Professional Documents
Culture Documents
Birinci Du Nya Savasi Nda Arap Ihaneti V
Birinci Du Nya Savasi Nda Arap Ihaneti V
Birinci Du Nya Savasi Nda Arap Ihaneti V
ve Suriye’nin Kuruluşu
ÖZGÜR ERDEM
Üzülerek görüyoruz ki, pek çok ulusalcı “Ne işimiz var Suriye’de”
demektedir. Halbuki, Suriye bin yıla yakın kesintisiz bir süre
Türklerin yönettiği bir bölgedir. Türk yönetiminden çıkması
Arapların bağımsızlıkçı-milliyetçi mücadelesi sonucu değil, Birinci
Dünya Savaşı’nda İngiliz altını, İngiliz mermisi, İngiliz subayı,
İngiliz gemisi ve İngiliz uçağı sayesinde olabilmiştir. Çok eski bir
tarihten değil, yüz yılı bile bulmayan bir geçmişten bahsediyoruz.
Bu nedenle Türklerin Suriye’deki söz hakkı, ABD’den de, AB’den
de, Kürtlerden de, İran’dan da fazladır.
ÖZGÜR ERDEM
Suriye Arap Toprağı mı hakim olması 633 yılında Hz. Ebu Bekir’in hali-
Türk Toprağı mı? feliğinin son dönemlerinde mümkün olabilmiştir.
Yazımıza tabiri caizse “kışkırtıcı” bir soru so- Araplar, Suriye topraklarını Bizanslılardan,
rarak başlayalım: Suriye Arap toprağı mıdır yok- Irak topraklarını ise Sasanilerden alınmıştır.
sa Türk toprağı mıdır? Zaten Arapların dünya tarihinde bir aktör ola-
Sokaktaki insana sorsanız, bu sorunun yanıtı rak çıkması ancak Hz. Muhammed ve İslam di-
“Elbette Arap toprağıdır” olacaktır. Çünkü genel niyle birlikte mümkün olmuştur. Hz. Muham-
olarak Türk insanında, hatta tüm dünya kamuo- med öncesinde ise bölgede Mısır, Hitit, Asur,
yunda Suriye tarihsel olarak bir Arap memleketi Babil, Sümer gibi medeniyetler hakim olmuştur.
olarak bilinir. Ancak algılarla gerçekler her za- Bölge, MS 20-30 yıllarından sonra da Roma ege-
man aynı olmuyor. menliğinde kalmıştır. “Arapça konuşan kavim-
Coğrafi olarak Arabistan olarak adlandırılan ler” olarak değerlendirebileceğimiz topluluklar,
bölge bugünkü Irak ve Suriye’yi içine almaz, Ür- Hz. Muhammed’e kadar tarihin hiçbir devrinde
dün ile Yemen arasındaki bölgeyi kapsar. devletleşememiş ve birleşememiş göçebelerden
oluşmuştur. “Bedeviler” olarak bilinen bu göçe-
Arapların bugünkü Suriye’de egemenlik kur-
be kavimler Mısır’dan Mezopotamya’ya uzanan
ması ancak İslamiyetin ortaya çıkmasıyla birlik-
ticaret yolunun geçtiği bölgede yaşar ve ticaret
te, hatta Hz. Muhammed’in de ölümünden sonra
kervanlarından aldıkları vergiler, bu kervanların
Hz. Ömer’in halifeliği sırasında, 637 yılında ger-
konakladığı Mekke, Medine gibi şehirlerde kont-
çekleşebilmiştir. Bu tarihten önce, Suriye’de ku-
rol ettikleri ticaret ve bu kervanlara yaptıkları
rulmuş ya da Suriye’ye hakim olmuş herhangi
yağmalama saldırılarıyla geçinirlerdi. Bölgenin
bir Arap devleti bulunmamaktadır. Benzer bir
büyük çöllerden oluşması, tarım imkanlarının
durum Irak için de geçerlidir. Arapların Irak’a
son derece az oluşu, ahalisinin göçebe olmasının rafyada yaşayanlar ekseriyetle Türk’tü. Tuluno-
en büyük nedeniydi. ğulları ise Abbasilerin ardından Mısır’da kurulan
Dolayısıyla Suriye ve Irak’ta 630’lu yıllara beylikti ve bir Türk devletiydi. Irak’taki Büvey-
kadar Arapların hakimiyeti söz konusu değildir. hoğulları ise Türk-Fars karışımı bir devletti.
Peki 630’lu yılların ardından? 850 ile 1050 yılları arasında İslam coğrafya-
sında bu anılan beyliklerin ya da benzerlerinin
Suriye ve Irak’ın Araplar tarafından işgalinin
mücadeleleri söz konusudur. 1050 yılından sonra
ardından bu bölge Arap devletinin merkezi hali-
ise bölgede bir başka Türk devleti olan Selçuklu-
ne geldi. Bu da çok doğaldı çünkü tarih boyunca
ların hakimiyeti başlar.
“Bereketli Hilal” olarak bilinen Suriye ve Irak;
verimli toprakları ve Anadolu, Orta Asya, Mısır
ve Hindistan’a uzanan ticaret yollarının kesişme 1.000 Yıllık Türk Yurdu Suriye
noktasını oluşturmaları nedeniyle zenginlik sim- Suriye’de 1050 yılında başlayan Selçuklu ha-
gesiydi. Yıllarca çölde yaşamış ve kervan yağ- kimiyeti yüz yıl kadar sürer. Bu sürecin sonunda
malamak ya da kervan konaklatmak dışında bir Selahattin Eyyubi tarih sahnesine çıkar. Selahat-
şey yapma imkanı bulunmayan Araplar, Suriye tin’in babası Eyüp Türk’tür ve Selçukluların Mu-
ve Irak’a hakim olarak hem göçebeliği bırakıp sul Atabeyi Zengi’nin oğlu Nureddin döneminde
yerleşik hayata geçtiler hem de gittikçe zengin- Şam valiliği yapmıştır. Bu nedenle, Eyyubi dev-
leşmeye başladılar. Irak ve Suriye’nin fethi Arap- letinin Selçuklu devletinin devamı bir Türk dev-
lar için o kadar önemli bir gelişme olmuştur ki, leti olduğu söylenebilir. Eyyubilerin Suriye’deki
Arap devleti İslamiyetin beşiği Mekke ve Medi- hakimiyeti 1174-1250 yılları arasındadır.
ne’yi değil Şam ve Bağdat’ı merkez kabul etmiş- 1250 yılında Eyyubilerin yıkılmasının ardın-
tir. Emeviler 637 yılında ele geçirdikleri Şam’ı dan bir başka Türk devleti olan Memlukler Suri-
başkent ilan etmiştir. Emevileri 750 yılında yıkan ye’ye hakim olur. Memluklerden önce Suriye
Abbasiler ise 762’den itibaren başkentlerini Bağ- kısa bir süre Cengiz’in torunlarının yönetiminde-
dat’a taşımıştır. ki bir başka Türk devleti olan İlhanlılar’ın yöne-
Ancak Irak ve Suriye’nin o tarihlerden sonra timinde kalmıştır.
uzun süre kesintisiz bir şekilde Arap kontrolünde Bilindiği gibi Suriye 1516’da Mercidabık Sa-
kaldığı sanılmasın. Abbasilerin bölgedeki haki- vaşı’ndan sonra Yavuz Sultan Selim tarafından
miyeti 850-860 yıllarından itibaren zayıfladı. Bu fethedildi. Görüldüğü üzere Yavuz, Suriye’yi
tarihlerden sonra Abbasi İmparatorluğu’nun Araplardan değil, bir başka Türk devleti olan
merkezi otoritesi kalmadı ve emirlik ve beylikle- Memluklerden almıştır. Ve Abbasi İmparatorlu-
re bölündü. Bağdat’taki Abbasi Halifesinin bu ğu’nun parçalandığı tarih olan 850’den Memluk-
emirlik ve beyliklerdeki otoritesi şekilseldi ve lere kadar da hiçbir dönem Suriye’de Arap haki-
halifelikten kaynaklanan dini otoriteyle sınırlıy- miyeti söz konusu olmamıştır. Dolayısıyla Suri-
dı. Abbasi Halifeleri zamanla beylik ve emirlik- ye’nin Osmanlı hakimiyetinden çıktığı 1918’e
lerin müdahaleleriyle birkaç yılda bir değişen kadar toplam 200 yıl kadar Arap hakimiyetinde
dini liderlere dönüştü. kalmıştır. Halbuki Suriye’nin sadece Osmanlı
Abbasilerin ardından gelen beylik ve emirlik- hakimiyetinde kaldığı dönem 400 yıldır. Bir de
ler ise, çoğu okurumuza şaşırtıcı gelecektir, Arap 850-1516 yılları arasında diğer çeşitli Türk dev-
değildi. Çoğu Türkler tarafından kurulmuştu. Ör- letlerinin yönetiminde geçen yaklaşık 650 yılı da
neğin Samanoğulları... Bugünkü Afganistan, Pa- sayarsak, Suriye’de aslında 1.000 yıldan uzun
kistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın kapladığı süren bir Türk hakimiyetinden söz edebiliriz...
bölgede kurulan bu devletin hakim olduğu coğ- Öyleyse bu unutulan, çok fazla bilinmeyen ve
dü. Osmanlı hanedanı pek çok Arabı devlet yö- gerçekleştirilen bayındırlık faaliyetleri hakkında
netiminde değerlendirmiş, pek çoğu orduda pa- biraz bilgi verelim.
şalığa kadar yükselmiştir. Arap kökenli vezir ve Kudüs, Şam, Beyrut ve Halep’te İstanbul dı-
nazır hiç de azımsanmayacak sayıdadır. şında hiçbir Osmanlı şehrinde görülmemiş yatı-
Meşrutiyetle birlikte devlet yönetiminin rımlar gerçekletirildi. Bulvarlar, parklar, küçük
önemli bir makamı haline gelen Meclisi Mebu- saraylar ve görkemli şehir düzenlemeleri yapıldı.
san ve Meclisi Ayan’da da Arapların büyük tem- Cemal Paşa, ayrıca Şam’daki Emeviyye ve
siliyeti vardı. Örneğin 1877’deki ilk Meclisi Me- Selimiye camilerinin; Süleymaniye İmaret ve
busan’da 115 mebus bulunuyordu ve bunların Tekkesi’nin, Selahaddin Eyyubî Türbesi’nin res-
69’u Müslümandı. Bu 69 Müslüman mebusun torasyonunu da gerçekleştirdi.
32’si yani yarıya yakını Araptı. 1908 yılında II.
Eğitim alanında da pek çok yatırım yapıldı.
