Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 38

TÜRK VI.

GELECEĞİN EVRENSEL HÜMANİZMİ


HÜMANİZMİ
III 1 - İnsanlığın evrim sürecinin mutlak değeri -
Araba - insanlar mythos'u.
Nurer UĞURLU başkanlığında bir kurul tarafından
hazırlanmıştır. Kendi manevi evrimine bütün bireyleri ile katılmayı
Dizgi - Baskı - Yayımlayan: isteyecek ve buna gücü yetecek bir insanlığın düşünsel,
Yeni Gün Haber Ajansı ahlaksal ve estetik biçimlenimi için, yeryüzünde kaynaşan
Basın ve Yayıncılık A.Ş. insan toplulukları içinde, Batı uygarlıklarının
Ocak 1999 oluşturduğu bütünün tarihine özel bir yer ayırmanın ve bu
TÜRK tarihi derinlemesine tanımanın gerekli olduğunu
HÜMANİZMİ gösterdikten sonra, bir de bu evrim sürecinin mutlak olma
III niteliğine sahip bulunup bulunmadığını, yani bu sürecin
Prof. Dr. tek olduğu kabul edilmekle beraber -tek olduğu manevi
SUAT SİNANOĞLU evrim kavramının Batı'da doğmuş olması ile
CGAZETESİNİN kanıtlanmaktadır- insanları değişik, hatta daha iyi bir
OKURLARINA ARMAĞANIDIR. amaca ulaştıracak bir evrim sürecinin, yeti halinde de
İÇİNDEKİLER olsa, var olup olmayacağını araştırmak gerekiyor.
Bu suretle öbür toplumlardan farklı olarak, kendi
VI. Geleceğin evrensel hümanizmi. 7 tarihini, kısmen de olsa bilinçli olarak kurmasını bilmiş
1- İnsanlığın evrim sürecinin mutlak değeri - olan toplumların kendileri için saptadıkları amaçların ne
Araba - insanlar mythos'u 7 olduğu sorunu karşımıza çıkmaktadır.
2- Atatürk'ün öğrettikleri ve eserinin İnsan duygularının ve manevi özgürlüğün Homeros'un iki
evrensel değeri 17 destanının ruhunu oluşturduğu ve bu iki eserdeki sanat
3- Filolojinin yeni bir değerlendirilmesi - gücünün etkisi ile, Yunan toplumunun eğitilmesinde büyük
Filoloji Batı eğitiminin temelidir. 38 bir yer tuttuğu günden bu yana geçen otuz yüzyılın
4- Tanıma kuramı ve ruhun tarihsel sonunda insanlık nereye varmıştır? Çağdaş Batı
biçimlenme kuramı olarak ruh kuramı 53 uygarlığının özelliğini oluşturan fetihler nelerdir? Bu
VII. Ek: Eğitim sorunu. 61 fetihler o kadar büyük ve önemlidir ki Batılı olmayan
1- Eğitim sorununun önemi. Dünyanın bütün evrenin hayranlığını kazanmış, onları Batı'yı taklide
toplumları için ortak bir temel eğitim. 61 itmiş, hatta Batı evrenini belli ölçüler içinde tanıma
2- Filolojik eğitim 64 zorunluluğu ile karşı karşıya bırakmıştır.
3- Klasik eğitim ve modernist eğitim 66 Kuşkusuz, insanın manevi fetihlerinin mucizeden sayılacak
4- Batılı olmayan evrende eğitim 70 ya da yalnızca şaşkınlık yaratacak sonuçlara ulaştığı
VIII. Sonuç. 77 söylenemez. İnsanlar bu gözlemi sık sık yaparlar. Örneğin
Notlar 79 Croce, estetiğin kuramında, sanatı bir seziş olarak
Bibliografya 82 kavramakla, sanatçıların ve aydınların zaman zaman
açıkladıkları bir gerçeği yinelemekten öteye gitmediğine
bizzat kendisi dikkati çeker (1). Bununla beraber -haklı
olarak belirttiği gibi- bu durum savının değerini Şu halde insanlığın büyük ölçüde haberi olmadan, bir
küçültmez, çünkü -sanatçıların sanat işleri ile olan ölçüde sınırlı bir ahlaksal amaç olarak, pek az bir
yakın ilişkileri ya da bir insanın olağanüstü gözlem gücü ölçüde ise bilinçli bir ideal olarak gerçekleştirme
sayesinde doğan- bu sezgi niteliğindeki fikri kuramsal çabasına düştüğü, gerçekten yüksek ve aynı zamanda
düzeyde doğrulayan ve bu suretle onu sanat kavramının şaşılacak derecede yalın amacı: İnsanın, gerçeklerin
evrim sürecine sokan Croce'nin kendisi olmuştur. Demek toplumsal düzeyinde ve bilinçli fikirlerin manevi
oluyor ki sanatın sezgi olduğu savı ancak Croce sayesinde düzeyinde, kendi doğal yeteneklerini özgürce geliştirme
yalın bir gözlem ya da yankı uyandırmamış kişisel bir hakkına yeniden kavuşmasından ibarettir.
yargı olmaktan çıkmış ve fikir yürüten bir düşüncenin Bundan, insanların çeşitli fikir, bilim ve sanat
ürünü olarak, kavram düzeyine yükselmiş, böylece bilinçli dallarında gerçekleştirdikleri evrimin ilk otuz yüzyıllık
düşünceler evreninde yerini almıştır. döneminin sonunda insanüstü yetenekler ve meziyetler elde
Manevi alanda insanların elde ettikleri başarılar etmiş oldukları sonucunu çıkarmamız gerekir. Manevi
sayılmakla bitmez. Kısaca denebilir ki insan ruhunun alandaki fetihler insanları -öğeleri esasen insanın kendi
büyük fetihlerinin hepsi ilkel ve barbar zihniyetin yaratılışında, doğal haklarını elde etmeye ve doğa ile
içinde boğulduğu karanlığa karşı kazanılmış birer uyuşum halinde olmaya yönelik doğal isteklerinde ezelden
yengidir; bundan, insan yaratılışına tamamıyla uygun beri var olan- bir toplumsal, hukuksal ve siyasal düzene
düştükleri için, en büyük hakikatlerin son derece yalın götürmüştür. Bu istekler az ya da çok belirgin olabilir,
hakikatler, yani hakikatler içinde mucize ile en az hafif veya şiddetle duyulabilir, baskılar sonucunda az ya
ilişkisi olan, hatta hayret uyandıracak bir özellik bile da çok saptırılmış olabilir; ne olursa olsun, bu
göstermeyen hakikatler olduğu sonucu çıkmaktadır. En istekler, bağlı olduğu uygarlık söz konusu olmaksızın,
büyük hakikatler insan yaratılışının görkemli yalınlığı her insanın iç dünyasının derin bir köşesinde saklı
ile ilgilidirler ve bu yalınlığı yansıtırlar. durur. Bu istekler, bilinçli bir toplumsal düzen
Böylece insanlığın -bir çok aşamalardan ve bizzat tarafından doğrulanmış birer değer, manevi birer fetih
varlığını tehdit eden büyük bunalımlardan geçerek- otuz olmadıkları için, insan kalbinin derinine doğal eğilimler
yüzyıla yayılan ve değişik ulusları, değişik uygarlıkları biçiminde, yani kendi kendini gerçekleştirmeye yönelmiş
kapsayan manevi evriminin tarihi gözden geçirilecek doğa biçiminde sığınırlar.
olursa, ileri sürülebilir ki bunca acı deneyimler, bunca Gerçekler alanında olsun, manevi yaratmalar alanında
savaşımlar, bunca çabalar insana kendi doğal haklarının olsun, Herodotos'un yer veren uygarlıklar en ileri
dereceli olarak geri verilmesinden başka bir şey sağlamış uygarlıklardır. Esas olarak ve hatta yalnızca en saf
değildir; ancak bu haklarına sahip çıkma yalnızca doğal insanlık değerlerine dayandığı için, çağdaş Batı
evrenin gerçekler düzeyinde değil, aynı zamanda manevi uygarlığının gerçekleştirdiği manevi ve maddi düzen insan
evrenin fikirler düzeyinde de gerçekleşmiştir; şöyle ki yaratılışı ile kusursuz bir uyuşum kurma amacını güder.
maddi güçlerin yerini bir bir manevi güçler almış ve Şu halde insanların kıvanç vesilesi olan bütün bu
yaşamın doğal akışında, yalnızca doğanın kendilerine deneyimin ve ilerlemenin insanın doğal yeteneklerini
cömert davrandığı belli sayıda insanın rahatını ve kuramsal bilince çevirmekten başka bir şey başarmadığını
mutluluğunu oluşturan nimetler bugün bütün insanların ve savunabiliriz. Esasen o yetenekleri çeşitli insanlar ve
bütün insan topluluklarının kendilerine sağlayabildikleri çeşitli toplumlar, değişik zamanlarda derin bir gözlem
şeyler haline getirilmiştir, daha doğrusu getirilme ruhuna sahip olduklarını kanıtlayarak, bulgulamasını ve
yolundadır. açıklamasını bilmişlerdir.
Örneğin, Türk halk sağduyusu insanca olanı saptamasını ve yaşantısı nasıl olacaktır? Bu araba-insanlar, tarih
etkili güzel bir öykü biçiminde dile getirmesini öncesi zamanlardan beri doğal yollar üzerinde bütün
bilmiştir. Öykü, İstanbul'da yaşayan oğlunu iyi bir insan hızları ile koşturmaktan baş döndürücü bir zevk
olarak yetiştirme umudunu yitirmiş yaşlı bir kunduracının duyarlar. O doğal yollar ormanlarla kaplı dağlık arazide
öyküsüdür. Kunduracı oğlunun kötü bir hareketini gördü mü her yana dağılmakta, karşılaşmakta, kesişmekte, ovalara
başını sallar, üzüntü ile: "Oğlum sen adam olamazsın" inmekte, kıvrıntılı dere içlerine dalmakta, tehlikeli
dermiş. Aradan yıllar geçmiş bir gün dükkânında dönemeçlerle dağların yamaçlarına döne döne
çalışıyomuş, zaptiyeler gelmiş, yaka paça vezire tırmanmaktadır. Araba-insanlar için hız doğal bir
götürmüşler. Bakmış, oğlu vezir olmuş. "Gördün mü, demiş gereksinmedir. Ama doğal yollar, oldukça düzgün bir
oğlu, bana adam olamazsın derdin; bak vezir oldum". zemine sahip olmakla beraber, dardır ve engebeli araziye
Korkudan hâlâ kendine gelemeyen mutsuz ihtiyar: "Ben uymakta, dolayısıyla yılan gibi kıvrılmakta ve durmadan
sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim" inip çıkmaktadır.
demiş. Düzenli bir toplum halinde örgütlendikten sonra, araba-
Günlük yaşamın kazandırdığı deneyim Türk toplumuna insanı insanların sayısı, güvenlik ve sağlık koşullarının da
insan diye anılmaya gerçekten değer kılan niteliklerin iyileşmesi ile, birden artar. Doğal yollar üzerinde
onun toplumdaki yerine, gücüne, zenginliğine ve hatta trafik yoğun bir hal alır ve bunun sonucunda, özellikle
yetiştirilme biçimine bağlı olmadığını öğretmiştir. Türk büyük kentleri bağlayan ve birden önemli ticaret yolları
toplumu bu deneyimini bir öykü biçiminde dile getirmekle haline gelen yollarda baş gösteren sıkışıklık, korkunç
yetineceği yerde, onu sanat eserlerini yaratırken esin çarpışmaların ve her türlü kazanın birbirini izlemesine
kaynağı olarak kullanmasını bilseydi, onu felsefi neden olur. Ama, sağ nedir sol nedir henüz bilmeyen
araştırmalarının mayası yapsaydı, her kuşağın yeniden ele araba-insanlar için büyük hızla ilerlemek
alacağı ve yeni katkılarla zenginleştireceği bir inceleme vazgeçemeyecekleri bir gereksinmedir; bu yüzden saatte
konusu ederek, öğretiminin, eğitiminin ve kültürünün 180 kilometre hızla koşmaktan kendilerini bir türlü
temeli ve özü yapsaydı, klasik uygarlığa her bakımdan ve alamazlar. Öte yandan karaları donatan doğal yollar dar
tümüyle uyan bir uygarlığı kendi yurdunda ve son derece engebeli bir araziye uymak zorunluluğu
geliştirebilirdi. yüzünden, dönemeçlidir; araba insanların yoğun dolaşımına
Son olarak, Batılı uygarlıklar topluluğu içinde tarihsel yetecek gibi değildir. Yol kazalarının korkunç oranda
gelişimini gerçekleştirirken insanlığın hangi amaca artması ile ailelerin topluca yok olmasına, kurbanların
yöneldiğini daha iyi açıklamak ve bu gelişimin özünü daha yakınlarının komşu kentlerin halkına düşman kesilmelerine
iyi değerlendirmek üzere, Platon'un mağara mythos'u ve birtakım kavimlerin, o güne kadar ortak mülk kabul
örneğince açıklayıcı bir mythos'a, araba-insanlar edilen, yollardan yararlanma hakkını yalnız kendilerine
mythos'u diyebileceğimiz bir mythos'a başvurmamıza izin tanımalarına neden olur. Bunu büyük ölüm kalım savaşları
verilsin. izler ve böylece araba-insanların dünyası şiddetli bir
Karaları, denizleri, dağları, ovaları, akarsuları ve her bunalıma sürüklenmiş olur.
şeyi ile bizim dünyamızın eşi bir dünya düşünülsün. Bunun üzerine çeşitli toplumlarda iyi niyetli bir çok
Üzerinde her bakımdan bize benzeyen insanlar yaşar olsun. araba insanın belirdiği görülür; hepsinin isteği bu
Yalnız onların, bacak yerine, etten kemikten yapma dört dayanılmaz duruma bir son vermektir; bu gereksinmenin
tekerleği olduğu ve büyük hızlar yapabildikleri farz baskısı ile, düşünürler birbirlerinden habersiz olarak
edilsin. Bizimkinin benzeri olan bu dünyada insanların aynı sonuca varırlar; bütün felaketlerin başı hız
olduğuna göre, hızın uygar toplumlarda yeri yoktur. Bazı içinde akılcı bir düzen kurmaktansa, sakıncalı görülen
toplumlarda, tanrılar adına, dördüncü ve üçüncü her şeyi yasaklama yoluna gitmenin çok daha kolay olduğu
viteslerin kullanılması kesinlikle yasak edilir; daha anlaşılmış ve bu yol seçilmiştir. Ama araba-insanlar buna
başkalarında ikinci vitesin de yasaklandığına tanık razı olmazlar, bütün hızları ile koşma arzusunun dürtüsü
olunur. Bu yasa araba-insanları bir haklarını ile ilk disiplin önlemi olarak, sürekli sağdan gitme
kullanmaktan alıkoyar, ama hızın uygar ve iyi kuralını koyarlar. Duracakları zaman yolun kenarına
düzenlenmiş bir toplumda yeri olamayacağı kanısı da çekilip durma, ana yolları izleyenlere öncelik tanıma
yerleşmiş olur. kurallarını koyarlar, yol kavşaklarına kırmızı-yeşil
Bundan sonra toplumsal düzen, yasa anlayışı, felsefe işaretleri yerleştirirler, ışıklı işaretleri bulurlar;
araştırmaları, ahlak ilkeleri hep, her kötülüğün kaynağı doğal yolları genişletirler, keskin dönemeçleri
olan hızın yasaklanmasını temel alırlar. Gerçekten hayran düzeltirler, yeni bir yol yapımı tekniği ile engebeli
olunacak idealist bir ruhla hareket eden bazı düşünürler, araziye uyma zorunluluğundan kurtulurlar, sigorta olmayı
bacak yerine geçen arabalarını kullanmaktan kendilerini zorunlu kılarlar. Trafiği düzenlemek için bir örgüt
kesin olarak men ederler; böylece kendilerini hızın kurarlar, trafik yasası çıkarırlar ve daha birçok önlem
verdiği zevkten yoksun bırakmaktan başka, hareket alırlar.
etmekten bile vazgeçerler. Öte yandan, bu ilkeye Bu kadar çaba ve böylesine karmaşık bir örgütlenmeden
bağlılığı bağnazlığa vardıran bir takım insanlar, sonra insanların elde ettiği yalnızca eskiden
ameliyat olup arabalarını aldırmakta tereddüt etmezler. yararlandıkları bir özgürlüktür: saatte 180 kilometre
Bu davranışları toplumda dehşet ve hayranlık uyandırır. hızla koşabilme özgürlüğüdür.
Aydınlar günlük yaşantının gerekleri ile idealleri Aynı biçimde, bizim dünyamızın insanları da, otuz yüzyıl
arasındaki dengeyi ancak bu biçimde kurmayı başarırlar ve süren bir manevi gelişmeden sonra, vaktiyle tek tek
böylece bir yandan iç huzura kavuşurken, bir yandan da yaşadıkları ormanlarda doğal olarak yararlandıkları
gelecek kuşaklara güzel bir erdem örneği olurlar. hakların bir kısmını toplum düzeninin çerçevesi içinde
Fakat, her doğal gereksinme gibi, bu gereksinmenin elde etmeyi başarmışlardır. Bunda hayran olunacak tek
doyurulmasından doğan her zevk gibi, son hızla koşma yön, insanların bu doğal içgüdülerini bilincin ışığı ile
arzusu araba -insanların gönlünden hiçbir zaman tüm aydınlatmasını bilmiş olmalarıdır. Araba-insanların
olarak silinmiş değildir; gerçekten birçokları kimsenin saatte 180 kilometre hızla koşma özgürlüğünün karşılığı
görmediği yerlerde, gizlice ve sanki kendilerinden bizim dünyamızda vicdan özgürlüğü, fikir özgürlüğü, aklın
utanarak, gidişlerini bir an için hızlandırırlar, sonra egemenliğinin tanınması, özgür vatandaş olma gururu,
hemen düzenli hıza indirirler. En pervasızları çok işlek dignitas hominis kavramı, özgür sanat anlayışı vb.dir.
olmayan yollara saparlar ve suç üstü yakalanmak Öte yandan, yolların genişletilmesine, trafiği düzenleyen
tehlikesini göze alarak, dördüncü vitesi takarlar. kuralların konulmasına karşılık olarak dünyamızda, Batılı
Yakalananlar şiddetli cezalara çarpılırlar. Yönetim toplumların tarihinde önemli bir yer kaplayan Eukleides
organları, kurulu düzenin korunmasını, insanlığın eski geometrisi, Descartes'in felsefesi, diyalektik, Fransız
barbarlığa dönmesine karşı tek güvence olarak görürler. ihtilali, Arkhimedes kanunu, Amerika'nın bulgulanması,
Hemcinslerini bu doğal haklarına sahip çıkmaya Thukydides'in tarih anlayışı, Einstein'ın kuramı, Atatürk
kışkırtanlar mahkemeye verilir, ölüme mahkûm edilirler. devrimi, insan hakları bildirgesi, Homeros destanlarında
Görülüyor ki, tıpkı bizim dünyamızda olduğu gibi, araba- onur duygusu, atomun parçalanması gibi büyük olayları ve
insanlar dünyasında da, toplum yaşamının yeni koşulları büyük buluşları görüyoruz. Bunlar sayılmakla bitmez.
İşte tarihin somut düzeyinde gerçekleşmekte olan bu insan zekâsının bugüne kadar bulguladığı temel
manevi gelişimin yöneldiği amaç ne insanlığın üstünde, ne hakikatlerin yeniden ilk kez bulgulanması olanaklı
de hatta yalnızca dışında bile değildir. Çünkü bu değildir), o halde insanlığın bugün gerçekleşmiş bulunan
gelişimin amacı insanı, özü insanlık olan ideallere göre evrim sürecinin bir zorunluluk ve mutlaklık karakteri
yetiştirmek ve onun elden geldiği kadar insanca taşıdığını kabul etmek gerekir.
yaşamasını sağlamaktır.
Batı uygarlıklarının oluşturduğu bütünün böyle bir amaca 2- Atatürk'ün öğrettikleri ve eserinin evrensel
yönelmiş olması, ona iç değerini ve evrensel olma değeri
niteliğini kazandırmakta, ona kendini hareket ettirme ve
sonu gelmeyecek bir gelişme ve ilerleme gücünü sağlayan Bu suretle Batı dünyası ile Batılı olmayan dünya
tükenmek bilmez bir enerji kaynağı sağlamaktır. arasındaki ilişkiler sorununun terimlerinde esaslı bir
İnsanlığın evrim süreci dediğimiz bu bütünün kendine özgü değişiklik yapma durumuna gelmiş olduk. Gerçekten, bu
iç değerini saptayıp, bunun -ilerleme isteğinde olan yeni değerlendirmede, Batı dünyası karşımıza insanlığın
hiçbir toplumun vazgeçmeyeceği gerçekleri kapsayan bir manevi ve maddi ilerleyişinin gerçekleştiği bir
dünya olması dolayısıyla- evrensel bir karakter uygarlıklar bütünü olarak çıkar. Bu evrim kendini tek tek
gösterdiğini de gördükten sonra, şimdi onun bir de mutlak uygarlıklardan üstün bir gerçek olarak kabul ettirir ve
ve zorunlu bir karakteri olduğunu kabul etmek durumu biraz önce söylendiği gibi, bir mutlaklık ve zorunluluk
ortaya çıkmaktadır. niteliğine sahip olduğunu gösterir.
