Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 20

Merhaba güzel gün,tabii günüm güzel olacaksa,çiçekler ve kuşlar

Ölen insanların ardında doğan minik canlar…sanırım doğdukları için ağlıyorlar

Ve doğan insanların ardından ölen herkes, ölen insanın ardından o kişiye daha fazla acı
çektiremeyecekleri için ağlıyor gibi duran herkese de merhaba…

Kahverengi saçlının kitabı böyle başlamıştı, evet o bir yazardı ve ilk defa bir gizem romanı dışında bir
türde kitap yazıyordu. Yazmak istediğinden değildi, ona yazmasını söylemişlerdi. Onun yeteneği
buydu ve şuanda yanında çalıştığı adam ondan bunu istemişti ama neden istediğinden haberi bile
yoktu

Ama bildiği tek bir şey vardı

Bu kitap birini öldürmek içindi ve zavallı kişi kim olacaksa doğanların ardından ölecek kişi ve
doğanlardan önce ölecek kişi olacaktı.Kurbanın kim olduğunu bilmiyordu.Bilmesi de
gerekmiyordu.Aslında kurbanın öleceğini de tamamen bilmiyordu.Bu tamamen patronun isteğine
kalmış bir şeydi ya da patrondan ziyade onu burada zorla tutan adam….

Birilerini öldürmek asla istemezdi ama şuanda kendi özgürlüğü her şeyden daha önemliydi

Ve sevdikleri

ama şimdi bunu düşünmenin zamanı değildi…. 30 bölümlük bir kitap yazması gerekiyordu ve bunun
sadece 19 bölümünü bitirmişti…. her bölüm bir gün ediyordu kurbanın ölmeden çıkabilmesi için 30
günlük bir süre vardı…. Edgar patronunun anlaşılmaz biri olduğunu düşünüyordu… Birini öldürmek
için özellikle de neden 30 gün istediğini ve neden bunu bir kitabın içinde yapmayı tercih ettiğini
anlamamıştı… Bir not defteri çıkardı ve yazmaya başladı.

Gün: 4

Ay: Temmuz

Yıl: Sabah hatırlasam da şuan hatırlayamıyorum

Saat: Ortalıkta saat yok…ama gece vakti…. gece on iki olabilir

Bunları yazarken kapının sesi duyuldu

Patronu Francis içeri girdi… Edgar o adamı hiç sevmiyordu… ona bakmak bile istemiyordu… ama
bakmak zorundaydı

“Biraz hızlı olmalısın Edgar. Belki de o saçarını toplayarak daha hızlı yazmaya çalışabilirsin hahaha…
biliyorum, çok iyi şaka yapıyorum”

Berbat bir şakaydı….

“şuan kaçıncı bölümdesin bilmiyorum ama çabuk olmanı istiyorum… iki güne kadar bitmesi gerek…
Senden getirdiğim kişiyi hemen öldürmek yerine ağzından laf almak için ona işkence çektirmeni
istiyorum.Kitabın sonuna kadar istediğimiz bilgileri vermez ve dediklerimizi yapmazsa onu
öldürebilirsin,anlaşıldı mı?”

“Anlaşıldı”

Demek 30 bölüm bu yüzdendi… her kimse sadece 30 gün süre hakkı vardı…

Edgar bunları düşünmeyi bırakarak yazmaya devam etti…. 11 bölümü iki güne yetiştirmeye çalışmak
sekiz saat uykudan bile feda etmek demekti ama kahverengi saçlı için bu sorun değildi sonuçta
yeteneği bununla alakalıydı ve hızlı yazabilirdi

Ve gelecekte olacakları bilemeden yazmaya devam etti…

Gün:4

Ay: Temmuz

Saat: Henüz bakmadım

Yıl: En azından hala aynı

Edgar bunu sürekli yapıyordu… Tarihi unutmak istemiyor ve sürekli not ediyordu…Burada olduğu
zamandan beri ortalıkta saat görmemişti… Sanırım bu bir psikolojik etki bırakıyordu ve tarihi
unutmaya başladığını fark ettiğinden beri unutmamak için her gün tarihi yazmaya çalışıyordu

Belki de hislerini de yazmaya başlamalıydı çünkü yavaşça hislerini de kaybettiğini hissediyordu…

21. Bölüme gelmişti ve son dokuz bölümü kalmıştı… Bu gece fazla çalışacak ve sabaha sadece 4 bölüm
bırakmayı planlıyordu

Patron bugün ona bakmaya gelmemişti… Bu garipti..

…..

Gün: 5

Ay: Temmuz

Saat: 16.26

Yıl: bilmiyorum

Bölümler bitti… en azından birazcık dinlenebilirim

Edgar’ın dinlenme yöntemi de kitaplar ileydi… Kitap okuyarak dinleniyor ve rahatlıyordu..

Bir anda gözü çerçeveye takıldı

Ailesi….kuzeni… ve biricik küçüklük arkadaşı… küçükken onu çok seviyordu ama şuan nerede
olduğunu bile bilmiyordu… Şuan onun yanında olup ona yardım etmesini o kadar çok isterdi ki…
Ve ailesi… Onlardan kalan tek şey bir rakun ve bu fotoğraftı… yaşadıklarını biliyordu ama yine de
korkuyordu ve patronunun onları öldürmüş olması düşüncesinden kendini alıkoyamıyordu

Şu zamana kadar hiç düşünmediği bir şeyi düşündü…

Acaba kitap kimin içindi? Francis’in bir ajans ile hiç anlaşamadığını biliyordu… Ama oradaki kişileri hiç
tanımıyordu. Onun dışında genellikle sadece bu odadaydı ve konuştuğu tek arkadaşı Louisa idi.

Odanın içinden çıkabiliyordu ama binadan ayrılamıyordu ama zaten odadan ayrılmak istemiyordu…
bazen rakunu Karl sıkıldığı için onu binanın içine çıkarıyordu ama sadece bu kadardı.

