Download as doc, pdf, or txt
Download as doc, pdf, or txt
You are on page 1of 7

YAZIM VE ANLATIM KURALLARININ AKADEMİK DİLDE ÖNEMİ

Bilgilendirici Metinlerde Konuyu Sınırlandırma, Konuya Bakış, Ana Düşünce:

Konu belli amaç ve zorunluluklara göre sınırlandırılır. Yapılacak iş, konunun


ne olduğunu saptayıp nasıl sınırlandırılması gerektiğini çözümlemektir. Söz gelimi şu
konuda bir yazı geliştireceğimizi düşünelim:
“Yeni buluş ve gerçekler karşısında direnmenin nedenleri”
“Ne üstüne söz söyleyeceğiz?” sorusunu “Yeni buluş ve gerçekler” sözleriyle
yanıtladığımıza göre, üzerinde duracağımız konu budur. “Yeni buluş ve gerçekler”
konusunu önce “direnme”, daha sonra “nedenler” gibi iki sınır içinde
geliştirmeliyiz. (Bir zaman dilimi veya belli bir yer verilerek de sınırlandırma
yapılabilirdi; burada yapılmamış.) Bu ön yaklaşım bize bir çerçeve ve hareket zemini
vermektedir. Tutunulacak ipuçları elimizdedir.

Yazılı ve sözlü sunuşun başlığıyla araştırma konusu arasında doğrudan bir


bağ vardır. Başlık konuyu ve bir ölçüde konuya bakışı yansıtır. Başlık ve ara başlıklar
okuyucunun/dinleyicinin ilgisini çekmesi amaçlanarak belirlenmez, yine de esası
bozmayacak ve bir ölçüde bakış açısını verecek ölçüde üsluba açıktır. Kısa ve özlü
olmasına dikkat edilmelidir.

Konu ve ana düşünce arasındaki ilişkiyi soru-yanıt (karşılık) ilişkisi


olarak nitelendirebiliriz. Ana düşünce, yazının belkemiğidir. Konuyu seçmede olduğu
gibi ana düşünceyi oluşturmak bize düşer. Sonraki aşama, “anlatılacakları bulma”
evresidir. Düşünme, araştırma, bilgi toplama sürecinden sonra kişi hangi görüşü,
iddiayı ve tezi ortaya koyacağını kararlaştırır.

DÜŞÜNSEL DÜZENİN YAZIYA DÖKÜLMESİ


Bir yazıda ve bir konuşmada anlatılacakların ilgi ve önem derecesine göre,
ayrıca konunun işlenişindeki açılıma ve gelişime bağlı olarak sıralama (plan)
yapmamız gerekir. Anlatıma başlamadan önce düşünsel düzeni kurmamız gerekir.
Bunun için ilk adım, o konuda söyleyeceklerimizi maddeler halinde sıralamaktır.
Bu dökümün ardından ana düşüncemizi belirleyip şu soruların ışığında
düşüncelerimizi düzene sokabiliriz:

1
- Düşünceler arasında nasıl bağlantı kurabilirim?
- Düşüncelerimi belirli bölümlerde kümelendirebilir miyim?
- Düşüncelerin sıralanışında hangi yolu izleyebilirim?
Bu sorulardan birincisi, sıraladığımız düşüncelerden ana düşünceyle doğrudan ilgili
olanları ayırmamızda ( birlik ); ikincisi, anlamca birbirine yakın düşünceleri bir araya
toplamamızda ( bütünlük ); üçüncüsü de düşüncelerin geliştirilmesinde (giriş-
gelişme-sonuç) bize yol gösterecektir. Planlı anlatımda düşünceler arasında birlik
olmalı, düşünceler birbirini bütünlemeli ve giriş-gelişme-sonuç aşamalarından
geçilerek geliştirilmelidir.
Düşünsel düzenin belirlenmesinde tutulacak ikinci yol ana düşüncemizi
bir cümle olarak saptadıktan sonra bu cümlede yer alan anahtar sözcüklerden
yararlanmaktır. Ana düşünce, konuyla ilgili düşüncelerin toplamı olduğuna göre, bu
anahtar sözcükler de bir bakıma yardımcı düşünceleri karşılıyor demektir.

