spor sağlık için faydalıdır. Spor yapmanın yaşı yoktur. Spor bedeni
ve ruhi kabiliyetleri düzenli, dengeli, gayeye uygun olarak geliştirmek ve gereğinde bunlardan en iyi
biçimde faydalanmak için yapılır. Spor tesis, öğretim ve eğitim, malzeme ve spor organizasyonundan
ibaret olan temel faktörlerin bir arada ve beraber bulunduğu ortamda var olur ve gelişir. Bu ortamların
olmadığı ve bilgisizce yapılan sporlar sağlık için fayda yerine zarar getirir. Faydalı veya zararlı spor yoktur.
Herhangi bir tür spor ferde göre faydalı da zararlı da olabilmektedir. Ferdi yapılan spor faaliyetleri kişinin
karekterini meydana getirirken, takım sporları ise oyun arkadaşları ile ekipleşme ruhu ve dayanışma
vasıflarını geliştirmekte, dolayısıyla sporculuk ruhu, eşitlik, beceri, nefse hakimiyet ve nezaketi bir araya
getirmektedir.

Sözlükte "spor" ne demek? 1. Kişisel ya da toplu oyunlar biçiminde yapılan, genellikle yarışmaya yol
açan, kimi kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümü; birgözeli hayvanların çok özelleşmiş olan
üreme gözesi. 2. Kullanışı rahat, kolay olan. 3. Çiçeksiz bitkilerde üreme organı. Tarihi.. İnsanların çok
eski zamanlardan beri gerek ferdi, gerekse toplu olarak sportif faaliyetlerde bulunduğunu tarihi
kaynaklar yazmaktadır. Vücut hareketleriyle ilgili sportif faaliyetlere bütün medeniyetlerin beşiği olarak
kabul edilen Ortaasya ve Anadolu’nun coğrafi bölümlerinde rastlamak mümkündür. Bu bölgelerde
medeniyetlerin bir çoğu vücut hareketliliğine önem vermektedir. M.Ö. 4000 senelerinde yaşamış Asur,
Babil, Hitit ve Sümer uygarlıklarında ok ve mızrakla avlanma meşhurdu.

Babil-Kiş’te yapılan bir arkeolojik kazıda Sümerlere ait iki tekerlekli ve dört koşumlu bir yarış arabasının
bulunması, sporun tarihinin ne kadar eski olduğu hakkında bilgi vermektedir. Tarihi Gılgamış destanında
da, Sümerlerin değişik sportif faaliyetlerde bulunduğu yazılıdır. Eski Mısırlıların vücut güzelliklerini
korumak için jimnastik hareketlerine ve güreşe önem verdikleri, Orta Nil kenarındaki Beni Hasan
Mezarlığında yapılan kazılardan anlaşılmıştır. İlk ve Ortaçağlarda Romalılar ve Yunanlılarda sportif
faaliyetler görülmektedir. Bunlarda bazı sporların vahşice icra edildiği tarihi bir gerçektir. Romalıların
zırhlı eldivenlerle yumruk dövüşü yapmaları, Yunanlıların güreş sporunda kol kırmayı, boyun koparmayı,
tekme atmayı serbest ederek izin vermeleri bunlara misaldir. Eski Romalıların spor yapmaktaki gayesi
gençleri savaşa hazırlamaktı. Ortaçağda da gençleri savaşa hazırlamağa önem verildi. Bu devirde daha

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
çok asil ailelerin çocukları spor yapabiliyordu. Zamanımızdaki spor, 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı.
Yapılan spor reformlarıyla gençler arasında spor hevesi canlandırıldı. Kulüpler, takımlar kuruldu,
yarışmalar düzenlendi. Günümüzdeki milletlerarası spor faaliyetleri dünya gençlerini birbirine
kaynaştırmakta, aralarında efendice mücadele ruhunu geliştirmektedir. Sporun genel esasları ahlaka, ne
olursa olsun kazanmayı gaye edinmeyen bir doğruluk kuralına dayanır. Bu doğruluğun sürekli olarak
sağlanabilmesi için bütün dünyada bir takım kurallar konulmuştur. Sporun en önemli esaslarından biri
rekordur. Rekor belirli bir branşın, belirli bir zaman dilimi içinde varılan en yüksek derecesini gösterir.
Bunun tespiti için kronometre, şeritmetre gibi çeşitli ölçü aletleri kullanılır