Fakat bugün işini erken bitirmişti ve rakununu odadan çıkarmalıydı. Odasından çıktı ve iki dakika
sonra girmesi bir oldu

Francis buraya geliyordu ve yanında biri vardı. Gireli çok olmadan Francis de içeriye girdi

Francis kollarındaki adama karşı hiç önlem almamıştı hatta rahat olduğu bile söylenebilirdi. Poe hiç
hayal ettiği biriyle karşılaştığını sanmıyordu.Güçlü durmaktan çok uzak,daha çok sevimli ve zayıf bir
tip vardı gözünün önünde

“Ne yapacağını biliyorsun. O uyanmadan işi halletmiş ol”

“Anlaşıldı”

Bu adamın dediği her şeye anlaşıldı demekten bıkmıştı ama yapacak bir şeyi yoktu. Francis’in
kollarındaki minik bedeni ellerine aldı ve işe koyuldu. O sırada Francis daha önemli bir işi olduğu için
gitti ve giderken sadece Louisa’ya seslendiği duyuldu

Küçük bedeni ellerine aldı. Sanki bu minik bedeni tanıyoru ama kim olduğunu anlayamamıştı…. Minik
bedenin kafasından hafifçe kanlar aktığından minik bedenin Francis’e karşı fazla direndiği belli
oluyordu….. Poe kalbinde bir acı hissetti. Bu acıyı dindirmek için ailesini düşünmeye başladı

Sonuçta kimse ailesinden değerli olamazdı….

Küçük bedeni kitapın içine hapsetmek için önce minik bedenin uyanması ve kitabı okuması gerekti…
en azından sadece bir kelimesini okumalıydı. Bunun için bir plan yapmak zorundaydı sonuçta
karşıdaki kişinin yaşadığı şeyleri az çok tamin ediyordu ve minik bedenin ona hemen inanmayacağı
kesindi…Kapıları ve camları kitledi… Bir insanın böyle bir durumda ne yapacağı belli olmazdı ve her
şeyi dikkatlice ayarldı ve minik bedenin kaçamıyacağı hale getirdi….Perdeleri kapatacakken birinin
hareket ettiğini hissetti ve arkasına baktı

Uyanmıştı... Ve kapıyı açmaya çalışıyordu

“Ehh… kapının kapalı olduğunu tahmin etmiştim ama şansımı denemek istedim… Sen kimsin?
Saçlarını inek yalamış gibi duran sarı saçlı adam nerede?”

“Francis”

“O adamı tanıyorsun değil mi? Onun için mi çalışıyorsun? Ah ,hayır sormam bir hata, beni sen
gözetleyeceksin değil mi? Pencereye dalmıştın ve o sırada kağıtları biraz inceledim,şuradaki kağıtlar
bana soracağın sorular sanırım,yanılmıyorum değil mi?”
“O adam ikimizi de kaçırdı”

Yalan değildi. O da kaçırılmıştı ama bu başka bir sebeptendi. Ve onun güvenini kazanmalıydı böylece
onun verdiği kitabı okuyabilirdi ama bunun şimdiden zor olacağını hissetmişti

“Bu senin onun için çalışmadığını değiştirmez”

“Ben onun için çalışmıyorum”

“Ben onun için “isteyerek” çalışmıyorum. Bunu mu demek istedin?”

Önündeki oğlan fazla zekiydi. Edgar bunu çabucak anlamıştı.

“Yanılıyorsun”

“Ben asla yanılmam”

“Asıl şüpheli olan sensin… Nasıl bu kadar soğukkanlı davranabiliyorsun!”

Ne kadar onun şüpheli olduğunu düşünmese de gerçekten kendisi bile tedirginken karşısındaki
oğlanın nasıl bu kadar soğukkanlı olduğunu merak ediyordu

“Az önce rahat bir şekilde pencereden bakan kişi bunu bana mı söylüyor?”

“Sadece nerede bulunduğumuzu anlamaya çalışıyordum”

“Yanında kanlar içinde baygın biri vardı ve dolabın üstündeki ilk yardım çantasını alıp bana yardım
etmeye çalışmak yerine pencereden mi baktın? Beni fazla umursamamış gibisin, bunun kaçırılan
birinin yapacağı bir şey olduğunu düşünmüyorum”

“İlk yardım bilmiyorum”

“Üstünde minik bir ilk yardım rozeti olduğu halde mi? Bu rozeti ilk yardım bilen insanların taktığını
düşünüyordum”

Edgar’ın artık bir yalanı yoktu…bir süre sadece sessiz kaldı

“İşimi zorlaştırma lütfen”

Minik oğlanın sözünü beklemeden karşısındaki yeşil gözlünün üstüne atladı

Minik oğlan güçsüzdü ama üstündeki bedene direniyordu birbirlerinin ellerini sıkıyorlar ve hareket
etmelerine engel oluyorlardı

Edgar bir çözüm bulmalıydı... Sonsuza kadar bunu ne o ne de kendisi sürdürebilirdi…İş sadece fiziksel
güç olsaydı kazanacağı kesindi ama kitabı altındaki bedene okutmalıydı….Yeşil gözlü ona bakıyordu…
Edgar bir an kitaba baktı….Yetişebileceği uzaklıktaydı….Altındaki bedene sert bir hamle yaptı ve kitabı
açarak yeşil gözlünün göreceği şekilde kendi gözünü kapattı

Bir anda bir ışık belirdi ve yeşil gözlü kayboldu….O artık kitabın içindeydi..

Ve asıl olacaklar şimdi başlıyordu..


Yeşil gözlü karanlık bir odada uyanmıştı…Neredeyse hiçbir şey göremiyordu…..Hayır dürüst olmak
gerekirse etraf karanlık değil yoksa o kahve saçlı uzun boylu ve arkadaşı Dazai’nin emo haline
benzeyen adam nasıl ondan laf almaya çalışacaktı…O zaman neden her yer karanlıktı

Tabii ki gözleri kapalıydı! Ama bundan ziyade ellerini hareket ettirememk daha çok sinirini bozuyordu.
Yeşil gözlünün rutubetli havadan nefret ettiğini söylemeye bile gerek yoktu. Ortalıkta bir ses yoktu…
Tek yapabileceğinin beklemek olduğunu anladı ve sıkılsa da beklemek zorundaydı…Ölmekten
korkmuyordu…O trafik kazasından sonra ölüm korkusunun ne olduğunu unutmuştu…Ama ölmek de
istemiyordu bu yüzden kurtulmanın bir yolunu düşünmeye başladı….

Buradan tek başına hareket ederek kaçamazdı, hem bunun için o rakun adamla uğraşmak zorunda
kalırdı ve muhtemelen kendisinden en az on beş santim uzun olan oğlana karşı yenilirdi.Onu ikna
etmek zorundaydı…ama bunu nasıl yapacaktı,ah şimdiden acıkmıştı ve bu süre içinde muhtemlen
kimse ona tatlı şeyler vermeyecekti,sıkıcı ve sinir bozucu.

