PDF of Islam Da Sehitlik 1St Edition David Cook Full Chapter Ebook

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

■slam da ■ehitlik 1st Edition David

Cook
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/islam-da-sehitlik-1st-edition-david-cook/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Numenéra Vortice 1st Edition Monte Cook

https://ebookstep.com/product/numenera-vortice-1st-edition-monte-
cook/

Trumbo Bruce Cook

https://ebookstep.com/product/trumbo-bruce-cook/

Numenéra No Vale Púrpura 1st Edition Monte Cook

https://ebookstep.com/product/numenera-no-vale-purpura-1st-
edition-monte-cook/

Problemas Clássicos de Ciência da Computação com Python


1st Edition David Kopec

https://ebookstep.com/product/problemas-classicos-de-ciencia-da-
computacao-com-python-1st-edition-david-kopec/
Gigantes da estratégia 2nd Edition David B Yoffie
Michael A Cusumano

https://ebookstep.com/product/gigantes-da-estrategia-2nd-edition-
david-b-yoffie-michael-a-cusumano-2/

Gigantes da estratégia 2nd Edition David B Yoffie


Michael A Cusumano

https://ebookstep.com/product/gigantes-da-estrategia-2nd-edition-
david-b-yoffie-michael-a-cusumano/

■■ ■■■■■■■■ 1st Edition Gray Cook

https://ebookstep.com/download/ebook-53477750/

Assassinos da Lua das Flores Petróleo morte e a criação


do FBI David Grann

https://ebookstep.com/product/assassinos-da-lua-das-flores-
petroleo-morte-e-a-criacao-do-fbi-david-grann/

O despertar de tudo 1st Edition David Graeber E David


Wengrow

https://ebookstep.com/product/o-despertar-de-tudo-1st-edition-
david-graeber-e-david-wengrow/
DAVIDCOOK

ISLAM'DA ŞEHITLIK

KABALCI YA YINCILIK: 148

Antropoloji, Arkeoloji, Mitoloji Dizisi: 15


David Cook

Martyrdom in Islam

© Cambridge University Press, 2007 (Akçalı Ajans) 2017


Islam'da Şehitlik
© Kabalcı Yayıncılık,lsıanbul 2017

Birinci Baskı: Mayıs 2017

Yayın Yönetmeni: Murat Ceyişakar

Çevirmen: Beyza Topuz

Kapak Tasarımı: Hülya Temel

KUZGUN YAYINEVl DAGITIM PAZARlAMA LTD. ŞTI.

Abbasaga Mah. Yıldız Cad. Emek Iş Haru No: 51/1 Kat: 4

Beşiktaş 34353 lstanbul

Tel.: (0212) 236 6234-35 Faks: (0212) 236 6203


yayinevi@kabalci.com.tr www.kabalciyayinevi.com

iııtemetten satış: www.kabalci.com.tr

Sertifika No. 21894

KÜTÜPHANE BILGI KARTI

Caıaloging-in-Publication Data (CIP)

David Cook

Islam'da Şehitlik
1. Şehitlik 2. Cihad 3. Cennet

ISBN 978-605-9872-45-4

Baskı: Yıkılmazlar Basın Yay. Prom. ve Kagıt San. Tic. Ltd. Şti.

Evren Mah. Gülbahar Cad. No: 62/C

Güneşli - Bagcılar!lsıanbul E-mail: info@ozkaracan.com.tr

Tel.: 0212 515 49 47 - 0212 630 34 73 Faks: 0212 602 02 10

Matbaa Sertifika No. 11965


DAVIDCOOK

İSLAM'DA ŞEHiTLİK
Çevirmen: Beyza Topuz

(@ KAlALCI YAYilClUK
İslam'da Şehitlik

Islami şehitlik son zamanlarda radikaller tarafından gerçekleştiri­


len intihar saldırılarıyla ilişkilendirilmektedir. Oysa David Cook'un da
göstermeye çalıştıgı üzere bu durum, imihan kınayan ve imanlı ola­
rak ölen herkesin şehit olarak sayılabilecegini belirten şehitligin klasik
tanımından oldukça farklıdır. Şehitlik hakkındaki fikirler ve görüşler
sıklıkla karşılaşılan durumlara uygun olarak gelişmiştir. Tüm Cook'un
anlatmaya çalıştıgı ise insanların ıstırapları ve imanlarının ispatı için
ölüme bu denli istekli oluşlarının kendisine hayran bırakan tarihine ait
tüm farklı yorumların tekamülüdür. Kitap, Yahudi ve Hristiyan kay­
nakları da dahil olmak üzere konuyla ilgili en eski kaynakları referans
alır. Şehitligi meydana getiren durumları tartışır. Sünniler ile Şiiterin
şehitlige yaklaşımının arasındaki farklılıklara deginir. Insanların
Islamiyet'i benimsernesinde şehitligin rolüne dikkat çeker ve romantik
şehitligin edebiyattaki dışavurumuna deginir. Kitabın son bölümünde
ise günümüz radikalleri arasındaki şehitlik algısına yer verilir. Bu ko­
nuyu bu kadar sistemli bir şekilde ele alan, tüm dünyadaki Müslüman
literatürüne yer vermesinin yanı sıra Arapça ve Farsça kaynakları bu
kadar yogun kullanan başka bir kitap daha yoktur. Bu kitap Islam tarihi
ögrencileri ve oldukça ihtilaflı "Islam'da cihat ve şehitlik" konularına
ilgi duyan herkesin baş ucu kitabı olacak niteliktedir.

David Cook, Rice Universitesi Religious Studies bölümünde Doç.


Dr. Olarak görevini sürdürmektedir. Studies in Muslim Apocalyptic
(2002), Understanding]ihad (2005) ve Contemporary Muslim Apocalyptic
Literature (2005) isimli kitapları bulunmaktadır. Islam tarihindeki

konular alanında uzman araştırmacılar tarafından Islam tarihi,


toplumu ve kültürünün farklı yönlerini ele alıp inceleyen geniş bir

s
yelpazeye sahiptir. Kitapların yaklaşımı temaliktir ve konuları kapsayıcı
ve bütüncül bir şekilde ele alır. Yapılan araştırmalar genellikle Islam
tarihini, Islam'ın doğuşundan Osmanlı Imparatorluğu zamanlarına
kadar ele alsalar da, bazı araştırmalar konuya göre belli bir dönem
üzerinde daha detaylı analizler ortaya koyarlar. Geçmişi yorumlayan ve
aydınlatan kitapların hepsi Islam medeniyeti ve Islamiyet'in insanlarını
daha iyi anlayabilmek için birer geçit kapısıdır.

Editoryal Danışman:

Patricia Crone, Institute for Advanced Study, Princeton University

Hal-i hazırda yayınlanmış olanlar:

Chase F. Robinson, Islamic Historiography

jonathan P. Berkey, The Formatian of Islam: Religion and Society in the


Near East, 600-1800

Michael Cook, Forbidding Wrong in Islam: An Introduction

6
IÇINDEKlLER

Teşekkür . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . 9

Sözlükçe . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ıı

Kronoloji . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı5

ı. Dinlerde Şehitler . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı9

2. Islamın Dogtışunda Şehitlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37

3. Şehitin MeşruTanımları, Sınırları ve Mükafatları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7ı

4. Mezhepçi Islam Sünni, Şii ve Sufi Şehitligi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 95

5. Şehitler: Ortaçag Islam Dünyasında Mücahitler ve Davetçiler . . . . . ı47

6. Aşk Şehitleri ve Destansı Kahramanlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 189

7. Kehanet, Kefaret ve Aniatı Çeşitleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22 ı

8. Çagdaş Radikal Islam'da Şehitlik . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 253

9. Islam'da Şehitlik Geçmiş ve Günümüz . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 305

Ekler: Ashab-ı uhad Kıssası ve GünümüZ Şehitlik Aniatıları Çevirileri .. 3ı 7

Bibliyografi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 335

Dizin . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 369

7
TEŞEKKÜR

Bu kitabı yazarken görüşleri ve yerinde eleştirileriyle bana yar­


dırncı olan birkaç kişiye teşekkür etmek istiyorum: metnin tarnamı­
nı okuyup keskin zekasıyla eleştirilerde bulundugu için en yakın ar­
kadaşım Deborah Tor'a. Yıllardır lslarn üzerine araştırma yapmam
için beni teşvik eden ve taslak metni baştan başa okuyan anne ve
babarn W. Robert ve Elaine Cook'a. Birlikte çalışılması çok keyifli
olan ve kitabın taslagını okuyan meslektaşını Paula Sanders'e. llk
taslagı okuyan araştırma asistanını Olivia Allison'a. Olivia ayrıca
Müslüman coğrafyasında (Afrika, Ortadogu ve Orta Asya) yaptığını
araştırmalarda bana oldukça yardım etmiş ve karşılaştıgımız sayı­
sız zorlukta benimle beraber büyük bir sabır ömegi sergilerniştir.
Içlerinde Noorain Khan ve Saira Karirn'in de oldugu ve taslak metni
baştan sona okuyan en iyi öğrencilerimden bazılarına çok teşekkür
ederim. Bahtiyar Babacanov, Betül Çavdar (Türkçe'den çevirilerde),
Peter Dorman, April DeConick, Rich Haeder, Mes'ud Halili (bir­
kaç keyifli akşam geçirdik ve ondan Ahmet Şah Mes'ud'un şehitli­
gini birincil agızdan dinleme fırsatı buldum), Joshua Lingel, Badrus
Sholeh ve Elizabeth Urban'ın kıymetli yardım ve tavsiyelerine maz­
har oldum. Ayrıca, Nijerya'daki State University of L:ıgos'ta görev
yapan Muhammed Iysa Bella'ya şehitlik üzerine yaptığımız tartış­
malar ve entellektüel açıdan oldukça verimli sohbetleri için teşek­
kür etmek isterim. Rice Üniversitesi'ndeki meslektaşlanın özellikle
de Elias Bongmba kitabın yazılış aşamasında her zaman destekçim
olup yardımlarını, hiçbir zaman esirgemediler. Islami şehitlik kav­
ranunı ilk kez ondan öğrendiğim Hebrew University of]erusalem'de
Etan Kohlberg'e de aynca teşekkürü bir borç bıhrim. Araştırma ve

9
Teşekkilr

yazım sürecinde, eserirn Smith Richardson Foundation ve Baker


Institute for Public Policy tarafından maddi olarak desteklenmiştir.
Araştırmarnda kullandıgırn kitaplann çogu jon R ve Paula Mosle
Rcsearch Funds tarafından saglanan fon sayesinde satın alınabilrniş­
tir. Ekler II (b), CNN izniyle yeniden yayınlanmıştır. Geçmiş yıllarda
oldugu gibi bu kitabın yazılış süresince de pek çok kez yardımlarını
gördügürn Cambridge University Press editörü Marigold Acland'a
ve bu kitabıının redaktörü Adrian Stenton'a özel teşekkürlerimi su­
nuyorurn. Şunu da söylemekte fayda vardır ki kitapta yer alan tüm
hatalar yalnız benim sorurnlulugurndadır.

!O
SÖZLÜKÇE

Arnvas Filistin'de tarihi bir şehir.

Apokalips Yunanca'da "vahiy, ortaya çıkarma, ifşa etme" gibi


anlamlara gelir. Günümüzde "felaket, kıyamet" gibi
anlamlara gelse de, Yeni Abit'in bir bölümü olan
"Vahiy Kitabı"nın Yunanca'daki karşılıgıdır. Bu ki­
tapta gelecege dair sembolik bir anlatım söz konu­
sudur.

Centurion Antik Roma Lejyonlarında görev yapan subay.

Cizye Şer'i hukuka göre, Müslüman bir devlette yaşayan


gayr-i muslimlerden askerlik yapmamaları karşılı­
gında alınan vergi.

D ec cal Sözlükte bir şeyi örtmek, boyamak anlamlarına gel­


mekle birlikte; terim olarak ilahi dinlerde kıyamet
alametlerinden sayılan ve insanları dogru yoldan
saptırmaya çalışacagı kabul edilen olaganüstü
güçlere sahip kişiye verilen ad.

Dragon 12 hayvanlı Çin takviminde 5. Ayı simgeleyen ej­


derha.

Edomlular M.Ö. günümüzdeki Ürdün'e komşu olan ve Ölü


Deniz'in güneyindeki Necef Çölü ve Arap Vadisi'nin
yer aldıgı bölgede yaşayan bir Yahudi kavmi.

Eşratü's-sa'a Kıyamet alametlerinin Kuran'daki ifade şekli.

Fakih Islam'ın temel iki kaynagı olan Kuran ile


Peygamber'in hadis ve sünnetlerine dayanarak hü­
kümler çıkaran alim, lslam hukukçusu.

ll
Sözlukçe

Fetva Herhangi bir konunun Islam hukukuna uygun olup


olmadığına dair müftü veya şeyhülislam tarafından
verilen hükümlere verilen ad.

Gazve Hz. Muhammed'in Islam Ordusunun başında biz­


zat katıldığı savaşlar.

Hicret Mekkeli müşriklerin artan baskılarından kurtulmak


için Hz. Muhammed ve diger tüm Müslümanların
622 yılında Mekke'den Medine'ye yaptığı göç.
Horosan Farsça'da "güneşin dogdugu yer" anlamına gelen ve
bugünkü tran'ın dogusu ve Afganistan'ın batısında
kalan bölge

i'tikaf Her türlü kötülükten arınmak ve Allah'a tam bir


teslimiyet içerisinde ibadet ve taat amacıyla zama­
nının belirli bir kısmını bir ibadet yerine kapanarak
her türlü nefsani ve şehevi arzulardan uzak durrna.

İhtida Başka dinden olan kimselerin din degiştirerek


lslamiyet'i kabul etmesi.

İsna' 'aşeriye : Ali b. Ebu Talip ile başlayıp Hüseyin b. Ali'nin soyu
ile devam eden On lki lrnam'a inanıp saygı gösteren
bir Şii mezhebi.

İşrakl .işrakiyye:Şehabeddin es-Sühreverdi'nin (ö. 587) kurdugu


mistik ve teosofik felsefe.

Kabul . Afganistan'ın başkenti.

lKabul .. Bazı Abbilsi halifeleri döneminde Kur'an'ın indirilişi


yahut yaratılışı konusunda bazı illimlerin sorguya
çekilip eziyet edilmesine ilişkin olaylara verilen ad.

12
Sözlükçe

Kıssa Kur'an'da anlatılan geçmiş toplumlarla ilgili ibret


ve ögüt verici hikayeler. Bu hikayelerin bir bölümü
geçmiş peygamberlerin hayatından kesitler sunar.

