Professional Documents
Culture Documents
Full Download Bilgi Sorunlari Ve Dil Managua Dersleri 2Nd Edition Noam Chomsky Online Full Chapter PDF
Full Download Bilgi Sorunlari Ve Dil Managua Dersleri 2Nd Edition Noam Chomsky Online Full Chapter PDF
Full Download Bilgi Sorunlari Ve Dil Managua Dersleri 2Nd Edition Noam Chomsky Online Full Chapter PDF
https://ebookstep.com/product/dil-ve-zihin-incelemelerinde-yeni-
ufuklar-1st-edition-noam-chomsky/
https://ebookstep.com/product/internacionalismo-ou-extincao-1st-
edition-noam-chomsky/
https://ebookstep.com/product/turk-dunyasinda-ortak-dil-turkce-
bilgi-soleni-2nd-edition-kolektif/
https://ebookstep.com/product/i-segreti-delle-parole-noam-
chomsky-andrea-moro/
Türkçenin Yabanc■ Dil Olarak Ö■retimi Bilgi Teknoloji
Tabanl■ Ö■retim 2nd Edition Kolektif
https://ebookstep.com/product/turkcenin-yabanci-dil-olarak-
ogretimi-bilgi-teknoloji-tabanli-ogretim-2nd-edition-kolektif/
https://ebookstep.com/product/tre-lezioni-sull-uomo-linguaggio-
conoscenza-bene-comune-noam-chomsky/
https://ebookstep.com/product/pozitif-felsefe-dersleri-ve-
pozitif-anlayis-uzerine-konusma-2nd-edition-auguste-comte/
https://ebookstep.com/product/turk-dilinin-ve-edebiyatinin-
yayilma-alanlari-bilgi-soleni-bildirileri-2nd-edition-kolektif/
https://ebookstep.com/product/turk-dil-bilgisi-
toplantilari-1-birlesik-fiil-bildiriler-ve-tartismalar-2nd-
edition-kolektif/
BİLGİ SORUNLARI VE DİL
MANAGUA DERSLERİ
Noam Chomsky
bgst Yayınları
bgst Yayınları-31
Düşünce D izisi- ı ı
Bilgi Sorunları ve D i l : Managua Dersleri
Noam Chomsky
" Language and Problems of Knowledge
The Managua Lectures"
The M iT Press, Cambridge, Massachusetts (1988)
Türkçesi : Veysel Kılıç
MANAGUA DERSLERİ
Noam Chomsky
bgst Yayınları
Noam Choınsky: Çağımızın en önemli muhalif entelektüellerin
den birisi olan Noam Chomsky, ı928'de Amerika'da doğdu. Dilbilim,
matematik ve felsefe eğitimi gördü. ı955'te Pennsylvania Üniversi
tesi'nden doktorasını aldı ve Massachussets Teknoloji Enstitüsü'n
de (MiT) ders vermeye başladı. Halen MiT Dilbilim ve Felsefe bölü
münde Emeritüs Enstitü Profesörüdür. 1955'te hazırladığı doktora te
zinin bulgularından hareketle 1957'de yayımladığı Syntactic Struc
turn�'ın [Sözdizimsel Yapılar], dilbilim alanında bir devrim yarattığı
kabul edilmektedir.
6 (.'evirmenin Ön&özü
9 Ön&ÖZ
12 Tart�manın (.'erçeve&i
196 Tartı�malar
(3)
j uan hizo [arreglar el carrol.
juan made [fix the car].
(Juan neden.oldu [tamir.et araba] .)
"juan had someone fix the car. "
(J uan arabayı tamir ettirdi.)
1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua DeralerI
_
�I _No_a_ m_C_h om 6 ky
_ _� -- -
- -
- �
(2)
a. El hombre esta en la casa.
The man is in the house.
(Adam ko(>aç ilgeç ev)
'The man is at home."
(Adam evde.)
