Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Buzullar Aras■nda Bir K■■ 1st Edition

Jules Verne
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/buzullar-arasinda-bir-kis-1st-edition-jules-verne/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Jules Verne Biographie 1st Edition Ralf Junkerjürgen

https://ebookstep.com/product/jules-verne-biographie-1st-edition-
ralf-junkerjurgen-2/

Jules Verne Biographie 1st Edition Ralf Junkerjürgen

https://ebookstep.com/product/jules-verne-biographie-1st-edition-
ralf-junkerjurgen/

Doktor Ox un Deneyi 3rd Edition Jules Verne

https://ebookstep.com/product/doktor-ox-un-deneyi-3rd-edition-
jules-verne/

Le rayon vert Les aventures du jeune Jules Verne 8 1st


Edition Cuca Canals Miguel García López Francisco
Porres

https://ebookstep.com/product/le-rayon-vert-les-aventures-du-
jeune-jules-verne-8-1st-edition-cuca-canals-miguel-garcia-lopez-
francisco-porres/
Le compte à rebours Les aventures du jeune Jules Verne
7 1st Edition Cuca Canals Miguel García López Francisco
Porres

https://ebookstep.com/product/le-compte-a-rebours-les-aventures-
du-jeune-jules-verne-7-1st-edition-cuca-canals-miguel-garcia-
lopez-francisco-porres/

Ku c u k Hans Be■ Ya■■nda Bir O■lan■n Fobi Analizi 1st


Edition Sigmund Freud

https://ebookstep.com/product/ku-c-u-k-hans-bes-yasinda-bir-
oglanin-fobi-analizi-1st-edition-sigmund-freud/

Jules et Joe 1st Edition Alexis Salatko

https://ebookstep.com/product/jules-et-joe-1st-edition-alexis-
salatko/

Cinco semanas em um balão 1st Edition Júlio Verne

https://ebookstep.com/product/cinco-semanas-em-um-balao-1st-
edition-julio-verne/

O Raio Verde Texto adaptado 1st Edition Júlio Verne

https://ebookstep.com/product/o-raio-verde-texto-adaptado-1st-
edition-julio-verne/
JULESVERNE
BUZULLAR ARASINDA BiR KIŞ

ÖZGÜN ADI
UN HIVERNAGE DANS LE S GLACES

© TÜRKiYE iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2017


SERTiFiKA NO: 40077

EDiTÖR
GAMZEVARIM

GÖRSEL YÖNETMEN
BiROL BAYRAM

DÜZELTi
MEHMET CELEP

GRAFiK TASARIM VE UYGULAMA


TÜRKiYE iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

TÜRKiYE iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARl'NDA


1. BASIM ŞUBAT 2020, ISTANBUL

ISBN 978-625-7999-63-2

BASKI: SENA OFSET AMBALAJ MAT. SAN. VE TİC. LTD. ŞTI


Maltepe Mah. Litros Yolu Sk. No:2/4 Matbaacılar Sitesi 2 Dk: 4Nb9
Zeytinburnu/İstanbul Tel. (0212) 613 38 46 Sertifika No: 45030

TÜRKiYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI


istiklal Caddesi, Meşelik Sokak No: 2/4 Beyoğlu 34433 İstanbul
Tel. (0212) 252 39 91 Faks (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr

ÇEViREN: ALEV ÔZGÜNER

1960 yılında lstanbul'da doQdu. Galatasaray Lisesi'ni, ardından BÜ Orta


Kademe Yöneticilik Bölümü'nü bitirdi. Yurt Ansiklopedisi, Gelişim Yayınları, Yapı
Kredi Kültür Sanat Yayıncılık AŞ'de çalıştı. Halen bazı yayınevleriyle çevimıen,
redaktör ve düzeltmen olarak çalışmaktadır. Gazel Dost(Guy de Maupassant),
Binbir Haya/et(Alexandre Dumas), Dr. Ox'un Deneyi(JulesVerne) ve Zacharius
Usta (JulesVerne) çevirilerinden bazılandır.
Modern
Klasikler
Dizisi -145

Jul es
Verne

Buzullar
Arasında
Bir Kış
Fransızca aslından
çeviren: Alev Özgüner

TÜRKiYE $BANKASI
Kültür Yayınları
İçindekiler

1
Siyah Bandıra .................................... 1

il
Jean Cornbutte'ün Tasarısı .... ... ... .. . .. ............ .................. ..... ... ..... . ... .. ........ . ... . .. 7

III
Umut Işığı.... ......................................................................................................................................................................... 13

iV
Dar Geçitlerde ............... . . .................. . .... . ................. ... . . .. ........ ....... ........... . . . . ... .... : ..............19
.....

v
Liverpool Adası .. ... ..... .... ... .... .... . .. .... . ......... . . . ... .. .... ....... ..... ... . .. .. . ..... .. .. .................. .2 5

VI
Buzul Sarsıntısı . ...... .................................................................................................................................................. 31

VII
Kışı Geçirmek İçin Yapılan Düzenlemeler .............................................. 37

VIII
Arama Tarama Planı ..... .......... .. .. ... .... ... . .... ........ ....... .... .. ....... ..... ........43

IX
Kardan Ev . . .
.................. ......... ....................... ............ ........... .................. ............ ..... ...................... ........... .. .... .. .......... 47

x
Diri Diri Gömülenler ................................................................................................................................. 51

XI
Duman Bulutu ......... .. ................................................................ ..... ............. 57
XII
Gemiye Dönüş . . ........ . ...... . .... . ... . . . ... ..... . .. ... ..... .. . . . ... ... .. . ... ... . .... . .................. 63

XIII
iki Rakip ..... ............... .. .. ... . . .. ...... .... ... .. ..... ........ .. ..... ............. ...... . ................. . . . . ..... ..... . . .. ....... . . ... 69

XIV
Keder ....... ..... ........................... . . .... . . .. .. 73

xv
Beyaz Ayılar . .. . . .. ..... .. ... . .......... . ......... .. . . .... .......... .... ....................................................... .................... 79

XVI
Sonuç ........................................................ ....... ................................................................................ ......... ....... ..... .... .. ... ... . 85
1

Siyah Bandıra

12 Mayıs 18 .. günü, eski Dunkerque Kilisesi'nin rahibi


sabah beşte uyandı; adeti olduğu üzere, birkaç dini bütün
balıkçının kanldığı günün ilk ayininde vaaz verecekti.
Rahip giysileri içinde mihraba gidecekken, bir adam hem
sevinçli hem de şaşkın bir ifadeyle, ayin eşyalarının durduğu
odaya girdi. Altmış yaşlarında ama hala gücü kuvveti yerin­
de, yüzünden iyilik ve dürüstlük akan bir denizciydi bu.
- Muhterem peder, diye bağırdı, durun lütfen.
- Sabah sabah ne bu haliniz böyle Jean Cornbutte? diye
karşılık verdi rahip.
- Ne olacak!.. İçimden boynunuza sarılmak geliyor!
- Eh peki, önce vaaza kanlın da sonra sarılırsınız ...
- Vaaz mı! diye cevap verdi yaşlı denizci gülerek. Şimdi
vaaz vereceğinizi ve benim de buna müsaade edeceğimi mi
sanıyorsunuz?
- Niye vaaz veremeyecekmişim? diye sordu rahip. Açık­
lasanıza şunu! Çan üçüncü defa çaldı...
- Çalsın ya da çalmasın, diye cevap verdi Jean Corn­
butte, çan bugün daha epeyce çalacak peder, çünkü oğlum
Louis ile yeğenim Marie'nin evliliklerini kendi elinizle kutsa­
yacağıruza söz vermiştiniz bana!
]ules Verne

- Oğlunuz geldi mi yoksa? diye sevinçle haykırdı rahip.


- Eli kulağında, dedi Cornbutte, ellerini ovuşturarak.
Güneş doğarken gözcü, o güzel Korkusuz Kız ismini bizzat
sizin koyduğunuz yelkenlimizin göründüğünü haber verdi!
- Sizi yürekten tebrik ederim azizim Cornbutte, dedi ra­
hip, ayin kaftanıyla boyun atkısını çıkararak. Anlaşmamızı
biliyorum. Yerime rahip yardımcısı bakar, ben de sevgili oğ­
lunuzun gelişi nedeniyle hizmetinizde olacağım.
- Hem söz veriyorum fazla vaktinizi almayacak! diye
karşılık verdi denizci. Nikah evrakını kendi elinizle askıya
çıkardınız, artık tek yapmanız gereken, Louis'yi kuzey de­
nizlerinde gökyüzüyle su arasında işlemiş olabileceği gü­
nahlardan arındırmak. Bu konuda çok güzel bir fikrim
var, düğünün onun gelişiyle aynı gün yapılmasını ve oğlum
Louis'nin gemiden çıkar çıkmaz dosdoğru kiliseye gelmesini
istiyorum!
- Öyleyse gidip hazırlıkları yapın Cornbutte.
- Derhal gidiyorum peder. Görüşürüz.
Denizci hızlı adımlarla, ticaret limanı rıhtımında bulunan
ve Kuzey Denizi'ni gören evine gitti; evinin manzarasıyla
pek övünürdü.
Jean Combutte meslek hayatı sırasında belli bir servet
edinmişti. Havre'lı zengin bir armatörün gemilerinde uzun
süre kaptanlık yaptıktan sorıra, doğduğu şehre yerleşmiş,
kendisi için Korkusuz Kız adlı yelkenliyi yaptırmıştı. Birçok
Kuzey yolculuğundan yüzünün akıyla dönmüş, gemi her
seferinde, kereste, demir ve katran yükünü iyi fiyatlara sa­
tabileceği alıcılar bulmuştu. Bunun üzerine Jean Combutte
geminin komutasını oğlu Louis'ye bırakmıştı; otuz yaşında
yiğit bir denizci olan Louis, gemi kaptanlarının dediğine ba­
kılırsa Dunkerque'in en yürekli gemicisiydi.
Louis Combutte yola çıktığında, babasının yeğeni Ma­
rie'ye büyük bir gönül bağıyla bağlıydı; onun yokluğunda,
genç kız için günler geçmek bilmemişti. Marie yirmisine he-

2
Buzullar Arasında Bir Kış

nüz girmişti. Damarlarında birkaç damla Hollandalı kanı


bulunan güzel bir Flamandı. Annesi ölüm döşeğindeyken
onu kardeşi Jean Combutte'e emanet etmişti. Bu nedenle,
yiğit denizci onu öz kızı gibi seviyor, tasarlanan evliliğin ha­
kiki ve kalıcı bir mutluluk kaynağı olacağına inanıyordu.
Boğazların açığında göründüğü haber verilen yelkenlinin
gelişiyle, Jean Combutte'ün büyük bir kar beklediği önem­
li bir ticari girişim sonuçlanmış olacaktı. Üç ay evvel yola
çıkmış olan Korkusuz Kız, Norveç'in batı kıyılarındaki son
uğrak yeri Bodo'dan dönüyordu ve yolculuğunu çabucak
tamamlamıştı.
Eve girdiğinde, Jean Combutte bütün ev halkını hazır va­
ziyette buldu. Marie gelinliğini giymişti, yüzü ışıl ışıldı.
- Gemi biz oraya varmadan gelmesin de! diyordu.
- Elini çabuk tut yavrum, diye karşılık verdi Jean Com-
butte, çünkü rüzgar kuzeyden esiyor, Korkusuz Kız da rüz­
garı arkadan aldığında süratli yol alır!
- Dostlarımıza haber verildi mi dayıcığım? diye sordu
Marie.
- Verildi.
- Peki ya notere ve rahibe?
- Rahat ol! Bizi bekletecek olan tek kişi sensin!
O sırada Jean Combutte'ün arkadaşı Clerbaut içeri girdi.
- Eh yani azizim Combutte! diye bağırdı, şans diye buna
derim ben! Gemin tam da hükümetin donanmaya büyük mik­
tarda kereste temin etmek için ihale açtığı zamanda geliyor.
- Beni ne ilgilendirir ki? diye cevap verdi Jean Combutte.
Hükümet düşünsün!
- Haklısınız da Bay Clerbaut, dedi Marie, kafamız tek
bir şeyle meşgul şimdi; o da, Louis'nin dönüşü.
- Bunu inkar ettiğim yok ... diye cevap verdi Clerbaut.
Ama sonuçta elinizdeki bu mal...
- Düğünde görüşürüz, dedi Jean Combutte, tüccarın la­
fını yarıda kesip elini kıracakmış gibi sıkarak.

3
]ules Verne

- Tedarik ettiğiniz bu keresteler...