Küheylan Soylu arap atı.

Mahaula Kazınetik boya.

Maktul Öldürülmüş, katiedilmiş kimse.

Masan Hindu kötülük tanrıçası.

Mevali Erken dönem İslam'da azad edilmiş köle sınıfı.

Misojini Kadın düşmanlıgı, kadın nefreti.

Muhtesip Kaza ve şehirlere atanarak, esnafı lslami çerçeveye


göre denetleyen devlet görevlisi.

Mücerrep Denenmiş, sınanmış, test edilmiş

Müfessir Kuran'ın anlamını açıklayıp yorumlayan ve bu mak­


satla eser yazan lslam alimiere verilen isim.

Münzevi Insanlardan uzaklaşarak kendi köşesine çekilmiş


olan, tek başına yaşayan.

Müstekbirfuı: Kibirlenenler, kendini büyük görenler.


Mütedeyyin Dinine baglı olarak yaşayan, dindar kimse.

Necdef Kırıcılık, kabalık, sertlik

Panteon Antik Çag'da Yunan tanrıianna verilen ad.

Rektum Kalın bagırsagın anüse açılan son bölümü.

Riyazet Nefsin isteklerine yüz çevirerek, sade ve dindar bir


hayat yaşama, çilecilik.

Sanhedrin 165'ten psikoposlugun bitimi olan M.S. 425' kadar


Roma Filistin'inde görev yapmış Yahudi Konseyi

13
Sözlükçe

Senkretizm Bagdaştırmacılık. Farklı kültürlere veya diniere ait


olan çeşitli söylem, fikir veya külderin yeni bir kült
veya din potasında eritilip bagdaştırılması.

Seriyye Hz. Muhammed'in bizzat katılmadıgı askeri hare­


katlar.
Talibü'l-ilm llm talebesi.
Teosofi Dünya üzerindeki tüm din ve inançların belli bir
noktaya kadar gerçegin bilgisine sahip oldugunu,
bu yüzden de hakikate ancak sezgisel bilgiyle ulaşı­
labilecegini savunan bir felsefi inter düşünce.

Vaftizci Yahya Hz. lsa'nın çagdaşı olan Yahudi vaiz Yahya peygam­
ber.
Zahid Dünyadan elini etegini çekerek çok sade ve takvalı
bir hayat yaşayan kimse; sofu.

Zmd.ık Allah'ın varlıgını, birligini ve ahireti inkar ettigi hal­


de inanmış gibi görünen kimse.

Zühd Dünyalık heva ve heveslerden el etek çekerek, nef­


sini isteklerinden arınduma ve ibadete yönelme,
takva.

14
KRONOLOJİ

c. M.Ö 305-70 Seleukos lmparatorlugu

c. M.Ö 167 Eleazar'ın şehitligi ve Makkabiler lsyanı'nın


başlangıcı

c . M.Ö 70-M.S 475 Roma lmparatorlugu

c . M.S 30 lsa Mesih'in çarmıha gerilişi

llS, Polycarp'ın şehitliği

c . 300- 1453 Bizans İmparatorluğu

c. 6 10-22 Muhammed'in Mekke'de peygamberlik süreci­


nin başlaması

622 Medine'ye Hicret

624 Bedir Savaşı

625 Uhud Savaşı (Hamza'nın şehitligi)

627 Hendek Savaşı

630 Mekke'nin Fethi

632 Muhammed'in ölümü

634-732 Büyük lslam fetihleri

66 1 Ali'nin öldürülmesi

66 1-747 Emevi Hanedanlıgı (Şam merkezli)

680 el-Hüseyin'in şehitligi

682 Ukbe b. Nafi'nin Berberiler tarafından şehit


edilmesi

747-1258 Abbasi Hanedanlığı (Bağdat merkezli)

15
Kronoloji

754 Ebu Müslim'in öldürülmesi

833-47 mihne, lbn Hanbel'in eziyet görmesi


922 el-Hallac'ın şehitligi

1031 Gazneli Mahmut tarafından Hindistan'a seferler


düzenlenmesi

1 1 31 Aynü'l-Kudat el-Hamadani'nin şehitligi

1 191 Şehabeddin es-Sühreverdi'nin şehitliği

1273 Celaleddin el-Rumi'nin ölümü

1490'lar (?) Hindistan'da Kebir'in aktif olduğu zamanlar

1490- 1 500 (?)Endonezya'da Siti Jenar'ın aktif olduğu za­


manlar

1492 Yahudi ve Müslümanların resmi olarak


tspanya'dan sürgün edilmesi

1 5 1 7- 1 924 Osmanlı Hanedanlığı Clstanbul merkezli)

1529-93 Timbuktu alimlerinin öldürülmesi

1 609 - 1 4 Moriskoların tspanya'dan kesin olarak sürüi­


mesi

1 658- 1 707 Hindistan'da Aurengzeb hakimiyeti

1 804- 1 2 Nijerya'mn kuzeyinde Fulani cihadı

1881-85 Sudan'da Mehdi

1948 İsrail devletinin kuruluşu

1 967 Altı-Gün Savaşlan

1979-92 Afgan cihadı

1 980-88 lran-Irak Savaşı

16
Kronoloji

ı 987-93 Filistiniiierin Birinci lntifadası

ı 992-95 Bosna-Hersek Savaşı

ı999-2009 Çeçen Savaşı

2000-04 Filistiniiierin tkinci lntifadası

ı ı Eylül 2000 ı el-Kaide'nin New York ve Washington DC


saldınsı

17
1- Dinlerde Şehitler

Samson dedi hi: "Bırakın Filistinliler için öleyiml" ve sonra bütan


gücüyle sütunlara yüklendi ve tapınagı yerle bir etti. ..
Böylece, hayattayhen öldürdügünden daha çoh sayıda insanı, öldügünde
öldürdü.

G-lahimler 16:30)

Beşinci mühürü açtıgında, sunagın altında, Tanrı'nın SÖzÜ ve


sürdürdükleri tanıhlıh nedeniyle öldürülen/erin canlarını gördüm.
Yühseh sesle feryat ederek şöyle diyorlardı: Kutsal ve gerçek olan
Efendimiz/ YeryüZünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın
öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin? Onların her birine
beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi öldürülecek olan öbür Tanrı
kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek kısa bir süre
daha beklemeleri istendi.

(Vahiy 6:9,11)

Şehadet görgü tanıklıgıdır. Görgü tanıklıgı ise, muhatapla şah­


si güvenilirlik ve tecrübe yoluyla iletişim kurduğundan en kuvvetli
tanıtım çeşitidir. Dolayısıyla, dünyanın misyonerlik faaliyetlerine
sahip dinlerinin belli bir süreç içerisinde diger inançlardan ayırt
edilebilir ve degişmez nitelikte tanıtıcı şehitlik sanatı geliştirmeleri
şaşırtıcı degildir. Ikinci kısımda Islami şehitligin özel toplulukları­
na değinmeden önce ilk olarak, tarihsel doğrulukları onaylanmış
şehitler ve onların bizim gözümüzde hayal kırıklığı olan şehitlikle­
rinin hikaye türünden gelişimini inceleyecegiz: düşman tasvirleri,
muhatap katılımının mahiyeti ve bu katılımdan beklenen taahhüt

19
IslAm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

ile şehitligi ve yol açtıgı acıma duygusunu ebedileştiren şehitlik


hikayelerinin biçimi.

Şehitligi-n başarılı sayılabilmesi için öncelikle ortada bir şehit ol­


malıdır. 1 Bu mutlak bir gerekliliktir ve şehitlik ile şehitlik anlatılan,
bir amaca olan sonsuz sadakatini göstermek amacıyla ıstırap ya da
ölümü seçen, bazen daha büyük bir grubun parçası olsa dahi niha­
yetinde bir birey hakkında konuşuyor olmamız gerçegiyle özetlene­
bilir. Genellikle, şehit, muhataba şehitin çilesiyle ilişki kurmasına
imkan saglayan çilenin hagiografik anlatımı vasıtasıyla biraz ger­
çeklik kazanır. Diger bir deyişle; şehitlik, meydana geldigi. toplum
baglamıyla iletişimsel bir güce sahip olmalıdır. Şehit herhangi bir
inanç sistemi içinde bir inanca sahip olmalı ve diger bir inanç siste­
min karşı koymak için gönüllü olmalıdır. O, inanç ve inançsızlıgın
karşı karşıya geldigi tanımlayıcı noktada ayakta duracak -ama bu
iki kategori şehit, düşman, muhatap ve tarihsel-hagiografik hikaye
yazarırun kafasında inşa edilir.- ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi tanım­
layacaktır. Bu baglamda, şehit önceden aşikar olan ya da olmayan
hayatıyla bir sınır çizer.

Bu yüzden, şehitin kendisi ugruna ölmeye razı oldugu inanç sis­


teminin esas yapısının yaşayan bir tanımı olur. Şehitin tanımlayıcı
rolü, söz konusu inanç sistemi belli bir cografi bölgede saldırı al­
tında oldugunda, azınlık durumunda oldugunda ya da politik ve
kültürel olarak hakim durumda olmadıgında en çok yardımcı olan

1
Eugene ve Anita Weiner, The Martyr's Conviction, s.9 üç çeşit şehadet içerir:
Linaneını ya da ilkelerini bırakmaktansa eziyet ya da ölümü seçen; 2. Birinin
kanaati sonucu işkence gören ya da ölen; 3. Uzun süre büyük bir acı ya da ıstırap
çeken.
1
Çev. Notu.Azizlerin hayatını ele alan

20
Dinlerde Şehiılik

faktördür. Bu gibi durumlarda, din degiştinne ya da inanç siste­


minin temel değerlerinde nisbi kayıp meydana gelebilir. öyle ki,
pek çok inanç sahibi bu değerleri tamamen değersiz görebiliyorlar.
Şehitin inanç sistemine yapılan saldınlar, genellikle daha üstün bir
inanç sistemi olarak algılanan inancın herkesi kapsayan doğası ta­
rafından eşgüdümlenebilir ve sistemli ve sürekli olabilir. (Kimi za­
man, hakim olan inanç sistemi bile kendisini böylesi bir atağı yerle
bir edici güç olarak algılayamayabilir; onun hakimiyeti sadece, daha
sonradan bağımsızlıklarını ya da imajlarını korumak için bir şehit
figürüne ihtiyaç duyan, tabi konumundaki inanç sistemleri için bir
kuşatma oluşturur.)
Şehit ise ister istemez bu dengeyi bozar. Her şeyden önce, bir
ifade de bulunarak iki inanç sistemi arasında bir sınır çizer. Daha
sonra, bir örneklik teşkil ederek diğer dindaşlarının inançlarının
sorgulanması ve değerlendirilmesi konusunda baz alınacak bir tavır
standartı oluşturur. Tabi olan ya da zulmedilen inanç sisteminin,
uğruna ölmeye değer bir şeye sahip olduğunu halka açık olarak
göstererek, diğer inananların üzerine yüklenen değer ve sorumlu­
luk arttırılır ve söz konusu inanç sistemi vurgulanmış olur. Üçüncü
olarak şehit sınırlar ve örnekler oluşturarak, en azından şehitin ve
onun hagiografik yazarının algısına göre öncelerde belirsizlik ve ek­
siklik olan konularda bağlılık ve sağlamlık yaratır. Ama tüm bunları
gerçekleştirmek için, şehit adayı genellikle ölümle sonuçlanan süre­
ci gönnelidir. Bu ise şehitlikle tanımlana gelen bir takım olaylar zin­
cirini içerir: düşmanın bariz olan adaletsizliği, şehit vücudunun bir
kısmında kayıp, vücudun kimi yerlerinde bir çeşit boğuşma izleri
ve nihayetinde şehitin ölümü. Bazı şehitlik örneklerinde bu olaylar
özel olarak şehite yönelmiş olmasa da ideal olan tüm bu bileşenlere
sahip olan bir şehitlik anlatısıdır. (Şöyle ki, şehitin ızdırabı ya da

21
IslAm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

düşman tarafından ugradıgı haksızlık dalaylı yoldan olabilir ya da


özünde şahsi olmayan bir amaca sahip olabilir.)

Ayrıca belli bir muhatap kitlesi olmalıdır. Muhatabın ne şehitlik


öncesi ne de şehit edilme gerçekleşirken fiziksel olarak olay yerin­
de olması gerekmez; ama bunlara ilişkin bilgiye ulaşması gerekir.
Eger muhatap kişisel olarak şehitligin görgü tanıgıysa, o zaman bu
duygusal ve tramvatik olayın toplumsal hafızası etrafında yekvücut
olması gerekir. Eger muhatap şehitlik olayının yakın bir görgü şa­
hidi degilse, o zaman hikayeyi şekillendirecek ya da olayları ikincil
dinleyicilere aktaracak kişiye, olaylan hikayeleştiren bır iletişim ara­
cı olmalıdır. Şehitligin bu aşaması belki de asıl kayıp ya da şehitli­
gin kendisinden bile daha önemli olan oldukça kritik bir konuma
sahiptir. Çünkü bu aşamada iletici tarafından oluşturulan söz ko­
nusu tramvatik olayların duygusal yönden güçlü bir anlatısı tarihsel
hafızanın şekillenmesinde etkin rol oynar. Yazar ya da hagiografik
figürün muhataptan birileri oldugu durumlarda ise aynı yazar ya da
hagiografik figür, olayları resmederken çok daha büyük yorumlama
rolüne sahip olur. Bu noktadan sonra, muhatap bir gelenek inşa
etmeye devam etmek için, şehitlik olayının ilk yorumlanmasından
yola çıkar ama genellikle anlatının ilk baştaki yorumlamasını geniş­
leten ya da esas olayla çok küçük bir ilişki kuran yeni bir hikaye ya
da hikayeler döngüsü kurgular.

ldeal olarak, şehitligin başarılı sayılabilmesi için ortada mu­


hatabın tepkisini üzerinde toplayan mutlak bir fenalık olmalıdır.2
Şehitligin bu olmazsa olmaz unsuru, onun şehit edilme sırasında
her zaman fiziksel olarak görünür olunmasını gerektirmez; ama bu
unsur arka planda belirmeli ya da şehite, onun kaybına veya ona

2 Weiner ve Weiner'in (a.g.e.) "menkıbesel çatışma" olarak tanımladıgı durum.

22
Dinlerde Şehitlik

karşı direnen nihai muhataba karşı cismi bir varlıga sahip olmalıdır.
Bu fenalık, hakim bir güç olabilir, böyle bir hakim gücün temsilcisi
olabilir ya da şehitlik anlatısındaki katılırncıların algısına göre şekil­
lenen dogası geregi yabancı ve zalim bir sistemin temsilcisi olabilir.
Şehitlik hikayesi oluşturulurken, açık ya da üstü örtük bir anlatımla
belli bir düşmanın oluşturulması, onun temel yasa dışılıgı. belki de
fenalıgına karşın şehitin iyiligini tanımak için önemlidir. Böylece,
şehite onun kendi zulmedieileri ve düşmanlarının agzından itibar
ve asaJet verilir.

