Professional Documents
Culture Documents
Tarih Felsefesi (M. Hanifi Macit, Alper İplikçi)
Tarih Felsefesi (M. Hanifi Macit, Alper İplikçi)
, Felsefesi
RPEGErı.11
ffiAKADEMI
Tarih
Felsefesi
M. Hanifi MACİT
Alper İPLİKCİ
3. Baskı
IOIPEGEM
fDAKADEMI
MPEGEfı.1
föAKADEMI
M. Hanifi MACİT - Alper İPLİKCİ
T ARİH FELSEFESİ
ISBN 978-605-318-769-1
DOi 10 .14527/9786053187691
Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Pegem Akademi Yay. Eğt. Dan . Hizm . T ic .
AŞ .ye aittir. Anılan kuruluşun izni alınmadan kitabın tümü ya d a bölümleri, kapak
tasarımı; mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt ya da başka yöntemlerle ço
ğaltılamaz, basılamaz, dağıtılamaz . Bu kitap T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bandrolü
ile satılmaktadır. Okuyucularımızın bandrolü olmayan kitaplar hakkında yayınevimize
bilgi vermesini ve bandrolsüz yayınları satın almamasını diliyoruz .
Pegem Akademi Yayıncılık, 1998 yılından bugüne uluslararası düzeyde düzenli faa
liyet yürüten uluslararası akademik bir yayınevidir. Yayımladığı kitaplar; Y ükse
köğretim Kurulunca tanınan yükseköğretim kurumlarının kataloglarında yer almak
tadır. Dünyadaki en büyük çevrimiçi kamu erişim kataloğu olan WorldCat ve ayrıca
T ürkiye'de kurulan Turcademy.com ve Pegemindeks.net tarafından yayınları
taranmaktadır, indekslenmektedir. Aynı alanda farklı yazarlara ait 1OOO'in üzerinde
yayını bulunmaktadır. Pegem Akademi Yayınları ile ilgili detaylı bilgilere http://pegem .
net adresinden ulaşılabilmektedir.
İletiıim
Karanfil 2 Sokak No: 45 Kızılay / ANKARA
Yayınevi: 0312 430 67 50 - 430 67 51
Dağıtım: 0312 434 54 24 - 434 54 08
Hazırlık Kursları: 03 12 419 05 60
İnternet: www.pegem.net
E-ileti: pegem@pegem.net
WhatsApp Hattı: 0538 594 92 40
Prof. Dr. M. Hanifi MACİT
1 976 yılında Erzurum / Oltu'da doğdu. Atatürk Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden 2002 yılında mezun
oldu. Siyaset felsefesi alanında 2009 yılında doktorasını bitirdi. 20 1 2
yılında siyaset felsefesi alanında Doçent, 20 1 7 yılında Profesör oldu.
Halen Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde
öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Yazarın, elinizdeki eserin
dışında, siyaset felsefesi, tarih felsefesi ve etik konularını içeren 3
kitabı, edisyon kitaplarda bölüm yazarlıkları ve makaleleri bulun
maktadır.
Alper İPLİKCİ
1 988 yılında Erzurum'da doğdu. 20 1 2 yılında Atatürk Üniversi
tesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nde lisans eğitimini tamam -
ladı. Aynı yıl Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yük
sek lisans eğitimine başladı ve 20 1 5 yılında eğitimini sürdürdüğü
enstitüye bağlı olarak Araştırma Görevlisi olarak atandı. 20 1 5 yılın
da yüksek lisans eğitimini tamamlayarak bağlı bulunduğu enstitüde
doktora eğitimine başladı ve halen doktora eğitimini sürdürmekte
dir. Bu eser dışında yayınlanmış ulusal ve uluslararası düzeyde çeşitli
çalışmaları (makaleleri ve bildirileri) bulunmaktadır.
ÖN SÖZ
Tarih Felsefesi başlığını taşıyan bu çalışma, öncelikle tarih fel
sefesinin ne'liğini ve tarih felsefesi sorunlarını/sorularını konu edin
mektedir. Bunların en can alıcısı olan iki soru çalışmamızın giriş bö
lümünü oluşturmaktadır. Bu sorulardan ilki; tarihsel gerçeklerden
söz ederken belgelerin, mutlak gerçekliği bize verip veremeyeceği,
ikincisi ise tarihçilerin gerçekler diye sunduğu şeylerin sonradan
gerçekler olarak düzenlenen parçalı tanımlar veya geçmişin izleri
nin olup olmadığıdır.
M. Hanifı MACİT
Alper İPLİKCİ
20 1 9
İÇİNDEKİLER
Ön Söz ............................................................................................................. v
Giriş ................................................................................................................. 1
Tarih Felsefesi Nedir, Soruları Nelerdir .
... .................................................. 7
a. Tarih üzerine felsefe yapmak olanaklı mıdır ................................. 13
b. Tarihin bilgisine tutarlı bir biçimde, belli bir düzen içerisinde
bütünsel olarak ulaşılabilir mi .........................................................13
•• rumlanarak değerlendirilmesidir.
İnsanın öz serüveni olan tarih insan
1
Bilim, bilmediğinizi bilme teşeb-
büsünün şekillendirdiği bir şey-
1
i dir. Tarih bilimi de bu temel kabul
1 varlığının kendisini bilmesi demek
!. ile başlar ve tarihçinin işi kanıtları tir ve bunun için insanın geçmişini
yorumlayarak değerlendirmektir.
bilmesi gerekmektedir. Dinamik ve
·· ----
kompleks bir disiplin olan tarih
sanın hikayesini bilme"
"in
etkinliğidir.
Bu bilme etkinliğinin tanımı üzerinde bir uzlaşı söz konusu değildir.
Ancak belirli kavramlar çerçevesinde yapılan değerlendirmeler veya
tanımlamalar onu ortak bir anlamanın konusu da kılmaktadır. Bu
tanımlara bakacak olursak:
3 Chang'ach, s .23-24.
Tarih Felsefesi 3
4 Chang'ach, s. 25.
5 Nermi Uygur, 'Tarih Felsefesinin Yolu", Felsefe Arkivi, Cilt:3, Sayı:3, 1 957,
s. 1 35- 1 36.
4 Tarih Felsefesi
1O Edward Hallett Carr, Tarih Nedir?, Çev. Misket Gizem Gürtürk, İletişim
Yayınları, İstanbul 2004, s. 1 3 - 14.
11 Carr, s. 1 2.
12 Marc Ferro vd, Tarihler ve Yorumları, Çev. Bahaeddin Yediyıldız, Türk Ta
rih Kurumu Basımevi, Ankara 2003, s. 1 3.
6 Tarih Felsefesi
)
çift anlamlılığına bağlı olarak ·
lıklar arz eder. Tarihin doğasına iliş 1 hem tarih bilimi in nasıl daha iyi •
kin felsefi araştırmalar yapmak, ta - 1 icra edilebileceğine yönelik felsefi ••
1 sorgulamalar yapar, hem de tarihi
rihsel olan üzerine düşünmek, 1 yöneten yasaları ortaya çıkarmaya '
'"
1 "''
;
·· ·==znm- '*
ve felsefi kuramlar üreterek nispeten
sentetik bir faaliyet gerçekleştirmek
tarih felsefesi etkinliğini ifade eder. Eleştirel ve sorgulayıcı bir tu
tumla tarih üzerine felsefe yapmak, tarihin bilinebilir olup olmadı
ğından tutun; onun, amacının ve yönünün olup olmadığına dair so
rular üzerinden değerlendirmeler yapmak demektir.
Genel bir bakış açısıyla tarihin nasıl işlediğine yönelik iki farklı
yaklaşımın var olduğundan söz edilebilir. Bunlar: "kurgusal tarih
felsefeleri, eleştirel tarih felsefeleri" şeklinde başlıklandırılabilir. Kur
gusal tarih felsefeleri, Kant'ın dogmatik metafiziğin biçimleri olarak
adlandırdığı ve yine aynı nedenle eleştirdiği tarzda ortaya çıkan an
lama ve açıklama biçimleridir. Erken dönemlerden başlayan bu tasa
rımlar, yirminci yüzyıla kadar da devam etmiştir. Diğer taraftan eleş
tirel tarih felsefeleri ise bir anlam etkinliğinden daha ziyade bir bilme
çabasında olan felsefelerdir. Çabanın kökeninde olgucu tutumu ge
çerli bir yöntem olarak gören tarihçilerin, tarihçiliğe yönelirken do-
22 Çevik, s. 23.
23 Robin George Collingwood, Tarih Tasarımı, Çev. Kurtuluş Dinçer, Doğu
Batı Yayınları, Ankara 2007, s.40.