Yaslilara saygi Yaşlılık dönemi.. Hayat mevsimler gibidir. Baharı, yazı, sonbaharı, kışı vardır. Hayatın her
dönemi, ayrı özelliklere ve güzelliklere sahiptir. Kul olarak iyi işler yapmak, ibadet ve taat ile hayata
anlam katmak için bu dönemlerin her biri birer fırsattır. İnsanı kemâle ulaştıran, olgun bir mümin
olmanın huzurunu yaşatan en kıymetli dönem ise yaşlılıktır. Her yaşlıda kendi hayat serüvenimizi
görmek, akıl sahibi olmanın bir gereğidir. Bugünün ihtiyarları dünün gençleri olduğu gibi, bugünün
gençleri de yarının ihtiyarları olacaktır. Rabbimiz bu gerçeği Kur’ân-ı Kerim’de şöyle dile getirmektedir:
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir
güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O dilediğini yaratır. O hakkıyla bilendir, kudret sahibi olandır.” (Rûm,
30/54) Her insanın beden ve ruhen gelişen merhalelerinin her birinde ibretler doludur. Bu günün yaşlıları
dün, büyük çabalarla bizim bu günümüzü şekillendirmişlerdir. Onlar, kendilerinden sonra gelen nesli
yetiştirmişlerdir. Her insan için değişik mânâ ve önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir.
Bu dönem insan hayatının ilgi ve sevgiye en çok ihtiyaç duyduğu son merhalesidir. Onun için en çok ilgi,
alaka, sevgi ve saygı göstereceğimiz, hürmet edeceğimiz en değerli varlıklarımızdır yaşlılarımız!. Yaşlılar
bela ve musibetlere karşı manevi sigortadır. Şu korona virüs ile mücadele nedeniyle yaşlılar, birden
toplumda itilen, kakılan bir kesim haline geliverdi. Sanki yaşlı olmak suç!. Bu derecede olmasa bile, en
azından tv ve basın yayın organlarında yayımlanan haberlerde, yapılan proğramlarda böyle bir algı
oluşuyor. Peşinen potansiyel suçlu kabul ediliyorlar.

Hulbuki yuvalarımızın dayanağı, hanelerimizin bereket kaynağı olan yaşlılarımız, Allah’ın ihsan ve
ikramına mazhar olmuş kimselerdir. Onlar, milli-manevi değerlerimizi ve kültürümüzü yarınlara taşıyan,
geçmişimizle geleceğimizi birbirine bağlayan en değerli köprülerimizdir. İçinde yaşadığımız toplum için
manevi sigortalarımız, bela ve musibetlere karşı manevi paratönerlerimizdir.. Bakın Allah Resul’ü; “Eğer
Allah’ın beli bükülmüş kulları, süt emen yavrular, otlayan hayvanlar olmasaydı, başınıza sağanak sağanak
ve kesintisiz bela musıbetler yağardı.” (Münavi, Feyzü’l-Kadir, 5/344) buyurarak yaşlıların toplumun
tümü için rahmet vesilesi olduklarını dile getirir. Yaşlılara saygı ve hürmet Allah’ın emri, Peygamber
efendimizin sünnetidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de hadîs-i şeriflerinde, müminlerin yaşlılara karşı
davranışlarının nasıl olması gerektiğini şöyle tarif eder: “Küçüklerimize merhamet, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr, 15) “Saçı-sakalı ağarmış yaşlı Müslümanlara saygı
göstermek, Allah’a saygıdandır.”(Ebu Davud, Edep, 23) Allah’ın yaşlı kullarına karşı merhametini şöyle
ifade eder: “Allah, İslam dininde yaşlanmış kadın veya erkek kullarına azap etmekten haya eder.”
(Kenzu’l Ummal, 15/672)

Eğitim.. okullar, kurslar ve üniversiteler vasıtasıyla bireylere hayatta gerekli olan bilgi ve kabiliyetlerin
sistematik bir şekilde verilmesi. Eğitim, bireyin doğumundan ölümüne süregelen bir olgu olduğundan ve
politik, sosyal, kültürel ve bireysel boyutları aynı anda içinde bulundurduğundan, tanımının yapılması zor
bir kavramdır. Bireylerin toplumun standartlarını, inançlarını ve yaşama yollarını kazanmasında etkili
olan tüm sosyal süreçlerdir. Kişinin yaşadığı toplum içinde değeri olan, yetenek, tutum ve diğer davranış
biçimlerini geliştirdiği süreçlerin tümüdür. Seçilmiş ve kontrollü bir çevrenin (özellikle okulun) etkisi
altında sosyal yeterlilik ve optimum bireysel gelişmeyi sağlayan sosyal bir süreçtir. Eğitim, önceden
saptanmış esaslara göre insanların davranışlarında belli gelişmeler sağlamaya yarayan planlı etkiler