Gerçekten, aynı düşünce olgunluğuna ve bunun sonucunda, Buna karşılık, Batılı olmayan evren birçok uygarlıkları
manevi ve pratik alanlarda aynı başarılara, başka bir kapsar, ancak bir kısmı birbirinden doğma olmakla
yoldan ya da başka yollardan varmak acaba olanaklı değil beraber, bu uygarlıklar bir bütün oluşturmazlar; onları
midir diye kendimize sorabiliriz. Başka bir deyişle, yalnızca olumsuzluk nitelikleri ile belirten birtakım
insan olaylarında bir zorunluluk niteliği var mıdır, yok ortak nitelikler bir araya getirebilir; bu olumsuz
mudur sorusu ile karşılaşabiliriz. Böyle bir soruya, niteliklerin başında zihin özgürlüksüzlüğü üzerine
insan olaylarının, doğa gerçeklerindeki zorunluluktan kurulmuş ortak forma mentis'leri gelir; zihin
farklı olmayan bir zorunluluk niteliği taşıdığı yanıtı özgürlüksüzlüğünün nedeni ise, bu uygarlıkların temelinde
verilebilir. Nitekim, her ne kadar başlangıçta yaşayan bir daha değiştirilmemek üzere kesin olarak saptanmış
hücreler ya da inorganik maddelerin molekülleri başka bir bulunan bir manevi ve ahlaksal değerler sisteminin
biçimde örgütlenebilir idiyse de, doğa bugün ne ise o bulunmasıdır. Başka bir deyişle, Batılı olmayan dünya
olduğuna göre ve bugün olduğundan başka türlü kendi varlığını kendiliğinden kabul ettiren bir bütün
olmayacağına göre, doğal gerçeklerin belli bir göreli olarak ortaya çıkmamaktadır; o, yalnızca Batılı evrenin
zorunluluk niteliğine sahip olduğunu kabul etmek gerekir. karşısında, bu somut gerçek evrenin karşıtı olarak
Aynı biçimde otuz yüzyıllık tarihi boyunca insan zihni varlığını duyuran bir evrendir.
bugün gördüğümüz biçimde oluşmuştur ve mademki bugün Şu halde söz konusu sorunun terimlerinin düzeltilmesi
artık başka bir biçimde gelişmiş olmasına olanak yoktur yeni bir inceleme gerektiriyor; bir yandan çağdaş Batı
ve üstelik, mademki yeryüzünde değişik bir gelişme dünyasının, öte yandan da Batılı olmayan toplulukların öz
sürecinin oluşması olanaksızdır (çünkü insanoğlunun yapısını incelemek, aynı zamanda da her iki evrenin
hiçbir davranışı insanlığın bugüne kadar gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları araştırmak gerekiyor.
gerçekleştirdiklerini bilmezlikten gelemez: öte yandan, Türk Hümanizmi'nin doğuşu Atatürk devriminin toplumsal,
hukuksal ve siyasal başarılarının fikir düzeyinde beliren olgunlaşmasını etkileyen çeşitli etkenler arasında en
bir sonucu olduğuna göre de, Türk devlet adamının başta gelen etken günün somut gerçekleridir; nitekim
yarattığı eserin öneminin ulusal sınırları aştığı ve içinde oluştuğu çevrenin koşullarından kendini tümüyle
evrensel bir nitelik kazandığı yadsınamaz. kurtarmış bir düşünce yoktur ve olamaz. Bu özellikle Batı
Şimdi artık Atatürk devriminin, kendi varlığını ortaya dünyası için bir gerçektir. Şimdiki gerçek bir yandan
koyma ve kendini değerlendirme yolunda Batı'nın hümanist tarihsel ilintiliklere bağlanıyorsa, bir yandan da insan
ve akılcı değerlerinden yararlandıktan sonra, kendi iradesinin daha önceki eyleminin bir sonucudur. Başka bir
varlığının bilincine erişmiş olması ve Batılı forma deyişle, şimdiki gerçek birtakım ideal önerileri de
mentis'i benimsemiş olması sayesinde, insanlığın kapsar; bu öneriler ona, belli bir ölçüde, bir ideallik
ilerleyişine bizzat katkıda bulunduğunu ileri niteliği kazandırır. Kuramsal düşüncenin gerekleri ile
sürebiliriz; bu katkı, Batılı olmayan bir toplumun pratik etkinliğin gereklerinin karşılaşma ve özdeşleşme
insanlığın manevi evrim sürecine bilinçli olarak noktası da budur.
getirdiği ilk katkı olma dolayısıyla; özel bir önem Bugün, örneğin, Avrupa devletlerini federal bir birlik
taşır. Böylece, Batılı olmayan bir toplumun, insanlığın kurmaya iten ilintilik zorunluluklar (bunların ne olduğu
evrim sürecine katıldığı zaman Batılı örneklerin körü bellidir: Avrupa devletleri İkinci Dünya Savaşı'nda
körüne taklidinden kurtulmakla kalmayacağı, Batılı ekonomik ve siyasal üstünlüklerini bir daha elde etmemek
toplumların yaratma gücünden aşağı kalmayan bir güç üzere yitirdiklerine göre, Avrupa'nın varlığını korumak
gösterebileceği konusunda ileri sürülen sav doğrulanmış ve bu varlığına anlam verecek yeni bir gerekçe bulabilmek
olmaktadır. için, insanlığın hiç olmazsa manevi merkezi olarak bu
Gerçekten, Batılı ve Batılı olmayan bu iki evrenin, insan üstünlüğü sürdürme gereksinimini duyduğu fikri insanda
ruhunun evrimini ilerde de sağlamak için birlikte gütmek doğal olarak yer etmektedir), sonuç olarak, Batı'yı,
zorunda oldukları amaçlar konusunda bundan sonra dile ilerleyen insanlığın bundan sonraki amaçlarına
getirilecek düşüncelerin tümü, insanların Atatürk'ün ulaştıracak olan yola soktuğu izlenimini uyandırmaktadır.
başardığı devrim sayesinde kazanmakta oldukları yeni Ancak Batı hiç de bunun bilincinde değildir.
deneyimin dolaysız bir sonucudur. Gerçekten, Batı'da manevi yaşamın, pek çok insanın Batı
Batı evreni konusunda şu gözlemle yetinmeliyiz ki Atatürk uygarlığının ömrünü tamamladığı duygusuna kapılmasına
Türkiye'sinin bu evreni, insan zihninin kendi kendinin neden olan büyük bir bunalıma dalmış görünmesine rağmen;
bilincine erişmesini sağlayan biçimlenimi bulduğu toplumsal yaşamı güçlü etkisi altında tutan sanat ve
tarihsel çevre olarak değerlendirmesi, bugünkü Batılı fikir etkinliklerinde tam bir çöküşün belirtilerinin her
toplumlara kendi uygarlıklarının özü üzerinde daha geniş, zamankinden daha açık olmasına, bizzat günlük yaşamın bu
daha derin bir bilgi sahibi olmaları zorunluluğunu ve bu çöküş ruhundan kendini kurtaramaz ve böylece de bütün
yeni bilincin ışığında, bugünkü durumda tarihsel Batı'nın inançsız ve geleceğinden umutsuz bir tutuculuğun
işlevlerinin ne olduğunu yeniden inceleme ve güdülmesi batağına saptanmış görünmesine rağmen -kısaca, Batı'nın
gereken yeni amaçları kesinlikle saptama görevini derin bir ideal bunalımının perişan görünümünü
yüklemektedir. sergilemesine rağmen-, bu aynı Batı'nın birtakım
Sorun dikkatle incelenirse, saptanacaktır ki, çok kez toplumsal, siyasal ve hukuksal sorunlara öyle çözümler
görüldüğü gibi, ideal gereklilikler ile ilintilik getirdiğine tanık olunmaktadır ki, insanlığın
gereklilikler ilk bakışta sanılacağından çok daha geniş ilerlemesini sürdürdüğüne inanmamak elden gelmemektedir.
bir ölçüde özdeşleşmektedirler. Çünkü insan düşüncesinin
Böylece oldukça garip bir durumla karşılaşılmaktadır; Demek ki Batı kendini ve kendi tarihsel işlevlerini
buna göre, Batı pratikte, somut tarihsel yaşamında, bilinçli bir biçimde tanımak zorundadır. Avrupa ulusları
düşüncesinin yadsıdığı ya da bilmediği, ama gene de, eğer kendilerine özgü uygarlığın oluşturduğu gerçekten
farkında olmadan, Batılı uygarlıklar bütünü olduğunu daha büyük bir gerçeğe hizmet etme durumunda oldukları
gördüğümüz şu tek tek uygarlıklardan üstün varlığın bilincine varırlarsa (bu bilince erişebilmek için Türk
kendisine gösterdiği gerçek amaçlara pek de aykırı ulusunca yaşanan ve böylece tüm insanların ortak varlığı
düşmeyen amaçlara yönelmektedir. Bunun nedenini açıklamak olan yeni deneyimi benimsemiş olmak gerekir), ancak bu
zor değildir: Gerçekten hiçbir zaman saf insan iradesi koşulla bugün sanki kendi iradelerinin dışında
olmayan ve düşünceden farklı olarak, hiçbir zaman sürüklendikleri yollara ve bu arada -yukarda sözünü
bütünüyle özgür olmayan, tersine tarihsel ilintiliklere ettiğimiz- Avrupa'nın birleştirilmesi hareketine kendi
sıkıca bağlı bulunan pratik, bazen insan olaylarının iradeleri ile ve çok daha başka bir ruhla girişme
mantıksal akışına daha büyük bir uyum gösterir. Çünkü bu olanağını bulabilirler. Çünkü bugün Avrupa uluslarını
tarihsel ilintilikler, kuşkusuz büyük ölçüde, yaratıcı Avrupa birliği fikrine yönelten, İkinci Dünya Savaşı
ruhların özgür yaratma güçlerini engelleyen rasgele sonunda meydana çıkan siyasal durumdur; bu savaştan sonra
güçlerin ve geçici gerekliliklerin ürünüdürler; ama yalnız kendi anakaralarına değil, başka anakaralara da
onlar, kısmen de olsa önceki kuşakların ortaya koydukları egemen olan ve dünyaya egemen olma amacını güden
eserlerin bir sonucu oldukları için, -insan ruhunun evrim devletler belirmiştir. Bellidir ki Avrupa ulusları manevi
sürecinin gerçekleşmesini sağlayan- belli insanların, biçimlenimlerinin temelinde bulunan değerlerin ortak ve
belli çevrelerin ve belli çağların ruhunun damgasını evrensel nitelikte olduğu hakikatini göz ardı etmezlerse,
taşırlar. aralarında herhangi bir ekonomik, askeri ve hatta siyasal
Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: özellikle manevi bunalım birlikten çok daha sağlam ve etkili bir birlik kurma
ve çöküş çağlarında, olayların akışı insanlığın gerçek olanağını elde edeceklerdir.
amaçlarına soyut düşünceden daha yöneliktir; denebilir Gerçekten, -teknik ve ekonomik etkinlikten reklamcılığa
ki, böyle durumlarda gerçeklerin fikir açısından kadar, siyasal ve askeri etkinliğe kadar- insanların
değerlendirilebilecek öğeleri, fikirlerde bulunanlardan bütün girişimlerinin dünya ölçüsünde ele alındığı bir
daha çok sayıdadır (2). sırada; Batılı olmayan toplulukların yaşam savaşımızın
İşte çok kez insanları ve toplumları bilinçli olarak zoru ile Batı'yı örnek aldıkları bir sırada, Avrupa'nın
sağladıkları amaçların ötesine götüren gizli güç budur. dünyanın karşısına tek ve laik bir yüzle çıkması
Bu gizli güce Vico 'Tanrısal hikmet'; Hegel ise 'aklın kaçınılmaz bir gerekliliktir; bu yüzde Avrupa'nın en saf
hilesi' (die List der Vernunft) der. Oysa o, akılca ve en özlü çizgileri belirmelidir; bu yüz, bir tek temele
incelenebilen deneyüstü bir tarafı, bilinemeyecek bir dayanmaktan doğan ayrılmaz bir birliğin ifadesi olmalı ve
yanı olmayan bir insancıl güçtür; insanların önceden bu birliğin bilincine varılmış olmanın aydınlığını
edindikleri deneyimin az ya da çok somut bir biçimde taşımalıdır (4).
uyguladığı etkiden başka bir şey değildir; o, sadece Büyük İskender'in fetihleri sonucunda kapıları ardına
önceki kuşaklardan kalma ve henüz bilinçli düşüncenin kadar açılan Doğu dünyasının karşısına Yunan evreni nasıl
aydınlatmadığı manevi bir mirastır; fakat bu miras ırklarının, lehçelerinin, yerel geleneklerinin
varlığını her zaman ve her yerde, insanların manevi ve çeşitliliği ve çokluğu ile değil de, tek bir görünümle
maddi bütün ilişkilerinde, duyuran bir güçtür (3). çıkmışsa ve nasıl bu görünüm Yunanlılığın hiç bir suretle
kabataslak bir görünümü olmayıp, tersine özü yansıtmaya
yönelik ve koinè dialektos'ta simgeleşen bir görünüm karşılık Boccaccio ve Petrarca evrensel nitelikte iki
olmuşsa, aynı biçimde Batılı toplumlar ulusal dillerinden klasiktir.
ve hele ulusal ruhlarından hiçbir özveride bulunmaksızın İşte bu evrensel dediğimiz klasikler, İngiliz Magna
-insanlığın manevi süreci olduğunu söylediğimiz şu tek charta'sı, Fransız ihtilali gibi insanlık tarihinde yeni
tek uygarlıkların ötesinde bulunan gerçeği göz önünde bir evreye erişildiğini gösteren büyük tarihsel olaylar
tutarak- kendi ulusal ruhlarını daha saf hale getirmek, bütün uygar ülkelerin genç kuşaklarının eğitiminde ortak
bunun için de bu ruhta fazla bölgeci ve ilintilik öğeleri oluşturmalıdırlar. Bu sayede bir Alman'ın İtalyan
nitelikte olan öğeleri ayıklamak, bilinçli güçlere oranla hümanizmi ve Fransız-İtalyan uyanışı konusundaki
bilinçsiz güçlerin toplumda daha çok etikli olduğu bilgileri bir İtalyan ya da bir Fransız'ın bilgisinden
zamanlardan kalma gelenek artıklarından kurtulmak aşağı olmayacaktır. Aynı biçimde bir İtalyan da kendi
zorundadırlar. Settecento'su konusunda daha genel bir bilgi ile
Bu durumda Batı, eğitim alanında, modernist heveslerden yetinecek, arttırdığı zamanı 18. yüzyıl İngilteresi'ni
vazgeçmek zorundadır; ona düşen, insan ruhunun birliği incelemeye ayırabilecektir.
adına -bu birlik ve uyuşum, ruhun tarihsel biçimleniminin Böylece, günümüz koşullarının zoru ile olan bitenleri,
tam bilinçli olarak tanınması ile ortaya çıkar- yeni Batılı evrenin bu yeni değerlendirilmesinden kaynaklanan
kuşaklara sağlam bir düşünsel, ahlâksal ve estetik gerekliliklerle karşılaştıracak olursak, Batılı uluslar
biçimlenim vermek ve bu biçimlenimi yalnız Yunan ve Latin olsun, Batılı olmayan uluslar olsun, bütün ulusların,
klasikleri ile ulusal klasiklerine değil, modern çağ Unesco'nun çağrısına uyarak okullarda okutulan tarih
Avrupası'nın klasiklerine de dayandırmak zorundadır. Şu kitaplarının ulusal kinleri besleyecek her türlü görüş ve
halde, Batılı ulusların, bir yandan halkın ruhundan ilkel ifadeden arındırılmasına girişirlerken, bunu günün
temelsiz inançların son artıklarını koparıp atmaları, bir gereklerine, geçici ilintilik durumların gereklerine
yandan da, Batı dünyasının sanat eserleri içinde ve değil, mutlaklık ve zorunluluk niteliği taşıdığını
tarihi içinde, insanlığın evrim sürecinin nirengi saptadığımız bir gerçeğin gereklerine boyun eğmek için
noktaları gibi görünen öğeleri bulup değerlendirmeleri yapma durumunda olduklarını ileri sürebiliriz.
gerekir. İnsanlığın evrim süreci olduğunu gördüğümüz ve statik
Her ulus, insanlığın evrim sürecinin Avrupalı evreleri değil, dinamik olan bu yeni birim kavramı karşısında,
konusunda, kendi eğitim sisteminin temeline kendi çağdaş Batı dünyası -kimi zaman taklit edilecek örnek,
yurdunun edebiyatını, sanat tarihini ve siyasal, askeri kimi zaman da kaynak ya da hareket noktası olarak
tarihini koymalıdır; ancak bu ulusal evrimini insanlığın gördüğü- Yunan-Roma dünyası ile ilişkiler sorununun
büyük evrim sürecinin içinde ve onun işlevinde gerçekte geride kalmış olduğu bilincine varmalıdır.
görebilmelidir. Böylece, örneğin, edebiyat tarihinde Avrupa'nın Ortaçağda ve yeni çağda antik dünyaya tekrar
yalnızca ulusal olan klasiklerle, gene ve tüm anlamı ile tekrar başvurmasının nedeninin böylece kuramsal
ulusal olmakla birlikte, evrensellik düzeyine erişen, gerekçesini bulduğu burada özellikle belirtilmelidir; bu
evrensel olan, yani her uygar toplumca arzulanan kuramsal gerekçe, görüldüğü gibi, duyulara, geleneklere,
biçimlenimi sağlayan klasikler arasında ayırım yapma dine ve tarihe dayanan her türlü açıklamanın çok
yoluna gitmek gerekir. Yalnızca ulusal klasiklere örnek üstündedir.
olarak -İtalyan edebiyatında- Pellico'yu ve öykü Batının de facto izlediği yollarla, vaktiyle Tanrısal
yazarlığı yönünden Pirandello'yu gösterebiliriz; buna hikmete, Hegel tarafından da akılcılıktan yoksun bir akla
(''aklın hilesine'') yüklenen, bizim ise Batılı
uygarlıklar bütününün bilincine erişen düşünce tarafından uygarlıklarının yüzyıllar boyunca kazandığı deneyimin
gösterildiğini ileri sürdüğümüz yolların birleştiğini insanlara sağladığı düşünsel ve ahlaksal olgunluğun bir
doğrulayan anlamlı bir örnek uluslararası olaylar sonucu olduğu da kabul edilmelidir.
alanından verilebilir. İnsanlığın evrim sürecinin -insan ruhunun tarihsel
Uluslararası ilişkiler tarihi ana çizgileri ile şöyle bir biçimlenimini sağlayan ve onu bugünkü olgunluğuna
şema ile gösterilebilir: eriştiren, böylesine insanca sorunlar ortaya koymasına
1) İlkel evre; bu evrede toplulukların günlük çıkarları olanak veren sürecin- son evresi olması itibarıyla,
insanlara egemendir; çapulculuk doğal uğraşıdır: savaş çağdaş Batı uygarlığının kazandığı mutlak değerin
zamanı-barış zamanı diye bir ayırım söz konusu değildir; bilincine varılması, -pratiği kuramsal kanılarla
2) İmperialist evre: bu evrede askeri üstünlük kavramı pekiştirmek suretiyle- bir yandan bundan böyle
ağır basar; savaşların nedeni, maddi çıkarlardan başka ün uluslararası ilişkileri yönetmesi gereken bu yeni ilkenin
ve onur arzusu ile ulusal ilkelerin yayılmasını sağlama yerleşmesine karşı çıkan son direnişleri yıkmakta büyük
isteğidir; ölçüde yardımcı olabilir; bir yandan da gerek Batılı
3) Sömürgecilik evresi: bu evrede askeri üstünlük uluslarda, gerekse Batılı olmayan uluslarda elde edilen
kavramının yerini daha ileri bir kavram, kültür üstünlüğü her hakkın bir ödevin yerine getirilmesini gerektireceği
kavramı alır; öyle ki, sömürgecilik savaşları, ilkel düşüncesini uyandırabilir; çünkü bütün uluslar bu yeni
insan topluluklarına uygarlık getirmek gibi, hiç olmazsa insan toplulukları bütününün onurlu birer üyesi olmak
görünüşte, daha idealist nedenlerle açıklanabilir; durumundadırlar.
