Zekat

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

ZEKÂT

Zekât kelime olarak artma, çoğalma, arınma (temizlik) ve bereket anlamlarına gelir. Terim
olarak zekât, dinen zengin sayılan Müslümanın, malının belli bir kısmını, emredilen yerlere
Allah rızası için vermesidir. Kur'an-ı Kerim’de zekâtı ifade etmek üzere hem zekât hem de
sadaka tabiri kullanılmaktadır.
Zekât, mal ile yapılan bir ibadettir. Hicretin ikinci yılında farz kılınmıştır. Kur’an-ı
Kerim’de zekâtın mutlaka yerine getirilmesi gereken bir ibadet olduğunu belirten çok sayıda
ayet vardır. Bunlardan birinde Allah şöyle buyurmuştur: “Namazı kılın, zekâtı verin, önceden
kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah’ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta
olduklarınızı görür.” (Bakara, 2/110) Peygamberimiz de bu hususta şöyle buyurmuştur:
“İslam beş temel esas üzere kurulmuştur: Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz.
Muhammed’in onun elçisi olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve
oruç tutmaktır.” (Buharî, İman, 1)
Zekâtın Yükümlülük Şartları
1. Mükellef Olmak
Zekât, İslam’ın beş esası arasında yer alan bir ibadet olması sebebiyle, diğer ibadetlerde
aranan Müslüman, akıllı ve ergenlik çağına girmiş olmak şeklindeki mükellefiyet şartları, ilke
olarak, zekâtta da aranır. Ancak zekât, sosyal yardımlaşma ve dayanışma içeriği de taşıyan
malî bir mükellefiyet olması ve üçüncü şahısların haklarını da ilgilendirmesi sebebiyle, diğer
ibadetlerde aranan akıl ve bulûğ şartının bunda aranıp aranmayacağı tartışma konusu
olmuştur.
Çocuk ve akıl hastalarının “öşür” denen toprak ürünlerinin zekâtından sorumlu
olduklarında görüş birliği bulunmakla birlikte, bunların zekâta tâbi diğer mallarından zekât
alınıp alınmayacağı konusunda farklı iki görüş ileri sürülmüştür:
Ebu Hanife zekâtın ibadet yönünün ağır bastığını dikkate alarak akıllı ve ergen
olmayanların, zekâtla mükellef tutulamayacağını söylemiştir. Fakihlerin çoğunluğu ise
zekâtın mali yönünün dikkate alarak akıl hastalarının ve çocuğun mallarının zekâta tâbi
olduğunu söylemişlerdir. Onların bu borcunu veli ve vâsileri öderler. Çünkü zekât vekâletle
yerine getirilebilen malî bir ibadettir. Veli zekâtta çocuğun ve akıl hastasının vekilidir.
2. Mal İle İlgili Şartlar
a) Nisap miktarına ulaşmış olmak: Zekâtın farz olması için gereken ölçü ve miktara nisap
denir. Zengin olmanın asgari sınırı veya asgari zenginlik ölçüsü diyebileceğimiz nisap, zekâta
tâbi her mal için, Hz. Peygamber tarafından gösterilmiştir. Bu asgari sınırlar bir açıdan o
dönem İslam toplumunun ortalama hayat standardını ve zenginlik ölçüsünü göstermekle
birlikte ileri dönemlerde de şer‘î belirleme (mukadderât-ı şer‘iyye) sayılarak zekât nisabı
adıyla aynen korunmuştur. Bu itibarla fakihler, toprak ürünleri hariç, zekâta tâbi bütün
mallarda nisabın şart olduğunda görüş birliğine varmışlardır.
Hadislerde nisab miktarları şu şekilde gösterilmiştir: Gümüşte nisab miktarı 200 dirhem
(561,2 gr), altında 20 miskal (80,18 gr), hayvanlarda 5 deve, 30 sığır, 40 koyundur. Toprak
ürünlerinin zekâtında nisap aranmaz.
b) Nisabın Üzerinden Bir yıl Geçmiş Olmak: Zekâta tâbi mallarda aranan şartlardan biri de,
o malın üzerinden bir kamerî yılın geçmiş olması şartıdır ki buna fıkıh ilminde “havelânü’l-
havl” tabir edilir. Hz. Peygamber, “Üzerinden bir kamerî yıl geçmedikçe, o malda zekât
yoktur.” (İbn Mâce, Zekât, 5) buyurmuştur.
