Full Download Biyografi Ve Tarih 1St Edition Barbara Caine Online Full Chapter PDF

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Biyografi ve Tarih 1st Edition Barbara

Caine
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/biyografi-ve-tarih-1st-edition-barbara-caine/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Marksizm ve Tarih Christopher Hill

https://ebookstep.com/product/marksizm-ve-tarih-christopher-hill/

Solun Melankolisi Marksizm Tarih ve Bellek 1st Edition


Enzo Traverso

https://ebookstep.com/product/solun-melankolisi-marksizm-tarih-
ve-bellek-1st-edition-enzo-traverso/

Diplomasi ve Tarih Osmanl■ dan Cumhuriyet e Türk


Diplomasi Tarihi Ara■t■rmalar■ 1st Edition Ali Engin
Oba

https://ebookstep.com/product/diplomasi-ve-tarih-osmanli-dan-
cumhuriyet-e-turk-diplomasi-tarihi-arastirmalari-1st-edition-ali-
engin-oba/

Tarih ve Toplum Say■ 20 Tanzimat ■ Yeniden Du s u nmek


Kolektif

https://ebookstep.com/product/tarih-ve-toplum-sayi-20-tanzimat-i-
yeniden-du-s-u-nmek-kolektif/
Thukydides ten Özür Dileyerek Tarihi Kültür ve Kültürü
Tarih Olarak Anlamak Marshall Sahlins

https://ebookstep.com/product/thukydides-ten-ozur-dileyerek-
tarihi-kultur-ve-kulturu-tarih-olarak-anlamak-marshall-sahlins/

Tarih ■çinde Bilim 1st Edition James Trefil

https://ebookstep.com/product/tarih-icinde-bilim-1st-edition-
james-trefil/

Tarih Felsefesi 1st Edition Johann Gottfried Herder

https://ebookstep.com/product/tarih-felsefesi-1st-edition-johann-
gottfried-herder/

Türkiye K■sa Bir Tarih 1st Edition Norman Stone

https://ebookstep.com/product/turkiye-kisa-bir-tarih-1st-edition-
norman-stone/

Mala estrella 1st Edition Barbara Baldi

https://ebookstep.com/product/mala-estrella-1st-edition-barbara-
baldi/
TARIH

BARBARA CAINE
BİYOGRAFİ VETARİH

ÖZGÜN ADI
BIOGRAPHY AND HISTORY

COPYRIGHT© BARBARA CAINE 2 0 1 0

İNGiLiZCE ÖZGÜN METiNDEN ÇEViREN


MÜGE SÖZEN

©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI, 20 1 2


Sertifika No: 40077

EDİTÖR
DEVRİM ÇETINKASAP

GÖRSEL YÖNETMEN
BİROL BAYRAM

REDAKSİYON
CAN SEMERCİOGLU

DÜZELTİ /DiZiN
I ŞIK DOGANGÜN

GRAFiK TASARlM UYGULAMA


TÜRKİYE IŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI

ı. BASlM: OCAK 201 9, İSTANBUL

ISBN 978-605-295-68 1 -6

BASKI
AYHAN MATBAASI
MAHMUTBEY MAH. 2622. SOKAK N0:6/3 I BACCILAR/İSTANBUL
Tel: (0212) 445 32 38 Fax: (0212) 445 05 63
Sertifika No: 22749

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır.


Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğaltı lamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

TÜRKIYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYlNLARI


İSTİKLAL CADDESI, MEŞELİK SOKAK N U : 2/4 BEYOCLU 344 3 3 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 91
Faks (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr
Barbara Caine

Biyografi ve Tarih

Çeviren: Müge Sözen

TORKIYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İÇİNDEKİLER

Teşekkürler . . . ... ... .......................... VII

Giriş 1

Tarih Yazarlan ve Biyografi Sorunu .. . . .. . ..


... . 9
Giriş...... ..........
. 9
17. ve 18. Yüzyıllarda Biyografi ve TarihyazımL.. ll
Thomas Cariyle ve Tarih Olarak Biyografi Düşüncesi..... 14
Tarihin Profesyonelleşmesi.... 18
Marksist Tarih ve Biyografi Sorunu..... 22
20. Yüzyılda Biyografi ve Tarih..... 24
Tarihte Biyografinin Rolü Hakkında Değişen Düşünceler . . .. 30 ....... . .

II
Bir Biyografi Tarihi ..... . .. . .....35
Giriş..... . . .. ....35
Modern Biyografinin Ortaya Çıkışı ..38
"İngiliz Biyografisi Ne Kadar Hassas, Ne Kadar Edepli;
İkiyüzlülüğü Çok Yaşasın!": 19. Yüzyılda Değişen Biyografi
��- «
20. Yüzyılın Başlarında "Yeni" Biyografi ve
İç Yaşam..... . ... .... ... ...... ... ....5 0
Biyografi ve Anlayış Arayışı . . ... .. . .. . . . 5 3
. .. .. . .. ... ..

Feminist Dürtüler ..... . . . .. ... . . 5 7


.. ... . . .. ..... .

III
Kolektif Biyografi 61
Giriş..... 61
Ansiklopediler ve Evrensel Biyografi .. .. 63
.. . .
19. Yüzyılda Ulusal Biyografi.... . . . ........65
Kadınlar ve Kolektif Biyografi.... . .71
Prozopografi ...74
Çağdaş Biyografi Ansiklopedileri . . 76
Kollektif Biyografiden Grup Biyografisine 78
Grup Biyografisi ..... ..................... 79

IV
Otolbiyografi ve Yaşamöyküsü Yazıını 87
Giriş..... ..87
Yaşam Yazımı.... .. . .............. ... ........... . .. .. . .. . .. . .
.... .... . ... . .. .. .
... .... ...... .. . . 91 .

Oto/biyografi.... . ................9 3
Tarih ve OtobiyografL ················ · · ·················· ... .. . .97
. ..........

Tarihçilecin Otobiyografileri . . .. . . ..
.... . ....... ... ... . .
.. ....... ........... . ............... . .. ................. . . 106
... .. .. .. ..

V
Yaşamiann Yorumlanması ve İnşasL . ... . .... . .. . .. . .
............... ... . . ..... ..... . . .. .
.... ........ ... .
... ...... ....... . 113
Giriş...... . ............. .. ................... .. .................... . . . 113
Biyografi Yazarının Ustalığı.... . ........11 5
Biyografi ve Psikanaliz. . ......122
Metinler ve Performanslar .. . 129
..

VI
Değişen Biyografi Pratikleri . .... .. 137
Giriş .................... .. ................. .................... ..... . ........... .... _ ........ ..... ................... . .. .................... .... .................. ... ................... ... ..... 137
Biyografinin Toplumsal Cinsiyeti..... . .....141
Yeni Biyografi Özneleri..... . .. . ..148
Birey ve Dış Dünya 15 5

VI
Sonuç .... .. .163
.

Sözlükçe .... .167


Ek Okumalar....... . . . . 1 71
....... ... ..... .

Notlar ..... .......177


Teşekkürler

Tarihçiler arasında biyografiye gösterilen ilgideki artışa rağmen,


biyografi ile tarih arasındaki değişen ilişkiler konusunda, veya ge­
rek tarihçilerio gerek geçmiş yaşamlarla ilgilenen başkalarının bi­
yografi yazımına yaklaşımlarının nasıl değiştiğine dair kapsamlı
bir tartışmaya çok nadir girişilmiştir. Bu kitap bu soruları ele alma­
ya çalışıyor. Henüz atıfta bulunulacak tatmin edici bir külliyat var
olmadığından, kitaptan makaleler verdiğim seminer gruplarına ve
bunları benimle tartışan dost ve meslektaşlarıma minnettarım. Bu­
rada tartıştığım soruların pek çoğuyla ilgili düşüncelerini benimle
paylaştığı, her zaman sorduğu zorlayıcı soruları ve kitabın daha ön­
ceki bazı versiyonlarıyla ilgili son derece yararlı eleştirel yorumları
için Mark Salber Phillips'e özellikle teşekkür borçluyum. Monash
Üniversitesindeki Tarihsel Araştırmalar Okulundaki personel-öğ­
renci araştırma seminerinin, Avustralya Ulusal Üniversitesindeki
Beşeri Bilimler Araştırma Okulunda devam eden seminerin, Essex
Üniversitesindeki sosyoloj i seminerinin, Goldsmith's Kolejindeki
yaşamöyküsü yazımı seminerlerinin ve Londra'da Tarihsel Araş­
tırma Enstitüsündeki psikanaliz ve tarih seminerinin organizatör­
lerine ve katılımcılarına, onlardan aldığım çok değerli geribildirim
için teşekkür ederim. Ayrıca kitabın belirli bölümleri hakkında çok
VIII BIYOGRAFi VE TARiH

yararlı yorumları, önerileri ve eleşti rel geribildirimleri için bir dizi


meslektaşıma ve dostuma da teşekkür ederim: Sally Alexander,
Jane Drakard, Susan Foley, Michael Ha u, Jim Hammerton, Katie
Holmes, Rhys Isaacs, Carolyn James, Jim Mitchell, Clare Monag­
le, Pauline Nestor, Mark Peel, Ros Pesman, Charles Sowerwine,
Alistair Thomson, Christina Twomey ve Glenda Sluga. 2007'de
Avustralya Ulusal Üniversitesindeki Beşeri Bilimler Araştırma
Okulundan aldığım bir burs, kitabı yazmaya başlamak için ideal
ortam sağladı ve yine 2009'da Avustralya Ulusal Üniversitesindeki
Sosyal Bilimler Araştırma Okulundaki tarih programından gelen
benzer bir burs, kitabı bitirmemi sağladı. Onlara derinden min­
nettarım. James Cannon kitap için araştırma yapmamda ve kitabı
tamamlamamda paha biçilemez yardım sağladı. Karen Gillen'a di­
zini derlediği için teşekkür ediyorum. Son olarak, meşguliyetime
uyum sağladıkları, moralimi yüksek tuttukları ve çalışmarnın dı­
şında bir yaşam olduğunu amınsattıkları için aileme, Larry, Tessa
ve Nicholas'a teşekkür etmek istiyorum.
G i riş

Yalnızca genel okuyucular arasında değil, farklı disiplinlerde


çalışan akademisyenler arasında da bugün biyografiye duyulan ilgi
o kadar büyük ki, birçok bilimadamı beşeri ve sosyal bilimlerde
artık " biyografik bir dönemeçten" söz ediyorlar.1 Tanımladıkları
"dönemeç" hem çağdaş toplumları, hem de toplumsal ve tarihsel
değişimle ilgili süreçleri anlamanın bir yolu olarak, bireysel yaşam
ve öykülere karşı yeni bir ilginin yükselişini ifade ediyor. Biyografi
uzun zamandır, tarihin bir parçası ve geçmişi " daha insancıl, daha
canlı, daha samimi, daha erişilebilir, kendimizle daha bağlantılı"
kılarak tarihi canlandırmanın bir yolu olarak görülüyordu zaten.2
Ancak siyasi kurumlar ya da toplumsal ve ekonomik yapılar ta­
rihte merkezi işgal ederken, biyografinin aniatı biçimi ve bireylere
yönelik ilgisi, bu türün çoğunlukla tarih çalışmalarının sınırlarına
itilmesine neden olmuştur. Ancak biyografi, bir dizi farklı tarihsel
dönem ve soruna yeni bir ışık tutmanın ve daha önce ihmal edilmiş
olan bireyleri ve grupları tarihsel analiz çerçevesine dahil etmenin
yollarını sunduğu için artık daha merkezi bir konum işgal etmeye
başlıyor.
Bazıları için, biyografinin tarihe en önemli katkısı, önemli kişile­
rin yaşamiarına ve düşüncelerine dair sunduğu kavrayıştır. Arthur
2 BIYOGRAFI VE TARIH

M. Schlesinger'in de söylediği gibi bu kavrayış sayesinde, Ameri­


kan başkanları da dahil olmak üzere siyasi liderlerin süpermen de­
ğil, yalnızca " kararlar hakkında endişelenen, eşleri ve çocuklarıyla
ilgilenen, aynı anda pek çok işi birden yapan, herkes gibi " insanlar
olduklarını hatırlarız. 3 Ancak sosyal, feminist ve bazı postkolonyel
tarihçiler de dahil pek çok başka tarihçi için en önemli şey güçlü
bireylerin yaşamiarına tutulan ışıktan çok, o kadar yüceltilmeyen
sıradan insanların yaşamlarından ne öğrenilebileceğidir. Bireylerin,
ailelerin ve diğer grupların yaşamlarının ayrıntılı incelemesi; belirli
kurumların, olayların ve daha büyük ölçekli toplumsal, ekonomik
ve siyasi gelişmelerin, bunları yaşayanlar tarafından hissedilme,
deneyimlenme ve aniaşılma yollarına dair olağanüstü kavrayışlar
sunar. Demek oluyor ki sosyal bilimiere ve tarihe biyografik açıdan
yaklaşmak, kavrayış ve deneyimlere öznel bir erişim yolu sağlaya­
rak, daha genel değişimierin aniaşılmasına ciddi katkılar sunar.4
Tarihçiler tarafından yazılmış biyografiler öteden beri mevcut­
tu; ancak son yirmi ya da otuz yılda, daha önce biyografi üzerine
araştırma yapmayı ya da yazmayı hiç düşünmemiş olanlar da da­
hil, sayıları artan pek çok yazar biyografiye yöneldi. Burada, bi­
yografiye yayıncılar tarafından büyük değer verildiğini ve biyogra­
finin tarihçilere, tarihyazımı biçimlerinden pek azının yapabildiği
ölçüde, geniş okur kitlelerine ulaşma fırsatı sunduğunu belirtmek
yerinde olur. Öte yandan tarihçilerin son zamanlarda biyografi­
ye daha çok önem vermelerinin başka önemli nedenleri de vardır.
İçlerinden bazıları bireysel yaşarnlara olan yeni ilgilerini, çağdaş
tarihsel analizde yaşanan daha geniş çaplı gelişmelere bağlayarak
açıklamaktadır. Son otuz kırk yıldır tüm sosyal bilimlerde belir­
gin bir izi olan yapısalcı yaklaşım ve açıklamalardan uzaklaşma
özellikle önemlidir. Marksizmin hem kuramsal bir yaklaşım hem
de entelektüel bir etki olarak, 1 960'ların ve 1 970'lerin sonlarında
başlayan ve 1 980'lerde Sovyet Bloku'nun çöküşüyle daha da be­
lirgin hale gelen zayıflayışı, bir dizi yeni tarihsel sorunun ortaya
çıkmasına neden olmuştur.5 Sınıfsal ayrışmanın başadığı yerini ço­
ğunlukla toplumsal cinsiyet, etnik köken ve cinsel kimlik gibi sınıf
sınırlarını aşan kategorilere dair endişelere bırakıyor; 20. yüzyıl
GiRIŞ 3

boyunca yaygın kabul görmüş tarihsel ve toplumsal değişim ku­


rarnları ve analizlerinden de kuşku duyulmaya başlanıyordu; bu
kurarn ve analizler madun grupların görüşlerini ve bakış açılarını
susturur ya da bastırırken, egemen grupların görüşlerine ve bakış
açılarına ayrıcalık tanıyan " büyük anlatılar" olarak görülüyordu.
Tarihçiterin herhangi bir zamanda üretilmiş, hepsi de özgül du­
rumlar ve mekantarla ilintili pek çok farkl ı tarihsel anlatıyı kap­
sama ihtiyacına vurgu yapmak istedikleri bir devirde bireysel ya­
şamlar giderek daha fazla önemsenmeye başladı, çünkü bireylerin
yaşamları üzerinden, zenginlik, güç, sınıf ve toplumsal cinsiyet,
etnik köken ve din farklılıklarının tarihsel deneyimleri ve anlayışı
nasıl etkiledikleri farklı biçimlerde örneklendirilebiliyordu. Bu çer­
çevede biyografi, arketip niteliğinde bir "olumsal anlatı " ; tarihsel
deneyim ve değişimin farklı katmanlarını ve özgül mekan ve koşul­
ların taşıdığı büyük önemi en iyi gösteren tür sayılabilir.
Son yirmi otuz yılda daha da hissedilir hale gelen biyografik
konu çeşitliliğindeki ciddi artış, biyografinin açıklayıcı kapasite­
sinin fark edildiği gerçeğini yansıtıyor. Bir zamanlar siyasi, top­
lumsal, düşünsel ya da edebi katkılarıyla haklarında biyografi ya­
zılmaya layık görülen kişilerle sınırlı olan bu tür, artık pek çok
sıradan insanı da konu almaktadır. Bu insanların en ilginç görülen
yanları sıradışı nitelikleri ya da statüleri değil, daha çok emsalleriy­
le olan benzerlikleridir. Sıradan birinin yaşamöyküsü; kendi sınıfı­
nı, cinsiyetini, etnik kökenini, ilgilerini veya sorunlarını paylaşan
diğer insanların özgül tarihsel gelişmeleri nasıl aniayıp bunlardan
nasıl etkilendiklerini gösterebildiği için değerlidir. Bu çerçevede bi­
reylerin yaşamları, içinde yaşadıkları dünya hakkında ortaya koy­
dukları ve o dünyanın başka türlü erişilemeyecek yönlerini ortaya
çıkarma kapasiteleri nedeniyle önemli hale gelir.
"Yeni toplumsal tarih" , mikrotarih, kadınların tarihi, siyahla­
rın tarihi ve postkoloniyel tarih gibi, 1 970'lerden bu yana büyük
önem kazanan yeni tarihyazımtarının yükselişi de biyografile ilgili
bahsettiğimiz bu yeni yaklaşıma eşl ik etti. Nispeten daha az siyasi
ve ekonomik güce ya da toplumsal statüye sahip grupların faa­
liyetlerini, deneyimlerini ve tarihsel eylemliliğini keşfetmek, daha
4 BIYOGRAFi VE TARIH

