Professional Documents
Culture Documents
Ahkâm Âyetlerinin Bağlayıcılığı Ve Tarihselciliğin İmkânı
Ahkâm Âyetlerinin Bağlayıcılığı Ve Tarihselciliğin İmkânı
Ahkâm Âyetlerinin Bağlayıcılığı Ve Tarihselciliğin İmkânı
GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ
İLAHİYAT FAKÜLTESİ
DERGİSİ
GAZIOSMANPASA UNIVERSITY
THE JOURNAL OF FACULTY OF THEOLOGY
Öz
Abstract
*
Geliş T. / Received Date : 12.02.2017 Kabul T. / Accepted Date : 27.03.2017
Yrd. Doç. Dr. Amasya Ünv. İlahiyat Fakültesi, orhan.ozel@amasya.edu.tr
26 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
together with the bindingness of muamalat over worldly affairs has been a
discussion topic. At this point, historical thought emerged which claims that
muamalat is valid only in its historical context. Considering traditional and
unique perception methods as inadequate, historical thought proposes to replace
existing decrees with new ones depending on general principles underlying
“nass”. However, opinions in this topic have mostly been stated in philosophical
context. Language and style are neglected while the ahkam verses have been
degraged to historical context. According to us, before coming to this conclusion,
the way Qur’an has propounded these verses should be taken into consideration.
For this reason, language and style of Quran should be studied quite well to
detect the bindingness of divine decrees. In this study the decrees distinguished
in historical arguments have been presented, it has been reached to a conclusion
that these decrees cannot be registered with historical conditions with respect to
language and style.
Giriş
3Mevlüt Uyanık, Kur’ân’ın Tarihsel ve Evrensel Okunuşu, Ankara: Fecr, 1997, s. 131; Muhsin Demirci,
age, s. 263; Mehmet Aydın, Fazlurrahman ve İslam Modernizmi, (Fazlurrahman’dan çevrilen İslam
adlı eserin giriş kısmında), Ankara, Selçuk Yayınları, s. 22.
4 Demirci, Kur’an ve Yorum, s. 271-278.
5 Uyanık, age, s. 43; Aziz Ahmed, Hindistan ve Pakistan’da Modernizm ve İslam, Çev. Ahmet Küskün,
dair geniş bilgi için bkz. Fatih Kesler, Kur’an-ı Kerim’in Evrenselliği, İstanbul: Esra Yayıncılık, 1996.
7 Ömer Özsoy, Kuran ve Tarihsellik Yazıları, Ankara: Kitâbiyât, 2004, s. 81; Demirci, Kur’an ve Yorum,
s. 271.
28 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
8 Ahmet İshak Demir, Cumhuriyet Dönemi Aydınlarının İslam’a Bakışı, İstanbul: Ensar, 2004, s. 145-
153.
9 Gökalp’in içtimâ-i usûl-i fıkıh önerisinin İsmail Hakkı İzmirli tarafından yapılan tenkidi için bkz.
İsmail Kara, Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi, İstanbul: Kitabevi, II, 1997, s. 148.
10 Fazlurrahman, İslam ve Çağdaşlık, Çev. Alparslan Açıkgenç-M. Hayri Kırbaşoğlu, Ankara: Ankara
17 Sadık Kılıç, “Dil ve İnsanın Tarihselliği Bağlamında Dînî Metin”, Kur’ân ve Dil Sempozyumu,
Erzurum, 2001, s. 102.
18 Bkz. Recep Alpyağıl, Kimin Tarihi? Hangi Hermenötik (I)?, İstanbul: Ağaç Yayınları, 2003, s. 119.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 31
1. Talâk
26 Necm, 53/3.
27 Bakara, 2/23.
29 Mustafa Öztürk, “Kur’an’ın Tarihsel Bir Hitap Oluş Keyfiyeti”, İslami İlimler Dergisi, Yıl: 1, Sayı: 2,
2006, s. 62.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 33
Kur’ân-ı Kerîm’de talâk ile ilgili hükümler daha çok Bakara suresi ile
Talâk suresinde zikredilmektedir. Mushaf tertibinde 65. sırada yer alan ve ilk
âyetlerinden itibaren boşamayı konu edinen Talâk suresinde boşamada takip
edilecek yol ve yöntemler gösterilmiştir. Bu meyanda surede serdedilen
hükümlerin mihveri iddet süresinin tatbiki ile alakalıdır. Buna göre eğer karı-
koca arasındaki birliktelik yürütülemeyecek noktaya gelmişse boşama mümkün
olabilecek, ancak boşama işlemi gelişi güzel bir şekilde gerçekleşemeyecektir.