c) İhtiyaç Fazlası Olma: Zekâta tâbi mallarda aranan şartlardan biri de o malın, mükellefin
kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin temel ihtiyaç maddelerinin (havâic-i
asliyye) dışında olmasıdır. Nitekim İslam âlimleri bu konuda şu ayeti delil getirmişlerdir:
“...Yine sana iyilik yolunda ne harcayacaklarını sorarlar. ‘İhtiyaç fazlasını’ de…” (Bakara,
2/219).
d) Nemâ: Bir malın zekâta tâbi olabilmesi için aranan şartlardan biri de nemadır. Sözlükte
“artmak, çoğalmak, gelişmek” anlamlarına gelen “nema”yı fakihler iki şekilde anlamışlardır:
* Hakikî (gerçek) nema: Bir malın ticaret, üreme veya tarımla artmasıdır. Ticaret malları,
hayvanlar ve toprak ürünleri böyledir.
* Takdirî (hükmî) nema: Bir malın kendisinde nema imkânının bizzat (potansiyel olarak)
mevcut olmasıdır. Altın, gümüş ve parada olduğu gibi. Bugünkü anlamda nema, malın
sahibine gelir, kâr, fayda temin etmesi yahut kendiliğinden çoğalma ve artma özelliğine sahip
bulunmasıdır.
e) Tam Mülkiyet: Bir malın zekâta tâbi olabilmesi için şart olan “tam mülkiyet” tabirinden
maksat o malın, mükellefin fiilen elinde veya onun tasarrufu altında bulunması, onda
başkalarının hakkının bulunmaması ve o maldan ortaya çıkacak menfaatin mükellefe ait
olmasıdır.
Malın tam mülk olması şartının tabii bir sonucu olarak, bir kimsenin başkasının
zimmetindeki alacağı için zekât verip vermeyeceği veya hangi şartlarda vereceği fakihler
arasında tartışma konusu olmuştur.
Fakihlerin çoğunluğuna göre alacaklar iki ana gruba ayrılır:
* Tahsil edileceği umulan alacaklar, yani ödeme imkânına sahip olan ve borcunu da kabul
eden kimsedeki alacaklardır ki bunlar zekâta tâbidir. Alacaklı, her sene diğer malları ile
birlikte bu alacağının zekâtını da öder.
* Tahsil edileceği umulmayan alacakların zekâtı ise alacak elde edilince verilir. Alacak
tahsil edilince, geçmiş bütün yılların zekâtı ödenir diyenler olduğu gibi sadece son bir yılın
zekâtı ödenir diyenler de vardır. Hanefî müçtehitlere göre, elde edilmesinin üzerinden bir yıl
geçmedikçe bu alacağın zekâtı ödenmez.
ZEKÂTIN GEÇERLİLİK (EDASININ) ŞARTLARI
1. Niyet
Zekât esasen malî bir ibadettir ve namazla birlikte İslam’ın temelini teşkil eder. Namaz
bedenî ibadetlerin, zekât da malî ibadetlerin simgesi konumundadır. Ayet ve hadislerde
zekâtın çok defa namazla birlikte zikredilmiş olması da böyle bir anlam taşır. Zekâtın bu
yönünü dikkate alan fakihler diğer ibadetlerde olduğu gibi zekât borcunun ödenmesinde de
niyetin şart olduğunda görüş birliğine varmışlardır.
2. Temlik
Zekâtı, zekât almaya ehil olanlara vermek yani onların mülkiyetlerine geçirmek (temlik)
şarttır. Bu şart iki unsur içerir; birincisi temlikin yapıldığı şahsın zekâtı almaya ehil olması
ikincisi ise temlik işlemidir.
Klasik dönem İslam hukukçularının büyük çoğunluğuna göre cami, okul, yol, köprü,
çeşme yapımı gibi hayır kuruluşlarına zekât verilmez. Ölü kefenleri alınmaz ve ölülerin
borçları zekâtla ödenmez. Çünkü bu durumlarda temlik gerçekleşmemekte; yani zekât, borcu
ödenen kişinin mülkiyetine geçmemektedir. Bu tür hayır, kurumlarına zekâtın dışında bağışlar
ve yardımlar yapılmalı, zekât ise sadece fakirlere verilmelidir.