önceki tarih eserlerinde sözlerine kulak verilmemiş olanların ses­


lerini saptayıp dinlemek kaygısı, tüm bu tarihyazımı biçimlerinin
ortak noktasıdır. Kadınlar, etnik ve dini azınlıkların üyeleri ve yerli
halklar gibi marjinal gruplara odaklanırlar; amaç bu insanların de­
neyimlerinin doğasını, içinde yaşadıkları dünyayı anlama biçimle­
rini kavramaktır. Toplumsal cinsiyetin, ırk ve sınıfın önemi, öznel
deneyim ve siyasi temsil gibi meseleler ön plana çıktıkça, bireysel
ya da kolektif yaşamların ayrıntılı analizinin bu konuları inceleme­
nin en iyi yollarından birini sunduğu kabul edilmeye başlamıştır.
Tanınmış kişilerin yaşamları biyografi yazarlarının, tarihçilerin
ve okuyucuların gözünde ilginçliğini yitirmemiştir. Aksine, önemli
siyasi, dini ve askeri liderlerin biyografileri, gerçekten de sanatçı­
ların, yazarların ve biliminsanlarının biyografileri gibi büyük ilgi
görmeye devam etmektedir. Bu biyografilerin çoğu oldukça gele­
neksel bir tarzda yazılmaya devam ediyor. Bu tarzda, o kişide eşsiz
ya da önemli olan şey gösterilmeye çalışılır; çoğunlukla, özellikle
ilerici görüşleri, sıradışı perspektifleri ve içgörüleri açısından veya
başarıları ve güçleri sayesinde diğer insanlardan ne kadar farklı
oldukları vurgulanır. Ancak bazı siyasi biyografilerde veya seçkin
erkek ve kadınların hayadarıyla ilgili incelemelerde bile bahsettiği­
miz yeni yaklaşım gözlemelenebilir; zira sadece bireylerin yaşadığı
toplumsal ve siyasi koşulları anlamaya değil, yaşadıkları dünyalar­
la kurdukları karmaşık ilişki biçimlerini daha ayrıntılı incelemeye
de ihtiyaç bulunduğu giderek daha çok vurgulanmaktadır. Dini ya
da siyasi açıdan büyük öneme sahip figürler -örneğin, Augustinus,
Charlemagne ya da Hitler ve Mussolini- hakkında son zamanlarda
yapılan bazı biyografik çalışmalarda, içinde yaşadıkları toplumsal
ve siyasi dünyayı aydınlatmak amacıyla, bu başat figürlerin bile,
belli koşullarda nasıl hizmet ettiklerine ( ya da alternatif olarak, ön
plana çıkıp güç kazanmalarını sağlayan özel toplumsal, düşünsel
ve siyasi koşulları ayrıntılı biçimde anlama gerekliliğine) ciddi vur­
gu yapılmaktadır.6
Bireyleri kendi toplumsal dünyaları içinde gösterme anlayışının
bir sonucu olarak öne çıkan meselelerden biri de, tek bir bireyin
yaşamına çokça odaklanan geleneksel biyografinin, sık dokunmuş
GIRIŞ 5

ailevi ve toplumsal ağlar içine gömülü yaşayan insanlara dayattı­


ğı yapay yalıtılmışlıktır. Yaşamları gerçekten yaşandıkları şekilde,
kapsamlı olarak anlama ve pek çok kişinin "önemli yakınlarıyla "
ya da daha geniş ağ ve topluluklada sahip olduğu ilişkilere ge­
reğince ağırlık verme arzusu, bireylerin yanı sıra, çiftlerin, ailele­
rin ve grupların biyografik incelemelerine de ilginin artmasına yol
açtı. Grup biyografisine duyulan bu ilgi, kadınların belirli toplum­
larda ve dönemlerde müzakere etmek zorunda kaldıkları kadın
doğasıyla ilgili ideallerin ve tabi tutuldukları hukuki, ekonomik ve
toplumsal kısıtlamaların etkilerini anlamak isteyen feminist araş­
tırmacıları kuvvetle cezp etti. Çeşitli tarihçiler, birkaç kızı olan bir
aileyi ele alarak ve bunların ailevi, cinsel ve toplumsal deneyimle­
rindeki benzerlikleri ve farklılıkları çözümleyerek, makbul fikirle­
ri sorgulamayı ve belirli toplumlarda kadınların genel durumuna
ilişkin yeni kavrayışlar sunmayı amaçladılar.7 Bu çalışmanın da
büyük bölümü, kadınların hem aile içinde hem de dışında, kendi
aralarında kurdukları bağların önemini vurgulamaya hizmet edi­
yor. Ancak bu yaklaşım kadınlarla sınırlı değildir; erkek kardeşler
ile hem kadınları hem de erkekleri içeren kuşaklar aşırı aile grup­
ları çalışmalarında da açıkça görülür. Ayrıca, siyasi ve toplumsal
eylemcilikte ya da entelektüel, edebi ve kültürel dünyada öne çıkan
insanlar arasında paylaşılan ortak deneyimlere ve arakadaşlıklara
odaklanan yakın tarihli biyografik eserlerde de keza, aynı yakla­
şım belirgindir.
Ailelerin, grupların ve entelektüel zümrelerin yaşamlarını yaz­
maya yönelik bu nispeten yeni ilgi, başka biçimlerde tarihçiler için
uzun süredir önem arz eden bir tür olan kolektif biyografinin yeni
bir formunu oluşturur. Genel olarak biyografi alanında yazanlar
her ne kadar esasen bireyler hakkında araştırma yapmanın, onları
anlamanın ve onlar hakkında yazmanın en iyi yöntemleriyle ilgi­
lenseler de, kolektif biyografi sorunu doğrudan tarihle ilişkili olan,
çok önemli bir sorundur. Hükümdarların karşılaştırmalı kolektif
biyografileri klasik zamanlardan beri yazılmıştır; sanatçılar ile ya­
zarların, daha yakın zamanlarda ise biliminsanlarının ve mühen­
dislerin yaşamiarına adanmış çalışmalarla birlikte bunların sayıları
6 BIYOGAAFI VE TARIH

son birkaç yüzyılda artmıştır. Hiç değilse 1 7. yüzyılın sonlarından


bu yana öne çıkan biyografi ansiklopedileri özellikle önemlidir.
Bunlar bazı durumlarda, belirli grupların tarihsel önem iddiasını
desteklerler; bazen de, ulus inşasına ve ulusal bir geçmiş duygusu
yaratılmasına önemli ölçüde yardımcı olurlar. Şu anda göze çarpan
yenilik, iki unsurun, yani hem (gerek ulusal gerek belli alanlara ve
dönemlere has) biyografi ansiklopedilerinin hem de aile içindeki ya
da arkadaş ve meslektaş çevrelerindeki insanlarla ilgilenen kolektif
biyografinin yeni biçimlerinin öneminin eşzamanlı olarak bir kere
daha onaylanmasıdır. Bu sonuncu yaklaşım, hem insanları haliha­
zırdaki toplumsal koşullarına daha güvenli olarak yerleştirmeye
hem de belirli yaşamların yaygın veya nadir özelliklerini göstererek
biyografinin açıklayıcı kapasitesini genişletmeye hizmet etmektedir.
Biyografinin günümüzdeki büyük popülerliği onunla tarih ara­
sındaki ilişki sorununa özel bir somutluk kazandırsa da, bu iliş­
ki hakkındaki tartışmalar yeni değildir. Aksine, biyografi ve tarih
arasındaki benzerlikler ve farklılıklada ilgili sorular yüzyıllar bo­
yunca, tarihin ne olduğunu ve bir söylem biçimi olarak nasıl an­
laşıldığını tanımlama ve belirlemede önemli rol oynamıştır. Bunlar
arasındaki benzerlikler, olayları ve gelişmeleri anlatma, insan mo­
tivasyonlarını, eylemlerini ve deneyimlerini keşfetme ve açıklama­
ya dair ortak ilgilerinden kaynaklanır. Geleneksel olarak, kamusal
ve özellikle siyasi olay ve eylemlerle ilgilenmesi, tarihi özel yaşam
odaklı biyografiden ayırır. Ancak Plutarkhos ve Suetonius'un dev­
rinden bu yana hem tarihçiler hem de biyografi yazarları, önemli
kişilerin -çoğunlukla da hep aynı kişilerin- eylemleri, motivasyon­
ları ve bıraktıkları izlerle ilgilenmişlerdir. Zaman içinde (ve aslında
herhangi bir zamanda da) tarihçiler biyografi ile tarih arasındaki
ilişkiye, benzerlik ve farklılıklara dair çok farklı görüşler dile ge­
tirmişlerdir. Konu sık sık hararetli tartışmalara konu olmuştur. Bu
tartışmada ayrıca bazı önemli odak kaymaları da söz konusudur.
Örneğin biyografinin bireyin tarihteki rolüne aşırı önem verdiğine
dair endişe, son otuz kırk yılda yerini yeni bir endişeye, bireysel
bir yaşamın geniş çaplı bir tarihsel değişimi yansıtma kapasitesiyle
ilgili bir endişeye bırakmıştır.
GIRIŞ 7

Biyografi yazarlığı ve onun tarihle ilişkisi hakkındaki tartışma­


lar en azından Klasik Dönem'e dek geriye gider; ancak bu kitap
esas olarak 1 7. yüzyıl sonlarından günümüze kadar olan döneme
odaklanacaktır. Hem modern biyografinin bir tarihini, hem de bi­
yografi ile tarih arasındaki ilişkiye dair farklı düşünce ve kavrayış
biçimlerinin analizini sunmayı amaçlamaktadır. Bireyciliğin doğu­
şunu ve 1 7. yüzyıl sonlarındaki dini ve siyasi çalkantılarla ilişkili
olarak yaşamöyküsü yazmaya karşı oluşan yeni ilgiyi başlangıç
noktası kabul eden bu kitap, yaşam öykülerinin nasıl yazılıp anla­
şılması gerektiğine dair kapsamlı yeni bir tartışmanın yanı sıra, bu
dönemde ortaya çıkan biyografik konuların genişleyen yelpazesini
de incelemektedir. "Biyografi" sözcüğü İngilizcede ilk kez yine bu
dönemde kullanılmaya başlanmıştır; sözcüğün dile girişi, hem ya­
şamöykülerine artan ilgiyi, hem de yalnızca edebi kültürlerde değil,
ulus temalı yeni fikirlerde de bu öykülerin giderek önem kazandı­
ğını gösterir. " Biyografi" teriminin kullanılması ve tartışılması ay­
rıca, yaşamöykülerinin nasıl yazılması gerektiğine dair yeni bir an­
layışın da göstergesidir. Kişinin gerçekten kim olduğuna dair açık
fikir veren benzersiz bir birey sunma kaygısı, modern biyografinin
belirleyici özelliklerinden biridir ve bu özelliğiyle o, daha ziyade
örnek niteliğindeki makbul karakterler üzerinde çalışma eğilimi
gösteren klasik dönem ve Ortaçağ'a ait öncüllerinden ayrılır. Keza
bu dönem, tarihin bir disiplin olarak görülüp tanımlanmaya başla­
dığı ve biyografiyle olan ilişkisinin önemli hale geldiği zamanların
da başlangıcıdır. Biyografi ve tarih arasındaki ilişki konusunda bir
dizi yeni tartışma ortaya çıkar: Bazıları biyografinin diğer bütün
tarihyazımı biçimlerine üstünlüğünü savunurken, başkaları, biyog­
rafinin içinde olsa olsa küçük bir yer tuttuğu tarihyazımı için, yeni
yöntemler ve kurallar öne sürmüşlerdir.
Biyografiyle ilgili farklı tarihçiterin dile getirdiği fikirler ve bi­
yografi ile tarih arasındaki ilişki hakkında uzun süredir devam
eden tartışma 1. Bölüm'ün konusudur. 1 7. ve 1 8 . yüzyıllarda orta­
ya çıkan ve kitabın geri kalanı için çerçeve oluşturan önemli deği­
şiklikleri göstermek amacıyla bu bölümde, biyografi ve tarih ara­
sındaki ilişkiye dair Klasik Dönem'de ve Ortaçağ'da belirgin hale
8 BIYOGRAFI VE TARiH

gelmiş fikirlerle ilgili tartışmaları konu aldık. 2. ve 3. Bölümler


değişen biyografi pratiklerine odaklanıyor. 2. Bölüm'de, biyografi
yazma pratiğinin ve bu pratik için uygun görülen yaşamların kimi
boyutlarının nasıl değiştiğini inceliyoruz. 3. Bölüm'de bireylerin
yaşamlarından, 1 7. yüzyıldan bu yana çok önem kazanan kolektif
biyografilere ve günümüzde çok yaygın hale gelen grup biyografi­
lerine dönüyoruz. 4., 5. ve 6. Bölümlerde biyografi yazarlığında­
ki bazı çağdaş gelişmeleri tartışıyoruz. 4. Bölüm'de, son dönemde
yaşamöykülerinin yazılmasına yönelik yeni ilgiyi; otobiyografi ve
biyografiyi de bunun içine katma eğilimini ve ayrıca, bunun tarih­
çiler tarafından ele alınma biçimlerini araştırıyoruz. 5. Bölüm'de
biyografiye farklı yaklaşımları ele almak amacıyla tarihin de öte­
sine geçiryoruz. Biyografiye bir edebiyat biçimi olarak yaklaşanla­
rın düşüncelerine, biyografi içinde psikanalizin önemi hakkındaki
argümanlara ve bazı yeni biyografi yazarlarının metinlere ve per­
formans konusuna duydukları ilgiye bakıyoruz. 6. Bölüm' de, özel­
likle toplumsal cinsiyede ilgili meselelere ve bireyin içinde yaşadığı
toplumla ilişkisine dair yeni düşünme tarziarına odaklanarak, son
yirmi otuz yıldır tarihçiler arasında yaygınlaşan bazı yeni biyografi
pratiklerine göz atıyoruz.
Tarih Yazarları ve Biyog rafi Soru n u

G i riş

Biyografinin önemi ve popülerliği tarihçiler arasında yaygın


kabul görmesine rağmen, tarihçilerin çoğu bu konuda ciddi bir
kararsızlık sergilerneyi sürdürüyor. David Nasaw'a göre biyografi
" ancak isteksizce zaman zaman kapıdan içeri sokulan, daha sık­
lıkla ise süprüntülerle birlikte dışarı atılan, mesleğin sevilmeyen
üvey eviadı olmayı sürdürmektedir " . Ancak Na sa w bu iddiayı bi­
yografi ve tarihyazımıyla ilgili önemli ve geniş bir tartışmaya giriş
niteliğinde yazdığı metinde ileri sürer;ı amacı kısmen, biyografinin
tarihyazımı açısından taşıdığı önemin daha çok fark edilmesini teş­
vik etmek ve biyografi yazarken tarihçilerin bir dizi önemli tarihi
soruyu çok farklı biçimlerde ele alabildiklerine dikkat çekmektir.
Ne biyografinin bir tarihyazımı biçimi olarak kabul edilmesi, ne
de geçmişle ilgili eksiksiz ve incelikli yorum geti rme kapasitesinin
diğer tarihyazımı biçimlerine denk olup olmadığıyla ilgili kaygılar
yenidir. Aksine biyografi ve tarihyazımı arasındaki benzerlikler ve
farklılıklar, ikisi arasındaki uygun ilişkinin nasıl olması gerektiğiy­
le ilgili sorular Antikçağ'dan günümüze süren, binlerce yıllık bir
tartışmanın konusudur.
1 0 BIYOGRAFI VE TARiH