- Karadaki ve denizdeki bütün dostlarımız gelecek Cler-
baut. Çevreme çoktan haber verdim bile, geminin mürette­
batım da davet edeceğim!
- Louis'yi mendirekte mi bekleyeceğiz? diye sordu Marie.
- Öyle düşünüyorum, diye karşılık verdi Jean Combutte.
Hepimiz ikişerli sıra olacağız, en başa da kemancılar geçe­
cek!
Jean Combutte'ün davetlileri vakitlice geldiler. Sabahın
körü olmasına rağmen, davete katılmayan tek bir kişi bile
yoktu. Herkes birbiriyle yarışırcasına yürekli denizciyi teb­
rik etti, hepsi onu çok seviyorlardı. Bu sırada Marie, diz
çökmüş, Tanrı'ya şükran duaları ediyordu. Kısa bir süre
sonra salona girdi, süslenmişti ve güzel görünüyordu; bütün
kadınlar onu yanaklarından öptü, erkeklerin hepsi de elini
kuvvetlice sıktı; derken Jean Combutte, yola koyulma vak­
tinin geldiğini bildirdi.
Güneş doğarken denizin yolunu tutmuş bu neşeli toplu­
luk ilginç bir görüntü meydana getiriyordu. Yelkenlinin geliş
haberi limanda duyulmuştu, dolayısıyla pencerelerde ve ha­
fifçe aralanmış kapılarda gecelik başlığıyla epeyce kafa be­
lirdi. Dört bir yandan nazik iltifatlar ya da iyi niyet belirten
selamlamalar geliyordu.
Düğün alayı övgüler ve hayırdualar eşliğinde mendireğe
vardı. Hava muhteşemdi, güneş de bu neşeyi paylaşır gibiy­
di. Kuzeyden esen hoş bir rüzgar dalgaları köpüklendirmek­
teydi; birkaç balıkçı teknesi limandan çıkmak için dümeni
rüzgara göre kırıyor ve mendirekler arasında suları yararak
hızla yol alıyordu.
Dunkerque limanının rıhtımını devam ettiren iki dalga­
kıran, denizin açıklarına doğru uzanır. Düğün alayındaki
insanlar kuzey dalgakıranını enlemesine kaplıyordu; çok
geçmeden dalgakıranın en ucundaki küçük bir barakaya
vardılar, burası liman sorumlusunun nöbet yeriydi.

4
Buzullar Arasında Bir Kış

Jean Combutte'ün gemisi iyiden iyiye görünür olmuştu.


Rüzgar şiddetleniyordu; Korkusuz Kız, rüzgarı arkasına al­
mış, gabya yelkenleri, mizanası, randası, babafingoları, ba­
bafingo üstü serenleriyle hızla yol almaktaydı. Karadaki gibi
gemide de sevinç yaşanıyor olmalıydı mutlaka. Jean Corn­
butte, elinde bir dürbün, arkadaşlarının sorularına neşeyle
cevap yetiştiriyordu.
"İşte benim güzel yelkenlim!" diye bağırıyordu, sanki
Dunkerque limanından demir alıyormuşçasına temiz ve ba­
kımlı! Hiç hasar yok! Tek bir halat bile eksik değil!
- Kaptan oğlunuzu görebiliyor musunuz? diye soruyor­
lardı.
- Hayır, henüz değil. İşinin başındadır şimdi!
- Neden bandırasını direğe çekmiyor? diye sordu Cler-
baut.
- Hiç bilmiyorum dostum, ama bir sebebi vardır mut­
laka.
- Dürbününüzü alıyorum dayıcığım, dedi Marie, aleti
adamın ellerinden çekip alarak, onu ilk gören ben olmak
istiyorum!
- İyi de o benim oğlum küçükhamm!
- Louis otuz yıldır sizin oğlunuz, diye karşılık verdi genç
kız gülerek, benimse ancak iki yıldır nişanlım!
Korkusuz Kız artık büsbütün görünür olmuştu. Mürette­
bat demirleme hazırlıklarına girişmişti bile. Yüksek yelken­
ler toplanmıştı. Gemi teçhizatının arasında koşuşturan tay­
falar seçilebiliyordu. Ama ne Marie ne de Jean Cornbutte,
gemi kaptanına el sallayabilmişti henüz.
- Yemin ederim, işte ikinci kaptan Andre Vasling! diye
haykırdı Clerbaut.
- İşte şu da doğramacı Fidele Misonne, diye karşılık ver­
di, oradakilerden biri.
- Ve dostumuz Penellan, dedi bir başkası, adı geçen de­
nizciye el sallayarak.

5
]ules Veme

Korkusuz Kız limana olsa olsa üç gomina mesafedeydi


ki randa direğine siyah bir bayrak çekildi ... Gemide matem
vardı!
Karşılamaya gelenlerin hepsi ve nişanlı genç kız büyük
bir korkuya kapıldı.
Yelkenli kederli kederli limana geliyor, güvertesinde kan
donduran bir sessizlik hüküm sürüyordu. Az sonra mendi­
reğin uç kısmını geride bırakacaktı. Marie, Jean Combutte
ve bütün eş dost, geminin yanaşacağı rıhtıma doğru koştular
ve bir anda kendilerini güvertede buldular.
- Oğlum! dedi Jean Combutte, ağzından bir tek bu keli­
me çıkabilmişti.
Şapkalarını çıkarmış olan gemideki tayfalar ona matem
bayrağını işaret ettiler.
Marie acıyla feryat ederek yaşlı Combutte'ün kollarının
arasına yığıldı.
Andre Vasling Korkusuz Kız'ı geri getirmişti, ama Louis
Combutte, Marie'nin nişanlısı, gemide değildi.
il

]ean Cornbutte'ün Tasarısı

İyi yürekli dostlara emanet edilen genç kız gemiden iner


inmez, ikinci kaptan Andre Vasling, oğluna kavuşmasına
engel olan korkunç olayı Jean Combutte'e anlattı; olay seyir
defterine şu ifadelerle kaydedilmişti:
"26 Nisan günü, Maelström hizasında, güneybatıdan fır­
tına şeklinde esen rüzgar sebebiyle gemi mayistra yelkenini
fora etmişken, bir uskunadan tehlike sinyalleri aldı. Mizana
direği kırılmış olan bu uskuna, yelkensiz vaziyette girdaba
doğru hızla sürüklenmekteydi. Kaptan Louis Cornbutte bir
felaketin eşiğindeki bu gemiyi görünce, yardıma gitmeye ka­
rar verdi. Mürettebatının uyarılarına rağmen, filikayı denize
indirtti, tayfa Cortrois ve dümenci Pierre Nouquet ile birlikte
filikaya bindi. Mürettebat onları, sisin ortasında görünmez
oluncaya kadar gözleriyle takip etti. Akşam karanlığı çök­
tü. Dalgalar giderek daha da kabardı. Bu civarlarda görülen
akıntıların sürüklediği Korkusuz Kız Maelström tarafından
yutulma tehlikesi taşıyordu. Rüzgarı kıçtan alarak kaçmak
zorunda kaldı. Birkaç gün boş yere facianın gerçekleştiği
sularda dolandı: Geminin filikasından, uskunadan, Kaptan
Louis ve iki tayfadan iz yoktu. Bunun üzerine Andre Vasling
mürettebatı topladı, geminin kumandasını ele aldı ve Dun­
kerque'e doğru yelken açtı."

7
]u/es Verne

Jean Cornbutte, alelade bir olaymış gibi ruhsuz bir dille


kaleme alınan bu metni okuduktan sonra uzun süre ağladı;
tek tesellisi, oğlunun, denizci yoldaşlarını kurtarmak ister­
ken ölmüş olmasıydı. Ardından zavallı baba, görünce fena
olduğu gemiyi terk etti ve kasvetli evine geri döndü.
Bu elim haber çok geçmeden bütün Dunkerque'e yayıldı.
İhtiyar denizcinin arkadaşları gelip içten duygularla ona baş­
sağlığı dilediler. Sonra Korkusuz Kız'ın tayfaları bu olayın
ayrınnlarıru eksiksizce aktardılar; Andre Vasling Marie'ye,
nişanlısının fedakarlığını bütün ayrıntılarıyla anlatmak zo­
runda kaldı.
Ağlaması kesildikten sonra Jean Cornbutte düşündü.
Geminin demirlediği günün ertesinde, Andre Vasling'i evine
girerken görünce şöyle dedi:
- Andre, oğlumun öldüğünden cidden emin misiniz?
- Ne yazık ki evet Bay Jean! diye cevap verdi Andre Vas-
ling.
- Onu bulmak için gerekli bütün araştırmaları yaptınız
yani?
- Elbette Bay Cornbutte! Fakat maalesef oğlunuzun ve
iki tayfasının Maelström girdabı tarafından yutulduğu kesin.
- Geminin ikinci kaptanlığını sürdürmek ister misiniz
Andre?
- Kaptana bağlı Bay Cornbutte.
- Kaptan ben olacağım Andre, diye karşılık verdi yaşlı
denizci. Gemimin yükünü çabucak boşaltıp mürettebatımı
oluşturacak ve derhal oğlumu aramaya gideceğim!
- Oğlunuz öldü! diye cevap verdi Andre Vasling üstele­
yerek.
' - Mümkündür Andre, dedi sertçe Jean Cornbutte, ama
kurtulmuş olması da mümkün. Sürüklenmiş olabileceği bü­
tün Norveç limanlarında arama yapmak istiyorum; onu bir
daha hiç göremeyeceğimden emin olursam, işte ancak o za­
man ölmek için buraya dönerim!

8
Buzullar Arasında Bir Kış

Jean Cornbutte hiç vakit geçirmeden tasarısını yeğenine


açıkladı ve onun gözyaşlarının gerisinde bir umut ışığının
pırıldadığını gördü. O ana kadar, nişanlısının ölmemiş ola­
bileceği genç kızın aklına gelmemişti; ama bu yeni umut yü­
reğinde yeşerir yeşermez, ona dört elle sarıldı.
İhtiyar denizci Korkusuz Kız'ın derhal denize açılması­
na karar verdi. Sağlamca inşa edilmiş bu yelkenlinin tamirat
gerektiren hiçbir hasarı yoktu. Jean Cornbutte, eğer gemide
yine görev almak isterlerse mürettebat kadrosunda hiçbir
değişiklik yapılmayacağım ilan ettirdi. Sadece geminin ku­
mandasına oğlunun yerine kendisi geçecekti.
Louis Cornbutte'ün tek bir arkadaşı bile bu çağrıyı geri
çevirmedi; yiğit denizciler Alain Turquiette, doğramacı Fi­
dele Misonne, Korkusuz Kız'ın dümencisi olarak Pierre
Nouquet'nin görevini üstlenen Breton Penellan, ayrıca gözü
pek ve tecrübeli tayfalar Gradlin, Aupic, Gervique mürette­
batta yerlerini aldılar.
Jean Cornbutte, Andre Vasling'e, yine gemideki görevini
üstlenmesi teklifinde bulundu. Geminin ikinci kaptanı, Kor­
kusuz Kız'ı sağ salim geri getirerek kendini ispat etmiş usta
bir denizciydi. Bununla birlikte, hangi sebeple bilinmez,
Andre Vasling işi biraz yokuşa sürüp düşünmek istediğini
söyledi.
"Nasıl isterseniz Andre Vasling," diye karşılık verdi
Cornbutte. "Yalnız şunu unutmayın ki kabul edecek olur­
sanız başımızın üstünde yeriniz var."
Breton Penellan, Jean Cornbutte'ün sadık adamıydı,
uzun zaman yolculuklarda ona eşlik etmişti. Eskiden küçük
Marie, dümenci karada olduğunda, uzun kış akşamlarını
onun kucağında geçirirdi. Bu yüzden, Penellan Marie'ye
karşı babaca bir sevgi besliyor, genç kız da onu bir evlat gibi
seviyordu. Penellan, yola çıkma hazırlıklarını elinden geldi­
ğince hızlandırdı, çünkü ona göre, Andre Vasling, kaptanlık
gibi ağır bir sorumluluk üstlendiğinden mazur görülse de