Bir de şehitlige razı olanlar vardır. Bu insanlar kenarda durmaya,


izleyici olarak kalmaya ya da duygusal olarak tarafsız olmaya çalışır­
lar. Daha dikkatli şekillenen şehitlik anlatılannda tarafların duygu­
sal ve polemiksel kötülemeler ve tacizleri için özellikle ayrı tutulan
bu tür bir grup bulmak olagan dışı degildir. Bu kötülemenin nedeni
bellidir: bu tür bir grup karşıt tarafların birinden birine katılmak
için harekete geçirilebilirler. Tercih edilen bir şehitlik anlatısında,
böyle bir grubun olaya müdahalelerinin olmayışı, magdur şehit için
mücadeleye isteksizlikleri ya da bir müdahalenin olumsuz sonuçla­
rından korkmalan dolayısıyla cezalarını çekerler. Nihayetinde ise,
çekimser olan bu seyirci kitlesinin işledigi suç, şehitligi kendi stan­
dartı, toplanma noktası ve din degiştirme mıknatısı olarak kullana­
bilen daha geniş çaplı bir hareket oluşturabilir.

Tüm şehitler , diger insanların dinini degiştirmek için ölmüş


olmasa da, din degiştirme, şehitlik hikayelerinin nihai amacıdır.
Meydana gelen şehitlik olayının, ugruna ölünülen nedenini du­
yurma becerisi, etkili bir şehitlik hikayesinin yargılanma potasıdır.
Tarihin reddedilen hikayelerini tekrar okudugumuzda, başarısızlık­
larının nedeni belli olur. Bu nedenler; hikayenin yeterince doku-

23
IslAm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

naklı olmaması, iletişim problemi ya da muhatapla baglantı kurma


yeteneksizligi, kavrayışı iyi olmayan muhatap kitlesi ya da şehitlik
anlatısı için uygun olmayan zamandır. Bazen de piyasa, fazlasıyla
kana doydugu için etkilenmek veya hika.yede resmedilen durumu
tanımlayabilmekten aciz kalır. Bu yüzden de şehitlik hikayeleri etki
uyandıracak başanya sahip olamaz. Dolayısıyla, tarihte pek çok şe­
hitlik aniatısına rastlansa da, sadece birkaçı söz konusu inanç siste­
mi ya da topluluk için temsili olarak seçilir. Bu birkaç anlatı içinden
de daha azı kültürel sınırların dışına çıkar ve dünya çapında bir
erişiıne sahip olur. Bu evrenselleşen anlatılar, insanlıgın ürettigi ve
nesilden nesile ilham kaynagı olmaya devam eden en hareketli ve
dramatik olanlar arasındandır.

Şehitligin sonu kan ve kayıpla ilgilidir. Şehitlik hikayelerinin


korkunç oldugu ve insaniann birbirlerine yükledigi acıya fazla
odaklandıgı su götürmez bir gerçektir. Aynca hiç de azımsanmaya­
cak sıklıkla, şehitlik anlatısı, muhatabı yorgunluga yenik düşürecek
ve muhataba bıkkınlık verecek derecede gereginden fazla uzatılabi­
lir, kan ve udıraba fazla odaklanabilir. Bu yüzden, bazı şehitlik an­
latılan her bir kelimesi sayılacak kadar kısadır, özlülüge odaklanır
ve hayal gücü sayesinde korku seviyesini aşmaya çalışır. Anlatının
kelimeleri sayılı oldugu zaman, muhatap tüm salıneyi hayal ederek,
kulaktan kulaga yeniden anlatım devam ettikçe oluşan, olayları ye­
niden inşa etme sürecinde ortaya çıkan boşlukları kendi doldurur.
Ama kanlı detaylan daha ayrıntılı şekilde anlatmak ve muhatabı,
şehitin maruz kaldıgı bitmek bilmeyen eziyetlerini ezber yapma ri­
tüelleriyle toplu suçluluk ve pişmanlık duygusuna yönlendirmek
daha yaygın bir yöntemdir. Bu ezberden okuma süreci, şehitlige ka­
yıtsu kalma günahının cezasını muhataba topluca çektirir, özellikle

24
Dinlerde Şehitlik

her sene devam edilen Hristiyan inancındaki Kutsal Cuma (Good


Friday) ile Paskalya (Easter) ve Şii Islam'daki Hz. Hüseyin'in şeha­
detinin Muharrem ayının onuncu gününe denk gelen Aşura merasi­
mi buna en güzel örneklerdir. Bu tür şehitlik hikayelerinin detayları
genellikle muhatap tarafından bilinir ve olayların yeniden aniatılışı
ve muhatabın olaylara katılmak için hissettigi duygu ihtiyacı sebe­
biyle genellikle genişletilir.

Yukarıda, geniş bir tarihsel çerçeveden de görülebilen şehitlik


anlatılarının belli başlı baglayıcı olay örgülerinden bazıları sırala­
nırken, her şehitlik anlatısının bu konuların her birini içermedigi
ve de hepsinin tüm bu mantıksal gereklilikleri dikkatlice işlemedi@
unutulmamalıdır. Dini ve siyasi topluluklar arasında muhatap kit­
le ve şartlar degişebilir ve şehitlik anlatısının konu gelişimi, bugün
bile devam eden bir süreçtir. Şehitlik hikayelerinin temel konuları
etrafındaki degişkenler , olası şehit ve muhatap sayısıyla ilgili olarak
sınırsız oldugu için, şehitlik konusunun müthiş bir giriftlik ve tarih­
sel derinlige sahip olmasına şaşmamak gerek. Bu tarihsel derinligi
anlamak için, gelin dünyamızı etkilerneye devam eden en eski şehit­
lik anlatılanndan başlayalım.

Yahudi Şehitliği

Tarihsel bir bakış açısıyla bakacak olursak, tanımlanan en eski


şehit örnekleri Yahudilere, özellikle de Büyük ıskender'in fethinden
sonraki M.Ö 330'lu yıllarda Orta Dogu'nun Hellenleştirilmesi dö­
nemindeki Yahudilere aittir. Büyük İskender'in başarıları, özellikle
Seleukos lmparatorlugu (305-70 yılları), Yakın Dogu'nun, o dönem­
deki Mosevilik gibi, yerel külderinin içinde Yunan panteonlarına
çok fazla vurgu yapmıştır. Öte yandan, bu dini politika güçlü siyasi

25
Islam'da ve Di�er Dinlerde Şehitlik

ve kültürel bityeniğine de sahipti çünkü Seleukos Imparatorluğu,


Büyük İskender'in diğer pek çok varisi gibi, Yunan aristokrasisi ta­
rafından yönetilen kavimler ve dinlerin heterojen bir karışımıydı.
Bu yöneten sınıfı, özellikle, Doğu Akdeniz Havzası'nda büyüyen
Roma gücüne karşı direnme ihtiyacının olabileceğini Seleukoslara
anlatan Magnezya (Manisa) Savaşı'ndan sonra, imparatorluk içinde
bir çeşit birliktelik yaratmanın yollarını aramıştır.
Şüphe yok ki, Yahudiler direnenlerdendi. Onlar bir grup
olarak yukarda sunulan paradigmaya uymuyordu. Seleukos
Dönemi boyunca, Musevilik misyoner bir din değildi MakkabHer
Dönemi'ninde de bu direniş devam etmesine rağmen, Filistin civa­
rında Yahudi kabilelerinden olan Edomlular gibi bazı yerli gruplar,
zorla dinlerinden döndürülmüşlerdi. Ama diğer türlü bu paradigma
işleyişini korumuştur. Bu zamandaki Yahudilerde liderlik, özellikle
din adamlığı, ziyadesiyle Hellenleşti bu yüzden de sıradan insan­
lardan yabancılaştı. Yahudiler, daha sonradan Tevrat olacak olan
kutsal kitapları etrafında toplanmış, oldukça yüksek bir edebi kül­
türe sahipti. Bu kitaplar kraliyet ve din adamlığılpeygambere özgü
eliderin Tanrı'nın iradesini yorumlama hakkı için ettikleri uzun
mücadeleyi ayrıntılı bir biçimde anlatırdı. Bu ise kraliyelin sahip ol­
duğu imtiyaziara karşı koyma ve bazı durumlarda bu uğurda ölme
istekliliği olduğunu gösterir (örneğin; 1. Krallar Bölümü'ndeki tlyas
Peygamber 18; Yeremya'daki Yeremya Peygamber 20-2 1 , 26-28).
Bu bölümün başında referans olarak verilen Samson gibi diğer ünlü
kahramanların da düşmanlarını öldürmek için inançları uğruna öl­
meye istekli oldukları yazıldı.
Tevrat'ın diğer kitapları da bu tarz hikayelerle doludur. Bu yüz­
den, Yahudiler şehitlik için ziyadesiyle gelişmiş bir kültüre sahipti­
ler. Ama , yine de en istekli şehit bile uğruna ölebileceği bir nedene

26
Dinlerde Şehiılik

ihtiyaç duyar. Bu nedensellik ihtiyacı, haklı olarak bölünmüş ülkesi­


nin çeşitli külderini birleştirme isteği olan Seleukos Hükümdan IV.
Antiokus Epifanis (M.Ö 175-163), tarafından farkında olmadan des­
teklenmiştir. Antiokus, oldukça saglam bir inanç birliğine ve uzak
diyarlara kuvvet gönderecek gücü olan Roma ile karşı karşıyaydı
ve kendi ülkesini birleştirmeye ihtiyacı vardı. Bu birlikteliği sagla­
mak için en uygun alternatif Yunan Tannlarıydı; çünkü lmparator
Yunan kültüründendi ve bu kültür tebasının mefruz ihtiyaçlarını
karşıtayabilecek düzeyde bir çeşitlilige sahipti. Siyasi olarak, bu bir­
leşme yöntemi mantıklı gözüküyordu ama Yahudiler ile diger kült
ve kavimler, elli yıl gibi bir süre sonra Seleukos lmparatorlugu'nun
çöküşüne neden olacak olan bir direnişi seçtiler.

Hellenleşmiş ve tavizkar hale gelmiş liderlerine ragmen, bazı


Yahudiler, Antiokus'un dini reformlarını kabul etmeye istekli değil­
lerdi. Bu isyanın nedeni Daniel'in kitabında (ll: 3 1-35) şöyle tarif
edilir:

Onun3 silahlı kuvvetleri tapınak kaleye saygısızlık etmek için ayakla­


nacak ve günlük kurbanları yasaklayacak. Sonra terk edilmişliğe se­
bep olan nefreti oluşturacaklar. Dalkavukluk yaparak, uzlaşmayı ihlal
edenleri yozlaştıracak ama Tanrısını bilen insanlar ona karşı dimdik
duracak ve direnecek. Hikmet sahibi olanlar kılınçtan geçirilene, yakı­
lana, yakalanana ya da talan edilene kadar pek çoklarını bilgilendire­
cek. Onlar düştüğünde, çok az yardım görecek ve samimi olmayanların
çoğu onlara katılacak. Bilgelerin bazıları tökezlayecek bunun üzerine
belirlenen zaman gelip, son nefeslerini verene kadar anlatılacak, anıla­
cak ve lekesiz olacaklar.4

1 Ya Antiokus ya da daha geniş bir anlayışla tüm Seleukoslar.


4 New Intematiol Version'dan alıntıdır.

27
IslAm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

Kitab-ı Mukaddes'e ait bu seçmeden, en eski şehitlik anlatım­


larında göze alınan tehlikelerin neler olduğu kolayca anlaşılabi­
lir. Kudüs'teki tapınak kültürrün kutsallığına leke sürüldüğü için,
Antiokus'a karşı direnme gerekliliği vardı. Bu kirlilik, lncil yazar­
larının anlayışına göre Hellenleştirmeyle bozulan, Yahudi siyasi ve
dini eliderin ihanetiyle de birleşti. Bu yüzden, direnebilen ve top­
lumu harekete geçiren, bu direnişin sonunda ise kılıçla, yakılarak
ya da başka bir biçimde öldürülen örnekler yaratmak gerekliydi.
Vahiysel yazarın son cümlesinde özetiediği bu sürecin nihai sonucu
ise Yahudi insanının arınma ve temizlenmesidir.