Buna göre erkek, boşamada “üç temizlik” diye adlandırılan iddet süresini
dikkate alacak, bu süre zarfında eşini evinden çıkarıp gönderemeyeceği gibi
kadın da kendiliğinden çıkıp gitmeyecektir.32
َ ْ ”تِلism-i işaretinin de
Âyet-i kerîmedeki “hudûd” kelimesinden, “ك
delaletiyle hemen öncesinde zikredilen talâk iddetine ilişkin hükümler
kastedilmektedir.34 Âyet-i kerîmede, Kur’ân’ın başkaca yerlerinde de geçen ve
33 Talâk, 65/1.
Muhammed b. Şakir, Müessesetürrisâle, 2000, XXIII, 441; Semerkandî, Bahru’l-ulûm, III, 460;
Nâsıruddîn Ebû Abdillah b. Ömer el-Beydâvî, Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t-Te’vîl, thk., Muhammed
Abdurrahman el-Mer’aşlî, Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-arabî, h. 1418,V, 220.
34 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
“Hudûd” kelimesi, lügatte bir şeyi men etme ve bir şeyin uç kısmı gibi
anlamlara gelen “had” kelimesinin çoğuludur. İki şey arasındaki fasıla veya
engele de “had” denilmektedir. Yine men edilmiş kimseye “ود
ٌ ”فََُل ٌن ََْم ُد, insanları
içeri girmeden engellediği için kapı nöbetçisine “هاد ٌ ”حد,
َ salâbet ve şiddetinden
ُ ”ا ْْلَ ِدdenilmektedir. Yine her şeyin son noktası da
imtina edildiği için demire de “يد
onun haddi olmaktadır. “( ”حدود ا ْْلرمHaremin sınırları), “( ” ُح ُدود ْاْل َْرضي نArazinin
sınırları) ifadelerinde bu mana kastedilmektedir.36 Şu halde ilgili kelime içerdiği
anlamla münasip olmak üzere boşanma sürecinin karı-kocaya bazı ölçü ve
sınırlamalar getirdiğini ifade etmektedir. Sınırlar, hareket alanını belirleyen,
çevreleyen ve ötesine geçişleri imkânsız hale getiren çizgilerdir. Söz konusu
hükümler, koruyup kollama bakımından sınırlara benzetilmiştir.37
38 Bakara 2/229.
39 Bakara, 2/177.
41 Mücâdele, 58/4.
Ayrıca bkz. Şevket Kotan, Kur’an ve Tarihselcilik, İstanbul: Beyan, 2001, s. 329; Sabri Erturhan,
İslam Ceza Hukuku Etrafındaki Tartışmalar, İstanbul: Rağbet, 2008, s. 80.
43 Bakara, 2/229.
44 Bakara, 2/187.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 35
Öte yandan talâk iddetini beyan eden âyetlerde iddet süresine riâyet
etmeyenlerin kendilerine zulmettikleri ifade edilmiştir.48 Bu sürecin usûlüne
uygun şekilde birleşme veya ayrılma ile nihayetlendirilmesini isteyen Bakara
suresi 230. âyette de yine durumu kötüye kullananların kendilerine zulmettikleri
ifade edilmiştir. Zulüm kelimesi dilcilere göre bir şeyi eksiltme, artırma ya da
zaman ve mekânından sapma yoluyla ait olduğu yerin dışına koymak anlamına
gelmektedir. Örneğin su ya da süt, vakti dışında içildiğinde “Zalemtü’s-sikâe”
denilirken toprağın uygun olmayan yeri kazıldığında “Zalemtü’l-arza”
denilmektedir. 49 Şu halde Allah’ın boşama konusundaki hükümlerine dikkat
etmeyen kimse o hükümleri zaman, mekân ya da usûl ve adabıyla yerli yerince
yapmamış olmaktadır. Bu şekilde kendine zulmeden kimse kendini Allah’ın
azabına maruz bırakmış olmaktadır.50
45 Tevbe, 9/97.
46 Tevbe, 9/112.
47 Nisâ, 4/13-14.
48 Talâk, 65/1.
49 Râğıb el-İsfehânî, Müfredâtü Elfâzı’l-Kur’ân, thk. Safvân Adnan Davudî, Beyrut: ed-Dâruş-
54 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, V, 13; İbn Ebî Hâtim, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, thk. Esad Muhammed et-
Tayyib, Suûd: Mektebetü Nizâr el-bâz, 1419, II, 425; Ebu’l-Leys Nasr b. Muhammed b. Ahmed b.