9
Jules Verne

kazazedeleri bulmak için gerekli . bütün araştırmaları yap­


mamış olabilirdi.
Bir hafta geçmiş geçmemişti ki Korkusuz Kız denize açıl­
maya hazırdı. Gemiye mal yüklemek yerine, tuzlanmış et,
peksimet, çuval çuval un, patates, domuz eti, kahve, çay, tü­
tün ile fıçılarca şarap ve likör ikmal edilmişti.
Yola çıkış günü olarak 22 Mayıs tarihi belirlendi. Bir ön­
ceki günün akşamı, Jean Cornbutte'e henüz cevap vermemiş
olan Andre Vasling onun evine gitti. Hala tereddütteydi ve
nasıl bir karar vereceğini bilmiyordu.
Jean Cornbutte evde olmamasına rağmen, evinin kapısı
açıldı. Andre Vasling, genç kızın odasına bitişik olan salona
girdi, kulağına hararetli bir konuşma çalındı. Dikkatle ku­
lak kabarttı ve Penellan ile Marie'nin seslerini tanıdı.
Kuşkusuz tartışma bir süredir devam ediyordu, çünkü
genç kız Breton denizcinin itirazlarına sarsılmaz bir kararlı­
lıkla karşı çıkıyor gibiydi.
- Dayım Cornbutte kaç yaşında? diyordu Marie.
- Altmış falandır, diye cevap veriyordu Penellan.
- Eh işte! Oğlunu bulmak için tehlikelere meydan oku-
mayacak mı?
- Bizim kaptan hala güçlü kuvvetli bir adam, diye karşı­
lık veriyordu denizci. Meşe gibi dayanıklı bir vücudu, çelik
gibi sağlam kasları var! Bu yüzden, tekrar denize açılması
beni hiç endişelendirmiyor!
- Benim iyi yürekli Penellan'cığım, diye tekrar söze girdi
Marie, insan sevdiğinde güçlü olur! Üstelik, Tanrı'nın deste­
ğine güvenim tam. Beni anlıyorsunuz ve bana yardım ede­
ceksiniz!
- Hayır! diyordu Penellan. Mümkün değil Marie! Kim
bilir nerelere sürüklenecek, ne eziyetler çekeceğiz! O deniz­
lerde hayatını kaybeden güçlü kuvvetli öyle çok adam gör­
düm ki!
- Penellan, diye sözünü sürdürdü genç kız, başka türlüsü

10
Buzullar Arasında Bir Kış

mümkün değil, eğer isteğimi geri çevirirseniz artık beni sev­


mediğinize inanacağım!
Andre Vasling genç kızın kararlı olduğunu anlamıştı. Bir
an düşündü ve kararını verdi.
- Jean Cornbutte, dedi, kapıdan girmekte olan yaşlı de­
nizciye doğru ilerleyerek, yanınızdayım. Beni denize açıl­
maktan alıkoyan sebepler ortadan kalktı, sadakatime güve­
nebilirsiniz.
- Size asla güvenmemezlik etmedim Andre Vasling, diye
karşılık verdi Jean Cornbutte onun elini tutarak. Marie! Ev­
ladım! diye seslendi.
Marie ile Penellan hemen yanlarına geldiler.
- Yarın gün doğarken, suların çekilme vaktinde demir
alacağız, dedi yaşlı denizci. Zavallı Marie'ciğim, birlikte ge­
çireceğimiz son akşam bu!
- Dayıcığım, diye haykırdı Marie, Jean Cornbutte'ün
kollarına atılarak.
- Marie! Tanrı yardım ederse nişanlını getireceğim sana!
- Evet, Louis'yi bulacağız! diye ekledi Andre Vasling.
- Öyleyse bize katılıyorsunuz ha? diye heyecanla sordu
Penellan.
- Evet Penellan, Andre Vasling ikinci kaptanım olacak,
diye cevap verdi Jean Cornbutte.
- Ha tamam! dedi Breton, tuhaf bir tavırla.
- Tavsiyeleri bizim için faydalı olacak, çünkü becerikli ve
atılgan biri.
- Asıl siz kaptan, diye karşılık verdi Andre Vasling, he­
pimize taş çıkartırsınız, çünkü hem tecrübeli hem de hala
güçlü kuvvetlisiniz.
- Pekala dostlarım, yarın görüşürüz. Gemiye gidip son
hazırlıklarla ilgilenin. Hoşça kalın Andre, hoşça kalın Penel­
lan!
İkinci kaptanla dümenci birlikte çıktılar. Jean Cornbutte
ve Marie baş başa kaldılar. Bu kederli akşam boyunca epey-

11
]ules Verne

ce gözyaşı akmıştı. Marie'yi bu kadar üzgün gören Jean


Combutte, ertesi gün ona haber vermeden evden çıkarak ay­
rılığı çabuklaştırmaya karar verdi. Bu yüzden, o akşam genç
kızı son kez öptü; sabaha karşı saat üçte ayaktaydı.
Bu yola çıkış sebebiyle yaşlı denizcinin bütün dostla­
rı mendirekte toplanmıştı. Marie ile Louis'nin evliliklerini
kutsayacak olan rahip gelerek, gemi için son kez hayırdua
okudu. Sessiz sessiz, sımsıkı tokalaşıldı ve Jean Combutte
gemiye bindi.
Mürettebat eksiksizdi. Andre Vasling son talimatları
verdi. Yelkenler laçka edildi ve gemi kuzeybatıdan esen el­
verişli bir rüzgarla çabucak uzaklaştı; o sırada, diz çökmüş
seyircilerin ortasında ayakta duran rahip bu gemiyi Tanrı'ya
emanet ediyordu.
Nereye gidiyor bu gemi? Onca kazazedenin yok olup git­
tiği tehlikeli rotayı takip ediyor! Belirlenmiş bir varış noktası
yok! Her türlü tehlikeye hazırlıklı olmalı ve hiç tereddüt et­
meden bu tehlikelere göğüs gerebilmeli! Hangi kıyılara ula­
şacağını bir tek Tanrı bilir! Ona Tanrı yol gösteriyor!
111

Umut Işığı

Senenin bu döneminde mevsim şartları elverişliydi ve


mürettebat kaza mahalline çabucak ulaşmayı umuyordu.
Jean Cornbutte'ün planı elbette belliydi. Kuzey rüzga­
rının kazazedeleri sürüklemiş olabileceği Faroe Adaları'na
uğramayı düşünüyordu; sonra, bu yöredeki hiçbir limana
ayak basmadıklarından emin olursa araştırmalarını Kuzey
Denizi'nin ötesinde sürdürmek, Norveç'in batı kıyısını ka­
zaya en yakın yer olan Bodo'ya, gerekirse daha da ileriye
kadar bir baştan bir başa didik didik aramak zorundaydı.
Andre Vasling, kaptanın görüşünün aksine, asıl izlan­
da kıyılarının araştırılması gerektiğini düşünüyordu; ama
Penellari, felaket sırasında fırtınanın batı yönünden geldi­
ğine dikkat çekti; bu da, bahtsız arkadaşlarının Maelström
girdabına sürüklenmediklerine dair bir umut uyandırıyor,
Norveç kıyılarına savrulduklarını düşünmeye imkan veri­
yordu.
Böylece, bu kıyı şeridini, kazazedelerden izler bulmak
için mümkün mertebe yakından takip etmeye kaıar verdiler.
Yola çıktıklarının ertesi günü, Jean Cornbutte, bir hari­
tanın üstüne eğilmiş, düşüncelere dalıp gitmişken omzuna

13
Jules Verne

küçük bir el dokundu ve kulağının dibinde yumuşacık bir


ses işitti:
- Kolay gelsin dayıcığım!
Arkasına döndü ve şaşkınlıktan donakaldı. Marie ona
sarılıyordu.
- Marie, kızım! Ne işin var gemide! diye bağırdı.
- Baba oğlunu kurtarmak için denize açılırsa, kadın da
pekala kocasını aramaya gidebilir!
- Zavallı Marie'ciğim! Bizi bekleyen zorluklara nasıl
katlanacaksın? Senin gemide olman aramalarımıza köstek
olabilir, bunu biliyor musun?
- Olmaz dayıcığım, çünkü güçlüyüm ben!
- Kim bilir nerelere sürükleneceğiz Marie! Bak şu harita-
ya! Denizin bütün zorluklarına alışık biz denizciler için bile
çok tehlikeli olan şu sulara yaklaşıyoruz! Kaldı ki sen güçsüz
bir çocuksun!
- Ama dayıcığım, denizci bir aileden geliyorum ben! Mü­
cadele ve fırtına hikayelerine aşinayım. Siz ve eski dostum
Penellan da yanımdasınız!
- Penellan! Seni o sakladı gemide, değil mi!
- Evet dayıcığım, ama yardım etmese de bu işi yapmaya
kararlı olduğumu anlamıştı da onuQ için.
- Penellan! diye bağırdı Jean Cornbutte.
Penellan içeri girdi.
- Penellan, olan olmuş bir kere, ama unutma ki Ma­
rie'nin hayatından sen sorumlusun!
- Rahat olun kaptan, diye karşılık verdi Penellan. Ufak­
lık güçlü ve cesur, bizim koruyucu meleğimiz olacak. Hem
sonra, benim düşüncemi biliyorsunuz kaptan: Her işte bir
hayır vardır.
Genç kız, tayfaların kısa sürede onun için hazırlayıp
mümkün mertebe rahat bir hale getirdikleri bir kamaraya
yerleştirildi.

14
Buzullar Arasında Bir Kış

Bir hafta sonra, Korkusuz Kız Faroe Adalan kıyılarına


demir atıyordu; ama didik didik aramalar sonuç vermedi.
Bu kıyılarda ne tek bir kazazedeye ne de herhangi bir gemi
kalıntısına rastlanmıştı. Hatta olayın haberi oralara ulaşma­
mıştı bile. Bunun üzerine yelkenli, on günlük bir konakla­
manın ardından, 10 Haziran'a doğru tekrar yola koyuldu.
Denizin durumu iyi, rüzgar elverişliydi. Gemi hızla Norveç
kıyılarına doğru ilerledi, araştırmalar burada da sonuç ver­
medi.
Jean Cornbutte Bodo'ya gitmeye karar verdi. Belki ora­
da, Louis Cornbutte ile iki tayfasının yardımına koştuğu,
kazaya uğrayan geminin adını öğrenebilirdi.
30 Haziran günü, yelkenli bu limana demirlemekteydi.
Yetkililer, kıyıda bulunmuş bir şişeyi Jean Cornbutte'e tes­
lim ettiler, şişenin içinde kaleme alınmış bir belge vardı:
"Bu 26 Nisan günü, Korkusuz Kız'a ait filikanın yanaş­
masının ardından, Froöern ve içindeki bizler akıntılarla bu­
zullara doğru sürüklendik! Tanrı yardımcımız olsun!"
Jean Cornbutte'ün ilk tepkisi, Tanrı'ya şükretmek oldu.
Oğlunun izi üstündeydi, buna inanıyordu! Bu Froöern bir
Norveç uskunasıydı, hakkında başka hiçbir haber olmasa
da kuzeye doğru sürüklenmişti muhakkak.
Kaybedecek tek bir gün bile yoktu. Korkusuz Kız hiç
vakit kaybetmeden, kutup denizlerinin tehlikeleriyle baş
edecek hale getirildi. Doğramacı Fidele Misonne gemiyi dip
köşe inceledi ve buz kütlelerine çarpma durumunda sağlam
gövdesinin dayanabileceğinden emin oldu.
Kuzey denizlerinde daha önce balina avcılığı yapmış
olan Penellan'ın titiz gözetiminde, yün battaniyeler, kürklü
giysiler, fok derisinden yığınla çarık ve engin buzul düzlük­
leri üzerinde yol alabilmelerini sağlayacak kızakları yap­
mak için gerekli kereste gemiye yüklendi. Büyük miktarda
ispirto ve taşkömürü takviyesi yapıldı, çünkü Grönland kı-

15
]ules Verne

yılarında bir yerde kışlamak mecburiyetinde kalabilirlerdi.


