Köpeklerin Gizli Yaşamı

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 162

A L TIN KIT A P L A R

Y A YIN E V
IS B N 975 - 405 - 537 - 8
95-34-y-0131-338

K ita bın O rijin al A dı T H E HID D E N LIF E O F D O G S


Y a yın H a kları (c) 1993 B Y T H E T R U S T E E S O F T H E
EL ZA B ETH MARSHALL THOMAS
1993 IR R E V O C A B L E T R U S T
K E SIM A J A N S!
A L TIN KIT A P L A R Y A YIN E V
B a s kı A L TIN KIT A P L A R B A SIM E V
1. B A SIM / NIS A N 1995

B u kita bın h er türlü y a yın h a kları


F ikir v e S a n at E s erleri K a n u n u g ere in c e
A ltın K ita plar Y a yın e vi'n e aittir.

C elöl F erdi G ö k ç a y S k. N e bio lu h a nı


C a alo lu - sta n b ul
T el: 522 40 45 - 526 80 12
511 32 26 - 511 51 00
F a k s: 526 80 11
E.Mar hali Thoma

KÖPEKLER.N
GİZLİ YAŞAMI

. ç 1
elb Çorakçı. Difbudak
g~

Bu kitap, köpeklerin bilinciyle ilgilidir. B a


selere bu söz kendi içinden çeli kili gibi göz
çünkü geçmi te bilim adamları, dü ünce
gulara sahip olmanın yalnızca insanlara ö
ey oldu una inanmak üz ere yönlendirilm
T abii aslında bundan daha yanlı bir ey o
F elsefemizde böyle bir kavramın bulunm
ristiyan inancı ndaki yaradılı ö retisinden b
olup, bilimsellikle uz aktan yakından hiçbir ilg
tur; çünkü insano lunun da, o bilincini, e
ciz eleri bir kenara itersek, upuzun bir mem
v a n g e çmi ind e n mira s olara k d e v
7
bilinmektedir. Bu nedenle, hayvanların bilinci ko-
nusu da di er nice konu gibi bilimsel olarak ara -
tırılmayı beklerken, insan dı ındaki tüm yaratıkların
bilinç yoksunu oldu u yolundaki genel varsayımda
inat edilmesi son derece a ırtıcı gözükmektedir.
N e de olsa, dü ünce ve duyguların evrimsel bir
de eri vardır. O lmasaydı, biz dü üncelere de, duy-
gulara da sahip olama zdık. Dü ünce son derece
etkin ve etkili bir mekanizmadır. Dü ünce olmasa,
gerek bizler, gerekse pek çok di er hayvanlar çok
zorda kalırdı. Zihin gücü, yani ö renme ve akıl yü-
rütebilme yetene i olmasaydı, insan ya da köpek
gibi bir organizmaya, kar ısına çıkacak her sorunun
davranı sal çözümünü önceden programlayabilmek
için herhalde akla sı mayacak kadar kablo ge-
rekirdi. Biz hayvanların dü üncelerini "içgüdü" diye
yorumladı ımız z aman, içgüdünün de zihin gücünün
olu masını sa layacak çok geli mi bir matris ol-
du unu, her canlı türünü dü ünceye do ru götüren,
asla ba arısızlı a u ramayacak bir yol oldu unu
görme zden geliyoruz demektir. Dü üncelerimiz e i-
timle biçimlendirildi i z aman, yaptı ımız eyleri ya-
pabilmemizi, hatta neysek o olabilmemizi sa -
lamaktadır. H em de yalnızca kendi türümüzün bir
üyesi olarak de il, birey olarak.
Bilinç konusuna gelince, u a a ıdaki dört göz-
lemi bir dü ünün: birincisi, köpe in kendine özgü
huy ve alı kanlıkları, ikincisi köpe in iki alternatifi
tartıp karar vermesi, üçüncüsü köpe in oyun oy-
naması, dördüncüsü de köpe in geçici olarak insan
hareketlerini benimseyip öyle davranması.

- 8 -
Köpe in huy ve alı kanlıkları olayına örnek, C o-
lorado'nun Boulder kentindeki be köpekle ilgilidir.
Bu köpekler, daha önce ömrümde hiç görmedi im
ekilde, yemeklerini yatarak yemekteydiler. Bunu
böyle yapmak üz ere e itilmi olmadıkları kesindi.
H atta sahipleri bunda hiç dikkate de er bir durum
görmedikleri gibi, kendi köpeklerinin de i ik dav-
randı ının farkında bile de illerdi. P eki, bu köpekler
neden yemeklerini yatarak yiyorlardı? Bunu kesin
olarak bilen yoktu. G örünü e göre bu davranı ı ba -
latan, Avustralya çoban köpe i olan bir numaralı
erkek köpekti. Adı Rider'dı. B elki nedeni, yemek z a-
manlarında yer alan heyecanı ve rekabeti a z altmak
için olabilirdi. E vdeki insanlar çok me guldü. K arı
kocanın be çocukları vardı. B ahçeye be kap için-
de köpek mamasını koyup bir sonraki i lerine ko-
uyorlardı. Bu durumda köpeklerin kendi kendilerini
düz ene sokmak zorunlulu u do uyordu. H er biri
hemen kendine bir kap seçiyor, yanına yatıyor, ye-
me ini yemeye ba lıyordu. D aha sonra, sanki bir
sinyal verilmi gib.4 hepsi kalkıyor, dola ıp birbirinin
tabaklarını yalıyorlardı. Bu davranı ın çok do al ol-
du una inanıyormu gibi görünen bu köpekler, dik-
kat eden gözlemcileri her z aman a kınlık içinde bı-
rakmaktaydılar.
Ama tabii bu davranı ın nedenini tahmin etmek
de mümkün. Rider, köpeklerin ikisinden daha ufak
tefekti. ri köpeklerin ikisi de di iydi, vücutları fıçı
gibi, k alç aları dolgundu. Bir ta n e si y a ç a d a
Rider'dan hayli büyüktü. Y emek z amanı geldi inde
ikisi de çok heyecanlı oluyorlardı. Bu durumda, ka-
nımca yemek sırasında köpekler arasında iti me ve
dürtü me pek sık yer almaktaydı. Özellikle de kö-
peklerin yeme ini verme i i ailenin on dört, on be
ya ındaki o luna dü tü ü günlerde! Bu çocu un ka-
fası türlü ilginç eylerle doluydu ve ev i lerine ver-
di i önem derecesi oldukça dü üktü. Köpekler bu
nedenle, beklemenin ne demek oldu unu iyi ö -
renmi lerdi. Evin bahçesinde ö le sonraları ak ama
do ru ilerlerken, güne de Kayalık Da larına do ru
alçalırdı. Köpeklerin yemek zamanı gelip geçer,
ama hiçbir ey olmazdı. Derken gökyüzü kararır,
yine yemek gelmezdi. Sonunda mahalle sessizle ir,
evlerde ı ıklar yanar, kom u aileler mutfaklara top-
lanır, ama bu bahçede açlık ve kaygılar hâlâ tır-
man rdı.
Acaba bu alı kanlı a, güvenden uzak ya am
ko ulları mı yol açmı tı? Sonunda mamalar kaplara
bo almaya ba ladı ında do an a ırı heyecanlı ve
kavgaya elveri li atmosferi yatı tırmaya mı ça-
lı ıyordu bu hayvanlar? Aslında köpekler yan gelip
yatmı da aldıkları zevki artırmaya çalı ıyormu gibi
gözükmüyorlardı. Kazık gibi yatıyorlar, kaplarını el-
lerinin arasına alıp dirseklerini yere dayıyorlardı. Gö-
üsleri yerde, karınları hafif havada, dizleri yukarda,
kalçaları a a ıdaydı. Otur deyince oturmayı ö -
renen köpeklerin katılı ı içindeydiler. Bu pozda hızlı
hızlı ve sessizce yemek yiyor, arasıra yan g6zle bir-
birlerine bakıyorlardı. Böylelikle yemek zamanları
düzenli geçiyor, ba ıbozuk serke liklerden kur-
tuluyordu. Ba ka türlü olsa, zeki ama ufak tefek
olan Rider herhalde iki iri di i köpe in baskısı al-
tında aç kalırdı.

— 10 -
Bir süre sonra Rider'ın di i yavrusu P e a
E ngland'da bir aileye gönderilmi ti. O evde
köpek daha vardı. H epsine sabah ak am yem
rilmekteydi. P e arl bir süre eski alı kanlı ını
geldi ince sürdürmeye çalı mı , sabah yem
ayakta yemi , ak am yemekleri için Boulder'
tı ı gibi yere yatmı tı. Ama sonunda bund
geçti, garip alı kanlık yeni yuvasında tutu
T abii kendisi bu yeni evde, bir numaralı köpe
de ildi. Y a lı köpekler onu taklit etmek için h
bir neden bulamamı lardı. Birkaç hafta geçti
onları taklit etmeye karar verdi, yemekleri
gibi yemeye ba ladı.
Alternatifleri tartıp karar veri ini gözlem
köpek, genç bir di iydi. Bu köpek her gün s
ve iki ba ka köpekle birlikte yürüyü e çıkıyo
gün nehir kenarında duruyorlardı. Oraya ge
genç di i mutlaka suya girip yüzüyordu. Söz
olan günde, olmadık bir ey onun gruba kat
engellemi ti. Grup nehir kenarından dönüp e
ruldu unda, otuz metre kadar yürüyünce, b
di inin on be metre gerilerinde çalıların ar
yıldırım hızıyla fırladı ını gördüler. H ayva
ate basmı tı. G ünlük yüzmesine ha zır duru
Ama geç kaldı ı ortadaydı. Grup dönüyord
H ayvan yolun ortasında durdu, önce sa ına
sonra soluna, nehre baktı, ardından bir dah
bir daha sola baktı, kararını verdi, son hız
uçtu, d alı ını y a pıp birk a ç kula ç yü z dü
döndü, sudan çıktı, gruba ko tu, ancak on
nına varınca durup silkindi. (Köpeklerin
hemen hepsi, silkinmek için gruplarına ula mayı
beklerler, öz ellikle de grubun di er üyeleri yüz-
memi se, kesinlikle öyle yaparlar. Silkinme ihtiyacı,
farklı bir te crüb e d e n sonra onlara sokulm a ih-
tiyacı ndan sonra ikinci sırayı almaktadır.)
O yun oynarken gözlemledi im köpek genç bir
erk e kti. Ç ob a n L a bra dor kırm a sıydı. S on z a-
manlarda oldukça ya lı ve hareketsiz bir karı kocaya
verilmi ti. Bu insanların bir de ya lıca, yine oldukça
hareketsiz, di i köpe i vardı. G enç köpe in oy-
n a y a c a k kims e si yoktu. Y a lı köp e kle oy-
nayamıyordu, çünkü ya lı köpek ona kar ı oldukça
otoriter davranıyor, pek e lenceye izin vermi ordu.
G enç köpek tıpkı arkada sız kalmı çocuklar gibi,
ne yapaca ını bilme z durumdaydı. K arlı bir günde
onu, evinin yakınındaki bir tepe yamacında tek ba-
ına gördüm. Burnunu yere e mi , hızla ko uyordu.
KovalaMakta oldu u minik kemirgen her neyse, kö-
pe i daire çiz erek ko turuyordu herhalde. Sonunda
kemirgen ilk ba ladı ı noktaya dönünce köpek
durdu, orayı epey bir süre kokladı. B elli ki kemirgen
yerdeki bir deli e girip kaybolmu tu. Ama sonra beni
çok a ırtan bir ey oldu, köpek yine ko maya ba -
ladı. Burnu yine yerdeydi. Bir daire daha çizdi, yine
durup kokladı. Avı deli e girmi gibi.
Bu bana son derece ilginç geldi. H angi hayvan
köpe in burnunun dibindeki güvenli deli inden çıkar
da onu çember çiz erek ko tururdu? Z aten köpek
onu delikten çıkarken yakalayama z mıydı? B en bun-
ları dü ünürken, köpek üçüncü kere daire çizmeye
ba ladı, sonra aynı eyi dördüncü, be inci, altıncı

- 1 2 -
kere yaptı. D avranı ı her seferinde aynlydı. Dikkat
kesilmi , heyecan içinde, kuyru u havada, burnu
yerde, ilk seferki gibi hevesle ko uyordu. B akmak
üz ere yakla tı ıı-rıda, ortada ne av, ne de delik ol-
du unu gördüm. O lay ba tan sona hayal ürünüydü.
Bu senarist köpek, her eyi numaradan yapıyordu.
nsan davranı ını benimseyen köpe e gelince,
o da benim e imin köpe idir. G eçti imiz ya z mev-
siminin sıcak bir gününde, kocam kendine bir külah
dondurma aldı ında bu köpek hepimizi pek a-
ırtmı tı. Kocam dondurmayı bir kere yaladı ı anda,
köpe in kendisini seyretmekte oldu unu gördü. Kü-
lahı ona uz atırken, köpe in onu hemen kapıp yut-
masını bekliyordu. Ama köpek dondurmayı tıpkı
kocam gibi terbiyeli terbiyeli yaladı. Kocam külah'
geri çekip kendi tarafını bir daha yaladı, köpe e
uz attı. C) da bir daha yaladı. Böylece kar ılıklı don-
durmayı bitirdiler. Sıra külaha geldi inde, kocam ke-
narından bir kere ısırdı. Köpek ona bakıyordu.
Kocam bu sefer onun külahın tümünü mideye in-
direce inden emin durumda, son kere uz attı. Köpek
dudaklarını geriye do ru kıvırıp kesici di lerini mey-
dana çıkardı, sonra elinden geldi ince ufacık bir ısı-
rık aldı. Kocamla kar ılıklı, o külah' iki er kere daha
ısırdılar, sonunda yalnızca dip kısmı kaldı.

a ırtıcı mı? Aslında pek de sayılma z. Kocamla


bu köpek sekiz yıldan beri kar ılıklı bir güven ve ne-
z aket ili kisi geli tirmi lerdi. Hiçbiri di erinden man-
tık dı ı eyler beklemiyor, di erine üstünlük tas-
lamıyor, tahakkümü altına almaya kalkı mıyordu.

- 13 -
Birlikte oldukları süreler içinde her biri, canı ne is-
tiyorsa onu yapıyordu. Z aten yukarda tarif etti im
sahne ancak böyle bir ortam içinde, taraflar ken-
dilerini birbirinin e iti saydı ı z aman yer alabilirdi.
Ancak kendi aklıyla dü ünebilen, a ırı e itimle beyni
yıkanmamı olan, kendi gözlemlerine ve hayal gü-
cüne dayanmasını bilen bir köpek yapabilirdi bunu.
nsanlar gibi sırayla lokmalar alarak payla ma kav-
ramı ancak böyle bir ortamda kendini gösterebilirdi.
Aslında iki köpek birlikte yemek yerken, aynı anda
yerler ve birbirinin alanına saygı gösterirler. O alan,
kendi a zının çevresindeki hayali bir çemberle sı-
nırlanmı tır. Ama sırayla lokmalar ısırma fikri tü-
müyle insan fikridir. Buna ra men köpek bu kavramı
sindirebilmi tir. H em de daha önce hiç görmedi i
halde! Külahın son lokmasını kim yedi, diye so-
racaksınız, de il mi? Kocam yedi. Köpek son lok-
mayı ona bıraktı.
Köpeklerde dü ünce ve duygu var mıdır? E l-
bette vardır. O lmasaydı, köpek olma zIardı. Bunu bir
kere böylece ortaya koyduktan sonra, köpeklerle
bir kita bın, ta nımı g ere i içte n ç eli kili gö-
zükebilece ini de kabul etmek gerekir, çünkü bizim
genel tutumumuzda kullandı ı= ölçüt yanlı tır. Bir
canlı türünün tecrübelerini esas alarak di er canlı
türlerini ona göre de erlendirmek, yaban hayatını in-
celeyen biyologlar için her z aman yararlı bir araç
olagelmi tir. Ara tırmacı ne kadar tecrübeli olursa,
araç da o kadar yararlı olmaktadır. Örne in ana le-
oparla yavrusunu inceleyen G eorge Schaller'in göz-
lemlerine kulak verelim: " B a z en (iki leopar) sevgiyle

- 14 -
kucakla ıyor, yanaklarını ve vücutlarını birbi
tüp birbirinin yü z ünü y alıyor, b e sb
vu malarından heyecan ve sevinç duyuyo
sevecenli i gördü üm z aman, leoparların
huylarını ve duygusal derinliklerini so uk bir
rünü ün gerisine sakladıklarını dü ündüm." (
Bunun tam tersi bir ba ka gözlem de
vefat etmi olan eski bir kom uma aittir. K en
kiyatristti. Bir gün bir ku un hızla uçarak ge
e vinin büyük c a mın a ç arptı ını, son
semleyerek yere dü tü ünü görmü . H e
dından ikinci bir ku gelmi , pike yapmı , b
gagasıyla tutup götürmü . Kom um duygu
b e nz etme yle, ikinci ku un erk e k oldu u
rincisinin e i oldu unu, onun yardımına g
v ars a yrnı . O ys a ku lar s e vdiklerini a
ımadıklarına, di er ku ları ancak öldürm
cıyla kaptıklarına göre, ikinci ku kesinlikle
gelmi olmayıp, birincinin kötü durumun
rarlanmak isteyen bir predatör olmak zoru
E er kom um yaban ya amının ko ulları
daha iyi bilse, herhalde böyle bir varsayım
lunma zdı.
K endi tecrübelerini ve kendi anlayı ını d
ratıklara uygulamaya kalkan tek canlı türü d
iliz. Bunu köpekler de yapmakta, ba z en a
psikiyatrist dostumunkinden daha iyi tutm
A zında kemik ta ımakta olan bir köpek,

(*) G eorge Schaller, Altın G ölgeler, Uçan Ayaklar (N ew Y


1973), S. 196.

- 15 -
geçen bir insana hırladı ı z aman, besbelli o insanın,
pis, kaygan kemik parçasını istiyor oldu unu var-
s a ym a kta , y a ni ola yı köp e k d e erleriyle al-
gılamaktadır. Bununla birlikte, köpekler de dahil
olmak üz ere pek çok hayvan, di er yaratıkları em-
p a ti gö zle mleri yoluyla süre kli olara k d e-
erlendirmektedir. Bir z amanlar bir köpe im, benim
ruhsal durumumu anlardı. C anımın sıkkın oldu unu
yakla ık yüz metre öteden bilir, kendi ne eli dav-
ranı ından va zgeçip bana uygun davranmaya ça-
lı ırdı. K endisi bir parmaklı ın içinde duruyordu. B en
de oraya do ru yakla ıyordum. Kö eyi döndü üm
anda beni görmü tü. O gün yüre im hüzünle do-
luydu, ama bunu çevremdeki insanlara hissettirecek
ekilde belli etmiyordum. O ysa köpek beni gördü ü
anda bir terslik oldu unu se zmi ti. O uz aklıktan
bana öyle bir baktı, sanki gördü ünün gerçek ol-
du undan emin olmaya çalı tı, sonra gerçek ol-
du una karar verdi i anda, duru u ve ifadesi gözle
görülür biçimde sarktı. Ç ok etkilenmi tim. H emen
ne elendim. O z aman o da ne elendi!
Bir k ere sind e d e di i bir e v k e disind e n et-
kilendim. Adı Lilac'dı. O ak am onu kuca ımda eve
götürmekteydim. Yol üstündeki bir çayıra u rayıp,
geyikler otlamaya gelmi mi diye bakmak istedim.
H erhalde çayıra vardı ımda bira z gerginle mi ol-
mallydım. Adımlarımı da daha sessiz atmaya ça-
lı ıyordum. N edeni ne olursa olsun, Lilac bu de-
i ikli i hemen hissetti, bunu avlanmanın girizgâhı
olarak algıladı, öne e ildi, kulaklarını dikti, gözlerini
iri iri açtı, tırnakları koluma batmaya ba ladı. B en

- 1 6 -
neyi izliyorsam, bir anda onun üz erine atıl
zırdı.
C anlı türlerinin huylanyla ilgili son bir n
okurlarımın bu kita pta ara sıra köp e k
lümsemesiyle ilgili sözlere rastlayaca ına d
istiyorum. Bütün köpekler gülümser. Y a
ho ve rahat bir ifadeye bürünür, kulaklar
iner, gözleri yarı kapanır, dudakları yumu a
aralanır, çeneleri yukarıya kalkar. te
köpek gülümsemesidir. Ama a z sayıda
pekler insan gülümsemesini de taklit edeb
sanların arasında bulunduklarında, dudak
renç biçimde arkaya çekip di lerini ortaya
yüzlerini bizim yüzümüz e benz etmeye çalı
tür köpekler ba z en yatıp sırtüstü döner, k
ok anmak üz ere biz e sunar, yüzümüz
lümsemenin ne anlama geldi ini do ru a
duklarını göstermeye çalı ırlar.
C anlı yaratıkların davranı larına kend
pay biçmenin bir yararı da, biz e sunulan o k
anlama geldi ini anlayabilmemizdir. Bu
yavru lköpeklerin büyük köpeklere teslim
yaptıkları harekettir. Köpekler böyle yapma
" B ana ne istersen yapabilirsin, çünkü senin
ben çaresiz bir yavru köpe im," demektedir
anlayabilmek için, insanların buna parale
ranı ına bakabiliriz. Dinsel inançları derin
sanlar, T anrı'yı baba, kendimizi onun çocu
görürler. Dua etmek için diz çöktü ümü
yumuzu alçaltıp kendimizi küçük çocukl
z etmi izdir. G özlerimizi yukarıya kaldırarak

- 1 7 -
riz. S anki T anrı yukarımızdadır, ba ını e mi , biz e
do ru bakmaktadır. Örne in, bizim hiz amızda ve
uz ak bir yerde de ildir. Ayrıca, biz nasıl dualarımızı
günün belli z amanlarında ediyorsak, köpekler de bu
törensel teslimiyet gösterisini günün belli sa atlerinde
yaparlar. Örne in, kocamın köpe i, sabah kalk-
tı ımız z aman kocama göbe ini açmasını sever.
N eden? O nu hiç kimse bileme z, ama bugüne kadar
artık kocam da, köpek de, bunu bekler hale gelmi
durumdalar.
Köpekler bizi T anrı olarak mı görüyor? H er-
halde hayır. Ama biz nasıl T anrı'nın davranı larını
esrarengiz buluyorsak, köpekler de bizim dav-
ranı larımızı kaprisli ve esrarengiz bulmaktadırlar ve
bunda ço u z aman da haklıdırlar. nsan toplumu her
gün, sahiplerini memnun etmeye çalı maktan ba ka
hiçbir e y y a pm a mı binlerc e köp e i id a m et-
m e kte dir. B u köp e klerin öldürülü ü, kötü ol-
duklarından de il, rahatsızlık verdiklerindendir. Y ani
nasıl bizim T anrı'ya duydu umuz ihtiyaç, T anrı'nın
biz e duydu undan fa zlaysa, köpeklerin biz e duy-
du u ihtiyaç da bizim onlara duydu umuzdan fa z-
ladır... ve bunu onlar da bilmektedir.

B u kita bın s a yfalarınd a on bir köp e in h a-


yatlarını kayda geçirmeye çalı tım. Bunların be i.
yalnız bizim evimizde do makla kalmamı , benim
yata ımın yanıba ında do mu lardır. çlerinden on
tanesi, do al örnürleri süresince hep bizimle ya-
adılar, ben de bu sayede onlara neler oldu unu
gözlemleme olana ı buldum. K endi z amanlarını

- 18 -
kendileri planladıklarında, kararlarını kend
diklerinde ne yapmayı seçtiklerini görmeye
Ama bu deneyimin bilimsel oldu unu iddia
de ilim. Y aptı ım ancak sıradan (ama uz a
gözlemdi. Ayrıca, köpeklerin tümüyle do a
etme olana ına sahip oldu unu da iddia ed
durumda de ilim, çünkü ge zip dola maların
melerini bir dereceye kadar ben kontrol alt
mak zorundaydım. istenmeyen köpekler
toplumumuzun çok büyük acılar ve trajedile
sorunlarından biri oldu u için, gözlemledi im
peklerin ikisi hiç do um yapmadı, üçü bir
do um yapıp ba ka yapmadı, sonuncus
batın yavruladı.
Yine de tam yirmi iki yavru do du. A
gunlu a ula madan öldü. Y a ayanlarda
kendimiz alıkoyduk, on birini ba kalarına ver
ları alanlar ahsen tanıdı ımız kimselerdi. Y
seve seve verdim, çünkü inançlarıma göre
kadar köpekler köleyse de, onları satmak
yanlı tır. H er yavruyu yeni hayatında müm
du u kadar uzun süre izlemek, iyi oldukla
,emin olmak istiyordum. Dokuzu için bu
çekle tirebildim. Bu dokuz yavrudan biri ka
ikisi bir ya ındayken öldü, birine araba ça
de, sonradan ortaya çıkan bir do um kus
deniyle uyutuldu. G eri kalan be taneden ü
di im kadarıyla, ilk gittikleri evde en a z üç
dıktan sonra ikinci bir eve verildiler.
B enimle kalan köpeklere gelince, onlara
ve su verip barınak sa ladım, ama projem

- 19 —
ladıktan sonra, onları e itmek için hiçbir çaba gös-
termedim, hatta çi ve kaka e itimi bile vermedi im
gibi, ben ça ırdı ımda gelmelerini bile ö retmedim.
Buna hiç gerek olmadı. Y avru köpekler büyükleri
taklit ediyordu. Ç i ve kaka olayını kendiliklerinden
ö rendiler. Ç a ırınca gelme konusunda da, z aten
köpeklerin ço u genellikle ça rıldıkları z aman ge-
lirler, ancak kendi me guliyetleri onlar için çok
önemliyse gelme zler. K endini böyle bir ayrımı ya-
pacak kadar özgür hisseden bir köpek, bir gün için-
de dü ünce ve duygularını o kadar çok ortaya serer
ki, sıkı e itilmi , a ırı disiplinli bir köpe in bu mik-
tarda duygu ve dü ünce sergilemesi ancak ömür sü-
resinin tamamında gerçekle ebilmektedir.
Köpek seyrederek geçirdi im her sa ati bir göz-
lem sa ati sayarak, iki köpe i seyretti im durumları
da iki gözlem sa ati sayarak hesap yapmaktayım. Bu
yöntem esas alındı ında, projem ba laclı ından beri
100.000 sa atten fa zla süreyi bu i e ayırmı ol-
du umu söyleyebilirim. Bu sa atlerin her biri son de-
rece ilginç bulgularla dolu O çti. B en her z aman kö-
p e klerle birlikte y a a y a c a k, h er z a m a n onları
gözlemleyecek insanlardan oldu um için de, süreç
devam etmektedir.

- 20 -
9 9 p1 ,1 7 / t7
Köpekleri gözlemlemeye rastlantı sonucu ba -
ladım. Altı aylı ına Avrupa'ya giden arkada larımın
kurt köpe i Misha'ya benim bakmam gerekmi ti. yi
huylu, iki ya ında bir Sibirya kurduydu. B acakları
ince ve kısa, tüyleri gürdü. Ç o u çitlerin üz erinden
atlamayı ba arır, rahatça ge zilere çıkardı. Bizim çiti
de, onu eve aldı ım gün a ıp çıktı. O sıra Mas-
sachusetts'in C ambridge kentinde oturuyorduk. K en-
timizde ve çevre yerle im yerlerinin ço unda, kö-
peklerin tasmayla ba lanması kuralı yürürlükteydi.
Misha imdi o yasayı ihlal etmi oldu una göre, bes-
belli hakkında ikâyetler alacaktım. Ç o u altı mil
uz aklardan gelen bu ikayetlerin yardımıyla, çok
geçmeden Misha'nın 300 kilometrekarelik bir alanda

— 22 —
ge zip dola tı ını saptayabildim. Bu dah
bölgesiydi. Z amanla çok daha geni ledi. A
olan nokta, genç Misha'nın ilk ge zi bölge
ço u köp e kte n g e ni olm a sıydı. Örn e
B eck'in B altimore sokak köpekleri üz erind
gözler - lere göre, o köpekler hiç de bu k
la mıyordu. G e zme alanları, 90m. ile 15
yutlarında bir bölgenin ilerisine pek geç
O ysa Misha z amanla, kurtların ge zdi i bin
kilometrekarelik alanlara pek yakla ma
lamı tı. Adolph Murie'nin "McKinley D a ı
adlı ara tırmasıyla L. D avid Mech'in "Isle
Kurtları" adlı incelemesinde verilen sayıl
varlardaydı. N e pe indeydi bu Misha böyle?
B esbelli bu a z rastlanan bir durumdu. B
tüm gençli ine ra men çok iyi dola abiliy
olsun gündüz olsun, kentin her kö esinde
kola ylıkla bula biliyordu. T e hlik eli trafik
çınabiliyor, -C ambridge'in hayvan deneyle
ünlü laboratuvarlarına köpek toplayan gö
yakalanmamayı ba arıyordu. C harles N ehr
ları arasına hiç dü meyen, kent halkının rak
di er çöp karı tırıcı hayvanlar için koydu
yemleri hiç yemeyen, ba ka köpeklerin sa
hiç u ramayan bir köpekti. Misha bu ge z
her z aman mutlu döner, hafif bir yeme e
dinlenmeye ha zır oldu unu belli eder ve s
yine çekip giderdi. N asıl ba arabiliyordu bun
C evabı bir süre dergilerle kitaplarda
H arvard'ın z engin kütüphanesinden yararlan
peklerle ilgili ne bulduysam okudum, bilimin

— 23 —
karanlık noktaya da sız abilmi mi, ö renmeye u -
ra tım. Ama hiçbir ey bulamadım. Köpeklerle ilgili
pek çok yayın bulunmasına ra men, ne bilim adam-
ları arasında, ne de di er meraklılar arasında hiç
kimse, köpeklerin kendi ba larına bırakıldıklarında
neler yaptı ını sorma z ahmetine girmemi ti. G e zip
dola an k5peklerle ilgili birkaç ara tırma da yalnızca
yabanıl köpekleri, terkedilmi evsiz barksız köpekleri.
ilgilendiriyordu. Dü man bir çevrede yalnız ba -
larına kalmı bu yaratıklar besbelli korkunç bir stres
altındaydılar. N e de olsa, kendi do al ortamları için-
de ya ıyor sayılma zlardı. Y aban hayvanları esir alı-
nıp la boratuv arlara , h a yv a n at b a hç elerin e k a-
patıldıklarında ne kadar mutsuzsa, bu köpekler de
böyle ortamlarda mutsuz olmak zorundaydı. Ama...
köpekler normal ko ullarda, rahatsız edilmeden bı-
rakıldıklarında nasıl ya ıyordu? Bu soruyu besbelli
soran olmamı tı.
B a langıçta bilimin bu soruyu görme zden gel-
mesi bana a ırtıcı gibi göründü. Ama bunda ger-
çekten a ılacak bir ey var mıydı? Biz hayvanları
ancak, kendimizi daha iyi tanımannız a yardımı olsun
diye ya da kendi avantajımız a kullanabilece imiz bir
ey var mı diye inceleriz. H ayatlarının bizimle ilgili
olmayan yönlerine pek fa zla ilgi gösterdi imiz söy-
leneme z. Ama köpekler? Köpekler bizimle son de-
rece ilgilidir. Yirmi bin yıldan beri bizim hayatımızı
payla tıkları bir gerçektir: O halde onlar hakkında bu
kadar a z ey ö renebilmi olmamız nasıl açık-
lanabilir? D aha en basit soruya, " Köpekler ne ister?"
sorusuna bile cevap verecek durumda de iliz.