1986 Martının ilk haftasında rektör Cesar j erez'in (S. j.)° ve Galio
Gurdian yönetimindeki araştırma merkezi C I D CA'nın çağrılısı ola
rak Managua'yı ziyaret etme ve Universidad Centroamericana'da
(UCA) bir dizi konuşma yapma olanağı buldum. Bu derslerin sabah
oturumları dil ve bilgi sorunlarına, öğleden sonraki oturumları ise
çağdaş politika sorunlarına ayrı lmıştı. Katıl ımcılar arasında aka
demisyenlerle Nikaragua'dan gelen bir çok dinleyicinin yanı sıra
Kosta Rika üniversitelerinde çalışanlar, ayrıca Nikaragua'da ça
lışan yabancılar ya da bu ülkeyi ziyaret edenler de yer alıyordu.
Benim İ ngilizce sunduğum bildiriler usta çevirmenler Danilo Sala
manca ve tartışma bölümünde de çevirmenlik yapan Maria-Esther
Zamora tarafından dinleyiciler için İ spanyolca 'ya çevrildi. Bunlar
radyodan yayımlandı, (sonradan öğrendiğime göre Amerika Birle
şik Devletleri'nde kısa dalga radyoda da yayımlanmış) ve basıldı,
ayrıca sunum sonrasındaki tartışmalar da yayımlandı. Özlü ve bil
gilendirici tartışmalar yapı lmış olmasına karşın, kayıt aygıtı bun
ları iyi kaydedemediğinden maalesef çoğu burada yer almıyor.
tında Boston'daki South End Press tarafından ayrı bir kitap olarak
yayımlanacaktır. Dilin ilkelerini göz önüne sermek ve tartışmayı
daha i lgi çekici kılmak için, kullanılan örnekler İspanyolca. Bu
rada, İ ngilizce çevirisinin daha kolay anlaşılabi lmesi için bir kaç
açıklama ekledim ve değişiklik yaptım. Tartışmayı notlardan ye
niden yapılandırırken bazı yerlere kasete alınmamış birkaç nok
tayı da ekledim. Bazı durumlarda da tartışmayı daha iyi uyduğu
n u düşündüğüm yerlere taşıdım. Ayrıca, birçok yerde dinleyicile
rin sorularına vermiş olduğum yanıtları bildiri metinlerinin içine
kattığım için bir kısım tartışmayı kitap dışı bıraktım. Buna, iki d i l l i
geniş bir dinleyici kitlesinin katıl ımlarını teybe almakta yaşanan
teknik güçlükler de eklenince, dinleyicilerin katılımları metinden
ayrı parçalarmış gibi kaldı. . Yine de bütün bu güçlüklerin katılım
cıların ve çevirmenlerin çabasıyla hal ledilmesi sayesinde ders ve
tartışmalar oldukça kolay i lerled i . Anlattığım nedenlerden ötürü,
ders ve son derece canlı geçen tartışmalar süresince dile getirilen
özlü soru ve görüşlerin, ancak bir kısmı var bu kitapta.
tışmalardan çok mutlu olduk. Dahası çok yoğun olan bir progra
mın aralarına sıkıştırabildiğimiz ev ziyaretleri ve gezilerden çok
zevk aldık. Ayrıca birçoğunun adını bile bilmediğim ya da anımsa
yamad ığım insanlara da teşekkür etmek istiyorum: Bizi Leon yöre
sinde yoksul köylülerin oluşturdukları tarım kooperatifine buyur
eden Asunci6n birliğinin rahibelerine, halka açık toplantılara ve
tartışmalara katılanlara, ve daha birçok insana. Özell ikle Amerika
Birleşik Devletleri 'nin kurduğu dehşet çemberinden kaçmış, dev
let teröründen uzak, saygın ve umut dolu bir yaşam sürdürebile
cekleri bir yere sürgüne gelmiş kişilerin oluşturduğu muhteşem
topluluğun üyeleriyle tanışmaktan çok mutluluk duyduğumu vur
gulamak istiyorum. Gerçi Yarıkürenin Efendisi, bu yaşamın oluş
turduğu ciddi "düzen" ve "istikrar" tehdidini önlemek için elinden
geleni yapıyor.