İbrahim es-Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, ts., I, 152; Sa’lebî, Ebû İshak Ahmed b. Muhammed b.
36 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
İbrahim, el-Keşf ve’l-Beyân an Tefsîri’l-Kur’ân, thk. İbn Âşûr, Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,
2002, II, 178, Cemâlüddin Ebü’l-Ferec Abdurrahman b. Ali, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, thk.
Abdürrezzak el-Mehdî, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-arabî, I, 205.
55 Zeccâc, Meâni’l-Kur’ân, I, 310; Semerkandî, el-Bahru’l-muhît, II, 490; Fahreddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-
58 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, VI, 453. Ayrıca bkz. Ahmed b. Mustafa el-Merâğî, Tefsîru’l-Merâğî, Mısır:
61 Rahman, 55/9.
63 Bakara, 2/229.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 37
64 Talâk, 65/2.
65 Zeccâc, Meâni’l-Kur’ân, V, 184.
66 Talâk, 65/3.
67 Talâk, 65/9.
68 Bakara, 2/229.
Surede son kısımda ilgili âyetleri açık seçik bir şekilde okuyan bir
peygamber gönderildiğine ve böylelikle iman edip salih amel işleyenlerin
karanlıklardan aydınlığa çıkarıldığına değinilmiş ve Allah’ın her şeyi ilmi ile
kuşattığı ifade edilmiştir.71
2. Miras
70 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul: Eser, 1971, II, 792.
71 Talâk, 65/11-12.
72 Nasr Hâmid Ebû Zeyd’den nakille Lütfullah Cebeci, “Tefsirde Yeni Yöntem Arayışları ve Klasik Tefsir
Metodu”, Tarihten Günümüze Kur’ân İlimleri ve Tefsir Usulü, İstanbul: İlim Yayma Vakfı, 2009, s. 64.
73 Özsoy, age, s. 108.
Mensûr, Beyrut: Dâru’l-fikr, II, 445; Ebul-Hasen Ali b. Muhammed el-Mâverdî, thk., es-Seyyid b.
Abdilmaksud b. Abdirrahîm, en-Nüket ve’l-Uyûn, Beyrut: Dâru’l-kütübi’l-ilmiyye, I, 455; Sem’ânî,
Tefsîr, I, 399; Bağavî, Tefsîr, I, 571; Ebu’l-Fidâ İsmail b. Ömer İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm,
thk., Sâmî b. Muhammed b. Selâme, y.y: Dâru Tayba, 1999, II, 225.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 39
75 Nisâ, 4/7.
76 Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 476; Beydâvî, Envâru’t-tenzîl, II, 61.
77 Ebussuûd, İrşâdü’l-Akli’s-selîm, II, 147.
78 Nisâ, 4/11.
79 Şûrâ, 42/13.
82 Taberî, Câmi’u’l-beyân, VII, 30; Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vâhıdî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-
Azîz, thk., Safvan Adnan Davûdî, Dımeşk: Dâru’l-kalem, 1415, I, 254; Sem’ânî, Tefsîr, I, 401; Râğıb,
Tefsîr, III, 1121; Zemahşerî, el-Keşşâf, I, 480; Ebû Muhammed Abdülhak b. Galib b. Abdurrahman
el-Endelusî İbn Atıyye, el-Muharraru’l-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitabi’l-Azîz, Beyrut: Dâru’l-kütüb’il-
ilmiyye, h. 1422. II, 15.