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
dizesidir. Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla kasıtlı olarak istedik değişme meydana
getirme sürecidir. Genellikle resmi, yani kurumsal, eğitimle bir kullanıldığından bağlama göre öğretim,
öğrenim gibi kavramlarla sıkça karıştırılmaktadır. Bu söylemde düşünüldüğünde eğitim kavramı iki genel
çatıda tartışılabilir: toplumsal ve kurumsal eğitim. Yurt dışı eğitim[değiştir | kaynağı değiştir]Yurt dışı
eğitim, genellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere yönelen bir öğrenci akımı
olarak algılansa da, aslında kendi vatandaşı bulunulan topraklar dışında, dini, dili, kültürü farklı yabancı
bir ülkede eğitim almaktır. Öğrencilerin eğitim hayatlarının belli bir kısmını yurt dışındaki ülkelerde
yaşayarak sürdürmesidir. Yurt dışı eğitim, dil eğitimi, üniversite eğitimi, yükseklisans eğitimi, mesleki ve
kariyer eğitimi gibi temel başlıklar altında gruplandırılabilir. Türkiye'deki öğrencilerin yurt dışı eğitim
konusundaki genel eğilimi Amerika ya da Almanya'da eğitim almak olarak belirmiştir. Yurt dışında eğitim
almak isteyen öğrencilere, gidilecek ülke konsololuklarında öğrenci vizesi verilerek, o ülkede belirli bir
süre,ülkenin haklarından sınırlı olarak yararlanma hakkı tanınmaktadır. Ancak Türkiye'de öğrenim gören
yabancı öğrenci de vardır. Bunların çoğu Türki cumhuriyetlerden, Ermenistan'dan, İran'dan ya da
Gürcistan'dan gelmedir.

Meydanin depremdeki rolu. Deprem, yeryüzünün önceden belirlenemeyen herhangi bir noktasında
beklenmedik şekilde meydana gelen sismik dalgaların yeryüzünü belirli bir şiddette sarsması olayıdır.
Depremler Sismograf ile ölçülmekte bu olayları inceleyen bilim dalına da Sismoloji adı verilmektedir.
Depremler genellikle fay hatlarının çatlaması sonucu oluşur. Bunun yanında yapay sismik dalgalar,
volkanik hareketler ve nükleer patlamalar da deprem oluşumuna neden olabilmektedir. Deprem
yaşanan en büyük doğal afetlerden biridir. Depremin önemini toplumdaki insanların anlamasında en
büyük görev okullarda öğretmenlere ve günlük yaşamda da medyaya düşmektedir. Medyanın insanlar
üzerinde olan etkisini kullanıp insanların depremlere karşı önlem almalarını sağlayabilir. Depreme
dayanıklı binaların yapılmasının insanların akılların kazınması insanların isteklerinin ve önlemlerin
alınmasını sağlar.

Alternatif tıp;Tedavi yaptığı ileri sürülen; ancak bu etkileri bilimsel metotlarla kanıtlanamayan geleneksel
veya güncel tıbbi uygulamalara verilen isimdir. Alternatif tıp veya tamamlayıcı tıp , daha çok geleneksel
doğal bitkileri kullanarak (çaybitki karışımlarıyla) elde edilen ilaçlarla tedavi etmeyi amaçlayan ancak
güvenilirliği ve etkinliği kontrollü deneylerle ispatlanmamış yöntemlerdir. Deprem, yer sarsıntısı, seizma
veya halk arasında zelzele,[1] yer kabuğunda beklenmedik bir anda ortaya çıkan enerji sonucunda
meydana gelen sismik dalgalanmalar ve bu dalgaların yeryüzünü sarsması olayıdır. Sismik aktivite ile
kastedilen meydana geldiği alandaki depremin frekansı, türü ve büyüklüğüdür. Depremler sismograf ile
ölçülür. Bu olayları inceleyen bilim dalına da sismoloji denir. Depremin büyüklüğü Moment magnitüd
ölçeği (ya da eskiden kullanımda olan Richter ölçeği) ile belirlenir. Bu ölçeğe göre 3 ve altı büyüklükteki
depremler genelde hissedilmezken 7 ve üstü büyüklükteki depremler yıkıcı olabilir. Sarsıntının şiddeti
Mercalli şiddet ölçeği ile ölçülür. Depremin meydana geldiği noktanın derinliği de yıkım kuvvetine
etkilidir ve yeryüzüne yakın noktada gerçekleşen depremler daha çok hasar vermektedir.[2] Dünya
yüzeyinde gerçekleşen depremler kendilerini bazen sallantı bazen de yer değiştirme şeklinde
göstermektedir. Bazen yeryüzüne yakın bir noktada güçlü bir deprem gerçekleştiğinde tsunamiye sebep
olabilir. Bu sarsıntılar ayrıca toprak kayması ve volkanik aktiviteleri de tetikleyebilir. Genel olarak
deprem sözcüğü herhangi bir sismik olayın -Doğal bir fenomen olarak gerçekleşmiş veya insanların
sebebiyet verdiği- ürettiği sismik dalgaları adlandırmak için kullanılır. Depremler genellikle kırıkların (fay
hatları) çatlamasıyla oluşur. Bunun yanı sıra volkanik faaliyetler, toprak kaymaları, mayın patlamaları
veya nükleer testler sonucunda da deprem gerçekleşebilir.