Meşrutiyetle birlikte seçilen 281 mebusun ise 60
Hatta Cemal Paşa’nın misyoner okullarına özen-
kadarı Araptı.
diği söylenebilir. Cemal Paşa’ya göre Avrupalı-
Devlet yönetiminde bu derece kendini ifade lar eğitimle insanları dönüştürüyorsa aynısını
edebilen Araplar vergi verme yükümlülüğüne sa- Osmanlı yönetimi de yapmalıydı. Bu nedenle İs-
hip değildi. Hatta büyük seferberlikler dışında tanbul’dan kendisi de bir Amerikan kolejinden
Arapların askere gitme zorunluluğu da bulunmu- mezun olan Halide Edip’i getirtti. Halide Edip’le
yordu. birlikte Cemal Paşa Beyrut’ta modern bir yatılı
Osmanlı’nın gözünde Arap toprakları aslında kız lisesi, bir kız öğretmen okulu, Beyrut, Şam ve
bir “kutsal emanet”ti. Anadolu’nun pek çok böl- Lübnan’da kız ilkokulları, Beyrut’ta sanayi mek-
gesine yapılmayan yatırımlar bu nedenle Arabis- tepleri ve Suriye’de bir Ziraat Mektebi açtı.
tan, Irak ve Suriye’ye yapılırdı. Bunların en
önemlisi Hicaz demiryoludur. Mekke ve Medi- Batılıların Gözünde Arap Ayaklanması
ne’ye kadar uzayan bu demiryolu Arap toprakla- Arapların Osmanlı’da aslında el üstünde tutul-
rına büyük zenginlik getirmiş, hacca gitmeyi de duğunu böylece gördükten sonra Batılıların “A-
kolaylaştırarak Arapların çok işine yaramıştır. rap uyanışı”, Arapların “Arap İhtilali” olarak ni-
Mekke-Medine’ye kadar demiryolu inşa eden telendirdiği, aslında bir ihanetten başka bir şey
Osmanlı, Anadolu’da ise demiryolunu ancak olmayan “Arap Ayaklanması”nı yakından ince-
Niğde-Ulukışla’ya kadar yapabilmişti. leyelim.
18 Kasım 1914’te, yani Birinci Dünya Savaşı Batılı tarihçiler, Arap ayaklanmasını II. Meş-
başladıktan sonra Suriye, Filistin ve Hicaz’da gö- turiyet’in ilanıyla birlikte yasal bir şekilde kuru-
revli IV. Ordu kuruldu ve başına Cemal Paşa ge- lan çeşitli Arap dernekleri ve birtakım gizli ör-
tirildi. İttihat ve Terakki’nin Talat ve Enver Pa- gütler vasıtasıyla başlatıldığını yazar. Maalesef
şa’larla birlikte üç önemli isminden biri olan Ce- bu konuda Türkiye’de yazılmış pek çok eserde
mal Paşa yalnızca bir ordu komutanı değil, aynı de aynı görüş hakimdir. Çünkü kaynaklar hep
zamanda “Suriye, Filistin, Hicaz ve Kilikya böl- aynı Batılı tarihçilerdir. Halbuki Arap ayaklan-
geleri genel valisi” olarak da görev yapacaktı. masının tarihini yazanlarla o ayaklanmayı kış-
Cemal Paşa, görevinden ayrılacağı 12 Aralık kırtmak için yüz binlerce altını Arap şeyhlerine
1917’ye kadar bölgede yaklaşık üç yıl komutan- dağıtanlar aynıdır: İngiliz istihbaratçıları...
lık ve valilik yaptı. Bu üç yıl zarfında yaşanan as-
Arap ayaklanmasının ünlü kışkırtıcısı İngiliz
keri başarısızlıklar ve Arap isyanı yazının ilerle-
subay Lawrence herkes tarafından bilinir. Law-
yen bölümlerinde elbet ele alınacaktır. Ancak biz
rence bir istihbarat subayıdır. Bu da herkes tara-
burada, Cemal Paşa’nın yönetiminde bölgede
fından bilinir. Ama bu ayaklanmayı bağımsızlık-
çı bir milliyetçi hareketmiş gibi tarihe geçiren di- (yemin) isimli subay örgütüdür. Aralarında Os-
ğer İngiliz istihbaratçıların çalışmaları çok fazla manlı ordusunda kolordu komutanlığına kadar
önemsenmez. Hatta bu tarz İngiliz tarihçilerinin yükselmiş Arap subaylarının bulunduğu bu gizli
çalışmaları hâlâ Arap ayaklanması hakkındaki örgütün tek amacı Osmanlı ordusundan İngiliz
temel eserler olarak Türk tarihçilerinin kitapları- istihbaratına bilgi sağlamak ve yeri geldiğinde
nın baş kaynakları olmayı sürdürür. Arap askerleriyle birlikte İngiliz ordusuna firar
İngiliz emperyalizmi Arapları İngiliz çıkarları etmekti.
doğrultusunda Osmanlı idaresine karşı ayaklan- El Ahd’ın kurucusu Osmanlı ordusunda gö-
dırmış, kışkırtmak için pek çok yalan yanlış va- revli bir subay olan Kurmay Binbaşı Aziz Ali el-
atlerde bulunmuş ve bunların hiçbirini de yerine Mısri’dir. El Mısri ilginç bir kişiliktir. Galatasa-
getirmemiştir. Ve tüm bu “pisliği” gizlemek için ray Lisesi mezunudur ve II. Meşrutiyet sırasında
“Arap İhtilali” gibi caf caflı kavramlarla süsle- İttihat ve Terakki içinde yer almıştır. Hatta 31
mekten çekinmeyen bir tarih yazını geliştirmiştir. Mart İsyanını bastıran Hareket Ordusu içinde yer
“Temel kaynak” olarak belirlenen kitaplardan alan bir bölüğün komutanıdır da. Trablusgarp’ta-
birisi George Antonius isimli bir İngilizin “Arap ki İtalyan işgaline karşı pek çok İttihatçı subay
Uyanışı” isimli 1938 tarihli çalışmasıdır. Halbu- gibi o da gizlice direniş içinde yer almıştır. Za-
ki Antonius bir tarihçi falan değildir. Lawrence manla İngiliz istihbaratıyla bağlantıya geçmiş ve
gibi İngiliz ordusunda görev yapmış bir istihba- 1914’te, henüz Birinci Dünya Savaşı patlak ver-
ratçı subaydır. Üstelik İngiliz de değil, Lübnanlı memişken, Arap subayları arasında bağımsızlık-
bir Hıristiyan ailenin evladıdır. Ancak hayatının çı fikirler yaydığı için tutuklanıp İstanbul’a gön-
sonuna kadar İngiliz çıkarları için çalışmış, bir derilmiştir. Ancak İngilizlerin ısrarları sonucu
dönem Filistin’deki İngiliz manda yönetiminde Cemal Paşa’nın araya girmesiyle serbest bırakıl-
görev almıştır. “Arap Uyanışı” isimli kitabında mış ve Mısır’a kaçmıştır. Daha sonra 1916’da
da amacı bir İngiliz istihbarat örgütlenmesinden Osmanlı’ya karşı ayaklanacak Mekke Şerifi Hü-
ibaret olan Arap ayaklanmasını “milliyetçi” bir seyin’in askeri danışmanı olacak, “Arap Ordula-
hareketmiş gibi göstermektir. rı Genel Kurmay Başkanı” sıfatıyla anılacaktır.
(Burada ilginç bir parantez açalım. Antonius Ancak El Ahd örgütü sanıldığı gibi etkili bir
1875’te kurulmuş ve ilk Arap örgütü olarak ad- örgüt değildir. Şerif Hüseyin’in 1916’daki ayak-
landırılan Beyrut Gizli Cemiyeti’nin ilk üyelerin- lanmasına kadar Osmanlı ordusundaki Arap as-
den Faris Nimr’in üvey oğludur.) ker ve subayların ihanetine ilişkin önemli bir ka-
yıt yoktur. Arap subaylarının ve askerlerinin fi-
Araplar Arasındaki rarları Osmanlı Ordusu’nun Filistin ve Irak cep-
Sözde “Milliyetçi” Örgütlenme helerinde çökmesinin ardından yaşanan bozgun
ve geri çekiliş sırasında ve Şerif Hüseyin’in oğlu
Yazımızda Birinci Dünya Savaşı öncesinde
Emir Faysal’a bağlı Arap Bedevilerinin Osmanlı
gerçekleşen Arap örgütlenmeleri hakkında uzun
ordusuna saldırmalarıyla birlikte başlar. Hatta,
uzun bahsetmeyeceğiz, Çünkü bu örgütlenmeler
1915’te İngilizlere karşı kazandığımız önemli bir
Arap insanı üzerinde çok fazla etkisi olmayan;
zafer olan başlarında General Townshed olmak
Arap aydınları, Arap subayları ve Arap emir,
üzere 15.000’e yakın İngiliz askerinin esir alındı-
şeyh, şerif ve seyitleri arasında yürütülen ve ge-
ğı Kut-ül Amare kuşatmasında Osmanlı ordu-
nellikle çil çil altın dağıtarak oluşturulan İngiliz
sunda pek çok Arap askeri ve subayı da bulun-
propagandasının ürünüdür.
maktadır.
Örneğin, özellikle Suriye ve Irak’ta yaygınla-
El Ahd örgütünün Arap subaylar arasında el-
şan iki gizli örgüt vardır. Bunlardan birisi El Ahd
bette bir etkisi vardı. Ancak örgütün etkisi ancak gellemeye çalışmış, Fransa Hükümetine kongre-
ve ancak İngiliz ordusunun Osmanlı’ya karşı Fi- ye izin verilmemesi için başvurularda bulunul-
listin ve Irak cephelerinde üstünlük sağlamasıyla muş ancak başarılı olunamamıştı. Kongre sıra-
arttığı gözden kaçırılmamalıdır. İngilizlerin ba- sında ve sonrasında Osmanlı basınında Kongre
şarısı olmasaydı, El Ahd’ın etkisi de sınırlı kala- aleyhinde pek çok yayın yapılır. Ancak İttihatçı-
caktı. lar Balkanlar’ın da kaybından sonra Araplar ara-
sında da bağımsızlıkçı fikirlerin yaygınlaşmasın-
El Fetat (Genç Araplar Örgütü) dan çekindikleri için Kongre üyeleriyle uzlaşma-
Bir diğer örgüt ise Cemiyyet el-Arabiyye el- ya gider.