Ayrıca, çok soğuk bölgelerde gemilerin mürettebatını kırıp
geçiren şu korkunç hastalığı, yani iskorbütü önlemek ya
da tedavi etmek için büyük zorluklarla ve çok pahalıya bir
miktar limon bulundu. Tedbir amacıyla biraz daha erzak
ilave edildi; tuzlu et, peksimet, likörden oluşan bu erzak
geminin sintine bölmesinin bir kısmını doldurmaya baş­
lamıştı, çünkü ambar artık yetersiz kalıyordu. Büyük bir
miktar da pemmikan tedarik edildi, hacmi küçük olduğu
halde birçok besleyici unsuru barındıran, yerlilere has kon­
santre bir yemekti bu.
Jean Combutte'ün talimatı üzerine Korkusuz Kız'ın
bordasına, buz tarlalarını kesmek için testereler, onları
birbirinden ayırmak için de takozlar ve kargılar yüklendi.
Kaptan, kızakları çekmek için gerekli köpekleri Grönland
kıyılarında alma işini kendisi üstlendi.
Bütün mürettebat bu hazırlıklar için seferber olup harıl
harıl çalıştı. Tayfalar Aupic, Gervique ve Gradlin dümenci
Penellan'ın nasihatlerine içtenlikle kulak veriyorlardı; dü­
menci onlara, kutup dairesinin altında bulunan bu bölgeler­
de ısı daha şimdiden düşük olsa da kendilerini hemen yün
giysilere alıştırmamalarını salık verdi.
Penellan, hiçbir şey demeden, Andre Vasling'in bütün
hareketlerini gözlüyordu. Hollanda asıllı bu adamın nere­
den geldiği bilinmiyordu, bununla birlikte iyi bir denizciydi
ve Korkusuz Kız'la iki yolculuk yapmıştı. Penellan'ın onun
yüzüne vurabileceği bir şey yoktu henüz; yalnızca Marie'nin
etrafında dört dönüyordu ama Penellan adamı yakın takibe
almıştı.
Mürettebatın çalışması sayesinde, yelkenli Bodo'ya varı­
şından on beş gün sonra, 16 Temmuz civarında yola çıkma­
ya hazır hale geldi. Kuzey denizlerinde araştırma yapmak
için elverişli bir dönemdi. İki aydır buzlar çözülmekteydi

16
Buzullar Arasında Bir Kış

ve aramaları daha ilerilere götürmek mümkündü. Böyle­


ce Korkusuz Kız demir aldı ve Grönland'ın doğu kıyısında
bulunan, yetmişinci kuzey enlemindeki Brewster Burnu'na
yöneldi.
iV
Dar Geçitlerde

23 Temmuz civarında, deniz seviyesinin üstünde görülen


bir yansıma, Davis Boğazı'ndan çıkıp okyanusa doğru hızla
sürüklenen ilk buz kütlelerinin habercisi oldu. O andan iti­
baren, gözcülere çok dikkatli olmaları söylendi, çünkü bu
muazzam kütlelere çarpmamak büyük önem taşıyordu.
Mürettebat iki ekip halinde vardiyalı nöbet tutacaktı:
İlk ekip Fidele Misonne, Gradlin ve Gervique'ten; ikin­
ci ekip ise Andre Vasling, Aupic ve Penellan'dan meyda­
na geliyordu. Nöbet süreleri iki saati aşmayacaktı, çünkü
bu soğuk bölgelerde insanın gücü yarı yarıya azalıyordu.
Korkusuz Kız henüz altmış üçüncü kuzey enleminde bulun­
masına rağmen, termometre şimdiden sıfırın altında dokuz
santigrat dereceyi göstermekteydi.
Genellikle yoğun bir yağmur ve kar yağışı vardı. Hava
kısa süreliğine açtığında, rüzgar çok şiddetli esmiyorsa Ma­
rie güvertede duruyor ve gözlerini kutup denizlerinin bu
hırçın görüntülerine alıştırıyordu.
1 Ağustos günü, yelkenlinin kıç tarafında dolaşırken
dayısı, Andre Vasling ve Penellan ile sohbet etmekteydi. O
sırada Korkusuz Kız üç mil genişliğinde bir boğaza giriyor,
kırılmış buzul parçaları birbiri peşi sıra bu boğazdan geçip
hızla güneye doğru iniyordu.

19
]ules Verne

- Karayı ne zaman göreceğiz? diye sordu genç kız.


- En geç üç dört gün sonra, diye cevap verdi Jean
Cornbutte.
- İyi de bahtsız Louis'min oralardan geçtiğini gösteren
yeni ipuçları bulabilecek miyiz acaba?
- Belki de kızım, ama korkarim ki yolculuğumuzun son­
lanmasına daha çok var. Froöern'in daha kuzeye sürüklen­
miş olması maalesef mümkün!
- Muhakkak sürüklenmiştir, diye ekledi Andre Vasling,
çünkü bizi Norveç gemisinden ayrı düşüren o kasırga üç
gün sürdü; bir gemi, manevra yapıp rüzgara direnemeyecek
durumdaysa üç günde epeyce yol alır.
- İzin verin de şunu belirteyim Bay Vasling, diye cevabı
yapıştırdı Penellan, aylardan nisandı, buzlar henüz çözül­
meye başlamamıştı, sonuç olarak Froöern'in önü buzullar
tarafından çabucak kesilmiş olmalı...
- Ve kuşkusuz paramparça olmuştur, diye karşılık ver­
di ikinci kaptan, çünkü mürettebatının manevra yapması
mümkün değildi!
- Ama o geniş buzul düzlükleri, uzakta olmaması ge­
reken karaya ulaşmasını kolaylaştırmıştır, diye cevap verdi
Penellan.
- Umalım öyle olsun! dedi Jean Cornbutte, ikinci kaptan
ile dümenci arasında her gün tekrarlanan tartışmayı yarıda
keserek. Sanırım çok yakında karayı göreceğiz.
- İşte kara! diye haykırdı Marie. Şu dağlara bakın!
- Hayır evladım, diye karşılık verdi Jean Cornbutte.
Onlar buzdağları, karşımıza ilk çıkanlar. Eğer aralarında
sıkışıp kalırsak bizi cam gibi ufalarlar. Penellan ve Vasling,
manevrayla ilgilenin.
O sırada ufukta elliden fazlasının belirdiği bu yüzen küt­
leler, yavaş yavaş yelkenliye yaklaştı. Penellan dümene geç­
ti, babafıngo sereninin üzerine tırmanan Jean Cornbutte ise
takip edilecek rotayı gösterdi.

20
Buzullar Arasında Bir Kış

Akşama doğru, yelkenli, üzerinden silindir gibi geçebi­


lecek bu hareketli kayaların arasına iyice sokuldu. Bu dağ
filosunun içinden geçmesi lazımdı, çünkü ihtiyat gereği
ileriye yönelmeliydi. Bu tehlikeli duruma bir diğer güç­
lük ekleniyordu: Çevrelerindeki bütün kılavuz noktaları
durmadan yer değiştirdiği ve istikrarlı bir rota çizmelerini
imkansız kıldığı için, geminin yönünü doğru dürüst tayin
edemiyorlardı. Çok geçmeden, sisle birlikte karanlık da
bastırdı. Marie kamarasına indi, kaptanın emriyle müret­
tebatın sekiz adamı güvertede kaldılar. Ellerinde, geminin
buzullara çarpmasını önlemek için, demir uçlu uzun gemici
kancaları vardı.
Kısa süre sonra Korkusuz Kız öyle dar bir geçide girdi
ki, serenlerinin uç kısımları sık sık, akıntıyla sürüklenen
dağlara çarpıyordu, bu yüzden ek seren parçalarını içeri­
ye çekmek wrunda kaldılar. Hatta büyük serenin yönünü
çarmıhlara değecek kadar çevirmeleri gerekti. Bereket ver­
sin ki bu tedbir yelkenliye hızından bir şey kaybettirmedi,
çünkü rüzgar sadece üst yelkenlere ulaşabiliyordu ve bu
yelkenler de hızla yol alması için yeterli gelmişti. Gövdesi­
nin inceliği sayesinde, burgaçlanan yağmur sularıyla dolan
bu vadilerin içlerine sokuldu; bu sırada, buzul parçaları
uğursuz çatırtılarla birbirine çarpıyordu.
Jean Cornbutte tekrar güverteye indi. Bakışları çevresin­
deki karanlığı delip geçemiyordu. Tepe yelkenlerini topla­
maları zorunlu hale geldi, çünkü gemi çarpma tehlikesiyle
karşı karşıyaydı ve o durumda hapı yutardı.
- Kahrolasıca yolculuk! diye homurdanıyordu Andre
Vasling, ellerinde kancalarla en tehlikeli çarpışmaları engel­
leyen baş taraftaki tayfaların ortasındaydı.
- Durum öyle ki paçayı kurtarabilirsek, Buzların Mer­
yemi Kilisesi'ne gidip mum dikmemiz lazım! diye karşılık
verdi Aupic.

21
Jules Verne

- Daha kaç yüzen dağın yanından geçmemiz gerekecek


kim bilir! diye ekledi ikinci kaptan.
- Buzdağlarının arkasında neyle karşılaşacağımız da
meçhul üstelik! diye sözünü sürdürdü tayfa.
- Bu kadar çok konuşma geveze, dedi Gervique, işinle
meşgul ol. Geçtiğimiz zaman homurdanırsın! Elindeki kan­
caya ver dikkatini!
O sırada, Korkusuz Kız' ın ilerlediği dar geçide giren de­
vasa bir buz kütlesi karşıdan hızla üstlerine geliyordu, kur­
tulmak imkansız gibiydi, çünkü kanalı enlemesine kapat­
maktaydı ve gemi çark edemeyecek durumdaydı.
- Dümeni hissedebiliyor musun? diye sordu Jean Corn­
butte, Penellan'a.
- Hayır kaptan! Gemi bana mısın demiyor!
- Hey çocuklar, diye bağırdı kaptan mürettebata, kork-
mayın, kancalarınızı küpeşteye sıkıca bastırın.
Kütle aşağı yukarı altmış ayak yüksekliğindeydi, gemi­
ye çarparsa gemi paramparça olurdu. Tarifsiz bir kaygı anı
yaşandı; mürettebat, kaptanın talimatlarına rağmen görev
yerlerini bırakarak geriye doğru çekildi.
Ama bu kütleyle Korkusuz Kız ' ın arasında olsa olsa
yarım gomina kalmışken boğuk bir gümbürtü işitildi ve
önce sular hortum halinde geminin baş tarafına hücum
etti, ardından gemi dev gibi bir dalganın üzerinde havaya
kalktı.
Bütün tayfalar dehşet içinde çığlık attı; ama ileriye doğ­
ru baktıklarında kütle ortadan kaybolmuştu, geçidin ağzı
serbestti ve daha ötede, günün son ışıklarıyla aydınlanan
uçsuz bucaksız, çarşaf gibi bir deniz kolay bir yolculuğu ga­
rantilemekteydi.
- Her işte bir hayır vardır! diye haykırdı Penellan. Gab­
ya yelkenleriyle mizana fora!
Bu sularda çok alışılmış bir olay meydana gelmişti. Bu
yüzen kütleler buzların çözülme döneminde birbirlerinden

22
Buzullar Arasında Bir Kış

kopunca, suyun üzerinde mükemmel bir dengeyle yol alır­


lar; ama suların nispeten daha sıcak olduğu okyanusa var­
dıklarında tabanları çok geçmeden aşınmaya başlar, yavaş
yavaş erir ve diğer buzul parçalarıyla çarpışınca sarsılır. Do­
layısıyla, bir an geldiğinde bu kütlelerin ağırlık merkezi yer
değiştirir ve kütleler bütün olarak devrilir. Ama bu kütle iki
dakika daha sonra devrilecek olsaydı, geminin üstüne düşer
ve onu batırırdı.
v

Liverpool Adası

Yelkenli neredeyse tamamen serbest bir denizde seyret­


mekteydi. Sadece ufukta, bu defa hareket etmeyen beyazım­
tırak bir ışıln, kıpırtısız buzul düzlüklerinin mevcudiyetini
gösteriyordu.
Jean Combutte hala Brewster Bumu istikametinde yol
alıyordu; güneş ışınlan eğik, dolayısıyla çok zayıf geldiği için
ısının aşırı düşük olduğu bölgelere daha şimdiden yaklaş­
maktaydı.
3 Ağustos günü, gemi hareketsiz ve birbiriyle bütünleş­
miş buzullarla karşılaştı. Geçitlerin genişliği genellikle bir
gomina ya var ya yoktu; Korkusuz Kız, zaman zaman rüz­
. garı baş taraftan alacak şekilde sayısız kez dümen kırmak
zorunda kaldı.
Penellan babaca bir itinayla Marie'yle ilgileniyor ve so­
ğuğa rağmen genç kızı her gün iki üç saati güvertede geçir­
meye mecbur tutuyordu, çünkü idman sağlığın vazgeçilmez
şartlarından biri haline gelmişti.
Öte yandan Marie cesaretinden bir şey kaybetmiyordu.
Hatta gemideki tayfalara sözleriyle güç veriyordu ve hepsi
genç kıza tam anlamıyla hayrandı. Andre Vasling hiç ol­
madığı kadar nazik görünüyor ve Marie'yle konuşmak için

25
]ules Verne

hiçbir fırsatı kaçırmıyordu; ama genç kız, bir çeşit önseziyle


onun yardımlarına soğuk tavırlarla karşılık veriyordu. Ko­
layca anlaşılabileceği üzere, Andre Vasling'in sohbet konusu
şimdiki zamandan çok gelecekti ve kazazedelerin kurtuluşu­
na pek ihtimal vermediğini de saklamıyordu. Onun düşün­
cesine göre, ölmüş oldukları artık bir hakikatti ve şimdiden
sonra genç kız kendi hayatının sorumluluğunu bir başkası­
nın ellerine teslim etmeliydi.
Bununla birlikte Marie, Andre Vasling'in tasarılarını he­
nüz anlamış değildi, çünkü adamın canı bu işe çok sıkılsa da
aralarındaki sohbetler uzun sürmüyordu. Penellan her sefe­
rinde bir yolunu bulup araya giriyor ve umut verici konuşma­
larla Andre Vasling'in söylediklerinin etkisini yok ediyordu.
Zaten Marie'nin de boş zamanı yoktu. Dümencinin na­
sihatlerine kulak vererek kışlık giysilerini hazırladı, kılık kı­
yafetini tepeden tırnağa değiştirdi. Kadın giysilerinin kesimi
bu soğuk bölgeler için uygun değildi. Dolayısıyla genç kız
kendisine kürklü bir çeşit pantolon dikti, pantolonun ayak
kısımları fok derisindendi; kış mevsimiyle birlikte buzul düz­
lüklerini kaplayacak olan şu kar tabakalarıyla temas etme­
sin diye dar iç eteklikleri ancak dizine kadar geliyordu artık.
Bel kısmı sımsıkı oturan, kapüşonla takviye edilmiş, kürklü
bir manto bedeninin üst kısmını koruyordu.
Çalışma aralarında mürettebattaki adamlar da, kendile­
rini soğuktan koruyacak giysiler diktiler. Keşif gezileri sıra­
sında zarar görmeden karda yürüyebilmelerini sağlayacak
fok derisinden çizmeler yaptılar. Geçitlerin arasında süren
bu yolculuk boyunca hep böyle çalıştılar.
Çok usta bir nişancı olan Andre Vasling birçok defa de­
niz kuşları vurdu, bu kuşlar kalabalık sürüler halinde gemi­
nin etrafında uçuşuyorlardı. Pufla kazına benzeyen bir kuş
türü ve kar keklikleri sayesinde mürettebat kendisine mü­
kemmel bir et ziyafeti çekti, böylece bir süreliğine tuzlanmış
et yemekten kurtuldular.