Hayvan deneyi (viviseksiyon), omurgalı veya omurgasız insan-dışı canlı hayvan türleri üzerinde bilimsel
amaçlarla gerçekleştirilen prosedürlerdir. Bu bilimsel amaçların başlıcaları:

• Temel biyolojik araştırmalar

• Adli tıpla ilgili araştırmalar


Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
• Eğitimde mesleki bilgi ve becerilerin kazandırılması

• İnsan ve hayvan sağlığının korunması veya hayvan refahı amacıyla yapılan araştırmalar

• Askeri araştırmalar

• Ürün kalite ve kontrolü için yapılan araştırmalar

Deneylerde, çalışmanın konu amaç ve hedefine bağlı olarak her tür hayvan kullanılabilir ancak tüm
dünyada en çok kullanılan hayvan türleri: balık, kedi, köpek, kemirgenler (çoğunlukla fare, sıçan,
hamster, kobay, tavşan), kanatlılar, tek tırnaklılar (at, eşek, katır), ruminantlar, deniz memelileri, insan-
dışı primatlardır. Türkiye'de ve çoğu ülkede, insan ile olan genetik benzerliği sebebiyle insan-dışı
primatların deneylerde kullanılmasına bir takım yasak veya kısıtlamalar getirilmiştir. Deneylerde
kullanılan hayvanlar, hayvan deneylerini düzenleyen tüm yasal metinlerde "deney hayvanı" veya
"laboratuvar hayvanı" olarak adlandırılır ancak bu tanımlamalar hayvan hakları savunusu açısından
tartışmalıdır. Türkiye'de gerçekleştirilecek deneysel ve bilimsel prosedürlerde kullanılan hayvanların
"kayıtlı deney hayvanı üreticisi"nden alınma şartı olsa da; çalışmanın amacının bu şekilde
gerçekleştirilebileceğine dair bilimsel gerekçeler sunulması halinde sokak veya bakımevlerindeki kedi ve
köpeklerin deneylerde kullanılması mümkün olabilmektedir. Aynı durum, üzerlerinde deney yapılması
mevzuatta açık şekilde yasaklanmış olan büyük kuyruksuz maymunlar için de geçerlidir.

Para, mal ve hizmetlerin değiş-tokuşu için kullanılan araçlardan en yaygın olanı.[1] Para sözcüğü ile
genellikle madenî para ve banknotlar kastedilmekle birlikte; ekonomide, vadesiz mevduatlar ve kredi
kartları da parayı meydana getiren unsurlardan sayılır.[1] Vadeli mevduat, devlet tahvili gibi değişim
araçları ise para benzeri olarak değerlendirilir.[1] Para değer denkliğinin bir göstergesi olarak değer
ölçütü, değişim ve saklama aracı olarak kullanılır.[2] Bu gösterge maddi ya da nominal değerde karşılıklar
bulabilir. Maddî nitelikte paraya örnek olarak madeni para, banka teminat belgeleri ya da banknot, çek
ya da senetler örnek verilebilir. Nominal nitelikte paraya ise banka hesabındaki para ya da kredi onayı
örnek verilebilir. Para gündelik yaşamda takas aracı olarak kullanılır. Doğrudan doğruya takas yapan
kişilerin ihtiyaçlarını karşılamasının yanında diğer takaslar için geçerli olması, parayı diğer takas
araçlarından ayıran önemli bir özelliktir. Günümüzde kullanılan borca dayalı para sistemi ile işleyen
ekonomilerde sanıldığının aksine parayı devletler üretmez. Bu sistemde para, borç demektir. Para
bankalar tarafından müşterilerin borçlanmasıyla üretilir. Mevcut paraların tamamına yakını itibari para
olduğu için nakit paranın altın ya da döviz rezervleriyle değişimi olanaksızdır. Günümüzde kullanılan nakit
para miktarı, her devlette para basmaya yetkili özel bir banka olan merkez bankası tarafından kontrol
edilmekte ve ticari bankalar aracılığı ile piyasaya sürülmektedir. Ticari bankalar Merkez bankalarından
alınan paraların karşılığından fazla elektronik ortamda para yaratarak müşterilerine verebilirler.