O kahve saçlı oğlanın burada zorla tutulduğunu anlamıştı…Yalanları anlardı ve o oğlan “O ikimizi de
kaçırdı” dediği zaman bunun diğer sözlerin aksine yalan olmadığını anlamıştı.Ama o adam neden
burada o adama yardım ediyordu?.... Muhtemelen o kahve saçlı oğlanın tehdit edildiğini ve onunla
ortak bir anlaşma yapabileceğini düşündü. En azından bu plan için beklemeliydi

Ve o adamın yüzü tanıdık gelmişti…Hem de çok tanıdık gelmişti

Bunu düşünürken bir ses duydu..

“Uyandın mı?”

Ranpo bir an hayır demek istemişti ama son dakika ciddi olması gerektiğinin farkına varmıştı ama yine
de cevap vermedi….Önünde olmasına rağmen onu göremediği adamın ne yapacağını merak ediyordu

“Nefesin düzenli değil,baygın değilsin ya da uyumuyorsun…bilincin açık”

Bu sözleri duyunca irkilmişti…Madem biiyordu neden soruyordu ki?

“O zaman neden soruyorsun”

“Cevabını merak ettim”

“Senin konumunda saçma şeyleri merak etmek kolay tabii”

“Bunu isteyerek yapmıyorum”

“Bu yapmadığını değiştirmiyor”

Yeşil gözlü derin ve sesli bir nefes alma sesi duydu…Bu adamın bunu bilerek yapmadığını biliyordu
ama sonuçta yapıyordu değil mi? Önemli olan buydu ve amaç ne olursa olsun,eğer biri sana karşı
oynuyorsa senin düşmanındır,neden sana karşı oynadığı önemsizdir...

“Canını acıtmak istemiyorum, sadece sorduğum sorulara cevap verirsen ikimiz de erkenden
kurtulacağız,Elimizden geldiğince birbirimizi anlayalım lütfen,tamam mı?”

“Soracağın sorulara göre değişir,net bir şey söyleyemem”


Kahve saçlı kağıtları aldı. Ranpo kağıt seslerinden birazdan neler yaşanabileceğini tahmin
edebiliyordu….

“Adın ne senin?”

Bunu sadece merak ettiği için söylemiyordu…Bir şeyi anlamaya çalışıyordu…

“Edgar….Edgar Allan Poe”

“Poe….Japon değilsin”

“Buralarda yeni sayılırım…”

“Anlatacağın çok hikaye var değil mi? Ama bunları anlatman için çok iyi zamanlar değil değil mi?”

Evet çok hikayesi vardı kahve saçlının….Ranpo bunu hisleri ile söylemiyordu….Biliyordu…En azından
hikayenin bir kısmının ne olacağını biliyordu

“Senin ismin nedir”

Ranpo bu sefer gülmesini tutamadı,içinde ne yaşadığını anlayamıyordu…


Acı,öfke,hüsran,unutulmuşluk…… Ve bu ona komik gelmişti….Ne kadar….Hangi kelime
kullanılabilirdi?...Karşıdaki adam onun ismini bile bilmiyordu...karşıdaki adam ona hayatının en kötü
anılarını yaşatacaktı….belki de bu o fazla güzel eski anıların cezasıydı….

“Beni buraya bağladın,gözümü kapattın ve ismimi bile bilmiyor musun?”

Ranpo fazla gülüyordu….gözlerinden yaşlar aktığını hissedince bunun sadece bir gülme olmadığını
anladı…kendini sakinleştirdi…sakin olmak zorundaydı ve gülümsedi

“Görevin hakkında hiçbir şey bilmiyorsun….Üzgünüm ama bu çok komik! Ne biliyor musun?Bir
kurbanın İsmini bilmek istiyorsan bunu ona sormak yerine o kişinin kimliğine bakmalısın,kimliğim
cebimden düşmediyse patronun almış olmalı”

“Görev umrumda değil, sadece burada n kurtulmak istiyorum….ailemle beraber”

“Sanırım seni anlıyorum….Ailen senin önceliğin mi? Ne biliyor musun? Benim gerçek ailem olmasalar
da gerçek ailem kadar olan bir sürü kişi var ve onları arkamda bırakmak niyetinde değilim …Ve
muhtemelen ölürsem Francis durmayacak ve seni yine yanında tutacak….ve benim ailem asla
kaybetmedi.Aileni kurtarmak için yanlış adamı seçtin”

“Başka bir şansım yoktu! Ne yapabilirdim….Onlar o aptal adamın elindeyken,kuzenim ağlarken ve


annem o halde bile benim için endişelenirken ne yapabilirdim?!....Hayır diyemezdim!”

“Bana güvenmek için bir sebebin yok ama o adama da güvenmezsin….Bana yardım ed Edgar,bize
yardım et…Aileni kurtarabileceğimize eminim….”

“Bunu bana şuan elleri bağlı,hiçbir şey görmeyen on altı yaşındaki bir çocuk söylüyor…..Ve Francis’in
seni kaçırabildiğine göre o kadar güçlü değilsin ya da en azından Francis sizden daha önde”
Ranpo sustu….şu anlık bu adama bir şey anlatamazdı….onun güvenini kazanmak zorundaydı…ama
sonra fark ettiği bir şey fazlaca sinirlenmesine neden oldu

“BURADAN BAKILINCA ON ALTI YAŞIMDA MI GÖZÜKÜYORUM?!”

“on beş?”

“YİRMİ ALTI YAŞIMDAYIM LAN BEN”

“N-ne?!”

“GARİPSENECEK NE VAR? GAYET DE FİZİKSEL OLARAK YAŞIMLA AYNI GÖZÜKÜYORUM”

“E-eh….ben-“

“BENİM GÖZLERİM KAPALI AMA KÖR OLAN SENSİN”

“B-ben yavaşça sorulara geçiyorum”

Ranpo sustu…Ciddi olması gerektiğini düşündü ve tartışmaya devam etmedi

“Ajansı neden kurdunuz?”

“Bu soruyu cevaplayabilirim,insanlara yardım edebileceğimiz aynı zamanda yetenekli insanları bize
yardım etmeye yöneltebileceğimiz,bir aile olabileceğimiz ve insanlar için yeni bir sayfa açabilmek için
kurduk…ve suçları önlemek için”

“Peki….ikinci sorum…Başkanınızın geçmişi?”

“Bunu neden öğrenmek istiyorsunuz? Psikolojik baskı için filan mı? Ya da bunu bize karşı kullanmak
için?”

“O kısmı ben bilmiyorum”

“Bilmiyorum”

“Biliyorsun”

“Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?”