4) Bu alanda da manevi evrimini sürdüren Batı insanlığı Bu bilinç, ayrıca, beşinci bir evrenin yakın zamanda
bu üçüncü evrenin de sonuna gelindiğini ve uluslararası başlayabileceğini "Batı'ya duyurabilir. İnsanları ideal
ilişkiler alanında, yeni bir evrenin başladığını amaçlarına yöneltmesi gereken tek güç tarih bilincidir
-uygarlık ve ırk ayrımı yapılmadan, bütün ulusların eşit -yani insan ruhunun gelişimi diye tanımlayabileceğimiz
hakları ve görevleri olduğu inancının egemen olduğu bir tek tek uygarlıkların ötesinde bir üstün gerçeğin var
evrenin başladığını- çarpıcı kanıtlarla göstermektedir. olduğu bilincidir- inancı bu evrede yer etmelidir.
Pek çok olan bu belirtilerin başında insan hakları Nihayet, Batılı toplumlar, hep bu üstün gerçeği pratikte
bildirgesi, Birleşmiş Uluslar Örgütü'nün yaratılması ve daha somut, kuramda daha bilinçli kılmak için, dünyanın
İngilizlerin Hindistan'a, arkadan da İngilizlerle başka karşısına ideal bir yüzle çıkabilmelidirler; bunun için
sömürgeci devletlerin sayısız Afrika devletlerine de, tarihsel biçimlenimleri için gerekli olmakla beraber,
bağımsızlık vermeleri gelir. ilintilik olmaları nedeniyle, insanlığın fikir tarihine
1934-1936 yıllarında yapılan Habeşistan Savaşı gibi bir katkısı olmayan öğelerden arınmaları gerekir; şu halde bu
savaşa İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda, yani aradan yüz her şeyden önce laik olmak zorundadır; bu yüz sonsuz
çeyrek yüzyıl geçmeden, artık girişilemez olması, hatta ruh özgürlüğünün yüceliğini, Yunanlıların bulup ortaya
akla getirilemez olması, bu bilincin ulusların ruhunda koydukları ve Batılı toplumların ana çizgileri ile
siyasal tutumlarını etkileyecek kadar derin kökler korumuş oldukları hali ile yansıtmalıdır.
saldığına en açık bir kanıtdır. Şu halde Batılı toplumlar, uygarlıklarının laiklik
20. yüzyılın belki de en önemli olayları olan bu niteliğini daha derin bir bilinçle belirtmek
saydığımız olayların büyük ölçüde bugünkü dünya zorundadırlar. Çünkü laiklik Batılı uygarlıkların
koşullarından doğduğu ortadadır. Ancak bu durumun aynı kaynağında vardır ve bugün yadsınamayacak bir gerçek
zamanda ve bir kenara itilemeyecek bir ölçüde Batı olarak ortada durmaktadır. Batılıların toplumsal,
hukuksal ve siyasal düzen anlayışları öz bakımından etkinliğine yön veren temel ilkeye, uluslar arasında
laiktir; düşün, sanatsal yaratma ve bilimsel araştırma eşitlik ilkesine, saygılı olma kaygısının bir sonucu
alanlarında kurdukları özgürlük de bu laik anlayışın bir olabilir (5).
ürünüdür. Ancak ulusların yalnızca siyasal bağımsızlıklarına değil,
Ancak, Atatürk'ün eserinin evrenselliği yalnızca Batı'dan kültürlerine de gösterilen bu karşılıklı saygı kutsal ve
kendi özünü daha derin bir biçimde değerlendirmesini korunması gerekli bir ilke ise de, insanlığın
istemekten ibaret değildir. Gerçi Batı'nın yeni bir sorunlarının özgür bir biçimde ortaya atılmasına ve
açıdan eleştirilmesi ve değerlendirilmesi demek olan bu incelenmesine engel olmamalıdır. Ve bütün ulusların elde
talebin Batı evreninin dışından gelmesi, önemli bir ettikleri bağımsızlığa, özgürlüğe ve bugün vazgeçilmez
olaydır ve Atatürk devriminin boyutlarını tek başına bir kural ve bir hak gibi yerleşen karşılıklı saygıya
sergileyecek güçtedir. Fakat Atatürk devrimini evrensel gitgide daha layık olmayı bir zorunluluk ve bir ahlak
yapan başka bir özellik vardır, o da bu devrimin, görevi olarak duymaları nasıl siyasal alanda temenni
tarihsel oluşması ve fikirsel anlamı ile, insancı ve edilir bir şey ise, aynı biçimde Batılı olmayan ülkelerin
akılcı değerlere sahip çıkmak isteyen bütün Batılı kültürel ve toplumsal alanda -maddi alanda 'az gelişmiş'
olmayan toplumlara izleyecekleri yolu göstermesidir. ya da 'gelişmekte olan' ülkeler adını benimsemelerine
Bunun sonucunda, Batı ile Batılı olmayan dünya arasında, neden olan aynı gerçekçi ruhla- gerçeği olduğu gibi
bunca çabaya rağmen bugüne kadar kurulamayan diyaloğun görmeleri ve her biri kendi başına ya da aralarında
Atatürk devrimi sayesinde olanak kazandığı, yalnız işbirliği ederek -çoğu zaman bir alınyazısı gibi
bununla kalmayıp yeryüzündeki bütün uluslar arasında gördükleri- Batılılaşma sürecini çözümlemeyi, eleştirmeyi
-manevi bir yakınlaşma olacağı için- gerçek bir ve değerlendirmeyi amaç tutan kuramsal çalışmaları
yakınlaşmanın da gerçekleşebileceği anlaşılmaktadır. geliştirmeleri beklenmelidir.
Daha önce Batı-Doğu antinomisinin gerçekte var Atatürk devriminin evrensel değeri burada açıkça ortaya
olmadığını, Batı ile öbür evren arasındaki ilişkiler çıkmaktadır; çünkü Türkiye bu devrim sayesinde skolastik
sorununun da, Doğulu değerlerin Batılı değerlerin düşüncenin maddi ve manevi zincirlerini koparabilmiş ve
karşısına çıkarılması biçiminde anlaşıldığında, bir böylece -bugün henüz yeti halinde de olsa- inceleme ve
pseudo - sorundan ibaret olduğunu göstermiş, bugünkü Batı araştırmalarını tam bir özgürlük içinde yapmasını
düşüncesinin bu antinomi kavrayışını aşacak güç ve sağlayan temel özgürlükleri kazanmıştır.
yeterlikte olmadığını belirtmiştik. Gerçekten, örneğin, Türkiye'nin Batılı olmayan toplumlar içinde tuttuğu yerin
dünyanın en büyük eğitim, bilim ve kültür örgütlenmesi özelliği bilinçli düşünceden önce, gerçekler düzeyinde
olan UNESCO'nun etkinliği, Toynbee'nin -kendisini ünlü ortaya çıkmıştır. Gerçekten, Türkiye, siyaset ve
Zelotlarla Herodesçiler kuramını ileri sürmeye iten- ekonominin gerçekler düzeyinde, Batılı ülkeler
kötümser düşüncesinin çerçevesi içine kapanmış olduğu topluluğunun bir üyesi olarak benimsenen tek Batılı
izlenimini vermektedir. Nitekim UNESCO, her Batılı olmayan ülkedir; ve bu üyelik üzerine hiçbir gölge
olmayan toplumun Batı tekniğini benimsemek zorunda düşürülmüş değildir. Türkiye bu ayrıcalıklı durumu
olduğunu kabul etmekle beraber, bu toplumların geleneksel yalnızca jeo-politik koşullarına borçlu olmadığı gibi,
kültürlerine bağlı kalmaları gerektiği kanısındadır. fabrikalarının sayısına ya da Avrupalı ve Amerikalı
Gerçi, UNESCO'nun bu tutumu, bir yerde bugünkü Batı örneklerine uyarak teknik ve sanayi alanında elde ettiği
düşüncesine tam bir uyum halinde olmasından ileri başarılara, ya da kurduğu (biçim olarak Batılı, ancak
gelebilirse de, bir yerde de, Birleşmiş ulusların ruhça hâlâ Doğulu olan) melez kurumlara hiç borçlu
değildir. Şu halde eğer Türkiye, her şeye rağmen, Japonya olanaksızdır; ancak Batılı olmayan toplumlar Türk
dahil, diğer Batılı olmayan ülkelerden değişik bir devriminin fikirsel içeriğini akılcı yoldan ve kendi
nitelik sergilediği kanısını uyandırabildiyse, bunu ilintilik koşullarına uygun olarak gerçekleştirebilirler.
bugüne kadar gerçekleştirdiği eserlerden çok, bizzat Batı Şu halde Batılı olmayan toplumlar, önce, Türk hümanist
uygarlığının özünü benimsemeyi amaç edinen radikal uyanışının başlangıcını oluşturan Atatürk devrimini örnek
eyleminin içinde saklı duran evrim gücüne borçludur; ve alarak, temel özgürlükleri, yani laiklik, demokrasi ve
bundan daha önemli olmak üzere, bu özün ne olduğunu özgürlükçü eğitim ilkelerini benimsemek, sonra da, bu
kendisi ortaya koymak durumundadır. Gerçekten teokratik ilkeler sayesinde, hümanist değerler sistemini benimseme
bir ülkeyi çok kısa bir süre içinde demokratik ve laik çabasına girişmek zorundadırlar. Çünkü insanlık
bir ülke haline getirmeyi başarmak, dogmatik değerleri kavramına, insanlığın gerçekliği ve idealliği
bir çırpıda ve toptan atıp akılcı ve insancı değerlerle kavramlarına erişmiş bulunan ve onun amaçlarını ve maddi-
değiştirmek tarihte eşi görülmemiş radikal bir manevi ilerlemesinin zorunluluklarını iyi bilen bu
harekettir. dinamik zihin yapısını sağlayan yalnızca hümanist
İşte Batılı olmayan topluluklar, bu açıdan, Türkiye'ye değerler sistemidir.
oranla geri bir aşamada bulunuyorlar, çünkü onlar Batılı olmayan uluslar ancak bu düzeye ulaştıktan sonra
geleneksel eğitimlerinin bir sonucu olan zihinsel ve kendi sorunlarının bilincine erişebilirler ve - filoloji
manevi sınırlılıktan henüz tam ve kesin olarak kurtulmuş olmayan, yani insanlık açısından somut hiçbir şeyi
değillerdir. Onlar her şeyden önce ve kararlılıkla temel içermeyen; tarih olmayan, yani akıl dışı ya da her ne
özgürlükleri kurmak zorundadırlar, çünkü başka türlü biçimde olursa olsun insan iradesine bağlı olmayan
Atatürk devrimini değerlendirmeye elverişli ortamı kendi güçlerin egemen durumda bulunmaları nedeniyle, yargıya
içlerinde yaratamazlar; Atatürk devriminin değeri ve dönüştürülemeyen; akılcı düşüncenin olmadığı yerde fikir
anlamı anlaşılmadıkça da bizzat kendi amaçlarını olmayacağından felsefe de olmayan ve sonunda, evrim
benimsemelerine ve gerçekleştirmelerine olanak yoktur. Bu kavramının doğmamış olması yüzünden, felsefe tarihi
toplulukların Türkiye'den örnek olarak alacakları şey, olamayan - bir yükten, toplumsal ve kültürel yükten,
teknik ya da toplumsal düzen alanındaki başarılar kurtulmaları koşulu ile, insanlığın evrim sürecine etkin
değildir (Bunun çok daha olgun örneklerini Batı'da olarak katılabilirler.
bulabilirler); Türkiye'den alınacak örnek, onun Kurtuluş Şu halde Batılı olmayan toplumlar, Atatürk devrimi
Savaşı'ndan yeni bir fikir akımını yaratacak ilkeleri örneğince, temel özgürlükleri yerleştirmek koşulu ile, bu
çıkarmasını bilmiş olan radikal yenilik ruhudur. özgürlüklerden güç alarak bugün Türkiye'de oluşmakta
Batılı olmayan topluluklar - hatta Batılı olanları da - olana benzer bir hümanist bilince kavuşabilir; bundan
tarih olaylarının somut gerçekliğinden fikirsel sonucu sonra, bu kez de Batı'nın ideal değerlerine dayanarak,
çıkarmak istiyorlarsa, Atatürk devrimi tarihini incelemek manevi varlıklarını toplu ve temelli bir biçimde gözden
zorundadırlar. Çünkü ortadadır ki, insanların yarattığı geçirebilir, böylece yeryüzündeki bütün ulusların
her büyük karmaşık olay gibi, Türk devrimi de, çevre, hümanist bilincin oluşturduğu değerlerin ortak paydasına
çağ, ulusal bilinç, siyasal-askeri ve ekonomik durum gibi indirgenmesini sağlayabilirler.
(kısaca, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda Osmanlı Böyle bir ortak temel dünya ulusları arasında etkili bir
İmparatorluğu'nun içinde bulunduğu koşullar gibi) özel işbirliğinin kurulması için bir conditio sine qua
koşullara bağlı olduğu için, onun başka bir ülkede aynı non'dur; çünkü görüş ve fikirlerin değil, değişik zihin
biçimde ve aynı sonuçlarla oluşmasını sağlamak kuşkusuz yapılarının çatışmasından doğan anlaşmazlığın egemen
olduğu yerde uyum yaratmaya uğraşmak boşunadır. Bu ortak sanatını daha iyi anlayabilmesi olası değildir. Aynı
temel olmadan, Batı ile Doğu arasında düşünsel ve biçimde, ulusal geleneklerine sıkı sıkıya bağlanması
ahlaksal ilişkilerin kurulabileceği umut edilemez. Çünkü sağlanan ve bu yüzden dul kadını ölen kocası ile birlikte
yalnız benzerlerin toplamı yapılabileceği kuralı burada yakmakta daha bağnaz bir kararlılık gösteren Hintlinin
da geçerlidir: bugünkü durumda, değişik insan dignitas hominis - insan onuru - kavramını daha iyi
topluluklarınca edinilen deneyimlerin toplamının anlayabileceği düşünülemez. Öte yandan, Batı da
yapılmasına, yani bunların insanlığın ortak manevi sığırlarda kutsal bir nitelik bulan Hint deneyiminden
varlığını arttırmalarına olanak yoktur. Gerçekten, yararlanmak olanağını bulamayacaktır. Çünkü Batı,
mantıksız ve mantık-dışı olanla mantıklının toplamı Darwin'den bu yana maymunlara insanların ataları gözü ile
yapılamaz; betimleme sanatını yadsıma, sanat deneyiminin bakmakta ve laboratuvarlarda inorganik maddelerle yaşamı
zenginleşmesine katkıda bulunamaz, sanat kavramının yaratmaya uğraşmaktadır.
derinleşmesine ise hiç yardımcı olamaz. Batı'da Doğu'nun, Doğu'da da Batı'nın değerlerinin
UNESCO'nun etkinliği konusuna dönerek diyebiliriz ki, bu karşılıklı olarak bilinmesi ve değerlendirilmesi için
örgüt açıklanan nedenlerden ötürü her uygarlığın kendi UNESCO halen büyük bir etkinlik göstermektedir. Ancak
ilkelerine bağlı kalmasını istemekle, Türk deneyiminin beğeni kelimesi beğenme ve değer verme anlamını taşır.
gösterdiği yolun tam tersi bir yönde ilerlemeyi Oysa sanatın yadsınması, kadını köle kabul eden
amaçlamaktadır.* zihniyet, ilkel inançların kalıntıları olumsuz
Batı düşüncesi kendi özünü hiçbir zaman bütünüyle terimlerdir; bunlar olumlu terimlere eklendikleri zaman,
kavrayamadığı için, UNESCO Batı'nın klasik çağı ile onları daha zengin yapmaz, tersine sıfıra indirirler.
Batılı olmayan uygarlıkların çeşitli klasik çağları Bu olumsuz terimler ya koca bir ırmak gibi akıp giden
arasında tam bir eşdeğerlilik kurmakta sakınca tarihin iki kıyısında yığınlar halinde kalakalırlar ya da
görmemiştir. Böylece eğitim alanında, klasik dillerin akıntıya kapılırlarsa, yararsız birer ağırlık gibi dibe
öğretimi ile ilgili olarak genel bir sorun ortaya giderler, çünkü somut insancıl gerçeklikten ve ideal
atmaktan çekinmemiştir. Buna göre, modern kuşakların değerlerden yoksundurlar.
yetiştirilmesinde Batı'da Yunanca ile Latincenin işlevi Batı ile Doğu'nun genel eğitimin amacı üzerinde nasıl
ne ise, İslam evreni için Arapça ve Farsçanın, Hint anlaşabildiklerini anlamak daha da güçtür; amacın,
evreni için de Veda metinlerinin işlevi odur. insancıl değerlerin benimsenmesi, eleştiri yeteneğinin,
Bu savın yanlışlığı meydandadır; bu bir yana, şu özellik estetik duyarlığın ve muhakeme gücünün oluşturulması
de gözden kaçmaktadır ki, orta dereceli öğretimde, yerli olduğu saptanmıştır; oysa bu ilkeler Batılı olmayan
uygarlığın kaynakları ile yapay olarak tahrik edilen yeni uygarlıklarda ya hiç yoktur ya da açıkça
ve daha sıkı ilişkinin doğal sonucu, uluslararası reddedilmektedir. Batılı olmayan ülkelerin, UNESCO'da
anlayışı güçlendirmek olmayacak, tersine ulusları ayıran bağlandıkları sözleşmelere uygun olarak, yeni kuşaklara
uçurumlar daha da derinleşecektir. O derece ki Batı insancıl değerleri nasıl benimsetmeyi başaracaklarını
tekniğinin kurmayı başardığı o yüzeysel birlik görünümü görmek çok ilginç olacaktır. Çünkü ulusal uygarlıkların
bile zarar görebilecektir. dar sınırları içinde kaldıkça, dünyaya açılmadıkça,
Örneğin, İslam evreninde Arapça ve Farsçanın yeniden düşünsel, ahlaksal ve estetik eğitimleri için Batı
ortaöğretime sokulması sonucunda, canlıları betimlemeyi uygarlıkları bütününün büyük deneyimine yani Homeros'a,
yasaklayan dinsel kuralın yeniden güç kazanması Sophokles'e, Platon'a, Petrarca'ya, Shakespeare'e,
karşısında bir Müslüman'ın Avrupalıların betimleme
Descartes'a, Luther'e, Kant'a vb. başvurmadıkça bunu Hint bilgeliğinde veya Çin sağduyusunda ya da İslam
gerçekleştiremeyecekleri ortadadır. öğretisinde insanlığın yeni gelişmelere yönelmesini
Şu halde Batı'nın ve Doğu'nun değerlerinin karşılıklı sağlayacak ne varsa, hepsinin evrimin sürekli akışına
olarak bilinmesini ve sayılmasını sağlama yolunda buluşma kattıkları ile oluşan bir hümanizm olacaktır. Batılı
noktası hümanizmdir. hümanizmi bir tarihsel evre olarak olmayan toplumların toplumsal ve manevi varlıklarının
görmekle kalmamak, hele yalnız tanımını bilmekle insancıl değerlerin evrensel ölçütü ile yeniden
yetinmemek gerekir. Pratik ve teorik bütün etkinliğimize değerlendirilmesi konusunda, bugünkü Türkiye somut bir
bilincin ışığını tutmak istiyorsak, hümanizmi gerçekten örnek ve güvenilir bir önderdir.
benimsemek zorundayız. Ancak hümanizm bütün uygarlıkların Klasik düşüncenin Hıristiyan Batı'nın dışına taşıp
ortak paydası haline geldiği gün yeryüzündeki uluslar insanlığın tümünü kucaklamasının zorunluluğunu ve aynı
birbirlerini anlayabilecek ve sayılabilecektir; çünkü zamanda olanaklılığını kanıtlayan bu öğreti, Atatürk
birbirini anlamadan karşılıklı saygının kurulması, bu devrimine evrensel bir değer kazandırmaktadır.
karşılıklı saygı sayesinde de insanlığın ilerlemesine 3- Filolojinin yeni bir değerlendirilmesi - Filoloji
topluca bir katkıda bulunulması olanaksızdır. Hümanizmi Batı eğitiminin temelidir
insan topluluklarının ortak paydası kılmak için belki
yüzyıllar gerekecektir; fakat uzak ve erişilmesi güç İnsan iradesinin dışında davranarak, eylemleri ve
olduğu oranda yücelen bir ideal amaç kadar hiçbir şey başarılan işleri insanların saptadıkları yakın ereklerin
insanları büyüleme gücüne sahip değildir. Öte yandan, ötesinde bir noktaya, daha evrensel amaçlara yönelten
toplumların çökmesinin nedeni ideal bunalımı olduğu doğru gizemli güçten - Vico'nun, Tanrısal nitelikte bulduğu
ise, böylesine görkemli bir amaç, insanların yaratıcı için, 'Hikmet' dediği Hegel'in ise, varlığını
enerjilerini yüzyıllarca beslemekle, yeni ve büyük bir yadsıyamadığı, fakat aynı zamanda sisteminden insanüstü
değer kazanacaktır. her öğeyi kaldırmak istediği için 'aklın hilesi' diye
İnsanlığın ilerlemesi için elbirliği ile girişilecek adlandırdığı bu gizemli güçten - daha önce söz edildi.
böyle bir ortak çabada her toplum değişik bir çalışma, Görünüşte insan iradesinden bağımsız olarak hareket eden
değişik bir çaba gösterecektir; çünkü her biri başka bir bu gücün, aslında, insan eyleminin içinde var olduğu,
tarih deneyimine, başka bir toplumsal ve manevi varlığa ancak onun ulaşmak ister göründüğü ereklerin, insanların
sahiptir; ve her biri, insanlığın manevi evrim sürecine bilinçli olarak saptamadıkları erekler olduğu
katılma anında, değişik bir tarihsel anı yaşayacağı ve belirtilmelidir. Başka bir deyişle bu erekler yakın,
bunun sonucunda, her birinin manevi koşulları, ruh dolaysız, bilinçli olarak belirlenmiş ereklerin doğal
durumları ve manevi eğilimleri çok farklı olacağından, sonucu olan ereklerdir. Bunun böyle olmasının nedeni,
bütün toplumlar insan ruhunun tarihsel oluşumu, evrim gerçek olanla akılcıl olan arasındaki özdeşliktir.
sürecinin doğuşu ve gelişmesi gibi ortak sorunların Şöyle de denebilir: düşünce, nesnelerin somut
çözümüne aynı anlayışla katılacaklardır; ancak ilgileri gerçekliğine nüfuz ettiği oranda akılcıldır; akılcılık
ve görüş açıları değişik olacaktır; görüş açılarının ölçüsü arttığı oranda da evrenseldir. Kendi çıkarını en
değişik olması elde edilen sonuçlara zenginlik çok düşünen çoban herkesten çok sürüsüyle ilgilenen
kazandıracak ve yeni gelişmelere yol açacaktır. çobandır diyen Sokrates'in muhakemesi bu niteliktedir.
