Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Dü■ünümsel Sosyolojiye Davet 1st

Edition Pierre Bourdieu Loic Wacquant


Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/dusunumsel-sosyolojiye-davet-1st-edition-pierre-bourd
ieu-loic-wacquant/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Kültür Üretimi 1st Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/kultur-uretimi-1st-edition-pierre-
bourdieu/

Dünyan■n Sefaleti 1st Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/dunyanin-sefaleti-1st-edition-
pierre-bourdieu/

Heideggerin Politik Ontolojisi 1st Edition Pierre


Bourdieu

https://ebookstep.com/product/heideggerin-politik-ontolojisi-1st-
edition-pierre-bourdieu/

Sosyoloji Meseleleri 2nd Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/sosyoloji-meseleleri-2nd-edition-
pierre-bourdieu/
Eril Tahakküm 2nd Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/eril-tahakkum-2nd-edition-pierre-
bourdieu/

Bilimin Bilimi ve Dü■ünümsellik 1st Edition Pierre


Bourdieu

https://ebookstep.com/product/bilimin-bilimi-ve-
dusunumsellik-1st-edition-pierre-bourdieu/

Ayr■m Be■eni Yarg■s■n■nToplumsal Ele■tirisi 1st Edition


Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/ayrim-begeni-yargisinintoplumsal-
elestirisi-1st-edition-pierre-bourdieu/

Sanat■n Kurallar■ Yaz■nsal Alan■n Olu■umu ve Yap■s■ 1st


Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/sanatin-kurallari-yazinsal-alanin-
olusumu-ve-yapisi-1st-edition-pierre-bourdieu/

Akademik Akl■n Ele■tirisi Pascalca Dü■ünme Çabalar■ 2nd


Edition Pierre Bourdieu

https://ebookstep.com/product/akademik-aklin-elestirisi-pascalca-
dusunme-cabalari-2nd-edition-pierre-bourdieu/
PIERRE BOURDIEU - LOİC WACQUANT
Düşünümsel Sosyolojiye Davet
Bu baskı 1992 yılında University of Chicago Press ve Polity Press ortaklığında
yayımlanan An Invitation to Rejlexive Sociology'nin düzeltilmiş ve genişletilmiş bir
çevirisidir. Kısaltılmış bir versiyonu ise Fransızcada Reponses. Pour une anthropo­
logie rejlexive başlığıyla yayımlanmıştır. [Türkçedeki ilk baskısı Düşünümsel Bir
Antropoloji lçin Cevaplar adıyla, Fransızca kısaltılmış versiyona dayanılarak yapıl­
mıştır (lletişim Yayınları, 200 1 -20 1 6 ) . Düşünümsel Sosyolojiye Davet, kitabın
genişletilmiş versiyonunun çevirisidir. ]

Düşünümsel Bir Antropoloji 1çin Cevaplar


Reponses. Pour une anthropologie reflexive
© 2003 lletişim Yayıncılık A.Ş. / 1. BASIM
2003-20 1 6 , lstanbul (8 baskı)

Invitation a la sociologie reflexive


© 1 992, 20 1 4 Pierre Bourdieu - Loic Wacquant

lletişim Yayınları 940 • Politika Dizisi 46


ISBN-13: 978-975-05-306 1 -6
© 202 1 lletişim Yayıncılık A.Ş. / 2. BASIM
1 . Baskı 202 1 , lstanbul

EDITôR Melike Işık Durmaz


DIZI KAPAK TASARIMI Utku Lomlu
KAPAK Suat Aysu
UYGULAMA Hüsnü Abbas
DÜZELT! Berkay Üzüm
BASKI Ayhan Matbaası . SERTiFiKA NO. 44871
Mahmutbey Mahallesi, 2622. Sokak, No: 6/3 1 Bağcılar 342 18 lstanbul
Tel: 2 1 2.445 32 38 Faks: 2 1 2.445 05 63

CILT Güven Mücellit. SERTiFiKA NO. 45003


Mahmutbey Mahallesi, Devekaldırımı Caddesi, Gelincik Sokak,
Güven lş Merkezi, No: 6, Bağcılar, lstanbul, Tel: 2 1 2.445 00 04

İletişim Yayınlan. SERTiFiKA NO. 40387


Cumhuriyet Caddesi, No. 36, Daire 3, Seyhan Apartmanı,
Harbiye Mahallesi, Elmadağ, Şişli 34367 lstanbul
Tel: 2 1 2 . 5 1 6 22 60-6 1 -62 Faks: 2 1 2 . 5 1 6 1 2 58

e-mail: iletisim®iletisim.com.tr web: www .iletisim. com. tr



PIERRE BOURDIEU - LOİC WACQUANT

Düşünümsel
Sosyolojiye Davet
Invitation a la sociologie reflexive
ÇEVİREN Nazlı Ökten

-
�,,,,,
.

iletişim
PIERRE BOURDIEU 20. yüzyılın en önemli sosyolog ve düşünürleri arasında yer
alır. Neoliberalizm karşıtı küresel hareketin öncü fikir insanlarındandır. Ecole des
Hautes Etudes en Sciences Sociales ve College de France'da dersler vermiş, Avrupa
Sosyoloji Merkezi'ni, Actes de la Recherche en Sciences Sociales dergisini ve Raisons
d'agir Yayınevi'ni yönetmiştir. Sosyoloji ve antropoloji alanında pek çok klasik
eserin yazandır. Türkçeye çevrilmiş diğer eserleri şunlardır: (Jean-Claude Passeron
ile) Les Htritiers: les etudiants et la culture, 1964 [ Varisler: Öğrenciler ve Kültür, çev.
Aslı Sümer, Levent Ünsaldı, Heretik Yayıncılık, 2014] ; (Alain Dardel ile) L'Amour
de l'art: Les musees et leur public, 1966 [ Sanat Sevdası, çev. Sertaç Canbolat, Metis
Yayınlan, 20 1 1 ] ; (Jean-Claude Passeron ile) La reproduction: Elements d'une theorie
du systeme d'enseignement, 1970 [Yeniden Üretim, çev. Aslı Sümer, Levent Ünsaldı,
Özlem Akkaya, Heretik Yayıncılık, 201 5 ] ; La Distinction. Critique sociale du juge­
ment, 1979 [Aynm. Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi, çev. Ayşe Günce Berk­
kurt, Derya Fırat Şannan, Heretik Yayıncılık, 20 1 5 ] ; Questions de sociologie, 1980
[Sosyoloji Meseleleri, çev. Aslı Sümer, Büşra Uçar, Filiz Öztürk, Mustafa Gültekin,
Heretik Yayıncılık, 20 16] ; Choses dites, 1987 [Seçilmiş Metinler, çev. Levent Ünsaldı,
Heretik Yayıncılık, 20 13] ; Les regles de l'art: genese et structure du champ litteraire,
1992 [Sanatın Kurallan. Yazınsal Alanın Oluşumu ve Yapısı, çev. Necmettin Kamil
Sevil, YKY, 2006] ; (Loic Wacquant ile) Reponses: Pour une anthropologie reflexive,
1 992 [Düşünümsel Bir Antropoloji lçin Cevaplar, çev. Nazlı Ökten, lletişim Yayınlan,
2003 ] ; Les raisons pratiques: sur la theorie de l'action, 1 994 [Pratik Nedenler. Eylem
Kuramı Üzerine, çev. Hülya Uğur Tannöver, Hil Yayınlan, 2006] ; Sur la television,
1 996 [ Televizyon üzerine, çev. Alper Bakım, Sel, 201 9 ] ; Les usages sociaux de la
science. Pour une sociologie clinique du champ scientifique, 1997 [Bilimin Toplumsal
Kullanım/an. Bilimsel Alanın Klinik Bir Sosyolojisi lçin, çev. Levent Ünsaldı, Heretik
Yayıncılık, 2013] ; Meditations pascaliennes, 1997 [Akademik Aklın Eleştirisi. Pascalca
Düşünme Çabalan, çev. P. Burcu Yalım, Metis Yayınlan, 20 16] ; Contre:feux, 1998
[Karşı Ateşler, çev. Sertaç Canbolat, Sel Yayıncılık, 20 17] ; La domination masculine,
1998 [Eril Tahakküm, çev. Bediz Yılmaz, Bağlam Yayınlan, 2014] ; Le Bal des celiba­
taires. Crise de la societe paysanne en Beam, 2002 [Bekarlar Balosu, çev. Çağn Eroğlu,
Dost Kitabevi, 20 10] ; Esquisse pour une auto-analyse, 2004 [Bir Otoanaliz lçin Tas lak,
çev. Murat Erşen, Bağlam Yayınlan, 20 13] ; (Roger Chartier ile) Le sociologue et l'his­
torien, 2010 [Sosyolog ve Tarihçi, çev. Zuhal Karaca, Açılım Kitap, 2014] .

LOİC WACQUANT California Ünivcrsitesi'nde (Berkeley) Sosyoloji Bölümü'nde


öğretim görevlisi; Avnıpa Sosyoloji Mcrkezi'nde (Centre de sociologie europeenne,
Paris) araştırmacı olarak görev yapmaktadır. MacArthur Vakfı bursundan yararla­
nan Wacquant'ın, kent yaşamında marjinal gnıplar, simgesel olgular, ceza devleti,
etnik-ırksal tahakküm konularında, pek çok dile çevrilmiş çalışmaları bulunmakta­
dır. Kitaplarından bazıları: An Invitation to Rejlexive Sociology ( 1992, Pierre Bourdieu
ile birlikte), Les Prisons de la misere (1999), Body and Soul: Notebooks of An Appren­
tice Boxer (2004) [Ruh ve Beden: Acemi Bir Boksörün Defterleri, çev. Nazlı Ökten,
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 201 2] , The Mystery of Ministry: Pierre Bourdieu and
Democratic Politics (2005) , Das]anusgesicht des Ghettos und andere Essays (2006) ,
Urban Outcasts: A Comparaiive Sociology of Advanced Marginality (2007) [Kent
Paryalan: Ileri Maıjinalliğin Karşılaştırmalı Sosyolojisi, çev. Mehmet Doğan, Boğaziçi
Üniversitesi Yayınevi, 20 12] . Disiplinlerarası Ethnography dergisinin kunıculan ve
editörleri arasındadır.
İÇİNDEKİLER

SUNUŞ . NAZLI ÖKTEN ................. ................................... ........................................................... . .. ... .... 7

Yeni Basıma Önsöz


SOSYOLOJİK ATÖLYENİN KAPISINDA
Lo'ic WAcauANT ........................................................... .............. 11

Latin Amerika Basımlarına Önsöz


RASYONALİZM VE DÜŞÜNÜMSELLİK
PIERRE BOURDIEU - Lo'ic WACQUANT ................................................. ........................ ........... 23

ÖNSÖZ . Loic WACQUANT ..................... ........ ...................... . . .. . .......... 27

BİRiNCİ BÖLÜM
Toplumsal Bir Prakseoloji İçin
Bourdieu Sosyolojisi n i n Yapısı ve Mantığı
Lo'ic WAcauANT ........ .... ....................................................... . ........ 33
1 . SOSYAL FİZİK VE SOSYAL FENOMENOLOJİ ÇATIŞKISINI AŞMAK .
. ........ 40
2. TOPLUMSAL VE ZİHİNSEL YAPILARIN DİYALEKTİGİNDEN
SINIFLANDIRMA MÜCADELELERİNE... . .. .. ..... ........ . . ...... .. .. . .. ...... ... .. ........... ....... 46

3. METODOLOJİK İLİŞKİSELCİLİK .
........................... ..... . . . . ...
. .... ... ..... ..... .
...... ................. ...... 50
4. PRATİK DUYUNUN BULANIK MANTIGI .................................. ............................................. .......... . 55
5. TEORİSİZME VE METODOLOJİZME KARŞI: BÜTÜNCÜL BİR SOSYAL BİLİM . . 64 . ...... .

6. EPİSTEMİK BİR DÜŞÜNÜMSELLİK İÇİN .


.................... .......... ........... 74
7. AKIL, ETİK VE SIYASEL . .. .... . . .... ..... .... ............ ..
.......................................... .. .. .
............ . ........ .... . . 87
. . .

iKİNCİ BÖLÜM
Düşünümsel Sosyolojin in Amaçları
(Chicago Semineri)
PIERRE BOURDIEU - Lo"ic WACQUANT ···················· · ... .......... .. ......... .. 1 Dl
1 . SOSYOANALİZ OLARAK SOSYOLOJİ. . .. .
. .... . ....... .................... . .... . . . 103
2. BİRİCİK VE SABİT ............................ . ... 118
3. ALANLARIN MANTIGL.................... . . .
............. ... ...... ........... ................... 140
4. ÇIKAR, HABİTUS, RASYONALİTE . ..................
... .. ................ .... 164
5. DİL, TOPLUMSAL CİNSİYET VE SİMGESEL ŞİDDET .. .. . . 196
....................... . ..... . .

6. BİR AKIL REELPOLITilJilÇIN... ..... .......... . .. . ..... .... ................ 235


7. NESNELEŞTİREN ÖZNENİN NESNELEŞTİRİLMESİ........... . ...................................... 269

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Düşünümsel Sosyolojinin Araçları
(Paris Semineri)
PIERRE BOURDIEU . ......................................................... ........................................................ ............................. 285
1 . BİR MESLEG İ AKTARMAK. ............... .............................................. ..... ....... .............. ............... 287
2. İLİŞKİSEL DÜŞÜNMEK ......... 293
3. RADİKAL BİR ŞÜPHE .... . ... ................................................................. .......... ... .............. 305
4. OOUBLE BIND VE DÖNÜŞME.. ... ......................................................... ....................... 318
5. KATILIMCI NESNELEŞTİRME .... ························· ····· ··········· ········· ········· .. . 325
. .....

