PDF of Marx Bu Ise Ne Derdi en Muhtesem Siyaset Kuramcilari Gundelik Sorunlarinizi Nasil Cozerdi 1St Edition Gareth Southwell Full Chapter Ebook

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 70

Marx Bu ■■e Ne Derdi En Muhte■em

Siyaset Kuramc■lar■ Gündelik


Sorunlar■n■z■ Nas■l Çözerdi 1st
Edition Gareth Southwell
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/marx-bu-ise-ne-derdi-en-muhtesem-siyaset-kuramcilar
i-gundelik-sorunlarinizi-nasil-cozerdi-1st-edition-gareth-southwell/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Pratique Grammaire B1 1st Edition Evelyne Sirejols

https://ebookstep.com/product/pratique-grammaire-b1-1st-edition-
evelyne-sirejols/

A medida B1 guía didáctica 1st Edition Anaya

https://ebookstep.com/product/a-medida-b1-guia-didactica-1st-
edition-anaya/

Karl Marx Grandeza e ilusão Gareth Stedman Jones

https://ebookstep.com/product/karl-marx-grandeza-e-ilusao-gareth-
stedman-jones/

Lo straniero A2 B1 Primi Racconti 1st Edition Marco


Dominici

https://ebookstep.com/product/lo-straniero-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/
L eredità B1 B2 Primi Racconti 1st Edition Luisa Brisi

https://ebookstep.com/product/l-eredita-b1-b2-primi-racconti-1st-
edition-luisa-brisi/

Deutsch intensiv Wortschatz B1 Das Training 1st


Edition Arwen Schnack

https://ebookstep.com/product/deutsch-intensiv-wortschatz-b1-das-
training-1st-edition-arwen-schnack/

Ritorno alle origini B1 B2 Primi Racconti 1st Edition


Valentina Mapelli

https://ebookstep.com/product/ritorno-alle-origini-b1-b2-primi-
racconti-1st-edition-valentina-mapelli/

Un giorno diverso A2 B1 Primi Racconti 1st Edition


Marco Dominici

https://ebookstep.com/product/un-giorno-diverso-a2-b1-primi-
racconti-1st-edition-marco-dominici/

100 DELF B1 Version scolaire et junior 1st Edition


Sylvie Cloeren

https://ebookstep.com/product/100-delf-b1-version-scolaire-et-
junior-1st-edition-sylvie-cloeren/
Gündelik sorulann en büyükleri (ve en
küçükleri) şaş1rtıcı ve orijinal bir yaklaşımla ele
ahmyor. İşte o sorulardan bazlları:

Bebeğe hangimiz bakacak?

Yeteri kadar kazanmıyor muyum?

Arabam çalındı! Hırsızlan sorumlu tutabilir miyim?

Twitter' da ne dediğime dikkat etmeli miyim?

Çocuklanm başanmın getirilerinden faydalanmalı mı?

Daha büyük bir ev istemek yanlış mı?

Hayır kurumlanna bağış yapayım mı?

Yeni atandığım bölümdekiler eski amirlerini
özlüyormuş. Hepsini birden sepetlesem mi?

Ülkemin savaşa girmesini desteklemeli miyim?

Kara bahtım kem talihim devleti ilgilendirir mi?

İşim inançlanmla çatışıyor. Ne yapmalıyım?

Şu fair-trade belgeli kahvelerden mi içsem?

Bisiklet kaskı takmam cidden şart mı?
• Haberlere güvenebilir miyim?

Oy kullanma hakkım IQ'ma göre mi belirlenmeli?

Ergen oğlum bana "faşist" diyor. Yoksa öyle miyim?

Evlensem mi?

Tatile çıka�en çocuklan kendi başlanna bı�ksam mı?

Bir robotun pabucunu eline verebilir miyim?

Başka bir ülkenin içişlerine müdahale etmeye karar
verirse ülkemi desteklemeli miyim?

Bana göre et yemek yanlış. Herkesin de öyle
düşünmesi gerekmez mi?

Arkadaşım çok şişmanladığımı söylüyor. Ama onun
üzerine vazife mi bakalım?
\ � e n e derdP
Marx bu

Gareth Southwell
bu \c.e ne derdi?
Marx 4S

En muhteşem siyaset kuramcıları


gündelik sorunlannızı nasll çözerlerdi?

Gareth Southwell
Çeviren: Devrim Çetinkasap
MARX BU İŞE NE DERDİ?
Gareth Southwell

Orijinal Adı: What would Marx do?

First published in Great Britain in 2018 by Cassell,


a division of Octopus Publishing Group Ltd
Carmelite House 50 Victoria Embankment
London EC4Y ODZ
www.octopusbooks.co. uk

Tasarım: Copyright ©Octopus Publishing Group 2018


Metin: Copyright©Gareth Southwell 2018
Kapak ile 7., 8., 19., 41., 44., 47., 64., 80., 93., 105., l 16., 130., 150. ve 159. sayfalardaki çizim ve karikatürler
©Gareth Southwell Illustration 2018
Diğer tüm çizimler©Grace Helmer 2018

Türkiye yayın hakları:


©TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAY INLARI, 2019
Sertifika No: 40077
ISBN: 978-605-295-924-4
Genel Yayın Numarası: 4585
Çeviren: Devrim Çetinkasap
Editör: Cumhur Öztürk

ı. Basım: 2020
Çin' de basılmıştır.

Bu kitabın tüm yayın hakları saklıdır. Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şartıyla yapılacak kısa alıntılar
dışında gerek metin, gerek görsel malzeme hiçbir yolla yayınevinden izin alınmadan çoğaltılamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

TÜRKİYE İŞ BANKASI KÜLTÜR YAY INLARI


İstiklal Caddesi, Meşelik Sokak, No: 2/4 Beyoğlu 34433 İstanbul
Tel. (0212) 252 39 91 Fax. (0212) 252 39 95
www.iskultur.com.tr

Baş Editör: Trevor Davies


Editör: Ella Parsons
Redaksiyon: Robert Tuesley Anderson
Sanat Yönetmeni: Yasia Williams
Tasarım: Ella McLean
Üretim Kontrol: Sarah Kulasek-Boyd
içindekiler

Giriş 6

Birinci Bölüm: Özgürlük 8


Arabam çalındı! Hırsızları sorumlu tutabilir miyim? • Arkadaşım çok şişmanladığımı söylüyor.
Ama onun üzerine vazife mı bakalım? • Twltter'da ne dediğime dikkat etmeli miyim?
• Facebaok'a bağımlı olmakta sorun var mı? • Bisiklet kaskı takmam cidden şart mı? • Bana
göre et yemek yanlış. Herkesin de öyle düşünmesi gerekmez mi? • Daha büyük bir ev istemek
yanlış mı? • Robotun teki işimi elimden aldı! Ne yapablllrlm?

İkinci Bölüm: Eşitlik 44


Semtimizdeki golf kulübü adll bir cemiyet mi? • Oy kullanmak için zahmet etmeye değer mi?
• Televizyonda ne izleyeceğimize nasıl karar vereceğiz? • Bebeğe hangimiz bakacak?

• Sahayı istediğim gibi göremiyorum. Şiköyet etsem olur mu? • Çocuklarım başarımın
getirilerinden faydalanmalı mı? • Yeteri kadar kazanmıyor muyum? • Kara bahtım kem talihim
devleti ilgilendirir mi?

Üçüncü Bölüm: Güç ve otorite 80


Hamsterı beslemek görevim mi? • Tatile çıkarken çocukları kendi başlarına bıraksam mı?
• Yaşadıklarımı internette yazsam mı? • Haberlere güvenebilir miyim? • Ergen oğlum bana

"faşist' diyor. Yoksa öyle miyim? • Yeni atandığım bölümdekiler eski amirlerini özlüyormuş.
Hepsini birden sepetıesem mi? • Üç beş ağaç için hapse girsem mi? • Evlensem mi?

Dördüncü Bölüm: Haklar 116


Bindiğim uçak ıssız bir adaya düştü. Biri bizi kurtarmaya gelene kadar sağ kalan yolcularla nasıl
geçineceğiz? • Daha demin UFO gördüm! Hükümet bize neden yalan söylüyor? • Mars· o mı
göçsem? • Bir robotun pabucunu eline verebilir miyim? • Oy kullanma hakkım IC'ma göre mi
belirlenmeli? • Bir yerlere bomba konmuş. Bulabilmek için ne kadar ileri gideyim? • Ben yarı
zamanlı nü modellik yapan bir öğretmenim. Bir sakıncası mı var? • İşim inançlarımla çatışıyor. Ne
yapmalıyım?

Beşinci Bölüm: Adalet 150


Şu fa/r-trade belgeli kahvelerden mi içsem? • Ülkemin savaşa girmesini desteklemeli miyim?
• Düşmanca tutumları olan komşu devletlerden biri hakkında, nükleer silah ürettiği iddiası çıktı.

Bizim hükümetin önleyici bir saldırı düzenlemesini desteklemeli miyim? • Başka bir ülkenin
içişlerine müdahale etmeye karar verirse ülkemi desteklemeli miyim? • Yeni bir siyasi parti ·ııerici
değişim" vaat ediyor. Diğerlerinden farklı olacağına güvenebilir miyim? • Çocuk yapayım mı?
• Hayır kurumlarına bağış yapayım mı? • Hollywaod gelecekle ilgili neden bu kadar ümitsiz?

Kaynakça 184
Dizin 188
192
Giriş

Dünya sanki daha politik bir yer haline geldi. Ya da belki, sosyal medya
ve İnternet nedeniyle politik sorunlara daha fazla maruz kaldığımızdan
bize öyle geliyor. Dünyanın her yerinden her konuda, günde 24 saat
güncellenen haberlere ulaşmamız mümkün. İster Güneydoğu Asya'daki
mercan kayalıklarının tehlike altında olması, ister Suriyeli göçmenlerin
yürek burkan sefaleti, ister Wall Street'teki borsa simsarlarının uçuk kaçık
taşkınlıkları, ister daha yerel bir mesele olsun, malumat sahibi olmak, taraf
tutmak, haberi paylaşmak, yorum yapmak, alkışlamak ya da telin etmek
bugün artık çok daha kolay. Arkadaşların, üstünkörü tanıdıklarımızın,
iş arkadaşlarımızın, hatta düpedüz yabancıların siyasi görüşlerine maruz
kaldığımızdan tüm bunlardan kaçınmak da bir o kadar -belki hiç olmadığı
kadar- güç hale geldi.
Elbette sadece medyada, internette vardı r. John Stuart M ili hayatında Twitter
tartışılanlar veya okunanlar değil, gündelik mesaj ı görmemiş olabilir, ama sosyal
yaşantımızdaki olağan pratik ikilemler de medyada istediğinizi söyleme hakk ı nızın
bizi politik meselelerle yüz yüze getiriyor. elden geldiğince az sınırlanmasını
"Fair t rade" belgeli kahveyi mi seçmeli? savunurdu. Dolayısıyla, "Marx bu işe ne
Hayır kuruluşlarına bağış yapmak ahlaki derdi?" sorusunu yöneltmek ve politik
bir görev mi? Evlenmenin sağlam bir düşüncenin babaların ı n 21. yüzyılda
gerekçesi var mı, çocuk sahibi olmak iyi gündelik durumlara nasıl tepki göstereceğini
bir fikir mi? Daha iyi bir iş, daha büyük bir sorgulamak öyle boş bir uğraş değil. Tarihin
ev istemek münasip midir? Hatta bisiklet önde gelen siyasal düşünürlerinin irfanının
kaskı takmalı yahut arkadaşın ev hayvanıyla gündelik hayatımıza (ki siyaset de bununla,
ilgilenmeli miyiz? İlk bakışta bunlar hayatımızı nasıl yaşadığımızla ilgili değil
politik sorular gibi görünmeyebilir, fakat midir zaten?) nasıl uygulanabileceğini
derinlemesine ve hakkıyla incelediğinizde, anlamak yolunda ciddi bir girişimdir.
siyaset felsefecilerinin bu gibi sorularla Karşılaştığımız en yaygı n ikilemlerin
ilgili söyleyecek yığınla şeyi olduğunu fark ardında sorgulanmamış kabuller bulunur:
edersiniz. Yan i Platon özellikle Facebook İyinin, görevin ne olduğuyla ilgili etik
bağımlılığı sorununu ele almamış olabilir tavır alışlar; devletle ilişkisi içinde bireyin
tabii, ama yıkıcı tutkulardan azade ve gücü ve özgürlüğü; neyin adil ve hakça
rasyonel bir insan olmamızda devletin olduğuyla ya da servetin ve mülkiyetin nasıl
oynayacağı rol üzerine söyleyecek çok şeyi dağıtılacağıyla ilgili görüşler vb. Yan i alelade

6
Giriş

problemleri irdelerken bu meseleleri gün hararetli tartışmalara konu edildiğine dair


yüzüne çıkartabilir ve geniş bir yelpazeden daha deri nlikli bir anlayıştı r. Nihayetinde
siyaset felsefecilerinin neler söyleyeceği n i Marx, Platon, Mill, A ristoteles, Hegel ve
keşfedebiliriz. Tahmin edeceğiniz gibi daha pek çoklarının neler diyebileceğini
filozoflar bu konularda her zaman hemfikir öğreneceksiniz. Bazılarına hak vereceksiniz
değildirler; farklı görüşleri dinlediğinizde, bazılarına vermeyeceksiniz ve muhtemelen
takip edip uygulayabileceğiniz basit başta aklınızda olan sorulara yenileri
bir tavsiyeye ulaşamazsınız her zaman; eklenecek; ama işte felsefenin olayı budur.
felsefenin olayı bu değildir zaten. Aksine, Yine de bu anlayışla, karar vermek ve şu
elde edebileceğiniz şey, söz konusu en önemli soruya yanıt vermek için daha
meselenin niçin bu kadar çekişmeli sağlam bir konumda olacaksınız: "Ben ne
olduğuna, çoğunun niçin bugün bile derdim?"
Ozgiir
••

fük

Sayfa 10: Arabam çahndı! Hırsızları


sorumlu tutabilir miyim?

Sayfa 14 : Arkadaşım
çok şişmanladığımı
-
söylüyor. Ama onun
üzerine vazife mi
bakahm?

Sayfa 18:
Twitter'da ne
dediğime dikkat
etmeli miyim?
Sayfa 23: Facebook'a bağımh olmakta
sorun var mı?

Sayfa 27: Bisiklet kaskı takmam cidden


şart mı?

Sayfa 30: Et yemenin yanhş olduğunu


düşünüyorum. Herkesin de öyle
düşünmesi gerekmez mi?

Sayfa 35: Daha büyük bir ev istemek


yanhş mı?

Sayfa 38: Robotun teki işimi elimden aldı!


Ne yapabilirim?

B�ırtn�
� r\ \?,ölüm
Arabam çahndı!
HırS1zları sorumlu tutabilir miyim?
Deınokritos • Sartre • Hobbes

İlk önce. nereye park ettiğinizi unuttuğunuzu dü§ündünüz. Sonra, bir


inanamama ve deh§et hali yava§ yavaş sizi ele geçirdi: Gerçekten çalınmı§!
Belki hata sizde. O izbe ara sokağa park etmemeliydiniz. Parlak bir
muhit olmadığı belliydi. Ya arabaya ne demeli. . . Yani Bugatti Veyron EB
16. 4 'ten bahsediyoruz. Gelin beni çalın diye bağırıyormu§ zaten.
Derken polis sizinle temasa geçiyor. oynamadığı materyalist bir insan kavrayışı
Arabanızın yanmış bir halde bulunduğunu, mümkün hale geldi. Gelgelelim, sadece
hırsızların yakalandığını öğreniyorsunuz; atomlardan ibaretsek ve bu atomların
mahallenin yeniyetme suçluları bir tur hareketleri zorun! u olarak fiziksel yasalara
atmak istemişler. "Hiç merak etmeyin;' tabiyse, bu, davranışlarımızın da aynı yasalar
diyor polis memuru "cezalarını çekecekler''. tarafından belirlenmiş olduğu ve dolayısıyla
Gerçekten çekmeliler mi? özgür olmadığımız anlamına gelmez mi?
Politik hürriyet -veya genelde söylendiği Bu durumda hayat anlamsız bir tiyatrodan
gibi "özgürlük" - meselelerinin hepsinin ibaret değil midir? Peki, siyasal özgürlükler
kökeninde, daha derin bir soru, ne ölçüde açısından bu ne anlama gelir?
hür iradeye sahip olduğumuz sorusu Hür i radeye sahiden sahip olmadığımız
bulunur. Çoğu siyaset felsefecisi, ona, inancı katı belirlenimcilik diye bilini r, fakat
bir dereceye kadar sahip olduğumuzu bunun bir de türlü yumuşak versiyonları
kabul eder. Öyle ya, vereceğiniz karar size
bağlı değilse, nasıl oy kullanabilirsiniz?
Eylemleriniz sizin kontrolünüzde değilse,
onlardan nasıl sorumlu tutulabilirsiniz?
Önce hür irademiz olduğunu kabul etmeliyiz
ki hürriyete sahip olup olmadığımızı
sorabilelim. Peki ama sahip miyiz?