83Ebü’l-Ferec el-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, I, 378.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 41
Miras taksimatı 12. âyetle biterken 13. ve 14. âyetle ile de bir müjde ve
uyarıda bulunulmaktadır. “Bunlar Allah’ın hududu” denildikten sonra Allah’a
ve Resulüne itaat edenler ebedi kalacakları cennetle müjdelenirken, Allah’a ve
Resulüne isyan edenlere, hududunu çiğneyenlere azap va’d edilmektedir.85
3. Faiz
87 İbn Atıyye, el-Muharraru’l-Vecîz, II, 20; Ebû Hayyân Muhammed b. Yûsuf b. Hayyân el-Endelûsî,
el-Bahru’l-Muhît, thk., Sıdkî Muhammed Cemil, Beyrut: Dâru’l-fikr, 1420, II, 20.
88 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, VIII, 72.
89 Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’ân, Çev: Alparslan Açıkgenç, Ankara: Ankara Okulu
276. âyet-i kerîmede ise “Allah hiçbir küffâr ve günahkârı sevmez” diyerek
faizciliğe devam etmenin Müslüman işi olamayacağını beyan etmiştir.98 İbn Kesîr
bunu nankörlük anlamındaki “küfr”le ilişkilendirerek faizcinin helal kazançla
yetinmemesi anlamında değerlendirmektedir.99
Faizle ilgili âyetler bunlarla sınırla değildir. Âl-i İmrân suresinde katmerli
faiz yenmemesi ve akabinde kâfirler için hazırlanan ateşten korunmaları
istenmektedir. Bu âyetin Ebû Hanife’ye göre Kur’ân’daki en korkutucu âyet
olduğu belirtilmektedir. Çünkü müminler haramlardan kaçınmadıkları takdirde
kâfirlere hazırlanan ateşle uyarılmışlardır.104 Bu çerçevede Kur’ân’ın faizin azı ya
Bütün bunlardan sonra faiz yasağının Allah tarafından en ağır bir dil ve
üslupla yasaklandığını, bu tür uygulamaları alış-verişle bir tutup sürdürenlerin
ilahi ikaz ve uhrevî azapla tehdit edildiği görülmektedir. Bu durumda faiz
yasağının her dönemde bir müslümanın iktisadi hayatında dikkate alınması
gereken bir nehiy olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü tarihsel bir yasağa riâyet
etmemenin karşılığının cehennem olmasının ve yine buna itaatsizliğin de Allah
ve elçisine savaş açmak olacağını bildirmenin izahı imkânsız olsa gerektir.106
4. Kısâs
105 Nihat Dalgın, Gündemdeki Tartışmalı Dini Konular 2, Samsun: Etüt Yayınları, 2010, s. 316.
106 Kotan, age, s. 306.
107 M. Cevat Akşit, İslâm Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul: Gümüşev, 2015, s. 169.
Helâlinden yeme,110 oruç tutma,111 infak etme,112 borcu kayd altına alma,113 cihad
etme,114 adaleti sağlama,115 ahde vefâ gösterme,116 namaz için abdest alma,117 fâizi
terk etme,118 haksız mal edinmeme,119 Allah’ın şeâirini ihlâl etmeme,120 içki,
kumar ve falcılığın haramlığı,121 ihrâm yasakları,122 evlere izinsiz girmeme,123 gibi
emir ve yasaklar bunun açık örneklerini teşkil etmektedir. Kur’ân’ın bu üslub
özelliğine dikkat çeken Zemahşerî şu yorumu yapmaktadır:
İkinci husus söz konusu nidâ ile Kur’ân-ı Kerim’de seksen sekiz yerde
müminlere seslenilmektedir. Kanaatimizce ilgili mükellefiyetlerin
getirilmesinden önce iman vurgusu yapılması üzerinde iyice düşünmek
gerekmektedir. Öncelikle burada muhatap, özel ve belli şahıslar değil
müminlerdir. Söz konusu emir ve nehiylerin muhatabının müminler olduğu
bildirilmektedir. Allah (c.c) müminlere onları iman etmeyenlerden ayıran bir
vasıfla hitab etmektedir.125 Süyûtî’nin değişiyle “Allah (c.c), müminlerin vasıf ve
sıfatlarını bu nidâda cem etmiştir.”126 Böylece müminler, mükellefiyetleri