Fetat’tı (Genç Araplar Örgütü). El Fetat 1911’de Sonunda Kongrenin başkanlığını da yürüten
Paris’te okuyan üniversiteli Araplar tarafından ünlü Arap siyasetçisi Abdülhamid Zöhravi Efen-
kurulmuştu. Bu öğrenciler mezun olduktan son- di, Meclis-i Ayan üyeliğine tayin edilir. (Burada
ra 1913’te Beyrut’a, Birinci Dünya Savaşı’nın bir parantez açalım. Meclis-i Ayan Padişah tara-
başlamasıyla birlikte ise Şam’a taşınmıştır. fından atanılan Meclis-i Mebusan’ın da üzerinde
El Fetat tam bir efsane örgüttür. Suriye’deki konumu olan bir çeşit senatodur. Meclis-i Ayan
Osmanlı idaresi 1918’de ortadan kalkana kadar üyesi olmak Osmanlı’da büyük prestij sahibi ol-
gizli kalmayı başarmıştır. Sözde bir milliyetçi mak demekti.) Kongrenin pek çok talebi ise İtti-
hareketin önderi bir örgütün bu kadar gizli kal- hat ve Terakki tarafından ilkesel olarak kabul
ması aslında örgütün ne kadar sınırlı etkisi oldu- edildi. İttihatçılar Arap şehirlerinde Arapçanın
ğunun kanıtı olmalıdır. adeta bir ikinci resmi dil olmasını ve Arap me-
mur ve askerlerinin sadece Arap vilayetlerinde
Pek çok abartı ve çarpıtmalarla dolu Arap ta-
rihi eserlerinde bile El Fetat örgütünün üye sayı-
görev yapmasını kabullendiler. Kongre istekleri-
ne tavizler vererek boyun eğmenin Araplar ara-
sıyla ilgili verilebilen en yüksek rakam 60’dır.
sındaki bağımsızlıkçı fikirleri azaltacağı düşü-
Avrupa’da eğitim görmüş Arap öğrenciler ara-
nülmüştü. Halbuki Araplar bu tavizleri kendileri-
sında bile son derece marjinal kalan bu örgüt an-
ne bağlı “bağımsızlıkçı” bir memur ve subay
cak 1915’te Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Emir
kadrosu oluşturmak için kullandılar.
Faysal ile kurulan ilişki sayesinde güçlenebilmiş-
tir. Faysal, Şam ziyareti sırasında El Fetat ile ta- Ancak 1914’te Birinci Dünya Savaşı’nın pat-
nışmış ve onlara 1.000 altın vererek mali açıdan lak vermesiyle birlikte anlaşmada bahsi geçen
rahatlamalarını sağlamıştır. “olağanüstü” şartlar da sağlandığı gerekçesiyle
İttihatçılarla bağımsızlıkçı Araplar arasındaki bu
El Fetat’ın en önemli faaliyeti 1913 yılında
anlaşma fiilen hiç uygulanmadı.
gerçekleştirdiği Arap Kongresi olmuştur. Kon-
grenin ismen Arap olmasına bakmayın, bir Arap Arap Kongresi’nin kararları arasında dikkat
ülkesinde değil, İngiliz işgali altındaki Mısır’da çekmesi gereken bir tanesi 8. maddedir:
bile değil, Fransa’nın başkenti Paris’te toplan- “Kongre Osmanlı Ermenilerinin reformcu ve
mıştır! adem-i merkeziyetçi taleplerini tasvip eder.”
Toplam 22 delegenin katıldığı kongre 200- 1908’e kadar II. Abdülhamit’in, 1912-14 yıl-
300 Arap izleyici tarafından takip edilmiştir. ları arasında da İttihatçıların yürüttüğü “İslamcı”
Arapların haklarıyla ilgili genel geçer ifadelerle politikaların ne kadar içi boş ve başarısız olduğu-
taleplerin dile getirildiği kongre Osmanlı toprak- nun bir kanıtıdır bu madde. Araplarla Türkler
larında yaşayan Araplar arasında herhangi bir arasında bir İslam kardeşliği kurarak Padişahın
etki yaratmamıştır. da Halifeliği altında Osmanlı’nın bütünlüğünün
Osmanlı yönetimi başlangıçta bu kongreyi en- korunacağını düşünen bu İslamcı tezler, görüldü-
ğü gibi Araplar arasında hiç de etkili değildir. ğil ikinci yarısında gerçekleşmiştir. 1916’dan
Araplar açık açık Ermeni taleplerinin de kabul sonra yaşanan bu çöküşün Osmanlılar açısından
edilmesi gerektiğini savunmaktadır. Sırf bu Er- elbette pek çok nedeni vardır. Bunların en önem-
meni talepleri bile Birinci Dünya Savaşı sırasın- lisi şüphesiz Osmanlı kaynaklarının artık Dünya
da Arap ayaklanmasının “milliyetçi” ya da “ba- Savaşını kaldıramayacak derecede zayıflamış ve
ğımsızlıkçı” değil, İslamcı hiç değil, ancak ve azalmış olmasıdır. Ancak bir başka önemli etken
ancak Türk düşmanlığından başka bir karakteri de Hicaz’da yaşanan Arap isyanıdır.
olmadığını göstermektedir. Araplar Rus kuklası 1916’da Mekke Şerifi Hüseyin’in başlattığı
Hıristiyan Ermenilerle Türklere karşı işbirliğin- isyan, böyle bir isyanı beklemeyen Osmanlı yö-
den çekinmemiştir. Arap ayaklanmasının liderle- netiminde büyük şaşkınlık yaratmış, bu tarz bir
ri ileride göreceğimiz gibi Filistin’in bir Yahudi isyan için tedbirler alınmadığı için de çok etkili
bölgesi olmasına da karşı koymayacak, hatta yer olmuştur. İsyanın etkilerini incelemeden ve so-
yer Siyonist ordularıyla muz omuza Türklere nuçlarını tartışmadan önce oluşumunu kısaca an-
karşı savaşacaktır. latalım.
Osmanlı’nın son döneminde Arap topraklarını
Birinci Dünya Savaşı’nda Arap İhaneti Arap emirler ve İstanbul’un atadığı valiler birlik-
Birinci Dünya Savaşı öncesindeki Arap örgüt- te yönetirdi. Mekke’yi yöneten Emir Hüseyin,
lenmelerinden biraz bahsettik. 1914’te patlak ve- Hz. Muhammed’in soyundan geldiği için Şerif
ren savaş 1918’de sona erdiğinde savaşan taraf- olarak adlandırılırdı. Şerif Hüseyin, Mekke ve
lar arasında en çok toprak kaybeden Osmanlı ol- Medine şehirlerini kapsayan Hicaz vilayetinin
muştur. Yenik çıkan İttifak kuvvetleri içinde yer Şerifiydi. Hicaz’ın doğusundaki Necd bölgesin-
0 alan Almanya, saldırıp işgal ettiği bölgelerden de ise Emir İbni Suud hakimdi. İbni Suud Suudi
geri çekilmekle yetinmiş, Avusturya-Macaristan Arabistan’ın kurucusudur ve o da Birinci Dünya
İmparatorluğu ise tamamen ortadan kaybolmuş Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapmıştır. İbni
ve parçalanmıştır. Ancak bu ülkenin toprakları Reşit de Necd bölgesinde İbni Suud ile hakimi-
da İtilaf ülkeleri tarafından işgal edilmemiştir. yet mücadelesinde olan bir başka emirdi.
Savaşın başıyla sonu arasındaki haritaları karşı- Şerif Hüseyin’in ailesi Haşimiler, Hz. Mu-
laştırdığınızda aslında tek kaybedenin Türkler hammed’in üyesi olduğu Kureyş kabilesinin to-
olduğu ortaya çıkar. Kaybedilen topraklar da Or- runlarıydı. Bu nedenle Osmanlı yönetimi tarafın-
tadoğu’daki bölgelerdir. dan büyük saygı görürlerdi. Şerif Hüseyin dö-
Savaşın kısa bir muhasebesi yapıldığında Os- nem dönem padişahlar tarafından İstanbul’a da-
manlı’nın Çanakkale ve Basra’da İngiliz saldır- vet edilir, büyük tören ve ziyafetlerle ağırlanırdı.
ganlığına karşı çok iyi bir savunma yaptığı görü- Haşimi sülalesinden pek çok insanın İstanbul’da
lecektir. Çanakkale’de tarihe geçecek bir zafer bizzat Osmanlı sarayı tarafından hediye edilmiş
kazanılmış ve büyük İngiliz-Fransız donanması yalıları ve köşkleri bulunurdu. Haşimiler Mekke
gerisin geri gönderilmişti. Basra’da da İngiliz ve Medine gibi iki kutsal şehri yönettikleri için
ilerlemesi Kut-ül Amare’de durdurulmuş, hatta dünyanın dört bir tarafından gelen Müslüman ha-
General Townshed komutasında 15.000’e yakın cıları misafir eder, hac sayesinde büyük paralar
İngiliz askeri esir alınmıştır. Bu İngiliz askeri ta- kazanırdı. Tüm bu hac gelirlerine ek olarak Os-
rihinin görüp görebileceği en büyük yenilgidir. manlı yönetiminden de hac kafilelerini “koruma-
Irak ve Çanakkale cephelerinde tutunabilen ları” karşılığında ücret alırlardı.
Osmanlı, Hicaz cephesinde tam anlamıyla bir Kısacası Osmanlı idaresi altında Haşimiler
çöküş yaşamıştır. Ancak bu çöküş savaşın ilk de- ayrıcalıklı bir konumdaydı ve son derece varlıklı
oldukları söylenebilirdi. Ancak Şerif Hüseyin İn- nında Şerif Hüseyin şu talepleri sıralar:
gilizlerin Halifelik ve Mısır’dan Adana’ya uza- “1. İngiltere kuzeyde Mersin, Adana ve 37 de-
nan Arap Krallığı gibi vaatleriyle kışkırtıldı ve rece paraleli ki bu paralel üzerinde Birecik,
bu ayrıcalıklı konumundan vazgeçti. Urfa, Mardin, Midyat, Cizre, Ahmediye bulun-
makta. Güneyde; İran sınırına kadar, doğuda;
Şerif Hüseyin-İngiltere İlişkisi İran sınırından Basra Körfezi’ne, batıda; Kızıl-
Şerif Hüseyin ile İngilizler arasındaki ilişkile- deniz ve Mersin’e kadar Akdeniz’le çevrili Arap
rin 1893 yılında başladığı bilinmektedir. Bu irti- ülkelerinin bağımsızlığını tanıyacaktır. Ayrıca
bat Birinci Dünya Savaşı’na yaklaşıldığı dönem- İngiltere bir Arap İslam halifeliği ilanını kabul
de giderek arttı. Özellikle, Osmanlı’nın Balkan edecektir.
Savaşı’nda yenilmesi, Arap topraklarında da 2. İngiltere’nin tüm Arap ülkelerinde iktisadi
benzer bir bozguna uğrayabileceği düşüncesiyle teşebbüslerde imtiyaz hakkı olacaktır.