Belirlenimciler ve belirlenmezciler
Yunan filozof Demokritos'un (MÖ y.
460-370) tüm varlığın atomdan oluştuğunu
ilk defa ileri sürmesinden bu yana her
şeyin Tanrı'ya ya da "kadere" değil doğaya
indirgenebileceği fikri gelişmeye başladı.
Bilim ilerleyip maddeye hükmeden yasalar
keşfedildikçe, ruhun ya da tinin hiç rol

10
Birinci Bölüm: Özgürlük

vardır. Söz gelimi, çocukluk yaşantılarımızın,


eğitimin ve ekonomik faktörlerin (ailemizin
zenginliğinin) kimliğimizi olduğu kadar,
ailemizin ya da arkadaşlarımızın beklenti
ve tutumlarını da şekillendirdiğini ileri
sürebiliriz. Yani bu tür çevresel faktörler
hayattaki eylemlerimizi kısmen belirlemiş
olabilir. Fakat bu, nihayetinde seçme
özgürlüğümüzün olmadığı anlamına )
gelmez; sadece, olduğumuz ve yaptığımız
her şeyin özgürce seçilmediği, ahlaklı ve
ı -----
rasyonel davranmanın bazıları için daha
zor olabileceği anlamına gelir. Yeniyetme
otomobil hırsızlarını savunmanın bir yolu,
"yanlış zamanda yanlış yerde" büyüdüklerini,
daha iyi bir başlangıç yapabilseler hiç de
suçlu olmayacaklarını söylemek olabilir. vardır. Mesela Fransız varoluşçu filozof
Özgürlükten ve mesuliyetten bahsetmeden Jean-Paul Sartre ( 1 905-80) "varoluşun
önce, toplumsal ve çevresel koşulları da özü öncelediğini" savunur. Bununla
hesaba katmamız gerekmez mi? Tabii kastettiği, olduğumuz şeyin ("özümüzün")
ki genetik belirlenimcilik de "katı" veya insan doğası ya da genetik veya dışsal
"yumuşak" olabilir: Belki yaptığımız her şey başka bir faktör tarafından belirlenmeyip,
otomatiktir ya da belki de diğer faktörler gibi varoluşumuzdan so11m seçtiğimiz bir şey
genler de bir eğilim, üstesinden gelinebilecek olmasıdır. Yan i aslında bizi tanımlayan
bir etki yaratıyordur sadece. sadece tercihlerimizdir: "Hayatta insan
Belirlenimcilik kabaca sahiden (veya en kendini seçer, kendi portresi n i yapar
azından, düşündüğümüz kadar) özgür ve tek önemli olan da bu portredir:'
olmadığımızı iddia ettiğine göre, aksi görüş, Araba hırsızlarına dönersek, Sartre olsa,
yani belirlenmezcilik de tercihlerimizi hafifletici şartlar ne olursa olsun, h ırsızların
özgürce yaptığımızı ileri sürer. ( Bu görüş tercihlerinden sorumlu olduklarını,
bazen liberteryenizm diye bilinir ki aynı suçu geçmişe atamayacakları n ı söylerdi.
zamanda kafa karıştıracak biçimde bir Dolayısıyla, Sartre'ın özgürlük mefhumu
siyaset felsefesinin adıdır; bkz. s. 89) Daha radikaldir; mahpus da olsanız, kafanıza
önce belirtiğimiz gibi, bu görüş pek çok silah da dayansa fark etmez, özgürsünüzdür.
siyasal doktrin açısından önem taşır, Çünkü bu durumlara nasıl tepki vereceğinizi
çünkü çoğu eylemlerimizden sorumlu siz seçersiniz. Yan i özgürlük eksiksiz
olduğumuzu kabul eder. Katı belirlen imciler kontrol (her istediğinizi elde etmek)
olduğu kadar katı belirlenmezciler de değil, istediğimiz şekilde düşünmek ve

11
Birinci Bölüm: Özgürlük

eylemek özgürlüğüdür. Eylemlerimiz

(
sınırlandırılmış da olsa tercih özgürlüğüne
sahibizdir. (Tercihlerimizin sonuçlarından
Temel
hoşlanmamamız ayrı bir meseledir.) I felsefi mesele
Sartre siyasal bakımdan son derece aktif ı Siyasal hürriyetin mahiyeti

1
biriydi, dolayısıyla siyasal özgürlükleri nedir? Daha derin özgür irade
umursamadığını düşünemeyiz. Öte yandan, meselesiyle nasıl ilgilidir?

l
siyasal hürriyet açısından radikal özgürlük

7 '
�-1
de katı belirlenimcilik kadar sorunsaldır.
Gerçekten hür i radeye sahip olup olmadığım ,...J_--�-
meselesi bir yana, koşullarımız ne olursa
olsun özgürsek eğer, -söz gelimi- devletin --
üzerimizde ne kadar güç sahibi olacağı
veya toplum içinde meşru olarak nasıl motivasyonlarımıza dayandığı için özgür
davranacağım gibi konularda karar verirken, olduğumuz söylenebilir.
bunun bize ne faydası dokunabilir? İngiliz fil ozof Thomas Hobbes ( 1 588-
1 679) meşhur bir bağdaşırcıdır. Siyaset
Orta yol: Bağdaşırcılık felsefesiyle ilgili kitabı L e v iath a n ' da ( 1 65 1 )
Orta yolu benimsersek özgürlüğün siyasal özgürlüğü "mukavemetin bulunmayışı"
açıdan daha faydalı bir tanımına ulaşabiliriz olarak nitelendirir. Başka deyişle, bir şey
muhtemelen. Bu görüş bağdaşırcılık adıyla yapmak istiyorsanız, yapabiliyorsanız
bilinir, zira bir yandan kişinin bir ölçüde ve kimse sizi tutmuyorsa, onu yapmakta
özgürlüğe sahip olabileceğini (tercihler yapıp "özgür" olduğunuz söylenebilir. Siyasal
sorumlu tutulabileceğin i ) söylerken diğer hürriyet bu durumda, kişinin dışsal
yandan, kontrolünde bulunmayan hafifletici zorlamalardan özgür olması, yasal çerçevede
sebeplerin (çevresel, toplumsal, hatta genetik makul arzularının peşinden gidebilmesidir.
faktörlerin ) var olabileceği ihtimalini açık Elbette yasa da bir tür dışsal zorlamadır:
bırakır. Dolayısıyla bağdaşırcıya göre, bir Yasalar sizi bazı şeyleri yapmaktan alıkoyar;
anlamda her şey neden ve sonuçlara göre yasayı çiğnerseniz, devlet sizi itaate zorlama
belirlenmiş olmakla beraber, eylemlerimiz hakkına sahiptir; bunu kah fiziksel güçle

''insantn özgürlüğü, yapmayı irade ve arzu ettiği ya da yapmaya


meylettiği şeyler konusunda dur dural< bilmemektir"
......___
. __
---- ---
flıcımae. Hcıbbee.

12
Birinci Bölüm: Özgürlük

kah özgürlüklerinizi alarak ve sizi hapse Ve tartışma sürer gider...


atarak yapabilir. Dolayısıyla ne ölçüde Peki ya yumuşak belirlenimcilik? Bütün
özgür olduğunuz, yasanın içeriği ve devletin o genetik etkilenmeler, toplumsal
gücüyle de belirlenir. Yani Hobbes'a göre yoksunluklar, çalkantılı aile hayatları,
yasaya uyduğunuz sürece, sadece size ait hırsızların cürmüne katkıda bulunmuş
olan bir yaşam alanı vardır, onun içinde olabilecek her şey ne olacak? Daha az katı
özgür olabilirsiniz. biçimde yargılanmalılar, değil mi? Bütün bu
Devletin hiç değilse bazı toplumsal belirleyici unsurları değiştirmeye çalışmak
davranışları düzenlemesi gerektiği pekala devletin görevi değil mi?
söylenebilir. Nihayetinde eylemlerimiz Özgür irade-belirlenimcilik tartışması çok
başkalarını etkileyebilir, başkalarının eski ve karmaşıktır, sürüp gitmektedir ve
özgürlüğünü kısıtlayabilir. Araba meselenin tümüyle halledilmiş olduğunu
hırsızlarının Bugatti Veyron EB 1 6.4'ümü söyleyemeyiz. Ayrıca, gördüğünüz üzere,
kullanma yönündeki dizginsiz arzusu, benim ayrı bir konu olmakla birlikte siyasal hürriyet
aynı arabaya sahip olma arzumla çatışır. meselesiyle de ilgilidir. Zira hepimizin özgür
Dolayısıyla devlet o n ların yasadışı çalma iradesi olduğunu kabul etsek bile, hepimizin
arzusuna karşı benim mülkiyet hakkımı ona eşit derecede sahip olup olmadığı, dışsal
korumalıdır. Mesuliyete gelince, kimse faktörlerin bunda ne gibi bir rolü olduğu
onları -bilebildiğimiz kadarıyla- çalmaya hala meseledir.
zorlamamıştır. Buradan çalmamakta özgür
olduklarını ileri sürebileceğimize göre, onları
eylemlerinden mesut de tutabiliriz.

Karar vermek
Yasalar ve suçlarla ilgili meseleleri basit ve yalınmış gibi düşünmek
istesek de, daha yakından bakıldığında işlerin öyle olmadığı
anlaşılabilir. Araba hırsızları, Hobbes'çu anlamda özgür iradeye sahip
olsalar da, toplumsal, biyolojik ve çevresel güçlerin de ürünüdürler.
Dolayısıyla "radikal özgürlüğe" hepimizin eşit ölçüde sahip olduğu
konusunda Sartre' la hemfikir olmak istesek de, daha meşru ve
merhametli yaklaşım, hırsızların kararlarını etkileyip şekillendiren
başka faktörler olabileceğini teslim etmektir. Kişisel geçmişimizi
hırsızlarınkiyle değiş tokuş edecek olsak, başka türlü davranacağımıza
e�in olabilir miyiz?

l3
Arkadaşım çok şişmanladığımı söylüyor.
Ama onun üzerine vazife mi bakahm?
Hobbes • Machiavelli • Platon • Mili

Bazı arkadaşlıklar sağlam ve dayanıklıdır; karşılıklı dürüstlüğü, açıklığı


teşvik eder ve hemen her badireyi atlatabilirmiş gibi görünür. Bazıları
ise daha kırılgandır ve yıkılıp gitmesi tek bir münasebetsiz yoruma
bakar. Dolayısıyla bu açıdan, her şey arkadaşlığınızın ne tür yorumları
kaldırabileceğine, yani ikinizin de "çizgiyi" nerede çizdiğinize bağlıdır.
Gelgelelim, eylemlerimizin insanları nasıl etkilediği ve başkasının
hangi noktada müdahale hakkı olduğu meselesi siyaset felsefesinin de
merkezindedir. Buradaki temel sorun, bireyin özgürlüğü ile başkalarının
eylemlerinizden etkilenmeme hakkı arasındaki potansiyel uzlaşmazlıktır.
Düzen, yine düzen y. 429-347) hayalindeki ideal devlette bile
Bu soruya yanıt veren pek çok filozof, düzeni bireysel özgürlükler değil, özenle düzenlemiş
özgürlüğün önüne koymuştur. Thomas hiyerarşi hakimdir; sadece en "rasyonel"
Hobbes insan doğasıyla ilgili o kadar iç olanların hükmettiği, geri kalan herkesin
karartıcı bir görüşe sahipti ki her şeye kadir gerek doğuma gerek eğitimdeki liyakate
bir devletin, her alana yayılıp nüfuz eden bağlı olarak payına düşenle yetindiği bir
erkini sırf bu yüzden meşru görüyordu. düzen söz konusudur.
Ona göre toplumsal düzenin muhafaza
edilip sürdürülmesi devletin neredeyse her Klasik liberalizm
düzeydeki müdahalesini meşrulaştıracak ve onun egemen bireyi
kadar önemliydi. Benzer şekilde İtalyan Ancak 1 9. yüzyıla gelindiğinde, bugün
siyaset felsefecisi Niccolo Machiavelli ( 1 469- klasik liberalizm diye bilinen görüşün
1 527) otoritenin bekası uğruna baskının, gelişimiyle birlikte, siyaset felsefesi bireyin
hile ve desisenin her türlüsünü savunmuştur. haklarını ön plana koymaya başladı. Medeni
Müstakbel hükümdarlar için ders kitabı hak ve özgiirliik/ere, yani bireyin devlet
niteliğindeki il Principe ( Hükümdar) adlı iktidarınca kısıtlanamayan şahsi hürriyetine
eserinde ( 1 532) "en müstahkem mevzi, yaptığı vurgu, klasik liberalizmin kritik
halkın nefretini kazanmamış olmaktır" atılımlarından biriydi. Bu görüşün en
diyorsa da, hükümdarın halkın sevgisine her meşhur ifadelerinden biri İngiliz faydacı
zaman bel bağlayamayacağını kabul eder; fılozof John Stuart Mill in ( 1 806-73) On
'

dolayısıyla "seçme hakkı varsa, sevilmekten Liberty (Özgürlük Üzerine) adlı eserinde
ziyade korkulmak, onun için daha bulunabilir. M ili özellikle "çoğunluğun
güvenlidir". Yunan filozof Platon'un ( M Ö tiranlığı" dediği şeyle, yani demokratik

14
Birinci Bölüm: Özgürlük

bir idarede çoğunluğun, azınlıkların


görüş ve menfaatlerini baskılama gücüyle
ilgilenmekteydi. Bu fikri şu şekilde
Temel
örneklendi rebiliriz: Demokratik bir felsefi mesele
yönetimde çoğunluk Katolikse, yasalar ve Kişinin özgürlüğüne müdahale
örfler de -örneğin evlilik ve boşanmayla devlet için hangi noktada meşru
ya da doğum kontrolü ve bilimsel hale gelir?
araştırmalarla ilgili yasalar da- bu olguyu
yansıtacakt ır. Bu türden bir rej imde seçilmiş
politikacılar ve yetkililer çoğunluğun
görüşünden olacağından, kamuoyu ve baskı
grupları hükümeti çoğunluğun yararına
olacak yasaları çıkartmaya zorlayacağından,
azınlığın ve genel olarak bireysel hakların başkalarını ilgilendiren kısımdır. Sadece
nasıl korunabileceği biraz meçhuldür. M i li kendisini ilgilendiren kısmı açısından
kişisel özgürlükleri garanti altına alınanın bağımsızlığı, hakları gereği mutlakt ır.
tek yolunun devletin gücünü sınırlandırmak Birey kendi şahsı, bedeni ve zihni üzerinde
ve böylece inançları ne olursa olsun tüm egemendir."
bireylerin, başkalarına zarar vermedikleri Şu halde, söz konusu "zarar" sadece
sürece diledikleri gibi düşünme, konuşma ve başkalarıyla ilgilidir; eylem eğer -Mill'in
davranma özgürlüğünü sağlamak olduğunu tabiriyle- kişinin kendisiyle ilgil iyse, ne
söyler. denli zararlı olursa olsun devlet buna
O günden bu yana Mill'in zarar ilkesi müdahale edemez. Bütün gün evde
olarak bilinen bu görüş, kişisel özgürlüklerin oturup kalp krizinden ölünceye dek
radikal bir savunusudur. M ill'e göre devletin, kremalı pasta mı yemek istiyorsunuz?
bireyi bir şeyi yapmak (ya da yapmamak) Eyvallah! Geceleri sarhoş olup sızarak mı
için zorlamasının tek gerekçesi toplumun geçirmek istiyorsunuz? Kim tutar sizi!
diğer üyelerinin korunması olabilir. Arkadaşınız elbette hoşnutsuzluğunu
Dolayısıyla, " Ri reyin davranışlarında, ifade edebilir, ölünceye dek yiyip içtiğinizi
topluma karşı ınesul olduğu tek kısım, görmemeyi yeğlediğinden, bu aşırılıktan