Böylece evrensel hümanizm gerçekten doğmuş olacaktır: Kötülük eden kişi, iyiyi göremediği ve iyilik yoluna
karşıt olmaları ve birbirlerini yok etmeleri nedeniyle giremediği için, yani zihin yetenekleri sınırlı olduğu
toplamı yapılamayan terimlerin toplamından değil, örneğin için kötülük eder diyen ve bundan ''yalnızca bilgisizler
kötülük eder'' ilkesini çıkaran Sokrates'in muhakemesi Ne var ki insanoğlunun insan ruhunun tarihsel biçimlenim
budur (6). kavramına erişebilmesi için, yani bilinçli güçlerin bir
İnsanlığın ilerlemesini sağlayan büyük fikir, eylem, parçacığı haline gelebilmesi için -bu güçlerin sayısı
bilim ya da sanat insanlarının büyük çoğunlukla yüksek ulusların uygarlık ölçüsünü verir, demiştik- tarihsel
bir zihin ve ahlak düzeyinde oldukları göz önünde ilintiliklerin içinden geçmesi ve o kavramın ortaya
tutulmalıdır. Şu halde başardıkları işlerin, giriştikleri çıkarılması ile sonuçlanan uzun ve acı insancıl deneyimi
eylemlerin, ilintilik koşulların karşılarına çıkardığı yaşamış ve benimsemiş olması gerekir.
güçlükler nedeniyle saptadıkları yakın erekleri çok Başka bir deyişle Batı ile Batılı olmayan evren,
aşabileceğini düşünmek mantıksızlık olmayacaktır. Çünkü - insanları kendi değişmez özlerine ve amaçlarının
geçmişin deneyimlerinden biçim alan, günün koşullarına bilincine kavuşturabilecek bir eğitim sistemi uygulamak
göre harekete gelen ve kıvamlanan - duyguları, akılları zorundadırlar. Ve insan ruhunun evrim süreci Batı
ve iradeleri, farkında olmadan da olsa, en derin uygarlıklarının oluşturduğu bütün içinde yer aldığı önce
nedenlere inebilecek ve böylece, göğüsledikleri sorunlara belirtildiğine ve -gene önce söylendiği gibi- Homeros
geçici değil, temelli çözümler bulabilecek güçtedirler. mucizesi sayesinde Yunan uygarlığı içinde filizlenip
Öyle ki onlardaki duygu, akıl ve iradenin yansımalı yeşerdiğine tanık olunduğuna göre (bu nedenle insanlık
düşüncelerinden, yani kendine ayna olan düşünceden çok evriminin modern evrelerinin, Yunan ve Roma düşüncesinin
daha yüksek bir gerçek düzeyinde bulunduğunu çekinmeden elde ettiği fetihlerin bilinçli tarihinden başka bir şey
ileri sürebiliriz. olmadığı söylenebilir) işte böyle olduğuna göre yalnız
İşte bu yüzden tarihsel bilinci insanlığın en ileri bir Batı'nın değil, bütün insanlığın karşısına çıkan sorun,
fethi, sonsuza kadar geçerli bir kazancı olarak görmek Batı'nın klasik evrenle modern evren arasındaki ilişkiler
gerekir. Gerçekten -insanlığın ilerlemesinde payı olan biçiminde ele aldığı ve -modernis kuramların ortaya
büyük kişilerin farkında olmadan zihinlerinde çıkması ile bugünkü bunalıma sürükleninceye kadar-
besledikleri- insan ruhunun tarihsel biçimlenimi fikri, belirsizlikten kurtaramadan birkaç yüzyıl boyunca çözmeye
tarihsel bilinç sayesinde, bilinçlenmeyi başarmış ve uğraştığı sorundan öz bakımından farklı değildir.
insanın ahlak bilincinde gerçek bir kavram olarak yerini Şöyle de diyebiliriz: Türk Hümanizmi'nin bütün insanlığa
almıştır. gösterdiği amaç, evrensel hümanizmin gerçekleştirilmesi
Bizce dünkü, bugünkü ve yarınki insanlığın karşısında amacı, antik çağla modern çağ arasındaki ilişkiler
yüklenilen sorumluluğun bu yüksek bilinci, geleceğin kavramı içinde yer alan sorunların benzeri olan sorunlara
insan topluluklarını yönetmekle görevli saf ve aydınlık çözüm bulmakla erişilebilecek bir amaçtır. Kuşkusuz
gücünü oluşturmak durumundadır. "Tanrısal hikmet" ve sorunun terimleri şimdi çok değişmiştir; sorunun kendisi
"aklın hilesi" kavramlarının yerine geçecek olan yeni bir bugüne kadar sahip olmadığı bir mutlaklık ve zorunluluk
güç insanların yakın erekleri ve ideal erekleri niteliği kazanmıştır; bu yüzden de gerçek çözümünü bu
arasındaki özdeşliği kurmalıdır. Ancak bu yeni bilinçli mutlaklık ve zorunluluk çerçevesi içinde bulacaktır.
gücün oluşması ile Tonybee'nin geçici olarak üstün- Ama gene de, temelde aynıdır: sorun, klasik eğitimin
uygarlık dediği, bizim ise insanlığın manevi evriminin biçimlendirici değerinin ne olduğu sorunudur.
süreci olduğunu gördüğümüz, şu tek tek uygarlıkların Batı uygarlığının çekirdeğinin, Yunan düşüncesinin bir
ötesinde beliren üstün düzeni yeryüzünde kurma olanağına fethi olan zihin özgürlüğü olduğunu ileri sürdük. Ve
kavuşulacaktır. çekirdekte, toplumun zihin yapısına belli bir biçim veren
özlü öğelerin bulunduğu belirtildiğine göre açıkça ortaya
çıkmaktadır ki gerçekten özgür bir zihne -yani, özgürlük Aynı biçimde, İ.Ö. 5. yüzyıl Atinası'nda kurulu
insanın doğal yeteneklerini özgürce geliştirme olanağı demokratik düzenin değeri ortadadır, göze çarpacak
olduğuna göre insancıl değerleri değerlendirmeye belirginliktedir, çünkü Atina'da belli bir yaşa gelen her
elverişli bir zihne- erişmek için, kendisini oluşturan erkek vatandaş bizzat Meclis'e katılabilir ve bizzat söz
uygarlıkla sıkı bir ilişkinin kurulması zorunludur. alabilir; bu ise demokrasinin yararlı yanlarını herkesin
Klasik evren üzerine, hepsi de doğru, çok şey gözü önüne en somut bir biçimde sermektir. Atina
söylenmiştir; örneğin, insanlığın delikanlılık çağı demokrasisi vatandaşların toplumsal sınıfları arasında
olduğu, düşünce evreni olan modern evrenin karşısına bir ayırım gözetmeden herkese isonomia (yasa karşısında
duygu evreni olarak çıktığı; hatta bugün modern eşitlik) ve parrhesia (düşündüğünü söyleme özgürlüğü)
toplumların çapraşık ve yapay yaşamı içinde yitip giden ilkelerinden yararlanma olanağını tanır, zekâca üstün
zihin yeteneklerinin doğallıkla gelişme olanağını bulduğu olanların, toplumun yararına uygun olarak, Meclis'te
evren olduğu ileri sürülmüştür. Bunlar hep doğru görüşlerini kabul ettirmelerine izin verir. Buna
gözlemlerdir; çünkü insancıl değerler sisteminin karşılık, demokratik rejimle yönetilen bugünün büyük
kaynaklandığı ilkeleri oluşturduğuna göre Yunan devletlerinde, özgür vatandaşın görevi yalnızca oyunu
düşüncesinin üstün derecede somut bir düşünce olduğundan; kullandığı zaman somutluk kazanmaktadır. Yurdunun
filoloji kavramının doğmasına yol açma ve filoloji yazgısından sorumlu olarak yetişen özgür insan
çalışmalarının zorunluluğunu kabul ettirme konusunda en vatandaşlık yetkilerini ancak seçimden seçime
güçlü düşünce olduğundan kuşku duyulamaz. Yunan düşüncesi kullanabilmektedir. Ama bu sorumluluk, bu görev duygusu
somut öğeleri bol, soyutlamalardan yoksun bir düşüncedir; oluşmayabilir de, ya da oluştuktan sonra kolaylıkla
tıpkı Yunan dili gibi: Yunanca soyut isimlere çok geç ve yitirilebilir; bunun çaresi, üzerinde iyi düşünülmüş, iyi
sanki istemeyerek yer vermiş olan bir dildir. planlanmış bir demokratik eğitimdir.
Somut ve aracısız gerçekten ne anladığımızı daha iyi Yunan ve Latin yazarlarının gençlerin düşünsel ve
açıklamak için iki örnek verebiliriz. Yunanlıların ahlaksal yetişmesi üzerindeki etki gücünü belki şimdi
düşüncesi ve sanatı aracısız yaşanmış, kişisel bir daha iyi anlayabiliriz. Perikles'in kişiliği, Demosthenes
deneyimin ifadesidir; canlı, somutlukla duyulmuş veya Aiskhines'in siyasal bir söylevi genç zihinlerde
duyguların, aracısız -yani yansımalı düşüncenin demokrasinin ne olduğunu dolaysızca -ve Fransız
aracılığından geçmemiş- bir gerçeğin anlatımıdır. demokrasisinin ayrıntılı tarihinden daha etkili bir
Örneğin, deniz sevgisi, denizcilik duygusu, Karadeniz'in biçimde- yerleştirebilir.
güvenilmez dalgalarında seyreden bir takada görevli bir İnsan zihninin kavramları doğrudan doğruya kavrama
insanda doğal olarak, kendiliğinden doğar. Oysa büyük bir yeteneğinden yoksun olduğuna ilişkin bir temel gözleme
transatlantikte çalışan radar uzmanı aynı deniz sevgisini dikkati çekme fırsatı daha önce çıkmıştı. Tanımanın
ve denizcilik duygusunu edinebilmek için kuramsal düzeyde duyular aracılığı ile oluşmasından ileri gelen bu
geliştirilmiş ve uzun incelemelerden sonra uygulanmış bir yeteneksizlik gençlerde daha belirgindir, çünkü onlar
eğitimden geçmek zorundadır. Radar uzmanının görevi dar deneyimden ve zihin olgunluğundan yana pek güçlü
sınırlı bir mesleki alan içine sıkıştırılmıştır, denizle değildirler; bu yüzden de, karşılarına yargı ya da kavram
doğrudan doğruya ilişkili değildir. Öte yandan, biçiminde çıkan verileri, zihinlerinde -analoji yolu ile-
transatlantikteki radarcıda denizcilik bilinci işlemek ve benimsemek olanağına sahip değildirler (7).
uyandırılmadıkça, ondan görevini tam anlamı ile yapması Öyle görünüyor ki insan aklı -soyut düşünce ile uzun bir
beklenemez. temas sonunda belli nitelikteki (daha doğrusu kendi
zihnine biçim veren ilgilerin dizisinde yeri olan) yargı Bu temel hakikatten hareketle, filolojinin paha biçilmez
ve kavramları olduğu gibi, yani yargı ve kavram olarak, değerini daha iyi anlamak olanağı elde edilmektedir. Batı
kavrama ve benimseme alışkanlığını elde etmedikçe- düşüncesinin Batılı evrenin uygarlığını nasıl
doğrudan doğruya yalnızca somut olanı, yani biçim ve değerlendirdiğini incelerken, Batı düşüncesinin kendi
madde birleşimini, ilintilik ve evrensel, gerçek ve ideal özünün ne olduğunu bilemediği ve değerinin mutlaklık
birleşimini kavramaya elverişlidir. Ancak bu somut niteliği taşıdığını, dolayısıyla bütün topluluklar için
algıların işlenilmesinden sonra yargı ve kavram oluşur, geçerli olduğunu sezemediği gibi, filolojinin tanımını
yani insan tarih ve felsefe düzeylerinde tanımaya erişir. bile yapamamış olduğunu belirtmiştik. Gerçekten bazı
Genç zihinlere en somut beslemeyi en yüksek ölçüde bilginler yargı olan tarihin ve insancıl eserlerin ideal
sağlayan klasik çağ eserleridir. Bazılarının haklı olarak içeriğini inceleyen felsefenin karşısında, filolojinin
estetik temelli bir eğitim olarak gördükleri klasik yalnızca belgelerin incelenmesi olduğu fikrini ileri
eğitimin etkililiği bundan ileri gelmektedir. sürmüşlerdir; başka bilginler, filolojiyi çok daha önemli
Öte yandan, insan aklının doğrudan doğruya yargı ve bularak, onun tarihle ya da felsefe ile özdeş olduğu
kavramı kavrayamaması o kadar açık bir gerçektir ki uzun görüşünü savunmuşlardır; hatta bir bölümü, kişi ruhunu
zamandan beri pedagoglar, örneğin edebiyat alanında, bütünüyle kavrayan filolojik incelemenin somut
tarihsel bilgiler vermekle yetinen eğitim çeşidine karşı karakterini, insancıl olaylar zincirini anlatmakla kalan
şiddetli bir kampanya yürütmektedirler. Amaçları, okul ve evrensele yer vermeyen tarihten de felsefenin boş
programlarında yazarların dolaysız incelenmesine, bu soyutlamalarından da üstün tutup, filolojinin üstünlüğünü
çeşit incelemenin yetiştirici gücüne yaraşır bir yerin ilan etmişlerdir.
ayrılmasını sağlamaktır. Deneyimin bu verisini çürütülmez Oysa, buraya kadar söylediklerimizden çıkan sonuca göre
biçimde ve çok daha geniş ve önemli bir ölçüde doğrulayan filoloji somutlukla insancıl olana nüfuz etmek isteyen
gerçek Batılı olmayan toplumların bugün sergiledikleri bir tanıma biçimidir; filolojinin, araştırmasını
durumdur. Batılı olmayan ülkelerde, özellikle İkinci yapabileceği en geniş alan bireyin ruhudur. Şu halde
Dünya Savaşı'ndan sonra, Batılılaşma hareketi teknik ve filoloji her şeyden önce bir tanıma biçimidir; ayrıca bu
maddi alandan siyasal ve toplumsal kuruluşlar alanına tanıma biçimi öbürlerinden büsbütün farklıdır. Sonuç
yayılmıştır. Özgürlükçü demokrasi düzenini benimsemiş olarak bu üç (hatta bir dördüncüsünün katılması
olan ülkelerde bu kuruluşlar, sosyalist devletlerin gerekeceğine göre dört) tanıma biçiminin sınırlarını
benimsedikleri otoriter rejim karşısında, belirgin bir kesinlikle belirleyemeyenler yanılmaya mahkûmdurlar.
demokratik ve özgürlükçü karakter sergilemeye özen Croce yanılmaktadır: yanılgısı elbette tarihsel yargının
göstermektedirler. Ne var ki bu kuruluşlar demokrasinin büyük önemini belirtmesinde değil, felsefeyi tarih içinde
yalnızca hazır formüllerin mihaniki iki biçimde eritmesindedir: yargıyla kavram birbirinden ne kadar ayrı
benimsenmesi ile kurulamayacağını, demokratik rejimin ise, tarihle felsefe de o kadar ayrıdır. Filoloji
yerleşmesi, demokrasinin doğuşta ve tarihsel gelişim konusunda Croce ve Croce gibi, filolojiyi belgelerin bir
boyunca aldığı somut biçimlerin dolaysız ve derinlemesine ön incelenmesi durumuna düşürenler nasıl yanılıyorlarsa,
tanınması ile olanaklı olacağını kanıtlayan sayısız filolojinin bu ön inceleme görevinden çok daha önemli bir
örnekler vermektedir. Bir gerçeğin somut biçimlerinin işlevi olduğunu haklı olarak sezenler de, filoloji ile
doğrudan doğruya ve derinlemesine tanınmasından ise biz tarih ya da felsefe arasında özdeşlik kurmaya kalkışmakla
filolojik tanımayı anlıyoruz. öyle yanılıyorlar.
Demek oluyor ki, kendisine yüklediğimiz geniş anlamı ile başaramaz. Aynı biçimde -olayların kronolojik dizilişine
filoloji insanların manevi etkinliklerinin somut anlam bütünlüğü verebilecek tek bağ olan- ideal
ürünlerini doğrudan doğruya tanımadır; manevi ürünler de kavrayışları bir yana iterse ve belgeleri titizlikle
genellikle yaratılan eserlerde oluştuğuna göre denebilir incelemez, onlara dayanmazsa, tarihsel araştırma tarihsel
ki filoloji sanat, hukuk, felsefe, bilim vb. eserlerinin araştırma değildir. Gene böyle, zengin filolojik
incelenmesi ve tanınmasıdır. bilgilere dayanmadıkça (hiç olmazsa önceki felsefe
Bundan çıkarılacak sonuç şudur: insancıl olayları kendine eserlerini tanımadıkça) ve derin bir tarih deneyimi elde
özgü yöntemi ile araştıran ve belli bir alanı olan tarih etmiş olmadıkça, felsefe bomboş bir soyutlama ya da
dediğimiz özel bilimin yanında; bireysel somutun içeriksiz bir dış görünüş olmaktan öteye gidemez.
berisinde ve ötesinde, o bireysel somutu bir yandan Bu üç tanıma biçiminin iç içe girdikleri çürütülemeyecek
geçmişe, bir yandan da geleceğe bağlayan mantıksal ve bir gerçektir, ancak, bizce bu iç içe girme durumu her
doğal bağları araştıran tarihsel tanıma kavramına yer bir etkinlik alanını çeviren belirgin sınırların
verdiğimiz gibi ve gene, alanını fizik, metafizik ve silinmesine neden değildir. Nitekim, filolojik
ahlak biçiminde üçe ayırdığımız ve adına felsefe incelemede, tarihsel tanıma ile felsefi tanıma kendi
dediğimiz özel disiplinin yanında: tarihin karışık fakat başlarına amaç değildirler; bu bilgiler belli bir bireyin
canlı olaylar yumağından ideal değerleri çekip çıkarmaya incelenmesine hizmet etmek durumundadır; bu bilgiler
çalışan felsefi tanıma kavramına yer verdiğimiz gibi -daima eser yaratanın kişilik alanı içinde
(Yunan polisi olabilir veya olmayabilir: felsefe için değerlendirilen- bir terimin, bir dizenin, bir cümlenin
önemli olan siyasal özgürlük kavramıdır; gene böyle, bir metin bölümünün, bir eserin daha iyi anlaşılmasına
Yunanlıların antropomorfik dini olabilir ya da yardımcı olurlar. Şu halde filolojiyi tarihle ya da
olmayabilir, önemli olan bu dinin beraberinde getirdiği, felsefe ile bir tutmaya ne zorunluluk vardır ne de
ya da hiç olmazsa hoşgörü ile karşıladığı, vicdan olanak. Öte yandan, tarihsel inceleme filolojik
özgürlüğü ilkesidir); aynı biçimde, eski metinleri bilgilerin önceden elde edilmiş olmasını zorunlu bulur ve
bulmak, elden geldiğince bozukluklarını ve eksikliklerini felsefi tanımadan yararlanır; felsefi inceleme de her iki
gidermek, bunları açıklamak, yorumlamak, eleştirmekle çeşit bilgileri önceden elde edilmiş sayar ve felsefe
görevli olan filoloji dediğimiz özel bilimin yanında bir tarihinden yararlanır. Felsefe tarihi, kendi hesabına, üç
de filolojik tanıma vardır. Filolojik tanıma, insanlığın tanıma biçimini de kullanır, onlarla beslenir.