kiracı olmak - içinde yaşarken, otururken, eşyalar alırken, yatarken, kalkarken, hayatını bir şekilde devam
ettirirken bunu düşünmüyor insan tabii ama ev sahibi olan kişi onu bir şekilde kendi zevkine, kendi
isteğine, bütçesine göre almış, yaptırmış oluyor. sen de her ay ona bilmemkaç lira vererek evinde evcilik
oynuyormuşsun gibi hissediyorsun bir yerden sonra. bu yüzdendir ki benim de içinde bulunduğum pek
çok insanın ilk hayali, ilk hedefi "kendine ait" bir ev sahibi olup kendi beğendiği hayatı yaşayabilmek
oluyor. zira, kiracı olunca emanet hayatlar yaşıyoruz, o da hoş olmuyor, gün geliyor içine sinmiyor
insanın. Kiraci nedir? Bir şeyi, bir yeri kira ile tutan kimse, müstecir Cümle 1: Biz bu evde kiracıyız.

Mutluluk nedir? Mutluluk sözlükte; Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan
kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık anlamına gelmektedir. Schopenhauer gibi düşünürlere
göre mutluluk, "mutsuz olmamak"tır. Mutlu kişi, en canlı zevkleri veya en büyük hazları tatmış kişi
değildir. Mutlu kişi hayatını hem bedensel hem zihinsel çok büyük acılar yaşamadan geçiren kimsedir.
Mutluluk bir duygudur. Duygularımız güdiler gibi davranışlarımızı harekete geçirir. Mutluluk yaptığımız iş
sonunda hissettiğimiz duygudur ve adeta bizim ödülümüzdür. Bu ödülü aradığımız şeyler ise değişir.

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
Hepsinin sonunda bekleyen mutluluktur. İş, arkadaşlık, aile, ilgi alanları kariyer hep mutlulukla
sonuçlanmasını istediğimiz şeylerdir.

Trafik Sorunulari ve giderilmesi yollari-Şehir yaşamının yol açtığı en büyük sorunlardan biri de trafiktir;
özellikle de yolları tıkayan ve hava kirliliğine yol açan tampon tampona trafik büyük bir beladır. Şehirde
oturan milyonlarca kişinin her gün yaşadığı bu sıkıntı ne yazık ki pek hafifleyecekmiş gibi gözükmüyor.
Nüfus, sürücü ve motorlu araç sayısındaki hızlı artışın yanı sıra, kolay ulaşım ihtiyacı, kaynak yetersizliği
ve plansız uygulamalar sonucu, motorlu taşıtların faydadan çok zarar vermesine neden olmaktadır
Çeşitli şehirler çoktan önemli tedbirler aldı. Örneğin dünyadaki en büyük araç yoğunluğuna sahip
yerlerden biri olan Singapur’da insanların satın aldığı arabaların sayısı kontrol ediliyor. İtalya’daki birkaç
şehir de dahil tarihi şehirlerde, günün büyük kısmında şehir merkezine hiç araba sokulmuyor. Diğer
şehirlerde önerilen bir çözüm yolu da “trafik tıkanıklığı ücreti”dir; bu yerlerde şehir merkezine girmek
isteyen sürücülerden para talep edilir. Londra’da bu plan sayesinde trafikteki gecikmeler yüzde 30
oranında azaldı. Diğer şehirler de bu yöntemi denemeye istekli görünüyor. México (Meksika) gibi
şehirlerde arabaların, plaka numarasına göre sadece belirli günlerde şehir merkezine girmesine izin
veriliyor. Şehir yetkilileri de toplu taşıma sistemlerini yenilemek, anayolları geliştirmek ve çevre yolları
yapmak için büyük miktarda yatırım yapıyorlar. Trafik ışıklarını kontrol etmek ve kazaların yol açtığı
sıkışıklığın hemen giderilmesi için polise haber vermek amacıyla bilgisayar destekli sistemler
kullanıyorlar. Otobüslere ayrılmış özel şeritler ile ihtiyaca göre yönü değiştirilen şeritler de trafiğin akışını
rahatlatıyor. Ancak yine de başarı büyük oranda vatandaşların işbirliği yapmasına bağlı.