“Ajansı beraber kurdunuz,bu işi beraber başlattınız,ayrıca dosyalara bakıldığında cidden iyi bir
dedektif olduğun ve insanları ilk bakışta anlayabildiğiniz anlaşılıyor”

“Bunların hepsini biliyorsun ama ismimi bilmiyorsun”

“Sadece eğer bilmiyorum dersen bunları söyleyeceğim yazıyor”

“Orada her cevabıma karşı bir cevap yazıyor mu?”

“Şu anki gibi lafı uzatıp konuyu değiştirirsen yapacağım şeylerin pek iyi olmadığı yazıyor”

“O zaman yap… Bekliyorum”


“Sadece söyle….Bunu yapmak istemiyorum”

Ranpo gülümsedi

“Aileni hatırlarsan bana her şeyi yapabilirsin Edgar,sonuçta ailen için birini öldürmeyi göze aldın…Ama
sanırım sandığın kadar kolay değilmiş değil mi? Hayır bunu yapmak kolay…Sadece sen gerçekten
birilerinin canını acıtmak istemiyorsun,bu yöntem senin için en beter yoldu ama sen de şuan en beter
durumdasın, değil mi?”

“Neden gülüyorsun..?”

“Ölürken bile gülmek insana değişik bir duygu verir Edgar,nasıl olduğunu anlatamam ama bunu
yapmak acılar birinin önünde acılar içinde ağlayıp tir tir titremekten ve yalvarmaktan daha iyi….Ve…
Güldüğüm için mutlu olmalısın…şuan yanında ağlasaydım muhtemelen daha fazla acı çekecektin…Ve
ikimiz de acı çekmek istemiyoruz….Kimse istemiyor”

Edgar’ın hıçkırıkları duyuldu…..Ağlıyor muydu….Hayır…gözünden yaş


dökülmüyordu….ağlayamazdı…..ikisi için de işi daha çok zorlaştırıyordu….

“Yapmak zorundayım…”

Edgar’ın elini titriyordu….ama eli titremeye devam ederse yanlışlıkla karşıdaki bedeni fazla
kanatabilirdi ve bu iyi olmazdı….eline iğne ve küçük bir neşter aldı….iğnenin içinde değişik bir sıvı
vardı….bunun ne olduğunu bilmiyordu…Francis ona bir ilaç ismi söylemişti ve oda tereddütsüz kitaba
bu ilacı eklemişti….asla böyle olacağını düşünmemişti….yavaşça minik bedene yaklaştı…

Belki minik beden acı çekince her şeyi söylerdi ve o da yaşama şansı bulabilirdi….Edgar bunu
düşünerek kendini sakinleştirmeye çalıştı….sonra ailesini düşündü…

Yapmak zorundaydı…..

Ucu sivri olan o büyük iğneyi aldı….İçindeki sıvıya bakmak istemedi…elleri titriyordu ayakları ona isyan
edercesine hareket etmiyordu…En sonunda ne olduğunu anlamadan bir anda hızlıca hareket edip
iğneyi inik bedene batırmıştı….Bakmak istemiyordu….İğnenin içi boşaldığı zaman yavaşça minik
bedene baktı ve iğneyi yavaşça çekti

“Bu neydi şimdi”

Minik beden konuşmuştu….Poe hafif bir şaşkınlıkla baktı…..Acı çekmesini veya en azından yine
bayılacağını düşünüyordu…Belki de yanlış ilacı vermişti…Buna nasıl bir tepki vermesi gerektiğini
bilmiyordu ama karşıdakinin canını yakmadığı için mutlu olduğunu hissediyor gibiydi ama bu işe
yaramasa bile başka şeyler yapması gerektiğini düşündükçe kalbine var olan tüm acıların çöktüğünü
hissediyordu….Hayatında kimseye acı çektirmedi…Bunun hakkında kitaplar yazabilirdi ve kitaplarında
herkesi zevkle öldürebilirdi ama bunu gerçekte yapamıyordu….

Bir anda bir çığlık sesi duydu…

Karşısındaki minik beden ölmeden önceki son anlarıymışçasına çığlık atıyordu….Edgar bunu duymak
istemiyordu….Bu bencilceydi ama bunu duymak istemiyordu….

“Sadece cevap ver…lütfen..”

Minik bedenden cevap yoktu…Ne yapacağını bilemiyordu

Ölmüş müydü?...

Hayır bu kadar çabuk olamazdı..

Minik bedenin nabzını kontrol etti

Kahretsin…hissedemiyordu

Kitaptan hızlıca çıktı…Etrafa bakındı…Bu zehrin ya da her ne olansa onun panzehirini


bulmalıydı….Etrafa baktı….

Ne olabilir…Kahretsin ne olabilir…Bulamıyordu…Patronu bulmalıydı…

Kapıya doğru hızlıca koştu ama kapıyı zorladığı zaman kapıyı açamadı…

Dıştan kilitli…ama nasıl….

Altta minik bir not gördü….

“Üzgünüm Bay Emo ama bu durumda sizi kontrol altında tutmadığım sürece size güvenemem… Bu
süre boyunca lütfen odanızda kalın o minik hayvanınızın da birazcık sabredebileceğine inanıyorum ve
lütfen kapıyı ya da başka bir yeri kırmaya çalışmayın çünkü bu işe yaramayacaktır…Lütfen size
verdiğim göreve devam edin ve keyfinize bakın,katil olmakta başarılar :D”

İçinden lanet okudu… kitaba geri dönmekten başka çaresi yoktu

Kitabın içine geri girdi… Kendisinin yazdığı o lanet odaya…

Katil olmakta başarılar…Katil olmakta…..

O bir katil olacaktı ama bu ailesi içindi….

Kendi ailesi ve mutluluğu için başkalarının mutluluğunu yok etmek mi…. Bu bencillikti sanırım…ama
belki de değildi…sonuçta herkes her zaman ilk kendini düşünürdü ve bu normaldi

Eğer o kişi onun yerinde olsaydı o da aynısını yapardı…. ama sanırım o ölmüştü…. artık başka çaresi
yoktu

Görevi yapamadığına göre artık hem katil olmuştu hem de ailesi ölecekti…

Her şeyini kaybetmişti…..


Kitaba girdi ve o odanın kapısında bekledi…. Bu kitapta tek bir oda yoktu… üst kat normal bir ev gibi
görünen gizli bir kaçırma yeri olarak betimlemişti burayı… ama bunu anlatmaya onun beynindeki
düşünceler yetmezdi

Şuan tek düşündüğü kişi ölü bedeni görmeye hazır olup olmadığıydı….Yavaşça kapıyı açtı..