1O Tarih Felsefesi
Simmel'in vurgulamış
••
olduğu
dayandığından dolayı, gerçekliğe
yakın bir yön de taşımaktadır. Lakin
tarih yasaları ve bunların anlamı
ayrımına göre: tarih yasaları belli
her deneysel veride olduğu gibi bu
düzeyde ampirik bir nitelik taşır yasaların da çürütülebilme imkanı
ve bu nedenle çürütülebilir, fa
kat "tarihin anlamı" gibi bütünü söz konusudur. Bu nedenle tarih
yorumlamaya çabalayan sorular,
ampirik bir boyut taşımadıkları
yasaları nispi olarak eksiklik barın
için çürütülebilir sorular değildir. dırmaktadır denilebilir. Tarihin an-
lamı noktasındaki tarihsel bütünün
yorumlanmasına yönelik çabalar ise
çürütülebilirlik niteliği taşımamaktadır. Çünkü bu yaklaşımlar, gö
rünenlerin gerisindeki şeyi ifade etmeye çalışmaktadır. Bu yüzden,
tarih yasalarının nispi olarak eksik olduğu yerde, bunların anlamına
yönelik yaklaşımlar tam anlamıyla eksiklik barındırmakta ve deney
sel verilere dayanmadığı için de gerçeklik olarak ifade edilememek
tedir. Simmele göre tarihin bütün gerçeklikleri tamamen bilinse bile,
Öte yandan Gustave Le Bon'a göre ise: "Bir bilimin genel ilkeleri
o bilimin felsefesini oluşturur. Bu bilim değiştikçe felsefesi de değişir.
Tarih bilimi de bu genel yasaya bağlıdır:'27 Buna göre tarih felsefe
si, zaman geçtikçe bilimsel ilerlemelere dayalı olarak kendi problem
ağını da değiştirmektedir. Bu yaklaşım açısından tarihsel olaylar akıl
ve mantık dışı gibi görünse de aslında akla uygun nedenlere dayan
maktadır, fakat derin bir ele alış gerektirmektedir. Tarihi oluşturan
olaylar, bu bağlamda çeşitli nedenlere dayalı olarak meydana gel
mektedir. Ancak kimi olaylar için nedenleri bulabilmek, çok uzak
dönemlere gitmeyi gerekli kılmaktadır. Böylece tarihsel olaylar,
birbiriyle bağlı olan halkalar biçimindeki bir zincir gibidir. Fakat
tarih yazımında her olayın uzak nedenlerinin incelenmesi gibi bir
zorunluluk kabul edilirse, o zaman da tarih yazımı imkansız bir ni
telik taşıyacaktır. Bu nedenle tarihsel bir olaya doğrudan neden olan
26 Simmel, s. 84-86.
27 Gustave Le Bon, Tarih Felsefesi, Çev. Hüsrev Akdeniz-Murat Temelli, Ataç
Yayınları, İ stanbul 2004, s . 1 0
12 Tarih Felsefesi
28 Le Bon, s. 1 0.
29 Le Bon, s. 7- 10, 1 3- 1 4.
30 Le Bon, s. 18.
31 Le Bon, s. 38.
Tarih Felsefesi 13
32 Meyerhoff, s. 1 1 7- 1 1 8 .
33 Serpil Oppermann, Post-Modern Tarih Kuramı, Phoeni.x Yayınları, Anka
ra 2006, s. 9.
Tarih Felsefesi 15
34 Carr, s. 129-130.
16 Tarih Felsefesi
pek mümkün değildir. Öyleyse tarihin güçlü bir siyasi tarafı söz
konusudur. Geçmişin araştırılması ve tahlili hususunda tarihçi, bir
taraftan bugünkü siyasal bilinci taşır, diğer taraftan geçmişin siyasi
bilincini anlamaya çalışır. Bugünün siyasal bilinci, "temaların, kay
nakların ve metotların seçiminde, yani araştırmanın başlangıç aşa -
masında kendini ideolojik ve politik unsurlar olarak" gösterirken,
diğer taraftan geçmişin siyasal bilinci de dönemin tarih yazıcılığını
etkilemiş ve hatta belirlemiştir. Tarihi tecrübe, "geçmişin bilinmesi,
ortak hafıza, önceki başarı ve hataların değerlendirilmesi, asırların
bize bırakmış olduğu miras, insanın ilerlemeleri, teknolojik, kültü
rel, hümanist, sosyal zaferleri, bütün bunlar siyaseti damgalar:'38 Bir
başka ifade ile tarih, siyaseti gerekçelendirir ve ona çeşitli referanslar
sunar. Lakin unutulmaması gereken, tarihin haklı davalar için ge
rekçe üretmesinin meşru olduğudur; haksız davaların gerekçelendi
rilmesi sureti ile inşa edilecek gelecek, haklardan / refahtan yoksun
olacaktır. Tarih bilgisinin siyasi uygulamalarda çarpıtılarak kullanıl
ması ve tarih felsefesinin bu sorunu temel bir problem olarak ele alıp
irdelememesi, çeşitli haklı davaların siyasetin gölgesinde kaybolma
sına sebep olmaktadır. Siyaset, yapısı gereği çıkar ve çıkar ilişkilerini
bünyesinde barındırdığından dolayı, çoğu zaman çıkarların gerek
çelendirilmesinde tarih ve tarihçilik, siyaset tarafından bir alet ola
rak kullanılmaktadır. Tarihçiliğin tarih boyunca siyaset ile olan bu
olumsuz ilişkisi, tarih felsefecilerinin de üzerine eğildiği bir problem
olmadığı gibi zaman zaman da onların, bir siyasi anlayışın emrinde
açık veya örtük değerlendirmeleri de mevcuttur.39 Felsefi anlamda ir
delenmesi gereken bu sorun, sadece tarih felsefecilerinin karşı dur
ması gereken bir problem olmaktan çıkarılıp, siyaset felsefecilerinin
de bu mesele üzerine düşünmeleri gerekmektedir.
38 Ferro vd., s. 1 3 - 1 4.
39 Ayhan Bıçak, Tarih Felsefesi, Derga h Yayınları, İstanbul 20 1 5, s. 1 9 1 - 192.
18 Tarih Felsefesi
••
amacının mutlak bir parçası olup
olamayacağı tartışmasıdır. Akade
••
düşünür, verdiği bir konferansta çok
- ).. beğenilir ve dinleyiciler tarafından
ayakta alkışlanır. O ise büyük bir tevazu ile "Bayanlar, baylar beni al
kışlamayın. Çünkü bunları ben söylemiyorum, "belgeler" söylüyor"
der.40 Belgeyi tam anlamıyla gerçekliğin ifadesi olarak temele koyan
Ranke, tarihçinin görevini de bu bağlam üzerinden kurar. Ona göre
tarihçinin işi "yalnızca hakikatte ne olduğunu ortaya çıkarmaktır.
Hakikatte ne olduğu ise belgelerde saklıdır. Bu durumda tarihçinin
yapması gereken şey belgelerin kritiğini yapmaktır. Çünkü artık ta
rihçi belgelerin içinde yer alan olguların ortaya çıkarılması sürecinin
aktörüdür:'41 Birinci elden kaynakların tenkidi ile hakikati ortaya çı
karmak mümkün olduğu gibi tek geçerli yoldur da. Lakin bu iddia
20. yüzyılın başlarından itibaren bir meydan okumayla karşılaşır
ve bu meydan okuma ileri sürülen Rankeci tez için çok ciddi bir
eleştiriyi de ihtiva eder. Bazı araştırmacılar tarihin olmadığını, onun
tarihçi tarafından yaratılan bir etkinlik olduğunu ve hatta tarihin
42 Acun, s. 92.
20 Tarih Felsefesi
durum her daim kendini yineleyen bir döngüdür. Bunun için tarihte
ilerlemeyi her zaman bir gerileme ve bunu yeniden bir ilerleme iz
••
ler.46 Döngüsel tarih anlayışının diğer bir önemli temsilcisi
Spengleröir. Spenglere göre
kültürler de tıpkı insanlar gibi belirli
Döngüsel tarih, her bir uygarlığın yaş aşamalarından geçmektedir. On
aynı evreleri geçirip tekrar başa
döneceğini kabul eder ve burada
ların da çocukluk, gençlik ve yaşlılı
tarihin bir sonu bulunmamakta ğı mevcuttur. Tüm insanlık tarihi,
dır. i lerlemeci tarihte ise insanlık
tarihi bir bütün olarak ele alınır organizma biçiminde olan
ve genel tarihin belli evrelerden
kültürlerdeki değişim, dönüşüm ve
geçtikten sonra sonlanacağı kabul
edilir. hayat hikayelerinden meydana
52 Carr, s. 125.
53 Carr, s. 127.
54 Carr, s. 1 28 - 1 29.
Tarih Felsefesi 25
55 Carr, s. 1 3 1 .
56 Doğan Özlem, Tarih Felsefesi, Say Yayınları, İstanbul 20 1 0, s. 75.
26 Tarih Felsefesi
64 Herodotos, s. 6.
65 Herodotos, s. 17.
66 Özlem, Tarih Felsefesi, (200 1 ), s. 22.
Tarih Felsefesi 31
felsefi ve daha değerlidir, çünkü şiir daha genelden tarih ise özelden
söz eder.67 Bir diğer ifade ile, birinin bildirimleri evrenselin doğasıy
la ilgili iken (tümel yargıyı ifade ederken), diğeri tikelin ve olumsalın
bildirimini yapar. Şiir hiç kuşkusuz felsefe ya da bilim değildir, ancak
tarih ile kıyaslandığında daha felsefidir.68 Zira tarih, deneysele da
yanan çokluğun bilgisine yönelmiştir. Aristoteles'in değişik devrim
türleri ve bunların geçmişten günümüze nasıl seyrettiğine dair de
ğerlendirmeleri oldukça fazla olmakla birlikte, hiç kuşkusuz bunlar
tarih felsefesi değerlendirmeleri değildir. Daha ziyade tarih üzerine
tarihçinin kendisi tarafından da ortaya konulabilecek genel değer
lendirmelerdir.