Bazı yeni edebiyat uzmanları tarafından sorgulanmasına rağmen


genel olarak, klasik dünyada tarihyazımının biyografiden oldukça
farklı ve çok daha fazla kalite, ciddiyet ve öneme sahip acidedildiği
tarihçiler arasında halen kabul görmektedir. Tarihyazımının yüksek
statüsü büyük ölçüde bir dönemin önemli yasal, siyasal, askeri işleri
ve eylemleriyle ilgisinden kaynaklanmıştır. Ancak klasik tarihçiler de
araştırmalarının titiz yöntemleri, doğru niteliği ve olayları açıklama
güçleri üzerinde ısrar ediyorlardı. 2 Örneğin, Herodotos "insan başa­
rıları zamanla unutulmasın; kimi Yunanlar kimi barbarlar tarafın­
dan gerçekleştirilen büyük ve fevkalade işler ihtişamını yitirmesin"
diye ve "özellikle de iki halkın neden birbiriyle savaştığını göster­
mek için" Tarih'ini yazdığım açıklıyordu.3 Farklı milletler ve halklar
arasında geçen, özellikle de savaş içeren ilişkilere duyulan bu ilgi,
tarihyazımını siyasi hayatla ilgilenen herkes için son derece önemli
bir bilgi türü haline getirmiştir.
Tarihyazımının biyografiden daha yüksek statüye sahip oldu­
ğunu ileri sürmek, biyografinin klasik dünyada önemsiz olduğunu
söylemek değildir. Aksine, mühim bir kişiliğin anısını yaşatmanın
belli başlı yollarından biri olarak kabul görüyordu. Biyografi ayrı­
ca soylu karakterleri akla getirmekte ve önemli halk adamlarının
işlerini ve yaşamlarını değerlendiernekte çok önemli bir ahlaki işle­
ve de sahipti. Örneğin yüzyıllar boyunca en çok okunmuş, klasik
biyografileri en çok etkilemiş Paralel Yaşamlar adlı eserinde Plu­
tarkhos, Romalı ve Yunan hükümdarları, askeri liderleri ve filo­
zofları hem güçlü hem de zayıf yönlerini gösterecek şekilde eşleşti­
rip kıyaslamış; bu kişilerin davranış ve motivasyonlarını, temsil et­
tikleri uygarlıklar hakkında ahlaki ve felsefi düşüncelere geniş bir
kapsam sunacak biçimde karşılaştırmıştır. Biyografi ve tarihyazımı
arasındaki farklılıkları en güçlü biçimde vurgulayan ve biyografi
yazarının, tarihyazımında çok önemli olan titizlikten yana daha
serbest davranmasını isteyen de yine oydu. Plutarkhos, biyografi
yazarı için eylemlerin karakter kadar önemli olmadığı konusunda
ısrar ediyordu; karakterin tarifi genellikle tarihyazımında önem­
siz sayılan halktan insanların özel yaşamlarının kimi boyutlarına
dikkat edilmesini gerektiriyordu. Plutarkhos ele aldığı yaşamların
TARIH YAZARLARI VE BIYOGRAFi SORUNU 1 1

siyasi v e askeri boyutuyla kendisini sınırlandırmayı da, kamusal


yaşayışiarını kronolojik ve ayrıntılı bir şekilde kapsamayı da red­
dediyordu. Aksine bilinçli olarak seçiciydi; her insanın karakteri­
ni en çok ortaya koyduğunu düşündüğü yönleri tercih ediyordu;
bunların illa ki tarihsel bakış açısından en önemli bölümler ol­
mayabileceğini kabul ediyordu. İskender'in yaşamının başında­
ki ünlü bir parçada Plutarkhos bir tarihçinin aksine, İskender'in
yapmış olduğu her şeyle kapsamlı bir biçimde ilgilenmeyeceğini
vurgulayarak biyografi ve tarihyazımı arasındaki farklılıklara işa­
ret eder:

Çünkü tarih degil, biyog rafi yazıyorum ve gerçek şu ki, en parlak


kahramanl ıklar onları gerçekleştiren insanların erdem leri ya da ahlak­
sızlıkları hakkında genellikle bize hiçbir şey söylemezken, tesad üfi bir
söz ya da şaka ya lnızca binlerce kişinin öldügü bir savaşı kazanmanın,
büyük orduları bir araya getirmenin, ya da şehirleri kuşatmanın başarı­
sından çok daha fazla bir adamın karakterini ortaya koyabilir.4

Plutarkhos'un biyografi için talep ettiği " karakter ve eğilimleri"


ortaya koyan olayları seçme özgürlüğü, biyografinin düşük statü­
sünü daha da ön plana çıkarmaya hizmet etmiştir. Biyografi özel
bir düşünüş için pekala temel sunabilir ve ahlaki bir amaca hizmet
edebilir; ancak bireye olan vurgusu, özel dünya ve günlük yaşam
ile ilgisi onun yüzyıllar boyunca tarihten daha düşük ve daha az
önemli bir yazım biçimi olarak görülmesiyle sonuçlanmıştır.
Bu bölümde tarihyazımı ve biyografi arasındaki son üç yüzyıl­
lık ilişkiye dair bu tartışmayı inceleyeceğiz ve bu ilişkinin; tarihin
konusu, yöntemi ve yaklaşımıyla ilgili fikirlerdeki değişimi nasıl
yansıttığına işaret edeceğiz.

17. ve 18. Yüzyıllarda Biyografi ve Tarihyazımı

Tarihyazımı ve biyografi arasında yapılan klasik ayırım ve kla­


sik dünyada tarihyazımına daha büyük bir önem ve ciddiyet veril­
mesi 1 6 . yüzyılın sonuna kadar genel kabul görmüştü. Ancak 1 7.
1 2 BiYOGRAFI VE TARIH

yüzyılın başında Francis Bacon bireysel yaşamların tarihten çok


farklı bir şey gibi değil onun bir parçası olarak görülmesi gerektiği­
ni savunarak bu genel kabule karşı çıktı. Bacon için tarihyazımının
bir değil, biyografinin de aralarında yer aldığı pek çok kategorisi
ve türü vardı. Bilimin İler/emesi'nde şöyle yazıyordu:

Tarih, yani dogru ve mükemmel deni lebilecek tarih, ileri sürdügü ya


da takdim eder göründügü konuya göre üç türe ayrılır: Ya bir dönemi
ya bir kişiyi ya da bir eylemi konu alır. Birincisine vakayinameler, ikin­
cisine hayat hikôyeleri, üçüncüsüne de aniatılar ya da iliskiler diyoruz.
Bunların ilki, tarihyazımının en ta m ve eksiksiz halidir ve en büyük itibare
ve üne sahiptir; ancak i kincisi tarihi, fayda ve kul lanım, üçüncüsü ise
gerçeklik ve samimiyel bakımından en üst düzeye çıkarır. Çünkü dönem
tarihi eylemleri, kamusal figü rleri, kişilerin hal ve hareketlerini konu alır;
olayların ve şahısların önemsiz edimlerini ve dönemlerini sessizlikle ge­
çişlirir ( ... ) Ancak hayat hikôyeleri, büyük ya da küçük, kamusal ya da
özel eylemlerin şahsında toplandıgı bir kişiyi konu aldıklarında, eger
iyi yazılmışlarsa, mutlaka daha sahici, yerli ve renkli bir ca nlandırma
içerirler.5

Bacon'ın bireysel yaşamların büyük siyasi ve askeri olayların


kroniklerinden daha yararlı ve canlı olabileceği yönündeki vur­
gusu, 1 8 . yüzyılda tarihyazıroma karşı biyografinin yapacağı çok
daha kapsamlı meydan okuyuşun habercisidir.
Biyografinin tarihyazımının diğer biçimlerinden daha canlı ve
çekici olduğu inancına, 1 8 . yüzyıldaki pek çok yazar güçlü bir
biçimde sahipti. Örneğin, Hugh Blair'in çok okunan Retorik ve
Edebiyat Üzerine Dersler' i ( 1 78 3 ) , biyografinin yararlıl ığını ve
önemini vurguladığı "tali tarihyazımı türleri " başlıklı bir tartış­
ma içeriyordu. Biyografi tarihyazımından daha az resmiydi, ancak
gündelik küçük ayrıntıları çekici ve öğretici bulacak okuyucular
için genellikle çok öğreticiydi. Bir dizi tarih kitabının yanı sıra Ed­
mund Burke'ün bir biyografisini de kaleme alan Robert Bisse de
benzer bir yorumda bulunuyordu: Ona göre " Hiçbir yazın türü,
ilgi ve öğretim işlevlerini biyografiden daha güçlü biçimde kendin­
de birleştiremez" idi:
TARIH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 1 3

Sem pati bizde e n güçlü biçimde, hayal gücünün küçük bir çabasıy­
la kendimizle il işkilendirebi ldigimiz durumları gördügümüzde uyanır.
Dolayısıyla biyog rafi genellikle ilgimizi ve sevg imizi, tarihyazımından
daha derin bir biçimde kendine çeker. Politi k tedbirlerden çok ka rak­
terlerle, ulusların refah ya da sıkıntısından çok bireysel zevk ve acılarla
ilgileniriz. Tarihyazı mında bile, biyografi k pasajlar bizi herha ngi bir
böl ümden daha fazla ilgilendirir.6

Biyografinin sempati uyandı rma kapasitesine yapılan bu vur­


gu, 1 8 . yüzyılda ortaya çıkan ve geleneksel tarihyazımının tatmin
edemediği taleplerde bulunan yeni bir okur kitlesine duyulan ilgiye
işaret eder. Bu yeni okur kitlesinin önemli bir bölümü en sevdiği
tür roman olan orta sınıf kadınlarından oluşmaktaydı . Romanın
yükselişi ve göze çarpması, duygulara hitap eden şiirin ortaya çıkı­
şı ve kadınların ne okuması gerektiğine dair kapsamlı tartışmalar
"hisli okurun" önemini ön plana çıkarmıştı; tüm edebi biçimlerde
hem erkeklerin hem de kadınların duygularına hitap edilmesi ge­
rektiği kanaatİ hakim oluyordu.
Eski zamanlarda, tarihyazımı ile devlet adamları arasındaki
bağlantı tarihin yüksek statüsünü güvence altına alıyordu. Genel
olarak tarih okuyucusunun kamusal meselelerle ilgilenen, alışkan­
lıklarına bağlı, eğitimli biri olduğu varsayılıyordu. Tarih okumak­
tan en büyük yararı elde etmek için, okurun " kafası karışık, ora­
dan oraya savrulan ve amaçsız bir okuma yapmaması ( . . . ) berrak
ve sağlam bir muhakemeye sahip olması, okuduğunu ustalıkla
aniayabilmesi ve neyin seçilmesi gerektiğini iyi ayırt edebilmesi"
gerekliydi/ Kadınlar ve kamusal yaşamla uğraşmayanlar arasında
okuryazarlığın artması, pek çok yazarın, yalnızca devlet adamla­
rına hitap eden bir tarihyazı mının "insanlığın büyük bölümü için
anlamsız" olacağını savunmasına neden oldu. Bu, herkese hitap
eden biyografiyle belirgin bir tezat oluşturuyordu. 8
Bu yeni okur kitlesinin ortaya çıkışına tarihyazımı hakkında
bazı yeni düşünceler eşlik ediyordu. Örneğin, David Hume kadın­
ların, okudukları romanlardan hem daha öğretici, hem de daha
eğlenceli olan tarihe vakit ayırmaları gerektiğine inanıyordu. Ona
1 4 BiYOGRAFi VE TARIH

göre tarih " hassas insani erdem duygusunda en ufak bir eksilme
olmadan beşeri işlerle tanışmanın" en iyi biçimiydi; ayrıca tarih,
kadınların "duygu ve akıldan" mahrum olmayan erkeklerle makul
biçimde temas edebilmeleri açısından da tek olası temeli sunuyor­
du. Kısmen bu okuyucu kitlesini çekmenin bir yolu olarak, Hume
tarih yazılarına okurlarını etkileyecek dönem ve olayları katma­
ya çalışmış ve genellikle kurguyla ilintililendirilen ve kadın okur
kitlesi için özel olarak tasarlanmış duygusal yaklaşımları bizzat
uygulamıştı. Örneğin I. Charles'ın idamına dair anlatısı, bazıla­
rını gözyaşına boğacak kadar dikkatli biçimde yazılmıştı.9 David
Wootton'un söylediği gibi, Hume daha önce anlatılmış bir öykü­
yü yeniden aniatma amacı güderken yeni bir tarih yaklaşımı da
sunuyordu. Bundan önce, tarih bilgisi arayanların, betirnledikleri
olaylara katılmış büyük tarihçilecin eserlerini okuyacak bu bilgiye
ulaşabilecekleri varsayılıyordu: Roma hakkında bilgiye sahip ol­
mak isterlerse Livius ya da Tacitus; Elizabeth İngiltere'si hakkında
bilgiye sahip olmak isterlerse Ciarendon okumalıydılar. Hume bu
orijinal kaynaklada çalışmanın, hem bilgi hem de zevk verecek,
dikkatle oluşturulmuş kısa bir açıklamaya ihtiyaç duyan çağdaş
okurların çoğu için külfetli ve kafa karıştırıcı olduğunu savunuyor­
du. Bu yaklaşım tarihsel bilgide yeni bir ilerleme anlayışını içeriyor,
ama aynı zamanda bireysel yaşamları tarihsel açıklamalarla birleş­
tirme yolunda yeni bir yöntem de sunuyordu. 10

Thomas Cariyle ve Tarih Olarak


Biyografi Düşüncesi

Eski zamanlardaki günlük yaşamın niteliğine yönelik 1 8. yüz­


yılda başlayan ilgi -ve geçmişe dair gerçek bir kavrayış için bu­
nun gerekli olduğu düşüncesi- 1 9. yüzyılda da devam etti. Aslında
bu ilgi, siyasi gelişmeleri merkeze koyan eski tarih yaklaşımları­
na yönelik eleştirinin temelini oluştııruyordu. Etkili bir dergi olan
Edinburgh R eview un ilk editörü, tanınmış denemed ve eleştirmen
'

