Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 10

Türk Dili I

I. Hafta

*Dilin Tanımı
*Dilin Özellikleri
*Dilin Doğuşu

Dilin Tanımı

İnsan, çevresinde var olan diğer varlıkların aksine, düşünen, öğrenebilen


ve davranışlarını değiştirebilen bir niteliğe sahiptir. Eşref-i mahlûkat
olarak tanımlanan insan, yaratıldığı andan itibaren çevresiyle iletişim
kurma ve bu iletişimi geliştirme mecburiyetinde olmuştur. Bu da insanı,
duygu ve ihtiyaçlarını diğer bireylere aktarmak ve paylaşmak için
vasıtalar aramaya itmiştir. Böylelikle önceleri ilkel olmakla birlikte
sonraları gittikçe gelişen çeşitli iletişim yolları ortaya çıkmıştır.
Hayatımızda çok büyük önemi olan dil, bilişsel bir yetenek olan
“karmaşıkiletişim” şeklinde tanımlansa da diğer birçok anlamı da içinde
barındırmaktadır. Bukarmaşık bilişsel yetenek, insanlık tarihi boyunca
üzerinde en çok düşünülen ve tartışılan kavramlardan biri olmuştur. Bu
bölümde dilin tanımını, dillerin doğuşu ile ilgili teorileri ve dildeki
çeşitlenmeyi de işleyeceğiz.
Dil ile ilgili yapılan çeşitli tanım ve açıklamaları şöyle sıralayabiliriz:

•Türkçe Sözlükte;
•“ İnsanların düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için kelimelerle
veya işaretlerle yaptıkları anlaşma, lisan.” şeklinde açıklanmıştır.
•Muharrem Ergin ise,
•“ İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan doğal bir vasıta, kendine ait
kanunları çerçevesinde gelişen canlı varlık, bilinmeyen zamanlarda
oluşmuş gizli anlaşmalar sistemi, seslerden oluşan sosyal bir kurum “
(1993: 3) şeklinde ifade etmiştir.
•«İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu,
düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi
değer yargılarına göre şekillenmiş ortak kuralların yardımı ile başkalarına
aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir
sistemdir.» (Prof.Dr. Zeynep Korkmaz)
•«Dil, sınırlı anlamın sınırsız kullanımıdır.» W.von Humbolt
•«Dil, sınırlı sayıda sözcük ve kuraldan yararlanarak türetilebilecek
sınırsız sayıda cümleden oluşan bir bütündür.» Noam Chomsky
•«Dil, düşüncenin evidir.» Heideger
•Dil kendisini oluşturan ögeler ve bu ögeler arasındaki ilişkilerden oluşan
bir dizgedir.

Dilin Özellikleri

1. Anlaşma (iletişim) aracıdır.


•İnsanın en önemli vasıf ve ihtiyaçlarından biri yakın-uzak çevresi ile
iletişim kurmasıdır. Dil, insanların iletişimini sağlayan en yetkin araçtır.
•Dilin kişi ve toplum için çok önemli işlevleri vardır. Kişinin toplum
içindeki bireysel ve sosyal başarısını belirleyen en önemli husus dilini
doğru ve etkili kullanmasıdır.


Anlama becerileri Anlatma becerileri


• Dinleme • Konuşma
• Okuma • Yazma

•Dilin asıl görevi toplumda yaşayan insanlar arasında bir anlaşma aracı
olmasıdır. “İnsanlar
duygularını, düşüncelerini, fikirlerini, hükümlerini birbirlerine nakletmek,
meramlarını birbirlerine anlatmak için dil denilen vasıtaya başvururlar.
İletişim Şeması
•Bağlam

2. Doğal bir vasıtadır.


•Dil insanlar arasında bildirişimi, iletişimi diğer bir deyişle anlaşmayı
sağlayan tabii bir vasıtadır.
•Kişilerin her türlü müdahalesine karşıdır, dışarıdan hiçbir müdahaleyi
kabul etmez, kendiliğinden oluşmuştur.
•Dil kendi doğallığı içerisinde varlığını devam ettirir.
•Dil yapay bir varlık olsaydı insanlar farklı farklı diller kullanmazlar, tek
bir dil ortaya koyarlar ve dünyadaki tüm insanlar bu dili konuşurlardı.
•Bu amacı gerçekleştirmek için Esperanto (Polonyalı Dr. Zamenhof)
denilen yapay bir dilin ortaya konulması ve bunun başarısızlığı dilin
doğallığının en çarpıcı örneği olarak bilinmektedir.
(anlaşmazlıklar ve çatışmaların son bulması, evrensel empati gibi
amaçlarla)
•Dil, milletlerin ihtiyaçlarından, doğal süreçlerle kendiliğinden ortaya
çıkmıştır.
•Dile sonradan bazı uydurma kelimelerin empoze edilmeye çalışılması
karşısında başarısız olunması, dilin bu kelimeleri reddetmesi onun
doğallığının bir göstergesidir.
•Pazartesi: öngün Perşembe: koşgün
•Salı: işgün Cuma: yorgün
•Çarşamba:güçgün Cumartesi: bitgün
•Pazar: gezgün 

