Abi̇mi̇zi̇n Sözleri̇

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 167

İÇİNDEKİLER

1. Tekâmül Hakkında ……………...………….…...…..….……………………….3

2. Daimi Ders Talebelerimiz…………………………...…………………………11

3. Rabıta-i Şerife ve Zikr-i Kalbi………………….……..….……………………19

4. Keyfiyet (Rabıta-i Şerife) ……………………….…..…………….…...………27

5. Bu Topluluk……………………………….………………….………………...29

6. Dâhilî Derslerin Ehemmiyet Ve Fazileti ………....…………......………....….31

7. Hizmet ve Hizmetlerin İçinde Bulunmak ……….………………….…..…….37

8. İhvan…………………………………..…………………...………….….……..42

9. Ehavat…………………………..………………….……...…………..………...50

10. Kermes………………………………………………………………..…………51

11. Kurban………………………………………………………………..………....54

12. Hac ve Umre Hizmetlerimiz…………………………………………..……….57

13. Sıbyan Hizmetlerimiz……………………………………………..……………59

14. Şefaat Ve Himmet………………………………………………..……………..63

15. Teberru Hizmetlerimiz………………………………………….……………..63

16. Zayiat……………………………………………………………..……………..64

17. Edep………………………………………………………………..……..……..75

18. Takvim……………………………………………………………..……………76

19. Ramazan-ı Şerif……………………………………………………..………….77

20. Hatimlerimiz…………………………………………………………..………..78

21. Seminerlerin Fazileti……………………………………………..…………….80

22. Aşçılık ve Mutfak Hizmeti…………………………………..…………………82

23. Talebe…………………………………………………………..………………..84

1
24. Hocaefendi Ve Vazifesi…….…………………………………..……………….89

25. Hizmeti Bırakıp …Geçenler Hak……………………………..……………...100

26. Okul Dersleri…………………………………………………..………………103

27. Eğitim ve öğretimde yeni yıla başlarken……………………..……………...105

28. Toplantı Ve Bereketi…………………………………………………..….…..106

29. Sohbet Tekrarı (Ö. Aktoprak H.efendi 06.10.2012 Zeytinburnu topl.)……107

30. Sene-i Devriye…………………………………………………………………117

31. Ziyaret ve Ziyaret Yerleri………………………………………………….....119

32. İtaat, İhlâs ve Niyet……………………………………….…………………..120

33. Anaokulları ve Hususi Çocuk Evlerimiz…………….…..…………………..120

34. Muhasebe komisyonu……………………………………..……….…….……121

35. İnternet beliyyesi………………………………………….…….……..……...122

36. Kız Kursları Komisyonu……………………………….……..………..……..123

37. İZİN……………………………………………………………………………………………………………..124

38. Kalbi Birlik-Beraberlik ve Muhabbet……………………………………….125

39. 22.08.2011 SALI - (22 Ramazan 1432) Sivas Selçuklu ………………128

40. Sivas Şarkışla Kursumuzdaki Sohbeti 22.08.2011 SALI………..141

41. 22.08.2011 Tarihli Sivas, Komisyonlara Konuşmaları………….144

42. Hocaefendilere Sohbeti (Sivas-Selçuklu ) 15.08.2012 Perşembe………146

43. (Sivas Selçuklu İhvan) 15.08.2012 Perşembe (28 Ramazan 1433)……..149

44. Sivas Bölgesi Ders Talebelrine (Sularbaşı Yurdu 15.08.2012) ………162

2
MUHTEREM BÜYÜĞÜMÜZ
AHMET BEY ABİMİZİN KIYMETLİ SOHBETLERİNDEN
DERLENMİŞ VECİZ SÖZLER

TEKÂMÜL ve FAZİLETİ
Üniversite bitiren birisi olarak söylüyorum, Tekâmül demek en az iki
üniversite bitirmek demektir. O güzel vazifeyi, mesuliyeti alıp hakkını vermekte Cenabı
Hakk hepimizi muvaffak kılsın.
Tekâmül, kişinin ebedi hayatının garantisidir. Şefaatin vacip olmasıdır.
Sadece sizinle de sınırlı kalmayacak, ebeveyninize, ecdadınıza, etrafınızdakilere de
şefaat edeceksiniz. (23.09.2012 Köln Merkez)
Yüz milyon defa söylemem gerekiyorsa yüz milyon defa söyleyeceğim,
üniversiteliler mutlaka tekâmül okuması lazım…
Tekâmül: en az iki üniversite demektir.
Bu dersler Rasülüllah Efendimizin, Ashabının ve Hz. Üstazımız’ın
mescidlerinde okunur. Bu ilimler mücevher kıymetindedir. Bu mücevherleri işlemek
lazım; o da tekâmül okumakla olur. Sizlerde tekâmül okuyacaksınız ve bu hizmeti
inşallah beraber yürüteceğiz. Eyzan
Şimdi imkânlar ayağınıza gelmiş. Daha sonra tekâmül okuyayım derseniz,
okuyamazsınız.
Tekâmülde çok mühim, çok ağır dersler okunuyor. Onları iyi kavrayabilmek
için tekâmül altının hakkını vermeniz lazım. (23.09.2012 Köln Merkez)
Tekâmül trenini sakın kaçırmayın, ömürde bir kere geçer, saatte bir kalkan
tren gibi; kaçırdın gitti… Şu programı bir aksatırsanız, bir daha yapamazsınız. Hayat
boyu ondan sonra eksikliğini hissedersiniz. (23.09.2012 Köln Merkez)
Önce bir ayrım da vardı; üniversiteli olan, olmayan gibi. O zaman Üniversite
talebelerimizin %3 ve ya %5i tekâmüle geliyordu… Üniversite talebesinin tekâmüle
gelmesi evleviyetle, daha fazla lazım; çünkü onların panzehire ihtiyacı var. Çünkü her
gün kafa karıştıran bilmem ne prensipleri derken insan kendini Allah muhafaza küfrün
içinde bulabilir.
Tekâmül eğitimi karakter eğitimidir. Türkiye’de en üst seviyede karakter
eğitimi tekâmül eğitimidir. (23.09.2012 Köln Merkez)

3
Hocalarımıza da, profesörlere de söylüyorum, içinde tekâmül olmayan bir
kariyer planlamasını ben kabul etmiyorum. Herkes duysun; geçersizdir. Otuz sene
sonra bunlara ihtiyaç kalmayınca diplomayı duvara asarsın, hangi okuldan mezun
olmuşum diye öyle bakarsın, başka işe yaramaz. Ondan para kazanmış olabilirsin; ama
ondan kazanmasaydın başka yerden de para kazanabilirdin; ama burada alacağınız
ilimle onun farkı, uçurumla en alt seviyenin farkından daha farklıdır. Himalaya’lardan
daha yüksek, dünyanın en yüksek noktası Everest tepesidir. Tekâmül ise yükseklikte
onun çok daha üstünde. Maddi misaller vererek maneviyatı sadece anlatmaya
çalışırız, asla bire bir olamaz. (23.09.2012 Köln Merkez)
Tekâmülün alternatifi yok. Tekâmül’ün alternatifi “sadece tekâmüldür”
diyebiliriz. Tekâmül’ü okuyamazsanız hiç bir şey, isterseniz profesör olun, ister mastır
yapın, onun yerini tutmaz. (23.09.2012 Köln Merkez)
Tekâmül, muadili olmayan hizmettir. Yani tekâmülün yerini ancak tekâmül
doldurur.
İşte tekâmül derslerine çok dikkat… Onun içinde her şey var, dünya da var
ahiret te var, madde de var, manada her şey var onun içerisinde…
Kendimden biliyorum eğer bu manevi derslere ehemmiyet verirseniz diğer
derslerde de muvaffak olursunuz. Bu ilimler insanın ufkunu açıyor. Hem zor da değil.
Şimdi imkânlar ayağınıza gelmiş. Daha sonra tekâmül okuyayım derseniz
okuyamazsınız.
Hizmet edenler hiçbir zaman sıkıntı çekmedi. Sizde göreceksiniz.
Sizlerle çok büyük hizmetler yapacağız.
Peygamber efendimiz ‘ilmi talep edenin rızkına Allah kefildir’ buyurmuş. Var
mı hocalarımızdan talebelerimizde sıkıntı çeken; yok. İşte bu Hz. Allah’ın kefaletinin
delilidir.
“Tekâmül’ü bitirenlere Hz. Üstazımızın şefaati vaciptir.”
Talebemiz tekâmüle gelmenin o manevi davetin ne manaya geldiğinin
şuurunda olmalı. Tekâmüle çağırılmak ne demek? “Hazreti Üstadımızın daveti”
demek. Ona icabet, hazretimize icabet demek.
Bir insanın hidayetine vesile olmasının yolu tekâmülden geçiyor. Onun için
bütün talebelerimize de tavsiye ediyorum.

4
Biz tekâmül talebelerine mezun oldukları zaman şahadetname veriyoruz, o
şahadetnamede hangi mühür vardır. Ne imzalar vardır, Rasülullah efendimizin mühr-ü
şerifleri vardır.
“Falanca tekâmülden falanca devre mezun oldum demek” o şahadetnameye
sahip oldum demektir.
Her gazetede her dergide birisi bir ahkâm kesiyor. Birisi İcma’ yapıyor birisi
Kıyas yapıyor Allah muhafaza. Onun için, tekâmülün vücubu bununla alakalı bir şey.
Tekâmül okumak dünyadaki her şeyden hayırlıdır. Bu tren insan ömründe bir
defa gelir.
Tekâmülü okuyan gençlerimiz, eskiden üç tane beş tane vardı. Şimdi on
binleri buldu. inşaallah bizim geleceğimiz çoook daha iyi olacak. Dünyanın geleceğide
böyle.
Talebe olun ihvan olun tabi tercihen talebe olmak tekâmülden olun
tekâmülden geçmek işte hayatında insanın bir kere iki kere olur üç kere gelmez gelse
bile çok nadir gelir her zaman insanın elde edebileceği bir manevi ruhsatın verildiği
tescillendiği bu halkanın en kuvvetli olduğu yer orasıdır.
Hazretimiz zamanında bir talebe tekâmül hali üzere şehit oluyor ve Hazreti
Üstadımız “Biz O talebemize kabrinde tekâmül ve icazeti verdik” buyuruyor. Bu kadar
önemli olmasa Hazreti Üstadımız öyle buyurur mu?
Bizim ufkumuz Rasulüllah Efendimizin çizdiği ufuktur. Bu geniş ufuk
çizgisinde hizmet etmek bu topluluğun mensuplarına has bir özelliktir. Bu ufuk
çizgisinde hizmet edebilme ruhsatı Cenabı Hak tarafından bu topluluğa verilmiştir. İşte
tekâmül böyle bir şeydir. Allah gayretlerinizi artırsın.
Tekâmül’ün kıymetini anlatmaya çalışıyoruz. Ne kadar anlatsak da tam
anlayamıyoruz. Birçoğu çocuk yaşta, tam anlayabildiklerini sanmıyorum. (Ömrün)
yarısına geldikleri zaman akranlarına, çocukluk arkadaşlarına, okul arkadaşlarına
bakıp onların neyin peşinde koştuklarını, kendisinin neyin peşinde olduğunu görünce
daha iyi anlayacak.
Zihnin inkişafı için maneviyat, rabıta ve zikri kalbi şarttır. Bu Hz. Üstazımızın
sözüdür. Biz bunu, tekâmül talebelerini imtihan ettiğimizde, görüyoruz. Son senelerde,
notlar doksan beşin üzerinde. Bu da talebelerimizin, maneviyata yapıştıklarını
gösteriyor.
İlim deyince aklımıza ilk önce tekâmüller geliyor. Her zaman söylemişizdir,
“Tekâmüller muâdili olmayan müesseselerdir”. Yani ayeti kerimede okunduğu gibi;
5
“hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” tabi ki olmaz. Çünkü tekâmüller, edaı-i
kâmildir.
Tekâmüle niyet etmek aynen hacca niyet etmek gibidir, hacca niyet
edenlerin gidemediğinde, kazandığı sevap gibidir.
Tekâmülün yerini ancak tekâmül doldurur. Bu kardeşlerimiz, hocalarımız da
bunun için hizmetlerimize devam ediyorlar. Bu hizmetler peygamberimiz zamanındaki
ashabı suffe ve aşere-i mübeşşere’nin bu dine hizmet ettiği gibi talebeyi ulum, ihvan ve
burada bulunan tüccarlarda bu dine hizmet etmektedirler.
Tekâmüllerin mezuniyetine az bir süre kaldı. Onları mezun edip hizmete
göndereceğiz. Onların yerine tekâmül altı talebeleri gelecek. Tekâmül ve tekâmül altı
talebeleri ve ondan sonra gelecek olan talebelerimizin yetiştirilmesi için, ihtimam
gösterilmesi gerekiyor.
Tekâmül talebelerimiz bizim en derunumuz, en özümüz, en içimizdir.
Bir kursun takvimini karıştırırken 10 Mart yaprağının üzerine “100 alacağız”
yazısını gördüm. “Bu onların (tekâmül talebelerinin) azim ve kararlılığını gösterir.
Burada, tekâmül talebelerimiz var. Tabi, hepimiz bu yolun talebesiyiz. İlim
okuyan da, okumayan da bu yolun talebesidir. İlim okumayanlar da; maneviyatta
mesafe kat etmekle, bu yolun ihvan ve talebesidir. Fakat tekâmül talebeleri, daha
farklıdır.
Tekâmül talebeleriyle hatim yapmak çok güzel, çok huzurlu. Hz. Üstazımızın,
piranımızın, silsile-i saadatımızın iştirak ettiğinden şüphem yok. Sizin de şüpheniz yok.
Bu hatimdeki manevi ortamı dünyanın hiçbir yerinde bulamazsınız. Bu tadı alanlar
bilir. Alamayanlar bilemez.
Derslerinize çok sıkı çalışıyorsunuz, farkında olarak veya olmayarak kendinizi
kaptırıyorsunuz. Farkında olmamak da mümkün değil. Şimdi sizden beklenen;
derslerinize sımsıkı sarılmak.
Tekâmül’ün kıymetini anlatmaya çalışıyoruz. Ne kadar anlatsak da tam
anlayamıyoruz. Birçoğu çocuk yaşta tam anlayabildiklerini sanmıyorum. (Ömrün)
yarısına geldikleri zaman akranlarına, çocukluk arkadaşlarına, okul arkadaşlarına
bakıp onların neyin peşinde koştuklarını, kendisinin neyin peşinde olduğunu görünce
daha iyi anlayacak. Orhanlı Tekâmülü (10.10.2010-Pazar)
Tekâmülden mezun olmak demek, bu diplomayı almak demek; Piranımız’ın
Hz. Üstazımız’ın şefaatinin vacip olması demektir. Bunu çok iyi anlamak lazım.

6
Verilen o icazet, o şahadetname, o diploma güneşin doğup battığı her yerde
geçerlidir. Bu altın bir anahtardır. İşte o icazetname izleri takip etmenizi sağlıyor.
Hizmet için gidecekleri yerleri kurada çıkmış gibi görmesinler. Gerçek yüzünü
iyi görsünler; bu manevi bir şeydir. Burada öğrendikleri ilimleri, usul ve adabı oradaki
talebelere öğretip buralara, tekâmüle talebe gönderecekler.
Rasülüllah Efendimizin tespit ettiği hizmet mahallerinin benzerleri olan
dünyanın binlerce noktasında, gittiğiniz hizmet mahallerinizde biliniz ki oradaki nöbet
mahallerini tespit eden, o nöbet mahallerine sizi tayin eden bizzat Rasülüllah
Efendimizdir. (07.06.2012_Anadolu Yakası İcazet Merasimi)
Talebe-i uluma Cenabı Hakk’ın kefaleti vardır. İmtihanı kazanmışsınız. Bu
davetiyeyi elinize almışsınız. Cenabı Hakk’ın davetiyesi, Allah rasülünün davetiyesi, Hz.
üstazımızın davetiyesi. O da yetmiyor, Hz. Üstazımızın söylediği şey var: “Benim
buradan mezun olan talebelerimize şefaatim vaciptir” diyor. Şimdi Bu kadar güzel
müjdeler alan bir talebemiz buraya gelemiyorsa çok hayati bir şey olmuş olması lazım.
Hayati bir şey neyse yaşadığı sürece, nefes aldığı sürece böyle bir davetiyeyi, piyango
diyorlar ya işte dışarıda çektiriyorlar. Onlarla mukayese etmeyecek kadar güzel
davetiyeyi almış eline ve gelmiyor. Hatta tek tük takip ettiriyorum. Bakıyorum; bir
yerde iş olmuş, babası şöyle olmuş, birisi vefat etmiş (Allah gecinden versin, Hepsine
uzun ömür versin Ama hepsi ayrılacak bir gün)
…O, hem imtihanı kazanıyor hem o kadar emeklerle oraya kadar geliyor ve
ondan sonra gelemiyor. Bu çok üzücü bir şey. Gittiler, gelemediler. Okul, vs. vs.
mazeret çok. Hayatınız boyunca bir sürü mazeretiniz olacak. Ama emin olun! Buraya
gelmek için hiçbir mazeret yok. Aslında bu hayatı yaşamış, öteki âleme gitmiş ve
görmüş olsa, asla ve asla hiçbir mazerete sığınmaz idi. İnsanların gözündeki o perde
kalkmış olsa, asla ve asla buralarda bize oturacak yer kalmaz. Diğer insanların gözü,
öteki âlemde bu topluluğun kazanacağı, istifade edeceği durumları görmüş olsa
şurada hiçbirimize ne mescitte ne de kapıda yer kalmaz. 24.11.2010 Çarşamba Osman
Gazi Tekâmül Kursu
Bir kursumuzda bir talebemizin babası vefat etmiş. Annesi yalnız kalmış.
Annesine kendisi bakacakmış. (Annemiz, babamız veya bir başkası vefat edebilir.
Hangimizin ki kaldı ki? Fakat bu haller ebedi saadetimizi kazanmamıza engel mi
olmalı? Hz. Üstazımız kapına gelmiş, tıklamış seni çağırıyor. “Evladım hadi seni
kurtarmaya geldim.” Diyor. Sen ise işim var mazeretim var diyorsun. Bu olacak şey mi?
Dedim o talebeye haber verin annesini alsın gelsin. Biz ona evde tutarız. Geçimini de
sağlarız. Dışarıda çalıştığın takdirde ne kadar para kazanacaksın ki. En fazla 600 – 700

7
lira. Gelsin parasını da ben vereyim. Tekâmül’den kalmasın dedim. Biz onu ne kadar
düşünüyoruz. Bizim onu düşündüğümüz kadar o kendini düşünmüyor.
Ashab-ı Kiramdan sonra Kuran-ı Kerim’in muhafazası nasıl olacak? Kıyamete
kadar baki olması ne ile olacak? Müslümanların lehine ve aleyhine olan şeylerin
sıralaması nasıl olacak? Bunu nasıl bilecek? Bildiklerini nasıl tatbik edecek? O kadar
kolay değil bunları bilmek, ehl-i imandan olmak. Ama buraların basamağına adım
atmakla iş kolaylaşıyor. İşte bunların garantisi tekâmül talebesi. O tekâmülden sonra
aldığı icazet lehinde ve aleyhinde olan şeyleri ona öğretir. O icazeti aldıktan sonra
ömrünün sonuna kadar emaneti muhafaza edebilirse Hz. Üstazımız’ın şefaati ona
vaciptir. O şefaatin vacip olması o büyük müjde birçok şarta dayanır. (23.09.2012 Köln
Merkez)
Tekâmülü dünyanın her tarafına götürmek istiyoruz. Neden? İşte o insanların
mesuliyetini lehlerine ve aleyhlerine olan her şeyi çok iyi bilmesi için. (23.09.2012 Köln
Merkez)
Türkiye‘de şu an kariyer planlaması var. Burada da var kariyer planlaması.
Biri Almanların kariyer planlaması, o kariyer planlamasını ben kariyer planlaması
olarak kabul etmiyorum, diğeri ise bizim kariyer planlamamız. Bizim kariyer
planlamalarımız Arabî ilimlerle. İkisi ayrı ayrı yollara gidiyor. O ilimleri okurken
yanında lise, abitur ve üniverste okuyabilirsiniz. Tabiî ki onların mahzuru yok ama bu
kariyer size 25, 30 en fazla 40 sene lazım olur. Ondan sonra bir şeye yaramaz. Ondan
sonra uhrevî hayatınız ne olacak? Onun için bu Arapça ilimlerin üzerinde durup
tekâmül okumanızı istiyoruz. (23.09.2012 Köln Merkez)
Tekâmül tekâmül diyoruz, bunu dışarıdaki insanlar anlamıyor. Tekâmül çok
önemli, tekâmülü okuyanlar da, onları yetiştiren hocalarımız da çok kıymetli.
30.09.2012 Namaz Öncesi
Tekâmüle gelen talebelerimiz, bu işin hem tasavvuf tarafını
tamamlayacaklar hem de kalplerinde itminan hâsıl olacak. O tasavvufun, Cenab-ı
Hakk’ın verdiği o manevi rahmet yağmurunun altında yıkanacaklar. İnşallah onun
hakkını vermekte noksanlık etmeyiz. 02.09.2012 Pazar Namaz Sonrası
Kâr eden ilim var. Ne demek kâr eden ilim? İşte bu usulle öğrenilen, amel
etmek için öğrenilen ilim. Bunu yolu tekâmüllerden geçer. Bakın söz yine dönüp
dolaşıp tekâmüle geliyor. Tekâmülde okunan bu ilimlerde Hz. Allah’ın, Peygamber
Efendimiz’in, Piranımız’ın rızası var. Bunu anlamak zaten hidayet demektir. O yüzden
tekâmül diyoruz, ilimde kar etmeniz için. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası

8
Bir ilim okumak var, bir de öğretmek var. Amelsiz olur mu? O ilim kar etmez.
İşte kar etmeyen ilim de var. Dışarıda milyonlarca insan Hadis-i Şerifte bahsedilen
menfaat vermeyen ilimle uğraşıyor. Kaçı kar eden ilimleri biliyor? Bu topluluk ise kar
eden ilimlerle uğraşıyor. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası
Buralarda okutulan, öğretilen ilimlerde Rasülüllah Efendimiz’in, Piranımız’ın,
Hz. Üstazımız’ın mührü var. Bu ilim dışarıda öğrenilmez. İşte o mühür olduğu için o
ilimler kâr ediyor. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası
Bu ilimler mücevher kıymetindedir. Bu mücevherleri işlemek lazım; o da
tekâmül okumakla olur. Sizlerde tekâmül okuyacaksınız ve bu hizmeti inşallah beraber
yürüteceğiz. 18.11.2012 Namaz Öncesi
Dünyanın düzeni, insanların itikadını bozmak üzere kurulmuştur. Bu itikat
ncak tekâmül okuyarak sağlamlaşır. 18.11.2012 Namaz Öncesi
Bakın Hz. Üstazımız kendi eli ile bir talebesine icazetname yazıp arkasına da
mühür basmış ve vermiş. İnşallah tekâmülü bitirince sizler de aynı icazetnameyi almış
olacaksınız. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Meslek liselerine giden talebelerimiz var, onlarla alakalı en çok sıkıntı
çektiğimiz şey şu; bakıyorsunuz okuyorlar, 2 sene sonra mesleğimiz hazır diyorlar ve
gidiyorlar, tutamıyoruz onları, sizin gibi tekâmül okumuyorlar. Bana söyler misiniz,
bundan daha iyi meslek mi olur? En büyük meslek budur; Allah’ın dinine, kitabına
hizmet. 02.12.2012 (Manisa) Namaz Öncesi
Görüyorsunuz dışarısı ne halde. Yeryüzü var oldu olalı böyle bîr küfür
görülmedi. Evet, böyle bir küfür daha önce hiç görülmedi. Dışarıda 'Yevmiddiyn'i tahfif
etmek isteyen insanlar var. İnsanları doğru yoldan ayırmak için sapıtmak için orada
burada her şeyi yapıyorlar; ama sizler varsınız Allah'a çok şükür. Sizler olduğunuz için
onların küfrü yayılamayacak. 23.12.2012 Pazar İst. Anadolu Yakası Üniversite
Tekâmülaltı Talebelerimiz Namaz Öncesi
Tekâmül çok kıymetli, tekâmülün bir misli, bir benzeri ve alternatifi yok.
Tekâmülde iken şahsınızda çok hususi manevi haller müşahede edeceksiniz, şimdi de o
halleri müşahede ediyorsunuzdur zaten; ama orası bambaşka, orada yaşayacağınız
şeyler de bambaşka. Çünkü tekâmülde bizzat Hz. Üstazımız'ın himayelerinde
oluyorsunuz. Eyzan
Şimdi bazı kardeşlerimizin anne babası, ailesi, çevresindekiler diyorlar ki:
"Seni okuttuk, yetiştirdik, büyüttük, artık çalış da ailene bak. Para kazan" vesaire... Bu
kardeşlerimiz bu hizmetleri bırakırlarsa neleri kaybedeceklerinin farkında

9
olmayabilirler, onlara anlatacaksınız. 28.12.2012 Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri
Namaz Öncesi
Bazı üniversiteli talebelerimiz var; Hakk'ı tercih eden, Hakk'a tabi olan. Bir
Hakk'a tabi olmak var; bir de halka tabi olmak var. Bir Hakk'ın onlardan istekleri var;
bir de halkın onlardan istekleri var. Kurslarımızda her şey Hakk'ın isteğine göre. Bütün
program Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak üzerine kurulmuş. Hocalarımız,
talebelerimiz; hepsi Hakk'ın isteği üzere. Bir de halkın, ailelerinin istekleri oluyor
zaman zaman. Ailesi, çevresi tekâmüle gelecek talebemize olsun, başka kardeşlerimize
olsun bir takım şeyler söylüyorlar: "Şöyle şöyle; ama bu zamanda şunlar şunlar var,
öyle şey olur mu?" diyorlar. 20.01.2013 Pazar Namaz Sonrası
Bakın, bir Hadis-i Şerifte Rasülüllah Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki:"Kim ki
halkın gadabına rağmen, Hakk'a tabi olursa, Hakk'ın emirlerini halkın emirleri üzerine
tercih ederse, Allah-ü Teâlâ o kimseye kefil olur. Kim de halkın isteklerine uyar, halkın
dediğini yaparsa, Allah-ü Teâlâ o kimseyi halkın eline bırakır."İşte tekâmüller, buralar,
baştan sona, en küçüğünden en büyüğüne kadar hepimiz Hakk'ın istediğine tabi
olanlardanız. Mescitte dizilen o küçük talebelerimiz de, buradaki talebelerimiz de,
sizler de Cenab-ı Hakk'ın yolundasınız, Hakk'a tabi oluyorsunuz. Bir Cenab-ı Hakk'ın
kefaletinde olmak var; bir de halkın eline bırakılıvermek, onların arasında rezil olmak
var, onların rezil etmesi var. Cenab-ı Hakk rezili rüsva etmek istediğini halka
bırakırmış; dışarıda onlardan bol miktarda var. Allah muhafaza buyursun. 20.01.2013
Pazar Namaz Sonrası

10
DAİMİ DERS TALEBELERİMİZ
“Daimi ders talebelerimiz hizmetlerimizin gözbebeği mesabesindedir.”
“ Daimi derslerimiz, hizmetlerimizin esasını teşkil edip, kurslarımızın en
mühim varlık sebeplerindendir.”
“Bir bölgede iptidai, ihzari ve tekâmül altı ders talebesi oluştu ise orada ki
hizmetlerde başarı var, nerde bu daimi talebe oluşmadı ise orada daha çok çalışmamız
lazım.”
“Her bölgede daimi ders talebesi olması lazım.”
“Bu gözün içindeki siyahlık ne kadar önemli ise, ne ise ders talebelerimiz o
mesabededir. Bir kursumuzda maddi sıkıntı varsa ders talebeleri koysunlar, bakın
bakalım maddi sıkıntı kalıyor mu? Ders talebesinin olduğu kursta maddi sıkıntı olmaz.”
(Sivas- 2012)
Daimi grup demek cevher demektir, hep bahsediyorum bir vücutta iskelet ne
demekse daimi grup da o demektir. İzmit-Adapazarı Tekâmül Altı Ve Ders Hocaları
30.09.2012
Gerek lise gerek üniversite talebelerinin başarılı olmasını istiyorum. Fakat
gönlüm, ruhum dâhili ders talebesi arzu ediyor.
(Oda da bulunanlara nereden geldiklerini sorduktan sonra, ders talebelerini
kastederek) “Asıl demirbaşı sormadık. Herkesin tekâmül okumasını istiyoruz. Bunu her
zaman söylüyorum. Yine de tekrar ediyorum. Onlar bu davanın demirbaşı. Onlara çok
ihtiyacımız var. Allah, onların adedini ziyade etsin.
Sıbyanları, daimi ders talebelerini görünce Hazretimizi görüyorum.
Dağlardan ders talebesi toplamak, onlara bu ilimleri sevdirmek, hizmet
değildir diyebilir miyiz? O tgtalebeleri dağlarda bulup derse ısındırmak en büyük
hizmettir.
Üniversitelilerin ve daimi grupların heyecanlı olduklarını söylüyorlar. Bu
heyecan olması lazım…
Üniversiteliler ve okullu talebe kardeşlerimiz de önemli, onlar da bu dersleri
okuyor. Ancak, bizim için önemli olan daimi gruplardır. Onlar, bizim gözbebeğimizdir.
Çünkü hoca ve ihvanımız oradan yetişiyor. Bu topluluğu bir vücut olarak düşünürsek,
daimi gruplar gözbebeği mesabesindedir. Gözbebeği ise vücudun en hassas noktasıdır,
olmazsa olmazıdır.”

11
Arkadaşlarımız geçen hafta Türkiye’deki bütün daimi grupların, ibtidai,
ihzari ve tekâmül altı gruplarının daha iyi yetiştirilmeleri ve ders durumlarını görmek
için bir çalışma yaptılar. İşte buralarda, sizlerin geldiği yerlerde Rasülüllah Efendimiz’in
bahsettiği hâtemü’s saâde bahçesinin fidanları yetişiyor. Bu kardeşlerimiz ilimde
tefekkuh ettikten sonra dünyanın her tarafına gidip oralardaki insanların kurtulmasına
vesile olacaklar.
Sadece karneler değil, ders grupları olsun diğer hizmet kalemleri olsun ince
ince analiz ediyoruz. Daimi gruplarda da öyle. İnce ince değerlendiriyoruz. İşte
başarının anahtarı…
Daimi gruplarımızı sordum, çünkü onların üzerinde duruyoruz, onlara
ehemmiyet veriyoruz.
Daimi gruplarımız bizim belkemiğimizdir. Bir vücut düşünün;, bir vücut için
belkemiği neyse bizim için daimi gruplarımız da öyledir, o denli önemlidir. Ama
vücudun bütün azaları çok kıymetlidir, hepsinin ayrı bir vazifesi vardır.
Daimi grupların yetişmesi için çok gayret etmeliyiz.
Talebelerimiz arasında birlik ve ahenk var. Bu ahenk hizmetlerimizin
inkişafına vesile oluyor. Cenabı Hakk hiçbir grubumuzu bu birlik ve ahenkten
ayırmasın.
Daimi grupların üzerinde çok duruyorum, onlara yekûn olarak önem
vermemiz gerekiyor.
Daimi programlardaki gayretiniz ve niyetiniz çok mühim. Hepinizde zaten
belirli bir kademede daimi derslerinize devam ediyorsunuz. İnşallah sizleri, hepinizi
tekâmülde görmek istiyoruz. Bu yola girdiğinizde belki böyle bir niyetinizin olduğunun
farkında değildiniz ama böyle bir nasibiniz olmasa burada olmazdınız. Ben böyle
değerlendiriyorum.
Biz sizi daimi grup, üniversite, ihzari grup diye ayırıyoruz; ancak maddi
derslerin ötesinde, bizi burada birleştiren, ihvan eden bu muhtevadır.
Daimi gruptan talebe kardeşlerimiz de burada. Sizin varlığınız yeryüzünün
teminatıdır.
Sizler ders grubusunuz, zaten belirli bir keyfiyettesiniz.
Bakın daimi grup bizim her şeyimiz; gözümüz, canımız, her şeyimiz. Ben
daimi talebenin ne olduğunu tarif etmek, tasrih etmek istiyorum; öncelikli olarak bu
çok iyi bilinmeli.

12
Daimi talebe demek; ‘Kur’an-ı Kerim talebesi’ demektir, ‘Kur’an-ı Kerim’i
öğrenen, onun ilmi ile meşgul olan talebe’ demektir. Bunun yanında hafızlık olabilir vs.
vs. şeyler olabilir. Zaten yapıyorsunuzdur.
Peki diğer şeyler ne? Yani okuldur, başka hazırlıklardır, bunlar ne? Bunlar, bu işi
cazibeli hale getirmek için yaptığımız, talebelerin velilerinin talepleri doğrultusunda
yaptığımız şeylerdir. Yani gidiyoruz, diyoruz ki o insanlara; ‘Biz senin evladını alacağız,
daimi grup okutacağız, Kur’an-ı Kerim talebesi yapacağız. Bunun yanında açık lisedir
vesairedir okutacağız.’
Kardeşlerimiz talebe teberrusunda, daimi grup talebesi bulmakta
zorlanıyorlarmış. Arkadaşlar anlatıyorlar diyorlar ki; ‘Zayiat var.’ Yüzde yirmi bir
zayiattan bahsediyorlar. Neden bu zayiat? Mesela talebe izne gidiyor, ailesi; ‘5 gün
daha kalsın, 10 gün daha kalsın, 15 gün daha kalsın, dedesini ninesini görsün’ diye
talebeyi alıkoyuyor. Kulağımıza geliyor, kardeşlerimizden bile bunu yapanlar var.
Sonra ne oluyor? Sonra zayi oluyor. Neleri kaçırdıklarının farkında bile değiller. Bu
nedir biliyor musunuz? Bu azim bir cahilliktir.
Bakın size bir şey anlatacağım, bir Hadis-i Şerif anlatacağım. Bu Hadis-i Şerif’i
ömrünüz boyunca unutmayacaksınız, insanlara anlatacaksınız. Hani zihnin bazı
köşeleri olur ya, bir şeyi oraya attığınızda o silinmez; işte oraya atacaksınız. Adınızı,
soyadınızı dahi unutun; ama bu Hadis-i Şerif’i ölünceye kadar unutmayın, kalbinize
yazın.
Bakın bir gün Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) sohbet ederlerken, azabı ve
cehennemin şiddetini anlatırlarken bir grup, bir zümre insandan bahsediyorlar ve
buyuruyorlar ki: “Ahirette bir zümre insan olacak, onlar sırattan süratle, şimşek gibi
geçecekler ve cennetin kapısında bekleyecekler. Cenab-ı Hakk onlara hitap ederek:
‘Girin cennetime’ buyuracak. Ama onlar: ‘Hayır, biz girmeyiz’ diyecekler.
Bunun üzerine sıratı zar zor geçen, ömürleri boyunca cennete girebilmeyi
arzulayan insanlar hayret edecek; ‘Bunlar kim?’ diye merak edecekler. Cenab-ı Hakk
nedenini bildiği halde insanlara ders olması için onlara sual edecek; ‘Herkes sırattan
zar zor geçip cennete girmek için bu kadar istekli iken, sizler sıratı şimşek gibi
geçtiğiniz halde niçin cennete girmiyorsunuz.’ diye. Onlar da diyecekler ki: ‘Ya Rabbi!
Biz dünyada iken bütün zamanımızı Kur’an-ı Kerim’i okumak ve okutmakla geçirdik,
annemizden, babamızdan, ailemizden ayrı kaldık. Bizim annemiz, babamız,
kardeşlerimiz, akrabalarımız cehennemde iken biz nasıl cennete girelim?’ ”
İşte onlar Kur’an-ı Kerim talebesidir. Onlar gurbete giden, anasından
babasından uzaklara giden, Kur’an-ı Kerim’i öğrendikten sonra onu öğretmek için

13
dünyanın her tarafına gidenlerdir. “Sonra Cenab-ı Hakk: ‘O halde tutun yakınlarınızın,
akrabalarınızın ellerinden, her birinize ailenizden 70 kişiye şefaat etme salahiyeti
veriyorum’ buyuracak.
O sırada Sahabe-i Kiram’dan bir zat, bir bedevi arka saftan kalabalığı yara yara;
‘Bir dakika Ya Rasülüllah, bir dakika Ya Rasülüllah!’ diyerek Rasülüllah Efendimiz
(s.a.v.)’in yanına geliyor ve diyor ki: ‘Ya Rasülüllah! Peki, ben ne olacağım? Benim hiç
kimsem yok, bana kim şefaat edecek?’
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) de buyuruyorlar ki: ‘Onlara yardım edersen, hizmet
edersen sen de kurtulacaksın, cennete gireceksin. ’O zat ardından diyor ki: ‘Peki, Ya
Rasülüllah! Benim elimden kim tutacak?’
Bunun üzerine Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) o zatın elini sımsıkı tutarak: ‘Senin
elinden ben tutacağım, cennete beraber gireceğiz’ buyuruyor.”
Kıyamete kadar gelen ve Kur’an-ı Kerim talebelerine yardım edenler de bu sınıfa
dâhildir. İhvanımız, hocalarımız bu sınıfa dâhildir. Bu çok büyük bir müjde. Değerini
bilip bu davaya sımsıkı yapışmamız lazım. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) zaten Sahabe-i
Kiram’ın hepsini kurtaracak.
Bana söyler misiniz, bu Hadis-i Şerif’in üzerine başka bir şey daha söylemeye
ihtiyaç var mı? Daha fazla konuşmaya gerek var mı? 09.11.2012 CUMA Namaz Öncesi
Bu yolda hizmet etmek ne demek? En kıymetli şey demek. Cenab-ı Hakk bu
hizmetleri kalbinizle, letâifinizle anlayıp hizmet edebilmeyi nasib eylesin. İnşallah
hepiniz tekâmül okuyacaksınız, o icazet nameyi, beraat nameyi alacaksınız ve hep
beraber hizmete devam edeceksiniz. Bu ne demek? Şefaatin size vacip olması, sizinde
asgari 70 kişiye şefaat edebilmeniz demek; akrabalarınızdan
yakınlarınızdan…23.11.2012 Namaz Öncesi
Daimi grup demek cevher demektir, hep bahsediyorum bir vücutta iskelet ne
demekse daimi grup da o demektir. İzmit-Adapazarı Tekâmül Altı Ve Ders Hocaları
30.09.2012
Talebelerimiz buralara gelip ilimlerle mücehhez oluyorlar, Din’de tefekkuh
ediyorlar. Ne için? Bu ilimleri, bu üslubu öğrenip, gittikleri yerlerde öğretebilmek için.
30.09.2012 Pazar
Bir ilim okumak var, bir de öğretmek var. Amelsiz olur mu? O ilim kar etmez.
İşte kar etmeyen ilim de var. Dışarıda milyonlarca insan Hadis-i Şerifte bahsedilen
menfaat vermeyen ilimle uğraşıyor. Kaçı kar eden ilimleri biliyor? Bu topluluk ise kar
eden ilimlerle uğraşıyor. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası

14
Buralarda okutulan, öğretilen ilimlerde Rasülüllah Efendimiz’in, Piranımız’ın,
Hz. Üstazımız’ın mührü var. Bu ilim dışarıda öğrenilmez. İşte o mühür olduğu için o
ilimler kar ediyor. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası
Sizler buralara, o ilimleri en iyi şekilde öğrenip, ilimde tefegguh edip, sonra
da öğrendiğiniz bu ilimlerle insanların hidayetine vesile olmak için geliyorsunuz.
12.10.2012 Cuma
Sizler çok kıymetlisiniz. Ama çok kıymetli dediğim için şımarmayın. Sizin
kıymetiniz, ileride hizmet edecek olmanızdandır. Daimi grup demek; bu işin canı, kanı,
gözbebeği, her şeyi demektir. Bu davanın büyüklüğü Hz. Üstazımız’ın büyüklüğünden
gelmektedir. Hz. Üstazımız’a yakın olmak için buradasınız. Bu ilimleri öğrenip orada
hizmet edeceksiniz. Oradakilere emsal olacaksınız. Hz. Üstazımız’a yakınlığınız
derslerinize daha çok gayret göstermeniz ile alakalı. Size çok büyük mesuliyet
yüklüyoruz. Omuzlarınızdaki bu mesuliyetin yükü ağır, büyük; bu davaya hizmet
edeceksiniz. Zaten kıymetiniz de oradan geliyor. Hz. Üstazımız’a en yakın olan kimse
bu yola, bu davaya hayatını vakfeden kimsedir. Bu yola hizmet eden kimseler Hz.
Üstazımız’a yakın olur. İnşallah hepiniz zayi olmadan buraya, tekâmül’e gelirsiniz.
14.10.2012 İzmir Çamlıca Tekâmül Altı Namaz Öncesi
Bakın yeryüzünün en hayırlı, en kıymetli yerleri mescidlerdir. Başta Kâbe-i
Muazzama sonra Mescid-i Nebevi, Ravza-i Mütahhara daha sonra onlara manen bağlı
bulunan diğer mescidler… Bu mescidlerle neyi kastettiğimi sizler anlıyorsunuz. İşte bu
yüzden buralar çok kıymetli, ilim öğrenmek çok kıymetli. 02.11.2012 Cuma Namaz
Sonrası
Bakın hep anlatıyorum, bir gün Rasülüllah Efendimiz mescidde otururlarken
bir kimse gelip; “Ya Rasülüllah! Ben ilim öğrenmeye geldim”,deyince Rasülüllah
Efendimiz ona hususi selam vermişler; “Selam olsun sana ey ilim öğrenmek isteyen
kişi” buyurmuşlar ve ona hususi alaka göstermişler. İlim öğrenmek isteyen o bir kişinin
etrafını arzdan semaya kadar meleklerin halka yaparak kuşattığını haber vermişler.
Bakın sadece bir kişi için bu kadar müjde var. İşte ilim öğrenmek isteyenlere melekler,
gök ehli ve Cenab-ı Hakk Rahmet nazarı ile bakıyor. Tabii, o mescidlere hizmet, sadece
okutarak değil; bedenen, kalben, elini, dilini, kalbini, maddesiyle manasıyla o yolda
sarf etmektir. İbadet sadece mescide olmaz; hizmet etmekte ibadettir. Bu topluluğun
yürümesi, koşması, gayret etmesi hep birer ibadettir. Cenab-ı Hakk o mescidlerde ilim,
amel, ihlâs üzerine daim kılsın. 02.11.2012 Cuma Namaz Sonrası
Yarın kıyamet gününde iki kimse çok pişman olacak. Birincisi; elinde ilim
öğrenebilme imkânı, fırsatı olup da ilim öğrenmeyen kimse. İkincisi de ilim öğrenen,
öğrendiği ilmiyle başkaları istifade eden; ama kendisi, o başkaları kadar istifade
15
edemeyen kimsedir. Bu iki kimse ahirette en çok pişmanlığı yaşayacaklar. 04.11.2012
Pazar Namaz Sonrası
Kuran-ı Kerim Arapça, kim ne kadar anlıyor? On milyonlarca, yüz milyonlarca
insan var; ama manasını bilmiyor hatta dili Arapça olanlar bile bilemiyor. Bu
toplulukta kaç kişi varsa Kuran-ı Kerim’in manasını o kadar kişi biliyor, ne kadar kişi
Ehl-i Rabıta ise, letâifindeki nüshayı canlandırabiliyorsa, o kadar kişi anlıyor.
16.11.2012 Cuma Hizmet Turizm Bölge Temsilcisi Hocaefendiler
Bakın ilim, amel, ihlâs diyoruz. İhlâsın okulu var mı? Hem var, hem yok.
İhlâsın öğrenildiği yerler buralardır; Hz. Üstazımız’ın meclisleridir, ders okuduğunuz
yerlerdir. O yüzden ihlâs olmadan olmaz. Niyetler de Rabıta-i Şerife yaptıkça ve ona
devam ettikçe düzelir. 02.12.2012 Namaz Öncesi
Sizler buralarda ders okuyarak aynı zamanda da nöbet tutmuş oluyorsunuz.
07.12.2012
Hz. Üstazımız bazen derste önemli bir not yazdıracağı zaman: “Kalemlerinizi
şimdi sımsıkı tutun” buyururlarmış. Bu ne kadar derin bir ifade, bunun altında ne
kadar çok mana var. Sizin yaptığınız bu iş cihattır. Cihat sadece kılıç sallamakla olmaz,
böyle de olur. Asr-ı Saadet’te cihat kılıçla yapılıyordu, şimdi ise kalemle yapılıyor. 0
yüzden kalemlere sımsıkı yapışın. Bu cihadı en iyi şekilde yapabilmekte Cenab-ı Hakk
bizleri muvaffak kılsın. Bunun hakkını vermeniz lazım. Bunun hakkını verebilmek de o
kadar kolay değil. 07.12.2012
Cenab-ı Hakk’a şükrün iki şekli var; kavli şükür, fiili şükür. Cenab-ı Hakk,
vücudumuzun azalarını ne için yarattıysa, ona uygun şekilde kullandığımız zaman
Cenab-ı Hakk’a şükür etmiş oluyoruz. Şükrün fiilen yapılanı da var; işte siz buralarda
bunu yapıyorsunuz. Sadece sizler değil sizlere emeği geçen hocalarımız, ihvanımız da
sizlere yardım ederek fiili şükür yapmış oluyorlar. Binalar yaptıran, çeşitli şekillerde
yardım eden kardeşlerimiz hep bu sınıfa dâhildirler. Bu şükrü en iyi şekilde
yapabilmekte Cenab-ı Hakk bizleri muvaffak kılsın. 07.12.2012
Vücudun en güzel, en hassas, en iyi yeri neresi ise siz oradasınız. Çok güzel
bir yola girdiniz. Hepinizi tekâmüle bekliyoruz, inşallah daha sonra da hizmete sımsıkı
yapışacaksınız. 07.12.2012
Fesih konuşmak; Peygamber Efendimiz (s.a.v.) insanların en fesih konuşanı
idi. Kuran-ı Kerim zaten en fesih kelam. Onu en iyi anlayan da Peygamber Efendimiz
(s.a.v)’dir. İnsanların onu anlayabilmesi ne ile olacak? İlim öğrenmekle olacak. Bu
yüzden Kuran-ı Kerim’i iyi anlayabilmek için bu ilimleri iyi öğreneceksiniz. İlim ne kadar

16
iyi olursa, o derya’dan istifade de o derece iyi olur. Hepimiz gayret edeceğiz inşallah.
09.12.2012 Pazar Namaz Sonrası
İlim, amel, ihlâs diyoruz ya. İlim olmadan olmaz. Sonra amel ve ihlâs. Peki,
ihlâs ne ile olur? İhlâs tek bir şey ile olur; o da Rabıta-i Şerife’dir. Bakıyorsunuz
dışarıdaki insanlara 5 vakit namaz kılıyorlar, cumaya gidiyorlar; ama Cenab-ı Hakk’ın
nehyettiği şeyleri de yapıyorlar, yapmadıkları şey de kalmıyor. Neden? Çünkü ihlâs
yok. İlmi olanlar var; ama ilimleri onlara fayda veriyor mu? Hayır, vermiyor. Neden?
Çünkü kalplerinde nur yok. Nur olmadan ilim fayda vermez. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Denizli, İngiltere
Hadis-i Şerif var, gıpta edilecek iki zümreden bahsediyor; birincisi, ilim
öğrenen, Kuran-ı Kerim’i okuyan, okutan zümre, yani bu topluluk, bu talebeler. İkincisi
ise Cenab-ı Hakk’ın kendisine mal mülk verdiği ve bunu Allah yolunda sarf eden zümre.
İşte gıpta edilecek olan iki zümre bunlardır. 25.11.2012 Pazar Namaz Sonrası
Bakın Hz. Üstazımız kendi eli ile bir talebesine icazetname yazıp arkasına da
mühür basmış ve vermiş. İnşallah tekâmülü bitirince sizler de aynı icazetnameyi almış
olacaksınız. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Ashab-ı Kiram Rasülüllah Efendimiz’e gelerek: “Ya Rasülüllah sizi çok
seviyoruz, size dokunabiliyoruz, görebiliyoruz; ama ahirette siz diğer peygamberlerle
olacaksınız, bizler ise sizlerden çok uzaklarda olacağız” deyince Ayeti kerime nazil
oldu. Onu sevenler, itaat edenler… İşte bizlerde İnşallah ahirette Rasülüllah Efendimiz
ile Hazreti Üstazımız ile beraber olacağız. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Tekâmül altı olsun, tekâmül olsun bunlar çok önemli. Bütün bunları ne için
yapıyorsunuz? Bu yola hizmet için. Bu yüzden siz çok kıymetlisiniz. Ama kıymetiniz Hz.
Üstazımız’ın sizlere olan teveccühünden geliyor, o yüzden kıymetlisiniz. 30.11.2012
Cuma Namaz Öncesi
Bakın bütün kardeşlerimiz sizlere daha iyi yerler yapabilmek için bütün
imkânlarını seferber ediyorlar, neden? Çünkü bu işin mükâfatını bildikleri için, daha
doğrusu, bu işi ve Hz. Üstazımız’ı sevdikleri için bunu yapıyorlar. İşte bu işin mükâfatı
bu kadar büyük. Bu yolda ribat mahallerinde yapılan ibadetin, hizmetin mükâfatı bu
kadar büyük. Ama bunu size matematik yapın, hesap yapın diye söylemiyorum. Siz
derslerinize çalışın, kafanızı karıştırmayın, bunun matematiği ile uğraşmayın. Zaten
inşallah ahirette bakacaksınız, karşınıza milyarlarca ibadet çıkacak; şaşıracaksınız. İşte
bu yolda hizmet böyle bir şey. Sizler uçurumun kenarındaki insanların kurtuluşa vesile
olacaksınız inşallah. Zaten tecrübe ile sabit, hepiniz inşallah imtihanı kazanacaksınız,
beni mahcup etmeyin. 30.11.2012 Cuma

17
Sizler daimi talebelerimizsiniz, ilkokuldan beri bu maksatla okuyorsunuz.
Emsile, Bina, Kafiye, Molla Camii, yazı, Kıraat vesaire; bu ilimleri defalarca okudunuz.
Daimi grup bizim her şeyimiz. Ben daimi gruptaki talebelerimizi şöyle görüyorum; nasıl
ki Sahabe-i Kiram, Rasülüllah Efendimiz ile hicret etmiş, Mekke’den Medine’ye, oradan
sefere vesaire, nereye giderse oraya gitmiş, ona tabi olmuş, sizlerde öylesiniz. Bunu
neden söyledim? İçime öyle geldi. İnşallah bu ilimleri okuyup daha sonra hizmet
edeceksiniz, en önemlisi bu; bu yolda hizmet etmek. Çevrenizde görüyorsunuz ticaretle
uğraşayım, esnaf olayım diyenler oluyor. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.): “‫ات‬ِ َّ‫”إِنَّما األَ ْعمال بِالنِّ ي‬
َ َ
Kişinin ameli niyetine göredir, buyurmuşlar. Neye niyet ettiyse karşılığında o olur. Sizin
niyetinizi de Allah ve Rasülüne hicret olarak görüyorum. Eyzan
Bakın Rasülüllah Efendimiz hal-i hayatındayken bir zat varmış, niyeti hem o,
hem o imiş. Bir gün harbe çıkmak için Sahabe-i Kiram hazırlık yaparlarken içlerinden
bir tanesi: “Yarın harbe gideceğim teçhizat alayım” diye çarşıya çıkmış. Orada bir su
kırbası, bir su testisi bulmuş. Bakmış ki kıymetinin altında bir fiyata satılıyor: “Ben onu
satın alayım, harpten dönünce daha yüksek bir meblağa satarım, para da kazanırım.”
diye düşünmüş. O gece rüyasında iki melek görmüş, o melekler harbe çıkacakların
listesini yazıyorlarmış. Listede şöyle yazılı imiş; şu şu kişiler harpte şehit olacak, şu şu
kişiler gazi olacak, şu şu kişiler seyahate gidiyor, şu şu kişiler de ticarete gidiyor. Bir
bakmış ki, kendi ismi ticarete gidenler arasında yazılı. O zat meleklere demiş ki:
“Durun neden benim ismimi buraya yazdınız? Ben Allah yolunda harbe gideceğim.”
Öyle diyince melekler: “Peki, o zaman senin isminin karşısına harp ve ticaret yazalım;
hangisi olduğunu Cenab-ı Hakk bilir, biz böyle yazalım” demişler. Bakın ameller
niyetlere göredir. Bu çok ince bir çizgi, bazen nelere mal oluyor… Eyzan
Vücudun en güzel, en hassas, en iyi yeri neresi ise siz oradasınız. Çok güzel
bir yola girdiniz. Hepinizi tekâmüle bekliyoruz, inşallah daha sonra da hizmete sımsıkı
yapışacaksınız.
Biz hizmetlere yapıştıkça, dünya da peşimizden koşmaya mecburdur.
31.08.2012 Cuma
Din’de tefegguh için gelip bu hizmetleri yapabilmek, bu hizmetlerde istikrar,
istimrar, kararlılık göstermek, bu hizmetlerde sabit olabilmek çok mühim. Allah
herkesin kalbine hizmet edebilme gayretini versin. 12.08.2012 Pazar Namaz Sonrası
Hz. üstazımız dört vasıta ile topçulara gidiyordu. O zamanın imkânları ile
nasıl gidiliyordu? Topçulardaki camimizi biliyorsunuz değil mi? İki baraka var, caminin
hemen yanında. Barakalardan birisi büyük birisi küçük. Odalardan büyük olanında
kalıp tahtadan yapılmış ranzalar vardı. Talebeler Anadolu'dan yataklarını kendileri

18
getiriyorlardı. Talebelerimiz, hocalarımız baksınlar şimdi. Bu refaha baksınlar. Dersi
de yatak odalarında okuyup diğer odada yemek yiyorlardı. Tuvalet, lavaboları yok;
Caminin tuvaletini, lavabolarını kullanıyorlardı. Odada kaba betonun üzerine yere
sadece bir hasır seriliyor ve onun üzerinde ders okunuyordu. Düşünsenize ne kadar
rahat olabilir ki? Onlar Hz. Üstazımız'ın karşısına geliyorlar, okuyorlar ve bunun
karşılığını sadece Cenab-ı Hakk'dan bekliyorlardı, hiç şikâyet etmiyorlardı. Şimdi
geçenlerde bir mektup geldi. Bir hoca efendi... Diyor ki ben emekliyim, 40 yıl hizmet
ettim, (devletten aldığını da söylemiyor) şimdi 500 TL veriliyor mazot parama
yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor.... Size verilen hediyeler yaptığınız hizmetin karşılığı
değil. Bizim topluluğumuz satın alma gücü en yüksek olan topluluktur. Size verilen
hediyelerde böyledir. Bunun bereketi bire yüz, bire bin, bire milyon bereketi var.
Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını Kabulü (01.01.2012)
Peygamberimizin etrafındaki Eshaba bakınız. Musab Bin Umeyr. Mübarek’i
anlatmak kitaplara, destanlara sığmaz. Âlim, abid, hafız, zahid, müderris bütün
kelimeleri sonuna kadar dizsek yetmez. Mekke'nin en zengin ailelerinden birisinin
çocuğu. Günde 2-3 elbise değiştirip altın gibi kâselerde yemek yiyor. Bu zat ailesini terk
etmiş İslam adına, Kur'an-ı öğretmek için sonunda 40 yaşında şehit olduğunda
üzerindeki elbisesi kâfi gelmiyor, biliyorsunuz. Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını
Kabulü (01.01.2012)
Endonezya’dan, Japonya’dan Orta Asya'dan Uzakdoğu’dan müsafirlerimiz
geldi. Talebelerimizi soruyorlar, bunlar nasıl bir boya ile boyanmış. Bunları nasıl
muhafaza ediyorsunuz? Biz Mısır'a gönderiyoruz, Vahhabi olup geliyorlar. İran'dan
gelenler anlattı. Oralarda her taraf Sîa olmuş; tek tük ehlisünnet kalmış. Beyazid-i
Bestami Hz.lerinin kabrinin etrafında bile ehlisünnet kalmamış. Balkanlarda böyle. Hz
Üstazımız bu topraklara ayak basmasaydı ne olurdu? Eyzan
İşin aslı hülasası daimi ders gruplarıdır. D.G. Tekamülaltı Hocalarına Maltepe
Süleymaniye

19
RABITA-İ ŞERİFE VE ZİKR-İ KALBİ
Allah’a, Resulüne ve emir sahiplerine itaat iki şekilde olur. Zahiri olur, Bâtıni
olur. Bâtıni yönü Rabıta-i şerifedir. İtaatsiz Rabıta, Rabıtasız da itaat olmaz. İpini
koparmış, Rabıta yapmayandan itaat beklenemez. Rabıta ile itaat birbirine bağlıdır.
2004
Maneviyatsız ve rabıtasız itaatin olmayacağı gibi ihlâs ve samimiyette
olmaz.
Bakın ta Rusya’dan bile gelen varsa, bu birbirimize olan bağlılığımız,
itikadımız manevî Rabıta iledir.
Toplumlar tâbi oldukları şahsın mucizelerine sahip çıkarlarsa, o takdir de o
zatı sevmiş olurlar. Bu da Rabıta bağıyla olur. Ona tabi olmak onun getirdiği
mucizelere, kerametlere sahip çıkmakla mümkün. Biz onları zaten seviyoruz. Önemli
olan onların bizi sevmesi. O sevgiye layık olabilmek. Bu büyük bir vazifedir.
Rabıtasız maneviyatsız bu ilimler elde edilemez. Almanya- Berlin
temsilcimize bir gayrimüslimin gelerek, burada islamı değişik insanlar ve gruplar da
temsil ediyor. Ancak sizler çok farklısınız, talebeleriniz, programınız çok farklı, bunun
sebebi ne? anlayamıyorum. Biz gençlerimize sahip çıkamıyoruz. Siz nasıl yapıyorsunuz
bana anlatırmısınız? diye sormuş. Ancak onun anlaması mümkün değil. Başkalarıda
maneviyatları ve rabıtaları olmadığı için anlayamazlar. Orhanlı Tekâmülü
İnsanlar meditasyon yapıyorlar. Araştırın bakın meditasyon rabıtadır. Ancak
onların rabıtası şeytana, bizim rabıtamız Rahmanadır. Bu devirde rabıtayı inkâr eden
de kalmadı. Orhanlı Tekâmül’ü Teşrifleri (10.10.2010-Pazar) (Odada Hocalara
Hazreti Üstazımın evlatlarında da o mühür, mührü Süleyman vardır. O
mühür icazette, musafaha yapılırken elimizin içine, rabıta yaparken kalbimize ve
alnımıza konuluyor. Orhanlı Tekâmül’ü Teşrifleri (10.10.2010-Pazar) (Odada Hocalara
Bu yolun üçte ikisi edeptir. Edep ve rabıta-i şerifedir. Hepiniz biliyorsunuz,
hatırlarsınız Hz. Üstazımız “bi edep vasıl hüda olamaz.” buyurmuşlar. Tatlısu
Sohbetinden (06.02.2011)
Bilin ki rabıta-i şerifenin en yüksek olduğu zaman dersteki geçen zamandır. Bunu
fark etsekte-etmesekte bu böyledir. 17.10.2010 Pazar Tarihli Tekâmül Altı Hocalarını
Kabül
Rabıtasız ve maneviyatsız edep düşünülemez.
İhlâs, rabıta ile elde edilir. Maneviyatsız ve rabıtasız itaat olamayacağı gibi
ihlâs ve samimiyet de olmaz.
20
-Rabıtasız itaat olması mümkün değildir. Bu topluluk (Semi’na ve Eta’na)
deyip hizmet eden topluluktur.
Rabıtasız itaat olmaz. Dilde kalır ( ‫ ) سمعنا‬der, itaat olmazsa ( ‫) سمعنا و عصينا‬
olur.
Bu yolun başı da sonu da edeptir. Bu rabıta ile bu saflardan geçmekle
mümkündür.
Siz ne kadar buraya yakın olursanız o derece merkezi Muhammediyye’ye
bağlılığınız, samimiyetiniz, rabıtanız artar. Bu yüzden buralardan uzak kalmayınız.
Yukarıda, mescidde genç talebeleri, küçük talebeleri gördük. Hepsi rabıta
halindeydi. İnşallah bu hal yeryüzü durdukça devam eder.
Bu müesseselerde, ehli rabıta ile kıldığınız namazdan bahsediyorum. 3 hafta
bu müesseselerden uzak kalsa kalbi mühürlenir.
İmanın kalp ile tasdiki rabıta ile olur.
Hz. Üstazımız şöyle buyuruyorlar: “İnsan vücudunda da Mekke ve Medine
vardır ki, o da Letaiftir. Rabıta yapıldığında oraya küfür giremez.”
Bu başarı, yapmış oldukları Rabıta’dandır, Hz. Üstazımız’ın teveccühü o yöne
yönlendiği içindir.
Hoca efendi yukarıda Rabt-ı Hayl’den bahsetti. Bu çok ince bir meseledir.
Rabt-ı Hayl ne demek? Rabıta ne demek? Bu topluluk bunu nefsinde yaşıyor. Cenab-ı
Hakk bunu hakkıyla bilip yaşayabilmeyi nasip eylesin.
Bakın Rabıtanız, yaptığınız yemeğe akseder; bırakın yemeği, yaptığınız çaya
bile akseder. Büyüklerimiz bazen yemeği yedikten sonra, çayı içtikten sonra; “Yemeği
kim yaptı, çayı kim yaptı? Görmek istiyorum, Rabıtası kuvvetliymiş” derlerdi. (Aşçılara
2012)
… Bu izlere basmak Rabıta ile mümkündür.
O zahiri âlimler ne diyor? “Rabıta cesede yapılır.” diyorlar. Hayır. Rabıta
ruha yapılır, letâife yapılır, cesede değil. Bunlar maneviyatla ilgilidir.
Eskiden büyüklerimizden duyardık, tadil-i erkâna riayet etmemek fakr-u
zarurete sebep olur. fakr-u zaruret ve sıkıntısı olanlara “sen namazda tadil-i erkâna
riayet etmiyor musun ve yemek duası yapmıyor musun” derlerdi. Tabi namazı
rabıtayla kılmak ayrı bir huşudur. Sonra bu huşu ve huzuru azalara indirmek sadece
rabıtayla olur. Dışarıdakilerden ve nisbet-i sahiha ile intisab etmeyenlerden huşu