Aile iliskileri Aile, insana gelecekte sürdüreceği temel ilişki zemini hazırlar. İdeal olan, kendimizi değerli
hissettiğimiz, duygu ve gereksinimlerimizi açıkça dile getirebildiğimiz bir aile ortamıdır. Bu tür
destekleyici ortamda büyüyenler, sağlıklı ve açık ilişkiler kurmaya yatkın olur, çoğu ailede yaşanabilen,
olağan ya da gelişimsel sayılan kuşaklara özgü fark ve çatışmaları aşabilirler. Ancak her aile destekleyici
değildir. Bazı aileler kendimizi değersiz, yetersiz, önemsiz ve hatta suçlu hissettir; dünyaya, diğer
insanlara ve kendimize güven duymamızı engeller, akademik, ilişkisel ve kimlikle ilgili sorunlar
yaşamamıza yol açabilir. Evden ayrıldığınızda aile sorunlarının da ardınızda kalmasını bekleyebilirsiniz,
ancak onlardan uzaklaştıktan çok sonra bile, aile ortamındaki sorunlar yaşamınıza yansıyabilir,
ilişkilerinizi etkileyebilir. Uzaklaşmakla değil, aile yapınızı daha iyi anlayarak bugünkü sorunlarınıza ışık
tutabilir, değişim için bir şeyler yapabilirsiniz. Geleneksel olarak aile, insan topluluğunun temel birimi
olarak kabul edilmiş ve toplumsal ilişkilerin düzenlenmesinde merkezi bir rol oynamıştır. Aile, üyelerin
ortak değerler paylaştığı, belirli konumların oturduğu, etkileşime fazla zamanın ayrıldığı sosyal bir
gruptur. Aile şu gereksinimleri sağlar: cinsellik, üreme, ekonomi, beslenme, eğitim, sosyalleşme, bakım,
statü ve politika. Bir grubun aile olarak nitelendirilmesinde bunların hepsinin değilse de birkaçının olması
gerekli görülmektedir. Aile üyeleri, çocuk/çocuklar doğurur ve büyütür, ekonomik ve politik iş birliği
yapar ve tüm yaş dönemlerinde hastalık ve güçsüzlükte birbirine bakım sağlar.

Yaşlılara saygı gösterin onlar bizim büyüklerimiz otobüste yer verin mesela kaybedecek birşeyiniz olmaz
duasını alırsınız. Elini öp saygı göster sesini yükseltme of deme kalbini kırma belki de sen öyle yaparak
gönlü kırılıyordur. Merhamet etmeyene merhamet edilmezmiş bir gün bizde yaşlancaz unutma bunu
asla.Yaşlılar, dünle bugün arasındaki köprülerdir, Kültür yaşamımı¬zı yarınlara taşımayı sağlayan en
önemli varlıklarımızdır, Yaşlı kişilere saygı göstermeliyiz. Bu, aynı zamanda onlara bir minnet
borcumuzdur. Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi ve yaşama bağlı olmaları gerekir. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlü¬ğü, yaşlıya saygı ve sevgi gibi, halkımızaa zaten var olan
duygu¬ları bilimsellikle birleştirirek yardıma muhtaç olan yaşlı vatandaş¬larımıza en iyi hizmeti
Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
vermektedir. Ancak her konuda olduğu gibi, bu konuda da her şeyi dev¬letten beklemek yanlıştır.
Toplumumuzdaki yardımlaşma ve yar¬dımseverlik duygularının ışığında gönüllü kişiler ve kuruluşlarla
yaş¬lılarımıza daha iyi yaşama koşullarını sağlayabiliriz. Yaşlıların so¬runlarına sahip çıkarak çözüm
üretmek aynı zamanda vatandaş¬lık görevimiz ve yaşlımıza karşı gönül borcumuzdur. Çevremizdeki
yaşlılara her zaman yardımcı olmalıyız. Onlara göz kulak olup sevgi, şefkat göstermeliyiz, Toptu taşıma
araçların¬da onlara yer vermeliyiz. Hâl ve hatırlarını sorup yaşlıları ziyaret etmeliyiz. Eğer yalnız
yaşıyorlarsa, bu yalnızlıklarını onlara hisset- tirmemeliyiz.