Asl ında dil incelemesi, her iki tür araştırmanın merkezini oluştu
rur: Batı düşünce tarihinin önem l i bir bölümünü oluşturan gele
neksel felsefe ve ruhbilim ile, insanın doğasına yönelik bilimsel
çağdaş araştırma. Dilin insan doğasını incelemekte niçin özel bir
BGST [ Dü�ünce Diziöi [ 13
yiyle sergiledi (en azından, ilk "düşünce deneyi"). Sokrat ise Meno
adlı yapıtında, eğitilmemiş köle bir çocuğu bir dizi soruyla yön
lendirerek, çocuğun geometrinin teoremlerini keşfetme sürecin i
sergiler. Bu sorun, şimdiki durumda b i z i de i lgilendiren b i r başka
sorunu ortaya çıkarır: Köle çocuk, kendisine bilgi verilmeden ya
da eğitilmeden geometriye i l işkin gerçekleri nasıl bulabil miştir?
Platon, bu soruna bir çözüm önerdi tabii ki: Bilgi, köle çocuğun zih
ninde/beyninde daha önce var olan biçiminden anımsandı. Sok
rat'ın ona yönelttiği sorular aracılığı ile yeniden uyandırıldı. Yüzyıl
lar sonra Leibniz, Platon'un yanıtının temelde doğru olduğunu söy
ler; ancak bu yanıt "'daha önce de vardı' yanlışından arındırılmalı
dır. " der. Bu öneriyi çağdaş kavramlarla nasıl değerlendirebiliriz?
Çağdaş hali şöyle olabi lir: Bi lgimizin ve kavrayışımızın bir bölümü
doğuştan vardır, biyolojik özelliğimizin bir bölümüdür, genetik ola
rak belirlenmiştir, tıpkı kanatlı olmak yerine, kol ve bacakl ı olma
mıza neden olan ortak özelliğimizin unsurları gibi. Klasik öğretinin
bu yorumu bence temelde doğrudur. "Doğanın özgün elinden türe
miş" ve "türlere özgü olan" bilgiden söz eden Hume gibi, önde ge
len deneye( düşünürlerin kavramlarına tümüyle aykırı olmamasına
karşın bu yorum, son bir kaç yüzyı ldır Batı düşüncesine egemen ol
muş deneyci ekolün varsayımlarından oldukça uzaktır.
Sıradaki üçüncü soru iki bölümde ele alınabil ir: algılama sorunu
ve üretim sorunu. Algılama sorunu, duyduğumuzu nasıl anlamlan
dırdığımızla ilgilidir (ya da okuduğumuzu; ama hiç kuşkusuz ikin
cil olan bu sorunu bir kenara bırakıyorum) . Çok daha belirsiz olan
• l ng. empiriciöt
16 1 Bilgi Sonınları ve Dil: Managua Der&leri 1 Noam Chomöky
Dördüncü soru görece yeni bir soru, aslında hala ufukta olan bir
soru. İlk üç soru dilbilim ile ruhbi limin inceleme alanına girer.
Ben, bu iki disiplin arasında bir ayrım yapmamayı yeğlerim. Dil
bilimi (daha doğrusu, burada ilgilendiğim dilbilim alanlarını), ilk
üç soruda özetlenen ruhbi lim konularının bir parçası olarak görü
rüm. Şunu da vurgulamak isterim, aynı başlık altına felsefenin de
büyük bir bölümünü yerleştirmek isterim, bunu gelenekseli izle
yerek yaparım, çağdaş uygulamayı deği l . Dilbil imci, birinci, ikinci
ve üçüncü sorulara olası yanıt aradığı ölçüde, beyin konusunda
araştırma yapan bilim insanı da, dilbilimin soyut kuramında açığa
çıkan özell ikleri sergi leyen fiziksel düzenekleri keşfetmeye başla
yabilir. Bu sorulara yanıt verilememesi durumunda, beyin konu
sunda araştırma yapan bilim insanları ne aradıklarını bilmezler;
onların araştırmaları, bu noktaya i lişkin olarak kördür.