- 24 -
Hiçbir hayvanı incelemenin köpekleri in
kadar kolay alamayaca ı da dü ünülürse
hilli imız daha da utandırıcı olmaktadır. K
yaban hayvanlarına benz eme z, bizden kor
O nları incelemek için do al habitat'larına g
da onları kendi evimiz e hapsetmek zorund
iliz. Bizim dünyamız, onların da do al ha
ve her z aman öyle olagelmi tir. Üstelik
vanların vah i ataları köpek olmayıp kurt o
göre, köpekler hiçbir z aman yaban hayva
ya amı da de ildir. D emek ki köpekle
du undan beri biz köpekleri gözlemleme o
sahibiz, ama bu fırsatı görme zden gelmeyi
seçmi iz. te kanepede yanıma kıvrılmı y
olan u hayvan da benim için bir esrar. K e
vimli bir köpek. K endi hayatı var. O hayatı
saklamak gibi bir niyeti yok. K endi hay
y a b a n h a yv a nının s a hip oldu u ustal
netebiliyor. H em insanlardan hiç yardım
gibi, teı-sine, bunu insanlara ra men yapab
Bir ak am Misha yanımdan kalktı, geri
dini ge zisine ha zırladı. Ö nce arka ayakların
vücudum geriye aldı, ba ını e di, kalças
seltti, omuzlarının tutulmu kaslarını germ
lı tı. Sonra ba ını kaldırıp kalçasını alçalt
gasıyla arka bacaklarını gerdi. Arka ayak
larını bile kıvırıp yumruk yapmı , gerilmeni
kadar ula masını sa lamı tı. Sonunda ken
hissetti inde, yava ça kapıya yöneldi, benim
manki gibi gelip açmamı bekledi. te o a
lerimiz kar ıla tı ve benim içime bir ilham

- 25 -
K endime sorup durdu um sorulara ancak Misha
cevap verebilirdi. K ar ımda duran bu yaratık, çoktan
beri ihmal edilmi hayvanlar krallı ının kapısını tem-
sil ediyor, açılmayı bekliyordu. Anahtar Misha'nın
elindeydi.
Böyle bir fikre kim kar ı koyabilirdi? Bu esrarı
ara tırmak için ne para, ne seyahat, ne e itim, ne
de öz el araç gereç gerekliydi. Bir köpek, bir defter,
bir de kalem yeterdi. Böyle bir projeye nasıl ba -
lanaca ı konusunda fa zla bilgi sahibi olmayı ıma
bile üzülmedim. Biyologlardan hiçbiri normal kö-
peklerin ne istedi i konusuna merak duymadı ına
göre, benim cesaretim ödül bile hak ediyor de-
nilebilirdi. Z aten uzun süre cahil kalaca ımı da san-
mıyordum. Köpek yasaların) çi nedi imi kom ular
farketmesin diye ı ıkları söndürdüm, kapıyı yava ça
araladım. Ö nce Misha çıktı, ardından da ben dı-
arıya süzüldüm. Projemiz böylece ba lamı oldu.
Bunu defalarca yaptık, haftada en a z iki ya da
üç ke z yürüyü e çıkarak böylece iki yıl devam ettik,
Misha'nın sahipleri yurda dönüp onu aldıktan sonra
bile va zgeçmedik. Ç ünkü o z amana kadar Misha,
birlikte yaptı ımız bu i in keyfini almı tı, sürdürmek
istiyordu. U rayıp beni almak onun için sorun de-
ildi. O nun oturdu u yörede henüz tasma yasası yü-
rürlü e girmemi ti. Ailesi ak amları onu kapıdan çı-
karınca, hemen çitten atlıyor, iki kent arasındaki
yolu alıp bana u ruyordu. G eldi inde genellikle or-
talık kararmı oluyordu. Bizim evin ön balkon ı ı ı
bana onu sokakta bekler durumda göstermeye ye-
tiyordu. G emisine denizci arayan bir kaptan gibi,

- 26 -
bizim pencereye bakıp duran bir köpek.
söndürüp kapıyı bira zcık aralayınca, Mish
ziy aret için h e m e n e v e sü z ülüyor, aile
rü üyor, bu arada kendi ailesini de ziyaret
yordu, çünkü geçti imiz süre içinde benim
güz el kurt köpe i Maria ile evlenmi , do
yavrusuna kendi becerilerini ö retmekten
maya ba lamı tı. Bir süre sonra, dı arıya
ha zır oldu unu her haliyle belli ediyor, kap
omzunun üz erinden geriye bakıyor, bu g
gimizirı kendisine e lik edece ini anlam
lı ıyordu. Maria bu i e her z aman gönüllü
kendim gitmeyeceksem, ba z en onun gitm
veriyordum. Y a ben, ya o gidiyorduk. Hiçb
ikimiz birlikte gitme zdik. Maria'yla Misha
z aman daha hızlı gidebiliyor, beni bekle
runda kalmıyorlardı. B a z en ben Maria'yı
çık arıyordum. O z a m a n üçümü z birl
biliyorduk. Ama genellikle ben kendim Mish
nız çıkıyordum. Köpek sırları adım adım,
rüvenler sonucunda önüme serilmeye ba
Bu serüvenlerin ba zıları tehlikeli eylerd
lerinde ilginç olmayanı hiç yoktu. Misha, O d
kendisiydi, C ambridge kenti de koyu arap
denizcli,

- 27 -
lk soruya, belki en önemli, hatta en ilginç olan
soruya cevap bulmayı hiçbir z aman ba aramadım.
O soru, Misha'nın seyir becerileriyle ilgiliydi. Bu
köpek elbette ki bu tür ge zilere, ben onunla çıkmaya
karar vermeden çok önce ba lamı tı. B elki ba zı yol-
ları e zberlemeye z aman bulmu da olabilirdi. Ama
ba z en de belli i aretlerden hiç yararlanmadan ge-
ziyormu gibi görünüyordu. E n a zından, bir yere gi-
derken kullandı ı i aretlerden, dönü te yararlan-
madı ı çoktu. V araca ı yere vardıktan sonra, farklı
bir yoldan döndü üne çok sık rastlıyordum. Acaba
yıldızlardan ya da güne ten mi yararlanıyordu?
Kutup ı ı ını mı görebiliyordu? Posta güvercinleri
gibi okyanustan gelen sesaltı titre imleri duyuyor da,

- 28 -
do unıın ne tarafta oldu unu mu biliyordu
b alıkların d e niz suyund a ki türlü le z z e
dabilmesi gibi, havada dola an kokular
biliyordu? Bilemem. O nun o güvenli adımlar
de gidi ine bakmakla da bunun cevabın
meme Dlanak yoktu. Bu konuyu daha derin
yoklamak için deney yapmak gerekiyordu. M
gözlerini ba layıp onu uz aktaki bir yere g
ba ı orada çıkarmak gibi bir deney. Ama ara
ili ki böyle bir eye elveri li de ildi.
Yine de, Misha'nın seyir yetenekleri ko
iki e y ö re nm e yi b a ardım. Birincisi
teneklerin büyük olasılıkla do u tan gelm
Y a da en a zından, tümüyle do u tan gel
ma zdı. Ö yle olsa, tüm di er kurt köpekleri
la ırdı bu yetenekleri. O ysa ben hiç seyir
olm a y a n b a k a Sibiry a kurt köp e kleri
mü tüm. B unlard a n bir ta n e si, Mish a
Maria'ydı. kisi birlikte oldukları z aman, gid
yolu MIsha seçerdi. Bu da kolay olma zd
Maria genç ve hevesli oldu undan, fırla
geçer, yanlı bir tarafa yönelir, Misha'yı ko
disine yeti mek zorunda bırakırdı. Misha o
tüne atlar, kendi bedenini onun omzuna çarp
nünü ancak öyle de i tirtebilirdi. Bunca ç
sonra bile, Maria yine onun istedi i yöne
Misha da çaresiz, onu izlemeye ra zı olurdu.
B a ka bir köpek olsa, liderin sözünü
ama Misha, Maria'yı pek ımartmı tı. O nu
istedi ini yapmaya te vik eden Misha'ydı.
içinde oldu unu bilse bile. Misha ku kusu

— 29 —
güçlüydü, istese sözünü geçirebilirdi, ama deli gibi
â ıktı Maria'ya. N e isterse yapmasına izin veriyor,
bu da Maria'nın pek ho una gidiyordu. Bundan
do an sonuç da, tabii, Maria'nın hiçbir z aman kendi
yolunu bulmasını ö renemeyi i oldu.
S anki arabada giden iki insandılar. Sürücü yol-
ları elbete ki yolcudan daha iyi ö reniyordu. D aha
sonraki yıllarda, Misha artık bizimle gelip yolu gös-
teremedi i z amanlarda, Maria ikide bir kaybolurdu.
Manevi kızı olan, dingo-spaniel kırması F atima'yla
çıktı ı z aman bile. F atima aslında mükemmel seyir
yeteneklerine sahipti, ama yine de kaybolurlardı.
N eden mi? Ç ünkü grup hiyerar isinde Maria yu-
kardaydı, F atima bir sonraki ku aktan oldu u için iti-
ra z edeme zdi. Birlikte çıktıklarında, liderli i hep
Maria ele alırdı. Liderdi ama bilgisizdi. i yüzüne gö-
züne bula tırırdı. N e var ki, seyir yetene ine sahip
olmasa bile, budala bir köpek de ildi. K ayboldu unu
anladı ında, F atima'dan ö üt isteyece i yerde, gidip
birilerinin kapısına otururdu. F atima da söz dinleyip
onun yanına otururdu. Sonunda ben arabayla gelir,
onları alıp eve götürürdüm. T abii, o evin sahipleri
Maria'nın yakasındaki kimli i okuyup bana telefon
etmi olurlardı. Ama benim oraya nasıl ula tı ım,
Maria'yı pek ilgilendirme zdi. Arkasında sadık kızıyla
birlikte arabaya binerken, uzun bir alı veri ge zisi
sonunda yorulmu da, kendini taksiye atıyormu gibi
görünürdü. O evin sahipleri buna çok a arlardı. O n-
lara göre, kaybolmu bir köpek, korkuyor olmalıydı.
B e ni görünc e s e vinm e sini, bir tür co ku gös-
termesini beklerlerdi.
Misha'nın seyir yetenekleri konusunda ikinci ö -

- 30 -
rendi im ey de, bu yeteneklerin kent içind
arılı olmasına kar ın, kırlık yerlerde her z a
olmadı lydı. Ö z ellikle de e er ba lama n
kendi kendine varmamı sa. B a z en Maria
benim C ambridge'deki evimden otuz kilom
deki C oncord'a kadar giderler, birkaç gün s
yolunu bulup dönerlerdi. B a z en dı kıların
tüyleri bulurdum. Ama ben N ew H ampsh
N antuckeneki akrabalarımı ziyarete giderk
köpe i götürürsem, sonra onlar oradan g
k arlars a , Mish a a kra b alarımın e vini b
Maria'yı oraya geri getireme zdi. B elki yab
tamda kendini o kadar güvende hissed
Maria'r ın beceriksiz liderli ine teslim oluy
lemiyorum. N edeni ne olursa olsun, kırlık y
likte kayboldukları z aman Maria'nın tekn
la nır, birinin k a pısın a oturup b e nim a
gelmemi beklerlerdi.

- 31 -
Misha'nın bir ba ka önemli yetene i de trafikle
ba a çıkabilmesiydi. C ambridge ülkenin en kötü sü-
rücüleriyle dolu bir kentti. Ama Misha'ya bir tek
araba dokunmamı tı bile. Misha kentin sokaklarını
bir in a at mühendisi yakla ımıyla dört sınıfa ayır-
mı , her birine farklı bir strateji uygulamayı seçmi ti.
E n kötü ve en tehlikeli olanları, çok yönlü trafi in ke-
si irken sıkı tı ı yerlerdi. Misha böyle alanlardan hiç
geçme zdi. E er böyle bir alanın ucuna gelir, mut-
laka kar ı tarafa geçmesi gerekti ini anlarsa, o mey-
danın çevresinden dola mayı seçerdi.
kinci sınıf olarak ayırdı ı yerler, otoyollardı.
Yüksek hızla gelen ta ıtlar, köpekler için öz ellikle
tehlikeliydi. Bunun nedeni yalnız köpek e zmenin

- 32 -
yasal ve manevi sorumlulu u olmamasında
aynı z amanda köpeklerin boyları küçük old
sürücülerin onları görememesinden de ka
nıyordu. Misha e er istedi i yerlere ula
tiyorsa, otoyollardan tümüyle kaçınmasına
yoktu. Bu nedenle arabalara teva zu için
lomatça yakla ır, onları yumu atmak istiyor
davranı rdı.
Ç ok sayıda köpe in otomobillere canlı g
ranmasında a ılacak bir ey yoktur. Arab
valayan köpekler besbelli onları, disipline a
gereken iri kıyım yarama zlar olarak görmek
dahale etmeden duramamaktadırlar. Am
arabaları kovalama zdı. Kurt köpe i oldu u
cilli i de ancak bir dereceye kadar benimse
ins a n soyun a y ardım etm e sorumlulu
muyordu. Ama arabaların son derece tehlike
oldu urıu, öz ellikle de öfkeli hareket ediyorm
gözüktükleri z aman, yani otoyollarda seyr
z aman bu tehlikenin daha da arttı ını an
S aygı gösteriyordu onlara. O toyolun kenarı
teva zu içinde duruyor, kafasını ve kuyru u
ıya indiriyor, gözlerini yarı kapayıp kulakla
biyeli biçimde katlıyordu. Arabalar onu g
kendi otoritelerine meydan okumak niyet
madı ını hemen anlasın diye.
Ama arabalar seyrekle ti i anda Mish
teva zusu yok oluyordu. Kulakları dikilirken
da havaya kalkıyordu. Sonra Misha kend
kusuzca onların arasına atıyor, o anda öz
simgesi gibi görünüyordu. O toyolu a ıp mut

- 33 -
gidece i yere yöneliyordu. O nu kar ıya geçerken
seyretti imde, arabalardan bir kere bile lastik gı-
cırtısı duymadım. Ama ba z en böyle bir geçi sı-
rasında beni kaybederdi. B ende onun cesareti de,
hızı da, becerileri de yoktu. Trafi in seyrekle mesini
ben çok daha uzun süre beklemek zorundaydım.
E er trafik bizi ayırırsa, Misha kar ı tarafta bir süre
bekler, sonunda benim va zgeçti ime karar V erip yo-
luna devam ederdi. O nu geri ça ırmak gibi bir eyi
asla yapma zdım tabii. B enim yüzümden trafi i bir
kere daha gö üslemesini isteyeme zdim. Böyle ay-
rıldı ımız z amanlarda, ben eve dönerdim. O da ge-
zisini bitirince dönüp beni orada bulurdu.
Misha'nın üçüncü sınıf saydı ı trafik, kentin ana
caddeleriydi. H ele C ambridge'in ünlü Brattle C ad-
desi, Misha'nın pek sık kullandı ı güz ergahın üz e-
rindeydi. T abii daha çok o caddenin kaldırımından
yürürdü. nsanların yaptı ı gibi. Ama kav akta kar-
ıdan kar ıya geçerken, Misha insanlardan daha iyi
ve daha z eki bir teknik kullanırdı. Bizim gibi kö-
elerden geçme zdi kar ıya. Kö eyi dönüp soka ın
bira z ilerisine kadar yürür, sekiz on metre ilerden
kar ıya geçer, sonra kar ı tarafta yeniden Brattle
C addesinin kaldırımına dönerdi. B en ba langıçta bu
m a n e vra yı p e k a nla y a m a mı tım. O ys a Mish a
hiç a madan hep bu takti i kullanıyordu. Z amanla,
bunun yararlannı görmeye ba ladım, ben de aynı
yöntemi uygular oldum. Misha'nın yöntemi neden
daha güvenli, diye soruyorsunuz, de il mi? Ç ünkü
kö eba ı olmayan yerlerde trafik yalnızca iki yönden
gelir, dört yönden gelme z. Ortadan geçmekle insan,

— 34 —
dönü yapan bir arabaya e zilme riskini de
olur. B en ortadan geçme tekni ini Misha'
rendiken sonra, serbest dola an köpekle
böyle yaptı ına dikkat ettim. K ar ıya zor g
insanlar da böyle yapıyor. Örne in körler
aynı tekni i kullanıyorlar.
Ama Misha'nın tek derdi güvenlik de
peklerin kar ıya geçmek için seçti i noktala
nellikle ya bir a aç, ya bir elektrik dire i, ya
gın söndürm e muslu u y a d a bir p ark
bulunurdu. Köpekler için bunlar birer mola
nsanların yolculuklar sırasında mola verdi
gibi. Oraya bir mesaj ya da i aret bırakmak
bir eydi. Misha genellikle bu sabit noktalar
eder, dikkatle inceledikten sonra arkasını dö
ca ını kaldırır. Köpek sahipleri böyle eyleri
mü lerclir. Erkek köpeklerin hemen heme
sokakta yürürken bu tür sabit yerleri (ya d
saydıkları yerleri) i aretlerler. Misha ba z e
k ere i aretlerdi. Ö nc e bira z i er, son
rattı ı lekeye bakar, tekrar i erdi. Bunu ba
altı kere tekrarlar, ancak ondan sonra tatm
yoluna devam ederdi. H ele ba zı seferler, g
yere do ru iyice alçaltır, türlü camba zlıklara
lekeyi yerden bir metre yükse e bırakmaya ç
Ama bu yüksek lekeler de onu her z aman m
etme zdi. B e enme zse yine arkasını döner,
daha çok gerer, lekeyi kendi göz hiz asın
daha yukarıya bırakmaya çalı ırdı.
N eydi bunun anlamı? B esbelli yalnız
sanesinı bo altmakla kalmıyordu. Misha me

- 35 -
bo altmak istiyor olsa, baca ını kaldırma zahmetine
bile giri mez, dizlerini biraz bükmekle yetinirdi. Arka
ayakları ıslanmasın diye. Yavru köpekler gibi. Acaba
Misha'nın bacak kaldırması, araziye imza atmak için
miydi? Ço u ki i bunun böyle oldu una inanır. Ben
de gözlemlerime ba lamadan önce böyle dü-
ünürdüm. Zaman içinde Misha'nın leke bıraktı ı
yerlere dikkat etmeye, köpe in ne dü ündü ünü an-
lamaya çalı tım. Çok geçmeden elimde garip bir ve-
riler haritası belirdi. Misha'nın kendine ait say-
dı ı yerler. Bu 'mümkün müydü? Misha gibi üstün bir
köpek, kendi evi saydı ı alanla, uzak yerler ara-
sında bir farklılık uygulamak istemez miydi? Kendi
ya adı ı yerde ba ka, belki ömründe bir tek kere gi-
dece i uzak bir yerde daha ba ka davranmak is-
temez miydi? Ama evden ne kadar uzakla mı olur-
sak olalım, Misha'nın bacak kaldırma süreci hiç
de i miyordu.
Bahçeli evler bulunan sokaklardaysa Misha'nın
davranı ı hemen de i iyordu. Böyle yerlerde ara-
balara dikkat etmez, kaldırımları kullanmaz, soka ın
orta yerinden cesaretle, amaçlı adımlarla yürür, göz-
lerini kar ıya diker, ba ını ve kulaklarını öne alır,
kuyru unu havaya kaldırır, özgüvenin simgesi gibi
görünürdü. Kö elerde kar ıdan kar ıya geçerken
bile bu halini de i tirmez, yalnızca kar ısındaki so-
ka ı inceleyerek geçerdi. Tabii o zaman, geçmekte
oldu u sokakta yandan gelen arabaları göremezdi.
Ama her nasılsa, her seferinde kurtulurdu onlardan.
Nasıl ba arırdı bunu?
E er Misha'nın iki kula ı da di er kurt köpekleri

- 36 -
gibi dik ve sert olsa, bu sorunun cevabını asla ö - ,
renemezdim. Ama öyle de ildi. Sol kula ının ucu
yumu aktı. Misha rahatça kar ıya geçerken, kula ın
o ucu sallanır dururdu. Ama hayvan gerginle ir, dik-
kat kesilir, önemli bir ey görür ya da dü ünürse, sol
kula ın ucu havaya dikilir sa kula ına benzerdi. Bir
seferinde o yürürken, ben de " köpekoloji " ara -
tırmalarım için kullanmaya ba ladı ım bisikletle ona
e lik ediyordum. Kav a a yakla ırken sol kula ın
katıla tı ını gördüm. Yine her zamanki gibi yürüyor,
gözlerini kar ıdan ayırmıyordu, ama kav a a az kal-
dı ında iki kula ı birden dı arıya do ru döndü. Kar-
ıya geçmeye hazır oldu u anda, gözleri yine kar-
ıdan ayrılmadı, ama kulaklarının açık kısımları
soka ın sa ına ve soluna dönmü duruma geldi.
Yandan gelen bir araba varsa, onu duyacaktı. Üs-
telik duydu u sesten, arabanın hızını ve yerini de
anlayacaktı. Ezilmemek için tek yapaca ı, adım-
larını hızlandırmak ya da yava latmak, ya araba
kav a a varmadan geçmek ya da önce onun geç-
mesine izin vermekti. Gözlerini kar ıdan ayırmadı ı,
duydu u sesin do ru olup olmadı ını kontrol etmek
için yanlara bakmadı ı için, Misha kar ıya geçerken
son derece sakin, so ukkanlı ve güvenli bir tablo
sergiliyordu.
Neden bakmıyordu arabalara? Çünkü gözleri,
kav a ın kar ı tarafındaki durumu incelemekle me -
guldü de ondan. Misha'nın yakla tı ını sezen ma-
halle köpekleri evlerinden ve bahçelerinden çıkmı ,
soka a dolu mu olabilirlerdi. Misha kendini onlara
hazırlamak istiyordu. Onlar onu görmeden o onları

- 37 -
görmek, bu kar ıla maya kendini zihnen ha zır du-
ruma getirmek istiyordu. T abii en yakındaki köpek,
kuyru unu v e kula klarını dikmi , y a kla ıyordu
Misha'ya. O n metreye kadar sokuldu unda, Misha
adımlarını yava latıyor, daha sert yürümeye ba -
lıyor, dikkatini o köpe e yöneltiyordu. V e sonunda
ikisi bir noktada bulu uyorlardı.
te o anda Misha'nın boynu dikle iyor, kuyru u
yükseliyordu. Ö bür köpek onunla kar ıla mak üz ere
hareketsiz durmu oluyordu. Misha hızla ve ka zık
gibi yakla ıyor, ikisi birbirinin hiz asını pek a z geçmi
durumda duruyorlardı. K afaları birbirinin boynu hi-
z asına gelmi oluyordu. Misha genellikle ba ını pek
a z çevirip yan gözle öteki köpe in gözlerine ba-
kıyordu. O köpek de ço u z aman soru soran ba-
kı larını Misha'ya dikmi oluyor, sonra ba ını bira z
çeviriyordu. Böyle kar ıla malarda Misha'nın kuy-
ru u her z aman dik, kulakları önde, tüyleri de bira z
kabarmı durumda olurdu. Ö teki köpek -Misha'nın
kası ını ya da anüsünü incelemek isterse, Misha
sıçra yıp ark a sını y a n a ç e viriyor, böyle bir in-
celemeden kendini kurtanyordu. Sonunda kar-
ıla mayı sona erdiren hareketi yapıyor, öbür kö-
pe in yan tarafına dönüyor, burnunu hemen hemen
o köpe in karın altına de direcek kadar uz atıyordu.
Ancak bundan sonra, o da ba z en, öteki köpe in
kendisini incelemesine izin veriyordu.
Böyle kar ıla maları herkes seyretmi tir. B a z en
ta m g erilim son a ere c e k gibi oldu u a nd a , kö-
peklerin biri kalçasını di erine çarptırın O köpek de
ba z en göz e görünür bir tepki gösterme z, ikisi bir-

- 38 -
birinin çevresinde dönmeyi sürdürürler. Ama
ikinci köpek bira z sendeler, kulaklarını katlay
ru unu bira z indirir. K alça vurma testinin tara
gibi bilgiler verdi ini insanlar hiç bileme z, am
köpekler birbirinin kitlesini hissetmek istem
bilirler. N e olursa olsun, bu test sonucun
nellikle aralarında bir anla maya varırlar. Mis
disiyle tanı mak isteyen her köpe e bu kalça
çaktırmadan uygulardı. V e bu testten her se
kuyru u dimdik havada çıkardı. Ö teki köpek
olur, kuyru unu bira z indirirdi. O z aman
Misha öbür köpe i birlikte oynamaya davet
ya da öbür köpek onu davet edebilirdi. Bir
tünürlerdi. Misha ondan sonra ba z en köpe
disini izlemeye de davet edebilirdi. Bunu y
için kendisi yürümeye ba lar, yürürken ba ını
di er köpe e baka baka giderdi.
Pragmatik bir köpek olan Misha, küç
p e klerin ç e vre sind e n dola m a z a hm etin
lanma z, ya yaniarından geçer ya da üstlerin
lardı. F a zla iri köpeklerin de çevresinden dola
çalı ma zdı. O nları görme zden gelmeye ça
Mishatnııı küçük köpeklerden üstün oldu un
kes görebilirdi. B esbelli büyük köpeklerin fizik
rak kendisinden üstün olabilece ine kimsenin
etmesini istemiyordu. O nun kendi dikkati, be
kilo arasındaki, yani yakla ık kendisi kadar o
peklerdeydi. K ar ıla tı ı köpeklerin yüzde d
da z aten bu gruba giriyordu. te onların çevr
döner, onlara üstünlü ünü kabul ettirmek is
G enellikle di i köpeklerden çok, erkek köpekl

- 39 -
pardı bunu. Di iler o kadar atak de ildi. Misha'nın
çevresinde bir dönü yapar, cinsiyetini ö rendikten
sonra geri çekilirlerdi. Ama kendisine meydan oku-
yan köpe in cinsiyeti ne olursa olsun, Misha bir kere
üstünlü ünü kanıtlayınca, yoluna devam eder, ken-
disini görünce kaçmayan her köpe e de aynı eyi
yapardı. K entin uzun yollarında böylece hiç sap-
madan yürür, bir mahalledeki i ini bitirip di erine
geçer, orada da kar ısına çıkanları so ukkanlılıkla
alt ederdi.

B a langıçta bu köpek kar ıla malarını Mis-


ha'nın ge zilerine bir engel olarak görmü tüm. Tıpkı
trafi i a ma sorunları gibi. O nları, amacına varmak
için çözmek zorunda oldu u sorunlar olarak al-
gıla dı ını s a nlyordum. Bir ma h alle d e n bir ma-
halleye, sabırla izliyordum onu. Aradı ını hiçbir
z aman bulamıyor diye de a ıyordum. Arkada ara-
madı ına artık karar vermi tim. K ar ıla tı ı kö-
peklerle bir dakikadan uzun z aman geçirme zdi.
Z aten evde kendi ailesinin üyesi olan köpekler de
vardı. K endisine sadık bir e i, çocukları, ayrıca ar-
kada ı olan iki ba ka köpek vardı. O iki köpek daha
küçük olduklarından, ba langıçtan beri Misha'nın
emrinde sayılıyor, birlikte ge z erken onun liderli ine
boyun e iyorlardı. (Böyle ge zilerde, Misha'nın e i
Maria'ya tasma takmam yeterli oluyordu, çünkü o
z aman ikisinin birlikte kaçmalarını önlemi olu-
yordum.) Misha'nın ge zilerinin seks arama amacına
yönelik olmadı ından da emindim. Ortalıkta rast-
layabilece i a zgın di i sayısı pek a zdı. Sokak kö-

- 40 -
pekleri, ya adıkları mahalleyi sahiplenirler. Y
çapkınlara ho görülü davranmazlar. Özellikl
di inin evinin çevresine toplanmı ne eli
köpek kalabalıklar!, böyle eylerden hiç ho l
lar. Hepsi oracıkta dolanır, her tarafa i er,
geçen insanların bacaklarına tırmanmaya ça
Misha'yla gezerken bazen böyle erkek köpe
ları da görüyordum. Ama onları oraya toplay
pek oralıkta görünmezdi. Misha gerçekçi bir
oldu u için, böyle kalabalıklara pek seyrek
fazla da kalmazdı. Birlikte dola tı ımız süre
bir kere bile yakın ili ki kurabilece i bir di i
rastladı ına tanık olmadım.
Böylece arkada lı ı ve seksi safdı ı bıra
sonra, Misha'nın amacının yiyecek bulmak ya
lanmak olamayaca ına da karar verdim. Be
ona bol bol yiyecek veriyordum. Verdiklerim
sini yemezdi bile. Ba kalarının verdi i yiyece
onu pek heveslendirmezdi. Çöp tenekelerin
ren, içini karı tıran köpeklerden de ildi. O t
lerin yalnızca dı ını incelerdi, nedeni de herh
nekelerde ba ka köpeklerin lekeleri bulundu
di. Kokulu yemek artıklanyla hamburger ve
ambalajları onu pek ilgilendirmezdi. Kediler
yabanıl memeliler gibi avlara da yüz vermezd
köpe in kovalamadan edemedi i sincaplar b
ha'yı pek etkilemezdi. Kovaladı ı zamanla
sincap a aca çıktı ı anda Misha dönüp

- 41 -
devam eder, Cambridge'i dola ıp yeni yeni kö-
peklerle kar ıla ırdı. Sonunda köpeklerle kar ıla ıp
onların çevresinde dola manın, bu gezilerde bir yan
ürün durumunda olmadı ı sonucuna vardım.
Misha'nın amacı zaten ba ka köpeklerle kar ıla ıp
onlarla boy ölçü mek, onların çevresinde do-
la maktı.

- 42 -
V ardı ım bu sonuç b e nd e h a y al kırıklı ı y a-
ratmı tı. Bir ba kasına ait seyahat meraklısı bir
köpek üz erinde yaptı ım bu deneyler nedeniyle,
adım Boston yöresi karakollarında bilinir olmaya
ba lıyordu. Ama bunca çabamın sonunda vardi ım
sonuç, so an soymak gibi bir duygudan öteye gi-
dememi ti. B en bu sonucu penceremden bakarak
bile görebilirdim. Av ge zisi de il miydi yani bunlar?
V ah i köpek sürülerine katılmak yok muydu? H epsi
bu kadar mıydı? Bir ak am yine karanlık bir sokakta
bisikletimle Misha'yı izlerken töke zleyip dü tü üm-
de, bu soruyu tedirginlik içinde, Misha'nın kendisine
sordum. Misha beni duydu. H er z amanki gibi kar-
ıya bakmaktan va zgeçip ba ını çevirdi, omzunun

— 43 —
üzerinden tatlı tatlı bana baktı. Çabucak ve iç-
tenlikle.
Böylece ben de onu sonbahar ve kı boyunca
izlemeyi sürdürdüm. Sonunda çok büyük bir fırtına
Cambridge'i karlar altına gömdü, a açların gövdeleri
beyaza boyandı, karlar insan boyundan yukarıya
yükseldi. te o zaman, daha önce görülemeyen
eyi görebildim. Bunlar di er köpeklerin ayak iz-
leriyle çi lekeleriydi. Besbelli kar ıdan kar ıya blok
ortasından geçen 'tek köpek Misha de ildi. Gör-
dü üm izler, insan denetiminde olmayan di er kö-
peklerin de blok ortası tekni ini kullandı ını ortaya
koyuyordu. Orada onları kokulu lekeyle ba tan çı-
karacak bir direk ya da yangın muslu u olsa da, ol-
masa da. E er öyle bir i aret varsa, köpekler oto-
matik olarak oraya gidiyordu. Orada ne yaptıkları
pek o kadar belli de ildi. Yalnız kendi lekelerini bı-
rakmakla yetiniyor olamazlardı. Gerçi araziyi ken-
dine tapulamak hedefine dönükse, bu da ba -
lıba ına bir amaç sayılabilirdi, ama onlar önce di er
köpeklerin lekelerini inceliyorlardı. Sonra dikkat
ettim, Misha'nın aynı yere neden ikinci, üçüncü kere
i edi ini inceledim. Bunu ancak, ba ka köpe in le-
kesinin bir zerresi hâlâ görünür durumda kalmı sa
yapıyordu. Alttaki leke görünmez oldu u zaman
Misha tatmin oluyor, yoluna devam etmeye hazır du-
ruma geliyordu.
Ama neden? Günlerden bir gün Misha'nın özel-
likle yükse e leke bırakabilmek için kendini hemen
hemen tersyüz edi ini seyrederken aklıma geldi. Bir
köpe in yalnızca baca ını kaldırmakla bu kadar

- 44 -
yükse e leke bırakabilmesi için dev bir ey
gerekirdi. te o z aman zihnimde bir ampu
B elki de i in püf noktası buydu! B elki Mish
keyi bırakanın bir dev oldu u izlenimi yaratm
lı ıyordu. Bu açıklamayı dü ündükçe, fikre
ısınmaya ba ladım. Aslına bakılırsa Misha
yattaki tüm stratejisi, do ru bir izlenim bırak
ibaretti.
Misha'nın bıraktı ı izlenim konusunda n
ciddi oldu u, bir ö le sonrasında ana cadd
rürken kafamda netle ti. O toyolu geçip gitm
geçememi tim. O ldu um yerde dönüp geri
üz ereyclim ki, gözüme bir S aint B ernard
köpek mahallede sahibinin mülkünü gadd
rumasıyla ün salmı tı. Biz bahçenin önün
çerken köpek ku kular içinde biz e bakm
tinmi ti. T e k b a ım a g eri dön erk e n, o
bahçeden soka a çıkmakta oldu unu g
Orada durup meydan okurcasına bir kere
Bu soka ı nasıl a aca ımı dü ünmeye ba l
B esbelli soka ın tümü de, her iki kaldırımı
kontrolündeydi. Bu arada Misha da ben
lu umu farketmi , otoyol trafi ini bir kere d
üsleyerek yanıma dönmü tü. Araba seli
sından ortaya çıktı ında, S aint B ernard on
çılgınca havlamaya ba ladı. imdi Misha
i tirmeden, kaçmadan, kısacası kaybetmi
zükmeclen, nasıl geçecekti onun yanında
döneme zdi, çünkü S aint B ernard onu kov
karar verebilir, tehlikeli trafi in arasına z
kabilirdi. Soka a dalıp yoluna devam etse,