Büyük Atatürk, “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilik¬lerine karşı tutumu; o milletin yaşama
kudretinin en önemli kıstası¬dır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara kar¬şı minnet
hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakma¬ya hakkı yoktur!” diyerek yaşlılara karşı sosyal
güvencenin sağ¬lanması gerektiğini vurgulamıştır. Yaşlılara Saygı Haftası süresince okullarda, yaşlıların
karşılaşa¬bileceği sorunlar anlatılır. Bu sorunların çözümünde öğrencilere düşen görevler hatırlatılır.
Okul gazetelerinde haftayla ilgili yazı¬lar, resimler yayınlanır. Şunu hiç aklımızdan çıkarmayalım: Bir gün
biz de yaşlanıp onların karşılaştıkları güçlüklerle karşılaşacağız. Yaşlılara Saygı Haftası ile ilgili yazı ve
Yaşlılara Saygı Haftası ile ilgili bilgi hakkında yorumlarınızı aşağıdan hemen yazabilirsiniz.

Medeniyetlerin gelişmesinde sanat bilimden daha önemli çünkü: Sanat insanın ruhudur, sanat insanın
estetik yanıdır, sanat insanın hayal gücü, yaratıcılığıdır. Sanat güzel olanı arar. Eğer bir medeniyet
sanattan esinleniyorsa o medeniyetin yaptığı işler ve bıraktığı izler güzellikler barındırır. Bilim birçok
buluş yapar ama yapılan her buluş insanlığın faydasına değildir. Örneğin atom bombası; çocukları, doğayı
herşeyi öldüren bu bomba insanlığın medeniyetine katkı sağlamış mıdır yoksa medeniyeti geriye mi
götürmüştür? Sanatsız bir bilim insan konfor verebilir ama güzellik veremez. Sanat ruhtur demiştim;
sanatsız bilimde ruhsuz bir makinadan ibaret olur. Robotlaşan bir medeniyete doğru götürür insanları.
Tek düze yaratıcılık, çoşku, estetik, ruh barındırmayan bir medeniyete. Sanat bugüne kadar bilimin
öncüsü olmuştur. Resmedilen, yazılan o hayali olan herşey bir gün bilim ve teknoloji ile birleşerek
gerçeğe dönüşmüştür. İlk mağara duvarlarında gün içinde yaşadığı av sahnesini resmeden insan daha
sonra bunu sonraki avlarında strateji olarak kullanacak yani bir şekilde bilimi üretmeye başlayacaktır.
Yani zaten bilimi sanat doğurmuştur. Sanat bilimin esin kaynağı, yol göstericidir. Sanat insanın
hayalleridir, bilimse onu gerçekleştirendir. Uçmayı hayal eden insan önce bunu resmetmiş, yazıtlarında
hikayelere dönüştürmüş ve sonra insan oğlu önce kanatları sonra uçağı yapmıştır. Bugün marsa yolculuk,
uzaya yolculuk, zamanda yolculuk sanat eserlerinde edebiyatta, sinemada var olmaya başlamış ve yıllar
önce hayal edilen bu sahneler bu kitaplar bugün bilim tarafından medeniyete bir gerçeklik olarak
sunulmaktadır. Bu anlamda zaten sanat bilimin öncüsüdür. İnsan deniz altında yaşamayı hayal etmiş
deniz altılar yapılmıştır. Bilim bugün fantastik sanat dediğimiz sanat türünden etkilenerek geleceğe yön
verir durumdadır. Sanatın bilimden bir diğer üstünlüğü sınırsızlığıdır. blim ise kurallar bütünü olarak
sınırlıdır. Bilim sınırları sanat ise sınırsızlığı temsil eder. Bunun sonucunda sanat alabildiğine sonsuzuğu
hayal ederek bilime ilham verir ve yol açar. Sanat yaratıcılıktır bir objeye baktığımızda herkesin
göremediği o güzel yanı çıkarıp insanlara sunan kişidir sanatçı. Bu yaratıcılık deneme yanılma yöntemiyle
ilerleyen bilimin denemeler üretmesindeki ilham kaynağıdır. Bugün marsa yerleşen kolonilerin filmlerini
hepimiz izledik çünkü bir sanatçı bunu hayal etti, orada nasıl yaşanır, başımıza neler gelir, neler
hissedebiliriz, ne zorluklar ne güzellikler yaşarız ve bunlar senaryolaştırıldı ve çekildi. Şimdi bu filmlerden
veya edebiyat eserlerinde ilham alan bilim adamları bunu nasıl yapabiliriz yani marsa nasıl gideriz, orada
nasıl bir dünya edebiliriz bunun yollarını arıyorlar. Sonuç olarak bilim çok ileri gidebilir ve bu insanlığın
sonunu hazırlayabilir. Çünkü sanattan esinlenmeyen bir bilim ancak robotlaşan, soğuk bir sona insanı
götürür çünkü bilimin estetik, güzellik kaygısı yoktur. Ama sanatla yoğurulmuş bir medeniyet güzel olana
aç olduğu için güzel olanı arar ve onun peşinden gider bu anlamda bilimin getirdiği olumsuz getirilere de
dur demeyi bilir. Yani masallarla büyümüş, şiir okuyan bir bilim adamı nasıl çocukları da öldürebilecek bir
silah üretebilir. Sanat insanın iyi yanlarını ortaya çıkarır. Toplumları güzel olana saygı duymayı ve
yaratmaya teşvik eder. Bu nedenle sanatsız bir bilim insanlığın zaten sonu demektir