ıs 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Deralerl 1 Noam Chomöl.:y
Bu, fiziksel bilimlerde bilinen bir öyküdür. 19.yy kimya bilimi, kim
yasal öğelerin öze l l i klerine i l işkindi ve bileşikler için modeller
sundu (örneğin, benzen halkası); değerlik' , molekül ve element
lerin periyodik tablosu gibi kavramlar geliştirdi. Bu gel işmelerin
tümü oldukça soyut bir düzeyde sürdü. Bunların, daha temel fizik
sel düzeneklerle nasıl bir bağlantısının olduğu bilinmiyordu. As
l ında bu kavramların "fiziksel gerçekliği"nin olup olmadığı ya da
sadece deneyimi düzenlemeye yarayacak rivayetler olup olmadık
ları çok tartışıldı. Soyut araştırmalar, fizikçilerin önüne bir takım
yeni sorunlar koydu: bu tür özellikler sergil eyen fiziksel düzenek
leri keşfetmek gibi. 20.yy fiziğinde katedilen inanılmaz adımlar
la, bu tür sorunlara çok yetkin ve i lgi çekici çözümler üretilmiş
tir, öyle ki kimileri bu çözümleri bir tür "en son ve eksiksiz yanıt"a
yaklaşma olarak görüyor olabil irler.
' lng. valence. Bir atom ya da atom kümesinin, hidrojen atomu ya da eşdeğeriyle birle
şebilmesine göre ölçülen kimyasal bağ yapabilme sığası. -y. h . n.
BGST 1 Dü�ünce Dizi6i 1 19
• lng. mentaliöm.
20 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Der&leri 1 Noam ChomMcy
dına varı lıp varı lamadığını bir tarafa bırakıyorum, bu son zaman
lara değin çok az yapı ldı, yaklaşık yüzyı llık bir gecikmeyle): Dili
konuşanlar, yeni dilsel biçimleri, duyup anladıkları biçimlerden
"örneksemeyle üretir" ve benzer yöntemlerle anlarlar bu anlayışa
göre. Bu şekilde, karanlıklardaki esrarengiz.. bir şeyden, zihinci
lik endişesinden kurtulmuş oluyoruz, şeytan çıkarır gibi Kartezyen
"makinedeki hayaleti" kovuyoruz. İşte böyle deniyor.
İ ng. analogy.
• l ng. aphaöia.
22 1 Bilgi Soranları ve Dil: Managua Der&leri 1 Noam Chomt.ky
den kazanır ve bunu eğitim veya deneyim ile yapmaz. Juan 'ın ana
d i l i , eğer Japonca olsaydı, İspanyolca yerine Jap onca konuşma
ve anlama yeteneğini yeniden kazanırdı, yine eğitimi ve deneyimi
olmaksızın. İspanyolca anlama ve konuşma yeteneğini yitirdiğin
de, İ spanyolca 'ya i lişkin bilgisini de yitirmiş olsaydı, bu yeteneği
ni yeniden kazanması bir mucize olurdu. juan, bu durumda neden
J aponca deği l de İspanyolca konuşabil iyor? Juan, İ spanyolca 'ya
i lişkin eğitim ve deneyimi olmaksızın, acaba bu yeteneği nasıl ge
l iştirdi? Bu hiçbir çocuğun yapabileceği bir şey deği ldir. Şu kesin:
Anlama ve konuşma yeteneği yitirildiğinde kimi şeyler korunmuş
olmalı. Korunan şey yeteneği olmasa gerek, bu alanda yitime uğ
radığına göre. Korunan şey bilgi sistemidir, zihnin/beynin bili�<1el
bir <1 i<1tem ( Bu bilgiye sahip olmakla, konuşma ve anlama yete
neği ya da birtakım eğil imler, al ışkanl ıklar ve beceriler sistemi bir
olamaz, bu ortada. "Maki nedeki hayaleti" bilgiyi, yetenek, davra
nış ve eği limlere indirgeyerek kovamayız.
Başka bazı konular da bizi aynı sonuca götürür. juan, el libro sözünün,
örneğin masaya değil, kitaba gönderme yaptığını bilir. Bu Juan açısın
dan yeteneğinin iflası değildir. Çünkü el libro, güçsüz ya da kimi be
cerilerden yoksun diye juan için masa kavramına gönderme yapıyor
değildir. Bu juan'ın sahip olduğu belli bir bilgi sisteminin özelliğidir.