/'
rı •• Köklerimizin tanrısala dayandığını
ifade etmek gurumuzu okşayabilir,
(1 Livius'un tarihçiliği, kes-yapıştır 1 ancak tarihçinin işi, insanların gu
tarihçiliği şeklinde tezahür eder
ve onun yaptığı, erken Roma rurunu okşamak değil, insanların
Tarihi'nin rivayet kayıtlarını bir
araya getirmektir. Tacitus'un ise
yapıp etme1erını resmetmektır. D ı-
·
·
' ·
sefı bir bakıştan yoksundur. Daha ziyade retorikçi bir dil ve anlatım
baskındır.71 Tacitus, tarihi çeşitli karakterler üzerinden anlatır, ancak
seçtiği karakterler tarihi hakikatlere uygun olmadığı gibi, bunlar
aracılığıyla bir saldırı içerir.72 Olguları yanlış tasarlar ve olayları süslü
göstermek için abartılı örneklere başvurur. Roma tarihi, bir şeyin
nasıl meydana geldiğini açıklamayı amaç edinme tavrından yoksun
dur. Bu tarihçilerde tarihin alanı, insanların yaptıklarını betimle
mekten öteye geçmemiş, yararcı bir tavır benimsenmiş ve tarihsel
olaylar karşısında dürüst davranma tembelliği söz konusu olmuş
tur. 73 Diğer taraftan her ne kadar Livius'un daha özgün bir karaktere
sahip olduğu söylenebilse de her iki düşünürün ortak noktası olarak
dile getirilebilecek olan şey; bu dönemde tarihin amaçlar için araçsal
olarak kullanıldığıdır.
İbn-i Haldun ve Saint Augustinus, şıdır ve tüm tarih belli bir neden
sellik içerisinde bilinebilir.
yaşadıkları dönemi aşan düşüncele
re ve özgün değerlendirmelere sa
hip kişiliklerdir. Haldun'un neden-
•• _....,,.
3 . 1 . Batı Ortaçağı
3. 1. 1. Saint Augustinus
(354-430) : Roma Kuzey Afri
ka'sının bir yerlisi olarak dünyaya
gelen ve oranın bir sakini ola
rak hayatını geçiren Augustinus,
Hıristiyanlığa yönelik putperest
hücumlar sebebiyle harekete geç
miş ve temel eseri olan "Tanrı
Devleti"ni kaleme almıştır. Bu
eserde düşünür putperestliği; kendini beğenmişlik, değerlere saygı
sızlık ve dünyevi olana bağlılık şeklinde betimlemiştir ve ona göre
Tanrı Devleti, dünyevi olanı aşan bir ideali ifade eder; dünyevi olana
yönelik eksiklikleri de içerisinde barındırmaz.
••
çok bencildirler ve düzene, itaate
ve toplumsal iş birliğine zorlanmak _...,,,
için devlete ihtiyaç duyarlar. Devlet olmazsa anarşi ortaya çıkar. Bir
başka ifadeyle, Adem ve Havva'nın günahı ve cennetten düşüşleri,
evrenin kozmik düzenini, uyum ve ahengi bozmuştur. Tabiatıyla bu
durum, iki devletin ortaya çıkmasını ve her bir devletin kendi si
yasal ve moral değerlere sahip olmasını beraberinde getirmiştir ve
bunun doğal sonucu; Tanrı Devleti ve Yeryüzü Devleti şeklinde te
zahür etmiştir. Tarih bu iki gerilimli ilişkinin bir ürünü olarak ortaya
çıkmakta, inananlar ve inanmayanlar arasında ayrılmaların belirlen
diği süreç olarak devam etmektedir. Bir başka ifade ile iki devlete
ait değerlerin, yani Adem'le ortaya çıkan, Kabil'in Habil'i öldürdü
ğünde, diğerinden ayrılmış olan değerler ile Tanrı Devleti'ne ait de
ğerlerin savaşıdır. İki devlet arasındaki bu mücadele de baştanbaşa
bütün tarihi kaplamaktadır. Gerçek devlet olan Tanrı Devleti, Roma
79 Aster, s.322.
38 Tarih Felsefesi
gibi dünyaya ait devletlere karşı zafer elde ettiğinde son çözülme
gerçekleşmiş olur. Doğal olarak bu durumda insanlık tarihi, siyasal
uyumsuzluğun ve devletin olmadığı Cennet Bahçesi'nden çatışma
ve uyumsuzluğun olduğu, siyasi otoritenin varlığına ihtiyaç duyulan
bir duruma geçişi temsil eder.80 Siyasal otoritenin kaynağı açısın
dan bakıldığında düşünürün devlete yüklediği anlam, Aristoteles'in
organik toplum anlayışından uzak olduğu gibi Platon'un ahlaki bir
eğitici olarak gördüğü devlet anlayışından da uzaktır. Düşünür açı
sından sorun, kötünün nasıl kontrol altında tutulabileceğiyle ilgili
dir ve Tanrısal devletten uzaklaşan insanın, yeryüzü devleti ile bunu
aşması da olanaklı görülmemektedir. Bunun temel nedeni insanın
günahkar bir varlık olmasıdır. Günah dünyaya girmeden önce in
sanlar arasında bir eşitlik söz konusudur. Ancak günah; güç kullanı
mını, idareciler ve tebaa olmak üzere bir otorite ayrımını, hem ceza
hem de bir güvenlik ölçüsü olarak beraberinde getirmiştir. Organize
olmuş bir devlet sistemi bunun için gereklidir.81
•• _._,,,,,
kendi başına ve ayrı ilkeleri olan bir
ilim olduğunu belirtir. Tarihçilerin de
bunu bilmesi ve tarih yazmak için sosyal hayatın inceliklerini kavra
ması gerektiğini şart koşmuştur.
Haldun'a göre tarih, insanlık için en faydalı ilimdir. Tarih, gelmiş
geçmiş bütün toplumların durum ve ahlaklarını, peygamberlerin hal
ve hareketlerini, devlet başkanlarının ve devletlerin durumunu ve
takip ettikleri politikayı derleyen bir bilim dalıdır. Din ve dünya iş
lerini birleştirmek isteyenler, tarihe başvurarak ondan yararlanırlar.
Bu açıdan tarih, birçok kaynağa, çeşitli bilgilere, dikkatli ve objektif
incelemelere muhtaçtır. Bu metot, insanları yanılmalardan korur.
Çünkü tarihi bilgiler, sadece nakil ve rivayetlere dayanıp, örf, adet
ve sosyal ilişkileri yorumlama şansı verir. Dünyanın değişimi ile bi
linmeyen gerçekler bugüne uymadığı ve geçmişle karşılaştırılmadığı
zaman yanlıştan kurtulmak mümkün değildir. Haldun'a göre tarih
çiler tarihsel olayları aktarırken gerekli düzeyde titiz davranmayıp,
aktardıkları olayların gerçekliğine ilişkin bir belge sunmayıp, sadece
daha önceki tarihçilere göndermelerde bulunmaktadırlar.84 Bu ve
benzeri tutumlardan kaçınılmadığı sürece de tarihi araştırmanın
sıhhati her daim bir problem olarak kalacaktır.
Bu durumda tarih bilimi umran bili gibi doğar, büyür, gelişir ve ölür.
Bu kaçınılmaz bir döngüdür. Bü
minin sağlayacağı bulgulara dayan tün toplumlar kendi içerisinde çe
şitli aşamalardan geçerek çözülme
mak durumundadır. Tarihçi ise ele ve çöküş sürecini yaşarlar. Lakin
alacağı tarihsel olaylar arasında ne bu döngü, bütün insanlık için tek
bir süreçten oluşmaz, aynı zaman
densel ilişkiler tesis etmeye çalışa - dilimi içerisinde farklı kültürler
farklı aşamaları yaşıyor olabilir.
caktır. 89 Çünkü nasıl ki doğa olguları
arasında bir nedensel ilişki var ise
toplumsal olay ve olgular arasında da
•• _____.,,.
nedensel bir ilişki söz konusudur.90 Tarihin gerçek bir bilim olabilme
si için de tarihçinin, ele aldığı olayların nasıl ve niçinini soruşturması,
onların kaynaklarına inerek nedensel açıklamalarını yapması gerek
mektedir.91 Bunun için en uygun yol ise tarihi, felsefi-akli bilimler
içerisinde değerlendirmek, onu felsefi bir bilim olarak ortaya koy
maktır. Bu da ancak tarihi olayların gerçek ve derin anlamlarını açığa
çıkarmak için yapılacak olan araştırmada, kaynaklar ile ortaya koy-
88 Arslan, s.55.
89 Arslan, s.56-57.
90 Özlem, Tarih Felsefesi, (200 1 ) , s.39.
91 Arslan, s.57.
44 Tarih Felsefesi
92 Arslan, s.58-59.
93 Aysevener, Tarih Felsefesi, s. 34.
Tarih Felsefesi 45
4. AYDINLANMA VE TARiH
4. 1 . Aydınlanma ve İlerleme Düşüncesi: Kimilerinin Akıl
Çağı kimilerinin ise Altın Çağ veya Işık Deryası olarak adlandırdık
ları Aydınlanma, Avrupa'da yaşanan belirli bir döneme gönderme
dir. Genel olarak Aydınlanma fenomeninden söz edildiği zaman, 1 8.
yüzyılda Avrupa'nın her tarafında etkili olan, İngiliz devrimiyle baş
layıp Fransız devrimiyle doruk noktasına ulaşan ve sonuçları itiba
riyle toplumsal/siyasal hayata dair çok ciddi etkileri içerisinde barın
dıran felsefı hareket97 anlaşılmakta ve böyle tanımlanmaktadır.