21
beklemek iyimserliktir. Kalpler ancak zikrullah ile tatmin olur. Burada ki zikir cehri
değil kalbi zirdirdir.
Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyuruyorlar ki (keyfiyet ve
kemiyet nereden geliyor bakınız) “Cennet bahçelerini gördüğünüz zaman dalınız”
buyurmuşlardır. “Ya rasülallah cennet bahçeleri nerelerdir” sorusuna “zikir meclisleri,
kuran meclisleri ve bizim halkamızdır” buyurmuşlar. Biz elimizi kolumuzu değil bütün
bedenimiz ile dalmamız lazım. Bazı tecrübeli hocalarımız dâhili derslere girmiyorlar.
Diyorlar ki; “Biz sair işlere bakıyoruz. Hatırlatırım ki Hz Üstazımız elif-be cüzü
okutmuşlar. Bu okutma işi çok önemlidir. Bizim hocalara verdiğimiz hediye sembolik
bir hediyedir. Ahirette karşılığı milyonlarla ölçülmez. Hz. Allah’ın bereketi üzerimizde
devam etmektedir, bunu görüyoruz. Hz Allah bizi ilim ve zikir meclislerinden ayırmasın.
Hz Allah hepimizi muvaffak kılsın.
Zikir ehli Cenab-ı Hak indinde o kadar kıymetli ki. Allah’a şükür bir zenginlik
bu. Derler ya sürdürülebilir zenginlik. Bu topluluğun zenginliği de bu. Cenab-ı Hak
bunu sürdürebilmeyi nasip etsin. Öteki âlemde hesap kitap görüldükten sonra tartıda
insanların imanları tartılacak. Ancak zikir ehlinin imanın tartacak bir tartı olmadığı için
Hz. Allah onların imanını tartmayacak. Onu kendi indinde hususi olarak
değerlendirecek. 05-04-2011
Cenab-ı Hakk Bizi bu yolun kadrini ve kıymetini en güzel şekilde bilmekte
devam ettirsin bizi. Bu iman apayrı bir güzellik. Cenab-ı Hakkın Sıfatıyla meşgul olmak
başka bir şey zatıyla meşgul olmak bambaşka bir şey. Ahirette Cenab-ı Hakk’ın
cemalini müşahede edecek topluluk bu topluluk… Zaten maneviyatla meşgul
olmamızın, rabıtai şerifin asıl sebebi budur. 03.08.11 Bursa, Ertuğrulgazi
Güzel kuranımız güzel okununca kalplerin cilası olan Kuranı Kerimi
Elhamdülillah ehli rabıta, zikir ehlinin okuması ve irtibat halinde ve merbutiyet halinde
o haller üzere dinlendiği zaman gerçek hidayeti Cenab-ı Hakkın feyzi Muhammedî’yi,
kalplerimizde imanı ziyadeleştiren bir husus elhamdülillah. Konya Bölgesi Selçuklu
Kültür Sitesinde Seher Vaktinde Yaptığı Sohbetleri…10.08.2011
… Kaç tane ehli rabıta varsa namazı ikame etmesinin karşılığındaki ifade
ettiği manayı onlar anlayabilir. Konya Bölgesi... 10.08.2011
Hazreti Üstazımızın alakadar olduğu bir hocamızın bir talebeyi dövmesini,
şetmetmesini düşünemeyiz. Öfke kontrolü diyorsunuz, işte bu rabıtadadır. Rabıta
yapan bir hoca talebesini dövmez, sövmez.
Rabıta-i Şerife ile o manevi bağ ile Allah yolunda yapılan ibadet, hizmet,
hiçbir sevap onun peşinden yetişemez. 22.08.2011 Salı, Sivas Selçuklu Yurdu
22
Listelere bakıyorum, sayılara bakıyorum bu artışlar imanla rabıtayla alakalı
olduğunu düşünüyorum. Anaokulları Komisyonu Kabul Konuşması (Eylül 2011)
“Zaten eğer yakınlarınıza rabıtayı anlatmazsanız öğretmezseniz yarın
ahirette size en çok sıkıntıyı onlar verecektir sizden davacı olacaklardır. Çünkü onlar bu
dünyada sizin ahiretteki derecelerinizi mükâfatınızı anlamazlar. Ahirette görünce
davacı olacaklar.” 21.01.2012 İSTANBUL (Ayasofya Kursumuz)
Osmanlı son zamanlarında, Rabıta olmadığı için dağıldılar. Bizleri de bir
arada tutan rabıtadır. 21.01.2012 İSTANBUL (Ayasofya Kursumuz)
Hz. Üstazımızın ifadesini biliyorsunuz: 3 şey ömürden sayılmaz; ömrü
ziyadeleştirir. Birisi de Rabıta-ı Şerife ve hatimlerdir. Rabıta-ı Şerife dünyadan değil
Âlem-i Emir’dendir, ince bir şey; orada zaman yok ki. Hatim Grup Hocalarına Hitaben
(12.02.2012 Pazar)
“Rabıta-yı Şerife ile meşgul olan insanların letâifine küfür giremez.”
01.03.2012 Perşembe Antep Bölgesi, Çamlıca Yurdu
Rabıtalarda ve hatimlerde Hz. Üstadımızı temaşa ederseniz hizmetlerde
muvaffak olursunuz. Hz. Üstadımızı ne kadar tanıyoruz? Dışarıdakiler zahirini, bizler
ise rabıtamız kadar, kabımız kadar, temaşa ettiğimiz kadar anlarız. Anaokulları
Komisyonuna Sohbetleri (03-04-2011)
Hazreti Üstazımızda okumuş zatlardan bir tanesi askere gitmiş. Asker
arkadaşlarından o meşrebe uygun olduğunu düşündüğü bir genç ile beraber hazreti
üstazımızı ziyarete gitmişler- Çamlıca, Kısıklıda- Hazreti üstazımız o gence sormuş:- o
genç daha doğrusu söylemeye başlamış. Efendim falanca yerden Denizlidenim, demiş.
Sen falanca efendiyi tanır mısın? demiş hazretimiz. (bakın şimdi bu tesadüf değil,
tevafuk) Demiş ki: Efendim o benim ustam (şimdi ne alakası var, ne alakası olduğunu
biraz sonra anlayacaksınız.) Buyurmuş ki Hazreti Üstazımız:- Ustana selam söyle. Ben
senin ustana üç sene önce bir vazife vermiştim. O vazifesini neden yapmıyor? (talebe
hiç bir şey anlamıyor, sadece ustasını tanıyor.) Neyse talebe, tabi o kişi talebe falan
değil, askere dönecek, birliğine dönecek, birliğine bir günlük hafta sonu izni için geliyor
herhalde. Ondan sonra bir telefon ediyorlar arkadaşıyla beraber çıkıp. O, arkadaşına
telefon ettiği zaman öğreniyor ki kendisine birlikten bir ay izin çıkmış.(şimdi bu tesadüf
mü? Hayır. Bu da tesadüf değil. Çünkü vazife ifa edecek.) neticede memleketine
gidiyor. Ustasını buluyor. Diyor ki: Ben İstanbul’dan geliyorum. Evet. Size falanca zatın
büyük veli evliyaullah o zatın selamını getiriyorum. ( ustası hatırlayamıyor) Diyor ki:-
size üç sene önce otobüs terminali veya istasyonda size bir vazife verdiğini söyleyen
bir… aaa hatırladım. Bana İstanbullu o zat bana bir vazife vermişti. Manevi vazifeyi,

23
rabıta-ı şerefeyi tarif etmişti. Şöyle buyurmuş Hazreti Üstadımız: Üç senedir bir kere
yaptı sadece bir kere yaptı ona hatırlatırsın. Bakın üç sene. Ondan sonra birden aklı
başına geliyor, dehşete kapılıyor. Diyor ki Hz. üstazımız: Biz onu üç senedir
defterimizden silmedik. Defterimizde onun ismi var. Katara o bağlıdır. Vazifesini ihmal
etmesin diyor ve o vazifeyi getiren de Denizli de o kardeşimizin arkadaşı da hazreti
üstazımıza bağlı oluyor. Bakın diyor ki Hz. Üstazımızın: -“bir kırık değirmende şu kadar
sene bekleriz’’. “Evlatlarımın attığı tırnağı kimseye değişmem.’’ Sözü Hz. Üstazımızın
vefasını gösterir. Üç senedir vazife yapmamış ama Hz. Üstazımız onun üç sene vazife
yapmasını bekliyor. Şimdi Allah’a çok şükür burada her sabah kalkıp vazifesini yapan
topluluğumuzun bütün mensupları biliniz ki sizin isminiz, künyeniz Hz. Üstazımızın
defterinde mevcut ve inşallah kıyamete kadar bizi bırakmayacaktır. Kıyamet sabahı da
buna dâhil. (inşallah)
… Hz. Üstazımız onu üç sene değil kırk yıl bekliyor. O kardeşimiz kaybolmuş, zayi
olmuş, rabıta-ı şeriften uzaklaşmış buralardan uzaklaşmış. Gözden uzak olan Allah
muhafaza gönülden de uzak olur. Buralardan uzaklaşmamak lazım. Hz Üstazımızın
Allah korusun büyüklerin o defterlerinden çıkmamak lazım. Bandırma İhsaniye
Yükseköğrenim Yurdu 27.12.2010
“Zihnin inkişafı için maneviyat, rabıta ve zikri kalbi şarttır.” Bu Hz.
Üstazımızın sözüdür. Biz bunu, tekâmül talebelerini imtihan ettiğimizde, görüyoruz.
Son senelerde, notlar doksan beşin üzerinde. Bu da talebelerimizin, maneviyata
yapıştıklarını gösteriyor.
Bir ihvanımız, bir talebemiz çok gayret gösterip çalışıyorsa; belli ki onun
rabıtası kuvvetlidir. Eğer muhabbet varsa, himmet almıştır. Himmet almışsa,
rabıtasından feyz alıyor demektir.
Allah'ın boyasının bu topluluğun simalarında olduğunu, sizlere baktıkça
görüyoruz. Bu da Rabıta-i şerife ile olur. Allah'ın boyasından mahrum olanIar,
dünyada da ahiret de mahrum olacaklardır.
Bizim topluluğumuz, birbirine çok bağlıdır. Bu da üç şekilde olur. Rabıta,
Muhabbet, Gayret. Birincisi olmazsa, ikincisi olmaz. İkincisi olmazsa, üçüncüsü olmaz.
Zaten, birincisi olmazsa hiç biri olmaz.
Talebelerimizin ve ihvanımızın heyecan ile çalışmaları rabıtalarındaki
sadakat ve bağlılığı gösteriyor.
Rabıtasız namazda huşuyu icat etmek mümkün değildir. Huşu ancak rabıta
ile mümkündür. Gölbaşı 22.08.09

24
Talebeler ve ihvanımız rabıtası nispetince kurban hizmetinde çalıştılar. Allah
razı olsun.
Bu iş tamamen maneviyattır; yüzde yüz maneviyattır, Rabıtadır. Yüzde onu,
yirmisi, otuzu, maddi şeyler. Artık geriye yüzde kaçı kalıyorsa, siz geri kalanı
konuşuyorsunuz. Maneviyat olmadan kurtuluşun olacağına inanmıyorum. 20.05.2012
Pazar Akademisyenler
Fitneden korunmanın yolu Rabıta-i Şerife’dir. Şu yaptığınız çalışmaların,
mütalaa ettiğiniz bu maddelerin tamamının özü, yüzde yüzü maneviyattır, Rabıtadır.
Transkriptlerde, notlarda da maneviyat vardır hatta jammer’da; yatakhanelere
koyacağınız cihazlarda. (Eyzan…)
Maneviyat olmadan yapılanların hiçbir manası yok. Bizim işlerimiz yüzde yüz
maneviyattır, Rabıtadır. Yüzde onu, yirmisi, geriye kalanı da sizin konuştuklarınızdır.
Benim matematiğim biraz farklı. Yani yaptığınız işlerin hepsinde yüzde yüz maneviyat
olmalı. (Eyzan…)
Trakya’ya gittiğimizde (Hz. Üstazımız, birine Rabıta-i Şerife tarif etmiş de
orada köyde onlardan duydum), rabıtayı, severek isteyerek yaparsan çook ama pek
çok şey elde edersin. Birinci çok dünyaya ait ikinci çokta ahrete ait.
Bakıyorum Afganistan deniliyor, başka yerler deniliyor; ama hepsinin çehresi
aynı. Kırgızistan’danım diyor; ama sanki oralı gibi değil, ben hiç Kırgızistanlıya
benzetemedim. Çehrelerin hepsi birbirine benziyor, bu nasıl oluyor? Üniversite
talebeleri var, tekâmül talebeleri var, tekâmül altı, ihzari, ibtidai grup talebeleri var.
Ne olursa olsun, maneviyat çehreleri öyle bir yıkıyor ki, çehreler aynı oluyor…
05.10.2012 Cuma Namaz Sonrası
Bizim bu şekilde bir arada olmamız, kalplerimizdeki nurdan kaynaklanıyor.
11.11.2012 Pazar (Namaz Sonrası)
Kütahya Hapishanesi’nde, mahkûm olan bir eşkıya Hz. Üstazımız’a:“Benim
kalbim temiz” deyince, Hz. Üstazımız’ın ona çok sert bir cevabı olmuş. Onu hepiniz
biliyorsunuz, burada zikretmeme lüzum yok. Kalp temizliği öyle kolay değil. Bu ancak
Cenab-ı Hakk’ın nurunu kalbine çekmekle olur.“Cenab-ı Hakk iman nurunu kalbinize
yerleştirsin.” Benim size yapabileceğim en büyük dua budur. Bu olmadan olmaz. Eğer
bu nur olursa her şey olur. 23.11.2012
Kalplerin itmi’nan bulması ne demek? Kalplerin tatmin olması... Tabi burada
nisbetin sahih olması gerekir. Nisbet sahih olmazsa kalpler itmi’nan bulamaz. Bakın
kalpler ancak Cenab-ı Hakk’ın zikriyle mutmain olur. Cenab-ı hakkın nurunu kalbine
indiremeyen, nisbeti sahih olmayan insanların kalbi hiçbir şey ile tatmin olmaz.
25
Bakarsınız; yok şunu da yapayım, siyaset de yapayım, ticaret de yapayım der. Neden?
Çünkü kalbi hiçbir şey ile tatmin olmuyor da ondan. 07.12.2012 Cuma Namaz Sonrası
Rasülüllah Efendimiz hicret ederlerken Sahabe-i Kiram’a buyurmuşlar ki:
“Nereye hicret ediyorsanız, niyetinizde ne varsa, hicret ettiğiniz orasıdır. Dünya malına
hicret ediyorsanız, hicret ettiğiniz odur.” Demek ki dünyalık şeyler için de hicret
edenler olmuş ki böyle buyurmuş Peygamber Efendimiz. Aynı şekilde bugün de nisbet
sahih değilse, kalp tatmin olmaz. Tatmin olmayınca da oraya buraya saldırır; yok şunu
da yapayım, bunları da yapayım der. Cenab-ı Hakk’ın sıfatının ve esmasının nuruyla
alakadar olanlara intisab edenler, o zatlar hayatta oldukları sürece istifade ederler.
Fakat Cenab-ı Hakk’ın Zatıyla alakadar olanlar, Zat’ına intisab edenler nisbet-i sahiha
ile bağlanırlar ve o bağ hep devam eder. Bu çok ince bir söz, anlayan anladı. 0 yüzden
Cenab-ı Hakk’ın zatının nuruna direk bağlı olan Zat’a intisab bambaşka. Ama eskiden
bazıları varmış, Cenab-ı Hakk’ın sıfatının ve esmasının nuruyla alakadar olanlar
varmış. Onlar dünyada iken, hal-u hayatlarında o kimselerden istifade ederler, sonra
da öyle kalırlar. 0 kimseler bu hayattan gittikten sonra istifadeleri kesilir. Etrafına
toplananlar bunun farkına bile varmazlar. 07.12.2012 Cuma Namaz Sonrası
Bu devirde Rabıta-i Şerife olmadan imanı muhafaza edebilmek imkânsıza
yakın derecede zordur. Neden? Çünkü O Zat'a, O Sâhib-i Zaman'a irtibat olmazsa, o
kişi hata yaptığında onun elinden kim tutacak? 16.12.2012 Hatim Grubu Hocaları
Namaz Öncesi
Dünyanın, ayın, yeryüzündeki bütün eşyanın size tabi olmasını istiyorsanız,
maddi imkânların size tabi olmasını istiyorsanız Rabıta yapınız. Ahreti kazanmak
istiyorsanız yine Rabıta yapınız. 16.12.2012 Namaz Öncesi İstanbul Anadolu Yakasında
isabette Derece Yapan Talebelerimiz
Bir aklı maaş var, bir de aklı maad var. Aklı maad olmadan aklı maaş olmaz.
Aklı maad ise imandır. Bütün dünyaya bakın, Amerika'ya vesaire, başarılı olmuş
insanlar görürsünüz. Kendini aklı evvel zanneden, aklı evvel geçinen insanlar var; ama
onların aklı, bizim aklımıza kıyasla beş para etmez. Önemli olan maddi başarı elde
etmek değil, insanı insan yapan değerlere sahip olmaktır. Eyzan
Sizler her adımınızda, her nefesinizde binlerce sevap kazanıyorsunuz. Daimi
rabıta halindesiniz. Rabıta ne demek? Kalpte nurun sabit olması demek. Rabıta sadece
sabah yapılan bir şey değildir, uykuda bile olur. Namazda rabıta olur mu diye
soruyorlar, tabii ki olur, rabıtasız olur mu hiç? Rabıtasız nasıl olacak, olmaz ki..
28.12.2012 Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz Öncesi

26
KEYFİYET (Rabıta-i Şerife)
Bu yolda kemiyet kadar keyfiyette önemlidir.
Ben sohbetlerimde sizlere öncelikle talebeden bahsediyorum. İhvanımızdan
bahsediyorum. ahavatımızıda zikredelim keyfiyetlerinden bahsediyorum. Sonra
zayiattan bahsediyorum. Bu hizmetten zayi olmamak için ciddi bir gayret göstermek
lazım. Bu dava keyfiyetle devam eder. Keyfiyet olmadan diğerleri için bir mana yoktur.
Hz. Üstadımızın evlatları Biri bin’e bedeldir, bulundukları yerde hizmetin
lokomotifleridir. Bunun için keyfiyet çok önemlidir.
İşte talebe diyoruz zayiat diyoruz. Bunların hepsi oradakı hocalarımızn
keyfiyeti ile alakalı sizlerin gayretiyle alakalı. Gayret eden hocalarımızın bu davaya
mensubiyetıyle alakalı. Onun için hiç kimse zayı olmasın. Talebemiz hocamız, hoca
adayımız buralardan gittiği zaman sokakta nerelere düşeceğini biliyorsunuz. Bu
tehlikeyi görüyorsunuz. Biz böyle düşünüyoruz. Eskiden zayiat sadece talebede
aranırdı, doğru talebede de vardır. Ancak biz önce kendimize bakmamız lazım. Onların
zayi olmaması için. Belli çizgiler sınırlar içinde tutabilmemiz için. Zaten o keyfiyete
haiz olursa siz onu kapının dışınada koysanız oraya girmenin yolunu arar. Öteki alemle
irtibat halinde olsa zaten buradan kimse çıkmaz. Kimse çıkmadığı gibi bize burada yer
kalmaz.
Bu dava keyfiyetle devam eder. Keyfiyet olmadan diğerleri için bir mana
yoktur.
Keyfiyet bizim için önemli. Bir arada olduğumuzun manası da budur. Dağın
başında tek başına kalmış olsan bile bu keyfiyetten bu şuurdan Hz Allah (cc) mahrum
bırakmasın.
Neyin ne olduğunu anlamak için keyfiyet ister.
Bütün makamları mevkileri verseler bir talebenin keyfiyeti haiz olup
mezuniyetten sonra ettiği hizmetin karşılığı olarak aldığı şey yanında milyonda bir bile
değildir.
Hizmetin keyfiyet tarafı hiçbir zaman unutulmaz. Asıl gaye de budur. Bütün
yollar oraya çıkar.
İşte talebe “İzin” diyor. İçeride oluşturacağımız o keyfiyet ile talebe burada
kalmasının kendine ne kazandıracağını bilerek kalacak. Onları bu şekle getirmeye
çalışacağız.
Bir yerden bir talebemiz bana mektup yazmış. Şikâyet ediyor. Tabi ben onun
mektubundan istenen keyfiyette olmadığı hemen anlıyorum. Şikâyeti ne? Diyor ki: bize
27
burada sabah kahvaltılarında zeytin, peynir, bal, yumurta, patates veriliyor, başka bir
şey olmuyor. Kahvaltı eksik oluyormuş. Bunları da bulamayanlar var demiyor. Siz de
bunları yiyorsunuz. Ben, bunları da yemiyorum. Arkadaşları gidip bir bakın diye
gönderdik. Başka ayrıntılar yakaladık. Talebelerin dersleri istenen seviyede değil.
Yıllarca yurtta kalmış talebemiz hala Kur’an-ı kerim okuyor. Bu kahvaltıdaki eksikleri
gidermek mesele değil. Biz bunu da yaparız. Ama asıl mesele bu kardeşlerimizin bu
idrake sahip olmaları. Hani aidiyet diyorsunuz ya, buna sahip olmalarıdır.
Keyfiyeti arttırabilmek için (manevi keyfiyeti) bir sürü gayretli çalışmalar
yapılıyor, neden? Çünkü Sahabe-i Kiram, Peygamber Efendimiz zamanında ve daha
sonra kıyamete kadar olacak hiçbir muvaffakiyet sayı ve maddi keyfiyet vesilesi ile
kazanılmış değildir. Manevi keyfiyet ile alakalıdır.
Cenab-ı Hak inşallah hepimizi bu keyfiyeti haiz olanlardan eylesin. İhvanımız
iyi olursa talebemiz çok iyi olacaktır. Hoca iyi olursa talebede iyi olacaktır. Hocanın
keyfiyeti talebeye akseder. İhvanımızın keyfiyeti de.
Şuur çok önemli, Cenabı Hakk şuurunuzu ve keyfiyetinizi arttırsın; sadece
talebelerimizin değil, hocalarımızın da, ihvanımızın da keyfiyetini arttırsın. Keyfiyet
olmadan olmaz. Bizim birinci önceliğimiz keyfiyetin artmasıdır. 23.11.2012 Namaz
Öncesi Denizli, İngiltere
Keyfiyet çok önemli, kemiyet de önemli. Ama keyfiyet olmadan olmaz. Bakın
keyfiyete haiz bir talebemiz uzaklara gidiyor, orada peşine 15-20 talebeyi takıyor,
ellerine Kur’an-ı Kerim’i veriyor ve onlara Allah’ın kitabını öğretiyor, ilim öğretiyor,
orada hizmet ediyor. Başkasına bakıyorsunuz, o da gidiyor; ama yok dünya idi, yok
mal idi, mülk idi, kalbinde nur olmadığı için dünya sevgisine kapılıp kaybolup gidiyor.
23.11.2012 Namaz Öncesi
Talebe adetlerinizin çok olmasını istiyoruz. Tabii ki mühim olan kemiyetten
ziyade keyfiyettir. Keyfiyet olmadan kemiyetin olması hiçbir mana ifade etmez.
23.11.2012 Namaz Öncesi

28
BU TOPLULUK
Peygamber efendimizin (s.a.v.) ve sahabe-i kiramın canı pahasına taşıdığı o
bayrağı (sancağı) şimdi bu topluluk taşıyor. Cenabı hak (c.c.) bizi bu emaneti
taşımakta muvaffak kılsın.
Dünya üzerinde namazı huşu ile kılan topluluk bu topluluktur.
Bu topluluk Allah (c.c.) yolunda en güzel koşturan topluluktur.
Kıyamete kadar bu topluluk Cenabı Hakkın dinine hizmet edecek. Şu anda bu
hizmet bu topluluğun üzerinde. Bu hizmeti herkes yapamaz. Bu topluluk çok tecrübeli
bir topluluktur. Bu topluluğun aslı asırlarca evvele dayanıyor. Allah-ü Teâlâ’dan
yardım olunan topluluktur. Allah-ü Tealanın yardımı her topluluk üzerine olmaz. Bu
topluluk manevi bir topluluktur. Manevi bir topluluk olduğu içinde Allah’ın yardımı bu
topluluk üzerindedir. Allah muvaffak kılsın.
İşte bu topluluk sünneti seniyyeye bağlı olarak, sımsıkı bağlı olarak devam
ediyor.
Bazı muhibban işadamları bize yardım ediyorlar, bina dikmek istiyorlar. işte
bu kardeşlerimiz davanın şuur’unu seziyorlar farkına varıyorlar. Allah-ü Teâlâ
şuurlarını artırsın. Dünyada bu hizmeti yapan topluluk bu topluluktur.
Beş vakit namazdan sonra en büyük ibadet emir ve nehiyleri tebliğ etmektir.
Bunu da bu topluluk yerine getirmektedir. Dünya da İslamiyet’in tebliğ edilmediği
yerler vardır. Afrika’dan bir kardeşimiz telefonla haber veriyor. Afrika’da 1 milyona
yakın insanın ormanlarda vahşice kabileler halinde yaşadığını, bu yerlerde İslamiyet’i
kardeşlerimiz hakkıyla tebliğ ediyor. Yalnız bunu yapmak için mührü Süleymaniye
lazımdır. Şahısların tek başına yapmasıyla olmuyor. Bunu anlamak ve anlatmak kolay
değil. Bunu bu topluluk sağlıyor. Cenabı Hakk bizleri buna layık eylesin. Cenabı Hakk
muvaffak eylesin.
Başka cemaatlerin, insanların, toplulukların birbirlerine bağı ticaret, siyaset
ve menfaat içindir. Bazıları bir yerlere sıza bilmek için “içki içebilirsiniz. Namaz kılmaya
bilirsiniz.” Diye her şeye cevaz verirler. Fakat ömrü nihayete eriverirse veya bir daha
dönemezse ne olacak.
Sahabeyi kiramın hayatında vaki olmuş hadiseler, efendimizin eshab-ı suffeyi
yanı başında toplamış onlara gece gündüz talim ettikleri ulumu Arabî ilmi ve ders
verdikleri. Tabii ki bu ilimlerin muhafazası bu ilimlerin başka yerlerde de benzerleri
asla aynısı olma ihtimali mümkün değil ama benzer kitapları okuyan bir sürü

29
topluluklar var. Arabistan da var, vesaire var. Her tarafta olabilir ama hiçbir topluluk
bizim gibi bu ilmi muhafaza etme imkânına sahip olmadı.
Bu topluluk duruşuyla, haliyle, vechiyle, susması ile ikaz eder. Hz. Üstazımız
kıyamete kadar bizim yapacağımız yolu çizmiştir. Hayatına baktığımız zaman bunları
görürüz. Ölçümüz Hz. Üstazımız, piranımız ve Resulüllah efendimizin ölçüsüdür.
Sizin burada olmanız Cenab-ı hakkın hidayet rüzgârının bir tecellisi demektir.
Burada olduğumuz gibi Hz. Üstazımızın defterinde evlat diye kayıt olmak lazım.
Burada görünür. Hatime katılır. Acaba o defterde kayıtlımıdır. İnşallah kıyamete kadar
zayi olmadan o defterde kayıtlı oluruz. Himmet tek taraflı olmaz. Bizler gayret
edeceğiz. Hz. üstazımızın himmeti ve teveccühü devam edecek. Burada olmak ne
demek? Ayeti kerime ve hadisi şerifler bunu anlatıyor. Hatta aylık hadisi şerifler
ezberliyorsunuz. Peygamber efendimiz(s.a.v.) mescitte sabah ibadetlerini yaptıktan
sonra güneş doğmuş, ashabı da etrafında; ashabına ‘’ bakın güneşi görüyor musunuz?
Ashabı “Evet görüyoruz” dedikten sonra öyle bir gün gelecek ki kıyamet günü bir
topluluk olacak ki şu güneşin doğduğu gibi doğacak. Yaptıkları hizmetler, keyfiyetleri
ve manevi hususiyetleri sebebi ile güneş gibi Dünyayı aydınlatacaklar. Yeryüzün de
böyle bir topluluktan başka bir topluluk olabilir mi? Sahabe-i kiram soruyor; o topluluk
kim? Biz miyiz? Peygamber efendimiz (s.a.v) hayır o topluluk siz değilsiniz. Siz
ashabımızsınız. Dini celili İslam’ın zelil olduğu dönemde islama hizmet edecek Kur-an
nuru ile hizmet edecek diye sena ettiği topluluk bu topluluktur.
Hz. Üstadımız zamanında Kuran hizmeti sadece onun eliyle yapılıyordu. Bu
hizmet Türkiye’de sadece Üstadımız tarafından yapılıyordu. Diğer ülkelerde bazı
insanlar Afganistan Pakistan gibi, Kuran okutmaya çalışıyorlardı. Ancak maddesini
okutuyorlardı. Hazreti Üstazımız hem maddesini hem de manasını okutuyordu. Şu
anda değişik cemaatler topluluklarda yapmaya çalışıyor. Madden yaptıkları için
manaya ve maneviyata ehemmiyet vermedikleri için tesir etmiyor, faydalı olamıyorlar.
Bu topluluk Kuranı Kerimin hem maddesine hem manasına hizmet ediyor.
Milyonlarca kişiye tekâmül okutamayabiliriz ama önemli olan bu topluluğun
bir yerinde olabilmektir; velev ki yeri ayakkabılık bile olsa… Bu halkalarda, bu
topluluğun bir yerinde olunması lazım. 14.09.2012 CUMA (Namaz Sonrası)
Bu yolu anlamak dipsiz kuyu gibidir. Herkes üzerindeki teveccüh
miktarınca anlayabilir. 30.11.2012 Cuma
Hakk ile batılın mücadelesi devam ediyor. Batıl da olacak; ama hakk her
zaman galip gelecek. Hakk karşısında hiçbir güç duramıyor. Küfür halen var; ama şekil
değiştiriyor. Herkese zarar verebiliyorlar; ama bu topluluğa kimse dokunmaya cüret

30
edemiyor, neden? İnsanlar bu topluluğun ne yaptığını biliyor, seviyor, Cenab-ı Hakk
milyonların kalplerini bu topluluğa karşı te'lif etmiş de ondan. İşte bizim de birimize
sımsıkı kenetlenmemiz lazım. Cenab-ı Hakk birlikteliğimizi bozmasın. 28.12.2012 Orta
Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz Öncesi

DÂHİLÎ DERSLERİN EHEMMİYET VE FAZİLETİ


Maddî dersleriniz de başarılı olmanız ve daha iyi notlar almanız için size her
türlü imkânı hazırlıyoruz. Ancak bunlar o kadar önemli değil. Önemli olan bu yerler de
okutulan ilimlerdir. Çünkü bu ilimler Peygamber mirasıdır. Onun için padişahlar,
âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamura değer vermişlerdir. Hz. Fatih, talebelerin
ayaklarının tozunu toplatmıştır.
Bu ilimler çok kıymetli. Bu ilimleri okuyan, iki üniversite bitirmiş gibi olur.
Evet, en az iki diyorum. Okuduğunuzda bunu sizde göreceksiniz. Kemmiyyet de olacak.
Ama önemli olan keyfiyettir. Bu ilimleri layıkı ile öğrenmelisiniz.
(Üniversite ve üniversite hazırlık talebelerine) Dâhili derslerimize verdiğiniz
ehemmiyeti artırın ki, diğer derslerdeki muvaffakiyet de artsın.
Kardeşlerimiz okul derslerinde muvaffak olmak istiyorlarsa, bizim dâhili
derslerimize ehemmiyet vermeleri gerekiyor.
Dâhili derslere verilen ehemmiyet ne kadar fazla olur ise, diğer derslerdeki
muvaffakiyet de o derece emniyettedir. Burada niyet çok önemli. Bizim maksadımız,
maddî imkânları elde etmek değil. Burada çok ince fark var. Onu anlatmak istiyorum.
(Oda da bulunanlara nereden geldiklerini sorduktan sonra, ders talebelerini
kastederek) “Asıl demirbaşı sormadık. Herkesin tekâmül okumasını istiyoruz. Bunu her
zaman söylüyorum. Yine de tekrar ediyorum. Onlar bu davanın demirbaşı. Onlara çok
ihtiyacımız var. Allah, onların adedini ziyade etsin.
Harici dersler hakkında çalışmalar yapıyoruz, elime notlar geçti. Biraz düşük
ama yinede düzelme var. Bu harici dersler hakkında toplantı yaptık. Dâhili derslerimiz
ise, asıl da bunlardır. Zaten dünyanın her tarafında aynı sistem üzere bu derslere
devam ediliyor.
Bir kişi sınavı kazandığı zaman bu işin başıdır. Önemli olan bizim
derslerimizdir. Bir talebemiz bir başarı elde ettiği zaman ailesinin edebini görür.
Bundan daha önemli olan bizim başka derslerimiz var. Dâhili, harici, manevi
hedeflerimiz var. Bunlar çok önemlidir. Peygamber efendimiz bir hadisi şeriflerinde
31
buyuruyorlar ki- keyfiyet ve kemiyet nereden geliyor bakınız. “Cennet bahçelerini
gördüğünüz zaman dalınız” buyurmuşlardır. “Ya Rasülallah cennet bahçeleri
nerelerdir” sorusuna “zikir meclisleri kuran meclisleri ve bizim halkamızdır”
buyurmuşlar. Biz elimizi kolumuzu değil bütün bedenimiz ile dalmamız lazım. 11.04.10
Pazar
Büyüğümüz çıkarken küçüklerden birine “dersin nasıl, iyi gidiyor mu?
Derslerine çalışıyor musun, Arapça okuyor musun?” diye sordu. Çocuk hayır dedi.
“Ama doğru söyledin, geç kalmışsın, inşallah telafi edersin” diye buyurdular.
12.02.2010 Cuma
Harici ve dâhili derslerde çok büyük başarılar var, önüme listeler geliyor, çok
memnun oluyorum. Biraz önce harici derslerle ilgili arkadaşlar burada idiler. Onlarla
konuştuk. Çok güzel malumatlar verdiler… Tabiî ki bu bizim isteğimiz ile olacak değil,
Cenabı Hakk’ın isteği ile olan ve bizim içimize atılan gayretten ibarettir. Sizlerden çok
ümitliyiz. Sizler bu davaya lazım, bizlere ve bu davaya hizmet edeceksiniz.
Üniversite ve lise talebelerinde, bu derslerin ne işi var demek; tekâmül
talebelerinde “usulü fıkıh ve akâid derslerinin ne işi var” demekle aynıdır. Maneviyata
ve dâhili derslere olan tevessül, harici derslerin teminatıdır.
Talebelerimizin okudukları alet dersleri her ne kadar alet dersi olsa da, en az
âli dersler kadar ehemmiyet arz etmektedirler. Zira o, derslerde fark edilmiyor da olsa,
günlük hayata dair güzel ölçüler mevcuttur. Nasıl ki havada mevcut oksijeni fark
edemiyor, göremiyoruz fakat o bizim maddi hayatiyetimizin devamı için elzemse, alet
derslerinin satırları ardındaki hayat ölçülerini görmesek de onlar bizim manevi
hayatiyetimizin devamı için elzemdir.
Eskiden bazıları ne bu matematik, fizik, kimya, karne deyip asıl özden mi
uzaklaşıyoruz diyerek nifak ekmek isteyenler vardı. Hamdolsun bunlar geride kaldı.
Dünya Geneli Tekamülaltı Hocalarına Maltepe Süleymaniye
Sizler üniversitelisiniz. Her gün üniversitede isteseniz de istemeseniz de o
küfürle, sapıklıklarla karşılaşıyorsunuz, kulağınıza geliyor. Eskiden ehl-i küfür daha
rahat hareket ediyordu, hakkı savunmaya çalışan diğer insanların sesi cılız çıkıyordu.
Ama şimdi sizlerin varlığı ile bu ses kuvvetli çıkıyor. Görüyorsunuz cahillik her yere
yayılmış, ilim çok önemli. Bakın, imanlı bir kalp ile imansız bir kalbin misali; ölü ile
dirinin misali gibidir. Bu kadar büyük bir fark var. 23.12.2012 Pazar İst. Anadolu Yakası
Üniversite Tekâmülaltı Talebelerimiz Namaz Öncesi
Görüyorsunuz dışarısı ne halde. Yeryüzü var oldu olalı böyle bîr küfür
görülmedi. Evet, böyle bir küfür daha önce hiç görülmedi. Dışarıda 'Yevmiddiyn'i tahfif
32
etmek isteyen insanlar var. İnsanları doğru yoldan ayırmak için sapıtmak için orada
burada her şeyi yapıyorlar; ama sizler varsınız Allah'a çok şükür. Sizler olduğunuz için
onların küfrü yayılamayacak. 23.12.2012 Pazar İst. Anadolu Yakası Üniversite
Tekâmülaltı Talebelerimiz Namaz Öncesi
Bana bazen soruyorlar, acaba biz dâhili derslere gereken ehemmiyeti
göstermiyor muyuz? Diye bunu düşünmek bile doğru değil. Böyle bir şey yok. Bu nefsin
bir anlık vesvesesidir. Böyle bir soru hayal bile edilemez. Bizim bu toplantı için
toplanmamız onlara bir cevaptır. Dâhili programlar olmasa diğer programların hiçbir
kıymeti yoktur. Bizim asli vazifemiz burdur. 17.10.2010 Pazar Tarihli Tekâmül Altı
Hocalarını Kabül Toplantısı
Bu derslerimiz olmasa üniversitenin, SBS’nin KPSS’nin vs. öğretmemizin bir
faidesi yok, öğretmeyiz de zaten. Bütün hizmetlerin aslı budur. Diğer hizmetler dalları
gibidir. Üniversitelileri tekâmüllere sevk etmiyor muyuz?... Üniversitelileri bu dersleri
okudukları için tahfif etmiyoruz.
Bilin ki Rabıta-i Şerifenin en yüksek olduğu zaman dersteki geçen zamandır.
Bunu fark etsekte - etmesekte bu böyledir.
Hassasiyetimize dikkat etmemiz lazım. Yapmış olmak için değil. En güzel ve
daha güzel şekilde ders okutmak lazım.
Bir insan akademisyen olsa profesör olsa bilgin olsa yinede aslı ve kökü bu
derslerdir.
Bir binanın dışı mükemmel olabilir, hatta altın kaplama olabilir, ama içinde
elektrik, su ve ısıtma sistemi yoksa bu binada yaşamak mümkün değildir. Bizim dâhili
programlarımız bu binanın elektriğidir, hatta çok yüksek voltajda bir elektriktir. Bunu
ayarlayan trafolarımız var (kalbini gösterdiler) Okul dersleri de binanın dışını
oluşturur, dâhili derslerimiz binanın içini oluşturur, asıl önemli olan da budur, bunu
unutmamak lazım. 10 Ocak 2010 Rehberlik Progr.
Bir yerden bir talebemiz bana mektup yazmış. Şikâyet ediyor. Tabi ben onun
mektubundan istenen keyfiyette olmadığı hemen anlıyorum. Şikâyeti ne? Diyor ki: bize
burada sabah kahvaltılarında zeytin, peynir, bal, yumurta, patates veriliyor, başka bir
şey olmuyor. Kahvaltı eksik oluyormuş. Bunları da bulamayanlar var demiyor. Siz de
bunları yiyorsunuz. Ben, bunları da yemiyorum. Arkadaşları gidip bir bakın diye
gönderdik. Başka ayrıntılar yakaladık. Talebelerin dersleri istenen seviyede değil.
Yıllarca yurtta kalmış talebemiz hala Kur’an-ı Kerim okuyor. Bu kahvaltıdaki eksikleri
gidermek mesele değil. Biz bunu da yaparız. Ama asıl mesele bu kardeşlerimizin bu

33
idrake sahip olmaları. Hani aidiyet diyorsunuz ya, buna sahip olmalarıdır. Eğitim
Komisyonları… 25.07.2010
Adam batıl bir dava uğruna dağa çıkıyor. Bir hiç uğruna ömrünü yok ediyor.
Sonra bir çöp gibi atılıyor. Onlar aynen çöptür. Ebedi cehenneme gidecektir. Fakat
bizler böyle miyiz? Bizim davamız rahmanidir ve ona götürür. (Orhanlı-
10.10.2010,Odada Hocalarla.)
Dünkü toplantınızdaki çalışmalarınızdan çok memnun oldum. Allah
gayretinizi artırsın. Okula giden talebelerimizle daimi grup talebeler arasındaki fark
nerdeyse kapanmış. Bu zamanla hiç olmayacak inşallah. Bir zamanlar okula giden
talebeler için "bunlar tekâmüle mi gidecek, hoca mı olacak, bu derslere ne lüzum var,
Kur-an-ı Kerim'i öğrensinler yeter' diyenler vardı. Böyle diyenler bizi yok etmek isteyen
münafıklardı. (05.01.2003 Tarihinde Abîmizin Okula Giden Talebelerin Dâhili
Programlarıyla Alakalı Toplantıya İştirak Eden Hocalarımızı Kabüllerindeki
Konuşmaları)
Çok gayret edeceğiz. Ancak hizmetteki muvaffakiyeti kendimizden
bilmeyeceğiz. Bu hizmetler Piranın himmet ve teveccühü ile oluyor. Şahsımıza bir pay
çıkarmayalım. Nisbetimiz sağlam. Üstazımız "'sizler İmamı Rabbani evladısınız"
buyurmuş. İşte muvaffakiyetin sırrı burada. Bu iltifata layık olmak için çok çalışmak,
gayret etmek lazım…
Biz sadece bu coğrafyayı düşünmüyoruz. Peygamberimiz nasıl bütün âleme
Peygamber olarak gönderildiyse varisi rasül olan Hz. Üstazımız da bütün coğrafyaya
mürşid olarak gönderildi. Biz de onun evlatları olarak bütün kıt'alardan mesulüz. Şu an
beş kıt'ada hizmetimiz mevcut elhamdülillah.
Benim bildiğim bir şey var ki Cenabı Hak bu lopluluğu, bu cemaati mağdur
etmez. Bak sekiz yıllık eğitim çıktı, talebe inkıtaya uğradı mı, hayır, artarak devam etti.
Sekiz yıl değil yirmi sekiz yıl kesintisiz olsa biz yine zarar görmeyeceğiz. Benim bildiğim
bu. (Yedüllahi alel cemaati)
Okullarda sürekli zihinlerinize bombardıman yapılıyor. Bu yüzden bu ilimleri
mutlaka öğrenmeniz gerekiyor
5 sene öncesine kadar üniversite talebeleri Kur'an okumayı, bina okumayı
oflayarak puflayarak yapıyorlardı. Lise talebesine kafiye ne gerek diyenler vardı. Fakat
şimdi görüyorsunuz.
Kendimden biliyorum, eğer bu manevi derslere ehemmiyet verirseniz diğer
derslerde de muvaffak olursunuz. Bu ilimler insanın ufkunu açıyor. Hem zorda değil.

34
Bize zor geliyor ama zor değil. Hazreti Fatih 7 dil biliyormuş. (eliyle göstererek) Ve en
fazla 15-20 yaşına kadar öğrenmiş.
Bu ilimleri okuyan birisi ticarete atılsa, bu ilimleri okumayandan daha
muvaffak olur.
Sizlerle çok büyük hizmetler yapacağız.
Bir karışım vardır bir de bileşim vardır. Karışım; iki madde birbirine karışır,
fakat yeni bir madde oluşturmaz. Mesela demire Mıknatıs tutun sülfürden ayırırsınız.
Bileşim ise; iki maddenin manevi bir reaksiyona girerek yeni bir madde oluşturmasıdır.
İşte okulda okuduğunuz ilimler karışım dibidir. Sizde fazla bir değişiklik meydana
getirmez. Ancak bu tekâmül ilimleri sizi canınızla kanınızla yoğurarak yeni bir insan
haline getirir.
Bu cemaate girmek herkese nasip olmuyor, olanlarda kıymetini bilmiyor. Bu
büyük devlet elimizden gitmeden kıymetini bilmeniz lazım, şu anda geminin içinde
olduğumuz için dışarının durumunu bilmiyoruz. Ne zaman ki ayağımız kaydı o zaman
anlıyoruz, önemli olan ayağımız kaymadan bu yolun kıymetini anlamak.
Keyfiyetin büyük bölümü tekâmüldür. Bazı kişiler has-bel kader bu yolda
bulunmuş olup neşv-u nema bulmaları mugalâta yaparak lise ve üniversite talebeleri
tarihle fizikle meşgul olurken tekâmül olur mu? Gibi bir takım mihrakları konuşturarak
İslam’ın temellerinin altına Allah muhafaza boşaltmaya çalışmaktadırlar.
(Üniversiteli arkadaşlarımıza hitaben) Muvaffak olmak için dâhili
programlara ehemmiyet vermelisiniz.
Dâhili derslerimiz iyi gitmez ise diğer sahalarda muvaffakiyetler olmaz. (6-3-
2003)
Şimdi üniversitelerin ders okuması için imkanlarımız var ama üniversiteler
şuuralandığı zaman anlayacak ki onların okuması bu tekamül ilmini, arabi ilimleri
öğrenmesi herkese farzdır. herkese elzemdir ama onlara biraz daha fazla
mecbyuriyet. Çünkü okudukları proğrama muhteveya bir baksınlar. İşte dünyevi
ilimlerin en üstü yada en üstünün başlangıcı diyebilirisiniz. Teknoloji diyoruz şunu
diyoruz bunu diyoruz. Bu kadar yüksek ilimleri okumaya giden bir talebenin Allah’ın
ilmini, kelâmı, kelâm-ı ilahiyyeyi, cenâbı hakkın kuranı kerimini öğrenmek daha fazla
mecburi ve zarurîdir. Bir de tabî ordaki zehirin fazlalığı tehlikenin fazlalığı, uçurumun
kenarında dolaşan insanların, daha fazla emniyete ihtiyacı var. Gemiye biniyosunuz
uçağa biniyosunuz işte can yelekleri vesayire. Peki bizim insanoğlunun can yelekleri
nerede. Bunun için ben çok üzerine ehemmiyetle, hepimiz duruyoruz. 29.05.2011
MALTEPE (Süleymaniye)
35
Dâhili dersler bizim olmazsa olmazımızdır. 18.11.2012 Namaz Öncesi
Karakter eğitimi ne demek? Karakter eğitimi ilköğretim ve daha öncesinden
başlar. Dışarıdaki insanlardan muhibban seviyesinde olanlar soruyor, karakter eğitimi
nedir? Gözlerine bakıyorum aslında ne olduğunu bilmiyorlar. Teknik bir kelime olan
karakter eğitimi; Kur’an-ı Kerim eğitimi demektir. Bizim karakterimiz Kur’an-ı
Kerim’dir. 18.11.2012 Namaz Öncesi
Bu ilimler 50-100 kitap okumakla değil, Hz. Üstazımız’ın, Rasülüllah
Efendimiz’in ve Sahabe-i Kiramın huzurunda, şu mecliste bu manevi havayı soluyarak
öğrenilir. Çünkü bu meclislerin hepsi Rasülüllah Efendimiz’in mescidine bağlı. Bu
dersleri okumak şefaati uzmadır. 18.11.2012 Namaz Öncesi
Bu dersler Rasülüllah Efendimizin, Ashabının ve Hz. Üstazımız’ın
mescidlerinde okunur. Bu ilimler mücevher kıymetindedir. Bu mücevherleri işlemek
lazım; o da tekâmül okumakla olur. Sizlerde tekâmül okuyacaksınız ve bu hizmeti
inşallah beraber yürüteceğiz. Eyzan
Dâhili dersler bizim için çok mühim. Biz bu işi ciddiye alıyoruz. 18.11.2012

36
HİZMET ve HİZMETLERİN İÇİNDE BULUNMAK
İman sahibi olmak bir nasip işi olduğu gibi, itaat de bir nasip işidir. Bu yola
hizmet etmek, yardım etmek hep nasip işidir.
Davamıza giren her fert hoca olur, ihvan olur, ırk, renk ve bölge ayrımı
gözetmeksizin hizmete sevgi ve saygıyla, dört elle sarılır.
Himmet tek taraflı olmaz. Bizler gayret edeceğiz. Hz. Üstazımızın himmeti ve
teveccühü devam edecek.
Hizmet kişinin ufkunu genişletir. Talebe ihvan hizmet ettikçe koştukça
bunlarla elde edilen tecrübelerle hizmetleri daha iyi anlar. Ufku genişler, gelişir, ta arş-
ı alaya kadar.
En şerefli şey hizmet etmektir. Maddi olarak her şey bu hizmetler için çok
rahat ve kolay bir şekilde terk edilir.
Bu aile büyük bir aile. Bu ailenin içerisinde bulunabilmek ve bulunduğu
nispet de hizmet etmek, bu şekilde de devam edebilmek nasip işidir.
Bu aileye dâhil olmak kâfi değildir. Herkes o keyfiyeti temin edebilmek için
çok gayret göstermelidir.
Biz elimiz kolumuz ile değil bütün bedenimiz ile dalmamız lazım.
Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Hizmet bir safhada bitmiyor. Talebenin
talebeliği bitince hizmeti bitmiyor. İhvanlığın çeşitli safhaları vardır. Bunlar hep
birbirinin mütemmimidir. Bunu söylerken gayretinizin azalması için değil, tahdîsi
nimet için söylüyorum. Cenâbı Hak yardımını insanların eli vasıtasıyla, gayretimize
göre vermektedir.
Bu yola girmek nasip meselesidir. Bu yolda kalmak da bazı şeylerin yerine
getirilmesi ile olur. Bunların en önemlisi keyfiyet, yani helal lokmadır.
Bütün makamları mevkileri verseler bir talebenin keyfiyeti haiz olup
mezuniyetten sonra ettiği hizmetin karşılığı olarak aldığı şey yanında milyonda bir bile
değildir.
Gençlerimizin çok gayret etmesi lazım. Bazen çok basit bir iş bile yapanlar,
hizmette en ön safta olabilirler.
Allah’ın dinine hizmetten daha büyük ne olabilir. Biz niye talebe okutuyoruz,
niye bu kadar güzel binalar yapıyoruz, niye kardeşlerimiz üniversitelere gidiyorlar? İşte
hepsi bu hizmete dâhildir.

37
Muhakkak bu hizmetlerin, bir yerinde olmak gerekiyor. Dünyanın devamı
bile bu hizmetlere bağlıdır.
Bu dünyada oturanlar değil, canlarıyla, mallarıyla hizmet edenler kazanıyor.
Bu zamanda bu topluluğun içinde olabilmek, oturmakla değil koşmakla oluyor,
koşmakla kazanılıyor.
Bu topluluğun dışındaki hiçbir şeyle uğraşmayın, meşgul olmayın.
Bu yolda hizmet edenler kıymetlidirler. Bırakın hizmet edenleri bu yolun çöpü
bile kıymetlidir. Bunu samimi olarak, buna inanarak söylüyorum.
Ben bu yolda hizmet edenler arasında aşçı olsun, şoför olsun, hoca, talebe,
ihvan olsun, hangisi olursa olsun, şu ön safta, şu arka safta diye bir ayrım
yapmıyorum. Benim için hepiniz birsiniz. Yeter ki yapılan hizmetler, samimiyetle
yapılsın.
Cenabı Hak yaptığımız bazı hizmetlere, yaptığımız bazı amellere bire üç, bire
beş, bire on veriyor. Günümüzde ise çok daha fazla veriyor Elhamdülillah. Bu yolda
salih niyet ile samimiyetle, gayretle hizmet edenlere Hazreti Üstazımızın şefaati
vaciptir. Bu sözleri ben söylemiyorum. Hazreti Üstazımızın sözleri bunlar. Size
söyleyebildiklerimiz var, söyleyemediklerimiz var. Ne kadar söylersek söyleyelim bize
söylenenin üçte birini, hatta onda birini bile söyleyemeyiz.
Muhakkak bu hizmetlerin bir ucundan tutmak lazımdır. Her hangi bir hizmet
olabilir. Önemli olan bu hizmetlerin bir tarafında bulunmuş olmaktır. Bu en büyük
nimettir. Yaş ilerleyebilir ama ihtiyarlık diye bir şey yoktur.
Bu yolda kimse kimsenin amiri değil. Hepimiz bu yola hizmet etmekle
şerefleniyoruz. Benim gözümde, bu topluluğun gözünde, piranımızın gözünde madden
manen muvaffak olmak istiyorsak, dâhili programlarımıza, hizmetlerimize ehemmiyet
vermemiz gerekiyor. Tabii biz maddi tarafını düşünmeyeceğiz. Ben hiçbir şeyi kendime
göre değerlendirip ifade etmiyorum.
Bazı kardeşlerimiz kendilerini çok aciz görerek “ben ne işe yararım”
düşüncesiyle içe kapanıyorlar. Ama iş öyle değildir. Tüm kardeşlerimiz madden, manen
ve malen elinden geldiği kadar, gösterdiği gayret kadar himmete nail olmuştur. Hiç bir
şeyi olmasa bile bu davaya muhabbetinden dolayı bir dua etse dahi muvaffakiyeti
kaçınılmazdır. Mesela bir arabanın stepne tekeri her ne kadar bir köşede, bir işe
yaramaz gibi görünse de en sıkıntılı zamanda, o sıkıntıyı sadece o giderebilir. Bunları
sakın unutmayın.

38
Bazı topluluklar, belli zamanlarda “beraber olalım, birlik beraberlik
zamanıdır” diyorlar. Bu, bizim için geçerli değildir. Çünkü biz, her zaman manevî olarak
birlik ve beraberlik içerisindeyiz. Belki, her zaman aynı şeyleri söylüyoruz ama yine de
yeryüzü devam ettiği müddetçe, hep aynı şeyleri söyleyeceğiz. Söylemek istediğimiz,
her zaman bu birlik ve beraberliğin devam etmesidir.
Biz olsak da, olmasak da bu hizmet devam edecek. Kendi açımızdan
bakarsak, önemli olan bu yolda olabilmektir. Muhtelif yerlerden geliyorsunuz, ama biz
manevî olarak her zaman yanınızdayız.
“Eskiden herkes elini taşın altına soksun, hizmet etsin” deniyordu. Şimdi
bütün bedenimizi, kafamızı hizmetin altına sokacağız. Asrı saadette Resulullah (S.A.V.)
Efendimiz “Hacerül Esved” taşını kâbenin yanına koyarken, tek başına koymamış, bir
bez, bir halı veya bunun gibi bir şeyin koymuşlar ve diğer insanların tutmasını
istemişlerdir. Bunun sebebi, diğer insanlarda istifade etsinler diyedir. Böylece Hacerül
Esved taşını Kâbenin yanına koymuşlardır. İsteseydi tek başına da koyabilirdi.
Yolumuzda işte böyledir. Herkesin istifade etmesi için, herkesin elini hizmetin bir yerine
koyması lazımdır.
Bu hizmetlerin ilk gününde Hz. Üstazımızın teveccühü nasılsa bugün de aynı
himmet ve teveccüh üzerimizde devam ediyor.
Bu hizmetlerdeki muvaffakiyet hiçbirimizin muvaffakiyeti değil, hepimizin
muvaffakiyetidir.
Yolumuzun icaplarını yerine getiren kardeşlerimizin, maddi işlerinde
muvaffak olmamaları mümkün değildir.
Bu dünyada oturanlar değil, canlarıyla, mallarıyla hizmet edenler kazanıyor.
Bu zamanda bu topluluğun içinde olabilmek oturmakla değil koşmakla oluyor,
koşmakla kazanılıyor. Yolumuzda işte böyledir. Herkesin istifade etmesi için, herkesin
elini hizmetin bir yerine koyması lazımdır.
Hizmet ederken zorlukla, sıkıntıyla, meşakkatle karşılaşabilirsiniz. Fakat bu
sıkıntıları hangi dava için çektiğimizi bilirsek bu zorluklar, gayrete, zevke ve manevi
hazza dönüşür, inşallah.
Bu yolun aşçısı, şoförü, kapıcısı hep aynı derecede mühim. Onlarda üzerine
düşen görevleri yaparlar.
İnşallah bu yapılan seminerler gelecekteki hizmetlerimize taban
oluşturacaktır. Hizmetlerimiz farklı farklı sahalarda devam edecek, fakat hizmet
anlayışımız değişmeyecektir.

39
Maneviyatsız ve rabıtasız itaatin olmayacağı gibi ihlâs ve samimiyette
olmaz. Bunu diğer topluluklarda uzun süre göremeyiz. Her ne kadar belirli bir süre
görülse de bir süre sonra biter. Bunu diğer toplulukları ayırmak ve tahkir için
söylemiyorum. Ancak şunu diyorum: Maneviyatsız ve rabıtasız itaatin olmayacağı gibi
ihlâsta samimiyette olmaz.
Allah bizleri hizmetlerimize layık eylesin. Önemli olan hizmetlerimizin bir
tarafında olabilmektir.
Talebeyi önce maddeten celb edip, sonra manen irşadına sebep olmak
lazımdır.
Cenabı Hakk’ın himayesine fiili şükrümüz, çok çalışmak ile olur.
Her halü karda ve her şartta hizmetleri yapmak mecburiyetindeyiz. Çünkü
vazifeliyiz.
Kurban hizmeti, takvim hizmeti, kermes hizmeti, dini dersler, okul dersleri
mühim bu sayede kurslarımızı ilgi ve cazip yer haline getiriyorsunuz.
Ne olursa olsun, bu hizmetlerin içinde olmak lazım. Hizmet ederken bazen
savab, bazen hata olabilir. Ama iyi niyetli olmak şartıyla bir şey olmaz. Yine ecrini
alırlar.
Bu davaya hizmet etmek en büyük şereftir. Bu hizmeti yapanlar o bölgenin
eşrafıdır. ‘Oranın belediye başkanıdır, meclis üyesidir, ileri gelenidir” demiyorum. Bu
şeref yeryüzünde Allah’ın dinine hizmet etmeye varis olanlara verilen şereftir. Bu
hizmeti yapanlar o beldenin gerçek eşrafıdır.
Rasülüllah (s.a.v) Efendimiz’in bu tebliği, Allah’ın Kitabullahı; dağa, bayıra,
bir çadıra bile olsun ulaşacak. 05.10.2012 Cuma Namaz Sonrası
Allah’a şükür hizmetlerimiz belli bir seviyeye geldi. Bölgelerimiz hizmette
iddia ile koşmalı, yarış yapmalı, gayret sarf etmeli; ama gevşeklik yok.
Rasülüllah Efendimiz döneminde Mekke devri çok sıkıntılı geçiyor; maddi
sıkıntılar içerisinde geçiyor. Rasülüllah Efendimizin Medine-i Münevvere’ye hicretinden
sonra ise Müslümanlar arasında bolluk, bereket, ferah başlamış. Ardından bazı
Müslümanlarda (tabiî ki herkes değil) bu bolluk bereket gevşemeye sebep olmuş.
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Hadîd Suresi’ndeki:
ِ ِ ِِ ِ ِ ِ ‫أَل‬
َ ‫ش َع ق لوب ه ْم لذ ْك ِر اللَّه َوَما نَ َز َل م َن ال‬
/‫ْح ِّق [الحديد‬ َ ‫َم يَأْن للَّذ‬
َ ‫ين آ ََمنوا أَ ْن تَ ْخ‬ ْ

40
Ayet-i Kerimesini inzal buyurmuş. O Müslümanlara, onlardan sonra gelecek olan
bütün Müslümanlara bir ders olması için. Cenab-ı Hakk, huşuyu anlatmış, gevşemeden
hizmete devam etmeyi anlatmış. 14.10.2012 Pazar Namaz Sonrası
Bakın bu topluluk da elhamdülillah bolluk bereket içerisinde. Kalplerimizdeki
o haşyet ile o haşyeti muhafaza ile hayırda müsabaka edeceğiz. Kardeşlerimizin
kalbinde olan o haşyet manevi bir haldir, Cenab-ı Hakk tarafından verilir.
Hizmetlerimizin belli noktalara gelmesi bölgelerimiz arasındaki rekabeti azaltmamalı.
Hizmetlerimiz geliştikçe, keyfiyetimiz artıkça bölgelerimiz arasındaki rekabet devam
etmeli. Hususiyetle de hocalarımız, talebelerimiz, ihvanımız o haşyeti muhafaza
etmeli. İnşallah bölgelerdeki o hizmet heyecanı gevşemeden artar. 14.10.2012 Pazar
Namaz Sonrası
Hizmet, sadece okutarak değil; bedenen, kalben, elini, dilini, kalbini,
maddesiyle manasıyla o yolda sarf etmektir. İbadet sadece mescide olmaz; hizmet
etmekte ibadettir. Bu topluluğun yürümesi, koşması, gayret etmesi hep birer ibadettir.
02.11.2012 Cuma Namaz Sonrası
Bakın Afrika’dan, uzaklardan gelmiş olanlar, oraya dönüp hizmet ettiğinde
inşallah hepimiz bundan istifade edeceğiz. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Tabii, hizmetler tek kişilik değil… Her bölgeden, kavimden, karyeden
gelenlerin adetlerinin de artması lazım. Bu söylediklerimizin her birerinin altında çok
derin manalar vardı 12.08.2012 Pazar Namaz Sonrası
Hizmetlerimizin kalitesinin artması lazım. O da ihlâs, samimiyet ve Hz.
Üstazımızın himmeti ile olur. Daimi Gruplar Toplantısı Maltepe
Gayemiz insanların hidayetine vesile olmak, Kur'an-ı Kerim'i, Cenab-ı Hakk'ın
emirlerini dünyanın her noktasındaki insanlara ulaştırmak, Allah-ü Teâlâ'nın emirlerini
yapabilmelerini sağlamaktır. 14.12.2012 Cuma Namaz Sonrası
Hidayete giden bir yol vardır. Bizim oralara gitmekteki gayemiz bir tek
insanın dahi hidayetine vesile olabilmek, Rasülüllah Efendimiz (s.a.v)'in bayrağını
uzaklara kadar ulaştırabilmektir. Bu da maneviyatsız, Rabıtasız olmaz. 14.12.2012
Cuma Namaz Sonrası

41
İHVAN
Ben gerçekten nazar değecek diye korkuyorum. Çünkü talebelerimiz,
hocalarımız ve ihvanımız pırıl pırıl. Bundan dolayı büyüklerimiz tesbih den önce
‘muavvezeteyn’ suresini okuyorlardı. Biz de okuyoruz ve okumalıyız.
Herkesin kabiliyeti farklı… Bazısının ilim kabiliyeti, bazısının hocalık
kabiliyeti, bazılarının başka şekillerde kabiliyetleri mevcuttur. Bu anahtar Hazretimizin
elindedir. Önemli olan bu kapıdan geçebilmektir. İster bu kapının arka tarafında, ister
ön tarafında olsun, önemli olan bu kapının içinde olabilmektir. Allah bizi bu
topluluktan ayırmasın.”
Daha önce Kur’an-ı Kerim okumayı bilmeyen kalmasın diye söylemiştik. Bu
gün bu noktada mesafe alındı. Hâlâ bilmeyenler olabilir. Çünkü yeni ihvan olanlar var.
Bilmemeleri normal, ayıp değil. Ama bizim onlara öğretemeyişimiz bize züldür.
Bizim için talebeler kadar ihvanımızda önemli. Talebelerden başlamamın
sebebi; İhvanımız zaten talebe kardeşlerimiz için çalışıyorlar.
Talebelerimizin yanında ihvanımızda var. Buraya gelen talebelerin özellikle
bu gençlerin çok olmasının sebebi ihvanımızın çok çalıştığına işarettir. İhvanımızda
ihlâs ve samimiyet ile hizmet ettiği için ilim talebelerimizden aldığı ecirden onların da
aldığından şüphem yok. Hatta ve hatta ihvanımız olmadığı halde bu yola müspet
düşünce ile bakanların piran ve Hazreti Üstazımızın şefaatinden istifade edeceğinden
hiç şüphem yok. Bunları söylemeye gerek yok fakat duygularımızın ve hislerimizin
tercümanı olarak söylüyorum. İhvanımızın gayretini kurban hizmetinde gördük ve
diğer hizmetlerde de görüyoruz.
Ben bu yolda hizmet edenler arasında aşçı olsun, şoför olsun, hoca, talebe,
ihvan olsun, hangisi olursa olsun, şu ön safta, şu arka safta diye bir ayrım
yapmıyorum. Benim için hepiniz birsiniz. Yeter ki yapılan hizmetler, samimiyetle
yapılsın.
Bu topluluğun geçmişi, mazisi hali, müzarisi parlaktır. Bu parlaklığı Allah’ın
nurundan alıyor. Sadece talebelerimiz değil bütün ihvanımız, hocalarımız,
talebelerimiz, vazifeli olan, olmayan hepsi bu hizmeti yapacaklar.
Bu heyecan sırf talebeleri için geçerli değil, ihvan için geçerli, bütün hizmet
eden herkes için lazım.
Talebimizle, ihvanımızla, var gücümüzle, bu hizmete devam ediyoruz.

42
Yakınımızdaki bir talebemiz ne ise dünyanın öbür ucundaki bir talebemiz ve
ihvanımız veya ahavatımız da aynıdır. Merbutiyetimiz birlik ve beraberliğimiz de
aynıdır.
Davamıza giren her fert hoca olur, ihvan olur, ırk, renk ve bölge ayrımı
gözetmeksizin hizmete sevgi ve saygıyla, dört elle sarılır.
İhvanımızın kapı kapı yardım toplamaları veya talebe toplamaları her yerde
inşaatlara kardeşlerimizin yardım etmeleri işte bunlar hep hizmette birer
müsabakadır. Zaten bizim, illeri böyle bölge bölge ayırmamızın sebebi ne?
Aralarındaki müsabakayı artırmaları ve muvaffak olmaları içindir.
Elhamdülillah talebelerimiz ilim öğrenmekle, ihvanımız da onlara yardım
etmekle cihat ediyorlar.
Namazı eda etmeden evvel ihvanımızdan bazıları beni ziyaret ettiler. Çok
evladı olan ailelerden nasıl talebe toplamaya gayret ettiklerini anlattılar ki bu Hz.
Üstazımızın bir sünnetidir.
Bizim topluluğumuz da gurbet olmaz. Çünkü gerek talebelerimiz gerek
ihvanımız gittikleri yerlerde nuru Muhammedi ile buraların havasını yaşıyorlar.
İhvan ile talebe arasında bir fark yoktur, ikisi de aynıdır. Ayrı
isimlendirmeleri hizmetin ayrı taraflarından tuttukları içindir.
İhvanı ile talebesi ile hocası ile gelen kardeşlerimizin siması aynı, eser-i sücud
belli.
Her şey talebe için. Talebe ihvan, ihvan talebe hizmetlerimizin bir tarafı, her
tarafı gibi… Hep beraber birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Allah c.c. bu hususta
muvaffak kılsın.
Zannetmeyin ki her yere gittik, daha gideceğimiz çok yer var. Arkadaki
haritaya bakarsanız görürsünüz. Bu hizmetler sıbyan hizmetleriyle hayır çarşılarıyla
teberrularla tebliğ edilecektir. Tebligatta budur. Bu da kutru kuru olmaz. Bunun için
kadroların oluşturulması lazım bu ha hocasıyla talebesiyle ihvanıyla olacaktır.
Hayır çarşıları, şimdi sıbyan hizmetleri var. Bu hizmetlerde ihvanın derli toplu
olması lazım. İhvanın derli toplu olması hizmetlere sirayet ediyor. Ama vurup kırmak,
itip kakmak yok. Kalpleri neşelendirmek ve ruhları nurlandırmak için…
İhvan ve talebe, üzerine düşen maddî ve manevi vazifelerini en iyi şekilde
yerine getirseler bu topluluk daha da zenginleşir. Dışarıdaki insanlar bu topluluğa
baktığı zaman “bu bolluğu nereden buluyorlar” diye merak ediyorlar, anlayamıyorlar.