Telegram/t.me/turktili_online
Telegram/t.me/turktili_online
Kariyer mi, Aile mi…? “Ben evliliği kariyeri için ertelemiş kırk yaşına gelmiş bir kadınım. Etrafımda bana
ilgisi olan fakat bu ilgisini direkt söyleyemeyen erkekler olduğunu hissetmekteyim. Dolaylı olarak
beğenisini ve duygularını ima eden birkaç erkek var. Fakat bu hislere sahip bir erkeğin neden doğrudan
evlilik teklifi etmeyip dolaylı olarak ima etmelerini anlayamamaktayım. Direkt söylenmediği müddetçe
sürekli arada kalınacak ve bu durum böyle devam edecek gibi geliyor bana. Bu durumda ilk adımı benim
mı atmam gerekiyor, öyleyse ben ne yapabilirim? Özellikle sitedeki erkeklerden cevap bekliyorum.

Ayrıca 40 yaşına gelmiş hatta geçmiş bir erkeğin evlenmeme sebepleri neler olabilir? (Cinsel hayatı ile
ilgili sorunları olabilir mi?)Bu durumda olan erkeklerin düşüncelerini merak ediyorum. Bu yaş grubu
erkeklerle olan evlilik görüşmelerinde aklıma bu tarz sorular gelip de soramamaktayim.”Yukarıda ki bu
ifadeler sayın Sema Maraşlı’nın www.cocukaile.net isimli sitesinde ki bir yazının altına yorum yazan bir
bayana ait.Aslında bu hanımefendi içinde bulunduğu durum, çıkmaz anlamında pek de yalnız sayılmadığı
gibi ülkemizde yaşayan ve kariyeri için yuva kurmayı geciktirmiş yüzbinlerce (sayıda abartı yok) BEKÂR,
YALNIZ, MUTSUZ, HUZURSUZ ve UMUTSUZ hanımlardan birisi. Bundan on sekiz, yirmi yıl önce bu
hanımın akranları yirmili yaşlarda evlenip yuva, koca, çocuk ve aile sahibi olmak için çeyiz düzer ve hayırlı
olması duasıyla kısmetlerini beklerken kendisini ve geleceğini KARİYER PUTU’na kurban etmiş bu vb
durumda ki hanımlar üniversitelerde master, doktora veya iş hayatında kariyer yapma peşinde koşmakla
meşgulken yaşlarının 35 olduğunu bile fark etmediler. Hatta bu hanımefendilerin bir çoğu gördüğü
kariyer rüyasından yaşları 36-37 olana kadar uyanamadı bile. Yaş 38-40 olup da uyandıklarında ise
gördüklerinin pembe bir rüya değil, kabus olduğunu, zaman denilen ömür öğütücüsünün, değirmeninin
ne kadar hızlı çalıştığını ve ne denli acımasız olduğunu fark ettiler.

Telegram/t.me/turktili_online

You might also like