Etkileri itibariyle geniş bir yelpazeyi ifade ettiği için de Aydınlanma
kavramıyla nelere gönderme yapıldığı halen canlılığını koruyan bir
••
tartışmadır. Dolayısıyla Aydınlanma fenomeninden söz ederken,
bunun bir ideoloji hareketini mi, ge
nel geçer bir tanımı mı veya genel
Geleneğe ait olan her şeyin köle bir zihniyet değişimini mi kast edip
leştirici hurafelerle dolu olduğunu
dillendiren, eski olandan kurtuluş etmediğimize ilişkin soruların sonu
ve yeni olanın inşasını ifade eden
gelmemektedir.
Aydınlanmada "akıl� toplumsal
var oluşun diğer tüm boyutlarını
kendisine tabi kılan biricik ege
Aydınlanma düşünürlerini ka
men gücü ifade etmektedir. rakterize edecek olan temel cümle
•• _...,,,,
"seküler akla mutlak iman"dır. Bu
cümle, Aydınlanma düşünürlerinin
hemen hemen hepsini ortak bir çatı altında değerlendirmemize de
yardımcı olacaktır. Geleneğe ait olan her şeyin köleleştirici hurafe
lerle dolu olduğunu dillendiren, eski olandan kurtuluş ve yeni olanın
inşasını ifade eden Aydınlanmada akıl, toplumsal var oluşun diğer
tüm boyutlarını kendisine tabi kılan biricik egemen gücü ifade et
mektedir.98 Bu nedenle de Fransız aydınlanması iki temel yorumla
özetlenebilir. Bunlardan ilki, dine karşı olan eleştirel bakıştır. Bu ba
kış açısı itibariyle din, toplumsal mutsuzluğun ana nedenlerinden
99 Çiğdem, s. 36.
1 00 Collingwood, Tarih Tasarımı, s. 1 26- 1 29.
48 Tarih Felsefesi
101 Giambattista Vico, Yeni Bilim, Çev. Sema Önal, Doğu Batı Yayınları, An
kara 2007, s. 27.
102 Vico, s. 94, 95, 99.
Tarih Felsefesi 49
1 03 Isaiah Berlin, Vico and Herder: Two Studies in the History of Ideas, Chatto
and Windus Ltd., London 1 976, s. 4.
1 04 Vico, s. 9 1 .
1 05 Berlin, s. 4 ı .
1 06 Vico, s. 1 05.
1 07 Berlin, s. 26.
50 Tarih Felsefesi
1 08 Vico, s. 1 1 1 - 1 1 2.
1 09 Berlin, s. 47.
1 1 0 Vico, s. 43.
1 1 1 Vico, s. 1 0 1 .
Tarih Felsefesi 51
l l 2 Vico, s. 406.
1 1 3 Berlin, s. 47.
l l4 Vico, s. 407.
1 1 5 Berlin, s. 48.
1 1 6 Vico, s. 407.
l l 7 Berlin, s. 48.
1 1 8 Vico, s. 405.
52 Tarih Felsefesi
1 1 9 Vico, s. 1 1 3, 1 1 5, 1 1 7, 1 1 8.
120 Vico, s. 1 2 1 - 1 22.
121 Vico, s. 45 1 .
122 Vico, s . 473.
Tarih Felsefesi 53
'"
r
Bu nedenle Voltaire'e göre her türlü
• ••
1 Tarih felsefesi kavramını ilk ve
bugünkü anlamına yakın olarak
kullanan Voltaire. tarihin felsefi
bir bakışla ele alınması gerektiğini
l.
ııii
,
'
batıl inançtan insanlar artık kurtul
malı ve aklın egemenliği altında iler
lemeyi rehber edinmelidir.13° Kısa
cümlelerle özetlediğimiz bu bakış
ve böylesi bir incelemenin hangi ,
yöntemle yapılması gerektiğini açısını, Voltaire'in tarih görüşünde
vurgulayarak tarihe eleştirel
tutumla yaklaşılması gerektiğini
savunmuştur.
) ir �
de izlemek mümkündür. Tarih felse-
fesi kavramını ilk ve bugünkü anla
•• WO iP UR:ıll'ı
mına yakın olarak kullanan düşünü
rün tarih üzerine yaptığı
değerlendirmeleri içeren temel eseri; "Genel Tarih Üzerine ve
Charlemange'dan Günümüze Dek Ulusların Tinler ve Davranışları
Üzerine Bir Deneme"dir. 131
Günümüzde tarih disiplini ve metodoloj isi sorununa fazla bir
ilgi vardır. Bu nedenle tarihin felsefesi terimini ilk kullanan ve tarih
yazımında bir döneme damga vuran Voltaire'in doğru anlaşılması
gerekir. O, hem tarihin felsefi bir bakışla incelenmesi gerektiğini dile
131 Copleston, s. 2 1 0.
Tarih Felsefesi 55
1 35 Copleston, s. 2 1 2.
Tarih Felsefesi 57
1 36 Copleston, s. 2 1 3.
1 3 7 Sakınann, s. 25.
58 Tarih Felsefesi
' ,pırnyw-·ı- ••
açmıştır. Tarih ve felsefenin birbirine zıt olup olmadığı yönünde
farklı görüşler ortaya atılmıştır. Im
138 William Henry Walsh, Tarih Felsefesine Giriş, Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya,
Hece Yayınları, Ankara 2006, s. 1 39 - 1 40.
Tarih Felsefesi 59
olarak Kant, teorik akıl ve pratik akıl ayrımı bağlamında idesel bil
gilerin ve bu bilgilerin belki de en önemlisi olan özgürlüğün pratik
akıl sayesinde sağlam bir temele oturmakta olduğunu ifade etmekte
dir. Pratik aklın ortaya koymuş olduğu zorunlu yasayla özgürlüğün
varlığı kanıtlanır. Özgürlük idesi ahlak yasasıyla ortaya çıkmaktadır;
bu ide, teorik akılla kavranamasa bile apriori olarak bilinmektedir ve
onun, ahlak yasasının temel şartı olduğu anlaşılmaktadır. 139 Kant'a
göre tarih ve felsefe arasındaki zıtlık ise aşılamaz. Tarihsel olayla
ra bakıldığı zaman tarih bilgisi içerisinde genel bir yargıya varmak
imkansızdır. 14° Felsefenin amacı ise üzerine düşündüğü durumlar
hakkında genel yargılara varmaktır. Dolayısıyla genel yargılara var
manın mümkün olmadığı bir alanda felsefe yapmak da pek müm
kün gibi gözükmemektedir. Kant ise tarihsel alanda felsefe yapabil
menin yolunu, yukarıdaki ayrımda bahsedilen pratik akıl vasıtasıyla
gerçeklenebilen özgürlük idesinde arar.
139 Immanuel Kant, Pratik Usun Eleştirisi, Çev. İsmet Zeki Eyuboğlu, Say Ya-
yınları, İstanbul 1989, s. 23, 24.
1 40 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 1 0), s. 83.
1 4 1 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 10), s. 84.
1 42 Immanuel Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Dü
şüncesi': Çev. Uluğ Nutku, (Tarih Felsefesi: Seçme Metinler, Haz. Doğan Öz
lem-Güçlü Ateşoğlu, Doğu Batı Yayınları, Ankara 20 14 içinde), s. 3 1 -32.
60 Tarih Felsefesi
Peki, teorik akıl hem tarih alanında, doğa alanında olduğu gibi
bir determinizm bulamıyor, hem de arka planda olabilecek bir genel
yasayı kavrayamıyorsa tarihsel bilgiler nasıl düzene binecektir?
Kant'a göre insanlar yalnızca hayvani içgüdülerle hareket etmedikle
ri gibi, bir genel yasaya göre de hareket etmedikleri için insan tarihi
nin belli bir yasaya göre yazılmasının imkansızlaştığı bir noktada
felsefecinin yapması gereken şey, bu düzensiz gidişin en nihayetinde
doğadaki bir amaca göre olup olmadığını belirlemeye çalışmaktır. 143
Kant'ın, böyle bir çabayı gerçekleş
• tirme noktasında pratik aklı devreye
1
Kant da Herder gibi tarihe tüın
1 soktuğu görülmektedir. Kant'a göre
insanlık açısından bakmak gerek- il
1 özgürlük gibi apriori ideler teorik
1
tiğini vurgulamıştır, fakat buna ek
olarak o, ilerleme düşüncesini. de
akıl vasıtasıyla kavranamasa bile
eklemiştir. Teorik akıl tarih içeri
sinde böyle bir yasalılık göremez; pratik açıdan onaylanır; hatta onay
bu, ancak pratik akıl sayesinde
görülebilir. lanmalıdır. Teorik akla göre bir nes
nellik kazanamayan ideler pratik
akılla onaylanan bir nesnel geçerlik
kazanmaktadır. Apriori idelerin gerçekliğinin pratik akılla onaylan
ması durumu, teorik akıl açısından bir varsayım olarak, sav niteli
ğinde ortaya konur. Böylece pratik akıl öğeleriyle teorik akıl öğeleri
birbirine bağlanmaktadır. Ancak pratik akla dayalı olarak kabul edi
len ideler, yasa gereği kabul edilir. 144
143 Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi", s.