manevi etkinliğinin somut ürünleri ile yöntemli bir Burada bir sorunla karşılaşıyoruz: insan filolojik
ilişki kurmasıdır. Şu halde filoloji gözlemdir, tanımaya nasıl erişebilir? bunun için diğer üç tanıma
araştırmadır, konu ile dolaysız ilişki kurmadır, konuyu biçiminden yararlanmak gerekmez mi? Öte yandan bu üç
dolaysız biçimde incelemedir; oysa tarih yargıdır, tanıma biçimi filolojik tanımadan hareket etme
felsefe ise kavramdır. zorululuğunu içermiyor mu? O halde? Aslına bakılırsa, bu
Bu üç tanıma biçimini birbirinden ayıran sınırların üzerinde durmaya değmeyecek bir sorundur, çünkü hangi
belirsiz hale gelmesinin nedeni bir gözlemdir; aslında tanımanın öncelikle ele alınacağı problemi bireyin ruh
yerinde olan bu gözleme göre, önceden birtakım tarihsel birliği içinde çözümlenmektedir; nitekim insanın ruhu da
ve felsefi nitelikteki bilgilere sahip olmadıkça, bir anda belli bir biçim alıp ortaya çıkmaz; o da yavaş
araştırıcı filolojik bir araştırmayı yürütemez, hele eser yavaş oluşur; oluşması tanımaya yönelen etkinliği ile
yaratan bir kişiyi, yani iç yaşamı son derecede zengin ve gerçekleşir; böylece bilgin, çalışmalarının ilk döneminde
renkli bir insanı, derinlemesine tanımayı hiçbir yolla -filolojik döneminde- yüzyılların mirası olan tarihsel ve
felsefi bilgilerden yararlanır; ondan sonra da, filoloji uyandıran bir fenomenin nedeni de açıklanmış olmaktadır.
düzeyinde yaptığı yeni buluşlar sayesinde, tarih ve Bilindiği gibi, lisede Yunanca ve Latince -üstelik, genel
felsefe düzeylerindeki bilgilere katkıda bulunabilir, görüşe göre, yüzeysel biçimde- öğrenildikleri ve kısa
onların değişmesine yol açabilir. zamanda unutuldukları halde, insanın zihin yapısında
Filolojinin bağımsızlığını ortaya çıkardıktan sonra, Batı ihmal edilmeyecek bir etkiye sahiptirler. Gerçekten de,
eğitiminin temelinde klasik eğitimin değil, filolojik aradan yıllar geçtiği için, olgunluk çağında insan
eğitimin bulunduğunu ileri sürebiliriz; filolojik öğrendiği bütün morfoloji ve sintaks bilgilerini unutmuş,
eğitimin zihin yapısını etkileme gücü bugüne kadar bu yüzden de en kolay metinleri okuma olanağını yitirmiş
herkesin gözünden kaçmıştır; ama bu gücün çok büyük olabilir; fakat hiçbir zaman unutmayacağı, yitirmeyeceği
olduğu açıktır. Bununla beraber, hemen belirtilmelidir ki şey filolojik biçimlenimdir; bu biçimlenim ona
klasik eğitim, estetik eğitim ve filolojik adını gençliğinde manevi varlığının bütün saf yeteneklerini
verdiğimiz eğitim, aslında okul uygulamasında, üç ayrı -modern yaşamın karışık ve karanlık zorlamaları ve
gerçek değil, bir tek gerçeğe verilen üç ayrı addır. yansımalı düşüncenin ince hesapları tarafından
Gerçekten, Batı'nın düşünsel ahlaksal ve estetik körletilmelerine fırsat bırakmadan- ortaya koyma
biçimlenimi büyük ölçüde klasik düşünceye dayanır; klasik olanağını vermiştir. Bu yetenekler doğal ve hiçbir
düşünce de -edebi olsun, tarihsel, felsefi, hatta suretle çarpıtılmamış gerçeklerle kurulan ilişki
bilimsel olsun- sanat değeri çok yüksek eserlerde saklı sayesinde özgürce gelişirler. İnsana, gençliğinde
bulunduğuna göre, klasik eğitimle estetik eğitimin aynı düşünsel ve ahlaksal biçimlenimi için gerekli olan temel
şey oldukları ortaya çıkar. Bundan başka özgün metinlerin terimlerin bütün anlamlarını kaynağından alıp ana diline
okunması Yunancanın ve Latincenin bilinmesini aktarma olanağını sağlayan bu yeteneklerdir. Zihninde yer
gerektirdiği için, bu klasik-estetik eğitim aynı zamanda eden temel öğeler bunlardır; Yunan ve Latin dillerinin
filolojik bir nitelik kazanır. Biz okullardaki bütün isim ve fiil çekimlerini unutsa bile, bu öğeler
filolojinin ilk bilgilerden ibaret olduğunu değil, temel zihninden silinip gitmeyecektir.
bilgileri veren filoloji olduğunu söylemek durumundayız. Aydınlatılması gereken bir nokta da filolojik eğitimin,
Gerçekten de genç, özgün metinlerle ilişki kurmakla, bir başka dillerin filolojisi ile, örneğin Arap filolojisi
terimin etimolojik anlamından başlayarak doğuşu ve ile değil de, yalnızca klasik filoloji ile
gelişimi boyunca kazandığı yeni anlamları izlemeyi verilebileceğidir. Bunun nedeni, tarih kavramının
öğrenir; gitgide daha yüksek bir olgunluk düzeyine erişen -getirdiği yöntem ve zihniyetle birlikte- insan zihninde
düşüncenin zorlaması ile, çeşitli yazarların eserlerinde Yunan ve Roma evreni ile kurulan ilişki sonucunda
terimlerin kazandığı anlamlar öylesine canlı ve somut bir oluşmasındaki neden ne ise, odur. Gerçekten antik dünyada
nitelik sergilerler ki, genç farkına varmadan bu anlam insan aklının güçlü etkisi altında kalan tarih olayları
bolluğunu ana dilindeki kelimeye aktarır ve böylece bir akılcı öğelerle yoğrulmuş olduğundan, olaylar arasındaki
terimin semantik evrimini bir bütün olarak iç evrenine bağlantı sanki kendiliğinden oratya çıkmakta, böylece
mal etmiş olur. O terimin semantik evrimi ise, insan insancıl olayların mantıksal ve doğal gözlemine dayanan
düşüncesi tarihinin tümüyle yansıdığı sayısız yargı olan tarihe dönüştürülmeleri kolay olmaktadır. İşte
parçacıklardan biridir. aynı biimde, Yunan ve Roma yazarları öylesine belirgin
İşte filolojinin özü ve eğitici gücü budur. bir doğallık ve insanlık niteliği taşırlar ki, onları
Bu suretle, göze çarpan, fakat hiçbir zaman akıl yolu ile okuyan, kişiliklerin etkisi altında kalarak, onları tek
kanıtlanamadığı için, bugün çoğunluğun kuşkusunu tek, manevi varlıklarının bütünü ile tanımak
gereksinimini duyar; bu da insanı filolojik incelemeye felsefi bilginin olduğu kadar, çıkar gözetmeyen ve her
iter, onda filoloji kavramını uyandırır. Nitekim tarihle çeşit bilimsel bilginin temelinde yer almasına neden olan
filolojinin Yunan zekâsının iki buluşu olması bir bir biçimlendirici güce sahip olduğundan tanımaların
raslantı değildir. temeli olduğunu ileri sürebiliriz.
Sonuç olarak, Batı'da verilen temel eğitimin filolojik 4- Tanıma kuramı ve ruhun tarihsel biçimlenme
eğitim olduğunu, bu eğitimin elde edilmesi için tek yolun kuramı olarak ruh kuramı
Yunan ve Latin klasiklerinin filolojik düzeyde
incelenmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Böylece gerçek Böylece Batılı toplumların olduğu kadar Batılı olmayan
bir aydın sınıfın oluşmasını isteyen her toplumun klasik toplumların da karşısına bir temel sorunun çıktığını
çağ araştırmalarına önem vermek zorunda olduğunu görüyoruz. Bugün her iki evrenin toplumları büyük bir
kesinlikle ileri sürebiliriz. bunalım içindedirler; Batı'da klasik eğitim geleneğinin
Çünkü Batı uygarlıklarının yaşamsal ve tükenmez öğesi kökü kurumakta, böylece Batı uygarlığının varlığı,
-yani zihin özgürlüğü ilkesi- varlığını doğuşum halinde bununla birlikte insanlığın evrim sürecinin sürekliliği
(böyle diyebilirsek) ve serpilme halinde Yunan ve Roma tehlikeye düşmektedir; Doğu'da toplumlar tarihsel ve
klasiklerinin içinde korumaktadır. Klasik çağ üzerindeki ilintilik zorunluluklarla Batılılaşma yoluna itilmiş
çalışmalar, bu çağ yazarlarının çok yüksek sanat değeri bulunmaktadırlar; ancak bu yolda başarıya ulaşmaları
sayesinde, insanda ince bir estetik duyarlık yaratmaktan bilinçli düşüncenin onları aydınlatmasına ve yön
geri kalmayacağına göre de, filolojik eğitimle klasik vermesine bağlıdır. Temel sorun, Batı insanlığının
eğitimi ve estetik eğitimi birbirinden ayırmanın yaşamış olduğu deneyimi bütünlüğü ve bütün somutluğu ile
olanaksız olduğu sonucuna varılmaktadır. benimsemenin çaresini bulmak sorunudur. Çünkü, görüldüğü
Yunanca ve Latince öğretiminin gitgide unutulan üçlü gibi, insanlığın evrimi kavramına ve ruhun tarihsel
anlamı işte budur. biçimlenimi kavramına ulaştıran tek yol bu deneyimdir.
Batılı olmayan evren klasik filolojinin eğitici değerini Ruhun tarihsel biçimlenimi kavramı insanın kendi düşünen
daha iyi biçecek durumdadır; çünkü klasik filoloji genci benliğinin bilincine tam olarak eriştiği anda
gerçekle -hem de en eksiksiz, bütün gerçekle; sanatçının oluşmaktadır.
duyduğu ve dile getirdiği gerçekle, yani insanın manevi Düşünmekte olan benlik bilincine eriştiren temel
varlığında kaynaşmış bulunan ilintilik olanla ideal ve tanımanın filolojik tanıma olduğunu gördük. fakat iş
evrensel olanı kapsayan gerçekle- karşı karşıya filolojik tanıma ile bitmiyor; hatta onun gerçek bir
getirmekle, ona, klasik çağın büyük temsilcilerine özgü filolojik tanıma olabilmesi için öbür tanıma
olan doğal ve insancıl somutluğun duygusunu kazandırır; biçimlerinin, yani yargılamanın, kavramın ve kavram
bu da her türlü dogmatik kanıya ve her çeşit skolastik yargılamasının da aynı zamanda var olması gereklidir.
düşünceye kapılmayı önler. Gerçekten, eski çağın büyük Böylece, tarih bilincine gerçekten erişebilmek için,
kişilerinde egemen olan eleştiri duygusunun ve muhakeme dörtlü bir tanımaya gereksinme olduğu ortaya çıkmaktadır.
özgürlüğünün etkisi, filologları -onlar farkında Bu tanıma biçimleri, zaman zaman iç içe girmekle beraber,
olmasalar da- aynı ölçüde bir eleştiri duygusuna ve gene de birbirlerinden belirgin bir biçimde farklıdırlar.
muhakeme özgürlüğüne eriştirecek kadar büyüktür. Gerçekten, filolojik tanıma ile yetinilmesi halinde
Şimdi artık filolojinin gerçekten tarihin ve felsefenin erişilen tanıma düzeyi tam anlamı ile filolojik bir düzey
temelinde olduğunu, ancak yalnızca belgelerin bir ön bile olamaz ve bu tanıma insanları, klasik evreni taklit
inceleme evresi olduğundan değil, her çeşit tarihsel ve edilmesi gereken vazgeçilmez bir örnek sayan, böylece de
tarih dışı bir düşünceye sahip olduklarını kanıtlayan ilk -bireyin ruhunda somut bir biçimde oluşan ideal
hümanistlerin düştüğü yanılgıdan bile koruyamaz. Aynı değerlerin- filolojisi de denebilir.
biçimde, son yüzyılın historismus'u gibi bir tarih Bu, fikirler düzeyinde statik andır.
görüşü, klasik çağı yüksek insancıl ve ideal içeriğinden IV. Felsefe tarihi ya da felsefe tarihince tanıma:
yoksun bırakmakla, herhangi bir tarih çağı durumuna Tek tek ideal değerler üzerine yürüttüğü muhakemeden
düşürmek tehlikesini yaratabilir; filolojik bilgilere hareket eder ve bunların doğuşum ve gelişimlerini
dayanmayan bir tarih, tarih bile olamaz; bir kronik ya da saptamak sayesinde, haklarında yargıya varır. Bilinen adı
bir mythos olur. Öte yandan yalnızca felsefi bir görüş ile felsefe tarihidir; buna ideal değerlerin tarihi de
açısı, filolojik maddesinden ve tarihin içinde yer alan diyebiliriz.
evrim kavramından koparılıp uzaklaştırıldığı için, ileri Bu, fikirler düzeyinde tarihsel andır.
atılımlar yapamayacak ve olgunlaşamayacaktır; bu yüzden Çizilen şemadan anlaşılacağı üzere, filoloji, gerçeğin
de auctoritas'a boyun eğmek zorunda kalacaktır; bu da insana görünen hali ile, doğrudan doğruya tanınması,
insanlığı skolastik zihniyetin karanlığına gömecektir. bilinmesi iken; tarih, felsefe ve felsefe tarihi bu
Üstelik filolojik ve tarihsel gerçeklerden haberi olmayan gerçeği tanımaya sonradan uygulanan işlemlerdir. Bu
bir felsefe, felsefe bile olamayacaktır; toplumsal işlemler, gerçeği olduğu hale getiren bağlantıların
yaşamın normu olarak benimsetilen bir dogmatik inançlar araştırılması biçiminde, ahlaksal anlamının
yığını olmaktan ileri gidemeyecektir. Felsefe tarihine belirlendirilmesi biçiminde ve nihayet eylemin ya da
gelince, ne gerçekler düzeyinde ne de kuram düzeyinde eserin ahlaksal ve ideal değeri üzerine yargıda bulunmaya
herhangi bir fikir evrimi söz konusu olamayacağına göre, ulaştıran araştırma biçiminde ortaya çıkar.
bu disiplin oluşma olanağı bile bulamayacaktır. Böylece, bu dört tanıma biçiminden -yani filolojik,
Bu suretle, aynı zamanda ruhun kuramı ya da, daha doğru tarihsel, felsefi ve felsefe tarihince tanıma
bir deyimle, ruhun tarihsel biçimlenimi kuramı olan bir biçimlerinden- geçerek insanlığın bütün manevi deneyimini
tanıma kuramı ortaya çıkmaktadır. Kuramı şema halinde kucaklayan bir büyük senteze varılır; bu sentez,
şöyle gösterebiliriz: düşünmekte olan benliğin kesin bir biçimde duyulmasından
I. Filoloji ya da filolojik tanıma: ibarettir; daha doğrusu bu sentez, insanı kendi
Bir olayın ya da, daha çok, bir insan eserinin düşüncesinin bilincine yükseltmektedir.
gözlenmesinden yola çıkar ve, derinlemesine bir inceleme Şu halde yukarıda çizilen şemayı beşinci bir evre ile
sayesinde, bu olay ya da eserin birey ruhunun oluşturduğu tamamlamak gerekir. Buna felsefenin felsefesi ya da ideal
bütün içinde tanınmasını sağlar. değerlerin felsefesi de diyebiliriz:
Bu, gerçekler düzeyinde statik andır. V. Felsefenin felsefesi ya da ideal değerlerin felsefesi:
II. Tarih ya da tarihsel tanıma: Bu, ideal değerin insanlığın ideal değerlerinden
Olaylar ve insanoğlunun eserleri üzerine yürütülen soyutlanarak çıkarılmasıdır, ya da insanın mutlak ve
muhakemeden hareket eder ve bunların iç ve dış evrensel birliğe veya hakikate erişmesidir; yahut da
bağlantılarının saptanması sayesinde, yargıya götürür. insan düşüncesinin varlığının bilincidir: bu ise tek
Bu, gerçekler düzeyinde tarihsel andır. mutlak hakikattir.
III. Felsefe ya da felsefi tanıma: Bu, mutlak andır daha doğrusu anların yadsınması ve ebedi
Belli bir tarihsel anın oluşturduğu gerçekten soyutlanan hakikate ya da mutlak olarak ideal olana
ideal değerlerin incelenmesidir. Buna ideal değerlerin yükselmektir.
Görüldüğü gibi, bu bir çeşit Cogito ergo sum oluyor; kendi varlığını bir postulat olarak değil, özgürce, özgür
ancak bu Cogito ergo sum, tarih dışı bir davranışla çıkış bir muhakeme sonunda, ortaya koymak zorundadır: hiç bir
noktasına yerleştirilmiyor, kuramsal deneyimin varış şey kendi varlığını özgürce ortaya koyma gerekliliğini
noktasında beliriyor. zihin özgürlüğü kadar duyamaz. Başka bir deyişle, hazır
Kuşkusuz -ister statik, ister tarihsel, ister gerçekler bir formül halinde başlangıç noktasına yerleştirilen bir
düzeyinde, ister fikirler düzeyinde- bütün anların Cogito ergo sum kendini yok etmekten kurtulamaz.
yadsınması insan düşüncesinin bütün önceki aramalarını Batı insanlığının geçirdiği uzun deneyimin yaşayan ve
yok eder görünüyor; gerçekte de yok ediyor: atomun yaşam veren bir öğe olduğu açıkça görülmektedir; bu
parçalanması maddeyi yok etmesi gibi bir durumdur bu. öğeyle ilişki kurması halinde, insan ruhu sayısız
Ancak, insanın maddi yaşamını sürdürmesi için nasıl bilgilerle zenginleşmekle kalmayıp, bir biçime girer;
parçalanmış atom değil, madde gerekli ise, aynı biçimde, öyle ki insan aklı onu tanıdıkça, biçimini bulur;
onun manevi yaşamı için, en büyük hakikatin düşünmekte biçimini buldukça onu daha iyi tanır. Böylece, tanıyacağı
olan benlik bilinci olduğunu yakalayan o derin fakat konu ile ilişki kurmakla, filolojik, tarihsel, felsefi
-sadece bir an için duyulabileceği için- geçici duygu tanıma ve felsefe tarihince tanıma kavramına erişir; ve
değil, kendi evriminin tarihi gereklidir. Özellikle bu dört tanıma biçiminin ötesinde, tanıyan ve tanıdığının
gereklidir, çünkü -kimya ile fiziğin yüzyıllar süren bilincine ermiş özne olarak, kendi bağımsız varlığını
araştırmalar sonunda atomu parçalamayı başarmaları gibi- ortaya koymayı başarır.
insan kendinin ve kendi düşüncesinin var olduğu bilincine Batı insanlığının uzun deneyimi yaşayan ve yaşam veren
ancak insanlığın otuz yüzyıllık deneyimini yeniden bir şeydir, dendi: gerçekten, bu deneyim insanı ahlaksal
yaşayıp benimsedikten sonra erişebilmektedir. özgürlüğün yüce ilkesini saptamaya itmekle kalmayıp,
Bunda çıkan sonuca göre, insanlığın değerlerinden özellikle yetenekli ruhlarla ilişki kurma sayesinde, o
soyutlanarak çıkarılan mutlak hakikat, en büyük iyinin güne kadar gizli kalmış ideal hazineler bulgular; öyle
-başka bir deyimle, en büyük hakikatin- araştıran zekâ ki, bu sürekli ilişkiyle, araştıran zekâ ile araştırmanın
olduğunun, kendi kendini düşünen, dolayısıyla insan konusu olan Batı'nın manevi evreni karşılıklı olarak
ruhunun varlığı bilincine erişen düşünce olduğunun birbirlerinin değerli yanlarını meydana çıkarırlar; bir
saptanmasıdır. noktadan sonra ikisi sanki özdeşleşirler; çünkü dünyada
Ancak dikkat edilmeli ve gözden kaçırılmamalıdır ki, hiçbir şey, düşünce ve ahlak yönünden yücelmiş insan
Descartes'ın Cogito ergo sum'undan farklı olarak o, kendi kadar kendi üzerine eğilen doğa, kendi özünü incelemeyi
kaynağını, tarihsel biçimlenimini yadsımıyor, yadsıyacak başaran doğa, kendini ortaya koymayı ve bunun bilincine
durumda değildir; aksi halde kendi kendini yadsıma ve tam olarak erişmeyi başarmış olan doğa diye
kendi kendini yok etme durumuna düşecektir. Gerçekten, adlandırılmaya hak kazanmamıştır.