·-----
--­
''/Yledeni bir topluluğun lıerlıangi bir üyesi üzerinde,
iradesi lıilaftna meşru güç uygulamanm tek maksadı, başkalarmm
zarar görmesini önlemek olabilir"
Jnhn Stuart ftlill

ıs
Birinci Bölüm: Özgürlük

Mill'in Zarar İ lkesi

Matükkuetti l miktarkda alkol


karınşizma; diımse
lfarıknızli aştı
arolakbaidliaşrNorma nız; ş
hazzetmemi
l dke
d ,
yine e özgürsünüz.d a
l at
d top u
i e iğinizi yapma tam i ç i n
Sağkalıdğarınızçoı etk kiçiltieyece
nızhizk,
k
davranı
d k ş l a rı n
etraatıfyıor;nız müa idlearihatel e lşart
i eye
lo ur.
vazgeçmeniz ya da profesyonel yardım vermesine- neden olduğu noktada ancak,
almanız için sizi ikna etmeye çalışabilir. olay kamunun meselesi haline gelir.
Ancak devletin meşru biçimde müdahil
olabilmesinin tek dayanağı, eyleminizden Kişisel özgürlüğün sınırları
başkasını n zarar görmesidir. Alkolik biri Peki ama "kremalı kekle ağır ağır ölmek"
otobüs şoförlüğü gibi bir işi yürütmekte yerine intiharı düşünüyorsanız? M i li bu
zorlanabilir, çabucak çileden çıkabilir veya konuyu açıktan açığa hiç ele almamış, fakat
işi savsaklayabilir vs. Ama alkolizm kişinin ilgili bir konuya parmak basmıştır. Sizi
görevlerini ihmal etmesine - iş sırasında düpedüz işvereni n izin kölesi haline getiren
sarhoş olup bir trafik kazasına sebebiyet berbat bir iş akdi imzalamışsanız, koşulları

c--
"iyi arkadaş birinin iyiliğini istediğinde,

_)
Dnu yine D kişi adtna isteyendir"
f\ristoteles
--

16
"Nastf adlandırtfırsa adlandtrt!stn ve ister lanrt iradesini
isterse 6eşeri yasafdartn icrastnı savunuyor olsun, 6ireyliği
ezen her şey despotizmdir"
Jnhn �tuart IYlill

her ne kadar özgürce kabul etmiş olsanız da, ne fark vardır ki? Hem, arkadaşın ızın ilkine
devlet sizi bundan kurtarmak için müdahil değil de ikincisine müdahale edebilmesinin
olabilir. Mill'in söylediği gibi "Özgürlük nasıl bir dayanağı olabilir'
ilkesi [bireyin] özgür olmama özgürlüğünü Bu, özellikle de "destekli intihar"
içermez". Başkasıııın kendine zarar veren bağlamında halen sürcgidcn bir tartışma,
edimlerine karışmamamızın sebebi o kişinin ancak işin özü ki herhalde bu M ill'i intihara
özgürlüğünü korumaktı r, ama ölürseniz, karışmayı savunmaktan da alıkoyardı-
koruyacak özgürlük de kalmaz! Bu yüzden bu tür bir müdahalenin riskli bir durum
başkasının özgürlüğünü korumak için devlet yaratabilmesidir. İnt ihara kalkışmak
sizin kendinizi öldürmenizi engelleyebilir, bir muayyen fiildir, ancak "zararı" nasıl
zira -garip görünse de- bu, özgürlüğünüzü taııımladığımız bir ölçüde öznel olduğundan,
garanti etmek olacaktır! arkadaşınız önce sizi kasıtlı ölümünüzden,
Ancak Mill'in ilkesinin bu şekilde hayata ardından kremalı kekle ölümden korumaya
geçirilmesini kabul etsek bile, alışkanlıkla çalışı rken nihayet hepten size kremayı
kendine zarar vermek (yavaş bir ölüm) ile yasaklamaya varabilir. Böylesi bir dünya nasıl
intihar ( kendini h ızlıca öldürmek) arasında olurdu varın artık siz düşünün'

Karar vermek
Arkadaşınızın bu konuda kendince yorum yapma izninin olup
olmaması esasen aranızdaki arkadaşlığın niteliğine bağlıdır. Ancak bu
mesele, bireylerin hayatlarını dilediklerince yaşayıp yaşayamayacakları
ve devletin hangi noktada müdahil olabileceği gibi daha kapsamlı
bir meseleyi gündeme getirir. Hobbes, Machiavelli ve Platon, hepsi
de düzenin bekasını kişisel özgürlüğün önüne koyarken Mill'e göre
özgürlüğü korumak için, devlet iktidarını neredeyse tamamen başkalarını
etkileyen eylemlerle sınırlamak gerekir. Kilonuz ya da kremalı kek
tüketiminiz, yalnızca kamusal görevlerinizi etkilediği ölçüde devletin işi
olabilir. Arkadaşınız dilediğini söyleyebilir; hala arkadaşınızsa ...

17
Twitter' da ne dediğime dikkat etmeli miyim?
Mili • Feinberg • Greenwald

Tivitiniz yine yürüdü. Gerçi kastınız o değildi ama bir tarikatı tiye alan esprili
paylaşımınız alıp başını gitti, şimdi de gizemli tarikatın forslu avukatları sizi
türlü yasal kumpaslarla tehdit ediyor. Ama burası özgür bir ülke, değil mi?
İstediğiniz gibi konuşamayacak mısınız yani?
Konuşma özgürlüğü demokratik savunmakla güçlenir ve bu görüşün neden
toplumların temel ilkesi olarak öteden beri doğru olduğuyla ilgili daha çok şey öğreniriz.
yüceltilmişt ir. A BD Anayasası tarafından
3) hem azınlığın hem çoğunluğun
güvence altına alınmış, İnsan Hakları
görüşünde doğruluk payı olabilir (her ikisi
Evrensel Beyannamesi onu "ifade özgürlüğü"
de "kısmen" doğru olabilir); özgür tartışma
biçiminde genişletmiş, böylece hangi araçla
iki tarafın da katkısıyla daha tam bir resim
ifade edilmiş olursa olsun hem sözlü hem
sunabilir, toplum da bundan fayda sağlar.
yazılı beyanları kapsayacak hale getirmiştir.
Bununla beraber, eylem için geçerli olduğu Bunlar makul, hatta ikna edici argümanlara
gibi, ifade özgürlüğünün de genellikle benziyor. Peki, ama ya sınırlar?
kamunun korunması amacıyla sınırlara tabi
olması gerektiği düşünülür. Zarar ve saldırı
John Stuart Mili Özgiirliik Üzerine' de M i li eserinde, konuşma özgürlüğünün
( 1 859) konuşma özgürlüğünün değeri sınırlanmasına çok daha az yer ayırır. Bu,
üzerinde uzun uzadıya durmuştur. kısmen çağdaşı toplumlarda konuşma
Demokratik toplumlarda iktidardakiler özgürlüğünün tehlike altında bulunduğunu
çoğunluğu temsil ettiklerinden, gayriahlaki, hissetmesinden, ama aynı zamanda
aşm veya zararlı saydıkları ya da sadece - konuşma özgürlüğünü korumaktan ziyade
bilmem hangi gerekçeyle- katılmadıkları sınırlandırmaya dair daha az gerçekçe
görüşleri baskı altında tutma eğilimindedirler.
Ancak, bu muhalif fikirleri bastırmak
toplumu daha az özgür kılmanın yanı sıra
başka biçimlerde de zarar verir. Mill'e göre bu
zararların en önemli üç tanesi şunlardır:

1 ) muhalif (azınlıktaki) görüşler doğru


olabilir ve onları baskı altında tutmak,
çoğunluğu kendi yanlış görüşlerini düzeltme
fırsatından mahrum bırakmak anlamına gelir.

2) azınlığın görüşü yanlı� dahi olsa,


çoğunluğun (doğru ) görüşü kendini

18
J. S. ffl., Dzgüdük Üzerine
Birinci Bölüm: Özgürlük

Zarar llı Çir k in


İfade
l
sö\j em er l
SÖ\j eml er özgürlüğü
bulunabilmesindendir. Ona göre geçerli tek nazik hasarı olduğundan daha önemsiz
neden başkasını, ciddi tehlike içeren (güruhu görmesıdir. Örneğin ırkçı ya da cinsiyetçi
bir evi yağmaya tahrik etmek gibi) bir görüşler şiddete teşvik, iftira ya da
zarardan veya karalama ve iftiradan ( i tibarı karalama kategorisine girmeyebilir, ancak
lekeleyen yazılı veya şifahi yalanlardan) genel hoşgörüsüzlük ve taassup tavrının ·

korumaktır. Bunun ötesinde, ifade edilen yayılmasına destek olabilir ki, bunlar
görüşler ne kadar iğrenç, kişisel gücenme da sonunda gerçek zarara yol açabilir.
ne denli büyük de olsa ifadeye getirilen her M ill'in de söyleyebileceği gibi bu tür yanlış
türlü kısıtlama, bizatihi özgürlüğe verilen düşünceler çoğunluğun -cinsiyetçi ve ırkçı
zararın artmasına yol açacaktır. olmayan- göri.işlerini, onlara, rasyonel bir
Muhtemelen M ill'in görüşüyle ilgili zeminde kendilerini temellendirme fırsatı
problem, yalan ve iftiranın yol açabileceği sağlayarak kuvvetlendirebilir. Fakat bu,

---....___
''Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne lıalda vardır; 6u lıak,
müdalıale olmaksııtn kanaat taşıma ve lıerlıangi 6ir yoldan ve
ülke stnırlart gözetilmeksizin 6ifgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma,
onfart edinme ve yayma ser6estfiğini de kapsar"
f.ure.ne.e.( İne.an Hakları �e.�anname.e.i

20
Birinci Bölüm: Özgürlük

insanların mevcut görüşleri eleştirel biçimde


çözümleme becerisini abartmak olmaz mı?
Temel ,t
Başka deyişle, bu yaklaşım, insan doğasına
ve çağdaş topluma dair fazlasıyla iyimser
felsefi mesele r
bir görüşü temsil etmekte, rasyonelliğe ve İfade özgürlüğüne yasal
kültüre çok büyük ağırlık atfetmektedir. sınırlandırma getirilebilir mi?
Amerikalı filozof J o e l Feinberg ( 1 926- Evetse, hangi gerekçelerle?
2004) i fade özgürlüğü üzerindeki kısıtların
salt "zararın" ötesine geçmesi gerektiğini
ileri sürmüş ve saldırı ilkesi tabir edilen şeyi
I
2
ortaya atmıştır. Bir otobüs yolculuğunun
örnek alındığı bir düşünce deneyidir
bu; Feinberg sizde rahatsızlık, iğrenme,
kızgınlık, sıkıntı, utanç, öfke ve başka
yasaklanan eserler ( James )oyce'un Ulysses'i,
olumsuz duygular yaratacak ama Mill'in
D. H. Lawrence'ın Lady Chatterley'nin Aşığı)
tanımladığı şekliyle size gerçekten "zarar"
bugün artık klasik edebiyatın başyapıtları
vermeyecek bir yolculuğu düşünmenizi ister.
arasına girmiştir. Sınırların kalktığı İnternet
Feinberg'in muradı bu nahoş davranışların
çağında sansürün, cemaatin ahlakını ve
hiç değilse bazıların ı n suç sayılmasıdır, zira
imanını ifsat edebilecek yayınları tespit edip
insanların incitilmeye ve gücendirilmeye
yasaklayan ve Kilise'nin 1 966' da ilga ettiği
(yani geniş anlamda zarara) karşı da
Vat i kan'ın Index Librorımı Prohibitorum'u
korunması gerekir. En liberal toplumlar da
kadar çağdışı olduğunu iddia edenler
aslında kamuyu bu şekilde korurlar. Pek çok
çıkabilir. Feinberg saldırının hangi noktada
yerde şehi r merkezinde çıplak yürüyemez
veya mahalledeki bakkal dükkanında seks suç kabul edileceğin i beli rlemeye yardım

yapamazsınız. edecek ilkeleri tanımlamayı denemiştir

Yine de M i ll'in "zarar" dediği şeyden (konuşmanın kapsamı, süresi, göz ardı

farklı olarak Feinberg'in "saldırısı"nın edilmesinin kolay veya zor oluşu vs.) ancak

tanımlanması zordur. Hassas zihinleri "ifsat hala tatbiki kolay olmayacak kadar hantal ve
etme ve yozlaştırma" gibi ( müstehcenlikle fazlaca geniş bir standart söz konusudur.
ilgili yasalara uzun süre mahut Hicklin
testi temel olmuştur) bir şeyin saldırı Özgür konuşma ikilemi
olabilmesi de n ihayetinde öznel ve değişken İ nternetin görüşlerimizi paylaşmayı
bir standarttır. Müstehcenlik yasası da kolaylaştırmasının daha az değil daha
kamusal tutum ve davranışlardaki modern fazla uyanıklık gerektirdiğini ileri sürenler
değişiklikleri yansıtacak şekilde geçen de vardır. Nefret söylemi, yani belirli
yüz elli- yıl boyunca değişmiş; "uygunsuz" tan ı mlanmış özellikleri (cinsiyet, ırk, din,
veya "ahlaksız" içerikte olması gerekçesiyle cinsel yönelim vb.) taşıyan kişi veya grubu

21
"Söylemleri yasaf<famal< ve cezafandtrmal< yetkisini devlete
tantmal< asla istenen etkiye yal açmaz, belli bir görüşü bastırmaz
veya yal< etmez. Dnu yerafttna çekilmeye iterek, tartıştfmastnı ve
ifşa edilmesini önleyerek, afsa afsa istenenin tersi bir etki yaratır"
Glenn Greenlilald
------- .... -�---- .... -
------�
hedef alan söylemler, uygun bir önek olabilir. ölçüde otoriter olmakla kalmadığını,
Somut fiziksel zarar tehdidi bulunmadığı amacına da asla tam manasıyla
sürece nefret söylem i ne müsamahakar ulaşamadığını söyler. Aksine sansür bazı
olmak konusunda en ileri giden ülke görüşleri yeraltına çekilmeye sürükler; orada
belki de ABD'di r. Başka ülkeler bugün bu tartışma ve müzakere olmaksızın var olmaya
konuda çok daha sınırlayıcı olabiliyor, suçlu devam ederler. Yani Greenwald'ın çözümü
bulunanlara tazminat veya hapis cezaları M ill'inkine benzerdir. Aşırı görüşlerle
verebiliyor. Tarikata dini statü verilmişse mücadele için sadece ifade edilmelerine
ilgili yorumlarınız bu tür bir mevzuata, izin vermekle kalmamalı, hatalarını
hatta hakaretle ilgili yasalara tabi olabilir ortaya çıkarmak için onlarla tartışmaya
ve son yıllarda liberal geleneklere sahip da girmeliyiz. Fakat bunu yapmakla aynı
toplumlarda bile bu tür sebeplerle tahkikat eleştirilerin muhatabı haline gelmez m i
yapılabilmektedir. insan? B u görüşleri bertaraf edebilecek,
Salon.com'da sansür ve izleme konularında rasyonel tartışmaya girebilecek insanlardan ·

yazan Amerikalı Glenn Geenwald çok daha fazlası bunlardan etkilenip


(d. 1 967) bu tür mevzuatın endişe verici incinmeyecek mi?

Karar vermek
Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi ve diğer mevzuattaki ifade özgürlüğü
vurgusuna rağmen hakarete ve nefret söylemine karşı artan bir korunma
gözlenmektedir. Değindiğimiz gerekçelerden ötürü bunun kötü bir şey
olduğu konusunda Mili ve Greenwald' la hemfikir olabiliriz, bu arada
-Feinberg gibi- biz de bazı görüşlerin rasyonel'bir maksadı olmadığını
sadece hakaret niyeti taşıdığını da kabul edebiliriz. "Mim"inizin ne
olduğuna göre mesele değişir: Ciddi bir noktaya mı parmak basıyorsunuz
yoksa işin dalgasında mısınız? Yergi bile yerine göre meşru olabilir (orneğin
ABD Birinci Anayasal Değişikliği Düzenlemeleri kapsamında öyledir), fakat
başka ülkeler aynı görüşte olmayabilir. Her şey nerede yaşadığınıza bağlı.