43
İhvanımız nöbet tutuyor. Talebenin iaşesini, ihtiyaçlarını düşünüyor.
Vazifelilere talebinin ekmeği, suyu ne âlemde diye soruyor. Hatta dersini ve
imtihanlarını sorması lazım.
Hizmette ihvan olmak çok önemli. İhvan seminerlerimiz zaman zaman
yapılmaktadır. İhvan ne demek. Her bir talebemiz zaten ihvan. Birde dışarıdan, kursta
talebelik yapmadan ihvan olanlar var. Onlarda Hz. Üstazımızın sohbetlerinde,
vaazlarında, topçularda belirtmiş olduğu taahhütlerin altına girerler.
Malınız, mülkünüz, ilminiz ve gayretinizle; ihvanı, muhasebecisi ve hocası ile
sizler dini celili İslam’ın tervici ve tecdidi için çalışıyorsunuz. Onun için, en değerli, en
kıymetli işi yapıyorsunuz.
Allah yolunda hizmette, birinci sıradakiler, ortadakiler var, arkada olanlar
var. Önemli olan bu topluluğun içinde olmaktır. 05.10.2012 Cuma Namaz Sonrası
Değerlerimizi muhafaza edeceğiz. Kurban için olsun başka hizmetler vesilesi
ile olsun oralara giden kardeşlerimizin de çok dikkatli olması lazım. Neyi temsil
ettiğimizin farkında olmamız lazım. Talebelerimiz de öyle, ihvanımız da öyle,
hocalarımız zaten öyle. Temsil ettiğimiz yeri hiçbir zaman unutmayacağız. 05.10.2012
Cuma Namaz Sonrası
Bakın Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) Ashabına Kur’an-ı Kerim hizmetini
anlatmaya çalışırlarken, ahirette Kur’an-ı Kerim talebelerinin sırat köprüsünü şimşek
gibi geçeceklerinden daha sonra da cennete girmeden, akrabalarından yetmiş kişiye
şefaat edeceklerinden bahsetmiş. Kendisine şefaat edecek kimi kimsesi olmayanların
da sırat köprüsünü şimşek gibi geçip cennete girebilmelerinin Kur’an-ı Kerim
talebelerine yardım etmeleriyle, hizmet etmeleriyle mümkün olabileceğini söylemiş;
“Eğer cennete girebilmek istiyorsanız, elinizden tutulmasını istiyorsanız, siz de o
Kur’an-ı Kerim talebelerine yardım edeceksiniz” buyurmuşlar. İşte şimdi
muhibbanımız, ihvanımız onun için gayret ediyorlar. Cenab-ı Hakk bu şuurda
olabilmeyi nasip eylesin. 09.11.2012 Cuma (Namaz Sonrası)
Bizim bu şekilde bir arada olmamız, kalplerimizdeki nurdan kaynaklanıyor.
Bu topluluk Cenab-ı Hakk’ın nurunda feyzinde kalpleri te’lif ettiği bir topluluktur. Bizim
bu şekilde bir arada olmamızın sebebi budur. Cenab-ı Hakk: ‫ف بَ ْي َن ق لوبِ ِه ْم‬
َ َّ‫ َوأَل‬buyuruyor.
Cenab-ı Hakk kalplerimizi te’lif ettiği için hepimiz birbirimize hüsn-i nazarla bakıyoruz,
bir arada duruyoruz. Bu nur bizim bir birimize muhabbetle bakmamızı sağlıyor. Bunca
kişi bir arada olabiliyoruz; ama dışarıdaki insanlara bakıyorsunuz, kalpleri darmadağın.
Neden? Çünkü birbirlerine düşman. İnsan düşman olmaz ama nefs-i emmâre düşman
olduğu için düşmanlar. En ufak bir şeyde hemen birbirlerine düşüveriyorlar, birbirleri
44
ile geçinemiyorlar. Kalpler niçin birbirine düşmanca bakar? Kalplerde Allah’ın nuru
olmadığı için. Bir arada gibi gözüküyorlar; ama kalpleri darmadağın. Ayet-i kerime var
zaten: ‫ َوق لوب ه ْم َشتَّى‬Bunlar bir grup bir topluluk bir cemaat bir kavim bir ülke de olabilir.
Tümüne baktığımızda kalpleri darmadağın. Cenab-ı Hakk’ın kalpleri te’lif etmesi, Allah
yolunda, nurunda kalpleri birleştirmesi en büyük hediyedir. O yüzden bizim için en
büyük müjde; Cenab-ı Hakk’ın kalplerimizi nurunda te’lif etmesi, bizi bir arada
tutmasıdır. Allah nurunda daim eylesin.
Buralar ribat mahalleridir. Ribat mahallinin ne olduğunu biliyorsunuz. Zaten
hayatınız bunu anlayabilmekle geçecek. Ribat cihattan efdaldir. Bakın, buralarda,
ribat mahallerinde kılınan bir namaz, diğer yerlerdeki 2 milyon namaza denktir. Yani,
1 rekât kılıyorsunuz, 2 milyon rekât oluyor. Bu ne demek? Bu ne büyük bir mükâfat.
Bunu insanın aklı ve hafsalı almıyor. Bunun kıymetini anlayabilmeyi Cenab-ı Hakk
nasib eylesin. 30.11.2012 Cuma
‘Ribat mahallerinde kılınan bir rekât namaz, 2 milyon rekâta denktir.’ Bakın
bunu başka nerede bulacaksınız. İşte böyle milyonlarla ifade edilecek kadar büyük
mükâfatı var. Bu ne demek? Dünya şartlarında kantarlar dahi tartamaz bunu.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v)’in birkaç kelimeden oluşan cümlesi ne kadar ağır; bir ömre
bedel.“Ribat mahallerinde yapılan bir günlük hizmet dünyadan ve içerisindeki her
şeyden daha hayırlıdır.” Bu yüzden, dünyanın her yerine giden hocalarımız ve orada
bulunan talebelerimiz büyük bir hizmet yapmış oluyorlar. Sadece hocalarımızın,
talebelerimizin değil, ihvanımızın da o nöbet mahallerinde yaptıkları hizmetler o
derece makbul. Bu küçük talebelerimiz de bu hizmeti, bu nöbeti devam ettirecekler
inşallah. Onlar da bu yüzden çok kıymetli. 30.11.2012 Cuma
Cenab-ı Hakk’a şükrün iki şekli var; kavli şükür, fiili şükür. Cenab-ı Hakk,
vücudumuzun azalarını ne için yarattıysa, ona uygun şekilde kullandığımız zaman
Cenab-ı Hakk’a şükür etmiş oluyoruz. Şükrün fiilen yapılanı da var; işte siz buralarda
bunu yapıyorsunuz. Sadece sizler değil sizlere emeği geçen hocalarımız, ihvanımız da
sizlere yardım ederek fiili şükür yapmış oluyorlar. Binalar yaptıran, çeşitli şekillerde
yardım eden kardeşlerimiz hep bu sınıfa dâhildirler. Bu şükrü en iyi şekilde
yapabilmekte Cenab-ı Hakk bizleri muvaffak kılsın. 07.12.2012
Burada Ankara Bölgesi’nde talebe temininde muvaffak olmuş ihvanımız var.
Ankara Bölgesi’nden gelen ihvanımız el kaldırabilirler mi Maşallah. Listenin birinci
sırasında 70 talebe bulan kardeşimizi görebilir miyim? Mesleğiniz nedir?
(“Müteahhidim Efendim.” denildi) Meslek müteahhitlik; ama bunda muvaffak
olmuşsunuz. Demek ki taahhütname sağlam. 24 talebe bulan var, 14 talebe bulan var,
en az 6. Ama 6 talebe de az değil. Kemal Bey Ağabeyimiz bu hususa çok dikkat
45
ederlerdi… Bunu niçin yapıyorsunuz? Hz Üstazımız’a yakın olmak için yapıyorsunuz.
Zaten Hz Üstazımız’a yakınsınız. Hz Üstazımız’a yakın olmak demek Peygamber
Efendimize yakın olmak demektir, Hz Allah’a yakın olmak demektir. Cenab-ı Hakk
Davud (a.s.)’a mizanı göstermiş. Davud (a.s.) bakmış ki mizanın bir ucu şarkta, bir ucu
garpta, mizanın azametinden düşüp bayılmış, ‘Ya Rabbi bu kadar mizan nasıl
doldurulacak’ diye hayrete düşmüş. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: “Ya Davud! Ahir
zamanda öyle kullarım gelecek ki, bir hurma tanesiyle de olsa, bir talebe bulmakla da
olsa bu mizanı dolduracak.” buyurmuş.
İhlasla, samimiyetle bulunan bir talebe, o mizanı dolduracak inşallah. Bunu, bu
zamanda yapmak çok kıymetli. Bu kadar küfrün arasında bunu yapabilmek çok
önemli. Sadece talebe bulmak yetmez, bulduktan sonra da ilgileneceksiniz. 09.12.2012
NAMAZ ÖNCESİ Ankara, Denizli
Bir bölgenin talebesi iyi ise ihvanı iyidir. İhvanı iyi olan bir bölgenin de
talebesi iyidir. Daimi Grup Toplantısı Maltepe
Niçin siyasetten uzak duruyoruz? Çünkü onların güdümüne girdiğimiz zaman
tavizler vermeye başlarsınız. Orijinalimiz bozulmasın diye elimizin tersi ile itiveriyoruz.
Daimi Grup Toplantısı Maltepe
Fitneler fesatlar zuhur ediyor. Bakın bir Hadis-i Şerif var, bahsetmiştim:
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) bir gün, Ashab-ı Kiram ile konuşurlarken buyurmuşlar
ki:"Ahir zamanda, her şeyin birbirine karıştığı o devirde öyle bir topluluk gelecek ki,
ben onlardanım; onlar da benden"O topluluktan olduğumuzu ümit ediyoruz. Daha
sonra Ashab-ı Kiram sormuş: "Ya Rasülallah! O topluluğun alametlerinden bahseder
misiniz?" diye. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki: "Onlar dünyevi ilimlerde
çok ileride olmasalar da, yaşları ne olursa olsun Kuran-ı Kerim'i öğretirler. Hatta bir
çare bulup, bir yolunu bulup Kur'an-ı Kerim'i öğretirler. Ben onlardanım, onlar da
bendendir."İnşallah Hz Üstazımız'ın vesilesiyle o topluluktan olduğumuzu ümit
ediyorum, şüphem yok. 16.12.2012 Hatim Grubu Hocaları Namaz Öncesi
Niyetleri sahih hale getirmek maneviyat ile olur, nur-i ilahinin kalbe inmesi
ile olur. Yoksa sözle, lafla, 'Benim niyetim sahih' demekle olmaz. Dışarıda
duyuyorsunuz; 'Benim kalbim temiz.' diyorlar. Öyle söylemekle olmaz; maneviyat ile
olur. Hz. Üstazımız ne buyuruyor. "Bu halkalarda bulunanların niyetleri sahih olur." Bu
çok büyük bir söz. Binlerce cilt kitap okuyup da bulamayacağınız, anlayamayacağınız
bir söz. Niyetlerimizi bu halkalarda tashih ediyoruz. İşte ihvanımız sohbet ve hatim
halkalarında, talebelerimiz ders halkalarında, hoca efendiler zaten bu halkalarda.
16.12.2012 Pazar Namaz Sonrası

46
Bakın Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) yağmuru misal vermişler ve buyurmuşlar
ki: "Bazı toprak vardır ki; yağmur yağar, üzerindeki suyu emer, içine alır, üzerinde
çimenler, ekinler, otlar çıkarır, hem toprak istifade eder, hem de altındaki canlılar
istifade eder. Bazı toprak vardır ki; kıraçtır, suyu kendisi emmez, suyu üzerinde tutar,
kendisi istifade etmez ama üzerindeki canlılar istifade eder. Bazı topraklar da vardır ki;
çamur gibidir, onun ne kendisine ne de başkasına faydası olur."İşte ilim, âlim
hususunda böyle bir teşbih yapılmış. Bazı talihsiz insanlar vardır, çamur gibidir.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'in etrafında da varmış bazıları; yüz çevirmişler. Sizlerden
de herkes istifade edecek inşallah. 21.12.2012 Bursa-Balıkesir Bölgesinden Gelen Ders
Grubu Hocaları
Bakın Ebu Hureyre (r.a.) Hadis-i Şerif öğrenmeye ve onları Ashab-ı Kiram'a
nakletmeye çok harismiş. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'in ifadelerini, Hadis-i Şeriflerini
öğrenmeye çok meraklıymış. Bir gün Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'e gelip:" Ya
Rasülallah! Şefaatinize ilk kim nail olacaktır." diye sual etmiş. Rasülüllah Efendimiz
"Bu suali soracağını tahmin ediyordum" buyurmuşlar. Daha sonra da buyurmuşlar ki:
"Kelime-i Tevhid'i kalbinin en derînlerine, en içine indirerek söyleyene olacaktır"
buyurmuşlar. Dışarıdakiler, her ne kadar 'Biz candan, içten yapıyoruz' deseler de
yapamazlar, bu Rabıtasız olmaz. 'Kelime-i Tevhid-i söylüyorum' diyenler çoktur; ama
boğazdan aşağı geçmez, bunu hep söylüyorum. 21.12.2012 Bursa-Balıkesir
Bölgesinden Gelen Ders Grubu Hocaları
Bakın bir şeyh varmış, onun da bir talebesi varmış. O talebenin kapasitesi,
anlayışı diğerlerine göre çok yüksek değilmiş; ama bağlılığı çok yüksekmiş, taşı sıksa
suyunu çıkarabilecek durumdaymış. O da sizin gibi seminere gitmiş. Seminerler çok
mühim. Orada çok büyük mükâfatlar alıyorsunuz. Seminere gelmekle ahdinizi,
taahhütnamenizi yenilemiş oluyorsunuz. Sözlerinizle söylemesiniz de hallerinizle ifade
ediyorsunuz bunu. Derken o talebe şeyhinin evine gitmiş. Orada bir mahlûk, bir kelp
ona havlamış, o talebe de o kel be, demiş ki:"Ne bağırıyorsun? Ben senden önce
buralarda bekçilik yaptım, senden daha eskiyim." O şeyh evinden bunu duymuş ve
secdeye kapanmış:"Ya Rabbi bendeki bütün ilmi ona ver" diye dua etmiş. İşte bu iş
bağlılık işi. Bazı şeylerde yeterli olmayabilirsiniz; ama önemli olan gayrettir,
merbutiyettir, çalışmaktır. 28.12.2012 Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz
Öncesi
Bakın Ayet-i Kerime'de ne buyruluyor:
‫وسا‬
ً ‫الش ُّر َكا َن يَؤ‬ َّ ‫ض َونَأَى بِ َجانِبِ ِه َوإِذَا َم‬
َّ ‫سه‬ ِ ‫وإِذَآ أَنْ عمنَا َعلَى ا ِإل‬
َ ‫نسان أَ ْع َر‬
َ َْ َ
‫} سورة اإلسراء‬ { ً‫ق ْل كلٌّ يَ ْع َمل َعلَى َشاكِلَتِ ِه فَ َربُّك ْم أَ ْعلَم بِ َم ْن ه َو أ َْه َدى َسبِيال‬
47
"Biz insana nimet verdiğimiz zaman bizden yüz çevirip yan çizer, i'raz eder" Allah
muhafaza. Şâkilesi bozuk olan insanlar böyle yan çizerler, sonra da onlara bir zarar
dokununca da üzülürler, me'yûs olurlar ve başlarına nereden geldiğini anlayamazlar.
Ama şâkilesi, cibilliyeti sağlam olan insanlar yüz çevirmezler. İşte bu topluluk, yüz
çevirmek bir yana, bu yolda dosdoğru ilerliyor. Allah'ın emir ve nehiylerini tam
karşısına alarak, aklıyla, fikriyle, dimağıyla, letaifiyle anlamaya çalışıyor. İşte
ihvanımız üzerine düşeni yapıyor, hatim halkalarında yerini alıyor, zekât vecibesini
yerine getiriyor. Talebelerimiz de üzerine düşeni yaparak sorumluluklarını yerine
getiriyor, öyle yüzünü çevirerek, yan çevrilerek değil, dosdoğru i'raz etmeden gidiyor.
Bakın, hidayete tabi olanlar dünyada da, âhirette de hüzne uğramayacaklar.
Hidayete tabii olan bu topluluğun etrafında olmak çok önemli. İşte bu topluluk
inşallah her iki tarafta da mahzun olmayacak.
Cenab-ı Hakk Kıyamet'e kadar bir topluluğu, kendi yolunda, bu cibilliyette sabit
kılarak devam ettirecek. Cenab-ı Hakk'ın bu cibilliyette halk ettiği, hilkatiyle,
keyfiyetiyle Allah-u Teâlâ'nın emir ve yasaklarına bağlı olan bu topluluğu devam
ettirmek için gayret ediyoruz.
Hep söylüyorum; bu davaya nisbeti sahih olan, küçücük bir gayreti, emeği
geçen kimsenin ameli zayi olmayacak. Biz bunu neye dayanarak söylüyoruz, Ayet-i
Kerime var: buyruluyor.Kim bir haseneyi kazanırsa, iyi amel, makbul amel işlerse
Allah-ü Teâlâ onu ziyadeleştirir, ona daha ziyade bir güzellik verir.Cenab-ı Hakk iyi
amel, makbul amel işleyenin hüsnünü, güzelliğini artırır. Bir kardeşimiz, gidiyor bir
kursumuza, bir talebemize gücü yettiğince bir hayır yapıyor. Gidiyor bir kermesimizde
bir hayır yapıyor, kendince gayret gösteriyor. İşte Cenab-ı Hakk onu kabul etmiş ki, o
hayrı, o gayreti makbul ki o güzelliği, o hüsnü ziyadeleştiriyor. Rabıta Ne, nisbet-i
sahiha ile maneviyat ile Cenab-ı Hakk güzelliklerimizi ziyadeleştiriyor. 18.01.2013
Cuma Namaz Sonrası
Sizin burada olmanız Cenab-ı hakkın hidayet rüzgârının bir tecellisi demektir.
Burada olduğumuz gibi Hz. Üstazımızın defterinde evlat diye kayıt olmak lazım.
Burada görünür. Hatime katılır. Acaba o defterde kayıtlımıdır. İnşallah kıyamete kadar
zayi olmadan o defterde kayıtlı oluruz. Himmet tek taraflı olmaz. Bizler gayret
edeceğiz. Hz. üstazımızın himmeti ve teveccühü devam edecek. Burada olmak ne
demek? Ayeti kerime ve hadisi şerifler bunu anlatıyor. Hatta aylık hadisi şerifler
ezberliyorsunuz. Peygamber efendimiz(s.a.v.) mescitte sabah ibadetlerini yaptıktan
sonra güneş doğmuş, ashabı da etrafında; ashabına ‘’ bakın güneşi görüyor musunuz?
Ashabı “Evet görüyoruz” dedikten sonra öyle bir gün gelecek ki kıyamet günü bir
topluluk olacak ki şu güneşin doğduğu gibi doğacak. Yaptıkları hizmetler, keyfiyetleri
48
ve manevi hususiyetleri sebebi ile güneş gibi Dünyayı aydınlatacaklar. Yeryüzün de
böyle bir topluluktan başka bir topluluk olabilir mi? Sahabe-i kiram soruyor; o topluluk
kim? Biz miyiz? Peygamber efendimiz (s.a.v) hayır o topluluk siz değilsiniz. Siz
ashabımızsınız. Dini celili İslam’ın zelil olduğu dönemde islama hizmet edecek Kur-an
nuru ile hizmet edecek diye sena ettiği topluluk bu topluluktur.
Muhakkak bu hizmetlerin bir ucundan tutmak lazımdır. Her hangi bir hizmet
olabilir. Önemli olan bu hizmetlerin bir tarafında bulunmuş olmaktır. Bu en büyük
nimettir. Yaş ilerleyebilir ama ihtiyarlık diye bir şey yoktur.
“Eskiden herkes elini taşın altına soksun, hizmet etsin” deniyordu. Şimdi
bütün bedenimizi, kafamızı hizmetin altına sokacağız. Asrı saadette Resulullah (S.A.V.)
Efendimiz “Hacerül Esved” taşını kâbenin yanına koyarken, tek başına koymamış, bir
bez, bir halı veya bunun gibi bir şeyin koymuşlar ve diğer insanların tutmasını
istemişlerdir. Bunun sebebi, diğer insanlarda istifade etsinler diyedir. Böylece Hacerül
Esved taşını Kâbenin yanına koymuşlardır. İsteseydi tek başına da koyabilirdi.
Yolumuzda işte böyledir. Herkesin istifade etmesi için, herkesin elini hizmetin bir yerine
koyması lazımdır.
Yolumuzun icaplarını yerine getiren kardeşlerimizin, maddi işlerinde
muvaffak olmamaları mümkün değildir.

49
EHAVAT
Talebelerimiz, hocalarımız ve ihvanımız burada. Ancak burada ehavatımız
yok, onlar da kermes hizmeti için çalışıyorlar, bu da büyük bir hizmettir.
“İşte talebelerimizin, hocalarımızın, ihvanımızın ve ahavatımızın gayretleri,
aşkları, şevkleri Peygamberimiz (s.a.v.)’in, Piranımızın, Üstazımızın bu topluluğa
teveccühünün ve Cenabı Hakk’ın bu topluluğu himaye ettiğinin bir ifadesidir. Cenab-ı
Hakk bu gayretlerimizi ziyadeleştirmekte daim eylesin (Âmin).”
Gençlerin en iyi şekilde yetişebilmesi için talebe, ihvan ve ahavat herkes
üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapacak.
Kermeslerde ahavatımız canla başla çalışıyor. Neden böyle çalışıyorlar?
Kermesler niçin yapılıyor? Hâsılatı nerede kullanılıyor? Kermes deyince akla sadece
maddiyat gelmemeli. Maddi gibi görülebilir ama o kermesin asıl gayesi, ihvanımızın,
ahavatımızın gayesi, Din-i Celil-i İslam’a hizmettir, Kur’an-ı Kerim’in her bir harfini
muhafaza etmektir. Elde edilen gelir, Kur’an-ı Kerim hizmetlerinde kullanılıyor.
Muhibbanımız da destek veriyor.
Kermesler yapılıyor. Bu kermeslerde ahavatımızın çalışmaları bizim birlikte
olduğumuzun alametidir.
Buraya emeği geçen hocalarımız var. Buradaki görünen kısmın arkasında
buraya destek veren ihvanımız, ahavatımız var. Tabii ki topluluğumuz sadece erkek
talebelerden müteşekkil değil. Hizmet ordumuzda ahavatımız da var; muhibbanımız
dahi hizmetlerin içerisinde.
Valide sultan kursumuzda toplantı yaptınız. Valide sultanımız nakış yaparak
hizmetlerimize katkıda bulunuyorlardı. Şimdide hocahanımlar, Ehavat canla başla
nakış yaparak, kermesler yaparak hayır çarşılarında hizmetlere büyük katkıda
bulunuyorlar. Hoca hanımlar gece gündüz, 24 saat elif cüzü okutarak Kuranı kerim
okutarak hizmet ediyorlar. Sizler talebe ile ilgileniyorsunuz, onlarsa dışarıda insanlarla
ilgileniyorlar.
Malınız, mülkünüz, ilminiz ve gayretinizle; ihvanı, muhasebecisi ve hocası ile
sizler dini celili İslam’ın tervici ve tecdidi için çalışıyorsunuz. Onun için, en değerli, en
kıymetli işi yapıyorsunuz.

50
KERMES
“Bu topluluğa yerinde saymak yok. Allah yolunda farklı, farklı, çeşit, çeşit
koşulur. Bu koşturma kermes ve hayır çarşılarımızla koşturmanın bir nev’idir. Herkes
canıyla malıyla bir yere koşturuyor. Önemli olan doğru yolda koşturmaktır. Bu
topluluk Allah (c.c.) yolunda en güzel koşturan topluluktur. Hatim halkalarına
oturmakla kısa sürede fersah fersah mesafe kat ediyorsunuz. Hz. Üstazımız ümmeti
Muhammed’in diğerlerinde bu yolda olması için dua ederlerdi. Tabi bu herkese nasip
olmaz. Hz. Allah’ın iradesinin tahakkuk etmesi lazım, meşiyyetinin tahakkuk etmesi
lazım, dilemesi lazım.” (16.04.2010 Cuma)
Hz. Üstazımızın bir çantası vardı. İçerisinde sarığı vs. lüzumlu eşyalarını
taşırdı. Tabii bu çanta bizim anladığımızdan daha derin manalar taşır. Bu çantanın
sapından tutan Cenabı- Hakk’ın marifetine mazhar olur. Hidayetine vesile olur. Hz.
Üstazımız bu çantayı herkese taşıttırmazdı. Emin olduğu kimselere taşıttırırdı. Şu an
muhtelif yerlerde yüzlerce, binlerce kermeslerimiz devam ediyor. Bu kermeslerde ihlâs
ve samimiyetle hizmet etmek, talebelerle alakadar olmak, zekât vermek, bütün bu
hizmetler çantanın kulpundan tutmak gibidir. (7 Mayıs 2010 Cuma)
Hayır çarşılarında kazanılan para nereye gidiyor? İnsanların helal lokma
yemesini temin ediyoruz.
Bu hayır çarşılarında muâvenet vardır. Bu hayır çarşıları diğer insanların bu
topluluğa katılmalarına vesile oluyor.
Hayır çarşıları, şimdi sıbyan hizmetleri var. Bu hizmetlerde ihvanın derli toplu
olması lazım. İhvanın derli toplu olması hizmetlere sirayet ediyor. Ama vurup kırmak,
itip kakmak yok. Kalpleri neşelendirmek ve ruhları nurlandırmak için…
Bizim hayır çarşılarımız var. Buna kermes de diyoruz, kermesten gelen
gelirler önemli ama nerede kullanıldığı daha da önemli. Asr-ı Saadette olduğu gibi
Peygamber Efendimiz zekât ve sadakadan bahsedildiğinde Abdurrahman bin Afv
Hz.leri malının yarısını tasadduk ettiler. Peygamber efendimiz geriye kalan malını
bereketlendirsin diye dua buyurmuşlardır. Sizde bu bereketlenmenin büyüklüğünü
düşünün.
Zaten bizim, illeri böyle bölge bölge ayırmamızın sebebi ne? Aralarındaki
müsabakayı artırmaları ve muvaffak olmaları içindir. Yine bizim hayır çarşılarımız var.
Sizin kermes diye nitelendirdiğiniz hayır çarşıları… İşte buda hayırda müsabakadır.
Bakın kermesimiz var kurs açılışımız var. Cuma günü bir davetiye gösterdiler.
Ne davetiyesi, kimin davetiyesi, neye davet ediyorlar. Dışarıdaki insanlar ahirette allah

51
muvaffak kılsın pişman olmayacaklar. Kimi “ ya leyteni küntü türabâ “ diyecek, kimisi
başka şeyler söyleyecek. Bu kadar yakınımızda oldukları halde nasıl bulamadık,
farkında olamadık diyecekler. Mazeret geçerli değildir. Dünyada kim kiminle beraber
olursa ahirette de onunla beraber olacak. Buraya gelmemizin burada toplanmamızın
sebebi de budur. Kim dünyada hz. Üstazımızın hizmetlerinin yanında olursa yarın
inşallah ahirette Hz. Üstazımızın etrafında aynen bu şekilde toplanacağız. Allah
muvaffak etsin. (14.03.2010/ Pazar)
Hz Üstazımıza verilen saltanat, Süleyman (AS)’a verilen saltanat Hz
Üstazımızın evlatlarına da verilmiştir. Hızır (AS)’a verilen bereket o zata verildi. Hiç
şüphe yok ki herkes İsa (AS) mı bekliyor bu açık ispata gerek yok yakında kermesler
başlayacak, kermeslerle talebelerle onun bereketi belli oluyor. Bakın talebelere bakın
kermeslere talebenin olduğu her yerde Hz. Üstazımızın gittiği yerlerde bir tahta çubuk
alıp önce gittiği yerlere dokunduruyorlar daha sonra o çubuğu diktiği yerde fidanlar
yeşerirdi. (28.03.2010 /Pazar)
Yukarıda hutbede helal lokmadan bahsedildi. Türkiye de ve dünyada helal
lokmanın ne olduğunu öğreten bizleriz. Kermesler bunların en güzel örneğidir. Helal
lokma nasip işidir. Herkes söyler ama yaşayamaz, onu yaşamak çok zordur. Bu
topluluğun bir arada bulunması ve birbirine kenetlenmesinin sebebi budur. Yani helal
lokmadır. (14.05.10 Cuma)
İnşaatlarımız yarım kalmıyor, gittiğimiz yerlerden geri döndürülmüyoruz.
Afrika’da Asya’da zorluk olsa da geri dönmüyoruz. Bu bizden midir? Sizden midir?
Hayır… Bununla bir ilgisi yok, bu Hz Allah’ın muvaffak kılmasıdır. Bu evler yurtlar hepsi
aynıdır. Önemli olan bu hizmetlerin yapılmasıdır. Zor olur kolay olur önemli değil.
Hepsi Üstazımızın yerleri evleridir. Kermeslerimiz devam ediyor. Bir kardeşimizle az
önce konuştuk, biri üçe katladık dedi. “er-rızku alellah” kimisi buna el işi yaptım diye
bakar ama ben öyle bakmıyorum. Hizmet diye bakıyorum. (28 Mayıs 2010 Cuma)
“Bu gün kermes için koşan yarın talebe sibyan hizmeti için koşturacak,
talebelerimizin imtihanları var bunların muvaffak olacaklarına inanıyoruz.
Talebelerimizin imtihanlarındaki gayreti bu yarışta bende varım demektir.“
(01.05.2009 Cuma)
Şimdi “hayır çarşısı hizmeti’’ var. Ayeti kerimede cenabı hak ümmeti
Muhammed’in bir taifesinin her zaman ‘’emri bil ma’ruf nehyi anil münker’’ üzere
olacağını beyan buyuruyor.
Emri bil ma’ruf nehyi anil münker vazifesi kıyamet gününe kadar bu davanın
mensuplarının vazifesidir. Emri bil ma’ruf nehyi anil münker’in hem dünyevi hem de

52
uhrevi faydası vardır. Hayır çarşısı hizmetleri her ne kadar maddi gözükse de bu
hizmetlerin içerisinde emri bil ma’ruf nehyi anil münker vazifesi vardır.
Görüyorsunuz kermesler var, hayır çarşıları var. Hayır çarşısı demek daha
uygun herhalde. Kermeste çalışan kardeşlerimizi görüyorum, canları ile malları ile
çalışıyorlar; hem veren el, hem de alan el. Kermeslerde her ikisi de var. Burada yapılan
hayır başka yerdekilere benzemez. Dışarıda bir hayır yaparsınız, bir taş dikersiniz,
bunun karşısında bir alırsınız. Ama buraya yaptığınız hayrın, infakın hesabı belli değil.
Buradaki hayrın nereye gittiği malum… Bizim bir liramızla dışarıdakilerin bir lirası
müsavi değil, aynı değil. Öyle de devam edecek inşallah.
Bu cephenin birinci safında şimdi sıbyan hizmetleri var. Herkes; hocalarımız,
kardeşlerimiz bunun için seferber oluyor. Hayır çarşısı vs. hizmetlerimiz de var.
Görüyorsunuz kardeşlerimiz hayır çarşısı vs. hizmetler için nasıl da cepheye koşuyorlar.
Hocalarımız hizmetlere yapışacak, ihvanımız da kendisine ne denilirse onu yapacak.
Bu topluluğun susması da, konuşması da, Kuran-ı Kerim okuması da,
talebeye koşması da, hayır çarşısında hizmet etmesi, oradaki helal lokmayı satması,
insanlara bu davayı tanıtması, takviminde kitabında, temsil ettiği her bir hizmet
sahasında, talebeyi toplarken, teberruya giderken, binalarını yaparken, borç alınırken,
borç verilirken… İbadet sadece mescitlerde olmaz, Allah yolunda hizmet böyle bir
şeydir.
Kermesleri sadece para için yapmıyoruz. Maddi kazançla beraber kermesler
halka açılan bir penceremizdir. Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını Kabulü
(01.01.2012)
O hizmetlerde ahavatımızın el emeği göz nuru vardır.

53
KURBAN
Bir iş, yüzde yüz olsa da, usulüne adabına göre yapılmadığı zaman neticeye
ulaşılamaz. Kurban hizmetleri geliyor. Kurban’ın da bir usul ve adabı var.
Kardeşlerimiz hisse topluyorlar. Bu da unutulmaya yüz tutmuş usullerdendir. Bu sene
ki kurban hizmetlerimiz, geçen seneye nispeten daha güzel olacak.
Kurban’a bir hafta kaldı ve burada bir koku hissediliyor. Ben bu kokudan,
kurban kokusundan hoşlanıyorum. Ama kurbanın dördüncü günü, hiçbir koku
kalmıyor. Çünkü kardeşlerimiz, canla başla çalışıyorlar. Ümit ediyorum ki, diğer bütün
yurtlarımız da böyledir.
Herkes, derinin para yapmadığını söylüyor. Biz bu hizmetleri, para için
yapmıyoruz. Kurban derisi, bin dolar da olsa, yüz dolar da olsa, on dolar da olsa, hatta
bir dolar bile olsa biz bu hizmeti, dinin bir vecibesi olarak yerine getiriyoruz.
Kurban mâlî bir ibadet olduğu gibi, manevi tarafı da çok ağırdır. Diğer
insanların teferruat olarak gördüğü şeylere, bizim kardeşlerimiz ehemmiyet
vermelidir.
Bazı kardeşlerimizi görüyorum. Son model arabalara koydukları poşet
içerisindeki deriyi, kan damlaya damlaya getiriyorlar. Bayramda biz de buradayız.
Bütün kardeşlerimiz, canla başla kasap dibi çalışıyorlar. Biz bunu gösteriş için
yapmıyoruz. Allah rızası için yapıyoruz. Kurban bizim için para değil, hizmettir.
Çok verimli bir kurban hizmeti geçirdik. Başta talebe kardeşlerimiz, ihvanımız
hep beraber gayret ettik. Allah razı olsun. Kurban bayramında ki, bu hizmetlerimiz
dışarıdaki insanların gıpta ile bakmalarına vesile oldu. Çalışan talebe kardeşlerimiz izin
yapmadılar. Birkaç gün ile geçiştirip, hemen derslerine başladılar. Bundan sonraki
hizmetlerimizde de, aynı gayret ve ihtimamı göstermeye devam edeceğiz.
Kurban ve deri hizmetleri için şimdiden gayreti çoğaltmak, bayramda ise
zirve noktasına çıkarmalıyız. Nitekim bundan yıllar önce bir kurban bayramı ertesi
Merhum, Muhterem ve Cennetmekân Ağabeyimiz, Dablak Yurdunda deri ve tuzlama
hizmetleri için canla başla çalışmış olan bâzı kardeşlerimizi görmüşler ve : "Ne büyük
himmet almışlar, gözlerimden kıskandım, bakmaya kıyamadım. Allah nazarlardan
saklasın." Buyurmuşlardır.
Evet, ayeti kerimede buyrulduğu gibi bir Allah yolunda koşanlar var, bir de
kaidün var. Bu yolun dışında olupta İslami değerlerini kaybetmeyip yaşayanlar ve iyi
insanlar var. Bu yoldakilerin zaten bir görevi var. Bu söylediklerim dışarıdakiler için. Bu

54
yoldakilerin hepsi malıyla, canıyla, bedeniyle hizmete koşuyorlar. Bu yolda herkese
hizmet var.
Bu yoldakilere mazeretsiz olarak oturmak yok. Hiç kimse yaşıma uygun
değil, mevkiime uygun değil söyleyemez. Buradakilere zaten diyecek bir şeyimiz yok.
Buradaki herkes koşturuyor. Allah sayımızı artırsın, Allah muvaffak kılsın diyerek
odadan ayrıldılar. 04.01.2009 Pazar
Şimdi Cepheden çıktık hepimiz. Kurban hizmeti nedir? Cephe, aynen cephe.
Nasıl asrısaadette, o devirde, sıcak harp döneminde sıcak harp neyse soğuk harp
döneminde de Allah’ın emrini yerine getirmek için kardeşlerimiz orada. Diğer
İnsanların bu vacibi yerine getirebilmesi için bizim gayretimiz Allah’a çok şükür
kardeşlerimizin; (orada da hem talebemiz, hem ihvanımız ön plana geçti) Allah’a çok
şükür o işin kıymetini bilmek, bilip ona göre sımsıkı yapışmak, şu an bizim üzerimizde
Cenabı Hakk’ın nimetinin edasını, üzerimizdeki o mesuliyeti tam yerine getirebilmek
için hepimize koşmak düşüyor. Cenabı Hakk muvaffak etsin inşallah. (amin)
24.11.2010 Çarşamba OSMAN GAZİ
Kurban hizmeti, takvim hizmeti, kermes hizmeti, dini dersler, okul dersleri
mühim bu sayede kurslarımızı ilgi ve cazip yer haline getiriyorsunuz.
Bursa’da bir zat var, tarihe mâl olmuş. Mânen derece elde etmek için
sırtında ciğer taşımış, ciğer satmış. İsmini zikretmeye gerek yok. Şimdi kardeşlerimiz ve
bunlardan doktor, avukat, hakim, hukuk talebeleri, öğretmenler ve özellikle okuyan
talebeler kasap gibi çalışıyorlar. Hatta maddî değeri yüksek arabalarla deri taşıyorlar.
Herkes biliyor. O gün tarih yazılmış. Bu gün de tarih yazılmakta fakat kimse farkında
değil. Bunu bizim önemimizi değil de, yolumuzun önemini, Hazreti Üstazımızın önemini
anlatmak için söylüyorum
Hizmet edemeyenler hiç olmazsa, kalbiyle hüsnü zan ile baksınlar.
Sadece kurban hizmetine baktığımızda bile en ince teferruatına kadar gayret
edecek bir topluluk varsa o da bu topluluktur.
Kurban hizmeti yaparken engeller çıkacak. Bizim onlarla uğraşacak vaktimiz
yok. Çok koşmalıyız. Hele şu günümüzde bu topluluğa verilen nimetlerin şükrü sadece
namaz kılmakla, cumaya gitmekle değil bu yola sımsıkı sarılmak ve yapışmakla olur.
Bu hizmetlerin karşılığını ödememiz mümkün değil.
Kurban Bayramı geliyor; başlarlar şimdi Afrika’ya, Somali’ye bilmem
nerelere yardım diye. Ama öncelik sırası diye bir şey var, o ne olacak? Oralara yardım
etmek isteyenler işte şu Afrikalıları görsünler de onlara yardım etsinler. Hiç ‫فِي َسبِيل‬

55
‫اللَّ ِه‬kaydını söylemiyorlar. ‫ فِي َسبِيل اللَّ ِه‬ne demek? Tamam, ihtiyacı olanlar olabilir; ama
öncelik bu talebelerindir. ‘Allah yolunda yardım etmek istiyorum’ diyorsan git
Balkanlardaki kermeslere yardım et. 09.09.2012
Şimdi de kurban var. Kurban demek gurbiyet demektir; Cenab-ı Hakk’a
yakınlaştıran ibadet demektir. Bu topluluğa verilen kurbanların gurbiyeti en yüksektir,
çünkü bu topluluk, Allah’ın en sevgili kullarının bir araya geldiği bir topluluk.
İnsanların bu topluluğa tabi olması için uğraşıyoruz. 05.10.2012 Cuma Namaz Sonrası
Gündemimizde birinci sırada Kurban hizmeti ve Hac hizmeti var. Kurban ne
demek, hac ne demek? Bunlar çok kıymetli, bunlarda çok büyük incelikler var. Kurban
keserken nelere dikkat edilecek, Hac ibadeti nasıl olacak? Bunların hepsinin bir adabı,
usulü var. Adapsız hiçbir iş olmaz. Bakın Rasülüllah Efendimiz döneminde bazıları
Rasülüllah Efendimiz kurbanını kesmeden önce, vakte vs. dikkat etmeden kurbanını
kesecek olmuş da Rasülüllah Efendimiz onları ikaz etmiş: “Kurbanlarınızı iade edin”
buyurmuşlar. Çünkü onun da bir adabı var. 12.10.2012 Cuma
Kurban hizmetleri geçti. Allah’a çok şükür maddi manevi bereketi çok yüksek
oldu. Çalıştık, gayret ettik, Allah emeklerimizi zayi etmesin. Hem kendimiz o ibadeti îfâ
ettik; hem de diğer insanların îfâ etmesi için gayret ettik. Kardeşlerimiz çok gayret
gösterdiler Allah razı olsun. 02.11.2012 Cuma Namaz Sonrası

56
HAC VE UMRE HİZMETLERİMİZ
Hizmet Turizm ticari bir şirkettir. Ama bununla beraber isminde de olduğu
gibi, Hizmet Turizm insanlara hizmet eden bir müessesedir. Bu işin maddi ve manevi
tarafı var. Biz bu işi karın doyurmak için, para kazanmak için yapmıyoruz. Bizim
gayemiz insanların hidayetine vesile olmak, geliri az olsun, çok olsun herkesin hakkı ile
vazifelerini yapmasını ve iki cihan saadetine ulaşabilmesini temin etmektir. ‘Hakkı ile
vazifelerini yaptırmak’ çok iddialı bir söz, bunun için gayret göstereceğiz. Tabii, maddi
tarafı da önemli; çünkü bu işi yapıyorsak, elbette bir masrafı, bir bedeli de var, onu da
almak durumundayız, TL, Euro her ne ise... Ama önemli olan bu işin manevi tarafıdır.
Hac için, Umre için oraya gittiğinizde işin maddi tarafına bakıp, “Oradaki insanlar
şöyle böyle yapıyor” vesaire demek değil de; orası Cennet-i Ala olduğu için oranın
manevi tarafına bakmak lazım. Orada bulunmak Cennette bulunmaktır. Ama tabii biz
de orada organizasyonda, diğer şeylerde en iyi olmalıyız. Ufak tefek aksaklıklar
olabiliyor, her türlü insanla muhatap oluyorsunuz. Tabii, kolay değil. Kimileriniz kapıda
duruyorsunuz, kimileriniz çanta tutuyorsunuz, kimileriniz başka işler yapıyorsunuz…
Yaptığınız iş her ne olursa olsun, çanta taşımak bile olsa bu gayretlerinizin hepsinin bir
bedeli var; o da Allah’ın rızasıdır.
Sizler insanların hidayeti için uğraşıyorsunuz. Diğer insanlara, diğer yerlere
bakın; onlar da fedakârlık yapıyor olabilirler; ama bizler o fedakârlığı ne için
yapıyoruz? Hizmet için, Allah rızası için yapıyoruz. Bu hizmetlerin ilerlemesi için
fedakârlık yapmamız lazım zaten. Diğer insanlar bir fedakârlık yapıyorlarsa bizim çok
daha fazla fedakârlık yapmamız lazım. 16.11.2012 Cuma Hizmet Turizm Bölge
Temsilcisi Hocaefendiler
Değerlendirmeler yapacaksınız bu seneki hizmetlerle alakalı. Ben, yaptığınız
hizmetleri diğer şirketlerle yan yana bile getirmem, sizleri onlarla kıyas etmem. Böyle
bir kıyas söz konusu bile olamaz. Sizler Ehl-i Rabıta, Ehl-i Maneviyat olarak bu işi
yapıyorsunuz. Ama dışarıdaki insanlar kıyas ediyorlar. İlk başta parasını kıyas
ediyorlar, sonra ibadet yapılması vesaire… Bu topluluk zaten farz, vacip, sünnet ve
rükünleri en iyi yaptıran topluluk. Bunu diyanet de herkes de söylüyor. Dışarıdaki
insanlardan para için tercih edenler var, bizimle o beldelere gidip yaptığımız bu
hizmeti görenler var, yaptığımız hizmeti başkalarından duyup tercih edenler var.
Manen zaten dünyada bir numarayız. Ama madden de öyle olabilmemiz için gayret
sarf etmemiz gerekiyor. 16.11.2012 Cuma Hizmet Turizm Bölge Temsilcisi
Hocaefendiler
Dışarıda insanlar kıyasladığında da şirketimizin en iyi olması gerekiyor.
Bunun değerlendirmesini de yapacaksınız. Burada bir araya gelerek hizmetlerimizin
57
eksikliklerini görüşüp daha iyi hizmet verebilmek için uğraşacaksınız; tabii, tenkit
etmek değil. İnşallah bu hizmetimiz de her sene, bir önceki seneye nispetle daha iyi
olacak. Eyzan
Bizim hizmetteki rakibimiz başkaları değil; yine biziz. Önümüzdeki sene daha
güzel hizmetler yapabilmek için yine kendimizle yarışacağız. Eyzan
Benim, bu topluluğun, yapılan bu hizmetin manasını anladığı hususunda
hüsn-ü zannım, hüsn-ü nazarım var. Tabii, Hz. Üstazımız’ın hüsn-ü zannına istinaden
benim hüsn-ü zannım var. Göstermiş olduğunuz gayretlerle Peygamber Efendimiz’e,
Piranımıza ve Hz. Üstazımız’a yakınlaşıyorsunuz. Eyzan
Yaptığınız işin farkında olduğunuzu ümit ediyorum. Biz çok hususi bir
topluluğuz. Siz bu hizmetin farkındasınız ama getirdiğimiz kimselerin de en güzel
şekilde vazifelerini ifa edebilmesi için elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz. Allah
rızası için bu hizmeti yapıyorsunuz. Parayla-pulla, kelimelerle bunu ifade edemezsiniz.
Bunu yapabilmek için kişinin letâifinin çalışması lazım. Letaif çalışınca o iman vücuda
yerleşir, âlem-i emri dolaşır ve diğer tabakâtla irtibatta olur. Mekke-İ Mükerreme
(Kabul) 29.10.2012
Attığınız her adımda terakki ediyorsunuz. Bunun farkında olmayabilirsiniz.
Yaş ilerledikçe tecrübeleniyorsunuz. Yaşanan hâdiselerden dersler çıkarıyorsunuz. Bu
hususi mekânlara ihtiram gösterdiğiniz gibi diğer kardeşlerimize de bu ihtiramı
öğretiyorsunuz. Eyzan
Vazifelerinizi yaparak çıkıyorsunuz değil mi? Abdestsiz bulunmuyorsunuz
değil mi? Ehl-i rabıta böyle hareket eder. İşin bir sûreti, bir de hakikati var. Sûretinde
olan Kâbe-i Muazzamayi tavaf eder, imanı boğazından hatta dilinden aşağı inmez.
Ama biz onlara bir şey demeyiz. Vazifesini yapmış olur. Cenab-ı Hak hepsine hakikatını
anlamayı nasip etsin. Oralarda ayak uzatanları görüyorsunuz, biz buna çok dikkat
ederiz. Eyzan
Allah rızası için hizmet ediyorsunuz. Buraların kıymetini ne kadar iyi
bilebilirsek o nisbette istifade ederiz. Hususi mekânlarda dua çok mühimdir. Hele
sahib-i zamanın, Rasülüllah Efendimizin eliyle arz edilen ibadetler çok mühimdir.
Zâhirde bile selamla, isimle iş görülür. Kendi başına yaptığı ibadetin bir kıymet-i
harbiyesi olmaz. Sahib-i zamanı vesile ederek dua etmek çok farklıdır. Eyzan

58
SIBYAN HİZMETLERİMİZ
“Bu topluluğu görünce Peygamber Efendimizin (s.a.v) bir Hadis’i sık sık
aklıma geliyor ve söylüyorum. Sıbyan hizmetlerimiz var Sıbyan okutuyoruz Kuran-ı
Kerim öğretiyoruz. Biz insanlara Kuran-ı Kerim öğretebiliyorsak bu bir hayırdır.
Tekâmül altından gelen tekâmülden gelen tekâmülü kazanıp Sıbyan okutan
talebelerimiz var. Hepside hayır işlemek için uğraşıyorlar. Sadece talebeler değil
herkes hayra koşuyor. Bütün bunlar Hz. Allah’ın muradının ortaya çıkış şeklidir.
Peygamber Efendimizin (sav) bineğine binip arkasına aldığı Sahabeyi Kirama şöyle
buyuruyorlar.’’ Dünyadaki tüm insanlar bir araya gelse birinin hayrını murad etseler
Cenab-ı Hak o kişinin hayrını murad etmedikçe hayrı bulamaz.” (05.07.2009 Pazar)
Bu cephenin birinci safında şimdi sıbyan hizmetleri var. Herkes; hocalarımız,
kardeşlerimiz bunun için seferber oluyor. Hayır çarşısı vs. hizmetlerimiz de var.
Görüyorsunuz kardeşlerimiz hayır çarşısı vs. hizmetler için nasıl da cepheye koşuyorlar.
Küçük kardeşlerimizin o tertemiz olan dimağlarını güzel bir şekilde
şekillendirmek bizim rasülullahın yolunda gittiğimizin bir ispatıdır… Önemli olan küçük
dimağlara ruh aşılayabilmektir.
Sıbyan ile alakalı listelerin daha hassas hazırlanması lazım. Sene boyu
okutulan ihvan ve muhıbbanı katmadan sıbyan talebelerini daha net tesbit etmeliyiz.
“Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Derslerinde büyüğü küçüğü olmaz. Elif
cüz’ünü okutmak büyük bir şereftir, zül olarak düşünmezsiniz. Hazretimizin elif cüzü
okuttuğu kartopu ağacından incecik bir çubuğu var, onu hala saklıyorum. Bunda bizim
için büyük işaretler var.” (17.10.2010 Pazar tarihli Tekâmül altı hocalarına)
“Bu hizmetler sıbyan hizmetleriyle hayır çarşılarıyla teberrularla tebliğ
edilecektir. Tebligatta budur. Bu da kuru kuru olmaz. Bunun için kadroların
oluşturulması lazım. Bu da hocasıyla talebesiyle ihvanıyla olacaktır.” (21.05.2010
Cuma)
…En büyük hizmet sıbyan hizmetidir. Bu topluluğun tamamının Kuranı kerimi
bilmesi tesadüf müdür. Tabii ki hayır. Dışarıdan gelip de Kuranı Kerimi bilmeyenler için
ayıp değildir. Bu topluluğun içinde olup da bilmemekte bir kusurdur. Üç günde bir
haftada aklı yetmeyene bile belli bir süre içinde Kuranı Kerimi öğretmek
tesadüfmüdür.” 18.06.10 Cuma
“Yukarıda hadislerde anlatıldığı gibi (hutbede) Kuranı kerimin maddi manası
olduğu gibi manevi manası da vardır. Dünyanın her yerinde dini ihya edecek bir zattan
bahsedilmiştir. Vecahidü fillahi hakka Cihadih… İlah. Beş vakit namazdan sonra en

59
büyük ibadet emir ve nehiyleri tebliğ etmektir. Bunu da bu topluluk yerine
getirmektedir.” 22.01.2010 Cuma
“Hatırlatırım ki Hz Üstazımız elif-be cüzü okutmuşlar. Bu okutma işi çok
önemlidir. Bizim hocalara verdiğimiz hediye sembolik bir hediyedir. Ahirette karşılığı
milyonlarla ölçülmez. Hz. Allah’ın bereketi üzerimizde devam etmektedir, bunu
görüyoruz. Hz Allah bizi ilim ve zikir meclislerinden ayırmasın. Hz Allah hepimizi
muvaffak kılsın.” 11.04.10 Pazar
“Sıbyan çalışmalarına dikkat. Sıbyanları, daimi ders talebelerini görünce
Hazretimizi görüyorum.” 22.05.2005
“Sıbyan hizmetleri ve imtihan neticeleri ile ilgili çok güzel haberler alıyoruz.”
04.07.2004
“Sıbyan hizmetlerimiz başlayacak, bütün talebelerimiz bu yaz sıbyan
hizmetine gidecekler. Son zamanlarda çokça işitmeye başladık, her zaman işittik, daha
da işiteceğiz. İşte Kuran hizmetini bunlar yapıyor, diye söyleniyor. Ben bunu şöyle
anlıyorum, İndellah’da mezkûr olan halk dilinde de zikr olunmak zorundadır. Bundan
başka bir şey daha anlamıyorum. Başkalarının bu işi böyle zikretmesi bizim doğru
yaptığımızı gösteriyor. Bana hocamızın biri İstanbul da imtihana girecek şu kadar
talebe var dedi. Bunlar mezun olunca hepsi Türkiye’nin her tarafına dağılacaklar.
Kuranı Kerim okutacaklar. Bu topluluğun geçmişi, mazisi hali, muzarisi parlaktır. Bu
parlaklığı Allah’ın nurundan alıyor. Sadece talebelerimiz değil bütün ihvanımız,
hocalarımız, talebelerimiz, vazifeli olan, olmayan hepsi bu hizmeti yapacaklar. Bu yaz
büyük gelişme olacak. Bunu böyle biliyor ve tahmin ediyorum. Allah muvaffak etsin.
Yakında sıbyan başlayacak Hz. Kuranı en iyi bu topluluk okutuyor. Bunu biz
söylemiyoruz. Dünyanın neresine giderseniz gidip Hz. kuranı en iyi kim okutuyor diye
sorsanız bu topluluğu göstereceklerdir. Bunu biz söylemiyoruz. Onlar söylüyor. Bunu
biz zaten biliyoruz. Ancak onlar söyleyince mevcut olan hizmet şevkimiz daha da
artıyor. Söyleyene değil söyletene bak. Bugün bizim çok gelişmiş olarak gördüğümüz
şu hizmetler bir iki sene içerisinde daha gelişecek.” (17 Mayıs Çarşamba)
“Sıbyan bizim talebe temini için tohum mesabesindedir.” (A. Bey Abimizin
Bazı Sözleri)
“Genç genç kardeşlerimizi dünyanın bir ucuna gönderiyoruz Buda her eve
takvim girmekle en ücra köşelerde sıbyan okutmakla şu anda sıbyanda her mahallede
en ücra köşelerde yaylalarda talebe okutuyoruz. Birileri de okutuyor talebe başına
ücret alıyor. Biz para istiyor muyuz hayır. ‫ اتبعوا من ال يسئلكم أجرا وهم مهتدون‬işte o topluluk bu
topluluktur.” (Gölbaşı 22.08.09)
60
“Bu günde bu topluluğun hizmet için girmediği bir ev var mı? Mesela takvim
hizmetlerimiz yardım, ramazan-ı şerif, sıbyan hizmetleri, dağlardan ders talebesi
toplamak onlara bu ilimleri sevdirmek hizmet değildir diyebilir miyiz? O talebeleri
dağlarda bulup derse ısındırmak en büyük hizmettir. Bu topluluğun hizmetine layık
olmaya çalışmak lazım.” (Gölbaşı 22.08.09)
“Allah’ın dinini hizmetini ev ev duyuruyoruz nasıl yerlerde okutuyoruz. Yer
yer çatısı akıtıyor bir yandan polis kovalıyor. Sıbyan okuturken girmediğimiz ev kalıyor
mu? Kerpiçten binalara harabe gibi yerlerde hazretimiz okutmuş bizde okutuyoruz.”
(Gölbaşı 22.08.09)
“Peygamber efendimiz (s.a.v) bir gün üstü başı tozlu olduğu halde Fatıma
validemizin evine gelmişler. Fatıma validemiz Peygamber efendimizin bu halini
görünce ağlamış. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Ya Fatıma ağlama! Üzülme! Benim
getirdiğim dinin girmediği hane kalmayacak. Kerpiçten yapılar, deve kılından çadırlara
kadar ulaşacak” buyurmuşlar.
Yine Fatıma validemiz, insanların Rasülüllaha ve İslama yardım etmediğini
görünce üzülmüş. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Üzülme Ya Fatıma! Benim öyle
ümmetim gelecek ki ne peygamberdirler, nede şehit. Peygamberler ve şehitler o
ümmetimin Allah katındaki makam ve yakınlıklarına gıpta edecekler” buyurmuşlar.”
(Gölbaşı 22.08.09)
Hayır çarşıları, şimdi sıbyan hizmetleri var. Bu hizmetlerde ihvanın derli toplu
olması lazım. İhvanın derli toplu olması hizmetlere sirayet ediyor. Ama vurup kırmak,
itip kakmak yok.
Sıbyan için de bir şey hatırlatmak istiyorum. Şimdi Sıbyan dönemi başlıyor.
Çok yoğun bir dönem. Bakın, hocalarımız da ilk bu Sıbyan hizmeti ile girdi, o cüzlerden
okudu. Şimdi neler oldu, görüyorsunuz. O yüzden sıbyanlar çok kıymetli. Sıbyanlara Hz.
Üstazımız’ın talebesi olarak bakmamız lazım.
Tabi bu demek değil ki talebe hocasını bekletecek. O talebe de hocasını
bekletmeyecek. O hocadan bedel orada Hz. Üstazımız’ın olduğunu bilecek. Kürsüde
oturan hocamızın kimi temsil ettiğini bilecek. Gerçi sıbyan ne kadar farkında olabilir ki.
Sıbyan okutan hocamız da orada Hz. Üstazımız’ı temsilen orada olduğunu bilecek.
Bundan herkesin alacağı dersler var. Buradan talebemizin alacağı ders ayrı, hocamızın
alacağı ders ayrı, hizmet eden kardeşlerimizin alacağı ders ise apayrı.
Sıbyan okutan hocamız kimi temsil ediyor? Hz. Üstazımız’ı temsil ediyor.
Talebe kimin talebesi? Hz. Üstazımız’ın talebesi.

61
Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Yüz binlerce talebe Kur’an-ı Kerim’i
öğreniyor. Kur’an-ı Kerim hizmeti en büyük hizmettir. Sıbyan okutan hocalarımıza, Hz.
Üstazımız’dan, Topçulardan bahsediyoruz. Hz. Üstazımız, dört vasıta ile Topçulara
Sıbyan okutmaya gidermiş. Onlar daimi grup ama olsun, onlarda Sıbyan. Bazen onları
okutan vazifeli hoca vaaz ve nasihat vs. nedenlerle derslere giremezmiş. Hz. Üstazımız
bundan çok müteessir olurlarmış. Tabii, bu nedenlerden bazısı söyleniyor. Söyleneni
var, söylenmeyeni var. O hocaların derslere girememelerinden Hz. Üstazımız çok
müteessir olurlarmış. Onun için sabah erkenden; dört, dört buçuk gibi, kış günleri daha
erken; saat üç gibi yola çıkarlarmış. Dört vasıta ile Topçulara gidip o talebeleri kendisi
okuturmuş.
Bakın 3 milyar insan Kur’an-ı Kerim’i okuyor; ama kaçı hükümlerini, bunları
anlayabiliyor? Bu usulü, bu üslubu anlayabiliyor, tatbik edebiliyor? İşte bu toplulukta
kaç kişi varsa o kadar kişi anlayabiliyor. Buralar Cennet bahçeleridir. 30.09.2012
Namaz Öncesi
Çeşitli vesilelerle insanlara gidiyorsunuz. Sıbyanda da çöller, dağ, bayır fark
etmiyor, yaylara çıkıyoruz okutuyoruz. Bir çadırda bir kişi varsa yine gidiyoruz,
gitmemiz lazım. 05.10.2012 Cuma Namaz Sonrası

62
ŞEFAAT VE HİMMET
Hz. Üstazımızın ve Piranımızın himmeti ve himayesi, bu topluluk üzerinedir.
Bizim; mahşer gününde, sıratta ve hatta cennette bile şefaate ihtiyacımız var. Çünkü
cennetin alt derecelerinde bulunanların da, bir üst dereceye çıkmasında şefaate
ihtiyacı var. Şefaate inanlar buna nail olurlar.
Bu yolda salih niyet ile, samimiyetle, gayretle hizmet edenlere Hazreti
Üstazımızın şefaati vaciptir. Bu sözleri ben söylemiyorum. Hazreti Üstazımızın sözleri
bunlar.
Bu hizmetlerin ilk gününde Hz. Üstazımızın teveccühü nasılsa, bugün de aynı
himmet ve teveccüh üzerimizde devam ediyor.
Peygamberimizin, üstazımızın ve piranımızın himmeti bizim üzerimizedir. Bu
hizmetleri sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde kıyamete kadar devam
ettireceğiz, Allah’ın izniyle.
Yapılan her şey, bütün hizmetler yalnız Allah rızası içindir. Nasıl ki dünya da
bir işimizi görmek için tanıdık arıyorsak, şefaatte ma’nen bir topluluk olarak dünya da,
âlemi berzah da ve ukba da Hz. Üstazımızın, büyüklerimizin şefaatine muhtacız.
İhvan, ehavât ve talebelerimize ehlisünnet akidelerini öğretiyoruz.
Ehlisünnetin haricindekilerin, büyüklerimiz ve Hz. Üstazımızın, duası olmadan
kurtulması hiç mümkün değildir.

TEBERRU HİZMETLERİMİZ
Teberru da hizmetlerimizin bir parçasıdır. Ramazanı şeriften: maddi ve
manevi hizmetle azami derecede istifade etmeye çalışınız.
Hizmet ederken zorlukla, sıkıntıyla, meşakkatle karşılaşabilirsiniz. Fakat bu
sıkıntıları hangi dava için çektiğimizi bilirsek bu zorluklar, gayrete, zevke ve manevi
hazza dönüşür, inşallah.

63
ZAYİAT
Talebelerimizle iyi meşgul olmalısınız. Onlarla meşgul olmak, Hazretimizin
emaneti ile meşgul olmaktır.
İşte talebe diyoruz, zayiat diyoruz. Bunların hepsi oradakı hocalarımızn
keyfiyeti ile alakalı sizlerin gayretiyle alakalı. Gayret eden hocalarımızın bu davaya
mensubiyetıyle alakalı. Onun için hiç kimse zayı olmasın. Talebemiz hocamız, hoca
adayımız buralardan gittiği zaman sokakta nerelere düşeceğini biliyorsunuz. Bu
tehlikeyi görüyorsunuz. Biz böyle düşünüyoruz. Eskiden talebede arardınız, doğru
talebede de vardır. Ancak biz önce kendimize bakmamız lazım. Onların zayi olmaması
için, Belli çizgiler sınırlar içinde tutabilmemiz için. Zaten o keyfiyete haiz olursa siz onu
kapının dışına da koysanız oraya girmenin yolunu arar. Öteki alemle irtibat halinde
olsa zaten buradan kimse çıkmaz, Kimse çıkmadığı gibi bize burada yer kalmaz.
Çoban, topalı, hastayı, huysuzu, aksiyi bırakır mı? Akşam hepsini toplayıp
getirir.
“Talebeye emir sigasıyla hitap etmemeli.” Hazreti Üstazımız 12 yaşındaki
çocuğa “siz” diye hitap ediyor. Tabi onun gelecekteki halini görerek, ama bir terbiye
usulü olarak “siz” diyor.
Duyuyorum. Bazıları “yine talebeye taviz mi vereceğiz” diyorlar. O
anlamamış. Hayır, talebeyi tutmaya çalışmak taviz vermek değildir. Biz kırmızı
çizgilerimizden taviz verecek değiliz. Fakat bu demek değil ki kuralları katı
uygulayacağız. Bu çok ince bir çizgi. Maneviyat ile talebenin hatalarını düzelteceğiz.
Bunu yaparken herkesi tutmak zorundayız diye bir şey yok. Bizim esaslarımız
belli. Baştan talebe alırken dikkat etmeliyiz. Bazı talebelerin kısa süre sonra yurttan
ayrılacağı belli. Talebeyi alırken referansı yanlış, uymayacağı belli olan talebeyi
alıyoruz, gidiyor.
Talebeyi maneviyat ile yıkarsanız onda kötü alışkanlık vs. kalmaz.
Biz muhibban ile insan arasında, ihvan diyemiyoruz, beynel muhibban vel
insan olanları bile idare ediyoruz. İdare etmememiz kırmızı çizgilerimizden taviz
veriyoruz manasına gelmez. Kendini zayi ederse o ayrı. Ama biz zayi etmeyeceğiz. Bir
zaman sonra –istemeyiz ama- hayat ona öğretir. Hem çok acı öğretir, hayatının bir
devresinde, bu topluluğu arayacak, keşke içinde olsam diyecektir.
Yaz döneminde eğer siz 6 hafta izin verirseniz, talebeyi o manevi şemsiyenin
altından bu kadar uzak tutarsanız, o çocukların hali ne olur? Tanınmaz hale gelir.