26
Buzullar Arasında Bir Kış

Yüzlerce defa dümen kırdıktan sonra gemi nihayet


Brewster burnu açıklarına ulaştı. Denize bir filika indirildi.
Jean Cornbutte ile Penellan tamamen ıssız olan kıyıya çık­
tılar.
Gemi hemen, 182 1 yılında Kaptan Scoresby tarafından
keşfedilen Liverpool Adası'na yöneldi; yerlilerin sahile koş­
tuğunu gören mürettebat sevinç çığlıkları attı. Onların lisa­
nına ait Penellan'ın bildiği birkaç kelime ve yerlilerin de bu
yörelerde sık sık boy gösteren balina avcılarından öğrendiği
bir iki gündelik cümle sayesinde çabucak anlaştılar.
Bu Grönlandlılar ufak tefek ve kısa boyluydular, boyları
bir elliyi geçmiyordu; tenleri kırmızıya çalıyordu, yüzleri yu­
varlak, alınları dardı, düz ve siyah saçları sırtlarına dökülü­
yordu, dişleri çürüktü, balık ağırlıklı beslenen kabilelere has
şu cüzam türüne yakalanmış gibiydiler.
Aşırı düşkün oldukları demir ve bakır parçaları karşılı­
ğında, bu zavallı insanlar ayı postları, ayıbalığı, denizasla­
nı gibi genel olarak fokgiller adı altında toplanan bütün şu
hayvanlara ait derileri getiriyorlardı. Jean Cornbutte, ken­
disine çok büyük bir fayda sağlayacak olan bu malları çok
düşük bir bedel karşılığında elde etti.
Daha sonra kaptan yerlilere, deniz kazası geçiren bir
gemiyi aradığını anlattı ve bu gemiyle ilgili bir şeyler bilip
bilmediklerini sordu. Yerlilerden biri derhal, karın üstüne
gemiye benzer bir şekil çizdi ve bu türden bir geminin üç
ay önce kuzey istikametinde sürüklendiğini bildirdi; ayrıca,
buzların çözülmesi ve buz tarlalarının kırılması yüzünden
gemiyi aramaya gidemediklerini de belirtti; sahiden de kısa
küreklerle yönlendirdikleri, son derece hafif olan oyma ka­
yıkları bu şartlarda denize açılamazdı.
Eksik olsa da bu haberler tayfaların yüreğini yeniden
umutla doldurdu; bu sayede Jean Cornbutte, onları kutup
denizlerinde daha ilerilere götürme konusunda hiç zorlan­
madı.

27
fules Verne

Kaptan, Llverpool Adası'ndan ayrılmadan önce, kızakla­


ra koşmak için altı Eskimo köpeği satın aldı, köpekler kısa
sürede gemideki ortama alıştılar. Gemi, 10 Ağustos sabahı
demir aldı ve kuvvetli bir esintiyi arkasına alarak kuzey ge­
çitlerinin içlerine sokuldu.
Senenin en uzun günü gelip çatmıştı, yani bu yukarı en­
lemlerde, hiç batmayan güneş, ufkun üzerinde çizdiği hele­
zoni eğrilerin en üst noktasına ulaşıyordu.
Bununla birlikte, hiç gece olmaması pek de hissedilmi­
yordu; çünkü sis, yağmur ve kar yüzünden gemi zaman za­
man tam bir karanlığın ortasında kalıyordu.
Mümkün olduğunca ileriye gitmeye karar veren Jean
Cornbutte, sağlıkla ilgili önlemler almaya başladı. İki gü­
verte arası tamamen kapatıldı, ama her sabah havalandı­
rılmasına özen gösterildi. . Sobalar kuruldu, borular ısıyı en
fazla verecek şekilde yerleştirildi. Mürettebattaki adamlara
pamuk gömleklerinin üzerine tek bir yün gömlek giymeleri
ve deri ceketlerinin önünü sımsıkı kapamaları tavsiye edil­
di. Sobalar henüz yakılmıyordu, çünkü odun ve taşkömürü
stoklarını büyük soğuklar için saklamaları önemliydi.
Kahve, çay gibi sıcak içecekler tayfalara sabah akşam dü­
zenli olarak dağıtıldı, etle beslenmek faydalı olduğu için, bu
bölgede çokça bulunan ördek ve bağırtlak kuşları avlandı.
Ayrıca Jean Cornbutte, ana yelken direğinin tepesine,
"gözcü yuvası" niyetine, bir ucu delinmiş bir çeşit fıçı yer­
leştirdi, buzul düzlüklerini incelemek amacıyla içinde sürekli
bir gözcü duruyordu.
Yelkenli Llverpool Adası'nı gözden kaybettikten iki gün
sonra ısı sert bir rüzgarın etkisiyle aniden düştü. Kış mevsi­
minin kimi belirtileri fark edilir oldu. Korkusuz Kız'm kay­
bedecek tek bir saniyesi yoktu, çünkü çok geçmeden yol mu­
hakkak kapanacaktı. Bu yüzden, kalınlığı otuz ayağa varan
düzlüklerin arasında kalan geçitler boyunca ilerledi.

28
Buzullar Arasında Bir Kış

3 Eylül sabahı Korkusuz Kız Gael-Hamkes Körfezi açık­


larına ulaştı. O sırada kara, rüzgar altı yönünde otuz mil
mesafedeydi. Gemi ilk defa, hiçbir geçit sunmayan ve en
azından bir mil genişlikteki bir buzul tabakasının önünde
durdu. Dolayısıyla, buzu kesmek için testereleri kullanma­
ları gerekti. Penellan, Aupic, Gradlin ve Turquiette, geminin
dış kısmına yerleştirilmiş olan bu testereleri çalıştırmakla
görevlendirildiler. Kesme işlemi, akıntının tabakadan kopan
buz parçalarını sürükleyip götürebileceği şekilde yapıldı.
Hep birlikte çalışan mürettebat bu işe yaklaşık yirmi saati­
ni verdi. Adamlar buzun üstünde durmakta büyük güçlük
çekiyorlar, sık sık yarı bellerine kadar suya girmek zorunda
kalıyorlardı, fok derisinden giysileri onları ıslanmaktan pek
az koruyabiliyordu.
Zaten bu yukarı enlemlerde, aşırı her faaliyet çok geçme­
den büyük bir yorgunluğu beraberinde getirir, çünkü insanın
kısa sürede nefesi kesilir ve en güçlü kuvvetli adamlar bile
sık sık durmak zorunda kalır.
Nihayet seyir tekrar serbest hale geldi ve yelkenli kendi­
sini µzun süre yolundan alıkoyan buz tabakasının ötesine
geçebildi.

29
VI

Buzul Sarsıntısı

Korkusuz Kız birkaç gün daha, baş edilmez engellerle


cebelleşti. Mürettebann elinden testereler neredeyse hiç düş­
mediği gibi, yolu kesen devasa buz kütlelerini parçalamak
için de �ık sık barut kullanmak zorunda kaldılar.
1 2 Eylül günü, çıkış yeri olmayan, geçit vermeyen, kas­
katı bir buzul düzlüğü gemiyi dört bir yandan kuşattı, öyle
ki gemi ne ileri ne de geri gidebiliyordu. Isı ortalaması sıfırın
alnnda on altı dereceydi. Yani kışlama vakti gelip çatmıştı,
kış mevsimi çileleri ve tehlikeleriyle birlikte kapıdaydı.
Korkusuz Kız o sırada, Gael-Hamkes Körfezi'nin girişin­
de, yirmi birinci batı boylamı ile yetmiş altıncı kuzey enlemi
civarında bulunmaktaydı.
Jean Combutte kışı geçirmek için ilk hazırlıklarını yap­
tı. Öncelikle, konumu itibarıyla gemisini sert rüzgarlardan
ve eriyen buzullardan koruyabilecek bir koy arayışına girdi.
Ona ancak, on mil kadar batıda olması gereken kara güve­
nilir sığınaklar sunabilirdi, gidip keşif yapmaya karar verdi.
1 2 Eylül'de, Andre Vasling, Penellan, iki tayfa Gradlin ve
Turquiette'le birlikte yola koyuldu. Her biri iki günlük erzak
taşıyordu, çünkü keşif gezilerinin daha uzun sürme ihtimali
yoktu; yanlarında bulunan manda derilerinin üzerinde yatıp
uyuyacaklardı.
31
]u/es Verne

Yoğun bir şeki. lde yağmış ve yüzeyi buz tutmamış olan


kar, onları epeyce geciktirdi. Sık sık yan bellerine kadar kara
gömülüyorlar ve yarıklara düşmek istemedikleri için de aşırı
temkinli ilerleyebiliyorlardı. En önde yürüyen Penellan, ze­
mindeki her çöküntüyü demir çubuğuyla dikkatle eşeliyordu.
Akşam saat beşe doğru sis yoğunlaşmaya başladı ve kü­
çük kafile durmak zorunda kaldı. Penellan, kendilerini rüz­
gardan koruyabilecek bir buz kütlesi arayışına girdi; sıcak
bir içecekleri olmadığına hayıflanarak az çok karınlarını do­
yurduktan sonra, karın üstüne yaydıkları manda derilerine
sarınıp birbirlerine sokuldular, çok geçmeden uyku yorgun­
luğa baskın çıkn.
Ertesi sabah, Jean Cornbutte ve arkadaşlarının üstü, ka­
lınlığı otuz santimi geçen bir kar tabakasıyla kaplanmıştı.
Bereket versin ki hiç su geçirmeyen hayvan derileri onları
korumuş, hatta bu kar vücut sıcaklıklarının dışarıya yayıl­
mayıp muhafaza edilmesine yardımcı olmuştu.
Jean Combutte derhal yola koyulmak için işaret verdi;
öğlene doğru kaptan ve arkadaşları, başta seçmekte zorlan­
dıkları kıyıyı nihayet görebildiler. Sahilde, dikey bir biçim al­
mış yüksek buz kütleleri vardı; her biçimden ve her boydan
muhtelif tepeleri kristalleşme olayını büyük ölçüde gözler
önüne seriyordu. Denizciler yaklaşınca, deniz kuşu sürüleri
havalandı; buzun üstünde tembel tembel yatan foklar alela­
cele suya daldılar.
- Yemin ederim, dedi Penellan, ne kürk eksikliği çekece­
ğiz ne de av hayvanı!
- Bu hayvanları daha önce de bazı insanlar ziyaret etmiş
galiba, diye karşılık verdi Jean Cornbutte, çünkü tamamen
ıssız olan yörelerde bu kadar yabani olmazlar.
- Bu topraklara sadece Grönlandlılar uğrar, dedi Andre
Vasling.
- Ama burada bulunduklarına dair hiçbir iz görmüyo­
rum, ne bir kamp yerinden ne de bir kulübeden eser var!