Kralın temsilcileri Kudüs'ün Kuzeydoğusu'nda muhafazakar bir


bölgedeki Yahudileri yeni dini sistem adına kurban vermeleri için
zorlamaya geldiklerinde, Makkabiler Ayaklanması'nın (M.Ö. 167-
40) bu bölgede başlamasına şaşmamalı. Yahudi bir adam kurbanını
sunmak için öne çıktığında, Makkabilerin atası onu öldürdü.
Bu devrimci hareket diğerlerine ön ayak oldu ve birçok şehit
ölümü bunu takip etti. Bu şehitliklerin en ünlü ve paradigmatik
olanı Eleazar'ın şehitliğidir. Bu adamın sürekli domuz eti yemeye
zorlanan ilerlemiş yaşında bir pir oldugu söylenirdi. Makkabiler II
yazarının deyimiyle "Oysa o şerefli bir ölümü iffetsiz bir yaşama
tercih etti. "5 Ona, işkence, hileye başvurma gibi çeşitli caydırıcı
yöntemler uygulandı ya da cezbedici teklifiere zaten yenik düşenler
ile yaşı hürmetine onu ziyarete gelenler tarafından Eleazar'a ses
çıkarmaması için tavsiyeler verildi. Ama tüm bu cezbedici teşvikler
reddedildi; aksine Eleazar işkencecilerine şöyle dedi;

geciktirmeden cehenneme yollayın şunu. "Böyle oyunlar benim iler­


lemiş yaşım için bir şey ifade etmez. Benim oyunum, pek çok genç

5 jonathan Goldstein, Il Maccabees, s.28 1 (ll Maccabees 6: 19)

28
Dinlerde Şehitlik

neslin 90 yaşındaki Eleazar hayatın kısalığı ve faniliği uğruna Musevi


olmayan bir yaşam tarzına geçti diye düşünmesine neden olabilir ve
böylece onlar da benim yüzümden yanlış yola sapabilir. Böylece ben
bu ilerlemiş yaşımda iffetsiz addedilebilir ve alnıma leke çalabilirim.
Doğrusu istenirse, bugün insanların elinde eziyet görmekten azad edil­
miş olmam gerekse bile, ölü ya da diri, her şeye gücü yetenin elinden
kaçamam. Bu yüzden, eğer şimdi cesurca hayatımdan vazgeçersem,
gençlere ölüme nasıl istekli ve asilee gidildiğinin, saygıdeğer ve kutsal
yasalarım ız için güzel bir ölümün asil bir örneğini bıraktığım gibi kendi­
mi de ilerlemiş yaşıma yaraşır davranabilirim.116
Sonra ölene kadar kamçılandı. Bu, muhtemelen Musevilik,
Hristiyanlık ve islam'ın tektanncı geleneklerinden anlaşıldıgı ka­
darıyla şehitligin en eski örneklerinden biridir. Şehit, diğerlerine
göre anlaşılmaz olan bir şey için ölmeye istekliydi. Domuz tüketi­
mi, Eleazar'ın işkencecileri için, birisinin ölmesini gerektirecek bir
şey olmaktan çok uzaktı. Ortodoks Musevilikte bile birinin hayamu
kurtarmak ıçin domuz eti tüketimine izin verilir [pikkuah nefesh
ilkesi] Ama Eleazar'a göre diğerleri için tam bir iman örnegi ser­
gilemek, hayatını sürdürmek ya da llahi Yasa'nın herhangi bir par­
çasını terk etmekten daha önemliydi (aslında sonraki Yahudi şehit
menkıbeleri genellikle Ilahi Yasa'nın çok daha önemli maddelerine
odaklanırlar, örnegin Sebt Günü'nün ya da sünnet töreninin uygu­
lanmaması gibi). Eleazar'ın bu konuşmasının Mahkabiler II yazarı
tarafından Eleazar'ın ağzındanmış gibi göstermesinin hakikat olup
olmadıgını bilmenin bir yolu olmamasına rağmen, (ki muhtemelen
doğru degildir, neredeyse tüm şehitlik hikayelerinde aynı şekilde
aktarılan her olay bu kitapta tartışılacaktır), bu konuşnuı adealleş-

6 A.g.e. (II Maccabees 6:24-28)

29
lsllm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

tirilen şehitin ölüme gidiş tutumunu mükemmel bir şekilde ifade


eder. Eleazar için öncelikler oldukça açıktır: digerlerine örnek ola­
cak bir hayat, Tanrı'nın huzuruna çıkmadan önce yerine getirmesi
gereken sorumluluklar, ve özellikle de onun Ortodoksluk ve baskın
kültüre asimilasyon sürecinde kendisini fiziksel olarak ayrı konum­
landırma ihyitacı.

Klasik şehitlikler için Eleazar örneklik temsil eder. O, ken­


di inancını digerlerinden ayrı tutan bir sebepten dolayı ölmüştür.
Eleazar, ölümü, inancını yüceltmek ve kendini terniz tutmak gibi
özel bir amaçla kucakladı. lşkencecileriyle dürüstçe yüzleşti ve risk­
Ierin neler oldugunu açıkça belimi -hayatını önemsemedigini, gele­
cekte Tanrı'nın eliyle yargılanmasının daha önemli oldugunu, diger­
leri için bir örnek teşkil edecegini- sonra da korkunç bir ölümle can
vermeye gönül hoşlugu ile gitti. Şehitlik anlatısında, onun ölümüne
sebep olan işkenceciler -kırbaçlayanlar- detaylı olarak tanımlanır,
öyle ki okuyucu şahsi olarak orada bulundugunu ve tamamen man­
zaranın duygusal tesirine girdigini hisseder. Sonunda ise Eleazar'a
karşı derin bir saygıyla başbaşa kalır. llahi Yasa'sı ugruna ölmeye
istekli oldu� için, onun ölümü degerlidir ve işkenceciler ise değer­
sizleştirilirler.

Eleazar'dan sonraki bin yıl boyunca, Musevilikte şehitlik


gittikçe önem kazandı öyle ki pek çok Yahudi, hem isteyerek hem
istemeyerek, onun ayak izlerini takip etti. Bu Yahudi şehitliklerin
çoguna Müslümanlar değil; aksine Hristiyanlar sebep oldugu için (en
azından Adolf Hitler gibi Avrupalılar, Hristiyanlık ya da Hris�iyanlık
sonrasından geldigi için) daha sonraki Yahudi şehitliklerinin çok
büyük bir kısmı bu kitabın amaçları için uygun değildir.

30
Dinlerde Şehitlik

Hristiyan ŞehitliAi

Hiç şüphe yok ki en ünlü Yahudi şehit lsa Mesih'tir. Onun


Hristiyanlıgı oluşturan temel hikayelerinden biri olarak ölümsüzleş­
tirilen şehitlik öyküsüyle birlikte, şehitlik aniatı sanatı olgunluguna
ulaştı. Analiz için dayanak noktası olarak Luka lncili'nF göz önüne
aldıgımızda ve özellikle yirmi üçüncü bölüme dikkati çektigimizde,
Hz. lsa'nın tüm hikaye boyunca pasif bir rolde oldugunu görürüz.
Hz. lsa bir önceki bölümde (yirmi iki) Getsemani Bahçesi'ne esir
edilir, en yakın mürideri ve arkadaşları tarafından ihanete ugrar;
askerler, gardiyanlar ve dahası çarmıha germe hikayesi zeminine
hizmet eden herkes tarafından alay konusu olur. Yirmi üçüncü bö­
lüm ün başında, Hz. lsa'yı tutuklayan Yahudi liderlerinin onu suçla­
yacak geçerli bir nedenleri olmadıgı konusu okuyucu için açıklıga
kavuşturulduktan sonra Hz. lsa, Roma Valisi Pontius Pilatus'un hu­
zuruna çıkarılır.

Pilatus'un konumu kıskanılmayacak bir konumdur: 4. ayet­


te Pilatus der ki, "Bu adamı suçlayacak bir dayanak bulamadım,"
ama bu ifadenin kalabalıklar tarafından ragbet görmedigi açıktır.
Pilatus, Hz lsa'nın Yehuda'nın vatandaşı degil bir Celile'li oldugunu
ögi"enince, onu yargılanmak üzere yerel yönetici Herod'a gönderir.
Herod'un tahrikleri lsa'nın herhangi bir cevap vermesini saglamaya
yetmez ve Herod onun zararsız olduğunu en azından ölümü hak
etmeye degecek bir şey yapmadıgını düşünür. Tüm şehitlik hikayesi
boyunca, lsa onu suçlayanlara ya hiç cevap vermez ya da pasif, be­
lirsiz cevaplar verir. Bu sessizlik, lsa'ya, her nekadar suçlayıcıları ka­
tılmasa da, itibar ve asalet kazandırır Yahudi liderler ve kalabalıgın

7 Luka lncili, dört lnd içinde genellikle en tarihsel olanı olarak kabul edilir. Ama
elbette ki digerleri gibi, Luka da Hz. lsa'nın şehadetinin tarnamını içerir.

31
lsl1m'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

çagrıları lsa'nın ölmesi gerektigi mesajında hiç de belirsiz degildir.8


Pilatus, bu yüzden, 13-l6'ncı ayetlerde ifade ettigi gibi bir ikilem
içinde kalır:

Pilatus, baş rahipleri, yöneticileri, insanları bir araya toplar ve onlara


şöyle der, "Bana bu adamı insanları isyan etmeleri için kışkırtan biri ola­
rak getirdiniz. Onu gözünüzün önünde sorguiadım ve ona yönelttiğiniz
suçlamaların asılsız olduğunu gördüm. Herod da onu bize geri gönder­
di; gördüğünüz gibi, O ölümü hak edecek bir hiçbir şey yapmamış. Bu
yüzden, onu cezalandırıp serbest bırakacağım."
Ama kalabalıgın baskısı Pilatus'u yıpratır ve sonunda Pilatus,
lsa'nın çarmıha gerilmesi talebine razı olur.

lsa'nın şehitlik anlatısında, çarmıha gerilme olayının kendisine


ayrıca dikkat çekilir ve lsa'nın askerlerle kalabalıgın elinde çektigi
acının, aşagılanmasının ve bunun yanısıra onunla birlikte çarmıha
gerilen iki suçludan birinin daha üzerinde durulur. lsa ise düşman­
larını affederek ve ona yagdırılan hakaredere karşı sessizligini koru­
yarak itibarını korur. Muhtemelen tüm çarmıha gerilme anlatısında
en yürek parçalayıcı sahne iki suçlunun arasında geçen konuşma­
dır. Suçlulardan biri lsa'ya saldınrken, diger, onun masumiyetini
dogrular ve lsa'ya şöyle der, "lsa, krallıgı.na geldiginde beni hatır­
la". lsa ise şöyle yanıt verir "Sana dogruyu söylüyorum ki, bugün
sen de benimle birlikte cennette olacaksın" (42-43. ayetler). lsa'nın
asıl ölümü ise drarnatiktir, ölümüne topragı. gölgeleyen karanlık
gibi kozmik bir önem atfedilir ve Mabed'in perdesi yırtılır (44-45.

8 Hz. lsa'nın çarmıha gerilmesinde Yahudiler'in rolü tasviri, Hristiyan yöneti­


mindeki Yahudiler'in tarihi için birçok kıyı.m, suçlama ve nihayetinde de Nazi
Soykırımı'nı içeren uzun vadeli sonuçlara sahipti.

32
Dinlerde Şehitlik

ayetler). Tüm bu olaylar silsilesine tanık olan Centurion da lsa'nın


masumiyetini dogrular ve sonunda tüm aleyhte konuşanların bu
olaylar karşısında sesleri kesilir.

lsa'nın şehitlik anlatısı ajitasyon için gerekli tüm klasik unsurları


içerir: haksız bir cezalandırma, acımasız zalimler, bunlardan fark­
sız olmayan bir yönetici, ızdırabın uzun uzadıya anlatılması, lsa'nın
masumiyet hatta üstünlügünün beklenmedik çeşitli kaynaklar ta­
rafından (Pilatus, ikinci suçlu, centurion) dogrulanması. Oldukça
dikkatlice dokunup bir araya getirilmiş bir hikayedir ve belli belirsiz
dört farklı rivayet aktarılır, bunların hepsi ise şehitligi-n başka bir
noktasına odaklanır.

lsa'nın hemen ardından giden takipçilerinin çogu, Elçilerin Işleri


kitabı ve Hristiyanlıgın erken dönemlerinden beri korunmuş diger
şehitsel tarihlerde, şehitlerin ölümü gibi ölürler. Kilise geleneginin
çoğu şehitlerin ve takvimlerin üzerine inşa edildigi şehit günlerinin
muazzam koleksiyanlarına sahiptir.9 Bu şehitlikler, yukarda bah­
si geçen Eleazar'ın şehitligiyle neredeyse aynı formata ,sahipler ve
fazlasıyla kendini tekrar ederler. Tüm bu şehitlik hikayeleri için­
den belki iki tanesi Hristiyan gelenegini yansıtmak için seçilebilir:
İstefan ve Polycarp. İstefan'nın şehitligi Elçilerin Işleri Kitabı'nda
(6:8-15, 7: 1-60) betimlenir ve son derece dramatiktir. lsa'nın gi­
dişinin hemen akabindeki dönem boyunca karizmatik bir İncil va­
izi olarak, İstefan belirli bir muhalefet odagıdır. Şehitligin her bir
noktasında, İstefan'nın Tanrı'yla olan özel ilişkisininin bir kanıtını

9 Koleksiyonlann bazıları için Paul Bedjan (ed.), Acta martyrum et saıutorum


Syriiu:e; lrfan Şehit (ed. Ve çev.), The Martyrs of Najran; Martyrologium romanıum:
ex decreto sacrosancti oecumenici Concilii Vaticani II instauratum auctoritate Ioanis
Pauli PP II promulgatum; ve john Foxe ( öl. 158 7), Foxe's Booh of Martyrs.

33
Isı�rn'da ve Diger Dinlerde Sehitlik

görürüz. Onun bir melek gibi gözüktügü (6: 1 5), ve Sanhedrin'e çı­
karılmadan önce onlara lsa'nın Mesih oldugu inancını açıklayarak
cesurca konuştugu söylenir. Hutbesinin sonunda ise,

Kutsal Ruh ile dolup taşan istetan samaya baktı ve Tanrı'nın şAnını ve
Tanrı'nın saOında duran lsa'yı gördü. "Bakın," dedi, "göklerin açıldıOını
ve i nsanoOiunu Tanrı'nın saO tarafında dururken görüyorum."
(Elçilerin işleri 7:55-56)

Sanhedin'in artan hışmıyla, İstefan artık ölüm çizgisini geçer. Bu


gerçegin bir işareti olarak, İstefan'a kimseye verilmeyen bir cennet
tasawuru bagışlanır çünkü o dünyadan ayrılmak üzeredir. Ama,
İstefan'nın taşlanarak öldürülmesi, alışılagelmişin aksine şehitlik
anlatımını şereflendiren açık detaylar verilerek anlaulmaz; sadece
Tarsuslu Paul'un (Paul of Tarsus) gelecek olan kariyerine bir geçiş
olarak kullanılır.
Smyrna Piskoposu olan Polycarp (M.S. 155 dolaylarında) Havari
John'ı şahsen gördügünü iddia eden ünlü bir figür oldugu kadar
Anadolu'daki kilisede de oldukça yüksek bir otoriteye sahip biriydi.
Onun şehitligine atfedilen ve bize ulaşan hali muhtemelen tarihçi
Eusebius tarafından yazılmış olan risale diger şehitler menkıbeleri­
nin de tonunu belirler. Şehitler ve devletlerin sehatını över,
Ve hakikaten, kim onların Rablerine sergiledikleri aşkla zihinlerinin asa­
letine ve sabrına hayran olmaz ki? Kim, etrafında dikilenler bile onlara
acıyıp onlar için hayıflanırken, bedenlerini hatta daha içerdeki damar
ve atardamartarı dışarı çıkaran kırbaşlarta paramparça olduOunda hala
sabırla katlanabil ir. 10

10
"The Encyclical Episte of the Church at Smyrna conceming the Martyrdom
of the Holy Polycarp," çev. Alexander Roberts and james Donalson, The Ante­
Nicene Fathers, i, s. 39