Minik bedende ne hareket ne de ses vardı….Öldüğünü anlamıştı….Her şey bitmişti…Her şey….Artık


neden yaşıyordu ki…Yaşayamazdı…Yaşamak için sebebi yoktu çünkü artık ailesi de ölecekti…

Yavaşça minik bedene yaklaştı…adımları yavaştı….. kendi yanağında minik bir ıslaklık hissetti ve bu
ıslaklık giderek arttı… artık dayanamıyordu… ağlıyordu ne de olsa onu gören kimse yoktu

Uzun süreden sonra ilk defa dışarıdan acı çektiği belli olacak şekilde ağlıyordu…..Hayır uzun zaman
sonra ilk defa ağlıyor değildi o içinden her zaman kendi kalbini dolduracak hatta taşıracak kadar fazla
kan ağlıyordu… ama uzun zaman sonra ilk defa dışarıdan insanlar onu ağlarken görebilecek şekilde
ağlıyordu

Minik bedene dokundu… Minik bedenin elini tuttu…. Bekle…

“BÖÖÖÖÖ”

Kahve saçlı korkudan yere düşmüştü… Son dakika karşısındaki bedenin nabzının attığını fark etmişti
ama şaşkınlığını atlatamadan karşısındaki minik beden ona ölümün beyaz ışığını göstermişti

“Neden ölü yası tutuyor gibiydin? Bak ölmedim yaşıyorum”

“Öldüğünü düşünmüştüm….”

“Üzülmekte haklısın” küçük bir gülümseme sundu siyah saçlı

“Ben ölürsem ve işinize yaramazsam aileni kurtaramazsın değil mi? Merak etme Edgar,ben arkadaşım
Dazai gibi ölmek isteyen bir manyak değilim,elimden geldiğince yaşayacağım”

“D-Dazai? U-uh her neyse… bunu duymak iyi sanırım”

Minik beden daha çok sırıttı

“Eğer benim için özel olarak endişeleniyorsan bunu da anlayabilirim Poe-kun”

“N-ne demeye çalışıyorsun”

“Hafızan berbat demek istiyorum”

“Ha?”

Minik beden arkasına yaslanmaya çalıştı ama her yeri bağlıyken rahat olamayacağı her halinden
belliydi… ve minik beden her zaman rahat olmak isterdi ve bu sinir bozucuydu

“İşini yap… Poe.”

“Eğer bir soruya fazla direnirsen ve uygulayacağım şeyler işe yaramayacaksa diğer soruya geçmem
gerektiği söyleniyor”
“Bunları bana söylemene gerek yok, yapacağın her şeyi bilmek zorunda değilim”

“H-haklısın…”

“Ama yemek vermezsen burada açlıktan öleceğim”

“ yukarıdaki mutfakta yemek olduğunu söyleyen bir ayrıntı yazdığımı hatırlamıyorum…”

“Bir kitapta olduğumu biliyordum ama bu kitabı senin yazdığını bilmiyordum…Yazarlar o kadar
korkunç değilmiş…Ben yazdığınız işkence dolu cinayetleri gerçekte de rahatça yapabildiğinizi
düşünüyordum ama sanırım yazarlar bazen gerçekte yapamadıkları şeyleri yazarlarken müthiş bir
zevk alıyorlar…En azından sen böylesin değil mi Edgar?”

Minik beden gülmeye başlamıştı….karşısındaki anlamakta güçlük çekiyordu

“En azından gözümü açsan…Burası sadece kitap bir yeri aklımda tutsam bile bir işe yaramaz veismine
bakılırsa buralı değilsin….Bu işi bitirdikten sonra muhtemelen bu ülkenin dışına kaçacaksın ve bir daha
asla yüzünü bile görmeyeceğim”

“Bundan emin değilim….Francis-“

“Francis’in beni görmeye geleceğini düşünmüyorum… ben sadece bir kurban veya asıl kurbanları
çekmek için bir yemim”

“Haklısın sanırım…ama sadece bir süreliğine….”

Edgar minik bedenin gözlerini açtı….Yeşil zümrüde benzeyen parıltılı gözleri vardı….

Orman gibi….şuan tam ortasında kaybolup hiç kimsenin bir daha kendini bulmamasını isteyeceği bir
orman gibi

Şuan ihtiyacı olan o orman gibi….

“Ben cidden acıktım Edgar,açlıktan ölmemi istemiyorsan en azından kitaptan çıkıp bana lolipop alır
mısınız?!”

“Francis bana güvenmediği için kapıyı kitlemiş…Ha?! Bu kulağa acıktığın için değilde sadece lolipop
istediğin içinmiş gibi geliyor”

“Mhm…Francis sana güvenmiyor….ya da…bir planı var? Belki de şuan binada sadece biz varızdır…Ne
dersin? Eğer tek neden sana güvenmemek olsaydı bunu baştan yapardı….ama şimdi…Edgar? Bu
binadan ya da her neresi ise….Hiç kapıya kulağını yaslayıp ya da kapı deliğine bakıp dışarıda ne
olduğuna bakmaya çalıştın mı?...Genelde böyle yerler çok sesli ve yoğun olur ve kapı deliğinden
baktığın an bunu anlayabilirsin ve lolipop benim için her zaman bir atıştırmalıktan fazladır bu yüzden
lolipopu hafife alma!”

Edgar bir an düşündü… siyah saçlı haklıydı…

“Beni burada bekle”


“Hareket edemiyorum zaten gerizekalı…Tabii sen ne anlarsın senin ayakların,ellerin ve gözün bağlı
değil sen benim halimi nereden bileceksin…ve lolipop hakkında dediğim şeyleri dikkate almadığını
biliyorum!”

Edgar onu dinlemedi ve aceleyle kitaptan çıktı

Ranpo arkasından güldü…Rahatsız olduğu için gözlerini açmasını istememişti

Hem bu şekilde gözlüğünü takıp bir yol bulabilirdi…Tabii gözlük hala Poe ile boğuştuğu odadaysa

Hem de bir şeyden emin olmak istemişti…Karşıdaki adamdan emin olmak istemişti…,

Gülümsemesi daha da arttı

“Evet “o”sun…..Tahmin ettiğim kişi….”

Gözlerini kapattı ve neşeli sırıtışı buruk bir gülümseme olmuştu…Ve tavana baktı…

“Evet sen osun….Hiç değişmemiş…..Seni yeniden görmek güzel…Ed….”

………

Kitap ve dünya geçişi başını döndürmeye başlamıştı ama umrunda değildi ve hemen kapıya koştu

Kapı deliğinden yavaşça baktı….bunu birkaç kez önceden yapmıştı ve her yer her zaman insan
kaynardı….

Ama şuan kimse yoktu…..

…..