Francis Jeffreys 1 9 . yüzyılın ilk yıllarında, ulusun karakterini bi­


çimlendiren güçleri anlamak isteyen birinin, "alışılmış tarihin" si-
TARIH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 1 5

yasi alanının ötesine uzanması gerektiğini vurguluyordu. Çünkü


bu güçler " bireylerin karakterini etkileyen her şeyi " kapsıyordu:
" Görgü, eğitim, geçerli meslekler, din, beğeni ve her şeyden önce
zenginliğin dağılımı ile önyargı ve kanaatierin durumu" . Edebi­
yat " önyargı ve kanaatierin durumunu " gözler önüne sermesin­
den ötürü özellikle önemliydi, ancak belli bireylerin yaşamları,
eylemleri ve düşünceleri hakkında benzersiz bir kavrayış sağlayan
bireysel anı yazıları ve günlükler de öyleydi. Jeffreys, Lucy Hutc­
hinson'ın Anılar'ı ve Pepys'in Günlük'ü gibi, ilk kez 1 825'te ya­
yımlanan eserleri büyük heyecanla karşıladı. Ona göre Pepys'in
günlükleri, "eski zamanların görgü ve alışkanlıkianna vakıf olma
-atalarımızın yaşam tarzını ve ilişkilerini en ince ayrıntılarına va­
rıncaya kadar anlama- arzusunu tatmin ediyordu" Y
Britanya' da, biyografi ile tarihi birbirine bağlamaya, hatta bir­
birinden ayrılmaz olduklarını savunmaya yönelik en güçlü iddiayı
Thomas Cariyle ortaya koydu. 1 830 tarihli "Tarih Üzerine " adlı
makalesinde Carlyle, tarihin " sayısız biyografinin özü" olduğunu
vurguluyordu. İnsanın iç dünyasına, bilincinde olduğu veya ol­
madığı amaçlarıyla manevi inançlarının değişen doğasına dair bir
inceleme ona göre, siyasi kurumlara ya da askeri olaylara ilişkin
incelemelerde görülenden daha önemli bir tarihi ortaya koymak­
taydı.13 Cromwell üzerine çalışması, dini inançlarının önemine
yaptığı vurgu ve böylece 1 7. yüzyılı anlamaya yönelik farklı bir
yola işaret etmesiyle, savunduğu bu yaklaşımın bir örneğini sun­
maktaydı.14
Cariyle'ın bireysel yaşamların önemine duyduğu inanç, Fran­
sız Devriminin Tarihi kitabında açıktır; bu kitap siyasi gelişmeleri,
hatta Fransa'nın durumu ile devrimin biçim ve sürecini açıklarken
sürekli belli bireylere atıfta bulunur. Sonrasında da Carlyle, Büyük
Frederick Adı Verilen Prusyalı II. Friedrich 'in Tarihi isimli büyük
kitabında "tarih " ve " biyografi " terimlerini birbirinin yerine kul­
lanmıştır. Bireysel yaşarnlara odaklanma yöntemi, tarihsel figürleri
"yalnızca birer gölge ve müphem soyutlama gibi değil, bir zaman­
lar canlı ve etten kemikten olan gerçek varlıklar" olarak sunması
nedeniyle takdir görmüştür.15
1 6 BIYOGAAFi VE TARIH

Cariyle'ın düşüncesinin bağnaz ve antidemokratik yapısı, hem


bireylere hem de tarihsel olaylara karşı fazlasıyla yargılayıcı yak­
laşımı ve ekonomik, toplumsal ve siyasal koşul ve gelişmelere dair
geniş çaplı bir analizi tamamen ihmal etmesi, üslubunun karmaşık­
lığıyla birleştiğinde yazılarının ve düşüncelerinin geçtiğimiz yirmi
otuz yıldır göz ardı edilmesine yol açtı. Ancak son zamanlarda,
eserlerini yeniden ele alma ve tarihsel araştırmalarından bazıları­
nın yarattığı etkiyi teslim etme yönünde adımlar atıldı. Örneğin,
Blair Worden, Cariyle'ın Oliver Cromwell ile ilgili eserinin yalnız­
ca 1 9. yüzyılın ortasında Cromwell'in itibarını iade etmeye hizmet
etmediğini, İngiliz İç Savaşı'nın görülme ve aniaşılma şeklini de
belirgin bir biçimde değiştirdiğini öne sürdü. Cromwell ile ilgili
tartışmalarında Carlyle, 1 8 . yüzyılda egemen olan ve Cromwell'in
bir ikiyüzlü ve manipülatör olduğu yönündeki görüşe tamamen
karşı çıkıyordu; bu yorumlar ona göre, Cromwell hakkında bir
kavrayış sunmaktan çok, 1 8 . yüzyıl düşüncesinin körlüğünü ve
sığlığını göstermekteydi. Cariyle için önemli olan, Cromwell'in
dinsel inançlarının yoğunluğu ve samimiyetiydi. Cromwell üzerine
eserinde İngiliz İç Savaşı'nı Püriten bir devrim olarak tanımlıyor,
ahlaki sorunların ve tutkuyla bağlanılan dinsel inançların, 1 8 . yüz­
yılda üzerinde durulan anayasal ve yasal sorunların önüne geçtiği­
ni söylüyordu. Aynı zamanda biyografinin, bireylerin eylemlerine
derinden etki eden gizli çatışmaları anlamaya yardımcı olacağına
işaret ediyordu.
Carlyle'a göre Cromwell kamusal ve siyasal dünyayla uğraşma­
yı son derece zor bulan, ancak dinsel inançları ve davasının haklı­
lığına duyduğu bağlılık nedeniyle buna mecbur kalan, azap içinde
bir adamdı. Worden ve diğerlerinin işaret ettiği gibi Carlyle, ken­
disiyle benzer ıstırapları çeken Cromwell'e derin sempati besliyor,
hatta ona karşı ruhani bir yakınlık hissediyordu. Bir insan ve bir
yönetici olarak Cromwell'e duyduğu yoğun kişisel ilgide ve onun
hakkındaki yazılarında, Cariyle büyük bir tarihi olayın oldukça
yeni bir yorumunu sunmak için biyografik bir yaklaşım benim­
semişti; Britanya tarihyazıroma hakim olmaya devam edecek bir
yaklaşımdı bu.
TARIH YAZARLARI VE BiYOGRAFi SORUNU 17

Cariyle'ın biyografiye ve tarihle ilişkisine yönelik yaklaşımını


Amerika'da Ralph Waldo Emerson devraldı; Emerson açısından
biyografi, geçmişi anlamak için tarihten daha iyi bir yöntem su­
nuyordu. Cariyle'ın "Doğrusu, tarih diye bir şey yoktur; yalnız­
ca biyografi vardır" inancını yineleyen Emerson'a göre "her kafa
alacağı dersi bizzat bellemeli, her şeyi tekrar gözden geçirmeliy­
di", zira "görmediği, yaşamadığı şeyi bilemeyecektir" Y Emerson
ayrıca, tarihin özünde önemli kişilerin yaşamlarından oluştuğunu
ve büyük adamların özellikle saygıyı ve ilgiyi hak ettiğini vurgu­
luyordu. Evrensel açıdan en büyük öneme sahip gördüğü insanlar
hakkında bir dizi makale yazmış, genel görüşlerini ortaya koyduğu
giriş yazısında " büyük adamların faydalarına " değinmişti:

Dü nyayı erdemli adamların dogrulugu ayakta tutar: Yeryüzü nü on­


lar saglıklı hale getirir. Onlarla birlikte yaşamış olanlar yaşa mı mutluluk
verici ve doyurucu bulmuştur. Yaşam yalnızca böyle bir topluma olan
inancım ızla keyiAi ve katlanılabilir olur; idealde ve gerçekte, yaşamayı
bizden üstün olanlarla birlikte başarırız. Çocuklarım ıza ve toprakları­
mıza onların isimlerini veririz. isimleri dilin fiilierine işlemiştir, eserleri
ve büsileri evleri mizdedir ve her g ü ndelik olay onlara ait bir hikôyeyi
anımsatır.18

Emerson'ın kitabının başlığı, " Örnek Adamlar", bazı önemli


kişilerin, özellikle Platon, Montaigne, Swedenborg, Napolyon,
Shakespeare ve Goethe'nin, yaygın olarak paylaşılan ve Amerikan
Cumhuriyeti'nde bilhassa savunulan insani nitelikleri örnekleme
güçlerine duyduğu inancın altını çizer.
Emerson'ın ulus hakkında fikirler geliştirmek ve dile getirmek
için biyografiyi kullanması, 1 9. yüzyılda Amerika'da birçok kişi
tarafından taklit edildi; bu dönemde pek çok farklı yazar, ulusal ya
da yerel düzeyde toplum hayatında önemli rol oynamış adamların
(ve çok nadiren kadınların) yaşamlarını ve eylemlerini kaydetmeyi
ve başarılarının niteliğini açıklığa kavuşturmayı amaçlıyordu. Belli
insanların hayatlarının kayda geçirilmesi kendi içinde önemli bir iş
olarak görülüyor, ama aynı zamanda yeni kurulmuş bir ülke olarak
18 BiYOORAFi VE TARIH

Eski Dünya karşısında kendini ortaya koyan Amerika'nın önemi­


ni gösterdiği de düşünülüyordu. American Law Journal dergisine
göre seçkin Amerikalı adamların anıları ve biyografileri, "kıskanç
bir dünyaya, Amerika'nın hem zaferin beşiği hem de özgürlüğün
koruyucusu olduğunu" öğretmeye hizmet edecekti. 19 Başkanların
ve askeri kahramanların biyografileri burada önemli bir rol oynu­
yordu çünkü George Washington, Thomas Jefferson ve Andrew
Jackson gibi figürler Amerikan karakterini ve değerlerini tanımla­
maya yardımcı olacak biçimlerde tasvir ediliyordu. Muhtemelen
1 9 . yüzyılın en önde gelen Amerikalı biyografi yazarı olan James
Parton bunda çok başarılıydı. Parton Andrew Jackson 'ın Yaşamı
ve Benjamin Franklin'in Yaşamı ve Dönemi isimli kitaplarıyla,
Amerikan karakterinin iki yönünü gösterdi. Jackson Uzakbatı'yı
ve Uzakbatı ruhunu cisimleştirmeye hizmet ederken, Franklin pek
çok farklı yeteneği ve ilgi alanıyla Amerikan hünerliliğini ve insan­
ların toplumsal konumlarını, doğuştan sahip olduklarından ziyade
yetenekleriyle belirleme güçlerine duyulan Amerikan inancını ör­
nekliyordu. 20

Taribin Profesyonelleşmesi

Cariyle ve Emerson tarih ve biyografi arasındaki yakın ilişkiyi


vurgularken, Avrupa'da tarihin doğası ve ona nasıl yaklaşılması
gerektiğiyle ilgili çok farklı fikirler, özellikle Almanya'da tartışıl­
maktaydı. Tarihin Almanya'da tam olarak ne zaman bir disiplin
olarak kabul edildiğine ilişkin tartışmalar sürüyordu. 1 8. yüzyılın
sonundaki gelişmeler ve 1 804'te ilk Alman Tarih Kürsüsünün ku­
ruluşuna gösterilen yoğun ilgi, tartışmaların merkezindeydi. Ancak
kapsamlı arşiv araştırmasının önemine yönelik yeni vurgu, tarihsel
kaynakların eleştirel analizine dair ihtiyaç ve genç insanlara nasıl
profesyonel tarihçi olunacağının öğretildiği özgün eğitim seminer­
leri, 1 820'ler ve 1 830'lara kadar belirgin değildi.
Tarihin Almanya'da disiplin ve meslek olarak kabul edilmesi,
hem tarihe yeni bilimsel bir yaklaşım getirmek hem de onun uygun
eğitim yöntem ve biçimlerini oluşturmak isteyen Leopold von Ran-
TARIH YAZARLARI YE BIYOGRAFI SORUNU 1 9

ke'nin çalışmalarıyla yakından ilişkilidir. Cadyle'ın etkisinin İngil­


tere'de zirvede olduğu ve Emerson ile paylaştığı fikirler ve yak­
laşımlar sayesinde Amerika'da da yayıldığı 1 820'ler ile 1 840'lar
arası dönemde, Ranke ilk kitabı History of the Latin and Teutonic
Nations from 1494 to 1514'ı yayımiadı ve Berlin Üniversitesinde
tarih seminerleri vermeye başladı . Öğrenciler bu seminerlerde ken­
di araştırmalarını sunuyor ve kullandıkları yöntemler ve özellikle
büyük bir şüphecilikle yaktaşmaları istenen kaynaklara yaklaşım­
ları hakkında sınava tabi tutuluyorlardı. Amaç onları mümkün
olan en titiz inceleme standartları için eğitmekti. Bu yaklaşım daha
sonra Ranke'nin öğrencileri tarafından diğer Alman üniversiteleri­
ne de sokuldu. Öğrencilerinin tamamı genç erkekierdi ve hem bu
yeni eğitim hem de tarihin profesyonelleşme süreci, tarihin ama­
törler tarafından yazıldığı dönemle kıyas kabul etmeyecek şekilde,
kadınların tarihten dışlanmasına hizmet etti.2ı
Cadyle'ın yaklaşırnma herhalde Ranke'ninki kadar uzak bir
yaklaşım olamazdı. Cariyle kendi hayal gücünün çağrışımlarıyla
geçmiş olaylardan faydalanıyordu; bireyler ve olaylar hakkında
sabit ve genellikle kaba yargılar ileri sürüyordu; oysa Ranke'ninki
geçmişin tarafsızca kaydedilmesi ve dokümanrasyonuna yönelik
titiz bir yaklaşımdı. İlk kitabının önsözünde her türlü yargı biçi­
minden açıkça kaçınıyordu: "Tarih, gelecek çağların menfaati için
kendine geçmişi yargılama, şimdiki zamanı da eğitme görevi ver­
mişti. Oysa bu çalışma bu tür yüce işlevierin peşinden koşamaz.
Arnacı yalnızca gerçekte nelerin olup bittiğini göstermektir. "22
Ranke'ye göre tarihçiler, siyasi gelişmelerle, özellikle de Avru­
pa'dakilerle ilgili sorulara odaklanmalıydılar. Ranke ayrıca 1 6 .
v e 1 7. yüzyıllardaki önemli dinsel çatışmalarla d a ilgileniyordu;
ancak çalışmalarında bireylerin incelemesi ya da herhangi bir bi­
yografi türüne çok az yer vardı. Ranke'nin Hıristiyan idealizminin,
tarihte Tanrı'nın rehberlik eden elini bulma hevesinin etkileri ve bu
teolojik yaklaşımın hem onun ampirizmini hem de tarafsızlık ve
nesnellik talebini ne ölçüde zayıftattığı son yıllarda enikonu tartı­
şılmıştır. Ancak bu özelliklerin hiçbiri onu, biyografi ya da tarihte
birey sorunuyla daha ilgili veya sempatik biri kılmadı. Ranke'nin
20 BIYOGRAFI VE TARiH

Katolik Kilisesinin tarihiyle ilgili History of the Popes başlıklı ese­


rinde, biyografik ilgiye dair fikirleri bulunur. Bu eser gerçekten de
Ranke açısından bir dizi problem ortaya çıkarmıştı. Diğer eserle­
ri, bireylerden oldukça bağımsız bir biçimde tartışılması mümkün
olan ulusal siyasi tarihin seyri etrafında yapılandırılmıştı.23 Oysa
Katolik Kilisesi hakkında bu şekilde yazılamazdı. Herhangi bir ta­
rihsel anda, papalığın yarattığı etkinin kapsamı ve mahiyeti büyük
ölçüde papanın kişiliği ve yeteneklerinin sonucuydu ve bu nedenle
papaların birey olarak ineelenmeleri ve çalışmanın temelini teşkil
etmeleri salıiden de gerekliydi. Gel gelelim onun için bu biyografik
çerçeve yalnızca bir tür inşaat iskelesi görevi görebilirdi, zira Ran­
ke Papalık kurumunun gelişimini ve modern Avrupa üzerindeki
etkisini araştırmak amacıyla çabucak bireylerin ötesine geçecekti.
Ranke'nin yaklaşımı 1 9. yüzyılda İngilizce konuşulan ülkelerde
epey tanınıyordu, ancak tarihin profesyonelleşmesi ve yönteminin
tam olarak tanımlanması ihtiyacına gösterdiği ilgi, 1 9. yüzyılın son
onyılına kadar İngiltere'de rağbet görmemişti. Tarih 1 850'lerde
üniversite müfredatına alınmıştı, ancak Ranke'nin epey önemse­
diği titiz yöntem ve nesnellikte ısrar edilmemişti. Aksine üniversite
müfredatına dahil edilmesi, tarihin statüsünü yükseltmek bir yana,
belirgin bir biçimde düşürdü. 1 852'de, Cambridge'te Modern Ta­
rih'in kıdemli profesörü Sör James Stephen, tarihin beşeri bilimler
sınavına dahil edilmesinin sebebini, klasiklerde ya da matematik­
te yüksek standardara ulaşamayan ama yine de "heba edilmiş bir
gençliğin müsibet ve ayartmalarından kurtarılabilecek, ümit kes­
menin haksızlık olacağı " genç erkeklerin ihtiyaçlarını karşılamak
diye açıklıyordu. Üniversite komisyon üyeleri "daha güçlü fikir­
ler ve daha müşfik duygular" geliştirme yetisi sayesinde tarihin,
akademik açıdan yetersiz, ancak soylu olan genç beyefendilerin
yararına olabileceğinde uzlaşıyorlardı. 24 Elbette biyografi bura­
da oldukça önemli rol oynuyordu çünkü bireysel figürler, tarihin
sağlaması gereken ahlaki sorular ve değerlendirmeler için ideal bir
odak noktası oluşturabiliyordu.
Sonraki yıllarda tarih alanında onur derecelerinin verilmeye
başlaması, daha yetenekli genç erkeklerin de tarih okumasına yol
TARIH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 21