3. Kendine has kanunları vardır.


•Doğal bir varlık olan dilin kendine ait birtakım kanunları vardır. Bu
kanunlara dil/dilbilgisi kuralları adı verilir. Bu kurallar dil adı verilen
sistemi oluşturan, onun yapısını ortaya koyan özelliklerdir. Bunlar dille
birlikte var olup bir dilin diğer dillerden ayrılmasını sağlar.
•Her dilin ses, biçim ve sözdizimi kanunlarından söz etmek mümkündür.
Bir dilin öğrenilmesi için kurallarının bilinmesi şarttır.
•Örneğin, «Türkçe kelime başında iki ünsüz yan yana bulunmaz.» «Ünlü-
ünsüz uyumları» Türkçenin sesdizimi kanunlarındandır.
•«Türkçe eklemeli bir dildir. Şimdiki zaman fiillere getirilen /–yor/
biçimbirimi ile karşılanır.» «Bir kelimenin çoğul yapılabilmesi için
kelimenin sonuna “-lar/-ler” eki getirilmelidir.» Türkçenin biçimdizim
kanunlarındandır.
•Bu kuralları değiştirmek gibi bir tasarrufumuz yoktur. Dil kanunları, dilin
tarihî gelişiminden ve bünyesinden çıkmış kurallardır.

4. Yaşayan ve değişen bir varlıktır.


•Dil, kendi kuralları çerçevesinde varlığını devam ettirir.
•Canlılığın en önemli göstergesi değişmeye, gelişmeye ve zamanla
farklılaşmaya açık olmasıdır.
• köz > göz tag > dağ
• edgü > iyi eb > ev
• kanı > hani-tAçI > - AcAk

5. Milleti birleştirir ve korur.


Her milletin kendine özgü bir dili vardır. Bu yüzden diller millî bir özellik
arz ederler. Her milletin konuştuğu dil, millet adıyla anılır.
Örneğin Türk/Türkçe, Alman/Almanca, Arap/Arapça gibi.
Dil, ortak kimlik ve kültürü taşıyan önemli bir araçtır.

6. Sosyal bir varlıktır.


•Bir dilin söz varlığı (kelimeleri, atasözleri, deyimleri) o dilin sosyalliğini
gösteren unsurlardır.
•Çünkü bir milletin dünyayı algılayışı, yaşam felsefesi ve değerleri onun
kelime hazinesine yansır ve kelime hazinesi de bu çerçevede şekillenir.
•Toplum ihtiyaç duyduğu varlık ve kavramları adlandırmak ister.
•Eskimolarda «kar», Araplarda «deve», Türkçede «akrabalık ve renk»
adları.

7. Gizli anlaşmalar sistemidir.


•Bir milletin fertleri, bilinmeyen zamanda canlı ve cansız varlıkları,
kavramları, hareketleri karşılayan kelimeler, kelimeler arası ilişkiler ve
bunların sıralanması üzerinde gizli bir anlaşma yapmış gibidirler.
•Dilde nedensizlik ilkesi esastır. Bu dil göstergeleri nedensizdir. gösterge:
gösteren
gösterilen
-Taş (Tr.)
–-Stone (İng.)
–-Seng (Far.)
–-Hacer (Ar.)

8. Seslerden örülmüştür.
•Dil seslerden oluşmuş bir sistemdir. Doğal olarak öncelikle bir sözlü
anlatım aracıdır. Fakat bu ses tabiattaki sesler gibi tesadüfi değil, insanın
ses yolunda belirli şekillerde oluşmuş ve biçimlenmiş sestir.
•Sesler bazen tek başlarına, çoğu zaman da bir araya gelerek canlı- cansız
varlıkları, mefhumları ya da durumları karşılayan dil unsurlarını meydana
getirirler.
•Sesler dilin malzemesidir. Bütün dil birlikleri seslerden yapılır.
•Ses, dilin en küçük parçasıdır.
•Sesleri yazı dilinde karşılayan işaretlere harf denir.
•Sesler duyulan anlamlı veya anlamsız ses birlikleri iken harfler
görülebilen sembollerdir.
•Her milletin bir alfabesi vardır. Türkçenin günümüzde kullanılan alfabesi
Latin alfabesine dayalıdır.