Etrafta bir sessizlik vardı…bu sessizliği palyaçoya benzeyen beyaz saçlı genç bozdu

“Neden bu kadar ciddisiniz?”

Çoğu kişi onu umursamamışlardı…bazıları ne kadar ciddi görünse ve sinirlenmiş şekilde baksalar bile
bazıları gerginlikten bıkmışlardı ve cidden gülmek istiyorlardı….Saatlerdir buradalardı ve düzgün bir
anlaşma olmuyordu…

“Buradan bir çıkarımız olmayacak”

“Eğer birlik olursak ajansın yenileceğine eminim”

“Onları tek başıma yenebileceğime de eminim”


“Siz nasıl bir anlaşma istiyorsunuz?”

Francis’in sorusu ile siyah saçlı adam susmuştu

“Tanrının gözleri-“

“Reddedildi”

İki saattir aynı sözler sürekli tekrarlanıyordu ve diğerleri delirmek üzereydi

“O zaman yardım isteğiniz reddedildi”

Francis sırıttı….ve bu asla iyi bir sırıtış değildi

“Elimizde ajansın yaşlı babasının favori oğlu olduğunu söylemiş miydim?”

Beyazlı ve bıyıklı yaşlı adam gözlerini şaşkınlıkla açtı ve karşıdaki sarılıya baktı

“Bu benim hiçbir işime yaramaz”

“Demek istediğim,işinizi daha da kolaylaştırabilirim,eminim o çocuk için ajans birilerini


gönderecektir…Ayrıca yıllardır denemenize rağmen ajansı hala yenemedikten sonra ajansı zaten
yenebilirim demeniz doğru gelmiyor..Tanrının gözüne gelirsek…onu sonsuza kadar veremem ama
ihtiyacınız olduğunda onu size verebilirim,eğer birlik olursak iki tarafında istediğini alacağını
düşünüyorum”

“Bu kararı ikinci toplantıya bırakmak istiyorum”

“Karar sizindir…..

……

Fyodor Dostoyevski”

“İzninizle hava almak için dışarı çıkmak istiyorum”

Saatlerdir sesi duyulmayan bedenin sesi duyulunca herkesin ona dönmesi fazla normaldi ama yarı
morlu adam kendini garip hissetmişti

“Ben de gelirim ben de ben de!! Zaten burası fazla sıkıcı oldu ve Dosto-kun ve sarışın adam dışında
kimsenin gıkı çıkmıyor”

Yarı mor saçlı adam beyaz saçlıyı duymadı ve ilerledi

Çıksa da kimse umursamayacaktı….Burada sadece o iki adamın sözü geçiyordu….

Onlar burada sadece emir bekleyen piyon yerine konuluyordu…

Ve bundan bıkmıştı….

“Sonunda açık alan” diyerek geçirdi içinden çünkü cidden burada hiç sözünün dinlenmeyeceği halde
durmak hem sıkıcı hem de sinir bozucu ve stresliydi
Aslında o….burada olmak bile istemiyordu….Ama bunu yapmak zorundaydı….O ajans için
çalışıyordu….Aslında henüz ajansta sayılmazdı ajanstaki garip bandajlı bir adama kazanmaları için
yardım ediyordu

Ama bir gün o da ajansın bir üyesi olacaktı ve bundan emindi

“Temiz hava….”

“Uçan özgür kuşlar için mükemmel bir hava”

Arkasından gelen cevapla irkildi…..Sesin kime ait olduğunu anlayınca sakinliğini korumaya çalıştı….Bu
adam deliydi….

Ama deli insanlar dönüp dolaşıp onu bulurdu

Ama bu delinin onu bulmasından asla şikayet etmedi…Sanırım…yarım ihtimalle

“Buradan uçup gitmek eğlenceli olurdu,burada kendimi kafes kuşu gibi hissediyorum”

“Fikirlerimizin aynı olduğunu düşünüyorum”

“Hep resmi mi konuşursun sen? Üç yaşındaki bir çocuğa göre fazla resmi konuşuyorsun….”

Palyaço gülmeye başladı

“Üç yaşındaki çocuklar pek konuşamaz gerçi,belki de bu yüzden toplantıda çok konuşmuyorsun,ya da
konuşmana izin vermiyorlar ha? Sonuçta kafes kuşları denilenleri taklit etmedikleri sürece susmaları
istenir"

“Ben üç yaşımda değilim,ve konuşamama gelirsek,senin de iznin yok,ama sen üç yaşında değilsin”

“Belki de ben üç yaşında olan bir palyaçoyum “

Palyaço daha fazla gülmeye başlamıştı

“Üş yaşında olmanızı istemezdim Sigma-kun”

Bu söze karşılık arkamı döndüm,gözünün önündeki kartı çıkarmıştı,bana Van kedisini


andırıyordu,beyaz saçlar ve iki farklı ve güzel renkli göz,bu dünyanın ona verdiği bir hediyeydi,uzun
örgülü saçları yumuşacık gözüküyordu ve her görenin dokunmak isteyeceği türdendi,sadece
Fyodor’un o saçlara dokunabilmesi onu tanıyanlar için kıskançlık sebebi olabilirdi,güneşte parlayan o
ten,tutulası o yumuşak görünen eller,bu adamın deli olması ilk görenler için inanması zor bir
şeydi,ama bu adam insanlara kendisini düşündürerek bile onları deli edebilecek güzellikteydi

Deli güzel….Bu deli güzel başkalarını da delirten bir güzeldi…En iyi insanlar delidir sözünün tanımıydı

Acaba ben de delirsem en iyilerden olur muydum….? Çünkü kesinlikle burada oldukça delirdiğimi
hissediyordum

“Fyodor ne kararı ver-“

Deli adam birden yar morluya yaklaştı ve kulağına eğildi


“Cidden Dosto-kun’un yanında olmaktan mutlu musun Sigma-kun? Oysa bence burada o yaşlı bunak
hariç herkes bu farenin ölmesini istiyor,ama eğer kuş kafesten çıkarsa kuşun sahibi onu zorla kafese
geri koyar,ama Dosto-kun acımasız biri,onun kuşları olarak biz bu kafesten çıkmaya çalışırsak o bize
kafese koymaktan daha kötü şeyler yapar,ve bizler ondan korkuyoruz değil mi?”