İspanyolca konuşmak ve anlamak bu bilgiye sahip olmak demektir.
( ı)
j uan arregla el carro.
"J uan fixes the car."
(J uan arabayı onarır.)
(2)
juan afeita a Pedro.
24 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Der&leri 1 Noanı C ho _m_ö ky
_ �
_______
(3)
juan hizo [arreglar el carro].
juan made [fix the cari.
(Juan neden.oldu [tamir.et araba]°.)
"juan had someone fix the car. "
(Juan arabayı tamir ettirdi. )
(4)
juan hizo [afeitar a Pedrol.
j uan made [shave to Pedro].
(Juan neden. oldu [tıraş. et ilgeç Pedro]. )
"Juan h a d someone shave Pedro."
(Juan Pedro'yu tıraş ettirdi. )
• İngilizce'de kullanılan beli rtme sıfatı the sözcüğü, Türkçe'ye yapılan sözcük sözcük çe
virilerde cümlenin anlaşılmasına katkısı ve Türkçe karşılığı olmadığı için kullanı lmamıştır.
-y. h.n.
BGST 1 Dü�ünce Diziöi 1 ıs
(s)
juan hizo [arreglar el carro a Marfal.
juan made [fix the car to Marial.
(J uan neden.oldu [tamir. et araba i lgeç Maria].)
"j uan had Maria fix the car."
(Juan Maria 'ya arabayı tamir ettirdi.)
(6)
j uan hizo [afeitar a Pedro a Marfal.
juan made [shave to Pedro to Marial.
(J uan neden.oldu [tıraş.et ilgeç Pedro ilgeç Maria].)
"juan had Maria shave Pedro."
(J uan Pedro'yu Maria'ya tıraş ettirdi.)
26 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Der&leri 1 Noam Chomöky
(7)
juan afeita a se.
juan shaves to himself.
(juan tıraş. et i lgeç kend i.)
(8)
juan se afeita.
juan self-shaves.
(juan kendi-tıraş. eder.")
(ıo)
a. juan hizo [ a feitarse).
j uan made [shave-selfl.
(Juan neden. oldu [tıraş. et-kendi].)
b. juan se hizo [afeitarl.
juan self-made [shavel.
(Juan kendi-neden.oldu [tıraş. et].)
"juan had someone shave him (J uan)."
(Juan kendini tıraş ettirdi.)
(ıı)
juan se hizo [afeitar a los muchachos].
juan self-made [shave to the boys].
(J uan kendi-neden .oldu [tıraş.et ilgeç çocuklar].)
"J uan had the boys shave him (J uan)."
(Juan kendini çocuklara tıraş ettirdi.)
(ıoa)
j uan hizo [afeitarse] .
juan made [shave-selfl.
(Juan neden.oldu [tıraş.et-kendi].)
(ı3)
juan hizo [afeitarse por el barbero] .
juan made [shave-self by the barberl.
(J uan neden.oldu [tıraş. et-kendi ilgeç berber] .)
"juan had the barber shave him (Juan) . "
(Juan kendisini berbere tıraş ettirdi.)
(ı4)
juan se hizo [afeitar por el barbero].
juan self-made [shave by the barberl.
(Juan kendi-neden. oldu [tıraş. et ilgeç berber] .)
"juan had the barber shave him (Juan) . "
(J uan kendini berbere tıraş ettirdi.)
sine gönderme yaptığı (1 5d) örneğini görürüz ((1 5c) ve (ı5d)'de leh
çelere göre değişebiliyor):
(15)
a. juan se hizo [afeitar por el barbero].
j uan self-made [shave by the barberl.
(Juan kendi-neden . oldu [tıraş.et ilgeç berber].)
"juan had the barber shave h i m . "
(J u a n kendini berbere tıraş ettirdi.)
b. juan se hizo [afeitar].
juan self-made [shavel.
(J uan kendi-neden . oldu [tıraş. et).)
"juan had someone shave him. "
(J uan kendini birisine tıraş ettirdi.)
c. juan hizo [afeitarse por el barbero].
juan made [shave-self by the barberl.
(Juan neden. oldu [tıraş. et-kendi ilgeç berber].)