BOURDIEU NASIL OKUNMALI: İKİ ROTA · Lo"ic WAcauANT . . .. . . 333


.... .. ..... . ... ....... ..

Genetik Güzergah . .. .................................................................................. ...... 334


Analitik Güzergah ........................................................ . .... 354

PIERRE BO URDIEU KAYNAKÇAS I .. ................................ .............................. 365


GENEL KAYNAKÇA. ........ ..... .......... .......................... ·························· . . . 385
... ............. . . .....
S U N UŞ
NAZLI ÖKTEN

2002 yılında Pierre Bourdieu'nün vefatını öğrendiğim sırada,


Düşünümsel Bir Antropoloji lçin Cevaplar'ın çevirisi üzerinde
çalışıyordum. 1995 yılında arkadaşlarımla birlikte çıkardığımız
Hayalet Gemi dergisi için "Spor Sosyolojisi Notları" ve "Zevk
Sosyolojisi Notları" başlığıyla iki kısa çeviri yapmıştım ancak
Toplumbilim Sorunlan başlıklı derlemede yer alan bu metinler,
daha ziyade akademik alanın dışına hitaben yazılmış olmala­
rı nedeniyle, bilimsel terminolojisinin ağır ve kimi zaman katı
kullanımından farklı bir üslup içeriyorlardı.
Yayınevinden arayıp Bourdieu'yle ilgili bir yazı istediklerin­
de önce bocalamıştım. Hakkında kapsamlı bir derleme (Ocak
ve Zanaat) ve bazı çeviriler yayımlanmıştı, ancak ismi ülkemiz­
de henüz yeni yeni duyuluyordu. Bu gecikmiş tanınırlık benim
açımdan şaşırtıcı değildi. Doksanlı yılların ortasında siyaset
sosyolojisi yüksek lisansı için Paris'e gittiğimde, Pierre Bour­
dieu ismini hocalarımın ağzından yalnızca bir kez duymuş­
tum, o da ders arasında "Canım bu Bourdieu de çok abartılı­
yor" minvalinde bir yakınmayla. Bourdieu'nün College de Fran­
ce gibi Fransa'nın entelektüel hayatının nihai zirvesi sayılacak
bir konuma eriştikten sonra bile kendi ülkesinde kabul görme­
yişi, bizim ülkemize de ancak Amerika Birleşik Devletleri'nde-
7
ki üniversitelerde sosyal bilimler eğitiminin kaçınılmaz bir par­
çası haline geldikten sonra tanınmasına neden olan etkenler­
den biriydi.
2007 yılında Karşı Sanat'ta "Fondation Pierre Bourdieu" iş­
birliği ile 2 Mayıs-2 Haziran 2007 tarihleri arasında "Pier­
re Bourdieu: Cezayir'de. Köksüzleşmenin Tanıklığı" isimli fo­
toğraf sergisi vesilesiyle, İTÜ İnsan ve Toplum Bilimleri Bölü­
mü ile Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü ortaklığında,
Ocak ve Zanaat derlemesinin yazarlarının da katkılarıyla, Bour­
dieu'nün sosyolojik çalışmalarını merkeze alan iki uluslarara­
sı konferans düzenledik. Bu konferansların ilki, "Pierre Bour­
dieu: Sosyal Bilimlerde Açılımlar" başlığıyla 3-5 Mayıs tarih­
lerinde İstanbul Teknik Üniversitesi'nin Maçka Kampüsü'nde
düzenlenmişti. Dinleyici kitlesinin bizi şaşırtan kalabalığı, ar­
tık Bourdieu düşüncesinin kaçınılmaz bir referans oluşturma­
ya başladığının bir göstergesiydi. "Tahakkümün Çoğul Yüzleri:
Bourdieu Sosyolojisi" başlıklı ikinci konferansa ise, Loic Wac­
quant ve Bourdieu yaşarken onun da teşvikiyle düşüncesini ko­
nu alan ilk kitabı yazan Louis Pinto katılmıştı. Galatasaray Üni­
versitesi'nde 18 Mayıs 2007 tarihinde düzenlediğimiz bu kon­
ferans da yoğun bir ilgiyle karşılandı. Bu sıradaki sohbetlerimiz
esnasında Bourdieu ve Loic Wacquant'ın, Durkheim ve Ma­
uss'a referansla birbirlerine amca ve yeğen olarak takıldıklarını
öğrenmiştim. Loic Wacquant için Bourdieu düşüncesinin çe­
viri, aktarım ve yorum sırasında "zayi" olabilecek veçhelerine
dikkat çekmek, altını çizmek neredeyse bir görev gibiydi. Çün­
kü kendisinin de inandığı sosyal bilim ilkelerinin dinamiği açı­
sından sürekli bir tür ince ayarın sağlanması şarttı. Kitaba ekle­
diği yeni bölümlerde bu çaba gün gibi ortada. Özellikle yüksek
lisans ve doktora öğrencileri için, Bourdieu'nün asıl eserlerinin
dilindeki bilinçli karmaşıklığa ilaç olacak bir tür yol haritası gi­
bi kullanılacağına eminim.
C evap lar'dan sonra Bir Pratik Teorisi için Taslak ve Homo
academicus gibi eserlerini çevirirken bu bilinçli karmaşıklı­
ğın düğümlerini çözmenin ne derece önemli olduğuna şahit
oldum. Öğrencilerim Bourdieu okumaya ilk başladıklarında
8
onları cesaretlendirmek için şöyle söylerim: Bazı kitaplar ko­
lay okunur ve bittikten sonra unutulur ama Bourdieu'nün ya­
zısı okuyucuyu adeta bir pentatlona çağırır; dilin içinde kimi
zaman koşmanız, kimi zaman yüzmeniz, kimi zaman bisikle­
te binmeniz gerekir ama bitirdiğinizde düşüncenin pratik be­
cerilerine siz de şaşar ve metinle mücadelenizden başkalaşmış
olarak çıkarsınız. Bu kitabın ilk versiyonunu çevirmeyi bitirdi­
ğimde, sadece sosyal bilimlere bakışım değil, akademik dünya­
nın bütününe bakışım da değişmişti. Hem Bourdieu'nün hem
Loic Wacquant'ın doğrudan ve kati yaklaşımlarının, kılı kırk
yaran titizliklerinin hakkını verebilmek için çok çabaladığımı
hatırlıyorum. Geriye dönüp baktığımda bu ilk baskıda Işık Er­
güden'in editörlük çabalarının da, kimi yerlerde dili zorlayan
ifadeleri daha anlaşılır kılmaya yönelik katkılarının da hakkı­
nı vermeliyim. Ancak elinizdeki basım, sadece yazarlardan bi­
rinin, Loic Wacquant'ın yeni katkılarıyla değil, aynı zamanda
Türkçede Bourdieu sosyolojisi açısından yerleşen terminolojiyi
de göz önüne alarak yenilenmesi açısından da farklılıklar içeri­
yor. O dönem agent kavramını karşılamak için kullanılan eyle­
yen/eyleyici yerine failin, mekan olarak karşılanmış espace için
uzamın kullanılması gibi terminolojik değişiklikler, karşılaştır­
malı okuma yapmak isteyenler için göz önünde bulundurulma­
lı. Söyleşi ve konferans bölümlerine eklenen dipnotlar ve kay­
nakçanın metni hantallaştırdığı düşünülebilirse de, gerek te­
matik gerek metodolojik olarak son derece aydınlatıcı oldukla­
rı görülecektir. Bourdieu gibi Loic Wacquant'ın da muradı olan
davet, "Bourdieucü" bir sosyoloji yapmaya değil, bütünleşmiş,
ilişkisel ve analitik bir sosyal bilimler için kolektif bir düşünü­
me katkıda bulunmaya yönelik olarak görülmelidir.
* * *

"Dil, doğallaştırılan, dolayısıyla göz ardı edilen, bilinçdışı in­


şa araçları olarak işlev gören, muazzam bir önkabuller deposu­
dur aslında" diyor Bourdieu. Kitabın dili sizi her zorladığında
bunu önkabullerinizi sorgulamak için bir fırsat olarak görme­
niz umuduyla, iyi okumalar.
9
Yeni Bası ma Önsöz
SOSYOLOJİK ATÖLYENİN KAPI S I N DA
Lorc WACQUANT

Bu kitap, Chicago University Press ile Polity Press'in 1992 yı­


lında birlikte yayımladıkları, kısaltılmış ve geçici bir Fransız­
ca çevirisi aynı yıl Seuil Yayınları'ndan Reponses. Pour une an­
thropologie reflexive [Düşünümsel Bir Antropoloji İçin Cevap­
lar] başlığıyla çıkıp hızla tükenen An Invitation to Reflexive So­
ciology adlı eserin gözden geçirilmiş, düzeltilmiş, genişletilmiş
bir çevirisidir. Kitap, Bourdieu'nün Amerikan sosyolojik orto­
doksisiyle, benim o dönem doktora yaptığım Chicago'da, Ni­
san 1987 ile Nisan 1989 arasındaki iki ziyareti sırasında karşı
karşıya gelmesinin ürünüdür. Mayıs 1988 ile Aralık 1991 ara­
sında, Atlantik'in iki yakasında dört elle, doğrudan İngilizce
olarak yazılmıştır. Fransızca bölümler daha sonra tarafımdan
İngilizceye çevrilmiştir.
Bourdieu'nün Amerika Birleşik Devletleri sosyal bilimleriy­
le diyaloğunu incelemenin yeri burası değilse de, bu diyaloğun,
Kıta felsefesiyle süregiden gizli sohbetiyle birlikte, eserinin iti­
ci güçlerinden biri olduğunu söylemek gerekir. Bu diyalo­
ğun temel etapları arasında, onu felsefeden sosyolojiye etnolo­
ji yoluyla geçmeye teşvik eden ( 1958'de Ruth Benedict, Ralph
Linton ve john Dollard'ın kültürel antropolojisinin ilk oku­
malarından, 1 966'da Paul Lazarsfeld'le karşılaşma-kaçınma-
11
ya uzanan) gençlik keşifleri karşımıza çıkar. Ardından 1972-
1973'te Princeton Institute for Advanced Study'de kalışı sıra­
sında simgesel meta ekonomisini arşınlayarak kendi dönüşü­
münü tamamlar ve sahiplenir, ülkenin kampüslerinin şaşırtıcı
klostrofobisini deneyimler ve Amerikan establishment'ının aka­
demik üslubuna cevap olarak Actes de la recherche en science so­
ciales'in yayımlanmasını tasarlar. Daha sonra bu kitabın da par­
çası olduğu bilimsel fetih yolculukları (San Diego, üç kez Chi­
cago, Madison, New York ve Princeton, 1986-1989) ve niha­
yet lafı dolandırmadan onu disiplinlerin tamamını kucaklama­
ya götüren entelektüel şöhret konferansları ( 1994'te New York
ve 1 996'da Berkeley) gelir. Bu seyahatlerin sonunda, Bour­
dieu'nün, Durkheimcı projenin erken doğumundan bir yüzyıl
sonra, sosyal bilimler ile insan bilimlerini yeniden birleştirerek
fizyonomilerini yeniden tasarlamaya yönelen bir bilimsel dev­
rimin bizzat faili olduğunu fark ettiğini söyleyebiliriz. Atlan­
tik'in öteki yakasında, kendileri de başka ülkelerden ve başka
zihinsel manzaralardan gelen "entelektüel arkadaşları" arasın­
da, sosyologlar Erving Goffman ve Aaron Cicourel, ekonomist
Albert Hirschman, dilbilimci William Labov, antropolog Nan­
cy Munn, tarihçi Carl Schorske, filozof john Searle ve sanatçı
Hans Haacke yer alır.

Düşünümsel Sosyolojiye Davet, Pierre Bourdieu'nün entelek­


tüel güzergahında majör bir bükülmenin, bir yayıncılık dö­
nemecinin ve bilimsel bir konjonktürün kavşağında doğmuş­
tur. Bilimsel konjonktür, seksenli yıllarda, yapısalcı-işlevsel­
ci hegemonyanın çöküşünün ardından Amerikan sosyolojisin­
deki paradigma patlamasıdır. Mikrososyolojik akımların (fay­
dacı, pragmatist ve fenomenolojik olmak üzere üç ayrı hattın)
boy vermesi, makrotarihsel ve karşılaştırmalı incelemelerin ye­
nilenmesi, kültür sosyolojisi dalgası, (Foucault'dan Derrida'ya,
Deleuze'den Kristeva'ya) postyapısalcı adı verilen yaklaşımla­
rın yaygın ve karışık türlerinin ortaya çıkışı, feminist eleştirinin
12
filizlenmesi ve nihayet (Atlantik ötesinde Bourdieu'nün üzüle­
rek, bazen aceleyle Habermas, Giddens ve Gadamer'in yanı ba­
şında sınıflandırıldığı skolastik türde) "büyük teorinin" dirili­
şi: Tüm bu gelişmeler, tam da her türden bilimsel ortodoksiye
meydan okuyan ve reddeden çalışmalarının geniş bir kabulüne
elverişli bir entelektüel iklim ve akademik bağlam oluşturmaya
katkıda bulunmuştur. 1
İkinci elverişli unsur, Bourdieu'nün İngilizceye çevrilmesin­
deki ani hızlanma olur. Sınıf, kültür ve iktidar arasındaki iliş­
kiler üzerine onlarca yıldır süren araştırmaların yoğun bir sen­
tezi olan, beğeninin toplumsal belirleyenlerini ortaya koyarak
Kant'ın teorisine karşı çıkan Aynm, 1984 yılında (Fransa' da ya­
yımlanmasından beş yıl sonra) Harvard University Press'ten çı­
kar, okunup tartışılmaya başlanır. Ardından Homo academicus
( 1988'de, Fransa'da yayımlanmasından dört yıl sonra) , daha
sonra 1990 yılında (üç yıl sonra) Sens pratique [Pratik Duyu] ve
Bourdieu'nün "Düşünümsel bir sosyoloji" alt başlığını koydu­
ğu Choses dites [Söylenmiş Şeyler] ve 199 l'de (yine üç yıl son­
ra) Heidegger'in Politik Ontolojisi . . Daha sonra Polity Press'in
.

yöneticisi John Thompson'un inisiyatifiyle eski çalışmaları ardı


ardına İngilizcede yayımlanır: Un art moyen [Ortalama Bir Sa­
nat] (1965'te Fransızcada, 1990'da İngilizcede) , Sanat Sevdası
( 1 966 ve 199 1 ) , Le Metier de sociologue [Sosyologluk Zanaatı]
(1968 ve 1991) ve nihayet Ce que parler veut dire'in [ Konuşmak
Ne Demektir? ] (1984) Bourdieu'nün siyaset ve grup oluşumu
konusundaki kilit denemeleriyle zenginleştirilmiş yeni baskısı
Langage et pouvoir symbolique [Dil ve Simgesel İktidar] (199 1 ,
Fransa'da bu versiyon on yıl sonra basılacaktır) .
Bourdieu, yurtdışında giderek artan talep karşısında, kararlı
bir biçimde uluslararası tartışma uzamına doğru yönelir. 1987

Bourdieu, Nisan l 987'de Chicago Üniversitesi'nde "Beyond the false dichoto­


mies of social science" başlıklı, daha sonra bir bölümü Theoıy& Society der­
gisinin yıllık sayısında "Vive la erise!" başlığıyla yayımlanacak bir konferans­
ta, heterodoksileri çoğaltma çağrısında bulunmuştu ( 1 988i) . Aynı zamanda
Bourdieu'nün bazıları tarafından on yıl sonra hala özdeşleştirildiği ve Fran­
sızca bölümleriyle sınırlı kalan, ABD sosyolojisine yabancı olan edebi-felsefi
"French theory"ye hasrettiği "Passport to Duke" makalesi okunabilir ( 1 996c) .