Descartes tarih dışı Cogitoergosum'u ile ruhun Tek tek uygarlıkların üstünde olan ve ruhun evrim süreci
gelişmesinin sürekliliğini kırmakta ve böylece ruhun diye adlandırılan gerçeğin yöntemli bir biçimde
yaratıcı etkinliğini olumsuz yönde etkilemekte; üstelik tanınmasının, hangi uygarlıktan olursa olsun, her insanın
bizzat oluşturulmaya gereksinmesi bulunan bir ilkeyi eğitiminde mutlak bir değeri olduğu böylece kanıtlanmış
başlangıç noktasına oturtmakla (gerçekten de düşünen oluyor.
düşünce hemen başlangıçta kendi varlığını ileri sürmek ve Filolojinin zihin yapısını etkileyici gücünün nereden
Cogito ergo sum demek durumuna sokulmaktadır), zihin ileri geldiğini anlamak kolaydır, çünkü filolojik
özgürlüğünü ortadan kaldırmaktadır, çünkü insan ruhu tanımanın konusu olan gerçek, mutlak hakikate, öbür
gerçeklere oranla (yani tarihsel, felsefi ve felsefe Yeni Türk deneyiminin insanlığın ilerleyişine önemli bir
tarihince gerçeğe oranla) daha büyük ölçüde katılır; katkıda bulunabileceği böylece ortaya çıkmaktadır. Çünkü
çünkü felsefenin felsefesi ya da mutlak hakikat gerçekler bu deneyim insanların manevi ve pratik etkinliklerinin
düzeyinde dizilen statik anların sonsuz çokluğunda birbirinden en uzak alanları ile ilgili birçok soruna
yansır; bunun nedeni de gerçeğin her statik anının mutlak doğru çözüm getirebilir. Hatta bu yeni açıdan
hakikatin -çoğu zaman çarpılmış ve hatta tanınmaz hale bakıldığında, sorunların bir kısmının aşılmış olduğu
gelmiş de olsa- bir görünümünü taşımasıdır. görülecektir. Örneğin, klasik evrenle modern Batı evreni
Bir insanın ya da bütün bir insan topluluğunun, örneğin, arasındaki ilişkiler sorunu, ruhun evrim sürecinin
onur duygusuna -tanımını yapamamakla beraber, kavram birliği kavramı karşısında sorun olmaktan çıkmıştır.
halinde saptayamamakla beraber- sahip olabildiği bilinen Ancak modern Türk toplumunun bu yeni -ve daha yaşanmadan
bir gerçektir. Aynı biçimde, eyleme geçtikleri ve bilincine erişilmiş olma özelliğini taşıyan- deneyiminin
düşünmeye başladıkları günden itibaren, insanlar tarih gelecek Türk kuşakları için sürekli bir kazanç ve
duygusuna, felsefe duygusuna ve felsefe tarihi duygusuna insanlığın manevi evrimine bir katkı olması isteniyorsa,
sahip olmuşlar, bilmeyerek bile olsa, zihin özgürlüğünden eğitim sorununun bu yeni açıdan incelenmesi gerekir.
yararlanmışlardır. Bu nedenle filolojik eğitim, Çünkü önce Türkiye'de, sonra da Batılı olmayan
insanlığın manevi gelişimine katılmak isteyen her toplum toplumlarda, karşılaşılan sorunların gerçek terimlerine,
için temel eğitim olma durumundadır. Filolojik eğitim, nüfuz etme ve en uygun biçimde bir çözüme varma
sağlam bir tarihsel ve felsefi eğitimle tamamlanmasa yeteneğine sahip -küçük de olsa- bir aydın zümre
bile, insana, attığı ilk adımlardan itibaren, filolojik oluşmadıkça, bu deneyime dayanan bir uygulamaya
somutun ne olduğunu, bunun arkasından tarihsel yargının, geçilemeyeceği açıktır.
felsefi kavramın ne olduklarını duyuracak yeterliktedir; İşte bu nedenle, Türk hümanist düşüncesinin ortaya
çünkü filolojik gerçek bunların hepsini içermektedir. koyduğu nice olanaklar arasında, eğitim sorunu özel bir
Kuşkusuz filolojik eğitim kendi başına, insanı düşünmekte önem kazanmaktadır.
olan benliğinin bilincine eriştiremez; bununla beraber Buraya kadar söylenilenlere göre bütün toplumlar ve bütün
onu düşünen benliğinin etkinliğini duyar hale bireyler için geçerli bir tek eğitim olduğunu
getirebilir. İnsanın kendi benliğini duyar hale gelmesi savunabiliriz. Eğitim birdir, çünkü eğitimin amacı
ise, onda -her ikisinin conditio sine qua non'unu birdir. Amaç şöyle açıklanabilir: eğitimin amacı insana -
(vazgeçilmez koşulunu) zihin özgürlüğünün oluşturduğu- Batı uygarlıkları topluluğu içinde birkaç bin yılda
insanlık onuru duygusunun ve ahlak anlayışının oluşan- insancıl değerler sistemine olabildiğince bağlı
kendiliğinden doğmasını sağlayan etkendir. bir zihin habitus'u vermek, aynı zamanda bu sistemin
tarihsel bir gelişme ile oluştuğu ve mutlak bir değere
sahip olduğu bilincini kazandırmaktır. Başka bir deyişle,
eğitimin amacı insanı, tanıma sorununu ele almasını
VII. EK: EĞİTİM SORUNU bilmiş olan insancıl evreni dörtlü tanıma biçimi ile
tanıdıktan sonra, düşünen benliğinin bilincine
1- Eğitim sorununun önemi. Dünyanın bütün eriştirmektir; çünkü, insan iradesinin denetiminden kaçan
toplumları için ortak bir temel eğitim sayısız akıl dışı güçlere egemen olabilecek yeni bilinçli
güçleri toplumlara katmanın başka yolu yoktur. İnsanların
ve toplumların yazgısını elden geldiğince insanlığın
bilinçli iradesine emanet edebilmek için, bu gereklidir. erişemeseler bile, bu eğitimden kendi zihin
Eğitim her bireyi ahlakça ve zihince özerk bir insan habitus'larını oluşturacak ölçüde yararlanmaları yeterli
kılmalıdır. Bu insan, kendi manevi gelişiminden haberli görülebilir.
olacağı için, insanca olanın ne olduğunu iyi bileceği Başka bir deyişle, bütün üyelerinin kuramsal bilince en
için, içinde yaşadığı toplumsal çevreye uyma yeteneğini yüksek derecede sahip olduğu toplumun örnek toplum olduğu
göstermekle kalmayacak, onu etkilemesini bilecek, göz önünde tutulmak koşulu ile köylünün, işçinin, örneğin
ilerlemesini sağlayacaktır. özgürlüğün ne olduğu duygusuna sahip olmaları ve
Eğitimin amaçları, böylece mutlaklık ve zorunluluk özgürlüğe sarsılmaz bir güven beslemeleri yeterlidir.
düzeyinde belirlenmektedir. İnsanlığın amaçlarını Bunu gerçekleştirmek zor değildir, çünkü -böylesine büyük
mutlaklık ve zorunluluk düzeyinde değerlendirdiğimize bir özveride bulunulmadan toplumsal yaşamın
göre bunun böyle olması akla uygundur. sürdürülemeyeceği düşünülen zamanlarda ruhlardan sökülüp
Amacı böyle tanımlanan bu yeni eğitim anlayışı bir yandan atılmaya çalışılan- bu özgürlük arzusu aslında insanda
eğitimle ilgili empirik ve pozitivist kuramlara karşı doğaldır. Bunu gerçekleştirmenin zor olmadığını anlamak
çıkmakta, bir yandan da insanın bireyi olduğu toplumun için insanın, bu eğitimi tam olarak almış eğiticiler
ilintilik koşullarına uymasını sağlamanın ötesinde tarafından hazırlanan programlara göre yetiştirildiği,
bulunan bir amaca varma çabasındadır. öğretim ilkelerini aydınların saptadığı meslek
Bir tek eğitim olduğu ileri sürüldükten sonra, yaşamın okullarında okuduğu göz önünde tutulmalıdır ve ayrıca
pratik gereksinmelerinin ve bireylerin zekâ türlerinin aklında ve gönlünde yaşattığı okul izlenimlerine, aldığı
ortaöğretimde çeşitliliğe yer verilmesini gerekli kıldığı biçimlenime -tümü de hümanist zihniyetin ürünü olan-
vurgulanmalıdır. Esasen değişik tipteki okullar bu tiyatrolar, konserler, kitap ve gazeteler sayesinde daha
gereksinmeyi karşılamaktadır ve böyle bir duruma karşı sağlam bir temel, daha özlü bir içerik kazandırabileceği
çıkmanın da anlamı yoktur, ancak ideal amacın hep bir düşünülmelidir. Esasen siyasal ve toplumsal kurumlar, bu
olduğu unutulmamalıdır: amaç, yukarıda belirtildiği gibi, zihniyetin kurduğu düzen uyarınca akıp giden yaşamın
insanları toplumlarda etken olan bilinçli güçlerin birer kendisi toplumun bütün sınıflarında belli bir zihin
parçacığı olacak biçimde yetiştirmektir. yapısının oluşmasında payları olan etkili güçlerdir.
Şu halde, bir olmakla beraber eğitim insanlara -zihinsel
yeteneklerine ve alacakları göreve göre- değişen ölçü ve 2- Filolojik eğitim
biçimlerde verilmelidir. Örneğin zanaatçıya oranla toplum
yaşamını daha büyük ölçüde etkileme olanağına sahip olan Çeşitli tanıma biçimlerinin oturtulduğu temelin filolojik
siyaset adamı, aydın, sanatçı, eğitimci vb. bu eğitimi tanıma olduğunu gördük. Bu öncül benimsendikten sonra,
tam olarak almak, onun mutlak ve zorunlu değerinin evrensel eğitimin temelinde filolojinin bulunması, yani
bilincine varmak durumundadırlar. Bir kısmı da, zihinsel insanları filoloji kavramını bulmaya götüren insancıl
yeteneklerine ve toplumdaki sınırlı işlevlerine uygun evrenin filolojik incelenmesinin temel olması bir
olarak, duygunun ötesinde, insancıl değerler sistemi zorunluluk olarak çıkar. Filolojik incelemenin pedagojik
kavramına erişmekle beraber, bu sistemin kurumsal düzeyde değerinin insana belli bir zihin habitus'u kazandırmaktan
kazandığı anlama yabancı kalabilirler. Köylü ve işçinin, ileri geldiği de önce söylendi. Böyle bir zihin
aynı eğitimi almakla beraber, daha aşağı bir düzeyde habitus'una sahip insan, somut gerçekle sürdürdüğü
kalmaları topluma önemli bir zarar vermez; kendi ilişkinin verdiği bir alışkanlıkla, her şeyin doğruluğunu
düşüncelerinin kuramsal bilincine, hatta kavramlara bizzat aramak ister; bu da araştırıcının eleştiri
süzgecinden geçmeyen her türlü dogmanın ve auctoritas'ın olan manevi devrime girişmek zorundadırlar. Buna erişmek
yıkılıp yok olmasına neden olur. için, bu toplumların, her şeyden önce, özü hümanist olan
Burada bir noktanın açıklığa kavuşturulmasında yarar birtakım öğretim, bilim ve kültür kurumlarını kurmaları
vardır: yüzyıllardan beri süregelen eski bir gerekmektedir.
alışkanlıkla, Yunan ve Roma evrenlerini Batı'nın modern Batılı olmayan evrende bu çeşit kurumların kurulmasını
uygarlıkları karşısında bir bütün olarak görüyorsak da, kolaylaştıracak bir girişimin taşıdığı büyük önemi
gene de kabul edilmelidir ki Roma evreni -Yunan anlamak Batılı ülkelere düşer. Çünkü Batılı evrenle
evreninin, hukuk alanında olduğu gibi, adeta doğal bir Batılı olmayan evren arasında bugüne kadar kurulamayan
tamamlayıcısı olmasına rağmen- birçok bakımlardan Yunan diyaloğu kurma olanağını yalnız bu kuruluşlar
uygarlığına yakın olmaktan çok modern Batı uygarlıklarına sağlayabilirler. Aksi halde Batılı olmayan evrenle
yakındır. Yunan uygarlığının verilerine uygun biçimde diyalog kurabilmek, sosyalist ülkelerin bir ayrıcalığı
oluşan bir toplum olarak sergilediği genel görünüm, olarak kalacaktır. Diyalog kurulamayan yerde toplumların
Roma'yı modern uygarlıkların yanına katar; Yunanistan birbirlerini karşılıklı olarak anlamaları olanaksız
ise, zihin özgürlüğüne yaşam veren tek kaynak olarak olduğuna göre, ulusların belli amaçlarla bir araya
kalır. gelmeleri ve hepsinin büyük bir uyum içinde insanlığın
Aynı biçimde, eğitim sorunu açısından da, Roma bundan sonraki ilerleyişine katkıda bulunmaları olanağı
Yunanistan'ın yanında değil, modern dünyanın yanındadır. da ortadan kalkacaktır.
Gerçekten, Roma toplumunun evrimini olumlu yönde
etkileyen, Yunan edebiyatının incelenmesi ve bundan 3- Klasik eğitim ve modernist eğitim
duyulan estetik zevkten çok Yunan metinleri sayesinde
elde edilen filolojik biçimlenimdir (1). Filolojik Eğitim alanında Batı evreninin karşısına dikilen günün
biçimlenme, genellikle ve haklı olarak hayal gücünden ve sorunu, modernist adını verebileceğimiz bir eğitim
kuramsal araştırma şevkinden yoksun kabul edilen bu biçiminin yanlılarınca tehdit edilen hümanist ruhu
toplum üzerinde etkili olmakla, ona daha sağlıklı bir koruyabilme sorunudur.
gerçekçilik kazandırmıştır: derin bir biçimde duyduğu ve Bu yeni eğitim sisteminden yana olanlar, bilimlerin
anladığı gerçekte ona akılcı olanı fark ettirmiş, böylece süratli bir evrim göstermeleri, tekniğin, endüstri
onu yanılgıya düşmekten korumuştur. Bunun sonucunda, yaşamının insanı şaşkına döndüren gelişmesi, modern
Romalılar hakikate, kuramsal etkinlikten çok, başlıca bilimin ve onun karmaşık uygulamalarının gerektirdiği
özellikleri olan somut gerçekçilik aracılığı ile bilgi yığınının baş döndürücü bir hızla artması nedeniyle
yaklaşmışlardır; Platon'un idealar öğretisi aracılığı ile ortaya çıkan yeni gereksinmeleri karşılamak üzere, yeni
değil de, Roma hukuku aracılığı ile diyebiliriz. bir okul tipinin kurulup yayılmasını istemektedirler;
Bu söylenenlerden çıkan doğal sonuca göre ruhun tam onlara göre, yeni okul hümanist eğitimin bütünlüğüne
bilincine olduğu kadar ruhun tam olarak biçimlenmesine kıymaktan çekinmemelidir (esasen mesleki ve teknik
götüren bir eğitimin temellerini atması nedeniyle klasik okullar yıllardan beri bu bütünlüğü tahrip
okula sonsuz bir saygınlık göstermesi gereken yalnız etmektedirler); yaşam kısa olduğuna göre, gençler küçük
Batılı toplumlar değildir; Batılı olmayan toplumlar da, yaştan itibaren uzman olacakları alanın bilgileri ile
özgürlük düzenini kuran temel devrimi gerçekleştirdikten yetiştirilmelidirler.
sonra, ilkel korkulardan ve inanışlardan ileri gelen her Bu sınırlar içinde kaldıkça, böyle bir isteğin yersiz
çeşit zihin habitus'unu ortadan kaldırmak amacını güdecek olduğu söylenemez, çünkü, 18. yüzyılda kurulan ilk
uzmanlık okulunun -askeri okulun- kurulması nasıl bir bakımdan yararlı olan matematik ve doğal bilimler
zorunluluk idiyse, bugün de modernist okulun toplumda bir alanında yetişmesini sağlayacaktır.
yere hakkı vardır. Ancak, modernistlerin bu yeni 2- Pozitif bilimlerin yöntemi ile, yani dolaysız
kuruluşun hümanist okulun yerini alması, insanlık gözlemle, deneyle ve istatistik verilerle incelenebilen
idealini temsil görevinin bu okula verilmesi konusundaki toplumsal ve ahlaksal bilimler insana ahlaksal, toplumsal
talepleri kesinlikle kabul edilemez. Bilindiği gibi bu ve siyasal bir eğitimi Yunan-Roma edebiyatının ya da
görev, az çok bilinçli bir davranışla hümanist okula modern çağ klasiklerinin verebileceğinden çok daha etkili
verilmiş, hümanist okul da yakın zamana kadar bu bir biçimde verebilir. Çünkü özgürce yaratılan ve ahlak
sorumluluğu taşımıştır. dışılığını ilan eden sanat eserleri gençliğin ahlakı
Modernist okul hakkında doğru bir yargıya varabilmek için üzerinde olumsuz etkiler yapabilir; oysa, örneğin,
onun gerçek niteliğini gözden kaçırmamak, yüksek düzeyli psikoloji ile sosyoloji tamamıyla akıcı bir ahlakın
bir teknik okul olduğu unutulmamak gerekir. Böylece ona, oluşmasına olanak sağlayacak niteliktedir.
daha küçük çapta, fakat eski klasik okulun yerini 3- Hümanist eğitim soylulara özgü bir eğitimdir; çünkü
tutabilecek bir hümanist kuruluş olduğu gözü ile pratik erekleri yoktur, bu yüzden de kitleler için
bakılmaktan vazgeçilecektir. elverişli eğitim sistemi değildir; aksine o kadar zor bir
Aslına bakılacak olursa, modernistlerin ileri sürdüğü eğitimdir ki, çoğunluğun düşünsel yetenekleri onu alacak
tutamaklar ciddi olmaktan uzaktır ve ciddi bir tartışmayı güçte değildir.
kaldıracak sağlamlıkta değildir. Ancak modern Bizim açıkladığımız ve aynı zamanda ruhun tarihsel
hümanistlerin yüzeyselliği bu tutamakların biçimlenimi kuramı niteliğini taşıdığını gördüğümüz
yüzeyselliğinden aşağı kalmamaktadır. Modern hümanistler, tanıma kuramının ışığında, bu çeşit düşünceler o kadar
ortaya atılan sorunlar hümanist ruhu hedef almadıkça, dayanıksız görünmektedir ki bunları çürütmeye kalkışmak
tersine onu bu davanın üstünde tutup vazgeçilmez bir öğe bile yersizdir. Bununla beraber, bu savların zengin
olarak kabul ettikçe, görevlerini başarı ile gerekçelerle donatıldığını, parlak bir biçimde
yapabilmişlerdir. Fakat bugün, modernist düşüncenin işlendiğini kabul etmek gerekir. Buna şaşmamalıdır, çünkü
bizzat klasik eğitime saldırması karşısında hümanistler yeni eğitim sisteminin savunucuları henüz -babalarının
tepki gösteremiyor, onu savunamıyorlar. Eğitimle ilgili eski bir alışkanlığa uymaları nedeniyle- hümanist okulda
modernist tez şu belli başlı noktaları içermektedir: okumuş kimselerdir; dolayısıyla bu okulun verdiği
1- Latince ve Yunanca'nın öğretimi zihinler için idman biçimlenimden, düşüncelerine yön vermek için olmasa da,
yerine geçiyorsa, söz konusu olan bir "zihin jimnastiği" fikirlerine organik ve görünüşte mantıksal bir yapı
ise (bu budalaca formül modernistler tarafından ortaya kazandırmak açısından yararlanmışlardır. Bundan daha
atılmış değildir; bugünkü hümanistlerin sık sık önemli olmak üzere, hümanist okul onlara düşünsel ve
başvurdukları bu formül, Alman neo-hümanistlerinin zengin ahlaksal olgunluk kazandırmıştır; öyle ki ahlak, eğitim,
düşüncesinin bir artığıdır), (2) bu aynı "zihin akılcılık vb. kavramlar onlar için yalnızca birer isimden
jimnastiğini" matematik ve doğa bilimleri ile uygulamak ibaret değildir (3).
olanaklıdır; üstelik, bu "idman" gence, Latince'nin Ancak modernist eğilim, geçmişi ret etmek ve çıkış
çekimleri gibi, Peloponnesos savaşı ile ilgili bilgiler noktası olarak bugünkü toplumu, bugünkü bilimi almakla,
gibi gereksiz ve anlamsız şeyler öğretmeyecek, kendine ve ruhun evrim sürecinin sürekliliğini durdurmak amacında
bilim adamı gereksinimi gün geçtikçe artan topluma her olduğuna göre, modernist akımın öngördüğü eğitimi, yani
pozitif ve pozitif-ahlaksal bilimlere dayanan eğitimi
eksiksiz olarak alan yeni kuşak bilginlerinin görüşlerini toplumdan herhangi bir yardım, olumlu bir etki
aynı çekicilik ve rahatlıkla açıklayabileceklerinden ve beklenemez; bu bakımdan Batılı olmayan evrende, eğitim
özellikle insancıl değerler kavramına hocaları kadar sorununun çözümü oldukça güç görünüyor; çünkü sorun
nüfuz edebileceklerinden kuşkulanmak için çeşitli yalnız okul içinde çözümlenmek durumundadır.
nedenler vardır. Doğaldır ki, yeni doğan bir Alman çocuğu, doğduğu anda,
Birinci sav konusunda, bunun daha önce sözü edilen Batı tıpkı Batılı olmayan bir çocuk gibi insancıl değerler
uygarlığının kendini değerlendirmekte gösterdiği üzerine bilgi sahibi değildir. Ama, her iki yeni doğan
yetersizliğin dolaysız bir sonucu olduğu kabul çocuk için çıkış noktası bir olduğu halde, okulun
edilebilir. İkinci sava gelince, Freud'un Oidipus etkisinin Batılı çocukla Batılı olmayan çocuk üzerinde
kompleksi kuramının Sophokles'in Kral Oidipus'unun aynı biçim ve ölçüde olacağı sanılmamalıdır. Eğer maddi
herhangi bir biçimde yerini tutabileceğine inanmak ve manevi çevrenin yön verici etkisi olmasaydı, etki aynı
güçtür. Üçüncü sav ise yalnızca gülünçtür: Çünkü, pratik olabilirdi. Alman çocuğu, örneğin, Schelling'le sıkı
amaçlar peşinde olmadığı için hümanist eğitim bir seçkin ilişki halindedir; her şeyden önce konuştukları dil
zümre eğitimidir, denecekse, aynı gerekçe ile, örneğin, birdir. Hegel'in kitabı Alman gencine dil ortaklığı
yüksek matematik öğretimini de kaldırmak gerekir. sayesinde az da olsa bir şeyler ifade eder. Bununla da
Ne var ki, her öğrenci hesap yapmasını bilmek zorundadır; kalmayıp Hegel ve Schelling aynı toplumun üyesi oldukları
ama bu, her öğrencinin büyük bir matematikçi olmasını için, gencin bir kelimeyi, Schelling'in ya da Hegel'in
gerektirmez; aynı biçimde, hem daha zorlu bir nedenle, anlamlandırdıkları biçimde kullanması da olağandır.
herkes insancıl değerler üzerine bilgi sahibi olmak Schelling'in fikrini derinlemesine bilen, Schelling'i
zorundadır; bu alandaki bilgisizlik topluma matematik bilerek ya da farkında olmadan benimsemiş olan olgun
bilmemekten çok daha zararlı olabilir. insanlarla birlikte yaşamaktadır. Schelling ya da
Hegel'in düşüncesi bir Alman şiirinde, şarkısında, bir
4- Batılı olmayan evrende eğitim Alman sosyal kuruluşunun bir yanına yansımıştır:
Schelling ve Hegel'in düşüncesi gencin yaşadığı ortamı
Batılı olmayan evren bu eğitimle yetişmek istiyorsa, her oluşturan öğelerden biridir. Düşünürlerin hangi yollardan
şeyden önce toplum yaşamının sınırlı ve kalıplaşmış bir toplumu etkiledikleri gizli kalmaktadır: Ama bu etkinin
açıdan kavranılmasından doğan birtakım üst yapı büyük olduğu kesindir.