22
Facebook'a bağımh olmakta sorun var mı?
Berlin • Platon • Kant

Uyandığınızda ilk ne yapıyorsunuz? Gelen mesajları ve sosyal medya


bildirimlerini görmek için telefonunuza mı bakıyorsunuz? Ya geçen gece
en son ne yaptınız? Ya da ara sıra sabah erken saatte kalktığınızda?
Veya televizyon seyrederken ya da arkadaşlarınızla birlikteyken? Hatta
-her ne kadar sakınmanız gerekse bile- araba kullanırken de yaptığınız
bu olmasın? Bu soruların birine ya da birkaçına cevabınız olumluysa, bir
probleminiz olabilir mi? Ama bütün bunları özgürce seçmişsiniz, yani sizi
zorlayan yok, değil mi? Ve tabii isterseniz bunları bırakabilirsiniz. Özgürlük
dediğiniz de bu değil mi zaten?
Özgürlüğü dışsal engellerin yokluğu güdülenmiş ise; Facebook'a göz atmak
olarak tanımlayan bazı fılozoflar bu görüşe üzere Wi-Fi bulmak içinse mesela' Bu
katılacaklardır. Thomas Hobbes otoritenin, gibi durumlarda özgürce eylemediğiniz
birlikte yaşadığımız vatandaşların doğasında söylenebilir. Bazı filozoflar bu sebeple,
bulunan kanunsuzluktan bizi korumasını özgürlüğün dışsal kısıtlamaların
isterdi. john Stuart M ili de çoğunluğun yokluğundan ibaret olmadığını, bazı şeylerin
azınlık üzerindeki tahakkümünden varlığıyla, yani bireyin içsel engellerinin
endişeliydi. Fakat başka filozoflar aynı üstesinden gelme kapasitesiyle tanımlanması
kanaatte değildiler. gerektiğini söylemişlerdir. Bazen gerçek
özgürlük dış uyaranları göz ardı etmek,
Olumsuz ve olumlu özgürlük telefonunuzu kapatıp daha tatmin edici
Rus-İngiliz siyaset kuramcısı Isaiah Berlin şeyler yapmak demektir.
( 1 909-97) "İki Özgürlük Anlayışı" ( 1 958) Olumlu özgürlük fikri, insanların kabaca
adlı çalışmasında olumlu ve olumsuz beden, zihin ve ruh olarak çevrilebilecek
özgürlük dediği iki şeyi birbirinden ayırır. üç temel boyuttan müteşekkil olduğunu
Olumsuz özgürlük kabaca Hobbes ve M ill'in söyleyen Platon'a kadar gider. Beden
görüşlerine denk düşer: Makul ve yasal dizginlenmesi gereken -açlık, susuzluk,
arzularınızı gerçekleştirmenizin önüne şehvet gibi- azılı arzulara kaynaklık eder.
engel koyan yoksa özgürsünüz demektir. Zihin aklın meskenidir ve eylemlerimizi
Bu özgürlük dışsal zorlamanın yokluğu şekillendirip sevk eden egemen güçtür (ya
manasında olumsuzdur. Yürüyüşe çıkmak da öyle olmalıdır). Modern psikolojinin
istiyorsanız, yasalara uyduğunuz sürece diliyle ifade etmekte zorlanacağımız ruh ise,
k i mse de sizi engellemiyorsa, yürümekte bedensel arzuları düzenlemeye ve onları
özgürsünüzdür. Fakat ya yürümek özgürce akılcı kurallara uydurmaya yardımcı eden
seçilmemiş, içsel ihtiyaçlar tarafından bir tür arabulucudur. Bu üç boyut hep

23
Birinci Bölüm: Özgürlük

beraber aklın kontrolünde ve uyum içinde


çalıştığında, ahlaklı ve hikmetli davranırız;
bu olmadığında ise -örneğin ruh akla değil
Temel felsefi mesele
arzuların tatminine hizmet ettiğinde­ Dışsal kısıtlamalardan azadelik
aptalca ve ahlaksızca davranırız. özgür olmak için yeterli midir
Aynı şema devlet için de geçerlidir. yoksa aynı zamanda özerk
Platon Devlet'te, ideal siyasal yapının olmak da gerekir mi? Bunu
ideal psikolojik düzenlemeyi yansıtması kolaylaştırıp sağlamak devletin
gerektiğini ileri sürer: Bekçiler dediği en görevi olabilir mi?
rasyonel kişiler ( tabii ki filozoflar) yönetmeli;
etkin örgütleyici gücü ve cesareti sergileyen
yardımcılar, askerler ve vekiller olarak iş
görmeli; geri kalan herkes (halkın çoğu) salt
üret ici olmalı, tarını, balıkçılık, zanaat ve
benzeri geçimlik işlerle ilgilenmelidir. Nasıl ( 1 724- 1 804) bu güce otonomi adını verir.
ki rasyonel davranan biri bilge sayılıyorsa, Otonomi kendini kontrol etme ve arzu ya da
gereğince organize olan bir devlet de adil dürtülerle değil, sadece akılcı gerekçelerle
sayılmalıdı r. Dolayısıyla adaletsiz devlet, hareket etme yeteneğidir. Berlin'in de tespit
toplumdaki liyakatsiz unsurların (askerlerin ettiği üzere bu "olumlu" özgürlük görüşüyle
veya sıradan halkın) üstün olduğu devlettir. ilgili sorun, devletin iktidar sahasını
( Evet, Platon bir demokrasi hayranı değildi ! ) genişletiyor gibi görünmesidir. Zira sadece
otonom failler (kontrolü akla verenler)
" En iyiler" sahiden özgürse, dtJyguları ve arzularıyla
Demek ki Platon'a göre istediğiniz sürüklenenlere ne olacak? Onların özgür
şeyi yapmakta özgür olmanız (dışsal olmadığını mı söyleyeceğiz? Kendi
kısıtlamaların bulunmayışı) yeterli değildir; kendilerini k_ontrol edemediklerini mi? Eğer
aynı zamanda kendinize hakim de olmanız öyleyse, "doğru" davranmalarını sağlamak
gerekir ki bu da akılcı davranmak anlamına kimin görevi olacak? Devletin mi?
gelir. Alman filozof Immanuel Kant

''Zorunluluk arz etmeyen zevk ve lıeveslerden 6aztfannt


gayrimeşru görüyorum. Bunlar lıerkeste mevcuttur, fakat
6aztfannda akim ve yasalartn denetimi alttndadır ve çok dalıa iyi
arzular bu kişilerde 6asktndır"
Platon

------- ·- ---··-

24
Birinci Bölüm: Özgürlük

Platon'un Cumhuriyeti

Toplum

bekçi yöneticiler

Platon'un ideal devletinde doğduğunuzu gerektiğini de söyler, dolayısıyla tamamen


hayal edin. Hangi rolü oynardınız? Tabii katı bir sistem değildir bu, fakat bu fırsatlar
hemen söyleyelim, bu konuda söz hakkıııız sadece gençlere tanınır, "geç açılanlar" için
olmazdı, çünkü bu bir tercih konusu değildir; yani yolunuz bir defa çizildikten
değildir: Bir balıkçınııı, askerin veya - sonra hayal boyu değişmez. Elbette
tahtaya vurun- bir bekçinin oğlu ya da kızı kesinlikle söz konusu olmayacak bir şey de
olarak zaten dünyaya gelmiş olacaktı nız. vatandaşların kendi kariyerlerini seçmeleri,
Romanti k i l işkilere gelince, evet, öyle sanatçı veya şair olmalarıdır. Aslında
bir şeye de yer yoktur: En üst zümre, "en Platon'a kalsa, tek işleri yalan söz yaymak
iyiler" damızlık sığırlar gibi çiftleştirilir olan şairleri sınır dışı etmek lazımdır!
(soyun ıslahı ya da soyarıtımı pratiğidir
bu), "kusurlular" ölüme terk edilir. Platon Çizgiyi aşmak
gelişme potansiyeli olan (veya tersine Yalanlardan bahsetmişken, bu üç zümre
mevkii düşürülecek) kişilerle ilgilenilmesi nereden çıkmıştır? Kendi toplumsal

25
.
--· . ---· -·-------)
"iradenin öıerldiğiyfe 6ir arada var olabilen 6ir
eylem meşrudur; ona uymayan ise memnudur"
lmmanuel l<ont

örgütlenme sistemi için bir kurucu mit ya yönetiminde baskıcı hale gelecek Sovyet
da rasyonele ihtiyaç duyduğunun ayırdında rej i m i ni n tohumlarının atıldığına bizzat
olan Platon, halka, bu üç zümreyi Tanrı'n ı n şahit olmuştur. Elbette bu tür rejimlerin
yarattığı "soylu yalanını" söylemeyi -bizzat olumlu özgürlük mefhumu üzerine
önerir. Bu soylu yalan toplumsal düzeni kurulu- Marksizme sadık olmadığı, onun
meşrulaştırır, herkesi kendi haddi içinde bozulmuş hali olduğu savunulabilir. ( B u
tutar; tabii bunların hepsi de adil ve nizami tartışmaya daha sonra gireceğiz.) Y i n e de
bir toplum içindir. bu bozulma kapasitesi Berlin'e göre, daha
Berlin'in altını çizmeye uğraştığı tehlike az rasyonel, ahlaklı veya bilge gördüğü
de budur işte. Özgürlük bir defa bireyin çoğunluğun menfaati uğruna hareket eden
olumsuz özgürlüğünü koruma meselesi bir elit zümrenin elinde en soylu amaçların
olmaktan çıkınca, devletin çizgiyi aşması bile nasıl yozlaşabileceği n i göstermektedir.
ve adalet, eşitlik veya başka "soylu" davalar İronik bir şekilde bu tür bir elit zümre
adına tahakküme, otoriterliğe ve istibdada Facebook bağımlılığınızı tümüyle onaylardı;
kayması tehlikesi vardır. Letonya' da doğan, zira devletin sıkı denetiminde bu tür bir
· hayatının ilk dönemlerini Rusya' da geçiren bağımlılık sizi hizada tutmanın elverişli bir
Berlin, Rus Devrimi'ne ve nihayet Stalin yolu olurdu.

Karar vermek
Alkol veya uyuşturucu gibi ciddi bir bağımlılık karşısında özerkliğin
kaybedilebileceğini düşünmek kolaydır, ama sosyal medya bağımlılığı
(öyle bir şey varsa) bize (araba kullanırken telefon kullanmak gibi
bariz bir karşı örnek bir yana) nispeten zararsız görünür. Kant ve
Platon bu tür "zararsız" davranışların da rasyonel denetimden aynı
ölçüde yoksun olduğunu söylerdi. Elbette bunun da -malumat sahibi
olmak, arkadaşlarla temas kurmak gibi- yararları olduğunu, kimsenin
sorgulamadığı yığınla başka boş işin var olduğunu ileri sürebilirsiniz.
Nihai mesele şudur: Zamanınızı daha iyi değerlendirebilir misiniz?

26
Bisiklet kaskı
takmam cidden şart mı?
Kant • Aristoteles • Hegel • Mili

Avusturalya' daki bir arkadaşınızı ziyarettesiniz, bisikletini alıp alışverişe


gidiyorsunuz. Lakin yolda bir polis memuru sizi durdurup kask takmadığınız
için ceza yazıyor. Kafa sizin kafanız değil mi sonuçta? Nasıl olur da hükümet
sizi kendinizi korumaya zorlayabilir, korumadınız diye cezalandırabilir?
Immanuel Kant gibi filozoflar özgür Mükeınmeliyetçilik olarak bilinen bu
olmak için keyfinize göre davranmanın yaklaşım, insan doğasına dair özgül bir
yetmeyeceğini, aynı zamanda rasyonel yaklaşımdan yola çıkarak savunulur
denetime, otonomiye sahip olmanız ve devleti, kemale erdirme veya
gerektiğini savunmuştur. Ancak başka mükemmelleştirmeye yardım etmekle
filozoflar daha da ileri giderek, özgürlüğün yükümlü görür. Platon'un bunun bir
sadece bir nefis denetimi meselesi versiyonunu ortaya koyduğunu görmüştük
olmadığını, siyasal bağlanmayı, örnek (bkz. s. 24); ideal devlet insanların kendi
vatandaşlığı, hatta mutluluk, sağlık ve niteliklerine en iyi uyan rolleri oynadıkları
yaratıcılığı üst düzeye çıkarmaya da devletti. Biraz farklı bir şekilde bu görüş,
yaradığını ileri sürerler. Başka deyişle onun öğrencisi filozof Aristoteles ( M Ö
devlet sadece asgari özgürlüğü sağlamakla 384-322) tarafından da savunulmuştur:
kalmamalı, onu azamiye de çıkarmalıdır. " i nsan doğası gereği politik bir hayvandır"
Ve bu, sizi bisiklet kaskı takmaya zorlamak ve politik yaşama -kelime anlamıyla
anlamına da pekala gelebilir. polis yani site devleti yaşamına- katılım
eudainıonia'yı ("iyi yaşamı" veya " insan
gelişimini") gerçekleştirmek açısından asli
önemdedir, zira karşılıklı emniyeti, kaynak
paylaşımını, kültürü ve ancak ve ancak
toplumsal örgütlenmeyle elde edilebilecek
nimetleri mümkün kılan, politik yaşamdır.
Aristoteles'in Atina'sı küçüktü, o yüzden
doğrudan politik katılım sadece mümkün
değil doğaldı da; politika gündelik hayatın
bir parçasıydı (gerçi evet, bu sadece belli bir
soydan gelen yetişkin erkekler için geçerliydi;

c---
''Yasa isteklerden etkilenmeyen aktfdır"
A ri&totele&
·
-

27
Birinci Bölüm: Özgürlük

kadınlar, köleler ve yabancı iş sahipleri


dışlanmışlardı). Platon gibi Aristoteles de
rasyonelliği insanın temel özelliği olarak
tanımlamıştı. İdeal toplum rasyonelliği
somutlaştırmalı ve ona hizmet etmeliydi:
"Yasa isteklerden etkilenmeyen akıldır:'

Paternalizm
Alman filozof Georg Wilhelm Fredrich
Hegel ( 1 770- 1 83 1 ) "tikel amaçlara ve iyiye
ulaşmada devlet tek ve temel koşuldur"
derken tartışmaya aynı konumdan katılır;
"birey ancak devletin bir üyesi olarak
nesnelliğe, sahici bireyliğe ve etik hayata
Aristoteles sahip olabilir". Yani Hegel'e göre devlet
sadece üzerimizde otorite uygulayan (bizi
kask takmaya, vergi ödemeye zorlayan )
kurumlar toplamı değildir; özel mülkiyeti
temin, ahlaklı yaşamı ve hukuk düzenini
teşvik ederek, işin ve ticaretin, kültürün
ve sanatın, ailenin ve evliliğin zeminini
sağlayarak tam anlamıyla kendimiz
olabilmemizin araçlarını da sunar. Şu halde
Hegel, devleti bireyin karşısında değil, ona
/�
tam manasıyla birey olmakta yardım eden
bir konumda görür.
Kant Devletin böyle bir rolü olduğu görüşü,
devlet-birey ilişkisini ebeveyn-çocuk
Devlet tam manasıyla ilişkisine benzer kabul ettiğinden
birey almamıza
yardım eder. paternalizm olarak da bilinir. Bu tür bir
idare bazen "bakıcı devlet" olarak da
anılır, zira bazılarına göre devletin nüfuzu
boğucu ve aşırı korumacıdır. Fakat mesele
sadece bisiklet kaskları değildir "bakıcı
devlet" vatandaşına neyi yiyip içebileceğini
("o gazlı içecekler, safi şekerdir!"), hangi
koşullarda silah sahibi olabileceğini
Hegel ( tümüyle yasaklamamışsa tabi i) ve sigara
içip içemeyeceğini de ( içemez) söyler.