64
Devamsızlıkları takip ediyor musunuz, nasıl takip ediyoruz? Bunu sordum
nasıl takip ediyorsunuz diye, aylık-haftalık dediler, çok geç. Günlük takip edilmesi
lazım. Bu nasıl yapılır şu anki sistemleri bilmiyorum ama herhalde bir imkânı vardır.
Talebe sabah yurttan okula gidiyorum diye çıkar, çarşıya gider, akşam dönüp,
yatmaya gelir. Bazı yerlerde talebe hocadan daha zeki oluyor, kurnaz oluyor, haylaz
oluyor. Hocayı aldatıyor demeyeyim ama, gözünden kaçabilir. Günlük takip etmek
icap ediyor.
Zayiatımız yüzde %3’lerde, İstanbul’da %0,8. Ama asıl zayiat ikinci dönem
olabilir, ikinci dönem olacak. Tabi bazı makul sebepler olabilir. Bunu %6’larda,
%5’lerde tutabilmemiz lazım. İnşallah zayiatın konuşulmadığı toplantılar yaparız.
Muvaffak olmamak için bahanemiz yok. “Efendim burada tedrisat zayıf,
imkânlar az” vs. deniyor. Dün taşı yastık yapıp, akreplerin, çıyanların arasında okuyan
talebeleri düşünürseniz, Kuşkaya’yı düşünürseniz… Kaldı ki bir zorluğumuzda yok. Bir
elimiz yağda bir elimiz balda.
Talebelerimizin zayiatı %30 lar civarında. Bu ne demek? Her üç talebeden biri
zayi oluyor demek. Tabi bu mesele çok mühim.
Tecrübeli personel yukarıdan aşağıya sıralanıyor, talebe ile bizzat meşgul
olmayıp, “biz olduk” deyip, tecrübesiz genç arkadaşlara havale ediyorlar. Talebe ile
oturulup yemek yenilirse, çay içilirse, alakadar olduğumuz hissettirilirse talebe bizi
sever, bırakmaz, ihvan olunca da bırakmaz. Bizzat onlarla meşgul olmaları çok önemli.
Bu onlara değer vermektir.
Bir hocaefendi geldi bir bölgeden, ısrarla soruyorum “ne iş yaparsın” diye,
“vazifeliyim” diyor. Israrlı sorularım üzerine 6-7 kez sorduktan sonra anca haftada 3
gün derse girdiğini söyledi. Bizim tecrübeli bir hocamız derse girmiyorsa olmaz. Tabi
sadece derse girip anlatıp gitmek değil. Hele hele bizler tarafından zayiatın olmasına
asla gönlüm razı değil.
Gelen hocaefendilere soruyorum. Talebelerinizi şahsen tanıyor musunuz? Bir
hocaya 10 talebe düşüyor. Talebeyi iyi tanımalı. Karakterini bilmeli. İsmen, şahsen
hususiyetleri ile tanımalı. Onların çeşitli sıkıntılarını bilmeli. Anne baba ayrılmış
olabilir. Onunla alakadar olmalı. Anne babayı barıştıramayız ama onunla ilgilenip
sahipsiz olmadığını ve her şeyin madde olmadığını anlatmalıyız. Bu zamanında
yanında olursak zayi olmaz, yurtta kalır, ömür boyu kalır.
Öğretmen geliyor test çözüyor, dersini anlatıp gidiyor. Asıl olan okul
derslerini günü gününe öğrenmek, biriktirmeden. Bir talebe geleli 3-4 ay olmuş. Ona

65
test çözdüreceğiz diye uğraşıyoruz, ama talebenin ders kitapları bile yok. Hocamız fark
etmemiş,
Meseleleri görüşüp sonra bir şablon oluşturup bunu bütün talebeye aynen
tatbik edemezsiniz, her talebenin karakteri, ailesi, şartları, dünyası farklı.
Zayiat çalışması ile ilgili anketi tenkit ettim. Suçu hep talebede aramayalım,
kendimizde personelimizde arayalım. Biz talebeleri iyi yetiştirip, manevi kıvama
sokabildik mi? Birebir alaka ile bütün sıkıntılar çözülür.
Ağır biz söz olacak ama Hazretimiz ile alakasını kesmemiş bir personelin
talebesi zayi olmaz. Arasını açmamışsa, soğutmamışsa olmaz.
Hazreti üstazımızın alakadar olduğu bir hocamızın bir talebeyi dövmesini,
şetmetmesini düşünemeyiz. Öfke kontrolü diyorsunuz, işte bu rabıtadadır. Rabıta
yapan bir hoca talebesini dövmez, sövmez.
Son padişah devrinde şapkayı tartışıyorlar, giyilir mi giyilmez mi diye.
Padişah diyor ki: “Ramazanı şerifte itikâfa girin, çıktıktan sonra giyip giymemeye karar
verirsiniz.” Bu mühim!
Ben talebelerimize, ihvanıma bakınca Hazretimizi görüyorum. Siz de
öylesiniz…
Talebeyi önce maddeten celb edip, sonra manen irşadına sebep olmak
lazımdır. Dâhili derslerimiz iyi gitmez ise diğer sahalarda muvaffakiyetler olmaz.
Cenabı Hakk’ın himayesine fiili şükrümüz, çok çalışmak ile olur. Talebe olunca, gerisi
geliyor, bolluk oluyor. Suri ihvan, başa geliyor, layık olmadığı yerde vazife veriliyor,
sonra uğraştırıyor. (6-3-2003)
Yer ile Gök bir araya gelse bize zarar veremezler. Talebe sayısı azalırsa,
inşaatın bir kıymeti yoktur. Kureyş suresi akşam, sabah 21 defa okunsa faideli olur.
Zamana göre hareket edilir. Salâvatı Şerife hatimlerine devam edilecek. Haftada bir
olmalıdır. Yaz tatilinde talebeleri tutmakta zorlanıyorsunuz, zamanla alışılacak. (5-7-
2003)
Bu sabah takvimde okudum. 200 yıl önce, 1800’lü yılların ilk çeyreğinde
başka bir deyişle 19. yy.ın ilk çeyreğinde iş başına geçmiş olan Sultan Mahmut Han
fermanında şöyle buyuruyor. Tabi ki tam metin olarak aklımda değil ama şöyle
“analar ve babalar çocukları iş hayatına çabuk atılsın diye onları çıraklık okullarına
verirler. Onun için Sıbyanlar dini tedrisatını yapamaz. Bunda hem anaya hem de
babaya vebal vardır. Bundan sonra Sıbyanlar dini tedrisattan geçmedikçe çıraklık
okuluna alınmaya.” diyor. Şimdi imkânlar sizin ayağınıza kadar gelmiş. Bakın bunu

66
göğsümü gere gere hiç şüphe etmeden söylüyorum; insan çolak olsa, sakat olsa bu
kurslara hizmet edince düzelir. Hizmet edenlerde maddi sıkıntı şimdiye kadar hiç
olmadı, bundan sonrada olmaz. Sizde kendinizde göreceksiniz. Hayatta bulabileceğiniz
en değerli nimet ayağınıza gelmiş, bundan istifade edin. Bu kursta Hazretimizden
tescilli. Bu kurstan gelenler geçenler, hizmet edenler, okuyanlar kıyamete kadar
okuyacak olanlar bu işarete tanıklık ediyorlar. 18.06.2003
Her halü karda ve her şartta hizmetleri yapmak mecburiyetindeyiz. Çünkü
vazifeliyiz. İhvan ve ehavat çocukları ile tam meşgul olacağız. Fiziki güzelliği olan
kurslarımızın manevi cazibesini temin için dâhili talebe üzerinde duruyoruz. Müsait
olan yerlerde ihvanın sabah namazına gelmelerini temin etmeliyiz. Önceden bir tabir
vardı. Hizmette taşın altına elini sokman lazımdı. Şimdi ise hizmet taşının altına elimizi
değil, bütün vücudumuzu sokmamız lazım. Büyüklerimizden duydum ve gören gözleri
gördüm: benim ilerde daha güzel günlerin geleceğine olan inancım tamdır. Sizlere bu
müjdem olsun. (16–10–2003)
Nasıl ki Hz. Üstazımızın devrinde; Üstazımız talebeye ve ihvana teveccühü
nasıl ise bu günkü ihvan ve talebeye de aynı şekildedir. Hizmet ederken zorlukla,
sıkıntıyla, meşakkatle karşılaşabilirsiniz. Fakat bu sıkıntıları hangi dava için çektiğimizi
bilirsek bu zorluklar, gayrete, zevke ve manevi hazza dönüşür, inşallah.
Ben hep söylemişimdir. Önemli olan bu topluluğun dışında kalmamaktır. Ben
4 yıl önce burada söylemiştim. Abimizin, birinin hasenatını kabul etmediği gibi bende
kabul etmeyeceğim, demiştim. Biz ağabeyimizin, büyüklerimizin sevmediklerini, yüz
çevirdiklerini sevmeyeceğiz. Onları imkânımız miktarınca dışarıda tutacağız.
Ağabeyimizin sevdikleriyle (eliyle kardeşlerimizi işaret ederek) beraber olamaya
çalışacağız. Nasıl ki, Peygamber efendimizin selam vermediği, yüzüne bakmadığı,
zekâtını dahi kabul etmediği kişileri vefatından sonra Hz. Ebubekir ve diğer Ashabı
Kiramda onlara yüz çevirdi, bakmadı. Nuh A.S. bile çok yakınlarını gemiye alamadı.
Bizde bunları kabul etmedik ve bunlara kapılarımızı kapattık. Bu benim şahsımla
alakalı değildir. Binlerce melaike-i kiramın katıldığı manevi toplantıda birkaç tane
değişik düşüncelerle gelmiş olanlar olabilir. Fazla önemli değil. Daha önce
peygamberlerden ve Allah dostlarından Cenabı Hakkı dünya gözü ile görenler vardı. O
da Cenabı Hakkı dünya gözüyle görenlerdendi. Siz ne demek istediğimizi anlarsınız.
Bilmedikleriniz bildiklerinizden çok. Biz kıyamet sabahına kadar fidan dikmeye devam
edeceğiz. Böyle güzel fidanlar, insanlar yetiştireceğiz. 30 Mayıs 2004
Bu hizmeti bizden iyi yapabilecek ikinci bir topluluk yoktur. Bu bir liyakat
işidir. Ben bunu her seferinde söylüyorum. Kendimizde bir şey gördüğümüzden değil,
Cenabı Hakk’ın üzerimizdeki himayesindendir. Bu bir manevi keyfiyyet işidir. Bu
67
keyfiyetin artarak devam etmesini bekliyorum. Bu hizmetleri hep beraber yapıyoruz.
Yalnız masa başındakilerle değil. En son saf ile en baştaki saf aynıdır. Allah muvaffak
etsin. Üstazımız edebi ne veciz tarif etmiş; “Mektuplar Risalesinde”. Bu tarif çok geniş
ve sonsuz… Edep, uygulandığında ne kadar güzelse, uygulanmadığında o kadar
tehlikeli olur. Sizlerin bu haliyle iftihar ediyoruz. İftihar kelimesini kuru kuru
söylemekle olmaz. Edebi çoğaltmakla olur. Yeryüzünde çoğu insanın sahip olmadığı bir
şeye sizler bu saflarda sahip oluyorsunuz. Rabıtasız edep düşünülemez. 04.07.2004
Sayıda bir değişme var mı? Biz gittiğimiz yerlerde hep sizden bahsediyoruz,
misal teşkil etmesi için, diğerleri de aynı heyecana kapılsın için. Bizi mahcup etmeyin.
Ben öyle istiyorum ki binalarımız, kurslarımız birbirini görecek şekilde, yürüyerek
gidilecek mesafede bir ağ gibi Türkiye’yi ve tüm dünyayı örsün. 17.03.2004
Ağabeyimizin devamlı ettiği dua “son nefese kadar” işte hayatın son anına
kadar demektir. Nefesten kasıt budur. Kanuni Sultan Süleyman Han ömrü boyunca
ilahikelimetullah için uğraşmış. Zaten şahadeti de öyle. İlahi kelimetullah için harp o
gün öyleydi, bugün ise Hazreti Üstadımızın öğrettiği, bıraktığı şekilde. Bugün bu;
kurbandır, hisse toplamaktır, hisse toplayanlara yardımcı olmaktır. Bu binaların
yapımına yardımcı olmaktır, yardımcı olanlara yardımcı olmaktır. Sizin için ders
okumak, okutmak ve bu ilimleri yaymaktır. Bizim size öğrettiğimiz gibi… Ben çok hızlı
düşünüp, hızlı anlatıyorum. Bu sebeple bazı şeyleri atlıyorum, ama sizin bunları
anladığınızı biliyorum. 21. 01. 2004
Bir kardeşimiz Yozgat deyince; “Hz. Üstazımız Yozgat’tan bir talebe
çıkabilmesi için ne kadar uğraştığını biliyorsunuz.” Allah bizleri hizmetimize nail etsin.
Önemli olan hizmetin bir tarafında olabilmektir. Hz. Allah hizmette daim kılsın. Layık
etsin demiyorum. Çünkü biz bu hizmete layık olamayız. Önemli olan bu hizmetin içinde
bulunmaktır. Bazılarının gözüne gözükmese bile Asrı Saadette geçen asırda hatta bu
asırda ve bu hizmetin başladığı ilk zamanlarda bile bu yola arkasını dönüp gidenleri
gördük. Bunlar tarih kitaplarında yazılıdır. Açıp baktığınızda göreceksiniz. Çok
çalışmalıyız. Önceden bize nasıl geldiyse öyle teslim etmeliyiz. (20.03.2005)
Mesleği ne olursa olsun, hizmeti nerede olursa olursun, yaşı ne olursa olsun
üstazımızın talebeleriyiz. Geçen haftalarda eğitim öğretimle ilgili toplantı yapıldı.
Önüme eğimticelerin eğitimi diye bir dosya geldi. Eğitim güya eğitmekten gelir. Eğitim
ve öğretim kelimesi bir araya gelse tahsil kelimesinin manasını karşılamaz. Tahsil
kelimesinin maddi mahsulu vardır birde manevi mahsulu vardır. Manevi mahsulu ihlâs
ve samimiyettir. En iyi tahsil, ihlâs ve samimiyettir. Yeni türeyen kelimeler bizim
maksadımızı karşılamıyor. Biz arapçayı bu yüzden okuyoruz. Dışardakiler bundan
mahrumdurlar. İhlâs amel ve rabıta ile olur. Bir gün devam ettirirler iki gün devam
68
ettirirler üçüncü gün devam ettiremezler. Az önce bir hadisi şerif okudum her zaman
okuyorum EHLIS DİNİKE azıcık amelin ihlâs ile değeri büyüktür. Bu az amel işlenecek
manasına gelmez. (17.01.2010)
Eskiden Kazakistan’dan ortaokul ve lise talebeleri tekâmüle gelirdi. Şimdi ise
üniversite talebeleri de geliyor. Bu da hizmetlerimizin ne kadar çeşitlendiğini ve
keyfiyetinin arttığını gösteriyor. Keyfiyet ise maneviyat ile olur. Keyfiyet ihlâstır. İhlâs
ise samimiyettir. Önceleri sadece okul talebelerinin karnelerine bakardık. Artık
üniversiteli kardeşlerimizin transkriplerine de bakacağız. Hizmetlerimizin çeşitliliği
arttı. Hizmetlerin ucundan tutmak yok. Var gücümüzle hizmetlerde koşturacağız.
Gerekirse hizmetler için hasta olacağız. Hizmet etmek memurluk değildir akşam saat
beş yedi dokuz olunca hizmet bitmez. Daima hizmetin içinde olacağız. Okul talebeleri
ile ilgilenen kardeşlerimiz biraz daha gayret etsinler ve bizim bu kadar uğraşmamız her
sıkıntımız, her şey talebe içindir. (24.01.2010)
İhlâs ve samimiyet zamanın sahibinin manevi şemsiyesi altında toplanmakla
mümkündür. Bu ihlâs ve samimiyet ancak üstazımızın evliyaullahın peygamber
efendimizin şemsiyesi altında toplanmakla mümkündür. Hizmetlerimiz dünyanın dört
bir tarafına yayılıyor. Bizim inşaatımız hiç bir işimiz yarım kaldığını duydunuz mu?
Bunu münferiden yapsak birbirimize düşeriz. Başkaları da dışarıya gidiyorlar ama zayi
oluyorlar. Bizim kardeşlerimizde gidiyorlar ama zayi olmuyorlar. Bu kuranı kerimin
nuru, feyzi ilahisi ile mümkündür. Bu ihlâs ve samimiyetin verdiği bir şeydir. Cenabı
Allah bu şemsiye atında daim ve kaim eylesin. (29.01.2010)
Antalya, Konya ve Adana gibi bölgelerde ki talebe adedinin fazla olması
bizleri sevindiriyor. Ama zayiatta çok önemli yüzde ikilik zayiat kabul edilebilir fakat
yüzde üç ve üzeri tehlikedir. Hutbede söylendiği gibi hizmetin tozunu yutmak işte böyle
talebeyle uğraşmakla olur. Talebelerle uğraşmak, ev talebeleriyle uğraşmak kolay
değil. Ama her zorluğun her kolaylığı vardır.
Herkes kendisine sorsun hizmete yük mü oluyoruz yoksa hizmetin yükünün
altına girebiliyor muyuz?. Bunları her birimiz sabah rabıta da düşünsün. Bundan sekiz
on sene önce söylüyordum şimdi de söylüyorum. Zekâtımızı, öşrümüzü veriyoruz. Ama
bu yoldan madden manen istifade ediyoruz, gönlümüzü verdik mi verebiliyor muyuz?
Acaba bu yola ne kadar katkıda bulunabiliyoruz. Peygamber efendimizin hacerü-l
esadı yerine koyarken saçağın ucundan tutanları örnek verdi. Mardin gibi uzak yerlerin
isimlerini duymak güzel biz daha fazla insana hizmet etmek istiyoruz. Onun için
oradaki ihvan ve talebe sayısı önemli. (05.02.2010)
(Eliyle işaret ederek) bu gençler öyle cevval gençlerdir ki bu topluluk Türkiye
ye sığmayacak kadar büyüktür. Çünkü bizde öyle bir enerji var ki hani enerji diyorlar
69
ya bizim enerjimiz maneviyatımızdır. Bu maneviyatımızla bu hizmetleri dünyanın her
yerine götüreceğiz inşallah. Biraz önce bir hoca kardeşimizi Srilankaya uğurladık.
Srilanka Âdem as ın yeryüzüne ilk ayak bastığı yerdir. Haritada küçük gibi gözükür
ama Kıbrıstan da büyük bir adadır. (07.02.2010)
Herkes ne kadar hizmet ederse o derece yükselir. Allah muvaffak etsin.
Sohbetlerimizde bahsettiğimiz gibi Rasülullah Efendimiz ve Sahabe-i Kiramın canları
pahasına taşıdığı bu sancağı şimdi bu topluluk taşıyor. Keyfiyet, keyfiyet, keyfiyet diye
her yerde bundan bahsediyoruz. (12.02.2010)
Eğitimde daimi gruplarda başarı yüzde doksan yedi den aşağı düşmüyor.
Tekâmüllerden yüzde yüz bekliyoruz. Diğer kurumlarda diğer işleri herkes yapıyor.
Ama eğitimi bekçisinden şoförüne küçüğünden büyüğüne kadar her şeyi kendi
topluluğumuzdan karşılayabiliyoruz.
Tecdidi aslına uygun şekilde yenilemektir. Aslına uygun şekilde filizlenmesine
vesile olmaktır. Bu topluluk bunu en iyi şekilde yapıyor. Mescitlerimize gelenler
görürler. En açık bu şekilde söylenilir. Ehlisünnet vel cemaat bu şekilde yaşanarak
anlatılır. Bu topluluk ehli sünnet vel cemaatin teminatıdır. İnşallah. Tebliğ işte böyle
olur. Bağırmakla, çağırmakla, olmaz. Her şey bağırarak ilan edilmez. Sizlerden yüksek
başarı bekliyorum. Allah muvaffak etsin. (26.02.2010)
Bir işi bulmak değil onu muhafaza etmek daha zordur. Ön kayıt talebeleri
gelmiş. Onlar bana gıpta ile bakıyor bende onlara gıptayla bakıyorum. Bu yolumuzun
güzelliklerindendir. Türkiye ve dünya da bu hizmet ikliminin yumuşaması bir takım
kimselerden değil. Bir takım kimsenin iktidara gelmesinden değil, Hz Üstazımızın yani
sahibi zamanın tasarrufundandır. Bu zahiri sebeple değil esas manevi sebepledir.
(12.03.2010)
Dünyada küresel ısınma var diyorlar. Ama Allahü Teâlâ bir anda yağmuru
veriyor. Sanki ısınma milletin yaktığı karbon monoksit gazından mı oluyor. Bunu
herkes anlayamaz. Ancak bu yola mensup olanlar idrak edebilir.
Az önce içeri girerken gençlerin gözlerine baktım pırıl pırıl parlıyordu. Hiç biri
nereye gideceğini bilmeden hizmet bekliyor. Keyfiyette budur. Bir yere bir kardeşimiz
gidiyor, üç dört kişi bir araya geliyor. Hizmete sımsıkı sarılıyor ve dünyanın neresi
olursa olsun gittiklerinde hizmetleri en güzel şekilde îfa ediyorlar. Ruhlar âleminde
hepimiz Hz Allahın huzurunda belâ dedik. Dünyada bu emri muhafaza etmek lazımdır.
Herkes orada mecburen belâ dedi, ama bunu burada muhafaza etmek zor. Belâ
diyenler burada bunlar birer cevher bu cevheri ortaya çıkaran tekâmüldür. Buradaki
tasavvuftur. Buna altın diyebiliriz. Bunu çıkarmak önemli. Bakırı, tenekeyi ne kadar

70
cilalayabiliriz ki, bunu altına çeviremeyiz. Geçmişte hizmet edipte şu anda aramızda
olmayanlar var. Şu hocamız şuraya gitsin denildiği zaman o olmadan hizmet olmaz
diye müdahale edenler vardır. Bu binde bir çıkar. Bakıyorum on beş yaşında bir çocuk
ve gözleri pırıl pırıl sizlerinde gözleriniz pırıl pırıl parlıyor. (21.03.2010)
Bir talebemiz başarı elde ettiği zaman ailesinin hedefini görüyor. Ailesinin
hedefi maddiyat oluyor. Bundan daha önemlisi bizim başka hedeflerimiz var. Dahili,
harici, manevi hedeflerimiz var. Bunlar çok önemli. Peygamber efendimiz bir hadisi
şeriflerinde buyuruyorlar ki; keyfiyet ve kemmiyet nereden geliyor bakınız. Cennet
bahçelerini görünce oralara dalınız. Ashap soruyor Ya Rasülüllah cennet bahçeleri
nerelerdir. Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor. Cennet bahçeleri zikir meclisleri,
kuran meclisleri, hatim halkalarımızdır. Elimizle, kolumuzla değil bütün bedenimizle
dalmamız lazım. Bazı tecrübeli hocalarımız dahili derslere girmiyorlar. Diyorlar ki biz
yeme, içme, barınma ve sair işlerle ilgilendiğimiz için derslere giremiyoruz. Hatırlatırım
ki Hz üstazımız elif bâ cüzü okutmuştur. Ders okutma işi çok önemlidir. Bizim
hocalarımıza verdiğimiz hediyelerimiz sembolik bir hediyedir. Ahirette karşılığı
trilyonlarla ölçülmez. Hz. Allahın berekatı üzerimizde devam etmektedir bunu
görüyoruz. Hz Allah ilim ve zikir meclislerinden ayırmasın. (11.04.2010)
Üniversite imtihan sistemi değişti. İmtihanın ilk ayağında başarılar güzel.
Burada dikkat çekici olan talebe adetlerinin fazla olması. Hakkını teslim etmek lazım
Adana, Konya, Ankara buradaki talebelerimizin adetleri iyi tabi daha da arttırmaları
gerekir. Diğer bölgelerimiz aynı şekilde arttırması lazım. İlköğretim talebeleri evlerde
kalıyorlar. O evler üstazımızın evleridir. Bu evlere çok itina gösteriyoruz. Evlerimiz
kurslarımız gibidir. Talebelerimiz o evlerde kalarak kendi evlerinde kazanamayacakları
manevi hasletleri farkına varmadan kazanıyorlar. İleri ki yıllarda çok faydasını
göreceklerdir. Hz üstazımız şöyle buyurmuşlardır. “Vefâkerâne cefâkerâne hizmet
edenler Allah’ın rızasını kazanırlar” tabi bu işin birde vefası var. (16.05.2010)
Kuraklık var diyorlar asıl kuraklık bu talebelerin olmaması Allah muhafaza
buyursun. (28.05.2010)
Sizleri hepinizi takdir ediyoruz. Ama mahrumiyet bölgesindeki kardeşlerimizi
daha çok takdir ediyoruz. Orada hizmet edenlere daha çok önem veriyoruz. Orada ki
kardeşlerimiz buradan aldıkları gayret ve himmetle daha da muvaffak oluyorlar. Bey
abimiz tekâmülden gelenler var mı? Diye sordular. Tekâmüller söylendi.
Tekâmüllerimizin imtihanları var. Muvaffakiyet illa ki olacaktır ama biz tam bir
muvaffakiyet istiyoruz. Tekâmül talebelerine söylüyorum! Tekâmülde okuduğunuz
kitapları, yazdığınız çizdiğiniz şeyleri muhafaza edin. Onların sizlere ömür boyu faydası
olacaktır. İleriki zamanlarda Akaitle ilgili kafa karışıklıkları meydana gelecek. O
71
karışıklıkları bu topluluk çözecek. Tekâmülde okuduğunuz kitaplar, hayatınızda ve
öldükten sonra delil olacak. Onlar sayesinde Hz Üstazımızın şefaatine nail olacaksınız.
Tekâmüldeki çalışma günlerinizi hiç unutamayacaksınız. Tekâmülde aldığınız rütbe
hayatınızın sonuna kadar devam edecektir. O rütbeyle hayatınıza devam edeceksiniz.
(06.06.2010)
Bazı hocalarımıza artık siz yeni kardeşlerimize bırakın dediğimiz zaman
zorlanıyorlar. Kabullenmek istemiyorlar. Asıl rabıta asıl itaat o zaman belli olur. Bir
kimsenin şahsi menfaatleri olabilir. Ama umumi menfaatler önce gelir. Bu topluluğun
menfaatini düşünmek lazım. Geri çekilin denildiği zaman geri çekilmesini bilmek lazım.
Asıl itaat budur. (20.06.2010)
Bir beldede bir talebemizin olması Hz. Üstazımızın tasarrufuyla o beldenin
ihyasına kâfidir. Önemli olan ihlâs ve samimiyettir. Genç kardeşlerimizin gözleri
parlıyor. Önemli olan bu parıltıyı devam ettirebilmek. Asıl ihlâs ve samimiyet araziye
çıkıldığında belli olur. Hizmetlere başladığınız zaman bu ihlâs ve samimiyeti
göstermeniz lazım. Asıl ihlâs asıl rabıta asıl itaat hizmette anlaşılır.
Bu yılın zayiat neticeleri açıklandı. Bütün bölgeleri tebrik ediyorum. Her
bölgede iyiye gidiş var. Oradaki hocalarımızın her birinin kendine göre gayreti var, bu
nispette de iyiye gidiş var. Hizmetlerimizde bu güne kadar ki en düşük zayiat
rakamlarına ulaştık. İnşallah böyle gayret etmeye devam edersek daha iyi olacak.
10.06.2012
…Zayiat diyoruz. Zayiat yüzde yirmi birlerde; onların velileri onların niçin
orada bulunduklarını anlayamadıklarından dolayı, nasip olmadığından dolayı bu
böyle. Bu çok büyük bir rakam. O ailelere, velilere Kur’an-ı Kerim talebesinin ne demek
olduğunu bu hatıra ile anlatmış olursunuz. Rasülüllah Efendimizin bu müjdesini
anlayabilseler bu şekilde olmaz zaten… 09.11.2012 Cuma (Namaz Sonrası)
Ferah'ta 4-5 sene evvel oralardan bir talebe vardı; "Ben yapamayacağım
demiş". Tabii dersler ağır geliyor, gurbet var, belki ilk defa yurtdışına çıkmış, nefis de
git diyor. Sorumlu hocamıza tembih ettim: "Onunla birebir ilgilenin, anlatın, gayret
edin. O şimdi daha nefsin de etkisiyle neleri kaybedeceğinin farkında değil" dedim. Biz
onun neler kaybedeceğini bildiğimiz için onu kendine bırakmadık ve şimdi hala
hizmette Allah'a çok şükür. 28.12.2012 Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz
Öncesi
M. Akif anlatıyor
Her sabah Sultanahmed Camiine erkenden giden bir zat vardı. Mihrabın bir
kenarında saçı sakalı bembeyaz olmuş bu ihtiyar adam, ümitsiz bir şekilde durmadan
72
ağlıyordu. Nihayet bir gün yanına sokuldum “Muhterem, dedim. Allah’ın rahmetinden
bu kadar ümitsizlik olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun? Bana: “Beni konuşturma.
Kalbim duracak,” dedi.
Çok ısrar edince anlattı: Ben Abdülamid devrinde bir binbaşı idim. Anam-babam
vefat edince sadarete bir dilekçe gönderdim. Dedim ki “Mallarımız, gayrimenkullerimiz
var. Bunların bir nezaretçiye ihtiyacı vardır. Kabul buyurulursa istifa etmek istiyorum.”
Sadaret benim dilekçemi padişaha göndermiş. Bana doğrudan doğruya
hünkârdan bir yazı geldi. “İstifa kabul edilmedi” deniyordu. Ben bir daha gönderdim.
Yine aynı cevap geldi.
Bizzat huzura çıkıp şifahi görüşmek istedim. Ben o cehaletle padişahın huzuruna
çıktım: “Saltanım, istifamın kabulünü istirham edeceğim. Durumumuz budur, dedim.
Derin derin biraz düşündü. İstifa etmemi istemiyordu. Yüzünden belli idi. Israrıma da
dayanamadı. Öfkeli bir edayla, elinin tersi ile: “Haydi istifa ettirdik seni,” dedi. Ben
dönüp işimin başına geldim. Gece mana âleminde orduların teftiş edildiğini gördüm.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v) Yıldız Sarayı’nın önünde duruyordu. Bütün türk ordusunu
teftiş ediyordu. Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri orada idi. Abdülhamid edeple
Fahri Kâinatın arkasında duruyordu. Derken benim birliğim geldi. Başında kumandan
olmadığı için darmadağınıktı.
Nerede bunun kumandanı? Diye sordu: Ya Rasülellah çok ısrar etti. İstifa
ettirdik, dedi. Rasülüllah (s.a.v) da: Senin istifa ettirdiğini biz de istifa ettirdik,
buyurdular. Ben ağlamayayım da kim ağlasın. (Fazilet takvimi 24 Eylül 2003)

BU YOLU BULDUKTAN SONRA AYRILMAK


‫قال اوحد المشايخ فى وقته ابو عبد اهلل الشيرازى رأيت رسول اهلل صلى اهلل عليه وسلم فى المنام وهو يقول من عرف طريقا‬
‫الى اهلل فسلكه ثم رجع عنه عذبه اهلل بعذاب لم يعذب به احدا من العالمين كذا فى لواقح االنوار القدسية فى مناقب العلماء والصوفية‬

Ebu Abdullah Eş-şîrâzî derki: Rasülüllah (s.a.v)’i rüyada gördüm şöyle buyurdu:
Kim Allah giden bir yolu bilir (bulur) ona girer sonra da o yoldan dönerse, Allah-ü Teâlâ
o kimseyi öyle bir azab ile azabeder ki Alemînde hiçbir kimseyi öyle azab etmez. (Ruhul
Beyan)
İmam-ı Şibli: Gövdesinden yeni koparılmış bir dalı eline alır ve ağlamaya başlar.
Niye ağlıyorsun denildiğinde:
Bu yeşil dal gövdesinden henüz koparıldı. İleride odun olup yanacak. Bunun
gibi hayat pınarları tahrip edilmiş kökünden koparılmış nesiller de cehennem odunu

73
olacak.” Evlatlarım! Ben yüzde ona razıyım. Her yüz talebeden on tanesi okuyup âlim
olsun; daha sonra bu dini mübini İslam’ın ihya hizmetine talip olsun yeter. Dikkat edin!
Enbiya mirası olan bu ilmin feyzi rabıta iledir. Rabıtasız okunan ilimler manevi
marazları tedavi edemez. Çünkü zahiri ilimle iktifa edenler menfaate alet olurlar. Onun
için bu yolda zayiat hesap edilenden hep fazla olur. Bu kadar okuduktan ve hakikati
anladıktan sonra eğer gönderildiği yerde hizmet etmeyen ve vazife yapmayan olursa
iyi bilsin ki kıyamet gününde iki elim on parmağım yakasında olacaktır. (Z. S. Oğlu
sahife: 10)
Niçin geldiğini bilmeyen, niçin gittiğini de bilemez. Bakın bu çok ağır bir söz.
Ne için geldiklerinin farkında olsalar, buraların ne olduğunun, buralarda neden
bulunduklarının, neye hizmet ettiklerinin şuuru verilirse zayiat olmaz. 14.09.2012
CUMA (Namaz Sonrası)
Şimdi, gitti mi acaba gönderildi mi? Gidenler acaba kendileri mi gidiyorlar;
yoksa gönderiliyorlar mı? İşin bir de bu tarafı var. Bunları çok iyi anlayabilmek lazım.
Tabii, mazereti vardır, belki alışamamıştır, aklı yetmiyordur, bir rahatsızlığı vardır.
Bunlar keyfiyetle ilgili. Ama biz, hepsi burada olsun, bu saflardan ayrılmasın istiyoruz.
14.09.2012 CUMA (Namaz Sonrası)
‘Zayiat var.’ Yüzde yirmi bir zayiattan bahsediyorlar. Neden bu zayiat?
Mesela talebe izne gidiyor, ailesi; ‘5 gün daha kalsın, 10 gün daha kalsın, 15 gün daha
kalsın, dedesini ninesini görsün’ diye talebeyi alıkoyuyor. Kulağımıza geliyor,
kardeşlerimizden bile bunu yapanlar var. Sonra ne oluyor? Sonra zayi oluyor. Neleri
kaçırdıklarının farkında bile değiller. Bu nedir biliyor musunuz? Bu azim bir cahilliktir.
09.11.2012 Namaz Öncesi (Antalya, Batman, Yunanistan)
Şimdi bakıyorsunuz zayiat deniliyor. Zayiat üzerinde duruyoruz. Neden
oluyor bu zayiat? Zayi olan kimse neleri kaybettiğini bilse zayi olur mu? İşte neleri
kaybettiğini bilmediği için, bu işin şuurunda olmadığı için zayi oluyorlar. Neleri
kaybettiklerini geçmişteki tecrübelerimize dayanarak biliyoruz. Talebe okul
okuyamıyorsa bile buralarda durmalı, zayi olmamalı. 23.11.2012 Namaz Öncesi
Denizli, İngiltere
Bakın Uhud Harbi’nde Sahabe-i Kiram’dan bazıları ganimet için, mal sevgisi
için bulundukları hizmet mahallerini terk ediyorlar. Cenab-ı Hakk buyuruyor ki:1 ‫يَ ْدعوك ْم فِي‬
/‫ أ ْخ َراك ْم [آل عمران‬Bu ne demek? “Bunun bizimle ne alakası var?” demeyin. Sizler

74
hepiniz bu kurslarımızda bir yer işgal ediyorsunuz. Yatakhanede vesaire mekânlarda
yer işgal ediyorsunuz. Buralardan gidildiğinde ise zayi olunduğunda ise hizmet
mahalleri terk edilmiş olunuyor, Allah muhafaza. Ben sağlamım, ben iyiyim, benim
ayağım kaymaz, ben zayi olmam dememeli, Cenab-ı Hakk’tan her zaman yardım
istemelisiniz.
Talebenin zayi olması demek, Cenab-ı Hakk’ın kefaletinden ayrılması
demektir. Peki, her talebe Allah’ın kefaleti altında mıdır? Bizim dışımızda yüzlerce,
binlerce yurt var, talebe var. Talebe olan herkes Cenab-ı Hakk’ın kefaleti altında mıdır?
Hayır, yok böyle bir şey. Bu o kadar da kolay değil. Peki, bu nasıl olacak? İman nuru ile
olacak, o nuru kalbe çekmekle olacak, sahih bir intisab ile olacak. Yoksa öyle alelitlak,
adedimiz artsın, şöyle bir güruh olalım demekle değil. Yoksa maneviyat olmadan içi
boş bir güruh olur. 23.11.2012 N Öncesi

EDEP
Bu yolun üçte ikisi edeptir. Edep ve rabıta-i şerifedir. Hepiniz biliyorsunuz,
hatırlarsınız Hz. Üstazımız “bi edep vasıl hüda olamaz.” buyurmuşlar. Tatlısu
Sohbetinden (06.02.2011)
Bizlerde Allahımıza, Rasulullahımıza, Üstadımıza, onun evlatlarına ve
ihvanımıza karşı edepli olmamız lazım. Onlara karşı yapılan edep Hz.Üstazımıza karşı
yapılan edeptir. Tatlısu Sohbetinden (06.02.2011)
Bu yolun başı da sonu da edeptir. Bu rabıta ile bu saflardan geçmekle
mümkündür.
Rabıtasız ve maneviyatsız edep düşünülemez.
Edep, riayet edildiğinde ne kadar güzelse riayetsizlik de o kadar tehlikeli
olur. Sizlerin bu haliyle iftihar ediyoruz. Bu, kuru lafta kalan bir iftihar değildir.
Bazıları devamlı tenkit yapar, Yerine göre tenkit yapabilirsiniz
konuşabilirsiniz amma yıkıcı olmamalı, edep çerçevesini aşmamalı, hizmetlere zarar
verirse fitneye sebep olursa onun vebalinin altından nasıl kalkarsınız. Sonra hizmetler
oradan kaldırılır alınıverir elimizden...
Cenab-ı Hakk Hucurât Suresi’nin ilk Ayet-i Kerimelerinde2 o adaptan
bahsediyor. Hepiniz hoca efendisiniz o Ayetleri biliyorsunuz. O ayetlerde meful

ِ َّ ِ ِ ِِ ِ ِ َّ
‫َص َواتَك ْم فَ ْو َق‬ َ ‫) يَا أَيُّ َها الذ‬1( ‫ين آ ََمنوا َال ت َقدِّموا بَ ْي َن يَ َد ِي اللَّه َوَرسوله َواتَّقوا اللَّهَ إِ َّن اللَّهَ َسميع َعليم‬
ْ ‫ين آ ََمنوا َال تَ ْرفَعوا أ‬ َ ‫يَا أَيُّ َها الذ‬
2

‫َص َواتَه ْم ِع ْن َد‬


ْ ‫ين يَغضُّو َن أ‬
ِ َّ َ َ‫ضك ْم لِبَ ْعض أَ ْن تَ ْحب‬
َ ‫) إِ َّن الذ‬2( ‫ط أَ ْع َمالك ْم َوأَنْ ت ْم َال تَ ْشعرو َن‬
ِ ‫ت النَّبِ ِّي وَال تَجهروا لَه بِالْ َقو ِل َكج ْه ِر ب ْع‬
َ َ ْ َْ َ
ِ ‫صو‬
َْ
75
zikredilmemiş, umuma hitap edilmiş. O adabın nasıl olması gerektiğini anlatıyor; sesin
yüksekliği, oturup kalkma, bunların hepsinin bir usulü var. O Ayet’in devamında da
tasavvuftan bahsediyor. Bu topluluk Cenab-ı Hakk’ın rızasının, Peygamber
Efendimiz’in sünnetinin gayrı olan hiçbir usulü kabul etmez. 12.10.2012 Cuma Namaz
Sonrası
O usul ve adap olmadan olmaz. İşte burada o usulü öğreniyorsunuz. Cenab-ı
Hakk ne buyuruyor; Rasülüllah’ın yanında şöyle davranın, sesinizi yükseltmeyin. Her
şeye bütün amellere dikkat edersiniz ama o en hassas, en ince yerlerde hata
yapıverdiniz mi amellerinizin hemen habt olabilir. Bu ayetleri duyunca Ashab-ı Kiram
evlerinden çıkamamışlar, Allah muhafaza amellerinin habt olmasından korkmuşlar.
İşte bu incelikler çok önemli. Bu yolun mensupları bu incelikleri biliyor. 12.10.2012
Cuma Namaz Sonrası

TAKVİM
Kurban hizmeti, takvim hizmeti, kermes hizmeti, dini dersler, okul dersleri
mühim bu sayede kurslarımızı ilgi ve cazip yer haline getiriyorsunuz. Nuh A.S gemi inşa
etti ve insanlar yardımcı oldu. Kurban hizmeti yapıyoruz gemi yapıyoruz. Takvim
hizmeti yapıyoruz gemi yapıyoruz. Kermes hizmeti yapıyoruz gemi yapıyoruz.
20.01.2010 (Yamanevler)
İşte bu topluluk fisebilillah ne demek onun manasını anlarlar. Mehdi a.s’ın
zuhuru ne demek onu çok iyi anlarlar. O çağrı geliyor, bakın koşarak yardım
toplamaya gidiyorsunuz, Sıbyan okutmaya gidiyorsunuz. Niçin takvimle, hacla vs. vs.
maddi gibi gözüken işlerle niye uğraşıyoruz. Çünkü o zatın olduğunu varlığını anlatmak
için. Milyonlarca insana Kuran-ı Kerimi ne ile okutuyoruz. Niçin kalkıyorsunuz buradan
Afrika’nın çöllerine gidiyorsunuz… 22.08.2011 Salı Sivas Selçuklu
Keyfiyet dediğim zaman işte bahsettiğimiz şey o insanın letâifinden gelen
geçen bir keyfiyet. Yine biraz önce hizmetlerimizi değerlendirirken, bu bölgeyi
değerlendirirken, sıbyanla, talebe sayısıyla, ihvan adediyle ve çeşitli hizmet
dönemlerinde kurban ve talebenin dâhili ve harici dersleriyle alakalı değerlendirme
yaparken… Tabi ki bunun içinde hac ve umre hizmetleri de var, işte takvimlerimiz de
var, diğer muhtevalarımız da var. Eyzan

ِ ‫ك ِمن ور ِاء الْحجر‬ ِ َّ ِ ِ ِ ِ َّ َ ِ‫ول اللَّ ِه أولَئ‬


ِ ‫رس‬
‫ات أَ ْكثَره ْم َال‬ َ َ ‫) إِ َّن الذ‬3( ‫َجر َعظيم‬
َ َ ْ َ َ‫ين ي نَادون‬ ْ ‫ين ْامتَ َح َن اللَّه ق لوبَه ْم للتَّ ْق َوى لَه ْم َم ْغف َرة َوأ‬ َ ‫ك الذ‬ َ
]5-1/‫) [احلجرات‬5( ‫خ ْي ًرا لَه ْم َواللَّه غَفور َرِحيم‬
َ ‫ج إِل َْي ِه ْم لَ َكا َن‬ ِ
َ ‫) َول َْو أَنَّه ْم‬4( ‫يَ ْعقلو َن‬
َ ‫صبَ روا َحتَّى تَ ْخر‬

76
Takvime hizmet değildir diye bilirmisiniz Hazretimiz mana âleminde
Peygamber Efendimize kıyamet gününde milyarlarca ümmetinle huzuruna gelmek
istiyorum demesi herkesin milyarların kardeşimiz olması demek değildir.
Hizmetlerimizin milyarlarca kişiye ulaşacağına milyarlarca kişinin gözü önünde
cereyan edeceğine işarettir.
Şimdide öyle değil mi. Genç genç kardeşlerimizi dünyanın bir ucuna
gönderiyoruz Buda her eve takvim girmekle en ücra köşelerde Sıbyan okutmakla şu
anda sıbyanda her mahallede en ücra köşelerde yaylalarda talebe okutuyoruz.
Birileri de okutuyor talebe başına ücret alıyor. Gölbaşı 22.08.09

RAMAZAN-I ŞERİF
İlk günden itibaren Kur’an-ı Kerim’lerle, hatimlerle, ibadetle her türlü
Ramazan-ı Şerif’in hakkını vermeye çalışıyoruz.
İnşallah Ramazan-ı şerif i Cenab-ı Hakk bizlerden memnun kılar.
İbadetlerde hep öyledir. Hep söylüyorum okuduğumuz fıkıh derslerinde namaz
falancayı fevt etti denir. İnsanlar namazı fevt etmiş olamazlar. Namaz bizi, ibadet
insanları fevt eder. İşte Ramazan-ı şerif insanları fevt eder veya ramazanı şerif fevt
etmeyip Ramazanı şerifin hakkını vermek üzere Kur’an-ı kerime sımsıkı yapışan
topluluklar, o hayrın tamamına sahip olacak bir topluluktur.
Bu topluluk işte ramazanı şerifte en az bir hatim yapıyoruz, bir hatim
indiriyoruz. irşadi faaliyet lerimiz var.
Ramazan-ı Şerif vesilesi ile işte son on gününde bulunan Leyle-i Kadir, ٌ‫َخ ْير‬
ٌ‫ش ْهر‬ ٌِ ‫“ ِمنٌْ أَ ْل‬Bin aydan daha hayırlı.” Bin aydan hayırlı bir gecede kazanılıyor. Böyle bir
َ ‫ف‬
nimeti Cenab-ı Hakk Rasülullah efendimiz yüzü suyu hürmetine ama sadece bir birlik
verdiği kullarına nasip ediyor. Bir gecede bin aydan daha fazla amel yollamak var
ama bir gecenin karşılığını kazanmak var. Bir hurma kazanmak var, ‫ساب‬ َ ‫بِ َغ ْي ٌِر ِح‬
milyonlarca hurmayı ahirete yollayı bilmek var.
Bizim Ramazan-ı Şeriften memnun olmamız mühim değil, önemli olan
Ramazan-ı Şerifin bizlerden memnun olmasıdır. En büyük şefaatçi Kuran-ı Kerimdir,
Kelamullahtır. Bizim talebelerimiz Kuran-ı Kerimi göğsünün üstünde taşır, neden?
Çünkü Kelamullah’ın ne olduğunu bu topluluk bilir.
Ramazan-ı Şerif’iniz mübarek olsun. İnşallah bin aydan daha hayırlı olan
günü ve bu geceleri en güzel şekilde değerlendirip Hz. Üstazımıza, pîranımıza,
Rasülullah Efendimize lâik hizmetlerde bulunmak nasip etsin.

77
HATİMLERİMİZ
Fikren, zikren, ruhen, hatimlerimizle, sohbetlerimizle bu topluluğun
içerisindeyiz.
Hatimde Cenab-ı Hakk, sual ediyor Melaike-i Kiram’a onlar beni zikretmek
için bir araya geldiler, beni zikrediyorlar. Beni gördüler mi? Hayır. Beni görselerdi, çok
daha fazla… Cenneti, cehennemi gördüler mi? Hayır. Görmüş olsalar; ama biz görmüş
kadar iman ediyoruz, inanıyoruz elhamdülillah. O Rabıta-ı Şerife’nin verdiği tesirle…
Bu topluluğun mensupları bu hatim halkalarını inşallah hiçbir zaman
bırakmayacaktır.
Bu davanın kadrini kıymetini bilmek, bu davaya sımsıkı sarılmak demek,
hiçbir zaman bu hatim halkasını terk etmemek demektir. Eski dönemlerde zaman
zaman oluyordu; buradan mezun olmuş bağı, zaman içerisinde zaiflemiş. (Hz.
Üstazımız “Zaiif” diye buyururlardı. Asla zayıf demezdi.) İnşallah hiç kimse öyle
olmayacak.
Bu yolu bulmanız hiç tesadüf değil. Olmaz olamaz. Siz tesadüfen burada
değilsiniz. Buralara rastgele insan gelemez. Hazreti Üstazımızın huzurunda
bulunmamız, hatim halkalarına katılmamız hatta buranın çayını içmek bile tesadüf
değildir.
Tevafuk vardır tesadüf diye bir şey yoktur. Cenab-ı hakk böyle bir nimeti
nasip etmiş işte onlarında bu işin hakkını verebilmesi için elinden gelen her türlü
imkânı bizler seferber etmek üzere zaten her türlü onlarca kardeşimiz, ihvanımız
hatim halkasında buraya hizmet eden kardeşlerimiz de var.
Sizin burada olmanız cenab-ı hakkın hidayet rüzgârının bir tecellisi
demektir. Burada olduğumuz gibi Hz. Üstazımızın defterinde evlat diye kayıt olmak
lazım. Burada görünür. Hatime katılır. Acaba o defterde kayıtlımıdır. İnşallah
kıyamete kadar zayi olmadan o defterde kayıtlı oluruz. Himmet tek taraflı olmaz.
Bizler gayret edeceğiz. Hz. üstazımızın himmeti ve teveccühü devam edecek.
Nasıl ki elektrik hidroelektrik santralinden direk olarak alınamıyor,
merhalelerden geçerek şehirlere, ilçelere, köylere gelmesi için hatta çeşitli belgeler
onaylandıktan, izinler alındıktan sonra kullanılabiliyorsa maneviyat da böyledir. Bu
hatim halkalarında, buralarda da olmak böyledir. Bu hatim halkaları hülasanın
hülasasıdır, yani özün özün özüdür. Allah bu halkalardan bizleri ayırmasın.
Büyüklerimiz talebelere baktıkları zaman, talebelerde iyi bir hal
gördüklerinde “Bunların hocası kim?” diye sorarlardı. Şimdi benim de ihvana bakıp

78
“Bunların hatim hocası kim?” diye sormam lazım. Hatim hocasının keyfiyeti gruba
sirayet eder. Hocalarımızın keyfiyeti de talebelere ve ihvana sirayet eder.
Hatim halkalarına oturmakla kısa sürede fersah fersah mesafe kat
ediyorsunuz. Hz. Üstazımız ümmeti Muhammed’in diğerlerinde bu yolda olması için
dua ederlerdi.
“Söylenilen yerlerin hepsi hatim yapılan yerler… Yapmış olduğumuz
hatimler ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin hülasasıdır. Dışarıdaki insanlar bu
hatimlerin değerini bilselerdi bize yer kalmazdı; ancak anlayamazlar…
Hatimlerden sonra, 3‫ورا لكم‬
ً ‫ قومو َم ْغف‬nidâsı gelir. Hz. Allah bizi bu hatim
halkalarından ayırmasın.
Hatim halkasının başında olmak demek en yüksek derecede olmak demek
değildir. Kendimizi halkadakilerden en alt seviyede göreceğiz. Böyle olması lazım. O
halkadakilerin derecesini bilemezsiniz, dereceyi veren Allah’tır. Benim burada
yüksekte oturmam sizlerin beni rahat görmeniz için. (Arka safı işaret ederek) Biz de
30 sene en arkada, orada oturduk. En rahat yer orasıdır. Kendimizi üstün
görmeyeceğiz.
Hatim halkasında oturmak demek başında Hz. Üstazımızın oturduğu, hatta
daha ötesi Silsile-i Sadatımızın, Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem efendimizin
başında bulunduğu halkada oturmak demektir. Cenab-ı Hak bu halkanın dışında
kalmaktan muhafaza buyursun.
Bu hatim halkalarında bulunmak en büyük kazanç. Dünyanın her tarafını
bin yıl gezseniz, bulacağınız en büyük hazine bu yolda, bu hatim halkalarında
bulunmaktır.
Bakıyoruz hizmette zekâtta hatimde en arka safta olan kardeşlerimiz
konuşmada en ön saftalar. Aklınca tenkit ediyor. Hizmetlere en çok koşanlar ise zaten
bunu yapmaz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Hadis-i Şerifi var; 3 şey ömürden sayılmaz;
ömrü ziyadeleştirir. Birisi de hatim halkalarıdır. Sadaka vesaire de var ama şimdi
bizim mevzuumuz bu olduğu için bundan bahsediyoruz.

‫اجتَ َمعوا يذْكرو َن اهللَ ال يريدو َن‬ ِ ِ


ْ ‫ ماَ م ْن قَ ْوم‬: ‫عن انس بن مالك رضى اهلل عنه عن رسول اهلل صلى اهلل عليه و سلم قال‬
3

ِ ِ ِ
‫لت سيّأاتكم حسنات‬ ً ‫بذالك االَّ َو ْج َهه االَّ نا داه ْم َمناد من السماء ا ْن قومو َم ْغف‬
ْ ‫ورا لكم ق ْد ب ّد‬ َ
Müsned-i Ahmed

79
Hatim halkalarının başı ve sonu aynı yere bağlıdır. Önemli olan bu halkanın
içinde olmaktır. Hatim halkası, hizmet halkası. İkisi de aynı halkadır. Hizmetin en
arkasında bile gözükse yine buraya dâhildir. Öyle kardeşlerimiz var ki; onu
bilmezsiniz, adını duymazsınız ama ben biliyorum; sessiz, sakin. Ama öyle büyük
hizmetlerde bulunuyor ki; emeğiyle, gayretiyle, bu yola olan bağlılığıyla, duasıyla ön
saflardadır aslında.
Bizler nasıl ki gökyüzündeki yıldızlara baktığımız zaman onları parlak
görüyorsak; melekler de hatim halkalarına baktıklarında, hatim halkalarını öyle
parlak görüyorlar. Hatta bu devirde daha da parlak görüyorlar. Cenab-ı Hakk
adetlerimizi artırarak, daha fazla insana ulaşabilmeyi ve bu hatim halkalarının
ehemmiyetini anlayabilmeyi nasib eylesin. Cenab-ı Hakk bu hatim halkalarından
ayırmasın. 16.12.2012 Hatim Grubu Hocaları Namaz Öncesi

SEMİNERLERİN FAZİLETİ
Seminerlerde Peygamber Efendimiz (S.A.V) ve Hz. Üstazımızın ismi şerifi
bahsedilince hava hemen değişir kim konuşur olursa olsun.
“Seminerlerin hikmeti 3’dür. 1. Bildiklerimizin tekrarı, 2. Disiplin ki onların
disiplin dedikleri bizde merkez-i muhammediyyeye itaat, yani rabıtadır, 3. Daha iyi
nasıl talebe yetiştirilir,
(Seminerlerin olduğunu söyleyen hocalarımıza:) “İhlâsla, samimiyetle bir araya
gelmiş olan bunca hocamızın bulunduğu yere Hz. Üstazımız muhakkak teşrif eder.
Belki de en büyük istifade bunda olur.
ِِ ِ ِ َ َ‫ومن أَحسن قَ وًال ِم َّمن دعا إِلَى اللَّ ِه وع ِمل صالِحا وق‬
َ ‫ال إِنَّني م َن الْم ْسلم‬
4
‫ين‬ َ ً َ َ ََ ََ ْ ْ َ ْ ْ ََ
“Ben şüphesiz Müslümanlardanım deyip salah ile çalışarak, Allah’a davet eden
kimseden daha güzel sözlü de kim olabilir?” (Hasan ÖZER Hocaefendi, Müsafirhane)
Keyfiyet üzerinde çok duruyoruz seminerler yapıyoruz.
Bu seminerler Piranımızın teveccühüne, nazar etmesine inşallah vesile
olacak. Bir araya gelmemizdeki ilk hedefimiz, Hz. Üstazımızın, Piranımızın nazarına
nail olmaktır. Hz. Üstazımızın nazarları kıyamete kadar üzerimizde olacak inşallah.
Cenab-ı Hakk bizleri bu yola layık eylesin.

4
Denildi ki bu ayet-i kerime, ma’rufu emredip, münkerden nehyedenler hakkında nazil olmuştur. (Bahru’l-
Ulum, Es-Semerkandî)

80
bu seminerlere katılmak istemekle beraber hepsine katılamıyoruz. Ancak
şunu kesin olarak biliyoruz ki, oraya Hazreti Üstazımız ve Piranımız katılıyor. Hazreti
Üstazımız gafillerin ve bizim gözümüze gözükmese de onun manevî tasarrufu ve
muhafazası devam ediyor.
Bu sohbetler, seminerler ufkumuzu açıyor.
Yeni hizmet yılına hazırlık için bu seminerler çok mühimdir.
Seminerler yapılıyor. Sadece İstanbul’da değil diğer bölgelerde de oluyor.
İşte bu seminerler kalitenin artmasına vesile oluyor.
Fitnelerden fesatlardan korunmak, hatim halkalarında olmakla mümkün
olur. Bu da, zamanın sahibine bağlı olmakla olur. Bağlı olanlara bağlı olanlar da var
ki, biz buna muhibban diyoruz. Bu günün muhibbanı, yarının ihvanı. 16.12.2012
Hatim Grubu Hocaları Namaz Öncesi
Seminerler çok mühim. Orada çok büyük mükâfatlar alıyorsunuz. Seminere
gelmekle ahdinizi, taahhütnamenizi yenilemiş oluyorsunuz. 28.12.2012 Orta Asya,
Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz Öncesi
İnşallah bu yapılan seminerler gelecekteki hizmetlerimize taban
oluşturacaktır. Hizmetlerimiz farklı farklı sahalarda devam edecek, fakat hizmet
anlayışımız değişmeyecektir.

81
AŞCILIK VE MUTFAK HİZMETİ
Bu yolun aşçısı, şoförü, kapıcısı hep aynı derecede mühim. Onlarda üzerine
düşen görevleri yaparlar.
Bakın Rabıtanız, yaptığınız yemeğe akseder; bırakın yemeği, yaptığınız çaya
bile akseder. Büyüklerimiz bazen yemeği yedikten sonra, çayı içtikten sonra; “Yemeği
kim yaptı, çayı kim yaptı? Görmek istiyorum, Rabıtası kuvvetliymiş” derlerdi. (Aşçılara
2012)
Biz ihvanımızı, talebelerimizi, şoförlerimizi, aşçılarımızı, arka saf, ön saf diye
ayırt etmeyiz. Bu yolda şoförlük yapmakta kıymetlidir. Aşçılık, 200 kişinin yemeğini
pişirmek çık önemli bir hizmettir. Bu yolun çöpü dahi kıymetlidir. İster yanlış olsun,
ister doğru olsun, sevabıyla, doğrusuyla, yanlışıyla yapılan hizmetlerde önemli olan
ihlâstır. Az önce Almanya’dan gelen talebelere de söyledim. Bu davada ihlâs ile hizmet
eden herkese Hz. Üstazımızın şefaati vaciptir. Bu benim ağzımdan çıkan laf değil bizzat
Hz. Üstazımızın sözüdür. Söylediklerimiz, anlattıklarımız, anlatamadıklarımızın
yanında üçte bir hatta onda bir bile olamaz.
Biz ihvanımızı, talebelerimizi, şoförlerimizi, aşçılarımızı, arka saf, ön saf diye
ayırt etmeyiz. Bu yolda şoförlük yapmakta kıymetlidir. Aşçılık, 200 kişinin yemeğini
pişirmek çık önemli bir hizmettir. Bu yolun çöpü dahi kıymetlidir. İster yanlış olsun,
ister doğru olsun, sevabıyla, doğrusuyla, yanlışıyla yapılan hizmetlerde önemli olan
ihlâstır. Az önce Almanya’dan gelen talebelere de söyledim. Bu davada ihlâs ile hizmet
eden herkese Hz. Üstazımızın şefaati vaciptir. Bu benim ağzımdan çıkan laf değil bizzat
Hz. Üstazımızın sözüdür. Söylediklerimiz, anlattıklarımız, anlatamadıklarımızın
yanında üçte bir hatta onda bir bile olamaz.
İnşallah bu yapılan seminerler gelecekteki hizmetlerimize taban
oluşturacaktır. Hizmetlerimiz farklı farklı sahalarda devam edecek, fakat hizmet
anlayışımız değişmeyecektir.
Maneviyatsız ve rabıtasız itaatin olmayacağı gibi ihlâs ve samimiyette
olmaz. Bunu diğer topluluklarda uzun süre göremeyiz. Her ne kadar belirli bir süre
görülse de bir süre sonra biter. Bunu diğer toplulukları ayırmak ve tahkir için
söylemiyorum. Ancak şunu diyorum: Maneviyatsız ve rabıtasız itaatin olmayacağı gibi
ihlâsta samimiyette olmaz.
Bizde kıskançlık olmaz, paylaşmak lazım.
Aşçı bir kardeşimiz hastalanmış. O hasta haliyle mutfağa gelmiş. Sen
hastasın istirahat et” diyenlere “ben mutfakta dinlenirim” der ve yemeğini yapmaya

82
devam eder. Abimiz o gün o kursumuza teşrif etmişler. “işte ihlâs budur” diyerek
yemeğini yerler. (05.02.2011 Zeytinburnu)
Toplantıda hoca efendinin biri bir hadis-i şerif okudu. “Kim ki Allah yolunda
bir saat nöbet tutarsa yetmiş sene nafile ibadet etmekten hayırlıdır.”Bu nöbet kapıda
olur veya mutfakta olur, fark etmez.
Fazla ikrama gerek yok, (Talebeleri işaret buyurarak) benim ikramım
bunlardır. Bu ikramları da onlar olduğu için kabul ediyorum. Aşçınız var mı, yemekleri
kim yapıyor? (“Hanım kardeşlerimiz yapıyor” denildi.) Ücretli mi? (“Hayır Efendim”
denildi) Ücretli evet; ama onun ücreti maddi değil manevi. Bu yemekleri yapanların ve
yardım edenlerin elleri ateşe değmeyecek. (Solingen-Mitte, ALMANYA 23.09.2012
Pazar)
Ben sizlere sadece aşçı gözüyle bakmıyorum. Sizler Cenab-ı Hakk'ın rızasını
tahsil için bu işi yapıyorsunuz; sadece meslek olarak yapmıyorsunuz. Yaptığınız bu
hizmet Rasülüllah Efendimizin, Piranımızın ve Hazreti Üstazımız'ın rızasını kazanmaya
vesiledir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ne yaparlarmış? Ashab-ı Soffe'nin kaldığı yer
kendi hanelerine bitişikmiş. Onlara kendi mübarek elleri ile yemek götürürlermiş. Bu
hizmet böyle kıymetli bir hizmet. Valide Sultan bizzat Hz. Üstazımız'ın ve talebelerin
aşçılığını yaparmış. Ali Dayı, Mehmet Ali Efendi hep aşçılık yapmışlar talebelerimize.
18.01.2013 Gürcistan'daki Aşçılarımız Namaz Öncesi
(Muhterem Büyüğümüz mes'ül hocamıza hitaben)ٌKardeşlerimizin Arapçaya,
ilmihâle ihtiyaçları varsa onları öğretirsiniz, okutursunuz. 18.01.2013 Gürcistan'daki
Aşçılarımız
İçinizde bu işi para için yapan olduğunu düşünmüyorum. Ben size aşçı gözü
ile bakmıyorum; siz bu işi meslek olsun diye değil, Allah rızasını tahsil için
yapıyorsunuz. Eyzan

83
TALEBE
Hamdolsun Her taraftan gelen talebelerimiz, kardeşlerimiz var.
Hizmetlerimiz kıyamet sabahına kadar devam edecektir. Yılmak yok, hızımızı
kesmeyeceğiz.
Sizin yetiştirdiğiniz talebelere Hz. Üstazımız icazet veriyor.
Talebelerimizi görünce içimiz ısınıyor.
(Tekâmül talebeleri hakkında) “Asıl demirbaşı sormadık. Herkesin tekâmül
okumasını istiyoruz. Bunu her zaman söylüyorum. Yine de tekrar ediyorum. Onlar bu
davanın demirbaşı. Onlara çok ihtiyacımız var. Allah onların adedini ziyade etsin.
Talebelerin hocasıyla ders okuması, kendi aralarında yaptıkları müzakereler
de ibadettir, itaattir.
Talebelerin derslerini takip etmesi, verilen hizmetleri yapması, bu da bir
itaattir.
Gerek lise gerek üniversite talebelerinin başarılı olmasını istiyorum. Fakat
gönlüm, ruhum dâhili ders talebesi arzu ediyor.
Bir bölgede ibtida-î,ihzarî, tekâmül altı ders talebesi oturuştu ise oradaki
hizmetlerde başarı var, nerede bu dâhilî talebe arasındaki fark oturuşmadı ise orada
daha çok çalışmamız lazım. Her bölgede dâhilî ders talebesinin olması lazım.
Hazreti Üstazımız talebeye çok alâka gösterirdi. Her şeyiyle alâkadar olurdu.
Talebelerin muvaffakiyeti, orada vazifeli hocaların muvaffakiyetidir.
Buradaki manevî havayı hissediyoruz. Bunu herkesin hissetmesini isteriz. Bu
davaya hizmet hepimizin boynunun borcudur. Talebelerimiz bu havaya alışıyorlar.
Hatta tekâmül altı talebelerimiz hiç izin kullanmadan hizmete devam ettiler.
Talebelerimizle beraber hepimiz, bu hizmetlerin çerçevesini oluşturuyoruz.
Bu çerçeveyi rengiyle, dengiyle iyi muhafaza etmek lazım.
Şimdi buradan dünyanın her tarafına talebelerimiz dağılacaklar. Herkes
Kur’an-ı Kerim’e hizmet vazifesini en iyi şekilde yapsın. Bazıları bu hizmeti yapmak
istese de bu hizmetler ruhsat ve izne tabiidir.
Asıl olan bu yolun maddesine hürmet ederek, insanları yetiştirmektir. Sizin
gibi talebeleri yetiştirmektir. Talebelerimiz kıymetlidir. Vazifeniz ne olursa olsun,
hepiniz kıymetlisiniz. İsterse dış kapının mandalı olsun. Asıl olan bu yolun içinde
olmaktır. Bunu da irtibatı mâneviyye ve irtibatullah ile alakası olanlar anlayabilir.
Bunu kısaca nasibi olanlar anlar.
84
Talebelerimiz bize emanettir. Öğretmen kardeşlerimize de talebe emanettir.
Önceden de söylediğim gibi emanete riayet bolluk ve bereketi celb eder. Bu bolluk ve
bereketin devam ettiğine ve kıyamete kadar devam edeceğine inanıyorum.
Dünyanın her tarafında hizmet aynı şekilde, talebelerle devam etmektedir,
devam edecektir de. Allah bizi bu kıbleden ayırmasın.
Talebelerimiz çok. Özellikle küçük talebelerimiz ehlisünnet ve’l cemaat
akîdesinin yolunda kıyamet sabahına kadar hizmet edecekler.
İşte şu minik talebeler buraya gelmişler. Ama hepsinin buraya gelmesi şart
değil. Bizler bu çocukların sayılarının artması için uğraşıyoruz.
Sizin buraya gelmenizle kardeşlerimizin selamını aldık. En güzel selam
talebeyle gönderilen selamdır.
Bu kadar talebeyi ne yapacaksınız diye soruyorlar? Ne yapacağımızı ileride
görecekler. Şimdiki konuştuklarımızla beş sene sonraki arasında büyük fark olacak.
Beş sene evvel Avrupa da toplam daimî ders talebe sayısı 276 idi. Şimdi ise sekiz bini
aştı. İleriki senelerde iki yüz, üç yüz, dört yüz diye artacak. Bunları ben söylemiyorum.
Bu sözler benim şahsıma ait değil, Hazreti Üstazımızın sözleridir. Bu hizmet benim
şahsıma ait değil, Hazreti Üstazımızın tasarrufu iledir.
Avrupa’dan gelen talebelerimiz ile Türkiye’deki talebelerimiz arasında hiçbir
fark yok. Hepsinin yüzünde aynı boya, aynı sıbğa bulunuyor. Çünkü onlarda, bizde aynı
çeşmeden içiyor, aynı çeşmeden besleniyoruz.
Talebelerin muvaffakiyeti bizleri temsil ediyor.
Bizim hedefimiz insan ve talebe yetiştirmektir.
Sizleri (talebeleri) ön tarafta gördükçe seviniyoruz. Heyecanımız ve
gayretimiz artıyor, dinleniyoruz.
Bizim talebelerimiz okullarda gözle görülür, elle işaret edilir hale geldiler.
İnşallah önümüzdeki yıllarda bunların sayısı hızla artacak.
Talebelerin fazla olması, binanın fazla olması talebenin heyecanı beni de
heyecanlandırıyor. Bizi de elektriklendiriyor. Bu elektriklenme olması lazım.
Bir bölgemizden tekâmüle ne kadar çok talebe gelirse o bölgemizden
dünyanın her yerinde, hizmetlerimizde daha fazla kişinin bulunması demektir.
Hutbede söylenildiği gibi; Ya hoca olun, ya talebe olun, ya da talebe getiren
olun. Ama dördüncü olmayın.