32-33.
1 44 Kant, Pratik Usun Eleştirisi, s. 25.
145 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 1 0), s. 84.
1 46 Walsh, s. 143.
Tarih Felsefesi 61
1 57 Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi", s. 33.
1 58 Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına fönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi'', s.
33-34.
1 59 Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına fönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi': s.
35-36.
64 Tarih Felsefesi
duğu ahlaksal buyruklar ise nesnel bir geçerliliğe sahiptir. 160 Nasıl bir
eylemde bulunacağı, insanın kendi iradesine bağlıdır ve kişinin
•• bunu gerçekleştirebileceği yer de
toplumdur. Sonuç olarak toplumsal-
Tarihin temel amacını gerçek lık vurgusu, insanların kolektif bir
leştirmede tek bir toplum yeterli
değildir, bu nedenle dünya üze şekilde ilerleme içerisinde oldukları
rindeki tüm toplumlar hep birlik
nı göstermektedir.
te bu hedefi gerçekleştirebilir. Bu
nun için insanlar, "tam adaletli bir
yurttaşlar anayasası" oluşturmak
İnsanlığa doğanın telkin ettiği
için çabalamalıdır en üstün amaç olan doğal yetenek
•• _,....,
lerin gelişmesi için nasıl ki birey
tek başına yeterli değilse, topluma
ihtiyaç duyuyorsa, bu hedefin gerçekleşmesi için tek bir toplum da
yeterli değildir. Söz konusu hedef tek bir toplumun sınırlarını aş
maktadır ve bu nedenle dünya üzerinde bulunan tüm toplumların
birlikteliğiyle gerçekleştirilebilir. Doğanın insanlardan istediği, öz
gürlüğün mümkün oldukça birleştirilmiş olduğu "tam adaletli bir
yurttaşlar anayasasının" yapılmasıdır. Bu da tüm insanların bir araya
gelerek evrensel bir dünya yurttaşlığı kurmasıyla gerçekleştirilebilir.
Böyle bir ortamda insanları yönetecek olan bir yöneticinin de olması
gerekir. Çünkü insanları yasa doğrultusunda yöneten bir güç olma
dığı takdirde, insanların, özgürlüklerini kötüye kullanmaları kaçı
nılmaz olacaktır. Fakat yöneticiler de başka yöneticilere bu bağlam
da ihtiyaç duyacaklardır. Tam anlamıyla ideali gerçekleştirecek bir
yöneticinin bulunması da mümkün değil gibi gözükmektedir. Doğa
da bu sebepten ötürü insanların temel hedefe mümkün oldukça ya
kınlaşmalarını ister. İnsanın en büyük problemi ve yerine getirmesi
gereken en önemli görev, evrensel adaletin mümkün oldukça sağla
nacağı bir yurttaşlar ortamını oluşturmaktır. 161 Buna göre bireysel
açıdan bakıldığında düzensiz ve ilkesiz görünen tarihsel olayların,
1 62 Walsh, s. 145.
163 Kant, "Dünya Yurttaşlığı Amacına Yönelik Genel Bir Tarih Düşüncesi", s.
39-42.
1 64 Walsh, s. 1 45, 147.
1 65 Kant, Pratik Usun Eleştirisi, s. 62.
66 Tarih Felsefesi
Herder'e göre, eğer insanlar için bir amaç varsa bu amaç yal
nızca hümanitedir, yani toplulukların kendi insanilik.terini özgün
bir şekilde ortaya koymasıdır. İnsan
1 82 Herder, s. 25.
1 83 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 1 0), s. 73.
1 84 Bernard, s. 28-29.
1 85 Walsh, s. 1 56.
Tarih Felsefesi 71
1 88 Bernard, s. 24-25.
1 89 Herder, s. 26-27.
1 90 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 10), s. 79.
191 Herder, s. 28-30.
1 92 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 10), s. 74.
Tarih Felsefesi 73
••
Fichte aklın, içgüdüsel işleyi sağlayacaktır.
2 1 9 Fichte, s. 1 08.
220 Fichte, s. 1 08- 1 09.
82 Tarih Felsefesi
Bu devirler:
1. İnsanlığın Masumiyet Hali: Aklın, içgüdü olarak işlediği
devirdir.
22 1 Max Nordau, Tarih Felsefesi, Haz. Levent Öztürk, Ayışığı Kitapları Kitabe
vi, İstanbul 200 1 , s. 1 30.
222 Özlem, Tarih Felsefesi, (20 1 0), s. 1 1 1 .
223 Fichte, s. 1 09- 1 1 0.
Tarih Felsefesi 83
•• _..,,,
üzerinde önemli etkilerde bulun-
dukları için tarihte yer almışlardır.230
229 Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, "Tarih Kavramı", Çev. Ali Irgat,
( Tarih Felsefesi: Seçme Metinler, Haz. Doğan Özlem-Güçlü Ateşoğlu, Doğu
Batı Yayınları, Ankara 20 14 içinde), s. 1 1 5- 1 16.
230 Friedrich Wilhelm Joseph von Schelling, "Tarihin Felsefesi Olur mu?':
Çev. Ali Irgat, ( Tarih Felsefesi: Seçme Metinler, Haz. Doğan Özlem-Güçlü
Ateşoğlu, Doğu Batı Yayınları, Ankara 20 14 içinde), s. 133- 1 34.
Tarih Felsefesi 85
için de herhangi bir olayın bir yasalılığa bağlı olup olmadığına bak
mak gerektiğini söylemiştir. Tarihte yasalılığın kabulü, özgürlüğün
de zorunluluk olmasına yol açacaktır. Bu nedenle Schelling'e göre
belli bir zorunluluğa tabi olan tarih, kendi içerisinde çelişki barın
dıracağından ve tarihsel alanda felsefe yapabilmek için de yasalılığın
ortaya çıkarılmasının gerekliliğinden dolayı, tarihin felsefesini yap
mak olanaklı değildir. 233
•• ___..
problem, özgürlük ve zorunluluğun
birliğinin nasıl sağlanacağıdır.239 Bu
nun açıklaması yapılabildiği zaman, kendisine dayanılacak bir tarih
sel ide elde edilmiş olacaktır. Schelling, özgürlüğün içinde bulunan
zorunluluğun belli göstergelerinin olduğunu savunur. Ona göre in
sanlar, özgür eylemlerde bulunmalarına rağmen, istemedikleri bir
şeyin nedeni de olabilmektedirler. Bunun dışında düşünüre göre
eğer insanın özgür eylemleri içerisinde belli bir zorunluluk olma
saydı, insanlar, bir ödevin vermiş olduğu sorumluluk bilinciyle hiç
bir zaman hareket etmezlerdi. İnsan doğasında özgürlükten başka,
determinizmin hakim olduğu doğadaki gibi bir nesnellik eğilimi de
vardır. Özgürlük bir bilinç durumuyken, nesnellik bilinçsizce geli
şen bir şeydir. Bilinçli durumlarla birlikte bilinçsizliğin ifadesi olan
durumların olması, bilinçsiz bir aklın, bir etkenin olduğunu göster
mektedir. Böylece insanların özgür bir biçimde gerçekleştirdikleri
eylemlerin sonuçları, özgürlükten daha yüce bir şeye bağlı bulunur.
245 Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Tarih Felsefesi I, Çev. Aziz Yardımlı, idea
Yayınevi, İstanbul 20 l l , s. 7, 1 0, 14- 1 5.
246 Max Beer, Hegel'in Felsefesi ve Marx'ın Tarih Anlayışı, Çev. F. Sabit, Öncü
Kitabevi, İstanbul 1 969, s. 1 5- 1 6.
92 Tarih Felsefesi
dığı gibi, [bu bilinçsiz] emeği onun için bilince getirmektir."260 Böylece
Hegel'in ifade etmiş olduğu diyalektik süreçte sentez gerçekleştiği
zaman karşıtlık ortadan kalkacaktır.261 Sentez, Tin'in bilince ulaşma
sıyla gerçekleşmektedir. Buna bağlı olarak Hegel, genel felsefesinde
ki diyalektik ile tarihsel süreci açıklamaya girişmiştir. Kendi halinde
olan Tin, fiziksel dünyada kendine yabancılaşmıştır. O, determiniz
min hakim olduğu bu doğayı aşarak da kendi özgür doğasına geri
dönmeye çabalamaktadır. Tin, söz konusu çabasını ve tekrar mutlak
anlamda özgür olduğu doğasına geri dönmek için kendini geliştir
mesini tarihsel alanda gerçekleştirir.
den ayrı tinsel yönü de vardır ve öz itibarıyla insan, tinsel bir yapıda -
dır. Dünyadaki tinsel doğayı insan meydana getirir. İnsanın özgürlü
ğe sahip olması da Tin'in insan üzerinde eylemde bulunması
sayesinde gerçekleşir.264 Dolayısıyla Hegele göre tarihe bir açıklama
getirmek, aynı zamanda bireylerin eylemlerini, tutkularını açıkla
mak demektir. Ancak açıklaması yapılan bu eylemler ya da tutkular
da aslında Tin'in planı dahilinde gerçekleşmektedir.265 Öznelerin bu
yönelimleri, Tin'in tarihsel alandaki belirleyiciliğinin göstergelerin
den biridir. Tin, ilk olarak bireylerin özgür eylemlerinde kendini aç
maya başlamıştır.266 Burada Hegel açısından Tin, insanların tutkula
rını kendi amaçları doğrultusunda kullanmakta, buna da ''.Akıl'ın
hilesi" denmektedir.267 Zorunluluğun hakim olduğu doğa içerisinde
insanların özgür eylemler sergilemesi, temelde yatan şeyin, özü öz
gürlük olan Tin'in kendini tarihte
sergilediğinin, kendini ilk etapta in ••
san eylem ve tutkularıyla tarihte Hegel'e göre Tin, ilk olarak birey·
terin özgür eylemlerinde kendini
gösterdiğinin bir ifadesidir. açmaya başlar. Tinin, insanların
tutkularını kendi amaçları için
Birey olarak insanların özgür
••
kuUanmasına "Aklın Hilesi" denir.
birliği gerekmektedir. 270 Çünkü tarihteki Tin esas olarak bir bireyse
bile, genellik barındırarak belirliliğe sahip olan bir birey olmalıdır.271
Bireyin nesnel irade ile birliğinin gerçekleştiği bütünlük ise devlettir.