Bir örnek üzerinde durarak düşünsel düzenin nasıl belirleneceğini ve yazıya


döküleceğini, “Edebiyat Öğretimi” başlıklı bir konuyu önce sınırlandırıp sonra ana
düşünceyi belirleyerek görelim:

Seçilen konu:
Edebiyat Öğretiminde Çağdaşlığın Önemi
Ana düşüncemiz:
Edebiyat derslerinin amacı, öğrencilerin duygu ve düşünce eğitimini sağlayarak
bir beğeni düzeyi oluşturmak, onlara okuma sevgisi, çağdaş bir duyarlık ve davranış
ölçüsü aşılamaktır.
Belirlediğimiz bu ana düşünce cümlesini incelediğimizde kavram değeri taşıyan
şu sözcük öbekleriyle karşılaşıyoruz:
 Duygu ve düşünce eğitimini sağlamak
 Beğeni düzeyi oluşturmak
 Okuma sevgisi kazandırmak
 Çağdaş bir duyarlık ve davranış ölçüsü aşılamak
İşte, bu aşamada yapılması gereken, ilgi çekici ve tanımlayıcı bir giriş
paragrafıyla konuyu ortaya koyduktan sonra bu sözcük öbeklerini birbirine bağlı
düşüncelerle ara başlıklar halinde açıklamaktır. Yazımız beş yapraklık uzunlukta

2
olacaksa, dört sözcük öbeğine dengeli bir şekilde birer yaprak ayırabiliriz; giriş
bölümüne yarım sayfa ve sonuç-kaynakça için bir yaprak yeterlidir. Bölümlerde
işlediğimiz ana düşünceyi, yardımcı düşüncelerle, örneklerle beslersek öbekler arası
ilişkiyi sağlamış oluruz. * * *
“Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar.”
Bu ana düşünce cümlesinde kimi sözcükler (sözlük anlamları dışında)
insan yaşamıyla ilgili bazı durumları karşılamaktadır. Bunu bilerek, burada konu
nedir? -Zorluklar. Konu, nasıl sınırlanmıştır? -Çözüm yolu.
Artık ana düşünceyi açıklığa kavuşturacak, irdeleyecek, ilişkileri ortaya
çıkaracak soruları düşünebiliriz. “Yaşantımızda ne gibi engellerle karşılaşırız?”,
“Bunlara karşı ne gibi tavırlar takınırız?” , “Çözüm yolları nasıl buluruz?” vb. Bu
sorular, ana düşüncenin geliştirilebilme olanağına ve uğraşanın konu üzerindeki bilgi
birikimine ve merakına bağlı olarak artar.
-----------------------------------------------------------------------------------

METNİN BİRİMLERİ OLARAK BÖLÜM VE PARAGRAF


Bölüm ve paragraf (bölümce) bir düşünce birimidir. Sözcük nasıl kavram
birimiyse, cümle nasıl bir yargı ve bildirim birimiyse bölüm ve paragraf da bir
düşünce ve bilgilendirme birimidir. (Bu arada, Latince para bölüm, graf da yazı
anlamına gelir.) Metin hazırlarken düşünceyi belli noktalarda yoğunlaştırırız. İster
konuşma metni, ister bir yazı olsun, düşünce örüntüsünü, bölümleme ve
paragraflandırma yöntemiyle belirtiriz. Bu hem yazan ve konuşan için, hem dinleyen
ve okuyan için bir gereksinimdir.
Yazının bütününde olduğu gibi bölüm ve bölümcede de bir ana düşünce
cümlesi vardır. Bölüm ve bölümce bu cümle çevresinde geliştirilir. Ana düşünce veya
yargı cümlesi çoğu zaman bölümün girişinde veya paragrafın başında bulunur.
Yazarın demek istediğine bağlı olarak kimi durumlarda gövdede veya sonda olur.
Yazar, önce okuyucunun ilgisini uyandırmak, onu konu üzerinde düşündürmek
istiyorsa ana düşünceyi ve yargıyı bölümün ve paragrafın sonuna saklayabilir. Bu
tutum, anlatımı birörneklikten kurtarmaya, ona bir çeşitlilik kazandırmaya yönelik
olabilir.
Bölüm uzunluğu : Kitaplardaki kümelendirici bölüm başlıklarının
kapsadıkları bir yana, temel bölüm birimi, çoğunlukla yarım sayfa ile üç sayfa
arasında bir yer tutar. Paragraf uzunluğu: Bunun için de kesin bir cümle sayısı