uygulamaları için motive edilmektedir.127 Yine iman gibi Müslüman olmanın en
temel şartıyla kurulan söz konusu alaka, adı geçen yükümlülüklerin ferdi ve
toplumsal hayat açısından önemini ortaya koymaktadır. Böylece söz konusu nidâ
126 Süyûtî, el-Mu’teraku’l-akrân fî i'câzi'l-Kur'ân, thk., Ali Muhammed Bicavî, y.y: Dârü'l-Fikri'l-
ile dikkati çekilen bir müminin, İslâm toplumunun düzen ve güvenliği için son
derece önemli ilkelerin serdedileceğine dair dikkati çekilmiş olmaktadır.128
Rivayet edildiğine göre Abdullah b. Mes’ûd bir kişiye nasihat ederek, Allah’ın
“Ey İman edenler!” dediğini duyduğunda ona kulak ver. Çünkü (söylenecekler)
ya emredilecek bir iyilik ya da nehyedilecek bir kötülüktür.” demiştir.129
İşte kısâs hükmünde önce böyle bir nidâ ile söze başlanması, gelecek
hükmün iman eden bir toplum için önemine işaret etmektedir. Gerçek bir imanın
özelliği, sahibini ilâhî hükmün tenfizine götürmesidir.130 En beliğ tekit şekliyle
gelen ve mümin olmanın en temel gerekçesi imana vurgu yapan bu âyet-i
kerîmedeki hükmün, zaman ve zemin faktörü açısından bağlayıcı olmada
tereddüde yer bırakmadığı anlaşılmaktadır. Böylece Kur’an koyduğu hükümlere
sahip çıkılmasını daha kuvvetli bir şekilde sağlamış olmakta ve onların hayata
yön vermesini daha sağlam temellere dayandırmış olmaktadır.131
131 Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Fıkhi Tefsir Hareketi ve İlk Fıkhi Tefsir, İstanbul, 1996, s. 26.
132 Ebû Zekeriyya Yahya b. Ziyad b. Abdillah el-Ferra, Meâni’l- Kur’ân, thk., Ahmed Yûsuf en-
türâs, 1423, I, 159; Taberî, Câmi’u’l-Beyân, III, 357; Semerkandi, Bahru’l-Ulûm, I, 118; Seâlibî, el-
Cevâhiru’l-Hisân fî Tefsîri’l-Kur’ân, Ebû Zeyd Abdurrahman b. Muhammed b. Mahlûf, thk. eş-Şeyh
Muhammed Ali Muavvaz-eş-Şeyh Adil Ahmed Abdülmevcûd, Beyrut: Dâru ihyâi’t-türâsi’l-
Arabî, 1418, I, 367; Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, I, 228, Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, V, 221, Şevkânî,
Muhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu’l-Kadîr, Beyrut: Dâru’l-kelimi’t-tayyib, h. 1414, I, 201.
134 Bakara, 2/183, 216.
135 Muhammed b. Salih b. Muhammed el-Useymîn, Tefsîr, Suûd: Dâru ibn el-Cevzî, 1423, II, 295.
Öte yandan kısâs kelimesi marife, hayât kelimesi ise nekra getirilmiştir.
Böylece âyet-i kerîmedeki hayat kelimesine özel bir vurgu ile mana, “Sizin için
bu hüküm türünde muazzam derecede hayat vardır” şeklinde olmaktadır.144
ِ ُوِل ْاْلَلْب
Âyet-i kerîmede dikkatimizi çeken diğer bir husus da hitabın “اب َ ِ ”َي أ َ
şeklinde akıl sahiplerine yöneltilmiş olmasıdır. “Lübb” kelimesinin çoğulu olan
2007, s. 36.
142 Muhammed Ali es-Sâbûnî, age, s. 36.
143 Zeccâc, Meânil’l-Kur’an, I, 249; Mâverdî, en-Nüket ve’l-Uyûn, I, 231, Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, I, 203.
5. Sirkat
Âyet-i kerîmedeki “ِ( ”نَ َك ًاال ِم َن هاَّللAllah'tan bir ceza olarak) ifadesi üzerinde
durulmalıdır. “N-k-l” kökü men etme ve imtina’a delalet etmektedir. “ْل ِ
ُ ”النكkelimesi
bağ, bağlama anlamına gelmektedir. Çünkü onda engelleme söz konusu olmaktadır.
“Tenkîl” ise bir başkasını tekrar aynı şeyi yapmaktan men etmek demektir.148
Âyet-i kerîmede sirkat fiiline yönelik belirlenen kat-ı yed cezası için,
“Nekâlen minallâh” (Allah’tan caydırıcı bir ceza olmak üzere) kaydı getirilmiştir.