13
yılında estetik ve toplumsal sınıflar, 1988 yılında edebiyat ve
simgesel iktidar, 1989 yılında da düşünümsel sosyolojinin ilke­
leri ve hedefleri ile entelektüeller hakkındaki çok sayıda önem­
li makaleyi doğrudan İngilizce olarak yayımlar;2 1990'da "sko­
lastik paralojizmin" bir kesitini ve 1989'da Chicago'da kaçırı­
lan bir randevudan sonra l 994'te N ew York'ta karşılaşacağı Ro­
bert Merton'a üstü örtülü bir saygı duruşunu da unutmamak
gerekir. Kendisini gitgide bilimsel lingua franca olarak dayatan
(Amerika'da lnglizce olmayan hiçbir şey okunmamaktadır) ,
Shakespeare'in dilinde erişilebilir bu metinlerin sayısındaki ar­
tış ve temalardaki çeşitlenme, Bourdieu'ye, eserlerinin o zama­
na dek doğru bulmadığı disiplinlerarası bölünmeler ve günde­
lik anlam kategorileri ile ilmi kategoriler arasındaki bölünme­
lere göre gerçekleşen alımlanışını yenilemek için yeni bir pen­
cere açar.3
Sosyolog, Amerika maceraları sırasında bu işe birçok cep­
heden kişisel olarak girişir. Böylece 1986 yılının Nisan ayında
Princeton'da sanatsal yaratı muammasını çözmek için geliştir­
diği eserler bilimi üzerine Gauss Lectures in Criticism'i [Gauss
Eleştiri Dersleri] verir. 1987 yılının ilkbaharında Chicago Üni­
versitesi Dekanlık Sempozyumu'nda sınıflar konusundaki ni­
hai konferansı verir: "Toplumsal cinsiyet, yaş, ırk ve sınıf: Ana­
litik kategoriler mi, yerli kategoriler mi?" Bu, Orta Batı'nın baş­
kentinde, dokuz günde altı bölüm ve enstitüde verilen sekiz
konferansın sonuncusudur. lki yıl sonra yine Chicago'da, Ja­
mes Coleman'la birlikte, Gary Becker, jon Elster ve Coleman'a
özgü faydacı bireycilik ile kendi savunduğu genetik yapısalcı­
lık arasındaki karşıtlığı ön plana çıkaran rakip sosyoloji kavra­
yışlarının karşı karşıya geldiği büyük bir kolokyum düzenler ve
yönetir. Bourdieu, Center for Psychosocial Studies tarafından
2 Bu makalelerden bazılan günümüzde Fransızca olarak yayımlanmamış, bazı­
ları ise daha sonra yapılan derlemelerde yeniden basılmıştır. Okuyucu , bu ön­
sözde ve kitabın geri kalanında bahsi geçen metinlerin tam referansını eserin
sonunda yer alan kaynakçada bulacaktır.
3 Bu durumda her disiplin veya uzmanlık dalı, belli başlı eserlerden birine ve
onun ardından gelen makalelere odaklanarak Bourdieu'nün diğer çalışmaları­
na dikkat göstermez.

14
çalışmaları hakkında düzenlenen disiplinlerarası bir konferan­
sa ana konuşmacı olarak katılmadan önce, bu tartışmaları dün­
ya ölçeğinde bilimsel mücadelede birleşmiş bir sosyolojik ala­
nın tesisine yönelik çağrıyla bağlar.4
Aynı anda, Bourdieu bilimsel ilerlemesinde önemli bir viraj
alır; kitap projesini şekillendirecek olan şey de budur ve bel­
ki de hayatının en üretken dönemine girer. Böylece Düşünüm­
sel Sosyolojiye Davet'i önce tasarladığımız, sonra da yazdığımız
yıllar boyunca, alan kavramını ortaya koyan ve simgesel ikti­
dar kavramını serimleyen geniş bir yelpazede çalışmalar yapar.
Bourdieu öncelikle, teknokratik tahakkümün kutsama meka­
nizmalarını açığa çıkaran La Noblesse d'Etat nın [Devlet Soylu­
'

luğu] yayımlanmasıyla "iktidar alanı" radyografisini tamamı­


na erdirir. Sanatın Kura llan' nın yayımlanmasıyla birlikte edebi
alanın toplumsal doğuşu konusundaki yirmi yıllık araştırma­
larını tamamlar. Ve devletin icadı konusundaki araştırmaları­
nı College de France derslerinde toplar. Daha sonra da müsta­
kil konut piyasasının işleyişine dair analizinde bürokratik alan
kavramını açar (bu çözümlemenin ilk hali, on yıl sonra Les
Structures Sociales de l'Economie [Ekonominin Toplumsal Yapı­
ları] olarak yeniden toparlanmadan, 1990 yılında Actes de la re­
cherche en sciences sociales'in özel sayısı olarak basılır) .
Bourdieu, aynı sırada " fikirlerin uluslararası dolaşımının"
toplumsal mantığını irdeleyerek, Avrupa çapında disiplinle-
4 Bkz. " Concluding remarks: for a sociogenetic understanding of intellectual
Works", C. Calhoun, E. Lipuma ve M. Postane (ed. ) , Bourdieu: Critical Pers­
pectives, Polity Press, Cambridge, s. 263-275. Bourdieu'nün ABD'deki tüm bu
konuşmaları hızlıca yayımlandı. Üç Gauss konferansı, simgesel meta ekono­
misi konusunda, Fransızcada bulunmayan The Field of Cultural Production
başlıklı bir derlemeye dahil edildi. Dekanlık sempozyumunun ana konuşma­
sı "What makes a social class? " başlığı altında yayımlandı (Bourdieu , 1987k) .
Bu toplantının diğer davetlileri, psikolog Elenaor Maccoby (Skinner'ın öğren­
cisi ve Carol jacklin'le birlikte klasik olmuş The Psychology of Sex Differences
kitabının yazarı) , ölümlülük uzmanı demograf Samuel Preston ve Harvard'da
bulunan, Slavery and Social Death'in yazarı Jamaikalı sosyolog Orlando Pat­
terson idi. Bourdieu-Coleman , Amerikan sosyolojisinin yükselen kuşağının
tenorlarının katkılarını Social Theoıy for a Changing Society başlığı altında bir
araya getirdi ( 1 99 1 ) . Psychosocial Studies Center'ın kolokyumu, Craig Cal­
houn ve arkadaşları tarafından Pierre Bourdieu: Critical Perspectives başlığı al­
tında yayımlanmıştır.

15
rarası bir ağ oluşturur ve piyasa imparatorluğunun yayılma­
sına bağlı toplumsal ıstırabın yıpratıcı etkilerinin, bütünlen­
memiş biçimlerinin ve ağrılı yerlerinin dökümü niteliğinde­
ki Dünyanın Sefaleti isimli ortak saha çalışmasının başını çe­
ker. Öte yandan, hızla on iki ülkede ve dilde dağıtılan "Avru­
pa Kitap Dergisi" Liber'i yayına sokar ve teori, ampiri ve yurt­
taşlık meselelerini kaynaştırmak amacıyla 1975'ten beri çıkar­
dığı Actes de la recherche en sciences sociales dergisinin yüzün­
cü sayısını hazırlar. Bu önemli çalışmaların üst üste gelmesi ve
bilimsel etkileri kadar toplumsal-siyasal anlamda da ses getir­
meleri nedeniyle, 1993 yılında Bourdieu, CNRS altın madal­
yasını alan ilk sosyolog olacaktır. 5 Minuit Yayınları'ndan Seu­
il Yayınları'na geçişiyle altı çizilen bu entelektüel dönüm nok­
tası, onu, sosyolojisinin odak noktasını kategorilerin "gerçek­
leşmesindeki" simyaya (grupların oluşumuna) , sınıflandırma
mercii olarak devlete ve demokratik siyasetin hal-i pür me­
laline doğru kaydırmaya sevk eder. Tüm bunların doğrudan
uzantısı, Bourdieu'nün kamusal müzakereye dahlinin yoğun­
laşması ve çeşitlenmesidir. "Raison d'agir" kolektifinin ve iki
yıl sonra da aynı adı taşıyan yayınevinin kurulması, ardından
1995 Aralık hareketinin çizgisinde çeşitli biçimler alan müda­
haleleri de bunun tanığıdır.
Bu entelektüel anı yakalamak için çarpıtmadan basitleştirir­
sek, Bourdieu'nün, 1960'ları habitus kavramını, 1970'leri alan
kavramını geliştirerek, 1980'leri de Cassirer'den esinlendiği bir
sınıflandırmayla simgesel iktidarın farklı kiplerinin (mit, din,
dil, bilim, siyaset, hukuk ve sanat) izini sürerek geçirdiğini
söyleyebiliriz. 1990'lara gelindiğinde, 1972'de Bir Pratik Teori­
si için Taslak'ta ve 1980'de Le Sens p ra ti q ue te yoğunlaşan teo­
'

rik ve ampirik sentezi güncelleme zamanıdır. Düşünümsel Sos­


yolojiye Davet, böylece kazanımların bilançosunu ortaya koyar
ve gelecek araştırmalar için bir çerçeve sunar.

S Bourdieu'nün entelektüel evriminde çok önemli olan bu dönemin derinleme­


sine bir çözümlemesi için bkz. "Bourdieu 1993: a case study of scientific con­
secration" (Wacquant, 20 1 3 ) .