- 45 -
mazdı, çünkü orası Saint Bernard'ın alanıydı. Koca
köpek saldırdı ı anda, Misha çılgın gibi ko arak kaç-
mak zorunda kalır, hiç de zarif, güvenli ve so-
ukkanlı gözükmezdi.
Bir iki saniye için Misha'nın durumu kötü gibi gö-
züktü. Ama sonunda sorunu çok zekice çözdü. Ka-
fasını kaldırdı, kuyru unu bir özgüven bayra ı gibi
havada sallayarak dosdo ru Saint Bernard'a ko tu.
Ama ona bakmıyordu. Daha hiç kimse neler olup bit-
ti ini anlayamadan, Misha onun yanından yıldırım
hızıyla geçmekteydi ve gözlerini tâ uzaklardaki bir
ba ka eye dikmi ti. Sanki Saint Bernard'ın orada
oldu unu hiç görmemi gibi. O anda canavar sal-
dırmaya karar yerse, Misha zaten hareket ha-
lindeydi, yaradılı olarak dev köpekten çok daha
hızlı oldu u da bir gerçekti. Kagyormu gibi gö-
rünmeksizin oradan kurtulabilirdi. Ama her ey öyle
çabuk olup bitmi ti ki, Saint Bernard a kın du-
rumda kalakalmı tı. Misha geçtikten sonra koca
hayvanın havlamaları daha yükseldi, daha hızlandı.
Sanki ilk ba ta Misha'nın dikkatini çekmeyi ba-
aramadı ı için kendine kızıyordu.
Hayvan davranı ları konusunda, özellikle de av
hayvanların ın predatörleriyle kar ıla tıkları za-
manlardaki davranı ları konusunda çok ey ya-
zılmı tır. Örne in Kanada'daki bir gözlemci, üçü
sa lıklı, ikisi hasta be bizonun, çayırda dinlenirken
kurtlar tarafından basılmasını tarif etmi tir. Kurtlar
yakla ınca iki hasta bizon, kendilerinin dezavantajda
oldu unu bildikleri için çabucak aya a kalkmı lar, üç
sa lıklı bizon ise kendilerine güvenmi , yatmayı sür-

- 46 -
dürmü ilerdir. Bu davranı farkı kurtların gözünden
kaçmarnı tır. H asta bizonlardan birini seçip ko-
valamıs, onu öldürmü lerdir. D emek ki davranı ın
ve izlenimin önemi ne kadar vurgulansa a zdır ve
bütün canlılar âleminde bilinmektedir.
Bir z amanlar K anada'dan R en geyiklerini in-
celemek üz ere gelen dört biyologla birlikte B affin
Adasına, kurtların ya amını gözlemlemeye git-
ti imde, bir ya ındaki bir kurdun davranı ını ha-
tırlıyorum. B affin'in bizim ziyaret etti imiz kesimleri
pek ayrıntılı biçimde haritalanmı de ildi. Y etmi
be millik tundra alanını inceliyorduk. B affin'de hiçbir
z aman insan ya amamı oldu u için, hayvanların
ço u bizim ne oldu umuzu bilmiyordu. Sözkonusu
kurt, annesiyle birlikte yamacın kenarından dönüp
bizi kar ısında görünce afalladı. Biz kenarda din-
lenirken annesiyle ikisi yakla tılar. G ördüklerine a-
ırmı gibiydiler. D erken anne kurt dönüp ko arak
ufka do ru uz akla tı. Ama yavru olanı daha saftı. Bi-
linmeyen durumlarda ne yapması gerekti ine karar
veremedi i için, daha geleneksel davrandı. Bizden
kaçarak predatör içgüdülerimizi uyandırma riskini
göz e almaktansa, normal ve so ukkanlı gözükmeyi
seçti. Hiçbir terslik yokmu gibi yürümesini sür-
dürdü. Ama çok geçmeden, yabanıl bir deniz ku-
unun yuvaladı ı yere geldi. Ku havalandı, kurdun
ba ına do ru vah i bir pikeye geçti. O keskin ga-
ganın kurdun ba ına çarpı ını kulaklarımla duydum.
Ama genç kurt sakin görünme konusunda öyle
a zimliydi ki, ona kar ılık vereme zdi. Ku onun ka-
fasına tekrar tekrar dalı lar yaparken o kararlı adım-
larla ilerlemesini sürdürüyor, ku onu fena halde ısı-
rıyor, h a yv a ncı ın tüyleri, küçük d eri p arç ala-
rı havalarda uçu uyordu. Ancak bizden yeterince
uz akla tı ına, artık pe ine dü emeyece imiz e karar
verdi i z aman dikkatini ku a çevirdi. Bir anda ku-
zuyken kurt kesildi, havaya sıçradı, ku u yakalama-
sına da ramak kaldı. Ku a kınlık içinde kanatlarını
çırpıp bir çı lık attı, tüylerinden birini kaybetti, sonra
yükseldi, yuvasına uçtu, genç kurt da annesinin pe-
inden ko arak uz akla tı.
So ukkanlı görünmenin önemini Misha da, o
genç kurt da iyi anlıyordu. Ama Misha'nın hasmı
olan dev S aint B ernard anlayamıyordu. S ahiplerini
korumaktaki hırsı sonunda sahiplerini bile be zdirdi,
onu bölgedeki hayvan derneklerinden birine gö-
türdüler. H erhalde hayvanı bir ba ka aileye dev-
retmek için ba vurdular. Ama insanların ço u, bu
kadar güçlü duygulara sahip kocaman hayvanları is-
teme z. Z avallıyı kimse almadı. D erne in bir de
köpek hastanesi vardı. D aha sonraki tarihlerde, bir
köpe imle ilgili acil bir durum için oraya gitmi tim.
K ar ıma tanıdı ım o S aint B ernard çıkınca pek a-
ırdım. T el bir kafesin içinde, çaresiz durumdaydı.
G özlerimiz kar ıla tı, hayvanın yüzü parladı. Ç ünkü
sanıyorum beni tanımı tı. K endisine yardım ede-
bilece imi umuyordu. Ama ne ya zık ki edeme zdim.
Uyutulmak üz ere programa alınmı tı. Ö nce kanını
alacaklar, ondan daha anslı köpeklere kan vermek
gerekti inde kullanacaklardı. S ahipleri tarafından
sevilen, istenen köpeklere!

- 48 -
Bir köpek yüksek mevki sahibi olmaya neden ih-
tiyaç duyar? Tıpkı insanlar arasında oldu u gibi,
hayvanlar arasında da bunun pek çok nedeni vardır.
Bir yaban hayvanı için, öz ellikle de sosyal bir hay-
vansa, yüksek mevki demek, ya amayı sürdürmek
demek olabilir. Y alnız hayvanın kendisi için de il,
çocukları için de. Y aban köpeklerinde, hatta ser-
bestçe dola abilme olana ına sahip evcil köpekler-
de bile, yüksek mevki sahibi erkekler, di iler ta-
rafından çiftle mek için daha kolayca seçilebilmek-
tedirler. Di inin mevki sahibi olması da çocukları için
ölüm kalım dü ümünü olu turabilir. Kurtlar bunu bi-
lirler. K endi seçimlerini yapabilecek kadar özgür

- 49 - F: 4
olan köpeklere gelince, onlar da bildiklerini gös-
termektedirler.
B en B affin Adasına, Misha'nın C ambridge so-
kaklarındaki köpek ya amını bana göstermekte ol-
du u sıralarda gitmi tim. O adada kurt türü hay-
v a nların s a k alm a müc a d ele sini e n yüks e k
düz eyde gözlemleyebilece imden emindim. Ama
görebildi im, yedi aç yavruyu besleyebilmek için çll-
gınlar gibi u ra an yapayalnız be yeti kin kurt oldu.
G örünü e göre bunlar bir aileydi. B elki anneyle
baba, üç de bir ya ında yavru. O yavrular da yeni
yavruların beslenebilmesi konusunda anneleriyle
babalarına yardım etmeye çalı ıyorlardı. N ehir hav-
z asında, suya paralel uz anan tepeler üz erinde be
inleri vardı. Kurtlar genellikle böyle yapar, her yıl bir
ba ka ine yerle irlerdi. S anırım bunu pire kontrolü
için böyle yapıyorlardı. O yıl dördüncü indeydiler.
B atıdan do uya do ru kaymaktaydılar. B en de ken-
dime yakındaki bir ba ka tepenin üz erinde bir ma-
ara buldum. F a zla derin bir yer de ildi. Orada tek
ba ıma kamp kurdum, kurtları gözlemlemeye ba -
ladım.
lk farketti im, bir izler sistemi oldu. Kurtların
kendi izleriydi. T epeden ba layıp a a ıya yayılarak
tundraya iniyordu. Bir gün kurtların esas do u-batı
izini sürerken, hiç dikkati çekmeyen, önemsiz sa-
nılabilecek bir eye rastladım. O kadar önemsiz bir
ayrıntlydi ki, gözden kaçırmama ramak kalmı tı.
Kurtların kendilerine açtıkları yol, bir kaya yük-
seltisini a arken sı la ıyor, derinli i a z alıyordu.
Kurtların böyle derin iz açabilmi olmaları garipti. Bu

— 50 —
yol dosdo ru inin kapısına vardı ı için, ba ka hay-
vanların seçip kullanaca ı bir yol da de ildi. Zaten
ortalıkta böyle bir iz açabilecek ba ka hayvan da
yoktu. Ku lar vardı, birkaç böcek, tav an, tilki, le-
ming...o kadar. Baffin Adasında ba ka canlılar ya-
amıyordu. Kutup ayılanyla insanlar gelse bile kı-
yıya geliyor, pek iç taraflara girmiyorlardı. Daha da
kurtların yolunun derinli ini azaltan ka-
yanın, aslında dimdik bir kaya duvarın üst ucu ol-
masıydı. Bu duvar dosdo ru göle iniyordu. Kurt yo-
lunun kayadan sonraki bölümü, kenarda ve çok
incelmi olarak devam etti i için, benim oradan git-
mem olanaksızdı. Bir tek yanlı adımla kendimi a a-
ıdaki buz gibi suların içinde bulabilirdim. O kadar
dar yolu Ren geyikleri de kullanamazdı. Bu adada
kendine yol olu turabilecek türden, kurtlar dı ında
tek canlı da onlardı. Üstelik yol engebeli arazide ol-
du undan, yer yer de su düzeyinin biraz altındaydı.
lk dikkatimi çeken bu oldu. Bir kurdu oradan suları
sıçrata sıçrata ilerlerken gözümde canlandırabili-
yordum. Ama yava yava bu yolun gerçek önemini
anlar gibi oldum, belki de u anda, ömrümde gö-
rebilece im en önemli bulguya bakmakta oldu umu
anladım. Benim oturdu um yerin yakınındaki bir
da da, binlerce çizmeli yürüyü meraklısı habire
gider gelir, üzerinden geçtikleri kaya granit oldu u
için yüz yıldır pek göze çarpan bir iz bırakmadan bu
i i sürdürürlerdi. Acaba bu çizmeli yürüyü me-
raklılarının orada adımlarlyla bir iz olu turmaları ne
kadar sürecekti? Üstelik yol yalnızca kurtlar ta-
rafından kullanılıyorsa? Yılda yalnızca be altı kurt

- 51 -
tarafından kullanılıyorsa? Kı ın burası kar ve buzla
örtülü oldu una göre ancak ya z mevsiminde, birkaç
kere kullanılıyorsa? nsanlar genellikle hayvanlar ta-
rafınd a n y a pılmı çok e ski e yleri görm e ola-
na ından yoksundur. O anda ben öyle bir eye bak-
makta oldu umu anlamı tım.
nin bulundu u bölge de çok eskiden beri kul-
lanılıyormu gibiydi. G erçi oyu un kendisi z aman
z aman yeniden ka zılmı olabilirdi, ama kurtlann bu-
rada ya aması belli ki çok eskilere gidiyordu. N e
kadar eskiye? Binlerce yıl mı? Ç ok uzun bir z aman
önce iri beya z kurtlar anakaradan göç etmi , adada
buraya özgü alt türleri do urmu tu. Bunlar yeni
küçük beya z kurtlar soyuydu. Acaba bu tepeyi ba -
langıçta bulup yerle enler, ilk öncü göçmenler
miydi? Büyük olasılıkla öyledi. Yıllar içinde kurtlar te-
peye hep aynı yoldan gelip gitmeyi alı kanlık edin-
mi lerdi, çünkü o yol hem en iyi, hem en kolay
yoldu, mümkün oldukça çukurların çevresinden do-
lanıyor, kayalık tepeleri en alçak noktasından a ı-
yordu. Yolun her avantajı enerji tasarrufu sa -
lamaktaydı. Ama o tepenin çekicili i neydi ki, kurtlar
kayalara izler oyacak kadar büyük bir inatla oraya
gidip gelmeyi seçmi lerdi? H em... kimdi o kurtlar?
Aslında o tepe, bir kurdun ininden besleye-
bilece i her eye sahipti. Adadaki R en geyikleri sü-
rüsünün kı lak alanıyla ya zlık alanı arasında, orta
yere konumlanmı tı. Avlanma alanlarına uz aklı ı,
her mevsimde birkaç günlük yoldu. D aha da iyisi, ilk-
bahar geldi inde yavrular do unca, anneleri inde
kalıyor, yavruları besleyip ısıtma sava ı veriyordu.

- 52 -
te o sırada Ren geyikleri de kı laktan yazlık alana
do ru göç halinde oluyorlar, inin yakınından ge-
çiyorlardı. Sonbaharda yavru kurtlar yeniyetmeli e
ula ıp sürekli açlık hisseder, her zamandan çok
yemek ister, ama henüz ava da yardımcı ola-
mazI arclı. Ren geyikleri o sıra kı için i manla-
mı durumda, tam inlerin önünden yine göç etmekte
olurlardı. Ama tepenin tek avantajı av fırsatlanyla da
sınırlı kalmıyordu. Burası görünü e göre bir buzul-
dan kalıntı oldu u için topra ı kumluydu. E ilip ka-
zılmaya uygundu, ama aynı zamanda biçim ala-
bilecek kadar da sa lamdı. Böylelikle kurtlar burada
kendilerine, üstlerine çökmeyecek bir in kazabiliyor-
lardı.
Ayrıca tepeden görüntü mükemmeldi. Çevresi
ba ka tepelerle ku atılmı kocaman çukur bir alanın
ortasında bulundu u için, çepeçevre 360 derecelik
görü alanı, her yönde kilometrelerce uzanıyordu.
Güney tarafında da bir akarsu vardı. Su olması özel-
likle önemliydi. Kurtların oradan su içmesi bir
yana.. .çünkü kurtlar birbirinin yiyecek ihtiyacına yar-
dımcı olabilir, ama su ihtiyacına yardımcı olamaz-
lardı. Ama akarsu aynı zamanda bir çit görevi de ya-
pıyordu. Yedi yavru, kendi güvenlikieri açısından
inde kalmak zorundaydılar. Ama orada canları sı-
kılıyor, ikide bir inden çıkan bir yeti kinin pe ine ta-
kılmak istiyorlardı. Tabii yeti kinler buna asla izin ve-
remezlerdi. Yavrular onları yava latır, avı da mah-
vederlerdi. Böyle durumlarda yeti kinler güneye
do ru gitmeyi seçiyor, en azından ba langıçta öyle
yapıyor, nehre gelince suya atlıyorlardı. Su geni ve

— 53 —
derin oldu u için yavrular onları izleyemiyordu. Çok
da so uk bir suydu. Bu durumda yavruların yüzmeyi
denemesi olana ı da ortadan kalkıyordu. Onlar çı -
lık çi lı a kıyıda kalıyor, yeti kinlerin arkasından ba-
kıyorlardı. Yeti kinler de bu arada, içIeri kanayarak,
gitsek mi, yoksa kalsak mı diye kararsız, isteksiz
adımlarla yollarına devam ediyorlardı.
Yani o tepenin neden in bölgesi olarak seçildi i
sorusunu cevaplamak kolaydı. Böyle bir yeri her kurt
isterdi. Üstelik, dünyada bu kadar güzel yerlerin sa-
yısı pek az oldu undan, nice kurt bundan çok daha
azına kanaat etmek durumundaydı. O halde burada
ya ayan kurtlar kimdi? Neden burada ba ka kurtlar
de il de, bunlar ya ıyordu?
Kurtların bölgelerine ba lı hayvanlar oldu u bi-
linmektedir. Yani belli bölgelere sahip çıkarlar, ora-
ları di er kurtlara kar ı ellerinden geldi ince ko-
rurlar. nlerin bulundu u tepe hangi kurtlara aitse,
besbelli orayı yabancı kurtlarla payla maya razı ol-
mazIardı. nler dizisini aile oca ı olarak korumak is-
temelerine bu bile yeterdi. Ayrıca kurtlar, tıpkı ku lar
ve pek çok ba ka memeliler gibi, atadan kalma yer-
le im yerlerini tercih eden hayvanlardı. Ama...
acaba imdi bu inlerde ya ayanlar, gerçekten ilk bu-
raya göçenlerin soyundan mı geliyordu? Bir inde
binlerce yıldır aynı ailenin ya ıyor olması mümkün
müydü?
Kuramsal olarak her ey mümkündür ama bu
kadar uzun süre bir inde ya ayabilmek pek de olası
de ildir. Bu kadar mükemmel bir bölge, herhalde
arasıra el de i tirmi olabilir. Zamanla ben burayı

- 54 -
bir tür Ortaça atosuna benz etmeye ba ladım. K a-
labalıktan uz akta ve tek ba ına, ufak bir grubun ya-
adı ı bir ato. H erhalde aynı büyük ailenin bi-
reyleri. G ünlerinin ço unu yiyecek bulmakla geçiren,
ama herhangi bir yabancı geldi inde onu geri püs-
kürtmeye ha zırlıklı bir aile. H erhalde atoyu ilk kuran
kahramanın ya da onu daha önce orada ya ayan-
ların elinden almayı ba aran kahramanın soyundan
geliyorlardı. S ahiplik ana-babadan çocuklara geç-
mekteydi. Insanlarda oldu u gibi bunlarda da ailenin
en büyük çocu u üstün sayılmaktadı. Dü ündükçe,
Avrupa'nın eski toprak sahibi derebeyleri de gö-
züme kurtlar gibi görünmeye ba lıyordu. Ö nce bir
çift, bölgeyi ele geçiriyor, üz erindeki atolara yer-
le iyor, ara ziye sahip çıkıyor, çevredeki kilomet-
rekarelerce alanda geyik avlamaya ba lıyor. Miras
hukukuyla sahiplik düz eninde benz erlikler gerçekten
çok fa zlaydı.
Bu tabii kurtlar için hâlâ geçerlidir. O nların in-
dinde, inin sahipli i son derece önemlidir, çünkü
ortak bir barınak olma zsa sürü da ılır. Y eti kin kurt-
ların ine ihtiyacı yoktur. O nlar açık havaya da da-
yanacak güçtedir. Ama yavrular dayanama z. Tıpkı
insan yavruları gibi, kutup kı larına dayanmak bir
yana, kendilerini sıcak tutmayı bile becereme zler.
Bu bölgelerde kı lar, genç kurtların bir numaralı ka-
tilidir. D aha örnürlerinin ilk kı ına dayanabilmek için
bile kurtlann yeti kin duruma gelmi olması art ol-
du una göre, hepsinin yılın mümkün oldu unca ba-
ında do ması, büyüyebilmek için z aman bulması
arttır. Kurtlar bu yüzden ubat ayında çiftle ip yav-
rularını martta do ururlar. Y ani karlar erimeden bir
hayli önce. nleri donmu topra ı ka zma olana ı
yoktur. ni olmayan bir kurt çifti, yavrularını so uk
yüzünden kaybetmek zorundadır. H erhangi bir kurt
sürüsünde, hamile olan hangi kurt olursa olsun, inin
içinde do um yapma hakkı bir numaralı di iye aittir.
D emek ki kurtlarda mevki, ya amla ölüm arasındaki
sınır çizgisini simgelemektedir. Köpekler de bunu
hatırlamakta, buna göre davranmaktadırlar. E skiye
giden bu bellek, Misha'nın neden di er köpeklerin
çevresinde dola tı ını, onlarla boy ölçü tü ünü de
bir dereceye kadar açıklayabilmektedir.
Bizim kurtlara gelince, onlara eski günlerden
miras kalan inler bölgesinin çevresinde çok geni ve
bo bir tundra bulunmaktaydı. Kutup bitkileri kısa
boylu, yere sarılan türden oldu u için, rüzgâra kar ı
koyacak hiçbir ey de yoktu. Rüzgâr bulutları itip sü-
rükle y e biliyor, kurtla nn tüylerini h a v a y a k al-
dırabiliyor, ama bütün bunları yaparken hiç ses çı-
karmıyordu. Bu yapayalnız sessizlikte, pırıl pırıl
kutup güne inin altında, be yeti kin kurt, sorumlu-
luklarını ustalık ve beceriyle gö üslemekteydiler.
Y aptıkları a ır i ler onları öyle sa lamla tırmı , or-
tama da öyle alı mı lardı ki, birbirleriyle ili kileri,
varsa bile, pek seyrekti. Bu yapayalnız i çiler ara-
sında pek mevki gösterileri yoktu. Birbirine yakın
olan nice aileler gibi, kimin kim oldu unu z aten çok
iyi biliyorlar, birbirine bunu hatırlatma gere ini duy-
muyorlardı. H em z aten, tıpkı çok çalı an çiftçi ai-
leleri ya da avcı grupları gibi, bunların da bu ba-
ı lamayan dünyada sa kalabilmek için yapacak-
ları çok ey vardı.

- 56 -
Y a tek tek ya da ikili gruplar halinde ge zini-
yorlardı. H erhangi bir anda, içlerinden dördü uz ak-
larda avlanıyor oluyor, be incisi inde kalıp yavrulara
dadılık ediyordu. G enellikle bu kurt öyle yorgun olu-
yordu ki, tüm z amanını dı ardaki kayaların üz erinde
uyuyarak geçiriyor, can sıkan, rahatsızlık veren yav-
rulardan uz akta bulunmayı ye liyordu. Y avrular
önce bir süre o kurda ula maya çalı ıyorlar, ama so-
nunda va zgeçip seslerini kesiyorlar, herkesin çoktan
gitmi oldu unu, nöbetçi olarak kalanın da ken-
dileriyle oynamayaca ını anlıyorlardı. B elki ya-
nılmı ızdır diyerek birkaç dakika daha bekledikten
sonra, dönüp ine giriyorlardı. Ama dı dünyayı unut-
mu de illerdi. Avcılardan biri döner dönme z yav-
rular dı arıya fırlıyor, onun ve getirdi i yiyece in
çevresini sarıyorlardı. Dönen kurt hemen ba ını e ip
sırtını kavislendiriyor, karnını içine çekiyor, lok-
malanmı etleri midesinden ortaya döküyor, yavrular
da onu hemen yutuyorlardı. Bir iki saniyenin içinde.
Sonra uz akla makta olan avcının pe inden ko uyor,
a lıyor, yalvarıyor, öpüyor, bira z daha istiyorlardı.
B enim gözlemlerim süresince bir iki kere, yav-
ruların annesi, yani en yüksek rütbeli di i kurt, o ya-
karılara kar ılık gerçekten de yavrulara bira z daha
yiyecek verdi. B a ını e di, midesinden daha küçük
bir yı ın lokma daha çıkardı. Bu herhalde kendine
saklamaya niyetlendi i yiyecekti. Ama genellikle
aydan dönenler bir kere cömert bir servis sunduktan
sonra, gidip nöbeti o günkü dadıdan devralmakla
yetiniyorlardı. Ayakları acımı olan avcı hemen ka-
yaların üz erine, yavrulardan uz ak bir yere kıvrılıyor,

- 57 -
eski dadı kalkıp geriniyor, silkiniyor, i i ertelemek is-
termi cesine bir süre sa ı solu kokluyor, bira z çi
yapıyor, yakındaki nehirden su içiyor, ba z en bir iki
dakika durup dü ünüyordu. B elki de hangi yöne gi-
dece ini kararla tırmaya çalı ıyordu. Sonunda
inden çıkıp da ılan izlerden birini seçiyor, önce a ır
adımlarla yola koyuluyordu. Y apaca ı zor i ler zih-
nine a ırlık veriyormu gibi. Ama yava yava hızı
artıyor, h a yv a n ç alı m a y a ra z ı olmu gibi gö-
rünüyordu. E n sonunda i bilir bir tırıs temposuyla
hedefine do ru ilerlemeye ba lıyordu. Bir kurt bir
kere elinden geleni yapmaya karar verince, artık
kendine acımakla z aman ziyan etme z, çünkü o i i
yapmaya mecbur oldu unu bilir. Bu arada yeni dadı
da çoktan derin uykuya dalmı oluyordu. Bir ba ka
kurt aydan dönüp onun yerini alıncaya kadar sür-
dürüyordu uykusunu. B affin'de ya zları hiçbir z aman
tam karanlık olmadı ı için, ben gözlemlerimi yirmi
dört sa at de sürdürebiliyordurn. Bir keresinde yor-
gun bir kurdun tam on sekiz sa at aralıksız uyu-
du unu izlemi tim. Sonunda onun yerini alacak dadı
a yd a n döndü, bu s efer o k alkıp a v a çıktı. U y-
kusunun ilk dokuz sa ati bitti inde ba ını kaldırmı ,
içini çekmi , dilini yerle tirebilmek için a zını açıp
kapamı , sonra tekrar bir dokuz sa at uyumu tu.
Y ani B affin kurtlarının hayatı, çalı mak ve uyu-
maktan olu uyordu.
G ünümüzün kentli insanlarına böyle bir hayat
ne kadar sıkıcı ve kırsal görünürse görünsün, kurt-
ların bu hayattan ho landı ı izlenimini edinmeye
ba lamı tım. Düz enli bir hayattı. H er günün prog-

- 58 —
ramı vardı. S essiz tundra ve o tundranın yıl içinde
de i en ı ık düz eni, bu geyik avcılarına her eyi ön-
ceden bilebilme olana ı tanıyordu. Birkaç günde bir,
her biri yola çıkıp çok uz aklara tek ba ına gitmek,
önce kendine bir kurban bulmak, sonra ona yak-
la ıp, e er mümkünse saldırmak ve sonunda yere
yıkmak zorundaydı. Y eti kin bir B affin kurdu, ye-
ti kin bir B affin R en geyi inin yarı boyunda ve cüs-
sesindeydi. Adadaki tek di e dokunur av da R en ge-
yikleriydi. Kolay av de ildi bu geyikler. Erke i de,
di isi de boynuzluydu. Kurtların böyle bir avı uz ak-
tan öldürecek silahı, mızra ı, okları olmadı ı gibi,
pençeleri bile yoktu.
Aslında R en geyi i avı öylesine zordu ki, yaba-
nıl bir hayvanı ok amak için bile yakla maktan
ürken insanların ço u, böyle bir avı gözlerinde can-
landırmakta güçlük çekerler. Ama e er insan de il
de kurtsanız, kendinizi insan kadar çekingen bile
hissetseniz, a zınızı o kocaman, korkmu durum-
daki hayvanın boynuna dayamak zorundasınız de-
mektir. O hayvanın uçan çekiçIere benz er ayakları
vardır. Sizi ısırır, tekmeler, sizden nefret eder. V e
siz onu a zınızla öldürmek zorundasınız. Bu i ten
yarasız beresiz sıyrılıp, karnınız tok durumda geri
dönebilmeniz bile ba lı ba ına bir ba arı öyküsüdür.
Bu da herhalde kurtların avlanmadıkları z aman
neden sürprizsiz, düz enli bir hayatı tercih ettiklerini
anlatmaya yeter.
B en K anadalı bilim adamlarıyla birlikte B affin'e
gitti imde, bizi o nehir havz asında görmek kurtlar
için a ırtıcı, belki de tatsız bir sürpriz oldu. Bizi ilk

— 59 —
gören, o genç kurtla annesiydi. G enç olanın ku la
ola n s erüv e nind e n sonra , a nn e siyle ikisi bu-
lu tuklarında, herhalde hemen ine geri dönmü ,
orada uluyup havlamı olmalılar. Di er kurtları tund-
radan geri ça ırmı olmalılar. Ç ünkü yakla ık bir
sa at sonra, hepsinin bir a ızdan ulumaya ba -
ladıklarını duyduk. Yükselip alçalan bir av korosu
gibi. B esbelli bizim gruba kar ı dayanı ma içinde ol-
duklarını ifade ediyorlardı. Y a da biz e, nehir hav-
z asının kendilerine ait oldu unu söylüyor, bir an
önce oradan çekip gitmemizi emrediyorlardı. Kurt
uluması pesten ba lar, hızla yükselir, yava ça tekrar
ini e geçer. kinci kurdun katılıp koro olu turabilmesi
için belli ba zı noktalar vardır. Bu nedenle genel etki
çok seslidir. Kurtlar birlikte ulumaktan ho lanırlar.
Ulum a nın önc e sind e v e sonra sınd a ki yü z ifa-
deleriyle hevesli tavırları, belli bir mesaj ta ır. K a-
nımca birlikte ulumak, birbirlerine kar ı olan olumlu
duygularını güçlendirmektedir. Bizim de önemli ya-
rı malardan, spor kar ıla maları ndan, sava lardan
önce ekip ruhunu güçlendirmek için birarada arkı
söyleyi imiz gibi.
Bu sesleri ilk duydu umuzda, bilim adamların-
dan C live E lliott, kurtların biz e kar ı kongre dü-
z enlemekte olduklarını söyledi. D eminki anneyle
o ul, besbelli di erlerini bizden _uz ak durmaları için
uyardılar, dedi. G erçekten de- do ruydu. nanması
zor gibi gelse de, orada kaldı ımız sürece, ilk gö-
rüldü ümüz yere bir tek kurt bile gelmedi. K am-
pımızı oraya kurduk. O nları tehdit etti imiz yoktu.
T am tersine, onları çekebilmek için çevreye kokulu

— 60 —
yemler bırakıyorduk. D aha sonra bana tahammül et-
meye karar verdiler, hatta inlerine yakın yere kur-
du um tek ki ilik kampıma konuk bile geldiler. G enç
bir di i kurt gelip bıraktı ım yemleri mutlu mutlu
yedi. Ama C live'ın da dedi i gibi, kurtlar o günden
sonra ana kampımızdan hep uz ak durdular. S anki
bizi ilk gören iki kurt, o a ırtıcı, tatsız olayın yerini
onlara iyice tarif etmi gibi. Böyle yapmı oldukları
d a h e m e n h e m e n k e sindi. ileti imi n a sıl ku-
rabildiklerini hiçbirimiz bilemesek de. Z aten kurt ile-
ti imi insano lunun tam anlayamadı ı hayvansal
olaylardan bir tanesidir ve daha bir süre öyle ka-
laca a benz emektedir.