Şu halde kelimenin delaleti bize söz konusu cezanın hem sârık hem de onun
dışındakiler için caydırıcı veya sirkat suçunu engelleyici yönünü göstermektedir.
Bunun yerine caydırıcı olduğu düşünülerek hapis gibi başka herhangi bir
cezanın öngörülmesi mümkün gözükmemektedir. Çünkü âyette geçen “nekâlen”
kelimesindeki ceza, alelade bir ceza değildir. Bu kelime, Kur’ân’da bir de ashâb-ı
sebtin meshi için kullanmaktadır.149 Rağıb el-İsfehânî’nin mezkûr yerdeki izahına
göre “nekâl” kelimesi, küçük düşürme ve icbar yoluyla engelleyici bir cezadır. 150
Şu anlaşılmaktadır ki, Kur’ân sirkat için ağır ceza (el-ıkâbü’ş-şedîd) kapsamında
bir müeyyide öngörmüştür. Hapis ya da benzeri bir cezanın kat-ı yedin
caydırıcılığını içerdiğini söylememiz mümkün değildir.
6. Celde
152 Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XI, 355; Ebussuûd, İrşâdü’l-akli’s-selîm, III, 35. Râzî’nin naklettiğine göre
Esmai bu ayet-i kerimeyi bir A’rabinin yanında okurken “azîzün hakîm” yerine sehven “ğafurun
rahim” şeklinde okumuştur. Bunun üzerine A’rabi “Bu kimin sözü?” diye sorunca o da “Allah’ın
sözü” diye cevap vermiştir. Tekrar et deyince hatasını düzeltip “azîzün hakim” şeklinde
okuyunca a’rabi “Şimdi doğrulttun” demiştir. Bunu nereden anladın diye soran Esmai’ye A’rabi,
Allah öncesinde kat-ı yedi emretti. Eğer bağışlama ve merhamet olsaydı bunu emretmezdi”
demiştir. Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, III, 55.
50 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
istenmiştir. Tarihselci yaklaşıma göre zina fiilinin ispatı için ileri sürülen şartlar, tıpkı
el kesme cezasında olduğu gibi çoğunlukla duvar, sur gibi muhafazalı mekânların
olmadığı açık alanlardaki çadır hayatına özgüdür. Şahadet için öngörülen şartlar,
yerleşik bir toplumda zina suçunun ispatını imkânsız kılmaktadır.153 Bu yaklaşımın
ardından Kur’an’ın zina ile ilgili hükmünü değerlendirelim:
Nûr suresi ikinci âyet-i kerîmede ise zinaya karşı had cezası belirlenmiştir:
اَّللِ إِ ْن ُكنْ تُ ْم تُ ْؤِمنُو َن ِِب هَّللِ َوالْيَ ْوِم ْاْل ِخ ِر َولْيَ ْش َه ْد
اح ٍد ِمنْ ُه َما ِمائَةَ َجلْ َدةٍ َوَال ََتْ ُخ ْذ ُك ْم ِبِِ َما َرأْفَةٌ ِِف ِدي ِن ه
ِ الهزانِيةُ والهزِاِن فَاجلِ ُدوا ُك هل و
َ ْ َ َ
ي ِ ِ ِ ِ
َ َع َذ َاِبَُما طَائ َفةٌ م َن ال ُْم ْؤمن
“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüzer değnek vurun. Allah’a
ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini(nin koymuş olduğu hükmü uygulama)
konusunda onlara acıyacağınız tutmasın. Mü’minlerden bir topluluk da onların
cezalandırılmasına şahit olsun.”154
Bu iki okuyuş şeklinin manaya bazı tesirleri söz konusudur. Söz konusu
fiil tahfîfle okunduğu takdirde manada, surede hükümlerin beyan edildiğine,
hükümleri ile amel etmenin bağlayıcılığına, hudûdun takdir edildiğine ve
hükümlerin farz kılındığına işaret edilmektedir.157 Teşdîdle okunduğu takdirde
ise manada mübalağa ve teksîr söz konusu olmaktadır. Mübalağa yönüne göre
surede gelecek olan hudûd ve ahkâm, tam bir itaatle benimsensin diye farz
kılınmıştır. Teksîr manasına göre ise de, surenin çeşitli farzları ihtiva ettiğini ya
da ondaki hükümlerin kıyamete kadar herkese farz kılındığını ifade
156 Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, II, 494; Sa’lebî, el-Keşf ve’l-Beyân, VII, 63.