öğelerini, toplumun zihninden ve gönlünden olmasa da, hiç Buna karşılık, Batılı olmayan genç ne Schelling'in, ne de
olmazsa toplumsal ve siyasal kurumlarından söküp atmak Hegel'in, ne de başka bir Alman düşünür ya da sanatçının
zorundadır. Başka bir deyişle, önce ilk ve en büyük etkilemediği bir manevi ortamda yaşar. Bu gencin, bir
örneğini Atatürk'ün verdiği, temel ihtilali Almanın ya da bir İngilizin yetiştiği aynı okul programı
gerçekleştirmek durumundadır. Bundan sonra, bu biçimsel ile yetiştirildiği kabul edilse bile, sonuç Batılı
özgürlük havası içinde, Batılı olmayan toplumlar eğitim olmayan gencin aleyhine olmak üzere çok farklı olacaktır.
kuruluşlarını Batı'nın klasik öğretim kuruluşları Okul ve toplum onun ruhuna sahip olmak için
örneğince düzenlemeye girişmelidirler; bunu yapmadan, çekişeceklerdir. Toplumun yaşam gücü daha büyük olduğu
yeni kuşaklara yeni bir zihin yapısı vermelerine olanak için, genç öğretilenleri toplumun forma mentis'inin izin
yoktur. verdiği biçim ve ölçüde benimseyebilecektir.
Okulda öğretilmek istenilenlere tamamıyla karşıt bir Bu durumu önlemenin tek yolu eğitim sorununu kuramsal
zihniyetin, kültürün, uygarlığın baskısı altında olan düzeyde kavramaktır; böylece insanlığın evrim sürecinden
doğal olarak ortaya çıkanları bilinçli düşünce yolu ile Gençliğin üzerinde olumsuz etkilerini önlemek için,
tahrik etmek ve ortaya çıkarmak olanağı elde toplumun yeni bir biçimde eğitilmesine bilinçli olarak
edilebilecektir. Eğitim sorununun bilincine varan çalışılırken, klasik okula en yakın ilgiyi göstermekten
insanlar hümanist okulu kurmakla kalmayıp, toplumun geri kalmamak gerekir.
manevi eğitimini yeniden ele almak ve bu okulun Batılı Gerçekten Batılı olmayan bir ülkede kurulacak klasik okul
olmayan evrende yerinin ve işlevinin ne olduğunu esasta Batı'daki klasik okuldan farklı olmamakla beraber,
araştırmak gereksinmesini de duyacaklardır. içinde bulunduğu değişik koşullarca belirlenen işlevi
Toplumun yeni bir eğitimle yetiştirilmesi konusunda yerine getirmesini sağlayacak bir biçim almalıdır. Klasik
buraya kadar ileri sürülen görüşlerin ışığında, ülkenin okulun Batı'da işlevi toplumun hümanist zihin yapısını
kültür düzeyinin göz önünde tutulmasının, bu düzeyin korumaktır; Batılı olmayan evrende ise hümanist ruhun
çıkış noktası olarak alınmasının zorunlu olduğu kabul tohumlarını saçmak ve bunların baş vermesi için elden
edilmelidir. Toplumun akıl dışı tutumu ile, modern Batı geleni yapmaktır. Bu özel işlev, varılmak istenen
düşüncesinin izlenilmesi güç yollardan eriştiği ereklerin bilincinin okulda sürekli olarak uyanık
kavramları bağdaştırmaya; sanat duygusu olmakla birlikte, olmasını zorunlu kılar.
sanatın ne olduğu kavramına erişmemiş bir topluma sanatın Öte yandan, Batılı olmayan ülkeler, Avrupa ülkelerini
ne olduğuna ilişkin ileri sürülen son kuramları öğretmeye etki altında tutan bir takım geleneksel güçlerin
kalkışmamalıdır. Aslında bunda başarı kazanma olanağı da etkisinde olmadıklarından, okulun öğretim programlarında
yoktur. Böyle bir topluma duygularının tazeliğinden değişiklik yapılması gerekli ve olanaklıdır. Yenilikler
yararlanılarak ve en yalın biçimi ile, güzel sevisi, kısaca şunlardır:
yaşama bağlılık, araştırma merakı, felsefe merakı telkin 1- Batılı olmayan bir ülkenin klasik okulunda, herhangi
edilmeli; kendi yaşamı üzerinde düşünme gereksinimi bir dil ve tarih geleneği ve din bağı bulunmadığından,
duyması sağlanmalıdır; ve onda diyalektik duygusu, klasik evrenin incelenmesine Yunan dili ve edebiyatı ile
pragmatik merak vb. uyandırılmalıdır. başlanması olanaklı ve gereklidir: böylece gence
Böyle bir toplumun kültür etkinliğine yön veren insan 20. insanlığın büyük deneyimi baştan alınarak öğretilebilir;
yüzyılın aydını olmalıdır; ancak engin bilgi ve deneyimi bu ise hem doğaldır hem de didaktik açıdan uygundur;
ile bu deneyimin ona kazandırdığı tarih bilincini öğrenci böylece, Batılı akranlarından farklı olarak,
kullanmalı ve Batılı olmayan bir ulusun, ruhun evrim Homeros'u Vergilius'tan önce, Yunan liriklerini
sürecine ancak Sokrates'in kavramları, Pheidias'ın Horatius'tan önce vb. okuyabilecektir.
sanatı, Homeros'un destanları, Sophokles'in tragedyaları 2- Ana dil, iki klasik dil ve bir yaşayan Batı dili ile
ile sokulabileceği bilincine erişebilmelidir. Bu çağın birlikte, temel disiplinleri, yani özel bir yetiştirici
kültürüne sahip olabilmek için, bir toplum Batı işlevi olan disiplinler grubunu oluşturmalıdır. Şu halde
uygarlıklarının bütünlüğü içinde gelişen nice yüzyıllık yaşayan dilin öğrenimi, Batı'da sahip olmadığı bir önem
deneyimi özümsemiş olmalıdır; ancak o zaman, Batılı kazanmaktadır. Çünkü Batılı olmayan evrende, yaşayan dil
olmayan bir toplumun 20. yüzyıl uygarlığını benimseme çoğu zaman gence insanlığın evrim sürecinin Avrupalı
yoluna girebileceğini, fakat - atom reaktörlerini evrelerini dolaysız olarak izlemek olanağını sağlayan tek
işlettiği halde insan onuru kavramına erişememiş olan - araçtır. Başka bir deyişle, Batılı gencin, kendi ana dil
bu aynı topluma Sokrates'in kavramlarını 20. yüzyıl ve edebiyatını okumakla elde ettiğini, Batılı olmayan
aydınından başka hiçbir kimsenin, bizat Sokrates'in bile, genç öğrendiği dil Fransızca ise, Fransız uygarlığı
öğretemeyeceğini anlayacaktır. tarihini; İngilizce öğrendiyse, İngiliz uygarlığı
tarihini ve Almanca öğrendiyse, Alman uygarlığı tarihini bulmuşlardır. İnsan zekâsı, hakikati yalnız kendisinin
okumakla öğrenecektir. Bununla beraber, gence diğer bildiğini savunan kişiye değer vermeyecek, sürekli olarak
Avrupa uluslarının başlıca yaratıcısı oldukları insanlık karşısına çıkan sorunları her zaman kendi girişimi ile,
evriminin bütün büyük evrelerinin dolaylı yoldan en iyi bir biçimde çözümlemesini bilecek, böylece
tanıtılması elbette ihmal edilmeyecektir. geleceğinin ipotek altına alınmasına engel olacaktır.
3- Büyük temsilcilerinin düşüncesinin incelenmesi ile İnsan zekâsının tek kılavuzu kendi gelişim tarihidir.
verilecek felsefe eğitimi, siyasal ve askeri tarih, sanat Bunu bilmesi, ona biçim verir, onu olgunlaştırır ve kendi
tarihi, hepsi, kendi alanları içinde, gence, insanlığın bilincine ulaştırır.
evrim tarihini ana çizgileri ile tanıtma konusunda Böylece bugün insan, Batı'yı dört yönlü bir tanıma ile
birbirlerini tamamlamak durumundadır; tanıdıktan sonra, kendi kendinin bilincine (tarihsel,
4- Ulusal dil, edebiyat ve tarih öğretimi, bilimsel manevi ve hatta maddi koşullar elvermediğinden) doğal
yöntemle yürütülecek yeni bir değerlendirmenin ortaya yoldan değil, yansımalı düşünce yolundan geçerek
koyacağı açıdan ve hümanist gelenekten esinlenen bir erişebilmektedir. Bu bilinç, insanlığın bundan sonraki
ruhla yapılmalıdır. Amaç ulusal kültürün gencin düşünsel, ilerlemesine katkıda bulunmak isteyen her toplumun
ahlaksal ve estetik biçimlenimine etkili ölçüde katkıda etkinliğine ışık tutmak durumundadır. Bu nedenle de, Batı
bulunmasını sağlamaktır. Ancak Batı evreninin filolojik, evreni kendi özüne daha derin bir biçimde nüfuz etmek
tarihsel, felsefi ve felsefe tarihince tanınması ile zorundadır; Batılı olmayan evren de, Atatürk'ün başardığı
biçim alan ve aydınlanan gencin iç dengesinin bozulmasına ihtilal örneğince gerçekleştireceği bir temel ihtilal
meydan vermemek gerekir. sayesinde önce temel özgürlükleri kurmak, sonra bu
özgürlükleri insanın zihnine yerleştirmeyi amaçlayan
eğitim ve kültür kurumlarını yaratmak zorunluluğu ile
VIII. SONUÇ karşı karşıyadır.
Ancak bu sayede insan toplumları, her biri kendi tarihsel
Araştırmamız, uygarlıkların içinden genel olarak Batı deneyimini değerlendirmek ve doğal yeteneklerini
uygarlığı adı ile bilinen, gerçekte ise, Batılı geliştirmek suretiyle, barış içinde birlik olarak yaşamak
uygarlıklar bütünü olan bir varlığın çıktığını ortaya idealini gerçekleştirebilirler ve böylece insanoğlunun
koydu. Bu bütün, insan düşüncesinin evrim çizgisini yeryüzünde ulaşabileceği en yüksek manevi dinginlik ve
oluşturuyor. Bütünün tarihi ise, insanlığın manevi maddi refah düzeyine ulaşabilirler.
gelişiminin tarihidir. Bu büyük evrim sürecini başlatma
olanağını belli bir uygarlığa, Yunan uygarlığına veren
yaşamsal öğe, özerk bir manevi evrenin var olduğunun VI. BÖLÜMÜN NOTLARI
bulgulanmasıdır; bu buluş insanlığı zihin özgürlüğüne
götürmüştür. Bunun sonucunda Batılı uygarlıkları bütün 1 Bk. B. Croce, Bréviaire d'Esthétique, ss. 1-2
öbür uygarlıklardan ayıran yaşamsal öğe ortaya çıkmıştır; (İtalyancadan çeviren G. Bourgin): "On peut ainsi penser
buna göre, Batılı uygarlıklar kendi geleceklerini, qu'on fera rougir, si on le veut bien, tel philosophe
güvenlerini ve sürekliliklerini Tanrısal ya da insancıl orgueilleux, persuadé d'avoir 'découvert' la nature de
nitelik taşıyan belli bir toplumsal ve siyasal düzene l'art, en lui mettant sous les yeux et en lui répétant
sıkı sıkıya bağlanmakta değil, sonsuz bir güven des propositions avancées dans les livres les plus
besledikleri insan zekâsının özgür etkinliğinde communs, en des phrases appartenant à la conversation la
plus ordinaire et en lui montrant que les uns et les durması gerektiğini ileri sürmektedir ss. 63-64; böyle
autres lenferment déjà, de la façon la plus claire, la bir görüş, evrensel olmak şöyle dursun, Avrupa Konseyi
découverte dont il se vante. üyesi devletlerin tümünü dahi içine alamamaktadır, çünkü
Le philosophe aurait, dans ce cas, bien sujet de rougir, Ortodoks Yunanistan'la Hıristiyan dahi olmayan Türkiye bu
s'il avait précisément jamais nourri l'illusion görüşün sınırları dışında kalmaktadırlar.
d'introduire, grâce à ses propres doctrines, quelque (5) ''Her toplumun kültür değerlerinin karşılıklı olarak
chose qui lui fût entièrement personnel dans la kıymetlendirilmesi'' savı 1956 yılının Aralık ayında New
conscience humaine ordinaire, quelque chose d'étranger à Delhi'de toplanan genel konferansta savunulmuştur. Bk.
celle-ci, la révélation d'un monde entièrement nouveau". Georges Fradier, Orient et Occident peuvent-ils se
Bak. ayrıca ss. 24-25. comprendre?, Unesco yayınları, Amsterdam 1958.
2 Buna benzer bir düşünce için bk. B. Croce, La Storia (6) Bk. Platon, Devlet I 345 b-e ve I. Bölüm n. 6'da
come pensiore e come azione, s. 246: "La conseguenza fu alıntısı yapılan Protag. 345 d.
che contro il razionalismo politico e morale si levarono (7) Somut tanımadan ayrılıp daha geniş ufuklara açılmaya
l'impulso, la spontaneità, l'istinto, vantando di çalışan gençler çoğu zaman genelleme yapma illetine
conoscere le vie che la ragione non conosceva, la vie kapılırlar. J.J. Rousseau bunun farkına varmıştır:
sinuose è sicure, diverse dalle seu rettilinee, le quali Emile'de, s. 152, ''la jeunesse ne doit rien
poi menavano diritto agli scoscendimenti e ai precipizî. généraliser'' der. Kş. ayrıca Spencer, De l'éducation
Ora quello che si chiamava impulso, spontaneità ed intellectuelle morale et physique, ss. 119-120: ''Les
istinto era nella sua parte valida nient'altro che lo hommes, croient que, parce que les formules générales
svolgimento effittivo della pratica e morale, cioè la qu'ils ont trouvés pour exprimer des groupes de cas
vera ragione contro la falsa o superficiale". particuliers ont simplifié leurs conceptions l'une après
(3) Hekataios'un akılcılığına Hedrodotos'ta da l'autre réunissant plusieurs faits en un seul, les mêmes
raslanmaktadır, ancak Herodotos bunu kuramsal olarak formules simplifieront de même les concepts d'un enfant.
değerlendirebilmekten uzaktır, kş. G. de Sanctis, Storia Its oublient qu'une généralisation n'est simple qu'en
della Storiografia greca, ss. 3-19. comparaison de la masse entière des verités particulières
(4) Avrupalılara özgü bir zihniyet ve duygu birliğinin qu'elle comprend, mais qu'elle est plus complexe
var olduğu bilincini uyandırmak için Avrupa Konseyi'nin qu'aucune de ces vérités isolément; que ce nèst qu'après
ve merkezi Cenevre'de bulunan Centre Européen de la qu'un certain nombre de ces vérités isolées ont été
Culture'ün gösterdikleri çabayı anmak gerekir. Bununla acquises que la généralisation soulage l'esprit et aide
beraber. Avrupa'nın en ünlü hümanistleri bile Avrupa'nın la raison, et que, pour un esprit qui ne possède point
tümünü ilgilendirmekten uzak, son derece önemsiz ve les vérités isolées, la généralisation reste
sınırlı bir takım sorunlarla uğraşmaktadırlar. Örneğin nécessairement un mystère.''
(1953 yılının Ekim ayında Roma'da toplanan) La Table
Ronde de l'Europe'ta cereyan eden ve Avrupa Konseyi genel VII. BÖLÜMÜN NOTLARI
sekreterliğince yayımlanan tartışmalarda (Strasbourg
1954), Avrupalılık bilincinin uyandırılması konusu (1) Kş. E. Pottier, Daremberg-Saglio'nun Dictionnaire des
Hıristiyanlık, daha doğrusu katolik ve protestanlık Antiquités grecques et romaines II (Paris 1899) adlı
açılarından ele alınmaktadır: söz alanlardan biri bilimin eserinde s.v. Educatio, s. 484: ''La littérature... Les
''katolik inancı ile çatışma durumuna düştüğü noktada''
anciens... y. reconnaissaient quatre ées, la lectio, Gökmen, M. Atatürk ve devrimleri bibliyografyası. Türk
l'enarratio, l'emendatio, le iudicium.'' Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1957).
(2) Kş. A. Croiset, ''Les études gréco-latines et la Berkes, Niyazi. ''Historical Background of Turkish
démocratie'', s. 192, L'Éducation de la Démocratie'de, f. Secularism'': Richard N. Frye, ed., Islam and the West,
Alcan, Paris 1907. ss. 41-68'de, 1957.
(3) Bk. örnek olarak B. Russel, On Education (Terbiyeye Bernhardy, Gottfried. Grundlinien zur Encyclopadie der
dair adı ile H. Dereli tarafından Türkçeye çevrilmiştir, Philologie. Halle 1832.
Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara 1964). Blackmur, Richard. ''Toward a modus vivendi'': The Kenyon
Review, vol. XVI, Autumn 1954, no. 4.
Boeckh, August. Encyclopadie und Methodologie der
Philologischen Wissenschaften. Leipzig 1886.
- De antiquitatis studio. Leipzig 1856.
BİBLİYOGRAFYA Burckhardt, Jacob. Die Kultur der Rainassance in Italien.
1860.
Temel eserlerle yetinilse bile, düzenlenmesi gereken Burdach,Konrad. Deutsche Renaissance. Berlin 1918.
bibliyografya tükenecek gibi değildir. Bu nedenle burada: Burdau, George. Traité de science politique, T. 4.
a) Ayrıntı niteliğinde olan konulara değinen bir miktar Librairie Générale de Droit et de Jurisprudence, Paris
eserin dışında, adı anılan eserlerin tam listesi ile 1952.
b) Bu kitapta ele alınan sorunların daha iyi Bursian, Conrad. Geschichte der classischen Philologie in
kavranılabilmesi için bilinmesi zorunlu görülen birkaç Deutschland von den Anfangen bis zur Gegenwart. München
eserin adı verilmekle yetinilmiştir. u. Leipzig 1883.