85
Elhamdülillah talebelerimiz ilim öğrenmekle, ihvanımız da onlara yardım
etmekle cihat ediyorlar.
Bu asırda hizmette koşabilmek için keyfiyet çok mühim. Talebelerimizin de
buna hazır olması lazım.
Afyon bölgesinde on kişi iki yüz elli (250) talebe toplamış. Elhamdülillah.
“Dünya fani, ahiret ise bakidir” bundan birini memnun ederseniz diğerini kurtarırsınız
dünyayı ahirete vesile kılmak lazım.
İlmi okuyanda okumayanda bu yolun talebesidir. İlim okumayanlarda
maneviyatta mesafe kat ettikleri için bu yolun talebesidir. İhvanda talebemizdir.
Talebelerimizin imtihanlarındaki gayreti bu yarışta bende varım demektir.
Bu yolun evvelîde ahiri de talebeliktir ve onlara hizmettir. Küçük talebelere
değer veriyorum bizim büyüklerimizin de yaptığı budur. Küçük kardeşlerimizin o
tertemiz olan dimağlarını güzel bir şekilde şekillendirmek bizim rasülullahın yolunda
gittiğimizin bir ispatıdır.
Bu talebeler bizim vitrinimiz. Bunlar bizleri inşallah en iyi bir şekilde temsil
edecekler.
Gerekirse 10 tane gemi alırım, talebeleri ve hocaları içerisine koyar
uluslararası sulara açılır oralarda okuturuz, oralarda yasak yok. Gerekirse çöllerde
okuturuz. Gobi çölünde okuturuz.
Bir talebemiz ayrılmışsa nasibi olmayabilir. Nasibi yoktur zaten. Ancak bu
kişi öbür âlemde bizden kaynaklandığını söylerse bunun hesabını nasıl vereceğiz?
Hepimiz hesap vereceğiz.
Talebe-i uluma Cenabı Hakk’ın kefaleti vardır.
Nasıl ben sizleri gördüğümde Hz.Üstazımızı hatırlıyorsam, sizlerde talebeleri
gördüğünüzde Hz.Üstazımızı, onların Hz.Üstazımızın evladı olduğunu veya evladı
olmaya aday olduğunu hatırlayın.
Hazretimiz evlatlarımın kesip attığı kör tırnakları dünyaya değişmem,
buyurmuştur. Normal tırnak değil, hani böyle tırnağın yanında ufak kör olanlar var ya,
şeytantırnağı deniyor, onları dünyalara değişmem buyurarak talebelerine ne kadar
değer verdiğini göstermiştir.
Talebelerimiz, sizler, çoğunuz küçük yaşta girdiniz yurtlarımıza. Ufak tefek
hatalar yapılıyor olabilir. O hatalar, idrakler tam gelişmediği için yapılıyor. Onları
görmezden gelmek lazım. Bu iş iki taraflı; talebelerde aynı şekilde, hocalarımıza

86
bakarlarken Hz. Üstazımız’ı görmelidirler, Hz. Üstazımız’ın bir evladı olarak, başımıza
nasp ettiği biri olarak o hocaya bakmalıdırlar. Hocamızda belki o gün uykusuzdur, başı
ağrıyordur, ailevi sıkıntısı vs. olabilir. Hocalarımız vereceği dersin hakkını yüzde yüz
vermeli ve mesuliyetlerini yapmalı ama oldu ya böyle yapamadıysa onun hakkında
konuşup; hoca şöyle yaptı, böyle yaptı, yok şöyle oldu demek olmaz. Siz onları
görmeyeceksiniz. Bir gün sabah uyandığınızda çay soğuk olabilir, kalorifer yanmamış
olabilir; rüzgâr şuradan esti, şu oldu, bu oldu, yemek iyi değildi deyip kesinlikle yurttan
ayrılmak olmaz.
Şimdi bazı kurallar konuluyor kurslarımızda. Peki, neye göre konuluyor?
Bakın kurallar ve kaideler en zayıfa göre konulur. Bu bir kaidedir. En zayıf olanı bile
zayi etmemek için ona göre konulur. Mesela hocalarımız bir kural koyuyor; sekizden,
dokuzdan, ondan sonra çıkmayacaksın, interneti şöyle şöyle kullanacaksın,
yatakhanede şunları şunları yapacaksın vs. vs. diye. Bunlara harfiyen riayet etmeli.
Kimisinin keyfiyeti iyi olabilir ve diyebilir ki ben zaten bunlara uyuyorum neden şöyle
neden böyle. Hayır, öyle denilmemeli. Kurallar en zayıfı bile zayi etmemek için konulur.
Ben güçlüyüm zayi olmam demeyin.
İşte Cenab-ı Hakk’ın vazifelendirdiği O Zat-ı Şerif’in evlatları, sizler,
kaldırdığınız bu eller yeryüzünün devamının teminatıdır. 09.09.2012 Pazar Namaz
Sonrası
Değerlerimizi muhafaza edeceğiz. Kurban için olsun başka hizmetler vesilesi
ile olsun oralara giden kardeşlerimizin de çok dikkatli olması lazım. Neyi temsil
ettiğimizin farkında olmamız lazım. Talebelerimiz de öyle, ihvanımız da öyle,
hocalarımız zaten öyle. Temsil ettiğimiz yeri hiçbir zaman unutmayacağız. 05.10.2012
Cuma Namaz Sonrası
Ben küçük talebelerimize çok ehemmiyet veriyorum. İnşallah bu
talebelerimiz bu bayrağı devralacaklar ve daha da ileriye götürecekler. Keyfiyet de çok
önemli. Kıyamete kadar, yeryüzü var olduğu müddetçe, bu usul, bu üslub ve bu
keyfiyet devam edecek inşallah. 23.11.2012 Cuma Namaz Sonrası
Buradaki talebelerimiz zekiler, akılları müsait, inşallah tekâmül okumaya da
bekliyoruz. Sizlere bu imkânlar verilmiş. İnşallah en iyi şekilde istifade edersiniz. Allah
size bu topluluğa mensup olmayı nasib etmiş. Sizler daha gençsiniz bunun kıymetini bu
yaşlarda anlayamazsınız. Anlarsınız da tam anlayamazsınız. Ama yaş ilerledikçe bu
davaya mensup olmanın kıymetini daha iyi anlayacaksınız. Keyfiyet de, ilim de hemen
hâsıl olmaz, zamanla teşekkül eder. 16.12.2012 Namaz Öncesi

87
Bütün makamları mevkileri verseler bir talebenin keyfiyeti haiz olup
mezuniyetten sonra ettiği hizmetin karşılığı olarak aldığı şey yanında milyonda bir bile
değildir.
Talebelerimiz, sizler, çoğunuz küçük yaşta girdiniz yurtlarımıza. Ufak tefek
hatalar yapılıyor olabilir. O hatalar, idrakler tam gelişmediği için yapılıyor. Onları
görmezden gelmek lazım. Bu iş iki taraflı; talebelerde aynı şekilde, hocalarımıza
bakarlarken Hz. Üstazımız’ı görmelidirler, Hz. Üstazımız’ın bir evladı olarak, başımıza
nasp ettiği biri olarak o hocaya bakmalıdırlar. Hocamızda belki o gün uykusuzdur, başı
ağrıyordur, ailevi sıkıntısı vs. olabilir. Hocalarımız vereceği dersin hakkını yüzde yüz
vermeli ve mesuliyetlerini yapmalı ama oldu ya böyle yapamadıysa onun hakkında
konuşup; hoca şöyle yaptı, böyle yaptı, yok şöyle oldu demek olmaz. Siz onları
görmeyeceksiniz. Bir gün sabah uyandığınızda çay soğuk olabilir, kalorifer yanmamış
olabilir; rüzgâr şuradan esti, şu oldu, bu oldu, yemek iyi değildi deyip kesinlikle yurttan
ayrılınmaz.

88
HOCAEFENDİ VE VAZİFESİ
Hocalarımızın her birinin kendine göre gayreti var, bu nispette de iyiye gidiş
var. Hizmetlerimizde bu güne kadar ki en düşük zayiat rakamlarına ulaştık. İnşallah
böyle gayret etmeye devam edersek daha iyi olacak.
Bizim için şu, bu kurstan mezun olmanız önemli değildir. Önemli olan manevi
icazeti almalarıdır. Bu icazetin altında yolumuzun büyüklerin mührü vardır. O
görünmez. Bunu biz daha iyi görüyoruz. Bu manevi icazet dünyada alınacak makam ve
mertebelerin en yükseğidir. İcazeti alsın ya da almasın, yolumuzda hizmet edenler
aynıdır. Şu makam, bu makam önemli değildir.
Allaha çok şükür dünyanın her yerinde hizmet bayrağı dalgalanıyor. Bu
bayrağın ne olduğunu size anlatsam saatler sürer. Buradan mezun olan kardeşlerimiz
dünyanın her yerine gidip bu bayrağı dalgalandırıyor...
Nasıl ki Sahabe-i Kiram dünyanın dört bir yanına, ta İstanbul’a kadar bir
kişinin hidayetine vesile olabilmek için geldiyse, sizde gidilebilecek her yere, her
mahalle gideceksiniz.
Verilen o icazet, o şahadetname, o diploma güneşin doğup battığı her yerde
geçerlidir. Bu altın bir anahtardır. İşte o icazetname izleri takip etmenizi sağlıyor.
Hizmet için gidecekleri yerleri kurada çıkmış gibi görmesinler. Gerçek yüzünü
iyi görsünler; bu manevi bir şeydir. Burada öğrendikleri ilimleri, usul ve adabı oradaki
talebelere öğretip buralara, tekâmüle talebe gönderecekler.
Rasülüllah Efendimizin tespit ettiği hizmet mahallerinin benzerleri olan
dünyanın binlerce noktasında, gittiğiniz hizmet mahallerinizde biliniz ki oradaki nöbet
mahallerini tespit eden, o nöbet mahallerine sizi tayin eden bizzat Rasülüllah
Efendimizdir. (07.06.2012_Anadolu Yakası İcazet Merasimi)
Şu hocamız şuraya gitsin denildiğinde o olmadan hizmet olmaz diye
müdahale edenler var. Bu binde bir çıkar.
Bazı tecrübeli hocalarımız dâhili derslere girmiyorlar. Diyorlar ki biz sair
işlere bakıyoruz. Hatırlatırım ki Hz. Üstazımız elif-be cüzü okutmuşlar. Bu okutma işi
çok önemlidir.
Bizim hocalara verdiğimiz hediye sembolik bir hediyedir. Ahirette karşılığı
milyonlarla ölçülmez. Hz. Allah’ın bereketi üzerimizde devam etmektedir, bunu
görüyoruz. Hz Allah bizi ilim ve zikir meclislerinden ayırmasın. Hz Allah hepimizi
muvaffak kılsın.

89
Hocalarımız, talebelerimiz, bu yolun bağlıları hizmet ediyorlar. Onlar
müktedâ bih’tir. Hadis-i Şerif’te buyruluyor ki “Allah yolunda hizmet edenlerden gam
ve keder kaldırılır.” Allah yolunda hizmet etmek, cennete ulaşmaya bir vasıtadır.
Bir insanın hidayetine vesile olmaya, rızay-ı İlahi'yi kazanmaya çalışıyoruz.
Hep söylediğimiz şey kalbi birlik ve ruhi aheng içerisinde olmamız bu, bu topluluğa
mahsus bir şey. Dışarıdakilerin hepsinde tefrika var, tefrike onların şiarındandır.
Sizin karneleriniz, sınav sonuçlarınız, muvaffakiyetiniz, hocalarınızın
muvaffakiyetini gösterir. Sizin muvaffak olmanız bizim muvaffak olmamız, davanın
muvaffak olmasıdır, Süleymanlıların muvaffakiyetidir.
Peygamber efendimiz ilmi taleb edenin rızkına Allah kefildir buyurmuş. Var
mı hocalarımızdan talebelerimizden sıkıntı çeken; yok. İşte bu Hz. Allah'ın kefaletinin
delilidir.
Malınız, mülkünüz, ilminiz ve gayretinizle; ihvanı, muhasebecisi ve hocası ile
sizler dini celili İslam’ın tervici ve tecdidi için çalışıyorsunuz. Onun için, en değerli, en
kıymetli işi yapıyorsunuz.
Maşallah genç hocalarımız gayret ediyorlar. Bazen duyuyoruz, tek tük de
olsa sabır edemeyenler, zorluklara tahammül edemeyenler oluyor. Sizler bu zorlukların
üstesinden geleceksiniz; bu bayrağı bırakmayacaksınız. Gayret edeceksiniz, talebe
yetiştireceksiniz.
Allah yolunda olan bir kardeşinin ihtiyacını gidermek, Allah indinde büyük
mazhariyetlere ve muvaffakiyetlere vesile olur ki; talebelerimiz, ihvanımızın özellikle
hocalarımız buradalar ve bunun için gayret ediyorlar. Sırf Allah rızası için Müslüman
Kardeşi’nin ihtiyacını görmeye çalışıyorlar.
Sahabe-i Kiramdan bir zat itikâfta iken bir Müslüman kardeşinin, ama Allah
yolunda hizmet eden kardeşinin, ihtiyacını gidermek için itikâftan çıkıyor ve Rasülüllah
(sav)’in şu Hadis-i Şerifi’ni söylüyor: “Kim ki Allah yolunda olan Müslüman Kardeşi’nin
ihtiyacını giderirse ona 10 itikâf sevabı vardır.”
İlim öğrenmek onu öğretmekle, bunun için çaba sarf etmekle. Dünyanın dört
bir yanına ilim götürüyorsunuz. İlmin zekâtı yüzde yüzdür. Yani öğrendiğinin tamamını
bir başkasına öğretmekledir.
Talebelerimiz, sizler, çoğunuz küçük yaşta girdiniz yurtlarımıza. Ufak tefek
hatalar yapılıyor olabilir. O hatalar, idrakler tam gelişmediği için yapılıyor. Onları
görmezden gelmek lazım. Bu iş iki taraflı; talebelerde aynı şekilde, hocalarımıza
bakarlarken Hz. Üstazımız’ı görmelidirler, Hz. Üstazımız’ın bir evladı olarak, başımıza

90
nasp ettiği biri olarak o hocaya bakmalıdırlar. Hocamızda belki o gün uykusuzdur, başı
ağrıyordur, ailevi sıkıntısı vs. olabilir. Hocalarımız vereceği dersin hakkını yüzde yüz
vermeli ve mesuliyetlerini yapmalı ama oldu ya böyle yapamadıysa onun hakkında
konuşup; hoca şöyle yaptı, böyle yaptı, yok şöyle oldu demek olmaz. Siz onları
görmeyeceksiniz. Bir gün sabah uyandığınızda çay soğuk olabilir, kalorifer yanmamış
olabilir; rüzgâr şuradan esti, şu oldu, bu oldu, yemek iyi değildi deyip kesinlikle yurttan
ayrılınmaz.
Şimdi bazı kurallar konuluyor kurslarımızda. Peki, neye göre konuluyor?
Bakın kurallar ve kaideler en zayıfa göre konulur. Bu bir kaidedir. En zayıf olanı bile
zayi etmemek için ona göre konulur. Mesela hocalarımız bir kural koyuyor; sekizden,
dokuzdan, ondan sonra çıkmayacaksın, interneti şöyle şöyle kullanacaksın,
yatakhanede şunları şunları yapacaksın vs. vs. diye. Bunlara harfiyen riayet etmeli.
Kimisinin keyfiyeti iyi olabilir ve diyebilir ki ben zaten bunlara uyuyorum neden şöyle
neden böyle. Hayır, öyle denilmemeli. Kurallar en zayıfı bile zayi etmemek için konulur.
Ben güçlüyüm zayi olmam demeyin.
Hocanın keyfiyeti, ihvanın, talebenin keyfiyeti çok önemli. Hoca keyfiyete
haiz olacak ki, talebe de öyle olsun.
Keyfiyet ne demek. Bakın keyfiyetin artması demek Cenab-ı Hakk’a
yaklaşmak demektir. Hocalarımızın, öğretmenlerimizin keyfiyeti çok önemli. Hususiyle
hocalarımızın, ihvanımızın keyfiyeti arttıkça, şuur arttıkça bu yola merbutiyet artar ve
bu dava daha iyi anlaşılır. Keyfiyet, şuur Hz. Üstazımız’a olan vaadimize yapışmakla
alakalıdır.
Okulumuz, karnelerimiz, çeşitli şirketlerle ticaretimizin hepsi hizmet için,
Kur’an-ı Kerim'i okutmak için. Bu hizmeti yapmaya kararlıyız. Başkaları, falanca,
filanca, ne yapmış bilemem, bizim gayemiz kıyamete kadar Kuran’a hizmet olacaktır.
Hz. Allah şartları hep lehimize halk ediyor. Şartlar ne olursa olsun kıyamete kadar bu
hizmeti yapmaya kararlıyız.
Bu davadan hiçbir maddi menfaat beklememek lazım. Hatta kendimiz her
şeyimizi vermemiz, Allah’tan beklememiz lazım. Zaten ihlâsla hizmet edene Hazreti
Allah misli misli verir. Bu dünyada vermezse ahirette verir.
Hocalar ne kadar iyi olursa talebe o kadar iyi olur. Hocaların talebeleri çok
iyi yetiştirmesi lazım. Sizin yetiştirdiğiniz talebelere Hz. Üstazımız icazet veriyor. Çok iyi
yetiştirmek sizin elinizde. Ona göre gayret edin.

91
“Talebeye emir sigasıyla hitap etmemeli.” Hazreti Üstazımız 12 yaşındaki
çocuğa “siz” diye hitap ediyor. Tabi onun gelecekteki halini görerek, ama bir terbiye
usulü olarak “siz” diyor.
Çeşme başındaki kardeşlerimiz sizlersiniz. Yukarıda da söylenildiği gibi sizler
Hz. Üstazımız’ın vekillerisiniz. Din-i ilimleri yayma vazifesi ile vazifelisiniz. İlmin
anahtarları sizde. Bu yol zaten Rasülüllah Efendimiz’den gelen yol. İşte bu yol
çeşmenin başına çıkıyor. Bunları hep dile getiriyoruz ki daha iyi hizmet edilsin.
07.09.2012 Cuma Namaz Sonrası
Biliyorsunuz ki Rasülüllah Efendimiz (s.a.v) o zaman hizmeti ifade eden kılıcı
göstererek: “Bu kılıcın hakkını kim verecek?” buyurmuşlar. Sizlerde en iyi şekilde Din-i
Celil-i İslam’a hizmet ederek o kılıcın hakkını vermiş olacaksınız. Hz. Üstazımız’ın
Cenab-ı Hakk’a arz ettiği; “Bu Din’in ihyası için beklenen hizmeti yapacak” dediği
kimseler sizlersiniz. Bu çok büyük bir nimet; aynı zamanda bu hizmeti yapanlar için çok
büyük bir mesuliyet. Cenab-ı Hakk bu mesuliyeti idrak edebilmeyi nasip eylesin.
07.09.2012 Cuma Namaz Sonrası
Yurt dışında hizmet eden kardeşlerimize gıpta ediyorum. Onlar oralarda
doğru ile eğriyi, doğru ile yanlışı birbirinden ayırt etmeyi insanlara öğretiyorlar.
İnsanların hidayetine vesile oluyorlar. O yüzden yurt dışından gelenlere ayrı bir
ihtimam gösteriyorum. 09.09.2012 Pazar
Bu devirde irşat vazifesi kime verilmiş? Hz. Üstazımız’a verilmiş. Onun
çevresinde olan sizlerde buna vesile olmak için gayret ediyorsunuz. Kur’an-ı Kerim’e
hizmet, dünyada yapılabilecek en değerli, en kıymetli, en büyük şeydir. Dışarıdaki
sistemi görüyorsunuz. Öyle bir sistem kurmuşlar ki, bu sistemle gençlerin ve diğer
insanların kafasını karıştıracaklar, bulandıracaklar ve onları istedikleri gibi
yönlendirecekler, yönetecekler. 09.09.2012
Maşallah. Sizlerle iftihar ediyoruz, sizin de iftihar etmeniz lazım. Talebe
olmazsa hoca olmaz, hoca olmazda talebe olmaz, ikisi birbirine bağlı. Sizler birbirinize
sımsıkı tutunmuşsunuz ki bu talebeler böyle yetişmiş. İzmit-Adapazarı Tekâmül Altı Ve
Ders Hocaları 30.09.2012 Namaz Öncesi
Sizin gittiğiniz yolda gitmek, bu yolda gidebilmek, Hz. Üstazımız’a,
Pîranımız’a, Rasülüllah Efendimiz’e yakın olmanın yoludur. Bu talebelere yakın olmak
Hz. Üstazımız’a yakın olmaktır. Eyzan
Daimi grup demek cevher demektir, hep bahsediyorum bir vücutta iskelet ne
demekse daimi grup da o demektir. İzmit-Adapazarı Tekâmül Altı Ve Ders Hocaları
30.09.2012
92
Sizden önce burada daimi grup hocaları ile görüştük. Haftaya da ders grubu
toplantıları var. Onlara da söyledim. Onlar bizim için çok önemli, en ön saflarda.
Birebir talebenin işi ile meşgul olmak demek, hizmetin en ön safında yer almak
demektir. Allah yolunda birinci safta mücâhede etmek ne ise, onlar da, onlara yardım
edenler de öyledir. 30.09.2012 Pazar
Hocalarımız hizmetlerin programı için, bu ilimlerden kar edebilmek için
uğraşıyorlar. 07.10.2012 Pazar Namaz Sonrası
Uzaktan gelenleri soruyorum; Afrika’dan Ortadoğu’dan Asya’dan gelenler
oluyor. Uzaktan gelenlere hüsn-i zannım var, hüsn-i kabulüm var. Onların daha çok
himmet ve teveccühe ihtiyacı var. Hazreti Üstazımız’ın teveccühü her yerde bizimle
zaten; ama uzaktan gelenlere daha çok teveccüh ettiğini ümit ediyorum ki zaten öyle.
Onların da ona göre gayret etmesi lazım. 11.11.2012 Pazar (Namaz Sonrası)
Dâhili dersler bizim için çok mühim. Biz bu işi ciddiye alıyoruz. Cenab-ı Hakk,
o hocalarımıza bu işin ehemmiyetini hakkıyla anlamalarını ve ehemmiyetini
anlamakta daim olabilmeyi nasib eylesin. 18.11.2012 Pazar Namaz Sonrası
Önümde şöyle bir dosya var. Size de bundan bahsetmek
istiyorum:“İdarecilerimizin Maiyetindeki Personelini Samimi Bir Şekilde Dinleyerek
Ferdi Görüşme Yapmalarının Usul ve Ehemmiyeti.”Zaten olması gereken bu; samimi
bir şekilde dinleyip onlarla ilgilenmek… Acaba bunu idarecilere vermek ‘zül’ müdür
diye düşünüyorum. Zaten yapmaları gereken bu; bu usul üzere olmak, onlara samimi
davranmak. Onları dinlemeleri lazım, bu ilgiyi alakayı göstermeleri lazım. Şimdi
bırakın hoca efendilere olan tavrını, talebelerine olan tavrı da böyle olmalı. Onları
ileride bu yola hizmet edecek olan Hz. Üstazımız’ın bir evladı olarak görmeleri lazım.
Ben küçük talebelerimize baktığımda onları 10-15 yaşında çocuklar olarak
görmüyorum; onları, ileride bu hizmeti sırtlayacak, Hz. Üstazımız’ın izinde hizmet
edecek talebeler olarak görüyorum. Bu yüzden önlerinde ceketimi ilikliyorum. Benim
hepinize hüsnü zannım var. 25.11.2012 Pazar N Sonrası
Hocalarımız zaten çeşmenin başını tutmuşlar, tutmaya da devam edecekler
inşallah. Hz. Üstazımız’ın huzuruna, bu yola hizmet eden bir hoca efendi olarak
çıkmaktan daha büyük bir şeref yok. Bundan daha büyük bir şeref aramayın.
23.11.2012 Namaz Öncesi
Buralar ribat mahalleridir. Ribat mahallinin ne olduğunu biliyorsunuz. Zaten
hayatınız bunu anlayabilmekle geçecek. Ribat cihattan efdaldir. Bakın, buralarda,
ribat mahallerinde kılınan bir namaz, diğer yerlerdeki 2 milyon namaza denktir. Yani, 1
rekât kılıyorsunuz, 2 milyon rekât oluyor. Bu ne demek? Bu ne büyük bir mükâfat.

93
Bunu insanın aklı ve hafsalı almıyor. Bunun kıymetini anlayabilmeyi Cenab-ı Hakk
nasib eylesin. 30.11.2012 Cuma
‘Ribat mahallerinde kılınan bir rekât namaz, 2 milyon rekâta denktir.’ Bakın
bunu başka nerede bulacaksınız. İşte böyle milyonlarla ifade edilecek kadar büyük
mükâfatı var. Bu ne demek? Dünya şartlarında kantarlar dahi tartamaz bunu.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v)’in birkaç kelimeden oluşan cümlesi ne kadar ağır; bir ömre
bedel.“Ribat mahallerinde yapılan bir günlük hizmet dünyadan ve içerisindeki her
şeyden daha hayırlıdır.” Bu yüzden, dünyanın her yerine giden hocalarımız ve orada
bulunan talebelerimiz büyük bir hizmet yapmış oluyorlar. Sadece hocalarımızın,
talebelerimizin değil, ihvanımızın da o nöbet mahallerinde yaptıkları hizmetler o
derece makbul. Bu küçük talebelerimiz de bu hizmeti, bu nöbeti devam ettirecekler
inşallah. Onlar da bu yüzden çok kıymetli. 30.11.2012 Cuma
Bakın Rasülüllah Efendimiz hal-i hayatındayken bir zat varmış, niyeti hem o,
hem o imiş. Bir gün harbe çıkmak için Sahabe-i Kiram hazırlık yaparlarken içlerinden
bir tanesi: “Yarın harbe gideceğim teçhizat alayım” diye çarşıya çıkmış. Orada bir su
kırbası, bir su testisi bulmuş. Bakmış ki kıymetinin altında bir fiyata satılıyor: “Ben onu
satın alayım, harpten dönünce daha yüksek bir meblağa satarım, para da kazanırım.”
diye düşünmüş. O gece rüyasında iki melek görmüş, o melekler harbe çıkacakların
listesini yazıyorlarmış. Listede şöyle yazılı imiş; şu şu kişiler harpte şehit olacak, şu şu
kişiler gazi olacak, şu şu kişiler seyahate gidiyor, şu şu kişiler de ticarete gidiyor. Bir
bakmış ki, kendi ismi ticarete gidenler arasında yazılı. O zat meleklere demiş ki:
“Durun neden benim ismimi buraya yazdınız? Ben Allah yolunda harbe gideceğim.”
Öyle diyince melekler: “Peki, o zaman senin isminin karşısına harp ve ticaret yazalım;
hangisi olduğunu Cenab-ı Hakk bilir, biz böyle yazalım” demişler. Bakın ameller
niyetlere göredir. Bu çok ince bir çizgi, bazen nelere mal oluyor… 02.12.2012 (Manisa)
Namaz Öncesi
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bir Hadis-i Şerif’i var. “Bu hizmetleri
yaparken hizmet sevincini duyanlara, bütün eşyalar da hizmet etmekten mesrur olur.”
09.12.2012 Pazar Namaz Sonrası
Burada Ankara Bölgesi’nde talebe temininde muvaffak olmuş ihvanımız var.
Ankara Bölgesi’nden gelen ihvanımız el kaldırabilirler mi Maşallah. Listenin birinci
sırasında 70 talebe bulan kardeşimizi görebilir miyim? Mesleğiniz nedir?
(“Müteahhidim Efendim.” denildi) Meslek müteahhitlik; ama bunda muvaffak
olmuşsunuz. Demek ki taahhütname sağlam. 24 talebe bulan var, 14 talebe bulan var,
en az 6. Ama 6 talebe de az değil. Kemal Bey Ağabeyimiz bu hususa çok dikkat
ederlerdi… Bunu niçin yapıyorsunuz? Hz Üstazımız’a yakın olmak için yapıyorsunuz.
94
Zaten Hz Üstazımız’a yakınsınız. Hz Üstazımız’a yakın olmak demek Peygamber
Efendimize yakın olmak demektir, Hz Allah’a yakın olmak demektir. Cenab-ı Hakk
Davud (a.s.)’a mizanı göstermiş. Davud (a.s.) bakmış ki mizanın bir ucu şarkta, bir ucu
garpta, mizanın azametinden düşüp bayılmış, ‘Ya Rabbi bu kadar mizan nasıl
doldurulacak’ diye hayrete düşmüş. Bunun üzerine Cenab-ı Hakk: “Ya Davud! Ahir
zamanda öyle kullarım gelecek ki, bir hurma tanesiyle de olsa, bir talebe bulmakla da
olsa bu mizanı dolduracak.” buyurmuş.
İhlasla, samimiyetle bulunan bir talebe, o mizanı dolduracak inşallah. Bunu, bu
zamanda yapmak çok kıymetli. Bu kadar küfrün arasında bunu yapabilmek çok
önemli. Sadece talebe bulmak yetmez, bulduktan sonra da ilgileneceksiniz. 09.12.2012
NAMAZ ÖNCESİ Ankara, Denizli
İnsan hizmet ettikçe sürurlanır. Yani siz hizmet ettikçe eşya da sürur edecek,
size hizmet edecek. İşte bütün dünyanın, hizmet edenlere hizmet etmesi bu demek.
Hele ki talebe bulanlar... 09.12.2012 Pazar Namaz Sonrası
Biz hizmetlere yapıştıkça, dünya da peşimizden koşmaya mecburdur.
31.08.2012 Cuma
Konuştuğumuz her şey, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflere dayanır. O fasih
kavilleri insanlara anlatmak için, onu anlayabilecek ilim ehlini yetiştirmek için
uğraşıyoruz. 09.12.2012 Anaokulları Komisyonu Pazar
Hz. üstazımız dört vasıta ile topçulara gidiyordu. O zamanın imkânları ile
nasıl gidiliyordu? Topçulardaki camimizi biliyorsunuz değil mi? İki baraka var, caminin
hemen yanında. Barakalardan birisi büyük birisi küçük. Odalardan büyük olanında
kalıp tahtadan yapılmış ranzalar vardı. Talebeler Anadolu'dan yataklarını kendileri
getiriyorlardı. Talebelerimiz, hocalarımız, baksınlar şimdi. Bu refaha baksınlar. Dersi
de yatak odalarında okuyup diğer odada yemek yiyorlardı. Tuvalet, lavaboları yok;
Caminin tuvaletini, lavabolarını kullanıyorlardı. Odada kaba betonun üzerine yere
sadece bir hasır seriliyor ve onun üzerinde ders okunuyordu. Düşünsenize ne kadar
rahat olabilir ki? Onlar Hz. Üstazımız'ın karşısına geliyorlar, okuyorlar ve bunun
karşılığını sadece Cenab-ı Hakk'dan bekliyorlardı, hiç şikâyet etmiyorlardı. Şimdi
geçenlerde bir mektup geldi. Bir hoca efendi... Diyor ki ben emekliyim, 40 yıl hizmet
ettim, (devletten aldığını da söylemiyor) şimdi 500 TL veriliyor mazot parama
yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor.... Size verilen hediyeler yaptığınız hizmetin karşılığı
değil. Bizim topluluğumuz satın alma gücü en yüksek olan topluluktur. Size verilen
hediyelerde böyledir. Bunun bereketi bire yüz, bire bin, bire milyon bereketi var.
Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını Kabulü (01.01.2012)

95
Peygamberimizin etrafındaki Eshaba bakınız. Musab Bin Umeyr. Mübarek’i
anlatmak kitaplara, destanlara sığmaz. Âlim, abid, hafız, zahid, müderris bütün
kelimeleri sonuna kadar dizsek yetmez. Mekke'nin en zengin ailelerinden birisinin
çocuğu. Günde 2-3 elbise değiştirip altın gibi kâselerde yemek yiyor. Bu zat ailesini terk
etmiş İslam adına, Kur'an-ı öğretmek için sonunda 40 yaşında şehit olduğunda
üzerindeki elbisesi kâfi gelmiyor, biliyorsunuz. Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını
Kabulü (01.01.2012)
Geçen akşam arkadaşlarla görüştük Hz. Üstazımız'ın sabah namazında
topçulara daha talebe kalkmadan gittiğini anlattılar. Bir gün talebeler sabah namazına
kalktıklarında bakmışlar ki Hz Üstazımız sabah namazına gelmiş. O günün şartlarında o
saatte oraya vasıta ile gitmek mümkün değil. Kısıklı'dan Üsküdar'a. Boğazda o saatte
zaten vapur yok. Sirkeci'den ileriye 2 vasıta ile gidiliyor. O saatte oraya gidebilmesi için
gece 3’te mi çıkıyordur. Muhtemelen Tayyi Mekân ile gidiyordur. Ben 60’ları 70’leri
hatırlıyorum. O zaman Kısıklıdan Üsküdar'a günde 3 tramvay oludu. Vapurda kaç
saatte bir olur Allahu Alem. Kermes Ve Muhasebe Komisyonlarını Kabulü (01.01.2012)
Hz Üstazımız'ın o gün bize vaat ettiği saraylarda okuyup okutacaksınız sözü
işte bu gün gerçekleşti. Bizim saraylarımız buralar. Hizmetlerin yürüdüğü yerler bu
binalar. Şimdi bakıyorsunuz eski sarayların hükmü kalkmış, bakıyorsunuz onlar
kupkuru kalmış; müze olmuş. Eskiyi anlatıyoruz ki içerisinde bulunduğumuz bolluğu
bilebilmemiz için. Eyzan
Bu hizmetler daha da ferahlayacak. O zamanki imkânlara bakın şimdiki
imkânlara bakın. Daha da ferahlayacak, inşallah bu bolluk bizi rehavete düşürmez,
birlik ve beraberliğimizi bozmaz. Bakın birlik beraberlik çok önemli. Büyüklerimiz hep
birlik ve beraberlikten bahsediyorlardı. Hocaların arasındaki birlik beraberlik ile
hizmetler yürüyor. Bu birlik ve beraberliğimiz hiç bozulmasın. Eyzan
Küfür nasıl zirvede ise hidayette o kadar kuvvetli olması lazım. Şimdi de öyle.
Bakıyorsunuz Müslümanların zihinlerini yıkıyorlar, bulandırıyorlar. Yok, Maya takvimi
bitmiş vs. Ben bütün ilimleri, bilimsel verileri takip ediyorum; sizde takip
ediyorsunuzdur. Kıyamet, küresel ısınmadan, karbondioksit seviyesinden, buzulların
erimesinden, iklim değişikliğinden kopmayacak. Milyonlarca ışık yılı uzaklıkta, yıldızlar
var, uydular da var. Olsa oralarda da olur. Bizim hizmetlerimiz devam ettiği müddetçe
dünya devam edecek. Eyzan
Endonezya’dan, Japonya’dan Orta Asya'dan Uzakdoğu’dan müsafirlerimiz
geldi. Talebelerimizi soruyorlar, bunlar nasıl bir boya ile boyanmış. Bunları nasıl
muhafaza ediyorsunuz? Biz Mısır'a gönderiyoruz, Vahhabi olup geliyorlar. İran'dan
gelenler anlattı. Oralarda her taraf şia olmuş; tek tük ehlisünnet kalmış. Beyazid-i
96
Bestami Hz.lerinin kabrinin etrafında bile ehlisünnet kalmamış. Balkanlarda böyle. Hz
Üstazımız bu topraklara ayak basmasaydı ne olurdu? Eyzan
Gayret ediyorsunuz, bu hizmette gayret çok önemli. Hizmet sevinci de çok
önemli. Bakın bu hizmetleri yaparken hizmet sevinci duyan kimseye, bütün eşyalar
hizmet etmekten sevinç duyar. Hz. Üstazımız ne buyurmuşlar:"Evlatlarım sizler bu yola
hizmet edin, bütün dünya da size hizmet edecek"Tabii bizler bu hizmetleri yaparken
dünya bize hizmet etsin diye yapmıyoruz, dengeyi muhafaza etmek lazım. Ama bu
hizmetleri yapanlara da dünya hizmet edecek. Cenab-ı Hakk bunun karşılığını
verecek."Bu hizmetleri yaparken hizmet sevincini duyanlara, bütün eşyalar da hizmet
etmekten mesrur olur." Hizmetin asıl mükâfatını inşallah ahirette, Rasülüllah
Efendimiz'in, Pîrânımız'ın elinden alacağız. 09.12.2012 Anaokulları Komisyonu Pazar
Bizim gayemiz talebe, ihvan, hizmet, kuranı kerim ve dini mübin-i İslam’ın
ihyasıdır. İşte hazreti Üstazımızın dünyaya gelmesi bundandır. Dünya Geneli
Tekamülaltı Hocalarına Maltepe Süleymaniye
Bu işin aslı talebe. Talebe hizmetin meyvesidir. Gövde aşılı, elhamdülillah
orijinal aşılı. O meyveyi yetiştire bilmek için sulamak lazım. Fakat maneviyatla, feyizle
sulamak lazım. Bize düşen ise bu meyveleri sulamak ve bakmaktır. Eyzan
Bir kandilde peder (Kamil ahimiz) hazreti Üstazımız çantasını almaya
yaklaşınca, bir bakıyor ki etrafı melaike ile dopdolu. Çantayı almak için geçecek bir yer
bulamıyor. Bu hadiseler kurslarımızın etrafında da devam ediyor. Arkamızda nasıl bir
güç olduğunu bilseniz, aklınızı zayi edersini. Eyzan
Hep söylüyorum, hoca iyiyse talebe de iyidir. Ben talebenin iyi olduğunu
görünce, hocanın vazifesini tam olarak, hakkı ile yaptığını anlarım. Aynı şekilde hatim
hocası iyiyse, ihvanımız da iyi olur. İhvanımızın keyfiyeti çok önemli. 16.12.2012 Hatim
Grubu Hocaları Namaz Öncesi
Fitneler fesatlar zuhur ediyor. Bakın bir Hadis-i Şerif var, bahsetmiştim:
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) bir gün, Ashab-ı Kiram ile konuşurlarken buyurmuşlar
ki:"Ahir zamanda, her şeyin birbirine karıştığı o devirde öyle bir topluluk gelecek ki,
ben onlardanım; onlar da benden"O topluluktan olduğumuzu ümit ediyoruz. Daha
sonra Ashab-ı Kiram sormuş: "Ya Rasülallah! O topluluğun alametlerinden bahseder
misiniz?" diye. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) buyurmuşlar ki: "Onlar dünyevi ilimlerde
çok ileride olmasalar da, yaşları ne olursa olsun Kuran-ı Kerim'i öğretirler. Hatta bir
çare bulup, bir yolunu bulup Kur'an-ı Kerim'i öğretirler. Ben onlardanım, onlar da
bendendir."İnşallah Hz Üstazımız'ın vesilesiyle o topluluktan olduğumuzu ümit
ediyorum, şüphem yok. 16.12.2012 Hatim Grubu Hocaları Namaz Öncesi

97
Fitnelerden fesatlardan korunmak, hatim halkalarında olmakla mümkün
olur. Bu da, zamanın sahibine bağlı olmakla olur. Bağlı olanlara bağlı olanlar da var ki,
biz buna muhibban diyoruz. Bu günün muhibbanı, yarının ihvanı. Eyzan
Bakın Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) yağmuru misal vermişler ve buyurmuşlar
ki: "Bazı toprak vardır ki; yağmur yağar, üzerindeki suyu emer, içine alır, üzerinde
çimenler, ekinler, otlar çıkarır, hem toprak istifade eder, hem de altındaki canlılar
istifade eder. Bazı toprak vardır ki; kıraçtır, suyu kendisi emmez, suyu üzerinde tutar,
kendisi istifade etmez ama üzerindeki canlılar istifade eder. Bazı topraklar da vardır ki;
çamur gibidir, onun ne kendisine ne de başkasına faydası olur."İşte ilim, âlim
hususunda böyle bir teşbih yapılmış. Bazı talihsiz insanlar vardır, çamur gibidir.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'in etrafında da varmış bazıları; yüz çevirmişler. Sizlerden
de herkes istifade edecek inşallah. Nasıl ki sizler bu hizmeti, yaptığımız bu işi
anlamışsınız ki o yüzden buradasınız, talebelerimize de bu hizmetin ne olduğunu en iyi
şekilde anlatmalısınız. Bu hizmetleri ne ile yapıyoruz? Hz. Üstâzımız'ın eli ile yapıyoruz.
Bu hizmeti sizler, bizler kendimiz İçin yapsak, kendi adımıza yapsak hiçbir lezzeti
olmaz. Zaten İsteseniz de yapamazsınız. Bizler bu hizmeti mensup olduğumuz yer
adına, Hz. Üstâzımız'ın adına yapıyoruz. Kimi temsil ediyoruz? Hz. Üstazımız'ı temsil
ediyoruz. O yüzden gündüzleri, akşamlan; hatta geceleri dahi hizmetleri mensup
olduğumuz yer itibariyle yapıyoruz; bu yüzden hizmetler keyifli ve lezzetli. 21.12.2012
Bursa-Balıkesir Bölgesinden Gelen Ders Grubu Hocaları
Bakın Ebu Hureyre (r.a.) Hadis-i Şerif öğrenmeye ve onları Ashab-ı Kiram'a
nakletmeye çok harismiş. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'in ifadelerini, Hadis-i Şeriflerini
öğrenmeye çok meraklıymış. Bir gün Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)'e gelip:" Ya
Rasülallah! Şefaatinize ilk kim nail olacaktır." diye sual etmiş. Rasülüllah Efendimiz
"Bu suali soracağını tahmin ediyordum" buyurmuşlar. Daha sonra da buyurmuşlar ki:
"Kelime-i Tevhid'i kalbinin en derînlerine, en içine indirerek söyleyene olacaktır"
buyurmuşlar. Dışarıdakiler, her ne kadar 'Biz candan, içten yapıyoruz' deseler de
yapamazlar, bu Rabıtasız olmaz. 'Kelime-i Tevhid-i söylüyorum' diyenler çoktur; ama
boğazdan aşağı geçmez, bunu hep söylüyorum. 21.12.2012 Bursa-Balıkesir
Bölgesinden Gelen Ders Grubu Hocaları
Bakın bir şeyh varmış, onun da bir talebesi varmış. O talebenin kapasitesi,
anlayışı diğerlerine göre çok yüksek değilmiş; ama bağlılığı çok yüksekmiş, taşı sıksa
suyunu çıkarabilecek durumdaymış. O da sizin gibi seminere gitmiş. Seminerler çok
mühim. Orada çok büyük mükâfatlar alıyorsunuz. Seminere gelmekle ahdinizi,
taahhütnamenizi yenilemiş oluyorsunuz. Sözlerinizle söylemesiniz de hallerinizle ifade
ediyorsunuz bunu. Derken o talebe şeyhinin evine gitmiş. Orada bir mahlûk, bir kelp

98
ona havlamış, o talebe de o kel be, demiş ki:"Ne bağırıyorsun? Ben senden önce
buralarda bekçilik yaptım, senden daha eskiyim." O şeyh evinden bunu duymuş ve
secdeye kapanmış:"Ya Rabbi bendeki bütün ilmi ona ver" diye dua etmiş. İşte bu iş
bağlılık işi. Bazı şeylerde yeterli olmayabilirsiniz; ama önemli olan gayrettir,
merbutiyettir, çalışmaktır. 28.12.2012 Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz
Öncesi
Çok gayret edeceğiz. Ancak hizmetteki muvaffakiyeti kendimizden
bilmeyeceğiz. Bu hizmetler Piranın himmet ve teveccühü ile oluyor. Şahsımıza bir pay
çıkarmayalım. Nisbetimiz sağlam. Üstazımız "'sizler İmamı Rabbani evladısınız"
buyurmuş. İşte muvaffakiyetin sırrı burada. Bu iltifata layık olmak için çok çalışmak,
gayret etmek lazım…
Biz sadece bu coğrafyayı düşünmüyoruz. Peygamberimiz nasıl bütün âleme
Peygamber olarak gönderildiyse varisi rasül olan Hz. Üstazımız da bütün coğrafyaya
mürşid olarak gönderildi. Biz de onun evlatları olarak bütün kıt'alardan mesulüz. Şu an
beş kıt'ada hizmetimiz mevcut elhamdülillah.
Benim bildiğim bir şey var ki Cenabı Hak bu lopluluğu, bu cemaati mağdur
etmez. Bak sekiz yıllık eğitim çıktı, talebe inkıtaya uğradı mı, hayır, artarak devam etti.
Sekiz yıl değil yirmi sekiz yıl kesintisiz olsa biz yine zarar görmeyeceğiz. Benim bildiğim
bu. (Yedüllahi alel cemaati)
Talebeyi önce maddeten celb edip, sonra manen irşadına sebep olmak
lazımdır.

99
HİZMETİ BIRAKIP ………………… GEÇENLER HAKKINDA
Birde tersten bakalım. Bölgelerden imamlık için, ihtiyacı olsun veya olmasın
özlük haklarını elde etmek için imtihanlara girenler, izin almadan, ruhsatsız, diyanete,
imamlığa başvuranlar, kaçanlar oluyor. Onların misali Uhut Dağı’nda nöbet beklerken
nöbeti terk edenlerin misali gibidir. Ganimet diye, özlük hakkı diye, onları alabilmek
için başvuruyoruz vs. diyorlar. Bu vebaldir; onlar için iyi olmaz. Biz onların ebedi
hayatlarının iyi olması için bir araya gelmiş bir topluluğuz. Bunu da söylemiş olayım.
Bu hususa değinmeyecektim ama doğruları söylemek icap ediyor. Bir kesime de böyle
farklı bir şeyi söylemiş olduk. Geriye kalanlar da inşallah bu hususu dikkate alır.
15.07.2012 Pazar Namaz Sonrası
Sadece dünyanın peşinden koşan insanlar, dünyayı da ahreti de kaybederler.
Ama ahretin peşinden koşanlar dünyayı gölge misali kendine tabi kılarlar. 31.08.2012
Cuma Namaz Sonrası
Dünyalık makam mevki biter, işte bakın orada bitmiş; bunlar önemli değil.
Dünyalık işleri halledersiniz ama ikinci taraf, ahiret tarafı eksik kalırsa olmaz; noksan
olur. Önemli olan hizmettir. Bazı kardeşlerimiz bütün dünyevi şeyleri bırakıp bu
hizmetleri tercih ediyorlar. 15.01.2012 Pazar
Sizin bölgenizde de izinsiz imamlığa geçen var mı diye sorduktan sonra;
İmamlığa icabı halinde izin verilebilir. Ama tercih ettiğimiz müreccah bir şey değildir.
İmamlığa geçiyor belki üç beş kişi okutabiliyor. Ama bir hafta önce eli kapalı iken bir
hafta sonra elini açıyor. Niçin; çünkü maaş alıyor, açmasa ne lazım gelir. Kadrodan mı
çıkaracaklar. Dua usulümüz bizim alameti-farikamızdır. 15 Temmuz 2011 Cuma
Akşamı Müsafirhane
Her on senede bir elek sallanıyor. Zayıf olanlar alta düşüyor. Eyzan
Bazen gemiden düşenlere bot atıyoruz. Dönüp dolaşıp geleceği yer burası.
Ancak hizmeti bırakıp, dışarıda umduğunu bulamayıp da geri dönenlere (tekrar hizmet
etmek isteyenlere} müsaade etmemek lazım. Bıçak Gibi Kesti
Tekâmülü bitirdikten sonra ayrılanlar var. Bu beni çok üzüyor, bunu duymak
istemiyorum. Duyduğum zaman moralim bozuluyor. Daha dün akşam Kuzey
Avrupa’da bir hoca efendinin hizmeti bırakıp taksi şoförlüğü yaptığını duydum. Bir
hoca efendi nasıl olurda bu hizmeti bırakıp taksi şoförü olabilir? Aklım mantığım
almıyor. Onların ahiretteki makamlarını bildiğim için böylelerine çok üzülüyorum.
21.01.2012 İstanbul (Ayasofya Kursumuz)

100
Abdülhamid Han zamanında bir kumandan kumandanlığını bırakmak için
izin istiyor. Abdülhamit Han onun ulaşacağı makamı bildiği için ona izin vermiyor. O
kimsede bir sebeple kumandanlıktan istifa ediyor. O kişi rüyasında Abdülhamid Han’ın
askerlerini teftiş ettiğini görüyor ve o kumandanın askerlerini dağınık olarak görüyor.
Abdülhamid Han’ın arkasından Peygamber Efendimiz (sav) geliyor ve şöyle
buyuruyorlar: “Senin azlettiğini bizde azlettik” Görünüşte kumandan bıraktı ama
manevi olarak Peygamber Efendimiz azletti. O kimse namazlarda son safta ibadet
ederek saçı başı ağararak ve ağlayarak gözyaşı döküyor. Hazreti Allah bu gibi
şeylerden korusun. 21.01.2012 İstanbul (Ayasofya Kursumuz)
Bu yolun muvaffakiyetine inanmayanlar, bu toplulukta bulunmasın. Buna
inanmayan nasipsizlere, bu topluluğun ihtiyacı yok. Onlar bırakıp gitsinler. İstedikleri
yere gidebilirler. Ümraniye Sohbetlerinden Bazı Sözler (2004-2005)
Bu yol muvaffakiyet için hedefe kilitlenmiş olanların, muvaffakiyet için
çalışanların yoludur. Eyzan
Sizler ve bizler bu muvaffakiyeti İnşaallah göreceğiz. Büyüklerimizin duasını
hepiniz biliyorsunuz; HER NEFESTE HİZMET ETMEK. Eyzan
Bu topluluk Nuh (a.s.)’ın gemisi gibidir. Bu gemiye “ne olursan ol, gel” misali
değil de, üsluplu bir şekilde ve nasibi olanlar girebilir. Ama nasibi olanların sayısı
artacaktır. Çünkü bizim hedefimiz insan ve talebe yetiştirmektir. Eyzan
Rasülüllah Efendimiz’in Uhut muharebesinde tek tek hizmet mahallerini
gösterdiği Eshab-ı Kiram. Allah yolunda hizmet edilen o mahalleri Rasülüllah Efendimiz
bizzat elleri ile tarif etmiş. “Bu mahalleri asla terk etmeyeceksiniz” diye talimat
buyurmuşlar. Bunu söylememin sebebi şu; o dönemde Rasülüllah Efendimiz’in tesbit
ettiği hizmet mahallerinin benzerleri olan dünyanın binlerce noktasında gittiğiniz
hizmet mahallerinizde biliniz ki oradaki nöbet mahallerini tesbit eden, o nöbet
mahallerine sizi tayin eden bizzat Rasülüllah Efendimiz’dir. 07.06.2012 İstanbul
Anadolu Yakası İcazet Merâsimi
Sizlere talebe emanet edilecek. Sıbyan hizmetleri ile başlayacaksınız. Hizmet
mahallerinde Allah yolunda mücâhede etmeniz ve asla orayı terk etmeden durmanız…
Eyzan
Harbin cereyanı esnasında 1000 kişilik İslam ordusu Rasülüllah Efendimiz’in
kumandasında iken Rasülüllah Efendimiz buyurmuşlar ki: “Siz şuraya gideceksiniz, asla
ve asla oraları terk etmeyeceksiniz.”Orada kazanılmış zafer, biraz heyecan ve zafiyetle
nöbet mahallerini terk etmeleri ki oradan alınacak dersler var. Kıyamete kadar o
harpler, Allah yolunda mücahede devam edecek. Hatta oradaki harp seslerini, oraya
101
giden büyüklerimiz hissediyorlar. O an kıyamete kadar devam edecek. O yüzden Hz.
Üstazımız’ın tesbit etmiş olduğu o mahallerde hizmet etmenin önemini, orada tutulan
nöbetlerin ‘oraya’ tutulmuş olduğunu unutmayın. Zaten siz onun şuurundasınız. Size
tebliğ edilen talimat, vazife ve talebeye gösterilen ihtimam sizin hayat boyu madden
ve manen terakki etmenize vesile olacaktır. Eyzan
Hocalarımız memuriyet için hizmeti bırakıyor. Ne kadar ömrümüz var ki?
Dışarının ne cazibesi var ki? Bazı bölgelerde izinsin olarak farklı mülahazalar ile
diyanete geçiyor. Hizmet etmek için geçebilir ama maddi menfaat, makam hırsı vs.
gibi hususlardan dolayı hatimlerden uzaklaşmasına gönlüm razı olmuyor. T.G. Daimi
Ders Grupları Kom. Topl. Maltepe
Bir insan elini kaptırdı mı kurtaramıyor (diyanet). Vay efendim ellerini
bitişritirip dua edemezmişsiniz. Nerde kaldı insan hakları? Siyasetle dini
yönlendirmeye çalışıyorlar. Demokrasi diyorlar nerde bu demokrasi? Bunların hepsi
fitne, fesat, makam ve mevki için. Biz bunlara karşı çıktık. Bunlar bize lazım değil.
Dışarıda gördükleriniz hep aldatmadan ibaret. Maddi imkânların çok olması, fitnenin
çok olması. Biz bazı şeylere karşı çıkmasaydık şuan ki yerimiz ne olurdu. Bizim
kardeşlerimiz makam ve mevkiye kendilerini kaptırırlarsa hatimlerden uzaklaşırlar.
Bizi cenabı hak ihlâs ve samimiyetten ayırmasın. Cenabı hak böyle bir imtihan
vermesin.T.G. Daimi Ders Grupları Kom. Topl. Maltepe
Bir dönem hazretimizin talebe arkadaşlarından bazıları cepheye gitti şehit
düştü, bazıları o sıkıntılı dönemde hazreti kurana hizmeti bıraktı, bazıları gizlendi.
Hazreti üstaımız ise o sıkıntılı dönemde her türlü sıkıntılara göğüs gererek bu dinin
ihyası ve hazreti kuranın hadimi olarak her türlü riski göze aldı. Korkunun ecele faydası
yoktur. Fabrikada üretilen araçlar dışarı çıkınca karda, soğukta, dağda, karada test
edildiği gibi kardeşlerimizde Avrupa ya asyaya gittikleri zaman nasıl ayaklan kayacak
mı kaymayacak mı diye imtihana tutulurlar. Hazretimiz dağlara gitmiş, Konya ya
gitmiş, Trakya ya gitmiş, o en büyük zattır. Ona böyle yapması kolay gelir demeyelim,
bizimde öyle yapmamız lazım gelir. Eyzan
Biz bu geminin içinde olmalıyız. İçinde mi olacağız dışında mı olacağız
tereddüt etmemeliyiz. Eyzan
Hizmetler himmetle olan şeylerdir. Himmet içinde gayret etmek lazımdır.
Cenabı hak bu davaya gönül koyan kardeşlerimizi sayısını ziyadeleştirsin.
Bakın Ayet-i Kerime'de ne buyruluyor:
‫وسا‬
ً ‫الش ُّر َكا َن يَؤ‬ َّ ‫ض َونَأَى بِ َجانِبِ ِه َوإِذَا َم‬
َّ ‫سه‬ ِ ‫وإِ َذآ أَنْ عمنَا َعلَى ا ِإل‬
َ ‫نسان أَ ْع َر‬
َ َْ َ

102
‫} سورة اإلسراء‬ { ً‫ق ْل كلٌّ يَ ْع َمل َعلَى َشاكِلَتِ ِه فَ َربُّك ْم أَ ْعلَم بِ َم ْن ه َو أ َْه َدى َسبِيال‬

"Biz insana nimet verdiğimiz zaman bizden yüz çevirip yan çizer, i'raz eder" Allah
muhafaza. Şâkilesi bozuk olan insanlar böyle yan çizerler, sonra da onlara bir zarar
dokununca da üzülürler, me'yûs olurlar ve başlarına nereden geldiğini anlayamazlar.
Ama şâkilesi, cibilliyeti sağlam olan insanlar yüz çevirmezler. İşte bu topluluk, yüz
çevirmek bir yana, bu yolda dosdoğru ilerliyor. Allah'ın emir ve nehiylerini tam
karşısına alarak, aklıyla, fikriyle, dimağıyla, letaifiyle anlamaya çalışıyor. 06.01.2013
Pazar Namaz sonrası

OKUL DERSLERİ
Okul talebelerimizin başlarında duran hocalarımızın, onların başarılarını
artırmak çok gayret etmeleri gerekir.
Sınava aslında siz girmiyorsunuz; hocalarınız giriyor. Yani onlar için de bir
sınav bu. Daha önce de söyledim. (Talebeye bakınca hocanın ne durumda olduğu
anlaşılır.)
Bu sadece talebenin muvaffakiyeti değil. Bakın ihvanımızın keyfiyeti iyi
olmasa bu durum böyle olmaz. İhvanımızın keyfiyeti hizmetlere, talebemizin
imtihanına yansıyor. Tabi hocalar ilk sırada geliyor; hocalar bu başarının mimarı.
Kardeşlerimiz okul derslerinde muvaffak olmak istiyorlarsa bizim dâhili
derslerimize ehemmiyet vermeleri gerekiyor. Dâhili derslere verilen ehemmiyet ne
kadar fazla olur ise diğer derslerdeki muvaffakiyet de o derece emniyettedir.
Bizim talebelerimiz okullarda gözle görülür, elle işaret edilir hale geldiler.
Okul talebelerimizin başlarında duran hocalarımızın, onların başarılarını
artırmak çok gayret etmeleri gerekir.
Bugün okullar tatile giriyor; ancak bizim hizmetlerimiz tatile girmez.
Hizmetlerimiz devam ediyor.
Önemli olan ilk 10, ilk 50 değil; bunların dışındakilerin onlarla rekabete
girmesidir. Okuldaki kardeşlerimizin dersleri de önemli. Ancak bunlar cazibe merkezi
haline gelmemiz içindir. Bizim için önemli olan manevi keyfiyettir. Manevi keyfiyet
olmadıktan sonra maddi muvaffakiyetin önemi yoktur. Üniversiteliler ve okullu talebe
kardeşlerimiz de önemli, onlar da bu dersleri okuyor. Ancak, bizim için önemli olan
daimi gruplardır. Onlar, bizim gözbebeğimizdir. Çünkü hoca ve ihvanımız oradan
103
yetişiyor. Bu topluluğu bir vücut olarak düşünürsek, daimi gruplar gözbebeği
mesabesindedir. Gözbebeği ise vücudun en hassas noktasıdır, olmazsa olmazıdır.”
Okulu bitirip ben kendi yoluma giderim yok.
Nasıl ki burs aldığınız zaman okul bitince bunu bir şekilde geri alıyorlar.
Sizlerinde burada tekâmülde yetişmesi için maddi, manevi emekler çekiliyor. Maddi
tarafını burada tartışacak değiliz. Manevi tarafı çok büyük.
Dışarıdakilere bakarak, okuldaki arkadaşlarınıza bakarak sizler bu davanın
ne olduğunu, içinde bulunduğumuz nimetleri anlayamazsınız.
Bizde okuduk 15-20 sene; sizin yaşınız kadar okuduk. Üniversite okuduk,
sonra birtakım şeyler, bakın okuyorsunuz üniversite bitiyor bir kazanç elde
ediyorsunuz; ne oluyor, ne oluyor. Dünyalık dünyada bitiyor. Şunu demek istiyorum
okullar, öğretmenler… Tamam, oralarda da muvaffak olacaksınız ama önemli olan bu
davada samimi olmak, bu davaya sımsıkı bağlanmak, son nefes dâhil bu davada
olabilmektir. Asıl muvaffakiyet budur.
Talebelerimizin okul dersleri çok önemli. Bazı kardeşlerimiz bana soruyor,
aklı karışıyor, bana soruyorlar “Biz bu derslere fazla ehemmiyet verip dâhili
derslerimizi ihmal mi ediyoruz ?” diye. HAYIR. Bizi dışarıdakiler bu muvaffakiyetler ile
tanıyorlar. Bu vesile ile gelenlere biz ne okutuyoruz? Dini derslerimizi, Kur’an-ı Kerim’i
okutuyoruz.
Dâhili programlarınız var, bu programlar çok önemli. Buradaki muvaffakiyet
diğer sınavlarınızda da muvaffak olmanızı sağlar. Okullarda karşılaştığınız
olumsuzluklar var. Bu programlar ile bu olumsuzluklar gideriliyor inşallah.
Biz sınava girmeden adaklar adardık. Kuran-ı Kerim okurduk,
büyüklerimizden dua isterdik; siz de öyle yapıyorsunuzdur. Ziyarete giderdik. Hz.
Üstazımızı ziyarete gider, dua edersiniz.
Okullarda sürekli zihinlerinize bombardıman yapılıyor. Bu yüzden bu ilimleri
mutlaka öğrenmeniz gerekiyor.
Bir karışım vardır bir de bileşim vardır. Karışım; iki madde birbirine karışır,
fakat yeni bir madde oluşturmaz. Mesela demire Mıknatıs tutun sülfürden ayırırsınız.
Bileşim ise; iki maddenin manevi bir reaksiyona girerek yeni bir madde oluşturmasıdır.
İşte okulda okuduğunuz ilimler karışım gibidir. Sizde fazla bir değişiklik meydana
getirmez. Ancak bu tekâmül ilimleri sizi canınızla kanınızla yoğurarak yeni bir insan
haline getirir.

104
Dâhili dersler hepsinden önce gelir. İkisi beraber iyi olursa aliyyü’l-a’lâ olur.
Zaten dâhili dersleriniz iyi ise okul derslerinizin de iyi olacağını anlatmaya lüzum yok.
Bakıyorsunuz dışarıdaki arkadaşlarınıza, hedefleri çok basit; ‘Ortaokulu
bitireyim, liseyi bitireyim, şu şu imtihanlara gireyim, bir işe yerleşeyim; üniversiteyi
bitireyim, şu şu imtihanlara gireyim, şuralarda çalışayım’ diyorlar. Sonra ‘Şu kadar
çalışalım, emekli olalım’ diyorlar. Peki sonra! ‘Sonrası ÇÖP’… Fakat bizde öyle değil…
Makam, mevki vs. bunlar hiçbir şey değil; hepsi geçici. Bu davanın mensupları basit
düşünemezler. Bizim ufkumuz geniş. Bu ilimleri okuyup, tekâmülü okuyup ardından da
bu yola hizmeti hedefliyorsunuz. Allah bu husustaki gayretlerinizi arttırsın.

