Felsefe Not

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 4

Hukuki pozitivizm: hukuk yasa koyucunun belirli prosedürlere uygun olarak koyduğu cebir içeren

yaptırımla donatılmış kurallar bütünüdür. Yasa koyuncunun iradesinin önünde hiçbir sınırlama engel
yoktur. Hukuki pozitivistler bir normu kanun olarak kabul ederken sadece içine bakarlar içeriği önemli
değildir. Yasanın iyi mi kötü mü olduğuna bakılmaz.

Hans Kelsen’in görüşüne göre hukukun olması için sadece ve sadece yasa koyucunun iradesine ve bu
iradenin oluşma mekanizmasını oluşturan normlar hiyerarşisine bakmak gerekir.

Hukuki pozitivizm- Pozitif hukuk farkı

Hukuki pozitivizm hukuka ilişkin bir teori iken, pozitif hukuk herhangi bir ülkede mevcut dönemde var
olan fiilen yürürlükte olan hukuk sistemidir.

Doğal hukuk Yürürlükteki kanunlardan değil, doğadan kaynaklanan hukuk demektir. Olan değil,
olması gereken hukuktur. Doğal hukukçular derki, evrensel bir hukuk vardır. Devletin yasa koyucunun
iradesinin dışında mükellef olduğu hukuk ilkeleri vardır. Eski Yunan’da stoa felsefesinde denmiştir ki
doğal hukukun ilkeleri akılda ve doğada yatmaktadır. İnsan aklı ve doğa bir bütündür.

Hristiyan felsefe ve İslami din anlayışında doğal hukuk tanrısal nitelikli değerlendirilir. Yasa koyucunun
uymakla zorunlu olduğu çiğneyemeyeceği yasalar vardır. Bu yasaları tanrı göndermiştir. Bu da ilahi
doğal hukuk anlayışıdır.

Ahlak ve din çıkar amaçlıysa size maddi bir fayda sağlıyorsa gerçektir diyen bir felsefe, pragmatizm,
(faydacılık) ulaşırsınız

Evrensel demek zaman ve mekân üstü demektir. Tüm toplumsal gerçekliğe ilişkin tüm tarihsel
topluma ilişkin geçerli kaidelerdir. Tüm zamanda geçerli olan bu geçerli kaidelere toplumsal olarak
uymak zorundadırlar. Bu doğal hukukun genel tanımıdır.

Doğal hukuk nasıl ortaya çıktı? İlk kez antik dönemde, Helenistik dönemi dediğimiz dönemde stoa
felsefesi ile ortaya çıkmıştır. Doğal hukuk düşüncesinin ilk kez ortaya çıktığı dönemde ilk kez
insanların eşitliği kabul edilmeye çalışılmıştır. O dönemler açısından antik gerçekliğin temel özelliği
köleci toplumdu. Böylesi bir dönemde bu eşitlik ve özgürlük düşüncesinin ortaya çıkması önemlidir.
Yurttaşlar, kendilerini kölelerle bir görmeye başlamışlardır. İnsanlar arasında köle efendi ayrımı
yoktur. Bütün insanlar eşittirler ve özgürdürler. Bu eşitliğin, özgürlüğün resmi anlamda olması önemli
değildir. Önemli olan manevi eşitlik ve özgürlük düşüncesidir. Eylemlerde değil, düşüncede ortaya
çıkmaya başlamıştır ve bu düşünce günümüze kadar etki etmektedir. Doğal hukuk teorisi böylesi bir
süreçte köle ve efendilik arasındaki ayrım bu dönemde ortaya çıkmıştır. Evrensel yurttaşlık evrensel
devlet düşüncesi vardır. Tüm insanların eşit olduğunu ve bu yüzden tüm evrensel hukuk evrensel
yurttaşların bulunduğu bir yapılanmanın içine girmesi gerekir demişlerdir. Bu stoacıların evrenselci
anlayışıdır. Bu evrensellik düşüncesinin olduğu yerde doğal hukuk ortaya çıkar. Evrensellik teorisinin
ortadan kalktığı yerde doğal hukuka yer bulamazsınız.

Doğal hukuk düşüncesi 17. Ve 18. Yüzyılda başlar laik doğal hukuk adı altında karşımıza çıkar. Laik
doğal hukuk teorisi, doğal hukukun kaynağının tanrıdan akla geçişidir. Evrensel kanunlar, ilkeler
vardır. Tüm insanlar eşit özgürdür, belirli hak ve özgürlüklerin doğuştan geldiğini söyler.