Her şey bir anda olmuştu,Yarı morlu ağzını açabileceğini zannetmiyordu….geri adım atmak istiyordu
ama kendini sıkışmış hissediyordu…Bundan kurtulamazdı….Bir şey ona engel oluyordu…

“Ama ben özgür bir kuşum Sigma-kun,özgürlüğüm alınacaksa son özgürlük yolum olan ölümü kafese
tercih ederim,ve beni kafese hapsetmek isteyen biri varsa…”

Palyaço daha da yaklaşmıştı, sanki söylediği şeylerin duyulmamasını istiyordu,dinlenmekten


tedirgindi,ama korktuğu söylenemezdi

Onda deliliğin sonucu olarak verilen bir korkusuzluk vardı

“Bana yardım edecek misin Sigma-kun? Özgürlüğüm için bana yardım edecek misin? Özgürlüğümüz
için bana yardım edecek misin? Onu öldürmeme yardım edecek misin”

“Bana nasıl bu kadar güvenebiliyorsun?”

Sonunda ağzını açabilmişti ve şimdi palyaçonun cevabını bekliyordu,o Fyodor’a en yakın olandı ve bu
düşünceleri ondan duymak…..çok olağandışı bir şeydi

“Bilmem,ama bundan sıkıldığını görebiliyorum,ya da suskunluğundan…ve…”

Artık birbirlerine daha da yakınlardı,mesafe denen o şey sanki dünyadan uçmuş ve onlara bilinmeyen
bir tanım olmuştu

“ Ben sadece deli bir palyaçoyum…Ne düşündüğümü ben bile bilemem…”

Yarı morlu ne olduğunu anlamadan kendini bir sıcaklığın içinde hissetti,başının döndüğünü hissetti…

Yıllarca düşünse asla Fyodor’un delisinin bunu yapacağını düşünemezdi ….

Yıllarca düşünse kendisini Fyodor’un deli palyaçosunun öpücüğünün içinde bulacağını düşünmezdi…

Şeytan insanların arasına katılmayı bırakmış kendi odasında kendi müzik aletini almış ve çalmaya
başlamıştı….melodisi ürkütücü olmaktan daha çok yumuşak ve sakindi….ama bu melodinin
derinliklerindeki o korkutucu hissi sadece melodiyi kalbine işleyenler anlayabilirdi….

Çünkü bu melodi şeytanın günahıydı…..Duymayanlar için bir gizem ve karanlık, uzaktan duyanlar için
hoş ama melodiyi kalbine işleyenler için korku dolu bir günahın melodisiydi bu melodi….

“Küçük bir fundada çiçek açar…..”


…..

“Çünkü kalbi şekerle dolu….”

Kapının tıklanması şeytanın devam etmesine engel oldu….

“Dosto-kunn..!”

“Sigma ve sen..Son otuz dakika boyunca neredeydiniz,toplantı bittiğinde terasta da değildiniz”

“Sigma başının ağrıdığını ve odaya gittiğini söyledi,ben de toplantının bittiğini düşünmüştüm”

“Gelip bakmalıydınız”

“Özgür kuşlar şarkı söyleyebilecekleri yerleri daha çok severler”

Şeytan bu söze karşı gülmüştü,onlara söz hakkı tanımadığının farkındaydı….Onları sadece plana
uymak için orada tutuyordu….Ama özgür palyaçosunun gözlerini kapatmak çok zordu…

Belki bir gün ona bir ayrıcalık tanıyabilirdi,kuşun özgürlüğünü isterken aslında kuşu kendi yanına
hapsediyordu çünkü kuşunun özgürlüğünü isterken bir andan da kuşunun uçup kaçmasını
önlüyordu…

“İzin isteyerek fikirlerinizi belirtebilirsiniz”

“Kuşlar şarkılarının dinlenmesini ister”

Şeytan buna daha fazla güldü…..Evet bu kesinlikle onun kuşuydu

Özgürlük için yaşayan bir deli kuş…Bu deli kuş başka nasıl tanımlanabilirdi ki….

Ellerini palyaçonun saçlarında gezdirdi….Palyaçonun bunu sevdiğini biliyordu…Bunu yapmasının


sebebi bu şekilde deli kuşunun sakinleşmesi ve en azından bir süre daha şeytanın yaptıklarını
sorgulamamasıydı…

Ve yumuşaktılar…

ve güzel kokuyorlardı

Gül gibi

“Son otuz dakikada sadece çay içip sohbet ettiğinize eminim”

“Çok büyük bir başarı gibi ajanstan kaçırdığı kişiyi nasıl kaçırdığını anlattı”

“Yeteneksiz birini kaçırmak zor olmamalı”

“Aslında taktiği güzeldi,ama taktikten çok ajanstaki çoğu kişinin zayıf noktasını bilmesi garipti,ajansa
bir casus göndermesi zor olduğuna göre muhtemelen tanrının gözlerini kullandı”

“Tanrının gözleri ajansı da görebiliyor mu demek istiyorsunuz?”

Şeytan deli kuşun bu sözüne bakarak gülümsedi ve sandalyeye yaslanıp tavana bakmaya başladı
“Adına bakılırsa her yeri görebileceği açık,değil mi Nicolai?”

“Bu anlaşmadan memnun gibi görünüyorsunuz,ama neden başta buna itiraz ettiniz”

“Karşı taraf bilerek bu anlaşmayı verdi Nicolai,eğer bunu hemen kabul etseydim anlaşmayı kabul
etmeden önce vazgeçecek ve bizim açımızdan daha az çıkarı olan bir anlaşma vercekti,Nicoali….O
adam bu tür şeyleri nasıl yapacağını çok iyi biliyor olabilir ama bizim karşımızda bile nasıl karlı
çıkacağını bilmiyor….böyle bir durumda,bizim tepkilerimize bakarak karar vereceği açıktı…..Ben itiraz
edince bu anlaşmanın onun için daha karlı olduğunu düşündü,aslında…O kadar zararda sayılmaz,hatta
hiç zararda değil….ama bu açıdan sanırım yine biz daha avantajlıyız”

Deli kuş bu açıklamanın sonucunda sadece şeytanın cehennem ateşi gözlerine bakıyordu,gözleri ne
renk olursa olsun,o kişi şeytansa şeytanın gözleri her zaman cehennemin ateşine bakar,ve eğer
şeytanla karşılaşırsanız şeytanın gözündeki yansımalara bakarsanız kendinizi cehennemin ateşinin
içinde görebilirsiniz

Deli kuş kahkaha atmaya başladı

“Bu kadarını düşündüğünü bilmiyordum Dosto-kun! Anlaşılan şeytan sadece fikirlerimizi söylememize
izin vermemekle kalmıyor kendi fikirlerini de bize söylemiyor…Şeytan gerçekten takım insanı
değil!...Şeytan sadece yönetmeyi ve ele geçirmeyi seviyor!”