İngilizleri harekete geçirdi. 1913 yılında Arapla- 3. İki tarafın askeri ve siyasi alanda ortak ha-
rın Fransa’da düzenlediği kongreden daha önce reket etmesi kararlaştırılacaktır.
bahsetmiştik. İngilizler de o dönemde Mısır’daki
4. Eğer taraflardan biri bir saldırıda bulunur-
varlıklarının avantajını kullanmaya çalışıyordu.
sa diğer taraf, tarafsız kalacak ve eğer diğer ta-
Mısır’ın hemen doğusunda yer alan Arap kabile-
rafla kuvvetlerini birleştirmek istiyorsa o takdir-
leriyle daha yakından irtibat kurdular. Özellikle
de iki taraf bir araya gelerek şartları konuşacak-
Şerif Hüseyin ve İbni Suud İngilizlerle arası en
tır.
iyi olan iki emirdi. Bir başka önemli emir İbni
Reşit ise Osmanlı’ya sadık kalmıştır. 5. İngiltere Arap ülkelerinde yabancı imtiyaz-
1914’in Birinci Dünya Savaşı’nın henüz pat-
ların kaldırıldığını bildirecek. Bu amaçla yapıla- 1
cak bir milletlerarası sözleşmenin hazırlamasına
lak vermediği başlangıç dönemlerinde, Şerif Hü-
yardımcı olacaktır.
seyin’in oğlu Abdullah (daha sonra Ürdün Kralı
olacaktır), Kaire’de İngiliz Yüksek Komiseri 6. Antlaşmanın üçüncü ve dördüncü maddele-
Lord Kitchener ile gizli bir görüşme yaptı. Ab- ri 15 yıl yürürlükte kalacak, tekrar yenilemek is-
dullah bu görüşmede Arabistan’da bir isyan için teyen taraf anlaşmanın sona ermesinden bir yıl
her şeyin hazır olduğunu söylemiş ve İngilizler- önce bunu haber verecektir.”
den askeri ve mali destek istemiştir. Görüldüğü gibi Araplar çok geniş bir toprak
Savaşın patlak vermesinin ardından bu ilişki- istiyor ve İngiliz mandasını kabul ettiklerini bil-
ler doğal olarak artmıştır. Kasım ayında, yani diriyordu. Ancak İngilizler Araplarla aynı düşün-
Osmanlı da savaşa girdikten sonra İngilizler Ab- müyordu. Çünkü Fransızlarla yaptıkları anlaşma-
dullah’a şu telgrafı gönderir: larda Mersin’den Lübnan’a kadar uzanan şeridi
müttefiklerine bırakmışlardı. Nitekim İngilizler
“Arap milleti Türkiye’nin bize dayattığı bu sa-
Şerif Hüseyin’in mektubuna 24 Ekim 1915’te
vaşta İngiltere’ye yardım ederse, İngiltere Ara-
şöyle yanıt verir:
bistan’a bir iç müdahale yapılmayacağını ve
Araplara yönelik yabancı saldırılara karşı her “Mersin ve İskenderun mıntıkaları ile Şam,
desteği vereceğini garanti eder.” Humus, Hama ve Halep mıntıkalarının batısında
kalan arazi saf Arap olmadığından teklif olunan
Şerif Hüseyin ve oğlu Abdullah ile İngilizler
hudutlar haricinde bırakılması icap eder. Bu dü-
arasında yazışmalar 1916’ya kadar devam eder.
zenleme ve bazı Arap şeyhleriyle aramızda akdo-
Zaten sonra da Şerif Hüseyin “isyan bayrağı”nı
lunmuş bulunan muahedeler saklı kalmak şartıy-
kaldıracaktır.
la bu hudutları kabul ediyoruz.”
Bu yazışmalardan Temmuz 1915 tarihli ola-
Sykes-Picot Antlaşması
doğruydu. Nitekim Şerif Hüseyin’in ayaklanmak ğil, İbni Reşid, İbni Suud gibi Şerif Hüseyin’in
için 1916 Haziranını beklemesinde Osmanlı’nın de rakipleri olan diğer şeyhlere ve Suriye ve
İngilizlere karşı Kut-ül Amare ve Çanakkale’de Irak’taki pek çok irili ufaklı Arap aşiretine de sü-
gösterdiği başarının da büyük payı vardı. Şerif rekli altın dağıtılmıştır. Dağıtılan altının miktarı
Hüseyin Osmanlı’nın zayıf anından yararlanma- tam olarak bilinememektedir. 5 milyon altın lira
yı tercih ediyordu. dağıtıldığı tahmin edilmektedir. Bu da o dönem-
Arap isyanı konusunda Osmanlı’yı tedbirsiz ki bütün savaş harcamalarının yaklaşık %10’u
bırakan ikinci nokta ise “altın”dır. Savaş boyun- demektir!
ca çil çil altın dağıtarak Arap şeyhlerini yanında Arapların altına düşkünlükleri ve Osmanlı’nın
tutan Cemal Paşa, bunun yeterli bir önlem oldu- çaresizce nasıl çil çil altın dağıttığının öyküsü o
ğunu düşünüyordu. Ancak hesaplamadığı bir şey dönem Cemal Paşa’nın özel kalem müdürlüğünü
vardı: İngilizler de altın dağıtıyordu. de yapmış olan Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı
Arap Şeyhlerine altın dağıtma yarışında isimli muhteşem eserinde şöyle anlatılır:
1916’ya kadar İngilizlerle başabaş gidebilen Os- “Bir gün Havran’daki Dürzi şeyhlerini Şam’a
manlı yönetimi, savaşın üçüncü yılında artık toplamıştık. Birinci sınıf şeyhlere Nişan-Madal-
azalmaya başlayan kaynakları nedeniyle bu ya- ya, ikinci sınıf şeyhlere Hilat (giysi), üçüncü sınıf
rışta geri kalmaya başlamıştı. İngilizler ise Ça- biraz altın verecektik. Hayvanlar vergisi de kal-
nakkale’de yıkamadıkları Osmanlı’yı güneyden dırıldığı için aralarında artık müşterek isyan se-
yıkabileceklerini görüp Çanakkale bozgunundan bebi kalmayan Dürzileri göğüslerinden, sırtla-
sonra Arap şeyhlerine daha çok altın dağıtmayı rından ve keselerinden büsbütün devlete bağla-
tercih etmişlerdi mak istiyorduk. (...) Büyük şeyhlerden biri üçün-
İşin ilginci, Haziran 1916’da ayaklanan Şerif cü mecidi nişanı boynuna takılırken gözü altın
Hüseyin, Mayıs 1916’ya kadar Cemal Paşa’dan parada, kurdeleyi eliyle itti ve sarı külçeleri gös-
altın yardımı almaya devam etmiştir. Temmuz tererek ‘Ondan isterim.’ dedi.”
1916’da başlayacak II. Kanal Harekatı için hazır- İttihatçıların Osmanlıcılığı işte böyle bir şey-
lık yapan Cemal Paşa, harekata destek olacağına di. Türkler genciyle cephede ölür, yaşlısıyla ver-
söz veren Şerif Hüseyin’e büyük miktarlarda al- gi verip devletine hizmet ederken, Araplar cep-
tın yardımı yapmıştır. Sadece Şerif Hüseyin de- hede savaşmadığı gibi bir de devletten para alı-
yordu. Pek çok Türk subayının erişemediği Me- 4. Halil Paşa, güneydeki aşiretleri ancak para
cidiye Nişanını birkaç altın için elinin tersiyle çe- ile tutabiliyor. Bunun için 50 bin altın istiyor.
virecek ahlakta insanlardı işte bu Arap şeyhleri... 5. II. Ordu nakliyatını temin eden develeri an-
Şerif Hüseyin ayaklandıktan sonra da İttihatçı cak altın para ile kullanabiliyor.
liderler akıllanmamış, bu sefer de Şerif Hüse- 6. IV. Ordu, kendi mıntıkasındaki aşiretlerden
yin’in rakiplerine altın dağıtmaya başlamıştır. ancak altın para karşılığında erzak toplayabili-
Bunlardan en ünlüsü İbni Suud’du (Bugünkü yor. Bütün bu ihtiyaçlar ancak altın para ile yü-
Suudi Arabistan’ın kurucusu). Suudlar 1916-18 rütülebilecek. Bunun için bana ayda 200.000 lira
arası çok miktarda altın almış ancak bir kez olsun altın verilmesi bilhassa lazımdır.
Şerif Hüseyin’e karşı harekete geçmemiştir.
Maliyeye ayda verilmekte olan 250.000 lira
İbni Suud’un İstanbul’da Reşit Paşa isimli bir altından Maliye Nazırı bana bir şey vermiyor.
temsilcisi bulunuyordu. Altınlar da genelde onun Çünkü o da gerek Mekke Şerifinin gerek diğer
vasıtasıyla iletiliyordu. 1916’da Mekke Şerif Hü- Emirler ile elde tutulması gerekli olan Arap
seyin’e eline geçtikten sonra İbni Suud’la birlik- Şeyhleri ve diğer şahısların maaş ve tahsisatını
te Mekke’ye bir akın yapıp şehri kurtarmak iste- altın para ile ödemeye mecburdur. Rica ederim,
yen Osmanlı yönetimi 7.000 altın gibi çok büyük Hindenburg cenaplarına yazınız. Harbin devam
bir parayı Reşit Paşa’yla İbni Suud’a göndermiş- ettirilmesine bizce çok tesiri olan bu miktar para
tir. Ancak daha sonra, Reşit Paşa’nın altınlarla (altın) ihtiyacını behemehal temin buyursunlar.”
birlikte gönderdiği bir mektup ele geçirilmiştir.
Arap ihanetinin bir örneği sayılabilecek mektup- Şerif Hüseyin İsyan Bayrağını Çekiyor
ta şöyle deniyordu:
“Hükümet bana yeniden para verdi. Fakat bu
İttihatçı liderler parayla Arap liderlerini elde
tutacaklarını düşünedursun, Şerif Hüseyin Mayıs
sefer sizi mutlak hareket etmekliğimi istiyor. Ben 1916’da isyan hazırlıklarını bitirmiş, isyan bay-
oraya gelmeden, siz kendinize zekat vermediğini rağını 6 Haziran 1916’da açmıştı. Cebinde İngi-
ileri sürerek bir kabilenin üzerine yürüyünüz. liz paraları ve ellerinde İngiliz silahlarıyla yakla-
Ben sizi seferde bulmuş olayım. Eğer hükümet şık 4.000 kişilik bir Arap birliği Mekke’deki kış-
bana dediği gibi Mekke üzerine gidip de şehre la ve hükümet binalarına saldırdı. Mekke 9 Tem-
girecek olursa biz de hemen arkasından yetişiriz. muzda düştü. 4.000 kişilik düzenli olmayan bir
Eğer hareket etmezse ne yapalım, henüz seferde- birlik herhangi bir Türk şehrini almak için elbet-
yiz derim.” te yeterli değildi. Ancak Osmanlı yönetimi Arap
İngilizlerle yürüttükleri bu altın dağıtma yarı- aşiretleri konusunda o kadar büyük bir gaflet
şında ne kadar çaresiz kalındığı Sadrazama ya- içindeydi ki Mekke’yi savunacak askerlerinin
zılmış 10 Ekim 1916 tarihli Enver Paşa imzalı şu bile önemli bir kısmını Temmuzda yapılması
yazıda açıkça görülmektedir: planlanan II. Kanal harekatı için Süveyş’e doğru
“1. Hicaz harekatını ancak para ile devam et- yola çıkarmıştı bile... Cemal Paşa, Kanal Hareka-
tirebiliyorum. tında başarılı olup Mısır’ı tekrar fethetmeyi hayal
2. İbn Suud’un İngiltere’den para almakta ol- ededursun, Mekke kaybediliyordu.