DİLLERİN DOĞUŞU

•Tarih öncesi dönem, yaklaşık beş bin yıl önce Sümerlerin çivi yazısını
icadıyla sona ermiş, Eski Çağ başlamıştır.
•İnsan, bir milyon yıl eski
•Bilinen en eski yazılı belge, Irak’ta eski bir Sümer kenti olan Kiş’te MÖ
3500 yıllarında.
•Bir tür resim yazı (piktogram) esasına dayalı çivi yazısı: Kiş Tableti
•İnsanlık tarihinin son beş bin yılı dışında elimizde herhangi bir belge
bulunmadığından dillerin ne zaman ve ne şekilde doğduğu sorusunun
cevabı yoktur.
•Dünyada konuşulan dillerin ne zaman, nerede ve nasıl doğduğu
bilinmediği için bilim adamları bu konu üzerinde değişik fikirler ortaya
koymuşlardır. Kimi bilim adamları dünyadaki dillerin tek bir kaynaktan
çıktığını tek köken kuramı-, kimileri de dillerin ayrı ayrı kaynaklardan
doğduklarını- çok köken kuramıileri sürmüşlerdir.

1. Yansıma (Bow-bow)Kuramı
• Alman bilim adamı Max Müller tarafından
ortaya konulan ve dillerin insanların tabiattaki sesleri taklit etmeleri
neticesinde doğduğunu savunan kuramdır.

2.Ünlem (Pooh-pooh) Kuramı


İnsanların çeşitli olaylar veya durumlar karşısında çıkardığı, duygularını
ve iç dünyasını yansıtan ünlemlerden dilin doğduğunu savunan kuramdır.

3.İş (Etkileşim/Yo-ho-ho)Kuramı
• Bu kuramı savunanlara göre diller, insanların birlikte çalışmaları
esnasında çıkardıkları seslerin birleşmesi, bu seslerin zamanla eylemleri
ve varlıkların adlarını karşılamaları suretiyle oluşmuştur.

4. Jest-Mimik Kuramı
• Bu kurama göre diller, konuşamayan ilk insanların duygu ve
düşüncelerini anlatmak için birtakım sesler çıkarmaları, her sese ait bir
jest ve mimik yapmaları şeklinde ortaya çıkmıştır.

5. Güneş Dil Kuramı


•Bu kurama göre dillerin doğuşunda en önemli etken güneştir. Çünkü
güneş ışığı, aydınlığı, ateşi, büyüklüğü, hareketi, rengi, yüksekliği gibi
özellikleriyle insanları etkilemiş ve «a/ağ» sesleriyle insan güneşe tepki
vermiştir.
•Ayrıca «güneş» kelimesinin ilk kez Türk dilinde karşılandığının iddiasıyla
ısı ve ışık kaynağı güneş ise bütün dillerin kaynağı da «Türkçe»dir bu
kurama göre. (Avusturyalı oryantalist-Kvergic ve Atatürk)

6. Tanrısal Kuram
•Mensup sayısı çok olan dinlere göre dilin kökeni Tanrısaldır.
•Dil, Tanrı tarafından yaratılmış, Hz. Adem’e varlıkların adları öğretilmiş,
ona konuşma becerisi verilmiştir.
•Dillerin doğuşuyla ilgili özellikle Fransız ihtilalinden sonra birçok
milliyetçi teoriortaya atılmıştır.
•John Webb; «Tufandan sonra Nuh, Çin’e çıkmıştır. Bu durumda ilk dil
Çince’dir.» der.
•Kempe, Tanrı’nın İsveççe, Adem’in de Danca konuştuğunu iddia eder.
•Martin Luther, Almanca’nın Tanrının dili olduğunu söyler.
•Port Royal Okulu, Fransızca dilbilgisinin dünya dillerinin en mantıklısı
olduğunu söyler.