açtı, ancak 1 9. yüzyılın sonuna kadar eğitim alanı olarak tarih,


araştırmaya bizzat girişrnek isteyebilecek erkeklerden çok, kamu­
sal hayatta faal olacaklar için önemli kabul ediliyordu. 1 8 80'lerde
Cambridge' de kıdemli profesör olan J. R. Seeley, tarihin her şeyden
önce "kamuyu anlama ve vatanseverlik açısından bir okul" oldu­
ğunda ısrarcıydı.25 David Amigoni, Seeley'nin kamuoyunu yeniden
şekillendirmek ve geleceğin devlet adamlarını eğitmek yolunda ta­
rihi yardımcı bir disiplin olarak kullanma girişiminde biyografinin
stratejik bir araç olduğunu savunuyordu.26 Daha titiz bir tarihsel
yönteme ihtiyaç olduğunun Britanya'da aniaşılmaya başladığı 1 9.
yüzyılın sonunda bile, biyografinin ahlaki önemi hala kabul edil­
mekteydi. "The Study of History" başlıklı ve 1 906 tarihli açılış
konuşmasında Lord Acton, özellikle de siyasi fikir ve kurumları ele
alırken tarihyazıroma ihtiyaç duyulduğuna işaret ediyor, bireysel
yaşamlar üzerine çalışmanın ahlaki önemiyle ilgili düşüncelerine
açıklık getiriyordu: " Büyük adamları ve unutulmaz yaşamları se­
bepsizce bir yana atamayız. Hayranlık eelbeden hikayeleri olabil­
diğince biriktirmek durumundayız. "27
Yorumunun tınısının gösterdiği gibi, Acton artçı bir eyleme
karşı mücadele verdiğinin farkındaydı. 1 9. yüzyılın son birkaç
onyılında giderek artan bir biçimde, akademik tarihyazımı İngiliz
hukuku ve anayasa tarihine ve de yasal, siyasi ve dini kururnların
gelişimine odaklanmıştı. Ahlaki soruların göz ardı edildiği anla­
mına gelmez. Aksine, özellikle de Oxford'da öğretilen tarih, Reba
Soffer'ın sözleriyle "zaman, mekan, düşünce ve kurumların sürek­
siz öznelliği ile ahlaki, entelektüel, maddi ve siyasal ilerlemenin
mutlak gerçekliğini aynı anda barındıran, takdire değer gelişmele­
rin ölümden kurtarılan bir kaydı" idi.28 Yalnızca İngiliz ilerleme­
sinin altında yatan nedenlerini değil, inkişafında önemli rol oyna­
yanların motivasyon ve karakterlerini de anlamaya dönük ilgi hala
canlıydı. Bununla birlikte hukuki ve siyasi gelişmeleri açıklayan
birincil belgelerin toplanması ve okunmasına yapılan vurgu, bi­
reysel yaşarnlara önceki yıllardakinden çok daha az odaklanıldığı
anlamına geliyordu.
Bu konu 1 8 86'da English Histarical Review i n ilk sayısında net
'

bir şekilde ele alınmıştı. Yeni girişimlerinin nedenlerini açıklayan


22 BIYOGRAFi VE TARIH

derginin editörleri, akademik araştırınayla ilgilenenlerin çalışma­


larını yayımiayıp birbirleri ile düzenli olarak iletişim kurmalarına
olanak sağlayan, tarih çalışmasına adanmış bir dergiye İngilte­
re'nin sahip olmadığına ve bu açıdan büyük Avrupa ülkeleri ara­
sında tek olduğuna işaret ediyorlardı. Yeni dergilerinin, yalnızca
devletler ve hükümetlerle ilgilenen siyasi tarihten daha geniş bir
alanı kapsamasını istiyorlardı; ancak tüm geçmişi, insanların şim­
diye dek düşünüp inşa ettiği her şeyi kapsayan bir resmini sunma
girişiminde de bulunulmayacaktı.

Tari he insan eyleminin ve ya lnızca insan eylemini dogrudan etkile­


yen düşüncenin kaydı gözüyle bakmayı tercih ediyorlardı. Bu nedenle
tarihin konusunun gövdesini devletler ve siyaset oluşturacaktı r çünkü
ulusların eylemleri genellikle özel vatandasların eylemlerinden daha
önem li olmuştur. Ancak tarih, Sokrates, Aziz Pavl us, Erasmus ya da
Charles Darwin gibi, ta mamen özel konumlarıyla diger insanları derin­
den etki leyen özel bir vatandaş buldugunda, böyle bir etki nin kaynagı
olarak onunla bir ka nun koyucu ya da bir general ile ilg ilendiginden
daha az ilgilenir.29

Derginin belirli yasal gelişmeler ve askeri olayları barındırdığı


kadar " önemli kişilerle ilgili makaleleri" de içereceği varsayılmıştı,
ancak dergi biyografinin diğer biçimlerinde çok önemli olan ka­
rakter ve kişilik sorularını araştırmaktan ziyade, bu " önemli kişi­
lerin" kamusal hayatı etkileme biçimleriyle ilgiliydi.

Marksist Tarih ve Biyografi Sorunu

1 8 . yüzyılın sonları ve 1 9 . yüzyıl, insanlığın tarihine yön veren


ve toplumların geçtiği evreleri birbirinden ayıran örüntülere, geli­
şim yasalarına veya temel yapılada dair farklı teorilerin neşvünema
bulduğu bir dönem oldu. Tarihyazımı ile ilgilenenler için, bu genel
teorilerin en etkili olanı, Marx ve Engels'in öne sürdüğü ve tarihte
sınıf mücadelesinin önemini merkeze koyan materyalist tarih an­
layışıydı. Marx'a göre, toplumsal değişimin ve gelişimin niteliğini
TARIH YAZARLARI VE BIYOGAAFI SORUNU 23

açıklayan şey, işgücü ve kaynakların düzenleome ve kontrol edil­


me biçimlerinin değişmesiydi. Fikirlerio ya da inanç sistemlerinin
değişmesiyle toplumsal evrelerin tanımlanabileceğini ve toplumsal
değişimin açıklanabileceğini savunanlara karşı çıkan Marx, insan
düşüncesinin niteliğini belirleyen şeyin diğerlerinin aksine toplum­
sal varoluş olduğunda ısrarcıydı. Toplumsal yapı ve gelişime dair
sorularla öncelikle ilgili olan her yaklaşım gibi, Marksizm de dik­
kati bireylerin incelenmesinden ve biyografiden uzaklaştırıyordu.
Feodalizmin doğası, kapitalizme geçiş ve sanayileşmenin toplum­
sal yapılar ve gruplar üzerindeki etkisi gibi ekonomik ve toplumsal
süreçler Marksist tarihçiler için en önemli olan şeydi.
Bizzat Marx'ın ya da sonra gelen Marksist akademisyenlerin
biyografiye hiç ilgi duymadıkları anblamına gelmez bu. Marx, ta­
rihe Cariyle gibi " büyük adamlar" üzerinden yaktaşılmasını da,
önemli liderler ve mucitlerin başarılarının övülmesinin tarihin gö­
revi olduğu düşüncesini de kati surette reddediyordu. Ancak Marx,
" İnsanlar koşulları yarattığı kadar koşullar da insanları yaratır"
düşüncesindeki ısrarıyla, bireysel yaşamlar hakkında düşünmek
için Carlyle'ınkine alternatif bir yol sunuyordu. Marx'ın " İnsanlar
kendi tarihlerini yaratırlar ama bunu öylece arzu ettikleri şekilde
yapmazlar; kendi seçtikleri değil, doğrudan verili olan ve geçmişten
aktarılmış koşullar altında yaparlar" sözü, hem Marx'ın bireylere
kendi yaklaşımının temelinde yer alıyordu hem de sonra gelen ve
Marksist olmayan tarihsel biyografi yazarları için çok etkili oldu.30
1 9. yüzyılın sonlarında, tarihte bireyin rolü ile ilgili sorular Na­
polyon ve Bismarck gibi liderlerin büyük önemine dair düşünce­
lerini, kapitalizme geçiş süreciyle ilgili daha geniş bir analiz içine
yedirmenin yollarını arayan pek çok Marksist tarihçiyi rahatsız
ediyordu. Rus tarihçi ve teorisyen G. V. Plekhanov, bu soruyu Ta­
rihte Bireyin Rolü başlıklı makalesinde uzun uzadıya tartışmıştı.
Plekhanov'a göre büyük bir adam " kişisel nitelikleri büyük tarih­
sel olaylara bireysel özellikler kattığı için değil, zamanının büyük
toplumsal ihtiyaçlarına, genel ve özel nedenlerin sonucu olarak
ortaya çıkan ihtiyaçlara en iyi şekilde hizmet etmesini sağlayan ni­
teliklere sahip olduğu için" büyüktür.Jl
24 BIYOGAAFI VE TARiH

Plekhanov kendi iddiasını savunurken, Cadyle'ın büyük bir


adamın diğerlerinden daha ileriyi görebildiğine ve daha güçlü ar­
zuları olduğuna dair düşüncesini över. " Carlylecı bir kahraman "
der Plekhanov, "şeylerin doğal akışını durdurabilmesi ya da de­
ğiştirebilmesi anlamında değil, bu kaçınılmaz ve bilinçsiz akışın
bilinçli ve özgür ifadesi olan eylemlerde bulunması anlamında bir
kahramandır. " 32
20. yüzyıl boyunca birçok Marksist tarihçi önemli biyografiler
yazdı. Bazı durumlarda bu bireysel bir tercih olmaktan çok, bi­
yografinin popülerliğinin bir sonucuydu. Örneğin Isaac Deutscher
ilk biyografisi Stalin: A Political Biography'yi, Stalin üzerine bir
biyografinin planlamış olduğu Sovyetler Birliği eleştirel tarihinden
çok daha fazla okuoacağına onu ikna eden yayıncısının ısrarıyla
yazmıştır.33 Deutscher daha sonra, yoğun hayranlık duyduğu Troç­
ki'nin, otobiyografisi Rayatım'da ortaya koyduğunu düşündüğün­
den daha sıcak bir portresini çizmek adına, onunla ilgili kapsamlı
bir biyografi de yazdı. Deutscher " tüm zamanların en önemli dev­
rimci liderlerinden biri, önde gelen bir savaşçı, düşünür ve şehit"
olarak kabul ettiği birinin resmini sunmayı istiyordu. Troçki ile
ilgili tartışmasında, Rus komünizminin gelişiminin Stalin'in ikti­
dara yürüdüğü vesiyonuna muhtemel bir alternatifini de ortaya
koymak istiyordu. 34 Deutscher'ın yazdığı anıtsal biyografi onlarca
yıl baskıda kaldı ve ya Troçki'ye ya da Sovyetler Birliği'nin ilk yıl­
larına ilgi duyan herkes için temel bir eser haline geldi. ironik bir
şekilde, eserin muazzam kapsamı ve gücüne bir yana, Troçki'yle
sıkı sıkıya özdeşleşmesi Deutscher'ın eleştirel analiz sağlama yetisi­
ni azaltır; doğrusu, bu biyografiyi kahramana tapınma eseri olarak
gören bazı tarihçiler de vardır ancak bu, eleştirel tarih yazarlığı
hakkındaki mevcut fikirlerle uyumlu değildir.

20. Yüzyılda Biyografi ve Tarih

Tarihçilerio 20. yüzyıl boyunca biyografiyi nasıl gördükleri ve


onun hakkında nasıl düşündükleri sorusu karmaşık bir sorudur.
Biyografinin tarih bünyesinde taşıdığı önem üzerinde her zaman
TARiH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 25

duran tarihçiterin yanı sıra, biyografinin bireylere çok fazla vurgu


yapma ve daha geniş tarihsel süreçleri ihmal etme eğiliminden kor­
karak ona karşı çıkan çok sayıda tarihçi de vardı. Biyografi yaz­
manın sıklıkla tarih yazmaktan daha kolay olduğu, çünkü siyasal
kurum ve partilerin, ekonomik ve sosyal yapıların ve gelişimierin
karmaşık ve incelikti analizi gibi tarih için şart olan işlere giriş­
mektense bir kişiyle mutabık kalmanın daha kolay olduğu yay­
gın düşüncesi de bu fikri destekler. Bu nedenle genellikle tarihin
bir parçası olarak kabul edilmesine rağmen, biyografi genel ola­
rak daha alt düzey bir tarih biçimi olarak küçümseniyordu. Öte
yandan bu türü en çok eleştirenter de dahil, pek çok tarih yazarı
kariyerinin bir noktasında biyografi yazmıştır. Burada genellikle
bir denge meselesi vardır: Az sayıda tarih yazarı biyografinin bi­
raz olsun işe yaradığı düşüncesini tamamen reddeder; çoğu ise,
bireylerin motivasyonları ve belirli olayların anlamları açısından
hiç değilse bir kavrayış sunduğunu kabul eder. Fakat çoğu tarihçi
biyografideki bireysel güdü ve eylemiere vurgunun, dikkati geri
plandaki toplumsal ve ekonomik nedenler ile siyasi gelişmelerle il­
gili daha kapsamlı ve daha önemli sorulardan uzaklaştırmasından
korkar. Denge zaman içinde önemli ölçüde değişmiştir ve kuşku­
suz yine değişecektir. Ancak değişen bu dengenin kaydını okuma­
nın kendisi bazen oldukça zordur çünkü geçmiş düşünce ve bakış
açıları farklı biçimlerde temsil edilebilir. Bu tespitin doğruluğu
Marksizm ile ilgili olarak açıkça görülebilir. Biyografinin hem son
derece popüler olduğu hem de çok önemli olarak görüldüğü günü­
müzde, Marksist tarihçiliğin mahiyetini ve değerini açıklamak ve
değerlendirmekle ilgilenenler, bizzat Marx'ın biyografi hakkında
düşündüğü ve onu ele almak için sunduğu yöntemlerin kapsamını
vurgularlar. Buna karşılık aynı konuda 20. yüzyılın ortalarında
yazılmış kitaplar, Marx'ın biyografiye yaklaşımından neredeyse
hiç söz etmez.
Aynı tespit 20. yüzyılın ilk yarısında çok önemli ve etkili olan
Fransa'daki Annales grubu ile ilgili olarak da yapılabilir. Annates
ile bağlantılı olanlar, yalnızca ekonomik gelişmeleri değil, tarihsel
coğrafya ve antropolojiden gelen kavrayışları da içerecek biçim-
26 BiYOORAFI VE TARIH

de tarihin sınırlarını genişletmekle ilgileniyorlardı. Olayları vur­


gulamayı reddeden bu yazarlar, daha çok toplumsal örgütlenme,
faaliyet ve inançların daha uzun erimli biçimlerine bakıyorlardı.
Mentalitelere (yani genel bakış açıları ve zihinsel çerçevelere) olan
ilgileri, Annallsderin birçoğunun aynı zamanda psikolojiyle ve psi­
kolojinin, eski toplumlardaki entelektüel bakış açılarını ve duy­
gusal yapıları anlamaya sunacağı katkılarla da ilgilendikleri anla­
mına geliyordu. Ancak bu kesinlikle bireysel düzeyde değil, daha
genel düzeyde yapılması gereken bir şeydi: Lucien Febvre La Terre
et revolution humaine isimli kitabında "insan değil, asla insan de­
ğil, insan toplumları, örgütlü gruplar" diyordu. Kendisinin, Marc
Bloch'un ve onlarla ilişkili olanların sonraki eserlerinde belirgin
olan bir tür slogandı bu.35
Gel gelelim yakın bir geçmişte Annalistler biyografi, özellikle
de otobiyografi sorununu yeniden düşünmeye başladılar. Bilhassa
tarihçileri giriştikleri tarihsel araştırma ile kendi yaşamlarını ilimi­
lendiren otobiyografik makaleler yazmaya teşvik etmesi bakımın­
dan Pierre Nora'nın çalışmaları merkezi yer teşkil etti ( Bu yaklaşım
4. Bölüm'de daha ayrıntılı tartışılacaktır. ) . Bu makalelerin birkaçı,
öncü kitabı Essais d'ego-histoire'da yayımiandı ve o zamandan bu
yana, yaşamları ve çalışmaları arasındaki yakın bağlantı hakkında
uzun uzadıya yazan bir dizi başka tarihçi de olmuştur. 36
Yakın geçmişte Annalistlerin biyografik yaklaşırnlara gösterdik­
leri bu ilgiyle birlikte, biyografinin Annates'in ilk çalışmalarındaki
yerine de yeni bir vurgu yapılmaya başladı. Bu yüzden Annates
için çok merkezi olan mentalitelerin keşfi, tıpkı bazı mikrotarih
biçimlerinde söz konusu olduğu gibi, biyografiye açılan yol olarak
görülmüştür. Öte yandan Annalistler tarafından yapılan çalışma­
ların bazılarına artık biyografi çerçevesinden de bakılmaktadır. Bu,
Lucien Febvre'in Martin Luther ile ilgili çalışması için geçerlidir
örneğin. Febvre'in bizzat kendisi, Un destin: Martin Luther isimli
kitabının bir biyografi değil, daha ziyade birey ve grup arasında­
ki ilişkiyi keşfetme ihtiyacının yarattığı sorunun bir analizi oldu­
ğunu savunuyordu. Luther'in hayatında kritik yıllar olan 1 5 1 7-
35 arasına ve endüljans konusuna yoğunlaşan Febvre, Luther'in
TARiH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 27