Bireyler, özgürlüklerini devlette bularak yaşayabilirler. Devlet, ev
rensel irade ile öznel iradenin bir olmasının ifadesidir. Hegele göre
yalnızca "devlet kurmuş olan halklar" dünya tarihi içerisinde yer
alabilirler. Devletin olduğu yerde özgürlük ve zorunluluğun zıtlığı
ortadan kalkmaktadır. Çünkü Tin'in her şeyde hakim olan akılsallığı
zorunluluğu ifade eder, fakat insanlar bu zorunluluğu kendi varlık
larının özü olarak, yasa olarak bilirken özgürdür. Buna bağlı olarak
öznel ve nesnel irade sentezlenir. 272 Tarihte meydana gelen şeyler
Tin'in tasarımı olduğu için söz konusu devleti oluşturan toplumdaki
bilinç de Tin'in toplum üzerindeki bilincidir.273 Böylece Tin'in öz
gürlüğe ilerlemesi insanla başlasa da onun özgürlüğe ulaşması tüm
insanlıkla gerçekleşebilir.
••
Comte, dünya tarihi sürecine iler
açıklanabilir. Bu gelişim de temel bir
yasaya göre, belli bir zorunlulukla
lemeci pozitivist anlayışıyla bir
gerçekleşmektedir. Söz konusu yasa
açıklama getirmiştir.
da insan zihninin teolojik, metafizik
30 1 Kari Marx, 1844 El Yazmaları, Çev. Murat Belge, Birikim Yayınları, İstan
bul 2000, s. 1 59.
302 Kari Marx-Friedrich Engels, Alman ideolojisi, Çev. Emir Aktan, Alter Ya
yıncılık, Ankara 20 1 1 , s . 12.
1 06 Tarih Felsefesi
dar olmuş olan devrimlerin nihai bir devrim ile son bulacağını ifade
etmektedir. En son devrimi gerçekleştirecek olan sınıf, proletarya
sınıfıdır. Proletarya sınıfı, endüstri ile ortaya çıkmıştır. Üretimin bu
biçimine bağlı olarak proletarya sınıf hareketi gerçekleşmektedir. 325
Proletarya hareketinin diğer sınıf hareketlerinden farklı olmasının
nedeni, tarih boyunca proletaryaya kadar olan hareketlerin belli bir
azınlık çıkarına göre olması, bunların bir azınlık hareketi olmasın
dan kaynaklanır. Proletarya hareketi ise toplumsal çoğunluğun dev
rim hareketidir. 326 Tüm halkı temsil eden, nihai devrim niteliğindeki
proleter devrim, daha önce gerçekleşmiş olan devrimlerden farklı
olarak sınıflı yapıyı yeni bir biçime sokmayacak, tamamen ortadan
kaldıracaktır. Mevcut üretim biçiminin, insan ilişkilerinin, toplum
sal yapının tamamen ortadan kalkması, proletaryanın bulunduğu
konumdan kurtulması, ancak son devrim yoluyla gerçekleşecektir. 327
kaçınılmaz bir sonuçtur. 330 Buna göre tarih, idealize edilmiş bir yapı
değil, nesnel gerçeklik taşıyan bir alandır. Söz konusu son devrim de
maddi sürecin doğal sonucudur.
·· -�
yapmıştır. 335 Bu ayrımdan hareketle
tarih felsefesi yaklaşımlarındaki ge
nel yasalılık durumu eleştirilmiştir. Maddeci gelenek ve idealist ge
lenek, belli bir tarih felsefesi yaklaşımı ortaya koyarken, tüm tarih-
••
Diltheye göre tarihsel bağlam
_....,,,, da tin bilimlerinin en temel yöntemi
anlamadır. Eski dönemlerdeki belli başlı ruh halleri ve durumlar,
bunların, insanın kendi içinde yeniden canlandırılarak yaşanma
sı yoluyla anlaşılabilir.343 "Sistematik tin bilimleri tekilin bu objektif
kavranılışından hareketle bağıntılar ve kapsamlı ilişkiler ortaya koy
mak istedikleri sürece, açıklama yanında anlama da bu bilimler için
356 Peter Berkowitz, Nietzsche: Bir Ahlak Karşıtının Etiği, Çev. Ertürk Demirel,
Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2003, s. 62.
357 Friedrich Nietzsche, Tarihin Yaşam için Yararı ve Yararsızlığı Üzerine
(Çağa Aykırı Düşünceler II), Çev. Nejat Bozkurt, Say Yayınları, İstanbul
2003, s. 38.
358 Nietzsche, s. 39.
359 Akarsu, s. 2-3.
1 22 Tarih Felsefesi
sahip olduğunu ifade eder: "a- yaşayanların etkin ve bir şeye eriş
meye çabalayan kimseler olması bakımından, b- koruyan ve saygı
duyan kimseler olması bakımından, c- acı çeken ve kurtuluşa gerek
sinme duyan kimseler olmaları bakımından:'360 Söz konusu üç tür
bağlantının karşılığı, tarihsel araştırmalardaki üç tarih türüdür:
1. Anıtsal Tarih
il. Eskiyi Koruyucu Tarih: Tarih ile ilgilenen insanların bir kıs
mının tutumu ise onu korumaya yöneliktir. Güçlü bir saygıyı içinde
muhafaza eden bu tutum, geldiği ve içinde yetiştiği yere doğru yö
nelmiş bir sevgiyi ifade eder. Bu sevgi, geçmişten yaşadığı güne ka
dar olanın üzerine titreyerek, kendisinin içinde doğduğu koşulları
kendisinden sonrakilere aktarmayı amaç edinir. Tarihle koruyucu
duygu üzerinden ilişki kuran kişi, doğduğu kentin tarihini kendisi
nin tarihi olarak görür. Kentine her bakışında bir hatıra defterine
bakıyormuş gibi kuşağının ve kentinin ruhunu duyumsar. Ona göre,
burada edindiği tecrübelerinin her biri ancak burada yaşanabilir ve
••
biçimlerinin yanında, bir de üçüncü
biçimi söz konusudur. Bu iki incele- _____.,,,,,
36 1 Nietzsche, s. 55.
362 Nietzsche, s. 58-59.
363 Nietzsche, s. 59.
364 Berkowitz, s. 67.
1 24 Tarih Felsefesi
365 Akarsu, s. 7.
366 Nietzsche, s. 6 1 .
367 Berkowitz, s.70.
368 Berkowitz, s.73.
Tarih Felsefesi 125
••
Collingwood'a göre "Tarih, hangi
inşa ettiğini savunur.
385 Robin George Collingwood, Bir Özyaşam Öyküsü, Çev. Ayşe Nihal Akbu
lut, Y.K.Y, İstanbul 1 996, s. 48.
386 Collingwood, Tarih Tasarımı, s. 40.
387 Collingwood, Tarih Tasarımı, s. 45.
Tarih Felsefesi 1 3 1
388 Robin George Collingwood, Tarihin ilkeleri ve Tarih Felsefesi Üzerine Baş
ka Yazılar, Çev. Ahmet Hamdi Aydoğan, Y.K.Y, İstanbul 2005, s. 45-46.
389 Erdoğan, s. 552-6 1 1 .
1 32 Tarih Felsefesi
• --�
ya da can çekişmekte olduğu da bi
linmektedir. Fakat geleceğimizin
kendi ellerimizde olduğu, amansız bir yazgının insafına kalınmadığı
da bilinmeli,402 tarihe insanın yön verebileceği de unutulmamalıdır.
Çünkü insan olmak bir seçme özgürlüğüne sahip olmaktır, tarihe
kendi çabalarımızla yeni ve görülmemiş bir yön verme potansiyeli
miz de vardır. Sorumluluklarımızı Tanrı ya da doğanın üstüne ata
rak seçme özgürlüğümüzden kurtulamayız. Yaşamın olduğu yerde
umut da vardır; insan bazı konularda kendi yazgısını kendi çizebile-
410 Hans Georg Gadamer, Hakikat ve Yöntem lI, Çev. Hüsamettin Aslan-İs-
mail Yavuzcan, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 7.
4 1 1 Gadamer, Hakikat ve Yöntem Il, s. 8-9.
4 1 2 Aysevener, Tarih Felsefesi, s. 204.
4 1 3 Kobayashi- Marion, s. 84.
4 1 4 Hans Georg Gadamer, Hakikat ve Yöntem l, Çev. Hüsamettin Aslan- İsma
il Yavuzcan, Paradigma Yayıncılık, İstanbul 2008, s. 275.