KONUŞMA DİLİ VE YAZI DİLİ


Bir dilin konuşma ve yazı olmak üzere iki yönü vardır. İnsanların karşılıklı
ve
sesli olarak görüşürken konuştukları dil “konuşma dili”dir. Yazıda
kullanılan dil ise
“yazı dili”dir. Yazı dili aynı zamanda bir milletin “kültür dili”dir. Kültür dili,
milletlerin kültür merkezi olarak gelişen yerleşim diline verilen addır.
Konuşma dili, sosyal hayatımızda çevremizdeki insanlarla iletişim kurmak
için konuşurken kullandığımız dile verilen addır. Bu dil, doğal olduğu için
konuşurken ifadelerimizin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru
sıralanıp
sıralanmadığına, söyleyişin doğruluğuna pek dikkat etmeyiz. Bu sebeple
zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş ve kelime
farklılıkları; bu farklılıkların bölgelere göre geçirdiği değişimden de o dilin
lehçeleri ortaya çıkmıştır. Bir dilin konuşma ve yazı olmak üzere iki yönü
vardır.
Yazı dili, isminden de anlaşılacağı üzere yazıda kullanılan; dilde birliği ve
anlaşma kolaylığını sağlamaya hizmet eden dile verilen addır. Konuşma
dilinin her bölgenin doğal, günlük dili olmasına karşılık yazı dili, okuma
yazmada kullanılan ortak dildir. Konuşma dilinde, yanlış söylenen bir
sözden ya da bir kelimenin yerli yerince kullanılmamasından doğan
aksaklık anında geriye dönülerek düzeltilebilirken, yazı dilinde bu
mümkün olmaz. Bu bakımdan yazı dilinin, içerisinde yanlışlıkların ve
eksikliklerin bulunmasına müsaade etmeyecek ölçüde dikkatli ve titiz bir
şekilde kullanılması gerekir. Yazı dili, lehçelerden veya ağızlardan birine
göre şekillenir. Yazı dili, bir milletin millet olma sürecine önemli katkılar
sağlar. Bir milletin din, edebiyat ve bilim adamları yazı dilini zenginleştirir
ve yazı dili belli ölçülerde konuşma dilinden farklılaşır. Türkiye Türklerinin
yazı dili, Batı Türk dilinin Anadolu lehçesidir. Yeni Türkçede ses özellikleri
ve çekim yönlerinden İstanbul ağzı esas alınmaktadır.

Konuşma Dili ve Yazı Dili Arasındaki Farklar :


- Bir ülkede bir yazı dili varken aynı ülkede birden fazla konuşma dili
olabilir.
- Konuşma dili doğaldır, yazı dili ise yapay bir dildir.
- Yazı dilinde kurallara sıkı sıkıya uyulması gerekirken, konuşma dilinde
kurallara
çok fazla riayet edilmeyebilir. Zira konuşma dilinde önemli olan
anlaşmaktır.
- Yazı dilinin kullanım alanı ve etkisi konuşma diline göre daha geniştir.
- Konuşma dili günlük hayatta farklılıklar arz ederken yazı dili
değişmezdir.
Bir ülkede bir yazı dili
varken aynı ülkede
birden fazla konuşma
dili olabilir.
•Yazı dilinde “gideceğiz” kelimesini konuşma dilinde
“gidi:cez” şeklinde söyleriz.
Konuşma dilinde genellikle “Bir” kelimesindeki “r” sesi
düşer. Örneğin: “Bir su verir misin?”diye yazılırken
konuşma dilinde “Bi su verir misin?” şeklinde söylenir.
•Yazı Dili
Konuşma Dili
Mustafa Efendi
Musta:fendi
Nasıl ya
Nası: ya
Gazete
Gaste