"juan had the barber shave him (J uan) . "
(J u a n kendini berbere tıraş ettirdi.)
d. J uan hizo [afeitarsel.
juan made [shave-selfl.
(Juan neden.oldu [tıraş. et-kendi].)
"juan had someone shave (that is, shave himself. not juan) . "
(Juan birisine kendi kendisini tıraş ettirdi (yani juan'ı değil).)
(16)
juan hizo [afetarse a los muchachos].
juan made [shave-self to the boys).
(J uan neden. oldu [tıraş. et-kendi ilgeç çocuklar]. )
36 ! Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Deraleri 1 Noam Chomt>ky
(13)
j uan hizo [afeitarse por el barbero).
(17)
A quien hizo juan [afeitarsel?
To whom made juan [shave-self)?
(İlgeç kim neden. oldu j uan [tıraş. et-kendi]?)
"Who did j uan have shave (himself, not juan)?"
(Juan kimin kendini tıraş etmesine neden oldu (kendi
kendisini, juan'ı değil)?)
çözülen bir serbestiye izin var demek ki. Aynı şey dillerin çeşitlili
ği konusunda da geçerli olmalıdır. Ama özel liklerin çoğu deneyim
den bağımsız olarak sabitlenmiştir. Yani örnekseme, gereksiz bir
kavram gibi görünüyor. Bu kavramın, işlemsel i l ke ve süreçlerin
ne olduğuna ilişkin bilgisizliğin ifadesi olarak ortaya çıktığı söy
lenebilir. i leride karmaşık işlemsel ilkelere yeniden döneceğim.
Şimdil ik, böyle durumlarda ciddi ve oldukça gizemli sorunlarla
karşılaşılabileceğinin ayırdında olmak yeterli kanımca. İspanyol
ca konuşan insanlar zengin bir bilgi sistemine sahiptirler, karma
şık ve merak uyandırıcı sonuçları olan bir bilgi sistemine. Bu, eği
tim ve deneyimin çok ötesinde bir sistemdir.
Ses yapısını ele alalım. Burada da dile il işkin bilgiyi edinmiş bir bi
reyin, deneyiminin ötesindeki olgular konusunda oldukça özel bir
bilgisi vardır. Örneğin, söz dağarcığında var olmayan biçimlerden
hangilerinin olası bir sözcük olup olmad ığı konusunda bi lgi sahibi
dir. Strid ve bnid örneklerine bakalım. İ ngilizce konuşanlar bu bi
çimlerin hiçbirini duymamışlardır; ancak ötrid 'in İngilizce'de olası
bir sözcük olduğunu bilirler, belki de onların hiç görmedikleri eg-
BGST 1 Dü�ünce Diziöi J 39
(18)
El libro pesa dos kilos.
'The book weighs two kilos . "
(Kitap i k i k i l o ağırlığı ndadır.)
(19)
juan escribi6 un libro.
"juan wrote a book. "
(Juan bir kitap yazdı.)
Dahası aynı sözcük (zo)'de olduğu gibi aynı anda her iki anlamıyla
da kul l anılabilir:
42 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Deraleri 1 Noam Chomöky
(20)
juan escribi6 un libro de politica, que pesa dos kilos.
"juan wrote a book about politics that weighs two kilos . "
(J uan politika konusunda i k i k i l o ağırlığında b i r kitap yazdı.)
(2 ı)
juan escribi6 un libro de politica; el libro pesa dos kilos.
juan wrote a book about politics; the book weighs two kilos.
(J uan politika konusunda bir kitap yazdı; kitabın ağırlığı iki
kilodur.)
(22)
juan escribi6 un l ibro de politica, que pesa dos kilos en tela y
un kilo en rustica.
"juan wrote a book about politics, which weighs two kilos in
hardcover and one kilo in paperback. "
(Juan politika konusunda ciltlisi iki kilo, ciltsizi bir kilo
ağırlığında bir kitap yazdı.)
terde gato). Ancak (z3) 'ün anlamı (zı)'e benzeyen (z4)'teki gibi de
ğildir.
(23)
Juan tiene una gata que puede levantar el carro.