ilk yılları, Katolik Kilisesi ve V. Charles'la çatışması, köylülük ve


Lutheranizmin kurulması konularında çok az bilgi sunar. Ancak,
daha sonraki yazarlar bu çalışmayı alışkanlıkla biyografi olarak
tanımlarlar. Bahsettiğimiz dönemde bu tanımlama kolay bir şey­
kilde yapılmıştır, çünkü artan sayıda biyografi toplumsal ve ente­
lektüel ilişkilere dair bu sorulara odaktanmaktadır ve biyografinin
bireyin yaşamının her veçhesindeki ayrıntıları eşit biçimde ele al­
maya ihtiyaç rluymadığı kabul edilmektedir.37 Böylece ekonomik,
toplumsal, dini ve entelektüel yaşamın uzun vadeli örüntülerine
tarihin yeniden odaklanabilmesi için vaktiyle biyografiden kaçınan
bir tarih yaklaşımına, tam da yerinden etmek istediği bu biçimin
tarihinde mümtaz bir konum verildi.
Bireysel öykülerin Analistler arasındaki belirgin reddi, toplum­
sal ve ekonomik tarihle ilgilenenlerin pek çoğu arasında tipik bir
tutum iken, 20 . yüzyılın ortalarında giderek daha yaygın hale gel­
di. Biyografiyi müdafaanın bir azınlık tarafından benimsenen bir
tutum olduğu, insan davranışının dış baskılar ve güçler tarafından
belidendiği düşüncesini kabul edenlere karşı biyografiyi ve bireyin
rolünü savunanların söylemlerindeki savunmacılıkta belirgin hale
gelir .ıs Sözgelimi Butterfield'in "Taihte Bireyin Rolü" konusundaki
.

konuşma ve makalelerinde yaptığı tespitte bu savunmacılık bariz­


dir. Sıradan insanların ataları hakkında bilgi sahibi olma arzusu,
yani Butterfield'in " tarihe duyulan ana ilgi " dediği şey, artık yal­
nızca tarihi popülerleştirenlerin ellerinde varlığını sürdürebilecek
duruma iken, bilimsel teknikiere yönelik heyecan akademik tarihi
"cebir benzeri bir şeye" dönüştü �ebilecektir. Buna karşı Butterfield
şu vurguyu yapar:

Tarihsel olayların doguşu insanlarda yatmaktadır. Düşü ncelerin


gerçek dogumu insan beyninde meydana gelir. Bunun nedeni, insanla­
rın canlılıga sahip olmasıdır. T arihçilerin bakış açısından d ünyayı dön­
düren budur ( . . ) Ekonomik faktörler, mali d u rumlar, savaşlar, siyasi
.

krizler hiçbir şeye neden olmaz, hiçbir şey yapmaz; soyut terimler ve
uygun stenografi pa rçaları dışında hiçbir şekilde var olmaz ( . . . ) Tarihi
yapan insanlardır. 39
28 BIYOGRAFi VE TARIH

Biyografinin tarihin bir parçası olarak kabulüne karşı çıkan


eşit derecede güçlü sesler bulmak kolay değildir çünkü genellikle
biyografinin tarihyazımı ya da yorumunda önemli bir role sahip
olarak görmeyenler, onu düpedüz yok saymışlardır.40 Tek bir birey
üzerinde yoğunlaşan biyografinin, tarihten çok daha basit ve daha
az titiz ya da talepkar olduğuna dair yaygın bir görüş vardı; biyog­
rafi işine girişrnekten şiddetli biçimde men edildiklerini hatırlayan­
ların pek çoğubu görüşe atıfta bulunur. Bu genel anlayış o kadar
yaygın olarak paylaşılıyordu ki, resmi olarak ifade edilmeyi çok az
gerektiriyordu. Bu sebeple, 20. yüzyılın ortalarının tarihinin doğa­
sına dair en çok okunan genel tartışmaların ikisinde, biyografiyi
reddetmek için iki cümleden daha fazlasına tenezzül edilmemiştir:
E. H. Carr'ın Tarih Nedir ( 1 964) ve Geoffrey Elton'ın The Practice
of History ( 1 967) isimli kitaplarında durum budur örneğin. Hem
Carr hem de Elton, biyografi yazan büyük tarihçiler grubu içinde
yer alır. Bununla birlikte, Carr bireylerin yaşamiarına odaklanma­
nın, kitle içindeki yapıların ve insanların önemine kıyasla, bireyle­
rin rolü ve önemini abartmaya meylettiğini savunuyorduY Elton
ise bireylerin önemini kabul ediyordu ancak önceliğin kurumlara
verilmesi gerektiğinde ısrarcıydı. Ayrıca, biyografiye odaklanılma­
sı halinde disipline uymayacak biçimde tarihe edebi bir yaklaşım
getirme riskinden kaygı duyuyordu.42
Buna rağmen biyografi tarihin, özellikle de genellikle üstünlük
iddia eden siyasi tarihin ayrılmaz bir parçası olmaya devam etti.
Hem İngiltere'de hem de ABD'de, büyük siyasi liderlerin ayrın­
tılı biyografileri tarih derslerinde her zaman zorunlu okumaydı.
Esasında büyük siyasi biyografiler genelde, aynı dönemde üretilen
diğer tarihsel çalışmalar tedavülden kalktıktan çok sonra da okun­
maya ve incelenmeye devam etmektedir. Örneğin İngiliz tarihin­
de John Morley'nin üç ciltlik Gladstone biyografisi, Moneypenny
ve Buckle'ın beş ciltlik Disraeli biyografisi 20. yüzyılda da baskı
yapmaya ve 1 9. yüzyıl tarihi öğrencileri için zorunlu okuma ol­
maya devam etti. 20. yüzyıl boyunca siyasi liderlerin mükemmel
biyografilerinin (John Griggs'in Lloyd George biyografisi, David
Marquand'ın Ramsay Macdonald biyografisi ve Jose Harris'in Be-
TARIH YAZARLARI VE BIYOGRAFI SORUNU 29

veridge biyografisi biyografilerin), tarihçiler açısından temel oku­


malar olduğu ortaya çıktı. Hala da böyledir bu.
1 960 ve 1 970'lerde postyapısalcılığın ortaya çıkmasıyla faz­
lasıyla baskın hale gelen dilin ve kültürel kodlamayı anlamanın
önemine yapılan vurgu biyografinin bu düşük statüsünü pekiştirdi.
Burada önemli olan zaten pek ilgiye mazhar olmayan biyografiye
açıkça saldırlması değil, müeffili yerinden eden ve metinde saklı
olan anlamlara yoğunlaşan okumaların ve metinleri düşünmenin
yeni yollarının ortaya çıkmasıdır. Benliğin tekil ya da tutarlı bir
varlık olduğu şeklindeki geçmiş düşüncelerin eleştirilmesi ve birey
benliğinin kendi iradesine göre hareket edebilen, özerk bir varlık
olduğu düşüncesinin kurgusal bir inşa olduğu ısrarı bu yeni oku­
ma yaklaşırnma eşlik etmekteydi. Bu çerçevede en ilgi çekici olan
şey yazarın fikrini eleştirmekti ve burada kilit metin Barthes'ın
"Yazarın Ölümü" metni idi. Bu metin mecazi bir olayı, " Yazarın
ölümünü " bir metnin özgün anlamının kaynağı olarak ilan ediyor­
duY Barthes her edebi metnin birden çok anlamı haiz olduğunu
savunuyordu; eserin sernantİk içeriğinin ana kaynağı yazar değildi.
Hem kendi bilgi dağarcıkları ve kültürel konumlarından hem de
metnin bir dizi farklı söylem biçimi, farklı bilgi biçimi ve farklı
güç yapısı içindeki konumuna dair düşüncelerinden yararlanarak
metni anlamlı kılan, okurlardı. Bireysel yaşamlarla ilgili meseleler
bu çerçeveyle hiç ilgili değildi ve giderek daha alakasız ve önemsiz
hale geliyormuş gibi görünüyordu.
Ancak burada bile biyografi tamamıyla yok olmadı. Aksine
bizzat Barthes bile, 1 9. yüzyıl Fransız tarihçisi Michelet üzerine
çalışmasıyla biyografinin bir türüne girişmiş oldu. Barthes kitabın
Michelet'nin düşüncesinin ya da yaşamının tarihi değil, ona yeni­
den tutarlılık katma ve yaşamının yapısını "ya da, daha da iyisi:
takınnlar tarafından örgütlenmiş bir ağı " ele geçirme çabası oldu­
ğunda ısrar ediyordu. Daha çok Michelet'nin tarihyazımı pratiğini
yaşamındaki belirli dönem ve olaylarla, fiziksel sağlığıyla ve kişilik
özellikleriyle ilintilendiren bu bu çalışmada kronoloj ik aniatı iddi­
ası hiç yoktu. Geleneksel bir biyografi olmamakla birlikte, açıkça
bireysel bir yaşam üzerine, o yaşamın önemini Michelet'nin tarihi
anladığı ve yazdığı biçimde vurgulayan bir çalışmaydı.44
30 BiYOGRAFI VE TARiH

Tarihte Biyografinin Rolü Hakkında


Değişen Düşünceler

Beşeri ve sosyal bilimlerde bir " biyografik dönemeç" yaşandığı


düşüncesi yalnızca son onyılda tartışma konusu edilmesine rağmen,
hiç değilse 1 970'lerin başından itibaren tarihçiler arasında biyog­
rafiye yaklaşımda değişiklikler olduğu görülebilir. 70'lerde bir dizi
tarihçi, bireysel yaşamların daha geniş tarihsel izlek ve gelişmeleri
aydınlatma yeteneği konusunda ısrar etmeye başladı. Bu yaklaşım­
la ilgilenen tarihçiler, yasal ve toplumsal kurumlar ile geniş ölçekli
toplumsal, ekonomik ve siyasi gelişmelerin belirli birey ve grupların
yaşamları üzerindeki etkisini göstererek, bireysel yaşamlarla daha
geniş bir tarihsel bağlaını bir araya getirmek istiyorlardı. Mikrota­
rihçiler gibi onlar da toplumsal değişimin belirli kurum ve biçimle­
rinin, belirli bireyler tarafından nasıl aniaşılıp müzakere edildikleri
tahlil edildiğinde genellikle çok daha iyi anlaşıldığını savunuyor­
lardı. Bu nedenle pek çok tarihçi biyografinin giderek daha büyük
oranda, " bireylerin yaşam imkanları üzerinde siyasi, ekonomik,
kültürel, toplumsal ve kuşaklara dair süreçlerin göreli gücünü de­
ğerlendirmeye yarayabilecek benzersiz bir lens" ya da daha sonra
gelecek tarihçiterin belirli bireylerin kendilerini nasıl anladıklarını
ya da yapılandırdıklarını ve de yaşamlarını ve toplumlarını nasıl
anlamlandırdıklarını görmelerini sağlayan bir prizma sağladığını
düşünüyorduY
Biyografiye dair bu görüşü açıklayan genel tarih çalışmala­
rı 1 990'lara kadar ortaya çıkmadı. Belirli tarihçiterin daha geniş
tarihsel kalıpları ayırt etmek için kendi çalışmalarını biyografi ve
tarih ile ilintilendirme, bireysel bir yaşamdan yararlanma biçimine
dair tartışmaları ise 1 970 ve 1 980'ler boyunca belirginlik kazan­
mıştı. Örneğin Kathryn Kish Sklar'ın epey takdir edilen Catharine
Beecher: A Study in Domesticity ( 1 973 ) isimli kitabı, bu türdeki
öncü çalışmalardan biriydi. Sklar, kendi kitabında, 1 9 . yüzyılın
ortalarını bir kadının yaşamı üzerinden incelediği konusunda ıs­
rarcıydı: " Bu kitap, aynı zamanda kadınlar ve Amerikan toplumu
arasındaki ilişki hakkındaki önemli soruları ortaya çıkarmak ve
TARiH YAZARLARI VE BiYOGRAFi SORUNU 31

ayırt etmek amacıyla kişinin hayat hikayesinin yoğunluğunu ve


motivasyonel dürtülerini kullanma çabasıdır. "46 Mary S. Han­
man'ın Victorian Murderesses isimli kitabı, bu yaklaşımı bir dizi
biyografik makale aracılığıyla kolektif bir şekilde geliştiren bir
başka önemli ve öncü çalışmaydı. Konularının belirli karakterleri­
ni ya da koşullarını görmezden gelmek istememekle birlitke, Hart­
rnan bu sıradışı kadınların yaşamlarının nasıl "daha tipik kadın
emsallerinin yaşamiarına bağlı " olduğunu ve 1 9. yüzyılda pek çok
kadının karşı karşıya kaldığı bazı ailevi gerilim ve çatışmalara ışık
tutmaya nasıl hizmet ettiklerini vurgulamak istediğini açıkça söy­
lemekteydi. 47
Bu yeni yaklaşımın en net biçimde kadınlarla ilgili çalışmalar­
da belirgin hale gelmesi hiç de şaşırtıcı değildir. 1 970'lerin başın­
da kadın tarihinin ortaya çıkışı, kadınların tarihsel deneyimlerine
yönelik ilgi ve araştırmada büyük bir artışı beraberinde getirdi,
bireysel yaşamlar üzerine ayrıntılı çalışmalar da, kadınların özel ve
aile yaşamlarının niteliği ile özel ve kamusal faaliyetleri arasındaki
ilişkiyi anlamanın bir yolunu sundu. Fakat biyografi, hem zulüm
hem de ayrımcılığa uğramış marjinal gruplarla ilgili diğer tarih tür­
lerinin ortaya çıkışında, yani Siyah ve Afroamerikan tarihi ve post­
kolonyal tarihin bazı alanlarında da önemli rol oynadı. Afroameri­
kan biyografisi söz konusu olduğunda, Nathan Huggins herhangi
bir siyah biyografisinin tasvir edilen yaşamdan " daha geniş ırksal
ve toplumsal bir anlama sahip olduğunu, yaşamın reform ihtiya­
cını örneklendirmeye" ve bireylerin kendilerini görme ve anlama
biçimleriyle ilgili olduğu kadar köleliğin ve Afroamerikan geçmişin
etkisiyle de ilgili daha derin sorular yöneltıneye ittiğini savunur.48
1980 ve 1 990'larda Sklar, Hartman ve Huggind'inkine benzer
bir yaklaşım birkaç yüzyıl boyunca işçi, asker ve zanaatkarların ya­
şamlarına uygulanmıştı. Bu çalışmaların birçoğu, Carlo Ginzburg
ve Giovanni Levi'nin çalışmalarının bir sonucu olarak 1 970'lerde
İtalya'da ortaya çıkan mikrotarihle yakın benzerlik taşır ve aslın­
da onun bir parçası olarak görülebilir. Ayrıca, Amerikan ve İngi­
liz tarihi üzerinde çok etkiliydi. Buna karşılık Clifford Geertz'in
etnografik yaklaşımından etkilenen mikrotarih ilgilileri "oldukça
32 BiYOGRAFi VE TARIH