- 61
B affin kurtlarının ta m tersin e , b e nim e vimd e ki
köpekler ister isteme z çok heyecanlı bir hayat sü-
rüyorlar. Birkaçı birarada ya ayan kent köpeklerinin
kaderi böyledir. K endi grupları birbirine akraba kö-
peklerden olu muyorsa, istediklerini yapmakta öz-
gürlerse, kom u köpeklerle de grup olarak ili kiler
kuruyorlarsa, bunun böyle olmasından kaçınama z-
lar. B affin kurtlarının gözle görünür yalnızlı ına, bir-
birine üstünlük durumlarının da çoktan karara ba -
lanmı olmasına kar ın, benim köpeklerim z a-
manlarının ve enerjilerinin ço unu, aralarındaki
hiyerar iyi de i tirmek u runa harcarlardı, nedeni
de herhalde gruplarının bile iminden kaynaklanmak-
taydı. E er kurtlarınki gerçek bir aileyse, anne,

— 62 —
b a b a , büyümü çocuklar v e b e b e klerd e n olu-
uyorsa, bu köpeklerin de ba zıları arkada tan ileri
ba lara sahipti, ama en a zından ba langıçta, bir-
birlerine kar ı pek bir yakınlıkları yoktu.
Grup çok basit biçimde, Bingo adlı genç bir
erkek bebe bokserle ba lamı tı. K endine güvenen,
ufacık bir yaratıktı Bingo. Ç ok be enilirdi, kendisi de
bunun farkındaydı. B abam onu ok arken sevgiyle,
" S en kocaman bir minik köpeksin," derdi. Bingo da
babamı ödüllendirmek için ön patilerini onun diz-
lerine dayar, ba ını kaldırıp yüzüne bakardı. G ün-
lerden bir gün Bingo bir arabanın önüne fırladı,
araba ona çarptı, hayvancık tek gözünü kaybetti.
H astanede cesareti ve dostça davranı larıyla ken-
dini öyle sevdirdi ki, veteriner onu satın almayı teklif
etti. Ama biz Bingo'yu çok sevdi imiz için ondan ay-
rılmak istemedik.
B eli< de onu ailenin tek köpe i olarak kabul edip
öylece ya amayı sürdürecek, köpeklerin grup ha-
lindeyken sergileyebildikleri tiyatroları hiç bilmeden
ihtiyarlayıp ölecektik. Ama bir gün, o lumuz a bir er-
kek köpek aldı ımız a göre, kızımız a da bir di i
köpek almamanın haksızlık olaca ına karar verdik,
çok etkin soy k'a ıtları olan, gösteriler için yeti tiril-
mi bir di i bokser aldık. Z avallıcık çok geçmeden,
tir tir titreyen, a ırı heyecanlı bir yeti kin haline geldi.
Sık sık pani e kapılırdı, nedeni de büyük olasılıkla,
gayretke li inden soluma zorlu u çekip gözlerinin
kararması, kendinden geçmesiydi. Bunun suratları
yassılmı bebe türlerde sık rastlanan bir durum ol-
du unu çok geçmeden ö rendik. Do u ta bunların

- 63 -
d a sinüsleri, di leri normal köp e klerle a ynı s a-
yıdaydı. Dilleri onlarınki kadardı. G eniz kanalları da
onlarla e ti. Ama bütün bunların sı aca ı kadar yer
yoktu kafalarının içinde. O deforme kafaya bunlar
tıkı tıkı zor sı abiliyordu. Violet (kızımız ona bu
adı vermi ti) aslında Bingo'dan daha soylu ve daha
deformeydi. Ama ne ya zık ki onun kadar z eki de-
ildi. A ırı egz ersizin kendisini soluksuz bırakaca-
ını, bayıltaca ını anlayamıyor, bu yüzden de sık
sık bayılıyordu. Normal köpek becerilerini de bir
türlü ö renemiyordu. O na kısmi bir çi e itimi ver-
meyi bile ba arı saymı tık. Ç evresinin hiç farkında
olma z, asla tasmasız ge zdirileme zdi. Bir keresinde
suyun yüzünde yüz en yosunları ot sandı, rıhtımdan
adımını o yana atıverdi, neredeyse bo uluyordu.
Violet'in köpek yarı maları dı ındaki fa aliyetler
için hiç uygun olmadı ını gören pek çok ki i, biz e bir
ba ka Violet edinmemizi önerdiler. Ama böyle bir
eyden Violet hiç ho lanma zdı. Bizim evi çok se-
viyordu. Durumu onun sevgi yetene ini sınırlamı-
yordu. Ç ok büyük bir sevgi yetene ine sahipti. Ama
sevdi i, bizim aramızdan biri de ildi. O nu bes-
liyorduk, seviyorduk, yataklarımızın üz erinde yatma-
sına izin veriyorduk, ama onun biz e verdi i yalnızca
iyi niyetti. D aha derin duygularını Bingo'ya sak-
lıyordu. lk gördü ü andan beri tapıyordu ona. Y al-
nız onun yanında olmak istiyor, onu sevmek istiyor,
her gitti i yere pe inden gidiyordu. Bingo'nun sesini
duydu u anda havlamaya ba lardı.
Bingo'nun Violet'e olan sevgisi ise pek bu kadar
çok de ildi. Ama yine de ba lanmı tı Violet'e. E vli

— 64 —
bir çift gibiydiler. Aralarında öz el anla malar vardı.
B elli bir biçimde yatıp uyumaktan ho lanıyorlardı.
Bingo yeme ini daha önce bitirirse, Violet kendi yi-
yece inden bira zını onun yemesine izin veriyordu.
Yolda giderken Violet onun kör taraf ındaysa, öne
geçiyor, Bingo onu omzuyla dürterek geride kalması
için uyarıyordu. Bu mücadele hep sürüp giden bir
eydi. Bingo evli bir erkek gibi, kendisinin ve Vi-
olet'in eve girebilmesini sa lama i ini de üstlenmi ti.
Arka ayakları üz erine kalkar, ah ap kapıyı tırmalar
dururdu. Tüm gücünü sergiledi i için, kapının tah-
tasına tımaklarlyla tırmık izleri oymu , bu izler de-
rinle mi , delik açılmasına ramak kalmı tı. O böyle
u ra ırken Violet yanıba ında oturur, tedirgin ba-
kı larla olup biteni seyrederdi.
Violet fiziksel yetersizlikleri nedeniyle, kızımız
için pek de bo luk dolduran bir arkada olamıyordu.
Bingo üç ya ına geldi inde, Violet de iki ya ındaydı.
O nu alm a kla kı z ımı z a büyük bir iyilik y a p-
madı ımızı görüyorduk. Böylece Violet benim kö-
pe im oldu, kızımız a bir üçüncü köpek aldık.. .genç
ve güz el kurt köpe i, Maria.
S a lıklı ve atletik yapıya sahip olan Maria, Vi-
olet'in tam tersiydi. Bingo ona hemen ilgi duydu.
E vin en ya lı ve dolayısiyle en sözü geçen köpe i
olarak, Maria'nın önünde kasıntı adımlarla gider
gelir, gösteri yapar, ama bu arada kulakları yatık
olur, yüzünden sevgi okunurdu. Vücut diliyle verdi i
mesaj, Maria'nın kendisinden genç oldu unu bildi i,
kendisinin her bakımdan ondan üstün oldu unu da
bildi i, ama bunların hiç önemli olmadı ı, çünkü

- 65 - F :5
kendisinin onu çok sevdi i, onu e i olarak istedi i
mesajıydı.
G enç Maria bütün bunları belli bir ku ku düz eyi
içinde seyrederdi. E ve yeni gelmi ti, bunu bilmeyen
yoktu, ama hayatının ilk be ayını annesi, babası,
karde leri ve amcasıyla birlikte geçirmi bir köpekti.
Sosyal hayatı olan bir köpekti yani. Köpek ileti imini
iyi biliyor, nasıl davranmak gerekti ini ise çok iyi bi-
liyordu. Kuyru u inik, kulakları dik, bira z kendi içine
kapanmı gibi duruyor, tüm haliyle kısmi bir teslim
olu u yansıtıyordu. B a langıç için bu kadarı yeter,
diye dü ündü ü belliydi. Bingo'ya saygı göstermeye
ha zırdı, ama geleceklerinin ne tür ili kiler içerece ini
z aman gösterecekti ona göre. N e de olsa, köpekler
sırf aynı evde ya ıyor oldukları için otomatik olarak
birle me zdi. T am tersine, birlikte ya ayan köpekler
genellikle bir karde ili kisine, daha do rusu aynı
ofiste çalı an insanlarınkine benz er bir ili kiye gi-
rerlerdi. H emen aralarında bir rütbe düz eni olu-
urdu. O ndan sonra da, en çok üz erinde durdukları
ey kavgalardan kaçınmaktı. E ve gelen bir ya-
bancıyı haber vermek ya da di er köpekleri ko-
valamak gibi i ler çıktıkça, evin köpekleri genellikle
i birli i yapar, ço u z aman birlikte ge z er ya da av-
lanırlardı. Ö z ellikle de kırsal bir yerde ya ıyorlarsa.
Ama bu i birlikleri yalnızca aralarında dostça bir ili -
ki oldu unu gösterirdi, o kadar.
Bingo'dan farklı olarak, Violet kendi mevkiini
kabul ettirme yolunda hiçbir çaba gösterme zdi. B eri
yandan, Maria sorunuyla ba a çıkma i ini de be-
ceremeyecek gibi görünüyordu. Maria'nın ondan

- 66 -
çok daha güçlü ve çok daha enerjik oldu u
türme z bir gerçekti. A zında pırıl pırıl pa
beya z di leri vardı. G enç ve dejenere olma
köpe in di leri. Violet'inkiler gibi z avallı, kıvr
calar de ildi onun di leri. Yüzyıllardır acım
evcille tirilip duran bokserlere olaca ı buy
nunda. Ama yine de nice evlerde, evin eski
olan ufacık bir hayvan, yeni gelen daha iri b
tahakkürnü altına alabilir, bunu sırf ki ili i
cüyle yapabilirdi. Maria henüz yavruyken Vio
bira zcık psikolojik üstünlük uygulamı olsa, u
dede kesinlikle daha rahat ederdi. Violet'in
yapmaması, Maria'nın onunla kedi fareyle oy
oynamasına yol açtı. S anki Maria bir çocuktu
de onun oyunca ıydı. Violet dayanama z h
lince hırlayarak, hırsla Maria'nın üz erine atı
ısırmaya çalı ırdı. Maria ise Violet'in bu çare
yanlı anlar, onun çevresinde ne eyle dan
sonunda çevredeki insanlardan biri kalkıp içl
birini tutar, oradan uz akla tırı rdı.
Aslında Violet'i Maria konusunda en ç
hatsız eden ey, Bingo'nun onu o kadar ço
mesiydi. Bingo, Violet'in varlı ına hiç aldırm
her gün bir süre Maria'nın önünde ileri geri g
reni yapar, bu arada kulakları inik, yüz ifad
mu ak, kuyru u hafif hafif sallanır durumda
Violet sık sık onu durdurmaya, engelleme
lı ırdı. H avlayarak üstüne atılır, gö sünü hızl
omzuna çarptırı rdı. S anki niyeti Bingo'yu dev
Bingo bir anda dönüp hırlar, sonra yine a
mu ak yüz ifadesine bürünürdü. Ö fkesini fa z

- 67 —
düremeyi inin nedeni, belki Maria yanlı anlar da
kendisine kızdı sanır diyeydi. O ysa Violet'e bir anlık
öfke gösterisi bile yeterdi. Violet'in hiyerar i içindeki
düz eyi artık öyle a a ıya kaymı tı ki, Maria'ya bile
do rudan meydan okuyamıyordu. Böyle durumlarda
çekilip bir kö eye gider, yalnız ba ına, sıkkın ve
üzgün, öylece otururdu.
Maria bir ya ına varıp ikinci a zgınlık belirtilerini
göstermeye ba ladı ında, durum doruk noktasına
ula tı. Bingo heyecandan kendinden geçmi du-
rumdaydı. Ç abalarını iki katına çıkarmı , Maria ne-
reye giderse onu izliyordu. Durumu çok dokunak-
hydı. O nu izlerken parmak uçlarında yürümekteydi.
B elki de kendini oldu undan daha uzun boylu gös-
termek için. Maria kendisine yöneltilen bu ilgiden bo-
ulur durumdaydı. G enelde Bingo'yu görme zden
gelmeye çalı ırdı, ama Bingo bunu olanaksız kıl-
dı ında, Maria ona ters ters bakar, dönüp giderdi.
B a z en kanepeye sıçrayıp top gibi kıvrılarak yatar,
yattı ı yerden öfkeli gözlerle Bingo'yu süzmeyi sür-
dürürdü. B esbelli Bingo için kuyru unu yana çek-
mek gibi bir niyeti yoktu.

Köpeklerde ahlak duygusu var mıdır? Bingo'da


vardı. u tanf etti im durumda, Maria'ya bu kadar
hayran oldu una göre, o ne isterse onu yapmak is-
temesi son derece do aldı. Ama bir gece, kendi
do ru saydı ı eyi ona yaptırmak amacıyla meydan
okumu tu Maria'ya. Bu olayı anlatmak asıl beni
utandırır, ama yine de burada anlatmaktan çe-
kinmiyorum, çünkü olayı hem esrarengiz, hem de

- 68 -
ola anüstü buluyorum.
Evimizin mutfa ında, içi partisyonlarla ayrılmı
dev bir kafes dururdu. Çocuklarımız orada iki pa-
pa anla üç beyaz fare beslerlerdi. Maria haftalar
boyunca bu küçük esirlere hiç aldırı etmemi ti,
ama bir gece geç saatte, lo ı ıklandırılmı mut-
faktan geçerken besbelli onlara ilk defa dikkat etmi ,
spor olsun diye papa ana do ru atılmı tı. Papa an
uçmu tu tabii. Fareleri ve öbür papa anı korkutarak
uçmu tu hem de. Bunun üzerine çok geçmeden
Maria heyecan içinde kafesin çevresinde fır dönüp o
korkmu yaratıkları yakalama çabasına dü mü tü.
Hayvanc:ıklar kanat çırparak, kafesin içinde dört dö-
nerek kamlyorlardı. Onu derhal durdurmam ge-
rekirdi. Ama minik hayvanlara gerçek bir zarar ve-
remezdi. Olsa olsa korkuturdu onları. Ayrıca Ma-
ria'nın hareketlerinde hiçbir saldırganlık izi olmayı ı
da hayranlı ımı uyandırmı tı. Ne eli bir kovalama
cadan ibaretti yaptı ı. Seyretmeyi sürdürdüm, vic-
danıma kar ı çıkıp o terör olayının sürmesine izin
verdim.
Ama birdenbire Maria'ya yan tarafından bir ey
öyle sert çarptı ki, köpekcik acı bir havlamayla sen-
deledi. Bingo'ydu ona çarpan. Kimse farkına var-
madan mutfa a girmi ti. a ıp kalan Maria ile ka-
fesin arasında yerini alıp dikilmi ti. Maria hemen
kendini toparladı, Bingo'ya aldırmaksızın tekrar ka-
fese atıldı. Ama Bingo çok otoriter biçimde havladı.
Ba ıran bir havlama. Kendi cüssesini Maria'ya bir
kere daha çarptırdı. Maria o zaman oldu u yerde
durdu, köpeklerin inanılm az eylerle kar-

- 69 -
ıla tıklarında hep yaptıkları gibi, dönüp olay ye-
rinden uz akla tı, bir kö eye çekildi, bundan sonra
neler olaca ını görmek üz ere oraya yerle ti. Lo
mutfakta hepimiz sessiz kaldık. Bingo bir duygu yü-
künün a ırlı ı altınd a titriyordu. S oluk solu a ,
Maria'ya dönüp dikkatle baktı. Maria olayların böyle
b e kle nm e dik biçimd e g eli m e sind e n p e k et-
kilenmi ti. B en de fena halde utanmı tım. K endi kö-
pe im utandırmı tı beni. F arelerle papa anlar yor-
gunluktan bitkin ve hareketsizdiler. Bingo orada
öylece nöbetçi gibi durdu, Maria mutfaktan çr-
kıncaya kadar bekledi. O z aman do ruldum, elimi
ö z ür diler gibi Bingo'y a u z attım. S e ssiz c e , te-
va zuyla, dilini parmak uçlarıma de dirdi.
N eydi bu olanlar? Bingo zor durumdaki farelerle
ku ların yardımına mı gelmi ti? Ö yle de olabilirdi
herhalde. Ama daha iyi açıklamalar da vardı. B elki
farelerle papa anlar', çiftliklerdeki kocaman çoban
köpeklerinin gözüyle görmü , onları çiftli in sa-
hibinin korunmaya muhtaç yavruları olarak dü-
ünmü tü. Y a da belki Maria'nın büyük heyecanına
bakıp i lerin çı rından çıktı ını dü ünmü , evin içini
yeni ba tan düz enine kavu turmak istemi de ola-
bilirdi. Ama hangi yorumla hareket etmi olursa
olsun, bu yaptı ı onun manevi dokularının gücüne
i aret eden bir eydi. Aslında . ık erkek köpekler,
sevdikleri di i köpe in her eyi yapmasına izin ve-
rirlerdi. O ysa Bingo, Maria'nin kendince yanlı olan
hareketini engellemi ti.

- 70 -
A a ı yuk arı a ynı sıralard a, e v ortamımı
köpek daha katıldı, o da Misha'ydı. S ahipler
onu biz e bir ön ziyaret için getirdiler, Avrup
culu una çıkmadan önce onun bira z bizim ev
masını sa lamak istediler. T asmasını gererek
pıdan daldı ında, sahipleri çok gerideydi. B
tasmadan kurtardı ırnız sırada, Maria mut
hole çıkıyor, Bingo kimin geldi ini görmek içi
divenlerden iniyordu. Bingo'nun böyle duruml
normal rolü, konuklar içeriye girinceye kadar
havlamak, sonra ön patilerini konu un dizleri
yayıp onu selamlamak ya da kabul etti in
termek, ardından kafasıyla kuyru unu havaya
konu un önüsıra yürümek, bir bakıma onu ev

- 71 —
maktı. Bu sefer de aynı eyi yapmaya niyetlenen
Bingo, Misha'yı görünce oldu u yerde zınk diye du-
ruverdi. ri bir yabancıydı Misha. Bingo ona baktı,
sonra tehditkâr bir tavırla ilerlemeye ba ladı.
Ama Misha, Bingo'yu neredeyse görme zden
geldi. G özleri hemen Maria'nınkilerle bulu tu. Bin-
go'nun kafasının üz erinden sıçradı, kayarak ilerleyip
Maria'nın önünde durdu. Maria bir anda dirseklerinin
üz erine çöktü. Bu oynamaya davetti. " Kovala beni,"
diyordu bu hareket. Misha da kovaladı. Ç abucak,
hafif adımlarla sevinç içindeki iki yaratık odanın çev-
resinde döndüler, kanepeden koltu a, oradan ma-
saya, oradan yine kanepeye sıçradılar. Bütün bunlar
sessizlik içinde oluyor, yalnızca arasıra hız alırken
yerinden oynattıkları bir mobilyanın gıcırtısı, ka z ayla
yere dü en bir kitabın sesi duyuluyordu. Ayakları
yere pek seyrek de iyordu. Pırıl pırıl gözleri ve
dolup ta an enerjileriyle bu iki mutlu köpe in hali,
ömrümde gördü üm en güz el manz aralardan biriydi.
Sonsuzlu a kadar seyretmeye ha zırdım onları.
Bu arada Bingo da kendi varlı ını hissettirmeye
çabalıyordu. Asıl niyeti, Misha'nın önünde ileri geri
dola ıp onun gözlerine bakmak, yani kendi üs-
tünlü ünü göstermekti, ama Bingo yerdeyken Misha
e yaların üz erinden atlamakta oldu u için, Bin-
go'nun bu gösterisi hiç kimsenin dikkatini çekemedi.
Misha, Bingo'yu görmüyordu bile. O z aman Bingo
tehditlerini arttırdı. T am Misha kanepeden yere sıç-
rarken kendini onun önüne attı ve baca ını ısırmaya
çalı tı. Ama Misha aya ını yere öyle bir de dirip
tekrar fırlamaya ha zırdı. Y eniden sıçrarken yan-

- 72 -
lı lıkla Bingo'yu devirdi. Bingo kükreyerek onun pe-
inden ko tu. Biz o sırada o bir çift uçan tüylü gü-
z elin etkisinden sıyrılıp kendimiz e geldik, Bingo'nun
pe inden ko up onu yakaladık, bir ba ka odaya gö-
türüp kapattık. Misha'yla Maria birbirlerine öyle ka-
pılmı lardı ki, hiçbir eyin farkında de illerdi. Misha
sahiplerinin biz e veda edip gitti ini bile farkedemedi.
Bu ilk kar ıla madan bir hafta kadar sonra,
Maria da çiftle meye ha zırdı. Ayaklarını yere sım-
sıkı basıp omzunun üz erinden geriye, Misha'ya
do ru sevgiyle bakarak kuyru unu yana aldı. Kuy-
ruk hemen hemen Maria'nın yanıba ında yatıyordu.
Misha onun üz erine çıkarken ön patisini de onun sır-
tına dayamı tı. Birle tiler. Maria bakire oldu u için
a zından bir tek çı lık çıktı, ama mücadele etmedi.
Ç abucak ve sımsıkı sarma tılar, sonra kulakları inik,
yüzlerinde o yumu ak ve gülümseyen ifadeyle, a ız-
ları açık, solumaları hızlı ve vücut ısıları artmı du-
rumda, yerde yuvarlandılar, yuvarlandılar, sonunda
da serildiler. Birbirinden ayrılmaları çok uzun sürdü.
Ardından birbirlerine dönüp öpü meye ba ladılar.
K alkıp odayı dola tılar. B ahçe kapısı açıktı. Oraya
çıkıp birbirleriyle keyifle yarı tılar. Do rusu hakkını
yememek gerekir, orada bulunan Bingo da ruhen
onların ne esine katıldı. Yüz ifadesi yumu aktı. Biz e
sevgiyle bakıyor, sanki büyük olayı kutlamaya davet
ediyordu. Ama daha çok, odanın bir kenarına çe-
kiliyor, Misha'yla Maria'ya pek sokulmuyor, onlara
ancak bir iki kere yakla ıyordu. G enel havası mut-
luydu. Birle en çiftlerin yanındaki di er köpekler ge-
nellikle böyle olurdu. Ama pek bir ey bekledi i

- 73 -
yoktu. Sıranın kendisine gelece i konusunda bile
umutlu sayılma zdı.

Umutlanmamakta haklıydı, çünkü Maria z aten


ona hiç cesaret vermi de ildi. B a zı di i köpekler bir
seferde kendilerini birden fa zla erke e verir ya da
farklı günlerde farklı erkeklerle ili ki kurar, sonunda
bir batında do an yavruların çe itli babaları olur-
du...ama Maria böyle bir eye de pabuç bırakma-
mı tı. K endini öyle bir öz enle Misha'ya saklamı tı ki,
dı arıya çıkıp i erken bile, di i köpeklerin genellikle
yaptı ı gibi yarı çömelip yarı bacak kaldırarak uz a a
i emeye çalı mamı , kokunun oradan geçenlerin ta-
banlarında uz aklara ta ı nmasını beklememi ti.
D aha sonraki yıllarda, artık Misha'ya sahip olmadı-
ı günlerde, o da kendi durumunu ilan etmi ti di er
köpekler gibi. B a ka erkekleri kabul etmekte istek
de göstermi ti (ama Bingo'yu
D aha ilk kar ıla tıkları günden itibaren Misha'yla
Maria birlikte yiyor, birlikte ge zmeye çıkıyor, kürk
kürke sarılarak birlikte uyuyorlardı. Misha'nın sa-
hipleri bu ilk ziyaretin sonunda onu almaya gel-
diklerinde, sürükleyerek götürmek zorunda kaldılar.
Bir sa at sonra Misha yine bizim evdeydi. K endi ev-
lerinin çitinden atlayarak gelmi ti. Maria'yı da bizim
bahçeden çıkardı. O nu çitin altından geçirerek ba-
armı tı bunu. O günden sonra, Maria onun ge zi ar-
kada ı oldu. Bütün gün ge ziyorlar, ba z en gece de
dönmüyorlardı. S abah oldu unda onları ön kapının
basamaklarında, birbirine sarılmı , uyur durumda

- 74 -
buluyordum. T asma yasası yüzünden Maria'nın ge z-
mesine izin veremedi imiz z aman, kapı dibine otu-
rur, kocasının dönmesini beklerdi. O geldi inde
Maria hemen ona sokulur, burnunu onun kürküne
gömer, o da öylece, hiç kıpırdamadan durur, sabırlı
sabırlı onun kendisini incelemesini beklerdi. Kö-
peklerin bir eylerin üz erinde yuvarlanması bu yüz-
dendi tabii. Sosyal yaratıklar oldukları için, kokuları
toplayıp eve getirir, bu enformasyonu payla ırlardı.
Artık Misha'nın yuvası, Maria'nın yanıydı. Maria'nın
yuvası da Misha'nın yanıydı. Maria'yı onunla birlikte
göndermemi sek, Misha yolculuklarını bitirince ona
dönerdi. O yokken Maria, ya kapı dibine oturur ya
da pencereden bakarak onu beklerdi. O görününce
hemen yerinden sıçrardı. Biz de anlar, kapıyı aç-
maya giderdik. B elki genel inanç, romantik a kın ve
ondan do an cinsel veya ba ka türlü sadakatin kö-
pekler için geçerli olmadı ını ileri sürebilir. Böyle
sanmak, kendi duygularımızı köpeklere mal et-
mektir, diyebilir. Ama bu do ru de ildir. Misha'yla
Maria'nın hikayesi, romantik a kın evrimsel de erini,
insanlarla ilgili herhangi bir a k hikâyesi kadar açık
seçik sergilemekteydi. Romeo'yla Juliet'i güden güç,
insan olmayan türler için hiç de daha a z güçlü, daha
a z önemli de ildir, çünkü o ba ın gücü o erke e,
do acak çocukların gerçekten kendisine ait oldu u,
Bingo'dan ya da Tybalt'tan do madı ı konusunda
güven verir, sıra yavnilan büyütme Y e geldi inde
ana da, baba da birbirine benz er bir i birli i tu-
tumuna bürünürler.

— 75 —
Bu seferki yavrular, bizim evdeki köpek top-
lulu unun be inci, altıncı, yedinci ve sekizinci üye-
leri oldular. Mayıs ayının bir sabahında, afak ön-
cesinde, pek zor geçen bir gecenin sonunda dünya-
ya geldiler. Maria kendisi için ha zırladı ımız sepeti
kabullenmedi, kendine benim gardırobun arkasında
bir yer seçti, sancılar ba layana kadar oradan çık-
madı. Do um yakla ırken bir noktada cesareti tü-
kenir gibi oldu, hatta pani e bile kapıldı, tela içinde
kendine daha iyi bir yer aramaya kalkı tı. K arnı iki
yanından ta a ta a acele adımlarla merdivenlerden
a layarak inip çıkıyor, akan kanlarla amniyonik sı-
vılar güz el patilerini lekeliyordu. Misha kendi sa-
hiplerinin evindeydi, ama Bingo'yla Violet evdeydl-
ler. S eyrediyor, Maria tela la yanlarından geçerken
kenara çekilip büzülüyorlardı. Hiçbirimiz onu sa-
kinle tirecek, kendini daha iyi hissetmesine yol aça-
bilecek bir ey bulup söyleyemiyor, yapamıyorduk.
H a y atının e n ön emli ola yıyla , sıfır te crüb e dü-
z eyinde kar ıla maktaydı, çok korkuyor ve kendini
çok yalnız hissediyordu. Sonunda benimle birlikte
yata ımın üz erine yerle meye karar verdi ve bunu
da son anda ba ardı. lk önce beya z bir yavru çı-
kıverdi...benim sevgili Suessi'm...ileriki yıllarda ba-
bası gibi ge zginci olacaktı; ama kent sokaklarında
de il, karlı kırsal alanlarda, ormanlarda... üstelik
orada bir çakalı sevip onunla evlenecekti. Ama
bütün bunlar ba ka bir öykünün konusu tabii. B en
u anda onun do umunu anlatıyorum. Suessi daha
ilk solu unu içine ancak çekmi ti ki, bu sefer siyah

- 76 -
bir yavru çıktı. O da Suessi'nin müthi karde i Win-
digo'ydu. Ardından ikizler geldi. Biri erkek, biri di i
...Zooey ile Moira. Bunlar Misha gibi grili beya zlıy-
dılar. Do um ba ladı ında Maria bir an için ba-
ırmı , ama sonra hemen korkusunu ve acılarını bir
kenara itip i e koyulmu tu. B ecerikli bir yaratıktı. B a-
ını bacaklarının arasına do ru e di, do makta olan
her yavrunun üz erindeki z arı çekip çıkarmaya yar-
dım etti. Hızla çalı ıyor, diliyle yalıyor, ön di leriyle
ısırıp parçalıyor, her yavrunun burnundaki z arı kendi
a zına alıp çekiyor, sonunda z ar yavrunun kal-
çalarına kadar inip, onu Maria'ya ba layan göbek
ba ının çevresine yı ılıyordu. Maria ba ı ısırıyordu
o z aman. Y avruyu kendi karnına do ru iterken z arı
da yutuyordu. Böylelikle plasentayı da çıkar çıkma z
hemen yutmaya ha zır durumda oluyordu. H er do-
umu o kadar hızlı yapıyor, kendi vücudunu, yav-
rularını ve yattı ı yeri o kadar temiz tutuyordu ki,
dördüncü yavru olan Moira do du unda, hemen
hemen temizlenecek bir ey kalmamı tı. Maria o
z aman oyluklarını karnına do ru çekti, top gibi kıv-
rıldı, beni çok a ırtan bir ey yaptı, gözlerini kal-
dırıp bana baktı. H emen hemen dü manca ba-
kı larla bakıyordu. S anki bana, " N e bakıyorsun öy-
le?" diye sorar gibiydi.
G erçekten de.. .ne bakıyordum ben? G örebildi-
im yalnızca dertop olmu Maria'ydı. B a ı ve ku-
lakları dik, gözleri katı, bakı ları dengeli ve do -
rudandı. S anki burnuyla hem beni, hem de kapıyı
gösteriyormu gibi. bebekleri korumaya geldi mi,
insanda kol neyse, köpekte de oyluk o görevi ya-

- 77 -
pıyordu. Maria'nın oylukları da yavrularını sanki hiç
do mamı lar gibi saklamaktaydı. " yi misin? Bira z
su içmek ister misin?" diye sordum, su çana ını
önüne do ru ittim. Yüzüme yabanclymı ım gibi bak-
tı. B en de kalkıp çıktım. D aha sonra odaya dönüp
bacaklarını ayırmaya, yavruları görmeye çalı tım.
Maria'nın yüz ifadesi de i medi, ama oylukları daha
bir kasıldı. Tüm gücümü kullanıp o bacakları zorla
ayırmadıkça yavruları göremeyece imi anladım.
O nu da yapmak istemiyordum. Yine su, süt ve yi-
yecek önerdim. Ama onun istedi i bunlar de ildi.
H erkesin odadan çıkmasını istiyordu, o kadar. Yine
çıktım. Üçüncü ziyaretimde, bana kısa bir süre için
güvenmeye karar verdi, yıldırım hızıyla a a ıya
uçtu, bahçeye, i emeye gitti, sonra soluk solu a geri
döndü, yata a hopladı, yavrularlyla yerle ti. Bu
arada yavruların hepsi iyice ısınmı , temizlenmi ,
pembe pembe olmu lardı. Alt alta üst üste bir tek
küme halindeydiler. Maria o andan sonra, o upuzun
ömrünün sonuna kadar, sadık ve mükemmel bir
anne oldu. Köpeklerin madonna'sı gibiydi. O na
Maria adını koymu oldu umuz a memnunduk.
Ertesi gün Misha'nın sahipleri onu biz e, yav-
rularla tanı tırmaya getirdiler. O lup bitenlere hiç-
birimiz ha zırlıklı de ildik. Misha odaya yine her z a-
manki gibi girdi. S eri adımlarla, dostça bir havada
yürüyordu. Ama Maria'yı görünce zınk diye durdu,
bütün davranı ı de i ti. Ç ok yava ça, çöküyormu
gibi bir havada, ba ı alçaldı, kulakları, sonra da kuy-
ru u indi, od a nın orta sınd a h are k etsiz durup
M aria'y a b a ktı. M aria bu ara d a k e ndisin e h a-

- 78 -
zırladı ımız sepeti kullanmaya da ra zı olmu tu.
O danın kar ı tarafında, o sepette yatıyorclu. Vücudu
yine kıvrılmı , güçlü oylukları yavrularını bir demir
kıskaç gibi kendi gö süne yaslamı tı. B a ı dikti ama
kulakları da dikti. G özleri kocaman açılmı , kutunun
kenarından Misha'ya bakıyordu. Dudakları geri çe-
kilmi ti ama yalnızca ön di leri görünüyordu. Yü-
zünün katılı ı, gerekirse di er di lerini de bir anda
göstermeye ha zır oldu unu ifade etmekteydi. Hiçbir
konukseverlik yoktu yüzünde. Ama korku da yoktu.
K ar ımızda yavruları için her tehlikeye atılmaya
ha zır bir köpe i görmekteydik. u an için buna
gerek oldu unu sanmıyordu, o kadar. ki köpek bir
an birbirlerine baktılar. Maria'nın ifadesi çok açık,
çok keskin, çok tetikteydi. Misha'nın yüzü ise yu-
mu acık, güven verici, hemen hemen tedbirliydi.
D erken Misha yava ça, çok yava ça ba ını daha da
a a ıya sarkıttı, karnını içine çekti. G özlerini bir an
bile Maria'dan ayırmaksızın kustu.
Misha'nın insan seyircileri bir anda hep bir a ız-
dan konu maya ba ladılar. Türlü kuramlar ileri sü-
rüyor, bu garip hareketi açıklamaya çalı ıyorlardı.
B elki yavruları görmek ürkütmü tü onu. B elki he-
yecandan ya da kıskançlıktan olmu tu. O ysa onun
kusmasının nedenleri bunlar de ildi. Aslında Ma-
ria'ya, onu da, çocukları da beslemeye ha zır oldu u-
nu söylüyordu. u anda içinde ne yiyecek varsa,
onu sunmaktaydı. D aha ilerde verece i yiyeceklerin
va adini ta ıyordu bu hareket. Ergin kurtlar yav-
rularını böyle beslerlerdi.
Bu durumda Misha'yla ilgili esrar, neden kus-

- 79 -
tu u konusunda de il, yavruları nereden bildi i ko-
nusunda dü ümleniyordu. K endisi daha iki ya-
ındaydı. O nu ya lı bir çift büyütüyordu. Köpek ba-
balı ı konusunda da hiçbir tecrübesi yoktu. D erin
kutunun dibinde, Maria'nın demirden bacakları ara-
sında yatmakta olan yavruları görmü olama zdı.
T anrı bile göreme zdi o anda o yavruları. O halde
Mish a onların do du unu, ora d a y atm a kta ol-
duklarını nereden anlamı tı? Bu soruya cevap ver-
mek kolay de ildi. Y avrular hiç ses çıkarmadı ına
göre, onları kula ıyla duymu olama zdı. Koku ko-
nusuna gelince.. .en a zından insan burnunun ala-
bilece i bir kokuları yoktu yavruların. H erhalde
Misha da kokudan anlamı olama zdı. Bir koku alsa
bile, o kokunun anlamını nereden bilebilirdi? B es-
belli Maria'nın halindeki bir ey, ona durumun geçen
görü melerinden bu yana de i ti ini anlatmı tı. Yine
de...Misha'nın bu konuda hiç tecrübesi olmadı ına
göre, o davranı ın ne anlama geldi ini nasıl bil-
mi ti? Ama bilmi ti i te. Durumu anladı ını hiçbir
köpek, o anda Misha'nın yaptı ı kadar açık seçik
ifade etmi de ildi.
B aba olarak Misha do rusu B affin kurtları gi-
biydi. Y avruları küçükken onları çevresinde is-
temiyor, ayaklarının altında ge zinmelerinden ho -
lanmıyor, kendisi onlardan yüksekte olmak istiyor-
du. O nlar yerde dola ırken, Misha ya bir koltu a ya
d a k a n e p e y e çıkıyordu. Y a vrular dört a ylık ol-
du unda, arasıra en büyü ünü ge zmeye götürmeye
ba ladı. B a z en ben Misha'nın beya z yavruyu alıp
gitti ini görünce deh ete kapılıyordum. (Misha çitin
üz erinden atlıyor, yavruyu da çit altına ka zdı ı bir
hendekçikten çıkarıyordu.) K aygılarım Misha'nın ba-
balık becerileri deneyimsiz oldu u için de ildi. O da
vardı tabii.. ama aslında kurtların bu durumlarda ne
yaptı ını bilmiyordum. Sorun çıktı ında Misha iç-
güdülerine döndü ünde.. .ne yapacaktı? H ayalimde
Misha'nın ba ka bir eylere ilgi duyarak yavruyu
unuttu unu canlandırıyordum. Y avru evden çok
uz aklarda oldu u için, buraya dönmesini de be-
cereme zdi. Ama böyle eyler hiç olmadı. Z aman ge-
çerken, Misha'nın minik Suessi'yle çıktı ında fa zla
uz aklara gitmedi i belli oldu. Hızlı da gitmiyordu.
T ehlikeli otoyollardan falan geçti i yoktu. S aint B er-
nard'ın bulundu u soka a bile yönelmiyordu. An-
!adı ım kadarıyla, biz e yakın evlerin arka bah-
çelerinden geçiyor ya da yakındaki büyük me z arlıkta
dola ıyordu. Buralarda trafik seyrekti. Birden fırlayıp
onları korkutacak köpekler de yoktu. E er me z arlık
bekçilerinden biri bana söylemese, köpeklerin ne-
relerde dola tı ını hiçbir z aman ö renemeyecektim,
çünkü Misha beni davet etse bile, öyle tecrübesiz bir
y a vruyla dola m a yı gö z e - ala m a z dım. Z ate n
Misha'nın da beni davet etmedi i bir gerçekti.
Ama bence beya z yavru Suessi, a ılacak seyir
yeteneklerini çocuklu unda babasıyla dola mak sa-
yesinde ö rendi. Bu beceriler sonradan ilginç hayatı
boyunca çok i ine yaradı. Ö z ellikle de sıcaklı ın sı-
fırın altında seyretti i N ew H ampshire yörelerinde.
Suessi ömrünün sonlarında, ya lı ve güçsüz, üstelik
Alzheimer hastalı ına tutulmu durumda, bir gün bir
tipide çıkıp ormana do ru yürüdü. B elki de bir süre

- 81 - F: 6
önc e orta d a n k a ybola n s e vgili ç a k alını dü-
ünüyordu. B en tela la pe inden fırlayıp seslenerek
ko tum, onu aradım, neden sonra onu kar fırtınası-
nın ortasında görür gibi oldum. B enim sesime de il,
eve do ru geliyordu. H erhalde babası ona bu ders-
leri on s e kiz yıl önc e çok iyi ö retti i için. Alz-
heimer'in getirdi i akıl karı maları, gidece i yönü
bilme yetene ini etkilememi ti.