Platon der ki bilginin üstünde hiçbir şey yoktur yani platon Sokrates ten yola çıkarak bilgiyi toplumun
dışına çıkarır bilgiyi ve bilgi sahibini toplumun en üstüne çıkarır hatta devlet adlı kitabında hukuku
sistemden dışarı çıkarır der ki filozof kralı hukukla sınırlamayın dolayısıyla bilge kral hukukun
üstündedir der bu görüş hukuki pozitivist bir görüştür platon doğrudan doğruya bir hukuki
pozitivisttir.
Platon’un düşüncesi devletin başına bilgi sahibi insanları geçirmek gerekir ve onu hiçbir şeyle
sınırlamamak gerekir çünkü akıl ve bilgi hiçbir şeyle sınırlamaz.

Platon için adalet toplumsal sınıflar arasındaki dengelerin olmasıdır her toplumsal sınıfın kendi
kulvarında yer almasıdır eşitlik ve orandır

Aristoteles adaletin çoğul olduğunu söyler ilişki biçimlerine bağlı olarak adaleti tanımlar yani aristoda
tek bir adalet kavramından bahsedilmez ona göre ilişki biçimlerine bağlı olarak birden fazla adalet
kavramı vardır toplumda bireyler arasında farklı ilişki biçimleri vardır ve bunların her birine farklı
adalet kavramı vardır. Toplumda farklı ilişki biçimleri olduğunu ve bu çeşitlerin adalete de yansıdığını
söyler.

Aristoteles hukuku sosyolojik olarak ele alır ve doğal hukuk, hukuki pozitivizm çatışmasının dışında
kalır. Aristoteles söz konusu olduğunda teles sosyolojik hukuk yanlısıdır hukuk toplumsal bir üründür
ve her toplum kendi hukukunu inşa eder.

Sosyolojik hukuk, hukuk sosyolojisi olarak tanımlanır. Hukuk toplumsal bir olgu der ve hukuk
anlamak isterseniz o toplumu incelemeniz anlamanız gerekir. Çünkü hukuk toplumdan topluma
değişir. Örf ve âdet hukuku da sosyolojik hukuktur. Toplum hukuku yaratır hatta hukuk sosyologları
derler ki, asıl olan toplumun hukuku yaratmasıdır.

Sosyolojik hukuk Hukuku ne iradenin ne de aklın unsuru olarak görür. Hukuku toplama bağlar ve
hukukun toplum tarafından inşa edildiğini savunur. Toplumu bir yasa koyucu olarak görürler, hukuk
görecelidir, politik anlamda hukuk inşa edilir ve politik anlamda değiştirilebilir. Toplumun üstünde
kaide yoktur. Devlet politik bir inşadır. Devlet hukuku inşa ederken politik güç alanı dikkate alarak
hukuku inşa eder.

Aristoteles kitabında da yazar, insan politik bir varlıktır, insan bu politik olma özelliğini yitirdiği anda
insan olmaktan çıkar hayvan olur, köle olur. Aristoteles e göre, insanlığın politik tanımı insanların
başkaları tarafından yönetilmesidir.

John Locke’a göre insan kategorisinde yine bir daralma vardır. Mal varlığı olmayan insan olarak kabul
edilmez. İnsan hakları liberal felsefesinin kurucusudur, insanlar arasındaki insanların eşitliği,
özgürlüğü söylemine sahip olan Locke’dur. Ona göre insan kavrayışı erkek İngiliz beyaz belirli mal
varlığına sahip olandır. Kadınlar ve köleler insan sıfatında değildir.

John Locke akli doğal hukukun önemli bir düşünürdür. Locke açısından doğal hukukun ilkeleri,
doğuştan insanın aklına verilidir.

Siyasal felsefesinde bir akılcı olarak davranır. Devlete ilişkin bir sorun söz konusu olduğunda bir akılcı
gibi düşünür ve der ki, siyasal alan itibariyle akılda doğuştan ilkeler olduğunu söyler.

Stoa; Stoanın kurucu filozofu Kıbrıslı Zenon’dur. Dönemin düşüncesine baktığımızda iç dünya ve dış
dünya ortaya çıkar. Dış dünya dediğimiz politik dünyadır, iç dünya dediğimiz ahlaki dünyadır. Dış
dünya değersizdir, iç dünya değerlidir. Evrensel hukuk manevi ilkelerdir. Maddi hukuk devletlerle ilgili
olan ilkelerdir. Dolayısıyla manevi olan maddi olan üstündedir.