sınırlı olguların -bir köy topluluğu, bir grup aile, hatta tek bir ki­
şinin- son derece yakın mesafeden analizi" üzerinde yoğunlaştı­
lar.49 Mikrotarih ile yeni biyografi tarzları arasındaki benzerlikler,
bireysel yaşamların, geçmişte tarihçilerio göz ardı etme eğiliminde
oldukları gruplara ışık turabildiği durumlarda, açıkça belirgindi;
bazı tarihçiler ise mikrotarihin az bilinen bireylerin yaşamlarını
biyografiden daha iyi tanımladığını savunmaktadırlar.50 Ancak
daha sonraki bir bölümde enikonu savunacağım gibi, daha önemli
görünen şey daha ziyade bazı mikrotarih biçimlerinin yaklaşımı
ve kaygısı ile biyografinin yaklaşımı ve kaygısı arasındaki benzer­
liktir, çünkü her ikisi de daha geniş bir toplumun işleyişini birey
aracılığıyla göstermek ister. Biyografinin bu kullanımı kadın tarihi­
nin ilk aşamalarında açıkça görülürken, postkolonyal ve ulusötesi
tarihlerde son birkaç yıl içinde bariz hale gelmiştir, çünkü tarih­
çiler kültürler arasında yaşayan ya da toplumlarının ırksal, etnik
ve dinsel beklenti lerine karşı gelen marjinal insanların yaşamlarını
keşfetmeye dönük ilgilerinde belirli bireylere yönelmişlerdir.5 1
Son on yıl içinde, tarihte biyografinin önemine dair bu yeni ve
kapsayıcı anlayış, tarihin mahiyetini ve pratiğini tanımlamak iste­
yen bazı genel çalışmalarda belirgin hale gelmiştir. Örneğin Lud­
milla Jordanova, son zamanlarda yayımlanan History in Practi­
ce'inde biyografinin farklı ve önemli bir tarih biçimi olduğunu ileri
sürerek, " bütüncü tarih" olarak adlandırır ve geçmiş için önemli
kavrayışlar sunduğunu belirtir. Kişiyi "analizin birimi olarak" ele
almanın, "yaşam süresini doğal bir zaman dönemi olarak kabul
ederken, bireysel varlığı vurgulayan ve bireyi çeşitli tarihsel güç­
lerin kesiştiği bir nokta olarak gören oldukça özel bir tarihsel
yaklaşımı benimsernek olduğunu" öne sürer. Bu şekilde, biyogra­
finin farklı türdeki bir dizi tarihsel alanın ve yaklaşımın ötesine
geçme ve diğer tarihsel yaklaşımların yapamadığı biçimlerde bir
araya getirme yeteneği vardır.52 Biraz farklı ancak daha da büyük
bir iddiada bulunan Shirley A. Leckie, biyografinin sürekli değişen
bir dünyada giderek daha büyük bir role sahip olduğunu savunur:
"Dünyamız küçüldükçe ve toplumlarımız farklılaştıkça, salt nüfus
sayımı verilerine olanak tanıyan ve yüzünü demografik tablolara
TARiH YAZARLARI VE BIYOGAAFI SORUNU 33

çeviren biyografi, yeni grupların hikayelerini ulusal kumaşımıza


dokuyan bir araç haline gelecektir. " 53
Yeni tarihçilecin tümü biyografiye o kadar önemli bir yer ver­
meyecektir. John Tosh, The Pursuit of History isimli kitabında
"The Problem of Biography" adını verdiği şeye birkaç sayfa ayır­
makla birlikte, biyografinin tarihsel önemi ve değerine daha az
inanır. Bir bireyin kamusal eylemini geniş bağlarnından soyudayan
biyografinin bozulmaya her zaman teşne olduğunu kabul eder, an­
cak yine de biyografinin güdü ve amaca odaklanması yoluyla ta­
rihçiye sunacak çok şeyi olduğunda ısrar eder. Biyografi, ellerinde
muazzam güç toplayan bireylerin yanı sıra, şahsen özel önemde
olmasa da "geçmişin başka türlü karanlık bir yönünü" aydınlar­
maya yardım edebilen bireyler üzerine ayrıntılı bir araştırma yapıl­
masına izin verir. Ayrıca biyografik araştırma birincil kaynakların
eleştirel kullanımı bakımından da önemlidir, zira hangi zamanda
ve hangi koşullarda belirli eylemlerin İcra edilip belgelerin üretildi­
ği konusunda araştırınacıya yardımcı olur.54 Ancak biyografinin ne
sunabiieceği ile ilgili bu öneriler, Jordanova'nın yaptığı gibi biyog­
rafinin sunacak farklı ve benzersiz kavrayışları olduğunu savunan
bir görüşten çok, " (biyografiyi) tamamen gözden çıkarmamak için
iyi gerekçeler" olduğunu ortaya koymak için ileri sürülmektedir.
Tarihte biyografinin hem önemine hem de kısıtlarına dair en
açık ifadelerden biri, Adolf Hitler'in önemli bir biyografisinin ya­
zarı olan Ian Kershaw'a aittir. Tosh gibi Kershaw da biyografinin
"eylemlerin arkasındaki güdüyü ve bazen anlık öneme sahip ka­
rarların nasıl alındığını aydınlarmaya yardım" edebilmesini vurgu­
lar ve bireyin eylemlerinin can alıcı olabileceği belirli olaylar ya da
kısa vadeli gelişmeleri ele alırken bu türün sunabilecek bir şeyleri
olduğunu düşünür. Ancak Kershaw'a göre biyografi, tarih malika­
nesinde yalnızca bir odadır ve uzun vadeli tarihsel dönüşüm süreç­
lerini anlamada, hatta aydınlarmada yardımı dokunmaz. 55
Burada hem Tosh hem de Kershaw'ın Jordanova ve Leckie'nin
önerdiğinden farklı bir biyografi modeliyle, dolayısıyla biyografi
ve tarih arasındaki ilişkiye dair çok farklı bir anlayışla çalıştıkla­
rını belirtmek gerekir. Kershaw, hem biyografi ile ilgili genel tar-
34 BIYOGRAFI VE TARiH

tışmaları hem de Hitler ile ilgili çalışmasında, bireyler ve içinde


yaşadıkları toplum arasındaki yakın bağiantıyı görme ihtiyacının
altını çizer. Yine de ona göre biyografinin önemine dair tartışma,
bireyin tarihteki rolü sorusuna ve dolayısıyla önemli ve güçlü in­
sanların görüşleri, motivasyonları, eylemleri ve faaliyetine ne ka­
dar tarihsel ağırlık isnat edilebileceği sorusuna doğrudan bağlıdır.
Kershaw biyografi öznelerinin önde gelen erkeklerin ya da -söy­
lediği gibi, arada sırada- kadınların oluşturacak olmasını doğal
karşılar. Tosh da esas olarak siyasi biyografi ve baskın bir figürün
yaşamını anlamanın, o figürün önemli rol oynadığı politikalar ya
da dönemleri anlamaya ne ölçüde yardım edebildiği ile ilgilenir.
Ancak biyografinin kapsamının sınırlamalarındaki ısrarları göz
önünde tutulsa dahi hem Tosh hem de Kershaw, biyografiye genel
tarihsel metinlerio yazarlarının yarım yüzyıl önce verdiğinden çok
daha büyük bir tarihsel rol atfeder; ikisinin de konumu, tarih ve
biyografi arasındaki örtüşmeye ve hem geçmiş hem de günümüz
toplumlarını anlamanın bir yolu olarak biyografinin önemine gü­
nümüz tarihçilerinin gösterdikleri yoğun ilgiyi yansıtır.
B i r Biyog rafi Tarih i

G i riş

Tarih ve biyografi arasındaki ilişkiyi her anlama girişimi, yal­


nızca bir bilgi ve anlayış biçimi olarak tarihin doğası hakkında
değişen düşünceleri değil, biyografinin değişen anlaşılma, düşünüi­
me ve yazılma şekillerini de göz önüne almalıdır. Bu değişimler,
yaşamların sunulma biçimleri veya özellikle bireysel yaşamların
biyografi yazarlarının araştırınayı tercih ettikleri ya da herhangi
bir tartışma açısından uygunsuz buldukları boyutlar bakımından
düşünülebilir. Yaşam nasıl aniaşıimalı ve tasvir edilmeli sorusu yal­
nızca biyografi yazanlar için değil, okuyanlar için de önemlidir.
İki tarafın görüşleri her zaman aynı olmamıştır. Bu yüzden, biyog­
rafinin 1 7. yüzyılın sonlarından günümüze kadar kapsayabileceği
bireysel yaşam alanlarında çok belirgin değişimler görülebilmesine
rağmen okurlar, öznesinin özel ya da mahrem yaşamı ele alınırken
ya çok fazla şeyi ortaya çıkarırmış ya da uygun basiret ve edep­
ten yoksunmuş gibi görünen bir biyografiye bazen itiraz bayrağını
yükseltmişlerdir.
Modern biyografi tarihinin en önemli özelliklerinden biri, ken­
di içinde ayan beyan olan özel yaşama karşı sergilenen tutumun
36 BiYOGRAFI VE TARiH

değişmesidir. Bu yalnızca, tartışılan bir konu olan kişinin yaşamı­


nın boyutlarıyla değil, daha geniş pencereden bakıldığında, "özel"
sözcüğüne biyografi bağlamında atfedilen anlam kaymalarıyla il­
gili olarak da görülebilir. Şair John Dryden biyografi ve özel dünya
arasındaki bağlantının altını, " biyografi " terimi ve içeriğiyle ilgili
1 7. yüzyılın ta başındaki tartışmaların birinde kalınca çizmiştir.
Dryden tarihin pek çok insan ve kamusal eylemi ele almasına rağ­
men, biyografinin bireysel yaşamın "küçük eylemleri ve önemsiz
koşullarına " doğru bir inişi içerdiğini savunmuştur. Tarihte bir
devletin odalarına sokulursunuz, ancak biyografide

Kahromanın özel konutuno yönlendirilirsiniz: Onu çıplak halde gö­


rürsünüz ve en mohrem eylem ve konuşmalarına oşino kılınırsınız ( . . . )
Yaşamın şotofotı çekil i p alınmıştır: Zavallı makul hayvanı dagonın onu
soyd ugu kadar çıplak görürsünüz; tutkuları ve ohmoklıklorıylo to nışırsı­
nız ve Yarı Tanrı' nın aslında bir insan oldugunu keşfedersin iz. ı

Dryden'ın biyografinin özel yaşama odaklanma biçimine dair


anlayışına göre bu tür, kamusal figürleri, özellikle hükümdarları
ya da askeri !iderleri, devletin ya da yüksek makamların tüm tu­
zaklarından arındırılmış bir bağlamda, bireyin aslında olduğu gibi
gözüktüğü daha samimi ev ortamlarında ele alır. " Özel" olanla
ilgili bu anlayış sürdürüldü ve1 8. yüzyıl boyunca biyografik ilgi­
nin odağı hükümdarlar ve büyük devlet adamlarından uzaklaşıp,
yazarlar, sanatçılar, din adamları ve tam manasıyla devlet işleriyle
meşgul olmayanların yaşamiarına yöneldiği ölçüde, biraz farklı bir
anlayış ile daha da güçlendirildi. Samuel Johnson " hane içi mahre­
miyetle" uğraşmanın önemini vurgularken, ele aldığı kişilerin ça­
lışma yaşamından çok toplumsal yaşamlarını kastetmek istiyordu.
Johnson bu başlık altında onların ailelerinden söz ediyor ancak
arkadaşlıklarını, konuşmalarını ve boş saatlerinde keyif aldıkla­
rı şenlik biçimlerini keşfetmeye daha çok özen gösteriyordu. Ba­
zen bu şenlikler evin içinde düzenleniyordu, ancak han, otel ya
da kahve dükkanında olması da aynı şekilde muhtemeldi. Aileler­
den söz edilmesine karşın evlilik, cinsel ilişkiler ve ev yaşamının
BiR BiYOGRAFi TARiHi 37