3
söylenemez. Paragraf, bir düşünceyi tam açıklayacak kadar uzun, okuyucunun ilgisini
canlı tutacak kadar kısa olmalıdır. Bu, konunun eksiksiz anlaşılmasına, okuyucunun
tam tanınmasına, konuyu işlemedeki amacın açıkça bilinmesine, söyleneceklerin iyi
seçilmesine bağlıdır.
Bölüm ve paragraf bulundukları yere ve gördükleri göreve bağlı bir özellik
taşır. Giriş bölümü veya giriş paragrafı: Makale gibi araştırma boyutlu yazıda giriş
önemlidir. Ne yapmak istediğimizi, neyin üzerinde duracağımızı, konu hangi görüş
açısından ele alacağımızı girişte belirtiriz. Giriş, tanıtmadır. Burası, okuyucunun
ilgisini çekme ve konuya bağlanma yeridir. Tam, doğrudan ve özlü bir tanıtım girişin
özelliğidir. Konuyu tanıtma doğrudan ve geciktirmeden yapılmalıdır. Birtakım
genellemelerle, konu dışı sözlerle ve çeşitli ayrıntılarla oyalanıp durmak doğru
değildir. Paragraf olarak da kısa ve ayrıntısız giriş davetkar bir başlangıçtır. Edebi
yazılarda sıkça tercih edilen konuya şöyle böyle değinen bir-iki cümlelik ilk paragraf,
akademik metinlerde de görülmektedir.
“Gazete okumanın, benim için çeşitli faydaları vardır ki aşağıdaki
paragraflarda açıklamaya çalışacağım.” Bir düşünce yazısı olarak böyle başlayan
kompozisyon ne kadar ilgi çekebilir ki… “Baskıdan yeni çıkmış, mürekkebi
kurumamış günlük bir gazeteyi şöyle rahat rahat okumanın tadına doyum olmaz. Her
sütun, her sayfa, her resim, her haber, kısaca bütün gazete, bizi günlük olayların
içerisine götürür. Günü yaşayan insan haline geliriz.” Girişin daha etkili ve daha
açık olması çekiciliğini arttırıyor.
Şimdi de bir makale girişi yapalım: “Köylerden şehirlere göç edişin bir
değil, birçok nedenleri vardır.” İşte, nesnel anlatım dili gibi duran aslında laf
dolaştırma veya laf kalabalığı yapan bir giriş. Oysa, okuyucu ve dinleyiciyi itmeden
bir tanımlayıcı giriş mümkün: “Köylerden şehirlere göç edişin nedenini herkes başka
türlü açıklıyor. Kimilerine göre topraktan köylü geçimini sağlayamıyor, kimilerine
göre…”
Sözlük tanımı yaparak giriş deneyenler de var: “Sözlük demokrasiyi şöyle
tanımlıyor: Demos halk, kratos iktidar; halkerki.” Yahut sorulu tanımlama
yöntemiyle giriş: “Demokratik yönetim üstünlüğü nereden gelmektedir? Onu öbür
yönetim biçimlerinden ayıran iyi yönleri nelerdir? Çağdan çağa, ülkeden ülkeye farklı
anlamlar taşır mı? Geçerli tanım, bu yönetimde her şey halk tarafından, halk adına,
halk yararına yapılır. Demokrasiyi öbürlerinden ayıran nokta buradan başlıyor.” İlgi

4
uyandıracak buluş ve üslup akademik anlatım nesnelliğine zarar vermeyen bir dil
ayarı gerektirir.
Elbette gövde bölümlerinde bol sayıda örnek olay, açıklayıcı betim,
karşılaştırma, eleştiri bulunur; ayrıca sorulardan, tartışmalardan yararlanma söz
konusudur. İddialar temelsiz bırakılmamalıdır. Gelişme paragrafları ve bölümleri
arasındaki geçişler, önce söylenenleri belirtme, yeni söylenecekleri sezdirme ve
bunlar arasında bağlantı kurmak içindir. Toparlama, ilgi kurma, geliştirme birbirini
izler. Özetleme, ileriye açılmak üzere bir kısa yinelemedir. Gövde bölümler anlatının
esasıdır. Giriş ve sonuç gövde içindir. Sonuç bölümü ve paragrafı yazının başından
beri ileri sürülen düşüncelerin özünü, ana düşüncesini yineleyerek belirtir. Uzun ve
karmaşık düşünce yazılarında sonuca gerek vardır.