28
Birinci Bölüm: Özgürlük

Vatandaş Ahmet'i deliye çevirir. Ama bu,


onun araba kazasında ölmesinden, bir bar
kavgasında vurulmasından veya t ip 2 diyabet
I Temel
olmasından daha iyi değil midir'
1 felsefi mesele
İ yiliği tavsiye etmek
1 Devlet özgürlüğü ve diğer

I
John Stuart Mill'in bireylerin "kendileriyle menfaatleri aktif biçimde
ilgili" eylemleri denetlediği takdirde devletin desteklemek adına ne
bireysel özgürlüklere zarar vereceğini
kadar ileri gidebilir?
söyleyerek paternalizmi eleştirdiğini
hatırlayacaksınız. Kant M ill'e göre daha
"olumlu" bir özgürlük görüşünü savunmakla
birlikte bu konuda ona katılır. Ona göre
kendimizi yetkinleştirmek ve başkalarına
yardım etmek ahlaki ödevlerimiz olsa da
başkalarını zorla yetkinliğe ulaştı ramayız, evet hem hayır. Çünkü t ı bbi bakını ihtiyacı
çünkü bu onların elinden özgürlüklerini duymam, böylece devletin ve kamunun
almak, Kant'ın tabiriyle onlara araç gibi kaynakları üzerinde, tavsiyelere uysam hiç
davranmak olur. Kask takmamanın söz konusu olmayacak şekilde yük olmam
tehli kelerini aıılatabiliriz, ama işi kask da davranışlarımın bir sonucudur nihayet.
takmamayı suç haline getirmeye kadar Esasında pek çok başka davranış (beslenme
vardıramayız. tercihleri, spor alışkanlıkları ve sadece
Şu halde, trafik kazasında ölme veya kendim için risk yaratıyor görünen daha pek
akciğer kanseri riskini almak istiyorsam, çok şey) için de aynısı söylenebil i r. Yani belki
bu benim bileceğim bir iş değil mi? Hem de en hayırlısı kaskı takmanızdır.

Karar vermek
Olumlu özgürlüğün sadece temel özerkliği garanti altına almakla
ilgili olmadığı, aynı zamanda bireylerin toplumsallığa tam katılımını,
hatta kişisel potansiyellerini azamiye çıkarmayı (mükemmeliyetçilik)
sağlamakla da ilgili olduğu ileri sürülebilir. Ancak bu, değerler
bakımından yansız olmayan, tersine herkesin katılmadığı değerleri
etkin biçimde destekleyen bir devlete yol açabilir. Hal böyleyken, bir
açıdan olumlu özgürlüğe dair -bisiklet kaskı takmanızı ya da sigaranın
zararlarını idrak etmenizi sağlamaya yönelik- pek çok iyi argüman
öı:ıe sürülebilse de, aşırı paternalizm ve istibdat riski de mevcuttur.

29
Bana göre et yemek yanhş.
Herkesin de öyle düşünmesi gerekmez mi?
Rawls • Berlin • Kynılicka • Aristoteles

Kesimevleriyle ilgili o belgeseli izlediğinizden beri vejetaryensiniz. Böyle bir


şeye nasıl izin verilebiliyor? Hayvanların çektiği acı o kadar somut ki buna
şahit olan birinin vejetaryen olmamasını aklınız almıyor. Et yemek kesinlikle
yasaklanmalı!
Dini inanışlar, spor v e hobiler gibi, seçmekte (ve değiştirmekte) bir yere kadar
vejetaryenlik de genellikle kişiden kişiye özgür olması gerektiğini savunur.
farklılık gösteren değerlere yaslanan bir
"yaşam tarzı tercihi" addedilir: Siz golf
Seçme özgürlüğü
M i li gibi Rawls da devletin temel
seversiniz, ben iğrenirim; astrolojiyle
özgürlükleri ve hakları koruyup garanti
ilgiliyimdir, size göre palavradır. Liberal
etmesi -ve hatta göreceği m iz gibi,
devletler genellikle bu tercihlere karışmazlar.
toplumsal eşitsizliği önlemesi- gerektiğini
Yeri geldiğinde -örneğin golf kulübü,
üyelik kabulünü bir ırkı dışlayacak şekilde düşünür; ama aynı zamanda devlet, seçim

düzenlemişse- müdahil olabilirler, fakat özgürlüğüne, söz gelimi vejetaryen ya da

genellikle yansız kalırlar. hepçil, Hıristiyan ya da ateist olma tercihine

A ristoteles ve Hegel gibi "mükemmeliyetçi" de saygı duymalıdır. Bu tür tercihler

filozoflar devlet müdahalesinin bireysel (onun tabiriyle farklı "iyi anlayışları")

özgürlüğün tam manasıyla hayata seçim hakkının bireysel ifadelerfdir.


geçirilmesine yardımcı olacağın ı ileri Ateist olma özgürlüğüm aynı zamanda
sürerler, fakat sizin için neyin iyi olduğuna sizin H ıristiyan olma özgürlüğünüzü
karar vermekte devletin aşırı dahlinin sizin kısıtlamamamı gerektirir. Hayvanlarla ilgili
tercih özgürlüğünüzü yok edeceğini düşünen endişelerin_izin başkalarınca paylaşılmaması
başkaları da var. Amerikalı filozof John sizi üzebilir, fakat onların et yemesine engel
Rawls ( 1 92 1 -2002) özgürlüğü ve eşitliği olamayacağınız gibi devlet de bu konuda
temin etmek adına devletin, vatandaşlarının size yardım edemez. ( Ama tabii hayvanlar
tercih ettiği "iyi yaşam" konusunda tarafsız birey topluluğuna dahil edilirse Mill'in
kalması gerektiğini ileri sürer. Herkesin zarar i l kesi onlar için de geçerli olabilir.)
kendisi için iyi olduğunu düşündüğü şeyi Uyruğu olduğunuz devlet, hayvan haklarıyla

--·--------- -

"Özgür kişiler olarak vatandaşlartn gözünde, lıer vatandaş,


kendi iyi anlayıştna salıip olabilecek alılal<i yeterliliği lıaizdir"
Jnhn Rauıls

30
Birinci Bölüm: Özgürlük

ilgili özel kanunlar getirmiş olabilir, fakat


belli türden hayvanların insani biçimde
kesilmesiyle ilgili bir yasak olamaz. Temel
{
Devletin yansızlığı çoğunlukla plüralizmi, felsefi mesele
yani toplumdaki fertlerin benimseyebileceği
Tam manasıyla özgür bir toplum
farklı "iyi yaşam" biçimleri olabileceği fikrini
yaratmak için devletin neyin
dayanak alır. lsaiah Berlin "çok sayıda farklı
"iyi" olduğu konusunda tarafsız
kültür ve mizaç olduğu gibi, idealler de
kalması m ı gerekir?
farklı ve çok sayıdadır" derken plüralizm ile
çokkültürcülük arasında bağ kurar: Bireyler
gibi kültürler de farklı değer ve "yararları" T
benimser. Fakat bu, Berlin'in işaret ettiği gibi
f )
-'
I

rölativizmden ayrıdır; kahveyi sütle ya da


sade sevmek ile "ben iyilikten yanayım, sen
toplama kampından yanasın" demek aynı (Sih, H ıristiyan, scküler) bir kültür da/ıilinde
türden bir farklılık değildir. Rawls ve Berlin bize değerler aşılayan ebeveynler ve aileler

çok sayıda " iyinin" bulunmasının, belli ölçüler tarafından yctiştiriliriz. Bu da bize, doğru

içinde, son noktada daha özgür bir topluma kotarılırsa plüralizm ve çokkültürcülüğün

yol açacağı konusunda hemfikirdiler. işleyebileceği konusunda umut verir; zira


böylece değerleri tanımlayıp paylaşmak,
Kanadalı fıl ozof Wi l l Kyml icka (d. 1 962)
köprüler kurmak, etkileşimi ve alışverişi
biraz daha ileri giderek, devlet kendi
geliştirmek, başkalarıyla yakınlaşmak
değerlerini doğrudan empoze etmeye çalışsa
kolaylaşır ve toplumdaki rolümüzü daha
bile muhtemelen bunda başarısız olacağını
eksiksiz oynamamız mümkün hale gelir.
ileri sürer, çünkü "kişinin benimsemediği
değerler uyarınca dışarıdan yönlendirilen En iyisini bilen olmak
hayat kesinlikle daha iyiye gidemez''. Yani Peki ama bazı değerlerin düpedüz doğru
çözüm her bireye özgü kültürün pozit i f olduğuna inanıyorsanız? Yani bazı konularda
rol oynamasına izin vermektir. Hayat sizin ve kültürünüzün en iyisini bildiğine
tercihlerimiz için bize çerçeve sunan belli inanıyorsanız? Değerler plüralizıninin tersi,

Değer monizmi Değerler plüralizmi


Sadece tek bir meşru değerler dizisi vardır. Çok sayıda meşru değer vardır.

Dl D3 D5

D2 D4

31
Birinci Bölüm: Özgürlük

değer monizrnidir (yani, bir dizi meşru ama esasen barbar, "yabancı" veya "acayip"
değer yerine meşru tek bir değer vardır); demekti. Yunan kültürünü üstün görmesiyle
çok.kültürcülüğün tersi de tekkültürcüliiktiir. Aristoteles bir tekkültürcüydü: Yunan
Tek.kültürcüler bazı değerlerin ihtiyari olmakla bağdaşan bazı temel değerler vardı
olmadığını, iyi toplumun özüne dai r ve bunları geliştirip savunmak Yunana
olduğun ileri sürerler. Bu değerler belki düşerdi.
siyasal ve kültürel kimliği tanımlamaya Tekkültürcülükle ilgili sorun taassuba
yararlar ( m illiyetçilik) veya insan doğasının ve hoşgörüsüzlüğe yol açabilmesidir.
parçasıdırlar ve bireyin refahına yol açarlar Hayat tarzı tercihlerinin ve değerlerinin
( mükemmeliyetçilik). Söz gelimi Aristoteles benimkilerden üstün olduğunu kim, nasıl
ve çağdaşları Yunan kültürünü "barbarların söyleyebilir? Milli kimliğe gelince, hepsi
kültürüne" üstün görüyorlardı ( kastettikleri bir yana en yalıtılmış ülkeler için bile
M ısır ve Pers ile Yunan olmayan diğer göç yeni bir şey değildir ve pek çok ülke
halkların kültürleriyd i ) . Yunanlar bu kesintisiz göç ve fet i h dalgalarıyla peyderpey
tabiri bizim gibi ( " kültürsüz", "medeniyet şekillenmişti r. Bu niçin değişmek zorunda
yoksunu") ara sıra da kendi kaba saba olsun? ABD ve Avustralya gibi ülkelere
davranışlarını nitelemek için kullanıyorlardı, gelince, önce Avrupalılar, ardından da

seni gidi barbar!

Aristoteles
32
Birinci Bölüm: Özgürlük

dünyanın her köşesinden halklar taze Tarafsız bir devlet


başlangıç vaat eden bu "yeni dünyalara" Fakat çokkültürcülüğün de sorunları vardır.
göçtüğünden (ve yerli halkları sürüp, tehcir Kimileri onun ayrımları güçlendirdiğini,
ve taciz ettiklerinden) ırksal saflıkla ilgili en gettolaşmaya yol açtığını ileri sürer; onlara
az iddiaya sahip ülkeler onlar olabilir. göre, göçmenler yalıtılmış topluluklar
Bu gibi ülkeler için göçe ve kültürel halinde kendilerini kapatıp ev sahibi ülken in
çeşitliliğe ırk temelinde direnmek ne kadar dilini ve kültürünü yok sayarlar, genel
zorsa, muhtemelen kültürel gerekçeler kabullere zıt düşebilen adetleri sürdürürler.
temelinde bunu yapmak da bir o kadar Ve elbette, azınlıklara ait olup da yasaya
zordur. Birleşik Krallık'ta bile İ ngilizler, ters düşen kültürel pratiklerin de örnekleri
İskoçlar, Galliler ve Kuzey İrlandalılar vardır: Yahudiler ve Müslümanların törensel
kendilerini ayrı kültürel kimlikleri hayvan kesimleri vardır ve hiçbirinde, bazı
bağlamında düşünüyor, hatta bazıları ülkelerde şart olduğu gibi hayvanın önceden
bağımsızlıktan söz ediyor; aynı şey İspanya/ uyuşturulması söz konusu değildir. Bu da
Fransa'daki Bask bölgesi, H indistan/ bizi konumuza, vejetaryenliğe geri getiriyor.
Pakistan'daki Kaşmir bölgesi ve daha Herkesin görüşünüzü paylaşabilmesi için
pek çokları için geçerli. Ulusal sını rlar da devletin yansızlığı terk etmesi gerekir ki bu
değişebiliyor: Son iki yüzyılda Balkanlar da sizin için başka sonuçlar doğuracaktır. Ya
çeşitli biçimlerde birleşip dağıldı. Dolayısıyla devlet muhalif olduğunuz başka görüşlere
tek ve sabit bir özellikler dizisinin kültürü destek verecek olursa? Tercih özgürlüğüne
veya ulusu tanımladığı fikri sorunludur. izin vermek daha hayırlı olmaz m ı ?

Karar vermek
Değerler söz konusu olduğunda sınırlı anlamıyla -golfte ve sanatta­
çoğulculuktan bahsetmek kolaydır, fakat farklı iyi anlayışlarını
yakından incelemek görünürde uzlaştırılamaz farklılıkları ortaya
çıkartabilir. Vejetaryenlik iyi bir örnektir, zira "hayat tarzı tercihi" olarak
sınıflandırılabilse de pek çok vejetaryen, hayvanların esenliği konusunda
heyecanlı; adaletsiz ve gayriinsani buldukları 'muameleler konusunda
öfkeli savunuculardır. Nihayetinde konumunuz ne olursa olsun, kürtajla
ilgili görüşleri "hayat tarzı tercihi" kabul etmek yanlış gibi görünebilir;
muhtemelen et yemek de bir tercih değil, aynı derecede ciddi, hatta
ahlaki bir karardır. Dolayısıyla soruna farklı bir yaklaşım, hayvanların
ha�arı olup olmadığını ele almaktır (ki bu konuya geleceğiz) .