32
Buzullar Arasında Bir Kış

diye cevap verdi Penellan, yüksek bir tepeye nrmanarak. Hey


kaptan, diye bağırdı, buraya gelsenize! Bizi kuzeydoğu rüz­
garlarından gayet iyi koruyacak bir kara çıkıntısı görüyorum.
- Bu taraftan çocuklar! dedi Jean Combutte.
Arkadaşları onun peşine takıldılar ve çok geçmeden hep
birlikte Penellan'ın yanına vardılar. Denizci doğru söylemiş­
ti. Epeyce yüksek bir toprak çıkıntısı bir burun gibi ileriye
uzanıyor ve kıyıya doğru bükülerek derinliği en fazla bir mil
olan küçük bir koy meydana getiriyordu. Bu çıkıntının par­
çalara ayırdığı, hareketli birkaç buzul kütlesi koyun ortasın­
da yüzmekteydi; en soğuk rüzgarlardan korunan deniz ise
henüz tamamen donmuş değildi.
Burası kışı geçirmek için harika bir yerdi. İş şimdi gemiyi
buraya sokmaya kalmıştı. Ama Jean Combutte yan tarafta­
ki buzul düzlüğünün çok kalın olduğunu fark etti, yelkenliyi
varış noktasına ulaştırmak için bir kanal açmak artık çok
zor görünüyordu. Dolayısıyla başka bir koy aramak lazımdı
ama Jean Combutte'ün kuzeye doğru ilerlemesi hiçbir işe
yaramadı. Sahil uzun bir mesafe boyunca dikliğini ve sarp­
lığını koruyordu; toprak çıkıntısının ötesinde ise doğrudan
doğu rüzgarlarına açık vaziyetteydi. Bu durum kaptanın
keyfini kaçırdı, hele Andre Vasling'in itiraza yer bırakmayan
gerekçelere dayanarak, koşulların nasıl da kötü olduğunu
ileri sürmesi moralini daha da fazla bozuyordu. Bu şartlar
altında, Penellan her şeyin yolunda olduğuna kendisini ikna
etmekte büyük zorluk çekti.
Sonuç olarak, kışı geçirmek için yelkenlinin, sahilin gü­
ney bölümünde bir yer bulmak dışında pek şansı yoktu. Bu,
geriye dönmek demekti ama tereddüt etmemek gerekiyordu.
Böylece küçük kafile tekrar geminin yolunu tuttu, hızlı hızlı
yürüyorlardı, çünkü erzakları tükenmeye başlamıştı. Bütün
yol boyunca Jean Combutte, geçebilecekleri dar bir boğaz
ya da hiç değilse buzul düzlüğünün arasında bir kanal aç­
malarına imkan verecek bir çatlak arayıp durdu ama nafile.

33
]ules Verne

Akşama doğru denizciler, önceki gece konakladıkları


buz kütlesinin yanına vardılar. Gün boyunca kar yağma­
mıştı, vücutlarının buz tabakasının üzerinde bıraktığı izleri
hala seçebiliyorlardı. Kısacası, yatmaları için her şey hazırdı,
manda derilerinin üzerine uzandılar.
Keşif gezisinin başarısızlığı yüzünden canı çok sıkkın
olan Penellan iyi uyuyamıyordu; uykusunun kaçtığı bir an,
boğuk bir homurtu dikkatini çekti. Bu sese kulak kabarttı,
homurtu ona o kadar tuhaf gelmişti ki Jean Cornbutte'ü dir­
seğiyle dürttü.
- Ne var? diye sordu Jean Cornbutte; denizci alışkanlı-
ğıyla, zihni de bedeni kadar çabuk uyanmıştı.
- Dinleyin kaptan! diye cevap verdi Penellan.
Ses hissedilir biçimde yükseliyordu.
- Bu kadar yukarı bir enlemde gök gürültüsünden başka
bir şey olamaz bu! dedi Jean Cornbutte ayağa kalkarak.
- Daha ziyade bir beyaz ayı sürüsüyle karşı karşıyayız
bence! diye karşılık verdi Penellan.
- Yapma ya! Henüz bir tane bile görmedik ama.
- Er ya da geç ziyaretlerine hazırlıklı olmalıyız. Onları
güzelce karşılamakla işe başlayalım.
Penellan bir tüfek alarak, kendilerine siper görevi gören
buz kütlesine çevikçe tırmandı. Ortalık zifiri karanlık ve
hava da kapalı olduğu için hiçbir şey göremedi; ama çok
geçmeden, yeni bir hadise bu gürültünün civardan gelme­
diğini ona gösterdi. Jean Cornbutte Penellan'ın yanına gitti;
şiddeti arkadaşlarını uyandıran bu homurtunun, ayakları­
nın altından geldiğini fark ettiler.
Yeni bir tür tehlikeyle karşı karşıyaydılar. Çok geçmeden
gök gürültüsünü andıran bu sese, buz tarlasının gayet be­
lirgin dalgalanma hareketi de eklendi. Denizcilerin birçoğu
dengesini kaybedip düştü.
- Dikkat! diye bağırdı Penellan.
- Tamam! diye karşılık verdiler.

34
Buzullar Arasında Bir Kış

- Turquiette! Gradlin! Neredesiniz?


- Buradayım! diye cevap verdi Turquiette, üzerini kapla-
yan karı silkelerken.
- Bu taraftan Vasling, diye bağırdı Jean Cornbutte ikinci
kaptana. Peki ya Gradlin?
- Buradayım kaptan!.. Ama hapı yutmuş vaziyetteyiz!
diye haykırdı Gradlin korku içinde.
- Yok canım! dedi Penellan. Belki de kurtulduk!
Tam cümlesini bitirmişti ki korkunç bir çatırtı duyuldu.
Buzul düzlüğü büsbütün kırıldı ve gemiciler yanı başlarında
salınan kütleye sımsıkı tutunmak zorunda kaldılar. Dümen­
cinin sözlerine rağmen, müthiş tehlikeli bir durumdaydılar,
çünkü zelzele olmuştu. . . Denizcilerin tabiriyle, buzul parça­
ları "demir almıştı". Bu hareketlenme aşağı yukarı iki daki­
ka devam etti; bahtsız gemicilerin hemen ayaklarının altında
da bir yarık açılması işten bile değildi! Bu yüzden, dinmek
bilmeyen büyük bir kaygıyla günün ışımasını beklediler,
çünkü canlarından olma korkusuyla bir adım bile atmayı
göze alamıyorlardı; sulara gömülmemek için boylu boyunca
uzanıp öylece kaldılar.
Günün ilk ışıklarıyla beraber, gözlerinin önünde bambaş­
ka bir manzara belirdi. Bir gün önce yekpare olan engin düz­
lük, bir sürü yerden kırılıp parçalara ayrılmış durumdaydı;
deniz altında meydana gelen sarsıntıyla kabarmış dalgalar,
suyun yüzeyini kaplayan kalın tabakayı parçalamıştı.
Jean Cornbutte'ün aklına yelkenlisi geldi.
- Zavallı gemim! diye bağırdı. Batmış olmalı!
Arkadaşlarının yüzünde büyük bir umutsuzluk ifadesi
belirdi. Geminin batması, ister istemez onların ölümünün de
yakın olduğu anlamına geliyordu.
- Cesaretinizi kaybetmeyin dostlarım! dedi Penellan.
Unutmayın ki geceki zelzele buzulların arasında bize bir yol
açtı, böylece yelkenlimizi kışlayacağımız koya götürebilece­
ğiz! Bakın şuraya, yanılmıyorum! İşte Korkusuz Kız, bir mil
daha yaklaşmış bize!

35
]ules Verne

Hepsi öne anldı; öyle tedbirsiz davranmışlardı ki Tur­


quiette bir yarığın içine doğru kaydı, Jean Combutte onu
kapüşonundan yakalamasaydı kesinkes canından olacakn.
Biraz soğuk bir banyoyla paçayı kurtardı.
Sahiden de yelkenli, rüzgar istikametinde iki mil ötede
salınmaktaydı. Küçük kafile müthiş zorluklar sonucu oraya
ulaşn. Yelkenli iyi durumdaydı ama yuvasından çıkarmayı
ihmal ettikleri dümeni buzullar tarafından kırılmışn.
VII

Kışı Geçirmek İçin


Yapılan Düzenlemeler

Penellan bir kere daha haklı çıkmıştı: Her işte bir hayır
vardı, o buzul sarsıntısı gemiyi koya ulaştıracak elverişli bir
yol açmıştı. Denizcilere kala kala, buzul parçalarını yönlen­
dirip önlerini açacak şekilde akıntılardan maharetle fayda­
lanmak kalmıştı.
Nihayet 19 Eylül'de, yelkenli kışlayacakları koya girdi
ve karaya iki gomina mesafede sağlamca demir attı. Hemen
ertesi gün, gövdesinin etrafında buz tabakası tekrar oluş­
muştu bile; buz, çok geçmeden, insan ağırlığını kaldıracak
kadar sağlamlaştı, böylece karayla doğrudan bağlantı sağ­
lanmış oldu.
Kuzey denizlerinde seyreden usta gemicilerin adeti üze­
re, gemi teçhizatı olduğu gibi kaldı; yelkenler itinayla se­
renlere sarılıp kılıflara geçirildi, uzak mesafeleri gözlemeye
imkan vermesi ve aynı zamanda dikkatleri gemiye çekmesi
için gözcü yuvası yerinde bırakıldı.
Güneş ufkun üzerinde daha yeni yeni yükseliyordu. Ha­
ziran ayındaki gündönümünden beridir, çizdiği sarmal eğri­
ler gittikçe alçalmıştı, yakında büsbütün kaybolacaktı.

37
Jules Verne

Mürettebat, çarçabuk hazırlıklarını yaptı. Penellan


idareyi ele almıştı. Geminin etrafındaki buz tabakası çok
geçmeden kalınlaştı, yapacağı basınç tehlikeli olabilirdi;
ama Penellan, yüzen buzul parçalarının suda salınmaları
ve birleşmeleri neticesinde buz tabakasının yaklaşık yirmi
ayaklık bir kalınlığa ulaşmasını bekledi; o zaman, gövde­
nin etrafındaki buzu yanlamasına kestirdi, altını kaplayan
buz tabakası geminin şeklini aldı; bir yatağın içine sımsı­
kı oturan yelkenlinin, o andan itibaren, hareket etmeleri
mümkün olmayan buzulların basıncından korkmasına ge­
rek kalmadı.
Ardından gemiciler, kaplama kuşağı boyunca ve küpeş­
telerin hizasına kadar beş altı ayak kalınlığında bir duvar
diktiler, duvar çok geçmeden kaya gibi sertleşti. Bu kabuk
içerideki sıcaklığın dışarıya çıkmasına izin vermiyordu.
Hayvan derileriyle kaplanmış, çadır bezinden bir tente, hiç
açıklık bırakmayacak biçimde boydan boya güvertenin üs­
tüne gerildi ve mürettebat için bir çeşit gezinti yeri meydana
getirdi.
Ayrıca karada, kardan bir depo yapıp, gemide fazla yer
kaplayan eşyaları bu depoya yığdılar. Baş ve kıç tarafta
kamaraların bölme duvarlarını geniş tek bir oda meydana
getirecek şekilde söktüler. Hem bu tek odayı ısıtması daha
kolaydı, çünkü buz ve rutubet yer edecek daha az köşe bu­
luyordu. Üstelik, dışarıya açılan çadır bezinden manikalar
sayesinde, doğru dürüst havalandırılması da daha kolay
oluyordu.
Bu çeşitli hazırlıklar sırasında hepsi olağanüstü bir faa­
liyet sergilediler ve 25 Eylül civarında hazırlıklar tamamen
bitti. Andre Vasling bu düzenlemelerde maharet açısından
diğerlerinden hiç de geri kalmamıştı. Bilhassa genç kızla
ilgilenme konusunda son derece hevesliydi, Marie'nin aklı
fikri talihsiz Louis'sinde olduğu için bunun farkına varmadı

38
Buzullar Arasında Bir Kış

ama Jean Cornbutte çok geçmeden durumu kavradı. Ko­


nuyu Penellan'a açtı; aklına gelen birçok ayrıntı sayesinde,
ikinci kaptanının niyeti zihninde büsbütün açıklığa kavuş­
tu: Andre Vasling Marie'yi seviyordu ve kazazedelerin ölü­
mü konusunda hiçbir şüpheye yer kalmadığında onu da­
yısından istemeyi düşünüyordu; işte o zaman Dunkerque'e
geri dönecekler ve Andre Vasling, Jean Cornbutte'ün tek
mirasçısı haline gelen zengin ve güzel bir kızla evlenme fır­
satını yakalamış olacaktı.
Fakat sabırsızlığı yüzünden, Andre Vasling çoğu zaman
aklını kullanamadı; defalarca, kazazedeleri bulmak için gi­
rişilen arama çalışmalarının faydasız olduğunu söylemişti,
ama genellikle yeni bir ipucu onu yalancı çıkarıyor, Penellan
da bunu açığa vurmaktan zevk alıyordu. Bu yüzden ikinci
kaptan dümenciden alabildiğine nefret ediyor, dümenci de
ona karşı aynı hisleri besliyordu. Penellan'ın korktuğu tek
bir şey vardı; o da Andre Vasling'in mürettebat arasında
anlaşmazlık tohumları ekmeyi becermesiydi; Jean Corn­
butte'e, ona ilk fırsatta kaçamak bir cevap vermesi tavsiye­
sinde bulundu.
Kış hazırlıkları sona erince kaptan, mürettebatının
sağlığını korumak amacıyla çeşitli tedbirler aldı. Kapta­
nın talimatıyla adamlar her sabah kamaraları havalandı­
rıyor ve gecenin rutubetinden arındırmak için iç bölme
duvarlarını itinayla siliyorlardı. Sabah akşam kaynar
kaynar çay ya da kahve içmekteydiler, soğuğa karşı kul­
lanılabilecek en iyi kalp kuvvetlendiricilerden biriydi bu;
ayrıca gruplar halinde nöbetleşe avlanıyorlardı, gemideki
öğünler için her gün ellerinden geldiğince taze besin sağ­
lamak zorundaydılar.
Bir de sağlıklı kalabilmek için hepsinin her gün idman
yapması ve açık havada hareketsiz durmaması lazımdı,
çünkü sıfırın altında otuz derecelik soğuklarda bedenin bir

39
Another random document with
no related content on Scribd:
The Project Gutenberg eBook of Hystereo
This ebook is for the use of anyone anywhere in the United States
and most other parts of the world at no cost and with almost no
restrictions whatsoever. You may copy it, give it away or re-use it
under the terms of the Project Gutenberg License included with this
ebook or online at www.gutenberg.org. If you are not located in the
United States, you will have to check the laws of the country where
you are located before using this eBook.