duğu ve bazı hazırlıklarda bulunduğu haberi Şerif Hüseyin Mekke’ye saldırırken, bir başka
alındı. Kendisini tarafımızda tutabilmek için Arap aşireti Harbilerin yine 4.000 kişilik bir kuv-
para ile beslemeye mecburum. veti de Cidde’ye saldırdı. İsyancılara İngilizler
3. İbn Reşid’in Bağdat’a gelmiş olan vekilin- denizden gemiler, havadan ise uçaklarla yardım
den aldığım telgrafta hayli paraya ihtiyaç göste- ediyordu. Cidde de birkaç gün içinde düştü.
rilmektedir. Bir başka önemli şehir Taif’e de 12 Haziranda
Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Abdullah komutasın- dı. O kadar ki, Fahreddin Paşa, Mondros Ateşkes
daki 5.000 kişilik bir kuvvet saldırdı. Taif, 22 Ey- Anlaşması imzalandıktan sonra bile şehri teslim
lül 1916’da düştü. etmemekte direndi. Medine’nin elimizden çık-
Bu üç önemli şehrin peş peşe düşmesi Osman- ması 30 Kasım 1918’de imzalanan Mondros’tan
lı ordusunda büyük hayal kırıklığı ve moral bo- iki ay sonra 20 Ocak 1919’da gerçekleşecektir.
zukluğu yarattı. Yıllardır “Kavmi Necip” olarak Ayaklanmanın başlarında Şerif Hüseyin ön-
adlandırılan ve büyük saygı gören Arapların İn- derliğinde isyana katılan kabileler ganimet pay-
gilizlerle işbirliği içinde ordumuza arkadan sal- laşımı konusunda birbirine düşmüş, bir kısmı ise
dırması şaşkınlık yaratıyordu. Bu çok önemli üç Türk tarafına geçmeyi tercih etmişti. Medine’nin
şehrin bu kadar kolay kaybedilmesinin en önem- bir türlü ele geçirilememesi de Arap isyancıların
li nedeni tedbirsizlikse ikinci nedeni de şaşkın- moralini bozan bir başka gelişme olmuştu. Da-
lıktı. Gerçi tedbirsizlik de aynı şaşkınlığın bir ğılmakta olan Arapları toparlamak ve isyanı ge-
ürünü değil miydi? nişletmek bir İngiliz istihbarat subayının eseri
Bir üçüncü neden de bu şehirlerin savunma- olacaktır: Lawrence...
sında görev almış Arap askerlerin de isyancılara
yardım etmiş olmasıydı. Lawrence
Şerif Hüseyin’in bir dördüncü hedefi ise Me- Lawrence, savaş öncesi dönemde Arap top-
dine’ydi. Hz. Muhammed’in mezarının da bu- raklarında çalışmış bir İngiliz arkeoloğudur. Sa-
lunduğu bu şehir Müslümanlar için çok kutsaldı. vaşın patlamasıyla birlikte gönüllü olarak İngiliz
Ancak Osmanlı yönetimi Medine konusunda ordusuna yazılmış ve Kahire’deki Arap Büro-
daha tedbirli ve uyanık davrandı. Kabe’nin bu- su’nda yüzbaşı rütbesiyle istihbarat subayı ola-
lunduğu bir başka kutsal şehir Mekke’yi çok ça- rak çalışmaya başlamıştır.
buk kaybeden Osmanlı en azından Medine’yi Lawrence, Şerif Hüseyin’in ayaklanması baş-
kolay teslim etmemeye kararlıydı. Nitekim Şerif layana kadar Türk esirleri sorgulayan ve İngiliz
Hüseyin’in oğulları Şerif Ali ve Faysal kuvvetle- askeri haritalarını hazırlayan sıradan bir subaydı.
rinin komutasındaki saldırılar başlar başlamaz Ancak Arap isyanı hakkında kendine özgü dü-
Medine’ye savunmaya destek olması için Fah- şünceleriyle İngiliz ordusu içinde yıldızı hızla
reddin Paşa gönderildi. parlayacaktır.
Medine’ye ilk saldırılar püskürtüldü. Hatta Haziran 1916’da başlayan Arap isyanı bir kı-
Fahreddin Paşa komutasındaki ordumuz isyancı- sım kentleri ele geçirmekle birlikte İngilizlerin
ları Medine dışlarına doğru kovalamaya başladı. tahmin ettiği derecede başarılı olamamıştır. İngi-
Araplar büyük bir bozguna uğramıştı. Kovala- lizler, Arapların Osmanlı’da isyan eden diğer et-
maca devam ettirilse ve civardaki birliklerimizle nik unsurlar gibi bir anda ayaklanacağını ve An-
takviye yapılsa, belki de Mekke, Taif ve Cidde tep’e kadar geniş bir coğrafyada başarılı olacağı-
bile tekrar kurtarılabilirdi. Ancak İttihatçı lider- nı hesaplamıştı. Ancak özellikle Suriye ve Irak’ta
ler tekrar büyük bir hata yaptılar ve Medine’nin çok geniş bir Türk nüfus bulunuyordu. Sıradan
çok kutsal olduğunu, riske edilmemesi gerektiği- Arap insanının da Osmanlı idaresiyle pek bir
ni düşünüp düşmanı kovalayan birliklerimizi tek- problemi yoktu. Kısacası, Arapların külliyen is-
rar şehir içine geri gönderdiler. Bu gafletin ardın- yan etmesini sağlamak sanıldığı gibi kolay olma-
dan, Araplar da toparlandı ve Medine’yi kuşatma mıştı. Üstelik Arap kabileleri arasındaki çekiş-
altına aldı. Ancak Fahreddin Paşa Medine’de meler o derece yoğundu ki, bir “Arap üst kimli-
destansı bir savunma gerçekleştirdi. Birinci Dün- ğiyle” bu kabileleri birleştirmek çok zordu. Hal-
ya Savaşı’nın sonuna kadar Medine teslim olma- buki Ruslar, aynı dönemlerde Anadolu’daki Er-
menileri kolaylıkla ayaklandırabilmişti. leşir. Önemli bir liman olan Vech, İngiliz gemile-
İngilizler Şerif Hüseyin’in sınırlı kuvvetleri ri ve uçaklarının da yardımıyla ele geçirilir. Böy-
Medine’de başarısızlığa uğraşınca, yeni bir stra- lece İngiliz işgali altındaki Mısır’dan Arap aşi-
teji belirleyerek Osmanlı Ordusunda İtilaf güçle- retlerine deniz yoluyla yardım gelmesi sağlanmış
rine esir düşen Arap subay ve askerleriyle düzen- oluyordu. Bir sonraki hedefleri ise Akabe’ydi.
li bir Arap ordusu kurmaya çalıştı. Ancak bunda Akabe, Hicaz ile Suriye’yi birbirine bağlayan
da başarılı olamadılar. Hindistan’dan Hicaz’a ge- önemli bir köprü kentti. Ancak Akabe’yi ele ge-
tirilen 3900 Arap savaş esirinden sadece 20’si çirmeleri kolay değildi. Şehrin savunması Arap
Şerif Hüseyin’in ordusuna katılmayı kabul et- kabileleri tarafından aşılamaz boyuttaydı.
mişti.
Lawrence ise Bedevilerin deve üstünde hare- Arap Kabilelerinin Demiryolu Saldırıları
ketli savaşma kabiliyetini Türklere karşı kullan- Akabe’ye saldırmadan önce, Lawrence Şam’ı
ma stratejisini savunuyordu. Lawrence, Arap Bü- Medine’ye bağlayan ve Osmanlı ordusunun Hi-
rosu’nun çıkardığı Arap Bülteni’nin 26 Kasım caz ve Gazze cephesine askeri ve lojistik yardım-
1916 tarihli sayısında şöyle yazacaktır: ları götürmesini sağlayan demiryolunu hedef
“Açık alanda iyi siperlenmiş bir bölük aldı. Demiryoluna yapılan saldırılarla Akabe’ye
Türk’ün Şerif’in ordularını yeneceğine inanıyo- ve Medine’ye yardım gelmesi engellendi. Bu sal-
rum. Kabileler ancak savunmada yardımcı ola- dırılar savaşın kaderini değiştirecek gelişmeler-
bilir. Asıl alanları gerilla savaşıdır. Emir alama- den biri olmuştur. Demiryolunun güvenliği Ha-
yacak, bir hat üzerinde savaşamayacak ya da tay’ın güneyindeki Osmanlı topraklarının savu-
birbirlerine yardım etmeyecek kadar bireycidir- nulması için çok önemliydi. Ancak 2.000 km
ler. Bunlardan örgütlü bir güç oluşturulamaya- uzunluğundaki demiryolu hattının tamamını sa-
cağı inancındayım.” vunmak elbette çok mümkün değildi. Üstelik İt-
tihatçılar çok büyük bir hata yapmış ve
Lawrence sonunda üstlerini ikna eder ve
demiryolunun güvenliğini yerel Arap kabileleri-
Araplar arasında bir gerilla düzeni kurma konu-
ne teslim etmişti. Cemal Paşa, demiryolu güven-
sunda yetki alır. Ve Aralık 1916’nın sonlarında
liğini Arap kabilelerine altın dağıtarak çözeceği-
Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’la bağlantı kurar ve
ni düşünmüştü. Lawrence ise, Cemal Paşa’dan
Faysal’ın karargahında siyasi irtibat subayı ola-
daha çok altın dağıtarak bu kabilelerin demiryo-
rak görev alır.
lunu savunmasını engellemeyi başardı.
Lawrence ilk iş olarak Arap kabileleri arasın-
Demiryolu baskınları Osmanlı ordusu açısın-
daki anlaşmazlıkları bir çözüme ulaştırmaya ça-
dan son derece trajik gelişirken, Araplar açısın-
lışır. Bol bol altın dağıtır. Şerif Hüseyin’in kabi-
dan ise büyük bir ganimet geliri anlamına geli-
lesiyle problemi olan diğer kabileleri altınla ve
yordu. Lawrence, demiryolunu savunmak için
toprak vaatleriyle yanına çekmeye çabalar. An-
Osmanlı’dan düzenli aylık ödeme alan kabilele-
cak bunda istediği ölçüde başarılı olamaz. İsyana
re hem altın hem de saldırılan trendeki malları
katılmayan Arap kabilelerin Lawrence’la birleş-
ganimet olarak vaat ediyordu. Böylece Osmanlı
mesi ancak Mart 1917’de Süveyş Kanalı civarın-
ordusu gafil avlanmış oluyordu. Arap kabileleri-
daki İngiliz birliklerinin kuzeye, Filistin’e doğru
ne dayanan bir demiryolu güvenliği sağlamış
ilerleyişe geçmesiyle birlikte başlayacaktır. Os-
olan Osmanlı’nın Türk askerleriyle bu güvenliği
manlı Ordusu’nun Gazze’de bozguna uğraması,
baştan kurması da savaşın o zamanki koşulların-
Arap isyanının da gelişmesini sağlayacaktır.
da artık imkansızdı.