İslam’ı yaymak, korumak, Müslümanlara düşmanlarından zarar gelmesini önlemek
amacıyla yapılan harcamalar zekât yerine geçer. Çağımızda yoksullara ve acizlere bakmak
için kurumlar oluşturulmuştur. Bu kurumlara da zekât verilir ve bu vekâleten veya dolaylı
temlik sayılır. (İlmihâl, I, 439).
Zekâtı Kim Nelerden Ne kadar Kimlere vermelidir?

Koyun ve Keçi: 40-120 (1); 121-200 (2); 200-399 (3); 400-500 (4)
Sığır ve Manda: 30-40 (2 yaşında dana); 40-60 (3 yaşında dana); 60 sığır olunca ( 1
yaşında 2 buzağı), her 30 sığırda 1 buzağı her 40 sığırda bir dana verilir.
Deve: 5-9 (1 koyun); 10-14 (2 koyun); 15-19 (3 koyun)…
Not: Hanefilere göre zekâtı verilecek malın bedeli zekât olarak verilebilir. Örneğin 40
koyunu olan bir kişi bir koyun verebileceği gibi onun bedelini de verebilir. Cumhura göre
bedeli ile ödemek caiz değildir. Şafiiler ise bazı şartlarda caiz olabilir demişlerdir.
Zekât Kimlere Verilmez?
a. Usul ve füru: Bir kişi anne, baba, dede, nine, çocuklarına ve torunlarına da zekât
veremez. Çünkü zekât veren kişi ile usul ve füruu arasında çok sıkı bir mülkiyet bağı ve
menfaat ortaklığı vardır. Dolayısıyla burada tam anlamıyla temlik gerçekleşmez.
b. Eşler
c. Müslüman olmayanlar d. Zenginler
Zekâtın Ödenme Zamanı
Fakihler şartları gerçekleşen malda zekâtın derhal (fevrî) yani sene biter bitmez ödenmesi
gerektiğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü malda gerçekleşen zekât borcu, artık kul
hakkıdır. Bu borcun ödenmesini -özürsüz olarak- geriye bırakmak caiz değildir. Hanefî
mezhebinde fetvaya esas olan görüş bu olduğu gibi, İmam Şâfiî, İmam Mâlik ve Ahmed b.
Hanbel’in görüşü de bu yöndedir.
Zekâtın Adabı
* Zengin, zekâtını verirken fakiri incitmemek için azami titizlik göstermelidir. Bu titizliği
gösterenler Kur’an’da şöyle övülmüştür: “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından
başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimselerin Allah katında mükâfatları vardır.
Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir.” (Bakara, 2/262).
* Diğer ibadetlerde olduğu gibi zekât ibadetinde de gösterişten uzak durulmalıdır. Allah
Kur’an’da zekâtın samimi duygular içinde sırf Allah rızası için verilmesi gerektiğine şöyle
vurgu yapmıştır: “Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde malını
gösteriş için harcayan kimse gibi başa kakmak ve incitmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı
boşa çıkarmayın.” (Bakara, 2/264).
* Müslüman mükellef temiz ve helâl kazancından zekât vermeli, eğer zekâtını aynî, yani
mal olarak veriyorsa, bu malın iyi cinsten olmasına özen göstermeli, kendisine verilmesini
istemediği malları başkalarına zekât olarak vermemelidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
“Ey inananlar! Kazandıklarınızın iyilerinden ve size yerden çıkardıklarımızdan sarf edin.
Gözünüzü yummadan ve severek alamayacağınız derecede kötü ve değersiz şeyleri vermeye
kalkmayın. Allah'ın müstağni ve övülmeye lâyık olduğunu bilin.” (Bakara, 2/267).
3. Hanefilere göre zekâtın, alanın onuru zedelenmemesi ve gösteriş şaibesinden uzak
olması için gizlice verilmesi daha iyidir. Şâfiî ve Hanbelîler'e göre ise insanları bu ibadeti
yapmaya teşvik etmek için zekâtın açıkça verilmesi daha uygun olur. “Sadakaları açıkça
verirseniz iyi olur. Eğer onları yoksullara gizlice verirseniz sizin için daha iyidir. Böyle
yaptığınız için Allah sizin günahlarınızı bağışlar. Allah yapmakta olduklarınızı noksansız
bilir.” (Bakara, 2/271).