- 82 -
Suessi ilk do an yavruydu. O ku ak yavruların
içinde en yüksek rütbeli köpek olarak da büyüdü.
Misha'dan sonra bizim köpek grubumuzun en yük-
sek rütbeli köpe i oldu. O nun ardından, ikinci do an
Windigo geliyordu. Üçüncüsü de ikizlerin erke i
Zooey'di. Kurt köpekleri açısından, Bingo hiç sa-
yılmıyordu. Ama yavrular küçükken ona saygı gös-
termekteydiler. Suessi'yle Windigo'nun boyları ve ki-
loları hemen hemen e ti. Aralarındaki sosyal farklılık
da hemen hiç hissedilmeyecek düz eydeydi. H a-
y atlarını birlikte y a ıyor, h er z ama n çok iyi g e-
çiniyorlardı. Hiç kavga etme zlerdi. B a kasıyla kav-
ga etmek için güçlerini birle tirdiklerini de bir tek
kere gördüm. H asımları, bir dostumuzun genç kurt
köpe iydi. R engi kahverengi ve beya zdı. O nu geçici
olarak evime almayı kabul etmi tim. Ama beni çok
a ırtan bir ey oldu, genç köpek sosyal açıdan çok
cahil çıktı. Ayrıca kendi gücü konusunda da ger-
çekçilikten uz ak hayalleri vardı. B enim ya ça daha
büyük olan köpeklerime tahakküm etmeye kalktı.
B enimkiler uzun süre ona aldırmadılar. Köpeklerin
niyeti kavga etmekse, genellikle bunu tanı tıktan
hemen sonra yaparlar ya da hiç yapma zlar. E vde bir
olay patlamayınca, ben de i ler yolunda gidiyor diye
dü ünüp grubu rahat bıraktım.
B esbelli Suessi'yle Windigo, kendilerini bu ya-
bancıya kanıtlama gere i duymuyorlardı. O na bir
ders vermeye niyetleri olmadı ı gibi, kendi mev-
kilerini ona kabul ettirme pe inde de de ildiler. Ama
onun poz atmasına sonuna kadar dayanacak da de-
illerdi elbette. G ünün birinde, kahverengili beya zlı
genç köpe i idam etmeye karar vermi olduklarını
anlayınca çok a ırdım. ki yanlarına iki ye enleriyle
birlikte bu i i bitirmek üz ere yana ırlarken, ben
araya girdim. Köpekler çemberini yarıp daldım, ken-
dimi genç köpe in üz erine attım. D aha önceki tüm
küstahlıklarına ra men, benim ne yapmaya ça-
lı tı ımı o da anladı, kendi yanılgılarının farkına
vardı, üz erine kapanıp onu yere çakmama itira z et-
medi. Tüm yaralarına ra men bana teslim oldu, ses-
siz kaldı, böylelikle kendi canını kurtarmaya katkıda
bulundu. K e ndi köp e klerim b e ni y alnı z c a k ar-
ılarında bir engel olarak görmekteydiler. Ç ev-
remden dola ıp kurbanın yanına ula abilmek için
çareler kolluyorlardı. Köpe in üz erine kapanmı du-

- 84 -
rumd a, onların o koc a suratları n ere d e ys e b e-
nimkine de ecekken, gözlerine bakabiliyordum. O
gözlerde öfke de, korku da görmedi im gibi, bir teh-
dit, saldırganlık falan da bulamadım. Y alnızca kararlı
bir amaçlılık, o kadar. te yüksek mevkiin psikolojik
gücü böyle oluyor. E n a zından, köpeklerde böyle
oluyor.
Köpek kavgalarının hemen hepsi, mevki ko-
nusundaki anla ma zlıklardan çıkar. Bu yüzden kö-
peklerin çocukları ısırdı ı bile görülmü tür. Ç o u
köpek kendini yeti kin insanlara kendi iste iyle ve
z erafetle teslim eder. Ama aynı eyi insanların ço-
cuklarına asla yapma zlar. Ç ünkü insanların ço-
cukları, herkesin de bir bakı ta farkedebilec,e i gibi,
henüz bir mevki edinmi de ildirler. Bu yüzden yer
alan ısırmalar aslında tam ısırma da de ildir. Di do-
kundurmadır. Köpeklerin kendi çocukları için de kul-
landı ı disiplin ce z alarındandır. B enim görebildi im
kadarıyla köpekler bunu ancak, yavruları yeterince
ita atkâr de ilse yaparlar, yani büyük köpe in daha
yüksek olan mevkiine yeterince saygı gösterme z-
lerse yaparlar. Köpekler kendi yavrularına disiplin
uygulamak iStediklerinde, ön di leriyle di etlerini
gösterir, upuzun köpek di lerinin yan taraf ıyla yav-
ruya öyle hızlıca vururlar, bunu yaparken de ge-
nellikle ürkütücü bir kükreme sesi çıkarırlar. Bunların
hepsi çok çabuk olup biter, deh ete kapılan insan
seyircilerin gözüne de korkunç bir ısırık gibi gö-
rünür...hele de köpe in disiplin uygulamak istedi i,
insan çocu uysa! O ysa ısırık de ildir o. Ç ocuk ısı-
ran köpeklerin neden deriyi pek yarmadıklan böy-
lece açıklı a kavu mu olur.

— 85 —
Köpekler genellikle, o kahverengili beya zlı kurt
köpe inin tersine, kendilerinden üstün mevkide
olanlara saygı göstermeyi daha bebekliklerinde ö -
renirler. Bunun böyle olması, bir keresinde küçük bir
Yorkshire teriyenin canını kurtarmı tı. Bu köpekcik,
üz erinde kareli ceketi, ayaklarında çizmeleri ve sa-
çında kurdelesiyle, benim evin önünden tasmalı ola-
rak geçmekteydi. B en bir yolculu a çıkmak üz e-
reydim. Köpeklerim de kaldırımda, arabaya binmeye
ha zırlanıyorlardı. Birdenbire hepsinin birlikte o küçük
yaratı ın üz erine atıldıklarını gördüm. D aha da be-
teri, minik Yorkie'ye yakla ıp belli bir noktada dur-
mamı , dosdo ru üz erine ko mu lardı. T av an ya
da kedi yakalamaya çalı an köpekler gibi. Yorkie'nin
sahibi çı lı ı bastı, ama daha önemlisi, Yorkie'nin
kendisi de çı lı ı bastı, hemen sırtüstü devrildi. O
z aman benim köpekler zınk diye durdular. D eh ete
kapılmı , birdenbire hareketsiz kalmı lardı. Ayak-
larının dibinde kaskatı donmu gibi yatan yaratı a
bakmaktaydılar. H ayvancık kuyru unu bacaklarının
arasına kıstırmı , bir yandan i iyor, bir yandan on-
lara bakıyordu. N e olmu tu? Söyleyeyim. Yorkie'nin
sahibi onun üstüne kolonya dökmü tü. Bu kokuyla
hayvanın giysileri, onun kimli ini öyle iyi saklamı tı
ki, benim köpeklerim onu bir ba ka canlı türünden
sanmı lardı. H erhalde ne tür canlı oldu unu da pek
dü ünmemi lerdi. O nlar için önemli olan, onun ken-
dileri gibi köp e k olm a dı ı, köp e klik h a k v e im-
tiya zIarına sahip olmadı lydı. Minik hayvanın canını
kurtaran, ne ben, ne de korku içindeki kendi sa-
hibiydi. O anda hızla çalı an kafasıydı yalnızca. Sır-

- 86 —
tüstü dönmek, kuyru unu bacakları arasına kıs-
tırm a k v e y a vru köp e kler gibi i e m e k, tıpkı at-
tı ı çı lık gibi, onun kimli ini açıklamaya katkıda bu-
lunmu , köp e kler ara sı bir p arola gibi hiz m et
görmü , dü ük düz eyde bir köpekcik oldu u ko-
nusunda avcıları tam vaktinde uyarmı tı.
Dü ük rütbeli köpekler kendi yerlerini bilir, ona
göre davranırlarsa, yüksek rütbelilerin saldırmasın-
dan korkmadan ya ayabilirler. Ayrıca dü ük rütbeli
köpe in saygı göstermesi, onu ba zı köpek grup-
larına katabilir bile. O ysa e er o grubun yüksek rüt-
beli köpeklerine bir rakip gibi gözükse, grup onu
dünyada arasına kabul etme z. Köpekler kendi top-
luluklarının düz enli olmasından ho lanırlar. Bu ne-
denle kendilerini merdiven basamaklarına sıralanır
gibi düz enlemi lerdi. Merdivenin bir yanında er-
kekler, öbür yanında di iler vardır. B a zı köpek top-
lumlarında hiyerar ik düz ene öyle istekle sant ınır ki,
hemen hiç çatı malar olma z. Mesele de odur z aten.
Kimin kim oldu unu bilmek, nice derdi ve kavgayı
gereksiz kılar.

- 87 -
4 0IN I ~
r"-;.-- -

Kusursuz bir sosy al e itlik, kola y s a la n a bile n


bir ey de ildir. Biz de, köpeklerimiz de, bu gerçe i
Maria'nın yavrularını do urmasından bir yıl sonra
ö rendik. O sıra grubumuzda ba zı çok sarsıcı
olmaktaydı. lkbaharda Misha'nın ailesi
onu ba kalarına verdi. Biz tabii onu almaya talip
olduk, ama kom ularımızdan ba zıları, yasayı da ar-
kalarına alarak öyle iddetle kar ı çıktılar ki, buna
olanak bırakmadılar. Ailesi ona bir ba ka eyalette bir
yuva bulmu tu. Kırsal yerde bir evdi. E vin sahipleri
köpeklere iyi davranan insanlardı. Bu nedenle onun
mutlu oldu una inanmayı sürdürdük. Ama herhalde
ailesini özlüyor olmalıydı. Ailesinin onu çok özledi i
kesindi. S ahipleri onu son kere almaya geldiklerin-

- 88 —
de, ortalıkta korkunç bir terslik oldu unu o da, Maria
da anlamı tı. Maria onun pe isıra kapıdan çıkmaya
çalı tı. Buna izin verilmeyince hemen pencere ke-
narındaki koltu a ko tu, burnunu cama dayayıp kuy-
ru unu od a nın orta sın a ç e virmi durumd a ,
Misha'nın zorla arabaya bindirili ine baktı. O ndan
sonra haftalarca hep o pencerede bekledi. Ö ylece
odaya arkası dönük oturuyor, Misha'yı bekliyordu.
Sonunda onun gelmeyece ini anladı herhalde. te
o z aman Maria'ya bir hal oldu. O canlılı ını kaybetti,
depresyon belirtileri göstermeye ba ladı. D aha
yava hareket ediyor, daha a z tepki gösteriyor, ön-
celeri pek aldırı etmedi i eylere daha kolay öf-
keleniyordu. Ç ocuklarına olan ilgisi de a z aldı.. ama
z aten onlar o z amana kadar hemen hemen bü-
yümü lerdi.
Maria'nın bu mutsuzlu u yüre imi parçalıyordu.
H er ö leden sonra ona bir top dondurma vermeyi
adet edindim. Misha'nın ziyarete geldi i sa atti o
sa at. Maria bir an ne elenip dondurmayı yiyordu.
Ç ok severdi dondurmayı. H erhalde dilinde o tadı
hissetmek, bir süre için avutur onu, diye dü ünüyor-
dum. Ama yemekler köpeklerin mutsuzlu una bile
çare olmuyor. Maria bu kaybından sonra kendini
asla tam anlamıyla toparlayamadı. Ailenin ba kö-
pe i olma mevkiini elden bırakmadı ama bir ba ka
köpekle sürekli ba kurmaya da ilgi göstermedi.
O ysa yıllar içinde çok sayıda uygun erkek köpek evi-
mizdeki gruba katılmı tı.
O yılın ilkbaharında Maria'nın kızı Moira, bir
süre bizim evde kalmı olan genç bir ö renciyle gitti,
onun ikiz karde i Zooey de kocamın erkek kar-
de inin ailesine devroldu. Sonbaharda dingo cinsi
di i bebek Viva ile olgun di i kurt köpe i Koki ha-
yatımız a katıldı. Viva öyle minikti ki, onu sıcak tu-
tabilmek için gömle imin yakasından içeriye so-
kuyordum. Biber'onla besliyor, dı arı kolay çıkabil-
mesi için anüsünü ya lı pamukla masajlıyordum
...annesi olsa bu i i diliyle yapardı.
Kurt köpe i Koki'ye gelince, o Kızılderili kö-
pe iydi. Alaska'daki bir yerli köyünde do mu tu. Kö-
leydi aslında. K arlar üz erinde do mu , zincire ba lı
ya amaya alı mı tı. Ama çok enerjikti. Kız ak kö-
pe iydi. Ö mrümde tanıdı ım en z eki yaratıklardan
biriydi. Kız ak takımımızın lideri olmasını istiyordum.
Korkularını bir kere yenince, bu i i kusursuz ba-
armaya ba ladı. B esbelli ülkenin kuz eybatı kö-
esinde köpeklerin hayatı pek gülpembe de ildi. H a-
vada ıslık çalan herhangi bir ey, örne in bir ip ya
da baston, Koki'yi pelteye dönü türüyordu. Tüyleri
dimdik olmu durumda hemen yere yatıyor, di leri
takırdamaya, gözlerinden korkunun alevleri yan-
sımaya ba lıyordu. içkili erkek sesi de aynı etkiyi ya-
ratıyordu onda. Koki'nin korkması için adamın zil-
zurna sarho olması art de ildi. S esinde alkolün bir
iması bile yetiyordu. Bu korkularını hiç yenemedi.
Ama bizim köpek takımında hiç kimsenin can yak-
mayaca ını, kendisi liderlik ederken, sorumlulu u
üstlenmi ken bir terslik olsa bile, yine de canının ya-
kılmayaca ını sonunda ö rendi. Ayrıca, bana min-
n et duyuyordu. Y ıllarc a onunla birlikte kı yü-
rüyü leri yaptık. Bu arada o, bir yandan da öbür

- 90 -
köpeklerin dostlu unu ka z anmaya çalı ıyordu.
B a langıçta onlara ba z en dü manca davranı-
yor, ba z en de onlardan korkuyordu. B ence bu onun
kız ak köpe i geçmi iyle ilgiliydi. Maria, Koki'den
ho lanmamı tı, ama Koki de z aten Maria'yı pek sev-
memi ti. F ırsat buldukça birbirlerine saldırır du-
rurlardı. Böyle kavgalarda, hem onların vücutları,
hem de benim ellerimle kollarım yara bere içinde ka-
lırdı. Söylemeye bile gerek yok, bu iki di iyi bir-
birinden ayrı tutmak için çaba harcıyordum. Ç o u
z aman bunu ba arıyordum da. Koki benim ofisimde
ve ön bahçedeyken, Maria mutfakta, arka bahçede,
öbür köpeklerle birlikte oluyordu. Koki bana sahipti,
ama Maria da takımın tüm üyelerine sahipti. Kız akla
çıktı ımızda, Maria ya evde ya arabada olurdu (bir
aya ı pek sa lam de ildi). Koki ise di erlerinin ba-
ına geçerdi. Sonunda Koki di er köpeklerle dost ol-
mayı ba ardı, i sa atlerinin bir numaralı köpe i rüt-
besine yükseldi, ama evin tartı masız ba köpe i
yine de Maria'ydı. Bütün erkeklerin ve di ilerin üz e-
rindeydi, buna Koki de dahildi. H erkesin kabullendi i
bir eydi bu.
Aslında Maria'nın hiyerar ide Koki'den yüksek
olu u, Koki'yi gruba kabul etti i anlamına gelmiyor,
tam tersine, onu uz akla tırma yetkisine sahip ol-
du u anlamına geliyordu. ki di inin birbirinden ayrı
tutulması gere i de bu yüzden sürekliydi. Kurdu um
düz en her ikisini de ilkbahar ba larına kadar avut-
tu...ama o sıra a zdılar.
Bir köpe i a zdıran eyin ne oldu unu bilmeye
olanak yoktur. U zun geceler ve kısacık günler mi?

- 91 -
Kısa günlerin uz amaya ba laması mı? Di er kö-
peklerin a zması mı? Bir ba ka etken mi? H angisi
olursa olsun, aslında köpeklerin bir üreme mevsimi
yoktu. Bu açıdan, tıpkı bizler gibiydiler. Ama grup
halinde ya ayan köpekler, tıpkı grup halinde ya-
ayan insanlar gibi, aynı z amanda yumurtlama e i-
liminde oluyorlardı. B enim köpeklerim arasında, sü-
reci ba latan, yüksek rütbeli di ilerdi. O yıl küçük
Viva da a zgınlı ın getirdi i esrarengiz etkilerden pa-
yını aldı. Bingo'ya gelince, bütün bu bayanlara on-
ların kocası olmayı çok istedi ini gösterdiyse de,
hiçbiri onu ciddiye almadılar.
Y abanıl kanid'Ierden olu an gruplarda üreme
kime kısmet olur? E n yüksek rütbeli çifte tabii...
çünkü bir batın yavruyu yeti tirmek, tüm sürünün ça-
lı masını gerektiren bir eydir. Ama en yüksek rüt-
beli çiftin bir teki ortalıkta yoksa, o z aman ne ola-
caktır? Yok olan di iyse, erkek kendi kızlarından
biriyle çiftle ebilir. Aile içi ili kilerin bu türlüsü bes-
belli köpek ailelerine fa zla i renç gelmemektedir.
Ama anne-o ul yakınlı ı çok farklıdır. Bizim hiç bil-
medi imiz, yalnız köpeklerin bildi i nedenlerle, pek
çok anne köpek, kendi o luyla çiftle memektedir.
Maria da böyle bir ey yapmamı tır. Ama ne gariptir
ki Maria'nın bu kararlılı ını o ulları payla mamı tır.
O nlar M aria'y a y a kla m a kta bir s a kınc a gör-
memi lerdir. Suessi bir keresinde onu kuyru undan
yakalayıp kendine bile çekmi ti. Ama Maria ra zı ol-
madı. E linde oldukça, hiçbir z aman onlara arkasını
dönmedi. O nlar yanına sokulunca, o onlara yüzünü
döndü, yere oturdu, di lerini gösterdi.

- 92 -
B eri yandan Koki ile Viva, bunca erkekten han-
gisini isterlerse seçebilecek durumdaydılar. Ama ga-
riptir, ikisi de kimseyi istemedi. G örebildi im ka-
darıyla, ne i eyerek i aret bıraktılar, ne bir te hircilik
yaptılar, ne de bir davette bulundular. nsan gözüyle
bakıldı ında, buna bir neden bulmak güç geliyor.
Ama sanıyorum onları etkileyen, Maria'nın du-
rumuydu. Y aban sürülerinde bir numaralı di i kurtlar
sırf ki iliklerinin gücüyle, di er di ilerin hamile kal-
masını önleyebilmekteydi. B a di i kurt, alttaki di i
kurtların erkekleri kabul etmesini onaylamıyorsa, alt-
taki di i kurtlar bunu bilirdi. B a di i kurtlar bu duy-
gularını di er di i kurtlara belli etmek için, çevreye
erkekler sokuldu unda, o di ilerin yüzüne dik dik ba-
karlardı. Bu bakı lar, di inin hemen oturmasına ye-
terdi. S anıyorum Maria'nın da Koki ile Viva'ya yap-
tı ı buydu. A zgınlık süresi boyunca ikisi de buna
boyun e diler. Ama ben Koki'nin yavrulamasını is-
tiyordum, çünkü yavrularının çok iyi kız ak köpe i
olaca ını biliyordum. Sonunda onu Maria'nın gö-
remeyece i bir yere götürüp Suessi'yle birlikte ka-
pattı m.
B ana öyle geliyor ki, erkek köpekler de sosyal
beklentilerin bira z etkisinde kalıyor. Suessi de bir o
kadar isteksiz çıktı. Ama ben o ikisini, birle inceye
kadar birarada tuttum. i ler yolunda gitti. Birle me
sırasında ikisi birbirlerine kar ı dokunaklı bir se-
vecenlik gösterdiler, ama pek fa zla z evk aldıklarını
söylemek güçtü. bitti inde, hemen birbirlerinden
ayrıldılar. T abii Maria olup bitenleri çabucak farketti.
K alkıp Suessi'nin yanına gitti, belirgin bir hareketle

- 93 -
onun penisini kokladı. H erhalde Koki'nin kokusu
hâlâ vardı o peniste.
Birkaç gün sonra, Maria'nın üçüncü o lu Zooey
yeniden bizim eve dönüp yerle ti. K ayınbiraderimin
ailesi, onun ba ını alıp ge zilere çıkmasına bir türlü
uyum sa layamannı lardı. D aha Zooey kapıdan
girer girme z Maria hemen ona ko tu, oldu u yerde
döndü, kuyru unu yana aldı. Biz durdurmasak,
Zooey'i hemen oracıkta kabul edecekti. Maria'nın bu
isteklili i, ortaya yeni bir esrarengiz bulmaca ge-
tirmekteydi. N eden onunla birle meyi istiyor da,
erkek karde lerini istemiyordu? C evabı bilen, ken-
disiydi. Biz bilmiyorduk. H erh ald e Z oo e y'i ta-
nıyamamı tı. Zooey evden gideli bir yıl olmu tu. O
z aman yavruydu. imdi ise yeti kin bir köpekti. Ü z e-
rinde ba ka bir evin kokuları vardı. Maria'nın onu
hatırlamayı ına pek de a mamak gerekirdi. Ama
Koki'nin kızlarından biri aradan iki yıl geçtikten
sonra bizi ziyarete geldi inde, gerek bizim aile, ge-
rekse Koki'nin kızının sahipleri, Koki'nin o yavruyu
tanıdı ı kanısına varmı tık.
Aslında Maria'nın Zooey'i tanıyıp tanımadı ı da
o k a d ar ön e mli d e ildi. N e d e ols a , M aria'nın
Zooey'den istedi i tek ey, döllenmekti. O günden
sonra bir daha onunla birlikte olmak için hiçbir çaba
harcamadı, Misha'yla yaptı ı gibi onunla oynamadı,
birlikte ge zilere de çıkmadı. Zooey giderken hi-
yerar ik sıralamada üçüncü köpekti. Dönü te de
aynı yeri hemen ve istekle aldı. B elki de eski mev-
kiinin izleri hâlâ üz erinde oldu u için. Y a da bir ve iki
numaralı yerler, kendinden daha güçlü köpekler ta-

- 94 -
rafından kapılmı oldu u için. B elki de Maria onu bu
dü ük mevkiinden ötürü sürekli sevgili olarak is-
tememi ti. O nu ister bir yabancı gibi görsün, ister ta-
nıdık gibi; ama kendine uygun bir erkek gibi gör-
medi i ortadaydı.
Köpekler arasındaki sevgiler çok dokunaklıdır,
ama bir i ili kisine benz eyen cinsel ili kiler de
bence bir o kadar dokunaklı sayılır. Erke e pek
fa zla ilgi duymayan di inin tek istedi i döllenmektir.
Bir keresinde tanık oldu um bir birle me, tüm ki-
iliklerden soyutlanmı biçimde yer almı tı. Ma-
ria'nın da aklındaki böyle bir eydi sanıyorum. O lay
C osta Rica'nın S an Jose kentinde, bir kaldırımda
yer almı tı. Küçük bir di i, yüksek mevkiden bir er-
kekle birlikteydi. B a ka dört erkek de sıralarını bek-
liyorlardı. Bu arada grubun iki numaralı köpe i, bir-
le mekte olan çiftin yanına geldi, geçerken fa zla
yakla rr,ıı bir insanın baca ını hafifçe ısırır gibi
yaptı. Birle en çift ayrıldı ında, Misha'yla Maria gibi
sevinç içinde yüzmediler. Birbirlerine bir kere bile
dönüp bakmadılar. Birbirlerine arkalarını dönüp kal-
dırıma oturdular, birkaç dakika boyunca üreme or-
ganlarını temizlediler. Bu i bitince di i aya a kalktı,
ama kalktı ı anda içinden meni bo aldı. Y eniden
oturup temizlendi. Bu seferki i bitinceye kadar, yük-
sek rütbeli erkek köpek gitmi ti. Di i kalkıp yola ko-
yuldu, erkekler de rütbe sırasına göre pe ine ta-
kıldılar. Yolda birbirlerine yönelttikleri dikkat, o di iye
yönelttikleri dikkatten fa zlaydı. Kuyrukta konser bileti
bekleyen insanlar gibi, gösteriyi kendilerinden bir
ey katmadan izleyerek z evk almaya ha zırlanan

— 95 —
kims eler gibi, te k a m a çları kuyrukta ön e g e-
çebilmekti. Maria'nın birle mesi de bunun gibi ih-
tirassız bir birle me olacaktı.
Bu gözlemi sürdürmek, di inin pe indeki er-
keklere nasıl davranaca ını siz e anlatabilmek is-
terdim, ama yapamadım. N e ya zık ki ak am olu-
yordu, köpeklerin seçti i kaldırım da gürültülü bir
barın hemen önündeydi. Mahallede o barın halkı dı-
ında pek gelip geçen yoktu. K entin kenar ma-
hallelerinden biriydi burası. Y anımda bilimsel ki-
taplar ya z an ya z ar Sy Montgomery vardı. B ardaki
insanların durumu nasıl görece ini dü ündük. Y an-
larında erkek bulunmayan iki Amerikalı kadın, orada
durmu , köpeklerin çiftle mesini seyrediyordu. P ek
iç açıcı bir görüntü olmadı ını dü ünerek oradan ay-
rıldık.

- 96 -
Küçük Viv a'nın a z gınlık dön e mi b a la dı ınd a ,
do rusu hayvan kendi mevkiinin son derece far-
kındaydı. Bir erkekle ili ki kurmak niyetinde ol-
madı ını, hele Maria öyle kötü kötü bakarken böyle
bir eyi asla yapmayaca ını hepimiz e gösterdi.
Z aten Viva kim oluyordu da do um yapmaya kal-
kıyordu? E er bu grup vah i olsaydı, bir inde ya-
ıyor olsaydı, do umu yapan- Viva olama zdı. Viva
ava çıkan ve dadılık edenlerden biri olurdu.. tabii
onu aralarına kabul ederlerse! O nu tek ba ına bah-
çeye, çi e çıkarıyordum. Bu i i hiç dikkat çekmeden
yapıyor, bir yerlere iz bırakmaya çalı mıyor, i i biter
bitme z de hemen içeriye giriyordu. Ama bir gün pen-
cereden onu seyrederken, bir spanielin havada uçu-

- 97 — F: 7
unu gördüm. Ç itin üz erinden uçarak geçti, çakılları,
kopan otları uçurarak Viva'nın yanıba ına ini yaptı.
Adının Misty oldu unu sonradan ö rendi im bu
köpek, o an için bir yabancıydı. O nun böyle apansız
ortaya çıkı ı Viva'yı çok korkuttu. Z aten yabanıl bir
hayvan oldu u için sürprizlere kar ı hiç dayanma
gücü yoktu, ayrıca çok da utangaç bir köpekti. Mut-
fak kapısına do ru ko maya ba ladı. T abii ben de
mutfak kapısına do ru ko tum. Spaniel onun üz e-
rine sıçradı ı anda ben kapıyı ancak açıp dı arı fır-
layabildim. Viva araba çarpmı köpek gibi hay-
kırarak sırtüstü döndü, kuyru unu bacakları arasına
sımsıkı kıstırıp üreme organlarını örtmeye çalı tı.
B eceriksiz bir direnmeydi bu. Aynı z amanda korku
dolu bir teslimiyeti de ifade ediyordu. Spaniel hiç çe-
kinmeden onun üz erine yerle ti. Viva çok mücadele
etti, kıvrandı, haykırdı, tekmeler attı, ısırdı, ben de
bahçenin içinden oraya do ru ko arken ba ırdım,
kollarımı havada çevirdim, ama onların bulundu u
yere varabilmem için geçen z amanda, spaniel onun-
la birle mi , kilitlenmi ti. Artık beklemekten ba ka
yapacak bir ey yoktu. Ö fkeden burnumdan du-
manlar tüttürüyordum. Korku içindeki Viva aya a
kalkabilmek için sava veriyor, bir yandan da acı acı
a lıyordu. Spaniel onun üz erinde dururken özür
diler gibi bir hali vardı, gözleri kaygıyla bana di-
kilmi , k e ndisinin bir tür te hlik e içind e olup ol-
madı ını anlamaya çalı ıyordu. T ehlikede falan de-
ildi tabii.. .çünkü köpekleri insani de erlere göre
yargılamak mümkün de ildir. Sonunda ikisi 3y-
rıldı ında, bahçe kapısını açtım, onun rahatça Çıkıp

- 98 -
gitmesine izin verdim. N e de olsa, biz e yepyeni bir
ey ö retmi ti. D emek köpekler de ırz a geçebiliyor-
du.
A zgınlık dönemi böylece sona erdi. Koki, Su-
essi'den hamileydi, Viva da spanielden. Y anlı çift-
le me i neleri yaptırdık ama bir yararı olmadı. Bu
arada, evin bir numaralı di isi olarak köpek ku-
rallarına göre tek hamile kalan köpek olması ge-
reken Maria...hiç hamile falan de ildi. ki ay geçti.
Koki do uma ha zırdı. Bu yavrular tabii benim fik-
rimdi aslında. Koki'nin de, ba ka hiç kimsenin de ak-
lına böyle bir ey gelmi de ildi. Do um sepeti ha-
zırlama k b a n a dü üyordu. Koki'nin do umunu
nerkesten uz ak ve huzur içinde yapabilmesi için se-
peti kendi çalı ma odama koydum. B ence bu i bir
köpek olayı de il, bir insan olayıydı çünkü. Koki de
bunu anlıyordu. Do umu kolayca yaptı, be irin
y a vru do urdu, a m a i i bitti ind e y attı ı y er
Maria'nınki gibi temiz de ildi. Y avrularını Maria
kadar sıkı da tutmuyordu. nsanlar geldikçe gi-
lümsüyor, yavrularını hemen göstermeye ra zı O ki-
yordu ama ba z en de tedirgindi. S epette geçirdi i
z aman, Maria'nınkine göre daha a zdı. Y avrula -a
daha sık sinirleniyordu. Bir gece geç sa atte, köpek
di inin yan tarafıyla ilk do an yavruya öyle sert
vurdu ki, evin içinde insan ya da köpek kim varsa o
odanın kapısına ü ü tü. Y avru yere serilmi , hâlâ
a lıyordu. Koki ise hiçbir ey olmamı gibi sepetine
dönmü tü.
T abii bütün bunlar, onun iyi bir anne olmadı ı
anlamına gelmiyor. O da iyi bir anneydi. Y avruların'