16
il

Pierre Bourdieu'nün otuz yıllık araştırmaları boyunca geliştirdi­


ği toplumsal dünyalar ve pratik teorisinin epistemolojik ve me­
todolojik ilkelerini aydınlatmak, kavramsal "çekirdeğini" orta­
ya çıkarmak, içermelerini ve akrabalıklarını ortaya koymak, kış­
kırttığı itirazlara ve sorgulamalara karşılık vermek, nihayet At­
lantik'in iki yanında da yeniden moda olan skolastik gelene­
ğe karşı, toplumsal olgunun bilimsel inşasına yönelik pratik şe­
maların düşünümsel bir uygulaması olarak sosyolojik teorinin
ayırt edici bir kavrayışını sergilemek: Bu amaçlar, çelişkili de­
ğilse de uzlaşmaları güçmüş gibi görünebilir. Kitabın daha ön­
ce görülmedik biçiminin nedeni bundan kaynaklanır: Analitik
sergilemenin ciddiyetini akıl yürütmeye dayalı fikir alışverişinin
esnekliğiyle birleştirmeye olanak sağlayan yazılı bir diyalog ön­
cesinde, ilk esasların ve koyutların açıklandığı giriş bölümü ve
sonunda da pedagojik bir yol haritası. Bu karma formül, 1986,
1987 ve 1989 ilkbaharlarında Pierre Bourdieu'nün Chicago ge­
zileri sırasında denenmiş ve uygulanmıştır.
Bourdieu, 1987 yılının Nisan ayında, Chicago Üniversitesi
sosyal bilimler dekanının (tabakalaşma ve ağ uzmanı sosyolog
Edward Laumann) hamisi olduğu prestijli bienalin keynote spe­
aker'ı olarak gittiği Hyde Park kampüsünde iki kez kaldı. Bu zi­
yaret bir tür fünye etkisi yaptı. Gelişinden önceki kış, Ocak'tan
Mart'a dek, her perşembe akşamı toplanarak metinlerini didik­
leyen, sosyoloji, antropoloji ve siyaset biliminden on üç öğren­
ciyle bir "Graduate Workshop on Pierre Bourdieu" düzenle­
miştim. Son seansta Bourdieu, bütün bir öğleden sonra ve ak­
şam boyunca on iki tematik başlığa ayrılmış on sayfa sorudan
yola çıkarak bizimle kıran kırana tartıştı. Zaten isteği üzerine
"Ayrım'a yönelik Anglo-Amerikan Eleştiriler"i özetleyen, da­
ha sonra Bourdieu'nün eğitim, sanat ve kültür, dil, Cezayir et­
nolojisi ve pratik teorisi hakkında çevrilen diğer çalışmaları­
nın ABD'de ve uluslararası arenada aldığı tepkilerle de geniş­
lettiğim uzun bir memorandum hazırlamıştım. Böylece Pascal­
ca Düşünme Çabaları 'nın yazarı, yazdıklarının yurtdışında ne-
17
den olduğu soruların, anlaşmazlıkların, yakınmaların ve kü­
çümsemelerin tam, canlı ve eşzamanlı bir tablosuyla hem ka­
ğıt üzerinde hem de kişisel olarak yüz yüze gelebildi ve bunla­
ra cevap vermenin farklı yollarını in situ deneyebildi. Daha son­
ra Bourdieu Atölyesi ve ( Center for Psychosocial Studies'in bir
araya getirdiği, William julius Wilson'un dilbilimciler ve felse­
fecilerden oluşan araştırma ekibi ve Chicagolu antropologlarla)
diğer seminerler sırasında yaptığımız tartışmaları, makale şek­
linde yayımlanacak bir dizi yazılı ve sözlü söyleşi6 gerçekleşti­
rerek sürdürebildik. Ve nihayet, Chicago'daki okuma grubuy­
la karşılaşmanın başarısı, Bourdieu'yü Ecole des Hautes Etudes
en Sciences Sociales'deki ( 1 987 Ekim ayında kaydedilen, 1988
Haziranı'nda gözden geçirilen) araştırma seminerinin sunuşu­
nu, Amerikan okuruna yönelik olarak yazıya dökmeye ve cila­
lamaya teşvik etti.
Gittiği yerlerde verdiği konferansları sırasıyla çevirirken ha­
zırlık notları almış ve bunları "eklemeler ve önerilerle beze­
miştim" ; aynı zamanda Bourdieu'nün sözlü sunumunda be­
nimseyip erittiği, daha sonra nihai metne dahil ettiği sayısız
"bağ ve geçiş" eklemiştim. Birlikte çok kolay yazabildiğimizi
böyle keşfettik. Bu da yarım düzine makalesini Amerikan der­
gileri için özgürce çevirip gözden geçirdiğimde doğrulanmış
oldu. Bu ziyaretin Bourdieu üzerinde başka bir anlamlı etkisi
daha oldu, çünkü Amerikan akademik alanıyla pratik ilişkisini
değiştirdi: (Dille ilgili güvensizliği nedeniyle dizginlediği) İn­
gilizcesinin "önündeki engelleri kaldırdım" , böylece Atlantik­
ötesi konuşmaları sırasında satır satır okumak zorunda hisset­
tiği yazılı bir metne mahkum olmaktansa adeti olduğu üzere
özgürce doğaçlama yapmaya başladı. Bütün bu unsurlar birle­
şince, Chicago'daki konferanslarının yayımlanması sorusu or­
taya çıktığında, bunları Toward a Socio!ogy of Symbolic Domi­
nation başlığı altında hazırladığım, o sırada çevirisi yapılan ve
Chicago Üniversitesi'nin sabırsızlıkla beklediği bir derleme­
ye eklemektense, aynı editöre, An Invitation to Reflexive Socio-
6 Bourdieu ve Wacquant ( 1 989a; 1 989b; 1993 [ 1 991'de Almanca ilk basımdan
sonra ] ) .

18
logy 7 başlığı altında Bourdieu'nün çalışmalarının tamamını ele
alan, İngiliz-Amerikan okurlarının kullanımına yönelik ortak
bir kitap yazmayı önerdik.
Kitabın çok sayıda dile çevrileceğini öngörmüştük ama Fran­
sa' da yayımlanmasını hiç konuşmadık -ki bu Paris'te hüküm
süren sağlıksız entelektüel iklim hakkında bir fikir verecek­
tir. Yine de Bourdieu, tamamladığı elyazmasını çevresine okut­
tu ve onlardan gelen coşkulu tepkiler üzerine Seuil Yayınla­
rı'nın kitabı Fransızca yayımlama talebine olumlu karşılık ver­
meye ikna oldu. Böylece, ilk basım biter bitmez gözden geçir­
me düşüncesiyle, Sanatın Kurallan 'nın çıkışı nedeniyle değişti­
remediğimiz imkansız bir teslim tarihine yetiştirmek için kayıt
cihazıyla çevirip kesip biçerek kısaltılmış bir versiyon hazırla­
dık. 1997'de Almanca ve Arapça baskıların hazırlıkları sırasın­
da Bourdieu ve ben, kitabın orijinal ABD baskısının tam versi­
yonunu Fransızca yazmakta anlaşmıştık. Ama bunun için tüm
metni çevirmek ve devasa kaynakçasını yeniden yapmak gerek­
tiği ortaya çıktı ve ne o ne de ben bunu yapma fırsatı bulabil­
dik. Bu arada eser, yirmiden fazla dile çevrilmişti ve tüm dün­
yada yeni okuyucular kadar deneyimli araştırmacılar için de
Bourdieu'nün eserine giriş kapısı haline gelmişti. Düzeltilmiş
ve genişletilmiş bu tam baskı, sonunda erişime açık.
Bu basım için orijinal metnin bütününü yeniden oluşturduk.
Pierre Bourdieu'nün edep duygusuyla veya bilimsel kaygıyla
geçici Fransızca baskıdan çıkardığı bölümleri yeniden yerleş­
tirdik. Bunlar, Bourdieu'nün özellikle homo academicus yakla­
şımına, toplumsal güzergahına, Cezayir deneyimine ve yurttaş­
lık taahhütlerine dair, Fransa bağlamında polemik ve bilim dışı
amaçlarla kullanılacağından korktuğu unsurlar8 ve bu anahtar
7 Bu isim, Bourdieu'nün 1 987 Nisanı'nda Chicago Üniversitesi'nin sosyoloji
bölümündeki konferansında araştırmalarının bir panoramasını sunmak üze­
re öngördüğü başlıktan geliyordu: "Reflexive Sociology: en quoi et comment
la reflexion sur la pratique sociologique change la sociologie? " [ "Düşünümsel
Sosyoloji: Sosyoloji pratiği üzerine düşünmek, sosyolojiyi neden ve nasıl de­
ğiştirir? " ] (Pierre Bourdieu'nün Loic Wacquant'a 3 Nisan 1 987 tarihli iletisi) .
8 Birkaç yıl sonra Televizyon Üzerine'nin yayımlanmasına karşı yekvücut olarak
koparılan medyatik fırtına sırasında, daha sonra da ölümünün ardından bu
öngörülerin temelsiz olmadığı görüldü .

19
anları işleyen, nüansları ortaya koyan yazılarına göndermeler­
di. İngilizce metni satır satır Fransızcaya çevirdik, ki bu da bi­
ze 1992 versiyonunda bulanık kalan bazı kavramsal noktaları
(örneğin toplumsal uzam, alan ve iktidar alanı arasındaki ilişki­
leri) aydınlığa kavuşturma ve ifadeleri netleştirme fırsatı verdi.
Bourdieu'yü dönemin tartışmaları içindeki yerine oturttukları
için ilk referansları ve notları muhafaza ettik; öte yandan, doğ­
rudan Amerikalı okura hitap eden veya o bağlama özgü sap­
tamaları ve çıkışları kestik. Metnin hassas noktalarına, Bour­
dieu'nün Düşünümsel Sosyolojiye Dav et'inden sonra çıkan temel
kitaplarından birer alıntı yerleştirdik, ama notları ve referansla­
rı ağırlaştırmamak için bu konuda ölçülü davrandık.
Orijinal baskıda üç ek vardı: Yabancı okurlara yönelik,
"Bourdieu nasıl okunmalı?" başlıklı, 199 1 yılının sonunda İn­
gilizcede bulunan metinlere dayanan kısa bir rehber kaynak­
ça; Actes de la recherche en sciences sociales'de çıkmış, Bour­
dieu'nün teorilerinin esinlediği kolektif çalışmayı kateden bir
makale seçkisi ve kaynakçada bulunan, Bourdieu üzerine ikin­
cil çözümlemelere işaret eden bir liste. Bu basım için Actes'ın
antolojisini kaldırdık, çünkü artık dergiye internet üzerin­
den erişilebiliyor ve bayrağı yeni bir araştırmacı kuşağı devral­
dı. Bourdieu'ye ikincil referansları esas kaynakçanın içine alır­
ken güncellemedik, çünkü bunu yapsaydık ve seçici davran­
saydık bile ayrı bir kitap hacmine ulaşabilirdi. tık kez Bour­
dieu'nün yazılarının bütününü kateden ayrıntılı iki okuma gü­
zergahı ekledik: Genetik diyebileceğimiz ilki, sosyolojisinin ge­
lişimini beş evreye ayırıyor; analitik diye adlandırabileceğimiz
ikincisi ise düşüncesini temellendiren altı ana kavramı irdeli­
yor (habitus, alan, sermaye, toplumsal uzam, simgesel iktidar
ve düşünümsellik) . Bourdieu'nün kırk yıllık araştırmaları bo­
yunca dikkatini yoğunlaştırdığı temel ampirik nesneleri kap­
sayan tematik bir üçüncü güzergah oluşturmaktan vazgeçtik.
Çünkü ortak aklı kendine dayanak alan, toplumsal veya yö­
netsel bölümlemelere (eğitim, kültür, siyaset vb.) dayalı, hatalı
bir biçimde "somut" okumaları pekiştirmekten korktuk. Bour­
dieu'nün yaklaşımının esas gücünün, çapraz süreçlerin ve me-
20
kanizmaların izini sürerek tam da bunları saf dışı etmek oldu­
ğunu akılda tuttuk.
Eğer bu basım gerçekleşebildiyse, bu, Bourdieu külliyatına
vakıf olduğundan metnin yeniden inşasına, kaynakların sağ­
lamasına ve elinizdeki eserin muradı olan eğitsel "paketin" ta­
mamlayıcı parçası olan kaynakçanın oluşturulmasına önem­
li bir katkı sağlayan Etienne Ollion'un sıra dışı entelektüel se­
batı ve sosyolojik kavrayışı sayesindedir. Burada (metnin ilk
halinin ve notların düzeltilmesine katkıda bulunan) josephi­
ne Gross'a, Frank Poupeau'ya, Louis Pinto'ya, Marie-Christi­
ne Riviere'e ve ölümünden bu yana Bourdieu'nün eserini yaşa­
tan, Actes de la recherche en sciences sociales ve Raison d'agir gi­
bi yayınları hazırlayan tüm ekibe candan teşekkürlerimi ifade
etmek isterim.

111

Yazılışından yirmi yıl sonra bu kitabı yeniden okurken beni


sarsan şey, onu besleyen teatilerin elle tutulur yoğunluğunun
yanı sıra (üretimi sırasında ortaya çıkan binlerce sayfalık arşiv
bunun kanıtıdır) , hayatının son on yılında birbiri ardınca sıra­
lanan geliştirmelerin esasını, özet halinde veya satır aralarında
içermesidir.
Böylece okuyucu, ikinci bölümdeki diyalogda Dünyanın Se­
faleti ve Eril Tahakküm'de bulunan tezlerin erken oluşumları­
nı ve Pascalca Düşünme Çabaları 'nın esasını oluşturan skolastik
yanılsama eleştirisinin açık bir öncülünü, ama aynı zamanda
Les Structures sociales de l economie'nin [Ekonominin Toplum­
'

sal Yapıları] parametresini oluşturan ve Devlet Üzerine de işle­


'

nen en yüksek sembolik iktidar kavrayışının altında yatan ge­


niş antropolojinin bir özetini ve hatta Bekarlar Balosu nun te­
'

melindeki toplumsal analiz ilkelerini bulabilir. Yani bu kitap,


gelecek kitaplara, araştırmalara ve sahalara "gebedir" ; elbette
sadece Bourdieu'nünkilere değil, onun felsefe ve sosyal bilim­
lerin büyük düşünürleriyle kurduğu ve verimliliğinin anahtar­
larından biri olan "fetişizmsiz bir ilişkiyi" bizzat Bourdieu sos-
21
yolojisiyle tesis eden, ulusların ve disiplinlerin ötesinde içerdi­
ği aletleri benimseyen araştırmaların tümüne gebedir:
Entelektüeller, araştırmacılar, egitimlerinin tüm mantıgıy­
la, geçmişin eserlerini bir kültür gibi, yani kutsanan, önemse­
nen, yüceltilen bir hazine gibi ele almaya hazırlanırlar. Böyle­
ce, kendi kendilerine de deger yükleyerek, bunları sonuç elde
etmek üzere araştırmaya yatırılan üretici bir sermaye gibi de­
gil, sembolik paylar veya basit narsisistik ikramiyeler üretme­
ye yönelik bir sermaye olarak düşünürler (Bourdieu, 1 986h,
s. 42).

Düşünümsel Sosyolojiye Davet, bu anlamda akademik bir mo­


zoleye giriş (hele hele entelektüel bir boşgömüt hiç) değil, Pier­
re Bourdieu'nün görüşmelerine nokta koyarken söylemeyi sev­
diği gibi, üzerinde "lş başına ! " yazan bilimsel bir atölye kapısı
olmayı amaçlamaktadır.