"Juan has a cat/jack that can lift the car. "
(Juan'ın arabayı kaldırabilecek bir kedisi/krikosu var.)
(z4)
juan tiene una gata; la gata puede levantar el carro.
"juan has a cat/j ack; the cat/jack can l i ft the car. "
(Juan'ın bir kedisi/krikosu var; kedi/kriko arabayı kaldırabilir.)
(z5)
a. The elephant has a trunk, which is packed ful l of clothes.
(Fi lin giysilerle dolu olan bir sandığı var.)
b. The elephant has a trunk Oong snout); the trunk (luggage
container) is packed ful l of clothes.
(Fi lin hortumu var; sandık giysilerle dolu.)
(z6)
1 gazed at the elephant's trunk, which was packed full of
clothes.
(Fi lin giysilerle dolu sandığına uzun uzun baktım.)
44 1 Bilgi Sorunları ve Dil: Managua Der&Leri 1 Noam Chom61cy
BULAA
Crouching behind and beside the entrance of one house was a
widow in mourning for her recently deceased husband; her head was
shaved, her body smeared all over with charcoal, her chest was
covered with netting, she wore a long petticoat, elongated tassels of
grey seeds (Coix lachrymæ) hung from her ears, and on each arm
she had four widely separated armlets of coix seeds, and round her
neck were numerous necklaces and ornaments. She would not
come on to the platform to be photographed, the reason assigned
being that she would get a bad name for disrespect to the memory of
her husband if she showed herself in public. She had no objection to
being photographed in the house; but that was impossible as it was
so dark.
Although all the people fish, one man had a great display of nets,
and he was pointed out as the chief fisherman of the village;
probably he was more expert than the others, and so had become
more wealthy. We bought a few ethnographical specimens, and we
were surprised to find that they wanted money for everything, and
prices as a rule ran very high. We stayed so late that the sun had set
before we got away.
We started fairly early on June 3rd, but as the wind was against us
we had to make any number of tacks and our progress was
exceedingly slow, and it was very wet sailing. The weather was,
however, favourable enough, and we had a fine panorama of the
coast and of the tier upon tier of hilly land behind that became lost to
view in the misty distance. The hills appeared to be but thinly
covered with trees, and presented a great contrast to the dense
umbrageous foliage that overwhelms the mountainous Philippine
Islands.
Taking the south-east peninsula of New Guinea as a whole, it is
composed of a central range of lofty mountains, consisting largely of
gneiss, slates, and crystalline schists of uncertain age, which, so far
as is known, have an east-north-east strike. The less lofty lateral
mountains, which form occasional massives, are composed of acidic
and basic volcanic rocks, of which the former appear to predominate.
To the east these mountains are bounded by contorted Tertiary beds
that form a tumultuous hilly country, which extends to the coast-line.
Most of the mountains and hills appear to be built up of contorted or
much-tilted beds, and may be described as well-dissected folded
mountain ranges.
But few extensive alluvial plains occur in the peninsula. The lower
reaches of the Laroki and Vanapa rivers and the basin of the Aroa
constitute a very fertile plain, inhabited by the well-to-do,
independent Kabadi tribe, who exchange all kinds of native food for
the earthenware vessels of the Motu potters. The largest of these
plains is found in the Mekeo district, and here the natives seem to
have advanced further from savagery in several respects than
elsewhere on the mainland.
We arrived at Siruwai, or Kăpăkăpă as it is generally called, about
12.30; after lunch we went ashore in a whale boat brought to us by
the L.M.S. teacher, a native of Niue, an island in the South Pacific.
Kăpăkăpă is essentially a marine village, but there are a few
houses on the land, also several elaborately carved wooden
platforms, or dubus. The dubus which are found in this region of New
Guinea are taboo platforms, or stagings, on which the men sit and
feast; here also they discuss private and public affairs. A dubu is, in
fact, a sort of skeletonised club-house, which may not be
approached by the women. (Plate XVII., A, p. 232.)