Title: Hystereo

Author: Maurice Baudin

Illustrator: Dan Adkins

Release date: March 30, 2024 [eBook #73296]

Language: English

Original publication: New York, NY: Ziff-Davis Publishing Company,


1961

Credits: Greg Weeks, Mary Meehan and the Online Distributed


Proofreading Team at http://www.pgdp.net

*** START OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK HYSTEREO


***
HYSTEREO

By MAURICE BAUDIN

Illustrated by ADKINS

A quiet concert in the evening by the lake ...


a harmless hi-fi hobbyist ... yet why did Woodard
tremble at the sound, sound, sound.

[Transcriber's Note: This etext was produced from


Amazing Stories November 1961.
Extensive research did not uncover any evidence that
the U.S. copyright on this publication was renewed.]
Daytimes, Woodard wasted little speech on the other guests at the
summer hotel. Biddies and garrulous men—fools one and all, he told
himself. They had come to be with nature, they said; but the clear,
deep lake with its rocks and pointed firs, and the mountains beyond
were merely a backdrop for their inane gabble. They had come for
health and renewal, clucking of the ravages of city life. Yet scarcely a
one but had acquired some absurd malady. They had turned the
small hotel into a hospital for twitches and bor-borygms. As if,
because they were paying their way, they must give the climate work
to do. As if, thought Woodard, they were hiring the warm sunlight,
the cool, sweet air, to mend their palsies, tachycardias, facial tics or
rheumatic twinges.
Relishing the fact of being resented and the illusion of being sought
after, he kept himself to himself.
But this sort of thing must not be carried too far. Directly after dinner,
for fifteen minutes before his evening walk, he mingled with the rest
as graciously as their recollections of the day's snubs permitted. He
had settled upon this course early in the summer. Circulating, at the
breakup of the dinner hour, among as many guests as time allowed,
he fell in benignly with all topics, however foolish.
On the last of these fence-mending tours, he tuned in to elderly Mrs.
Jenson. "But why," she was asking plaintively, "has poor Mr. Ward's
body not risen?"
What a conversational god-send, that presumed drowning! The old
girl had stopped circulating romantic rumors about himself. She had
relegated her newly developed lumbago to second place. Woodard
smiled inwardly. Of course, several times in the past three weeks he
had heard her question answered. So, if she listened, had she. How
sensible of himself to budget his day's quota of chitchat. Glancing at
his watch, he saw that he had two minutes left, enough time for a
terse review.
"The lake is very deep in parts, and there the cold would prevent the
gas from forming that would raise the body...."
Mrs. Jenson fidgeted. It was one thing to repeat a question; must
one listen while someone else repeated the answer? "But no clothes
were found, Mr. Woodard!" As he flinched at her corruption of his
name, she whimpered: "On the entire shore of this big, big lake—not
a stitch of clothing!"
Woodard nodded sympathetically. "Possibly he rushed from the hotel
in a state of undress. Was he a frolicsome type?"
"He was a lovely gentleman," she said coldly.
"Ah. Possibly the lake didn't know that." His fifteen minutes were up.
He nodded curtly.
But just then, Mr. Nodus joined them. Nodus, who dined at the hotel,
was summering noisily with his hi-fi apparatus in a cottage far down
the lake. Every guest in the place had spent at least one evening
there, hearing the most incredible sound effects music can offer.
Every guest, that is, except Woodard. He had known for weeks that
the man would invite him. He had known with equal certainty that he
would decline. How often, feeling himself watched, had he glanced
toward the table where Nodus ate with his two silent house guests?
Each time he had met the impassive stare of the large baby face,
had stared coolly an instant, had looked away. And now Nodus had
the effrontery to grasp his arm.
"Interested in swimming, Woodard?" he said loudly. "Me too!
Swimming and music. Well! You're invited to a concert. Works out
tonight's the night I can fit you in. You can follow us in your car—
about five minutes?"
"Oh but Mr.—Donus, is it?—-Nodus? I'm not—not...." Woodard saw
Mrs. Jenson's lips curve in a hateful smile. He lost his nerve.
Panicking, he fumbled for words. Fumbling, he was lost.
"Five minutes," Nodus repeated.
Mrs. Jenson sighed spitefully. "Mr. Woodard doesn't know what he
has in store!"

Scarcely glancing to his right at the lake that lay calm in the hazy
twilight, Woodard drove behind Nodus and company. Hi-fi indeed!
Torturous device of a science-ridden culture—how had he let himself
in for the evening ahead? Why had he permitted this trespass upon
his privacy? But when, after some eight miles, the convertible ahead
slowed and signalled for a left, he checked the impulse to keep going
on around the lake and back to the hotel. Nodus would think him
crazy. He would think it aloud in the dining room—ostensibly to the
deferential genies, the man and woman who were vacationing with
him; but he would think it in a voice that carried.
Woodard pulled up beside the other car in the fir-fringed clearing.
Nodus stood waiting with his two shadows. "Russ will take you to the
studio," he said briskly. "The girl and I will be along in a minute." He
chuckled, his eyes scanning Woodard's face. "No neighbors here to
raise a fuss. No knocking—no kicks or squawks...."
Only from me, Woodard thought, following the leader to a two-car
garage some distance from the cottage. Inside, Russ slid shut the
door, then flipped a switch that lighted half a dozen table lamps of
the beaded fringe variety. Woodard stared in amazement. Heavily
carpeted with scatter rugs, the place was walled and ceilinged with
fiber-board. On three walls, including the door side, were stuck triple
rows of ornamental covers from long-playing records. Running the
length of the fourth wall, left of the entrance, a counter rose waist-
high, its side hung solid with more record covers. On the left end of
this counter was an elaborate system of dialled boxes which
Woodard summed up vaguely as player, amplifiers, filters, and so
on; on the right, eight open wood boxes of records. On the center of
that wall was a large clock with a sweep second hand. Directly
beneath, an empty rack of record cover size, beside which a neatly
printed sign read "NOW PLAYING".
"Quite amazing," Woodard remarked truthfully. "Well...." He dropped
into the center of three chairs right-angling the dial boxes. "Might as
well sit."
But Russ, who had been smiling dreamily, was suddenly agitated.
He shook his head. He opened and shut his mouth like a fish. As
Woodard felt his poise threatened, the door slid open. Nodus
entered, preceding Miss—Miss—But her name hadn't ever been
mentioned.
Seeing where Woodard sat, he frowned. "No, no," he said. "That
won't do. You'll be better off...."
Woodard repeated, "I'm utterly amazed by all this."
Nodus' expression softened. "It's a garage, as you can see. Four
hours at the start of the summer to convert it to a sound-room. Three
and a half hours, at the end, to reconvert it. On the nose in both
instances. Half-hour discrepancy there. We're working on that."
Woodard understood that "we" included the pair, whose life currents
evidently flowed from the master's battery.
"Job's all broken down," said Nodus. "I do certain things, Russ does
certain things. The girl"—She bridled as he jerked an elbow toward
her.—"does her little chores."
The girl! Would she see fifty again? But Woodard felt himself wanting
to placate, a sensation both new and unpleasant. "The details must
be very interesting," he said weakly.
Nodus' face had gone stern again. "—won't do," he back-tracked
curtly. "You'll be better off over there." He indicated a lone chair
directly opposite the "NOW PLAYING" sign. "Acoustically speaking,
the most effective location in the studio." Clinical and considered, his
tone brooked no protest. Woodard stumbled embarrassedly to the
chair. "You can see," Nodus stated, "if you look down, all the chalk
marks where we've experimented with positions."
And Woodard did see: dozens of white marks on the rug around the
chair legs, close together as if fractions of an inch were vital.

As Nodus moved to the dial boxes, Russ and the girl dropped like
wraiths into chairs: she nearest Woodard, he in the middle, leaving
the place by the apparatus for Nodus. Woodard thought: God, but he
has this worked out! He's a tyrant, a baby-faced ogre. And these two
goops are in bondage to him.
It came to him that Nodus was curiously untanned for a devotee of
swimming.
"What do you weigh, Woodard?"
"Why——oh——one-sixty, I guess...."
Nodus nodded. "Near enough." He selected a record from the box
nearest him. "People always like a few effects before the concert,"
he said. "Preliminaries." His expert hand pressed a switch and
turned some dials. The room was filled with a rasping hum. Now
Woodard saw what he hadn't noticed before: in the far corner, back
of the counter, an unlighted cavernous area; and in its center, black-
draped like an oracle of doom, the speaker system.
Russ and the girl looked dismayed even before Nodus snapped,
"Oh-oh! Something's not right! Russ—go outside and check the
grounding." He pulled Russ to him and whispered. Russ nodded and
slipped quietly out.
I could still go, Woodard thought. The hell with any stories he'd
spread. I'd.... But the girl was staring at him, serene and knowing as
if she read thoughts.
The rasp ceased and the room went still. After a few minutes, Russ
entered and took his seat by the girl.
Now Nodus assumed a pedagogical stance, a platform manner.
"This," he said, holding the player arm poised above the whirling
record, "is the Victoria Falls—Zambesi River—taken at 78 r.p.m.,
which I still consider the ideal speed. Perfect studio conditions not
possible, of course, though the engineer was extremely
cooperative." Nodus smiled benignly. "He tried to get rid of the
insects. They almost got rid of him. You'll notice a treble hum in the
foreground. Giant mosquitoes. Then I'll play it again, filtering out the
falls—we can do that—and you'll hear the mosquitoes as if they
were primary."
Woodard tried to look intelligently appreciative.
"This will take four and one-half minutes. Precisely. You can check
this statement against the clock. The record is longer, but I find that
people stop concentrating after four and one-half minutes."
The room filled with the massive roar of a giant river dropping four
hundred feet. Woodard clutched the arm of his chair, rejecting the
nightmare fantasy of himself taking the falls in a canoe. Nodus too
was seated now. Looking impassively straight ahead, like a
ceremonial figure on a public stage, he was talking from the side of
his mouth to Russ. He played with a pair of horn-rimmed glasses
which Woodard had never seen him wear. The girl sat raptly beating
a time of her own devising.
It was said—where did one hear these things? Why did one
remember them?—that years ago the girl and Mr. Nodus had been in
love. That the new era in electronics had alienated Mr. Nodus'
affections. Auxiliary priestess now to the monster that had dethroned
her, the girl tapped her left wrist with the fingers of her right hand and
smiled remotely....
"Four and one-half minutes, as advertised," Nodus said, raising the
player arm. "And now, the foreground of mosquitoes. Amplified by—
well, no need to be technical. Let's just enjoy it. Two and one-half
minutes will do."
Quite so. Higher than coloratura, a whirring, a hum. As if all insect
life brought out on the lake by the evening damp had swarmed into
that room. And back of the keening shrillness, unending in its
behemoth anguish was the muffled roar of the falls. Woodard
squirmed. But he wouldn't pay Nodus the homage of warding off the
insects. Forcing himself rigid, he watched the clock. His thoughts
wandered to the lake, dark and deep outside—and to Mr. Ward,
imprisoned by cold in the darkest depth.
Two and one-half minutes exactly.

"Amazing," Woodard said. Antagonized by Nodus' pontifical


assurance, he added spitefully, "Of course, nothing sounds like that."
Nodus shrugged aside the irrelevancy. "Hi-fi does," he said,
extracting a second record from its case. "We have many requests
for that number. Many. And now—an old-fashioned steam train. If
you think it's coming toward you—and jump—please try not to
displace your chair." About to laugh, Woodard caught himself. The
man was not joking. "We don't," Nodus explained, "want to fasten it
to the floor till we're perfectly certain that...." He looked for
confirmation to Russ and the girl. Both nodded. "We've timed this
one at three and one-half—more precisely," he announced, "three
minutes and twenty-eight seconds."