EĞİTİM VE ÖĞRETİMDE YENİ YILA BAŞLARKEN


“Hepiniz hoş geldiniz, yeni yılınız mübarek olsun. Cenabı Hak yeni yılda da
hizmetlerimizi inkişafa vesile kılsın. Bu en kısa yoldan nasıl söylenir? Dünyanın her
tarafında nurunu yaymaya bizleri vesile kılsın. Burada tekâmül, Tekâmülaltı,
ihvanımız, her yaştan her gruptan kişiler var. Cenabı hak keyfiyetimizi artırsın. Keyfiyet
bizim için çok önemli.
Dönem başından bil-itibar yani eylül ayından bil-itibar, dönem sonuna kadar
talebe zayiatının %2 olmasının normal olduğunu, ama %3’ün üzerine çıkıldığında işin
tehlikeye girebileceğini arz ettiler. Özelikle şuna çok dikkat ederek ihvanımızın az
olduğu bölgelerde talebe zayiatına çok önem verilmesini belirttiler.
Şimdi yeni hizmet dönemi başlıyor. Her dönemin kendine ait bir usulü,
üslubu var ki o usul bu topluluğun hepsinde aynıdır. Bu usul olursa olur.
Şimdi hizmetlerimizin çok mühim, çok kritik ve yoğun olduğu bir dönem.
Dışarıdaki gündem farklı olabilir. Bizim programımız farklı. Dışarının gündemi bizi
ilgilendirmez.
Eğitim öğretim kelimesi bir araya gelse tahsil kelimesinin manasını
karşılayamaz. Eğitim öğretimde maddi tahsilde ise hem maddi hem manevi mahsul
vardır. Manevi mahsul ihlâstır. Maneviyatı olmazsa rabıtası olmazsa ihlâs bir gün olur
bir gün olmaz.
İlköğretim talebelerimiz evlerde kalıyorlar. Bu evlere çok itina gösteriyoruz.
O evler Hz. Üstazımızın evleridir, kurslarımız gibidir. O evlerde yetişen talebeler Hz.
Üstazımızın evinde yetişmiş gibidir. O evlerde kalan talebeler kendi evlerinde kalsalar

105
alamayacakları hasletleri farkında olmadan kat kat kazanıyorlar. İleriki yıllarda çok
faydasını görecekler.”

TOPLANTI YAPMAK VE BEREKETİ


Toplantıda her şeyi konuşmuşsunuz. Mühim olan bunu tatbik etmektir.
Yaptığımız bu toplantılar zikir halkasında yapılmış bir ibadettir.
Toplantılarımızın başında ve sonunda Kuran-ı Kerim okunması çok güzel
oluyor.
Toplantılar yapılıyor alınan kararların tatbik edilmesi lazım, Türk milletinin
bir huyu vardır, toplantı yapar görüşür görüşür dağılır alınan kararlar orda kalır ama
değişen bir şey olmaz. Bundan 10-15 yıl önce katıldığım toplantılardan biliyorum. Ama
siz böyle yapmazsınız. Bu topluluk baktığını gören gördüğünü değerlendirebilen bir
topluluktur.
Bu toplantılar, çalışmalar, var olan irtibatlarımızı daha da kuvvetlendirmek
içindir. Bu gayretlerin tamamı bir talebemizin ihtiyacını gidermek içindir; yemesi,
içmesi vs. her türlü ihtiyacını gidermek için…
Üsküp, Osmanlı Ecdadımızdan sonra bu kadar maneviyat ehlinin bir araya
geldiği toplantıya ilk defa şahit olmuştur.
Bu toplantınızın feyizli ve bereketli geçtiğine inanıyor ve görüyorum.
Toplantıda inceden inceye kararlar almışsınız, konuşmuşsunuz. Bunları
konuşmak, kararlar almak güzel ama önemli olan her bir maddeyi takip etmek. Daha
önce de söylemiştim; bu maddelerin tatbikatını yapmak çok önemli. Bu hususta
gereken gayreti göstermeniz lazım. Bu yapılan çalışmalar hizmetlerimizin tatbikine bir
vesiledir.
… Toplantı yaptınız. Yapılan bu toplantılar inşallah inkişaflara vesile olacak.
Yapılan bu toplantıların maksadı, keyfiyeti arttırmaktır.
Bu toplantılardan çok keyif almaya başladık.

106
SOHBET TEKRARI
(Ömer AKTOPRAK Zeytinburnu 06.10.2012)
Hz. Üstazımız buyurmuşlar ki: “Benim okuttuğum ilimleri okuyup, bunları
öğretmek için gider, yurtlar açar, talebe yetiştirirseniz; başta ben sizden razı olurum,
Rasülüllah (s.a.v) sizden razı olur, Cenab-ı Hak sizden razı olur." Bundan daha büyük
müjde var mı?
Yaptığınız hizmetlerde, hocalıkta mutmain oluyor musunuz? Hakkını
verebiliyor musunuz? Talebe ibtidai, ihzari ve tekâmül altına ömründe bir defa geliyor.
Eğer onları bu gruplarda zayi ederseniz, hakkını veremezseniz, hesabının, vebalinin
sorulmayacağını zannetmeyin. Yoksa bu işin vebali çok büyük. Madden de perişanlık,
Allah korusun manen de vebali var.
Hazreti Üstazımız gibi maddi ve manevi bütün her şeyle mücehhez, her türlü
imkâna sahip olan bir zat, misafirhanede her şeye sırtını dönerek o basit gibi gözüken
alet ilimlerini okutmuş. Sizlerin, ders okutan hocalarımızın bu ilimlerle meşgul olması
ona ne kadar yakın olduğunu gösterir. Fark etmeseniz de bu sizin için çok büyük
şereftir. Dâhili dersler hizmetlerimizin temelini teşkil eder ve çok mühimdir. İşte bu
derslere ilgi ve alaka bu asırda güçlü bir şekilde devam etmemizin teminatıdır.
Dâhili dersler hepsinden önce gelir. İkisi beraber iyi olursa aliyyü’l-a’lâ olur.
Zaten dâhili dersleriniz iyi ise okul derslerinizin de iyi olacağını anlatmaya lüzum yok.
Bu topluluk, bu dava Türkiye’ye sığmaz. Çünkü bu topluluğun içi enerji dolu.
Buna enerji diyorlar ama en büyük enerji maneviyattır. İnsana bu heyecanı veren
maneviyattır.
Hizmetlerimiz cazibe merkezi haline geldi. Hizmet çok geniş bir kavramdır.
Hizmet denilince neyin akla geldiğini bu topluluk çok iyi biliyor. İnşallah maddi ve
manevi sahada çok büyük muvaffakiyetler olacak.
Bu hizmetlerdeki muvaffakiyet hiç birimizin muvaffakiyeti değil, hepimizin
muvaffakiyetidir.
Yaptığımız bu hizmetler ümmet-i Muhammedin hidayeti için birer vesiledir.
Sahib-i Zaman’ın kurslarında hizmet ettiğinizi unutmayın. Sahib-i Zaman ne
demek iyi anlamak lazım. Geçmişte Peygamberlerin vazifesini şimdi bu topluluk
yapıyor.
Bizim ümmet-i Muhammed’e hizmet borcumuz var. Yaptığımız bu hizmetler
ümmet-i Muhammed’in hidayeti için bir vesiledir. Bu yola intisap nasip işidir. Biz
herkesin nasibi varmış gibi çalışacağız.
107
Ben talebelerimize, ihvanıma bakınca Hazretimizi görüyorum. Siz de öyle
olmalısınız. Onlarla meşgul olmak Hazretimizin emanetiyle meşgul olmaktır.
Talebelerimizin ve ihvanımızın heyecan ile çalışmaları rabıtalarındaki sadakat
ve bağlılığı gösteriyor.
Dâhili program ve dava şuuru olmazsa bu muvaffakiyet olmaz. Bu bizim can
alıcı noktamız, olmazsa olmazımızdır.
Ben kursun havasına, manzarasına bakmam; içindeki havaya bakarım.
İşimizi daha iyi yapıyor hale gelebilmemiz için gayretimizi artırmamız
lazımdır.
Öfke kontrolü diyorsunuz, işte bu rabıtadır. Rabıta yapan bir hoca talebesini
dövmez, sövmez.
Hazret-i Üstazımız’ın hususi alakalarına, himmet ve teveccühlerine mazhar
olmuş bir hocamızın talebesi zayi olmaz. Hocamız Hazret-i Üstazımız ile mesafesini
açar, rabıtasını gevşetirse araya soğukluk girer, darp girer, talebeyi zayi eder. Ben bu
darbı hiçbir kardeşimize yakıştıramıyor, düşünemiyorum.
Hazret-i Üstazımız talebelere nasıl şefkatle baktıysa; biz de talebelerimize o
şefkatle bakıyoruz.
Hizmette bizim hızımıza ayak uyduramayanları bekleyemeyiz.
Hazret-i Üstazımızın daha çok tahakkuk etmemiş sözleri var. Onlar da olacak.
Bu topluluk dünya çapında bir topluluktur, dünyaya şekil verecek bir topluluktur.
Bu topluluk var oldukça kıyamete kadar bu hizmetler devem edecektir. Amma
bu güzellik herkese nasip olmaz. Keşke nasip olsa… Biz ise herkesin nasibi varmış gibi
çalışacağız. Kuran-ı Kerim âlemlere rahmet olarak gönderildiği gibi bu toplulukta
âlemin rahmetine vesile olarak gönderilmiştir.
Önemli olan davamızdır. Bizim önde olmamız, önde görünmemiz o kadar
önemli değil. Kardeşlerimize Asr-ı Saadet’i ve Silsile-i Sadatımız’ı, Hazretimiz’i iyi
anlatırsak onlar da davamızı ve hizmetlerimizi iyi anlarlar.
Şu zamanda en büyük hizmet teslimiyettir.
Bu topluluğun öğrendiği ve öğrettiği ilimler Peygamber Efendimiz’in, Ashab-ı
Suffe’nin ve Silsile-i Sadatımız’ın öğrettiği ilimlerin birer aynasıdır.
Rabıta olmadan itaat olmaz, itaat olmadan rabıta olmaz. Bu ikisi kesinlikle bir
birinden ayrılmaz. Rabıta yapamayandan itaat bekleme. İtaat; bu topluluğa bağlı
olmak, buraya gelebilmek ve buradan öbür tarafa gidebilmektir.
108
İhlâsın birinci şartı maneviyattır. Maneviyatsız ihlâs olmaz. Zamanla oluyor
gibi olsa da sonuna kadar devam etmez. İhlâsın devamı için maneviyat ve rabıta
şarttır.
Aynı kaynaktan, aynı yerden, aynı çeşmeden su içiyor olmak, neticesi de aynı
olmaktır.
Sen vazifeni yap, denize at, o talebeye yapman gerekeni yap, o iltifata layık
olmasa da yap. Balık bilmezse Hâlik bilir. Büyüklerimizin böyle çok hikmetli sözleri var.
Evet, balık bilmez ama Hâlik bilir.
Talebeye emir sığası ile hitap etmemeli. Hazret-i Üstazımız, 12 yaşındaki
çocuğa siz diye hitap ediyor. Tabi onun gelecekteki halini görerek. Ama bir terbiye
usulü olarak siz diyor.
Gelen hoca efendilere soruyorum; Talebelerinizi şahsen tanıyor musunuz? Bir
hocaya 10 talebe düşüyor. Talebeyi iyi tanımalı, karakterini bilmeli, ismen şahsen
hususiyetleri ile tanımalı, onların çeşitli sıkıntılarını bilmeli. Anne baba ayrılmış
olabilir, onunla alakadar olmalı. Anne babayı barıştıramayız ama onunla ilgilenip
sahipsiz olmadığını ve her şeyin madde olmadığını anlatmalıyız. Sıkıntılı zamanında
yanında olursak ömür boyu zayi olmaz.
Duyuyorum bazıları yine “talebeye taviz mi vereceğiz?” diyorlar. O
anlamamış. Hayır, talebeyi tutmaya çalışmak taviz vermek değildir. Biz
kırmızıçizgilerimizden taviz verecek değiliz. Fakat bu demek değil ki kuralları katı
uygulayacağız. Bu çok ince bir çizgi... Maneviyat ile talebenin hatalarını düzelteceğiz.
Bunu yaparken herkesi tutmak zorundayız diye bir şey yok, bizim esaslarımız belli.
Biz muhibban ile insan arasında ihvan diyemiyoruz. Beynel-muhibban vel -
ihvan olanları bile idare ediyoruz. İdare etmemiz kırmızıçizgilerimizden taviz veriyoruz
manasına gelmez. Kendini zayi ederse o ayrı, Ama biz zayi etmeyeceğiz. Evet, bir
zaman sonra (istemeyiz ama) hayat ona öğretir, hem çok acı öğretir. Hayatının bir
devresinde bu topluluğu arayacak keşke içinde olsam diyecektir.
Muvaffak olmamak için bahanemiz yok. “Efendim, burada tedrisat zayıf,
imkânlar az” vs. deniyor. Dün taşı yastık yapıp, akreplerin, çıyanların arasında okuyan
talebeleri düşünürseniz, Kuşkaya’yı düşünürseniz… Kaldı ki bir zorluğumuzda yok. Bir
elimiz yağda bir elimiz balda.
Büyüklerimizin bize bıraktığı tek miras hizmettir. Bunu da bu cemaat, bu
topluluk yapıyor.

109
Okul derslerindeki gayretleri maddi olarak düşünmeyin. Bu hizmetler Allah
rızasını kazanmak içindir ve bu dersler dâhili derslerimizi avantajlı hale getirmek
içindir. Bizim asıl gayemiz dâhili derslerimizdir, diğer programlar ise vesile ve alettir.
Bu topluluk bunları bilen topluluktur.
Bizim birliğimiz Allah’ın nurunda hidayetinde ve büyüklerimizin şefaatindedir.
Bu birlik beraberliğimizi, Hz. Allah muhafaza eylesin. Bu birlik başkalarının söylediği
gibi şahsi birlik ve beraberlik değildir.
Talebelerimiz, hizmetlerimiz Hz. Üstazımız’ın bize emanetidir. Bu inancı asla
kaybetmemeliyiz.
Hz. Üstazımız’ın huzuruna çıkmak demek, Rasülüllah Efendimiz’in huzuruna
çıkmak demektir.
Biz sizleri Peygamberimiz ve Piranımız sevdiği için seviyoruz. Şu anda burada
olmayıp da dünyanın her yerinde hizmet edenler var. Belki buradakilerden daha ileride
olan kardeşlerimiz var. Önemli olan burada olmak değil, hizmette ileride olmaktır.
Hizmet kişinin ufkunu genişletir.
Talebe, ihvan hizmet ettikçe, koştukça hizmetleri daha iyi anlar. Bu sohbetler
ve seminerler ufkumuzu daha çok açıyor. En şerefli şey hizmet etmektir. Bu
anlattıklarımızı herkes kalbinin hacmi kadar anlar. Bu topluluk az şeyden çok şey
anlar: huruf-i mukattaa gibi…
Kar yağmur gibi hava şartları bizi hizmetten bir milim dahi men etmez. Maddi
sebepler Piranımızın himmetiyle bizim lehimize dönüyor. Bizim usulümüz, Hz.
Üstazımız’ın usulüdür. Bunu sadece biz söylemiyoruz, dışarıdaki insanlarda söylüyor.
Bizi Hz. Üstazımız’ın ismiyle tesmiye ediyorlar, her ne kadar harflerde değişiklik olsa
da.
Bu topluluk olmasa Türkiye’nin durumu çok daha kötü olurdu. Bu topluluk
yeryüzünün emniyet sibobudur. Bazı insanlar hayvanat bahçelerinde şu hayvan Allah
dedi diye söylüyorlar. Bu beni hiç ilgilendirmiyor, gerek de yok. Biz insanların letaifine
Allah dedirtmeye çalışıyoruz.
Hazret-i Üstazımız’ın yeryüzünde en çok sevdiği şey talebeleriydi. Yine şu anda
yeryüzünde en çok sevdikleri, kayırdıkları, iltimas buyurdukları, ihtimam gösterdikleri
talebeleridir. Her zaman diyorum ki bu güzelliğe, bu sevgiye, bu muhabbete layık
olunuz.

110
Türkiye’de ve bu dünyada bu hizmet ikliminin yumuşaması bir takım
kimselerden değil, bir takım kimselerin iktidara gelmesinden değil. Hazretimiz’in yani
Sahib-i Zaman’ın tasarrufundandır. Bu zahiri sebeple değil manevi sebepledir.
Bizim yaptığımızda, okuduğumuzda, okuttuğumuzda ism-i azam vardır. Bu
hizmetlerin usul ve adabının içerisinde ism-i azam vardır. Elimizde bulundurduğumuz
gücün ne kadar farkındasınız? Yüzde on, yüzde yirmi, yüzde otuz olabilir. Cenab-ı Hak
farkında olmayı nasip etsin.
İnsanların en kıymetlisi, en değerlisi İslâm’ın tervicine ve onun tecdidine vesile
olan insanlardır. Neden? Çünkü Peygamberler’in ve Müceddidlerin görevlerine ittiba
ettiği yani tabi olduğu için.
Güzel ahlaka söylemekle değil, içinde hissederek sahip olunur. Bu da ancak
tasavvufla olur, rabıtayla olur. Bu işin evvelide rabıtadır, ortası da rabıtadır, sonu da
rabıtadır.
Bizim topluluğumuz birbirine çok bağlıdır. Bu da 3 şekilde olur: Rabıta,
muhabbet, gayret. Birincisi olmazsa, ikincisi olmaz, ikincisi olmazsa, üçüncüsü olmaz.
Zaten birincisi olmazsa hiç biri olmaz.
Bizim dışımızdaki insanların halinin perişan olduğunu biliyorsunuz. Gerçekten
perişanlar. Bu madden böyle olduğu gibi manen de öyledir. Zamanın sahibini
tanımadan, bilmeden ölecek olan bir insan cahiliye ölümüyle ölür. Orası da bir deyip,
burası da bir deyip hüsnü zan etmek yetmez. Cenab-ı hak iki denizi birbirine
karıştırmadığı gibi bu topluluğu diğer insanlardan ayırır. Zaten öyle olması icap ediyor.
Sahipsiz kalma ihtimalimiz yok. Ortada kalanın hali, gideceği yer bellidir. Doğru ipi
sağlam tutmak lazımdır. Kemmiyet ne kadar önemliyse keyfiyet de o kadar önemlidir.
Hazreti Üstazımızın eli size dokunacak kadar yakınsınız. Hz. Üstazımızın sizlere
dokunup dokunmaması bizimle alakalı. Yaptığımız hizmetler hazretimizin eliyle
yapılıyor. Ne kadar hakkını verebiliyorsunuz?
Sahibi zaman kimdir, nedir diye sorulduğu zaman kıyamete kadar (yani bizden
bahsedecek olursak) bütün füyüzatı ilahi kendisinden geçen zattır. Bu büyük bir laftır.
İddialı bir sözdür. Tekâmül etmeyenler diğer toplumlar arasında kaybolur, kaynar
gider. İlmini tekamül ettirenler gök yüzündeki yıldızlar gibi parlar.
Bu toplantılar kendimize gelmemizi sağlar. Bu toplantılara Rasülüllah
Efendimiz, Hz. Üstazımız bizzat teşrif ediyorlar. Bunu hissetmiyorsak eksiklik bizdedir.
Devrin mürşidi kâmili hazreti üstazımıza bağlı olmayan kimse âmâ kimsenin
karanlıkta koşuşturmasına benzer.

111
Keyfiyet çok önemli. Hocamız derse 5 dakika önce geliyor ama hazırlıklı değil.
Böyle olmaz. İşte bu hocamızdaki keyfiyetin düşüklüğündendir. Tamam, insanın her
hali bir olmaz ama derse hazırlıksız gelmek, geç gelmek ne demek? O talebeler size
emanet edilen talebelerdir. Hz. Üstazımızın talebeleridir. O talebeler tekâmül altında,
ihzari grupta, ibtidai grupta karşımıza bir kere geliyor. Ona verilmesi gerekeni
vermemiz, öğretilmesi gerekeni öğretmemiz lazım. Yoksa bu işin vebali çok büyüktür.
Tekâmül bitirdikten sonra ayrılanlar var. Bu beni çok üzüyor, bunu duymak
istemiyorum. Duyduğum zaman moralim bozuluyor.
Bizim yolumuz köklü bir ağaç gibidir ve tatlı meyve verir. Başkaları da hizmet
ediyor. Okutanları, imkânları, paraları ve pulları da var. Ancak kök sağlam olmadığı
için yani maneviyat olmadığı için meyve vermiyor, meyve verse de acı oluyor.
Gençlerimizin çok gayret etmesi lazımdır. Bazen çok basit bir iş bile yapanlar
hizmette en ön safta olabilirler. Hiç şüphesiz Hz. Üstazımız zamanındaki talebeler ne
ise şimdiki talebelerde aynıdır. İsimleri değişmiştir ama vasıfları değişmemiştir. Aynı
himmet ve aynı teveccüh devem etmektedir.
Ben zaman zaman söylerim; tesbit-i gadem diye. Cenab-ı hak tesbit-i
gademde bizleri muvaffak kılsın. Hazreti Allah ayağımızı kaydırmasın. Tesbit-i
gademde daim etsin inşallah. Tesbit-i gadem nasıl olur? Eğer biz yeni nesillere bu
emaneti, bu güzelliği, cenab-ı hakkın verdiği maddi ve manevi güzelliği aynen bu
gençlere aktara bilirsek, onları iman nuruyla müşerref kılabilirsek, tesbit-i gadem
yapmış oluruz.
Bu topluluğumuzun en büyük farkı, diğer topluluklardan en büyük farkı, emr-i
bil-maruf nehy-i anil-münkeri ve kuran-ı kerimi, ehlisünnet vel cemaat akidesini
olduğu gibi, hiçbir şeyini, bir harfine bile dokundurtmadan… Yeryüzünde cenab-ı hak
böyle toplulukları kıyamete kadar bulundurmuş ve bulunduracaktır. Cenab-ı hakkın
çok sevdiği ve cenab-ı hakkı çok seven bir topluluk, onun yolundan ayrılmayan,
ehlisünnet vel cemaat akidesini her asırda muhafaza etmeye hazır, nesilden nesile
aktaracak bir topluluk, bir kavim, bir cemaat kıyamete kadar bulundurulacak.
Hazreti üstazımız “beni ararsanız talebelerin arasında bulursunuz”
buyurmuşlar. Bunlar boşuna söylenmiş sözler değil. Onun için siz, bizden duayı aldınız.
Sizler bu çatı altında talebe olduğunuz sürece Hz. Üstazımızın, Rasülüllah Efendimizin,
cenab-ı hakkın kefaleti altındasınız. Böyle olduğu için size karşı hususi alaka, hususi
muhabbet duymak bu yolun tüm mensupları üzerine farzdır, vaciptir.
Hazreti üstazımızın kürsiyi Muhammediye çıkıp: ”Ey topluluk! İşte bu
topluluğun hükmü varken, biz varken fırakı dallenin hiç birinin hükmü yok” diye ilan
112
etmesi sadece o devre mahsus değildi. Sizler her bir bulunduğunuz yerde, köyde,
kasabada, şehirde, her yaşta tecrübeli kardeşlerimizin olmasının sebebi budur.
Diyorlar ki: “ bu topluluk kuran-ı kerimi çok güzel öğretiyor.” Bu toplumun
kuran-ı kerimi güzel öğretmesinin asıl sebebi acaba nedir? Bunu söyleyenlerin, bunun
üzerinde düşünmesi lazımdır. Acaba falanca filanca, şurada falanca hoca, şurası
okutmaya muvaffak olamıyor, bunların muvaffakiyeti nereden geliyor? İşte bunun bir
numaralı cevabı: rabıtai şerife, piranın teveccühü, silsilei sadatımızın, Hz. Üstazımızın
bizlere yakınlığı. Cenab-ı hak bu yakınlıktan mahrum etmesin.
Rabıtai şerifenin değdiği şu gençlere, yüzlere bi bakın. Bakın rabıtai şerife, o
manevi irtibat kalplere indiği zaman birbirinizin yüzüne bakın. Dışarıdaki insanlar bizi
görüyor, diyor ki: ”siz seçersiniz, çirkin talebeyi almazsınız, siz hakikaten seçiyorsunuz”
diyorlar. Tabi o bu kadar akıl erdiriyor. Bakıyor ki hepimiz birbirimize benziyoruz.
Allah’ın nuru alınlarında pırıl pırıl parlıyor. Bu dünyada ondan iktibas edebilirler, ama
öteki dünyada o nurdan iktibas edemeyecekler.
Tekâmülde öğreneceğiniz şey, size hem bu dünyada hem de ahirette
ebediyyen lazım olacak; öyle bir ilim veriyoruz size. Buralardan aldığınız ilim sadece
size değil bütün ailenize ve efradınıza hazreti üstazımızın şefaatinin vacip olması
demek. Bu dünyada kimin ile beraberseniz ahirette de onun ile berabersiniz. Buralarda
hazreti üstazımızın, Rasülüllah Efendimizin adının geçmediği bir an yok. Bu ne
demektir. Orada da Rasülüllah Efendimizin şefaati ve onun etrafında olacağız
demektir inşallah.
Hz. Üstazımızın sözlerini hatırlıyorum “beni arayanlar talebenin yanında
bulur.” Hz. Üstazımızı arayanlar daimi ders talebesinin yanında bulur. Hz. Üstazımızı
arayanlar ihvanın, bu müesseseye destek olan, maddesiyle manasıyla hizmet eden
kardeşlerimizin arasında bulur. Bunlar laf olsun diye söylenen sözler değil, bunlar
tecrübe edilmiş mücerret olan şeylerdir.
Bu ilmin de alternatifi yok. Bu ilimlerin, Kuran-ı kerim’i öğreten bu cemaatin
de alternatifi yok. Dışarıda bir sürü cemaat var. Her birinden Allah razı olsun; ama
insanların daha fazla istifade edecekleri yolları kapatıp da çok daha basit birtakım
yollardan merkeze vakıf olmak için uğraşan, vaktini zayi eden insanlara üzülmemek
elde değil. Bu topluluğun alternatifi yok. Başka cemaatler başka başka işler, şeyler
yaparlar. Kimi ticarette kimi siyasette faydalı olabilirler.
Talebelerimize tekâmül okutuyoruz, talebelerimizin oradan aldıkları o beraat
onların ve vesile olanların Hz. Üstazımızın şefaatinin vacip olması demektir. Bunun
üzerinde duruyoruz, defalarca anlatıyoruz.

113
Sizler çok uzaklardan geldiniz ama buna değdi. Çünkü hadis-i şerifte şöyle
buyruluyor: “ilim öğrenmek için kim yola çıkarsa attığı her adım için bir senelik ibadet
sevabı verilir. Arz o kimse için istiğfar eder. Melekler de o kimse için istiğfar eder.”
Tekâmül okumak dünyadaki her şeyden hayırlıdır. Bu tren insan ömründe bir
defa gelir belki iki defa gelir. Tekâmülü kazanıp da gelmeyenler var. Tekâmüle hiç bir
şey mazeret olmamalı. Belki askerlik olabilir. Askerden sonra okumalı. Öğretmenliğim
çıktı, doktorluğum çıktı diye gitmeyenler var.
Hazretimiz hali hayatında iken bir talebe tekâmül hali üzere şehit oluyor. Ve
hazreti üstazımız: “ biz o talebemize kabrinde tekâmül ve icazeti verdik.” Buyuruyor.
Bu kadar önemli olmasa hz. Üstazımız böyle buyurur mu? “Biz o talebemize kabrinde
ders okuttuk” buyuruyor. Bu mümkün mü? Elbette mümkün. Çünkü Hz. Üstazımız o
talebesinin âlem-i berzahta, mahşerde hesaba kitaba çekildiğinde elinde icazetinin
olmasını, mührü muhammedi ile huzura çıkmasını istiyor.
Şimdi burada ilim okutuyorsunuz. Her tarafta tekâmül tekâmül diyorum. Ben
tekâmülün arkasında niye gece gündüz duruyorum? Bu gençleri bu tekâmüle niye bu
kadar teşvik ediyorum? Ayeti kerime’nin izahı var, fi sebililllah kaydını bu topluluğun
dışında bilen var mı? Yok. Topluluğun dışında alınan bir yer var mı? Yok. Bu topluluk
niye diğer topluluklarla karışmıyor, yok olmuyor? Bu ilmi kuran-ı kerimi bu şekilde
öğrenmeye ve öğretmeye devam ettiğimiz ve Allah’ın nuru ile nurlandığımız
irtibatımızı murabıt olmaya devam ettiğimiz takdirde cenab-ı hak bu topluluğu yok
ettirmeyecek. Diğer topluluklar içerisinde kaybolma ihtimali olmaması için, işte o
tekâmülü okuyabildiğimiz, okutabildiğimiz, bu ilimleri üniversiteliye de okutuyoruz,
daimi gruplara da okutuyoruz, her yaştan kardeşlerimize, ihvanımıza.
Hz. Üstazımızın hayatına bakarsanız yedi yirmi dört hayatının bütün
safhalarında dersin büyüğünü, küçüğünü değil; emsile de okutmuşlar, elif ba cüzünü
de okutmuşlar, ilmihal bilgilerini de okutmuşlar. Şimdi kardeşlerimiz evlerde vs
yerlerde üç talebeye beş talebeye ders okutuyorlar. Peki, o yaptıkları iş kimin yaptığı
iş? Hz. Üstazımızın yaptığı, rasülüllah Efendimizin yaptığı bir hizmet. Onun sünnetinin
aynısının tıpkısı. İlmin, hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Hizmetin bize uyanı vardır.
Hizmetin en büyüğü nedir? Hep beraber yaptığımız iş. Peki, daha büyüğü, daha küçüğü
var mıdır? Aşçısı, bekçisi, çöpçüsü hizmetimizin şoförü vs. birbirinden daha büyük daha
küçük var mıdır?
Hayır. İhlâs ve samimiyet ile alakalıdır. Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz;
hizmetin bize uyanı vardır. Yani bizim yapabileceğimiz hizmet vardır, en büyük hizmet
odur. En büyük hizmet bizim şahsımıza hangi hizmet düşüyorsa o hizmettir. Böyle bir
tasnif yok.
114
Şöyle bir tasnif olabilir. En çok insana en çok talebeye kim hizmet etmiş? En
samimi kim olabilir. Birinci safta olsun en arka safta olsun veya şu kursumuzda,
yurdumuzda olsun o mühür ile o hizmetlerimize ait olan binalarımızda talebelerimiz ve
oradaki hocalarımız ve oradaki ihvanımızın yaptığı hizmet yeryüzünde insanoğlunun
yapabileceği en büyük hizmet. Elhamdülillah.
Hazreti Musa denizden geçiyor, firavun boğuluyor. Firavunlar sadece o günde
yoktu, şimdide var. Üniversitelerde kendilerini allamei cihan sanan insanlar var.
Hazreti Musa aleyhisselamın yardığı deniz maddi denizdir. Elindeki asa ise tevhit
asasıdır; rabıtai şerifedir.
Sizlere uçaklar verseler dünyayı defalarca gezseniz bu saadeti ve manayı
bulamazdınız. Burada hepiniz bu yaşta bu saadeti bulmuşsunuz.
Bugün ülkemizde birileri televizyon ya da medya yoluyla dine hizmet
ediyorum diyerek ayet ve hadislere manalar vererek insanların kafalarını
karıştırıyorlar. Ancak bu insanların ne amaçla bunu yaptıklarına, hangi anlayışa göre
hareket ettiklerine bakmak lazım. Acaba ehli sünnet vel cemaat anlayışına göre mi;
yoksa başka bir anlayışa göre mi hareket ediyorlar. Bu bir iştir, herkes anlayamaz. Bu
ayetler muhkemattan mı? Yoksa müteşabihattan mı?
Hz. Fatih o zaman ki İstanbul da, 500 küsür sene önceki İstanbul da 7 tane
tekâmül vardı. Şu andaki sayıları Cenab-ı Hakk biliyor. Talebe sayısını da Cenab-ı hak
biliyor. Ve yüzde doksan beşini besleyelim, yüzde beşi bize kâfidir. O yüzde beşiyle biz
dünyanın her tarafını fethederiz, islama hizmet ederiz diye düşünmüşler. Peki, şimdi
yüzde doksan beş değil biz elhamdülillah yüzde bir zayiatı dahi zül kabul ediyoruz;
muvaffakiyetsiz kabul ediyoruz. Çünkü cenab-ı hakkın veraseti tammeye sahip olduğu
zatın etrafında birleşmiş bir topluluk.
Hz. Üstazımızın misafirhanede talebelere ders verirken arapca ilmine vakıf
olmayan ihvanımız dahi ders halkasının arkasına otururmuş. Hatta o ihvanımız
Arapçayı bilmiyor, ders çok ağır bir de yorgunmuş, bir de o zat rahatsız olmasına
rağmen hz. Üstazımız ona hitaben: “hacı bey uyuma derste dikkat et” buyururlarmış.
Çünkü o ders halkasının içerisinde piranımız var, melaikei kiram var, cenabı-ı hakkın
yardımı var. Bunun için bu halkanın etrafında talebe halkasının en küçükten en büyüğe
bütün talebelerimizin yanında kenarında hizmet eden ihvanımızda, hz. Üstazımızın
huzurunda talebelerimizle beraber Hz. Üstazımızın etrafında olacaklar.
Herkes kendine bakarken Hz. Üstazımızın evladı olmaya layık birisi olarak
kendini görme zarureti ve mecburiyeti vardır. Böyle bir mesuliyet altındayız.

115
Hz. Üstazımızın talebelerini ikaz ederken manevi hallerini bilin. Hududu uhrevi
halin mesuliyetini iyi bilin ve ona göre hareket edersiniz. Hz. Üstazımız: “bundan sonra
ila yevmil kıyamet bu mesuliyet sizin ve diğer evlatlarımızın sırtındadır” diye
buyururlarmış.
Yine Hz. Üstazımızın bu hizmetlerimizin inkişafı taşla, sopayla, bombayla bu
güne kadar olmadı, bu günden sonrada olmayacak. Mana âleminde önce cenab-ı hak
fethi mübini müyessir kılar, tasdik eder, takdir eder. Ondan sonra cenab-ı hak bunu
tahakkuk ettirmek üzere insanları vazifelendirir. Bizim anlayışımız budur.
Tekâmül okuyana Hz. Üstazımızın şefaati vaciptir. Bizzat femi saadetlerinden
işitilmiştir. Mükâfatı çok ama bununla beraber mesuliyeti çok büyüktür. Bu yolda olan
herkesi Hz. Üstazımız deftere kayıt etmiştir. İrşat vazifesi çok şerefli bir vazifedir. Ve
her bir hoca bu mesuliyeti hissederek vazifesini yapmalıdır. Bir takım talebelerimizin
zayiatı oluyor. Tabi bu zayiat bizim sebebimizle o zaman çok büyük vebal altında
olmuş oluruz. Bazıları üstazımızın listesinde olmayabilir. Ama en korkutanı üstazımızın
listesinde olduğu halde gitmesine sebep olmaktır.
Binaya baktığımız zaman imarlı tapularda roterli krokiler denir. Bunlarla bir
yerleri tesbit ederler, bu yerlere poligon noktalar denir. Bizim poligon noktalarımız,
roterli krokilerimiz Hz. Üstazımızın hizmetine yapışmaktır. İnsanı sabitlemek için tesbiti
kadem etmek için nereye bağlı olacaksın; rahmete ya da Allah korusun zulmete.
Bunun dışında serbest insan yoktur. Ben inanmıyorum. İşte bir tarafa bağlı olacaksınız.
Ya rahmete bağlı olacaksınız. Rabıtai şerifesiz hiçbir şey var mı? Yok. Güneş, hepsi bir
uydusu, yörüngesi var. Yörüngede bir tarafa bağlı olmayan insan ne olur? Yok olur,
kaybolur, Allah korusun perişan olur. Diyorlar ya bi taraf olursanız bertaraf olursunuz.
Bir meyvenin çekirdeği var, dalları var, gövdesi var, birde ortasında sulu kısmı
var. İşte ashabı suffe mesabesinde olan ders talebelerimiz meyvenin çekirdeğinin
özüdür, etli kısmıdır. Meyvenin dalı kabuğu olacak ama çekirdeği özü olmazsa olmaz.
Bu iş (hizmet) gönül işi olduğu için onlara (talebelere) gıpta ile bakan onların
muvaffak olmasını gönülden isteyen bile kazanır. Bu heyecan herkese nasip olmaz. Bu
yola hizmet etmek zenginlikle de alakalı değil. Koçu Sabancı’yı görüyorsunuz. Parası
bu hizmetlere nasip olmadı.
Bizim talebelerimiz fire vermemeli. Veriyorsa hepimizin mesuliyeti vardır.
Hocalarımız tekâmül bitirdikleri zaman hepsi pırıl pırıl. Ancak önemli olan devamını
getire bilmektir. Onu hayata koyun bakalım. Arabalar fabrikadan çıktığı zaman hepsi
güzel ama karda lastikleri tutuyor mu? İki çekişli mi? Dört çekişli mi, karanlıkta ışıklar
yanıyor mu? Bunlara bakmak lazım.

116
SENE-İ DEVRİYELER
Biliyorsunuz bu gün 16 Eylül. Bizler, yapmış olduğumuz duaları, okumuş
olduğumuz Kur’an-ı Kerim’leri, hatimleri hep Hz. Üstazımız’ın eliyle, onun vasıtasıyla
iletiyoruz, hediye ediyoruz, hediye etmeye devam edeceğiz. Çünkü her şey Hz.
Üstazımız’ın eli ile ve onun vasıtası ile oluyor. Oradan da merhale merhale Rasülüllah
Efendimiz’e ulaşmış oluyoruz. İşte, fena fişşeyh, fena firrasül, fena fillah yolu budur.
İşte bu zatın eteğine bu davaya tutunmak böyle bir şey. 16.09.2012 PAZAR (Namaz
Sonrası)
Bir de Bedia Sultan Ablamız için hatimler vesaire yapıldı. Bunlar aslında onlar
için gözükse de bizim içindir. Biliyorsunuz onların şefaatine nail olabilmek için bu tür
şeyler çok mühim. Cenab-ı Hakk şefaatlerine nail eylesin. Onlar çok farklı, çok mühim
şahsiyetler. Bu hizmetler ilk başlarken bu sıkıntıları yaşayanlar onlar. Ben yakinen
biliyorum, kendilerine sual sormak için, bazı ihtiyaçlar için ahavattan gelenler olurdu,
hatta ihvandan da bazı hususları soranlar olurdu; ablalarımız da: "Yarın gelin, öbür
gün gelin" deyip o meselelerin hepsini Hz. Üstazımız'a arz ederlerdi. Hz. Üstazımız'la
fiilen görüşürlerdi. Onlar öyle şahsiyetler. Onları vesile ederek dua edenleri ben
biliyorum, bunlar çok mühim hususlar. Onlar şühedadandırlar, Hz. Allah'ın hususi
rahmetine mazhar olmuş zatlardır. Onlarda, başkalarında olmayan şefkat ve
merhamet vardı. Öyle şahsiyetler nice racüllere bedeldir. 06.01.2013 Kız Kursları
Komisyonu Namaz Öncesi
"Hz. Üstazımız'ın manevi cephesini maddi olarak görseniz takat
getiremezsiniz, dayanamazsınız"Onu ancak talebelerine bakarak anlarsınız. Hz.
Üstazımız:"Beni arayanlar evlatlarımın, talebelerimin arasında bulurlar." buyurmuşlar.
Yani Hz. Üstazımız'ı görmek için talebelerine bakmak gerekiyor. Yoksa onun manevi
cephesini görmeye güç yetmez. Hz. Üstazımız üç günde Kuran-ı Kerim'i okutuyor,
öğretiyor; ama insanlar onun arkasındaki maneviyatı göremiyorlar. Hz. Üstazımız'ın
manevi cephesini görmeye kimse güç, takat yetiremez; ama az da olsa, birazcık da olsa
anlayabilmek için, bu talebelere, onların niçin burada olduklarına, niyetlerine bakmak
kâfidir. Cenab-ı Hakk, bu topluluktan, bu birliktelikten hiçbirimizi ayırmasın inşallah.
16.12.2012 Pazar Namaz Sonrası
Hz. Üstazımız hal-i hayatlarında iken 100 yıl ömrü olup, ona komşu olup da
onu tanıyamayanlar, nasiplenemeyenler; madden tanıyan ama manen tanıyamayan
bedbahtlar olmuş. Bu nasip işi, bağlılık işi. Bakın onlara nasib olmamış; ama sizler çok
uzakta bulunmanıza rağmen sizlere nasib olmuş. 28.12.2012 Orta Asya, Anadolu
Ziyaret Heyetleri

117
Şimdi diyorlar ki: "Yok şu zatlar anılacak, içerisinde Süleyman Efendi de
anılacak, siz de gelin" Beni de çağırıyorlar,"Ya da bir temsilci gönderin de anlatın"
diyorlar. Nasıl anlatalım ki? Hz. Üstazımız'ın ifade ettiği küçük bir söz bile onları
rahatsız ediyor. Hz. Üstazımız: "Bütün tariklerin kandilleri sönmüş bir burası kalmış"
buyuruyor, bunu söylediğinizde karşınızdakine ağır geliyor, "O zaman biz dükkânı
kapatıp gidelim." diyorlar. "Tamam, o zat var, biliyoruz, büyük zat; ama bu söz nasıl
olacak" diyorlar. Sonra görüyorsunuz işte rezil oluyorlar. Allah onların farklı farklı
şeylerini çıkararak onları nasıl da rezil ediyor, ipliklerini pazara çıkarıyor. 28.12.2012
Orta Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri
Bu gün bir de 'Hatim yapılma' meselesi var. Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.)
Aşere-i Mübeşşere'yi Cennetle müjdelemiş, onların ismini zikretmiş; ama Cennetle
müjdelenenler yalnızca onlar mı? Hayır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in bilinmesini
istediği bunlar. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz, ben bu kadarını söylüyorum.
Tafsilatını başka yerlerde de söylerim. İşte böyle zamanlar, o hatim halkalarına iştirak
ederek, dualar ederek o zatların şefaatlerine nail olabilmek için birer fırsattır.
Rasülüllah Efendimiz (s.a.v.) Aşere-i Mübeşşere'yi Cennetle müjdelemiş; ama Hz.
Üstazımız'ın da Cennetle müjdeledikleri var, şu kimseler diye. ….01.2013

118
ZİYARET VE ZİYARET YERLERİ
Sizler buraya Hz. Üstazımızı ziyarete geldiniz, bizleri de görmüş oldunuz; ama
asıl maksadınız Hz. Üstazımızı ziyarettir. 30.11.2012 Cuma
Aslen hepiniz buraya Hazretimizi ziyarete geldiniz. Bu vesile ile de buralarda
bulunuyorsunuz. Önce ziyaretinizi yaptınız, sonra buraya geldiniz. Buraya gelirken de
aslında hepinizin niyetinde Hz. Üstazımızı ziyaret var. 07.12.2012 Cuma Namaz Sonrası
Kimin hicreti neye ise karşılığında onu alır. Sizler de buraya Cenab-ı Hakk'a,
Peygamber Efendimiz (s.a.v)'e, Hz Üstazımız'a yakın olmak niyetiyle geldiniz. Burada
olanların hepsinin sahih niyetle burada olduğunuzu ümit ediyorum. 16.12.2012 Pazar
Namaz Sonrası
Hz. Üstazımızın huzuruna geldiniz, vazifelerinizi tazelediniz. 28.12.2012 Orta
Asya, Anadolu Ziyaret Heyetleri Namaz Öncesi
Kardeşimiz anlatıyor; Hz. Üstazımız’ı bölük bölük ziyarete gidenler olduğunu
söylüyor, çok kalabalıktı diyor. Dünya nüfusu bu kadar mı? Ama bu kadarı gelebiliyor,
bu kadarı görebiliyor. Neden çok kalabalıktı, neden Hz. Üstazımız’ı ziyarete geliyorlar?
Hz. Üstazımız onları seviyor da ondan. Bu yüzden onlar da Hz. Üstazımız’ı seviyorlar.
01.04.2012 Pazar, Tekâmül Müzakerecileri)
Ziyarete gidenler hakkında da birkaç şey söylemek istiyorum. Hz. Üstazımız’ı
ziyarete gidiyorsunuz. Niçin? Hz. Üstazımız sizi seviyor da ondan. Yeryüzünde
milyarlarca insan var, onlar neden gidemiyor, neden onlara nasip olmamış? Çünkü
işitmek başka; duymak başka. 01.04.2012 Pazar
Maddi irtibat manevi irtibatı temin eder. Sizler buralara yılda bir iki defa da
olsa ziyarete geliyorsunuz… 06.01.2013, Rusya Bölgesi'nden Hocalarımız,
Gürcistan'dan Üniversite Talebelerimiz
Siz ne kadar buraya yakın olursanız o derece merkezi Muhammediyye’ye
bağlılığınız, samimiyetiniz, rabıtanız artar. Bu yüzden buralardan uzak kalmayınız.
Bu müesseselerde, ehli rabıta ile kıldığınız namazdan bahsediyorum. 3 hafta
bu müesseselerden uzak kalsa kalbi mühürlenir.

119
İTAAT, İHLÂS VE NİYET
Bakın ilim, amel, ihlâs diyoruz. İhlâsın okulu var mı? Hem var, hem yok.
İhlâsın öğrenildiği yerler buralardır; Hz. Üstazımız’ın meclisleridir, ders okuduğunuz
yerlerdir. O yüzden ihlâs olmadan olmaz. Niyetler de Rabıta-i Şerife yaptıkça ve ona
devam ettikçe düzelir. 02.12.2012 Namaz Öncesi
Niyetleri sahih hale getirmek maneviyat ile olur, nur-i ilahinin kalbe inmesi ile
olur. Yoksa sözle, lafla, 'Benim niyetim sahih' demekle olmaz. Dışarıda duyuyorsunuz;
'Benim kalbim temiz.' diyorlar. Öyle söylemekle olmaz; maneviyat ile olur. Hz.
Üstazımız ne buyuruyor. "Bu halkalarda bulunanların niyetleri sahih olur." Bu çok
büyük bir söz. Binlerce cilt kitap okuyup da bulamayacağınız, anlayamayacağınız bir
söz. Niyetlerimizi bu halkalarda tashih ediyoruz. İşte ihvanımız sohbet ve hatim
halkalarında, talebelerimiz ders halkalarında, hoca efendiler zaten bu halkalarda.
16.12.2012 Pazar Namaz Sonrası

ANAOKULLARI VE HUSUSİ ÇOCUK EVLERİMİZ


Sene başında yapılan bazı değişikliklerde; anaokulları için yaş şöyle şöyle
olsun dediler. Bir takım tereddütler de vardı, 'Acaba talebe adedi azalacak mı?'
diyenler oldu. Bu hizmeti yaparken yaş çok düştüğü için… 'Bundan sonra çocuk
bakıcılığı mı yapacağız?' diyenler oldu. Gerekirse hizmet için onu da yaparız. Ama
elhamdülillah beklenildiği gibi olmadı, tam tersine, talebe adetlerimiz arttı, ekşitmedi.
Daha da artacak inşallah. 09.12.2012 Anaokulları Komisyonu Pazar
Anaokullarının bizimle ne alakası var? Çok alakası var. Biz bu işe de çok
ehemmiyet veriyoruz. Eyzan
Akşam Müsafirhane'de bir kardeşimize söyledim; 'Bu işi neden yapıyoruz?'
diye. Çok güzel bir cevap verdi. Onun üzerine söylenebilecek bir şey yok. 3-4 yaşında
bir çocuk servis şoförüne demiş ki: "Size Yasin-i Şerifin 1. Sayfasını ezbere okuyayım
mı, şu sureleri okuyayım mı?" Evde de ebeveynlerine sureleri okuyorlarmış. Aileleri de
memnun oluyor. Bakın görüyorsunuz, onlardan ileride talebe olacaklar da var. Eyzan
Biz bu hizmeti ne için yapıyoruz? O çocuklar şimdi okuyacak, ileride inşallah
bir kısmı talebe olacak, bir kısmı muhibban olacak, bu usulü, bu üslubu biliyor olacak.
Bakıyorsunuz, bu çocuklardan evinin yolunu bulamayacak olanlar da vardır; ama
onların da ileride evinin yolunu bulabilecek aklı olacaktır. İşte onlar da talebemiz
olurlar inşallah. Eyzan
120
Bazı kardeşlerimiz bazı sebeplerden dolayı çocuklarını veremiyorlarmış. Biz
niye bu kadar üzerinde duruyoruz? Neden buradan öğrensinler diyoruz? Orada ne
öğretiliyor? Ehl-i Sünnet ve-l Cemaat akidesi öğretiliyor. Orada ne okutuluyor? Hz.
Üstazımız'ın cüz'ü okutuluyor, Kur'an-ı Kerim okutuluyor. Neden bu eller vasıtası ile
öğrensinler diyorum? Çünkü bu elden, Hz. Üstazımız'ın elinden nisbet-i sahiha ile
öğrenirlerse bir daha sapmazlar, itikâdi bozukluğa düşmezler. Bunun için anaokulu
vesaire yerlerle de uğraşıyoruz. Bu elden Elif Cüz'ü öğrenenin, Kur'an-ı Kerim
öğrenenin, ilim öğrenenin dini sahih, imanı sahih, itikadı sahih olur. 21.12.2012 Cuma
Namaz Sonrası

MUHASEBE KOMİSYONU
…Ben bu kadar basit hataların yapılmasını kabul etmiyorum. Bunları bir daha
görmek istemiyorum. Eksiklik nerede ise bizim bilmemiz lazım. Takviye lazımsa takviye
alıp tamamlanmalı. Mesela tek başınıza yetemiyorum diyorsanız, istediğiniz birkaç kişi
ile daha veya takdir edilen kimselerle heyetlerin sayılarını arttırmayı talep edersiniz
idarecilerinizden. Bu komisyonlarda bulunmak çok mühim Hz. Üstazımız'a yakın
olmak çok mühim bizde bu vesilelerle Hz Üstazımız'a yakın oluyoruz. Kermes Ve
Muhasebe Komisyonlarını Kabulü (01.01.2012)
Nasıl talebeye karşı hizmetin hesabı varsa, bu mali hizmetlerinde hesabı var.
Rasülüllah (s.a.v) Efendimiz: “Çobansız bırakılan koyunun hesabı Ahirette kafasına
vurularak çobandan sorulacak” buyurmuşlar. Bakın sadece şu Hadisi Şerif ile amel
edilse bile istenilen seviyeye gelinir. Allah muhafaza bu hesap bize kadar, Hz.
Üstazımıza kadar gider. Bir eksiklik olduğu zaman bunun hesabı sorulur, bunun
mesuliyeti çok büyüktür. BU eksikliğin hesabı Hz. Üstazımız’a kadar dayanır. Eyzan
Bizim buna sebep olmamamız lazım, işin başında madden biz görünüyoruz
ama aslında Hz. Üstazımız var. Bu aksaklığın hesabı bizden sorulur. Üzerimizdeki
himmet ve teveccüh bu hizmetleri yapmaya kâfidir. Yapamıyorsak kendimizi gözden
geçirmeliyiz. Yapmaya mani bir hal yok. Nasıl ki bir hoca efendi talebesine karşı
mesuliyetini yerine getirmediğinde gereği yapılıyorsa, muhasebeci de komisyonda
vazifesini yapmıyorsa veya yapamıyorsa gereği yapılır hatta bu bölge mümessillerine
kadar gelir. Eyzan
Komisyonun bir üyesi olmak demek beytülmalin bekçiliğini yapmak demektir.
Hepiniz beytülmalin bekçiliğini yapıyorsunuz. Eyzan
Talebe talebeliğini bilecek, hoca hocalığını bilecek, ihvan ihvanlığını, ahavat
ahavatlığını bilecek ve gereğini yapacak. Muhasebeci de muhasebeciliğini bilip beytül
121
malı korumalı. Nasıl ki bir hoca talebesine karşı sorumlu ise ve muhasebeci de beytül
male karşı sorumludur. Hz Üstazımız hep hüsnü zan ile yaklaşmış. Biz de hüsnü zan ile
size yaklaşıyoruz. Bunları boşa çıkarmayın. Eyzan

İNTERNET BELİYYESİ
Hatırlatılması gereken bir mevzuu daha var; internet ile alakalı, onu da
söyleyeyim. Biliyorsunuz internette geçen bazı şeyler var. Bir ara onlardan
bahsediyorlardı. Ama ben o şeylere, o yerlere, kullanılan o platformlara girmem,
onları kullanmam ve hiç de hoşlanmam, görmeyince rahat oluyor. Tabii, bahsedilince
istemeden, hoşlanmadan da olsa girip baktım, ne var diye baktım. Tanınmış, şöhret
olmuş bazı hoca efendilerin oralarda, o platformlarda sohbetleri, vesaire konuşmaları
var. Bu çok çirkin bir şey. Çok üzüldüm, bunların orada ne işi var? Çok mahrem
şeylerden bahseden vaazlar, ifadeler çöplüklerde, sokaklarda geziyor; Kadir gecesi idi
başka şeyler idi... İsimlerini bile zikretmek istemiyorum, yok you tube idi yok diğer
platformlardı; içlerinde neler neler var, neler neler paylaşılmış, Bu ne cahillik! Bu
mahrem bilgilerin orada kardeşlerimiz tarafından, hocalar tarafından, hoca hanımlar
tarafından paylaşılmasını ve onlara bakılmasını istemiyorum. Böyle bir şeye müsaade
etmiyorum. Orada bana ait şeyler de var, benimle ilgili şeyler; yok seçim
konuşmalarıydı, yok başka şeylerdi. Zamanında olmuş, şimdi geçmiş şeyler bunlar.
(Muhterem Büyüğümüz ön tarafta oturan hocalarımızı işaret buyurarak)
Onların oradan hemen kaldırılmasını istiyorum. Şahsıma ait şeylerin orada ne işi var?
Diğer vaazlar vesaire mahrem şeyler de buna dâhil. Kardeşlerimizin kullandıkları bu
şeyleri hemen kapatmalarını istiyorum. Bunları bir daha duymak istemiyorum.
Başkalarının konuşmaları da orada, bizim hocamızın konuşmaları da orada, yan yana.
Bu olacak şey değil.
Belki o hocaların, konuşmalarının oralarda olduğundan haberleri bile yok; ama
çok hususi şeylerden bahsedilen vaazlar orada. Kâfirin, imansız, abdestsiz kişilerin
sadece bir kez tıklamakla ulaşabileceği yerlerde bu bilgiler ne arıyor? Bunların orada
olması, oralara girilmesi hiç uygun değil. Bu kıymetli şeylerin çöplüklerde dolaşması
uygun değil. Vaazın içerisinde Ayet-i Kerimeler, Hadis'i Şerifler var, onun dinlenme
usulü var. Bunlar abdestli olarak, onlara hürmet ederek dinlenilecek şeyler. Onların bir
usulü var. Biz oradan mı dinleyeceğiz sohbetleri?
Bakın oralara girildikçe, onlar izlenildikçe o siteler bundan dünyevi menfaat
elde ediyorlar. Sohbet mi istiyorsun? Her türlü imkân var. Erkekse, gider erkek
kurslarımıza sohbetler var dinler. Hanımsa hanımlara ait sohbet mahallerine, hatim

122
gruplarına gider ki hatim gruplarında da bu ihtiyaç artık karşılanıyor. O kıymetli
bilgilerin yeri oralar değil. Tanınmış hocaların orada konuşmaları var. Belki haberleri
var, belki haberleri yok; ama netice de orada. Hatta Afrika ile ilgili şeylerde var.
Bildiğiniz bir hocamız anlatıyor, neymiş Afrika'da talebemiz Müslüman'mış da annesi
Hristiyanmış, sonra Müslüman olmuş. Bizler bunlarla prim yapacak değiliz. Bizim
bunları kullanarak tanınmaya ihtiyacımız da yok. Bu tür şeyleri yapan topluluklar belli,
bunları ne için yaptıkları da belli.
Bu çöplüklerde bilgi paylaşımları ve o platformları kullanmak fitneye fesada
sebep olur. Ben bunları; “Münafıklık alametleri” olarak görüyorum. Bunların hepsini
kapatın, bunları istemiyorum. Gittiğiniz bölgelere de bu anlattıklarımı söylersiniz,
kullanılmasın, girilmesin. 09.12.2012 Anaokulları Komisyonu Pazar

KIZ KURSLARI KOMİSYONU


Kız talebelerimizin, erkek talebelerimizden farkı yok; hepsi aynı, hepsi
hidayete tâbi oluyor. Ancak kız talebelerimiz için bazı hassasiyetlerimiz var. En basit
gibi görünen şeylere bile çok dikkat etmeliyiz. En ufak bir hata, yanlış, başımızı
ağrıtacak bir şey ilerisi için bize sıkıntı verebilir, hepimizi üzebilir. 06.01.2013 Kız
Kursları Komisyonu Namaz Öncesi
Kız talebelerimizin adetlerine baktığımda, adetlerde biraz azalış, okul
talebelerinde de artış gözüküyor. Şimdi böyle olsa da inşallah ileride çok farklı olacak.
Biz adetleri usullerimizden taviz vermeden, keyfiyetten taviz vermeden arttırmaya
devam edeceğiz. Bu süre içerisinde zaten nasıl tedbir almamız gerektiğini müzakere
etmişsiniz. Şu okula gidilip, bu okula gidilmeyecek diyoruz, çünkü zararlı olan şeyleri
önlemeye çalışıyoruz. 06.01.2013 Kız Kursları Koms.
Hz. Üstazımız kız kurslarının banisidir, Ablalarımız da kız kurslarının
banisidir. Bu görüşmeyi böyle bir güne denk getirmişsiniz. Ahirette bilhassa kız
talebelerimize inşallah Ablalarımız şefaatçi olacak. 06.01.2013 Kız Kursları Komisyonu
Namaz Öncesi

123
İZİN
Buradaki manevî havayı hissediyoruz. Bunu herkesin hissetmesini isteriz. Bu
davaya hizmet hepimizin boynunun borcudur. Talebelerimiz bu havaya alışıyorlar.
Hatta tekâmül altı talebelerimiz hiç izin kullanmadan hizmete devam ettiler.
(Amerikalı talebeden sorunca, iyi olduğu dersleri anlamaya çalıştığı söylendi.
Resmi işleri için izine 10 günlüğüne gittiğini söyleyince) Bu zamanda bırakıp izine
gitmek Uhud dağındaki nöbeti terk etmek gibi bir şey. Ya dönemezse.
Anadolu’dan bir talebemiz İstanbul’a okumaya; kurslarımıza gelir. 4 ay
sonra izine evine gider. Kapıyı çalar annesi kapıyı açar ve tanıyamaz. Biraz bekleyince
“Beyimi çağırayım” der ve kocasını çağırır. Talebemizin babası gelir ve bakar ki oğlu
gelmiş. “Oğlum hoş geldin” der ve sarılır.
Yaz döneminde eğer siz 6 hafta izin verirseniz, talebeyi o manevi şemsiyenin
altından bu kadar uzak tutarsanız, o çocukların hali ne olur? Tanınmaz hale gelir.
İşte talebe izin diyor. İçeride oluşturacağımız o keyfiyet ile talebe burada
kalmasının kendine ne kazandıracağını bilerek kalacak. Onları bu şekle getirmeye
çalışacağız.
Diyorlar ki bu civardan bir talebe izne gitmiş, 2-3 ay olmuş. Herhalde
Anadolu’nun bir yerinde gelmiş ve 2-3 ay bizim kursumuzda kalmış. İzne gidecek bu
talebe. En son izinde, çocuk evine gidiyor. Tabii geldiği şekliyle; Eser-i Sücud’un yüzüne
maddesine, manasına verdiği şekil bambaşka. Talebemiz evine gitmiş, evinin kapısını
çalmış, çok fazla zaman geçmeden annesi kapıyı açmış ve demiş ki: “Bir dakika
bekleyin; eşime söyleyeyim de o gelsin sizinle konuşsun.” (Validesi, oğlunu
tanıyamamış.) Bakın bu talebedeki birkaç ay içerisindeki bu değişim sadece maddi;
elbisesi, ceketi, kravatıyla, düzgün kıyafetiyle olan bir değişim değildir.

124
KALBİ BİRLİK-BERABERLİK VE MUHABBET
Bazı topluluklar, belli zamanlarda “beraber olalım, birlik beraberlik
zamanıdır” diyorlar. Bu, bizim için geçerli değildir. Çünkü biz, her zaman manevî olarak
birlik ve beraberlik içerisindeyiz. Belki, her zaman aynı şeyleri söylüyoruz ama yine de
yeryüzü devam ettiği müddetçe, hep aynı şeyleri söyleyeceğiz. Söylemek istediğimiz,
her zaman bu birlik ve beraberliğin devam etmesidir.
Bu hizmetler daha da ferahlayacak. O zamanki imkânlara bakın şimdiki
imkânlara bakın. Daha da ferahlayacak, inşallah bu bolluk bizi rehavete düşürmez,
birlik ve beraberliğimizi bozmaz. Bakın birlik beraberlik çok önemli. Büyüklerimiz hep
birlik ve beraberlikten bahsediyorlardı. Hocaların arasındaki birlik beraberlik ile
hizmetler yürüyor. Bu birlik ve beraberliğimiz hiç bozulmasın.
Osmanlının 3 kıtada ülkeler fethedip, hutbeler okutmasının sebebi birlik ve
beraberlik içindir. Dinin temsil edildiği yerlerde birlik ve beraberlik, kalbi birlik ve ruhi
ahenktir.
Eskiden ahimiz talebeyi iyi görüyorsa senin hocan kim derdi. Talebesi zayıf
ise yine senin hocan kim derdi. İyi bir talebe yetiştirmek için birlik ve beraberlik esastır.
Bundan alacağımız çok dersler var.
Önemli olan birlik beraberliğimiz, ahengimiz.
Muvaffakiyet birlik beraberlikle olur. Maddede birlik beraberlik olmaz.
Manada birlik beraberlik olur.
Hz. Üstadımızın ve büyüklerimizin duasında son söylediği olmamış olsa bizim
bir arada olmamız kalplerimizin Cenabi Hak, Allah’ın nurunda birleştirmemiş olsa
ihvan olarak bizi bir araya getirmemiş olsa ayeti kerimede olduğu gibi biz bütün
bunlardan mahrum olurduk. Kalbi ve ruhi birlik beraberlik ve ahenk neticesinde
Elhamdülillah Cenab-ı Hak hizmetleri bize bahşedip inşeallah çok daha fazlasını
beraberce gerçekleştirmek bizlere Cenabi hak nasip eder inşeallah. Bu Cenab-ı Hakkın
birlik ve beraberlik nasip ettiği bu güzellik diğer insanlarında gıpta ettiği ama her
topluluğa, her cemaate, her millete, her kavme nasip olmayan büyük bir Cenab-ı
Hakkın lütfu, kerem. Kalplerin nurunda birleştirmesi ve bunu bizzat müşahede eden bir
topluluğuz Elhamdülillah.
elhamdülillah kalb-i ve ruhi birlik ve ahenk tüm topluluğumuzda. Eskiden
hani çok yıllar önce mektup yazanlar şunu yapanlar lüzumsuuz şeyler ile uğraşanlar
kalktı çünkü neden herkesin meşguliyyeti var boşta kalan kimse yok herkesin yapacağı
bir şey var eli ayağı tutmasa dahi bu davanın müvaffakıyeti için dua edecek, ibadet

125
edecek, Cenab-ı Hakta kullukta devem edecek ve insanlara o tebliğ vazifesini devam
edecek.
Yeter ki birlik beraberlik ahenk samimiyet, manevi merbudıyetdeki
ziyadeleşme devam etsin… inşeallah talebelerimiz ihvanımız kardeşlerimiz birliği
beraberliği devam edecek.. Hz. Üztazımızın bizi sevdiğini nereden anlarsınız?
Bakarsınız hocaların hocalara sevgisi muhabbeti, hocanın ihvana, ihvanın hocaya,
kardeşlerimizin kardeşlerimize bakışı, talebelerimizin bir birine bakışı beraber iş
yapabilme kabiliyeti ve ahenklerinden anlaşılır.
Aranızdaki sevgi ve muhabbet azaldıkça üstazın sevgisi de azalır.Arka
taraflarda olan kardeşlerimiz hiç üzülmesinler bu davanın gizli kahramanları da var.Bu
davada maddi yakınlık önemli değil. Biz mukallid değiliz bizzat taklit olunan bir
topluluğuz. Bundan da kimsenin şüphesi yok. Şu anda ben bakıyorum birlik
beraberliğin ahengi için bu topluluğun kalbii ve ruhii beraberliği ve ahengi, manevi
hizmetlerimizin şeklini yansıtmak, etrafa yaptığımız binalara bakın yetiştirdiğimiz
gençlerimize talebelerimize bakın. Hazreti üstazımızın bizi sevdiği gün gibi aşikâr
Cenab-ı hak bu muhabbetten bizleri mahrum etmesin. Bu muhabbet sevgi
büyüklerimizin piranımızın duası üzerimizde olduğu sürece inşallah maddi ve manevi
inkişaf devam edecek ondan da şüphemiz yok.
Bu birlik ve beraberliğimizin temini aramızdaki muhabbettir.
Cenab-ı hakkın vermiş olduğu bu nimet inşallah ila-yevm’il-kıyame, kıyamet
sabahına kadar bu birlik beraberlik kalbi ve ruhi ahenk içerisinde devam eder.
İnşallah bu birlik beraberlik ahenk, çok büyük berakata vesile olacak…
Listelere bakıyorum, sayılara bakıyorum bu artışlar imanla rabıtayla alakalı
olduğunu düşünüyorum. Buda ihvanın, ehavatın ve hocaların gayreti, birlik, beraberlik
himmet ve teveccühün olduğunun da göstergesidir.
Hizmetlerde talebenin çokluğu vazifeli kardeşlerimizin ve ihvanımızın birlik
ve beraberliğinin tezahürüdür.
Eskiden bakın İtalya’ya çöle bakın toprağın altında kalmış çesetleri halen
görüyorsunuz. Şimdi yok öyle bir şey. Doğal felaket diyor, bir kasırga, cenabı hak
kaldırıyor indiriyor. Cenabı hak inşaallah bizi şaşırttırmasın. Bakın birlik beraberlikten
şaşmak demek bunun hilafına olmak demektir. Bunu göze alabilecek bir babayiğit var
mı?