Close by, jutting above the level of the water, are a number of
charred stumps which mark the site of the village of East Kăpăkăpă,
which was destroyed by a band of Bulaa men. All, or nearly all, the
inhabitants were killed, and the village destroyed by fire, a repetition
of the history of the Swiss pile dwellings. Wilkin photographed the
burnt piles, and also some houses in process of manufacture. He
and Seligmann stayed here while Ray and I walked a mile and a
quarter to Vatorata (Vatororuata) to see Dr. Lawes, the revered
L.M.S. missionary and well-known Papuan scholar.
There is a fair road along an alluvial valley-plain, through which a
small river runs. Most of the plain is covered with a tall, coarse,
broad-leafed grass, with clumps of trees. Dr. Lawes’ house is
situated on the spur of a moderately high steep hill. The Mission
premises consist of 150 acres, all fenced in. The steep road
immediately up to the house is lined by twenty students’ houses,
each of which is named by or after the donor. These comfortable
little houses cost but £5 apiece to build. Beyond these is a well-built
handsome church and schoolhouse. The Mission residency is a
large, comfortable, airy house, commanding a lovely view of
mountains and lowland scenery.
Dr. Lawes, like most of the other white missionaries of the London
Missionary Society, no longer does what may be termed ordinary
evangelistic work in the midst of a village, this is performed by South
Sea teachers, but he is practically solely occupied with the more
important work of translating the Bible into Motu and in training
native teachers, who here are all married men. The students, who
come from various districts, can all read fluently, and are proficient in
arithmetic up to fractions. They are well acquainted with the
geography of Australasia, and are familiar with the position of Her
Majesty the Queen with regard to the world and British New Guinea.
Naturally they have mastered the main facts and principles of the
Gospels. Their writing, as is generally the case in these native
classes, is very good.
Mrs. Lawes superintends the domestic education of the teachers’
wives. Each wife cuts out and sews the clothes of the family, plaits
mats, does the washing, makes the starch and dresses her
husband’s shirts, prepares the food, and keeps the house clean and
orderly. The husbands also work in their food-gardens, build the
houses, and make the furniture. The advanced students conduct
classes of younger ones.
I have gleaned most of the foregoing description from Sir William
Macgregor’s final report, and I cannot do better than quote his
summing up. “As far as an experience of ten years can enable one
to judge, the system of education and training initiated and now in
force at Vatorata is so suitable to the circumstances of the country
and to the character and condition of the natives, that it would be
difficult to suggest any change that would be an improvement” (p.
50). No one has had a better opportunity of judging the value of the
work done by Dr. and Mrs. Lawes than has the late Lieutenant-
Governor of British New Guinea, and it would be unseemly for me to
do more than add my testimony to the wisdom of their methods of
training teachers.
In dealing with primitive peoples the problem is constantly arising
how far it is wise that their mode of living should be altered seriously.
I imagine that nobody objects to the humanising of natives, a term
which I prefer to the somewhat ambiguous one of civilising. At the
same time I cannot refrain from pointing out that, according to some
whose opinion carries weight, the less primitive peoples are
Europeanised the better it is for them.
Dr. and Mrs. Lawes gave us a very cordial reception—the former
is a veritable patriarch, the latter is very bright, and from all we have
heard and seen has proved herself to be a splendid missionary’s
wife. We had a most welcome shower-bath after the nearly as
welcome afternoon tea. Dr. Lawes sent a note to Mr. A. C. English,
the Government Agent for the Rigo District, who lives a mile and a
half inland, to come across to see us. A pencilled reply came that he
was lying on the floor shivering with a temperature of 104°, and all
his blankets atop of him. Scarcely had we finished dinner than in he
walked, having adopted his usual plan of taking exercise to shake off
an attack of fever. We had a very pleasant chat about British New
Guinea, and I made some rubbings of two pipes from an inland tribe,
the type of decoration of which was new to me.
We walked back to the village of Kăpăkăpă, and happened on a
dance. In most of the figures of the dance two parallel rows of
dancers faced one another; the majority of the lads had drums,
which they held in their left hand and beat with the extended fingers
of the right. A number of lassies joined in the dance, and this was the
first time in New Guinea I had seen both sexes dancing together.
There was usually a girl between each lad, the girl on the boy’s right
hand put her left arm round his right arm.
CHAPTER XV
THE HOOD PENINSULA