Kasım 1917’den önceki süreçte ise Lawren-
Demiryolu saldırıları hem Arap kabilelerini
ce’ın ilk başarısı Ocak 1917’de Vech’te gerçek-
isyana katmak hem de Osmanlı’ya zarar vermek- buldularsa yağma ediyorlardı. Açılan balyala-
te İngilizler açısından çok faydalı olmuştur. Law- rın, sandıkların ve bavulların etrafında şiddetli
rence’ı anlatan en tarafsız kitaplardan biri olan münakaşalar yapıyorlardı. Hırstan deli olan bu
Willy Bourgeois’nın eserinden bir bölümü bu adamlar birbirleriyle sille tokat kavga ediyorlar,
demiryolu saldırılarını gözlerde canlandırmak havaya silah sıkıyorlar, ağıza alınmayacak çöl
için buraya aktaralım: küfürleri savuruyorlardı. Demiryolunun kenarın-
“Tren birden göründü; pencerelerinden tüfek- da toplanan tren yolcularından otuz kadar Türk
ler uzanmış ve çatısında avcıerleri bulunan on kadını bu barbarlık karşısında çıldırmış bir vazi-
vagon vardı. Arka arkaya bağlı iki lokomotif ka- yette yürekleri parçalayan feryat ve figan ile sac-
tarı çekiyordu. İkinci lokomotif köprünün üzerine larını yoluyorlardı.
geldiği sırada Lawrence işaret verdi. Yağmacılar, çeşitli eşyaları develerine yükle-
Bir anda müthiş bir gürültü vadi içinde akis- yerek işlerini bitirdiler ve batıya doğru develeri-
ler yarattı. Köprü ve tren, semaya doğru yükse- ni sürdüler. Bu artık bir harp kafilesi değil arka-
len yeşil bir duman sütunu arkasında süratle ve larında hiçbir şey bırakmak istemeyen haris bir
aniden infilak eden bir volkanın ağzından fırla- soyguncu, yağmacı kervanıydı.”
yan lavlar gibi kayboldular. Kitapta anlatılmayan bir bölüm vardır. Arap
Biraz sonra da bükülmüş raylardan parçalan- kabileleri saldırdıkları trenlerde canlı ele geçir-
mış ağaçlardan ve saç kırpıntılarından ibaret bir dikleri Türk askerlerini asla esir almıyor, boğaz-
enkaz yığını kesif bir yağmur halinde çöle yağdı. larını keserek öldürüyordu. O kadar ki, Türk as-
kerleri arasında Faysal kuvvetlerine esir düşmek-
Araplar vahşi naralar atarak, yarı çıplak vazi-
tense İngilizlere teslim olup Hindistan’daki esir
yette tüfeklerine mermi sürüyorlardı. Duman da-
kamplarına gitmek tercih edilir bir şey haline ge-
ğıldığı zaman trenin geri kalan kısmı şöyleydi;
lecektir.
vagonlar birbirine girmiş, lokomotiflerden birisi
buhar bulutunun ortasında yatıyordu. Köprü ve
ikinci lokomotif tamamen kaybolmuştu. Arap İsyancıların Vahşeti
İnfilakı müteakip İngilizlerin iki mitralyözü ve 1916-18 yılları arasında Türk Ordusu Gaz-
havan topu derhal faaliyete geçti. Vagonların ça- ze’den Hatay’a kadar büyük bir bozguna uğra-
tısına yatmış olan Türk askerleri amansız şekilde mış ve Mondros Ateşkes Antlaşması’na kadar
hedefini bulan mermi yağmuru altında tardedil- adım adım geri çekilmiştir. Bu geri çekiliş sıra-
diler. Ötekiler başka taraftan vagonları terk edip sında Arap isyancıların Türk askerlerine yönelik
yol üzerindeki toprak yığınlarını siper ederek ge- zulüm ve şiddetin pek çok örneği vardır.
lişigüzel ateş ediyorlardı. Bu esnada havan topu- Türk milleti tarihi boyunca kurduğu impara-
nun bir mermisi trenin tam arkasına isabet etti. torluk ve devletlerde yüzlerce, belki binlerce mil-
Vagonları siper yapmış olan Türk askerleri tüfek- leti yönetmiş, pek çoğundan da ihanet görmüştür.
lerini atarak demiryolu boyunca kaçmaya başla- Bu ihanetlerin ardından bir kısım milletler Batılı
dılar. Mitralyözün başındaki İngiliz çavuş Yells ülkelerin kışkırtmasıyla Türklere yönelik büyük
için iyi bir fırsat çıkmıştı. Hıçkıran mitralyözü- zulümler de gerçekleştirmiştir. Ermenilerin Bi-
nün arkasına yatmış, kaçanları birer birer tarı- rinci Dünya Savaşı sırasında, Yunanlı ve Sırpla-
yordu. Bunlardan yalnız küçük bir kısmı gözden rın 19. yüzyıldaki isyanları sırasında, Yunanlı ve
kaybolmaya muvaffak oldular. Bulgarların Balkan Savaşı sırasında ve Yunanlı-
Bu sırada Bedeviler vagonların etrafında ka- ların Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı zulümler unu-
rıncalar gibi kaynaşıyorlardı. Ganimet karşısın- tulur gibi değildir. Milletimizin zihnine işlemiş-
da kendilerini kaybetmişler, büyük bir hırsla ne tir.
Araplar da maalesef “din kardeşimiz” olarak yazarı Matthew Eden ise, bu vahşeti ve Lawren-
gördüğümüz, Peygamberin soyundan geldikleri ce’ın rolünü şu şekilde anlatır:
için saygı gösterdiğimiz bir millet sayılmalarına “Türk Ordusunun Eylül 1918 ayı içerisinde
ve Osmanlı yönetiminde Türklerin bile görmedi- Tafas çekilme harekâtında Lawrence, kinini ve
ği hizmeti görmüş ve asla bir milli baskı altında öfkesini kontrol edemez haldeydi. Artık Türkleri
yaşamamış olmalarına karşın benzer zulmün ör- hiçbir şeyin kurtaramayacağını biliyordu. Bütün
neklerini vermiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda ya- benliği ile kendini o kanlı katliama vermişti. Kor-
şanan Arap ihaneti, yalnızca Arapların hainlik kunç çığlıklar atıyordu. Deli gibi bağırıyordu.
edip ordumuzu arkadan vurmaları nedeniyle de- Süngülü bir Türk erinin yüzüne ateş etti ve yere
ğil, uyguladıkları bu zulüm nedeniyle de Türk yığılan ölüyü atına çiğnetti.”
milleti arasında bir nefret uyandırmıştır. Ve bilin-
Gözü dönmüş Arap isyancıların öldürdükleri
mesi gerekir ki Araplardaki 1916-18 yılları ara-
Türk askerlerinin karınlarını deşmesi de İngiliz
sındaki bu Türk düşmanlığı temelde İngilizlerin
subayların gözünden kaçmaz. Bunu sıradan bir
emperyalist emelleri uğrunda bir istihbarat suba-
vahşet gösterisi olarak gören İngilizler gerçeği
yı Lawrence tarafından kışkırtılmıştır. Falih Rıf-
öğrenince çok şaşırır: Araplar altın yuttuğunu
kı Atay’ın Zeytindağı eserinde belerttiği gibi
düşündükleri için Türklerin midesini deşmekte-
“Halep'ten Aden’e kadar süren o koca memleket-
dir!
te bir Arap meselesi vardı zannetmeyiniz. Arap
meselesi denen şey Türk düşmanlığı hissi idi. Bu
hissi ortadan kaldırınız: Suriye ve Arabistan me-
Mustafa Kemal ve Arap Meselesi
selesi, Arap saçına döner, karmakarışıklığın için- Hicaz’ın düşüşü iki yılda gerçekleşmişti.
den çıkamazsınız.” 1916’da başlayan Arap isyanı ve İngilizlerin Mı-
sır’dan Kudüs’e doğru ilerleyişleri Türk ordusu-
Araplar arasındaki bu Türk düşmanlığı hissini
nun kahramanca direnişiyle 2 yıl kadar durduru-
en “azgın” şekilde yayan Lawrence idi. Şimdi bu
labilmişti. Ancak Suriye ve Filistin cephesinin
Türk düşmanlığının arkalarında İngiliz desteğini
Alman kumandan Falkenhayn’a teslim edilme-
hissettiklerinde ve Osmanlı ordusunun bozguna
siyle birlikte bu bölgelerde direnişimiz zayıfladı.
uğradığını gördüklerinde nasıl bir vahşete dönüş-
tüğünün örneklerini görelim. Falkenhayn önemli bir Alman mareşaldi. An-
cak Avrupa’da Batı cephesinde Fransız ve İngi-
Arap isyancılar, daha önce de belirttiğimiz
lizlere karşı başarısız olmuş, bu nedenle görev-
gibi Türk askerleri asla esir almaz, teslim olan
den alınmış, bir nevi sürgün gibi bu cepheye
askerlerimizin boyunlarını kılıçla keserdi. Bu-
gönderilmişti. Göreve başladığında da Mustafa
nunla da yetinmez, ele geçirdikleri şehirlerde
Kemal başta olmak üzere o bölgede görev yapan
hastanelere saldırır, yaralı Türk askerlerini öldü-
pek çok Türk subayın da tepkisini çekmişti. Bu
rürlerdi. O kadar ki, Dera isimli şehir, Arap is-
konuda Mustafa Kemal’in İttihatçı liderlere yaz-
yancılar tarafından ele geçirilince buldukları tüm
dığı raporlar mevcuttur. Bunlarda Mustafa Ke-
yaralı Türk askerlerini öldürmüşler, bu nedenle
mal, direnişin Filistin kuzeyine çekilmesini,
İngiliz general Barrow’un bile tepkisiyle karşı-
Hama-Humus-Halep-Musul-Kerkük hattında bir
laşmışlardır. Bourgeois’nın ifadesine göre Bar-
direniş cephesi kurulmasını ve bu hattın kuzeyin-
row şöyle demiştir: “Bütün Araplar Dera’yı der-
deki nüfusun çoğunluğunun Türk olmasına daya-
hal terk edeceklerdir. Bu halde harp edilmesini
nan bir direniş stratejisi uygulanmasını öneriyor-
sevmem. Burası düşmandan alınmış bir şehir de-
du. Tabii kumanda da Almanlara bırakılmamalı,
ğil, adeta bir mezbaha...”