33
Daha büyük bir ev istemek yanlış mı?
Srıı i t h • Chorıısky • Hayek • Keynes • Friedrııan

Çocuklar doğmadan önce kendi odanız vardı. -genellikle TV izlemek için


kullansanız da- adına "çalışma odası" diyordunuz. Şimdi çocuk odası oldu,
oğlunuz da televizyonu şahsi malı sanıyor. Daha büyük bir ev alıp yeniden
çalışma odasına kavuşsanız, hoş olmaz mıydı? Zindan gibi bir dairede
yaşamakta pek de öyle manevi veya ahlaki bir taraf göremiyorsunuz. Hem
zaten dünyayı döndüren hırs dediğimiz şey değil mi biraz da?
Büyük Durgunluk Olayın etkileri yayıldıkça, bazı bankalar
Dünyayı sallayan finans krizini tetikleyen gecikmiş ihtiyat tedbirleri geliştirerek,
şey tanı da daha büyük bir ev (ve ondan kar borçlanmayı fiilen dondurdu (kredi
sağlama) arzusu olmuştur. 2007'de başlayan sıkışıklığı), bazıları ise son nefeslerini verdi:
Küresel Ekonomik Kriz ilk olarak, ABD' deki ABD' deki dördüncü büyük yatırını bankası
düşük gelirlilere yüksek faizle verilen olan ve "batamayacak kadar büyük" olduğu
nıortgage kredi piyasalarını vurmuş, binlerce düşünülen Lehman Brothers 2008'de
teminatlı kredi borcunu temerrüde düşürerek iflasını ilan ederek 1 58 yıllık kariyerine
1930 Büyük Buhran'ında evinden olanlardan son verdi. Başka bankalar da onu takip etti
katbekat fazla insanı mağdur etmiştir. Bu ya da kamu mevduatını kullanarak paçayı
durum müthiş bir zincirleme etki yarattı, kurtardılar. Bu yaşananlar, Avrupa' daki
zira bu yüksek faizli kredilerin muhtelif pek çok ülkede "hesapları tutturmak" için
"finansal enstrümanlara" (yani finansçıların kamu harcamalarını kökünden budamanın
icat ettiği yatırım araçlarına) doğrudan bağlı mazereti oldu. Suç kimindi'
olduğu anlaşıldı. Bu araçlar, esasen iddia
mahiyetinde kullanıldıkları durumlarda, Görünmez el
yatırımcılara olağanüstü meblağlar kazandırdı Bazılarına göre suç İskoç ekonomist ve filozof
(ve kaybettirdi); yatırım bankacılığı dünyası Adam Smith'indi ( 1 723-90). 1 776 tarihli
da, ancak babasının kredi kartıyla kendini başyapıtının adını kullanırsak, "uluslar.ın
alışveriş çılgınlığına kaptırmış sarhoş bir zenginliği"nin, devletin köşeye çekilip iş
yeniyetnıenin sergileyebileceği kadar bir itidal dünyasının kendi kendini düzenlemesine
ve tedbirlilikle bu araçlara yüklendi. izin verdiği bir serbest piyasanın varlığına

"Yemeğimizi f<.asabtn, biractntn iyi yüref<filiğine değil,


onlartn kendi çıf<.arfartnı gözetmelerine borçluyuz"
f\dam Smith

34
Birinci Bölüm: Özgürlük

bağlı olduğu inanışı, genellikle Smith'e


atfedilir. Bu özgürlük sayesinde, toplumun en
zenginleri servetlerini harcadıkça ve bundan Temel
faydalananlar da bu zincirin bir yerinde kendi felsefi mesele
harcamalarını yaptıkça kişisel çıkarların
Müdahalede bulunulmayan bir
görünmez eli sürekli para akışını sağlayacak
piyasa daha özgür ve ilerlemeci
ve bu da zenginliğin en yukarından aşağıya
bir topluma mı yol açar? Yoksa
doğru "damlaya damlaya sızmasını" mümkün
bir gelir uçurumu yaratıp, fırsat
kılacaktı. Hükümetin fiyatları belirlemek veya
eşitliğini mi azaltır?
korumak için işe karışmasına gerek yoktu,
çünkü piyasa doğal rekabet ve arz-talep
süreciyle bunun doğal biçimde olmasını
garanti edecekti. Kısacası herkes kazanacaktı.
Şu halde, finans krizi "görünmez elin" o kadar
da güçlü bir el olmadığının işareti miydi? bugün kendi adına ileri sürülen saçmalıkların
Smith her ne kadar sık sık suçlansa da, tümüyle karşısındaydı" demektedir. Serbest
onun "serbest piyasa" kavramı aslında bugün ticareti savunmakla birlikte Smith, imalatçı
kapitalistlerin savunduğundan çok daha ve yatırımcıların yurtiçi piyasanın lehinde
muhafazakar bir kavramdı. Nitekim filozof ve olacaklarını, maliyetleri düşürmek için
siyaset yorumcusu Noam Chomsky "offshore" üretime yeltenmeyeceklerine
(d. 1 928) "tam bir klasik liberal olan Smith, inanıyordu (ki bu, bugün yaygın bir

Finansal balonlar 17. y üzyıla dek uzanır . . .

1:: .. "' •�'�""'


piyasası, şişmiş
fiyatların nedeninin kötü
1637'de Hollanda'da
spekülatörler ·ıaıe çılgınlığından·
para kırmayadavranınca lale
teminatlandırılmış ·eşik-
altı krediler" olduğunun
anlaşılmasıyla çöktü.
o
O soğanlarının fiyatı astronomik
meblağlara yükselmiş, ardından
aniden düşüşe geçmişti.

35
Birinci Bölüm: Özgürlük

ABD ••••••• 354

Thatcher hükümetleriydi. Thatcher,


neoliberalizm terimini bulan ekonomist
Friedrich Hayek 'in ( 1 899-92) hayranıydı.
Hayek'in kuramlarını ekonomist John
Maynard Keynes 'in ( 1 883- 1 946)
bayraktarlığını yaptığı -ve siyasi partilerce
benimsenen- savaş sonrası konsensüsüne
76
karşı argüman geliştirmekte kullandı.
Keynes'e göre en eşitlikçi ve istikrarlı toplum
tipi, sanayinin kısmen kamulaştırıldığı,
bazı piyasa düzenlemelerinin yapıldığı, tam
istihdamlı, yüksek vergi alınan, kuvvetli
sendikaların bulunduğu ve refah devletinin
geliştiği karma bir ekonomiye sahip bir
CEO ile >ıradan bir işçinin ücretleri oranı. toplumdu. Hayek buna katılmıyor, bunları
ABD' de genel müdürler sıradan bir işçiden
devleti gereğinden fazla kuvvetlendiren ve
ortalama 354 kat fazla para kazanmaktadır.
bireyselliği ezen politikalar olarak görüyordu
uygulamadır). Dahası, Sınith'in kuramı ki, Nazi Avusturya'sın dan göç ettiğinden,
modern yatırım bankacılığının müthiş bütün bunları ilk elden deneyimlemişti.
karmaşıklığını öngöremezdi; Smith esasen Hayek Keynesçi politikaları insanın
tekellerin ( münferit şirketlerin piyasa doğal rekabetçiliğini bastıran, ticareti ve
hakimiyetinin) kırılmasının ve sabit dolayısıyla da toplumsal gelişimi dizginleyen
fiyatlandırmanın (rakiplerin fiyatları yapay kolektivizmin cisimleşmiş hali olarak
biçimde yüksek tutmak üzere el altından görüyordu. Bu sebepten, serbest t icarete

anlaşmalarının) nasıl önlenebileceğiyle dayalı bir toplum, genel olarak daha ·özgür

ilgiliydi. Bütün bunların aksine modern olurdu.

finans dünyası, daha fazla gözetim ve Dolayısıyla Thatcher, Reagan ve çeşitli

düzenleme için yalvarır gibi görünüyor. politik görüşlerden siyasi liderler ticareti
"prangalarından" kurtararak, piyasaya
Neoliberalizmin yükselişi ket vurduğu düşünülen bir yığın maliye
İşin aslı, Smith'in Ulusların Zenginliği ıı iı ı ' mevzuatını feshettiler. Hayek ve Smith'in
yayımlanmasından bu yana geçen iki yüzyıl tavsiyelerine yüz çeviren Amerikalı
boyunca korumacı yasalar pek çok ülkede ekonomist Milton Friedman ( 1 91 2 -
geçerli oldu. Bu tür düzenlemeleri nihayete 1 986) gibi neoliberaller tekelleri meşru
erdiren, ABD ve İngiltere' de neoliberalizmin bile gördüler; başat şirketler neden
yükselişi ile Ronald Reagan ve Margaret ödüllendirilmesindi ki?

36
''Hırs . . . iyi bir şeydir"
Gordon Ged.o
- ---

Artan toplumsal eşitsizlik olduğuna işaret ediyor. Bazı durumlarda fark


Oliver Stone'un filmi Wall Street'in ( 1 987) daha da büyüktür.
başkarakteri acımasız finansçı Gardon Bu gerçekler ışığında, bir şeylerin yanlış
Gecko, yeni kuşak fırsatçı yatırımcıların gittiği ortada. Genel refah Smith ve Hayek'in
mottosunu şöyle özetler: " Hırs . . . iyi bir öngördüğü gibi öylece sızar gibi aşağı
şeydir". Yasaları gevşetmek fahiş karların, doğru dağılmıyor. Belki de modern liberal
muazzam CEO maaşlarının devrini başlattı, toplumlar genel anlamıyla, temel haklar ve
zenginlik merdivenlerini üçer beşer olumsuz özgürlük bağlamında daha özgürler,
tırmanma heveslisi mektepli ya da alaylı fakat bu düzeyde bir gelir uçurumu olıımlu
genç borsa simsarı stereotipin i yarattı. özgürlüğü, toplumsal hareketlilik ve fırsatlarla
Ama aynı zamanda, toplumsal eşitsizliği ve ilgili özgürlükleri de kesinlikle etkiliyor.
ücretler arasındaki farkı da muhtemelen Dahası, finansal hızlı büyümeden fayda elde
derinleştirdi. Gazeteci yazar ve Thatcher'ın edenler, piyasaların durumundan neredeyse
politika üretme biriminin eski başkanı etkilenmiyorlar: Mount'un işaret ettiği üzere,
Ferdinand Mount, The New Few'de (20 1 2 ) 2008 yılında, finansal krizin en civcivli
e n yukardaki yüzde birin son otuz yılda zamanında, menkul kıymetler borsası yüzde
yükselişin i sürdürürken en alttaki yüzde 30 düşerken, işçi ücretleri ise denk biçimde
onun -korkunç biçimde- düşüşe geçtiğine, düşer ya da yerinde sayarken, üst düzey
CEO'ların ortalama kazancının bugün yöneticilerin geliri yüzde 1 0 artmıştır. Onların
ortalama şirket çalışanın kinden 1 28 kat fazla daha büyük evlerini biz ödüyor olabilir miyiz7

Karar vermek
Daha büyük bir ev (veya başka bir şey) istemekte yanlış bir şey yok, sonuçta
kapitalizmi işleten tüketicilerin arzulandır; bir ölçüde kendi çıkarını
düşünmek de normal ve doğaldır. Asıl sorun, kapitalizmin gerektirdiği
sürekli büyümenin sürdürülebilir olup olmadığıdır. Hayek ve Smith bunun
olabileceğini düşünüyor gibidir, ancak ..ı.daha sonra göreceğimiz üzere- Marx
gibi düşünürler bu fikre katılmaz: Günün birinde, fınansal krizlerin bize ön
gösterimini sunduğu şey gerçekleşecek, kapitalizm çöküverecektir. Artan
eşitsizlik, sistemin içkin başarısızlığının bir göstergesi bile olabilir, zira en
tepedekiler aynı getiriyi sağlamak için aşağıdakileri giderek daha sıkı
sağmaktadır. Bu eğilim sürerse, ev alıp almama ikileminiz manasızlaşabilir,
ç� bunu karşılayabilecek insanların sayısı giderek azalacaktır.

37
Robotun teki işimi
elimden aldı! Ne yapabilirim?
Marx • Engels

"Bir iyi bir kötü haberim var" şakaları gibi tıpkı. "İyi haber," diyor
patronunuz, "karlar arttı". Siz, "Ya kötüsü?" diye sorunca cevap geliyor:
"HAL 2 .O'la tanış." Bu. hiç de düşündüğünüz kadar uzak bir şey değil.
Sayıları giderek artan yorumcular, yapay zeka ve robot teknolojileri
geliştikçe daha çok sayıda işin otomatikleşeceğini, bunun da daha büyük
bir işsizliğe yol açacağını öngörüyor. Elbette bu, düşük ücretli işlerin
ortadan kalkmasını sağlayacak: Çağrı merkezleri ve yardım hatlarının
elemanı, ses tanıma özellikleriyle donanmış yazılımlar olacak; temizlikçiler
ve hatta bakıcılar robot olacak. Lakin bununla da kalmayacak. Robotların
Yükselişi'nde (20 1 5) fütürist Martin Ford beyaz yakalıların (işyeri
yöneticilerinin, seyahat acenteleri ve avukatların) hatta bir dereceye kadar
müzik, resim gibi yaratıcı işlerin de bundan etkileneceğini haber veriyor. ·

Kapitalizm tabii ki iş başında, maliyetleri 1 ) ilkel komünizm (mülkiyetin paylaşıldığı


azaltıp karları artırıyor. Kapitalizmin çarkı ve rollerin aile ilişkileri temelinde
daha yüksek ve daha yüksek kazançlar belirlendiği kabile toplumu)
peşinde gıcırdadıkça, gözden çıkarılmayacak
2) emperyalizm (özel mülkiyet, kölelik ve
kimse yok. Öyleyse çözüm ne? Daha katı
sınıf tahakkümüyle nitelenen antik ve klasik
iş yasaları mı? Asgari ücret garantisi mi?
çağ toplumları)
Alman filozof Kari Marx ( 1 8 1 8-83) tek yol
olduğunu söyler: Devrim. 3 ) feodalizm (serflerin monarka hizmet eden
soylular için çalıştıkları ve toprağa bağlı
Komünizm yolu oldukları ortaçağ Avrupa'sı)
Marx ve mesai arkadaşı Friedrich Engels
( 1 820-95) ilk ortaya çıktıklarında komünizm Dördüncü satha olan kapitalizm daha
yeni bir şey değildi. Pek çok tarihsel önceli demokratik ve "özgür" olmakla birlikte,
vardı ve Marksist komünizm 1 9. yüzyıl proletaryanın ( işçilerin) burjuvaziye (orta
Avrupa sosyalizminden doğmuştu. Marx'ın sınıf işverenlere) karşı mücadelesiyle
yaptığı, komünist bir toplum biçimi için şekillenir. Marx eşitsizliğin ve işçilere
ciddi bir ekonomik ve felsefi temellendirme bindirilen yükün bu denli ağır olduğu
sunmaktı. Ayrıntılı tarihsel analizlere kapitalizme karşı tek çarenin, işçilerin
başvurarak modern kapitalizmin mantıksal ayaklanıp üretim araçlarım ( fabrikaları,
bir süreç içinde geliştiğini ileri sürdü: atölyeleri vs.) ele geçirmesi ve bir işçi

38
Birinci Bölüm: Özgürlük

devleti kurarak adil ve eşitlikçi bir komünist sosyalist hareketlerin de savunduğu bu


topluma öncülük etmeleri olduğunu iyileştirmeler yeterli değildi, çünkü işçi­
düşünüyordu. işveren arasındaki sömürüye dayalı, eşitsiz
Ancak Marx ve Engels sadece işçilerin ilişkilere dokunmuyordu. Ve bu eşitsizlik
yaşam koşullarını iyileştirmeyi vaat toplumun kendisi -yani hep beraber
etmemişti. Ücretleri artırıp çalışma toplumun kültürel iistyapısıııı temsil eden,
saatlerini düşürnıek iyiydi hoştu, fakat başka zenginin ve güçlünün değerlerini yansıtan

Tarihsel süreç

İ lkel komünizm Emperyalizm


Kabile toplumu. MülKlyet paylaşılır. toplumsal roller aile Antik ve Klasik toplumlar. MülKlyet şahsidir, köle
lllşKilerı temellidir. edlnlleblllr.

Feo d a l izm Kapitalizm


Ortaçağ Avrupa·sı. Serfler araziye bağlıdır, monarko Proletarya burjuva için çalışır.
hizmet eden asiller için çalışırlar.

39
Birinci Bölüm : Özgürlük

toplumsal sınıflar, özel mülkiyet, eğitim,


hatta din- tarafından desteklendiğinden,
f Temel
bizzat toplumun değişmesi gerekliydi. Esas
1
felsefi mesele

J
1
mesele yabancılaşmaydı.

Teknoloji bizi özgürleştiriyor mu


İ nsanlığımızın özü yoksa eziyor mu?
Marx insanların esasen üretici varlıklar
Komünist hayali gerçek

)
olduğunu, meşguliyetin, sürekli bir şeyler
kılmaya yarayabilir mi.?
yapmanın ve üretmenin tür varlığımızın
özünde bulunduğunu ileri sürer. Kapitalist
işverenin yapt ığı, bu doğal eğilimi ücretli
işgücü temelinde sömürmektir. Kabile
kültürlerinde avcı ve toplayıcılar ele
geçirebildiklerini yerlerdi; küçük tarla
ve çiftliklerde çalışanlar emekleri ile sanayi işçisi, doğrudan teknolojiden

aldıkları karşılık arasında doğrudan bir yararlanmak yerine, onun tarafından daha

bağlantı olduğunu görebilirlerdi. Oysa etkin şekilde sömürülür ve yabancılaştırılır.


tarih boyunca işçiler emeklerinin ürünü Asık suratlı Sovyet işçilerin kasvetli fabrika
olan şeyden giderek yabancılaşmışlardır. mesaisine ağır adımlarla gidip geldiği
Bir 1 9. yüzyıl tekstil fabrikası çalışanı belgesel görüntüleri aklınızda canlanıp
kendisi için değil ücret için elbise üretir. da komünizmin bir tür çalışma etiğini -
Dahası, sanayileşmenin sağladığı verimlilik, çalışma uğruna çalışma veya benzer bir
işçilerin kol gücüne dayalı geleneksel şeyleri- savunduğunu düşünme eğiliminde
yöntemlerle olduğundan çok daha üretken olabilirsiniz, ama bu doğru değildir. Gerçi
olmaları sonucunu getirir. Bir kabilede Marx elbette toplumun tüm mensuplarının
avcılık ya da tarlada ırgatlık eden kişi, işini üzerine düşeni yapması gerektiğine
erken bitirip kalan vaktini dilediği gibi inanıyordu: "Herkesten yeteneğine göre,
geçirirken, endüstriyel tekstil işçilerinin herkese ihtiyacı kadar!''. Marx'ın popüler
artan verimliliği daha fazla elbisenin hale getirdiği bir komünist slogandı. Ancak
yapılabilmesine yol açar ve -Marx'ın ona göre bu toplumda, işler bittikten ve

- --
deyimiyle- bu artı değer fabrika sahibinin temel ihtiyaçlar karşılandıktan sonra,
karına dönüştürülebil i r. Dolayısıyla bir canımızın istediğini yapmakta özgür oluruz.