Siz istemediğiniz sürece dış koşullar size zarar veremezler. Siz dış koşulların zararını kabul ederseniz
size zarar verir bunun arkasında yatan felsefe ise dış dünya maddi dünya değersizdir asıl olan iç
dünyadır köle maddi gerçeklikte kendisini göremeyen kişidir işte bu temelde doğal hukuk teorisi
oluşmaya başlamıştır. Stoa felsefesinin kökeni esas itibariyle politik insan kavrayışının ahlaki insan
kavrayışına geçiştir

Stoa döneminde bir evrensel akıl, evrensellik düşüncesi hakimdir. Stoalılarda ilahi doğal hukuk
düşüncesi söz konusu olamaz. Genel itibariyle stoa felsefesinin hukuka yaklaşımı, evrensel bir hukuk
anlayışının varlığıdır.

Orta çağlarda yasa koyucu tanrıdır stoaa döneminde yasa koyucu doğadır.

Feodalitenin kavrayışı evrensel hukuka, evrensel ahlaka aykırıdır ve ortadan kaldırılması gerekir ve
ortadan kaldırılmıştır.

-Hristiyan teologların irade akıl ayrımı

Doğal hukuku ilahi hukukla temellendirmek isteyenler, tanrısal varlığın mutlak güçle değil, mutlak
hakkaniyetle tanımlanması gerektiğini söyler. Burada Aziz Thomas şunu der Tanrı aklın düzenine
tabidir. Tanrı bir şey söylerken aklın düzenini aşamaz. Peki bu düzeni nedir diye sorduğumuzda bu
düzenin adalet olduğunu söyler ve adaletin sınırlarının dışına çıkamaz.

Augustinus Pozitif hukukun önemli düşünürlerindendir. Özel mülkiyetler tanrısal yasa gereği
oluşmamıştır tanrı yarattığı toprakları insanlara paylaştırmamıştır böyle bir yasa yoktur Augustinus
insani yasaları sisteme hiçbir şekilde katmaz.

Augustinus Tanrı’ya irade varlığı olarak kabul eder ve irade mutlak güce sahiptir gücünün de hiçbir
sınırlaması yoktur. Tanrıdan gelen her şey iyidir tanrıdan gelen her şey hukuktur diyen düşünce irade
temelli bir düşüncedir. buna karşı aziz Thomas diyecektir ki tanrısal akıl her zaman iyiye yönelir.

İlkinde tanrının her şeyiyle iyi olduğunu ikinci düşüncede tanrının iyiye sürüklediğini görüyoruz

İşte bu ikinci düşünce yani Thomas’cı düşünce ilahi hukukçu düşünce tanrısal varlık aklın düzeniyle
sınırlandırmıştır. tanrı adaletin gerekli yükümlülüklerini ortaya koyamaz tanrısal varlık çünkü her
zaman iyiye yönelmiştir iyilik tanrısal varlığın iradesinin üstündedir burada tanrı diye bahsettiğimiz
yasa koyucudur yasa koyucu her zaman iyiyi ister iyiye yönelmiştir dediğimizde yasa koyucunun
üstünde bir ahlaki ilkenin olduğunu söylemiş oluruz yasa koyucu evrensel haklarla insani haklarla
sınırlıdır bunun üstüne çıkamaz dediğimiz takdirde doğal hukukçu düşünceyi savunmuş oluruz aksine
yasa koyucunun devletten çıkan her şey yasadır dediğimizde bu hukuki pozitivist bir ifade olur.

Akli doğal hukuk düşüncesi, doğal hukukun kaynağını akılda bulan düşüncedir der ki, tüm toplumlar
ve zamanlar için genel geçerli evrensel hukuk kaideleri vardır ve tüm toplumlar buna uymak
zorundadır. Bunu söylediğimiz anda tüm insanlar eşit ve özgürdür herkes özel mülkiyet hakkına
sahiptir ve özel mülkiyet hakkından türeyen diğer kişisel hak ve özgürlükleri düşündüğümüzde ve bu
evrensel kıldığımız da feodalitenin bu söylemlere karşı ayakta durması mümkün değildir bu hukuki
söylemle feodaliteye son verilmiştir tabii ki devrimlerden sonra.