Palyaço şeytanın ellerini tuttu ellerini sağa ve sola sallamaya başladı,onları hiç tanımayan onları
çocukça davranan iki genç olarak tanımlardı…

“Şeytanın zekiden de öte olması ürkütücü olmalı Dosto-kun!”

Palyaço yeniden gülmeye başladı,gülerken nefesi kesiliyor ve kendinden geçmiş gibi gülüyordu

“Ama ben sadece deli bir palyaçoyum,şeytan beni korkutacaksa benim deliliğimi almak ile tehdit
etmeli!”

Şeytanın gözleri hala kapalıydı,ama bu sözleri duydukça sırıtıyordu,tavana bakmayı bıraktı,artık


sadece gözleri ile palyaçoya bakıyordu,kafası tavana bakıyordu,lanetli bir porselen bebek gibi
duruyordu

“Yanıma neden geldin?”

“Sadece arkadaşımı görmeye geldi-“

Şeytan palyaçonun sözlerini baş parmağı ile palyaçonun dudaklarına dokunarak kesmişti,bir süre
parmağını palyaçonun dudaklarında gezdirdi….

“Şimdiki zamanı sormuyorum,ilk tanıştığımız gün…..Neden yanıma geldin…O kadar insanı öldürmeme
rağmen,etrafımı kanla kirletmeme rağmen…Neden yanıma geldin…? Seni de öldürebilirdi….O çocuk
seni de öldürebilirdi….Bir komutanı öldüren kişi için seni öldürmek daha kolay olmaz mıydı..?”

Yavaşça parmağını palyaçonun dudağından çekti,ama şuan da palyaçonun çenesi ile yanakları
arasında elini gezdiriyordu...Çenesinin altında kimsenin göremeyeceği bir yara vardı ama şuan o
yarayı şeytan da göremiyordu,palyaço yarayı kapatmıştı ama şeytan o yaranın orada olduğunu
biliyordu…

“Ah,ben deli olduğumu söylemiştim ama Dosto-kun! Demek istediğim bir şeyi yaptıktan sonra
nedenini hatırlamam,belki nedeni bile yoktu,ama arkadaşım için hatırlamaya çalışacağım….Bir
saniye….hayır ama bir saniye hemen bitti,bir saniye çok kısa! O zaman bir
dakika…..mhm….Hatırlayamıyorum Dosto-kun! Ama belki şu yüzden olabilir,ah evet şu yüzdendi-“

Beyaz saçlı sözünü bitirmeden kapı aralandı, beyaz saçlı hafifçe geriye çekilmeye çalışsa da şeytan
rahatını bozmadı,zaten şeytanlar her zaman rahattır ve insanlardan rahatsız olmazlar ya da
utanmazlardı, içeri yaşlı görünen biri girdi

“Seni buraya endişeli bir yüzle kapıyı çalmadan hemen içeri girmeye sürükleyen nedir, Fukuchi?”

“Biri sizinle görüşmek istiyor,ajanstan biri olduğunu söylüyor,bandajlı biri”

Fyodor düşünmeye bile gerek duymadan içeri getirmesi cevabını verdi,bunun olacağını biliyordu,bu
bir hamle tahmin oyunuydu ve hamleleri doğru tahmin etmek şeytanı tatmin ediyor gibiydi,ama
tatminliğin verdiği zevkin yolundan fazla gitmedi,çünkü hamleler tahmin edildikçe tahminler
gerçekleşiyor ve tahminler gerçekleştikçe oyunun sonu yaklaşmaya yüz tutuyordu…

……

“Tanrım oyun çok hızlı bitti!”

“Yine berabere mi, Dazai?”

“Yine berabere!”

Dazai isimli bandajlı ve Fyodor isimli şeytanımız her an birbirlerini öldürebilecek olma durumlarını bir
kenara atıp satranç oynuyorlardı, çünkü ikisi de kolay yutulmayacak lokma olduklarını biliyorlardı,biri
bir hamle yapacak olsa diğeri önceden bunu tahmin ediyor ve diğeri ise bunu tahmin edeceğini bildiği
için o hamleden sonra ne tepki alacağını ve sonra ne hamle yapması gerektiğini düşünüyordu

Sonsuzluğa yaklaşan,sonsuz tahmine yaklaşan oyunu alacaktı

Ya da sonsuzluğa gidişte işlem hatası yaptıran

….

Deli gibi etrafta koşturup odadan çıkmanın yolunu aradıktan sonra Edgar artık bugünlük vazgeçip
kitaba tekrardan dönmeye karar verdi

Fotoğrafa tekrar baktı,her hareketinde o fotoğrafa bakmak istiyordu

Çünkü belki de o yüzleri bir daha asla göremeyecekti,biri zaten yıllar önce bırakmıştı,hayır, bırakmak
zorunda kalmıştı

Diğerleri ise şuan onun ne yapacağına bağlı şekilde kim bilir nerede ve nasıl onu bekliyordu
Son kez baktı ve kitaba geri döndü,bu artık cidden başının dönmesine sebep oluyordu,bu tür ayrıntılı
kitap yazmak onu yormaya başlamıştı

“Camdan atlasam ne güzel olurdu”

Sessizlik…sessizlik ve küf kokusu,biraz demir ve kokusunu beyninde hissettiği acı ve çaresizlik

Karşısındaki beden uyumuştu,ne kadar sorumsuz ve garip bir ruhtu bu,bu durumdayken bile
uyuyabilmek büyük güç isterdi

Ama bu sorumsuz ve garip tabirine uyar mı? Garip nedir? Farklılık,farklı bakış açısı,farklı estetik

Kim farklıydı?

O oğlan

Ne neyden farklı?

Evet,onun davranışları ve hareketleri genel insanlardan farklı

Nasıl farklı?

Daha sakin,daha cesur,daha rahat,olması gerekenin tersi

Ama zaten olması gereken ne ki?

İnsanların çoğu,evet insanların çoğu gibi olmalıydı,bu işini daha da kolaylaştırırdı

Neden farklı?

En zor sorulardan biridir neden sorusu,nedenler bazen fazla saklı oluyor veya nedenler bazen
acımasız oluyor

Bazen neden nedensiz olabiliyor,sebepsiz,tamamen boşluk

Neden?

Nedensiz

Neden buradasın?

Acı için

Neden acı?

Tükenmesi için,bir çikolata gibi

Kitapta 9. Gündeydik,kitapta zaman hızlı geçiyordu

21 gün kaldı

Yaşam için mi? Ölüm için mi?

Kimin için yaşam? Kimin için ölüm peki?

You might also like