Türk askerinin moral motivasyonunu iyi tanıyan
Lawrence hakkındaki bir başka önemli kitabın ve Çanakkale cephesinde örneği de görülmüş
Aslında Siyonistlerin cephede ortaya çıkması cak Şeria’da Osmanlı savunması karşısında dur-
bir sürpriz değildi. Gazze’nin düşmesinden kısa mak zorunda kaldılar. Ancak Osmanlı ordusunun
bir süre önce, 2 Kasım 1917’de, İngiliz Dışişleri kaynakları artık tamamen tükenmiş durumdaydı.
Bakanı Balfour, İngiliz yönetimi altında Filis- Direniş Eylüle kadar sürebildi. Arap kabileleri-
tin’de bir Yahudi vatanı kurulacağını açıklamıştı. nin cephe gerisindeki saldırıları ise zaten kıt olan
Balfour Deklarasyonu olarak bilinen bu açıkla- kaynakların cephedeki askerlerimize ulaşmasını
ma Arap gazetelerinde de yayınlanmıştı. engelliyordu. Almanlar ise zaten Avrupa’da Batı
Benzer bir şekilde, 23 Kasım 1917’de, yani Cephesinde çökmüş durumdaydı, Osmanlı’ya
Balfour Deklarasyonu’nun yayınlanmasından üç yardım edecek halde değildi.
hafta sonra, Rusya’da iktidarı ele geçiren Bolş- 19 Eylülde İngilizler büyük bir taarruza kalk-
evikler Çarlık Rusyası’nın imzaladığı bütün em- tı. 20 Eylülde Nasıra yitirildi. Ve 23 Eylülden iti-
peryalist gizli anlaşmaları yayınladılar. İngiliz- baren Osmanlı ordusu bugünkü Ürdün’ün baş-
lerle Fransızlar arasındaki gizli Sykes-Picot An- kenti Amman’dan kuzeye doğru geri çekilmeye
tlaşması da ortaya çıkmış oluyordu. Böylece İn- başladı. Artık İngiliz orduları Suriye toprakların-
gilizlerin Araplara hiç de bağımsızlık sağlama daydı. Ancak bu topraklarda Osmanlı ordusunun
gibi bir amacının olmadığı, Ortadoğu’nun İngi- hiçbir yerde tutunup savunma cephesi kurma
lizlerle Fransızlar arasında bölüşüldüğü açıkça şansı da kalmamıştı. Hem ordu dağılmış hem de
kanıtlanıyordu. Üstelik Sykes-Picot’da da Filis- Arapların isyanı genişlemeye başlamıştı. Suri-
tin’de bir Yahudi yurdu kurulacağı hükme bağ- ye’deki çarpışmaları Şevket Süreyya’nın “Enver
lanmıştı. Paşa” isimli dev eserinden aktaralım ve Arap is-
Normal koşullarda Arapların hiçbir şekilde yanının boyutunun ve etkisinin örneklerini ver-
0 kabullenmemesi gereken bu gerçekler bile Fay- miş olalım:
sal’ın İngiliz işbirlikçiliğini engelleyememiştir. “Şehir ve kasabalarda Araplar, İngilizlerle
Hatta, Osmanlı yönetimi Faysal’la irtibata geçip beraber sokak muharebeleri yapıyorlardı. Halk,
Balfour Deklarasyonu ile Sykes-Picot Antlaşma- yani kendilerini ve topraklarını savunduğumuzu
sı’nı hatırlatmış, İngiliz ve Fransızların aslında sandığımız Suriyeliler, damlardan pencerelerden,
Arapların dostu olmadığını, Ortadoğu’yu bir köşebaşlarından, Türk askeri üzerine ateş yağdı-
müstemleke haline getireceğini açıklayarak iha- rıyorlardı. (...) Ondan sonra görülen artık bir
nete bir son vermelerini önermiştir. Tüm bunlara bozgundur. Kuzeyde Cenin yolu kapandığı için
karşın Faysal, İngiliz ordusuna yardım etmeyi Şam’a giden yol da kesilmiştir. Ne telgraf ne te-
kesmedi. lefon bağlantısı kalmış gibidir. Düşman uçakları
Gazze’nin 6 Kasım, Kudüs’ün ise 9 Aralıkta ise hiçbir karşılık görmeden bütün çekilen kolla-
düştüğü bu bir aylık kısa dönemde İngiliz ve rı eritir dururlar.”
Fransızların emperyalist emellerinin gayet net bir 1 Ekimde Beyrut, 14 Ekimde Humus, 19
şekilde açığa çıkmış olmasına rağmen, Araplar Ekimde ise Hama terk edilir. Nüfusunun %75’ini
İngilizlerin Suriye’ye yönelik yürüyüşlerine des- Türklerin oluşturduğu Halep ise 23 Ekimde bo-
tek olmaya devam ettiler. şaltılır. Artık Osmanlı anayurdu, yani Türklerin
çoğunluğu oluşturduğu bölgeler de yitirilmeye
Suriye ve Irak Cephesinin Çöküşü başlanmıştır.
Filistin’in düşmesinin ardından İngilizler bü- Benzer bir durum daha doğuda, bugünkü Irak
yük bir hazırlığa giriştiler. Yeni hedefleri Suriye topraklarında da yaşanır. Mart 1917’de Bas-
ve ardından da Anadolu’ydu. ra’dan kuzeye doğru ilerlemeye başlayan İngiliz
Mart 1918’de İngilizler saldırıya geçtiler, an- kuvvetleri 11 Martta bu şehri ele geçirir. Savaş
sonuna kadar Irak’ta çok yavaş ilerleyebilen İn- ele geçirilmişti. Pek çok İngiliz komutan, kendi-
gilizler, ancak Tıkrit’e ulaşabilirler. Tıkrit’in ku- lerinin aldığı bu bölgelerin Fransızlara bırakıl-
zeyi ise Türklerin çoğunlukta olduğu Musul ve masını kabullenemiyordu. Allenby bu nedenle,
Kerkük şehirlerinden oluşmaktaydı ve bu bölge- Osmanlı ordusunun zaten boşaltmış olduğu
de Osmanlı ordusu iyi mevzilenmişti. Ancak Şam’a İngiliz kuvvetlerinden önce Faysal komu-
Mondros’un imzalanmasının ardından İngilizler tasındaki Arap kabilelerinin girmesini sağladı.
3 Kasım 1918’de Musul’u işgal ettiler. Bu işgal Böylece Şam İngilizler tarafından değil, Araplar
aslında Ateşkes Antlaşması koşullarına tamamen tarafından kurtarılmış sayılacak ve Fransızlara
aykırıydı. Ve Mustafa Kemal yaşadığı sürece teslim edilmeyecekti.
Musul’daki bu haksız işgali kabullenememişti. Şam’a giren Faysal, kendisini Suriye Kralı
Ancak Musul sorunu bir daha çözülemedi ve İn- olarak ilan etti ve Filistin’den Halep’e kadar olan
gilizlerin işgali devam etti. bölgeyi kendi krallığının sınırları olarak belirle-
di. Faysal’ın hayalinde daha doğuya doğru gidip
Suriye’de İngiliz-Fransız Rekabeti Irak’ı da krallığına katmak ve eski Emevi-Abba-
Türklerin neredeyse bin yıldır yönettiği Irak si uygarlığını yeniden kurmak yer alıyordu. An-
ve Suriye toprakları bir yıl gibi kısa bir sürede yi- cak emperyalistlerin gölgesi altında, İngiliz altı-
tirilmişti. Bu şüphesiz son derece üzüntü verici nı ve desteğiyle bu bölgelerde ayaklanmış Arap-
bir gelişmeydi ve Mondros’un ardından Doğu ve ların bağımsız bir ülke kurmaları elbette hayal-
Güney Anadolu’dan başlanarak bütün Anado- den öte bir şey değildi. Faysal’a krallık kurması-
lu’nun da yitirilebileceğini gösteriyordu. Nite- na izin verilmesi tamamen İngiliz-Fransız reka-
kim İngiliz ve Fransızlar Musul’dan Adana’ya betinin bir ürünüydü ve İngilizler Suriye’deki
kadar geniş bir bölgeyi Mondros’tan sonra da Arap varlığını Sykes-Picot Antlaşması’nı tadil 1
adım adım işgal etmeye devam ettiler. Ancak etmek için bir koz olarak kullanmak istiyordu.
Kurtuluş Savaşı’yla Mondros’tan sonra yitirilen Faysal’ın Suriye’deki krallığı 1919’da Paris’te
bütün topraklar (Hatay, Musul ve Kerkük dışın- düzenlenen ve Ortadoğu’nun geleceğinin görü-
da) tekrar kazanıldı. Hatay 1939’da tekrar geri şüldüğü konferansta fiilen sona erdi. Fransızlar
alındı. Musul ve Kerkük ise maalesef kurtarıla- Suriye ve Lübnan’dan vazgeçmemiş, Sykes-Pi-
madı. cot’da kendilerine ait olan Musul bölgesini İngi-
Arapların Birinci Dünya Savaşı’nın ardından lizlere bırakmayı kabullenerek İngilizlerle anlaş-
yaşadıkları, emperyalistlere asla güvenilmeyece- mışlardı. Faysal, o güne kadar Arap bağımsızlı-
ğinin acı ve trajikomik örnekleriyle doludur. ğının yanında olduğunu söyleyen Lawrence’ın
Suriye, İngilizler tarafından ele geçirilmişti. bile desteğini alamadığını acı bir şekilde gördü.
Aslında Sykes-Picot Antlaşması’na göre İtilaf İngilizlerin Faysal’a olan desteği Fransızlarla an-
Devletleri’nin planında Filistin’in düşüşünden laşana kadar sürmüştü!
sonra Fransız askerlerinin gelip Suriye’yi işgal 1919 yılından itibaren İngiliz kuvvetleri Suri-
etmesi yer alıyordu. Ancak, Suriye cephesinde ye’yi boşalttı. 24-26 Nisan 1920’de San Re-
Osmanlı ordusu öyle bir bozguna uğramıştı ki, mo’da yapılan konferansta ise Suriye, Filistin ve
İngilizler kendilerinin de beklemediği bir hızla Lübnan mandaları kabul edildi. Böylece Fay-
kuzeye Halep’e kadar ilerleyebilmişti. sal’ın bağımsız krallığı resmen sona eriyor ve
Ancak bu hızlı ilerleyişte İngiliz-Fransız reka- Suriye Lübnan ve Filistin’den ayrılarak bir Fran-
betinin de önemli bir payı vardı. Sykes-Picot’ya sız mandasına dönüşüyordu.
göre Fransa’nın hakimiyet alanı sayılan Suriye Suriyeli Araplar ve Faysal bu kararı kabul et-
ve Lübnan, Fransızlar değil İngilizler tarafından medi. İngiltere’nin de arabuluculuk çabaları so-
laştırılmalıdır. Irak’ta ve Suriye’de işgal yöne- Abdullah’ın kurduğu Ürdün Krallığı günümüzde
timleri yerine “Arap Krallıkları” kurulmasının de yaşamaktadır. Bugünkü Ürdün’ün tıpkı Ab-
bir nedeni de budur. Bölgeni “Araplığına” vurgu dullah döneminde olduğu gibi Filistin meselesin-
yapmak. de İsrail’in varlığını “en çok kabullenen” Arap
devleti olarak kuruluş misyonunu devam ettirdi-
Şerif Hüseyin Ailesinin Sonu ği söylenebilir.