------

''HerkeBfen yeteneğine göre, lıerl<ese ilıtiyacı l<adarf"


l<rırl Morx

40
Birinci Bölüm: Özgürlük

Marx ve Engels'in söyledikleri gibi (Alman Teknoloji kurtarıcımız olabilir mi?


ideolojisi, 1 845), komünist toplum "bugün Marx'ın konumundaki bariz ironi,
bir �eyi, yarın bir başkasını yapmamı, sabah kapitalizme duyulan ihtiyaçt ır: İşçileri
avlanmayı, öğleden sonra balık tutmayı, birleşt i ren baskıcı koşullar olmadan, kendine
akşam hayvan bakmayı, yemekten sonra yeter varlık düzeyine ulaşmak için muhtaç
aklıma geldiği gibi eleşt iri yapmayı ve oldukları araçlar (endüstriyel teknoloj i)
bunları avcı, balıkçı, çoban veya eleştirmen olmadan komünizm gerçekleşemez. Yani
ol madan yapmayı" mümkün kılacaktır. kapitalizm bir defa kendini tükettikten sonra
Avlanma, bal ık tutma, sığır çobanlığıyla ilgili (sürekli büyüme ihtiyacı ve artan sömürü
Marx'ın kafasındaki imgeler biraz maymun ilelebet süremez) komünizm kendil iğinden
iştahlılığa kayıyor olabilir, ama ana fi kir zuhur edecektir. ( Bu sebeple, sanayi öncesi
ciddidir: Amaç, kapitalist olsun komünist Rusya'sının komünizmi benimsemiş başlıca
olsun devlet için çalışmak değil, kişinin ülke olması Marx'ın öngördüğü veya
emeğinin ürünüyle yeniden buluşması, hatta savunduğu bir şey değildi . )
belki de çalışına ile keyfetme arasındaki Marx not defterlerinin, bugün "makineler
ayrımın kaybolmasıdır. Ne de olsa üretken üzerine fragman" adıyla bilinen bir
varlıklarızdır. bölümünde, ideal bir makine tasarlamamızı
ister bizden. Bu makine öyle güçlü ve

42
-
..._ --·

''f3ilişim teknol�ji·">ine dayalı vasıflı binlerce işin .... ........_

ortadan kalkması, bilgi temelli iBtilıdamı vuracak çok dalıa geniş


kapsamlı bir darbenin habercisi olabilir"
Martin Ford

etkilidir ki, bununla kıyaslandığında üretilip Endişe verici olan bunun gerçekleşebilecek
idame edilme maliyeti neredeyse sıfı rdır. Bu olması değildir (bir dereceye kadar
tür makineler nihayetinde her şeyin üretim gerçekleşeceğine kuşku da yoktur) fakat
maliyetini ve onunla birlikte kapitalistin kar bu, Marx'ın umduğu şekilde, özgürlük.
etme gücünü de azaltacaktır. Başka deyişle, eşitlik ve boş zamanın artacağı bir dünyaya
otomasyon ilerledikçe, daha az "emeğe" değil, küçük bir elitin her şeye sahip olup
ihtiyaç duyulacak ve artık sömürülecek bir denetlediği, diğerlerinin hiç olmadığı kadar
şeyin ( karı mümkün kılan "artı değerin") fakir ve yabancılaşmış durumda kaldıkları
kalmayacağı noktaya gelinecek, kapitalizm bir dünyaya yol açabilir. Tabii üçüncü bir
çökecektir. Bu düşünce deneyi sizce ihtimal daha var: Kapitalist çarkı işleten
başarılı olsun olmasın, Marx'ın burada teknoloji, frankenstein'ın canavarı gibi bir
toplumsal eşitsizliğin faturasını teknolojiye gün bizzat başkaldırabilir. Marx bir robot
kesmediği açıktır. O bir Luddist değildir, devriminden yana olur muydu, şüpheliyim.
özgürleşmemizde teknolojiye bel bağlar.

Karar vermek
İş güvencesi her zaman endişe kaynağı olmuştur ve teknolojinin ilerleyişi
bunu hiç olmadığı kadar ağırlaştıracaktır. Fütüristler de komünistler de
bu ilerlemenin bir ütopya toplumu doğuracağını umuyorlar, fakat sadece
kitlesel işsizlik ve daha beter bir eşitsizlik de yaratabilir. Ne yapmalısınız?
Luddist mi olsanız? Yoksa işi gücü bırakıp bilimkurgu yazarı Isaac
Asimov'un öngördüğü gibi bir "robopsikolog" olmak için tekrar okulun
yolunu mu tutsanız? O alanda istihdama çok ihtiyaç duyacağız gibi geliyor.

43
Another random document with
no related content on Scribd:
muriatic acids;—as they had been termed by Berthollet, from the
belief that muriatic acid contained oxygen, and oxymuriatic a still
larger dose of oxygen. In opposition to this, a new doctrine was put
forward in 1809 by Gay-Lussac and Thenard in France, and by Davy
in England;—namely, that oxymuriatic acid was a simple substance,
which they termed chlorine, and that muriatic acid was a combination
of chlorine with hydrogen, which therefore was called hydrochloric
acid. It may be observed, that the point in dispute in the controversy
on this subject was nearly the same which had been debated in the
course of the establishment of the oxygen theory; namely, whether in
the formation of muriatic acid from chlorine, oxygen is subtracted, or
hydrogen added, and the water concealed.

In the course of this dispute, it was allowed on both sides, that the
combination of dry muriatic acid and ammonia afforded an
experimentum crucis; since, if water was produced from these
elements, oxygen must have existed in the acid. Davy being at
Edinburgh in 1812, this experiment was made in the presence of
several eminent philosophers; and the result was found to be, that
though a slight dew appeared in the vessel, there was not more than
might be ascribed to unavoidable imperfection in the process, and
certainly not so much as the old theory of muriatic acid required. The
new theory, after this period, obtained a clear superiority in the minds
of philosophical chemists, and was further supported by new
analogies. 42
42 Paris, Life of Davy, i. 337.

For, the existence of one hydracid being thus established, it was


found that other substances gave similar combinations; and thus
chemists obtained the hydriodic, hydrofluoric, and hydrobromic
acids. These acids, it is to be observed, form salts with bases, in the
same manner as the oxygen acids do. The analogy of the muriatic
and fluoric compounds was first clearly urged by a philosopher who
was 284 not peculiarly engaged in chemical research, but who was
often distinguished by his rapid and happy generalizations, M.
Ampère. He supported this analogy by many ingenious and original
arguments, in letters written to Davy, while that chemist was
engaged in his researches on fluor spar, as Davy himself declares. 43
43 Paris, Life of Davy, i. 370.

Still further changes have been proposed, in that classification of


elementary substances to which the oxygen theory led. It has been
held by Berzelius and others, that other elements, as, for example,
sulphur, form salts with the alkaline and earthy metals, rather than
sulphurets. The character of these sulpho-salts, however, is still
questioned among chemists; and therefore it does not become us to
speak as if their place in history were settled. Of course, it will easily
be understood that, in the same manner in which the oxygen theory
introduced its own proper nomenclature, the overthrow or material
transformation of the theory would require a change in the
nomenclature; or rather, the anomalies which tended to disturb the
theory, would, as they were detected, make the theoretical terms be
felt as inappropriate, and would suggest the necessity of a
reformation in that respect. But the discussion of this point belongs
to a step of the science which is to come before us hereafter.

It may be observed, that in approaching the limits of this part of


our subject, as we are now doing, the doctrine of the combination of
acids and bases, of which we formerly traced the rise and progress,
is still assumed as a fundamental relation by which other relations
are tested. This remark connects the stage of chemistry now under
our notice with its earliest steps. But in order to point out the
chemical bearing of the next subjects of our narrative, we may
further observe, that metals, earths, salts, are spoken of as known
classes of substances; and in like manner the newly-discovered
elements, which form the last trophies of chemistry, have been
distributed into such classes according to their analogies; thus
potassium, sodium, barium, have been asserted to be metals; iodine,
bromine, fluorine, have been arranged as analogical to chlorine. Yet
there is something vague and indefinite in the boundaries of such
classifications and analogies; and it is precisely where this
vagueness falls, that the science is still obscure or doubtful. We are
led, therefore, to see the dependence of Chemistry upon
Classification; and it is to Sciences of Classification which we shall
next proceed; as soon as we have noticed the most general views
285 which have been given of chemical relations, namely, the views
of the electro-chemists.

But before we do this, we must look back upon a law which


obtains in the combination of elements, and which we have hitherto
not stated; although it appears, more than any other, to reveal to us
the intimate constitution of bodies, and to offer a basis for future
generalizations. I speak of the Atomic Theory, as it is usually termed;
or, as we might rather call it, the Doctrine of Definite, Reciprocal, and
Multiple Proportions.
CHAPTER VIII.

Theory of Definite, Reciprocal, and Multiple Proportions.

Sect. 1.—Prelude to the Atomic Theory, and its Publication by


Dalton.

T HE general laws of chemical combination announced by Mr.


Dalton are truths of the highest importance in the science, and
are now nowhere contested; but the view of matter as constituted of
atoms, which he has employed in conveying those laws, and in
expressing his opinion of their cause, is neither so important nor so
certain. In the place which I here assign to his discovery, as one of
the great events of the history of chemistry, I speak only of the law of
phenomena, the rules which govern the quantities in which elements
combine.

This law may be considered as consisting of three parts, according


to the above description of it;—that elements combine in definite
proportions;—that these determining proportions operate
reciprocally;—and that when, between the same elements, several
combining proportions occur, they are related as multiples.

That elements combine in certain definite proportions of quantity,


and in no other, was implied, as soon as it was supposed that
chemical compounds had any definite properties. Those who first
attempted to establish regular formulæ 44 for the constitution of salts,
minerals, and 286 other compounds, assumed, as the basis of this
process, that the elements in different specimens had the same
proportion. Wenzel, in 1777, published his Lehre von der
Verwandschaft der Körper; or, Doctrine of the Affinities of Bodies; in
which he gave many good and accurate analyses. His work, it is
said, never grew into general notice. Berthollet, as we have already
stated, maintained that chemical compounds were not definite; but
this controversy took place at a later period. It ended in the
establishment of the doctrine, that there is, for each combination,
only one proportion of the elements, or at most only two or three.
44 Thomson, Hist. Chem. vol. ii. p. 279.

Not only did Wenzel, by his very attempt, presume the first law of
chemical composition, the definiteness of the proportions, but he
was also led, by his results, to the second rule, that they are
reciprocal. For he found that when two neutral salts decompose
each other, the resulting salts are also neutral. The neutral character
of the salts shows that they are definite compounds; and when the
two elements of the one salt, P and s, are presented to those of the
other, B and n, if P be in such quantity as to combine definitely with
n, B will also combine definitely with s. 45
45 I am told that Wenzel (whose book I have not seen), though he
adduces many cases in which double decomposition gives neutral
salts, does not express the proposition in a general form, nor use
letters in expressing it.

Views similar to those of Wenzel were also published by Jeremiah


Benjamin Richter 46 in 1792, in his Anfangsgründe der
Stöchyometrie, oder Messkunst Chymischer Elemente, (Principles of
the Measure of Chemical Elements) in which he took the law, just
stated, of reciprocal proportions, as the basis of his researches, and
determined the numerical quantities of the common bases and acids
which would saturate each other. It is clear that, by these steps, the
two first of our three rules may be considered as fully developed.
The change of general views which was at this time going on,
probably prevented chemists from feeling so much interest as they
might have done otherwise, in these details; the French and English
chemists, in particular, were fully employed with their own
researches and controversies.
46 Thomson, Hist. Chem. vol. ii. p. 283.

Thus the rules which had already been published by Wenzel and
Richter had attracted so little notice, that we can hardly consider Mr.
Dalton as having been anticipated by those writers, when, in 1803,
he began to communicate his views on the chemical constitution of
287 bodies; these views being such as to include both these two
rules in their most general form, and further, the rule, at that time still
more new to chemists, of multiple proportions. He conceived bodies
as composed of atoms of their constituent elements, grouped, either
one and one, or one and two, or one and three, and so on. Thus, if C
represent an atom of carbon and O one of oxygen, O C will be an
atom of carbonic oxide, and O C O an atom of carbonic acid; and
hence it follows, that while both these bodies have a definite quantity
of oxygen to a given quantity of carbon, in the latter substance this
quantity is double of what it is in the former.

The consideration of bodies as consisting of compound atoms,


each of these being composed of elementary atoms, naturally led to
this law of multiple proportions. In this mode of viewing bodies, Mr.
Dalton had been preceded (unknown to himself) by Mr. Higgins,
who, in 1789, published 47 his Comparative View of the Phlogistic
and Antiphlogistic Theories. He there says, 48 “That in volatile vitriolic
acid, a single ultimate particle of sulphur is united only to a single
particle of dephlogisticated air; and that in perfect vitriolic acid, every
single particle of sulphur is united to two of dephlogisticated air,
being the quantity necessary to saturation;” and he reasons in the
same manner concerning the constitution of water, and the
compounds of nitrogen and oxygen. These observations of Higgins
were, however, made casually, and not followed out, and cannot
affect Dalton’s claim to original merit.
47 Turner’s Chem. p. 217.

48 P. 36 and 37.

Mr. Dalton’s generalization was first suggested 49 during his


examination of olefiant gas and carburetted hydrogen gas; and was
asserted generally, on the strength of a few facts, being, as it were,
irresistibly recommended by the clearness and simplicity which the
notion possessed. Mr. Dalton himself represented the compound
atoms of bodies by symbols, which professed to exhibit the
arrangement of the elementary atoms in space as well as their
numerical proportion; and he attached great importance to this part
of his scheme. It is clear, however, that this part of his doctrine is not
essential to that numerical comparison of the law with facts, on
which its establishment rests. These hypothetical configurations of
atoms have no value till they are confirmed by corresponding facts,
such as the optical or crystalline properties of bodies may perhaps
one day furnish.
49 Thomson, vol. ii. p. 291. 288

Sect. 2.—Reception and Confirmation of the Atomic Theory.

In order to give a sketch of the progress of the Atomic Theory into


general reception, we cannot do better than borrow our information
mainly from Dr. Thomson, who was one of the earliest converts and
most effective promulgators of the doctrine. Mr. Dalton, at the time
when he conceived his theory, was a teacher of mathematics at
Manchester, in circumstances which might have been considered
narrow, if he himself had been less simple in his manner of life, and
less moderate in his worldly views. His experiments were generally
made with apparatus of which the simplicity and cheapness
corresponded to the rest of his habits. In 1804, he was already in
possession of his atomic theory, and explained it to Dr. Thomson,
who visited him at that time. It was made known to the chemical
world in Dr. Thomson’s Chemistry, in 1807; and in Dalton’s own
System of Chemistry (1808) the leading ideas of it were very briefly
stated. Dr. Wollaston’s memoir, “on superacid and subacid salts,”
which appeared in the Philosophical Transactions for 1808, did much
to secure this theory a place in the estimation of chemists. Here the
author states, that he had observed, in various salts, the quantities of
acid combined with the base in the neutral and in the superacid salts
to be as one to two: and he says that, thinking it likely this law might
obtain generally in such compounds, it was his design to have
pursued this subject, with the hope of discovering the cause to which
so regular a relation may be ascribed. But he adds, that this appears
to be superfluous after the publication of Dalton’s theory by Dr.
Thomson, since all such facts are but special cases of the general
law. We cannot but remark here, that the scrupulous timidity of
Wollaston was probably the only impediment to his anticipating
Dalton in the publication of the rule of multiple proportions; and the
forwardness to generalize, which belongs to the character of the
latter, justly secured him, in this instance, the name of the discoverer
of this law. The rest of the English chemists soon followed Wollaston
and Thomson, though Davy for some time resisted. They objected,
indeed, to Dalton’s assumption of atoms, and, to avoid this
hypothetical step, Wollaston used the phrase chemical equivalents,
and Davy the word proportions, for the numbers which expressed
Dalton’s atomic weights. We may, however, venture to say that the
term “atom” is the most convenient, and it need not be understood
as claiming our assent to the hypothesis of indivisible molecules. 289

As Wollaston and Dalton were thus arriving independently at the


same result in England, other chemists, in other countries, were,
unknown to each other, travelling towards the same point.