34
Dinlerde Şehitlik

Polycarp, hainin inançsızlıgıyla çelişen sebatı yüzünden dön­


müş biri tarafından ihanete ugradı ve yetkililerden saklanırken,
gelecekteki sonu belirlendi: canlı canlı yakıldı. Saklanırken yaka­
landıgında, kaçma şansı vardı ama "Hadi artık Tanrı'nın takdiri
neyse o olsun" diyerek lsa gibi davranarak kaçışı redetti. Yetkililer
onu Sezar için kurban vermesi yolunda ikna etmeye çalıştılar ama
Polycarp direndi ve memnuniyetle ölümle yüzleşeceği stadyuma
doğru ilerledi. Eleazar gibi Polycarp da lsa Mesih'e sövmeye davet
edildiginde başka bir devlete sıgındı ve şöyle dedi : "86 sene ona
hizmet ettim ve O hiç bir zaman bana zarar vermedi: Şimdi ben
nasıl Kral'ıma ve kurtaneıma saygısızlık yapabilirim?" Y Tehditler
ve işkenceler Polycarp'ı yolundan döndüremedi ve canlı canlı yakıl­
mak üzere Romalılar tarafından cezaya çarptırıldı. Son duasından
sonra, Polycarp ateşe girdi ama Daniel Kitabının 3. kısmında ge­
çen Shadrach, Meshach ve Abed-Nego (Babil kralı Nebukadnezar
tarafından ateşe atılan üç Yahudi genç] gibi alevler onun vücuduna
da dokunmadı. "Dahası, kazıklardan gelen, buhur ya da buna ben­
zer değerli bir baharat kokusu gibi tatlı bir koku sezdik." Vücudu
yanmadığı için Polycarp bir hançerle öldürüldü. Tüm bu şehitlik
öncesi konuşma, zarar görmeyen vücut, vb. gibi unsurlar klasik
Hristiyan daha sonra da Müslüman şehitlik anlatılannda hayati
olmasa da önemli olacaktır. Şehit ölümleri, lmparator Konstantin
Hristiyanlığı resmi din ilan edene kadar Roma İmparatorluğu'nda
devam etti. Diğer pek çok şehitlik menkıbeleri Roma'nın dışındaki
Hristiyanların ıstırapianna odaklandılar; Pers lmparatorlugu'ndaki
Ortodoks Hristiyanların Ariyan Hristiyanlar tarafından katledil­
mesi ve tebliğleri sırasında, şehit edilen tebliğcilerin daha pek çok

1 1 A.g.e., s.4 1

35
Islam'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

hikayeleri. Şehitligin bu uzun tarihi bugün bile Hristiyanlıgın temel


taşlarından biri olarak kalmaya devam eder. Bu şehitler Hristiyan
şehitliginin temel karakteristiklerini oluştururlar: ölüme giden sü­
rece yönelik pasiflik, ölümü teşvigin önemi, önce şeytan gibi göste­
rilip sonra konu dışına itilen zalimler, şehitlerin ölümlerinde önce
kendi işkencecilerini genellikle affetmesi, ve acılı işkence detayların­
da uzun uzadıya betimlenen kanlı ölüm sahnesi. Şehit menkıbeleri
Hristiyan dünyasında oldukça popüler bir egitim aracıdır. Başka se­
bepler de olmakla birlikte, şehitlik sonucu kazanılan prestij Roma
lmparatorlugu'nun Hristiyanlıga geçiş nedenlerinden biridir. lslami
fetih gerçekleştiginde, bu materyalin büyük bir kısmı lslam'a geçti
ve hadis gelenegi ile sofu edebiyatında korunmaya devam etti. lslam
için önemli olan ödünç alınmış birkaç şehitlik aniatısını not etmek
için sebebimiz olacak.

Sonuç olarak, şehitlik ölümden bir çeşit anlam çıkarma ve iti­


bar elde etme çabasıdır. Genelde beklenmedik bir şekilde, çogu
can çekişerek veya korku içinde ama bir şekilde tüm insanlar ölür.
Şehitlik ise tüm bu kontrol edilemez ölürolere karşı bir kontrolü
temsil eder. Bu kontol, ölümden kaçış yolları aramak degil aksi­
ne ölüme giden süreci kucaklayarak ve diger inananlar ile ilerde
din degiştirmesi muhtemel olanlar için ölüme anlam yüklemektir.
Ölüme giden süreçte yapılan işkenceleri genellikle kan dondurucu
detaylarıyla birlikte anlatarak, şehit menkıbeleri ölümü anlaşılır ve
bilindik hatta bazıları için çekici kılarlar.

36
2- İslamın Doğuşunda Şehitlik

Şuphesiz Allah, marninlerden canlarını ve mallarını, hendilerine


verecegi cennet harşılıgında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda
savaşırlar, öldürurler ve ölürler. Allah bunu Tevrat'ta, Incil'de ve
Kur'an'da kesin olarak vadetTI"iştir. Kimdir sözuna Allah'tan daha
iyi yerine getiren? O halde, yapmış oldugıınuz bu alışverişten dolayı
sevinin. Işte asıl bu buyuk başarıdır.12

(Kur'an: 9; l l l)

islam'daki şehitlik kavramı kolayca bir kategoriye sakulacak tür­


den degildir. Yaklaşık olarak M . S. 6 10 yılında Hz. Muhammed'e
ilk vahyin gelmesiyle başlayan lslam tarihinden beri, Müslümanlar
inançları ugruna çektikleri zulmün imanları için birer şahit oldu­
guna inanırlar. lslami tarihsel metinlerde13 ifade edildigi üzere Hz.
Muhammed türlü eziyetlere karşı bir çeşit muafiyete sahip olsa da,
lslam'a ilk girenler için böyle bir durum söz konusu degildi. Hz.
Muhammed, insanları Mekke'nin oldukça rahat koşullara sahip çok
tanrılı inancının aksine, tek tanrılı inanç sisteminin radikal ve bir o
kadar da özel bir türüne davet ediyordu. M. S 570 yılında dogan Hz.
Muhammed'in zamanına kadar Mekke, o zamanlar çatısız kare bir
bina olan Kabe'ye yapılan hac ziyaretleri ve ticari faaliyetler sonucu
zaten belli bir merkezi öneme kavuşmuştu. Buna ragmen, Mekke

ıı Tüm Kur'an çevirileri Diyanet Işleri Başkanlıgı'nın resmi sitesindeki Türkçe me­
alden alıntıdır.
ıl Bu kaynaklann, gerçekten yedinci yüzyıl başlanndaki Mekke'yi betimlemek için
aniatıklan olaylara dayarup dayanmadıgını tartışmak yersiz olur; burada aktan­
lan tasvir Müslüman toplumun olaylan hatnlayış tarzıdır.

37
IslAm'da ve Diger Dinlerde Şehitlik

yine de homojen bir popülasyona sahipti. Halkının çoğu kendilerini


Mekke'nin ticaret aristokrasisi olarak tanımlayan Kureyş kabilesine
mensuptu. Bunun yanısıra, Kureyşli kadınlarla evlenen ya da Kabe
civarındaki çatışmalar sonucu şehre sığınan geçici bir azınlık grup
ve çoğu aslen Hristiyan olan Etiyopyalı köleler vardı.

Hz. Muhammed'in kendi halkına açıktan yaptıgı ilk davet başa­


rısız oldu. lik vahyi aldıktan yaklaşık üç yıl sonra yakın akrabaları
ve arkadaşlarını lslam'a davet etmiş ve bu çagnsı bazılarınca olumlu
cevaplanmıştı. Oysa, daha geniş bir kitleye yaptığı daveti reddedildi.
Sonrasında ise toplumdan dışlanarak yalnızlıga itildi ve türlü teh­
ditlere maruz kaldı. Kuran'ın 108 ve lll'inci Surelerinde de detaylı
olarak bahsedildigi üzere, Müslümarıların şehitlige dair toplumsal
hafızaları Hz. Muhammed'in kişisel yaşanmışlıkianna dayanmaz.
Bu bellek, Mekke toplumunda, genellikle kölelerin oluşturdugu,
tamamen güçsüz ve zayıf grupların çektigi zulümlere odaklanır.
Birçok zaman Hz. Muhammed, kavmi ya da kabilesinin genellik­
le gayrimüslim olan ileri gelenlerinin koruması altındaydı. Mekke
toplumunun köleleri ise böyle bir korumadan tamamen yoksundu
ve onlardan sahiplerinin tanrılarını gücendirmemeleri isteniyordu.

lslamiyetin ilk yıllarında, Mekkeli putperestler için Müslümanlık


bir suçtu. Kuran'ın 109. Suresi inananlada inanmayanlar arasındaki
ayrımı açıkça ifade eder: "De ki: Ey kafirler, Ben sizin kulluk ettik­
lerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettigime kulluk edecek
degilsiniz". Bu ayetler, şahıslar açısından putlara tapınakla bir olan
Allah'a kulluk arasındaki ayrımı ortaya koymaktadır. Putperestlik
birçok tamıyı kabul edip sindirerek tüm bu tanrıları inanç siste­
mine dahil edebilen bir anlayışa sahipken, lslam Allah'tan başka
hiçbir ilah kabul etmeyen tektanncı bir inanç sistemidir. Bırakın

38
Islam'ın Doguşunda Şehitlik

diger tanrılan kendi inanç sistemine dahil etmeyi, Islam onların var­
lıgını kabul etmez hatta varlıklarına hoşgörü bile göstermez. Allah
dışındaki tüm ilahlar dogası gereği kötü ve şeytanidir yani "bir" olan
Allah'la hiçbir ilişkileri yoktur ve olamaz. Bununla ilgili olarak, bir
diger kesin ifadeyle Kuran'nın 112. Suresi'nde şöyle geçer: "De ki:
O, Allah'tır, bir tektir. Allah Samed'dir (her şey ona muhtaçtır, O
hiçbir şeye muhtaç degildir). O'ndan çocuk olmamıştır. Kendisi
de dogrnamıştır. Hiçbir şey O'na denk ve benzer değildir". Bu sure
günümüzde genellikle hristiyan Teslis inancına karşı bir argüman
olarak kullanılsa da, yine aynı surenin Allah dışında herhangi bir
ilah edinme ya da Islam'ın getirdiği Allah inancının, Islam'dan önce
varolan Allah inancıyla birleştirme gibi her türlü girişime karşı ol­
dugu da açıktır.

Sonuç olarak, Islam'ın kendine has bu inanç sistemi, ilk


Müslüman şehitlerin verilmesine ortam hazırladı. Mekke'nin anlaş­
ma ve uzlaşmaya dayalı toplum yapısına karşın, Hz. Muhammed ve
Müslümanların bu uzlaşmaya dahil olmak istememesi iki taraf ara­
sındaki çatışmayı zorunlu kılmıştı. Kuran'ın daha sonraki sureleri,
ilk Müslüman toplulugunu zayıf ve güçsüz kimseler (mustada'fun,
örneğin, 4: 75, 8:26) olarak tasvir eder. Unutulmamalı ki, bu kul­
lanım sadece Mekke'de ailevi bagları olmayanlar, köleler ve geçici
olarak ikamet edenler, için geçerli olan bir tasvirdir. Kuran'da geçen
pek çok ayet, küstah ve kibirli baskıcı kimselerden (rnustekbirun,
örnegin, 35:43, 3 7 : 35, 63:5) de bahseder. Bu kişiler zalimler (za­
limun) olarak ya da Mekke'nin putperestleri için kullanılan diger
sıfatlarla birlikte anılır. Birbirine tümüyle zıt olan bu dururnlar şe­
hitlik hikayelerinin oluşumunu hazırlamıştır.

39
lsllm'da ve Di�er Dinlerde Şehitlik

Hz. Muhammed zamanında Mekke dönemindeki en bilinen şehit


hikayesi muhtemelen Etiyopyalı köle Bilal'inkidir. Bilal, lslama olan
inancı yüzünden türlü işkencelere maruz kalmıştır. Efendisi, Bilal'i
yakıcı güneşin altındaki kızgın kurnlara sırt üstü yatırmış ve gögsü­
ne agır bir taş koyarak ona şöyle demiştir: "Muhammed'in tanrısını
inkar edip l.at ve Uzza'ya tapıncaya kadar bu halde kalacaksın". 14
Ama daha sonra, ilk Müslümanlardan olan ve Hz. Muhammed'den
sonra da ilk lslarn halifesi olan Ebu Bekir gelerek Bilal'i satın almış
ve azad etmiştir. Gördügü işkencelerden ölmeden kurtarılmasına
ragmen, lslam ugruna gördügü zulüm ve çektigi ıstırap yüzünden
Bilal ilk şehitlerden biri olarak kabul edilir. Diger Müslümanlar da
gerek dövülerek, gerek yakıcı çöl sıcagı.nın altında günlerce aç ve
susuz bırakılarak benzer işkencelere maruz kalmışlardır.

llginçtir ki, iman ettigi için öldürülen ilk şehit, Bilal gibi Müslüman
olan kölelerden Sümeyye hint Hayat isimli bir kadındır. Sümeyye,
Mekke'nin varlıklı kabilelerinden olan Beni Mahzum'un mevalisiydi.
Bir gün, Kureyş Kabilesi'nin en azılı lslam düşmanlarından olan Ebu
Cehil, Sümeyye ile karşılaşır ve Sümeyye'nin yüzüne bir tokat atarak
ona hakaretler yagdırmaya başlar. Daha sonra ise elindeki mızragı.
Sümeyye'nin karnma sapiayarak onu şehit eder. Şehitligiyle ilgili
elimizde birtakım bilgiler mevcut olmasına ragmen Sümeyye'nin
ismi hiçbir zaman Müslümanlarca bilinen isimlerden olmamıştır.
Çünkü Sümeyye bir prota Şii15 figürü olan 'Ammar b. Yasir'in

1 4 lbn Hişam, al-Sira al-nabawiyya, l,s.339-40. Lat ve Uzza putperest Mekke'nin en


önemli tanrılanndan ikisidir .
1 5 Hz. Muhammed'in soyundan gelenlerin (4. Kısma bakınız) dini ve siyasi güce
sahip olmalan gerektigini savunan Şiili�n tam ve tutarlı bir dini grup olarak
ortaya çıkması Islam'ın başlangıandan sonra birkaç yüzyıl kadar mümkün ol­
madıgı için, bu tarz bir anlayışa sahip ilk isimlerden Proto-Şii diye bahsetmek
mümkündür. (ya da proto-Sünni)

40
Islam'ın Do�şunda Şehitlik

annesidir ve onun şehitligi ile çektigi çile yalnız literatürde yazılıp


hatırlanır olmuştur. 16

Mekke Dönemi'ne ait şehit hikayeleri olmasma ragmen, dışardan


bir gözlemci Islam'ın ilk yıllannda Müslümanlara karşı yapılan
zulümlerin diger dinlerin maruz kaldıgına oranla daha az bir
seviyede olmasıyla şaşırır. Yapılan zulüm ve eziyetler Müslümanlar
içinde oldukça küçük bir grubu hedef alıyordu ve bu grup
içinden de sadece bir kişinin öldüğü söylenir. Bilal ve Sümeyye'ye
yapılan işkenceler ise kurumsal olarak degil bireysel düzlemde
gerçekleştiritmiş ve uzunca bir süre devam etmemiştir. Hiç şüphe
yok ki ilk Müslümanlar için tüm yaşananlar oldukça travmatikti
ve sonunda onların, Mekke'nin yaklaşık 150 mil kuzeyinde bir
vaha kasabası olan Medine'ye göç etmelerine (hicret) sebep oldu.
Daha önceden Hz. Muhammed'e biat ederek Müslüman olan
Medine'li bir grup kabile üyesi 622 yılında Hz. Muhammed ve diger
Müslümanlan Medine'ye davet etti.