Tarih Felsefesi 1 4 1
ı,.:
le hem Schleiermacher hem de Dilt-
hey, bir taraftan tarihi estetikleştir
miş, lakin diğer taraftan yine tarihi
estetiksizleştirmişlerdir. Çünkü anlama, düşünürlerin ifade ettikleri
gibi, ilke olarak unutulmuş bir metni, özgün anlamının bozulmamış
boyutuna iade edebilen bir şey olmaktan ziyade, bu iki ufuk arasın
daki bağdır.417 Fakat bunlara karşı Hegel, geçmiş yaşamın, eski du
rumuna getirilmesinin sadece şimdinin geçmişinden yola çıkılarak
kurulmasının olanağını ifade etmiştir. Burada düşünür, geçmişin ye
niden üretiminin yerine, geçmişin şimdiki yaşamla sağlanması an
lamını dile getirmektedir.418 Gadamer'e göre tarih, sadece ve daima
günümüzde var olan tarih bilinci aracılığıyla görülür ve anlaşılabilir.
Bu nedenle tarihsellik düşüncesi, geçmişin, günümüzde tesirini de
vam ettirmesidir. Geçmiş ise sadece bilince ait nesne yapılabilecek
,- - -•
Popper, tarihin belirli yasalarının
olmadığı"428 "Tarihselciliğin Sefale-
ti" adlı eserinin temel tezidir. Ancak
keşfedilmesiyle gelecekteki ta
rihsel aşamaların bilinebileceğini
Popper'ın değerlendirmelerine geç
reddetmiştir; bu iddianın aslında
meden önce çok karıştırılan bir şeye
totaliter siyasete kapı araladığını
ve tarihi kadere inanışın düpedüz dikkat çekmek gerekmektedir. Bu da
hurafe olduğunu, insanlık tarihi-
nin akış yönünü ne bilimsel, ne
tarihselcilik ve tarihsicilik kavramla
de başka herhangi bir akli metotla rıdır. Bu iki kavram çifti çok
tahmin etmenin mümkün olma- �
� dığını savunmuştur. anlamlılık içinde iyice bulanıklaşmış
••
olan kavramlardır. Bazı yazarlara
göre, tarihselcilik de bir çeşit tarihsi
ciliktir. Lakin bu tür değerlendirmelerin de farkındalığıyla ve genel
hatlarıyla, farklı kullanıldığı boyutları da dikkate alarak tanımlamak
gerekirse tarihselcilik: "her çağın salt kendi terimleriyle anlaşılabi
leceğini, bu nedenle tarihsel dönemler arasında anlamlı bir karşılaş
tırmadan söz edilemeyeceğini, her tarihsel dönemin o döneme dam
gasını vuran fikirler ve ilkeler aracılığıyla yorumlanması gerektiğini
429 Meyerhoff, s. 1 6.
430 Meyerhoff, s. 1 7.
43 1 Meyerhoff, s. 1 7.
432 Paul, s. 1 70.
1 46 Tarih Felsefesi
435 Bryan Magee, Kari Popper'in Bilim Felsefesi ve Siyaset Kuramı, Çev. Mete
Tunçay, Remzi Kitabevi, İstanbul 1 993, s. 1 38.
436 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 65.
437 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 65.
438 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 1 6 1 .
1 48 Tarih Felsefesi
1
vesinde işleyen bir süreç olarak
da zorunluluk biçiminde açmakta
değerlendirmek sadece bir yanıl dır. Bu nedenle "insanın özgürlük
gıdır.
bilinciyle" gerçekleştirdiği eylemler,
•• _..,,.,,
tarihin özüdür. Hegel, tarihin, olgu
ların bir araya gelmesiyle oluşmuş
olan rastlantısal bir bütünlük, anlamsız olayların bulunduğu bir alan
olmadığını, onun, tinin kendini açtığı anlamlı, akılsal bir süreç oldu
ğunu savunmuştur. Bu temel düşüncenin yanı sıra Hegelöe tarihin
teleolojik bir tarafının olduğunu da unutmamak gerekir. Tin'in geli
şim basamakları, belli bir bütünlüğe ulaşmak için birbirleriyle bağ
lantılı olan durumların diyalektik ilerlemesini ihtiva eder. Bir diğer
ifade ile Hegel, insanın özgürleşmesinin tarih içerisinde tamamlana
cağını; başlangıçtaki bir birlik, özdeşlik olarak tinin aynı zamanda
"tanrısal logos" olduğunu; diyalektik oluş sürecinin bitiminde, tüm
evrenin ve tarihin yine bu birliğe, bu özdeşliğe, bu tanrısal akla vara
cağını söyler. Tarihte kendi açılımını gerçekleştiren tin, tanrısal akıl
dır ve tarihe egemen olan da budur. Dünya tarihinin gelişimi de bir
birini takip eden bu dünya görüşleri içinde izlenebilir. Tin, erişmiş
olduğu her bir aşamada daha geride kalmış olan dünya görüşünü
aşmakta ve mutlak özgürlüğün gerçekleşeceği "akıl devletine" ilerle-
439 Kari R. Popper, Açık Toplum ve Düşmanları I: Platon, Çev. Mete Tunçay,
Liberte Yayınları, Ankara 2014, s. 49-50.
Tarih Felsefesi 1 49
443 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II: Hegel, Marx ve Sonrası, s. 247.
444 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II: Hegel, Marx ve Sonrası, s. 254.
445 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II: Hegel, Marx ve Sonrası, s . 345.
446 Özlem, Tarih Felsefesi, (200 1 ) , s. 238.
447 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II: Hegel, Marx ve Sonrası, s . 349.
448 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II: Hegel, Marx ve Sonrası, s . 350-352.
Tarih Felsefesi 1 5 1
452 Zeynep Direk-Gaye Çankaya, fean Paul Sartre: Tarihin Sorumluluğunu Al
mak, Metis Yayınları, İstanbul 20 1 0, s. 88.
453 Jean Paul Sartre, Yöntem Araştırmaları-Diyalektik Aklın Eleştirisi, Çev. Rı
fat Kırkoğlu, YAZKO, İstanbul 198 1 , s. 88.
Tarih Felsefesi 1 53
mek için hareket eden dev bir girişimdir. Bu girişim yerine getirilir
ken hem kapitalist süreç hem işçilerin nesnel gerçekliği aydınlığa
kavuşturulmaktadır. Bu çabanın sonucunda da sömürülenlerin bir
leştirilmesi ve savaş veren sınıf sayısının azaltılmasıyla tarih, insan
için bir anlam kazanacak, işçi sınıfı kendi bilincine vararak tarihin
öznesi olacaktır. Fakat değişik biçimde gelişmiş üretim toplulukları
var olduğundan henüz bu noktaya ulaşılamadığı gibi, birden çok işçi
sınıfının varlığı da söz konusudur. İşçi sınıfının dayanışmasını be
nimsememek ne kadar saçma ise bu sınıfların birbirinden ayrılma
masını önemsememek de o kadar saçma olur.454 Bu durumda biz ve
tarih ilişkisinin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor diyen Sartre,
tarihin bize tümüyle yabancı bir güç olarak göründüğünü de kabul
etmemektedir. Tarihi, her gün kendi ellerimizle yaptığımıza inandı
ğımız şeyden başka bir şey yaptığımız içindir ki o da tepki olarak
bizi, olduğumuza ya da olacağımıza inandığımız şeyden başka bir
şey durumuna getirmektedir. Bütün bu değerlendirmeler dikkate
alındığında Sartre'a göre Marksizm, tarihsel gerçekliği biçimsel bir
şekilde ele almıştır ve onun bu biçimselliğine varoluşçu bir yorum
katmak gerekmektedir.455 Tarihin taşıdığı anlamlar çokluğu ve gele
cekteki bütünleyiş [bütünleşme] dikkate alınmalı, bu bütünleyişe
göre konumlanılarak ve yine bu bü-
tünleyişle çelişerek anlamlar ortaya
çıkarılmalıdır. Bize düşen kuramsal
••
Sartre'a göre tarihin taşıdığı an
ve kılgısal görev ise bu bütünleyişi lamlar çokluğu ve gelecekteki
bütünleyiş (bütünleşme) dikkate
her gün daha yakın kılmaktır. Her alınmalı, bu bütünleyişe göre ko
numlanılarak ve yine bu bütünle
şey karanlıklar içinde ama yine her yişle çelişerek anlamlar ortaya çı
şey apaydınlıktır.456 Kuramsal düz kanlmalıdır. Bize düşen kuramsal
ve kılgısal görev ise bu bütünleyişi
lemde yöntem oluşturabilecek araç
••
her gün daha yakın kılmaktır.
ifade ile önceden tayin edilmiş hiçbir fikir, geleceğe eş değer bir şeyi
sağlayamaz. Kendi içinin varlık ötesinde olduğu her şey gelecektir.464
Bir çerçevenin öntaslağını yapandır, ama bu belirleme değildir. Gele
ceğe doğru varlığı mevcutlaştıran kaçıştır. "Özgür olmak veya özgür
olmaya mahkum olmaktır. Böylece gelecek, gelecek olduğu ölçüde var
lığa sahip değildir. Kendinde olmadığı gibi kendi-içinin varlık kipin
de de değildir, çünkü kendi içinin anlamıdır. Gelecek yoktur, kendini
mümkünleştirir:'46 5 Bunun içindir ki Sartre'a göre gelecek, düzmece
bir şey değildir, çünkü toplumun güncel çelişkilerini gösteren şey,
mesleğin, sınıfın vb. sürekli artan iş bölümünün gereklerini gösteren
şey, yine gelecektir. Bu nedenle gelecek, şematik ve her zaman açık
bulunan bir olanak olarak, güncel üzerinde dolaysız eylem olarak
ortaya çıkar. 466
469 Direk-Çankaya, s. 9 1 .
470 Direk-Çankaya, s . 92.
1 58 Tarih Felsefesi
••
m odern tarih anlayışında temel bir ilgilidir.
tartışma vardır; tarih disiplininin
anlatma biçimiyle geçmişin ne dü- ______,,,,.
zeyde yansıtılabileceği veya bilene-
bileceğidir.476 Diğer bir ifadeyle; "gerçek geçmişin sahici bilgisine"
sahip olunabileceği yönündeki modernist iddia üzerine bitip tüken
mez bir eleştiri söz konusudur.