157Semerkandî, Bahru’l-Ulûm, II, 494; Sem’ânî, Tefsîr, III, 497; Bağavî, Meâlimü’t-Tenzîl, III, 379;
etmektedir.158 Ferrâ, bu ikinci kıraatın iki vecih içermesi dolayısıyla daha güzel
olduğunu ifade etmektedir.159
Bu ikaz edici girişten sonra da zina eden kadın ve erkeğe tatbik edilecek
hükme yer verilmektedir. Buna göre zina eden kadın ve erkek için yüz celde
vurulacaktır. Bununla beraber âyet-i kerîmede zina haddinin uygulanması
Allah’ın hükmü (dînillah) olarak nitelenmekte ve bu konuda acıma hissine
(re’fet) kapılmaması istenmektedir. Zira re’fet, iradi bir hal olmayıp insan
ruhunda tabi olarak oluşabilecek bir duygudur. Böyle bir uyarı yapıldığına göre
had cezalarının tatbikinde gayr-i ihtiyari de olsa acıma duygusunun
oluşabileceği anlaşılmaktadır. Müfessirler böyle bir uyarının, cezanın tatbiki
sırasında oluşabilecek duygusallığın Allah’ın hükmünü ıskat veya iptal etme
yahut hafifletme ihtimaline binaen yapıldığını belirtmektedirler.160 Bu
duygusallığın hükmü iptal etme ihtimali yüksek olmalı ki “Eğer Allah’a ve ahiret
gününe iman ediyorsanız…” kaydı düşülerek müminler emre itaat noktasında
ciddiyete davet edilmektedir.161 Allah (c.c) bir de zâninin toplum nezdindeki
itibar ve konumunu sarsıcı olmak üzere bu cezanın müminlerin huzurunda
tatbikini istemiştir.
Sonuç
162 Muhammed Aydın, Genel Tefsir Kuralları, İstanbul: Nûn yayıncılık, 2009, s. 206.
52 | R e c e p O r h a n Ö Z E L
Kaynaklar
Akşit, M. Cevat, İslâm Ceza Hukuku ve İnsani Esasları, İstanbul: Gümüşev, 2015.
Alpyağıl, Recep, Kimin Tarihi? Hangi Hermenötik (I)?, İstanbul: Ağaç Yayınları,
2003.
Atalay, Orhan, 20. yy. Tefsir Akımı–İctimai Tefsir-, İstanbul: Beyan, 2004.
Dil ve Üslup Açısından Ahkâm Ayetlerinin Bağlayıcılığı | 53
Ateş, Ali Osman, İslam’a Göre Cahiliye ve Ehl-i Kitab Örf ve Adetleri, İstanbul:
Beyan, 1996.
Bergamalı Cevdet Bey, Tefsîr Târihi, İstanbul, Ahmed Kâmil Matbaası, 1927.
Bilmen, Ömer Nasuhi, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1973.
Dalgın, Nihat, Gündemdeki Tartışmalı Dini Konular 2, Samsun: Etüt Yayınları, 2010.
Erturhan, Sabri, İslam Ceza Hukuku Etrafındaki Tartışmalar, İstanbul: Rağbet, 2008.
___, Ana Konularıyla Kur’ân, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, Çev. Alparslan
Açıkgenç, 1996.
Ferrâ, Ebû Zekeriyya Yahya b. Ziyad b. Abdillah, Meâni’l- Kur’ân, thk., Ahmed
Yûsuf en-Necati ve diğerleri, Mısr: Daru’l-Mısriyye, t.s.
Güngör, Mevlüt, Kur’an Tefsirinde Fıkhi Tefsir Hareketi ve İlk Fıkhi Tefsir, İstanbul,
1996.
Kılıç, Sadık, “Dil ve İnsanın Tarihselliği Bağlamında Dînî Metin”, Kur’an ve Dil
Sempozyumu, Erzurum, 2001.
___, “Kur’an’ın Tarihsel Bir Hitap Oluş Keyfiyeti”, İslami İlimler Dergisi, Yıl: 1,
Sayı: 2, 2006.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, İstanbul: Eser, 1971.