126
Birlik beraberlik devam ettikçe bilinki talebeniz çoksa birliğiniz beraberliğiniz
ahenginiz ve hazreti üstazımızn rasülüllah efendimizin teveccühü ve yardımı
üzerimizdedir.
Şu anda, başka hangi toplulukta böyle birlik ve kardeşlik vardır. Cenabı Hak
bizi bu yolun listesine yazmış. Bu listede devam etmek ve Üstazımıza bağlı olarak öbür
tarafa gitmek önemlidir.
Birlik ve beraberlik asrısaadette de vardı. Hazreti Üstazımız zamanında da
vardı, şimdi de var. Kıyamete kadar da devam edecek. Bu topluluğun bir araya gelmesi
sıradan değil. Bu topluluk maddî menfaatler için toplanmamıştır.
Kermesler yapılıyor. Bu kermeslerde ahavatımızın çalışmaları bizim birlikte
olduğumuzun alametidir.
Buradaki birlik ve beraberlikten maksat inançtaki birlik ve beraberliktir.
Hepiniz Hz. Üstazımız’ın yardımcılarısınız. Bunun şuurunda olarak hareket
etmelisiniz. Şimdi Allah’a şükür fitne yok içimizde, keyfiyet ve kemiyet olarak iyi
durumdayız. İhvan, talebe, hoca hepsi aynı ahenkte oldukça bu fitne bize sirayet
etmez. Ama 8-10 sene evvel bazı sıkıntılar vardı, fitne daha fazlaydı; o zaman öyleydi.
Tek kişi ile hizmet olmaz; hizmetler topluca olur. Keyfiyet, kemiyet, birlik beraberlik ve
ahenkle olur. İhvan, hocalar, talebeler, akademisyenler hep beraber olunca daha
bereketli güzel oluyor.
Birlik ve beraberliğimizi koruyarak, ihsas ederek bunu muhafaza ettiğimiz
takdirde daha güzel hizmetler olacak…

127
22.08.2011 SALI - (22 Ramazan 1432)
MUHTEREM BÜYÜĞÜMÜZÜN SİVAS SELÇUKLU YURDUMUZDAKİ SOHBETLERİ
Büyüğümüz kürsüye çıkarlarken Tekamülaltı Talebeleri toplu olarak;
‫َخ ْي رك ْم َم ْن تَ َعلَّ َم الْق ْراَ َن َو َعلَّ َمه‬

“Sizin en hayırlınız Kuran-ı Kerim’i öğrenen ve öğretenlerinizdir.” Hadis-i şerifi ile


Hz. Üstazımızın;
‫ دمير پابوچ كيسه ده عم ِر نوح ياشايه رق رو ِى زمينى دوالشسه موال توفيق ويرمه ديكچه بويله بر‬,‫ فى زماننا بر فرد‬,‫بو بر دولتدر كه‬
ِ ‫ {مكتوبلر و‬.‫مشرف اوالماز‬
}٢١ ‫بعض مسائل مهمه‬ َّ ‫سعادتله‬
Sözlerini okudular. Bunun üzerine Büyüğümüz: “Ağzınıza sağlık, Bunun üzerine
söylenecek bir söz yok ama yinede bir kaç kelam edeceğim. Bunun üzerine daha başka
bir şey olamaz. Bu hadis-i şerif kıyamete kadar inşallah bu topluluğun merkezi
olacaktır.

Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun. Cenab-ı Hakk bu ay sebebiyle hep beraber


birlik beraberlik sıhhat afiyet ve inşallah talebelerimizin ihvanımızın adedini arttırarak
bu bölgemizin madden ve manen hizmetlerde inkişafına vesile kılsın… Âmin

Bu Hadis-i Şerif (lafzını okuyarak) Allaha çok şükür, Kuran-ı Kerimi öğrenen ve
öğreten insanlar yeryüzündeki en hayırlı insan onlardır. Çok sıkça duyuyorum, her
gittiğimiz yerde duyuyorum, “Kuran-ı Kerimi bunlar, bu topluluk okutur” diye, sıbyan
hizmetinde tercih ediyorlar. Cenab-ı Hakk böylece, bu topluluğa takdir etmiş olduğu bu
vazifeyi ve salahiyeti diğer insanlara da tasdik ettirmiş oluyor. Ben gittiğim yere
bakıyorum, soruyorum: “Sıbyan nasıl geçti” diye, diyorlar ki; Herkes çocuğunu, hatta
camilerdeki imamlar dahi bizim kurslarımızda çocuklarına Kuran-ı Kerimi öğretiyorlar,
çocuklarını bize teslim ediyorlar.

Hz. Üstazımızın, (Onların sözünü hatırlamamız lazım.) Hz. Üstazımız (k.s) şöyle
buyuruyorlar: “Bize Cenabı Hakkın 99 Esma-ı Hüsnası’nın tamamının sırrı verildi. Ancak
bir tek ilim sıfatının sırrını mecbur kaldığımız için kullandık” buyuruyor Hz. Üstazımız.
Eğer bu topluluk, bu topluluğun mensupları bu ilmi anlatabiliyorlar ise bu esrar-ı
ilahiyeyi Cenabı Hakkın takdir etmiş olduğu bu sırrının Hz. Üstazımızda ve onun
evlatlarında ve onun bağlılarında gayet açık bir şekilde tezahür etmesinden dolayı
Kuran-ı Kerime hizmet edebilme şerefi bu topluluğa verildi.

Bu anlattığım şey az-buz bir iş değil. Dünya kelamı ile söylüyoruz ama Cenab-ı
Hakkın 99 Esma-ı Hüsnası’nın sırrının verilmiş olması ancak sadece bu dünyada bir

128
tanesini kullanmak mecburiyetinde kaldığımız dediği Hz. Üstazımızın sadece bu
dünyaya ait.

Onun için ben söylüyorum, diyorum ki: “Tekâmül okuyan, bu davaya hizmet
eden umumi manada veya hususi manada hizmet eden herkese hususi ile tekâmül
talebelerine diyorum ki burayı bitirdiğiniz zaman Hz. Üstazımızın şefaatinin vacip
olduğunu, bizzat Hz. Üstazımız ağzından söylemiş bunu duydum, duyanlardan
duydum. Yani birimize öyle bir zatın, Sahib-i zamanın şefaatinin vacip olması ne
demek…

Avam var, havas var ehassul-havas var. Bu topluluktan olan insanlardan hiç
birisi avamdan olamaz. Hepsi havastandır. İşte keyfiyet ile alakalı gayretlerimiz bu
havas olmanın hususiyetleridir.

Bu topluluk ne demek ihvan ne demek. İhvan ne demektir? Neden biz birbirimize


ihvan diyoruz? Rasülullah efendimiz “Ben ihvanımı özlüyorum” buyururken sadece o
asırdaki sahabe-i kiramı kastetmiyor. Kıyamete yakın gelen kuran-ı kerimi öğrenen ve
öğreten, öğretmeye salahiyeti olan, yetkisi olan bu topluluk için “ihvanım” buyuruyor.

İhvanın keyfiyeti ile alakalı hep arkadaşlarımızla toplantılar yapıyorsunuz.


Keyfiyeti arttırabilmek için manevi keyfiyeti artırabilmek için bir sürü gayretli
çalışmalar yapılıyor, neden? Çünkü Sahabe-İ Kiram, Peygamber Efendimiz zamanında
ve daha sonra kıyamete kadar olacak hiçbir muvaffakiyet sayı ve maddi keyfiyet
vesilesi ile kazanılmış değildir. Manevi keyfiyet ile alakalıdır.

Hz. Ömer (r.a), sahabe-i kiram ile sohbet ederlerken (emirul- mü’minin olarak
hizmet ettiği o dönemlerde), tabii maddi sıkıntılar çekiliyor aralarında dertleşiyorlar.
İçlerinden biri; İşte şu imkânım olsaydı da şu vadideki taşlar altın olsaydı da benim
olsaydı da bende onları hibe etseydim de İslamiyet muzaffer olsaydı, dini mübin-i
islamı her yerde yaysaydım” der. Hz. Ömer efendimiz diğerine “sen ne dersin? O da
işte şu vadi dolusu askerlerim olsaydı da şöyle olsaydı böyle olsaydı… Peki, siz ne
dersiniz diye Hz. Ömer efendimize sorulduğunda, buyuruyor ki Hz. Ömer : “Ben şu şu şu
Sahabe-i Kiram gibi bu keyfiyete haiz manevi ilimlerle mücehhez ehl-i ribat Allah
yolunda murabıt olan zatların Cenab-ı Hakk sayısını arttırsaydı” diye niyaz ediyor.

Geçen hafta İstanbul’da (siz zaman zaman benim konuştuklarımı birbirinize


söylüyorsunuz, söylemeye gayret ediyorsunuz, ne söyledi acaba diye) son söylediğim
şu idi. Şu hadisi-i şerifi okumuştum, o Hadis-i Şerifte Rasülullah Efendimiz buyuruyor ki:

129
“Bir gün gelecek, yeryüzündeki ehl-i küfür, islamiyetin üzerine, Müslümanların
üzerine, tabaklardaki yemeğe sineğin hücum ettiği gibi saldıracaklar, üşüşecekler.”
buyuruyor. Şimdi bu devir hangi devir? Bakın bu devir hangi devir? Öyle bir gün
gelecek ki sineğin üşüştüğü gibi üzerine gelecekler, gelmeleri için birbirilerini teşvik
edecekler. Sonra, Sahabiler çok dehşete kapılıyorlar, diyorlar ki: “O Müslümanların
sayılarının azlığı sebebi ile mi olacak” diyorlar. Rasülullah efendimiz “Hayır, o devire
Müslümanlar çok olacak ama onlar çöplerin selde savrulduğu gibi savrulacaklar.” Yani
hakiki iman sahipleri olmadıkları için Cenab-ı Hakk böyle bir musibete Allah muhafaza
düçar edecek.

Bakın dünyanın durumuna bakarsanız Rasülullah efendimizin nasıl gözü ile


görerek işaret ettiği hadiseler, yaşadığımız asrı gösterir. Ama iman firaseti ile bunu
anlayabilmek herkese nasip olmaz. Sele kapılmış çöpler gibi hiçbir kıymet-i harbiyesi
olmayan dünya sevgisi, vehn, kalbine girmiş olan insanları sayılarının azlığı sebebiyle
değil.

Dolayıyla anlatmaya çalıştığım şey keyfiyetin ne kadar ehemmiyetli olduğu.


Hoca kardeşlerimizin, ihvanımızın ve talebelerimizin keyfiyetinin ne kadar kıymetli,
muvaffak olabilmelerinin geçtiği anahtarlar, Cenab-ı hakkın izniyle muvaffakiyetin
anahtarları. Hakiki iman ve (suri iman değil, suri iman sahiplerini dünyanın her yerinde
görürünüz.)

Yine zaman zaman söylüyorum; Bu kadar ilim ehli olduğunu söyleyen, ana lisanı
Arapça olan dünyanın her tarafında İslamla, Şeriatla yönetilen devletler var. Ama
bakın Rasülullah efendimizin ellerini bitiştirerek dua etme şeklini dahi muhafaza
edememiş insanlar var… Nasıl oluyor? Ama içlerinden bir topluluk çıkıyor Rasülullah
efendimizin aynı usul ve adabını kıyamete kadar aynı şekilde devam etmesini temin
etmek üzere Cenab-ı hakkın yolladığı müceddid (elhamdülillah) ve onun etrafında o
“ihvanım” buyurduğu, vasıflandırdığı bu topluluk… Onun için bu topluluğa yapılan
hizmet, yeryüzünde Kuran-ı Kerimi gerçek manada öğrenmek ve öğretmek… İnsanların
en hayırlıları olmasının sebebi bu sebepten dolayı.

Yine hadis-i şerifte peygamber efendimiz buyuruyor ki; “Bir hurmayla dahi olsa
cehennem ateşinden kendinizi koruyunuz.” Bir hurma ne kadar koruyabilir?

Sizin bu dünyada yolladığınız, yaptığınız yardımlar, Cenab-ı Hakk indinde


ِ ِ
hepsini bulacaksınız. Bire bir yollamak var, bire bin yollamak var, bire َ ‫بغَْي ِر ح‬
‫ساب‬
yollamak var.

130
Ramazan-ı Şerif vesilesi ile işte son on gününde bulunan Leyle-i Kadir, ‫ْف‬ِ ‫َخ ْي ر ِمن أَل‬
ْ
‫“ َش ْهر‬Bin aydan daha hayırlı.” Bin aydan hayırlı bir gecede kazanılıyor. Böyle bir nimeti
Cenab-ı Hakk Rasülullah efendimiz yüzü suyu hürmetine ama sadece bir birlik verdiği
kullarına nasip ediyor. Bir gecede bin aydan daha fazla amel yollamak var ama bir
ِ ِ
gecenin karşılığını kazanmak var. Bir hurma kazanmak var, ‫ساب‬ َ ‫ بغَْي ِر ح‬milyonlarca
hurmayı ahirete yollayı bilmek var.

İlim ehli bir topluluk. Tekâmül Tekâmül Tekâmül. Tekâmülde ne öğreniyorsunuz?


İlim anahtarlarının verildiği… Hz. Üstazımızın bahsettiği gibi şefaatin vücubunu elde
ediyorsunuz. Bu neden böyle oluyor? Bu ilmi alana şefaat niçin vacip oluyor? Çünkü bu
devirde ilmin yok olduğu, itikadın perişan olduğu… (Allah muhafaza) amel eksik olsa
bunun telafisi mümkün ama itikadın zerresi eksik olsa insanın imanı gider. Allah
muhafaza. İmanın muhafazası itikatla kaim.

Kuran-ı Kerim (Kitap) Sünnet, İcma’ ve Kıyas. Bu dört tane kal’anın imanın
etrafında olabilmesi, imanı muhafaza edebilmesi tabi birde manevi veçhesi var.

Bir sohbet esnasında anlatmıştım, şimdi de hatırladım, sizlerle de paylaşayım;


Bir cenaze olur, Peygamber Efendimizi davet ediyorlar. Tabi cenaze namazını
kıldırması üzere. Bazıları diyor ki, bu zatı biz çok iyi bilmeyiz. Ya Rasülullah bu kişinin
namazını kıldırmayın. Rasülullah Efendimiz teveccüh ediyor buyuruyor ki: “Siz onun
ehl-i imandan olmadığına şahadet ediyorsunuz ama ben onun bir gece Allah yolunda
ِ ‫ ِر‬eylediğini biliyorum ve onun imanına kefilim” buyuruyor ve
nöbet tuttuğunu ‫باط خَيْل‬
namazını kıldırıyor. Allah yolunda bir gün, bir gece nöbet tutmak ne demek. Din-i
mübin-i İslamı en doğru şekilde devam ettiren müesseselerin etrafında ilmi ile maddesi
ile manası ile parası ile imkânlarıyla ebedi hayatını kurtarması ancak bu şekilde.

Allah yolunda zekât veriniz. Nasıl? Fisebilillah kaydı var. Bu kaydı yeryüzünde
kaç kişi anlayabiliyor. Bu topluluğun mensubu ne kadarsa o kadar kişi anlayabiliyor.
Hz. Üstazımızın kaç tane evladı varsa fisebilillah hizmet etmenin manasını o kadar kişi
anlayabiliyor.

Bir Cuma sabahı Rasülullah efendimiz herkese haber göndererek din-i mübin-i
İslamın ihyası ve diğer insanların öğrenmesine vesile kılmak üzere hizmet için,
fisebilillah için, bir harbe hazırlıyor ve uğurluyor. Bir bakıyor ki Cuma namazında
sabahleyin gitmiş olması icap eden kişilerden bazılarını görüyor ve “ne sebeple siz bu
yoldan kaldınız” diye sual ettiği zaman, diyorlar ki: Ya Rasülullah, biliyorsunuz bu gün
Cuma, onların yolu çok uzak, benim ise bineğim çok hızlı, sizin arkanızda Cuma

131
namazını eda edip ondan sonra onların peşinden yetişirim diye onlarla gitmedim”
cevabını verdiği zaman, Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “Sen hayırda onlarla,
doğu ile batı arasındaki fark kadar geri kaldın” diyor. Yani doğu batıya yetişir mi?
yetişmez, bir yerden doğar bir yerden batar, asla, o her zaman öndedir. Allah yolunda
hizmet etmek, ِ ‫ ِر‬etmek, Rabıta-i Şerife ile o manevi bağ ile Allah yolunda
‫باط َخ ْيل‬
yapılan ibadet, hizmet, hiçbir sevap onun peşinden yetişemez.

Rasülullah Efendimiz bir gün, kim bu gün bize nöbet tutacak? Diye Sahabe-i
Kirama sual ettikleri zaman hemen bir zat çıkıyor ve atına biniyor, sabaha kadar Allah
yolunda Onlar istirahat ederken onların etrafında bineği ile dolaşıyor. Sonra sabah
namazı oluyor. Bir bakıyorlar o zat atının üzerinde geliyor. Peygamber efendimiz
buyuruyor ki: “Sen Allah yolunda nöbet tuttun, gece bineğinden indin mi? Hayır Ya
Rasülellah, sadece bir ihtiyaç molası ve namaz anının dışında asla inmedim” deyince
Peygamber Efendimizde: “Cenab-ı Hakkta seni ahirette muhafaza eylesin” diye dua
buyuruyor… (Bakın o anda İslam ordusu için, dine hizmet eden Allah yolunda hizmet
eden insanların istirahatı anında sabaha kadar nöbet tutuyor.)

Bunları niye anlatıyorum, çünkü buradaki mesul kardeşimiz, Hüseyin hoca


efendi, ben size yollamadan önce oradaki kursumuzda tekâmül talebelerimizi o kadar
Allah yolunda tekâmüle teşvik ettiklerini, sadece tekâmül talebelerimizi değil hoca
efendi kardeşlerimizi de… Ve oranın ihvanı tekâmül imtihanları esnasında ve daha
öncesinde tekamülaltında Talebenin Nöbetini Tutan İhvanımız Vardı. Niye “Siz o
vaktinizi harcamayın, biz sizin yerinize yemek nöbetinizi, tuvalet nöbetinizi temizleriz,
siz yeter ki dersten geri kalmayın.”

Neden çünkü Hz. Ömer (r.a)’ın söylediği o manevi keyfiyete haiz, yüksek
keyfiyetteki insanların yeryüzünün her tarafında Allah yolunda hizmet etmesini, bunun
ِ ِ
kıymetini anlatan ve o zaman ‫ساب‬ َ ‫ بغَْي ِر ح‬olmasını, ondan dolayı da Hz. Üstazımızın
şefaatinin vacip olması ile alakalı bir şey…

Bunu anlatıyorum, her gittiğim yerde de anlatıyorum ki, burada ki talebelerimiz


hoca efendi kardeşlerimiz genç kardeşlerimiz, bu kardeşlerimiz sadece Sivas için değil
belki Afrika, Amerika, Avustralya ve dünyanın yerine gitmek üzere hazırlanıyorlar.
Buradaki yetiştirdiğimiz talebeler sadece bu bölgeye ait değil.

Dediler ki falanca bölgeye Allah nasip etti girildi… Allaha şükür bizim
giremediğimiz hiçbir bölge hiçbir ilçe kasaba hiçbir memleket yeryüzünde yok.
Rusya’nın, Küfrün merkezinde dahi 3-4 tane (Elhamdülillah) kursumuz var. Buradaki
uygulanan müfredatın aynısı devam ediyor. Bu Cenab-ı Hakkın tasdiki ile olabilecek bir
132
şeydir. Bu, insanların maddi imkânları ile olan bir şey değildir. Bu devirde sahib-i
zaman, Cenab-ı hakkın nasip ettiği Kuran-ı Kerimin intişarını o el ile olmasını takdir
ettiği, o zat-ı şerifin eteklerine, halkasının etrafında olmak sebebi ile olabilecek bir
hizmettir.

Bir bölgede bir kursumuz açıldığı zaman Hz. Üstazımız, “Elhamdülillah, Bir
Yıldızımız Parladı” buyuruyor. Bu bir kelime ama bunun arkasında neler var… Bunun
arkasında Ayet-i Kerimeler var Hadis-i Şerifler var.

Biliyorsunuz hadis-i şerifte peygamber efendimiz “Öyle günler gelecek ki zifiri


karanlık olduğu dönemde gökyüzünde yıldızlar gibi parlayacak sahabe-i kirama kim
uyarsa kurtulmuştur…” Gece karanlıkları gibi olacak o dönemde Cenab-ı Hakkın
verdiği imkânları, Din-i Celil-i Mübinin ihyasına harcayan o insanların bir araya geldiği
o hizmet mahallerinde yeryüzünü yıldızlar gibi parlatıyorlar. Nasıl parlatıyor,
gökyüzündeki yıldızlara bakıyorsunuz, “Eskiden pusula yokken, (olduğu dönemlerde
bile) gökyüzüne bakılarak istikamet tayin edilirdi. Şimdi nasıl tayin ediliyor? Şimdi de
inşallah bu topluluğun peşini takip ederek, bu topluluğa hizmet ederek, Bu topluluğa
zekâtını vererek, Bu Topluluğa Zekâtını Verebilenler Yeryüzünün En Şanslı İnsanlarıdır.

Az önce Talebeler ikinci olarak neyi söylediler, “Cenab-ı Hakk, bin yıl ömür verse,
Demirden ayakkabılar giyseniz böyle bir nimeti elde edemezsiniz. Çünkü o defterde
isminiz yoksa… (Buradaki Herkesin Hz. Üstazımızın Defterinde İsmi Var.) Bu çok büyük
bir nimet, bütün dünyayı gezersiniz yine o nimeti elde edemezsiniz.

Hz. Üstazımızın Bakkal komşusu, Üstazımızın kerametini defalarca görmüş ama


onun evladı olamamış. Bana kendisi anlattı, Kısıklı’daki inşaat yapılıyor, yağmurlu bir
havada oradan elektrik geçiyor, bir evladını kaç bin wolt elektrik çarpıyor, Hz.
Üstazımız elini uzatarak ‫حى‬
ّ ْ‫ هو اهلل‬diyor hiçbir şey olmuyor. Bunu görüyor ve bana
anlatıyor, senin deden böyle bir zattı” diye, peki bağlandın mı? Hayır, Çünkü defterde
ismi yok.

Yine Hz. Üstazımızın elini öpmeye gelen bir genç. Hz. Üstazımız ona soruyor, sen
nerelisin…? Orada bir zat vardı, evet tanırım o benim ustamdır. Ne yapıyor diye
sorduktan sonra ona selam söyle, Defterde kayıtlı ama ben onu üç senedir bekliyorum.
ِ ‫ ِر‬yapmadı. Ona haber yolla, hemen vazifesine sarılsın. Sonra gidiyor
O, vazife, ‫باط َخ ْيل‬
selamı söylüyor, ustası evet bir tren istasyonunda evet böyle bir zatı görmüştüm, bana
vazife tarif etmişti… Ondan sonra tabii bir daha bırakmıyor.

133
Ben birçok şey söylüyorum, anlayan anlıyor. Birçok şeyi birbiri ile bağlantı
kuruyorum ilim ehlide onu anlıyor. Bu kadar zamanda 10 dakikada, 20 dakikada,
yarım saatte kitaplar dolusu bir şeyler söylemenin yolu bu. Çünkü Elhamdülillah âlim
olan, havastan olan bu topluluğa birkaç kelime çok şey ifade ediyor. Allah yolunda
ribat ne demektir. Rabıta-i şerife ne demektir, işte bu keyfiyeti size hoca kardeşlerimiz
anlatıyor. Ben sadece buradaki güzellikleri görünce hatırlatıyorum. Buradaki
ihvanımızı gördüm Elhamdülillah, bu defterde adı olanlarla bir teşehhüd miktarı
beraber ibadet etmek, onlarla bazı şeyi musahabe etmek sohbet etmek vs. içindir.

O listeye girmekte çok kolay değil. Nasip olması lazım. Birde Allah muhafaza
çıkmakta var. Cenab-ı Hakk hiç birimizi o listeden çıkartmasın.

Biz niye uğraşıyoruz burada, birçok ilçeye niye gidiyoruz. Neden insanların
ayağına gidiyoruz. Neden zekât, fitre, buğday için gidiyoruz? Ne zorumuz var? Ama
“Sizin en hayırlılarınız Allah yolunda mücahede eden, hizmet edeninizdir…” En hayırlı
olabilmek için… Bire bir kazanmak var, bire milyon kazanmak var, ‫ الف الف‬kazanmak
var, niçin siz bire bir kazanasınız ki. Ticaret yapanlarınız var ehl-i ticaret olanınız var
hiç kazanamayacağınız veya iflas edeceğiniz Bir ticaret yapar mısınız?...

Bu devirde Kuran-ı Kerimin ihyasını Cenab-ı Hakk, “Bu elden olacak” diye Hz.
Üstazımızı tavsif ettiği…, bu ne demek? Başka bir yerde: “Bütün tariklerin kandilleri
sönmüştür.” Yine “Şu boğazdan geçen kuşlar dahi emanetini bize teslim etmek
mecburiyetindedir.” Buyurduğu yer Asya ile Avrupa’nın birleştiği yerdir. Bunların çok
derin hikmetleri vardır, yaşadık.

Evet, “Bütün tariklerin kandilleri sönmüştür.” Eski dönemde işte Selamilik vardı
vs. o zamanlar küfür bu kadar kuvvetli değildi. Şimdi küfrün, şirkin girmediği kapı, ev
yok. Eskisi gibi değil, Görüyorsunuz uydu antenleri var Allah muhafaza. Onun için
zulmetin gece zifiri karanlığının olduğu dönemde bu müesseselere yardım etmek…

Ben duyuyorum ki Anahtar teslimi yurt yaptıran insanlar var, bu nasip işidir. Bu
ِ ِ
َ ‫ بغَْي ِر ح‬karşılık alamayacak insanlar buraya uğrayamaz. Öyle fakir zengin
listede bire ‫ساب‬
ve zengin fakirler vardır ki, (olur mu böyle bir şey) bakın ilim öğreten müesseselere
yardım etmek hasenat defterinin insan öldükten sonra dahi kapatılmamasına
vesiledir. İşte zenginlik böyle olur. Ama dünyanın sahibi olmuş ama bir kuruşunu öbür
tarafa yollayamamış…

134
Onun için bütün dünyayı gezse, bütün dünyanın malını elde etse de Cenab-ı Hakk
o deftere ismini yazmadıysa, hasenat defterine ismini yazmadıysa mümkün değil. Biz
kadere inanan insanlarız.

Etrafımızdaki insanlara bakarak, Kuran-ı Kerimin içerisinde anlatılan kıssalara


bakarak Elhamdülillah hadiseleri daha iyi anlamak, sahib-i zaman ne demektir.

Kendine hayrı olmayan birçok insanlar, etrafındaki birçok kimsenin hayrına,


hayırdan elde edeceklerine mani oluyorlar.

Sahib-i zaman ne demek, Mehdi a.s ne demek? Mehdi a.s.’ı bakliyenler var.
Diyorlar ki: Bulutların üstünden, gökyüzünden, Meleklerden bir nida gelecek. Ama
Nida geliyor zaten fakat biz duyamıyoruz. Melaike-i kiramın sesini nasıl duyacaksın.
Melaike-i kiramın nidası devan ediyor ama sen duyamıyorsun onu. Bu şekilde
konuşanlar var, işte İsa a.s nüzul edecek, Mehdi a.s ise zuhur edecek. Zuhur var nüzul
var ikisi aynı şey değil.

İşte bu topluluk fisebilillah ne demek onun manasını anlarlar. Mehdi a.s’ın


zuhuru ne demek onu çok iyi anlarlar. O çağrı geliyor, bakın koşarak yardım
toplamaya gidiyorsunuz, sıbyan okutmaya gidiyorsunuz. Niçin takvimle, hacla vs. vs.
maddi gibi gözüken işlerle niye uğraşıyoruz. Çünkü o zatın olduğunu varlığını anlatmak
için. Milyonlarca insana Kuran-ı Kerimi ne ile okutuyoruz. Niçin kalkıyorsunuz buradan
Afrika’nın çöllerine gidiyorsunuz…

Sahabe-i kiram bayrağını dikmiş buralara, işte Peygamber Efendimizin


Sancaktarı5 gelmişler buraya niçin gelmiş sizler için bizler için. Bizde inşallah başka
memleketlerdeki o defterde ismi olan, ismi olmaya aday olan insanlara bu hizmeti
götürmek üzere biz oraya gidiyoruz. Onun için bu davaya verilen emek, bu davaya
verilen gayret ve heyecan çok önemli...

Bir yerin talebesi iyi ise bilin ki oranın ihvanı çok iyidir. Oranın hoca efendisi de
çok iyidir. Eğer talebe hem adet olarak hem keyfiyet olarak çok iyi olmazsa, çok iyi
yetiştirilememişse… Üçü bir saç ayak gibidir. İhvan (ehavatta vardır bunun içerisinde
hatta muhibban dahi vardır, çünkü öyle muhibbanlar vardır ki Cenab-ı Hakk nasip
etmiş buraya imkânlarını verebiliyor. ), talebe ve hoca efendi.

Kuran-ı Kerimi milyarlarca insan okuyabiliyor ama kaç kişi anlayabiliyor. Namazı
ikame ne demek? İlim ehli bunu iyi anlar. İkame etmek ne demek, Ta’dil-i erkân ne
demek? Rabıta halinde namaz nasıl kılınır?
5
Peygamberimizin Sancaktarı Olan Abdulvahhabi Gazi (r.a.) Sivas’ta Medfun, (Ona atfen)

135
Herkes kafasına göre bir şey anlatmaya çalışıyor ama Allah muhafaza bütün
insanlar ziyanda. Avamın etrafında birleşen bütün insanlar ve etrafında bu İnanları
toplayanların vebali çok büyük. Çünkü ahirette onların yakasına yapışacaklar; “Sen
benim hayrıma mani oldun, sen benim zekâtıma mani oldun…

Yine ahirette bir topluluk gelecek güneş gibi parlayan bir topluluk. Bu Hadis-i
Şerif ile sabit. “Öyle bir topluluk gelecek ki diğer insanlar soracaklar; “Bunlar
Peygamberler mi? Hayır, Bunlar şehitler mi? Hayır, bunlar; Dünyanın en zor
dönemlerinde, Din-i Mübinin yok olmaya yüz tuttuğu bir dönemde dini ihya eden bir
topluluktur. İşte bu dönemde nasibi olan insanların bir araya geldiği topluluktur.
Herkes bu Hadis-i Şerifi okuyor ama kaç kişi anlıyor. İşte anlayanlar burada.

Allah’a şükür ki elhamdülillah sayınız arttı. Cenab-ı Hakk daha da arttırsın


inşallah. Bu paylaşmakla çoğalan bir şey. Biz ne bekliyoruz, biz istiyoruz ki, Biz niye
gecemizi gündüz ediyoruz, varımızı yoğumuzu malımızı mülkümüzü hayatımızı niye
seferber ediyoruz? Diğer insanlarda bu hazineden istifade etsin, bunun dışında başka
bir şey var mı? O gençlerle o çocuklarla… Bir sokaktaki gençlere bakın birde buradaki
bir hafta on gün kalıp Kuran-ı Kerim ile şereflenen gençlerin haline bakın. Bir bunların
yüzüne bakın birde sokaktakilerin yüzüne bakın.

Topçuları hep anlatıyoruz. Hz. Üstazımızın talebeleri kaydettiği bir defteri var.
Ben onu hediye ettim. Kardeşlerimiz teberrüken gidip bakıyorlar. 60 sene önceki
listede Çok fazla insanlar var, Hiç tanınmayanlar da var. Ben geldiğim zaman
soruyorum talebe listesini verin bir bakayım” veya kaç tane var diye elinizdeki listeyi
soruyorum. İşte o Topçulardaki liste Rasülullah efendimizin mührünün olduğu (biz
tekâmül talebelerine mezun oldukları zaman şahadetname veriyoruz) o
şahadetnamede hangi mühür vardır. Ne imzalar vardı, Rasülullah efendimizin mühr-ü
şerifleri vardır. Oradan tasdik olmadan çıkamazsınız, oradan mezun olamazsınız.

Falanca tekâmülden falanca devre mezun oldum demek o şahadetnameye sahip


oldum demektir. Bu bizim tebahhur etmemizi, kibirlenmemizi icap ettiren bir şey
değildir. Bu bizim daha fazla çalışmamızı, daha fazla mesuliyetlerimizin Allahın
memuru, Rasulullahın memuru, Kitabullah’ın memuru füyuzat-ı ilahiyenin tevzi’
memuru olduğumuzun mesuliyeti altına girmiş olmak içindir.

Zayiatlarla çok uğraşıyorum, uğraşmaya da devam edeceğiz. Çünkü geçmiş


yıllarda, o zay’ olanlar (inşallah zay’ olmazlar ama) diyelim ki buradan ayrıldı, ne
kaybettiğinin farkında değil, o genç basit bir sebepten dolayı, işte buğday
toplayacağım diye gider ki babasının evinde, çiftçinin sevinmesi gibidir ayet-i kerimede
geçtiği gibi, “…gökten tertemiz bir su indirdik. Tâki onunla bir ölü beldeyi ihya edelim
136
ve yaratmış olduklarımızdan nice hayvanları ve birçok insanları sulayalım. (Furkan, 48-
49) çiftçiler gökten yağmur yağar “biz rahmeti verdiğimiz zaman oranın
yeşermesine…” işte arkasından yem saman oluyor çöp oluyor, sevinmeyeceği yerde
seviniyor… Sonra İşte sonrası burada. Şimdi o genç gitti üç beş kuruş kazandı, gününü
kurtardı, ama o aile o çocuğun ne kaybettiğinin farkında değil.

Biz istiyoruz ki her kapıya gidelim. Bazı arkadaşlarımız diyorlar ki, biz çok zengin
olsak, paramız çok olsa falan… Hayır, ben diyorumki: “Bizim eşiğimiz altından olsa biz
yine gideceğiz. O insanların fisebilillah olan yerlere yardım etmesi için kapılarına
gideceğiz. Verirler, vermezler, bir lira verir on lira verir, bu onların bileceği bir şey ama
bu müessese devam etmeli.

Ondan sonra, kuraklık oldu şu oldu bu oldu, felaket oldu… Bakın Türkiye’nin
etrafına. Bir Türkiye’ye bakın birde öteki memleketlere bakın. Bu Cenab-ı Hakkın
Türkiye’ye vermiş olduğu ferahlık, bolluk, bereket… Bu kanunlarla falan olan bir şey
değil. Hiç kimse, “Ben düzgün yaptığımdan dolayı böyle oluyor falan zannetmesin.”

Bundan 50-60 sene önce Hz. Üstazımız, “1400 senesinde şu harpler olacak…
Hadis-i şerifler var, “Öyle devirler gelecek ki, kan gövdeyi götürecek…” işte kan
gövdeyi götürdü mü? Götürdü.

Hz. Üstazımız Kürsiy-i Muhammedi’den “ ‫ بلدة امين‬- ‫ بلدة امين‬- ‫ ” بلدة امين‬diye üç kere
söylemişler…

İşte şu anda hangi dönemi yaşıyoruz. Onlar tarihe baktıkları zaman hadiseleri
gözlerinde cereyan etmiş gibi görerek söylerler. Başta Rasülullah efendimiz, Hz.
Üstazımız bir şey söyledikleri zaman, Elle tutup gözle görmüş gibi bazı şeyleri yakıni
olarak görerek söylerler. Onların imanı yakınidir. (İnşallah bu topluluğun imanı da
öyle.)

Hidayetin nurunu görmek için çok âlim, abid, zahid olmaya ihtiyac yok. Diyorlar
ki “Siz bir birinize çok benziyorsunuz.”, “Ben sizin talebelerinizi bir görsem tanırım”
diyorlar. Ama neden olduğunu, nereden tanıdığını anlayamıyor. Nereden tanıyorsun,
çünkü “alnındaki” iman nurudur. Bu aslında gözle görülebilen bir şeydir. Zaten
maneviyat, “Gözle görülemeyen, yok olan bir şey” demek değildir. Maneviyat gözle de
görülür elle de tutulur. Nasıl tutulur? İşte bu topluluğun yaptığı binalara bakarız ve
görürüz. Bir kendimize bakarız birde yaptığımız işe bakarız. Üç kişi beş kişi bir araya
gelirsiniz elhamdülillah çıkan esere bakarsınız. Cenab-ı Hakk inşallah bu eserlerin
devamını nasip etsin… Âmin

137
Sivas bölgesi olarak sizleri tercih ediyorum, inşallah burada, İhvanında-
Talebesinde-Hoca Efendisinde keyfiyetlerinde bir hareketlenme görüyorum. İnşallah
bu keyfiyeti arttırarak devam ettirmeye Cenab-ı Hakk bizi muvaffak kılar… Âmin

Maddi ve manevi bütün inkişafın temelinde Cenab-ı hakkın takdiri, tensibi ve


büyüklerimizin duası olduğunda, zerre kadar şüphemiz yok elhamdülillah.

Bu davaya kim emek verirse, kim omuz verirse, vermeye devam ederse, kim
imkânlarını serdetmeye gayret ederse, bu onun için Cenab-ı hakkın himayesi ve
muhafazasının üzerinde olmasına vesile olur inşallah.

Ramazan-ı şerifinizi tekrar tebrik ediyorum. Cenab-ı Hakk inşallah tekrarını


nasip etsin… Âmin.

Birlik beraberlik, sıhhat afiyet ve kalplerimizi iman nurunun etrafında, kuranın


ve hidayetinin nurunda birleştirsin inşallah. (Burada herkes ehl-i ilim, onun için bir
kelime söyleyerek çok şey söyleme imkânına sahip oluyorum.)

Cenab-ı hakkın vermiş olduğu bu nimet inşallah ila-yevm’il-kıyame, kıyamet


sabahına kadar bu birlik beraberlik kalbi ve ruhi ahenk içerisinde devam eder.

(“Geçmiş dönemde bazı lüzumsuz şeyler…”) diye başlayarak şunları söyledi: Hep
şunu söylüyorum. Aracın hızı yavaşladıkça şoför, sağa sola fazla bakar. Ama araç
hızlandıkça sağa sola bakamazsınız, Ben sizden bunu istiyorum. Kıble de böyle.
Kıblede insan biri biri ile meşgul oluyor mu? Olmuyor. Herkesin İstikameti Ka’be-İ
Muazzama. Hizmet ne zaman az olursa lüzumsuz konuşmalar çok olur.

Buranın insanlarının niçin nasibi olmasın ki. Niye daha fazla olmasın ki. Niye bu
bir kaç bin talebe katlana katlana daha fazla olmasın ki. Niçin bu güzelliklerden
istifade edecek insanların adetleri fazla olmasın… Biz onun için uğraşıyoruz. İnşallah
bu birlik beraberlik ahenk, çok büyük berakata vesile olacak inşallah.

Hz. Üstazımızın, yakın bölgelerden başka bir bölge için, bir mektubu var. Bizim
kulağımıza küpe olması için bunu anlatıyorum. O mektubu zaman zaman teberrüken
cebimde taşırım. Bizzat el yazısıyla “…Falanca Kursumuz İyidir, İbka Edebilirsiniz…”
diye, arkasından da talimatlar veriyor. “şu hizmetler şurada şurada verilecek, şu
dersler okutulsun, şurada münhal bir kadro var” diye. Arkasında da Mühr-ü Süleymani
var. Biz yan tarafından açtık ki o mühür bozulmasın diye…

Orada iki ihvanımız lüzumsuz bir takım sürtüşme içerisinde, sen ben diye…
Hayatının her safhasında kurs açmaya çalışan o zat-ı şerif bir ara orayı kapatmayı

138
düşünmüş. Daha sonra tabi oradaki ihvanın aklı başına geliyor. Oranın kapatılması ne
demek nasıl bir felakete vesile olur diye korkularından yalvarıyorlar yakarıyorlar, Hz.
Üstazımızda oranın ibkasına izin veriyor da, buyuruyor ki: “ibka ediniz kursumuz iyidir”
diye tebriye ediyor,

Ufacık bir meseleden dolayı dahi olsa… (Allah muhafaza) İnşallah Cenab-ı Hakk
kalplerimizi hak üzere te’lif etsin, birleştirsin… Âmin

İnsanlık yetmiş üç fırkaya ayrılmış. Bir tanesi Fırka-i Naciye, diğerlerinin hepsi
cehennemde. Böyle de bir tehdit var arkasında. Diğerleri cehenneme girdikten sonra
ama Fırka-i Naciye inşallah, cehenneme girmeden doğrudan…

Hususi haller üzere olması icap eden bir topluluğuz. Anlatıyoruz ama kaç kişi
nasibi varsa… Tabi biz anlatmaya da hep beraber devam edeceğiz inşallah.

Talebelerimizin, adetlerimizin, keyfiyetlerimizin çoğalması için bütün gayretimizi


gösteriyoruz. Öyle bölgelerimiz, öyle kardeşlerimiz oluyor ki; bir kardeşimiz, onlarca,
yetmiş, seksen, yüzün üzerinde talebe bulan ihvanımızdan kardeşlerimiz var. Niçin
onlar kendini parçalıyor, neden? İşte yine anlattığım o yere varıyor. Şefaatin vacip
olması için…

Peygamber Efendimizin “…Bir gün nöbet tutmuştu…” (Hadis-İ Şerif yukarıda


geçmişti) buyurduğu müessese burası, başka bir yer değil. Bu devirde başka bir yerde
arayan aldanır. Onun için diyorum ki:

“Burada olun, hizmetlerin içerisinde olun, çöpçüsü olun, bekçisi olun neyi
olursanız olun ama bu topluluğun içerisinde olun.”

Allah yolunda bir an, bir göz açıp-kapayana kadar yapılan bir nöbet bin sene
ibadet etmekten daha hayırlı. Çünkü bunun bir manası var. Neden? Dinin elden gittiği,
gitmeye ihtimalinin olduğu bakın her kafadan bir ses çıkıyor şimdi. Eğer bu topluluk
çok sağlam durmasa… Bir sürü şeyler duydunuz. Bir zaman bazıları hadis-i şerifleri
ayıklamaya başladılar, kelime-i şahadeti yarısına kadar söyleyenler çıktı, bundan
sonra da çıkabilir, Fırak-ı Daallenin cennete gideceğini söyleyenler çıkabilir.

“Din tektir.” Bunu söyleyebilecek, yüksek sesle söyleyebilecek bir topluluğun


yeryüzünde kalması, yeryüzünün teminatıdır. Bunu ancak bu topluluk söyleyebilir.
Başka başka maksatlarla bir araya gelmiş topluluklar vardır. İbadet de edebilirler,
hizmet de edebilirler ki ediyorlardır zaman zaman, etmişlerdir, edebilirler ama asıl
hizmet; din-i mübinin aynısının, tıpkısının kıyamete kadar kalabilmesine vesile

139
olabilecek en hayırlı bir topluluk olmaktan geçer. Bunu muhafaza etmek kolay bir şey
değil.

Her gazetede her dergide birisi bir ahkâm kesiyor. Birisi İcma’ yapıyor birisi
Kıyas yapıyor Allah muhafaza. Onun için, tekâmülün vücubu bununla alakalı bir şey.

İmanın etrafında kal’alar vardır. 4 tane kal’ası vardır. Başta Kuran-ı Kerim,
Sünnet, İcma’, Kıyas… Her kafadan birisi bir kıyas yapıyor, Allah muhafaza.

Hz. Üstazımızın şöyle bir sözü vardır: “Benim sizi sevdiğimi anlayabilmek için
bakın bakalım birbirinizi sevebiliyor musunuz?” ihvan ihvanı, talebe talebeyi, ihvan
talebeyi, talebe ihvanı veya bu topluluğun bir mensubu diğer mensubunu seviyorsa,
içinde muhabbet varsa sabah kalktığında vazife anında onu hissedebiliyorsa bilin ki
Hz. Üstazımız sizi bizi çok seviyor demektir. Bir soğukluk olursa Allah muhafaza, biraz
önceki anlattığım mektup onunla alakalı bir şey idi… sözümüz meclisten dışarı…

Cenab-ı Hakk birlik-beraberlik, kalbi ve ruhi ahenkte bizleri kıyamete kadar daim
kılsın… Âmin.

Kelime-i Tevhidi kıyamete kadar muhafaza edebilmek o kadar kolay değil. Onun
içindir ki diğer tariklerin kandilleri sönmüştür” buyurur Hz. Üstazımız. Onu muhafaza
edebilmenin yolu maneviyattan, geçer. Muhafaza edebilmenin yolu manevi
keyfiyetten geçer. Muhafaza edebilmenin yolu imam-ı rabbani evladı olmaktan, Hz.
Üstazımıza evlat olabilmekten geçer. O keyfiyeti Cenab-ı Hakk ziyadeleştirsin… Âmin.

Cenab-ı Hakk Ramazan-ı Şerifi en güzel şekilde… Bizim Ramazan-ı Şeriften


memnun olmamız mühim değil, önemli olan Ramazan-ı Şerifin bizlerden memnun
olmasıdır. En büyük şefaatçi Kuran-ı Kerimdir, Kelamullahtır. Akaid okuyacaksınız,
Cenab-ı Hakkın kelamı nedir? Bunu söylerken bizim talebelerimiz Kuran-ı Kerimi
göğsünün üstünde taşır, neden? Çünkü Kelamullah’ın ne olduğunu bu topluluk bilir. Bu
topluluk daha girer girmez başlar, manevi keyfiyet vardır, onun için bu havayı hiçbir
yerde bulamazsınız. Bu topluluğu peşinden takip eden diğer insanlar muhibbandan
olurlar. İnşallah onlarında kurtulmasına vesile olur.

Geceniz mübarek olsun. Cenab-ı Hakk, Ramazan-ı şerifte de inşallah ondan


sonra da maddi ve manevi berekata, hizmetlerin inkişafına vesile kılsın… Âmin

Allah’a Emanet Olun…

140
SİVAS ŞARKIŞLA KURSUMUZDAKİ SOHBETİ
Muhterem büyüğümüz, gece 00:15 de Şarkışla kursumuza teşrif ettiler. Kapıda
duran kardeşlerimize –sizleri de beklettik, dedi. Onlarda hayır efendin bizde yeni geldik
dediler musafahalaştıktan sonra hep beraber içeriye girildi.
Abimiz yurdun ilk önce mescidine bakıp ziyaretçi odasına geçtiler. Önce dernek
başkanını görelim dedikten sonra dernek üyeleri kimler buyurdular kardeşlerimiz el
kaldırdılar. Bey abimiz yurdumuz ve Şarkışla hakkında malumat istediler yurt
idarecimiz Ahmet hocamızda bilgi verdiler.
Buranın maddi durumunun iyi olduğunu Hüseyin hocam bana söyledi. Sadece
maddi teberrularda bulunmuyorsunuz değil mi. Buranın nüfusu kaç? (Ahmet hoca
efendim 20 000)dedi. Kaç kursumuz var? Efendim bir kız bir erkek olmak üzere iki
kursumuz var. Bu ikiyi ikiye katlamamız lazım. Burası dört kursuda kaldırır. (Ahmet
hoca)efendim buradaki yüksek okulun oralarda arsa arıyoruz. Siz başlatın da iki
senede olmazsa üç senede olur. Abimiz kaç öğrencimiz var? Diye sordular. Efendim
kursumuz 79 kapasiteli ayriyeten ders talebelerimiz var.
Talebe teberrusu çok önemli. (Hüseyin abi) efendim burası sıbyanda da iyiler.
Abimiz, kız kursunda kaç sıbyan okuttunuz? (Ahmet hoca) efendim kursumuzun
kapasitesi doldu kardeşlerimizle Kayseri’den yatak getirdik, 150 adet okuttuk. Abimiz
peki isabette ne yapıyorsunuz? Efendim dereceye giren öğrencilerimiz var.
Hz Üstazımız talebe bulamadı. Cuma namazı kılmak için pazarda çalışanlardan
yanına üç kişi alıp gel evladım sen kaç kuruşa çalışıyorsun iki buçuk kuruş gel evladım
ben sana beş kuruş vereyim bana çalış. Onlar biz ne iş yapacağız diye sorduklarında
onlara işte abdest şöyle alınır namaz şöyle kılınır rukuya şöyle gidilir. Diye namazı
abdesti tarif edermiş. Hz üstazımız hapishanedeki eşkıyalara kuranı kerim okuttu. Dini
celili İslamı öğretirdi. Sizde öyle olun talebe okutun ihvan okutun esnaf okutun hiç
kimseyi bulamazsanız hapishaneye girin oradaki eşkıyayı okutun. Himmetin neden
geleceği belli olmaz.
Hz üstazımızın en çok sevdiği kişi tesbihci baba idi. Şehzadebaşı camiinin
avlusunda tesbih satardı. Ama çok mübarek bir zaat. Hz üstazımızdan büyüktü ama
üstazımıza Süleyman Efendi evladım derdi. Bir gün tespihçi baba Hz. üstazımızla
beraber şehzadebaşı camiinin mezarlığından geçerken oradaki kabir ehlinden azap
kaldırılıyor ve Hz. üstazımızın sahibi zaman olduğunu orada anlıyor. Tesbihçi baba her
gün oradan geçiyordu ama oradaki kabir ehline azap olunuyordu.

141
Bunları valideme anlatmış. Validem o zaman 8-9 yaşlarında tabii anlamıyor. İşte
evladım Ahmet gelecek şuraya kurs yapacak buraya kurs yapacak. Hz üstazımızın
işaretlemiş olduğu yerleri söylüyor.
Ders talebesinin olduğu kursta sıkıntı olmaz. Bir kursta sıkıntımı var koysunlar
oraya ders talebelerini. Talebe ihvanı sevecek ihvan talebeyi sevecek herkes birbirini
sevecek.
Önceden kardeşlerimize soruyordum-senin mesleğin ne? Onlarda şu işi
yapıyorum şu işte çalışıyorum diyorlar. Ama asıl benim sormak istediğim o değil. Siz
hizmetin neresindesiniz? Artık kardeşlerimiz buna da alıştı. Şimdi sorduğumda
istediğim cevabı alıyorum. Hizmetin içerisinde olunda nerede olursanız olun. Ben hiçbir
derneğe üye değilim ama her dernekteyim. Derneğe üye olmak çok önemli ama
mesuliyeti de var.
Ben her gittiğim yerden söz alıyorum buradan da sözümü aldım. Ben sizden su
istemiyorum yemek istemiyorum hatta çay bile istemiyorum. Ben sizden hizmet
istiyorum. Bana listeler geliyor. O listelerde sizleri görmek istiyorum.
Bakıyorum ihvanın hepsi gülüyor. İnanan insanlar güler. Demek ki buradaki
hizmetleri ikiye katlayabilirsiniz. Ben sınır koymak istemiyorum. Siz anlıyorsunuz.
Biz her zaman insanların kapısına gideceğiz. Hizmetlerin daha çok cüz’ünü
gördük. Ama biz zekât almak için herkesin kapısına gideceğiz. Bir lira verir on lira verir.
Hizmetlerimizin altın çağlarını yaşıyoruz. Daha da iyi olacak. Öyle bir zaman gelecek
siz zekât verecek kimse bulamayacaksınız.
Kanuni sultan Süleyman’a İran Şahı altın hediyeler gönderiyor. O da onları eritip
ayakyoluna döşüyor. Kıymet vermiyor. Kanuni sultan Süleyman savaşa muharebeye
gidiyor. Fisebiilillah savaşa gitmek ne demek ölüme gitmek demek. Mohaç
muharebesinde çadır kuruyor. At sırtında savaşıyor. Niçin? Dini celiili islamı yaymak
için.
Selçuklular buralarda 200 yıl hüküm sürmüş Osmanlılar 600 yıl daha sonra
Osmanlıların içerisinden Allah’ın nasipli kulları dini celili islama hizmet ediyor.
İnsana elektriğin nerden geleceği belli olmaz. Ben niçin musafaha yapıyorum
biliyor musunuz? Allah yolunda hizmet eden kardeşlerimizle musafaha yapıyorum ki o
eller sayesinde bir şeyler kazanayım diye buyurdular.
Hüseyin abiye Hüseyin hocam artık devam edebiliriz, sözümüzü de aldık ben her
gittiğim yere söz almak için giderim buradan da sözümüzü aldık(hizmetlerin ikiye

142
katlanma sözü)abimiz odadan çıkarken burada hizmet olur, baksanıza buranın ihvanı,
hocaları, halısı, koltukları merkeze benziyor buyurdular.
Dışarıda bekleyen ders talebelerine sizler nerelisiniz, bu memleketten misiniz
dediler, onlarda evet efendim dedikten sonra şimdi iptidai seneye ihzari ondan sonra
tekâmül altı ve tekâmül. Tekâmüle gelince hatırlatırsınız, buyurarak saat OO:45 de
yurdumuzdan ayrıldılar.

BÜYÜĞÜMÜZÜN ÇAY SALONUNDAKİ KONUŞMALARI


(Sularbaşı)
İftardan sonra bina gezilerek çay ikramı için salona geçildi. Orada bulunan
vazifelileri içeriye davet ederek şunları buyurdular:
…Bakın Antalyalıyım diyorsunuz. Antalya nasıl böyle hizmet elemanları
yetiştirmiş ve her yerde hizmet edeni var, buralar da aynı şekilde olmalı.
…Bir hocamız, Bu binada mesul vazifeliyim dediği zaman, “peki derslere giriyor
musunuz? diye sordular. Evet, cevabı verildi.
…Bir hocamız hazırlık yurdunda vazifeliyim deyince, “Bu seneki başarınız nasıldı?
diye sordular, bu sene şu sebeplerden dolayı az sayıda öğrenci yerleştirebildik, dediler.
Büyüğümüz, kısmen meşru mazeretiniz varmış ama yinede başarımızın iyi olması
lazım” buyurdular.
…Bir hocamız Şarkışla’da hizmet ediyorum deyince, kapasite soruldu. Efendim
kapasitenin üzerinde talebemiz var deyince, “Buraya kaç kilometre dediler, (80 km. ve
Kayseri’ye giderken yol güzergâhımızda) cevabı verildi o zaman oraya uğrayalım.
“Kapasitesinin üzerinde olan yurtlarımıza uğramaktan hususi zevk alıyorum”
buyurdular.
(Bu arada çok gayret etmemiz ile alakalı olarak:) “Eğer biz, biz gibi olabilseydik
o zaman bu Falancalar-Filancalar olmazdı. Ama biz, biz gibi olamadığımız için bunlar
meydanı boş buldular ve meydanı onlar doldurdular. Şimdi Kuttait-tariklik yapıyorlar.
Somali bahanesi ile milletin zekâtına mani oluyorlar. Somali’deki bu kıtlık yeni mi
ortaya çıktı. Daha önce Somali’nin yanı başındaki Uganda da bir milyon insan açlıktan
öldü, kimin haberi oldu. Bunu kim biliyor, O zaman niye ortaya çıkmadılar.

143
Orada maddi ölümler oluyor ama memlekette maneviyat ölümleri gerçekleşiyor.
Görüyorsunuz İstanbul’da şurda burda iftar programları yapıyorlar. Bu iftarlara
katılanların üçte biri oruç tutmuyor.
Yozgat’ta hizmet eden hocalarımıza sıra geldiği zaman “bakın siz hazretimizin
çok harçlığını aldınız, ona göre, ben üstazımızın bir parasını yanımda taşıyorum,
berekata vesile olur diye” buyurdular ve cüzdanlarını çıkarıp, parayı göstermek
istediler, ama bulamadılar.

MUHTEREM BÜYÜĞÜMÜZÜN 22.08.2011 TARİHLİ SİVAS,


KOMİSYONLARA KONUŞMALARI
(Büyüğümüzün, Teravih Namazı Kılındıktan Sonra, Bölgemizdeki Komisyonlarla
görüştü)
Daimi Gruplar Komisyonu:___________________________________________
Geçen sene talebeleriniz ne kadardı ve imtihanları nasıldı? Diye sual ettiler.
Cevaben, 14 kişiydiler ve hepsi dualarınızın bereketi ile imtihanda muvaffak oldular.”
Ben işte buna dikkat diyorum. Talebeye bakıyorum hocaya puan veriyorum, eğer fire
olursa hoca başarısız demektir. “Bu talebelerin hocası kim denildiğinde buna göre
değerlendirilir. Hoca iyi olursa talebede iyi olur…
Bu sene kaç kişiler? diye sual ettiler, cevaben 38 kişiler diye cevap verildi. Peki,
önümüzde ki sene ne kadar? Buyurdular. Cevaben “efendim biraz düşüyor” denilince
büyüğümüz “Ben adet düşünce üzülüyorum, açık liseyi nasıl yapıyorsunuz? Eğer onu
yerleştirirseniz talebenin temini daha kolay olur.” Buyurdu.
Sonra burada talebeyi nasıl temin ediyorsunuz? Deyince “efendim daha çok
köylerden topluyoruz, birde elimizdeki talebelerle talebeyi temin etmeye çalışıyoruz.”
Denildi.
O sırada Hüseyin abiye, “Hüseyin hocam, önümüzdeki yıl adet düşüyormuş”
deyince, Hüseyin abi de “efendim, şundan dolayı oldu, bu bölgede Hazırlık sistemi
yoktu, başlattık, öyle olunca bir sene biraz düşüş olacak. Biz gerçi yinede imtihanlarda
hazırlık senesi olmasa da firesiz hepsi geçiyordu” dediler. Büyüğümüz, hazırlık olmazsa
dersleri tam olmaz, eksik kalır, ben sadece bir seneliğine Balkanlar’la Pakistan’a
müsaade ettim, onun dışında her tarafta tatbik ediliyor.” Buyurdular.

144
Büyüğümüz tekrar, (gözünü işaret ederek) “bu gözün içindeki siyahlık ne kadar
önemli ise, ne ise ders talebelerimiz o mesabededir. Bir kursumuzda maddi sıkıntı
varsa ders talebeleri koysunlar, bakın bakalım maddi sıkıntı kalıyor mu, ders
talebesinin olduğu kursta maddi sıkıntı olmaz.” Buyurdu. Hüseyin abi, “aynen
efendim” dediler.
Büyüğümüz, “Hüseyin hocam, hizmet dince gençleşilir, bak İstanbul’da biraz
rahatsızlıklar oldu, bende Anadolu’ya göndereyim de iyileşesin, gençleşesin dedim bak
maşallah iyisin…” buyurunca Hüseyin abi, “efendim dualarınızın bereketi ile daha
delikanlıyız” dediler.
Eğitim Komisyonu:_________________________________________________
Sizin 2700 talebeniz mi vardı, buyurunca Hüseyin abi, efendim geldiğimizde 1600
talebe vardı şu anda 2400 talebe var deyince, büyüğümüz “bu rakam 5000 olamaz mı,
(biraz durdular) sonra “siz elinizde ki gücün farkında Eğilsiniz, evet evet farkında
değilsiniz, Hz. Üstazımız, evlatlarına “sizin elinizde ism-i azam sırrı var” buyururlar
hatta zaman zaman bu sırrı açıklamak istemişler ama sonradan vaz geçmişlerdir.
Büyüğümüz böyle buyurunca “inşallah dualarınızın bereketi ile 5000 olur
efendim” denildi.
Büyüğümüz Eğitimden mes’ul olan hocamıza, siz ne mezunusunuz? Dediler.
Cevaben “makine…” denilince, “bakın biliyorsunuz, iki türlü enerji vardır. Biri Kinetik
Enerji, diğeri Potansiyel Enerji. İnşallah Sizde her ikisi de var.” Buyurdular.
Muhasebe Komisyonu:_____________________________________________
“Siz beytülmalin kasasına bakıyorsunuz, çok dikkat etmeniz gerekir. Değil
dokunmak hatta bakmamak lazım. Ben zaman zaman kontrole gönderiyorum, yine de
göndereceğim, gerçi siz dikkat ediyorsunuz ama ben size yine de hatırlatıyorum,
hazırlıklı olun diye” buyurdular.
Sonra, “Personelin maaşını verebiliyor musunuz? Her ay verebiliyor musunuz?”
buyurunca, evet efendim cevabı verildi. Büyüğümüz tekrar, Herkes alabiliyor mu
deyince, efendim bazı yerlerde biraz aksa da yinede hocamız mağdur olmasın diye
yarım yarım da olsa veriliyor” dediler. Bunun üzerine büyüğümüz:
“Biliyorsunuz, Personelin Maaşı, İnşaatlardan Daha Önemlidir, Veremiyorsanız
İnşaat Yapmayacaksınız” buyurdular.
“Maaşını alamayanlara, eline makbuzu al, kendin toplayarak harçlığını temin et
denilmez.”
145
“Ben şöyle hizmet ediyorum, şu kadar almam lazım gibi fasid kaziyyelerle
beytülmalden fazla para alınmaz.”
Büyüğümüz, “Kurşun kalem falan kullanmıyorsunuz değil mi? Buyurdular.
En son, “Bir sıkıntınız varsa söyleyin, ne lazımsa, liste yapın, ama tamamen
kenara çekilmekte olmaz. Bu insanların ayağına gidin, anlatın zekâtlarını verirler.
Kurtulmalarına vesile olursunuz” buyurdular. Hüseyin abi, “efendim veriyorlar,
yardımcı oluyorlar, dediler.
Kalkarken, ”Hadi bakalım, sizden çok şey bekliyorum, Sivas’ı tercih ediyorum,
takip ediyorum, son zamanlarda biraz hareketlilik oluyor ama daha çok gayret etmek
lazım.
Tek tek herkesle musafahalaşarak, “Allah’a ısmarladık” diyerek Şarkışla’ya
doğru yola çıktılar.