Faysal’ın sonunu gördük. Suriye’de İngilizler 1924’te, TBMM’nin Halifeliği kaldırmasının
tarafından tahta çıkarılmış, Fransızlar tarafından ardından, oğlu Abdullah’ın yanında Amman’da
indirilmiş, daha sonra tekrar İngilizler tarafından yaşayan Hüseyin kendisini halife ilan etti. Ancak
Irak’ta kral ilan edilmişti. Babası Şerif Hüseyin bu, Vahabi Suudilerin büyük tepkisiyle karşılaş-
ise onun kadar şanslı olmayacaktır. tı. Suudiler Hüseyin’in halifeliğini kabul etmedi-
1916’da ayaklanarak kendisini Hicaz Kralı ler. Amman’a sefer düzenlediler. Hüseyin yine
ilan eden Şerif Hüseyin, bununla da yetinmemiş, İngiliz yönetimindeki Kıbrıs’a kaçtı ve kısa bir
savaş sonuna kadar “Bütün Arapların Kralı” ün- süre sonra öldü. Ürdün’ü kendisine bağlamak is-
vanını üstlenmişti. Ancak bu sadece kendisinin teyen Vahabileri durduran ise yine İngilizler
kabul ettiği bir ünvandı. Hicaz’ın doğusunda ha- oldu. İngilizler bölgede hakim olmak için bölge-
kim olan İbni Suud liderliğindeki Vahabiler böy- de birbiriyle rekabet içinde olan birkaç Arap
le bir krallığı asla kabul etmiyorlardı. İngilizler devletinin bulunması gerektiğini görmüşlerdi.
ise kendileriyle işbirliği yapan bu iki önemli isim Ürdün’ün de Suudi kontrolüne girmesini kabul-
arasındaki sorunu savaş sonuna kadar ertelemeyi lenemezlerdi. Suudi ordusu, İngilizlerin de araya
tercih ettiler. girmesi ve Hüseyin’in Kıbrıs’a sürgün gitmeyi
Savaşın hemen ardından İbni Suud harekete
kabul etmesinin ardından krallığına geri döndü.
geçti ve Mekke’deki Hüseyin’e savaş ilan etti. Haşimi sülalesinden çıkan üçüncü kral Fay-
İşin ilginci, İbni Suud bu hareketinde İngilizlerin sal’ın ve çocuklarının sonu da çok farklı olmadı.
de desteğini almıştı. İlerleyen Suudi ordusuna di- Faysal 1933’te Bern’de zehirlenerek öldürüldü.
renemeyen Şerif (artık Kral) Hüseyin, oğlu Yerine oğlu Gazi kral oldu. Gazi de İkinci Dün-
Ali’yi de yanına alarak Mekke’yi boşaltmak zo- ya Savaşı’ndan hemen önce bir suikaste kurban
runda kaldı ve diğer oğlu Abdullah kontrolünde- gitti, ancak ölümü bir otomobil kazası olarak giz-
ki Amman’a kaçtı. Böylece Hicaz Krallığı sona lendi. Gazi’nin ardından II. Faysal tahta çıktı. II.
ermiş, Suudi Krallığı’na bağlanmış oluyordu. Faysal ölümüne kadar dedelerinin geleneğini de-
vam ettirdi. Önce İngiliz, sonra da Amerikan iş-
Abdullah ise bugünkü Ürdün sınırlarında İn-
birlikçisi yönetimini sürdürdü. 1958’de BA-
giliz mandası altında Ürdün Krallığını kurdu.
AS’çıların darbesiyle devrildi ve Irak Krallığı da
Son derece küçük ve az nüfuslu olan bu krallık
bu şekilde son buldu.
aslında bölgedeki Hüseyin ailesine (Haşimilere)
Hicaz’ın Suudilere verilmesinin ardından İngi-
lizler tarafından bahşedilmiş bir çeşit “özür lüt-
Şerif Hüseyin’in Pişmanlığı
fu”dur. Ve asıl kuruluş amacı Filistin’de kurul- Yıllar sonra Ürdün Kralı Abdullah, Türk Bü-
ması planlanan Yahudi devletini kabul edecek bir yükelçi Celal Tevfik Karasapan’a şunları anlat-
Arap devletinin varlığının sağlanmasıdır. Yahudi mıştır:
devletinin Araplara karşı savunması Ürdün’den “Şu anda aklınızdan belki de bir çok şeyler
başlayacaktır. İngilizler Ürdün’deki “sağlam İn- geçebilir. Devletine ihanet etmiş bir kimsenin mi-
gilizci” bir yönetimin Filistin’deki Yahudi devle- safiri olmakla üzüntü duyabilirsiniz. Size bir ha-
tinin yaşaması için şart olduğunu düşünmektedir. tıramı anlatayım. Şimdi bulunduğumuz bu salon-
da bir gün rahmetli babam ile beraberdik. Bildi- Ortadoğu’da Türk Ufku
ğiniz gibi ibn Suud’a mağlup olan babam Mek- Ancak Türkler açısından sonuç çok daha va-
ke’yi terk ederek Kıbrıs’ta ikamete mecbur kal- himdir. Balkan topraklarını, nüfusunun büyük
mıştı. İşte o sırada Kıbrıs’tan beni ziyarete gel- çoğunluğu Türk olmasına karşın acı bir şekilde
mişti. Karşılıklı oturup konuştuğumuz sırada sa- yitiren Osmanlı, Suriye ve Irak’ın da benzer şe-
rayın bahçesindeki bandonun Cezayir ve İzmir kilde elinden çıkmasını seyretmek zorunda kal-
marşlarını çalmaya başladığını duydum. Bu mıştır. Yüzlerce yıl Türklerin yönetiminde kalan
marşları dinlerken babamın üzüleceğini düşüne- topraklar, Birinci Dünya Savaşı sonrası yazılan
rek hemen salonun panjurlarını kapatarak sesin bütün emperyalist tarih yazınında “Arap toprak-
gelmesine mani olmak istedim. Benim bu hareke- ları” haline getirilmiş, bugün bile nüfusunun ço-
timin sebebini anlayan babam: ğunluğu olmasa bile önemli kısmı Türk olan Ha-
- Ne yapıyorsun? Benim üzüleceğimi zannede- lep, Musul, Kerkük gibi şehirlerin tarihindeki
rek mi bu marşları bana dinletmek istemiyorsun? Türk damgası yok sayılmıştır.
Marşlar çalınsın. Pencereyi biraz daha aç! Onla- Bugün, Türkiye’nin Suriye’deki karışıklıklar-
rı doya doya dinleyeyim. Oğlum, biz devlet-i met- da atak bir dış politika izleyip Esad sonrası Suri-
buamıza ihanet ettik. İstanbul’da on yedi sene ye’de elini güçlendirme imkanı bulunmaktadır.
ikametimiz sırasında hepimiz mesut ve bahtiyar Üzülerek görüyoruz ki, pek çok ulusalcı “Ne işi-
idik. Sizler birer şehzade gibiydiniz. Her birimiz miz var Suriye’de” demektedir. Halbuki, yazı-
devlette mühim mevkiler işgal ediyorduk. Siz mızda da ifade ettiğimiz gibi, Suriye bin yıla ya-
meb'us, ben Şûrâyı Devlet âzası idim. Allah, şim- kın kesintisiz bir süre Türklerin yönettiği bir böl-
di bizim cezamızı veriyor. Korkarım ki, bir gün gedir. Ve Türk yönetiminden çıkması Arapların
daha büyük felâketlerle karşılaşabiliriz. Al- bağımsızlıkçı-milliyetçi mücadelesi sonucu de-
lah'tan en büyük niyazım, cezalarımızın çoğunu ğil, Birinci Dünya Savaşı’nda İngiliz altını, İngi-
hayatta çektirmesidir. Tâ ki âhiret gününde gü- liz mermisi, İngiliz subayı, İngiliz gemisi ve İn-
nahlarımız azalmış olsun!” giliz uçağı sayesinde olabilmiştir.
Şerif Hüseyin önderliğinde başlayan Arap is- Çok eski bir tarihten değil, yüz yılı bile bul-
yanının Araplar için hayırlı sonuçlandığı söyle- mayan bir geçmişten bahsediyoruz. Türklerin
nemez. İsyan Arapları özgürleştirmemiş, Os- Suriye’deki söz hakkı, ABD’den de, AB’den de,
manlı yönetiminden çıkıp İngiliz ve Fransız yö- Kürtlerden de, İran’dan da fazladır.
netimine girmelerine neden olmuştur. İsyan an-
Bugün sınırlarımız içinde yer alan Hatay’ın
cak Batılılar için, o da bölgenin Türk hakimiye-
konumuna haritada bir bakın. Ve biraz doğuya,
tinden çıkarılmasına neden olduğu için hayırlı
çok değil 100 kilometre kadar doğuya, gittiğiniz-
sayılabilir. Ancak İngiliz ve Fransızların çok
de Halep’i göreceksiniz. Aynı hatta doğuya doğ-
akıllı bir şekilde Osmanlı hakimiyetinden çıkan
ru birkaç yüz kilometre daha ilerleyin, Musul’a
topraklarda Ürdün, Suriye, Irak, Suudi Arabistan
rastlayacaksınız. Bugün Hatay ne kadar Türk ise,
gibi tarihsel geleneklere dayanmayan ve tama-
Mondros öncesi Halep ve Musul da o kadar
men cetvelle harita üzerinde çizilmiş sınırlar
Türk’tü. Hem nüfus olarak hem de tarihsel ve
içinde yapay devletlerin kurulmasını sağlamıştır.
yönetsel olarak... Suriye meselesine bakarken bu
Arap kabileleri ve İbni Suud, Şerif Hüseyin, İbni
hattı unutmamak ve yaklaşık 100 yıl önce bu hat-
Reşid gibi birbiriyle asla anlaşamayacak büyük
tın kuzeyinin %75-80 Türk olduğunu bilmek ge-
köklü aileler arasındaki çekişmeleri sonuna ka-
rekiyor. “Ne işimiz var Suriye’de?” sorusunun
dar kullanan, hatta bu çekişmeleri kışkırtan em-
gerçek yanıtı burada yatmaktadır...
peryalistler, Ortadoğu’nun bir daha birleşmeye-
cek derecede parçalanmasını sağlamıştır.