Bu karar Müslümanlar için bir dönüm noktasıydı. Hicretten


itibaren günümüze kadar Islam iktidarı devam etmiş sadece belli
zamanlarda bu güç sekteye ugramıştır. Islam'daki şehitlik ise diger
inançlardaki şehitlik kavramından tamamıyla ayrılmıştır. Diger
inanç sistemleri içinde Budizm ve Hristiyanlık gibi bir kısmı ya
oluşum süreçlerinde dünyevi başarıdan tamamen yoksundu ya
da Yahudilik'te oldugu gibi gelişim yıllarının ardından uzun yıllar
sonra böyle bir başarı yakalayabildiler. Islam Tarihi boyunca ise,
genel olarak Müslüman şehitlerin hiçbir zaman tamamen çaresiz

16
EI-Şibli, Mahasin al Vasail fi Marifet al Avail, s.l95; ayrıca Hannan Lahhan'ın zayıf
tarihsel kayrtaklara dayalı modem yorumlaması için, Sumayyah bint Klıayat: al­
shahida al-ula, s.3lf.

41
Islam'da ve Dıger Dinlerde Şehitlik

kalmadıgını görürüz. Hz. Muhammed ve sahabileri kısa bir süre


içinde Ümmet olarak adlandırılan ve pek çok insanın Müslüman
olmasına vesile olan oldukça işlevsel bir dini-siyasi topluluk
oluşturdular. Hicret'ten sonra beş yıl içinde Medine vahasındaki
hemen herkes, gerek lslam'a yapılan davetler gerekse zor kullanma
sonucu, Müslüman oldu.

Medine ve çevresinde hüküm süren Müslümanlarla, ticaretle ug­


raşan ve varlıgını devam ettirebilmek için buralara yakın ticaret yol­
larından geçen Mekkeliler için savaş artık kaçınılmazdı. Zamanında
Mekkeliler tarafından türlü eziyetlere maruz kalan Müslümanların
şimdi onları tuzaga düşürüp, onlara saldırmak istemelerine şaş­
mamak gerek. Bu konuyla ilgili olarak Kuran'ın 22. Suresi'nin 39-
40'ıncı ayetlerinde şöyle geçer:

Kendilerine savaş açılan Müslumanlara, zulme uğrarnaları sebebiyle


cihad için izin verildi. Şüphe Yok ki Alah'ın onlara yardım etmeğe gücü
yeter. Onlar, haksız yere, sırf, "Rabbimiz Allah'tır" demelerinden dolayı
yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. Eğer Allah'ın, insanların bir kısmı­
nı bir kısmıyla defatmesi olmasaydı, içlerinde Allah'ın adı çok anılan
manastırlar, kilisler, havralar ve mesc�ler muhakkak yerle bir edilirdi.
Şüphesiz ki Allah kendi dinine yardım edene mutlaka yardım eder.
Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir.
Müslümanların evlerinden çıkarılıp çıkarılmadıkları konusu
tartışmaya açıktır çünkü nihayetinde Mekke'den hicret etmek on­
ların kendi tercihiydi. Ama Kuran'da geçen bu ayetler islam'ın ve
islam'daki şehitlik algısının degiştiginin ilk göstergesidir. Bundan
sonra şehitlik anlatılannda karşılaşacagımız örneklerde, şehitligin
adalet için aktif bir arayışa baglandıgını görecegiz.

42
lsl�m·ın Doj:tuşunda Şehitlik

Medine'ye göç ederken geride bıraktıkları malların sahiplerine


iadesi ve putperest Mekkelilere karşı dini ve siyasi zaferin saglan­
ması Müslümanlar için bu arayışın bir parçasıydı. Arayışın geldigi
ilk büyük dönüm noktası ise 624 yılında yapılan Bedir Savaşı'ydı.
Klasik Islami kaynaklarda belirtildigi üzere, Hz. Muhammed ve
Müslümanlar, Medine'ye vardıklarında, dünyalık hiçbir mallan
yoktu çünkü Kuran'da geçen ifadeyle, yanlarında hiçbir eşya olmak­
sızın "evlerinden sürülmüşlerdi" . Öte yandan, Medine, Mekke'nin
Suriye-Filistin kervan yolu üzerinde, Mekke'den Kızıldeniz kıyı­
larına kadar yaklaşık 1 50 millik bir alanda yer alıyordu. Böylece,
buraya yerleşen Müslümanlar, hayatlarını ticaretle sürdüren
Mekkelilerin elini kolunu baglayacak, jeo-politik bir konuma sahip
oldular. Bedir de, Mekkeli bir ticaret kervanını Müslüman yagma­
cılardan korumak için yapıldı. Kervan kaçınayı başarmış olsa bile,
savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlandı.

Hz. Muhammed önderligindeki Müslümanlar, bundan sonraki


altı yıl boyunca Mekkeli müşriklerle pek çok kez karşı karşıya gel­
diler. Bedir'de kazanılan başanya ragmen, sayıca yetersiz olmala­
rından dolayı Müslümanlar bu zaferi kendi çıkarları dogrultusunda
yeterince değerlendiremediler. 625 yılında Medine yakınlarındaki
Uhud Dagı eteklerinde yapılan Uhud Savaşı'nda Müslümanların
önde gelen isimlerinde pek çok kişi öldürüldü ve savaş Mekkelilerin
zaferiyle sonuçlandı. 627'deki diğer savaşlar ve Mekkeliler tarafın­
dan saldırı hazırlığı olarak algılanan Müslümanların Hac ziyareti gi­
rişimleri sonuçsuz kaldı. Bunun üzerine, Hz. Muhammed, Mekke
ve Medine civarındaki Bedevi kabilelerini kontrol altına alarak ve
Medine'nin kuzeyinde bulunan Yahudi yerleşimlerini ele geçirerek
putperest düşmanıanna karşı üstünlük sağlamanın yollarını aradı.

43
Islam'da ve Di�er Dinlerde Şehitlik

Öyle ki, 629 yılına gelinceye kadar Hz. Muhammed stratejik açı­
dan üstün hale gelmiş bulunuyordu. 630 yılında ise barışçıl bir şe­
kilde Mekke'ye girdi ve birçok putperest Müslüman oldu. Aynı yıl
içinde meydana gelen savaşların çoğu yine Müslümanların lehine
sonuçlanmıştı. Yine kaynaklara göre, Arabistan'ın pek çok kabilesi
lslamiyeti benimsedi ve Hz. Muhammed'in otoritesini kabul ettiler.
632 yılında ise Hz. Muhammed vefat etti.

Şehitlikle ilgili Kuran'daki öğretiler oldukça çeşididir. Kuran'da


alışılageldiği üzere ise düzensiz ve çok açık değillerdir. Çoğulu
şühedil' olan ve hem görgü tanığı hem de şehit anlamına gelen şe­
hit/şahid kelimesinin, Süryanice'deki sahido kelimesinden etkilen­
diği açıktır. Sahido, şehitlikle ilgili Hristiyan kavramlarını Süryani
lncili Pşitto'ya tercüme ederken kullanılan bir kelimedir (örneğin,
Elçilerin !şleri 1:8) 17 Birkaç istisna dışında Kuran'da geçen şehitlşa­
hid kelimesi genelde görgü tanığı anlamındadır. Örneğin, bu anlamı
içeren ayetlerden birinde şöyle geçer:

Allah uğrunda cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiçbir güçlük
yüklemedi. Babanız ibrahim'in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce
hem de bu Kuran'da müsliiman diye isimlendirdi ki, Peygamber size
şahit ve örnek olsun, siz de insanlara şaM ve örnek olasınız. Artık na­
mazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a sarılın. O sizin sahibinizdir.
O ne güzel yardımcıdır!
Müslümanların ve Hz. Muhammed'in diğer insanların aleyhine
ya da lehine şahit olarak gösterilmesi, Kuran'da sıkça karşılaştıgımız
bir durumdur. Şahitlik etme durumu hem aktif hem pasif anlama

17
Arthur jeffery, The Forcig Vocabulary of Quran, s. l87; Ibn Kuteybe için, Ta'bir'ür­
Ruya, s. lOS şehiUşahid kelimesi "Onlar Cennetin Krallıgı'nı görecekler." anlamı­
na gelir.

44
Another random document with
no related content on Scribd:
In the Evening from six to nine, we saw those Appearances in the
Sky called Capræ saltantes, by the Sailors Morrice-Dancers; they
are Streams of Light that suddenly shoot into one another, and
disappear for a Minute or two; yet shifting their Stations within the
Quarter, in so quick and surprizing a manner as might easily deceive
superstitious Times into a belief of Armies in the Air; these, the
Scintillæ volantes, and such like nitrous Exhalations, having given
rise, it’s probable, to all those Prodigies the Air has heretofore in
impious Times abounded with.
The Western Extremity of England that we are now passing by,
has been supposed, from the equal Depth of Water found there,
from Doors, Windows, and Roots of Trees, formerly (it’s said)
hooked up by Fishermen, to have been in Ages past continuous with
the rocky little Islands of Scilly, by a Land called Lioness. When I
consider the Changes Earthquakes and Inundations have made, and
continue insensibly to make on all the different Coasts of the Earth,
losing in some places, and gaining in others; and what new Islands
have now and then been thrust up on the surface of the Waters by
Streams and Currents, subterranean Winds and Fires; the thing
does not appear to me altogether conjectural: the Rocks seem now
with terrible accent to lament the reparation. Who knows but we
likewise are severing eternally from our Friends! it is a Voyage we
shall at some time or other make; and those solitary Rocks that
bound the last sight to our Homes and Countries, naturally bring to
my mind some Reflections on the subject.
Whether when we have shut up this Life we shall remain resolved
into our Elements; revive again in some Plant or Animal; or thirdly,
be reinstated Soul and Body into Glory, is an Enquiry worthy our
utmost Concern and Diligence; as it will sweeten the imbittered
Potions of Life, make us patient under Afflictions, and even easy on
this treacherous Element the Sea; whom none ought to trust; but
they who have a Faith in Providence.
Immortality has been the Ambition of the greatest and wisest Men
that have lived, and indeed who would not in the satiety of worldly
Objects seek out and desire such a prerogative to his Soul? The
Philosophers, rather than lose so comfortable a prospect, have
placed it in an Existence that can never concern our Happiness or
Misery as Men: The Princes of them having made it to subsist in the
universal Soul of the World; from whence, say they, are struck out
Scintillations to every thing that has Life; and in Death, what was
Elementary, returned to its proper station, and what was Divine in us,
to what is Divine in the Universe: a Metempsychosis or
Transmigration continuing the World on in the order we see it.
When I ponder on the natural Cause of our Being ... On the
Necessity of that Cause to produce us, and what the material Agent
is ... On our gradual Advances and Decay; both in respect to Body
and Soul ... The Soul’s sympathizing with the disorders of the Body
... Our Sleeps and total Forgetfulness ... Our Susceptibility of
Madness or Idiocy, and hebridous Productions, especially that of
Man with Beast; I am tempted to think this the most plausible of all
Philosophical Opinions, in relation to our future Existence, that we
are not Creatures of that consequence we imagine; our Natures
neither deserving, nor should they expect in reason any other
Immortality than what other Creatures enjoy in their Seed and
Transmigration. This Doctrine is what the Eastern Sages, reverenced
for their Wisdom, do still propagate, and teach the Heterodox a
Lesson of Humility, That Pride was not made for Man: but at the
same time it makes me superstitiously fear and abhor a Grave of
Waters; which I fancy will subside us too far from the Sun, whose
Power is the chief Principle to revive us again in some Plant or
Animal on our native Element: which will be such perhaps as, in our
Life-time, our Senses were familiar and delighted with; and for which,
we had a sympathetical Affection and Tendency to. But then granting
the Doctrine, I am considering what the Advantage of such a belief
can be to us as Men? Why none. Our personal Identity must be
destroyed in the first Transmigration, much more in an infinite
Succession; and we (as we) can never after this Life be affected with
either Pleasure or Pain. I am therefore on the whole fond of
Revelation, and wish that to be Truth which ascribes such Power to
Faith, That it can remove Mountains: and therefore, with its fruits
concurring, may raise us into immortal Spirits, translate us to Bliss,
even without passing through the horrors of Death.
That an Almighty Power can subsist us to Eternity, we are very
sure; and that he will do it, I say let it be our Happiness, that we have
the Promises of his Gospel; for here only can be a remedy to all
worldly Cares; and wherever Death o’er takes us, whether this
Voyage or next, so we be upon our Watch, it will transport us to a
Port and Treasure fixed. It will free us from Rocks, Sands, and
tempestuous Seas, and anchor us in a Haven of Felicity.