— 99 —
koruyor, ço u z aman da onlara iyi davranıyordu.
Ama Maria gibi de ildi. Z aten annelik tecrübesi,
farklı köpeklere farklı anlamlar ifade ederdi, bunun
da nedeni, bu köpeklerin geçmi tecrübelerinin farklı
olmasıydı. Maria benim yata ı= _üz erinde, güven
içinde do um yapmı tı. O nu seven bir kocası vardı,
ayrıca çevresindeki herkesin deste i ve yardımı
onun emrindeydi. Y alnız Misha'nın ve insanların
de il, artık yardımcı köpek durumuna dü mü olan
bebe bokserlerin de. Koki'nin ilk do um tecrübesi
ise, kuz ey bölgelerdeki bir köpek bahçesinde yer al-
mı tı. Zincire ba lı durumda. Bizim evin kapısından
girdi i anda sergiledi i sa kalma mücadelesine ba-
kılırsa, demek takım arkada larıyla arası da o kadar
iyi de ildi. çinde Maria'nın hissetti i güven yoktu.
P eki, ikinci do umunda acaba Koki bu yavruların
g ele c e ini n a sıl görüyordu? M aria'nın ilk do-
umundan gelen yavrulardan ikisi, aradan iki yıl
geçti i halde hâlâ annelerinin yanındaydı. Koki'nin
ilk yavrularının imdi nerelerde oldu unu kim bi-
lebilirdi? Acaba onun yanından alındıklarında ne
kadar küçüktüler? Maria'nın ilk do um tecrübesi onu
dikkatli ve ihtiraslı bir hale getirmi ti. Koki'nin ilk tec-
rübesiyse onu üzmü ve korkutmu tu.
Ama yine de, belki Koki'nin tedirginli i geçmi
kadar gelecekle de ilgili olabilirdi. H erhalde Koki,
Viva'nın da hamile oldu unu biliyor, kendi yav-
rularını korumak için birtakım önlemler almak zo-
runda kalaca ını se ziyordu. Z avallı küçük Viva da
bir terslik oldu unun farkındaydı. Sık sık a lıyor, do-
umu yakla tıkça bana sıkı sıkı sarılıyordu. S ekiz

— 100 —
aylıktı. D aha kendisi çocuk sayılırdı. Korkuyordu. O
sıra kocam seyahatte oldu u için Viva yatakta,
benim yanımda yatmaktaydı. B en masamda ça-
lı ırken o hep ayaklarımın dibindeydi. K alkıp evin
içinde dola tı ım z amanlar, benimle yandaki duvar
arasında yürürdü. O sıralar dı arıya, i e de gi-
diyordum. O nu yanımda götüreme zdim. Ama do-
umu yakla ınca izin aldım. G eceyarısı benim ya-
ta ımda do urdu. K endini bana sımsıkı yaslamı tı.
Ç ok sancısı var gibi görünüyordu, ama her eyi,
bira z yava olmakla birlikte, oldukça iyi becerdi. ki
sa at içinde be küçük yavru getirdi dünyaya. kisi
erkek, üçü di iydi. H epsi aynı boydaydı. Tüyleri
kısa, ipek gibi parlak, grimsi kahverengiydi. Toprak
rengi. Y aban yavruların do um rengi.
Üç anne arasında bir kar ıla tırma yaptı ımda,
en acemisinin Viva oldu unu görüyordum. Ç ok
gençti, orası do ru. Ama Maria da ilk yavrularını bu
kadar ba arılı biçimde do urdu unda, Viva'dan
ancak birkaç ay büyüktü. Aradaki fark belki de,
Maria'nın yavruları istiyor olması, Viva'nın ise, gö-
rünü e göre, istemiyor olmasıydı. T abii yavrularını
sevmiyor demek istemiyorum. O nları hiç üzmedi,
canlarını sıkmadı, hatta reddetmedi bile. T am ter-
sine, onlara büyük sevecenlikle, ama bira zcık da
ku kuyla yakla ıyordu. S anki kendi yavruları de-
ilmi de, ke ke benim olsalardı diye dü ünüyormu
gibi. Hüzün veriyordu bu yavrular ona. Y eterince sık
emziriyordu ama onlara sarılmı durumda geçirdi i
z amanlar o kadar uzun de ildi. Y ata ımın yanına
ha zırladı ım sepette yavruların birbiri üz erine kü-

- 101 -
melenerek ısınmasına izin veriyordu. K endisi bu
arada odanın ortasında gepgergin oturur, arasıra tit-
rerdi. Y avrulanyla birlikte olmaya da, onları yalnız
bırakmaya da korkuyormu gibi.
ki üç gün sonra i ime döndüm, Viva'yı yav-
rularıyla yatak odamda, Koki'yi yavrulanyla mut-
fakta, öbür köpekleri de dı arda bıraktım. O nlar yeni
anneleri hiç rahatsız etmediler. E vdeki insanların ve
hizmetçinin gözlemi altındaydılar. Ama ben bir gün
ö leden sonra eve döndü ümde korkunç bir eyler
oldu unu se zdim. E v son derece sessizdi. Ç o-
cuklarım dı ardaydı. O sa atte dı arıya çıkarlardı.
Kocam seyahatteydi. Hizmetçi de istirahate çe-
kilmi ti. Y ani her ey programa uygundu. Sorun in-
sanlarda de ildi. Ama ben döndü ümde köpeklerin
beni kar ılaması gerekirdi. O gün hiçbiri görünmedi.
S essizlik öylece sürüp gidiyordu. Merdivenleri yarıya
kadar çıktı ımda, Viva'nın büzülmü oturmakta ol-
du unu gördüm. Y atak odamın kapısındaydı ve tir
tir titriyordu. B ana sessizce baktı. Dinledim. Minik
ayak sesleri duyuyordum. Y atak odamda birisi,
ürkek adımlarla dola ıyormu gibi. D eminden beri o
odada hareketsiz durmakta olan bir köpek, imdi yü-
rümeye ba lamı tı. Merdiveni yukarıya kadar çıktım,
Viva'nın yanından geçip yatak odasına girdim.
S epet bo tu. Koki son derece gamlı, a zında bir
yavruyla bana do ru geliyordu. O nu bana vermesini
söyledim. B a ını hafif yana e di, yavruyu yere bı-
raktı. Sonra dönüp odadan çıktı. A ır adımlarla a a-
ıya, kendi yavrularının yanına gidiyordu.
Y erdeki yavru bir di iydi. C anı yanmı de ildi.

- 102 -
O nu sepete koydum, evi dola ıp Viva'nın öbür yav-
rularını aramaya koyuldum. H er biri evin bir ba ka
kö esindeydi. Koki onları oralara ta ımı , sonra öl-
dürmü tü. ki tanesi so umu , katıla maya ba -
lamı lardı. Ö bür ikisi henüz yumu ak, hatta iç-
lerinden biri sıcaktı bile. Koki bu yavruları çok uzun
bir süre içinde öldürmü tü. B elki bir sa atten fa zla
sürmü tü bu i . S allayarak öldürdü ü de belliydi,
çünkü ortalıkta hiç kan yoktu. Dı arda köpekler bi-
raraya toplanmı , cam kapıdan biz e bakıyorlardı.
S anıyorum neler oldu unu anlamı lar, belki yav-
rulardan birinin öldürülü ünü de görmü lerdi. C e-
setlerden biri kapının tam kar ısında yatıyordu.
Böyle bir cinayetin köpekleri çok heyecanlandıra-
ca ını sanırdım. O ysa tersine, sinmi gibiydiler.
K ahraman Bingo, tek aya ını kapının basama ına
atmı , hareketsiz duruyor, inik kulakları, yuvasından
u ramı gözleriyle bana bakıyordu. Kuyru u da düz
uz anmaktaydı.
Ö ylece durduk, camın iki yanından birbirimiz e
baktık. B en köpeklerin z aten çoktan beri bildi i eyi
anlamaya çalı ıyordum. Köpek gözüyle, bu ci-
nayetlerden kaçınılama zdı. E er bu köpekler ken-
dilerini bir grup olarak görüyorlarsa, bir grupta da
ancak bir batın yavru büyütülebilirse, iki batın yav-
ruya yer yok demekti. Koki yüksek mevki sahibi bir
köpekti, Viva ise dü ük rütbeliydi. Koki'nin yav-
rularının, ya amaya hakkı vardı, ama Viva'nın yav-
rularının yoktu. Koki yapmaya mecbur oldu u eyi
yapmı tı. Ö bür köpekler de bunu biliyorlardı. Viva
bile biliyordu. Y avrularından uz ak durmasının ne-

- 103 -
denleri de böylece anla ılmı oluyordu. Koki'yle sa-
va abilirdi. Geçmi te bazı durumlarda Koki'yi yen-
di i bile görülmü tü. Ama o gün yana çekilmi , öy-
lece beklemi ti. Kendi yavrularının do maya hakkı
olmadı ını biliyormu gibi.
Belki Viva'nın duygularından daha ilginç ve
daha dokunaklı olan, Koki'nin duygulanydı. Sinirli
hali, baskı altında tutmaya çalı tı ı heyecanı, yav-
ruları öldürmeyi hiç istemedi ini gösteriyordu. Kö-
pekler bir bakıma bizler gibiydi. Bebek görünce, ko-
ruma ve bakım dürtüleri kabarırdı. Bir bebe i alıp
öldürmek, hem öfkeyle de il, do ru eyi yaptı ına
inanarak öldürmek, köpek için de, insan için oldu u
kadar imkânsızdı. Oysa Koki bunu ba armı tı. Onu
a zında yavruyla ilk gördü ümde tüyleri karı ık ve
sertti. Herhalde vücudunda salgılanan adrenalin yü-
zünden kabarmı tı o tüyler. Yürüyü ü bir garipti. Be-
deninin dı ına sıçramak istiyormu gibi bir hali vardı.
Ben yavruyu ondan isteyince, hemen hemen se-
vinerek vermi ti. Onun canını yakmak istemiyormu
gibi. Ba ını e ip yere bırakmı tı onu. A zını açıp
dü mesini sa lamaktan farklıydı bu. Sanıyorum
benim geli im ve durumun sorumlulu unu üst-
leni im onu rahatlatmı tı.
Zavallı Viva'nın cansız yavrularına bakarken,
vah i kabilelerin avcılarını dü ünmeden edemedim.
Afrika'nın Kalahari çölündeki Ju/ wa pigmelerini.
Gençli imde bir süre onlarla birlikte ya amı tım. O
günlerde Ju/ walar savana'dan giyinir, savana'dan
beslenirlerdi. Ya amları uygarlı ın çok uzaklarında
geçerdi. Kendi türleri dı ındaki insanlarla hemen

- 104 -
hemen hiç ili kileri olma zdı. Ç ok seyrek olarak Ju/
wa bir anne, beslenemeyecek bir çocuk do urur, bu
çocuk henüz memeden kesilemeyecek kadar küçük
olan bir ba ka karde iyle rakip duruma dü erdi. O
z aman o anne.. .yeni bebe i öldürmek zorunda ka-
lırdı. Korkunç bir eydi bu. Ama alternatifi daha da
beterdi. O z aman her iki çocuk da yetersiz bes-
lenmeden ölürdü. ki çocu u kaybetmektense, anne
yeni do anı daha do umda öldürürdü. H emen
hemen Koki'nin yaptı ı gibi. te o z aman, bir köpek
grubunun ne anlama geldi ini daha iyi anlamaya
ba ladım. H er üye o grubun bir parçasıydı. Bir vü-
cudun organları gibi, birlikte, bir bütün olarak i lev
görüyorlardı. Y a amak yalnız en iyilerin hakkıydı.
E ski kurallara göre, eski bir hayatı ya ayanlar için
hep öyledir.

- 105 -
S a k ala n y a vruy a F atim a a dını koyduk. Kızı-
mızın çok sevdi i bir ö retmeninin adıydı. Viva yav-
ruya bakmakta hayli isteksizdi. O nunla birlikte se-
pete girmeyi bile istemiyor gibiydi. Ama Maria'nın
böyle korkuları yoktu. Maria sepete yürüdü, yavruyu
kaptı, kızımın odasına götürdü, yata ın üz erine sıç-
rayıp F atima'yı bacakları arasına çekti, kendi vü-
cuduyla sımsıkı sardı. Orada öylece kaldılar. Kı-
zımla ikimiz hemen süt i ini ayarladık. Böylece
F atima'nın büyütülmesi görevi ba ladı. Artık F a-
tima'nın hayatı konusunda bir tehlike kalmamı tı.
O daya bir köpek girecek olsa, Maria hemen ona di -
lerinin n e k a d ar u z un oldu unu gösteriyordu.
Koki'yle bir kar ıla mayı hevesle bekler gibiydi. Ama

— 106 —
Koki kendi yavrularıyla kalmayı ye liyor, o kaprisli
anneli ini sürdürüyor, uz ak duruyordu. Ertesi gün,
Maria'nın karın tüyleri arasından meme ba larından
birinin çevresindeki minik hale gibi izi gördüm. F a-
tima meme emmeye çalı ıyordu. Üçüncü gün iki
nemli ve kabarmı meme ba ıyla bir damla süt gö-
rünce oka kapıldım! Maria sanki bir muciz e sonucu
süt topluyordu.

E vlat edinme, köpekler için do al mıydı? Ç ok


garip ama, öyle gibi görünüyor. H em de insanlardaki
kadar do al. H er iki canlı türü de bunu içgüdüsel ne-
denlerle yapıyorlar ve neden yaptıklarını kendileri de
tam anlayamıyorlar. Ama ne ya zık ki, bir köpek ya
da insan hamile olmaksızın süt toplarsa, o süt yav-
ruyu beslemeye pek yetmiyor. Bunun böyle olması
da elbette ki ufacık bir yavruyu ba rımız a basma is-
te imizi köreltmiyor. Y avrunun cinsi bile pek önemli
de il aslında. Bir z amanlar kızımla ikimiz, bir köy yo-
lunun kenarında ölü bir keseli sıçan bulmu tuk. K ar-
nında da bir ey kıpırdıyordu. E ilip baktı ımızda,
keseci in içini fetüslerle dolu gördük. Dört tanesi
sa dı. O nları aldık. ri böcekler kadardılar. Z aten bö-
ce e benziyorlardı. G özleri, kulakları yoktu. P ar-
makları birer topakcıktı. Yine de eve götürdük onları.
Süt bulduk, beslemeye ba ladık.
Bu davranı ımız atavistik miydi? B elki. Ama
belki de bir mecburiyet duygusundan ibaretti. O çıp-
lak minik sıçanlar, örnürlerinin o a amasında, bizim
türümüzün sevimli bulaca ı bir ey de ildi. B a zı kim-

- 107 -
seler onların besleni ini görmeyi bile ürkütücü bu-
luyordu, çünkü kolları ve bacaklanyla damlalı a sa-
rıllyor, ucundaki süt damlalannı emiyorlardı. i renç
bir görüntü, diyordu insanlar. D amlalı a iri bir kurt
y a pı mı gibi. E v et, bizim türümü z e öyle gö-
rünüyordu. Ama Koki'nin minik sıçanlara nasıl bak-
tı ını görünce, bir tanesini yere koydum. O na bir
z arar vermeyece i belliydi. Y avru yerde yuvarlandı,
yuvarlandı, tutunacak, sarılacak bir ey aradı. Koki
hemen yakla tı, çenesini ona do ru uz attı, bana
duygulu gözlerle baktı. Ö nemli bir nesnenin ba ına
dikilmi bir köpe in bakı ları. Minik sıçanı koruma
konusunda çok kararlıydı Koki. Y avru onun a zıyla
tutup kaldıramayaca ı kadar küçüktü, ama e er ben
uz anıp onu almasam, karde lerinin yanına koy-
masam, Koki onu eliyle iterek kendine yana tıracak,
vücudunun sıcaklı ından yararlandırmaya ça-
lı acaktı.
N esini sevmi ti Koki o sıçanın? H erhalde o sar-
sak hareketlerini, bombo yüzünü, gözsüz olu unu,
gpla kli ını. D o m a mı köp e k y a vrularının ni-
telikleriydi bunlar. G erçi onlar çıplak de ildi ama,
çıplak gibi görünürlerdi, çünkü tüyleri ince ve kısa
olurdu.
S ıç a nlar birk a ç h afta içind e o fetüs gö-
rünümünden slyrıldılar. C ivciv boyuna geldiklerinde,
pırıl pırıl gözleri, pembe miki maus kulakları, kısa
kuyrukları, kirpi gibi dik duran tüyleri vardı. C am ku-
tuları içinde sa a sola ko tururlarken insanlar onları
çok sevimli buluyor, onlarla konu mak, alıp sevmek
istiyorlardı. Koki öyle bir ey istemiyordu ama. O n-

- 108 -
lara camın gerisinden pırıl pırıl gözlerle bakıyordu.
Niyeti onları yakalamaktı. Y avrular artık onun gö-
züne, korunmaya muhtaç bebekler gibi görünmüyor,
tam anlamıyla av gibi görünüyordu.

B ebekler cinayetinden yakla ık bir yıl kadar


sonra, Koki de Maria gibi kendine manevi evlat
bulma fırsatını yakaladı. Viva bir kere daha yav-
rulamı tı. Bu sefer N ew H ampshirelı bir dostumuzun
kız ak köpe indendi yavrular. Viva kendini hâlâ, yav-
rularını yanında tutma hakkından yoksun bir alt sınıf
köpe i olarak görüyordu. Do um sa ati yakla ırken
çok acı çekti i belliydi. Yine bana sarılmayı seçti.
O na güven vermeye çalı tım, ama geçen seferki
tecrübesinden sonra besbelli bana inanmıyordu.
G ündüzleri ben masamda çalı ırken, o ayaklarımın
dibinde ka zık gibi otururdu. Korku içindeydi. Sırtı
dimdik, ba ı e ik, kuyru u gergin, bacakları da i
karnının elverdi ince bedenine yakındı. K açmaya
ha zır bir hali vardı. K açabilece i z amana kadar da,
u dünyada mümkün oldu u kadar a z yer i gal et-
meye çalı ıyormu gibiydi. G eceleri benim ya-
ta ımda, bana sokularak yatıyordu. Duyguları ener-
jisini tüketmekteydi. Bir gece sancıları ba ladı ında,
kendini ıkınamayacak kadar yorgun hissetti ini gör-
düm. Sonunda sırtdstü döndü, bacaklarını açtı.
Meme ba ları dimdik, karnı içerdeki hareketlerden
kıpır kıpır, kâbuslu bir uykuya daldı, sanıyorum rü-
yasında kendi bebekli ini gördü.
Rüyasının konusunu nereden anladım diye mi

- 109 -
soracaksınız? A zının biçiminden anlıyordum.
Meme emen bir yavru, dilini U biçiminde yuvarlar,
yanaklarını da ileriye do ru iter. Köpeklerde bu
biçim a ız, ba ka hiçbir z aman görülme z. Viva'nın
a zı o durumdaydı. Acaba dertlerinin a z oldu u
günleri mi hatırlıyordu? B elki de. Ama onun be-
bekli i, bir hayvan satıcısının evinin bodrumunda,
donmu dı kıların üz erinde geçmi , ben onu oradan
kurtarıp almı tım. Açlıktan ölmenin e i ine gelmi
olan annesini ve di er karde lerini orada bırakmak
zorunda kalmı tım. O annenin o yavrulara asla ba-
kamayacak durumda oldu unu gördü üm halde.
Viva rüyasında o günlere mi dönüyordu? Yoksa
do mak üz ere olan dört yavrusunu hissediyor, ken-
dini onların yerinde mi hayal ediyordu? Uykusunda
a lıyor, m e m e e miyordu. S onund a uy a ndı v e
hemen do uma geçti.
H er ey iyi gitti. Y avruları yine toprak rengi oldu.
Y aban rengi. V e di er köpeklerin sosyal ele tirisini
bir kere daha hissetti. O nu korumak için kapattı ım
odanın sa lam duvarlarına ra men. Y avrularla se-
pete girip yatmıyordu. G ünün birinde Koki aralık
duran kapıdan içeriye baktı ında, Viva yana çekildi,
sanki onu içeriye girmeye davet etti. Koki de girdi.
Ama bu sefer Koki'nin kendi yavruları olmadı ı için,
niyeti Viva'nın yavrularını öldürmek de il, korumak
ve sevmekti. Ö yle de yaptı. Maria gibi süt bile top-
ladı.
O nun sütü ve sevgi dolu bakımı, bizim ver-
di imiz sütle birle erek, yavruların sa lıklı ve güçlü
büyümesini sa ladı. Z amanla ömrümde gördü üm

- 110 -
e n gü z el köp e kler oldular. U z un boylu v e bi-
çimliydiler. Annelerinin kızıl-altın tüylerini, kurt kö-
pe i olan babalarının mavi gözlerini almı lardı. O
yavruları almayı çok ki i istedi. Ama ne ya zık ki en
küçükleri olan di i, daha yeti kinli e eri emeden,
yemek borusu tıkanmasından öldü. Bu onda bir
do um kusurundan kaynaklanmı tı. Koki en bü-
yü ünü kendi yanında tutmaktaydı. lnookshook adlı
bir di iydi. F atima, Maria'ya ne kadar sadıksa, o da
Koki'ye öyle sadık oldu. F atima'yla lnookshook aynı
anneden do duklarına göre, belki ki ilikleri birbirine
benz eyebilir, diye dü ünülürse de, bu yavruların ikisi
de manevi annelerine çekmeyi ba ardılar. F atima
tıpkı Maria gibi dikkatli ve aktif, lnookshook da Koki
gibi sessiz ve derin bir köpek oldu.
Bir bakıma lnookshook bizim grupta üçüncü
ku ak sayılıyordu. Ö teki köpeklerin gözünde o
yavru, B affin Adası kurtlarının sürüsündeki o minik
yavruların durumundaydı. Annesi ve yeti kin kar-
de leri olan bir bebekti. lnookshook için belki arada
kan ba ı o kadar yakın de ildi, ama duygusal ve
sosyal açılardan etki çok büyüktü. Sonuçta Ino-
okshook yalnız ola anüstü güz el de il, aynı z a-
manda çok z arif davranı ları olan bir köpek oldu.
O na hiçbir ey ö retmeye kalkı madık. E ve çi yap-
mamayı bile. Büyükleri ona yava yava her eyi
ö retti. N e bilmesi gerekiyorsa. Sonuç kusursuz
oldu.
Bir keresinde onu ormana götürdük. Orada o -
lumuzun da katılaca ı kız ak yarı ları öncesinde, çok
sayıda kız ak köpeklerini ekipler halinde gördü. O -
lumuz o yan ta Suessi'yle Windigo'nun sayesinde
müthi bir kupa ka z andı. Ü z erinde köpek ve kartal fi-
gürleri, tepesinde de bir çift kanat vardı. lnookshook
geçici olarak yarı ekiplerinden birine katılacaktı
ama daha önce o köpekleri hiç görmemi ti. A açlar
arasından nereye gitmekte oldu umuzu görünce
bira z ürkek göründü. H aksız da sayılma zdı, çünkü
orada upuzun zincirlere ba lı yirmi kadar yabancı
köpek durmaktaydı. Ayaklarını kaldırıyor, ona hır-
lıyor, havlıyorlardı. Bir an kararsızlık geçirdi, sanki
kar ısındaki sorunu inceledi. Sonra geri dönece i,
tasmaya asılıp gitmemek için mücadele edece i
yerde, düzgün adımlarla, yava ça ilerledi. B elki hiç
tanımadı ı üvey dedesi Misha gibi, bu öfkeli ya-
bancılara so ukkanlı ve sakin görünmek istiyordu.
Oraya zorla götürülmekte oldu unu onlara belli
etmek istemiyordu. Kulaklarını yatırmadı, kuyru unu
bacakları arasına kıstırmadı. Bir prenses gibi z arif
adımlarla, iyi kar ılanaca ından eminmi gibi iler-
ledi. Aramız on metre kalınca ba ını bira z e di, on-
ları selamlayıp dostça gülümsedi. S anki onlardan iyi
eyler bekliyordu. Ardından.. .belki inanılma z gibi
gelecek ama.. .o öfkeli yabancılara gerçek anlamda
bir reverans yaptı. Arka bacaklarını kırarken dizlerini
dı arı açmı , oyluklarını birle tirmi , kalçalarını al-
çaltrnı tı. Bu pozu alan köpekler bira z i erdi. Bu bir
gençlik i aretiydi. K ar ısındakilere, siz güçlüsünüz,
ben de bunun farkındayım...sizin kar ınızda ben
ancak bir yavruyum, demek anlamına geliyordu. 'no-
okshook da öyle dedi. Yirmi yeti kin köpek bundan
büyülenmi gibi etkilendiler. Tüyleri hemen yatı tı,

- 112 -
dudakları gev edi, gözleri ba ka taraflara döndü.
O nu kırk yıldır tanıyormu gibi aralarına girmesine
izin verdiler.
Böyle bir köpekten biz elbette ayrılama zdık.
Z aten onu ancak kısa bir süre için kız ak ekibine ve-
riyorduk. bitince hemen geri aldık, kendi ailesinin
kuca ına getirdik, Koki'nin kızı ve yardımcısı olarak
büyümesini sürdürdü. Soyu ve ya ı itibariyle elbette
ki hiyerar ik düz eyi çok a a ılardaydı, ama bunu
öyle z erafetle kabulleniyordu ki, öbür köpekler ona
bu gerçe i hiçbir z aman hatırlatmıyorlardı. Dı ardan
bakanların gözüne yüksek rütbeli bir köpek gibi gö-
rünebiliyordu.

- 113 - F: 8
K e nt içind e ki bir e vd e altı y a d a s e kiz köp e kle
ya amak nasıl bir ey, diye sorabilirsiniz. Zor de ildi
aslında. Dingolar ve ba zı kız ak köpekleri bir bakıma
benz e irlerdi. Z arif davranı lı, temiz, sessiz köpekler
olurlardı. nsan onların çevredeki varlı ını bile zor
hissederdi. Bizimkiler kedi gibiydiler. E vcillik onlar
için önemli bir mesele de ildi. H em çok güçlü, hem
de çok hafif olmaları, sessiz hareket edebilmeleri
açısından da çakallara benz erlerdi. Bir yerden bir
yere giderken bizim bokserler bile onlardan daha
çok ses çıkarırdı, çünkü bokserlerin yürüyü ü daha
sakardı.
Ç evrelerindeki insan ya amına asıl ilgi gösteren
de bokserler oldu u için, yalnız onlar havlardı. T abii

- 114 -
hayvanların hepsi bira z havlar. Bir eye a ırınca,
insanlar bile a ızlarından kısa ve keskin bir ses çı-
karırlar. Biz genellikle, " A a!" deriz. A ırı evcille mi
köpekler, a kınlıklarını bir sanat düz eyine yük-
seltmi lerdir. Durmaksızın havlar, açıklayamadıkları
olaya ba kalarının da dikkatini çekmeye çalı ırlar.
Ama kurt köpekleri öyle de ildir. O nlar insanların çı-
kardı ı seslere, insanlardan kaynaklanan olaylara,
a nc a k gökte ki ku lara h a vla dıkları k a d ar h a v-
larlar...ve herhalde aynı nedenle havlarlar. Ku ların
da, insanların da yaptıkları, onlar için o kadar önemli

Buna kar ılık köpeklerin birbirine ilgisi çok bü-


yüktü. çlerinden bir tanesi bir süre bir yere gittikten
sonra geri döndü ünde, ötekiler sessizce onun çev-
resini sarar, kokularını incelerlerdi. K endi vücudu-
nun kokusu, onun o sıradaki ruhsal durumunu gös-
terirdi. H erhalde daha ba ka pek çok eyi de gös-
terirdi. Ayrıca üz erinde, gitti i yerlerin kokusu olur-
du. Kürküne sinmi durumda. Köpekler onun dudak-
larını, kürkünü, penisini, bacaklarını ve ayaklarını
koklarlardı. Anüsünü ve anal be zlerini pek seyrek in-
celerlerdi. B esbelli oradan gelecek bilgiler köpe in
ge zileriyle de il, ki ili iyle ilgili eylerdi. Köpeklerin
beni de aynı ekilde inceledi ini söylemem gerekir.
Ö z ellikle uzun bir yokluk süresinden sonra dön-
mü sem. Asıl önem verdikleri, bacaklarımın dizler-
den a a ı kısmıydı. S anki kokular içinde yürüyerek
gelmi im gibi.
E vet çok z arif, çok yumu ak huyluydular ama
yine de bana kurtları hatırlatıyorlardı. G e zmeleri

- 115 -
kurtlar gibiydi. Biz genellikle kurtların büyük sürüler
halinde dola tı ını dü ünürüz. O nu da yaparlar.
Ö z ellikle de kı ın, grup halinde göçerken ve geriye
dönmek gibi bir niyetleri yokken. O nun dı ında, tek
tek ya da ikili gruplar halinde ge z erler. Köpekler de
öyle yapıyorlardı, çünkü ge zi bitince yine bizim eve
dönüyorlardı. ilginç olan, benimle çıktıklarında ve
nereye gitti imizi bilmediklerinde, grup halinde gel-
meleriydi. O nlarla birlikte kentin bir ba ından bir ba-
ına giderken Maria'yı tasmasıyla yanımda tutardım.
Ö tekiler ya onu ya da beni izlerlerdi. Düz enli bir grup
halinde yolculuk ederdik. T abii ben onlara böyle do-
la mayı hiçbir z aman ö retmi de ildim. H atta hiçbir
ey ö retmi de ildim. B enim niyetim, onların ne is-
tedi ini görmekti, yoksa benim istedi imi sandıkları
eye uyar davranmaları pe inde de ildim.
G enelde istedikleri, kurtlar gibi ya amaktı. Tıpkı
kurtlar gibi, topra a sı çukurlar ka z arlardı. Köpek
biçiminde çukurlar. G ünün sıca ında oraya girip
uyurlardı. Kı ın ben onları seve seve eve alırdım,
geceleri öz ellikle eve girmeleri için ça ırırdım, ama
onlar yine de karların içine kendileri için yataklar
e elerlerdi. K ar ya ınca kapıya çıkar, bombo gö-
rünen bahçeye do ru seslenmek zorunda kalırdım.
Y erin içinden çıkıp çıkıp gelirlerdi. Kurt köpeklerinin
kı mevsimine kar ı öz el bir sevgisi vardı. Bu sevgi,
kız ak köpekli i yapmaya ba ladıklarında daha da
artmı tı. G ünler kısalır, gecelerin so u u artarken
onların mutlulu u ve heyecanı da artar, ilk karla bir-
likte doru a ula ırdı. K ar ba ladı ında hiç ses çl-
karma zIardı. Ama heyecanlı oldukları her hallerin-

- 116 -
den belli olurdu. P ep birlikte, tela la dı arı çıkar,
bahçede sevinçle ko turur, havalara sıçrayıp, dü en
kar tanelerini yakalamaya çalı ırlardı.
Bir keresinde onları kurtlarla ölçme olana ını da
buldum. Y alnız B affin'in o çalı kan kurtlarıyla de il,
evcil ev kurtlarıyla. O nların hayatı da köpeklerinkine
çok benz erdi. Jethro ile C lem adlı bu tür iki kurt,
okullarda ve di er e itim kurumlarında kendi türlerini
temsil etmekte, kurt kürkü satan dükkanların önünde
grev gözcüsü gibi dola maktaydılar. Bizim ma-
hallede büyük heyecan yaratmı lardı. Erkek kö-
peklerimiz onları görür görme z hemen gözden kay-
boldular. Ama di iler cesaretle çıkıp onlarla oyna-
mak istediler. Kom ular korkup telefona sarıldı, he-
men polis ça ırdı. Kurtlar için bir yasak olmadı ı,
kent dı ına sürülemeyece4<leri için, polisler uzun
süre bizim sokakta kaldılar. Ama iki kurdun kendi
yarattıkları tela tan hiç haberleri yoktu. Birlikte kar-
ıki kocaman çınar a acının altında uslu uslu otu-
ruyor, ikide bir gelip geçen devriye arabalarını sey-
re diyorlar, ara sıra d a gö zlerini k aldırıp bizim
köpeklere bakıyorlardı. Köpekler üst kattaki bir oda-
ya kapatılmı clurumdaydı, ama tabii pencereden
bakıyorlardı.
ki kurdun davranı ları tıpkı benim köpeklerim
gibiydi. Köpeklerimin ço u gibi, onlar da birbirine ak-
raba de ildi. Aynı soydan bile de illerdi, çünkü biri
bufalo kurdu, öteki tundra kurduydu. B enim kö-
peklerim gibi, onlar da yalnızca iyi arkada tılar.
Büyük farklılık gösteren bir tek ey vardı ya da bana
öyle geliyordu. Kurtlar z aman z aman, belki de vakit

- 117 -
geçirebilmek için, arkı söylüyorlardı. S esleri çok
duru ve çok güz eldi. Söyledikleri arkılar da enikonu
karma ık düetlerdi. K anon olarak söylüyorlardı.
Bunun böyle olması rastlantı de ildi. Bu sesin in-
sanlar üz erindeki etkisi, elektrik çarpmı gibi, tüyleri
diken diken eden bir etkiydi. O ysa arkı söylemek
besbelli iki kurdun ho una gidiyordu. arkı bitince
birlikte seviniyorlardı bile.
G enellikle günün belli sa atlerinde söylüyorlardı
arkılarını. Ö le sonralarında, sa at dörtte, uzun
uzun söylemekteydiler. S abahları da kısa bir arkı
se ansları vardı. G eceyi bir kamyonetin içinde ge-
çiriyorlardı ama hangi tarafın do u oldu unu hep bi-
liyorlardı. inanılma z gibi gözükse de, gökyüzünün
rengi solmaya ba ladı ında ikisi kamyonetin küçük
p e nc ere sin e g eliyor, gö zlerini do u ufkun a di-
kiyorlardı. Ö ylece güne in do masıni bekliyor, kı-
zıllı ın kenarı göründü ü anda arkıya ba lıyorlardı.
S ahipleri olan adamın anlattı ına göre, yeti kin ha-
yatları boyunca bunu her gün yapmı lardı. Ama ar-
kıya ba lamadan önce mutlaka güne in kenarını
görmek zorundaydılar. N eden? Bunu hiçbir insan bi-
leme z. Ama ne olursa olsun, iki kurdun bu sebatı ilik
dondurucu bir eydi.
B enim köpeklerim ise pek seyrek arkı söy-
lerlerdi. Kurtların sesini ilk duyduklarında, çıt çı-
karmadan dikkatle dinlemi , ama cevap vermemi ,
arkıya da katılmamı lardı. O sıra bu bana garip gö-
rünmü tü. Sonra dü ününce, köpeklerimin ancak it-
faiye geçti inde arkıya ba ladıklarını hatırladım.
Kurtlar ise habire arkı söylüyordu. Di er kurt kö-

- 118 -
pe i grupları da öyle yaparlardı. K alabalık köpek
gruplarının bulundu u yerlerde, en büyük sorun bu
uluma gürültüsüydü. B a zı kentsel ve kırsal yerlerde,
bir tek insan, çevredeki tüm köpeklerin ulumasını
ba latabilirdi. Bilim adamları ba z en ormanlarda ulur,
gelen cevaptan kurdun yerini bulurlardı. Ama benim
köpeklerim öyle de ildi. T ek ba larınayken de, ikili,
üçlü gruplar halindeyken de uluma zlardı. ki istisna
dı ında. O nun da nedenini hiçbir z aman bilemeye-
ce im.