Bu bibliyografyayı düzenlemekle, araştırmamızın yer Clarke, M. L. Classical Education in Britain (1500-1900).
aldığı fikir çerçevesini çizmek ve ilgi odaklarını Cambridge Univ. Press 1959 (bk. son bölüm: ''Why do we
göstermek istedik. study the Classics?'')
Adams, Charles Clarence. Islam and modernism in Egypt; a Collingwood, R. G. The idea of History. Oxford 1946.
study of the modern reform movement inaugurated by Croce, Benedetto. Estetica. Laterza, Bari.
Muhammed 'Abduh. The American University at Cairo - - La storia come pensiero e come azione. Laterza, Bari
Oriental Studies. 1954.
Alp, Tekin. Le Kemalisme. Alcan, Paris 1937. - Logica come scienza del concetto puro. Laterza, Bari.
Atatürk, Mustafa Kemal. (Gazi Mustafa Kemal:) Nutuk. Cilt - La Filosofia di Giambattista Vico. Laterza, Bari 1953.
I-II. Devlet Matbaası, İstanbul 1934. - Saggio sullo Hegel, seguito da altri scritti di Storia
- Söylev ve Demeçler. Cilt I: TBM Meclisi'nde ve CHP della filosofia. Laterza, Bari 1948.
Kurultaylarında (1919-1938). Maarif Matbaası, İstanbul Crusius, O. Wie studiert man klassische Philologie?
1945. Cilt II: TBM Meclisi ve CHP Kurultayları dışında Münich 1911.
(1906-1938). Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1952. Descartes, René. Discours de la méthode (Oeuvres et
Cilt III: Türk ve yabancı gazete muhabirlerine verdiği lettres, Paris 1937, adlı eserde).
demeçler (1918-1937). Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara - La recherche de la vérité par la lumière naturelle
1954. (Atatürk'ün bibliyografyası için bk.: Durusoy, O. - (Oeuvres, Paris 1937, adlı eserde).
Dilthey, Wilhelm. Einleitung in die Geisteswissenschaft. Gibb, H. A. R. Modern Trends in Islam. The University of
1883. Chicago Press, Chicago, Illinois 1950.
Dodds, E. R. Humanism and tecnique in Greek Studies. An - La Structure de la Pensée Religieuse de l'Islam.
inaugural lecture. At the Clarendon Press, London 1936. Traduit de l'anglais par Jeanne et Félix Arin. Larose,
Duru, Kâzım Nami. Ziya Gökalp. M. Eğitim Basımevi, Paris 1950.
İstanbul 1949. Gökalp, Ziya. Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.
Duverger, Maurice. Institutions Politiques, Presses İstanbul 1950.
Universitaires de France, Paris. Goldziher, I. Der Islam. Petersburg 1911.
Engelhardt. La Turquie et le Tanzimat. Paris 1882. Groot, Huig von. De iure belli ac pacis libri tres. Bu
Engelmann, Woldemar. Die Wiedergeburt der Rechtskultur in eser Fransızca'ya Barbeyrac (1724) ve Pradier-Fodéré
Italien. Leipzig 1938. (1867) tarafından çevrilmiştir.
Engin, Saffet. Kemalizm İnkılabının prensipleri. İstanbul Grunebaum, G. E. von. Islam: essays in the nature and
1938. growth of a cultural tradition. London 1955.
Ernesti, Johann August. Opuscula philologica et critica. Haase, Friedrich Gottlob. Vergangenheit und Zukunft der
Leyden 1764. Philologie. 1835.
- Opuscula oratoria. Leyden 1762 Herder, J. G. Ideen zur philosophie der Geschichte
- Opuscula varii argumenti. Leipzig 1796. derMenschheit. Herausgegeben von B. Suphan. 13. u. 14.
- Opusculorum oratoriorum novum volumen. Leipzig 1791. Bd. Berlin 1887, 1909.
Etienne Servais. Défense de la philologie (Bibl. de la - Fragmente über die neuere deutsche Literatur. 2. Bd.
Fac. de philos. et lettres de l'Univ. de Liège). Liège Berlin 1877.
1933. Hertz, Martin Julius. "Zur Encyclopädie der Philologie":
Etcheverry, A. Le Conflit actuel des Humanismes. Presses Commentationes philologae in honorem Th. Mommsen, Berlin
Univ. de France, Paris 1955. 1878, ss. 507-517'de.
Fazlu - R -Rahman. "Internal Religious Developments in Heumann, Christofer August. Commentatio de arte critica
the Present Century Islam": Cahiers d'histoire mondiale, et speciatim de arte therapeutica
Paris, 2: 862-79'da. Heyd, Uriel. Foundations of Turkish nationalism; the life
Fındıkoğlu, Z. F. Ziya Gökalp: sa vie et sa sociologie. and teaching of Ziya Gökalp. The Harvill Press, London
Paris 1936. 1950.
Garin, Eugenio. Medioevo e Rinascimento; studi e Heyne, Christian Gottlob. Opuscula academica collecta et
ricerche. Laterza, Bari 1954. animadversionibus locupletata. 3 Cilt. Göttingen 1785.
Gentile, Giovanni. Studi Vichiani. Le Monnier, Firenze Hirzel, Carl. Grundzüge zu einer Geschichte der class.
1927. Philologie. Tübingen 1862.
- Studi sul Rinascimento. Sansoni, Firenze 1936. Hudson, G. F. Questions of East and West. Studies in
Gentizon, P. Mustapha Kemal ou L'Orient en marche. current history. Odhams Press, London 1953.
Bossard, Paris 1929. Huizinga, Johann. Erasmus and the age of reformation. NY.
Gesner, Johann Matthias. Primae lineae isagoges in Harper 1957.
eruditionem universalem, nominatim philologiam, historiam Humboldt, Wilhelm von. Gesammelte Schriften. Preuss. Ak.
et philosophiam in usum praelectionum ductae. Lipsiae D. Wiss., Berlin 1903 vd.
1784.
Immisch, J. H. Otto. Wie studiert man klassische Lessing, Gotthold Ephraim. "Rettung des Hieronymus
Philologie? Stuttgart 1909. Cardanus": Sämtliche Schriften 5, heraugegeben von K.
- Das Nachleben der Antike. Leipzig 1919. Lachmann, Stuttgart 1890, ss. 310-333'te.
Iqbal, Sir Mohammed. The reconstruction of religious - "Laokoon": Sämtliche Schriften 14, herausgegeben von K.
thought in Islam. Published by Javid Iqbal. Lahore 1951. Lachmann, Leipzig 1898, ss. 333-440.
Fransızca çevirisi: Reconstruire la Pensée religieuse de Lewis, Bernard. The Emergence of modern Turkey. Oxford
l'Islam. Trad. et notes de Eva Meyerovitch. Préface de L. University Press. London 1965.
Massignon. A. Maisonneuve, Paris 1955. Livingstone, Sir Richard. Education and the spirit of the
Jaeger, Werner. Paideia. Die Formung des griechischen age. Oxford 1952.
Menschen. 1., 2., 3. Bd. Berlin 1936, 1954, 1955. - On education; The future in education, and Education
- Humanistische Reden und Vorträge. Berlin u. Leipzig for a world adrift. Cambridge 1954.
1937. Madaule, J.: Bk. Toynbee, Le Monde et l'Occident.
Jamal Ad-Din Al - Afghani. Réfutation des matérialistes. Marrou, H. I. De la connaissance historique. Editions du
Trad. sur la 3e éd. arabe avec introduction et notes par Seuil, Paris 1954.
A. M. Goichos. Massignon, Louis: Bk. Iqbal, Reconstruire la pensée
Jäschke, von Gotthard. "Der Islam in der modernen religieuse de L'Islam.
Türkei": Europäisch-asiatischer Dialog, Düsseldorf 1956, Mawdudi. Towards Understanding Islam. Lahore 1940.
ss. 23-31'de. Meineke, F. Klassizismus, Romantizismus und historisches
Juchereau de Saint-Denys. Révolutions à Constantinople en Denken im 18. Jahrhundert. Cambridge, Mass. 1937.
1807 et 1808... Brissot-Thivars, Paris 1822. - Die Entstehung des Historismus. I. Vorstufen und
Kant, Emmanuel. Kritik der Urteilskraft. Herausgegeben Aufklärungshistorie. II. Die deutsche Bewegung. München
von K. Vorländer. Meiner, Leipzig 1924. u. Berlin 1936.
Karal, Enver Ziya. "Tanzimattan önce Garplılaşma Meyer, Eduard. Zur theorie und Methodik der Geschichte.
hevesleri": Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayımlanan Halle 1902.
Tanzimat'ta, İstanbul 1940. Meylan, Louis. Les humanités et la personne. Esquisse
- Osmanlı Tarihi, Nizam-ı Cedit ve Tanzimat Devirleri d'une philosophie de l'enseignement humaniste. Neuchâtel
(1789-1856). Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1947. et Paris 1944.
- Osmanlı Tarihi VI, Islahat Fermanı Devri (1856-1861). Muret, Marc- Antoine. Orationes, ed. Rhunken. Leida
Türk Tarih Kurumu, Ankara 1954. 1700.
- Osmanlı Tarihi VII, Islahat Fermanı Devri (1861-1876). Murray, Gilbert. The value of Greece to the future of the
Türk Tarih Kurumu, Ankara 1956. world (Legacy of Greece). Oxford 1921.
Koschaker, Paul. Europa und das römisches Recht. München Mustafa Kemal, bk: Atatürk.
1947. Nestle, Wilhelm. Griechische Weltanschauung in ihrer
Köprülü, Fuat. Bizans müesseselerinin Osmanlı Bedeutung für die Gegenwart. Vorträge und Abhandlungen.
müesseselerine tesiri hakkında bazı mülâhazalar. Türk Hannsmann, Stuttgart 1946.
Hukuku tarihine ait tetkikler, I, ss. 165-313. Evkaf Nietzsche, F. W. Unzeitgemässe Betrachtungen (özellikle
Matbaası, İstanbul 1931. ikinci ve üçüncüsü, 1873-1874).
Kramer, S. N. L'histoire commence à Sumer. Arthand 1957. -''Homer und die klassische Philologie. Vortrag'' (1869):
Léger, Camille. L'Education laïque. Paris 1902. Werke und Briefe: historisch-kritische gesamtausgabe
Werke. 5. band. Heraus-gegeben von C. Koch und K. - Islam in Modern History. Princeton University Press,
Schlechte, München, 1940, ss. 283-305'te. Princeton, N.J. 1957.
Pasquali, Giorgio. Filologia e storia. Firenze 1920. - ''The Intellectuals in the Modern Development of the
Peker, Recep. İnkılâp dersleri notları. Ulus Basımevi, Islamic World'': Social Forces in the Middle East'te
Ankara 1936 (edited by S.N. Ficher. Cornell University Press, Ithaca,
Pettazzoni, Raffaele. La religione nella Grecia antica. New York 1955.
Einaudi, Torino 1953. Spencer, Herbert, De I'education intellectuelle, morale
Reed, Howard A. Turkey's new İmam-hatip schools (daha et physique. Traduit de I'anglais. Bailléere, Paris 1878.
önce The world of Islam, N. S. vol. IV, no. 2-3. Brill, Spranger. W. v. Humboldt und die Humanitätsidee. Berlin
Leiden 1955'te yayımlanmıştır). 1928.
Rehm, W. Griechentum und Goethezeit. Dieterich, Leipzig Steinthal, Heymann. Philologie, Geschichte und
1938. Psychologie in ihren. gegenseitigen Beziehungen. Berlin
- Götterstille und Göttertrauer. Frank, Bern 1951. 1864.
Ritschl, Friedrich Wilhelm. über die neueste Entwiklung Stephen, Leslie. History of English Thought in the
der Philologie. 1833. Eighteenth Century. Vols. I-II. London 1876.
Robert, Fernand. L'Humanisme. Essaie de définition. Les Stockmann. Fr. Aug. Wolf's Encyclopädie der Philologie.
Belles Lettres, Paris 1946. Leipzig 1881.
Robin, Louis, La pensée grecque et les origines de Syed Ameer Ali. The Spirit of Islam. A History of the
I'esprit scientifique. Michel, Paris. evolution and ideals of Islam. Christophers, London 1964.
De Romilly, Jacqueline. Historie et raison chez Taha Hussein. The future of culture in Egypt. Translated
Thucydide. Les Belles Lettres, Paris 1956. from the Arabic by Sidney Glazzer, American Council of
Rousseau, J.J. Emile ou De I'Education. Larousse, Paris. Learned Societies, Washington, D. C. 1954.
Ruhnken, David. De doctore umbratico. 1761. Teuffel, W. S. Studien und Charakteristiken zur gr. und
- Elogium Hemsterhusii. 1768. röm. sowie zur deutschen Literaturgeschichte. Leipzig
Russell, Bertrand. On Education. 1926. (Terbiyeye dair 1871.
adı ile H. Dereli tarafından Türkçe'ye çevrilmiştir. M. Toynbee, a. and Kirkwood, K. Turkey, London 1926.
Eğitim Bakanlığı, Ankara 1964). Toynbee, A .J. A Study of History. 10 vols. Oxford
De Sanctis, Gaetano. Storia della storiografia greca. La University Press, London 1954-1955.
Nuova Italia, Firenze 1951. - A Study of History. Abridgement of vols. 1-6 by D. S.
Santoli, V. F. Schlegel: Frammenti critici e scritti di Somervell. Geoffrey Cumberlege, London 1949.
estetica. Firenze 1936. - A Study of History. Abridgement of vols. 7-10 by D.S.
Schlegel, Friedrich. ''Zur Philologie.'': Logos XVII, Somervell. Oxford University Press 1957.
1928, ss. 16-66'da yayımlayan J. Körner. - Civilization on Trial. 4. impr. Oxford University
Sherrill, Charles. Mustafa Kemal. Traduction de I'anglais Press, London 1953.
par P. Carolet. Plon, Paris 1934. - The World and the West. Oxford University Press,
Sinanoğlu, Samim. Romalı'larda antiquitas mefhumu London- New York- Toronto 1953. Fransızca çevirisi: Le
(Augustus çağına kadar), DTC Fak. Yayını, Ankara 1950. Monde et I'Occident. Traduit de I'anglais par Primerose
Smith, Wilfred Cantwell.. Modern Islam in India. A social du Bos, précédé de ''La pensée historique de Toynbee''
analysis. V. Gollancz, London 1946. par Jacques Madaule. Desclée de Bronwer, Paris 1953.
Usener, Hermann. ''Philologie und c Kurtuluş Savaşı'nda Alevi-Bektaşiler
Geschichtswissenschaft'' 1882: Vorträge und Aufsätze, Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
1907'de. c Devrim Hareketleri İçinde Atatürkçülük
Vico, Giambattista, Scienza Nuova, curata da F. Niccolini Sabahattin Selek
(4. volume delle opere). Laterza, Bari 1942 (Vico'nun c Milli Mücadele (Büyük Taarruz'dan İzmir'e)
seçmeli bir bibliyografyası için bk: Croce, La Filosofia İsmail Arar
di G. Vico, ss. 346-349) c Atatürk'ün İzmit Basın Toplantısı
White W. Jr. The Organization Man. New York 1957. Prof. Dr. Niyazi Berkes
Wolf, Friedrich August. Kleine Schriften, ed. Bernhardy. c 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz I
Hale 1869. c 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz II
(Bk. özellikle: Darstellung der Alterthumswissenschaft Ceyhun Atuf Kansu
nach Begriff, Umfang, Zweck und Wert. Yazının ilk c Devrimcinin Takvimi
yayımlanışı Berlin 1807'de). Paul Dumont-François Georgeon
Wowerius. Tractatio de Polymathia. Editio nova cum c Bir İmparatorluğun Ölümü (1908-1923)
praefatione M. Jacobi Thomasii. Lipsiae 1665. Ali Fuat Cebesoy
Wundt, Wilhelm. Logik, 2 cilt. Sttutgart. c Sınıf Arkadaşım Atatürk I
Wyttenbach, Daniel Albert. Vita Ruhnkenii. Leida 1799. c Sınıf Arkadaşım Atatürk II
Yücel, Hasan-Âli. Edebiyat Tarihimizden, I. cilt. Türk Abdi İpekçi
Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1957. c İnönü Atatürk'ü Anlatıyor
Zielinski, Tadeusz. Our debt to antiquity Trans. with Paul Dumont
introduction and notes by prof. H. A. Strong... and Hugh c Atatürk'ün Yazdığı Tarih: Söylev
Stewart. London and New York 1909. Kılıç Ali
C'in Kültür Hizmeti c İstiklâl Mahkemesi Hatıraları
Prof. Dr. Niyazi Berkes
Atatürk c Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler I
c Atatürk'ün Yazdığı Yurttaşlık Bilgileri c Batıcılık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler II
Bülent Tanör S. İ. Aralov
c Kurtuluş (Türkiye 1918-1923) c Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları I
c Kuruluş (Türkiye 1920 Sonraları) c Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları II
Prof. Dr. Sina Akşin Sabahattin Selek
c Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi I c İsmet İnönü'nün Hatıraları
c Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi II Nurer Uğurlu
Prof. Dr. Macit Gökberk c Atatürk'ün Yazdığı Geometri Kılavuzu
c Aydınlanma Felsefesi, Devrimler ve Atatürk George Duhamel
Yunus Nadi c Yeni Türkiye Bir Batı Devleti
c Türkiye'yi Sokakta Bulmadık Bülent Tanör
Falih Rıfkı Atay c Türkiye'de Yerel Kongre İktidarları
c Baş Veren İnkılapçı (Ali Suavi) Prof. Dr. Suna Kili
Bâki Öz c Atatürk Devrimi-Bir Çağdaşlaşma Modeli
Falih Rıfkı Atay c İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nakşibendilik
c Atatürk'ün Bana Anlattıkları Ord. Prof. Dr. Yusuf Hikmet Bayur
Reşit Ülker c Ermeni Meselesi-I
c Atatürk'ün Bursa Nutku c Ermeni Meselesi-II
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya Talât Paşa
c İslamcılık Cereyanı I c Hatıralar
c İslamcılık Cereyanı II Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya
c İslamcılık Cereyanı III c Hürriyet'in İlanı
M. Şakir Ülkütaşır İsmet İnönü
c Atatürk ve Harf Devrimi c Lozan Antlaşması I
Kılıç Ali c Lozan Antlaşması II
c Atatürk'ün Hususiyetleri Sami N. Özerdim
Mustafa Kemal c Yazı Devriminin Öyküsü
c Anafartalar Hatıraları Nurer Uğurlu
Ecvet Güresin c Atatürk'ün Askerlikle İlgili Kitapları
c 31 Mart İsyanı c Atatürk'ün Askerlikle İlgili Çeviri Kitapları
Doğan Avcıoğlu Halide Edip Adıvar
c 31 Mart'ta Yabancı Parmağı c Türkün Ateşle İmtihanı I
Metin Toker c Türkün Ateşle İmtihanı II
c Şeyh Sait ve İsyanı c Türkün Ateşle İmtihanı III
Süleyman Edip Balkır Prof. Dr. Muammer Aksoy
c Eski Bir Öğretmenin Anıları c Atatürk ve Tam Bağımsızlık
Yunus Nadi Prof. Dr. Şerafettin Turan
c Birinci Büyük Millet Meclisi c Atatürk ve Ulusal Dil
Kemal Sülker Johannes Glasneck
c Dünyada ve Türkiye'de İşçi Sınıfının Doğuşu c Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye I
Prof. Dr. Neda Armaner c Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye II
c İslam Dininden Ayrılan Cereyanlar: Nurculuk c Kemal Atatürk ve Çağdaş Türkiye III
Fazıl Hüsnü Dağlarca İsmet İnönü
c Destanlarda Atatürk, 19 Mayıs Destanı c Cumhuriyet'in İlk Yılları-I
Yunus Nadi Gazi Mustafa Kemal
c Mustafa Kemal Paşa Samsun'da c Yarın Cumhuriyet'i İlan Edeceğiz (Nutuk'tan)
İsmet Zeki Eyuboğlu c Yarın Cumhuriyet'i İlan Edeceğiz (Söylev'den)
c İrticanın Ayak Sesleri Fazıl Hüsnü Dağlarca
Nuri Conker c Gazi Mustafa Kemal Atatürk
c Zâbit ve Kumandan Eylemde/10 Kasımlarda
Mustafa Kemal Ruşen Eşref Ünaydın
c Zâbit ve Kumandan ile Hasbihal c Atatürk'ü Özleyiş I
İsmet Zeki Eyuboğlu c Atatürk'ü Özleyiş II
Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil
c Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak
Prof. Dr. A. Afetinan
c M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım
Falih Rıfkı Atay
c Zeytindağı
İsmet İnönü
c Cumhuriyet'in İlk Yılları II
Prof. Dr. Suat Sinanoğlu
c Türk Hümanizmi I
c Türk Hümanizmi II

You might also like