The Gale with which we left England, carried us the length of Cape
[3]
Finisterre into serener Weather, and Sun-shine; but there we met
with continued Westerly Winds (very unusual to the Coast of
Portugal) which prolonged our Passage. A Day or two’s sail from
Madeira, we fell in with Commodore Matthews, in the Lion, bound
with a Squadron of four Sail to the East-Indies, on the like Service
with ours to Africa, viz. the Suppression of Pyrates.
Abundance of Sea-weed floated about us at 40 Leagues distance,
and continued a constant float till we reached the Island; an
Argument that the bottom of the Sea, especially where the Depths
are decreasing towards any Shore, have a Cloathing of Plants,
which are probably the common Nutriment of large Fish. This our
Divers in Pearl, and Coral-fishing, have confirmed to 8 or 10 Fathom
water; and this, I think, the present Observation proves to be in
greater Depths; 1st, Because the Unwieldiness of some, and the
manner of being provided for Mastication in others, declares
Ruminating, and not Prey, to be the way of Subsistence in many.
2dly, There is a greater Resort toward Shores, than in the distant
Ocean, and perhaps, like many little Fish in our own Channels, they
may have their Seasons of Rotation, and their Grazing, the Cause of
unrooting and throwing it up here. 3dly, Porpoises play about us
daily in Shoals, the most familiar great Fish in the Atlantick, and at all
Parts of it: They tumble most upon a rough Surface, and against the
Wind. Sailors observing these Porpoises, say, they portend Storms.
The Latins call them Porci marini, from some Resemblance to the
Hog, in it’s Entrails and Bigness, (weighing several Hundred.) These
Fish, as they are very numerous, never enticed to the Hook, wasting
many of their hours in play, and gradually lessening from Shore,
shew they know readily where to make their Meals at the bottom of
the Sea, tho’ at other times they certainly prey on smaller and
particular Species of Fish: These their Feasts, it’s like, and That their
ordinary Diet.
MADEIRA.
This Island, at the first Discovery of it by the Portuguese, about the
Year 1420, was over-run with Wood, whence it’s Name. Divided to
the two Discoverers, they set the Woods on fire, which Travellers say
burnt seven Years; the Ashes giving a vast Fertility to their Sugar-
Canes, at the first Planting; till a Worm getting into the Cane, spoiled
the Increase, &c. so that it is now entirely planted with Vines brought
originally from Candia, which yield the strongest Wines: That called
Malmsey is a rich Cordial, the best made at the Jesuit’s Garden in
Fonchial. Their Vintage is in September and October, and make
about 25000 Pipes.
Others say, one Mecham an Englishman, in a Voyage to Spain
was drove on this Island before the Discovery above: That his Crew
sailed without him and his Mistress; whom he buried here, left an
Inscription on her Tomb, and then in a Canoo of his own building
sailed to Barbary; the King presenting him as a Prodigy to the King
of Castile: From whole Account, the Spaniard soon after made
conquest of the neighbouring Canary Islands. The Island is rocky
Mountains, with an Intermixture of little fruitful Plains. The highest
Parts, Goat-herds and Woods; the Middle, Kitchen-Gardens; and the
Bottom, Vineyards. The Roads bad, which makes them bring their
Wines to town in Hog-skins upon Asses; a brownish and a red sort,
the latter called Vino tinto, being according to common report stained
with Tint, tho’ they assure you it is the natural Grape. They are
almost all limed, a Preservative against the excessive Heats of the
West-Indies, where they are for the most part transported by us, and
where no other Wine keeps well.
Trade is carried on by Bartering, 40 or 50 per Cent. being allowed
on an Invoice of Provisions, Cloaths, or Houshold-Goods; of the
former sort, Bread, Beef, Pork, Pilchard, Herring, Cheese, Butter,
Salt, and Oil, are first in demand. The next are dry Goods, Hats,
Wigs, Shirts, Stockings, Kersys, Sagathys, Crapes, Says, Shalloons,
and Broadcloths, particularly Black Suits, the usual wear of the
Portuguese. The last and least in Expence are Escrutores, Chairs,
Pewter, Post-Paper, Counting-books, &c. For these you have in
Exchange their Wine at 30 Millrays a Pipe; the Malmsey, 60. each
Millray in present Pay 6s. 8d. in Bills 6s. What other little Traffick I
had, stands as per Margin.[4]
There is one Caution to be observed; That as there is not much
dishonour in Trade to take advantage of a Chapman’s Weakness, it
is prudent to see the Wines you have tasted shipped forthwith, or it is
odds but the Stranger finds them adulterated: So that altho’ they
seem to allow a good Interest on your Goods; yet the Badness of
your Wine, or (if good) broke at their Price, lessens the supposed
Advantage. Some Goods at particular times, bear an extraordinary
Price; not so much by a Call of the Island, as of Brasil, whither they
are again exported.
Fonchial is the chief Town of the Island, the Residence of the
Governour and Bishop: Is large and populous, has five or six
Churches; three Nunneries, not so strict as at Lisbon, we conversing
and trading for Toys with them every day; and as many Convents of
Fathers. That of the Jesuits has at present in it only seventeen; a
neat handsome Building and Chappel: this Order being in all
Catholick Countries the most respected for their Learning and
Riches. Wherever you find a College of them, you may be sure there
is good Living. The other Inhabitants consist of a mixed Race;
Portuguese, Blacks, and Molattoes, who are civil, courteous, and
equally respected in Trade; the Portuguese no where abroad
scrupling an Alliance with darker Colours.
They keep no regular Market, but the Country brings in according
as they think will be the Demand at any time: Kid, Pork, and now and
then a lean Heifer, Cabbages, Lemons, Oranges, Walnuts, Figs,
Yams, Bananoes, &c. There is one Curiosity I found in their Gardens
called the everlasting Flower, never fading after gathered, or
indiscernibly, in many Years; the Herb is like Sage growing, and the
Flower like Camomil: I laid by several of them, and found at twelve
Months end they were just of the same freshness as when gathered.
Fonchial Road is very open and unsafe against West and S. W.
Winds; deep Water also, that there is no anchoring but at the West
End, and that in 40 Fathom, a Mile or Mile and half off Shore: So that
when a Swell from those Quarters gives notice of a Gale coming, all
Ships in the Road slip their Cables and to Sea, returning at a more
favourable season for their lading: Which likewise, by an
extraordinary Surf on the Beach, becomes troublesome to ship off;
commonly done by swimming the Pipes off to the Lanch, or lade on
the Beach, and run her with many hands into the Sea. The like
trouble Boats have in Watering (by a River at the W. End of the
Town) and is most commodiously done before the Sea-breeze
comes in.
The Loo makes a tolerable Harbour for small Vessels against
Westerly Winds, that would be unsafe without. They make fast their
Cable to a high Rock called the Loo, whereon is a Fort; but when the
Winds veer, opening their Heads to the Sea, all Hands go on Shore,
and leave the Ship and Storm to contest it by themselves.
Their Lodgings on shore are as uneasy to Strangers, as the Road
to Ships; being prodigiously pestered with Bugs and Fleas. Cotts
upon the Floors, is the common way of laying.
Their Strength is in the Militia, computed at 18000 disciplin’d and
loyal Fellows; They, the Azores, and Cape De Verd Islands soon
returning to their Allegiance, after that Revolution in Portugal, 1640.
Before I leave Madeira, I must relate the surprizing Account just
arrived here by several Masters of Vessels, Eye-witnesses of a new
Island which sprung out of the Sea the 20th of November last, 17
Leagues S. E. from Terceira, one of the Western Islands.
The Master who took a Survey of it by order from the Governour of
Terceira, lays it down, a League long, a Mile broad, a little above the
surface of the Water, and smoking like a Volcano. After the Eruption,
the Sea for several Leagues round was covered with Pumice-stone,
and half-broiled Fish. I was curious to know what Symptoms (if any)
had preceded this Prodigy at the other Islands; and learned that
Pico, one of them, a noted Volcano, had ceased to burn for some
time, and that they had felt a Shock or two of an Earthquake that had
done considerable damage. Corvo, an Island in this Neighbourhood
([5]Albert de Mandelzo tells us) started up also in such manner, June
16, 1628. And History relates the like in the Archipelago.
That new Islands should be formed in Rivers, as at the Conflux of
the Save with the Danube, or Sands shifting in any Channels, may
be from the Swiftness of the Streams, wasting some and raising
others; but that this Effect should happen in deep Water, 50 or 60
Miles from Shore, is truly wonderful: The Phænomenon seems best
resolved here, by subterranean Fires, which from a great Depth and
Extent have their Vents at Volcanoes; and as the Consumption of
their Materials is more, the nigher they are such Vents (observable in
Italy, Iceland, &c.) so their Effects in the neighbourhood of Waters
(when by any Accident the Mouth is stopp’d, and they meet) must be
Concussions of the Earth, blowing the Mountains away in Cinders;
and now and then in Ages, such a Wonder as a new Island, the
same as we see (if we may compare great things with small) in
several Chymical Preparations. This Island has settled, and probably
by the Spunginess of its Materials, may sink in a few Years out of
sight again. The ultimate End, is perhaps to strike Mankind with a
Dread of Providence, and warn a sinful World against the
Consequences of angry Omnipotence: Men generally taking a
deeper Impression from something new and wonderful in Nature,
than in the Creation or Conservation of the World it self.
CANARIES.
From Madeira we sailed by the Canary Islands, belonging to the
Spaniards, and taken by them in 1418.
Palma, remarkable for rich Wines, making 12000 Pipes per
Annum.
Ferro, or Ferrara, for our Navigators taking their first Meridian from
thence, there being none, or the least Variation; and for a Volcano
that now and then breaks out upon it. One in November 1677, seen
five Days; and in 1692 broke out again with Earthquakes, and seen
six Weeks together: There is also, our Voyages say, a wonderful
Tree on it, forty Foot high, that condenses the Clouds in such
quantity, as to supply the want of Springs.
Grand Canary, the chief Residence for Governours and Consuls;
and Teneriff, for its noted Pike, thought from the shewing it self
singly, to be the highest Land in the World. It is a Pyramidal Heap of
rough Rocks piled thus (it’s thought by Naturalists) from some
subterraneous Conflagration that burst out heretofore.
The Ancients called them Insulæ fortunatæ; it’s likely from the
Interception they may have given to the Destruction of Coasters
blown off, before the use of the Compass: Cape Non on the
Continent being the utmost of their Navigation.
Cape de V E R D Islands,
Denominated from the Cape, always green: They were anciently
called Hesperides; the Diminutive of Spain, called heretofore
Hesperia, propterea quod hæc regio, omnium extrema, sit a sit ad
Occidentem; Hesperus, the Evening Star, by a Metaphor signifying
the West.
They are inhabited by Portuguese, who welcome all sort of Ships
(of good, or ill Design) bound to Guinea, India, Brasil, or the West-
Indies; they frequently putting in here to furnish themselves with
fresh Provisions, exchanged for Trifles; chiefly at St. Iägo (James)
the principal, which has three or four Forts, and where resides the
Governour. In several of these Islands there are natural Salt Ponds,
kerning great quantities without trouble. The most noted by the
English is Maio, or the Isle of May, where many of our Ships lade in
Summer; and was, with Tangier, and Bombay in India, Part of Q.
Catherine’s Fortune to England. Another of them has a Volcano, and
called Del Fuego.
The Land about the Cape appears the Height of that at Deal in
Kent; woody, a white even Sand along Shore, and about 28 Fathom
Water a League off. Just to the Northward are two or three great
Rocks, called by our Sailors Shitten Islands, being white all over with
the Dung of Sea-fowls. At the same distance Southward of the Cape,
is an Island called Goree, about a League from the Main, has a
French Factory with two Forts, commanding all the Trade about the
River Senega, from other Nations.
While our Ships lay too here, we had good Fishing with our Lines;
took Breams (or Porga’s) Skip-jacks, Groupes, a Rock-fish (thick,
short, and of a deep yellow on the Belly, Gills, and Mouth) and the
Jew-Fish; which has a double Mouth, the uppermost not to swallow
Food, but full of Air-pipes, and finned like a Cod, all well tasted: and
having washed them down with a Bowl, our Friends and we parted,
the Weymouth steering in for Gambia River with the Governour
Colonel Witney, and the Merchants; We for Sierraleon, anchoring
there the Beginning of April, 1721.
The Winds from Madeira to Sierraleon at first blew fresh at S. and
S. W. and as we came farther to the Southward, they wheel’d
gradually on the Western Side of the Circle, quite round to the N. so
as in the Latitude of 21 to have it N. E. a true Trade, seven, eight, or
nine knots Day and Night; but whether it were the Badness of our
half-minute Glasses, the tendency of the Sea with the Wind, or any
Current, I cannot tell; but we always found our selves considerably
further to the Southward, by Observation every day, than the
Distance by the Log would give.
In this Passage, we took up a few Turtle with our Boat. As they
sleep and bask upon the Surface, we steal upon them without noise,
and throw them in upon their Backs. We saw also abundance of
flying Fish, and their continual Enemies, the Albicore and Dolphin;
the latter we strike now and then with a Fizgig, or Harping-iron. It is a
glorious-colour’d, strait Fish, four or five Foot long, forked Tail,
perpendicular to the Horizon: plays familiarly about Ships; is of dry
Taste, but makes good Broth. They are seldom seen out of the
Latitudes of a Trade-wind; and the flying Fish never: These are the
bigness of small Herrings; their Wings about two thirds its length;
come narrow from the Body, and end broad; they fly by the help of
them a Furlong at a time when pursued, turning in their Flight,
sometimes dip in the Sea, and so up again, the Wind making them,
by this Expedient, fleeter.
A F R I C A in general.
As there is nothing more surprizing and delightful in Voyages or
Travels, than beholding the different Habits, Customs, Dieting, and
Religion of the different Natives; so there is none I believe, wherein
that Difference can be found, so much as here. A Colour, Language
and Manners, as wide from ours, as we may imagine we should find
in the planetary Subjects above, could we get there.
But before I proceed on any Observations of my own, it may be
proper from others, to convey some Idea of Guinea in general; so
much as carries Probability, either from the Dead or Living.
Africa, one of the four Quarters of the World, next in bigness to
Europe, by the Ancients had several Names; Olympia, Ammonis
Ortygia; but the most noted, Apher, from a Nephew, it’s said, of
Abraham’s. It extends from about 36 N. to as many Degrees of
Southern Latitude; and excepting Egypt, Barbary, Morocco, and in
this last Age the Coast of Guinea, is a Country as little known as any
Part of the Globe. Marmol says, the Arabians in the 400 of the
Hegyra, passed into Afric and divided it. This is certain, that it has
many fine large Rivers, some of them navigable for Ships. Along the
Banks of these Rivers, the Inhabitants abound with Millet, Rice,
Pulse or, Indian-Corn. The further we depart from Morocco on this
West Side, or Egypt on the East, there is always found less Industry
and more Ignorance: For Governments, tho’ never so tyrannical, are
better than none, extending some Improvement to Humanity.
The Niger, which is one of the largest Rivers in Africa, is said to
have the same Property of overflowing every Year, like Nile,
remunerating to the inland parts a vast Fertility and Increase; and
this very probably, because it has been traced some hundred