SİVAS BÖLGESİ HOCAEFENDİLERE SOHBETİ (Selçuklu Yurdu)


15.08.2012 Perşembe (28 Ramazan 1433)
Allaha çok şükür, Cenabı Hakk bereketli ve daim kılsın.
Hizmetin içerisinde olan kardeşlerimizin kıymeti başka oluyor. Çünkü hem
Hocaefendi hem talebe, aynı zamanda ihvan, üçü de var. Onun için, ben hepsini ayrı
ayrı söylüyorum ama Allaha çok şükür Hocaefendiler Hz. Üstazımızın yakınlarıdır. Bir
maddi yakını olmak var bir de hem maddi hem de manevi yakını olmak var.
Bu topluluk Hz. Üstazımızın hem maddi hem de manevi yakınıdır elhamdülillah.
Bunun hakkını vermek lazım. Cenabı Hakk hakkıyla cihadın ve hizmetin hakkını
vermeyi nasip etsin.
Buradaki kardeşlerimizin tamamı Allah yolunda hizmet erleridir. Buradaki
herkesin bir tane niyeti vardır o da cenabı Hakkın rızasını kazanmak, Rasülüllah
efendimize hakiki ümmet olabilmek, Hz. Üstazımızın evladı olmak. Bunun dışında
dışarıdan bakan insanlar, bizleri bu davanın mensupları diyorlar. Evet, doğru, işte
maddi manevi maaşlı sigortalı personel diye görürler. Evet doğru. Bizde ifade ederken
“personel” diyoruz ama o personel sadece maddi kelimeden ibaret. O kelimenin
arkasındaki asıl olan mana; sizi bizi bir araya getiren sebeptir. Sizi bizi bir araya
getiren bir tane sebep vardır. Biliyorsunuz o da bu davanın mensubu olmaktır. Bunun
dışında hiç kimse burada karnını doyurmak için veya da geçimini temin etmek için bu

146
işi yapmıyor. Ben hiçbir zaman öyle olduğunu asla düşünmüyorum zaten. Öyle olma
ihtimali de yok. Ama o keyfiyetiniz arttıkça, Hz. Üstazımıza yakınlığınız arttıkça bu
şuur iyice artıyor.
Bakıyorum maşallah herkes genç Allaha çok şükür. Zaten bizim yaşımız
ortalama galiba 30-33’lerede, cennet yaşında o da tesadüf değil tevafuk. Burada onun
da altında.
Bu bölgemiz uzakta falan değil. Onun için Ramazanı Şerifte muhakkak gelmeye
çalışıyorum. Bu bölge itilmiş, kakılmış, ihmal edilmiş falan değil. Öyle bir şey yok.
Sizler Hz. Allahın rızasını kazanabilmek için buradasınız. Bakın peygamber
efendimiz muharebe esnasında ashabı kiramı teşci’ etmeleri için, kuvvetli muharebe
etsinler de cenabı Hakk rahmet etsin diye o anda dua ederler, peygamberimizin o
duasıyla ashabı kiram ordusu daha galeyana gelmişler. İşte o duayı şu toplulukta aynı
şekilde Hz. Üstazımızın ve Rasülüllah efendimizin duasını zaten almış durumda.
Hz. Üstazımızın, “İki cihanda aziz olunuz” duası Allaha şükür sizlerin üzerinde.
Cenabı Hakk ondan mahrum etmesin. (âmin)
Eski hocalarımız zaman zaman hatıraları ile alakalı notlar yolluyorlar. Yine bir
yerdeki eskilerden bir hocamız, bir hatırasını yazarken diyor ki; bir kardeşimiz talebe
iken ders okurken vefat ediyor, şehit oluyor. (Talebe iken vefat etmek demek şehit
demek zaten onda hiç şüphe yok) o talebenin arkadaşları bir rüya görüyorlar.
Rüyasında, Hz. Üstazımız o talebe ile bizzat kendisi alakadar oluyor. Madden de
alakalanıyor. Manen alakalandığına zaten hepimiz inanıyoruz ama madden de
alakadar. Bu rüyayı gören arkadaşı derslerde o şehit olan talebenin tam yanında
oturuyormuş. İşte rüyasında yine arkadaşının derse geç kaldım diye koşa koşa gittiğini
anlatınca, Hz. Üstazımız “Evet, biz onun derslerini öteki tarafta ikmal ettiriyoruz”
buyurmuşlar.
Şimdi bakın derslerin orada ne faydası olacak. Derslerinin orada faydası şu:
buradan mezun olduğu zaman şahadetname alacak mı? Alacak. Şahadetname almak
ne demek? Bu rütbesi ile alakalı bir şey mi? Evet. Orada cenabı hakkın huzurunda tabi
âlem-i berzahta da tabi kıyamet gününde de “Bu kişi şuradan şuradan mezun oldu”
diye Beraatname o Şefaatname onu alabilmek için Hz. Üstazımız “Evet, biz
evlatlarımızı kabir âleminde dahi olsa ampullerini yakarız, letaiflerini çalıştırırız ve
manen yükseltiriz.” Buyurmuşlardır.
Yine birisi anlattı: Ahavattan birisi rüya görmüş. Rüyasında Hz. Üstazımıza,
“efendim ben vefat edeceğim, o esnada mutlaka gelmenizi istiyorum” diye bir talepte

147
bulunmuş. Hz. Üstazımızda teselli etmiş. Bunu anlatan hocaefendi ile beraber gidip
bizzat kendisi her türlü işlemlerini yapıp “Biz onun bütün letaiflerini çalıştırmak üzere
geldik, kabirde de letaiflerini çalıştırdık” buyurmuşlar.
Bunlar çok büyük şeyler. Bunlar ancak silsilei sadatımızın, imamı rabbani
hazretlerinin ve Hz. Üstazımızın böyle büyük zatların yapabilecekleri şeylerdir. Böyle
bir tasarruf ve salahiyet, bu kadar büyük bir tasarruf ve salahiyet.
Şimdi bu kadar büyük tasarruf ve salahiyete sahip olan bir zatın ekibinde onun
mensubu olmak, onunla beraber burada hizmeti götürmek, diğer insanların irşadına,
ebedi hayatlarını kazanmalarına vesile olmak çok büyük şeylerdir…
Bir kişinin irşadına vesile olmak, güneşin doğup battığı gün ve eşyanın her şeyin
tamamından hayırlıdır. Biz Allaha şükür binlerce insanın hidayet ve irşadına vesile
olmuyor muyuz?
O sayıyı arttırmaya çalışmamızın sebebi bu. Bir kişinin hidayetine vesile
olunduğunda ondan dolayı istifade görüyor da... O senin elin üzerindeyse zaten ( ‫على‬
‫ ( يديك‬o zatın eli vasıtasıyla zaten senin üzerinde böyle bir vazife var ise onun haline
vesile olmanın ne kadaaar karşılığının büyük olduğunu beklide kelime yetmediği için
söylenmiyor. Evet, kelime yetmiyor. Çünkü bir kişinin o hale gelmesi vesilesi olmak,
dünyanın en kıymetli şeylerinden daha kıymetlidir.
İnşallah sizlerle beraber, milyonlarca insanın, yüz binlerce insanın gerçek
manada hidayetine vesile olacağız. Şu anda milyonlar ama inşallah milyonlardır. Hz.
Üstazımız yüz binlerin hidayeti” diye buyurmuş ama ‫ الف الف‬diye de buyurmuş. Biz
onun için milyonların peşindeyiz.
Her Sıbyan döneminde milyona yakın çocuk ve milyona yakın ailenin istifade
etmesine vesile oluyoruz. Bir tane Sıbyan talebemizin babası, çocuğunun elinden tutup
gelmiş ve demiş ki, “sizden Allah razı olsun. Ben hayatımda “teheccüd” kelimesinin
manasını bilmezken, bu gece bu çocuk dolayısı ile teheccüd kıldık” diyor. İşte bunun
ecri bunun keyfi bunun verdiği haz, iftihar ve lezzet… Davanın muvaffakıyetini görmek
bize o feth-i mübinin müyesser olması elhamdülillah büyük bir nimet. İşte bu, bu
ekiplerle oluyor.
Sizlerin nasıl gayretli çalıştığınızı hep takip etmeğe çalışıyorum. İnşallah daha
fazla talebe, daha fazla ihvan ve keyfiyeti, bölgede daha fazla insanın faydalanması ve
istifade edebilmesi için bu ramazanı şerif büyük bir nimetti. Ramazanı şeriften sonrada
küçük bir aradan sonra inşallah hemen programlarımıza başlıyoruz. İnşallah

148
yolladığınız talebelerin tekâmülleri başlıyor. Sizlere de yenileri gelecek inşallah, ooooh
onlar hepsi pırıl pırıl gençlerimiz maşallah.6 Bu sene tekâmüle hak kazananlarla iftihar
ediyoruz, sizlerle iftihar ediyoruz.
Hz. Üstazımızın yakınları olarak cenabı hakk inşallah maddi ve manevi berekatı
üzerimizde daim kılsın. Birlik beraberlik ve ahenkten de bizleri mahrum etmesin. (çok
canlı ve tek sesle âmin denilince) evet, böyle tek ses tek yürekle ve böyle herkesin aynı
davanın etrafında kenetlenmesi, bir tarafından tutması çok büyük bir iftihar vesilesi…
Hz. Üstazımızın memnuniyetini ve duasını mucib hayırlı hizmetlere cenabı Hakk
inşallah vesile kılsın.

SİVAS SELÇUKLU YURDUMUZDAKİ SOHBETLERİ


15.08.2012 Perşembe (28 Ramazan 1433)
Büyüğümüz kürsüye çıkarlarken Tekâmülaltı Talebeleri toplu olarak;
Sâhib-i zamana Süleyman derler, Süleyman aleyhisselam bütün hayvanatın,
kuşların dilini konuşur, sahibi zaman da bütün dilleri konuşur,
Sâhib-i zamana İsa derler, İsa aleyhisselam ölüleri diriltir, sahibi zaman da ölü
kalpleri diriltir,
Sâhib-i zamana Hızır derler, Hızır aleyhisselamın bastığı yerler yeşerir, sahibi
zamanın da gittiği yerler yeşerir.
Evet, Selâmün Aleyküm, (çok canlı olarak, Aleyküm Selam) denildi.
Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun.
Vaktim yettiğince ve imkânlarım oldukça Türkiye’nin değişik bölgelerine,
vilayetlerine ve ilçelerine gitmeğe çalışıyorum. Ama bu bölge benim hususi ehemmiyet
gösterdiğim bölgelerden bir tanesi. Onun için bu bölgeye gelmeden ramazan-ı şerifin
gitmesine gönlüm razı olmadı. (Allah razı olsun, denildi.) Havayolu seferleri, uçağın
geliş saatleri de kolay olduğu için böyle bir tercih yaptık. Elhamdü lillah her geçen gün
inkişafı görmekten memnuniyet duyuyorum.
…Çok güzel şeyler söylediniz. Söylemiş olduğunuz bu birkaç kelam, kitaplar
dolusu, ciltler dolusu mana ihtiva eder. Bunlar çok derin mevzular. Bunun muhtevasını

6
Bir önceki sohbet, Sularbaşı Yurdunda bütün ders talebelerine olmuştu.

149
anlamak… Sahib-i zaman ne demek? Velayet sahibi zat... Peygamberlerden
bahsettiniz, sahibi zamandan bahsettiniz. Evet, Her dönemde sahibi zaman, velayet
sahibi zâtlar vardır.
Şimdi nasıl ki maddiyatta, ilçeler iller merkezler varsa maneviyatta da böyledir.
Onun için cenabı Hakk, önce arşı ala’da bazı şeyleri takdir eder daha sonrada o
tahakkuk eder.
Büyüklerimiz şurada şurada şöyle olacak derler, orada bizzat divan-ı salihin
toplantıları olur ki halen yeryüzünde devam eder…
Dünyanın bir maddi idaresi vardır bir de manevi idaresi vardır. Zannetmeyin ki
bu dünyayı maddi idare edenler manevi idare edenlerden bîhaberdirler. Bu apayrı bir
şeydir. Canlıların, mahlûkatın, güneşin, kâinatın, yeryüzündeki yağmurlar vs. bunlar ile
alakalı sadece oranın tahminini yapabilirler. Mesela bulutlara bakılıyor, şöyle olacak
böyle olacak deniliyor ama daha ötesini görme imkânına sahip olanlar, sâhib-i
zamandırlar. İşte sâhib-i zaman bu işlere vazifelendirdiği ve her devrin peygamberine
bağlı olarak zuhur eden müceddidler ve mürşidi kâmiller gelmiştir. Demek ki bir
manevi idaresi var…
Maddi tarafı, işte yollar, köprüler onlar ayrı… Biz o işlerle hiç uğraşmıyor ve kafa
yormuyoruz. Çok fazla alakadar olmuyoruz. Bizi alakadar ettiği kadarıyla orayla
alakadar oluyoruz. Ama bir de dünyanın manevi hadisatı ile o âlemle irtibatlı olan
cenabı hakkın sevdiği, tasarruf sahibi kulları vardır.
Sizin bahsettiğiniz bunlar. İşte Süleyman aleyhisselam yeryüzündeki bütün dilleri
bilen peygamberdir. O mührü ile dünyanın her tarafında her lisanda hutbeler
okumuştur.
Şimdi bu devre baktığımız zaman da bu topluluğun yetiştirdiği talebeler, onların
gittiği memleketler, bu topluluğun gitmediği yerler, bölge var mı? Gidip bir bakın.
Gidip bir bakın, o talebeler hangi bölgede yetişmiş. Gidin tekâmüllere bakın
dünyanın her tarafından, kaç topluluktan, nerelerden talebeler gelmiş…
Biraz önce talebelerimiz ile konuşurken onlara bir ayeti kerimeden bahsettim.
ِ ‫فَ لَوالَ نَ َفر ِمن ك ِّل فِرقَة ِّم ْن هم طَآئَِفة لِّيتَ َف َّقهوا فِي الدِّي ِن ولِي‬
‫نذروا قَ ْوَمه ْم إِذَا َر َجعوا إِلَْي ِه ْم لَ َعلَّه ْم يَ ْح َذرو َن‬ َ َ ْ ْ َ ْ
‫} سورة التوبة‬211{
“Onların her bir fırkasından bir grup dinde tefekkuh etmeye çalışmalı ve
kavimlerine dönünce de onları ikaz etmelidirler…” buyuruyor.
150
Cenabı Hakk, “Her fırkadan, her kavimden, dinde tefekkuh etmek üzere bir nefer
çıksın” buyuruyor… O ilimleri öğrenip bundan sonra o ilimleri insanlara öğretmek
üzere kendi kavimlerine, kendi topluluklarına veyahutta bambaşka, insanların hiç
gitmediği, gidemediği ülkelerde şu topluluk bütün kıtalarda, sadece güney ve kuzey
kutbunun dışında bu topluluk ve sizin burada yetiştirdiğiniz, mensubu olduğumuz bu
davanın bütün memleketlerde elhamdü lillah bu topluluğa gitmek nasip etmiş.
Cenabı Hakk eğer ayeti kerimelerde bir haber veriyorsa o mutlaka tahakkuk
edecektir ama bunlara rağmen ayetlerde;
ِ ‫ أَفَ َال ت ب‬- ‫ أَفَ َال تَسمعو َن‬- ‫ أَفَالَ تَتَ َذ َّكرو َن‬- ‫ أَفَالَ تَتَ َف َّكرو َن‬- ‫أَفَالَ تَ ْع ِقلو َن‬
‫ أَفَالَ يَتَ َدبَّرو َن‬- ‫صرو َن‬ ْ َْ
“Hiç anlamaz mısınız, Akıl etmez misiniz, Hiç düşünmez misiniz…” buyuruyor. Bu
kadar verdiği nimetlerin, ne nimetleri? İşte ibadet nimetleri, bu nimetlerin niçin
verildiğini işte bunun hakkını vermez misiniz? Diye ayeti kerimelerde ikaz buyuruyor.
Dediğim gibi cenabı Hakk önce âlem-i manada tasdik eder ondan sonra o
tahakkuk eder.
Ben diyorum ki; bu bölgenin bütün ilçelerinde, köylerinde kasabalarında cenabı
hakkın tasdik ettiği, inşallah bu yolda nasibi olanlar, takdir edilmiştir, inşallah oraya
giderek bizlere oraya giderek bunların tahakkukuna vesile olmak nasip etsin. (âmin)
Şimdi okuttuğumuz bu gençleri yetiştirmeye çalışıyoruz. Bakıyorum burada
ihvanımız ağırlıklı bir topluluk var. Evet, aramızda Hocaefendiler, talebelerde var ama
ihvan ağırlıklı.
Yani, hizmet ehli dinde tefekkuh etmiş talebeleri, hoca efendileri ve tabi bunun
içerisinde ihvanı da dâhildir. Bu topluluk avamdan bir topluluk değildir, bu topluluk
havastan bir topluluktur.
Maneviyatla uğraşan bir topluluk hususi bir hal üzere olan topluluktur.
Devamlı sohbetler yapılıyor. İmamı rabbani kuddise sırruh hazretlerinin
kerâmâtından… Bu topluluk Hz. Üstazımız tarafından oraya nisbet-i ruhaniyy ile oraya
nisbet edilmiştir.
Yine Hz. Üstazımızın bir sözü vardır. Yine mana âleminden tercüme ettikleri, çok
hususi manalara gelen sözleri, “Sahibi zaman teşrif ettikten sonra bütün tariklerin
kandilleri sönmüştür.” Mana âleminde bir tarikin kandili söndüğü zaman madde-i
âlemde, dünyada onun devam etmesi iki cihan bir araya gelse yer gök bir araya gelse
mümkün olmaz.

151
Bu söz mana âleminden bir malumattır. Bu, Cenabı Hakkın arşı ala’dan takdir
etmiş olduğu hususiyetin insanlara söylenmesidir. Bu söz, yeryüzünde duyabileceğiniz
çok hulasa, çok derin manaları ifade eden bir sözdür. “Bundan sonra bütün tariklerin
kandilleri sönmüştür. Kurtlar kuşlar bütün emanetleri getirip bize teslim etmişledir.
Bütün kurtlar ve kuşlar bu emaneti bize teslim etmek mecburiyetindedirler.”
Veyahutta kandilleri sönüp yok olup gitmek üzere tarihin karanlıklarında kayboldular.
Yani şimdi bakın Sıbyan hizmeti bitti. Milyonlarca aileye, yüz binlerce gence tabi
esnafa da okutuyoruz, okutabiliyoruz. Herkes söylüyor bunu, dağlar taşlar söylüyor
bunu. “Kur’an-ı kerimi okutmak bunların işidir” diye doğru mu değil mi? Doğru.
İşte Hz. Üstazımızın yarım asırdan önce söylemiş olduğu “Bütün tariklerin
kandilleri söndürülmüştür” ne demek bu? Bundan sonra cenabı hakka giden, vasıl
ilellah olmak üzere yola çıkan bütün insanların yolunun nereden geçeceğine işaret
vardır. Burada çok ciddi bir ikaz vardır. Onun için onu, mana âleminde cenabı hakkın
önce takdir buyurduğu…
Yine Hz. Üstazımız ellerini kaldırarak, “Cenabı Hakk, kuranı kerimi bu elden ihya
edecek” buyuruyor. Türkiye’den dini celili İslam, ehlisünnet velcemaat, tam hicret
edecekken cenabı Hakk böyle bir zat yollamış ki (bunda birilerinin madden, sureten
payının olduğunu biliyoruz Allah muhafaza) işte tam böyle hicret ediyor iken cenabı
Hakk bir zâtın maddi ve manevi teşrif ve bereketi sebebi ile tekrar ihya edilmiş. İşte az
önce kardeşlerimizin söylediği şey o. Bakın daha hala onun muhtevasını söylemeye
çalışıyorum. Onun birkaç harfini izah etmeye çalışıyorum.
Açın tarihe bakın… Kuranı kerime bakın… Şu anda bizim kitabımız kuranı kerimin
dışındaki bütün kitaplar değiştirilmiştir. Eğer değiştirilmemiş olsaydı yeryüzündeki
bütün mahlûkatın ve insanların hepsinin İslamiyete girmesi icap ederdi.
İşte peygamberler gelmiş. Musa a.s. diyor ki; “Ya rabbi bana göndermiş olduğun
kitapta, Tevratta öyle ümmetten bahsediyorsun ki Bu ümmetin insanları hayır
yapmaya niyet etse de yapamasa bile sen onlara bir sevap vereceksin. Eğer o hayrı
yaparsa en az 100 sevap vereceksin ve 700 kadar da ziyadeleştireceksin. Ya rabbi bu
ümmeti benim ümmetim yap” diye dua ediyor. Devamında Hz. Allah buyuruyor ki,
“Hayır ya Musa, Bu Ümmet, Ümmeti Muhammettir. Bunu senden sonra gelecek
ümmeti Muhammed’e böyle bir şey bahşedeceğim ki o zat-ı şerifin yüzü suyu
hürmetine bire on…
Diyelim ki bir insan hatır yapmaya niyet etse de onu yapamasa karşılığında bir
sevap var. Onu tahakkuk ettirirse on sevap var. Ama eğer bu kişi o hususi
topluluktansa, bakın nereye geliyor, eğer sahibi zamanın eli ile ise… Bakın hatimlerde
152
nasıl yapıyoruz; “ya rabbi okumuş olduğumuz şu hatmi şerifi Hz. Üstazımızın yed-i
mübarekeleri vasıtası ile başta Rasülüllah efendimizin silsile-i sadatımızın, Piranımızın
diye oraya hediye etmemizin sebebi o. Hemen oraya bağlıyoruz, niye? Çünkü bire bir
almak var bire on almak var bire yedi yüz almak var bire ‫ ِبغَيِْر ِحسَاب‬hesapsız kazanmak
var.
Bakın diğer peygamberlerin gıpta ettiği bir ümmet, neden? Âlemlere rahmet
olan Muhammed aleyhisselamın yüzü suyu hürmetine ve sahibi zamanın yüzü suyu
hürmetine.
Biz istiyoruz ki bütün insanlar bu mescide hücum etsin. Daha önce söylemiştim;
“Bu topluluğun bulunduğu mescitler Nuh a.s’ın gemisi gibidir.”
İşte biliyorsunuz, Âdem A.S ondan sonra onun evlatlarından Habil ve Kabil
geliyor. Kabil Habil’i öldürüyor. Kabilin taraftarları öyle çoğalıyor ki fitne fesat çok
fazla artıyor. Cenabı Hakk Nuh a.s’ın gemisi ile bir daha helak ediyor. Kalanlarla iyi bir
nesil devam etsin diye…
İşte bakın şu devirde cenabı hakkın diğer ümmetlere… İşte Musa a.s
Medyen’den çıkıyor.
Şuayb a.s’ın kavmi esnaf, tartıda haksızlıkların ve adaletsizliklerin en çok
yapıldığı bir devir. Onları ikaz ediyor. “yapmayın, tartıda yanlışlar yapmayın, insanları
aldatmayın, kandırmayın… İşte şu anda yeryüzünde bütün fitneler mevcut değil mi
mevcut. İşte cenabı Hakk o dönemde onları helak edivermiş.
Diğer Ad, Semud… Salih a.s’ın vs. binlerce peygamberin kavmini helak etmiş.
Şimdi ise o dönemdeki fitnelerin tamamı yeryüzünde mevcut. Niye şimdi helak
etmiyor? Cenabı Hakk Rasülüllah efendimizin sahibi zamanın yüzü suyu hürmetine,
toplu bela ve afet vermiyor. Eğer vermiyor ise işte bu topluluğun şu anda kuranı kerimi
okutabilmesi, hatim halkalarında imanı hakiki ile cenabı hakkı zikretmesindendir.
Bir imanı suri vardır, birde imanı hakiki vardır.
Bazı insanlar bana geliyor, bu Müslüman, beş vakit namazını kılıyor, zekâtını
veriyor, hacca da gidiyor ama karşılığında aldığı bir, en fazla on…
Biz onu davet ediyoruz ve diyoruz ki; “Gel, bu hazineden istifade et. Letaifinle,
birinci tabâkâtı, kalp tabâkâtından sonra ruha geçen bir insan, her yaptığı ibadete 100
kat karşılık alıyor. Ruhtan sırra, sırdan hafiye… ilanihaye böyle devam eder.

153
İşte bunları bu topluluğun dışına ne siz anlatabilirsiniz, ne de o anlayabilir. O
mana âlemindeki defterde ismi olmayan insana anlatamazsınız. İstiyoruz ki bu davada
daha fazla insanın nasibi olsun.
Diyorum ki “Ben sizin aşçınıza, çöpçünüze, şoförünüze gıpta ediyorum. Çünkü bu
topluluğun hizmetinde bulunan insan Rasülüllah efendimize hizmet eden demektir.
Ashabı kiramın yolundan gidenler demektir. İşte bakın Rasülüllah efendimizin
bayraktarı burada7 Maddi manevi makamı burada. Sonra ecdadımız 600 sene
Rasülüllah efendimizin sancaktarlığını yaptılar, peki bitti mi? İslamiyet’in bayrağı şu
anda ne oldu? Onu kim devam ettirecek? Seçimle gelen devlet başkanı mı? Hayır. Bu
manevi bir haldir. İnsanlar görse de görmese de, bilse de bilmese de bu manevi bir
haldir, onu bu topluluk devam ettirecek.
Kuranı Kerim’in bir Sûri manası vardır, onu açarsınız okursunuz belki anlarsınız
belki anlamazsınız ama şu okuduğum ayeti kerimede ifade edilen “dinde tefekkuh
etmek ne demektir?... İşte bu topluluğun kıymeti bu.
Musa a.s yine gıpta etmiş… Benim ümmetim bana gelen kitabı sadece yüzünden
okurlarken öyle bir ümmet gelecekmiş ki, onu hıfzedecek, onu kalbi ile zikredecekmiş,
ya rabbi bu ümmeti benim ümmetim kıl diye dua edecekmiş. Ama cenabı Hakk, “hayır,
o ümmet, ümmeti Muhammettir” buyuruyor.
Yine, “Ya rabbi, o ümmet, kıyamete yakın geleceği halde bütün ümmetlerin
başında olacakmış, ahirette güneş gibi doğacak bir topluluk… Bütün peygamberler ve
insanlar gıpta edecek ve diğer peygamberler soracak: Bunlar peygamberler mi? Bunlar
çok farklı, güneş gibi doğdular, bunlar kimdir? Bunlar şüheda mı? Orada kimse cevap
veremeyeceği için bizzat Rasülüllah efendimiz cevap verecek. Hayır, bu topluluk
ümmeti Muhammet, bu topluluk yeryüzünde ümmeti Muhammed’in içerisinden
çıkacak ve dinin yok olmaya yüz tuttuğu, sadece maddesinin kaldığı, insanların sadece
maddi manasını anladığı, yüzüne okuduğu, ezberlese bile manasını anlamadığı,
imanının boğazdan aşağı inmediği, letaifine ulaşamadığı, imanın sadece suretine talip
olduğu bir zamanda diğer insanların içerisinden dini celili islamı ihya edip işte islamın
hicret etmeye hazırlandığı bir dönemde ona sahip çıkan insanlardır.” Diye cevap
verecek.
Her gittiğim yere soruyorum; buranın Eşrafı… Buranın eşrafı işte bunlar. Bu
bölgenin eşrafı sizlersiniz. Para pul madde mana değil. Yaptığınız işte değil. Sizin “en
şerefli” olmanızın sebebi, bu bahsetmiş olduğum, anlatmaya çalıştığım,

7
Peygamberimizin Sancaktarı Olan Abdulvahhabi Gazi (r.a.) Sivas’ta Medfun, (Ona atfen)

154
peygamberlerin gıpta ettiği ki bakın ay dünyanın etrafında dönüyor. Biz dünyanın
sadece bir yüzünü görüyoruz. Ay dünyanın etrafında halk olunduğu günden beri biz
sadece bir yüzünü görüyoruz. Arkasını dahi görmüyoruz, niye? Âlemlere rahmet olan
Rasülullah efendimizin yüzü suyu hürmetine… Bu çok ince bir mesele.
Biraz önce talebelere konuşurken, onları tekâmüle davet ettim, dedim ki onlara;
“Tekâmül öyle ince bir husustur ki… İmamı rabbani hazretleri, kuranı kerim yazdığı
kalemin mürekkebinin tırnağına böyle yazıp yazmadığını kontrol etmek için koyduğu o
noktayı abdest aldığı mekânda görüyor birden fark ediyor, koşa koşa onu temizleyip
ondan sonra içeri giriyor ve abdestini tazeliyor.
Bu civarda, etrafta veya doğuda kerameti kendinden menkul veya da bir takım
manevi hallerin, diyelim ki zuhur ettiğini düşünelim var sayalım insanlar vardır.
İlim erbabı topluluk bu topluluktur.
İmamı rabbani hazretlerinin Mektubatı Şerifesi okunuyor, sohbet ediliyor. Bu
topluluğun sohbetinde bulunmanın çok kıymetli olmasının sebebi, buradan
alacağınız o inciler, ebediyen hem sizin hayatınızı aydınlatacak hem de etrafınızdaki
insanların doğru istikamette olmasını temin etmek demektir.
10-15 sene önce hadisi şerifleri değiştirmek üzere yeltenenler, niyet edenlerin bu
gün sesleri çıkmıyor. Neden? Çünkü sizin sesiniz çok gür çıkıyor. Çünkü her yerde imamı
rabbani evlatları var. O zatın evlatları var. Konuşmasa bile duruşu başka başka sapık
fırakı dâlleye meyletmemesi onların peşinden gitmemesi dolayısıyla o insanlar
seslerinin kesmek mecburiyetinde kalıyorlar.
Onun için diyorum ki her bölgeye her beldeye her mahalleye gidebileceğimiz her
yere gitmek istiyoruz. Her bir fırkadan Her bir nefer daha fazla sayıda gitmeye, bu
hususi hali oralara da götürmeye Cenabı Hakk inşallah bizleri muvaffak kılsın. (Âmin)
Yine İmamı rabbani hazretlerinin sözleri; “Bizim ayaklarımız, bu dönemdeki
diğer Allah dostlarının omuzlarındadır.” O dönemde söylenen bu söz kıyamete kadar
içerisinde bulunduğumuz Hz. Üstazımızın şu devrinde de aynen geçerlidir.
Artık bunun üzerine çok fazla… Ayeti kerimede Hz. Allah “elâ” gözünüzü açın,
arif olun, dikkatli olun, ayeti kerimelerin gerçek manasını anlamaya çalışın. “O
vesileye yapışın”. Evet, ayeti kerimede;

‫} سورة المائدة‬35{ ‫اهدوا فِي َسبِيلِ ِه ل ََعلَّك ْم ت ْفلِحو َن‬


ِ ‫َيه الْو ِسيلَةَ وج‬
ََ
ِ ِ
َ ‫آمنوا اتَّقوا اللّهَ َوابْ تَ غوا إل‬
َ ‫ين‬
ِ َّ
َ ‫يَا أَيُّ َها الذ‬
Sizin ebedi hayatınızı kurtaracak bir vesileye yapışın. Ondan dolayıdır ki, şunu
diyoruz;
155
“Bu topluluğa iftar verin.”
“Yarım hurma dahi olsa bu topluluğun hurmasını yiyin, bu topluluğun çayını için,
bu topluluğun bir çorbasını için.”
“Bu topluluk ile beraber olmak şerefini yaşayın.”
“Bu topluluğa binalar yapın.” “Bu topluluğa imkânlarınızla yardım ediniz.”
“Bu topluluğa yardım etmek, cenabı hakka yardım etmektir.” Ayeti kerime;
“Cenabı hakka yardım edenleri elbette ve elbette biz doğru yola muzaffer kılacağız.8”
Bir topluluğun galip kılınması ne demektir? Bir topluluğun galip kılınması demek, dini
celili islama, ehlisünnet velcemaat akıdesine ve fırka-i naciye’nin içerisinde olması ve
cenabı hakkın muvaffak kılması demektir.
Yine ayeti kerime, cenabı hakkın müdafaa edeceği9 bir topluluk, cenabı hakkın
müdafaası ne demektir? Dışarıda bir sürü yerde, gazetelerde şurada burada, herkes
ayeti kerimeleri tefsir ediyor ama “fırakı dallenin tefsir ettiği ayeti kerimelerden uzak
durun.” “Onların kafanızı karıştırmasına müsaade etmeyin.”
İşte “bu yol yardım etmek demek, Allahın dinine kitabına yardım etmek
demektir.”
Hak bir tanedir. Cenabı hakkın yeryüzünde muvaffak kılacağı dava tektir.
İslamiyet tektir.
Yine hadisi şerif var: “Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacak.10 72si
cehennemde...” Bunlar ümmeti Muhammed’in içerisinden, Allah muhafaza. Onun için
biz diyoruz ki, “insanın bu toplulukla beraber olması en büyük şerefe haiz olmasıdır.”
Onun içindir ki buraya girerken yoldan böyle arabaların adetlerini arttırmasını
cenabı hakkın fazlı, keremi, ihsanıdır.

ِِ ِ ِ َ ‫والَّ ِذين ج‬
‫} سورة العنكبوت‬96{ َ ‫اهدوا فينَا لَنَ ْهديَنَّه ْم سب لَنَا َوإِ َّن اللَّهَ لَ َم َع الْم ْحسن‬
‫ين‬ َ َ َ
8

‫} سورة احلج‬83{ ُّ ‫آمنوا إِ َّن اللَّهَ َال ي ِح‬


‫ب ك َّل َخ َّوان َكفور‬ َ ‫ين‬
ِ َّ ِ
َ ‫إِ َّن اللَّهَ ي َدافع َع ِن الذ‬
9

‫ َوإِ َّن أ َّمتِي َستَ ْفتَ ِرق‬،ً‫ين فِ ْرقَة‬ ِ ِ


َ ‫ت َعلَى إ ْح َدى َو َس ْبع‬ْ َ‫يل افْ تَ َرق‬ ِ ِ ِ ِ
َ ‫ " إ َّن بَني إ ْس َرائ‬:‫ قَ َال َر ُس ُول اللَّه َصلَّى اهللُ َعلَْيه َو َسلَّ َم‬:‫ قَ َال‬،‫َع ْن أَنَ ِس بْ ِن َمالك‬
ِ ِ ٍِ 10

ِ ِ ِ ِ ‫َعلَى ثِْنتَ ي ِن وسب ِع‬


‫ سنن ابن ماجه‬:‫اعة " الكتاب‬ َ ‫ ال‬:‫ إَِّال َواح َد ًة َوه َي‬،‫ كلُّ َها في النَّا ِر‬،ً‫ين ف ْرقَة‬
َ ‫ْج َم‬ َ َْ َ ْ
156
“Bu cenabı hakkın diğer insanlara da rahmet nazarı ile bakmasını ifade eder”
demek istiyorum.
Onun için hoca efendi kardeşimize soruyorum,11 kendisi çok gayretli kardeşimiz
Allah razı olsun. Böyle gönlünü, yüreğini koymuş genç kardeşlerimiz var, ihvanımız var.
Keyfiyet bu demektir. Hep diyoruz ya keyfiyet ve kemiyet önce keyfiyet.
Bazen anlatıyorum. Hz. Ömer Mısır’a orduları gönderiyor. Ama aradan bir sene
geçmesine rağmen orası fethedilmiyor. Biz de burada (Sivas bölgesi olarak) birçok
senedir mesafe alamadık. Cenabı hakkın mana âlemindeki takdirinin çok daha farklı
olmasın rağmen mesafe alamadık. Neden? Ben onu bilmiyorum. Ben onu şu anda izah
etmek istemiyorum. Ben hz. Ömer’in sözünü hatırlatmak istiyorum.
Oradaki kumandana haber gönderiyor, diyor ki, “Yıllar oldu sen orayı
kuşatamadın. Acaba oradaki İslam ordusunun kalplerinde, oradaki bazı ihvanın
zaaflarından bazı hastalıklar mı sirayet etti de ondan dolayı mı bu fetih bu kadar
uzadı” diyor.
Muvaffakiyet cenabı haktandır ama cenabı hakkın muvaffakiyeti vesile kıldığı
insanların kalpleri, letaifleri, ihlâsları ve samimiyetleri o muvaffakiyette çok ama
çoook mesafe kat ettirmenin yolu oradan geçer.
Onun için Hz. Ömer devam ediyor; “size ashabı kiramdan 4 tane zat
gönderiyorum. Her biri bin kişiye bedeldir. Düşünebiliyor musunuz bir ashabı kiram
milyonlara bedel. Şimdi buraya da gelmiş. Onların hali hayatını, maddesi ile manası ile
diğer insanlar görmüş olsa yeryüzünün tamamı, yedi milyar insanın islamiyete gelmesi
icap ederdi, gelirdi. Onların imanını, onların davaya bağlılıklarını, onların cenabı hakka
ittikalarını, ibadat ve taatlerini diğer insanların görmesi halinde…
Onun için bizim keyfiyetimiz çok mühim. Cenabı Hakk inşallah hem keyfiyetimizi
hem de kemiyetimizi ziyadeleştirsin. (âmin)
Ben böyle güzel bir topluluğu, böyle hususi bir topluluğu bulmuşken, böyle
kalabalığı bulmuşken biraz uzattım. Aslında sadece bir selam verecektim. Çok daha
kısa konuşacaktım ama namazımızı da eda edeceğiz ama çokta sıkışık olduğunuz için
herkesin namazı burada kılma ihtimali olamayabilir. Onun için namazdan önce sadece
birkaç kelam sizlere hitap etmek istedim ama o keyfiyette olunca hitap etmenin de
ayrı bir keyfi oluyor.

11
Bölge mümessili Hüseyin YILDIZ Abi kasdediliyor.

157
Şimdi geziyorum, geliyorum binalarınızı dolaşıyorum, hoca kardeşlerimiz
gencecik kardeşlerimiz, onların yüzündeki gülümsemeye bakıyorum, diyorlar ki;
“Allahın yardımı bizim üzerimizde” hep beraber gezdik o inşaatları onların yüzlerindeki
o asalet o vakar, ihvanımızın yüzlerindeki o asalet o vakar… Üstleri başları, çok şey
olmayabilir, meslekleri, diğer insanların çok rağbet etmedikleri meslekler olmayabilir
ama bizim gözümüzde, cenabı hakkın gözünde, Allah dostlarının gözünde bu davaya
malı ile mülkü ile imkânları ile veya bedeni ile hizmet eden kardeşimizdir. Cenabı
hakkın sevdiklerinin şefaatinin vacip olmasını icap ettirecek şekilde, Allahın emirlerini
yerine getirmek üzere, ilimde tefekkuh etmek üzere gelmiş olan, köyden kasabadan,
çeşitli kavimlerden beldelerden gelmiş olan insanların dini celil-i islamı öğrenip buna
hizmet etmek üzere buraya gelmiş insanların aynı çatı altında, aynı gemide ki bu
devirde cenabı Hakk diğer insanları madden helak etmiyor ama manen de helak
etmiyor diyebilir miyiz.
Dışarıdaki insanlarla konuşuyoruz, itikatlarına bakıyoruz… İşte bu topluluk
inşallah öğrettiği ilimler, şu gençlerimiz insanların itikatlarına, fırka-i naciyeden
inşallah sapmamak üzere o ilimle mücehhez olmaları… Buraya vereceğiniz bir gram,
bir kuruş cenabı hakkın indinde ‫ ِبغَيِْر ِحسَاب‬bu söylediklerimiz sebeplerden dolayı, makbul
olacaktır.
Bu devirde hala öyle insanlar var, işte ilim erbabı, sonuna kadar maddi ilimleri
okumuş ama maneviyat olmadığı için, cenabı hakkın zekât emri ile alakalı fi sebilillah
kaydının ne olduğunu anlamaktan aciz olan bir sürü insan var. Ama burada köyden
çıkmış gelmiş, belki ilmi de çok fazla yok, sadece kuranı kerimi okuyor ve ona hizmet
ediyor, bu davaya sımsıkı yapışmış insan ahirette ondan milyon kere daha ileride
olacaktır.
Hz. Üstazımızın döneminde Öyle insanlar gelmiş ki, bunu hep anlatıyorum, ilk
talebelerinden anlatıyorlar; diyelim ki bizim bir müessesemiz, kuran kursumuz var,
başka bir camide de farklı meşrepten birisi ama ehlisünnet, hacca gitmiş ibadetini
yapıyor beş vakit namazını kılıyor, talebe yetiştiriyor, kuranı kerim de öğretiyor… Ama
Hz. Üstazımız buyurmuş ki; “Hacı Bey imanını kurtaramadı” bu ne felaket bir şey. Hem
Müslüman olduğunuzu zannedeceksiniz, ahirete gidecek orada bir bakacak ki müflis.
Niye? Çünkü itikadı yanlış, amel noksanlığı, böyle bir kimsenin idaresi, Hz. Allahın onu
affetmesi mümkün değildir.
Hz. Üstazımız böyle kürsiyi muhammedi’de vura vura “Hacı Bey imanını
götüremedi” buyururmuş. Şimdi bu bir ikazdır. Bu diğer insanlara derstir.

158
Yine Hz. Üstazımız bir gün müsafirhanede, birden ayağa kalkıyor ve “bir
evladımız şu anda ahirete intikal etti” diyerek üç kere kelime-i şahadet getiriyor ve
daha sonra şöyle buyuruyor: “Bana, bütün evlatlarımın son nefeslerinde, onlara
kelime-i şahadet telkin etme vazifesi verildi. Bazı Evliyaullaha bir kişiye kelime-i
şahadet telkin etme vazifesi, bazılarına 7 kişiye, bazısına bu kadar da değil hiç
verilmedi. Bize bütün evlatlarıma kelime-i şahadet telkin etme salahiyeti verildi.”
Buyurması bu topluluğa verilebilecek en büyük müjdelerden bir tanesidir.
Biz niye böyle bir araya toplanıyoruz. Niye bütün malımızla mülkümüzle seferber
oluyoruz, genç hoca kardeşlerimiz niye burada, başka memleketlerden çıkıyor geliyor
niye burada, niye -25 derecede hizmete koşuyor, tabi -25in faydası daha fazla, zorluk
arttıkça onun karşılığı daha fazla.
Şimdi biz bunlardan istifade ederde komşumuz bundan habersiz ne kadar yazık
düşünün. Veya ailemizden birisi böyle bir imkândan ahirette nasip alamayacak. Onun
için Hz. Üstazımız, hukuku hakkı geçsin diye hayatının her bir anında birilerine faydam
dokunsun diye eline uzatmış ama o uzatılan ele el uzatabilmek oraya biat edebilmek…
ki ben hep anlatıyorum Rasülüllah efendimiz Medine-i Münevvere’ye gittiği zaman,
ashabı kiramdan çok yaşlı zatlar, yaşı ilerlemiş, hastalanmış bazı zatlar tabi olamadı.
Biat, ayeti kerimede de var.12 “sana tabi olanlar ancak Allaha tabi
olmuşlardır...13”

‫ث فَِإنَّ َما يَنكث َعلَى نَ ْف ِس ِه َوَم ْن أ َْوفَى‬


َ ‫ك إِنَّ َما ي بَايِعو َن اللَّهَ يَد اللَّ ِه فَ ْو َق أَيْ ِدي ِه ْم فَ َمن نَّ َك‬َ َ‫ين ي بَايِعون‬ ِ َّ
َ ‫إِ َّن الذ‬
12

ِ ِ
‫} سورة الفتح‬01{ ‫يما‬ ً ‫َج ًرا َعظ‬ ْ ‫سي ْؤتِيه أ‬ َّ
َ َ‫اه َد َعلَْيه اللهَ ف‬َ ‫بِ َما َع‬

13
Bu âyet-i kerîmedeki mubayaadan maksat, müfessirlerin çoğuna göre Hudeybiye esnasında yapılan bir bîy'at'den
ibarettir. Şöyle ki: Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hudeybiyye mevkiine teşrif edince Hıraş Ibn-i Ümiyyet-i Huzaî Mekke-i
Mükerreme'deki Kureyş taifesine göndermişti, Hz. Peygamber'in maksadının savaş olmayıp sadece Beytullah'ı ziyaretden
ibaret olduğunu onlara bildirmeğe memur olmuştu. Kureyş taifesi o zâtı öldürmek istemişlerdi. Bâzı kabilelerin araya
girmeleriyle öldürülmekten kurtulmuştu. Dönüp durumu haber verince Resül-i Ekrem, Hz. Ömer'i göndermek istedi, fakat
kendisinin birçok düşmanları olduğu için Hz. Ömer, mazeret gösterdi, bunun üzerine Hz. Osman gönderildi, o da gidip Yüce
peygamber'in maksadını Mekke'lilere bildirdi. O mübarek zâtı bir müddet tevkîf ettiler, müslümanların arasında Hz.
Osman'ın öldürüldüğü şayi oldu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem, savaşı göze aldı, etrafında bulunan müslümanları bîy'ate
davet buyurdu, bu zâtların adedi ondört bin kadardı, bir ağacın altında toplandılar, Hz. Osman'ın öldürülmüş olması
takdirinde cihâda atılacaklarına, hiçbirinin bundan kaçınmayacağına dâir Resûl-i Ekrem ile biatlaşmada bulundular. Bu bîy'ati
haber alan müşrikler korktular, anlaşmada bulunmak üzere bâzı kimseleri Hz. Peygamber'e gönderdiler, Hz. Osman'ın
katledildiğine dâir şayianın da yalan olduğu anlaşılmıştı. Artık Peygamber Efendimiz, bir sene sonra gelip Beytullah'ı ziyaret
etmek üzere Hudeybiyye müsâlehasını kabul buyurmuştu. Bununla beraber bu âyet-i kerîme'deki biat, mutlak,
zikredildiğinden bundan evvel ve sonra yapılmış olan biatlara da şümulü vardır. Akabe bîy'at I eri bu cümledendir. (Ö.
Nasuhi BİLMEN Tfsiri)

159
Bir tanesine diyorlar ki “biz seni Mekke’ye bırakmayız. Çünkü orası kuşatma
altında. Diyor ki, isterseniz malımı mülkümü her şeyimi alın ama ben oraya gitmek
mecburiyetindeyim. Ve her şeyini bırakarak yola çıkıyor ama yolda ömrü vefa etmiyor.
Ve bir elini diğer elinin üzerine koyarak, bu el resulünün eli, senin elin diyerek şöyle
diyor; “ya rabbi, bu el benim elim sana tabi oluyorum sana biatımı, tebeiyyetimi kabul
et” diye yalvarıyor ve tebeiyyeti kabul olunarak ayeti kerime nazil oluyor.
İşte bu tarihi iyi öğrenmek lazım. Tarihi hadiselerin niçin olduğunu iyi öğrenmek
lazım. Peki, bu hadiseler devam etmeyecek mi? Oraya tebeiyyet oraya bağlılık nasıl
olacak? Kime tabi olacaksın? Gidip mahalleden öyle birisini mi arayacaksın, gidip
muhtarı mı arayacaksın, kimi bulup kime gideceksin? Veya etrafına 3-5 kişi toplamış
kendinden menkul bir takım şey’ler, olabilir faydası da olabilir, hikmetli sözleri de
olabilir ama ne dedik “bütün tariklerin kandilleri sönmüştür.” Kelime-i şahadetini belki
kurtarabilir belki kurtaramaz.
Suri iman sahibi olmak isteyenlere bir sözüm yok. Ama hakiki iman sahibi olmak
isteyen varsa işte bunun çok düşünmesi lazım. “siz akletmiyor musunuz, dikkat ediniz,
gözünüzü açınız” böyle o kadar çok ayeti kerime ile cenabı Hakk insanları ikaz
buyuruyor ki ama kimler anlayabiliyor, kimler o listeye girebiliyor, bire bir sevap mı
almak istiyorsun, bire yedi yüz sevap almak mı yoksa bire sonsuz sevap mı almak
istiyorsun sen kararını ver. Yoksa imanı o şüphe ile mi götürmek istiyorsun, evet hiç
kimsenin imanı ile gitmekten emin olması doğru bir şey değil ama orada bir uçurumun
kenarından gitmek var bir de uçurumun çok uzaklarından gitmek var. Bir okyanusun
ortasında yüzmeye çalışmak var bir de o zatın eteğinden tutunup o zatın peşinden
onun izinden, bir bir bir bastığı yerlerden gitmek var. Hangisini tercih edersin. O zaman
daha emniyette olursun.
Cenabı Hakk, insana akıl vermiş. Hem aklı maad vermiş, o herkese nasip olmaz.
Hem de aklı maaş vermiş. Aklı maaşı da düzgün kullanırsanız...
Arkadaşlarımızdan usta olan birisi 60-70 sene önce birisi Hz. Üstazımızın elini
öpmek için müsafirhaneye ziyarete gelmiş. Hz. Üstazımız ona “senin ustan nerde? Diye
sormuş. Şaşırıyor ustasını tanıdığını falan bilmiyor. “senin falanca yerde bir ustan
olacak. Ben ona üç sene önce tren istasyonunda rabıta-i şerife tarif etmiştim. Biz hala
listeden onun ismini silmedik, o nerde? O evladı o yere gidince ustasına gidiyor
durumu anlatıyor. Senin adınla şanınla senden bahsetti ve hala seni beklediğini, üç
senedir beklediğini ama bir defa vazifeni yapmadığını” söyledi.

160
İşte bir kırık değirmenin beklenmesi… Demek ki defteri hakikide kısmetin olacak
ama tabi o kaybettiği yıllar belki de pişmanlıkla geçirdiği yıllarda olacak. Sonra aklı
başına gelir, eyvah der, doğru ben orada nurlu bir zat görmüştüm.”
Peki, şimdi o hadiseler, o keramat devam etmiyor mu? Aynısının tıpkısı devam
ediyor. O kadar çok hadiseler yaşanıyor ki ben şimdi size sabaha kadar anlatabilirim
ama bir tane daha anlatacağım.
Almanya’da bize muhibbe olan bir hanım rüyada Hz. Üstazımızdan bir davet
alıyor. Geliyor hoca kardeşlerimize, kendiside işçi. “Benim şu kadar şu kadar param
var, o binayı yapmak mecburiyetindeyim. Çünkü efendi hazretlerinden davet aldım,
hususi halleri söylemek istemiyorum” diyor ve bakın bu kişi binlerce kilometre
uzaklıkta ama cenabı hakkın kalbine ilham ettiği, maneviyat yolu ile sirayet ettiği
nasibdar olan bir kişi. Böyle hadiseler çok fazla. Görseniz de görmeseniz de, bilseniz de
bilmeseniz de.
Onun için inşallah cenabı Hakk nasibi olan insanların adedini ziyadeleştirsin.
(âmin)
Bizim istediğimiz onların iyiliği. Çünkü cenabı hakkın rahmeti çok geniş.
Rasülullah efendimizin yed-i mübarekelerine, veraset-i tamme ile varis olan o zata
verilen salahiyet çok büyük.
İnşallah buralara gelmişiniz, -25 derece olabilir, kutuplar olabilir, neresi olursa
olsun fark etmez.
Yine hadisi şerifte; “Bu din-i celili İslam kıl çadırların olduğu çöllere dahi
gitmeden, güneşin doğup battığı her yere ulaşmadan kıyamet kopmayacaktır”
buyuruyor. Peki, kim götürecek onu? Bu hakkı bu doğruluğu kim götürecek? Bu ince
usul ve üslubu, “bütün tariklerin kandillerinin söndüğü” devirde oralara kim
götürecek? Tüm bunları çok iyi bilmek ve ona göre çalışmak lazım.
Cenabı Hakk böyle bir yolun altında bizleri birleştirmiş. Peygamberlerin gıpta
ettiği bir yol, Peygamberlerin gıpta ettiği bir ümmet ama ben bu ümmet ile öyle
alelade avamdan olan bir ümmeti kastetmiyorum. Havastan olan Cenabı Hakkın
nurunu letaifine alabilen, cenabı hakkı zikredebilen ve melaike-i kiramın hayranlıkla
seyrettiği topluluktur.
Bakın leyle-i kadir geçti. Bu leyle-i kadirde milyarlarca melaike-i kiram
yeryüzüne inip o, cenabı zikreden, cenabı hakkın nurunu letaiflerine indiren topluluk ile
beraber yeryüzüne teşrif ettikleri, çok kıymetli günler ve gecelerdir.

161
Bir insanın ömrü yüz sene diyelim. Bunu yarısı uykuda geçse üçte birisi
meşgalede geçse geriye zaten ne kadar kalıyor. Onun için onu ziyadeleştirmenin, ebedi
âlemi elde etmenin başka yolları vardır. İşte bu topluluk o yolları öğretmek için var.
Yoksa kendisi gece gündüz ibadet edip ama başka topluluklara bu islamı tebliğ
etmediği için helak olabilen topluluklar da vardır. Kendisi her şeyi ile yaşıyor, gece,
gündüz ibadet, ittika ama başka topluluklara tebliğ etmiyor. Başka toplulukların da
istifade etmesine vesile olmadığı için cenabı Hakk bu toplulukları cezalandırıyor.
Onun için cenabı hakk, bizi birlik beraberlik, sıhhat afiyet, maddi ve manevi
berekât ile hayırlı hizmetlere vesile kılsın. (Âmin)
Ramazanı şerifin maddi ve manevi berekâtından inşallah azami istifade etmek
nasip etsin. (Âmin)
Peki hayırlı Ramazanı Şerifler….

SİVAS BÖLGESİ DERS TALEBELRİNE SOHBETİ (Sularbaşı Yurdu)


15.08.2012 Perşembe (28 Ramazan 1433)
Büyüğümüz kürsüye çıkarlarken Tekâmülaltı Talebeleri toplu olarak;
14
‫ان فَ َر ِس ِه كلَّ َما َس ِم َع َه ْي َعةً طَ َار اِل َْي َها‬
ِ َ‫سك بِ ِعن‬ ِ ‫َخ ْي ر الن‬
ِّ ‫َّاس َرجل م َم‬

“İnsanların en hayırlısı, atının yularına yapışan bir yiğittir ki her ne zaman ki


hizmete muhtaç bir ses duysa uçarak oraya gidendir.” Hadis-i şerifi ile Büyüğümüzün
kendi sözlerinden;
“Bizim hizmet mahallimiz, yeryüzünün tamamıdır” sözlerini okudular. Bunun
üzerine Büyüğümüz: çok güzel şeyler söylüyorsunuz. Cenab-ı Hakk bu yolun kadrini
anlamak nasip eylesin. (Âmin)
Talebenin kıymeti bu zaten. Talebe niçin çok kıymetli, niçin bizim göz bebeğimiz,
niçin size çok kıymet veriyoruz, niçin size hususi teveccüh oluyor? Niçin cenab-ı hakkın
kefaleti var?
Şu söylediğiniz şey çok güzel. Netice itibari ile bütün insanların çok iyi anlayıp ve
tatbik etmesi icap eden, kıyamete kadar gelecek olan bütün insanların böyle sizin
anlayabildiğiniz gibi anlaması icap eden bir husus ama işte bun kaç kişi anlayabiliyor?

14
‫ تلخيص المفتاح في علوم البالغة‬-‫ المعجم الكبير‬:‫الكتاب‬

162
Bunu anlayabilme bahtiyarlığına erişebilmiş kaç tane delikanlı, genç, Hocaefendi veya
bu davaya gönül vermiş insan kaç kişi? Mühim olan bu.
Birçok yer dolaşıyorum. Hep söylediğim şey şu; “oranın eşrafı kimdir? Bir
bölgenin en şereflileri kimlerdir? İşte bunun cevabı şu sizin söylemiş olduğunuz şey, şu
davaya sımsıkı sarılanlardır.” Cenabı hakkın emri bu zaten. Kitabullahın içerisinde
Rasülüllah efendimiz vasıtasıyla birçok ayet-i kerime de insanların vazifesi olarak
addettiği bu keyfiyetten haber verilmiş, emredilmiş ama kaç kişi bunu anlayabiliyor.
Evet, o bölgenin eşrafı, en şereflileri, “bu davaya sımsıkı sarılanlardır.”
Bakın Anadolu’nun çeşitli yerlerinde, Ashab-ı Kiramdan zatlar var. İşte burada
kaç asır önce, 1400 sene önce buraya gelip Rasülüllah efendimizin bayraktarlığını
yapmış bir zat-ı şerif var.15 Böyle birçok Ashab-ı kiram… Aslında onlar bulundukları
yerde kalabilirlerdi ama hayır. Onlar din-i celili İslamı, Rasülüllah Efendimizden
öğrendikleri usul ve üslubu diğer bütün insanlara götürmek ve kıyamete kadar da
hatırlanmak üzere cenab-ı hakkın takdir ettiği hizmeti yapmışlar. O dönemde
Rasülüllah efendimizin bayrağını taşımış gelmiş buralara… Peki, o bayrak şu anda
kimlerin elinde? O bayrağa hizmet eden eller kim? O bayrağı sadece burada değil,
diğer bütün insanların bulunduğu yerlere götürüp taşıma şerefine ve bahtiyarlığına
sahip olmuş olanlar ve olacaklar kim, kimler? İnsanın düşünmesi lazım.
Hz. Allah ayet-i kerimede;
ِ ‫ أَفَ َال ت ب‬- ‫ أَفَ َال تَسمعو َن‬- ‫ أَفَالَ تَتَ َذ َّكرو َن‬- ‫ أَفَالَ تَتَ َف َّكرو َن‬- ‫أَفَالَ تَ ْع ِقلو َن‬
‫ أَفَالَ يَتَ َدبَّرو َن‬- ‫صرو َن‬ ْ َْ
“Hiç anlamaz mısınız, Akıl etmez misiniz, Hiç düşünmez misiniz…” buyuruyor.
İnsanın tedbir etmesi, düşünmesi lazım… İşte cenab-ı hakkın emirlerini tatbikat
hususunda elhamdülillah bu davanın sahibi var. Hem burada bayraktarlık yapan hem
de kıyamete kadar sahip çıkacak eller var…
Sahib-i Yasin var. Rasülullah efendimizden daha önceki dönemlerde bir takım
insanlar, peygamberlerin elçilerine sırt dönmüşler, onları kabul etmemişler ama şehrin
kenarında ikamet eden bir zat-ı şerif gelip insanları hidayete davet etmek üzere
geliyor ve kıyamete kadar insanların en hayırlılarından olarak bize bir numune
gösteriyor.
İşte okunan o ayetler bu hadis-i şerifler bu davaya sımsıkı sarılmamızı emreder.
Tabi sadece talebelerden ibaret değil. Bu davanın etrafında kenetlenmiş herkese
şamildir. Zaten talebe aynı zamanda ihvandır. Talebe aynı zamanda tekâmülü bitirip

15
Peygamberimizin Sancaktarı Olan Abdulvahhabi Gazi (r.a.) Sivas’ta Medfun, (Ona atfen)

163
Hocaefendi olacağı için ve üçünü de bir arada ihtiva edeceği için… Tabi daha çok
yolumuz var. Cenab-ı Hakk muvaffak etsin. Sizin gayretinizi ve heyecanınızı
ziyadeleştirsin inşallah. (âmin)
Bakın yine ayet-i kerimede Cenab-ı Hakk;
ِ ‫فَ لَوالَ نَ َفر ِمن ك ِّل فِرقَة ِّم ْن هم طَآئَِفة لِّيت َف َّقهوا فِي الدِّي ِن ولِي‬
‫} سورة التوبة‬211{ ‫نذروا قَ ْوَمه ْم إِذَا َر َجعوا إِل َْي ِه ْم ل ََعلَّه ْم يَ ْح َذرو َن‬ َ ََ ْ ْ َ ْ
“Onların her bir fırkasından bir grup dinde tefekkuh etmeye çalışmalı ve
kavimlerine dönünce de onları ikaz etmelidirler…” buyuruyor.
Her bir kavimden, fırkadan her bir millet içerisinde cenab-ı hakkın o emrini
öğrenecek, tefekkuh edecek daha sonra da kavmini inzar etmek üzere onlara gidip
vazifesini yapacak muazzam bir vazife ile vazifelendirdiği kişiler olacak…
Bakın tekâmül, tekâmül, tekâmül diyoruz. Duyduğunuz duyacağınız üç
kelimeden biri tekâmül oluyor. Niye? Çünkü tekâmülü bitirdiğiniz zaman, mezun
olduğunuz zaman ne oluyor? Oradan alacağınız diploma, şahadetname, icazetname
Sizin ahirette Hz. Üstazımız ve Rasülüllah efendimiz tarafından tasdik olunarak
alacağınız diploma, şahadetname, icazetnamedir. Size şefaat-i rasül, şefat-i Hz.
Üstazın vacip olduğunun mühürlü icazetnamesidir. Onun için buna teşvik
ediliyorsunuz. Siz daha işin başlangıcındasınız. Ama bunun hakkını vererek ilerlerseniz,
adımlarınızı sağlam atarak ilerlerseniz inşallah sahip olacağınız diploma bu olur.
Bu hadis-i şerifleri ezberliyorsunuz. İşte buranın en hayırlı gençleri, hiç şeksiz ve
şüphesiz sizlersiniz. İnşallah bunu daha da ileri götürerek, o şahadetnameyi
alacaksınız. Bir insana verilebilecek en büyük nimet, diğer insanların manevi
terbiyesine, hidayetine ve irşadına vesile olabilmektir. Bundan daha üstün bir vazife
yok.
Yine hadis-i şerifte Rasülüllah efendimiz; “Bir insan, Kuran-ı Kerim hizmeti
kendine verildiği halde başka insanların daha hayırlı işler yaptığını düşünürse mahza
hata yapmış olur” buyuruyor. Yani şurada bulunmadan daha üstün bir iş yok.
Yapabileceğiniz daha kıymetli bir iş yok. Buraya hizmet eden ihvanın bundan hayırlı
hizmet yapabilme imkânı yok. Buraya hayır yapan ihvan ya da muhibbanın, bu davayı
seven ve yardım etmek isteyen insanın bundan daha hayırlı yeryüzünde yapabileceği
bir iş yok. Özenmekte yok.
Bu davanın mensubu, bu davanın içindeki bir insanın, bir talebenin diğer
talebelere özenmesi; dünyanın en yüksek seviyesinde en yüksek yerinde en güzel
mesleğine sahip olan insanın en basit işlere talip olması kadar hem tehlikeli hem de
yanlış olur. Bunu anlatmaya çalışıyoruz. Bu zaman içerisinde manevi hal ile
164
anlaşılabilecek bir şeydir. )‫ (الحال ال يقال بالقال‬Hali kaal ile ancak bu kadar anlatabilirsiniz.
Ancak bu şekilde bir kaç kelime ile izah edersiniz. İnşallah onu nefsinizde yaşarsınız.
Cenabı hakk inşallah hepimize onu yaşamak nasip etsin. (âmin)
Size çok kıymet veriyoruz.
Bu bölgede vazife yapan kardeşlerimiz bir ekip oluşturdu, bir ekip oluştu Allaha
çok şükür. Eskiden gelen de hizmetlerimiz, temelimiz var ama sizden daha çok gayret
bekliyoruz. İnşallah buradaki talebelerimizin tamamı, cenabı hakkın kefaleti altında
tekâmülü okur.
Burada Tekâmülaltı var mı? Diye sorunca yeni Tekâmülaltı grubu ellerini
kaldırdılar, büyüğümüz İstanbul’a gelecekler kimler? Diye sorunca da onlar ellerini
kaldırdılar. Bazılarına hangi tekâmül diye sordular. Cevaplar verildi. “benim bunlara
karşı hüsn-ü zannım var. Bütün talebelere hüsn-ü zannım var ama tekâmül
talebelerinin yeri doldurulamaz bir yer.
Tekâmülün alternatifi yok. Bunu okulları ve dünyayı bilen birisi olarak kabul
ederseniz “Tekâmülün alternatifi hiçbir yerde yok.” Yani tekâmül hayatınızda bir kere
elinize geçecek bir fırsattır. Önünüzden geçen bir otobüs, uçak, tren ne derseniz deyin
en güzel bir vasıtadır. O vasıtayı kaçırmamanız icap eder. İnşallah hiçbiriniz
kaçırmazsınız.
Okuduğunuz derslerde, fıkıh kitaplarında “namaz insanı fevt etti” denir. O insan
namazı kaçırmış olmaz namaz omu fevt etmiş olur. Hep böyle kullanılır. Çünkü namaz
öyle yüksek bir ibadet ki insanı yüksek makama götürür. Böyle olunca insan kim oluyor
ki namazı fevt etsin, namaz onu fevt eder. Burada böyle çok ince bir husus var. Bu
yolun incelikleri bu. Dışarıdaki insanın anlayamayacağı kadar ince bir husus…
İşte tekâmülde öğretilecek, imam-ı rabbani hazretlerinin mektubatından
devamlı sohbetler duyacaksınız. İmamı rabbani hazretleri 400 senedir, kıyamete kadar
ruhaniyetinden, (işte Hz. Üstazımız hep oraya nisbet eylemişler) işte imamı rabbani
hazretlerinin bir inceliği;
Bir gün abdest alacak, bir bakıyor ki parmağında kaleminden bulaşan ince bir
nokta var. (Kuran-ı Kerim yazarken kalemin yazıp yazmadığını kontrol için parmağına
nokta koymuş) Abdest alırken bir de bakıyor ki tırnağının üzerinde bir nokta var.
Hemen dışarı çıkıyor o mürekkebi siliyor sonra tekrar abdest alıyor. İşte çok ince bir
çizgi,
Ashab-ı kiramın yolu bu... İnsanların bir rehbere, bir hâdi’ye (hidayet edici) dini
tecdid edecek yol gösterecek bir zat-ı şerife ihtiyacı vardır.
165
Kuran-ı Kerime kim çok saygı gösterirse hürmet ederse Kuran-ı kerim ilminden
en çok istifade edecek kişi odur. Aynı şekilde ramazanı şerife en çok kim tazim ve
hürmet gösterirse ramazan-ı şerifin bereketinden en çok istifade edecek kişi odur.
Dolayısı ile bu davaya bu hizmetlere en fazla kim tazim gösterirse en çok istifade eden
kişi o olur.
Bu davanın sahibi büyük, Rasülüllah efendimize Hz. Üstazımıza kim en çok
bağlıysa bu davada en fazla istifade etmiş ve edecek olanlar onlardır. Bu o kadar ince
bir husus ki diyelim ki kitapları alarak başka bir müesseselere gittin bunun muadili
yok. Bu usul ve üslubun muadilini öğretebilecek yeryüzünde başka bir müessese yok ve
olamaz ve olamayacak.
Bu yol Ashab-ı kiramın yolu, bu yol Rasülüllah efendimizin yoludur. Hatta ashabı
kiramın içerisinde Hz. Ebubekir Sıddık r.a ve ondan sonra bu husus ve incelikler üzerine
sahip olan bütün ashabı kiram vardır. Onların hepsi çok kıymetlidir.
Herkesin seviyesi farklı olduğu için istifadesi de farklı olacaktır. Bu müesseseye
Dışarıdaki bir insan yardım ederse çok kıymetlidir. Ama ehli rabıta, ehli hatim olan
maneviyat sahibi bir insanın vereceği yardım daha çok kıymetlidir. Veya nefsi
emarede, nefs-i levvamede bir insanın vereceği yardım ona göredir.
Aynı şekilde nisbet-i kalpte olan kardeşimizin yapacağı bir ibadet 100 ise ruha
çıktığı zaman 100 katı artar. Her seviyede ila nihayedir. (biğayri hisap denilen şey
budur.)
Hadis-i şerif var; “Yarım hurma ile dahi olsa cehennem ateşinden korununuz”
işte peygamberimiz insanları bunu akıl etmesi için söylüyor. Yoksa yarım hurmanın bir
insana ve binlerce insana ne faydası olur? Bu cenab-ı hakkın vereceği derecat ve
ihlâsın vereceği tabakat ile alakalı bir şeydir.
Cenabı Hakk, zatına giden bu yolda ihlâs ve samimiyetin, o hususi halin en güzel
şekilde öğrenildiği ve öğretildiği bu yolu anlamayı nasip etsin. (âmin)
İşte bu yolda talebenin attığı her adımda, ilim talep ederken Hz. Allahın her
haline kefil olmasının kıymeti… Düşünebiliyor musunuz? Burada olduğunuz süre
içerisinde cenab-ı Hakk sizin maddenize de mananıza da kefildir. Bu kolay bir şey
değildir. Bütün insanların gıpta ettiği her insanın talip olduğu bir yer ama buraya
gelmek her insana nasip oluyor mu? Hayır. Bunun kıymetini cenab-ı Hakk bilmek nasip
etsin. (âmin)
Ders talebelerinin yeri bambaşka.

166
İstanbul’da merkez efendi var. Merkez efendi bu gün hatırlanıyorsa bu davaya
sımsıkı yapışmış, bu usulü iyi anlamış olduğu içindir.
Ben fazla vaktinizi almayayım ileride yine görüşeceğiz inşallah.
Cenabı Hakk bunun kıymetini hem bilip hem de bu davaya hizmet etmek nasip
etsin. (âmin)

167

You might also like