Berkeley ve Paris, Mayıs 2014

22
Latin Amerika Bası mları na önsöz
RASYON ALİZM VE DÜŞÜNÜMSELLİK *
PIERRE BOURDIEU - Lo'ic WACQUANT

Başlangıçta bir araştırma pedagojisi deneyinin uzantısı olan ve


tepe noktası olarak, uzun yıllara yayılan Atlantik-ötesi bir iş­
birliğinin meyvesi niteliğindeki bu kitap, 1992 yılında İngiliz­
ce yapılan ilk basımı sırasında hem biçimi hem amacı açısından
yenilikçi olmayı amaçlıyordu. Amacı şuydu: Bildik vasıtaları
devre dışı bırakmak, kuralları belli oyunlardan kaçınmak, Pier­
re Bourdieu ve arkadaşlarının otuz yıl boyunca geniş bir ampi­
rik cephede oluşturup geliştirdikleri "pratik teorisini" çevrele­
yen yanlış anlamaları ortadan kaldırmak ve gölgede kalan yer­
leri açığa çıkarmak. Kısacası, mümkün olduğunca çok engeli
saf dışı bırakmak ve uygulama alanlan genişledikçe verimlilik­
leri çoğalan ve doğrulanan sosyolojik inşa araçlarının uluslara­
rası dolaşımını kolaylaştıracak köprüler kurmak.
Bu engeller arasında, dille ilgili güçlükler, çeviri kazaları,
felsefi farklar, yerleşik metodolojik kanılar, çeşitli entelektüel
alımlama alanlarında görünmez kaide vazifesi gören ulusal bi­
linçdışı ile düşüncelerin sınırlar ötesine göç etmesini üstbelir-

(*) Bu önsöz, kitabın Brezilya baskısı olan Um convite ıi sociologia rejlexiva (Rio
dejaneiro) için yazılmıştı ve genişletilmiş İspanyolca baskıda da yer aldı (Una
iııvitaciôıı a la sociologia reflexiva, Siglo 21 Editores, Buones Aires, Mexico,
Madrid, 2005) , s. 7-8.

23
leyen akademik çıkarların birbirine karışması sayılabilir. Bun­
lardan en inatçısı, kuşkusuz, bu girişimin içinden çıktığı epis­
temolojik geleneğin, yani Gaston Bachelard, Georges Canguil­
hem, jean Cavailles ve Alexandre Koyre'nin çalışmalarıyla öz­
deşleştirilen tarihsel rasyonalizmin özgüllükleriyle ilişkili ola­
nıdır (bkz. Canguilhem, 1994 [ 1968] ). Kesin olarak enternas­
yonalist olan ve buna rağmen (dolaylı olarak ve çok dönüşmüş
biçimiyle Foucault'nun erken dönem eserleri aracılığıyla yayıl­
ması dışında) Fransa dışında pek tanınmayan bu gelenek, sos­
yolojiye, başlangıcından beri üzerine gölge düşüren yapışık
ikizler olan günahsız gebelik ve araçsallık dogmalarından kur­
tulmuş, Amerikan sosyal bilimlerine hakim olan araçsal pozi­
tivizm ile madalyonun diğer ülkelerdeki yüzü olan yaygın yo­
rumbilim arasındaki kısır döngüyü kıran, etkin ve (öz)eleştirel
bir bilim anlayışı sunmaktadır (Bourdieu, 200lc). Bunun anla­
mı, burada savunulan ve örneklendirilen sosyolojik perspekti­
fin, kendisine cafcaflı "postmodernizm" ismini veren ve bir za­
manlar Durkheim'ın Sorbonne establishment'ıyla mücadelesin­
de karşılaştığı gibi bir "toplum bilimi" olasılığının eski bir fel­
sefi ve edebi reddini günümüze uyarlayan, kültürel ve ahlaki
görecilikle karışık bir tür bilimsel nihilizmle tam karşı cephe­
den zıtlaşmakta olduğudur.
Dolayısıyla kitabın biçimi , bizim gözümüzde , doğrudan
amaçladığımız hedefle bağlantılıydı: Eleştirel diyalog, bilin­
dik sergileme yöntemlerinin rutinine ve çerçevesine hapsetme­
si zor bir araştırma girişimine bütünsel bir bakış sunarken, bir
tractatus'un [inceleme] ağırlığından kaçmanın tek değilse bi­
le en iyi yolu olarak görünüyordu. Sorgulamayı başlatan Loic
Wacquant, kaynakçanın toplanması ve çözümlenmesi için yap­
tığı uzun çalışmadan sonra tüm sosyal bilimlerin sözcülüğünü
üstlendi ve Pierre Bourdieu'ye, araştırmacıların, yani okurların
hepsinden gelebilecek eleştirilerin, itirazların ve sorunların ta­
mamını sundu. Burada amaç, birbirinden ayrılamaz şekilde te­
orik ve ampirik olan bir dizi bütünleşik araştırmanın esas so­
nuçlarını, ana kavramlarım ve üretici ilkelerini hem derli toplu
hem de açık bir biçimde ortaya koyabilmektir.
24
On yıl sonra hangi noktadayız? Dünyanın her yerinde ve
özellikle de Latin Amerika' da eserin hem tanınırlığı hem kabul
görürlüğü yıllar içinde katlanarak arttı. Sadece çeviriler değil,
bu çevirilerin ekonomiden okula, sanattan spora, toplumsal
hareketlerden siyasi mücadelelere, göçten cinsiyet tahakkümü­
ne, tüketimden devlete, köylülükten aydınlara kadar uzanan
çok çeşitli alanlarda ve disiplinlerde ilham verdiği yerel araş­
tırmalar da çoğaldı. Öyle ki bugün, 1992'de yaptığımız gibi bu
çalışmaların uluslararası bir panoramasını sunmamız mümkün
değil, ancak başlangıçta özgül bir toplumsal dünya hakkında
oluşturulan kavramsal bir sistemin evrenselliğinin ve bulgusal
gücünün tam ölçeği de başka türlü değerlendirilemez.
Kitabın varlık sebebi ve kalbi olan düşünümselliğe gelince,
üniversite alanının içinde ve dışında yayılmalarıyla sosyal dev­
letin ve -aralarında sosyal bilimlerin varlığı ve özerkliği de bu­
lunan- tarihsel kazanımların yıkımına eşlik eden tüm o cicili
bicili kavramlara -"küreselleşme" ve "esneklik", "çokkültürlü­
lük" ve "cemaat" , "kimlik" , "çeşitlilik", "melezlik" , "parçalan­
ma" vb.- etkili bir şekilde direnmek isteyenler için kaçınılmaz
bir buyruk haline gelmiştir. Başka bir yerde göstermeye çalıştı­
ğımız gibi (Bourdieu ve Wacquant, 1998 ve 200 1 ) , her toplum­
sal faili kendi başarısından, ama tersinden düşünülürse ekono­
mik, kültürel ve simgesel sefaletinden de sorumlu kılarak, ken­
di hayatının küçük bir girişimcisi haline getirerek siyaseti eti­
ğe indirgeyen dünya görüşü, entelektüellerin önemli bir kesi­
minin de etkin suç ortaklığıyla, gezegenin tüm ülkelerinde, ka­
çınılmaz tarihsel kaderler olarak sunulan siyasi buyrukları da
beraberinde sürükleyen gizli parolalar gibi işleyen kelimelerle
kendisini dayatmaktadır.

Faris ve Berkeley, Eylül 2001

25
ÖN SÖZ
Lo'ic WACQUANT

Bu kitap, standartlaşmış teorik ürünlere düşkün kişileri ra­


hatsız etme ve Pierre Bourdieu'nün düşüncesinin basitleştiril­
miş bir risalesini arayan aceleci okurları hayal kırıklığına uğ­
ratma riski taşımaktadır. Elinizdeki bu çalışma, ne onun eser­
lerinin bir özetini ne de sosyolojisinin sistematik bir tefsiri­
ni içermektedir; bir ders kitabı veya bir meta-teori alıştırma­
sı da değildir. Daha mütevazı bir şekilde, Bourdieu'nün bilim­
sel pratiğini yöneten esaslan ortaya koyarak eserinin ekonomi­
sine bir giriş yapmaya ve mimarisinin taslağını çıkarmaya ça­
lışmaktadır.
Düşünümsel sosyolojiye bu davetin öncülü, Bourdieu'nün
entelektüel projesinin katkısının, şu veya bu kavram, teori, me­
todolojik reçete veya ampirik gözlemden ziyade bunları üret­
me, kullanma ve birbirine bağlama şeklinde olduğu düşüncesi­
dir. Bourdieu'nün çok sevdiği bir ayrıma başvurmak gerekirse,
sosyolojisinin özgünlüğünü ve kuvvetini oluşturan şey, modus
operandi'sinden ziyade opus operatum'udur. Bu kitabın -düzen­
lenme biçimini de doğrulayan- amacı, "araştırmacı ve bir an­
lamda düşünce ustası" olarak Pierre Bourdieu'nün -Max We­
ber'in deyişiyle- "konvansiyonel alışkanlıklarını" gözler önüne
sererek "eylem halindeki bir zihne" erişim sağlamaktır.
27
"Sözlü yayın" 1 düşüncesinden ilham alan kitabın biçimi -te­
matik bir diyalog ve bir araştırma seminerine programlı bir gi­
rişten oluşan, başında Bourdieu sosyolojisinin eksenini oluş­
turan analitik önceliklerin ve ilkelerin sunumunun yer aldığı
bir yapı- bu amaçla düşünülmüş ve seçilmiştir. Mülakat biçi­
minin, bilimsel iletişim aracı olarak çok bilindik bazı sakınca­
lan vardır. Özellikle de anlık durum değerlendirmelerine yazı­
nın ağırlığını atfetme riski taşır ve soruların kolaylıkla geri çev­
rilebilmesi nedeniyle yanıltmalara kapı aralayabilir. Ama bu tu­
zaklardan kaçınmak için birazcık çaba gösterildiğinde -burada
yıllar içinde yazılı olarak sürdürülen sıkı bir tartışmanın mey­
vesi olan- diyalojik biçimin değerli avantajları da vardır.2 Ön­
celikle geçici formülasyonlar öne sürmeye, aynı soruna farklı
açılardan yaklaşmaya yarayabilir ve aynı kavramın farklı kul­
lanımlarına ve anlamlarına dair daha karmaşık ve incelikli bir
anlayışı devreye sokabilir. İkinci olarak, diyalojik üslup, bilim­
sel çalışmanın normal örgütlenmesinin ayrıştırma ve uzak tut­
ma eğiliminde olduğu araştırma sahaları ve işlemleri arasında
etkili karşılaştırmaları, kışkırtıcı paralellikleri ve hızlı yaklaş­
tırmaları kolaylaştırabilir. Bu da Bourdieu'nün çalışmalarında
olduğu gibi farklı ampirik nesneleri ele alan ve farklı entelek­
tüel geleneklerden beslenen bir düşünce dünyası için olduk­
ça verimli sonuçlar doğurabilir. Üçüncü avantajı şudur: Müla­
kat, klasik üniversite monoloğunun (Platon'da sofistlerin mac­
ros logos'unun) akademik ve didaktik, yetkili ve otoriter yapı­
sından koparak ötekiliğin, eleştirinin ve böylece diyalojik ola­
nın, metnin kalbine etkin müdahalesine olanak sağlar. Dü­
şünürü, (kendi yöneltmek istediği sorularla örtüştüğü sürece
okurun da özdeşleşebileceği) muhatabının şahsında, başkala­
rının düşüncesine karşılık vermeye, tarihsel olarak belirlenmiş
bir entelektüel geleneğe ve dili kendine siper almaktan çıkma­
ya, böylece daha geniş bir semantik uzama dahil olmaya zorlar.
Robert K . Merton, "konferans, seminer, eğitim laboratuvarları , atölyeler
ve bağlantılı biçimler halindeki sözlü yayınların" bilişsel değerini savunur
( 1 980, s. 3 ) .
2 Pierre Bourdieu daha önce Sosyoloji Meseleleri ve Choses Dites gibi, esas ola­
rak bildirilerden oluşan metin derlemelerinde sözlü biçimden faydalanmıştır.