Leagues, and by the Course, descends from the Ethiopian
Mountains, the common Fountain of both.
The Senega and Gambia, Branches of this great River, disgorge
here at the windward Part of Guinea; they are large Rivers, driving
considerable Trade: To the former of these, the King of Morocco
extended his Dominions, about 1526, by the Conquest of the
Kingdom of Tombuto, which still continues tributary, and whence that
King raises considerable Negro Armies, his chief Strength. A College
of the Sect of Haly, is founded in Melli, a Kingdom upon this River.
They have many Crocodiles or Alligators, Sea-Horses, and Shirks in
them. Senega affords great quantity of Gum; and at Gambia begin
our Factories for Slaves, Teeth, and Gold, on which this general
Remark, That the Slaves there, faring softer from a better Soil, are
not so hardy as those lower down. The Teeth are as large, and in as
much plenty, as at any one Part of the whole Coast; those taken out
of the Sea-Horse are small, not weighing above 5 or 6 Pounds, but
more solid than the Elephant’s. And lastly, their Gold is current in
what the Traders call Bars, little twisted Lengths, or in Rings of 4, 5,
6, 7, or 8s. Value.
All the great Rivers flow and ebb regularly, being governed by the
Moon, as the Tides on our own Coasts; but the Sandiness of the
Soil, and Nearness of the Sun, makes the Country between, so
extreamly dry, that they have great scarcity of Water for an hundred
Miles an end sometimes; and this Drought is what brings the Beasts
of all sorts in Droves to the Banks, for satisfying Thirst, (Tygers,
Panthers, Leopards, Antelopes, Elephants, Apes; Ostriches, &c.)
From which Accident, say they, might probably have happened the
many Hebridous Productions that have made this Country the
Proverb of all Ages; it continually producing something new or
monstrous.
Their chief Diet is Indian Corn, Rice, Palm-nuts, Bananas, Yamms,
Pine-apples, and now and then a little Fish, or a Fowl; all which thro’
Ignorance, and want of Necessaries, are very slovenly cooked by
them.
Africa is almost a Triangle in shape; the Kingdoms on the North
are Mahometans; and in the trading Towns of Barbary, and Turky,
there is a little Mixture of Jews. On the Eastern Line next Persia, are
said to be some of the Sect of Gaurs, followers of Zoroastes, a very
learned Persian Philosopher, that appeared, according to Dr.
Prideaux, about 2300 Years ago: He instituted Fire-worship, and
established it by a superiour Cunning, through most parts of Persia
and India, where there are still some left, poor and despised, (called
Persees) since the seventh Century, when the Mahometans over-run
that Country, and almost extinguished them. In Æthiopia, (Prester
John’s Country) Writers say, are a sort of Christians, still
acknowledging the Patriarch of Alexandria; meerly nominal I believe,
for the Greeks themselves, much nigher his Pastorship, have since
their Conquest by the Turks, in a manner lost their Christianity;
Poverty and Ignorance, the Consequence of Captivity having
obliterated the outward Pomp, which, next to Power, is the main
Pillar in all Religions. Inland, and to the Southern Extremity, they are
Pagans. And on this Western Line (the Negroes) all trust to the
Gregory or Fetish; which in the bulk of it means no more than what
we in Europe call Charms, which in many respects carries strong
Superstition, that is, a vain Religion in it; only their consecrated
Materials having more Reverence from their Ignorance and Fear,
work more stupendous Effects; or are imagined to do so, which is
the same thing. So much may serve for a general Idea of Africa,
since several of the Articles will, in the progress of the Voyage, be
occasionally expatiated on.
SIERRALEON.
By Guinea here, I mean all Negro-land, from about the River Senega
Northward, to within a few Degrees of Cape Bon Esperance;
because Ships bound to any part of this Extent, are said to be bound
to Guinea; and because the People, without these Lines, alter to a
dark Colour seen in the Moors at this, and the Hottentots at the other
Extremity. The Name (Gordon says) imports hot and dry, and its
Gold gives Name to our Coin.
The black Colour, and woolly Tegument of these Guineans; is what
first obtrudes it self on our Observation, and distinguishes them from
the rest of Mankind, who no where else, in the warmest Latitudes,
are seen thus totally changed; nor removing, will they ever alter,
without mixing in Generation. I have taken notice in my Navy-
Surgeon, how difficultly the Colour is accounted for; and tho’ it be a
little Heterodox, I am persuaded the black and white Race have, ab
origine, sprung from different-coloured first Parents.
When we parted with the Weymouth off Cape de Verd, we steered
S. S. W. to avoid the Shoals of Grandee, and in hawling in for the
Land again, waited till we came into the Latitude of Sierraleon, some
others laying on the N. Side that River. The Soundings in with the
Cape are gradual, from 60 Fathoms about 12 Leagues off, to 13;
when we get in sight of Cape Sierraleon, known by a single Tree
much larger than the rest, and high land on the back of it. We run up
on the Starboard side of the River, anchoring in the third Bay from
the Cape; where is very commodious watering and wooding; and
regular Tides, as in any part of the Channel of England.
Remark 1. The Trade for our African Company here, is carried on
from Bense or Brent Island, about 5 Leagues distance from our
Anchorage, by Factors, of whom Mr. Plunket is chief. The private
Traders are about 30 in number, settled on the Starboard side of the
River: loose privateering Blades, that if they cannot trade fairly with
the Natives, will rob; but then don’t do it so much in pursuance of
that trading Advice, (Amass Riches, my Son,) as to put themselves
in a Capacity of living well, and treating their Friends, being always
well pleased if they can keep their Stock at Par, and with their Profits
purchase from time to time, Strong-beer, Wine, Cyder, and such
Necessaries, of Bristol Ships, that more frequently than others put in
there; of these, John Leadstine, commonly called old Cracker, is
reckoned the most thriving.
They all keep Gromettas (Negro Servants) which they hire from
Sherbro River, at two Accys or Bars a Month. The Women keep
House, and are obedient to any Prostitutions their Masters
command. The Men-servants work in the Boats and Periagoes,
which go a trading in turns with Coral, Brass, Pewter Pans, Pots,
Arms, English Spirits, &c. and bring back from the Rio Nunes,
Slaves, and Teeth; and from Sherbro, Camwood for Dyers; a Sloop
or two is the most that is loaded from the latter Place in a Year, and
that with difficulty; being obliged to go far up the River, narrow and
beset with Mangroves, which makes it sickly.
The Ivory here is of the Elephant or Sea-Horse, great and small;
the former, sold at about 40 Accys per Quintal in Exchange; the
other at half Price.
The Slaves when brought here, have Chains put on, three or four
linked together, under the Care of their Gromettas, till Opportunity of
Sale; and then go at about 15 Pounds a good Slave, allowing the
Buyer 40 or 50 per Ct. Advance on his Goods.
As these Slaves are placed under Lodges near the Owner’s
House, for Air, Cleanliness, and Customers better viewing them, I
had every day the Curiosity of observing their Behaviour, which with
most of them was very dejected. Once, on looking over some of old
Cracker’s Slaves, I could not help taking notice of one Fellow among
the rest, of a tall, strong Make, and bold, stern aspect. As he
imagined we were viewing them with a design to buy, he seemed to
disdain his Fellow-Slaves for their Readiness to be examined, and
as it were scorned looking at us, refusing to rise or stretch out his
Limbs, as the Master commanded; which got him an unmerciful
Whipping from Cracker’s own Hand, with a cutting Manatea Strap,
and had certainly killed him but for the loss he himself must sustain
by it; all which the Negro bore with Magnanimity, shrinking very little,
and shedding a Tear or two, which he endeavoured to hide as tho’
ashamed of. All the Company grew curious at his Courage, and
wanted to know of Cracker, how he came by him; who told us, that
this same Fellow, called Captain Tomba, was a Leader of some
Country Villages that opposed them, and their Trade, at the River
Nunes; killing our Friends there, and firing their Cottages. The
Sufferers this way, by the Help of my Men, (says Cracker) surprized,
and bound him in the Night, about a Month ago, he having killed two
in his Defence, before they could secure him, and from thence he
was brought hither, and made my Property.
Remark 2. Sierraleon River is very broad here, but in ten or twelve
Miles rowing upwards, narrow to half the Breadth of the Thames at
London, spread on both sides thick with Mangroves; Trees, or
slender woody Shrubs, that spring from the low, watry Banks of
Rivers, in warm Climates. From the Branches, the Sap descends
again and takes a second Root, and so on, a third, fourth, &c. that
the Ground is all covered; very difficult, if not impossible for Men to
penetrate: This makes them fit Haunts for the Manatea and
Crocodile (Sea-Cow and Alligator) which, with the Shirks, very much
infest the River. A Story or two of these Creatures, may not be
unacceptable.
The Manatea is about eleven or twelve Foot long, and in girt half
as much; Teeth only in the back part of her Mouth, which are like the
Ox’s, as is also her Muzzle and Head; with this difference, that her
Eyes are small in proportion, and Ears you can scarce thrust a
Bodkin in; close to her Ears almost, are two broad Finns, sixteen or
eighteen Inches long, that feel at the Extremities as tho’ jointed; a
broad Tail, Cuticle granulated, and of a colour and touch like Velvet:
the true Skin an Inch thick, used by the West-Indians in Thongs for
punishing their Slaves; weigh to five or fix hundred Weight; of a firm
Flesh, that cuts fat, lean, and white like Veal: Boiled, stewed, or
roasted (for I have eaten it all ways) it has no fishy Taste, but is as
acceptable a Treat as Venison to Cockneighs.
The Negroes way of taking them, is in a Canoo, which they paddle
towards the Manatea with as little noise as possible, (she being
extreamly quick of hearing:) when near enough, a Man placed ready
in the Boat’s Head, strikes in his Harpoon with a long Pole into her,
and lets go. She makes towards the Mangroves immediately, and
the Water being shallow, they now and then get sight of the Pole,
and so follow, renewing the Strokes till they kill, or weary her, and
then drag her ashore.
The Alligator answers in all respects, and doubtless is the
Egyptian Crocodile; shaped not unlike the Lizard, but of two hundred
Weight perhaps, covered with hard Scales that are impenetrable to
Shot, unless very near; long Jaws set with sharp Teeth, two very
large, and two small: Finns like Hands: A Tail thick and continuous;
will live a long time out of the Water, being sold frequently alive in the
West-Indies. They are not shy, but rather bold, and tho’ easily
waked, will not make off presently, our Boats falling down with the
Stream within a few yards of them, before they stir; laying basking to
the Sun, in little muddy Nooks they form in their egress from the
Mangroves. When they float upon the Water, they lie very still and
like a Log of Timber, till the little Fry underneath come unwarily
sporting about them and tempt their greedy Stomachs; they diving
very quick upon their Prey.
One of these set upon a Man of Captain Masterton’s, a Sloop that
put in here from Sherbro. The Sailor, to avoid walking round a Bay,
and being mellow with drinking, would needs cut his way short by
wading over a weedy part of it up to his Breast, where the Alligator
seized him; and the Fellow having full Courage, ran his Arm down
his Throat: Notwithstanding which, the Crocodile loosed, and
renewed the Battle two or three times, till a Canoo that saw the
Distress, paddled to his Relief, but he was torn unmercifully in his
Buttocks, Arms, Shoulders, Thighs, and Sides; and had not the
Creature been young, must certainly have been killed. The Man
recovered of his Wounds.
Shirks very much infest the Mouth of this River; the most bold and
ravenous of the watry Tribe: He never forsakes your Hook, till he is
taken, and slights the Proverb,
Occultum visus decurrere piscis ad hamum.
We have catched three in less than half an hour, each 8 or 10 Foot
long, the Livers of them making above ten Gallons of Oil. They have
four or five Rows of short, sharp Teeth, one within another, and the
Sides of them indented like Saws. Their Swallows 14 and 16 Inches
over. In the Maws, we found Beef Bones, and what other Trash had
been thrown over-board in the Day; for they are like the Parson’s
Barn; they turn on their backs to take in their Prey. Our Seamen
dressed and eat the Flesh, tho’ very strong; the fault of all
carnivorous Animals.
These Shirks have generally two, three, or more pretty-coloured
little Fish, the bigness of Herrings attending them, called Pilots: They
go in and out at his Maw, or fasten on his Back, in familiar manner:
They are supposed like the Jackall to the Lion, to be instrumental in
procuring him Prey, and warning him of Danger in Shoals, for which
he receives Food, and Protection from the Shirk.
I shall give an Instance or two within my own knowledge, to shew
the Boldness and Rapacity of this Fish.
The Weymouth’s Barge rowing up Gambia River, a Shirk made to
them, and notwithstanding the noise of so many Oars, seized one of
them in his Mouth, and snapped it in two.
At Whydah, a very dangerous Coast to land at, having two Bars
before it, and great Seas; a Canoo was going on shore from a
Merchant-Ship with some Goods, and in attempting to land, overset:
A Shirk nigh hand, seized upon one of the Men in the Water, and by
the Swell of the Sea, they were both cast on shore; notwithstanding
which, the Shirk never quitted his hold, but with the next Ascend of
the Sea, carried him clear off.
In short, their Voracity refuses nothing; Canvas, Ropeyarns,
Bones, Blanketing, &c. I have seen them frequently seize a Corpse,
as soon as it was committed to the Sea; tearing and devouring that,
and the Hammock that shrouded it, without suffering it once to sink,
tho’ a great Weight of Ballast in it.
There are in the Bays of this River, variety of good Fish, that
supplies the Scarcity of Flesh; Turtle, Mullet, Skate, [6]Ten-pounders,
[7]
Old-wives, [8]Cavalloes, [9]Barricudoes, [10]Sucking-Fish, Oysters,
[11]
Cat-Fish, Bream, and Numb-Fish; the most of which we catch’d in
great numbers with our Searn; two or three Hours in a Morning
supplying a Belly-full to the whole Ship’s Company.
The Oysters and Numb-Fish have something peculiar; the former
growing, or rather sticking in great Bunches of twenty or thirty, upon
the Rocks and Mangroves, to which they seemingly grow, very small
and ill-tasted.
The latter, which is the Torpedo of the Ancients, is flat as a Skate,
so very cold as to numb the Hands or Arms of those who touch him,
but goes off again in few Hours; and with a Stick you may toss him
about a Day together without any other Harm than losing your time.
Remark 3. The Country about Sierraleon is so thick spread with
Wood, that you cannot penetrate a Pole’s length from the Water-
side, unless between the Town, and Fountain whence they fetch
their Water, without a great deal of difficulty. They have Paths
however through these Woods, to their [12]Lollas, and [13]Lugars,
which tho’ but a mile or two from the Town, are frequently the Walks
of wild Beasts; their Excrement I have found up and down in walking
here, white and mixed with Ossicles.
The Shores hereabouts, like those of Sweden, are rocky, and
without any Cover of Earth almost; yet produce large Trees, the
Roots spreading on the Surface: The chief of these are the Palm, the
Coco, and the Cotton-Tree, described p. 198, in the first Volume of
the History of the Pyrates.
Other Vegetables for Food are Rice, Yams, [14]Plantanes, [15]Pine-
Apples, [16]Limes, Oranges, [17]Papais, Palm-nuts, wild Roots, and
Berries.
This is their common Sustenance; the Gift of Providence, without
their Care; they might abound, but prefer Ease and Indolence, he

You might also like