- 119 -
N eydi o iki istisna? Bokserimiz Bingo on iki ya-
ına geldi inde mesanesi ta yaptı, bu yüzden
büyük bir ameliyat gerekti. B esbelli minik e i Violet
göründü ü kadar da budala de ildi. S evgilisinin
ameliyat günü sabahı, i lerin yolunda olmadı ını
hemen se zdi, B en Bingo'yu arabaya ta ırken korku
içinde bizi izlemeye çalı tı. O nu aya ımla itip kapıyı
kapattım. H astaneden döndü ümde onu unut-
mu tum. Ak am yeme inde ortaya çıkmadı ını gö-
rünce, aramaya ba ladım. Holdeki masanın altına
saklanmı tı. K apıdan giren her eyi görebiliyordu.
S eslendim, ama gelmedi. Y atma sa atinde de gel-
medi. G eceyi o karanlık holde, Bingo'yu bekleyerek
geçirdi. I ıklar] söndürdükten bira z sonra çok hafif,

— 120 —
garip, bo ulmu gibi bir seslenme duyduk. Küçük Vi-
olet uluyordu.
O nun böyle bir ey yaptı ını ilk defa duyuyor-
dum. Kurtlar bir toplantıyı ilan etmek için ulurlardı.
S anıyorum Violet de aynı nedenle uluyordu. E n
basit anlamda, Bingo'ya sesleniyordu. Birkaç gün
sonra Bingo eve döndü. Violet'in sevinci sınırsız ol-
du. G özleri yuvalarından u rayarak onun üz erinden
atladı. Bir yandan çı lık sesleriyle havlıyor, bir yan-
dan soluk alabilmek için sava veriyordu. Bingo bu
kar ılama biçimini sakin tarafından aldı. O nun ilgisi
daha çok, evin durumuna yönelikti. H er yanı ça-
bucak tefti etti. Huyuydu bu onun. K endisi yokken
neler olup bitti ini ö renmeye çalı ıyordu.
O ameliyattan kısa bir süre sonra, ikinci bir ame-
liyat sırasında kalp yetme zli inden öldü. Bingo'nun
ikinci gidi inde de holdeki masanın altına yerle en
Violet bir daha oradan hiç çıkmadı diyebilirim. Ancak
bahçeye kadar gidip çi ini ediyor, mutfa a yürüyüp
y e m e ini yiyor, suyunu içiyor, yin e ora y a dö-
nüyordu. H ep masanın altındaydı, gözleri kapıdaydı,
kulakları da dı ardaki seslerdeydi. tahını kay-
bedecek sandım, ama z aten tombul bir köpekti, yine
eskisi gibi yemeyi de sürdürdü. O açıdan pek bir
üzüntü belirtisi göstermedi. Buna kar ılık, daha ür-
kekle ti, daha unutkan, daha budala oldu. Y emek
yemesi ya da dı arı çıkması için ça rıldı ında ye-
rinden fırlıyor, bir karma a içinde ko turmaya ba -
lıyordu. Ö mründe hiç tokat yemedi inden emindim,
ama bizden korkmaya ba lamı tı. Biri elini ona
do ru uz atsa, irkilip o elden kaçmaya çalı ıyordu.

- 121 -
Yıllar geçti, o hep holdeki masanın altında titredi
durdu, sonra o da kalp yetme zli inden öldü.

G eri kalanlarımız Virginia'ya ta ındık. Y eni evi-


mizin y a kınlarınd a at çiftlikleri oldu u için, kö-
peklerimizin serbestçe ge zilere çıkmasını engelleme
çabalarımız daha bir arttı. Maria ile üç o lu, atların
çevresinde ko turmalarına izin verilmeyecek kadar
kurt görünümlüydüler. Bir numaralı erke imiz, ilk
do an Suessi'miz bir keresinde bir atın bo a zına
atılmı , kafasına çifte yiyip bayılmı tı. Bu köpekleri
ala koy a bilm e k için, k e ndilerini h a pis gibi his-
setmeyecekleri büyüklükte bir parmaklık yaptı rdık.
Bir sıkı ıklık hissetseler, çitin altından tünel ka zıp
özgürlü e kavu maya kalkarlardı. Köpek ailemizin
'ba ta gelen dört üyesi parmaklık içinde ya amaya
ba layınca, atları kovalamayan, bu yüzden de ser-
best olan Koki, Viva, F atima ve lnookshook da par-
maklık içine girmeyi seçtiler.
G ünün birinde üçüncü rütbedeki kurt köpe imiz
Zooey'i, çitle çevrili alanın orta yerinde, tek ba ına
oturmu gördüm. Ç evresinde olup bitenlere hiç al-
dırı etmiyordu. H asta oldu unu çok geçmeden an-
ladım. O nu alıp çalı ma odama götürdüm. H emen
masamın altına girdi. Birkaç hafta boyunca, yeteri-
nerier hastalı ını anlama yolunda ba arısız çabalar
gösterirlerken, o hep orada kaldı. Bir keresinde onu
yine veterinere götürdü ümde, orada öldü. O topside

- 122 -
sorununun böbreklerinden kaynaklandı ı anla ıldı.
B enim ölüm konusundaki yakla ımım çok prag-
matiktir. Bir canlının ruhu ve hayatı elden gittikten
sonra, geride kalan vücuduyla u ra maktan pek bir
yarar gelmeyece ine inanırım. Zooey'nin gömülmesi
i ini veterinere bıraktım, eve döndüm. Sisli, ılık bir
sonbahar ak amıydı, hatırlıyorum. Ö bür dünyada
yeni beliren o gri suratı dü ünüyordum. Birdenbire,
di er köpeklerin birbirine çok yakın oturmu , beni
seyretmekte olduklarını gördüm. Kimi çitin içinde,
kimi dı ındaydı. O nlara do rü yürüdüm, beni kok-
lamalarına izin verdim.
O dakikanın dinami ini yine tam anlamıyla kav-
rayamamı tım. Köpeklerin ellerimi ve giysilerimi
uzun uzun koklarken ne gibi kokular aldı ını hâlâ bi-
lemiyorum. B a zı olaylardan sonra, beni koklayarak
mesajı almalarına izin verirdim. Örne in bir do um
oldu unda, ellerimi koklarlardı. Orada buldukları ey
h er n e ys e , m era klı v e s e vinçli bir h a v a y a gir-
melerine yol açardı. H erhalde amniyonik sıvı falan
gibi bir do um kalıntısı buluyor, anlamını kavrıyorlar,
diye dü ünüyordum. B elki ölümün de do um gibi
kendine özgü kokuları olabilirdi. Y a da belki kö-
peklerim benim yüzümü görünce, bir terslik ol-
du unu çoktan anlamı lardı. A lıyor de ildim. Ama
üzgün oldu um kesindi. Köpekler insanların dav-
ranı ındaki en küçük de i ikli i bile farkedebiliyor-
lar. içlerindeki o anlayı öz elli i de, bu gördüklerini
anlamlandırmalarını sa lıyor. Zooey neredeydi z a-

- 123 -
ten? H er neyse, köpekler benim kokularımda ne bul-
dular ya da bulmadılarsa, görünü ümden ne gibi yo-
rumlar çıkardılarsa, Zooey'nin çok uz aklarda oldu-
unu herhalde anlamı lardı. B en oradan ayrıldıktan
a z sonra ulumaya ba ladılar, bütün gece aralıksız
uluyup durdular.

- 124 -
K öp e kler e n çok n e ister? B e nc e e n çok is-
tedikleri ey " ait olmaktır. Bir de, birbirlerini isterler.
Do al olarak olu an gruplar, yani belli bir çift kö-
pe in çocukları, herhalde en istikrarlı olanlarldır.
Ama bizim grup gibi gruplar, yani dı ardan bir iki
köpek daha içeren gruplar da istikrarlı olabiliyor. H er
köpek bir numara olmak ister, ama tıpkı bizler gibi,
köpeklerin de ço u, grubun üyesi olmayı, di erlerine
üstün olmaktan daha önemli bulurlar. H er köpek bir
kere kendi düz eyini benimseyip memnun kalınca,
sosyal sistem herhalde onlara güvenli, sa lam gö-
rünmeye ba lar. Ç elik bir merdiven gibi. O z aman
bir üy e nin k a ybı çok büyük ön e m k a z a nır. Kö-
peklerimizin bütün gece Zooey'e seslenip durmaları
da bu yüzdendi.

— 125 —
ilginç olan ey, o ulumanın, içlerindeki o güçlü
birlik duygusunun a z sayıdaki belirtilerinden biri olu-
uydu. Biz Virginia'dayken bir ba ka kanıt daha ken-
dini çarpıcı biçimde gösterdi, ama onun önemi do-
laylı açıdan geliyordu. Köpekler kendilerine bir in
yaptılar.
Bunun neden önemli oldu unu ve ne anlama
gelebilece ini anlayabilmek için, kendi türümüzü dü-
ünmeli, onların ba ına gelenler bizim ba ımız a
gelse ne yapaca ımızı ara tırmallyız. S ekiz dokuz
ki ilik bir grup halinde, kendimizi ormanlarda bulsak,
orada bir süre kalaca ımizı hissetsek, yolu bulup bir
ba ka yere gitme zorunlulu unda olmasak, ama du-
rumumuzdan hayli rahatsız olsak, ne yapardık?
Buna cevap vermek için önce birbirimiz için ne
kadar önemli oldu umuzu bilmemiz gerekir. E er
birbirimizi hasım ya da ku ku verici yabancılar ola-
rak görüyorsak, herhalde dört bir yana da ılır gi-
deriz. E er bir ekip ya da aileysek, bir süre kalmayı
da planlamı sak, durumu düz eltmenin yolunu ara -
tırıyorsak, ilk yapaca ımız herhalde kamp kurmak
olurdu. Grubumuz ve fa aliyetlerimiz için bir odak
noktası olu turmaya ihtiyaç duyardık. B elki ken-
dimiz e bir barınak kurardık, belki yalnızca otları yol-
makla yetinirdik, belki ate yakar, belki piknik için
yere battaniye sererdik, ama çevreyi mutlaka ken-
dimiz e uyacak biçimde bira z de i tirmek isterdik.
H er eyden önce bunu yapma ihtiyacı çok güçlü
olurdu içimizde. Yiyecek aramaya çıkmadan, oyun
oynamaya ba lamadan, ne gerekiyorsa onu yap-
madan önce. N eden mi? Ç ünkü ancak o kampı kur-

- 126 -
du umuz z aman kendimizi nereye yerle tirece imizi
bilirdik. G idersek nereye dönece imizi biliyor olur-
duk. Di erlerini her z aman orada bulabilirdik, onlar
da bizi orada bulabilirdi.
Böyle durumlarda bir kamp yeri olu turma ih-
tiyacı insanlarda öyle besbelli bir 'eydir ki, lafını et-
meye, üz erinde konu maya bile de me z. Bu ihtiyaç
aslında çok eski, bizim türümüzden çok daha ge-
rilere giden bir ihtiyaçtır. E n a zından yavruların ava
çıkmı yeti kinleri bekleyebilece i böyle bir odak
nokta olu turmak, kesinlikle dinozorların gününe,
hatta belki daha da eskilere kadar gitmektedir. G ü-
nümüzde gruplarını birarada tutabilmek için belli
noktaları kullanan canlı türlerinin sayısı da pek fa z-
ladır. Ku yuvalarından kamplara, inlere kadar
hepsi, timsahlar için de, ku lar için de, köpekler için
de, insanlar için de önemlidir. B enim köpeklerimin
Virginia'da kendilerine bir in yapmaları hiç kimseyi
a ırtmamalıydı.
Ama a ırttı. G ünün birinde, köpeklerimizin
kendi sosyal birliklerini ifade yolunda yarattıkları en
büyük eseri ke fettik. Biz onlara çok sayıda, çok
rahat, çok geni barınaklar kurmu tuk aslında.
H epsi güz el, kuru yerlerdi. Kiminin onları kı ha-
vasından koruyacak kapısı vardı, kimi ya z için açık-
tı, bu yerlerin hepsinde saman da, tala da vardı.
Ama yine de köpeklerimiz kendi inlerini, B affin kurt-
ları kadar z ekice ve ihtiraslı biçimde kurmu lardı.
H atta Virginia'daki bu in tam bir kurt miydi. T epenin
yamacına be metre kadar giren yatay bir tüneldi.
Köpekler kendilerine, iyi drenaja sahip, kilimsi bir

- 127 -
toprak seçmi , tünelin tavanını hafif kavisli, kubbe
gibi yapmı , üstlerine çökmesini engellemi lerdi. Dip
taraftaki uca yakın yere, bir metre geni li inde, alt-
mı santim yüksekli inde, bir metre boyunda bir oda
oymu lardı. Bir iki köpe in girip uyuyabilece i bü-
yüklükte bir yer.
Ama inin bana en a ırtıcı gelen yanı, bir sır bu-
lutuna sarılıp sarmalanmı olmasıydı. Ç itle çevrili
alanı günde en a z iki kere ziyaret ediyor, hatta
ba z en daha da sık gidiyordum. Ç evresinde do-
la ıyor, sorunları bulmaya çalı ıyor, kaçma giri imi
var mı diye ara tırıyordum. H er köpekle her gün
bira z ba ba a vakit de geçiriyordum. Y a onları göz-
lemliyor ya da yalnızca yanlarında oluyor, onlarla
birlikte olmanın z evkini çıkarıyordum. Köpeklerin bu
arada büyük bir ka zı i inde çalı makta oldu unu ne
ben, ne de bir ba kası farkedebilmi ti. Tünelin a zı
bizim ön kapıdan yedi metre ilerde oldu u halde
hem de! T abii z aman z aman bir iki köpek ortalarda
görünmeyebiliyordu. Ama çitle çevrili alan öyle ge-
ni ti ki, ba ka bir kö ede de olabilirlerdi. Hiçbir
z aman o kadar dikkatli aramalar yapmamı , kö-
pekler burada yok diyecek kadar emin olmamı tım.
K ayıp köpeklerin yerin altında olabilece i aklıma bile
gelmemi ti. O ysa belki o anda...oydukları yerin üz e-
rinde oturuyordum! Tünelden çıkardıkları toprakla
ku ku yaratmamayı da ba armı lardı. Altı metreküp
kadar topra ı yaymı lardı her yana. Bir damperli
kamyon doldurabilecek kadar çok toprak! Ö yle de
dikkatli yaymı lardı ki, hiçbir yerde ku ku çekecek
bir tümsek falan yoktu.

— 128 —
Bu gizlili i bilerek mi uygulamı lardı? B en öyle
oldu una inanıyorum. Örne in tünelin giri i, bir odun
yı ınının altındaydı. Yı ının üz erini de bizim garajın
saça ı örtüyordu. O garaj, çitle çevrili alanın da bir
yanını olu turmaktaydı. S açaklar ya mura kar ı da
koruma sa ladı ı için, belki bu plana gizlilikten
ba ka etkenler de dahildi. Ama köpekler gizlilik is-
temiyor olsa, neden tünel çalı malarını, oraya girip
çıkmalarını, çevrede insan yokken yapsınlardı ki?
Ama günün birinde Maria açık verdi. B en çitli
alana geldi imde, o da tünele girmek üz ereydi.
O dun yı ınına do ru bakıp da onun kuyru unu yı-
ının arkasında kaybolur gördü üm z aman çok a-
alamı tım. Bir köpek neden odunların arkasına gi-
rerdi ki? H em de sakin sakin girmi ti oraya. Bir av
kovalıyor olsa, daha heyecanlı olurdu. Z aten odun
yı ını, garajı yapmak için kesti imiz birkaç a açtan
olu an bir eydi Arkadan öne do ru üç sıra kütük
vardı ancak. Yı ının tümü bir köpe in omuz hi-
z asına gelir ya da gelme zdi. Ama Maria o odunların
arkasına geçmi ve efsunlanmı gibi gözlerden yitip
gitmi ti. N eler oluyordu burada?
B akmak üz ere ilerledi imde, iki kütük arasında
yirmi be santim kadar bir aralık gördüm. O dunları
bira z kıpırdatınca, alttaki kütüklerin de öyle ayrık ol-
du unu farkettim. O nların altında kocaman, elips bi-
çiminde bir delik vardı. Bir köprünün altıyla, sudaki
y a nsım a sı gibiydi. Ç e vre si y etmi s a ntim do-
laylarında bir delik. A a ı yukarı. ..bir köpek kadar.
Allah Allah! Dizlerim ve ellerim üz erinde, içeriyi gör-
meye çalı tım. Ama bir metre kadar içerde tünel

- 129 - F: 9
hafif yukarıya e imleniyordu. D aha ötesini görmek
mümkün de ildi. K aranlıktı da. B en daha bu gör-
dü üm eyin önemini anlayamadan, Maria belirdi,
kendini benimle burun buruna buldu. a ırmı tı.
B en de a ırmı tım. D emek içerde onun dönü ya-
pabilece i kadar geni bir alan vardı.
Tüneli ara tırdık. içeriye bir bambu dalı uz a-
tarak her yanını yokladık, boyunu bosunu ö rendik
ve bu i e çok a tık. in ka zmanın sosyal nedenler
dı ındaki nedenlerini de görebiliyorduk. Topra ın al-
tında iklim kusursuzdu. Sıcaklık derecesi her z aman
sabitti. Yılın her mevsiminde, on-on bir santigrad
kadar. Bu sıcaklık ya zları serin, kı ları sıcak 'ge-
lebilecek bir sıcaklıktı. Rüzgârdan, sivrisineklerden
ve güne ten korunan bir yerdi. Köpeklerin burayı
neden sevdiklerini anlamak zor de ildi. Ama giz-
lili in nedeni o kadar. kolayca anla ılamıyordu. Kö-
pekler de kurtlar gibiydi. Kurtlar inlerinin gizli ol-
masını isterlerdi. Y eni bir ey de ildi bu gizlilik fikri.
Ama... neden?
T abii in ka zma i ine giden o büyük enerji, oraya
ekonomik bir de er ka z andırıyordu. B elki de orayı
ka z anlar, oraya sahip olanlar, bir gün oranın kendi
ellerinden alınaca ından korkuyorlardı. N e de olsa,
in edinmenin en kolay yollarından biri, ba kalarının
ka zmasını beklemek, sonra da onları oradan ko-
valamaktı. B elki de köpekler kurtluktan kalma ata-
vistik duygular içinde, gelecekteki yavrularını sak-
lamak istemi lerdi. O z amana kadar önemli di ilerin
hepsinin rahmi alınmı olsa bile.
N edeni ne olursa olsun, köpekler benim ini fark-

- 130 —
etti imi anladıkları anda artık gizlilik kurallarını elden
bıraktılar, oraya serbestçe girip çıkmaya ba ladılar.
B a z en üçü dördü birlikte girip uzun süre içerde ka-
lıyorlardı. H erhalde pe pe e sıralanıyorlardı tünele.
Sicime dizilmi nohutlar gibi. istedi i an çıkma öz-
gürlü üne sahip olan, yalnızca en son girendi. D aha
önce girmi olanlar belki de çıkamadıkları için orada
kalıyorlardı. Ama köpekler bu soruna kar ı pek bir
duyarlılık göstermiyorlardı. B a z en orada uzun süre
kaldıktan sonra, köpeklerden biri sakinlemi ve can-
lanmı olarak çıkıyor, ardından di er ikisi heyecan
içinde beliriyor, ko turup silkiniyorlardı. Tüyleri toz
içinde oluyordu. Aslında orada bo ulma tehlikesi ge-
çirmi olama zlardı, çünkü elipsin yanlarından hava
ta dibe kadar ula abilirdi. Ama o kadar köpek içerde
bir sa at kadar soluduktan sonra, tünel herhalde çok
bo ucu gelmeye ba lıyordu.
O in, köpeklerimizin en büyük ba arısı, ha-
yatlarının oda lydı. Sonunda o inin a zından, çitle
çevrili alanın her yanına giden izler kendilerini belli
etmeye ba ladılar. Köpekler sanki kurtmu gibi.
Maria ile erkeklerden biri, ikinci o lu Windigo, ini en
çok kullananlardı. Orayı giderek daha derinle tiren
de, di erleri de il, o ikisiydi. içlerinden birinin orada
çalı mı oldu unu, a zından toz toprak saçmaya
ba ladı ı z aman anlardık. Ö bür di iler, alt mev-
kideki hayvanların ba çifte göre uydu durumunda
oldu u inancıyla, ini hemen hiç kullanmıyordu. E n
dü ük mevkideki di i olan küçük Viva ise hiç gir-
miyordu içeriye. E n yüksek erkek olan Suessi ile
di er di iler, inin yakınında, ama dı arda kalıyor,

- 131 -
kendilerine yerde yatacak yerler e eliyorlardı.
Ayrıc a, s a nki sonund a k e ndilerini bizim tü-
rümü zle ola n b a lard a n kurtarmı lar gibi, b el-
leklerinden insano lunu silmi ler gibi bir halleri
vardı. Biz e her z aman na zik davranıyorlardı. Z aten
hiçbir z aman bizim boyunduru umuz altındaymı
gibi d a vra nm a mı lardı. A m a biz onların d a v-
ranı ında bile küçük farklar se z er olmu tuk. U zun
süre uz a klard a k alıp döndü ümüzd e, bizi k ar-
ılayı ları ya pek yumu aktı ya da hiçbir te z ahüratta
bulunmuyorlardı. G elip giden yabancılara hiç dikkat
ettikleri yoktu. E ve hırsız girip bir yı ın ey çal-
dı ınd a , köp e kler onun e vd e ki v arlı ını y a-
dırgamamı lardı bile. O ysa birkaç yıl önce C amb-
ridge'deki eve hırsız girdi inde, Koki neredeyse sinir
krizi geçiriyordu. Hırsız evi soyarken o küçük tu-
valette, kloz etin arkasında tir tir titremekteydi. Bu-
labilece i en küçük, en karanlık yere saklanmı tı.
Virginia ormanlarında, kendi inlerinin yanındaki te-
pede ise, köpeklerin hayatı sırf kendilerine dönüktü.
nsanlar için bir eyler yapmak zihinlerinden silinip
gitmi ti. Köle olarak büyümü olan Koki için, do -
rusu bu çok büyük bir adımdı.

Artık gözlemlerim sonuna yakla ıyordu. G ö-


re c e k fa zla bir e y k alm a mı tı. Köp e klerin bir-
birleriyle ili kisi, insano lunun farkedebilece i bi-
çimde olmuyordu. B affin'in yabanıl kurtları gibi, tüm
ili kileri düzle tirilmi , sanki ütülenmi ti. H er köpe in
bir yeri vardı, hepsi memnundu, ya am biçimleri tek-

- 132 -
düz ele mi ti, huzurlu ve sakin günler geçiriyorlardı.
B enim varlı ıma tepkileri yalnızca dostça oldu u,
birbirleriyle ili ki kurm a k için d e bir n e d e n gö-
remedikleri z aman, onları kendi yerlerinde, kendi ko-
ulları içinde ziyaret etmekten ba ka çarem kal-
mıyordu. Sonbahar ba larında, ö leden sonraları
geç sa atte, çitle çevrili alanda onlarla bira z z aman
geçirmeyi gelenek haline getirdim. Bu çok dikkate
de er bir tecrübe oldu, ama tarifi zor bir tecrübe ol-
du u da gerçekti. Köpekler hayatta kendilerini mutlu
v e hu z urlu hiss ettikleri z a m a n hiçbir e y y a p-
mıyorlardı. O ılık sonbahar mevsiminde, tepenin ya-
macında, hiçbir ey yapmadan öylece otu ruyorduk.
H ayvanların hayatını daha iyi bilmeye özlem
duyan nice insan gibi, ben de insan olmayan ya-
ratıkların bilincine girebilmeyi hep istemi imdir. Dün-
yanın bir köpe e nasıl gözüktü ünü, seslerin nasıl,
kokuların nasıl geldi ini bilmek isterdim. Bir köpe in
zihnine bir ziyaret yapıp, neler dü ündü ünü, neler
hissetti ini anlamak, bir ba ka köpek bana baktı ı
z aman, farklı görmek yerine onunla aynı eyi gör-
mek isterdim. B eni esas a ırtan, inin yakınında ge-
çirdi imiz o ö le sonralarınd a bun a çok y a k-
la abilmemdi.
N asıl bir ey, diye mi soruyorsunuz? Bir ba-
kıma, çok uz ak bir ülkedeki küçük bir köye girmek
gibi. Bir bakıma da, farklı bir dünyaya, farklı bir bo-
yuta geçmek gibi. Oracıkta, evimin be metre öte-
sinde oturuyorduk, ama içinde bulundu umuz dün-
y a nın b e nim e vimle , b e nim türümle , b e nim
hayatımla hiç ilgisi yoktu.
Bo bo oturmak, hiçbir ey yapmamak, yal-

- 133 -
nızca ya amak, bizim gibi maymun cinslerine zor
gelir. Ama ben o sıra artık maymun cinsi de ildim.
K öp e kler n a sıl bizim ara mı z d a y a a m a yı ö -
reniyorsa, ben de sonunda onların arasında ya-
ıyordum. Ufka do ru inen güne in altında, topra ın
üz erinde oturuyor ya da dirseklerimiz e dayanıp uz a-
nıyorduk. Sırayla. K ar ıdaki a açların arasına do ru
bakıyor, orada kıpırdayan bir ey varsa, onu gör-
meye çalı ıyorduk. Hiç ku ötmüyordu. Y alnızca
böcek sesleri vardı. S essiz, kupkuru ormanın iler-
lerinde arasıra a acın biri, bir ey dü ürüyordu. Bir
koz alak...belki de bir yaprak. O sesi dinliyorduk.
G ölgeler uz arken öyle sakin sakin yatıyor, kırmızı
güne in altında o sakinli i içimizde hissediyorduk.
H er birimiz di erlerinin yanında yeterince mutluydu.
K aygımız yoktu. Dünyanın pek çok yerini ge zmi bir
insandım. Kuz ey kutbuna da, Afrika çöllerine de git-
mi tim. Ama her gitti im yerde, kendime özgü o
maymun enerjisiyle ya amı , maymun tecrübelerini
hissetmi tim. Hiçbir z aman kendimi o köpeklerin ya-
nında, inin bira z ilerisinde yatarken oldu u kadar, ta-
nıdık ortamımdan uz akta hissetmemi tim. Maymun
cinsi, hareketsiz sakinli i can sıkıntısı olarak algılar.
O ysa köpekler aynı eyi huzur olarak algılar.

- 134 -
G rupta ki istikrar bir d a h a hiç bo z ulm a dı, a m a
grubun kendisi de i ti. lnookshook adlı o iri kıyım,
dü ük mevkili güz elimiz, yani en küçük dingo kı-
zımız, bir numaralı erkek olan Suessi'den bir batın
yavru do urdu. Ama bu hamilelik onu daha yüksek
düz eye çıkarmadı. Maria ini yine kendi malı olarak
korudu, orayı Inookshookla payla mak aklına bile
gelmedi. lnookshook da manevi annesi Koki ile çıkıp
ormanlarda kendine ba ka bir yer aradı. D evrilmi
bir a acın yerden fırlayan kökleri altında, uygun bir
y er buldular. O ra d a ki kovu a bir grup fare sı-
ınmı tı. Bu yeni yuvaya ilk baktı ımda, O ntario'da
g e nç bir h a mile kurdun k e ndin e s e çti i ini h a-
tırlamı tım. Koki fareleri oradan çıkardı, kavu u Ino-

- 135 -
okshook devraldı, ama ben son anda cesaretimi
kaybettim, Koki'yi de, Inookshook'u da tutup eve ge-
tirdim. E vde olmak istemiyor, kendi kovuklarını is-
tiyorlardı. Ama ben de do umda bir terslik çıkar
diye korkuyordum. Israr ettim. Ç ok güz el be yavru
do du. Koki ile lnookshook onları birlikte büyüttüler,
ama büyük grubun yardımını almadılar. Di erleri
mesafeli durdu. Y avruların hepsini isteyenler çıktı,
bira z büyüdüklerinde hepsi yeni evlerine gittiler.
O sıralarda ben Viva ile Inookshook'u rahim
ameliyatına götürdüm. Viva'nın ameliyatında bir
terslik oldu. B elki veteriner ona fa zla aneste zi verip
karaci erini ya da böbreklerini bozdu, belki de rah-
minden ba ka bir yerlerini daha aldı. Viva'yo almaya
gitti imde (doktor onu bir an önce almamı istemi ti,
çünkü klinikte ölürs e a m eliy at p ara sını v er-
meyece imden korkmu tu) hayvancık ayakta zor-
lukla durabiliyordu. Ama çok istiyordu ayakta dur-
mayı. O nu orada bırakırım diye korkuyordu. O
i renç veterinerle sefil karısının bana Viva için "iyi
durumda," deyi lerini asla unutmayaca ım. O nu eve
götürdüm, yolculuk edecek kadar iyile ti inde de
N ew H ampshire'a götürüp, tanıdı ımız veterinerlerin
en iyisine gösterdim. O bile yardımcı olamadı. Viva
kendisinin ne kadar hasta oldu unu biliyordu. Konuk
kaldı ımız evin bodrumunda kendine karanlık bir
kö e buldu, oraya kıvrılıp yattı, saklandı. B en de
onunla oturdum. Ç ok acı çekiyordu. Y erken, içer-
ken, kıpırdarken hep a lıyordu. V eteriner acılarını
dindirmek için bir i ne yaptı, Viva ameliyat masası
üz erinde öldü.