BİLİMSEL DİL
Bilimsel eserler, önceki çalışmalara dayanan, hep birbirini tamamlayan,
geliştiren ve değiştiren araştırmaların ürünüdürler. Edebi eserlerde öne çıkan öznel
değerler ve üsluplar akademik anlatımlarda en aza indirilmekte, içerik ve belli sunuş
düzeni esas alınmaktadır. Verilecek bilgilerin gerekli olup olmadığı anlatının/yazının
amacına bağlıdır. Bilimsel eserler nesnel oldukları için kişisel olmayan bir anlatım
kullanılmaktadır. Edebi metin bize insanı, yaşamı farklı biçimde anlatmayı amaçlar,
yaşantı zenginlikleri sunar. Akademik metinde amaç, bilgi sunmaktır. Bu açıdan,
yaşadığımız dünyayı ele alış biçimleri birbirinden farklıdır. Edebi metin daha önce
varolan, yaşanan gerçekler üzerine kurulur, ama bu gerçek, yazarın düş gücüyle
değiştirilmiş, yeniden yaratılmış, kurmaca bir gerçektir. Sanatsal gerçekliktir.
İster edebi ister akademik olsun bu dil, üst dildir, günlük doğal dilden farklı
bir metin dili söz konusudur. Bu üst dil, herkesçe bilinen, kullanılan kalıpların üzerine
kurulmakla birlikte, yazarın amacına uygun olarak günlük dilden farklılaşan terim ve
söyleme sahiptir. Herkes mahkemede yargıca derdini anlatabilir, ancak bir avukat
bunu hukuk alanına özgü terimleriyle kestirmeden dile getirir. Böylece dil içinde,
kullanıldığı bağlama göre biçimlenen özel diller, bir tıp dili, bir gazete dili, bir siyaset
dili oluşur. Okurun bir metni anlayabilmesi metnin alanına özgü dili, terimleri,
söylemi, simgeleri, ilişkileri, deme kalıplarını bilmesine bağlıdır. Günlük dilin
doğallığı dizim ve anlam yönünden kolayca izlenebilir niteliktedir. Bilimsel metinde
dil doğal dilin üzerine kurulur, ancak tanım ve yargılar üst üste ve iç içe geçer, bilgi
ve bilinç daha karmaşık bir yapıdadır, anlamak zorlaşır. Oysa edebi metnin yazarı,