KÜLTÜR

Kültür kavramı tarih boyunca pek çok bilimin konusu olmuş, dolayısıyla
da düşünürler tarafından farklı tanımları yapılmıştır. Kültürle ilgili yapılan
tanımlar ve sıralanan özelliklere rağmen kültür tanımlanması hâlâ zor bir
kavramdır. Türk düşünce hayatında da kültür kavramının mahiyetiyle
ilgili çalışmalar yapılmış ve yapılmaya da devam etmektedir. Türk
tarihinde kültür kavramına yönelik fikir yürüten ilk düşünür Ziya
Gökalp’tir. Gökalp, kültür kavramına Türkçe bir karşılık aramış ve bunun
da hars olduğunu belirtmiştir. Gökalp’e göre kültür, bir topluma ait
sanat, edebiyat, dil, inanç, değer, dünya görüşü, ekonomik, hukuk,
gelenek ve göreneklerin tümüne verilen isimdir.
İnsanın gelişimi ve varoluşsal gerçekliği kültürel genlerine kodlanarak
yüzyıllar boyunca geleceğe taşınmıştır. Bu kültürel genlere bakıldığında
insanın kendini nasıl gördüğü, neler düşündüğü; neler hissettiği,
duyduğu, yaptığı ve istediği anlaşılmaktadır. Bir insan kitlesinin
isteklerinin, ülkülerinin ve değerlerinin ne olduğu merak ediliyorsa
bakılacak ilk yer
kültürel anlayışıdır. Ekonomi, teknik, sanat, edebiyat, estetik, bilim,
devlet, coğrafya ve bunlar gibi insanın meydana getirdiği her şey
kültürün konusunu oluşturmaktadır. Kültür genel olarak “insanoğlunun
ortaya koyduğu maddi ve manevi değerlerin tümü” şeklinde
tanımlanabilir. Fakat burada maddi ve manevi değerlerin ne olduğuna bir
açıklık getirilmesi gerekir. İnsanın ortaya koyduğu tüm araç ve gereçler
kültürün maddi yönüne işaret ederken, yine insan ürünü olan tüm
anlamlar, kurallar, değerler ise manevi kültüre işaret eder . İnsanın
ürettiği her ahlak kuralı ya da her araç kültürün ögesidir. İnsanların
üzerindeki giysileri, günlük hayatta işlerini kolaylaştırmak için
kullandıkları araçlar, kafalarından geçen her ahlaki ya da dinî düşünce
kültürdür. Kültürün en belirgin özelliklerinden birisi hayatımızı kuşatıcı
olmasıdır. Kültürün hayatımızı kuşatması, her an onu etkilemesi ve bu
etkiyi devam ettirmesi ile açıklanabilir. Çocukluktan yaşlılığa kadar
başımızdan geçen tüm sosyal olayların hepsinde kültürü üretirken aynı
zamanda ürettiğimiz kültürle kültürleniriz. Bu durum toplumsal bir
olgudur. İnsan kendi kültürünü yaratırken yarattığı kültür de onu etkiler
ve geliştirir . Kültür bu açıdan hem nesne hem de özne konumundadır.
İnsan kültür üretir ve ürettiği bu değerleri yine kültürle geleceğe taşır.
İnsan ile kültür birbirlerinin mutlak kaynaklarıdır. Belirli bir gruba ait
insanların dünya görüşü, günlük hayat uygulamaları, kullandıkları dil ve
tercih ettikleri iletişim şekillerinin kültürün kapsamına girmesi; kültürün
önemli bir özelliğini göstermektedir. Belli bir gruba ait olma ve o grubun
özelliklerini paylaşma, bunun beraberinde kendini diğer gruplardan farklı
olarak görme, diğer grupların maddi ve manevi yaşayış tarzlarına yabancı
olma durumları kültürün özgün bir grup yaratma ya da özgün bir topluluk
oluşturma işlevini göstermektedir. Kültürün bu işlevi aynı kültürü
paylaşan insanların
 birbirlerini kolay anlamalarını
 birbirleriyle üretken ilişkiler kurmalarını
 birbirlerine yapıcı bir şekilde bağlanmalarını
 öznel bir kimlik oluşturabilmelerini,
 aynı idealler için mücadele etmelerini sağlar.
Kültür, yaşanarak öğrenilen değerler manzumesidir. Bir insanın gündelik
hayatta kendisinden beklenen yeme, içme, giyinme, süslenme, inanma,
sevinme, gücenme, kısma, kavga etme, gülme, eğlenme ve tanıma gibi
sosyal hareketlilikler kültürün içerdiği davranış biçimleridir (Brooks,
1997). Tipik bir grup üyesinin bu davranışları nasıl, nerede, ne zaman, ne
kadar ve kimlerle gerçekleştireceğini Kültür genel olarak “insanoğlunun
ortaya koyduğu maddi ve manevi değerlerin tümü” şeklinde
tanımlanabilir. öğrenmesi ise yine kültür vasıtasıyla gerçekleşmektedir.
Çocuklar çevrelerinin farkına varmaya başladıklarında bu davranış
biçimlerini kültürel ortamda öğrenirler. Bu öğrenme süreci ise kimi
zaman bilinçli ama çoğu zaman da bilinçsiz bir şekilde gerçekleşir.
Çocuklar çevrelerinde olup biten olaylardan kendilerine pratik fayda
sağlayacak olanları seçip alırlar ve bu öğrenme süreci onların hayatlarının
bir parçası haline gelir (Güvenç, 2002). Burada dikkat edilmesi gereken
husus, çocukların öğrenirken bunu içgüdüsel ya da kalıtımsal olarak
değil,
yaparak ve yaşayarak öğrenmesidir. Dolayısıyla öğrenilmiş insan
davranışlarının
genel ifadesi olan kültür yeme, içme, uyuma gibi içgüdüsel; göz ve saç
rengi, boy
uzunluğu ya da kısalığı gibi kalıtsal özelliklerden ayrı değerlendirilmelidir.
Kültürel
değerlerden bahsedilebilmesi için sadece belli bir kara parçasında belirli
bir grup
tarafından paylaşılmasının yeterli olmadığı, aynı zamanda öğrenilmiş
olmasının da
gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır.

You might also like