* Mükellef, Allah'tan korkan, müttaki, hayâsından dolayı ihtiyacını insanlara
söyleyemeyen kimseleri araştırıp bulmalı ve zekâtını onlara vermelidir. (Bakara, 2/273).
* Zekâtın, kendilerine zekât verilebilecek akrabaya ödenmesi daha faziletlidir.
* Zekât, öncelikle malın bulunduğu yerde yaşayan fakirlere verilmelidir.
Zekâtın Fayda ve Hikmetleri
* Zekâtı veren her Müslüman hem Allah’ın bir emrini yerine getirmiş hem de ona
şükretmiş olur. Allah da böyle davrananları ödüllendireceğini bir ayette şöyle ifade etmiştir:
“…Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önceden
(dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve
mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah’tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok
bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.” (Müzzemmil, 73/20).
* Allah, zekât vereni yaptığı iyiliğinden dolayı fazlasıyla mükâfatlandıracağını bir ayette
şöyle bildirmiştir: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağında yüz dane
olmak üzere, yedi başak veren bir danenin durumu gibidir. Allah dilediğine kat kat verir.
Allah (ın lütfu) geniştir, (o) bilendir.” (Bakara, 2/261)
* Zekât, toplumda, zengin ile fakir arasındaki uçurumun kalkmasına, yoksulluğun
azalmasına, sosyal adalet ve dayanışmanın güçlenmesine katkı sağlar. Bu nedenle, “Zekât
İslam’ın köprüsüdür.” denilmiştir.
* İslam dini toplumsal bütünleşme, kaynaşma ve dayanışmaya önem vermiştir. Zekât
ibadetinin amacı da toplumda yardımlaşmayı yaygınlaştırmak, yoksulları korumak ve
toplumdaki sosyal dengeyi sağlamaktır.
* Zekâtın toplumsal temizleme ve arıtma anlamında oluşu -sözcük anlamının tamamlaması
mahiyetinde olmak üzere- Kur'an'da “Onların mallarından sadaka (zekât) al. Onunla
kendilerini temizlemiş ve arıtıp geliştirmiş olursun.” (Tevbe, 9/103) denilerek zekâtın
öncelikle toplumu temizleyen ve geliştiren bir mekanizma olduğunu gösterir.
Zekât veren, başta cimrilik olmak üzere birçok kötü huy ve alışkanlıktan arınır. Cimrilik
fert ve toplum için kötü bir hastalıktır. Bu hastalık kişiyi mal uğruna kan dökmeye, vatana
ihanete, devlet malını yemeye kadar götürür. İşte zekât –verildiği oranda– ödeyenin
duygularını mala tutkunluk zilletinden temizler, paraya kulluk bağından kurtarır.
Zekât, zenginin sadece kötü huy ve duygularını gidermekle kalmaz, onun malını da
başkalarının haklarından temizler.
FITIR SADAKASI
Fıtır sadakası (fitre): Ramazan bayramına kavuşan ve temel ihtiyaçlarının dışında belli bir
miktar mala sahip olan Müslümanların kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için yerine
getirmekle yükümlü oldukları malî bir ibadettir.
Fıtır sadakası, ramazan orucunun farz olduğu hicrî 2. yılın Şâban ayında, zekâttan önce
teşri kılınmıştır. Hanefilere göre vacip diğer mezheplere göre farzdır. (Delil hadislerdir).
Fıtır Sadakasının Vücubiyetinin Şartları
1. İslam
2. Malvarlığı (Zekâttaki gibidir. Ancak nema ve yıllanma şartı aranmaz) Diğer mezheplere
göre nisap şart değildir.
3. Ehliyet: Fıtır sadakasının mali yönü ağır bastığı için küçüğün fitresini velisi verir. (Ebu
Hanife ve Ebu Yusuf). Diğer üç mezhep imamı da konuya bu açıdan bakar. Ancak İmam
Muhammed ve Züfer küçüğün malından verilmesi gerekmez.
4. Vakit: Bayramın birinci günü fecrin doğuşu (Hanefiler), Ramazanın son günü güneşin
batması. (Diğer üç mezhep)
Not: Fitre zekât verilebileceklere verilir verilemeyeceklere verilmez.

You might also like