— 136 —
ki hafta sonra kızım bir araba kazasında ya-
ralanıp Massachusetts'de hastaneye yattı. Kocamla
ikimiz, kızımızın çabucak taburcu olamayaca ı-
nı anlayınca, ben onunla birlikte Cambridge'e geri
döndüm. Kocam Washington'da, i ine yakın bir
apartman dairesi kiraladı, evimizi de yabancı bir ai-
leye kiraladık. te bu.. .köpeklerin sonu oldu.
Ya da bize öyle geldi. Kızak köpekleri besleyen
bir dostumuz, Suessi'yle Windigo'yu kendi takımına
aldı. Yarı mayı çok sevdikleri için bu onların ho una
gitti. Ben de hayvan beslemeye izin veren bir daire
kiraladım. Ufacık bir daireydi. Çitle çevrili alandaki
köpek kulübesinden çok da büyük de ildi. Ama
oraya ben, o lum, o sıra bizimle kalmakta olan J.
adlı bir ö renci, Koki, lnookshook, Maria ve Fatima,
hep birlikte sı ı tık. Bir süre sonra kızım da taburcu
olup geldi, tedavisine hastaneye gündüzleri u -
rayarak devam etti.
Yeni dairede Maria'nın ilk yaptı ı ey, kaçıp Fa-
tima'yla birlikte gezmeye çıkmaktı. Uzun yıllar önce
Misha'yla yaptı ı gibi. Nereye mi gidiyordu? Yıllardır
görmedi i eski mahallemize. Ama her nedense eski
evimize hiç gitmedi. Belki de seyir yetene ine sahip
olmadı ı için bulamamı tı orayı. Çok yakla ıyor,
ama vazgeçiyordu. Sa lam küçük Fatima'yı ar-
kasına alıp, iyi yürekli bir ailenin evinde, ön ba-
samaklara çıkıyor, eski evimizin belki iki blok öte-
sindeki o yerde bekliyordu. Aile bana telefon
ediyordu tabii. Maria da zaten öyle olaca ını bi-
liyordu. Belki daha mutlu günleri hatırlamaktaydı o
sıra. Belki mini, belki o ullarını, belki Misha'yı dü-

- 137 -
ünüyordu. H er neyse, ben onu almaya gitti imde
her z aman pek hüzünlü olurdu.
Bir yıl böyle g e çti. K ı z ımı z h a sta n e d e-
netiminden kurtuldu, üniversiteye döndü. G eri ka-
!anımız artık Virginia'ya dönebilirdik. Suessi'yle Win-
digo'yu da alıp eve döndüm. Oraya yeniden yerle -
tikten kısa bir süre sonra, epey ya lanmı olan
Koki'de mide kanseri ba ladı. Yürüyemeyecek ka-
dar hastalandı ında sıcak, güvenli ve rahat bir or-
tamda olsun diye onu eve aldım. Ama hep çitle çev-
rili alana çıkmak istiyordu. Sonunda kumların üz e-
rinde sürüklenerek çitin kapısına kadar gitti, gözle-
riyle benden kapıyı açmamı istedi. Koki'yi çok se-
verdim. Y apmak istedi i eyi yaparken ben de ya-
nında kaldım. stedi inin yakınında yere yatmaktı.
Bu köpek benim için öyle önemliydi ki, belki de o
anda sa lıklı gözlemler yapamadım. Ama yine de,
e n z a yıf a nınd a y ardım iste di i ki inin b e n ol-
madı ım' hissettim. B enim orada bulunmama bir iti-
ra zı yoktu. S anıyorum kendini öteki köpeklere bir
kere kabul ettirdikten sonra, bu durumunu kay-
betmek istemiyordu. Inookshook'u istiyordu ya-
nında. O da gelip oturdu. Koki'yle ilgilenmiyor, yal-
nı z c a ora d a bulunuyordu. te buydu K oki'nin
istedi i. K atılmak için çok u ra tı ı grubun ya-
kınında, mutlu hissediyordu kendini. Ö mrünün son
günlerinde, onunla birlikte çitle çevrili alanda kaldım.
B a zı kitaplarda, ölmek üz ere olan hayvanların grup-
tan kaçtı ını, Viva gibi bir yerlere saklanmaya ça-
lı tı ını, kendi durumunu rakip saydı ı di erlerinden
sakladı ını okumu tum. B elki do ruydu. Ama Koki

- 138 -
farklıydı. Bu sırları ortaya dökmeden öldü.
Bir yıl geçmeden Windigo da böbrek yetmezli-
inden öldü. Tıpkı karde i Zooey gibi. Sonra da Ma-
ria kanser oldu. Maria'daki de i iklik Fatima'yı çok
sarsmı tı. Hastalı ında yanında kalıp onu korudu.
Maria'yı son kere veterinere götürürken, Fatima onu
kurtarmak istedi, arabaya bizimle bindi. indirmeye
çalı tı ımda arka kanepeye sıçradı. Arka kapıyı
açıp ona uzandım, ama bu sefer ön kanepeye geçti.
Sonunda onu indirmeyi ba arıp hızla yola koyuldum,
bu sefer arabanın pe inden ko arak geldi ini gör-
düm. Dikiz aynasında. Yolun üzerinde, yuvarlanan
bir sonbahar yapra ı gibi geliyordu.

- 139 -
Ç ok g e çm e d e n, grubumu z d a n g eri k ala nlarla
birlikte Virginia'daki evden temelli N ew H ampshire'a
ta ındık. B en, kocam, kurt köpeklerinin en büyü ü
olan Suessi, dingo kız karde lerden F atima ve 'no-
okshook. N ew H ampshire'da köpeklerin çitle çevrili
alana falan ihtiyacı yoktu. O nun yerine, evimiz e bir
köpek kapısı yaptırdık, herkes istedi i gibi eve girip
çıkabilmeye ba ladı. Köpeklerimiz bir huzur evindeki
ya lılar gibi, birarada epey z aman geçiriyor, bir-
birlerini sakin sakin kabul ederek, aralarındaki an-
la ma zlıkların çoktan çözümlenmi oldu unu gös-
teriyorlardı. H er sabah a ır adımlarla, hep birlikte
dı arıya, i emeye çıkıyor, yerini de hiyerar ide en
küçük mevkide olan Inookshookia seçtiriyorlardı.

— 140 —
lnookshook sa ı solu koklayıp uygun yeri buluyor,
ötekiler bekleyip bakarken oraya çi ini yapıyordu.
i bitince do rulup yana çekiliyor, F atima'nın ya-
va ça aynı yere çömeli ine bakıyordu. O nun i i bi-
tince, Suessi sakin sakin o yeri ondan devralıyor,
üç aya ı üz erinde sendeleyerek durup dalgın dalgın
nnesanesini bo altıyordu. Zihni hep ba ka yer-
lerdeydi. Kulakları yarı katlanmı durumda, gözleri
de yarı kapallydı. D aha sonra, üç köpe imiz kar-
ıdaki çıplak tepenin doru una tırmanıyor, oradan
dört bir yanı seyrediyorlardı. V aktin ço unu yatarak,
olup biteni birlikte seyrederek geçirmekteydiler. Ak-
amları ba z en ormandan geyikler çıkıyor, onların ar-
kasında kalan çayırda otluyordu. Buna pek fa zla ilgi
göstermiyorlardı. Popoları nı geyiklere dönüp yola
bakıyor, ba ka köpek gelir mi diye bekliyorlardı. E n
yakındaki köpekle aramızdaki uz aklı ın yarım mil ol-
du u N ew H ampshire'da bile, grubun sosyal hayata
duydu u ilgi, ava duydu undan fa zlaydı. Böylece bu
uzun köpek hikâyesi de beklenen huzurlu sona yak-
la ıyor gibi görünmekteydi.
Ama tam o sırada beklenmedik olaylar ba -
gösterdi. Ara zimizde çakallar görmeye ba ladık.
Y a lı köpeklere pek de ilgi duymayan çakalların
geli nedeni, ku ya da kümes hayvanları yakala-
maktı. Ama i e ba lamadan önce çimenlerin üz e-
rinde uzun süre yatıp eve bakıyorlardı. Köpekler bu-
lutlu gözleri ve sürekli akan burunlarıyla, kendilerini
seyreden birilerinin varlı ından hiç haberdar de-
ilmi gibiydiler.
Bir gün çimenleri biçtik. Küçük canlıların pek

— 141 —
ço u, özellikle çekirgeler, çimen biçme makinesine
kapılıp parçalanır, daha iri hayvanların ço u da
bunu bilir. Ak ama do ru daha makine i ini yeni bi-
tirmi ti ki, çakalın biri çıkageldi. Ba ı e ikti. Ot-
luyormu gibi yava yava ilerliyordu. Aslında ce-
setleri yemeye gelmi ti. Köpekler birdenbire bu
yabancıyı farkettiler. Çimenler kısalınca, onu gör-
mek kolayla mı tı. Üç köpek kendi güvenliklerini hiç
dü ünmeksizin çayıra do ru bir ko u kopardılar.
Herkesin yaralanabilece i böyle bir kavgadan kork-
tum, köpekleri geri ça ırmaya u ra tım, ama zaten
hiçbir zaman söz dinleyen tür köpeklerden de-
ildiler. Hele yaptıkları i e önem veriyorlarsa! Uçup
gidiyorlardı. Çakal bu arada dimdik durmu , onların
yakla masını bekliyordu. Kavganın korkunç ola-
ca ını sezip ben de ko maya ba ladım. Niyetim ça-
kal' korkutup kaçırmaktı. Ama beni çok a ırtan bir
ey oldu, köpekler çakala on metre kala durdular,
yeni biçilmi çimenlerin üzerinde birbirlerinden ay-
rılarak mevzilendiler, sakin sakin, çakalın yedi i ey
her neyse, onlar da yemeye ba ladılar. Çakal da ye-
mesini sürdürdü. Bu köpeklerle bu çakal birbirlerini
iyi tanıyor gibiydiler.
Sonbahar geldi inde, arasıra Suessi'yle çakalın
pe pe e ormanın kenarında dola tı ını görmeye
ba lamı tım. Belli ki çakal di iydi. Derken kı geldi,
karlarda onların izi olabilecek izler görmeye ba -
ladım. Mehtaplı bir ubat gecesi, tilkiler ortalı a sa-
çılmı ken, ormandan çakalın sesini duydum, acaba
Suessi'yi mi ça ırıyor, diye merak ettim. Besbelli Su-
essi de öyle dü ünmü tü. Duyup duymadı ını gör-

- 142 -
mek için Suessi'yi ararken, köpek kapısının sal-
lanmakta oldu unu, Suessi'nin gitmi oldu unu gör-
düm.
Y a sonra ne oldu? ilkbahar gelinceye kadar ça-
kah bir daha görmedik. izlerine bile rastlamıyordum.
Bunda a ılacak bir ey yoktu tabii. Y aban hay-
vanlarının ço u gibi, o da yolunu iyi biliyordu. K ar
mevsiminde, kendi alanını yolun batısından do-
usuna do ru kaydırmak için ya ı ın ba lamasını
beklerdi. Böylelikle bırakabilece i izler birkaç dakika
kalır, yeni karlar onları hemen saklardı. Ama bu
arada ba ka çakallar gelmeye ba lamı tı bizim ora-
lara. Y anlarında da gözcüleri olan kuz eyli kuzgunlar
vardı. G örünü e göre çakalların dünyasında, bizim
oralar pek sık sahip de i tirmekteydi. Bütün bu pa-
tırtının arasında, Suessi'nin çakalına ne olmu tu?
H erhalde hamile kalmı olmalıydı. ilkbahar ge-
linceye kadar, ergin di i çakalların ço u hamile olur-
du ve genellikle de kendi e lerinden yavru edi-
nirlerdi. Bu s efer e d e h erh ald e Su e ssi'ydi. O
z aman çakal, o yavruları tek ba ına, baba yardımı
olmaksızın büyütmekte zorluk çekerdi. Köpeklerle
çiftle en di i çakalların ba sorunuydu bu. B ebek
ölümleri pek sık olurdu bû durumlarda. Ç akal so-
yunun oldukça saf biçimde devam edebilmesi de
böylelikle açıklanabiliyordu. Ç akal-köpeklerin örnürlü
olmasına, beklendi inden daha seyrek rastlanırdı.
B elki d e o ç a k al, k e ndini gösterm e m e ko-
nusunda dikkatli önlemler alıyordu, çünkü yav-
rularını kendi ba ına büyütmek durumundaydı. Ç a-
kallar tabii insanların kendilerinden genellikle nefret

- 143 -
etti ini çok iyi bilirlerdi. H atta bir gün bölgede ya-
ayan eski koruculardan biri, biti ikteki yaban hayatı
koruma alanında bir çakalı yuvasında, yavrularlyla
birlikte öldürdü ünü anlatıp böbürlenmi ti. Y asayı
ihlal etmi oldu unun farkında bile de ildi, çünkü
ona göre, çakalların korunması gereksizdi. H angi
çakal' öldürdü ünü bileme zdik tabii. Ama Suessi'nin
güz el e ini bir daha görmedik. Yine de z aman için-
de, o yasadı ı, acıklı cinayete kurban giden çakalın
bir yabancı oldu una, Suessi'nin çakalının sa ol-
du una, yavrulardan en a z birini büyütmeyi ba-
ardı ına inanır duruma geldik. Bir yıl sonra, çayırın
ucunda çok yakı ıklı bir genç çakal belirdi. Tüyleri
Suessi'ninki gibi açık renkti. T ek kula ı, Suessi'nin
babası Misha gibi, hafif çarpıktı. O nun Suessi'nin
o lu oldu una kendimizi inandırdık. D aha da güz eli,
günün birinde çayırın üz erinde üç kuzgun uçarak
yakla tı, bütün gün dönüp dolanarak orada avlandı.
Aynı ak am, açık renk çakal, o kuzgunlarla birlikte
çayıra geri döndü. Biz e sanki onlarla bilerek dostluk
kuruyormu gibi geldi. Bir bakıma, kendi öz el göz-
cüleri varmı gibi.
Aramızda birbirimiz e öyle diyorduk. Köpekler
ya landıkça, insan bir süreklilik fikrine ba lanıyor.
Kimler onlara benz eyecekti gelecekte? G eçmi te
kimler onlara benziyordu? Örne in Inookshook'un
tüyleri a arırken, vücudunun iki yanında ince uzun
koyu renk eritler belirmi ti. H erhalde o çizgiler hep
vardı, ama öyle soluktular ki, köpe in güz el renkli
tüyleri onları saklamı tı. Bildi im kadarıyla bizim ki-
tada ba ka hiçbir köpe in böyle çizgileri yoktu. Dü-

- 144 -
z enli, enli, çapra z çizgiler. Z ebraların belindekiler
gibi. Ama Inookshook'unkiler a a ıya do ru inerken,
kasık yöresinde solup yok oluyordu. G ö üs ke-
mi inden kalçalarına kadardılar. Böyle çizgileri bir
te k k ere , A vustraly a'd a bir dingo köp e kte gör-
mü tüm. H arikula d e bir y aratıktı. Bir te p e y a-
macında, kayanın arkasına uz anmı , a a ıdaki ça-
yırd a otla y a n d a n alara b a kıyordu. K oyu re nk
çizgileri onu çok güz el saklamaktaydı, ama inekler
yine de görmü lerdi onu. Y avruları için kaygılanmı ,
parmak ucuna yükselmi , ku kuyla bakıyor, onu ka-
yanın gerisinde görmeye çal ı ıyorlardı. Ino-
okshook'un çizgilerinin Avustralya'dan geldi ini dü-
ünmek ho uma gidiyordu. Dingo annesi kanalıyla.
Bu öz ellik, kurt köpe i olan babasından geçmi e
benz emiyordu. Dingo'ların da eritleri olma zdı, ama
renkleri kızılımsı altın olurdu. Avustralya otları gibi.
Asyalı köpeklerin de ba z en çizgileri olurdu. B elki
öyle bir köpek; okyanusu bir tekne ya da bir kanoyla
a mı ola bilirdi. D e m e k A sy alı bir ata d a dü-
ünebilirdik. Ama bu daha müteva zı olurdu. Yine de,
köpek ailelerinin kendi tanımlarını sürekli olarak ye-
niledikleri, dünyanın her yanındaki çayır kenarların-
da çe itli hayvanlarla kar ıla ıp yakınla tıkları ger-
çe ini biz e hatırlatmaya yeterdi.

N e ister köpekler? Birbirlerini isterler. nsanlar


yalnızca bir tercihtir. Bunu hepimiz biliriz. Di er kö-
peklerle birlikte ya ayan köpekler sakin ve prag-
matik olurlar. K endi ihtiyaçlarını ve duygularını be-

- 145 - F :10
lirtmek, gözlemlerini aktarmak için öyle tela lı ve ça-
resiz ihtiyaçlara kapılma zlar. O ysa yalnızca insanları
tanıyan ba zı isterik köpeklerde böyle eyler sık sık
görülür. Di er köpeklerle birlikte ya ayan köpekler,
ba kaları tarafından anla ıldıklarını bilirler. Ino-
okshook ömrünün sonlarında, bizim türümüzle ilgili
ö rendi i her eyi unutmu gibiydi. N e kimliklerimizi
biliyordu, ne çi e alı tırma yöntemlerimizi. Ama Su-
essi ve F atima ile birlikte ya amını sakin sakin sür-
dürüyor, onlara olan sorumluluklarını bir görev sa-
yıyor, onlar arasındaki mevkiini do ru bir ey olarak
kabulleniyordu. F atima da üvey karde i Suessi'ye
ve yarım karde i Inookshook'a kar ı birtakım so-
rumluluklar hissetmekteydi. Y akalandı ı eker has-
talı ı konusunda neler yapılabilece ini ö renmek
için onu C ornell'deki V eteriner O kuluna götürmü ,
bir gece orada bırakmı tım. Ertesi gün alıp ge-
tirmeye gitti imde, güvenli adımlarla kafesten çıktı,
hastanenin kapısına yürüdü, soka a çıkıp arabaya
bindi, ailesine geri götürülmeyi bekledi. N e bana
bakmı tı, ne de ba ka herhangi bir kimseye. V e-
teriner buna pek a mı tı. Ç ünkü o gözya ları için-
de bir kavu ma sahnesi bekliyordu. Suessi de öm-
rünün sonlarında Alzheimer hastalı ı yüzünden
aklını kaybetmi e yakın bir durumdaydı. nsanların
varlı ını bile unutmasına ramak kalmı tı. Ormandaki
çakalların, çayırdaki ku ların varlı ını biliyordu, kız
k ard e leri ola n dingo di ileri d e biliyordu, a m a
ba z en yüzümüz e a kın bir ifadeyle baktı ı da bir
g erç e kti. Y alnı z kim oldu umu z u d e il, n e ol-
du umuzu bile unutmu gibi.

- 146 -
Suessi bir kı , artrit sancılarını dindirmek için
yapılan bir i neyle öldü. A rıları artık öyle ço almı tı
ki, ayakta durama z hale gelmi ti. O nu kentteki ve-
terinere götürdüm. Ö lümü tıpkı bir a acın ölümü
kadar sakin oldu. Ç abucak soldu, yok oldu. E ve
döndü ümde, onun yakalı ını di er köpeklere gös-
terdim. Ç alı ma odamda, onlarla birlikteydim. Burası
garaja açılan, ısıtılmamı , pek a z e yalı bir odaydı.
F atima ile lnookshook yakalı ı incelediler, burun de-
liklerini bana do ru çevirdiler, ellerimi, giysilerimi
kokladılar. Bu i i bitirince ikisi de geri çekildiler,
bana sessizce baktılar. S anki olup bitenleri öyle bir
dü ünüyormu ya da sindirmeye çalı ıyormu gibi.
O so uk, aydınlık odada kar ılıklı durup bakı ırken,
birdenbire köpekler bir koku çıkarmaya ba ladılar.
Köpek kokusuydu. Islak köpek kokusu. Dikkati
çeken bir koku. Dingo karde lerin ya birinden, ya da
belki her ikisinden, bulut gibi yükselmekteydi. T en-
lerinden ta ıyor, giderek güçleniyor, sonunda odayı
dolduruyordu. D aha önce hiç böyle bir olayla kar-
ıla mamı tım. N eler olup bitti ini anlayamıyordum.
imdi de bilmiyorum. Ama o koku bulutunun içinde
öylece durup sessizce birbirimiz e bakarken, bir-
denbire aklıma, ölümle kokunun hep birbirine yakın
oldu u geldi. Bir çürüme de il de, bir anı olarak. E n
a zından, köpeklerde böyleydi. S esler, o sesi çı-
karanların gidemedi i yerlere asla gideme z. Ko-
kular da o kokuyu çıkarana yapı ıp kalır. Koku çok
köpeksi bir eydi. B en onu anlıyormu gibi numara
yapama zdım. Ama çok ilginçtir, vücudum buna
cevap verdi. Tüylerim havaya kalktı.

— 147 —
Inookshook birkaç hafta sonra öldü. O da ken-
dinde de ildi, bir a aç gibi sakin öldü. O ndan sonra
F atima kendi ba ına ya adı. Ö lmü sahiplerini ara-
yan, onlara seslenen, onları bekleyen köpekler de
görmü tüm. Ama F atima bunların hiçbirini yapmadı.
Suessi'yle Inookshook'a ne oldu unu biliyordu. e-
keri ilerledikçe, daha hareketsizle ti. Ama onun dı-
ında, olayları oldu u gibi kabul eden bir köpekti.
E nsülinin kendini daha iyi hissetmesine yol açtı ını
bile ö renmi ti. i nenin etkisi bir sa at sonra geldi i
halde. H er nasılsa, o iyili in o i neden geldi ini bi-
liyordu. i ne sa ati geldi inde bizi dürtüp hatırlatırdı.
Y eme ini hatırlatan köpekler gibi. G enelde köpekler
böyle bir ili kiyi asla anlayama z. Ama tabii an-
la y a bile n te k köp e k d e o d e ildi. Bizim top-
lulu umuzda en a zından bir tane ba ka köpek de
aynı eyi yapabilmi ti.
H er eye ra men, bence F atima artık kendi ha-
yatını sona ermi sayıyordu. G ünün birinde evden
çıkıp ormana do ru yürüdü ve ortadan kayboldu.
Yoklu unu hemen farkettik, onu deliler gibi aradık.
K endi ba ımız a de il, bir sürü insanla ve üç köpekle
birlikte aradık. Y erel polise, eyalet polisine telefon
ettik, yardım derneklerini, veterinerleri aradık, in-
sanların toplu halde bulundu u her yere duyurular
astık, ga z etelere, radyoya ilanlar verdik, ödüller va at
ettik. Ama çabalarımız bo unaydı. F atima besbelli
ölümün yakla makta oldu unu hissetmi , onu kar-
ıla m a y a gitmi ti. Biz h er yıl onu ara m a yı sür-
dürüyoruz, ama en küçük bir izini bile bulmu de-
iliz. Y akalı ını, kemiklerini bile.

- 148 -
Bu kitaptaki malz emeyle ilgili olarak pek çok ki-
iy e çok e y borçluyum, a m a önc e onlara te-
ekkürle ba lamak, bana ilk antropologları dü-
.
ündürüyor...onlar kitaplarında önce kendi meslek-
da larına yönelik te ekkürleri sıralar, ama inceledik-
leri köyün halkını, ona törenleri gösteren, sorularını
cevaplayan o sabırlı köylüleri unuturlardı. O ysa ben
varsayımcı antropolo u taklit etmek istemiyorum.
O nun tersine, bana en çok kimin yardım etmi ol-
du unu çok iyi biliyorum. O n bir köpe im. Bu yüz-
den önce onlara te ekkürle ba lamak istiyorum;
öz ellikle de Misha, Maria, Koki, Suessi, F atima ve
Viva'ya.

— 149 —
Ama belki yine ilk antropologlar gibi davrandım.
G erçek hayat antropolojisinde, en büyük yardımlar
hep sosyal açıdan a ırı uçlarda olan ki ilerden gelir.
Kimi yüksek rütbelidir, patron oldukları için yardımcı
olabilmi lerdir. O nların yardımı olmasa z aten hiçbir
ey yapılama z. Kimi de çok dü ük rütbelidir, çünkü
kendi toplumlarındaki a a ılanı lan, yabancı bir ant-
ropolog sözkonusu oldu unda önemini kaybeder.
Bu yabancı onlarla dost olabilmeyi ba arır. O nlar da
onu bilgilerle ödüllendirirler. G ariptir ama insanların
ço u, her yerde bu davranı ı benimserler. Dünyanın
her yanında. Köpeklerin de aynen böyle yapması
belki a ırtıcıdır. Yüksek mevki sahibi köpekler, bir
insanı kendi tekellerine alabilir, sosyal açıdan ken-
dilerinden a a ıda olanları ondan uz ak tutabiliner.
nsan ne de olsa de erli bir metadır. H emen hemen
bir ödüldür. Bu arada insan z aten köpekler ara-
sındaki rütbe olayını pek iyi bilmedi inden, rastlantı
sonucu dü ük rütbeli bir köpekle de dost olabilir.
Dü ük mevki demek, mutlaka dü ük z ekâ demek
de ildir. Toplumundan yara almı köpek, genellikle
durumu anlar, kar ısındaki insanın yüksek mev-
kiinden yararlanma fırsatını asla kaçırma z.
B enim köyümde de reisler Misha'yla Maria,
sonra Koki ile Suessi, yıllar sonra da F atima'ydı.
B en de onlara katkıları için te ekkür ederken, as-
lında eski antropologlar gibi yaptım, nüfuz a boyun
e dim.
P eki, ya Viva? Dingo olan Viva da köpekti, ama
o daha köpekti. Di er köpeklerin belli etmeden yap-
tıkları eyleri o çarpıcı biçimde yapardı. Sonuçta,

— 150 —
tıpkı eski antropologların en iyi muhbirleri gibi, bana
gözden kaçırabilece im bir sürü eyi o gösterdi. Ör-
ne in köpeklerin ön ayaklarıyla arka ayaklarını bir-
birinden farklı tuttuklarını ondan ö rendim. Bir ke-
resinde hortumdan su gelip onun durdu u yeri
bastı ında, ön patilerini birer birer kaldırıp silkele-
mi , arkalara hiç aldırı etmemi ti. Arka patiler bi-
leklerine kadar su içindeydi. Viva ayrıca ön patilerini
el gibi, bir eyleri hareket ettirmek için kullanırdı.
Di er köpeklere göre farklı bir a iretin çocu u
olan Viva, onlardan ayrı dururdu. Bu ayrılı ı onu
dü ük mevkilere mahkûm eder, orada yalnızlık çek-
mesine yol açardı. Köpekler toplumunda ben de ya-
bancıydım. Viva bunu anlıyor, ço u z aman dostluk
aradı ında bana sarılıyordu. Bir keresinde yeni bir
eve ta ın ırken onu tel kafese koymu , kaçmasını ya
da kamyonetlere e zilmesini önlemek istemi tim.
Ama çevredeki yabancı insanlar ve karga a onu
öyle sinirlendirmi ti ki, telleri ısırarak özgürlü üne
kavu maya çalı mı tı. Köpeklerin sıkkın oldukları
z aman mutlaka bir eyler yapmak zorunda oldu unu
gösteriyordu bana. Bir eyler. N e olursa olsun. Y eter
ki bir eylemde bulunuyor olsunlar. B en onun kaç-
masından korkup, açtı ı deli i onarmak istedim. N e
yaptı ımı anlayınca, bir an önce o delikten çıkmaya
çalı tı. B a ıyla omuzlarını tekrar içeriye itmek is-
tedim, deli i telle onarmaya çalı tım. O z aman ko-
lumun yenini yakaladı, gözleri devrilip benimkileri
buldu, bir daha yakaladı, kolumun kuma ı a zı di -
lerine kadar girdi, sonra kendini tüm gücüyle arkaya
attı, beni de içeriye çekti. Ö yle güçlüydü ki, tellere

- 151 -
yapı mı tım. Ama delikten geçemeyecek kadar da
iriydim. O z aman çekmeyi kesti, ama kolumu bı-
rakmadı. B eni kafese yaslamı , kıpırdamama izin
vermiyordu. Bir süre bana baktı. Bu arada kendi pla-
nının ba arısızlı a u radı ını da kabullenmekteydi.
Y ava ça, istemeye istemeye a zını açtı, beni ser-
best bıraktı.
Y aptı ı eylerin hepsi de anla ılır eyler de ildi.
E n a zından, insanların anlayaca ı eyler de ildi. Ör-
ne in benimle arabaya bindi inde, gidece imiz yere
varmak üz ere oldu umuzu anlardı. D aha önce
oraya hiç gitmemi olsa bile anlardı. U zun süren sı-
kıcı uykusunda n uy anır, h emen c anlanır, pe n-
cereden dı arıya bakardı. O toyoldan sapıp köy yo-
luna girdi imizde, altımızdaki yolun arabayı daha
çok s arsm a y a b a lam a sı, b elki onun kulla ndı-
ı ipuçlarından biriydi. Ama tek ipucu o de ildi. B a-
z en kilometrelerce kötü yoldan gidiyor, hedefimiz e
ancak ondan sonra varıyorduk. H edefe yakla ırken
arabanın daha sık dönü yapması da bir ba ka ipu-
cuydu. Ama Viva genellikle araba dönmeye ba -
lamadan önce uyanırdı. G idece imiz yeri genellikle
çok iyi kestirebildi ini gördü ümde, farkında ol-
madan i areti ona kendimin verdi ine inanmaya ça-
lı tım. Y a onunla konu uyor ya da bir eyi farklı ya-
pıyor olabilirdim. S anıyorum ondan sonra duygula-
rımı saklamakta epey ba arılı oldum. Ama o yine de
anlıyordu. Ö mrünün sonu yakla tı ında, ben bu sırrı
çözmeye bir adım bile yakla abilmi de ildim. Kö-
pek se zgisi mi? B elki. Ama bir z amanlar fillerin
uzun mesafeden ileti im kurabilmesine de se zgi de-

- 152 -
niyordu. O ysa filler birbirine seslenerek ileti im ku-
rar. S esli olarak. Ama o sesi insan kula ı duyama z.
nsanlar filleri 2500 yıldır köle olarak kullanmalarına
ra m e n, bu e nfra-s e si 1983 yılın a k a d ar k e -
fedememi lerdir. D emek belki köpekler de, çok göz-
lemci yaratıklar oldukları için, bizimle ya da çev-
relerindeki dünyayla ilgili, bizi a ırtabilecek eyler
ke fetmi olabilirler. B elki de tüm dikkatime ra men
yine ben bir eyleri farklı yapıyordum. Y a kendimle
ya da arabayla ilgili bir eyi. V e Viva da i areti ora-
dan alıyordu. O na pek çok konuda borçluyum, ama
öz ellikle bu esrarı su yüzüne çıkardı ı için borç-
luyum. B elki de biz hayvanların davranı ını inceler-
ken, onların biz e verdi i en büyük arma an bu es-
rarengizliklerdir. Viva gibi hayvanlar olmasa, neleri
bilmedi imizi bile görebilmemiz e olanak kalma zdı.
Bu kitapla ilgili olarak çok sayıda insanlara da
minnet borçluyum. E n önce kocama, çocuklarıma,
P eter Lynch, P at Sterret Stokes ve P eter Tho-
mas'a. O nlar ola anüstü köpek sahipleridir. O nların
yardımı ve i birli i, çok eyi mümkün kılmı tır. D aye
Houstorla ailesine, kız ak ekibi kurmayı biz e ö -
rettikleri için te ekkür etmek isterim. Kız ak köpekleri
konusunda D ave'den ö rendiklerim, ba ka her-
kesten ö rendiklerimden çoktur. Ayrıca bu spor he-
pimiz e büyük z evk vermi tir. insanlara da, köpeklere
de. Müteveffa Dr. F orrest F . T enney'in tüm hayatı
boyunca gösterdi i öz en ve bakım için de minnetimi
ifade etmek isterim. 1940 yılında, ilk köpe ime
bakan genç bir veterinerdi. Doktor Micha el Maki ile
Dr. C harles D e Vinne'e de yüksek becerileri, dost-

- 153 —
lukları ve sevgi dolu yürekleri için te ekkürü borç bi-
lirim. inanılma z gibi görünse de, köpekler bu ve-
terinerlere gitmeyi severdi, randevularına kafaları ve
kuyrukları dik olarak giderlerdi. Son z amanlara
kadar kentimizin ecz acısı olan, E yalet Meclisindeki
milletvekilimiz Mert Dyer'e de gösterdi i anlayı için
ükran borçluyum. F atima için gereksinim duy-
du umuz ufa cık dozlard a ki e nsülini biz e o h a-
zırlardı. H erhalde ecz anesinin bundan ka z ancı sı-
fırdı. E nsülin bulmak da büyük z ahmet gerektirmi
olmalı. Biz e ensülin bulunmuyor deyip kendini bir
yı ın dertten kurtarabilirdi. H ele sözkonusu hasta bir
hayvanken! Ama o öyle yapmadı, aylar boyunca
biz e ensülin buldu, F atima da ya amayı sürdürdü.
F atima'nın kaybolmasından sonra bana onu ararken
büyük yardımlarda bulunmu olan Gretchen Po-
isson'a da te ekkür borçluyum.
E linizdeki bu kitabın, ressam Jared Williams'a
ne kadar çok ey borçlu oldu u gün gibi ortadadır.
Ama ona, sanat yetene i kadar, yakın ilgisi için de
te ekkür etmek istiyorum. F oto rafçı P eter Schwe-
itz er'e de, çekti i nice foto rafları bu resimlere ilham
kayna ı olarak kullandırdı ı için te ekkür ederim.
Liz Duvall'e metin düz eltmeleri için, Howard Mans-
field ile Sy Montgomery'ye tasla ı okuyup çok de-
erli ö ütler verdikleri için te ekkür etmek isterim.
Sy'a ayrıca hayvanlar hakkında ya zdı ı ya zılar için,
bu ya zılarında onları birer otomat olarak de il, birey
olarak gösterdi i için de te ekkür ederim. Aynı e-
kilde, hayvanların gözlem gücüyle ilgili derin an-
layı ından ötürü Vicki H e arne'e te ekkür borçluyum.

- 154 -
Köpekler hakkında ya zdı ı çok sayıdaki kitaplar, he-
pimizin anlayı ını geni letmeye büyük katkılar ge-
tirmi tir. E debiyat ajanım Ike Williams'a, yayıncı
P eter D avison'a, yalnız yetenekleri ve bu kitaba gös-
terdikleri ilgi için de il, birlikte çalı ması bu kadar
z evkli ki iler oldukları için te ekkür ederim. V e son
olarak da Bob G ottlieb'e, dünyanın belki en ye-
tenekli editörüne te ekkürlerimi ifade etmek isterim.
O nun o hevesi bana da, ba ka nice ki iye de, büyük
cesaret verdi, ayrıca bu kitaptaki malz emeyi bir kitap
olarak hayalinde ilk canlandıran da kendisiydi.

B TT
Sheila Ostrander
Lynn Schroeder

SÜPER Ö RENME
Kolay ve Hızlı
Ö renme Yöntemi

A LT I N K I T A PL A R
SCOTT PECK

SEVG DÜNYASINA
G DEN YOL

ALT I N K I T A PLA R
1

You might also like