In 1807, Berzelius, 50 intending to publish a system of chemistry,


went through several works little read, and among others the
treatises of Richter. He was astonished, he tells us, at the light which
was there thrown upon composition and decomposition, and which
had never been turned to profit. He was led to a long train of
experimental research, and, when he received information of
Dalton’s ideas concerning multiple proportions, he found, in his own
collection of analyses, a full confirmation of this theory.
50 Berz. Chem. B. iii. p. 27.

Some of the Germans, indeed, appear discontented with the


partition of reputation which has taken place with respect to the
Theory of Definite Proportions. One 51 of them says, “Dalton has only
done this;—he has wrapt up the good Richter (whom he knew;
compare Schweigger, T, older series, vol. x., p. 381;) in a ragged
suit, patched together of atoms; and now poor Richter comes back to
his own country in such a garb, like Ulysses, and is not recognized.”
It is to be recollected, however, that Richter says nothing of multiple
proportions.
51 Marx. Gesch. der Cryst. p. 202.

The general doctrine of the atomic theory is now firmly established


over the whole of the chemical world. There remain still several
controverted points, as, for instance, whether the atomic weights of
all elements are exact multiples of the atomic weight of hydrogen. Dr.
Prout advanced several instances in which this appeared to be true,
and Dr. Thomson has asserted the law to be of universal application.
But, on the other hand, Berzelius and Dr. Turner declare that this
hypothesis is at variance with the results of the best analyses. Such
controverted points do not belong to our history, which treats only of
the progress of scientific truths already recognized by all competent
judges.

Though Dalton’s discovery was soon generally employed, and


universally spoken of with admiration, it did not bring to him anything
but barren praise, and he continued in the humble employment of
which we have spoken, when his fame had filled Europe, and his
name become a household word in the laboratory. After some years
he was appointed a corresponding member of the Institute of
France; which may be considered as a European recognition of the
importance 290 of what he had done; and, in 1826, two medals for
the encouragement of science having been placed at the disposal of
the Royal Society by the King of England, one of them was assigned
to Dalton, “for his development of the atomic theory.” In 1833, at the
meeting of the British Association for the Advancement of Science,
which was held in Cambridge, it was announced that the King had
bestowed upon him a pension of 150l.; at the preceding meeting at
Oxford, that university had conferred upon him the degree of Doctor
of Laws, a step the more remarkable, since he belonged to the sect
of Quakers. At all the meetings of the British Association he has
been present, and has always been surrounded by the reverence
and admiration of all who feel any sympathy with the progress of
science. May he long remain among us thus to remind us of the vast
advance which Chemistry owes to him!

[2nd Ed.] [Soon after I wrote these expressions of hope, the period
of Dalton’s sojourn among us terminated. He died on the 27th of
July, 1844, aged 78.

His fellow-townsmen, the inhabitants of Manchester, who had so


long taken a pride in his residence among them, soon after his death
came to a determination to perpetuate his memory by establishing in
his honor a Professor of Chemistry at Manchester.]

Sect. 3.—The Theory of Volumes.—Gay-Lussac.

The atomic theory, at the very epoch of its introduction into France,
received a modification in virtue of a curious discovery then made.
Soon after the publication of Dalton’s system, Gay-Lussac and
Humboldt found a rule for the combination of substances, which
includes that of Dalton as far as it goes, but extends to combinations
of gases only. This law is the theory of volumes; namely, that gases
unite together by volume in very simple and definite proportions.
Thus water is composed exactly of 100 measures of oxygen and 200
measures of hydrogen. And since these simple ratios 1 and 1, 1 and
2, 1 and 3, alone prevail in such combinations, it may easily be
shown that laws like Dalton’s law of multiple proportions, must obtain
in such cases as he considered.

[2nd Ed.] [M. Schröder, of Mannheim, has endeavored to extend to


solids a law in some degree resembling Gay-Lussac’s law of the
volumes of gases. According to him, the volumes of the chemical
equivalents 291 of simple substances and their compounds are as
whole numbers. 52 MM. Kopp, Playfair, and Joule have labored in the
same field.]
52
Die molecular-volume der Chemischen Verbindungen in festen
und flüssingen Zustande, 1843.

I cannot now attempt to trace other bearings and developments of


this remarkable discovery. I hasten on to the last generalization of
chemistry; which presents to us chemical forces under a new aspect,
and brings us back to the point from which we departed in
commencing the history of this science.
CHAPTER IX.

Epoch of Davy and Faraday.

Sect. 1.—Promulgation of the Electro-chemical Theory by Davy.

T HE reader will recollect that the History of Chemistry, though


highly important and instructive in itself, has been an interruption
of the History of Electro-dynamic Research:—a necessary
interruption, however; for till we became acquainted with Chemistry
in general, we could not follow the course of Electro-chemistry: we
could not estimate its vast yet philosophical theories, nor even
express its simplest facts. We have now to endeavor to show what
has thus been done, and by what steps;—to give a fitting view of the
Epoch of Davy and Faraday.

This is, doubtless, a task of difficulty and delicacy. We cannot


execute it at all, except we suppose that the great truths, of which
the discovery marks this epoch, have already assumed their definite
and permanent form. For we do not learn the just value and right
place of imperfect attempts and partial advances in science, except
by seeing to what they lead. We judge properly of our trials and
guesses only when we have gained our point and guessed rightly.
We might personify philosophical theories, and might represent them
to ourselves as figures, all pressing eagerly onwards in the same 292
direction, whom we have to pursue: and it is only in proportion as we
ourselves overtake those figures in the race, and pass beyond them,
that we are enabled to look back upon their faces; to discern their
real aspects, and to catch the true character of their countenances.
Except, therefore, I were of opinion that the great truths which Davy
brought into sight have been firmly established and clearly
developed by Faraday, I could not pretend to give the history of this
striking portion of science. But I trust, by the view I have to offer of
these beautiful trains of research and their result, to justify the
assumption on which I thus proceed.

I must, however, state, as a further appeal to the reader’s


indulgence, that, even if the great principles of electro-chemistry
have now been brought out in their due form and extent, the
discovery is but a very few years, I might rather say a few months,
old, and that this novelty adds materially to the difficulty of estimating
previous attempts from the point of view to which we are thus led. It
is only slowly and by degrees that the mind becomes sufficiently
imbued with those new truths, of which the office is, to change the
face of a science. We have to consider familiar appearances under a
new aspect; to refer old facts to new principles; and it is not till after
some time, that the struggle and hesitation which this employment
occasions, subsides into a tranquil equilibrium. In the newly acquired
provinces of man’s intellectual empire, the din and confusion of
conquest pass only gradually into quiet and security. We have seen,
in the history of all capital discoveries, how hardly they have made
their way, even among the most intelligent and candid philosophers
of the antecedent schools: we must, therefore, not expect that the
metamorphosis of the theoretical views of chemistry which is now
going on, will be effected without some trouble and delay.

I shall endeavor to diminish the difficulties of my undertaking, by


presenting the earlier investigations in the department of which I
have now to speak, as much as possible according to the most
deliberate view taken of them by the great discoverers themselves,
Davy and Faraday; since these philosophers are they who have
taught us the true import of such investigations.

There is a further difficulty in my task, to which I might refer;—the


difficulty of speaking, without error and without offence, of men now
alive, or who were lately members of social circles which exist still
around us. But the scientific history in which such persons play a
part, is so important to my purpose, that I do not hesitate to incur 293
the responsibility which the narration involves; and I have
endeavored earnestly, and I hope not in vain, to speak as if I were
removed by centuries from the personages of my story.

The phenomena observed in the Voltaic apparatus were naturally


the subject of many speculations as to their cause, and thus gave
rise to “Theories of the Pile.” Among these phenomena there was
one class which led to most important results: it was discovered by
Nicholson and Carlisle, in 1800, that water was decomposed by the
pile of Volta; that is, it was found that when the wires of the pile were
placed with their ends near each other in the fluid, a stream of
bubbles of air arose from each wire, and these airs were found on
examination to be oxygen and hydrogen: which, as we have had to
narrate, had already been found to be the constituents of water. This
was, as Davy says, 53 the true origin of all that has been done in
electro-chemical science. It was found that other substances also
suffered a like decomposition under the same circumstances.
Certain metallic solutions were decomposed, and an alkali was
separated on the negative plates of the apparatus. Cruickshank, in
pursuing these experiments, added to them many important new
results; such as the decomposition of muriates of magnesia, soda,
and ammonia by the pile; and the general observation that the
alkaline matter always appeared at the negative, and the acid at the
positive, pole.
53 Phil. Trans. 1826, p. 386.

Such was the state of the subject when one who was destined to
do so much for its advance, first contributed his labors to it. Humphry
Davy was a young man who had been apprenticed to a surgeon at
Penzance, and having shown an ardent love and a strong aptitude
for chemical research, was, in 1798, made the superintendent of a
“Pneumatic Institution,” established at Bristol by Dr. Beddoes, for the
purpose of discovering medical powers of factitious airs. 54 But his
main attention was soon drawn to galvanism; and when, in
consequence of the reputation he had acquired, he was, in 1801,
appointed lecturer at the Royal Institution in London (then recently
established), he was soon put in possession of a galvanic apparatus
of great power; and with this he was not long in obtaining the most
striking results.
54 Paris, Life of Davy, i. 58.

His first paper on the subject 55 is sent from Bristol, in September,


1800; and describes experiments, in which he had found that the
decompositions observed by Nicholson and Carlisle go on, although
the 294 water, or other substance in which the two wires are plunged,
be separated into two portions, provided these portions are
connected by muscular or other fibres. This use of muscular fibres
was, probably, a remnant of the original disposition, or accident, by
which galvanism had been connected with physiology, as much as
with chemistry. Davy, however, soon went on towards the conclusion,
that the phenomena were altogether chemical in their nature. He had
already conjectured, 56 in 1802, that all decompositions might be
polar; that is, that in all cases of chemical decomposition, the
elements might be related to each other as electrically positive and
negative; a thought which it was the peculiar glory of his school to
confirm and place in a distinct light. At this period such a view was
far from obvious; and it was contended by many, on the contrary, that
the elements which the voltaic apparatus brought to view, were not
liberated from combinations, but generated. In 1806, Davy attempted
the solution of this question; he showed that the ingredients which
had been supposed to be produced by electricity, were due to
impurities in the water, or to the decomposition of the vessel; and
thus removed all preliminary difficulties. And then he says, 57
“referring to my experiments of 1800, 1801, and 1802, and to a
number of new facts, which showed that inflammable substances
and oxygen, alkalies and acids, and oxidable and noble metals, were
in electrical relations of positive and negative, I drew the conclusion,
that the combinations and decompositions by electricity were
referrible to the law of electrical attractions and repulsions,” and
advanced the hypothesis, “that chemical and electrical attractions
were produced by the same cause, acting in the one case on
particles, in the other on masses; . . . and that the same property,
under different modifications, was the cause of all the phenomena
exhibited by different voltaic combinations.”
55 Nicholson’s Journal, 4to. iv. 275.

56 Phil. Trans. 1826.

57 Ib. 1826, p. 389.

Although this is the enunciation, in tolerably precise terms, of the


great discovery of his epoch, it was, at the period of which we speak,
conjectured rather than proved; and we shall find that neither Davy
nor his followers, for a considerable period, apprehended it with that
distinctness which makes a discovery complete. But in a very short
time afterwards, Davy drew great additional notice to his researches
by effecting, in pursuance, as it appeared, of his theoretical views,
the decomposition of potassa into a metallic base and oxygen. This
was, as he truly said, in the memorandum written in his journal at the
295 instant, “a capital experiment.” This discovery was soon followed
by that of the decomposition of soda; and shortly after, of other
bodies of the same kind; and the interest and activity of the whole
chemical world were turned to the subject in an intense degree.

At this period, there might be noticed three great branches of


speculation on this subject; the theory of the pile, the theory of
electrical decomposition, and the theory of the identity of chemical
and electrical forces; which last doctrine, however, was found to
include the other two, as might have been anticipated from the time
of its first suggestion.

It will not be necessary to say much on the theories of the voltaic


pile, as separate from other parts of the subject. The contact-theory,
which ascribed the action to the contact of different metals, was
maintained by Volta himself; but gradually disappeared, as it was
proved (by Wollaston 58 especially,) that the effect of the pile was
inseparably connected with oxidation or other chemical changes.
The theories of electro-chemical decomposition were numerous, and
especially after the promulgation of Davy’s Memoir in 1806; and,
whatever might be the defects under which these speculations for a
long time labored, the subject was powerfully urged on in the
direction in which truth lay, by Davy’s discoveries and views. That
there remained something still to be done, in order to give full
evidence and consistency to the theory, appears from this;—that
some of the most important parts of Davy’s results struck his
followers as extraordinary paradoxes;—for instance, the fact that the
decomposed elements are transferred from one part of the circuit to
another, in a form which escapes the cognizance of our senses,
through intervening substances for which they have a strong affinity.
It was found afterwards that the circumstance which appeared to
make the process so wonderful, was, in fact, the condition of its
going on at all. Davy’s expressions often seem to indicate the most
exact notions: for instance, he says, “It is very natural to suppose
that the repellent and attractive energies are communicated from
one particle to another of the same kind, so as to establish a
conducting chain in the fluid; and that the locomotion takes place in
consequence;” 59 and yet at other times he speaks of the element as
attracted and repelled by the metallic surfaces which form the poles;
—a different, and, as it appeared afterwards, an untenable view. Mr.
Faraday, who supplied what was wanting, justly notices this
vagueness. 296 He says, 60 that though, in Davy’s celebrated Memoir
of 1806, the points established are of the utmost value, the mode of
action by which the effects take place is stated very generally; so
generally, indeed, that probably a dozen precise schemes of electro-
chemical action might be drawn up, differing essentially from each
other, yet all agreeing with the statement there given.” And at a
period a little later, being reproached by Davy’s brother with injustice
in this expression, he substantiated his assertion by an enumeration
of twelve such schemes which had been published.
58 Phil. Trans. 1801, p. 427.

59 Paris, i. 154.

60 Researches, 482.
But yet we cannot look upon this Memoir of 1806, otherwise than
as a great event, perhaps the most important event of the epoch now
under review. And as such it was recognized at once all over
Europe. In particular, it received the distinguished honor of being
crowned by the Institute of France, although that country and
England were then engaged in fierce hostility. Buonaparte had
proposed a prize of sixty thousand francs “to the person who by his
experiments and discoveries should advance the knowledge of
electricity and galvanism, as much as Franklin and Volta did;” and “of
three thousand francs for the best experiment which should be made
in the course of each year on the galvanic fluid;” the latter prize was,
by the First Class of the Institute, awarded to Davy.

From this period he rose rapidly to honors and distinctions, and


reached a height of scientific fame as great as has ever fallen to the
lot of a discoverer in so short a time. I shall not, however, dwell on
such circumstances, but confine myself to the progress of my
subject.

Sect. 2.—Establishment of the Electro-chemical Theory by Faraday.

The defects of Davy’s theoretical views will be seen most clearly by


explaining what Faraday added to them. Michael Faraday was in
every way fitted and led to become Davy’s successor in his great
career of discovery. In 1812, being then a bookseller’s apprentice, he
attended the lectures of Davy, which at that period excited the
highest admiration. 61 “My desire to escape from trade,” Mr. Faraday
says, “which I thought vicious and selfish, and to enter into the
service of science, which I imagined made its pursuers amiable and
liberal, induced me at last to take the bold and simple step of writing

You might also like