477 Oppermann, s. 7.
478 Oppermann, s . 5.
Tarih Felsefesi 1 6 1
••
arşiv, bir kültürün kendi geçmişinin
_..,,, belgeleri, kimliğinin tanığı olarak
sakladığı metinler toplamı, belleğinin koruma altına alınması ve sür
dürülmesi istenilen söylemleri kaydetme ve saklama imkanı tanıyan
479 Steven Best-Douglas Kellner, Postmodern Teori, Çev. Mehmet Küçük, Ay
rıntı Yayınları, İstanbul 201 1 , s. 60.
480 Best-Kellner, s. 66.
48 1 Best-Kellner, s. 67.
Tarih Felsefesi 1 63
482 Michel Foucault, Bilginin Arkeolojisi, Çev. Veli Urhan, Ayrıntı Yayınları,
İstanbul 201 1 , s. 1 55.
483 Foucault, Bilginin Arkeolojisi, s. 1 57.
484 Foucault, Bilginin Arkeolojisi, s. 1 0.
485 Noel Bonneuil, "The Mathematics of Time in History", History and 1heory,
Vol. 49, No. 4, Theme Issue: 49: History and Theory: The Next Fifty Years
(December 20 10), Published by Wiley for Wesleyan University, s. 30.
486 Foucault, Bilginin Arkeolojisi, s. 20.
487 Michel Foucault, Seçme Yazılar 5, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yay ı n l a r ı . ı ,
tanbul 2004, s . 64.
1 64 Tarih Felsefesi
488 Mark Poster, Foucault, Marksizm ve Tarih, Çev. Feride Güler, Otonom Ya
yıncılık, İstanbul 2006, s. 84-85.
489 Foucault, Seçme Yazılar 5, s. 285.
490 Munslow, s. 1 82.
Tarih Felsefesi 1 65
1
türden geniş çaplı kuramsallaş
tırmalara şiddetle karşı çıkar. Bu da olduğu temel bir iddiadır. Tarih
yönüyle Foucault'nun Nietzsche'ci
tarih görüşüne bağlılığı bir tutar disiplininin ancak böylesi bir tavırla
lılığı da ifade eder.
ayakta kalabileceği düşüncesi ise,
•• _...,,,
hem tarihçi adına hem disiplin adı
na rasyonel bir haklılaştırma olarak
görülebilir. Klasik olmakla birlikte çağdaş temsilcileri de olan bu
yaklaşımlar; tarihin ideoloj iler aracılığıyla* ve yeniden kurgu** dü
şüncesiyle kirletildiği kanaatindedirler. Düşünürün özellikle de;
"Şeylerin Düzeni: Bir Beşeri Bilimler Arkeolojisi" adlı kitabında vur
guladığı da; Batı kültürünün bilgiyi, özel olarak da tarihsel bilgiyi
nasıl örgütlediğidir. Ona göre geçmişte yaşayan insanlar ve tarihçi
ler, deneyimi ve belleği düzenlerken, söylemin ve sosyal/kültürel
pratiğin bunlar üzerindeki etkisi. . .493 kaçınılmazdır. Bunun için dü
şünür, tarihçi hiçbir zaman nesnel olamaz der; çünkü "tarihin, tarih
çiden de tarihçinin kendi zamanından ya da kültürel bağlamından
Yine geleneksel tarih, "tarih dışı bir perspektif" sunan bir tarih
formudur. Bizim "tarihsel hissimize" tarih dışı perspektif egemen
dir ve metafiziğin taleplerine boyun eğer. Bu tarih dışı perspektifle
tarih, bir başlangıç noktası ve bir ileri doğru serimlenişi ifade eder.
Böylesi bir modern tarih anlayışının en güzel örneği; tarihi tin'in bir
açılımı, serimlenişi olarak gören G.W.F. Hegele aittir. Bu türden bir
tarih okuması, kendi içerisine kapanışı beraberinde getirir. Başlan-
499 John Lechte, Elli Anahtar Çağdaş Düşünür, Çev. Barış Yıldırım, Açıl ım K i
tap, İ stanbul 2006, s . 204-205.
1 70 Tarih Felsefesi
Simmel, Georg, Tarih Felsefesinin Problemleri, Çev. Gürsel Aytaç, Doğu Batı
Yayınları, Ankara 2008.
Skirbekk, Gunnar-Gılje, Nils, Felsefe Tarihi, Çev. Emrah Akbaş-Şule Mutlu,
Kesit Yayınları, İstanbul 2006.
Sorokin, Pitirim-Toynbee, Arnold, Joseph, Sorokin ve Toynbee, Çev. Erdoğan
Güçbilmez, Sevinç Matbaası, Ankara 1 964.
Sorokin, Pitirim, Bir Bunalım Çağında Toplum Felsefeleri, Çev. Mete Tunçay,
Göçebe Yayınları, İstanbul 1 997.
Spengler, Oswald, Batının Çöküşü, Çev. Giovanni Scognamillo-Nuray Sengelli,
Dergah Yayınları, İstanbul 1 997.
Şaylan, Gençay, Postmodernizm, İmge Kitabevi, Ankara 2009.
Tannebaum, Donald-Schultz, David, Siyasi Düşünce Tarihi, Çev. Fatih Demirci,
Adres Yayınları, Ankara 2007.
Toynbee, Arnold, Joseph, Hatıralar: Tecrübelerim, Çev. Şaban Bıyıklı, Klasik
Yayınları, İstanbul 2005.
Toynbee, Arnold, Joseph, Tarihin Faydası ve Değeri, Çev. Ahmet E. Uysal, Dil ve
Tarih-Coğrafya Konferans Metni, 1 963.
Toynbee, Arnold, Joseph, Uygarlık Yargılanıyor, Çev. Kasım Yargıcı-Mehmet Ali
Yalman, Örgün Yayınevi, İstanbul 2004.
Uygur, Nermi, "Tarih Felsefesinin Yolu': Felsefe Arkivi, Cilt:3, Sayı:3, 1 957.
Varange, Ulick, "The Philosophy of History and Politics", Brittas Bay, January
30, 1 948.
Vernon, Richard, "Auguste Comte and "Development": A Note': History and
Theory, Vol. 1 7, No. 3 (Oct., 1 978), Published by Wiley for Wesleyan
University, pp. 323-326.
Vico, Giambattista, Yeni Bilim, Çev. Sema Önal, Doğu Batı Yayınları, Ankara
2007.
Walsh, William, Henry, Tarih Felsefesine Giriş, Çev. Yusuf Ziya Çelikkaya, Hece
Yayınları, Ankara 2006.
West, David, Kıta Avrupa Felsefesine Giriş, Çev. Ahmet Cevizci, Paradigma
Yayınları, İstanbul 2005.
Westerkamp, Dirk, "The Philonic Distinction: Enlightenment Historiography of
Jewish Thought", History and Theory, Vol. 47, No. 4 (Dec., 2008), Published
by Wiley for Wesleyan University, pp. 533-559.
Tarih felsefesinin yönelmiş olduğu meseleler ve problemler,
yeryüzündeki bu sürecin temel aktörleri olan insanların önemle
üzerinde durduğu hususlardır. Geçmişten günümüze yaşamış
olan kimi öneml i düşünürler de bu temel problemler üzerinde
durmuşlardır. Onların, özellikle ele aldıkları temel sorulardan bir
kaçı şunlardır: Tarih ned i r? Tarih felsefesi nedir? Tarih üzerine fel
sefe yapmak mümkü n müdür? Belli bir düzen içerisinde, bütünsel
olarak tarih bilgisine ulaşmak olanaklı mıdır? Olguların gidişatın ı
belirleyen evrensel v e soyut yasalar var mıdır? Tarih bel l i b i r
amaca sahip midir? Tanrı'nın tarihte tecellisi söz konusu mudur?
Tarih politik bir etkinlik midir? Tarih felsefesi , bu türden sorulara
verilen yanıtların toplandığl ve bel li bir sistematik içinde sunuldu
ğu bir disiplindir. Elinizdeki bu çalışmada Antik Dönem'den
Çağdaş Dönem'e kadar olan genel tarih felsefesi problemleri ve
yaklaşımları anlatı lmıştır. Bu kitap, ün iversitelerdeki Felsefe ve
Tarih bölümlerinde Tari h Felsefesi dersi alan öğrencilerin ve
ayrıca tarih felsefesine ilgisi olanların faydalanabileceği bir eserdir.