5
dilde yaratıcı girişimlerde bulunur, sözlerin dizilmesini ve anlamsal öğelerin
kullanımını birbirine taşırarak, kaydırarak sanatlı bir dil oluşturur. Bu dil, metinde
kendine özgü bir varlık kazanır (üslup). Edebi dil bilim dilinde olduğu gibi yerleşik,
değişmez kalıplaşmış bir nitelik göstermez. Günlük yaşamda “Babam bir kere öldü”
diyen birinin, her insanın bir kere öleceğini bildiğimiz için gereksiz cümle kurduğunu
düşünürüz. Oysa “Sizin hiç babanız öldü mü / Benim bir kere öldü / Kör oldum.”
(Cemal Süreya) dizelerinde hiçbir yanlışlık olmadığını biliriz. Şiiri okurken bu bir
kerelik ölümü kavramaya, çözümlemeye çalışırız. Çok yönlü yorumlara açık olan bir
dildir, edebi dil; bu yüzden okurdan daha özel bir çaba bekler.
Bilgilendirici metinler okura nesnel dünyaya ait nesnelere, olaylara, olgu ve
durumlara bu nesnelerin ilişkileri üzerine bilgiler sunar. Bunlar gerçek yaşamda
eyleme, işleme dönüştürülecek bilgilerdir. Edebi metnin yaşantı örnekleri yaşam
deneyimlerimize katkıları çoktur; ancak onlar, bizim için zaman içinde yaşamı
anlamlandırır, yaşarken belki de pek ayrımına varamayacağımız biçimde eyleme
dönüşürler. Nermi Uygur edebi metnin etkisini şöyle anlatıyor: “Ben her okuduğum
romanda asıl kendime yaklaştığıma inanıyorum. Her biri çok yanlı gerçekliğimizi
belli bir yandan açar bana. Neden söz ederse etsin beni, başkalarını, yaşamayı tanıtır.
Romancılar varoluşumun nedense benden gizli örtülerini bir bir kaldırır bana.”
Gerek yansıttığı dünyanın nesnel gerçeklikle, yaşadığımız dünyayla ilişkileri, gerek
dili, gerekse bizden beklediği eylem açısından farklı olan metinler aynı zamanda
farklı okumaları gerektirir.
İnsan bilimleri (toplumbilim, ruhbilim, eğitim, felsefe, siyaset, ekonomi vd.),
doğal ve deneysel bilimler (fizik, kimya, matematik, tıp, mühendislik, tarım vd.),
sanat kuramları ve değerlendirmesi, eleştiri vb. ile ilgili metinler, kılavuz kitaplar,
reklam metinleri, mektup, dilekçe, hava raporu, gazete haberleri, kısacası kurgusal
yapıtlar dışındaki tüm metinler, bilgilendirici metin kapsamına girer. Metin,
başkalarına bir şey hakkında bir şey iletmek amacıyla yazılmıştır. Anlama çabamızı,
yazının bütününü okuduktan sonra, “Ne hakkında ?”sorusuyla başlatabiliriz. Yazar ne
üstünde durmakta, ne hakkında söz söylemektedir, yani konusu nedir? Metnin başlığı
bize bir ipucu verebilir. Bilgilendirici metinlerde konu ve başlık çoğu zaman örtüşür.
Konuyu çeşitli açılardan irdeleyebiliriz. Yazarın konusuna karşı tutumu, konuyu
sorunlaştırışı, sorunu ele alışı, çözüm yaklaşımı yazarın görüşüdür. Metnin düşünsel
örgüsünü yönlendiren yargı bildiren cümleler, yani önermelerdir. Bu yaklaşım bizi
metnin ana düşüncesine götürür. Ana düşünce bir bakıma metnin indirgenebileceği

6
kısa özetidir. Metin tek bir cümleye bile indirgenebilir. Yazar, bu temel düşüncesini
hangi düşüncelerle desteklemektedir, savunduğu düşünceleri nasıl temellendirmiştir?
Böylece metnin düşünsel akışını, düşüncelerin birbirleriyle ilişkilerini saptayabilir,
metnin kurgusunu çözümleyebiliriz. Aynı konuda metinden metine değişen bir
örgüdür bu. Metni alımlamaya yönelik çalışmaların bir aşaması da metnin dilsel
yapısını çözümlemektir. Sözcükler, birlikte bulundukları, ilişkide oldukları
sözcüklere, kullanıldıkları bağlama göre anlam kazanır. Sözcüğün yaygın anlamlarını
çıkarmakta güçlük çekmeyiz, ama kendi dil deneyimimiz içinde fazla yer etmemiş,
oturmamış anlamlarını çıkarmakta zorlanırız. Hele sözcük yazarın yüklediği özel bir
anlamda kullanılmışsa, bu güçlük daha da artar. Anahtar sözcükler önemli; anlamca
yoğunlaşmış sözcükleri, metindeki bağlamına ve işlevine göre açıklamak gerekir.
Metin bizi kimi zaman da kendi dışında başka metinlere, başka yazarlara, başka
olaylara gönderir.
Okurken metne önyargısız ve yansız bir tutumla yaklaşmalı. Bacon’un
dediği gibi, “Okuyorsan, ne karşısındakileri susturmak, bilgiçlik taslamak için, ne her
okuduğuna körü körüne inanmak ne de konuşmalarına konu olmaları için oku; onları
incelemek ve düşünmek için oku.” Metni çözümledikten sonra sıra, eleştirel
yaklaşımla onu değerlendirmeye gelir. Okurun katılımı karşılaştırmalar ve tartmalarla
olur: Yazar saptadığı durumlarda, önerdiği çözümlerde, düşüncelerini
temellendirmede haklı mıdır? Destek çıkan örnekleri yerinde midir? Karşıt sav ve
örnekler nelerdir? Soruna başka bir açıdan yaklaşılabilir mi?

You might also like