28
Nihayet -ve en önemlisi de budur- diyalog, yazarın bulundu­
ğu konumlara nasıl vardığını gösteren bir zihinsel yol harita­
sı sunar; sosyolojik bir yöntemin in actu keşfedilmesini sağlar.
Kısacası analitik mülakat, yazarı yetkili konumundan ve okuru
da edilgen konumundan çıkararak her iki tarafın da dikkatleri­
ni, bizzat araştırmanın izlediği yollara çeker ve bilimsel müba­
delenin bildik biçimlerinde görülen sansürden azade bir iletişi­
min araçlarını sağlar.
Dolayısıyla, elinizdeki kitap bir sentez veya özet olmaktan
ziyade, düşüncesinin cereyan etme şeklini yakından izleyerek
Bourdieu'yü (yeniden) düşünmeye bir davettir. Peter Berger'in
Sosyolojiye Çağrı (2006 [ 1963 ] ) adlı eserinin ilk cümlesin­
de kullandığı formülü alırsak, "üzerinde çalışılmak için değil,
okunmak için" yazılmıştır: "Okurun davetli olduğu bir dünya­
nın haritasını çıkarır; ancak okurun, bu çağrıyı ciddiye alması
halinde bu eserden çok daha ileriye gitmesi gerektiği açıktır."
Bourdieu'nün eserlerine dalmak için bir sıçrama tahtası olduğu
kadar sosyolojik soruları kendi yolunca ortaya koymak ve çöz­
mek isteyenler için de (Wittgenstein'ın kullandığı anlamda) içi
dolu bir "alet kutusu" dur.
Düşünümsel Sosyolojiye Davet, birbirinden bağımsız ama bir­
birini tamamlayan üç bölümden oluşmaktadır. tlki yoruma da­
yalı, ikincisi analitiktir (ve ikincil olarak soybilimsel) ; üçüncü­
sü ise bu iki boyutu birbirine bağlamak üzere araştırma eğiti­
minin somut ikilemlerine dayanmaktadır.
tık bölüm, "Toplumsal Bir Prakseoloji İçin" , katettiği en­
telektüel manzaranın ana hatlarını çizerek ve bilgi, pratik ve
toplumsal dünya teorisinin esaslarını ortaya koyarak Bour­
dieu'nün çalışmalarının iç mantığının ve genel ekonomisinin
anahtarlarını sunmaktadır. Burada, Bourdieu'nün öznellik ile
nesnellik arasındaki çatışkıyı -Durkheimcılara has sosyal fiziği
ve Mead veya Merleau-Ponty usülü sosyal fenomenolojiyi- aş­
mak ve (sembolik) iktidarın biçimlerinin ve mekanizmalarının
bir antropolojisini kurmak için oluşturduğu stratejiyi ayrıntıla­
rıyla ele alıyorum. Bourdieu'nün bireysel ile toplumsal arasın­
daki bilindik ikiliği reddedişinin altını çizerek, zihinsel yapı-
29
lar ile toplumsal yapılar arasındaki diyalektiğe yaklaşımına da­
yanak sağlayan ve sosyolojik araştırma ile teori arasındaki iliş­
kilere bakışını besleyen metodolojik ilişkiselliği inceliyorum.
Bourdieu'yü kendi akıl, ahlak ve siyaset kavrayışına bağlayan
yeraltı hatlarını, kısacası pratiğini harekete geçiren entelektü­
el misyonun düzenleyici düşüncesini ortaya koyarak, "episte­
mik düşünümsellik" mefhumunun ayırt edici niteliğini öne çı­
karıyorum.
" Chicago Semineri" başlıklı ikinci bölüm, Pierre Bour­
dieu'nün teorik ve ampirik araştırmalarının merkezi yöneli­
mini açıklığa kavuşturduğu ve bu araştırmalar üzerine doğru­
dan ve açık terimlerle düşündüğü, yapılandırılmış bir diyalog­
dan oluşmaktadır. Burada, farklı kesitler, 1980'li yıllarda yaptı­
ğı çalışmaların esas sonuçlarına geri dönmekte ve bu çalışma­
ların gerçekleştirdikleri epistemik yer değiştirmeleri açıklığa ka­
vuşturmaktadır: Üniversite mensuplarının sosyolojisinden sos­
yolojik gözün sosyolojisine; yapıdan güçlerin ve mücadelele­
rin örgütlenmiş uzamı olarak alana; norm ve kuraldan stra­
teji ve habitusa; akılcılığın taşıyıcısı olarak çıkar mefhumun­
dan pratik duyunun temeli olarak illusio'ya; kültürden çeşit­
li tezahürleriyle simgesel iktidara; aşkın bir bilimsel akıl kav­
rayışından sosyal bilimlerin araçlarını entelektüel özgürlük si­
yasetinin hizmetine sunmayı amaçlayan tarihselci bir bilimsel
akıl kavrayışına . . . Bu diyalog, Pierre Bourdieu'yü sürekli meş­
gul eden meseleleri ve sosyoloji, felsefe, ekonomi, tarih ve siya­
set arasındaki ilişkilere bakış açısını açıklığa kavuşturmayı he­
deflemektedir.
Eserin bu ikinci bölümü, Chicago ve Paris'te üç yıl boyun­
ca Fransızca ve İngilizce olarak sürdürülen bir dizi yazılı ve
sözlü tartışmaya dayanmaktadır. Chicago Üniversitesi dokto­
ra öğrencilerinden oluşan ve 1986-1987 kışları boyunca Bour­
dieu'nün çalışmalarını yoğun bir biçimde inceleyen çokdisip­
linli bir gruba, Graduate Workshop on Pierre Bourdieu'nün ka­
tılımcılarına bizzat Pierre Bourdieu'nün verdiği cevaplar bu bö­
lümün temelini oluşturmaktadır. Bu ilk cevaplar yazışmalarla
genişletilmiş, zenginleştirilmiş, tamamlanmıştır ve tarafımdan
30
bütünleşmiş bir metin haline getirilmiştir (ve kısmen yeniden
yazılmıştır) . Bu diyalog boyunca sıralanan sorulan ve temaları
birbirine eklemleyerek, hem Bourdieu sosyolojisinin kavram­
sal ve teorik düğümlerini çözmeye, hem de yabancı okuyucu­
larda uyandırdığı itirazlara ve eleştirilere karşılık vermeye ça­
lıştım. Bu ikinci bölüm, aynı zamanda Bourdieu sosyolojisinin
ana tezlerini (dünya ölçeğinde işgal ettiği hakim konumu göz
önünde bulundurarak) , halihazırdaki Anglosakson sosyal bi­
limlerinin en belirgin tartışmalarına ve konumlarına göre mev­
zilendirmeyi hedeflemektedir. Dipnotlar ise, Bourdieu'nün söz
konusu savlan ileri sürdüğü ve uyarladığı ana yayınlan işaret
ederek meseleyi geliştirmeye, örneklendirmeye ve çekinceleri
ortaya koymaya yöneliktir.
"Paris Semineri" başlıklı üçüncü bölüm, Pierre Bourdieu'nün
1987 yılı Ekim ayında Ecole des Hautes Etudes en Sciences So­
ciales'de verdiği araştırma seminerinin giriş kısmının gözden
geçirilmiş bir yazımıdır. Bu yıllık seminer, her yıl eğitim almak
ve Bourdieu ile çalışmak üzere Paris'e gelen yabancı katılımcı­
ların da aralarında bulunduğu, farklı disiplinlerden (dilbilim ve
tarihe sık sık gönderme yapılmasının nedeni budur) otuz kadar
öğrenciyi bir araya getiren bir derstir. Seminerin eski üyeleri de
düzenli olarak araştırmalarını sunmuş ve gençlere akıl hocalığı
yapmak üzere seminere dahil olmuşlardır.
Bourdieu, bu seminerde belirli bir teori veya sınırlan belli bir
kavramlar bütünü değil, bir sosyolojik buluşa yatkınlık aşılama­
ya çalışır. Bu amaçla, genel kabul gören pedagojik düzeni ter­
sine çevirir: Sosyolojik nesne inşasını yöneten epistemolojik
kuralları örneklendirerek, pratikten aksiyomatiğe ve uygula­
madan ilkelere doğru bir yol izler.3 Pierre Bourdieu, akademik
eğitim ortamına içkin olan skolastik katılığı bertaraf edebil­
mek için (ve benimsediği anti-entelektüalist pratik felsefesine
uygun olarak) sosyolojik aklın ilkelerine söylemsel hakimiyeti
3 Bu, Le Metier de Sociologue'dakinin tersine bir harekettir (Bourdieu, Chambo­
redon ve Passeron, 1968 [ 1 973 ] ) . Elinizdeki kitap, birçok açıdan o eseri ta­
mamlamakta ve onu gözden geçirmektedir. (Özellikle de Bourdieu'nün Meti­
er'nin Almanca baskısına yazdığı sonsözde bu minvaldeki değerlendirmelere
bakılabilir, 1 99 1 0 .

31
aşama aşama kazandırmak adına pratik kavrayıştan yola çıkar.
Teorik ve ampirik işlemleri birbirinden kopuk ve yalıtılmış et­
kinlikler olarak ayrıştırmayı reddeder. Bilimsel çalışmanın bil­
dik bölümlemelerini yeniden üretme eğilimi gösterecek şekilde
onları farklı sahalara ayırmaz. Bütünsel, kendine gönderme ya­
pan bir pedagojiyi savunur ve oluşturur.
Editör olarak kitabın ikinci bölümünde daha etkin bir rol oy­
namış olsam da, üçüncü bölümde Bourdieu'nün üslup birliğini
ve pedagojik pratiğinin içeriğini muhafaza etmek, eğitim anla­
yışını ve aşılamak istediği bilimsel duruşu okura aktarabilmek
için özgün sunumda fazla değişiklik yapmadık. Retorik ağırlık­
lardan kaçınmak amacıyla, çeşitli uzmanlaşmış sosyal bilim uy­
gulayıcılarını tanımlamak için "sosyolog" terimini kullanmayı
tercih ettik.
Gerçekten yenilikçi, yani üretici bir düşünce tarzının ayırt
edici işaretlerinden biri, yalnızca yeni önermeler üretmek adı­
na düşüncenin ilk ifade edildiği tikel ampirik sahayı ve ente­
lektüel bağlamı aşma kapasitesi değil, kendi üzerine düşünme
ve hatta kendini düşüncede ve dahası eylemde aşma kapasite­
sidir. Bourdieu'nün eseri, birçoğu ilerleyen sayfalarda açığa çı­
karılan ve hatta kimi zaman altı çizilen kimi boşluklardan, çe­
lişkilerden, gerilimlerden, bilinmezliklerden ve havada kalmış
sorulardan muaf değildir. Ancak her durumda sosyolojik prati­
ği ve düşünceyi normlaştırma arzusundan uzaktır. Pierre Bour­
dieu, entelektüel ortodoksluklara varan dogmalaştırmalara de­
rinden karşıdır. "Simgesel tahakküme karşı savunma silahları
dağıtmak" (Bourdieu, 1980b, s. 13) arzusundaki düşünümsel
bir sosyoloji, düşüncesini kapatırsa kendi kendini imha eder.
Bourdieu ile düşünmeye davet, zorunlu olarak Bourdieu'nün
ötesinde ve gerekirse ona karşı düşünmektir. Bu kitap, okurun
somut analizlerinin ihtiyaçlarına göre benimsediği bir iş aleti
olarak ele alınırsa amacına ulaşmış olacaktır. Bu demektir ki,
Michel Foucault'nun Nietzsche düşüncesi hakkında söylediği
gibi, onu "kullanmaktan, biçimini bozmaktan, eğip bükmek­
ten, bağırtmaktan" korkmamak gerekir.

32
BİRİNCİ BÖLÜM

To p l u m sa l B i r Pra kse o l oj i İ ç i n
B o u rd i e u Sosyo l oj i s i n i n Ya p ı s ı ve M a ntığı

Lo'f c WACQUANT

Zorl uğu derinden kavra m a k: Zor olan tam da budur. Çünkü eğer yü­
zeysel olara k kavra n ı rsa, zorl uk aynı şeki lde ka l ı r. On u kökünden sök­
mek gereki r [ . . . ] . Yeni düşü nce tarzı bir kez oluştuktan sonra , eski so­
ru n l a r kaybo l u r; d a h a da iyi s i , o n l a rı yeniden ya ka l a m a k güçleşir.
Çünkü onları n yerleri , ifade ed i l m e biçimleridir. Eğer ifade ed i l m e bi­
çim leri yenileriyle değişti ri l i rse, eski soru n l a r eski giysileriyle birlik­
te yok olup gider.
- LUDWIG WITTGENSTEI N , Yan Değiniler
Pierre Bourdieu'nün geçtiğimiz otuz yıl boyunca gerçekleştir­
diği çalışmalar, savaş sonrası dönemin en verimli ve tahayyül
gücü en yüksek sosyolojik araştırma ve teori külliyatından biri
olarak kabul görmüştür. Uzun bir kuluçka döneminden sonra
etkisi hızlıca artmış ve -antropoloji ve sosyolojiden eğitim bi­
limleri ve tarihe, dilbilim, siyaset bilimi, felsefe, estetik ve ede­
biyat incelemelerine kadar- disiplinler ve ulusal sınırlar bo­
yunca -Fransa'ya komşu ülkelerden lskandinavya'ya, Doğu
Avrupa'dan Latin Amerika'ya, Asya'dan Kuzey Amerika'ya ka­
dar-1 yayılmıştır. Bu külliyat, öncelikle disiplinler arasında­
ki sınırlan aşmaktan hiç çekinmemesiyle, sonrasında katettiği
ve birbirine bağladığı araştırma sahalarının (okuldan dile, hu­
kuktan bilime, dinden siyasete, spordan entelektüellere, aile­
den ekonomiye, cinsiyet ilişkilerinden devlete, köylülükten sa­
nata uzanan) büyük çeşitliliğiyle ve nihayet noktasal etnografik
tasvirden istatistik modellemeye, oradan en soyut teorik ve fel­
sefi savlara kadar sosyolojik üslupların tamamından faydalan-

Bourdieu'nün çalışmalarının ikincil çözümlemeleri ile sosyal ve beşeri bilim­


lerin farklı alanlarındaki etkisini gösteren çalışmaların yapısal bir örneklemi
için Amerika baskısının notlarına ve kaynakça eklerine bakılabilir: Bourdieu
ve Wacquant, 1992, s. 2-3 ve 269-3 1 2 .