asıl mahiyeti 1 8 . yüzyıldaki biyografilerde detaylarıyla nadiren


tartışılıyordu. 1 9 . yüzyıl boyunca, "özel " kavramı bir kez daha
değişti. Yaşamın ilk dönemlerine ve çocukluğa, biyografik kökeni
olan aileye, ebeveynterin etkisine ve bu ilk dönemdeki özel ve aile
hayatının karakterin oluşumu üzerindeki etkisine bir hayli dikkat
ediliyordu. Ancak birey ve ebeveynleri arasındaki ilişki tartışıla­
bilmesine rağmen, eşler ve çocuklar söz konusu olduğunda böyle
bir özgürlük mümkün değildi. Aksine, bireyin ev yaşamı hususun­
da ciddi bir keturoluk sergileniyordu ve evdeki mutsuzluk ya da
cinsel uygunsuzluğa dair herhangi bir ipucu, biyografik yaklaşım
için tamamen uygunsuz kabul ediliyordu. 20. yüzyılda psikolojik
sorular ve kimlik meseleleri biyografi yazarlarının ilgisini çekmeye
başladıkça, "özetin" anlamına ilişkin bütünüyle yeni düşünceler
öne çıktı. Böylelikle " özel ", bireyin samimi duygusal yaşamına,
içselliğe veya deruna dönük ilgiye ve kişinin kimlik anlayışına atıf­
ta bulunmaya başladı. Günümüzdeki pek çok okura göre " özel " ,
bireyin cinsel, duygusal v e ev yaşamının ayrıntılı bir tasvirini içerir.
Her şeyden önce, özel ve kamu yaşamların ilişkilenme biçimleriyle
ilgileniriz. Ancak "özel" anlayışımızın önceki yüzyıllardaki biyog­
rafilerde yeri yoktur.
Biyografik öznenin karakterinin ve kişiliğinin aniaşılma ve tar­
tışılma biçimlerinde de benzer değişimler görülebilir. 1 7. ve 1 8.
yüzyıllarda biyografi için çok önemli olan, bireyleri gerçekteki hal­
leriyle sunma ve karakterlerini enine boyuna göstermeye yönelik
ilgi, genellikle kişisel zaafların ve zayıflıkların yanı sıra biyografi
yazarlarının yere göğe sığdıramadığı cömert ve soylu niteliklerin
de takdimini içeriyordu. Ancak 1 9 . yüzyılda itibarın korunması
bütünü ortaya çıkarmaktan çok daha önemli görülmeye başlandı.
Bu nedenle bir bireyin düşüncesizliklerinin ve başarısızlıklarının
ortaya çıkarılması, öznelerini mümkün olan en iyi şekilde sunmak­
tan yana çıkarları bulunan biyografi yazarlarının dikkate alma­
ması gereken bir şey olarak görülmeye başladı. 20. yüzyılda, zaaf
ve başarısızlıkların dönüşü intikamla oldu. Lytton Strachey gibi
yazariara göre bunlar açığa çıkarılması gereken neredeyse en ilginç
ve en önemli yönlerdi. Fakat Victoria Dönemi'ne özgü saygınlık ve
Another random document with
no related content on Scribd:
“A FRESH AND CHARMING NOVEL.”
The Last Lady of Mulberry.
A Story of Italian New York. By Henry
Wilton Thomas. Illustrated by Emil Pollak.
12mo. Cloth, $1.50.
“By far the most complete and satisfying description that
has been given of life in the Italian quarter of New York....
Incidentally a very good novel, reasonable in its purpose
and character drawing, intricate in plot, and dramatic in its
action.”—Philadelphia Times.
“A breezy book. It ‘goes’ from start to finish, and the action
moves in a rich atmosphere, albeit that of the poorest of
New York’s alien colonies.... The best study of Italian life in
New York, and of its special environment that has ever
been drawn.”—New York Herald.
“Through a very cleverly contrived course of events the
complex life of the colony shines out in most resplendent
proportions.... The story is an exceedingly clever piece of
humorous writing.”—Pittsburg Chronicle-Telegraph.
“The author has evidently made a close study of the Italian
quarter and its people and customs, and has utilized his
knowledge to best advantage.”—Denver Republican.
“Character drawing and humor of an excellent quality.”—
Rochester Herald.
“Richly humorous, ‘The Last Lady of Mulberry’ is one of
the most enjoyable little romances we have recently read.
It presents a picture of the Little Italy known in all our
larger cities in a way that is more effective than any
number of serious dissertations.”—Providence News.
BOOKS BY ALLEN RAINE.
Each, 12mo, cloth, $1.00; paper, 50 cents.
Garthowen: A Welsh Idyl.
“Wales has long waited for her novelist, but he seems to
have come at last in the person of Mr. Allen Raine, who
has at once proved himself a worthy interpreter and
exponent of the romantic spirit of his country.”—London
Daily Mail.
By Berwen Banks.
“Mr. Raine enters into the lives and traditions of the
people, and herein lies the charm of his stories.”—
Chicago Tribune.
“Interesting from the beginning, and grows more so as it
proceeds.”—San Francisco Bulletin.
“It has the same grace of style, strength of description,
and dainty sweetness of its predecessors.”—Boston
Saturday Evening Gazette.
Torn Sails.
“It is a little idyl of humble life and enduring love, laid bare
before us, very real and pure, which in its telling shows us
some strong points of Welsh character—the pride, the
hasty temper, the quick dying out of wrath.... We call this a
well-written story, interesting alike through its romance and
its glimpses into another life than ours.”—Detroit Free
Press.
“Allen Raine’s work is in the right direction and worthy of
all honor.”—Boston Budget.
Mifanwy: A Welsh Singer.
“Simple in all its situations, the story is worked up in that
touching and quaint strain which never grows wearisome
no matter how often the lights and shadows of love are
introduced. It rings true, and does not tax the
imagination.”—Boston Herald.
“One of the most charming tales that has come to us of
late.”—Brooklyn Eagle.
BY ALBERT LEE.
12mo. Cloth, $1.00; paper, 50 cents.
IN APPLETONS’ TOWN AND COUNTRY LIBRARY.
The Gentleman Pensioner.
The scene of this admirable historical
romance is laid in the tumultuous England of
the sixteenth century, at the time when the
plots of the partisans of Mary Stuart against
Elizabeth seemed to be approaching a
culmination. The hero, Queen Elizabeth’s
confidential messenger, has a trust to
execute which involves a thrilling series of
adventures. This stirring romance has been
compared to “A Gentleman of France,” and it
is safe to say that no reader will find in its
pages any reason for flagging interest or will
relinquish the book until the last page has
been reached.
The Key of the Holy House.
A Romance of Old Antwerp.
“A romance of Antwerp in the days of the Spanish
oppression. Mr. Lee handles it in vigorous fashion.”—
London Spectator.
“This is a fascinating specimen of the historical romance at
its best, the romance which infuses energetic life into the
dry facts of history.”—Philadelphia Press.
BOOKS BY FRANK T. BULLEN.
The Log of a Sea-Waif.
Being Recollections of the first Four Years of
my Sea Life. Illustrated. Uniform Edition.
12mo. Cloth, $1.50.
The brilliant author of “The Cruise of the Cachalot” and
“Idylls of the Sea” presents in this new work the
continuous story of the actual experiences of his first four
years at sea. In graphic and picturesque phrases he has
sketched the events of voyages to the West Indies, to
Bombay and the Coromandel coast, to Melbourne and
Rangoon. Nothing could be of more absorbing interest
than this wonderfully vivid account of foks’l humanity, and
the adventures and strange sights and experiences
attendant upon deep-sea voyages. It is easy to see in this
book an English companion to our own “Two Years before
the Mast.”
Idylls of the Sea.
12mo. Cloth, $1.25.
“The ‘deep-sea wonder and mystery’ which Kipling found
in Frank T. Bullen’s ‘Cruise of the Cachalot’ is appreciable
again in this literary mate’s new book, ‘Idylls of the Sea.’
We feel ourselves tossed with him at the mercy of the
weltering elements,” etc.—Philadelphia Record.
“Amplifies and intensifies the picture of the sea which Mr.
Bullen had already produced.... Calm, shipwreck, the
surface and depths of the sea, the monsters of the deep,
superstitions and tales of the sailors—all find a place in
this strange and exciting book.”—Chicago Times-Herald.
The Cruise of the Cachalot,
Round the World after Sperm Whales.
Illustrated. 12mo. Cloth, $ 1.50.
“It is immense—there is no other word. I’ve never read
anything that equals it in its deep-sea wonder and
mystery, nor do I think that any book before has so
completely covered the whole business of whale fishing,
and, at the same time, given such real and new sea
pictures. I congratulate you most heartily. It’s a new world
you’ve opened the door to.”—Rudyard Kipling.
“Written with racy freedom of literary expression and
luxuriant abundance of incident, so that ‘The Cruise of the
Cachalot’ becomes a story of fascinating vividness which
thrills the reader and amuses him. The volume is no less
enthralling than ‘Two Years before the Mast,’ and higher
praise can not be accorded to a story of the sea.... A book
of such extraordinary merit as seldom comes to hand.”—
Philadelphia Press.
BOOKS BY CY WARMAN.
Snow on the Headlight.
A Story of the Great Burlington Strike. 12mo.
Cloth, $1.25.
“Mr. Warman holds a unique position among our tellers of
tales, since he alone is a practical railroad man, who
knows the work, and has done it, in all its details.”—New
York Mail and Express.
“Plenty of close-range photographs, interior views, of the
great Burlington strike are to be found in Cy Warman’s
book.”—Philadelphia Times.
“It has the great virtue of being a plain story plainly told by
one who knows. Whatever other impression it may convey
to the reader, it conveys most strongly the impression of
truth. And this plain truth, told in a plain way, is a terrible
thing. One can feel all the way through that half the tale—
and perhaps the worst half—is left untold, yet such as
stands in print is sufficient, and to the reader who cares for
something more than the superficial adventurous incident
of the book it will not be without its instructive influence.”—
Denver Republican.
“Told with all the freshness and vividness of an
eyewitness.”—Philadelphia Call.
“Will be read with interest by all railroad men.”—Galesburg
(Ill.) Mail.
The Story of the Railroad.
Illustrated. 12mo. Cloth, $1.50.
“Far more interesting than the average novel.... Mr.
Warman’s volume makes us hear and feel the rush of
modern civilization. It gives us also the human side of the
picture—the struggles of the frontiersman and his family,
the dismay and cruel wrath of the retreating savage, the
heroism of the advance guard of the railway builders, and
the cutthroat struggles of competing lines. He does not
deal greatly with statistics, but the figures he uses help
make up the stunning effect of gigantic enterprise. There
is not a dull page in the book.”—New York Evening Post.
“Intensely interesting—a history that reads like a romance,
and compared with whose marvelous story indeed most
modern romances will seem spiritless and tame.”—
Charleston News and Courier.
“Worthy to stand on the same shelf with Hough’s Story of
the Cowboy.”—Milwaukee Journal.
By ELEANOR STUART.
Averages.
A Novel of Modern New York. 12mo. Cloth,
$1.50.
“To picture a scheming woman who is also attractive and
even lovable is not an easy task.... To have made such a
woman plausible and real in the midst of modern New
York life is what Miss Stuart has achieved in this novel.
And the other characters reach a similar reality. They are
individuals and not types, and, moreover, they are not
literary echoes. For a writer to manage this assortment of
original characters with that cool deliberation which keeps
aloof from them, but remorselessly pictures them, is a
proof of literary insight and literary skill. It takes work as
well as talent. The people of the story are real, plausible,
modern creatures, with the fads and weaknesses of to-
day.”—N. Y. Life.
“The strength of the book is its entertaining pictures of
human nature and its shrewd, incisive observations upon
the social problems, great and small, which present
themselves in the complex life of society in the metropolis.
Those who are fond of dry wit, a subtle humor, and what
Emerson calls ‘a philosophy of insight and not of tradition,’
will find ‘Averages’ a novel to their taste.... There are
interesting love episodes and clever, original situations. An
author capable of such work is to be reckoned with. She
has in her the root of the matter.”—N Y. Mail And Express.
Stonepastures.
12mo. Cloth, 75 cents.
“The story is strongly written, there being a decided Bronte
flavor about its style and English. It is thoroughly
interesting and extremely vivid in its portrayal of actual
life.”—Boston Courier.
DAVID HARUM.
A Story of American Life. By Edward Noyes
Westcott, 12mo. Cloth, $1.50.
“David Harum deserves to be known by all good
Americans; he is one of them in boundless energy, in
large-heartedness, in shrewdness, and in humor.”—The
Critic, New York.
“We have in the character of David Harum a perfectly
clean and beautiful study, one of those true natures that
every one, man, woman, or child, is the better for
knowing.”—The World, Cleveland.
“The book continues to be talked of increasingly. It seems
to grow in public favor, and this, after all, is the true test of
merit.”—The Tribune, Chicago.
“A thoroughly interesting bit of fiction, with a well-defined
plot, a slender but easily followed ‘love’ interest, some
bold and finely sketched character drawing, and a perfect
gold mine of shrewd, dialectic philosophy.”—The Call, San
Francisco.
“The newsboys on the street can talk of ‘David Harum,’
but scarcely a week ago we heard an intelligent girl of
fifteen, in a house which entertains the best of the daily
papers and the weekly reviews, ask, ‘Who is Kipling?’”—
The Literary World, Boston.
“A masterpiece of character painting. In David Harum, the
shrewd, whimsical, horse-trading country banker, the
author has depicted a type of character that is by no
means new to fiction, but nowhere else has it been so
carefully, faithfully, and realistically wrought out.”—The
Herald, Syracuse.
“We give Edward Noyes Westcott his true place in
American letters—placing him as a humorist next to Mark
Twain, as a master of dialect above Lowell, as a
descriptive writer equal to Bret Harte, and, on the whole,
as a novelist on a par with the best of those who live and
have their being in the heart of hearts of American
readers. If the author is dead—lamentable fact—his book
will live.”—Philadelphia Item.
FÉLIX GRAS’S ROMANCES.
The White Terror.
A Romance. Translated from the Provençal
by Mrs. Catharine A. Janvier. Uniform with
“The Reds of the Midi” and “The Terror.”
16mo. Cloth, $1.50.
“No one has done this kind of work with finer poetic grasp
or more convincing truthfulness than Félix Gras.... This
new volume has the spontaneity, the vividness, the
intensity of interest of a great historical romance.”—
Philadelphia Times.
The Terror.
A Romance of the French Revolution.
Uniform with “The Reds of the Midi.”
Translated by Mrs. Catharine A. Janvier.
16mo. Cloth, $1.50.
“If Félix Gras had never done any other work than this
novel, it would at once give him a place in the front rank of
the writers of to-day.... ‘The Terror’ is a story that deserves
to be widely read, for, while it is of thrilling interest, holding
the reader’s attention closely, there is about it a literary
quality that makes it worthy of something more than a
careless perusal.”—Brooklyn Eagle.
The Reds of the Midi.
An episode of the French Revolution.
Translated from the Provençal by Mrs.
Catharine A. Janvier. With an Introduction by
Thomas A. Janvier. With Frontispiece. 16mo.
Cloth, $1.50.
“I have read with great and sustained interest ‘The Reds
of the South,’ which you were good enough to present to
me. Though a work of fiction, it aims at painting the
historical features, and such works if faithfully executed
throw more light than many so-called histories on the true
roots and causes of the Revolution, which are so widely
and so gravely misunderstood. As a novel it seems to me
to be written with great skill.”—William E. Gladstone.
IMPORTANT NEW NOVELS.
Snow on the Headlight.
By Cy Warman, author of “The Story of the
Railroad,” etc. 12mo. Cloth, $1.25.
“As a writer of tales of the modern rail Mr. Warman is
without a peer.”—Philadelphia Record.
A Double Thread.
By Ellen Thorneycroft Fowler, author of
“Concerning Isabel Carnaby,” etc. 12mo.
Cloth, $1.50.
“Even more gay, clever, and bright than ‘Concerning Isabel
Carnaby.’”—Boston Herald.
A Duet, with an Occasional Chorus.
By A. Conan Doyle, author of “Uncle
Bernac,” “Brigadier Gerard,” etc. 12mo.
Cloth, $1.50.
“It is all very sweet and graceful.”—London Telegraph.
The Mormon Prophet.
By Lily Dougall, author of “The Mermaids,”
“The Madonna of a Day,” etc. 12mo. Cloth,
$1.50.
“A striking story.... Immensely interesting and diverting.”—
Boston Herald.
Windyhaugh.
By Graham Travers, author of “Mona
Maclean, Medical Student,” etc. 12mo. Cloth,
$1.50.
“The author draws her characters with the clever strokes
of a successful artist.... The story never for a moment
palls.”—Boston Herald.
D. APPLETON AND COMPANY’S
PUBLICATIONS.
BEATRICE WHITBY’S NOVELS.
Each, 12mo, cloth, $1.00; paper, 50 cents.
SUNSET.
“‘Sunset’ will fully meet the expectations of Miss Whitby’s
many admirers, while for those (if such there be) who may
not know her former books it will form a very appetizing
introduction to these justly popular stories.”—London
Globe.
THE AWAKENING OF MARY FENWICK.
“Miss Whitby is for above the average novelist.... This
story is original without seeming ingenious, and powerful
without being overdrawn.”—New York Commercial
Advertiser.
PART OF THE PROPERTY.
“The book is a thoroughly good one. The theme is the
rebellion of a spirited girl against a match which has been
arranged for her without her knowledge or consent.... It is
refreshing to read a novel in which there is not a trace of
slipshod work.”—London Spectator.
A MATTER OF SKILL.
“A very charming love story, whose heroine is drawn with
original skill and beauty, and whom everybody will love for
her splendid if very independent character.”—Boston
Home Journal.
ONE REASON WHY.
“A remarkably well-written story.... The author makes her
people speak the language of everyday life, and a
vigorous and attractive realism pervades the book.”—
Boston Saturday Evening Gazette.
IN THE SUNTIME OF HER YOUTH.
“The story has a refreshing air of novelty, and the people
that figure in it are depicted with a vivacity and subtlety
that are very attractive.”—Boston Beacon.
MARY FENWICK’S DAUGHTER.
“A novel which will rank high among those of the present
season.”—Boston Advertiser.
ON THE LAKE OF LUCERNE, and other Stories.
16mo. Boards, with specially designed cover, 50 cents.
“Six short stories carefully and conscientiously
finished, and told with the graceful ease of the practiced
raconteur.”—Literary Digest.
“Very dainty, not only in mechanical workmanship but
in matter and manner.”—Boston Advertiser.
D. APPLETON AND COMPANY’S
PUBLICATIONS.
ADA CAMBRIDGE’S NOVELS.
Each, 12mo, paper, 50 cents; cloth, $1.00.
MATERFAMILIAS.
“The pleasant impression left is a lasting one.”—New York
Times.
“The story is fragrant with the breath of farms, the aroma
of the salt sea, and the even sweeter essence that
exhales from the homely virtues, practiced amid simple
surroundings, where family ties are strong, and where
love, loyal and true, reigns as queen.”—Philadelphia Item.
A HUMBLE ENTERPRISE.
“A restful, sympathetic, domestic story, full of tender
pathos, excellent character drawing, and genuine, lovable
human nature—a story to be read, not once, but again
and again.”—London Daily Mail.
FIDELIS.
“The original flavor of Ada Cambridge is not lost but
enriched by being ingrafted on a sturdy stock. Her pictures
of Australia and of rural England are as attractive as ever,
her story better than ever. In ‘Fidelis’ she has not only
advanced beyond herself, but has written one of the best
little novels of the year.”—New York Evening Post.
MY GUARDIAN.
“A story which will, from first to last, enlist the sympathies
of the reader by its simplicity of style and fresh, genuine
feeling.... The author is au fait at the delineation of
character.”—Boston Transcript.
THE THREE MISS KINGS.
“An exceedingly strong novel. It is an Australian story,
teeming with a certain calmness of emotional power that
finds expression in a continual outflow of living thought
and feeling.”—Boston Times.
“The story is told with great brilliancy, the character and
society sketching is very charming, while delightful
incidents and happy surprises abound. It is a tuple love
story, pure in tone, and of very high literary merit.”—
Chicago Herald.
NOT ALL IN VAIN.
“A worthy companion to the best of the author’s former
efforts, and in some respects superior to any of them.”—
Detroit Free Press.
A MARRIAGE CEREMONY.
“‘A Marriage Ceremony’ is highly original in conception, its
action graceful though rapid, and its characters sparkling
with that life and sprightliness that have made their author
rank as a peer of delineators.”—Baltimore American.
A LITTLE MINX.
“A thoroughly charming novel, which is just the finest bit of
work its author has yet accomplished.”—Baltimore
American.

You might also like