It was stupendous, terrifying. Woodard himself vibrated as the


colossus approached. But not for anything would he have stirred....
Three minutes and twenty-eight seconds it was, Nodus monologuing
from behind his hand to Russ, the girl beating a new time.
In the shattering silence, Woodard laughed tremulously. "This must
be the next thing to shock therapy."
The girl tensed. Russ looked wary.
"What makes you say that?" Nodus demanded.
"Why—I just meant...." Woodard was unnerved. He rarely minded
giving offense, but he liked to know when and how he was doing it. "I
suppose," he placated, "that atomic fission is more what I had in
mind...."
Nodus looked at him suspiciously. "There are worse things than
atoms," he said. The girl cackled, then looked blankly about as if she
hadn't done it. Nodus ignored her. "Not a family man, are you,
Woodard?"
"No." Woodard took in Nodus' quick nod. Had the admission
somehow worsened his situation?
"No one to care?" cried the girl, her dark eyes gleaming archly. "No
one to miss you?"
She was stilled by a flicker of Nodus' eye.
On with the effects. "Now this," Nodus lectured, handling the new
record tenderly, "has more surface noise than I consider excusable. I
keep it in my library only because...."
He glared at Woodard, who had been unobtrusively removing his
jacket and now dropped it hastily to the floor. "That won't do there!"
The girl roused and floated over, picked up the offending garment
and carried it with abstracted solicitude to a hook by the door.
"—than I consider excusable. I keep it in my library only because the
engineer, a really cooperative fellow, learned some very important
principles of underwater reproduction from taping these underseas
mating calls."
Woodard repressed a smile as the girl, back in her seat, doubled
over in silent laughter. Nodus threw her a disciplinary look. "Like to
sit in that chair yourself?" he muttered, indicating Woodard's place.
Instantly she sobered.
Now what does that mean? Woodard asked himself.
"Nine and one-half minutes will be right for this."
Fantastic that it could be recorded at all, Woodard had to admit,
listening incredulously to the beeps and crackles, the yips and
squeals and tiny shrieks. Undersea, Nodus had said. Was the lake
across the road a similar hotbed of solicitation? Did Mr. Ward's chill
presence cast no damper on concupiscence?
Woodard pantomimed astonishment with a wondering nod.
"Now with this one," Nodus recited, "I say nothing. Just mention that
it lasts seven seconds. Watch the clock."
Woodard counted seconds so intently that he didn't interpret the four
very loud preliminary gasps from the speaker. Suddenly, magnified a
hundred times but undistorted, crystal clear and shattering, nearly
blowing him off his chair: a monumental sneeze.
His heart stopped, then pounded achingly. He looked furiously at the
speaker. It should have been wetly splattered all over the place, but
it rested amorphous and unshaken in its dark covering.
"And," said Nodus, "that could have been magnified a thousand
times—not in this enclosure—without distortion. An epochal
recording." Deftly he switched records, turned a knob or two. "Now
here—an old-timer, a real old 78. And if I can find the right groove, a
most interesting effect." Leaning over, he whispered something to
Russ, who smiled. "I defy anybody to recognize...."
Woodard braced himself to interrupt. "I'd like to be excused for just a
minute," he begged nervously, rising. "Have you—do you happen to
have...." He fished for words and came up, hating himself, with "Do
you have a little boys' room?"
"Can't you wait?"
"Well, I just thought...." Woodard licked his lips. If the next effect
were anything like that sneeze, he feared the consequences of
delay.
The girl nodded apprehensively at Nodus. "It's the great outdoors,"
he said grudgingly. As Woodard fumbled with the door, he added
very distinctly, "We'll be waiting."

Under the half-moon and the million stars, down the drive and across
the road the lake lay darkly glowing. In the cool silence Woodard
heard it lapping its shores like the licking of lips. What did happen to
Ward? he thought suddenly.
And then he thought, Why don't I—but his keys were in his jacket
and his jacket was inside. Now he noticed that Nodus' car had been
shifted to stand behind his own. Escape was cut off in any case. He
felt a throbbing hollowness, the ache of terror. "I'm being foolish," he
said. "I'm going to cut it out." The sound of a human voice, even his
own, was oddly reassuring. He would stay just enough longer not to
give offense. He would try to make only pleasing responses to
Nodus' recital, would act reverential in this shrine to the electronic
screech. And when he left, he would point out with the most casual
little laugh of well-feigned surprise that his car was cut off—as if it
were natural but at the same time comic....
When the garage door stuck, he pulled frantically. After a moment,
Nodus opened it from inside. The girl said shrilly "You got locked in
the bathroom!" and then shook noiselessly.
"You've interrupted the sequence," Nodus stated. "I'm starting with
the last two minutes of the mating calls, then running the sneeze
again."
Woodard nodded contritely. The mating calls heard once, it turned
out, were heard for all time. But the sneeze, braced for it though he
was, retained its power to shake the inner being.
"—defy anybody to recognize this sound," challenged Nodus.
It sent a cold tickling vibration through Woodard, from the soles of
his feet to his frontal sinus. When it was over (four and one-half
seconds), he needed almost a minute to bring his shuddering to a
halt. He saw Russ take a pad and pencil from his pocket. He did not
react.
"A laugh," Nodus gloated. "A human laugh. More precisely, a
chuckle. When Marcella Sembrich produced it originally, in her
recording of 'Coming Thro' the Rye', the intent was probably coy,
but...."
In his sharp, sudden rage, Woodard forgot tact and caution. "That's
so unfair to a singer! To take her voice in one passage and distort it
—that doesn't show what she can do!"
"Could do," Nodus corrected coldly. "But it shows what the
equipment can do."
"I would never," Woodard began acidly.... A persistent tickle in his
throat was making him cough. His post-nasal drip, he recognized
grimly.
Nodus glanced at Russ, who was jotting notes. "A few more little
effects," he promised, "then the concert."
Woodard nodded, coughing viscously into his handkerchief.
"Now just to give you some further idea...." Nodus looked reproving.
"You have a very annoying cough."
"It dries up for weeks," Woodard apologized, "and then...."
"I suggest you control it." Nodus turned to the player. "—some further
idea, and no surprises this time, a factory whistle." He chuckled. "No
timing. I keep this going till I see the whites of your eyes."
Woodard was sweating copiously before Nodus turned it off. He
looked envyingly at the girl. Not enjoying the most effective acoustic
location, she had sat through the outrage in a state of catatonic
beatitude. "Incredible!" he gasped, coughing again.

And now, in the last lap of the preliminaries, effects came thick and
fast. Woodard's sensibilities were still jangled from a rattling,
polysyllabic belch (panicking the girl, but unjustifiable otherwise as
either art or science) when a powerful soprano, tweetered until it
could cut steel, emitted a blood-curdling "Good-bye fo-re-ver!" Tosti
rendered by Medea; and as Woodard tried to formulate some idea
about unseemliness, he was shaken to his bowels by the agonized
shriek of a subway rounding a curve. Next, "Tires Screeching on Hot
Asphalt"—not a surrealist poem, and anyway Woodard's critical
faculties were pretty well blasted. Then a dentist's drill. Woodard
struggled to make sense of Nodus' remarks about a gum cavity and
a midget microphone. Finally, perhaps most devastating of all
because it suggested evil in bright sunlight, the tender brooded over
by the sinister—the excited yelps of girls at play; the bouncing of a
ball and the rush of feet across a wood floor; a shrill, drawn-out
whistle and the voice of a gym instructress screaming "That's
enough, girls!" (The Pepsi-Cola Ladies' Basketball Team: eleven and
one-half seconds.)
Woodard peered uncertainly from trauma to learn that the concert
proper was at hand.
"I run through a few things, parts of things, interesting sections,"
Nodus lectured, playing idly with his glasses. "A little program most
people seem to like...."
Time was, Woodard would have snapped "I happen not to be most
people." But his pulse was pounding, his eyes watering. Racked with
coughing, trembling with post-sonic shakes, he could scarcely be
called himself. So he tried to nod appreciatively. If he could identify
more, really participate—then he might overcome the sensation of
being one with three against him. And his sinus might stop dripping.
"The violin," Nodus announced, for the first time placing a record
cover on the "NOW PLAYING" rack. "Some unaccompanied Bach
partitas."
Woodard laughed hoarsely. "It's been my theory...." He coughed.
"Yes." Nodus held the player arm poised. "Now we'll have
nineteen...."
Woodard struggled for recovery. "It's been my theory," he croaked,
"that Yehudi makes them up as he goes along."
Russ stared for a moment, then went on writing.
"Do I understand," Nodus asked with cold hatred, "that you refuse to
listen to a few unaccompanied Bach partitas?"
Woodard grovelled. The privilege of hearing partitas on this
superlative equipment? Refuse? Oh most certainly not—He
collapsed in a fit of coughing.
Mollified, Nodus said "I'll wait till you pull yourself together.
Meanwhile, you may like to know that of the records my dealer
sends me—and he knows my taste, mind you—I keep one in eight.
And that one I exchange, on the average, three times before I find a
copy I can admit...."
Woodard wanted desperately to concentrate. Here was something
solid to work on. Did Nodus keep one record in eleven, or one in
twenty-four? It depended, of course, on whether x equalled 8 plus 3
or 8 times 3. Surely one should be able—but he was straining
beyond his limit. It was as if some mental spine, which in a past
existence had sustained him, were numbed or missing.
Nodus was staring. So, with an odd, expectant smile, was the girl. To
show that his wits had never left him, Woodard blurted out, "The
composer never intended the music to sound like this!"
"Like what?"
"The partitas were all wrong!" Now his voice kept breaking. "A
composer—and a performer—should have some say—not be fed
into equipment like this and—and...." Another paroxysm prevented
his concluding: "and used to start sinuses running."
"I haven't played the partitas yet, Woodard."
That stopped the cough. Not played them? Then why did he feel—
He found himself thinking with curious gentleness of the guests at
the hotel who mocked nature with their complaints. And vast as his
sudden pity was for them, it was vaster still for himself. But he tried
to latch onto one worthwhile thought: I have nothing to fear but fear
itself.
"Nineteen and a half minutes." Relentlessly Nodus lowered the arm.

Woodard tried clinging to the worthwhile thought. But it kept


shimmering off in the dissolving world. It wouldn't come right. I have
nothing to fear but all mankind, he kept hearing.
And maybe it was better that way; at least he knew.
Finally he asked himself: How did I get into this? I who always kept
myself to myself to myself to myself.... Oh he was whirling, whirling,
and no one could count his r's p.m. ... myself to myself to....
He slumped unconscious in his chair.
Eleven minutes and thirty-one seconds of partitas had elapsed.
Nodus so remarked to Russ, who made note.
And the concert continued. But there is small point in detailing
Nodus' accounts, as sensibly delivered as before, of the various
selections: how he explained his choice of "Bendermeer's Stream"
as a follow-up to the partitas; his apologies for the surface scratches
that made the Valkyries' ride sound unlubricated; his cautionings
about what to look for in the "Romeo and Juliet Overture"; his
meticulous timing of these and the other recordings.
Thirty-six minutes and twenty seconds after Woodard's cerebral
disintegration came his impalpabilization.
"Three hours, forty-one minutes, twenty-one seconds," Nodus
intoned, and Russ jotted down the melancholy figures. The girl
emitted a small shriek of joy and started impetuously for the chair
that had been Woodard's. But Nodus raised a preventive arm. "Not
yet," he warned. "Not for a few minutes. There may be anarchic
sonic residuum. We don't know. And anyway—what's there to see
this time? Absolutely nothing left."
"Except his car," said Russ. He spoke with a lisping dreaminess.
"You'll park it by one of the fishing piers. Woodard said as he left
here that he'd stop for a late swim."
"Just lovely," sighed the girl. And Russ nodded in slow motion.
Nodus smiled almost reluctantly. Perfectionist that he was, it would
be long before he was wholly satisfied. He turned to the girl. "Your
idea of substituting the partitas for the Mahler 'Farewell' was very
sound. I'm interested in the reasoning."
Her nostrils flaring at the heady draught of his praise, she giggled
shyly. "I hoped the partitas would work, because Mahler really
fractures me. That 'Farewell' would have finished me—even where I
was sitting."
His glance rested on her as if he would bear this in mind. Then he
said "It should be safe to look closely now," and he led his
technicians to the vacant chair.
"No nasty mess to clean up!" raved the girl. "Nothing like that Ward,
with his dreadful post-distillation residuum!" And as Nodus and Russ
exchanged smiles at her woman's viewpoint—"Who's next?" she
demanded.
Russ was inspired. "That frightful old woman at the hotel!"
Nodus regarded the girl through narrowed eyes. "The one's been
spreading those half-wit tales about you and me."
She did not meet his look. "You'd never get Mrs. Jenson here alone."

You might also like