35
ma kapasitesiyle, sosyal bilimlerin halihazırdaki bölümlenme­
lerine ve müesses düşünce tarzına karşı bir meydan okumadır.
Bourdieu'nün çalışmalarında insanları rahatsız eden, hatta şa­
şırtan şey, sosyal bilimleri temelden bölen bildik ikilikleri, ya­
ni nesnelci ile öznelci bilme tarzları arasında görünürde aşılmaz
olan antagonizmayı, simgesel ile maddi olanın çözümlemele­
rindeki ayrışmayı, nihayet teori ile ampirik araştırma arasında­
ki ayrımı aşmak adına inatçı bir çaba göstermesidir (Bourdieu,
1972a [2000] ; 1973a; 1 980a). Bununla birlikte, Le Sens Pra­
ti que in yazarı, yakın zamanda teorik sahnede zuhur eden diğer
'

iki çatallanmadan bizi kurtarabilecek bir kavramsal araçlar ve


metodolojik beceriler kümesi oluşturmuştur: Eylem kapasitesi­
ni (agency) bir yana, yapıyı onun karşısına koyan ve mikro ile
makro analizi birbirinden ayıran çatallanmadır bu.2 Bourdieu,
entelektüel modaların çağrısına kulak tıkayarak, pratiğin ve
özellikle de simgesel iktidarın birleşik bir ekonomi-politiği ola­
sılığını vurgulamaktan hiç vazgeçmemiştir. Fenomenolojik ve
yapısalcı yaklaşımları bütünleşik bir araştırma tarzında kaynaş­
tırabilen, epistemolojik olarak tutarlı ve evrensel olarak geçer­
li, Kantçı anlamdaki bu Antropoloji'nin farkı, başkalarının pra­
tiklerinin bir çözümlemesini sunan çözümleyicinin bizzat ken­
di etkinliklerini de içermesidir (Bourdieu, 1982b; 1984a) . He­
defi ve kapsamı bakımından sistematik ve kapsayıcı olan bu ça­
lışma, paradoksal bir biçimde bölük pörçük algılanmış, kavran-
2 Bireysel eylem ile yapı arasındaki ilişkiler sorunu hakkında bkz. Giddens
( 1 987a [ 1 984] , Sztompka ( 1 99 1 , s. 5-27) ve Sewell ( 1 992) ; mikro ve mak­
ro çözümlemeler arasındaki bağlantılar hakkında bkz. Collins ( l 98la; 1987)
ve Alexander ve diğ. ( 1 987) . Daha ileride bazı yazarların (Karp, 1986, s. 132-
134; Miller ve Branson, 1987; Coenne, 1989; Münch, 1 989, s. l ; Wiley, 1 990,
s. 393; Sewell, 1 992) Bourdieu'nün "pratik teorisi" ile Giddens'ın "yapılandır­
ma teorisi"ni birbirine yakınlaştırma çabalarının yapay ve aşırı olduğunu gös­
tereceğiz. Bizzat Giddens, yapılandırma teorisinin sosyal ontoloji ve kavram­
laştırma sorunlarına bağlı olduğunun altını çizerken, Bourdieu , her zaman ye­
ni ampirik nesneler üretmeyi hedefler ( 1 990, s. 3 1 0) . Bunun yanı sıra Bour­
dieu, pratik teorisinin taslaklarını, ondan etkilenen Giddens'ın yapılandırma
paradigmasından on yıl kadar önce formüle etmiştir ve bu iki perspektif ta­
mamen farklı felsefi sorgulamalardan doğmuştur. Giddens, Bir Prati k Teorisi
için Taslak'ı iyice okumuş ve özümsemişse de Bourdieu'nün projesininin kal­
binde yer alan nesnelcilik ile öznelcilik karşıtlığıyla ancak yakın zamanda il­
gilenmiştir.

36
mış ve özümsenmiştir. Garnham ve Williams, "çok sayıda ince­
leme sahasını kateden [ . . . ] bu zengin ampirik araştırma ve te­
ori külliyatının kısmi ve parçalı olarak benimsenmesinin cid­
di yorum hatalarına sebep olabileceği" tehlikesine karşı uyarıla­
rında haklıydılar (1980, s. 209) . Bourdieu tarafından oluşturu­
lan kültürel sennaye gibi kimi kavramlar, Amerika'da çeşitli uz­
manlık alanlarında (okul, aile, sanat, örgütler, toplumsal sınıf­
lar sosyolojisi)3 çalışan araştırmacılar tarafından yaygın bir şe­
kilde kabul görmüş ve kullanılmışsa da eserinin genel ekonomi­
si ve altında yatan mantık çoğu kez anlaşılamamıştır. Bu eserin
konu edildiği okumaların şaşırtıcı çeşitliliği, ona yöneltilen bir­
birinden ayrı eleştiriler ve neden olduğu çelişkili tepkiler buna
tanıklık eder; tıpkı Manş-ötesine veya Atlantik-ötesine ithaline
eşlik eden parçalanma ve bozulma gibi.
Hızlıca belirtmek gerekirse, Bourdieu'nün yazılarının Ang­
losakson sosyal bilimler evreninde kabul görmesi, her biri İn­
gilizcede bulunan temel kitaplarına bağlanan üç düğüm nok­
tasında görünür hale gelir.4 Eğitim ve tabakalaşma sorunların­
da uzmanlar Yeniden Üretim'e (Fransızcada 1970'te, İngilizce­
de 1977'de yayımlanmıştır) odaklanıp -hatta Bourdieu'ye rep­
roduction theory peygamberi olarak bakarken- Fransız sömür­
geciliğinin son çırpınışlarıyla sarsılan Cezayir toplumu konu­
sundaki çalışmalarının buna tamamen karşı duran bakışı hak­
kında hiçbir şey bilmezler. Antropologlar, Kabiliye konusun­
daki etnografik araştırmalarını ön plana çıkarmış ve (aynı şe­
kilde Fransızcada yayımlandıktan beş yıl sonra İngilizcede ye­
niden ele alınarak basılan) Bir Pratik Teorisi için Taslak'ta bu­
lunan simgesel sermaye ve habitus kavramlarının teorik sunu­
munu baş tacı etmişlerse de aynı teorinin ilerlemiş toplumlara
uyarlanışındaki inceliklere dikkat etmemişlerdir. Kültür, tüke­
tim ve sınıf sosyologlarına gelince, onlar da Bourdieu'nün (en-
3 "Kültürel sermaye" mefhumu, ABD ve Büyük Britanya'da çok sayıda araştır­
macı tarafından kısa sürede kullanılmıştır. Gouldner ( 1 979) , Collins ( 1 979,
1987) , Cookson ve Persell ( 1 985 ) , Szelenyi ( 1 988) , Martin ve Szelenyi ( 1 987,
1988) , DiMaggio ( 1 982), Featherstone ( 1 987) ve Urry ( 1 990) .
4 Bu alımlamanın daha ayrıntılı ve incelikli bir tablosu için bkz. Wacquant
( 1 993) .

37
telektüeller ve dil gibi) bağlantılı konulardaki sosyolojik çalış­
malarını ihmal ederek ( l 979'da çıkan ve İngilizceye l 984'te
çevrilen) Ayrım'a odaklanmışlardır. Her yorumcu grubu, diğer­
lerinden ve onları birbirine bağlayan metinlerden habersizdir;
öyle ki Bourdieu'nün bu sahada olduğu gibi diğerlerindeki kap­
samlı araştırmalarını da birbiriyle ilişkilendiren organik, teorik
ve ampirik bağlantıları ayırt edebilenler çok azdır.
Bunun sonucunda, son yıllarda yazılan etrafında çoğalan
ikincil literatürün bolluğuna rağmen, Bourdieu bir tür entelek­
tüel muamma olarak kalmıştır. Bu eserin ilk bölümünün ama­
cı, Bourdieu'nün bilgi, pratik ve toplumsal dünya teorisinin ya­
pısının genel hatlarını çizerek bu muammayı çözmektir. Hazır­
layıcı bilgiler babında Bourdieu'nün girişiminin bilimsel itkisi­
ni ve birliğini sağlayan temel postulatları ortaya koymaya çalı­
şacağım. Önden söylemek gerekirse, Bourdieu, nesne ile özne­
yi, neden ile aklı, maddesellik ile temsili birbirinden ayırmayı
ve zıtlaştırmayı reddeden, Kartezyen olmayan bir ontoloji te­
melinde, sosyolojinin, maddi yapıların nesnelci bir fiziğine in­
dirgenmesine olduğu kadar, bilişsel biçimlerin ve pratik isti­
datların inşacı bir fenomenolojisine indirgenmesini de aşmaya
uğraşır. Stricto sensu bir teoriden ziyade, ampirik nesneler inşa
etmeye ve böylece elde edilen bilgiyi bir araştırma sahasından
diğerine aktarmaya olanak sağlayan tutumlu bir kavramsal araç­
lar ve usuller oyunu aracılığıyla, sorunları belli bir şekilde orta­
ya koyma tarzı geliştirerek, bunların yerine her iki yaklaşımı da
kapsayabilecek bir "genetik yapısalcılık" koyar. 5 "Bu araştırma­
nın tikel nesnesi, ne denli önemli olursa olsun, ona uygulan­
mış ve sonsuz sayıda farklı nesneye uygulanabilecek yöntem-
5 "Sosyoloji [ . . ] olgusal olarak birbirinden son derece farklı şeyleri, yapıları ve
.

işlevleri itibariyle birbirine benzer olarak düşünme ve belirli bir nesne hak­
kında, örneğin dinsel alan hakkında edinilmiş olanları bir dizi yeni nesne­
ye, sanatsal alana veya siyasi alana vb. aktarma sanatıdır" (Bourdieu, l 982b,
s. 40-4 1 ) . Mary Douglas, "Bourdieu'nün çalışmasının en ilginç yanı yöntemi­
dir" der ( 1 98 1 , s. 163) . Broady, Bourdieu külliyatı konusunda yaptığı titiz dö­
kümü, yazarın genel bir toplum teorisi sunmaktan çok matematik ve doğa bi­
limleri felsefesi uzamındaki (Bachelard, Canguilhem ve Cavailles ile anılan)
tarihsel epistemoloji geleneğinin sosyal bilimler uzanımda homoloğu olan bir
sosyolojik bilgi oluşumu teorisi sunduğunu söyleyerek bitirir ( 1 990).

38
den daha az önemli geliyor bana" der (Bourdieu ve Saint Mar­
tin, 1982, s. 50) . Bunun nedeni, [yöntemin] kalıcı ve iletilebilir
bir bilimsel habitusun yapılarında kayıtlı olmasıdır. 6
lki uyarıyla başlayalım. Bunlardan ilki, Bourdieu'nün dü­
şüncesi ile onu burada sunmak için benimsenen "fotoğraf' tar­
zı sergileme arasında bir çelişki -hiç değilse güçlü bir gerilim­
olmasıdır. Onun çalışması, sarmal bir hareket halinde, sürek­
li gelişir: Bourdieu, sorulardan, nesnelerden, sahalardan oluşan
bir Gordion düğümüyle sürekli uğraşmaktan vazgeçmez, ama
her seferinde yinelemeli akıl yürütmesinin çapını, analitik za­
man ve uzam boyunca genişletir.7 Bizim bu kitapta kullandığı­
mız çizgisel sergileme tekniği ise, bunun tersine, Bourdieu dü­
şüncesinin farklı etaplarına, dolayısıyla farklı teorik olgunluk
derecelerine karşılık gelen formülleri yapay bir biçimde eşza­
manlılaştırarak bu hareketi dondurma eğilimindedir. Esas ni­
yetleri ve ana eksenleri itibariyle l 960'lı yıllarda şekillenen bu
eser, teorik yapısının iç dinamizmiyle ancak yeri geldiğinde il­
gileneceğimiz için en aza indirdiğimiz kaymalar, dönüm nok­
taları ve kopuşlarla doludur.8
İkinci uyarı: Bourdieu ile çağdaş Anglo-Amerikan sosyal bi­
limleri alanındaki en belirgin konumlar arasında zıtlıklar, para-

6 Brubaker, "Bourdieu'nün en verimli okuması, geliştirdiği kavramları, öner­


meleri ve teorileri, biçimsel özellikleri açısından değil, ilk elde belirli entelek­
tüel becerilerin göstergeleri olarak da ele almaktır" derken bu kanıya katılır.
Cümlesini, "Kavram veya önerme ne kadar soyutsa, onu bu biçimde okumak
daha da önem kazanır" diyerek bitirir ( 1 993, s. 23) .
7 Harker ve diğ. ( 1 990) ve Vervaek ( 1 989) , Bourdieu'nün teorik düşüncesinin
sarmal bir hareketle ilerlediğine dikkat çekerler. Bekarlar Balosu bunun en iyi
örneğidir, çünkü Bourdieu burada aynı nesne ve aynı verilerle, fakat zaman
içerisinde daha da güçlenen ve daha yoğun bir kavramsal aygıt aracılığıyla,
1 962'de, 1 9 7 l'de ve 1 989'da, üç kez karşı karşıya gelir.
8 1 966'da "Condition de classe et position de classe" [ "Sınıf Koşulu ve Sınıf Ko­
numu" ] başlıklı makalede, sınıf koşulları ile sınıf konumları arasında ortaya
konan ayrım, daha sonra Bourdieu'nün, toplumsal uzanım nesnel bölünme­
lerine yerleşen toplumsal-simgesel inşa olarak sınıf mefhumuna getirdiği ay­
nntılandırmalar, net bir evrimi ortaya koymaktadır (Bourdieu, 1 979a; 1 984b;
1 984c; 1987k; 199lg; tartışma için bkz. Eder, 1989). Görünüşte önemsiz olan
kavramsal söz dağarcığı kaymaları (çıkardan illusio'ya, hakim sınıftan iktidar
alanına, kültürel sermayeden bilgi sermayesine veya yakın zamanda habitus­
tan conatus'a) çoğu kez esaslı teorik yön değiştirmelere işaret etmektedir.

39
lellikler veya akrabalıklar öne sürmek, onun Amerikan sosyo­
lojisine ithalini lekeleyecek aceleci ve indirgemeci türden oku­
maları ister istemez teşvik edebilir (Wacquant, 1993) . Entelek­
tüel ürünlerin, ulusal alanların sınırları boyunca dolaşımının
yarattığı aşina hale gelme-uzaklaşma diyalektiği ve bir zihinsel
ve kurumsal evrenden bir başkasına "tercümeleri" bu riski her
zaman taşır. Aydınlatıcı benzeşiklikler ile zorla özümseme ara­
sındaki mesafe kısadır. Bir tarafta açıklık ve erişilebilirlik ile di­
ğer tarafta biçim, içerik, soybilime sadakat ve kesinlik arasında
denge kurmak zordur. Okuyucunun, Bourdieu düşüncesinin
öneminin, ne denli bilgili olursa olsun bir yorumcunun suna­
bileceği eşzamanlı sergilemeden ziyade bilimsel pratiğinin so­
mut hareketinde yattığı düşüncesini zihninde tutacağına güve­
nerek, bu iki seçeneğin ilkine ağırlık verdim.