Thomas Hobbes açısından tüm insanlar doğa halinde eşit ve özgürdür. Aynı doğal hakka sahiptirler.
Bu doğal hak nedir? Dediğimizde kendi varlığını sürdürme hakkıdır. Hak güçle bağlantılı bir hale
dönüşür. Eski dönemlerde hak temelli bir toplum davranışı yoktur. Tüm bireyler doğal varlıklardır.
Topluma girmeden önce belirli kimliklere sahiptirler. Bu kimliğin de temel özelliği Thomas Hobbes
açısından doğal haktır. Doğal hak insanlar arasında çatışmaya yol açar.

Locke açısından da doğa hali vardır. Onun teorisinde doğa hali tarihsel bir gerçeklik olarak görülür.
Doğa halinde tüm insanların eşit ve özgürlüklere sahip olduğu, hatta mülkiyet hakkına sahip olduğunu
söyler. Doğa hali bazı düşünceler açısından bir kaostur. Mesela Hobbes açısından doğa hali bir kaos
halidir. Bazıları açısından doğa hali olumlu bir haldir. Mesela Locke a göre doğa halinde hiçbir sıkıntı
yoktur. İnsanlar arasında hiçbir sıkıntı yoktur ama ortak nokta şudur, Hobbes ile birlikte, o da der ki,
toplumdan önce birey ve bireyin hakları vardır.

Devlet varsa ve bireyin haklarını özgürlüklerini korumak içindir dediğimizde liberal felsefe liberal
anlayışa karşı karşıya geliriz. Bu anlayışın temel özellikleri dediğimizde toplum öncesi bir birey
kimliğinin varlığıdır. Toplum öncesi birey vardır. Bu birey doğal haklara sahiptir. Doğal hakkı sınırı
nedir? Dediğimizde Thomas Hobbes a göre doğal hakkın sınırı güçtür. Burada doğal hukuk teorisi
olarak algılanabilmesi için doğal durumunu sivil topluma geçişi yani subjektif ortamdan objektif
ortama geçiş sözleşme ile gerçekleşir. Devlet toplumda var olan ahlaki, dinsel temelleri sözleşme
temelinde açıklayabilir. Her şey bireyler arasındaki sözleşmeye bağlıdır. Sözleşmeyi de var eden sebep
bireyler arasındaki çatışma ortamıdır.

Hobbes der ki Bireylere doğrudan verilen doğal hak, kendini herkesin her şeyin üzerinde mutlak
hakka sahip olma düşüncesidir. Doğa halinde bir bireyin hakkını sınırlayan başka bir bireyin gücüdür.
Dikkat edersek hak kavramı değildir. Burada hak kavramı güç kavramıyla özdeşleşmiştir.

Laik doğal hukuk düşüncesi, feodal toplum ve kuralların meşruiyet zeminine darbe vurmuşlardır.
Tanrıdan doğaya geçiş, eskiden feodalitede yapılanma statüko, tanrıya gönderme yapılarak
meşrulaştırılmıştır.

Mevcut toplumsal düzen tanrısal düzenin birebir yansımasıdır der Platon. Dolayısıyla o dönemde
toplumsal kurum ve kurallar tanrıya gönderme yapılarak meşrulaştırır. Modern döneme geçişle
birlikte bu süreçte mevcut siyasal sosyal temelinde artık tanrılık güvencesi ile meşrulaştırılması,
bireylerin doğal kimliği temelinde meşrulaştırılır.

Doğa halinde birey nedir dediğimizde Thomas Hobbes, J.J Rousseau açısından her birey kendi gücünü
en çok dışarı çıkarmak isteyendir. Kendi çıkarına en çoğunu çıkarmak isteyen varlıktır.

39

Toplumun teşekkül etmediği bir noktada insanlara birbirlerine karşı görev ve sorumluluklarından
bahsedilemeyeceğinden iyi kötü, adaletli, adaletsiz gibi ahlaka ilişkin kavramlar da söz konusu
olmayacaktır. Bu durumda insanların her bakımdan eşit olduğu hür ve her türlü baskıdan uzak olduğu
herkesin her şey üzerinde sınırsız haklara sahip olduğu altın çağ olarak adlandırılan bir dünya cenneti
oluşmaktadır. Russo. Doğal eşitlik durumundan eşitsizlik durumuna geçişin koşullarını, eşitsizliğin
kökleşmesine ve kurumsallaşmasının nedenlerini araştırır ve 2 neden ortaya koyar iş bölümü ve
mülkiyet.

You might also like