1.
SOSYAL FİZİK VE SOSYAL FENOMENOLOJ İ
ÇATIŞKISI N I AŞMAK

Pierre Bourdieu'ye göre sosyolojinin görevi, "toplumsal evreni


oluşturan farklı dünyaların en derinine gömülü yapıları oldu­
ğu gibi, bu evrenin yeniden üretimini veya dönüşümünü sağ­
lama eğilimindeki 'mekanizmaları' da gün ışığına çıkarmaktır"
(1989a, s. 7) . Bu evrenin özelliği, onu oluşturan yapıların tabiri
caizse ikili bir hayat sürmeleridir. 9 tlk olarak [bu yapılar] , mad­
di kaynakların dağılımıyla ve toplumsal olarak az bulunur de­
ğerlere ve mallara (Bourdieu'nün teknik dilinde "sermaye tür­
lerine") sahip olma araçlarıyla oluşan "birinci dereceden nes­
nellik" içinde var olurlar. İkinci olarak, "ikinci dereceden nes­
nellik" içinde, sınıflandırma sistemleri biçiminde, faillerin yar­
gılarının, hislerinin, düşüncelerinin, tutumlarının ve pratik et­
kinliklerinin simgesel matrisi olarak işleyen, içselleştirilmiş şe-
9 Toplumsal dünyanın çifte nesnelliği mefhumu, Le Sem Pratique te (özellikle
'

de 9. Bölüm, "Öznelin nesnelliği"), Aynm'ın sonuç bölümünde ve 1978 tarih­


li çalışmasında (Bourdieu , l 978c) işlenmiştir.

40
malar halinde var olurlar. Toplumsal olgular, bizatihi gerçekli­
ğin içinde bilgi nesnesi olan nesnelerdir, çünkü insanlar anlam
yaratırlar: İnsanlar dünyaya anlam verirler ve bu anlam, onları
yapan dünyayı yapmaya da katkıda bulunur. 1 0
O halde "gruplar veya sınıflar arasındaki güç ve anlam iliş­
kileri sistemi" 1 1 olarak anlaşılan toplumun bilimi, kaçınılmaz
olarak ikili bir okumaya başvurmak zorundadır. Daha kesin bi­
çimde söylemek gerekirse, bu iki okumanın kör noktalarından
kaçınarak her ikisinin de epistemik erdemlerini bir araya geti­
ren, çift odaklı bir analitik gözlük oyunu geliştirmek zorunda­
dır. tık okuma, toplumu sosyal fizik le, içindeki faillerin tem­
sillerinden bağımsız bir biçimde dışarıdan kavranan, eklemle­
nişleri maddi olarak, ölçülerek ve haritalandırılarak gözlemle­
nebilen nesnel bir yapı şeklinde ele alır. Bu nesnelci veya "ya­
pısalcı" bakış açısının gücü (ki paradigması Durkheim'ın ln­
tihar'ında verilidir ve Bourdieu'nün teorisinin ilk taslaklarını
oluşturduğu sırada Fransa'da Saussurecü dilbilim ve Levi-Stra­
ussçu antropolojiyle örneklenmiştir) , 12 "toplumsal dünyanın
saydamlığı yanılsamasında" gedik açmasıdır. Ortak ve kanık­
sanmış algılardan kopmaya, kadın ve erkeklerin (Marx'ın ünlü
formülüyle) "toplumsal varoluşlarını üretmek için mecburen
içine girdikleri tanımlı ilişkileri" gün ışığına çıkarmaya olanak
sağlar. İstatistiğin, etnografik betimlemenin veya biçimsel mo-

10 "Sosyal bilim, Durkheim'ın reçetesini uygulayıp, 'toplumsal olguları şeyler gi­


bi ele alırken' bunların aynı zamanda bilme (belki de bilmeme) nesneleri ol­
duğunu gözden kaçıramaz" (Bourdieu, 1 980a, s. 23; bkz. Bourdieu, 1987c;
1 987k) .
11 Bourdieu ve Passeron'un Yeniden Üre t i m de verdikleri "toplumsal formasyon"
'

tanımına göre ( 1 970, s. 20) .


12 Bourdieu'ye göre toplum teorilerini ayıran farklar Marx, Durkheim v e We­
ber'in sosyolojik bilgi teorileri düzleminde yakınlaşmalarına engel değildir.
Özellikle de bir toplumun tüm üyelerinin kendiliklerinden yatkın oldukla­
rı "saydamlık yanılsamasına" karşı, toplumsal dünyanın bireysel niyetlere ve
anlamlara indirgenemeyecek nedenlerle açıklanabileceğini ortaya koyan "bi­
lincinde olmama ilkesi" üzerine anlaşırlar. "Eğer nesnel bilim olarak sosyolo­
ji mümkünse" bunun nedeni şudur: "Özneler, davranışlarının tüm anlamını,
bilincin doğrudan verisi olarak kavrayamazlar ve davranışları her zaman bil­
diklerinden ve bilmeyi istediklerinden daha fazla anlam barındırır" (Bourdieu
ve diğ . , 1 965, s. 18).

41
dellemenin araçlarıyla donanmış dış gözlemci, "her biri kendi
melodisini doğaçladığını zanneden faillerin eylemlerini düzen­
leyen, yazılı olmayan bir tür partisyonu" (Bourdieu, 1980b, s.
89) yeniden inşa edebilir ve itaat ettiği nesnel düzenlilikleri or­
taya koyabilir.
Nesnelci bakış açısının esas tehlikesi, bu düzenliliklerin or­
taya çıkışına dair bir ilke belirleyemediğinden, kolayca model­
den gerçekliğe kayabilmesidir. Böylece inşa ettiği yapıları, ta­
rihsel aktörler gibi düşünme ve eyleme kapasitesiyle donan­
mış, özerk kendilikler olarak ele alıp onları şeyleştirmeye, hat­
ta insansılaştırmaya kadar gidebilir. Nesnelcilik, pratiği ancak
negatif olarak, analistin inşa ettiği modelin basit icrası şeklin­
de kavrayabildiğinden, faillerin beyinlerine, pratiklerinin, pa­
radoksal bir biçimde onların deneyiminden yöntemli bir şe­
kilde uzaklaştırarak elde edebildiği (skolastik) bir görüsünü
yansıtma eğilimindedir. 13 Böylece bu bakış açısı, anlamaya ça­
lıştığı gerçekliğin bir kısmını, tam da onu kavramaya çalışır­
ken imha eder. Sınırına dek götürüldüğünde -ki Althusser ve
Poulantzas'ın yapısalcı Marksizmi bunu çok iyi örnekler- nes­
nelcilik, ancak bir özne taklidi [ ersatz] üretebilir ve bireyleri ya
da toplulukları, ancak kendi özerk mantıkları uyarınca meka­
nik olarak kendilerini ortaya koyan güçlerden menkul, edilgen
dayanaklar olarak tasvir edebilir.
Maddeci bir toplum bilimi, bu indirgemeci tuzağa düşmek
istemiyorsa, faillerin yorumlarının ve genel becerilerinin, top­
lumsal dünyanın bütüncül gerçekliğinin kaçınılmaz bileşeni
olduğunu kabul etmelidir. Kuşkusuz toplumun nesnel bir ya­
pısı vardır, ama Schopenhauer'in ünlü deyimiyle "temsilden ve
iradeden" de (Darstellung und Wille) yapılmış olduğu bir o ka­
dar doğrudur. Bireyler tabii ki dünyanın pratik bir bilgisine sa­
hiptir ve bu pratik bilgiyi gündelik etkinliklerinde kullanırlar:
"Bütüncül bir antropoloji, doğa bilimlerinden farklı olarak, sa-

13 Yapısalcılığın epistemolojisinin kalbinde yer alan bu "skolastik hata" hakkında


bkz. Bourdieu ( 1 980a, s. 43-70; 1990g) ve bu kitapta 2 Bölüm, 1. Başlık. (Ay­
..

nı zamanda bkz. Bourdieu'nün Pascalca Düşünme Çabalan'nda skolastik para­


loj izmin, bilimde, estetikte ve ahlaktaki üç biçimine hasrettiği açıklamalar.)

42
dece nesnel ilişkilerin yeniden inşasıyla yetinemez, çünkü an­
lamların deneyimi, deneyimin bütüncül anlamının parçasıdır"
(Bourdieu ve diğ. , 1965, s. 20) . 1 4
Sartre'ın Varlık ve Hiçlih'inde zirvesini bulan ve günümüzde
kültüralist varyantıyla etnometodoloji ve sembolik etkileşimci­
lik tarafından ve rasyonalist biçimiyle akılcı seçim teorisi tara­
fından savunulan öznelci veya inşacı bakış açısı, "ikinci dere­
ceden nesnelliğe" bağlıdır. Yapısalcı nesnelciliğin aksine, Ha­
rold Garfinkel ile birlikte, toplumsal gerçekliğin, dünyaları­
nı sürekli olarak "gündelik hayatın düzenli ve hünerli (artful)
pratikleri" aracılığıyla kuran yetkin aktörlerin "olumsal ve sü­
rekli bir yapımı" olduğunu öne sürer (Garfinkel, 2007 [ 1967] ,
s. 1 1) . Toplum, bu sosyal fenomenolojinin merceğinden bakıldı­
ğında, dünyanın doğrudan aşina ve anlamlı bir biçimde kendi­
lerine sunulduğu bilinçli bireylerin eylemlerinin, kararlarının
ve bilme edimlerinin hareketli ve akıcı ürünü olarak görünür.
Bu yaklaşımın yararı, gündelik bilginin, öznel anlamlandırma­
ların ve pratik yeterliklerin toplumun sürekli üretimine taşı­
dıkları katkıyı kabul etmesinde yatar; insanların, "yaşam dün­
yalarına" anlam atfetmelerini sağlayan "toplumsal olarak onay­
lanmış tipleştirme ve bağlantılar sistemine" ve faile ayrıcalıklı
bir yer verir (Schutz, 1970) .
Bourdieu'ye göre bu toplumsal yaşam fenomenolojisi, bu şe­
kilde ele alındığında, en az iki büyük eksiklikten muzdarip­
tir. Öncelikle, toplumsal yapıları bireysel stratejilerin ve biliş
edimlerinin basit toplamından doğan ürünler olarak tasarla­
ması sebebiyle, 1 5 bu stratejilerin sürdürdüğü, teğet geçtiği ve-
14 Başka bir deyişle, "Toplumsal dünyanın bilgisi, bu dünyanın daha önce var
olan pratik bilgisini hesaba katmak zorundadır ve kendisini ilk aşamada bu
pratik bilginin sagladıgı kısmi ve çıkarcı temsillere karşı oluşturmak zorunda
olsa bile, onu nesnesine dahil etmeyi ihmal etmemelidir" (Bourdieu , 1 9 79a,
s. 544).
15 Berger v e Luckmann, toplumsal yapıyı " [ toplumsal olarak onaylanmış] tip­
leştirmelerin ve bunlar sayesinde oluşmuş, yinelenen etkileşim modellerinin
toplamı" olarak tanımlarlar ( 1 996 [ 1 966 ] , s. 95) . Blumer ( 1 969), Garfinkel
gibi, toplumu bir "sembolik etkileşimler" kanaviçesi olarak tanımlarken bu­
na yakın bir kavrayışı savunur; tıpkı "toplumsal olarak ayarlanmış düzenek­
lerin, bir eylem baglamının düzenlenme tarzının düzenlenmiş bir girişim ola-

43
ya meydan okuduğu nesnel şekillenmelerin devamlılığını da,
bunların nasıl ortadan kalktığını da anlamaz. Bu türden bir top­
lumsal marjinalizm, gerçekliğin üretimi etkinliğini örgütleyen
ilkeleri de açıklayamaz.
Belirli bir mekanist eylem anlayışına karşı, toplumsal faillerin
toplumsal gerçekliği hem bireysel hem de kolektif olarak in­
şa ettiğini hatırlatmak gerekse de, etkileşimcilerin ve etnome­
todologların çoğu kez yaptığı gibi, bu inşa çalışması sırasında
kullandıkları kategorileri inşa etmediklerini unutmamak gere­
kir (Bourdieu, 1 989a, s. 47) .

Şu halde, bütüncül bir toplum bilimi, hem failleri "tatile çı­


karan" mekanist yapısalcılıktan, hem de bireylere ancak gü­
dük bir "aşın toplumsallaşmış kültürel budala" ("over-sociali­
zed" "cultural dope") 1 6 biçimi altında veya homo economicus'un
az çok yenilenmiş görünümleri altında yer verebilen teleolojik
bireycilikten kurtulmak zorundadır. Nesnelcilik ve öznelcilik,
mekanizm ve finalizm, yapısal gereklilik ve bireysel fail olma
durumu, bunlar sahte ikili karşıtlıklardır: Bu düşman çiftlerin
her bir terimi, karşısındakini güçlendirir ve bunlar, belirlen­
miş ve belirleyici, eyleyen ve eyleme gücüne sahip insan prati­
ğinin antropolojik hakikatini karartırlar. 1 7 Bourdieu, bu ikilik­
leri aşmak için, görünüşte çatışan bu iki paradigmanın "dünya-

rak gözlemlenebilir ve tanımlanabilir kılınmasını hedefleyen çeşitli yöntem­


lerden oluştugunu" öne sürerken yaptıgı gibi (2007 [ 1967 ] , s. 95).
16 Dennis Wrong ( 1 96 1 ) ve Harold Garfinkel'in (2007 ( 1 967 ] ) iyi bilinen for­
müllerini birleştirerek.
17 1960 v e 1970'lerin antropolojisinde b u karşıtlıklar, bir yanda sembolik denen
antropolojiyle ( Clifford Geertz, David Schneider, Victor Turner ve daha son­
ra Marshall Sahlins) ve Levi-Strauss etkisindeki yapısalcılık (Edmund Leach,
Rodney Needham, Mary Douglas) ile öte yanda kültürel ekoloji (Andrew Vay­
da, Roy Rappoport, Marvin Harris) ve ekonomi-politik ve yapısalcı Marksizm
(Eric Wolf, Claude Meillassoux, Maurice Godelier, Jonathan Friedman, june
Naslı) etkisindeki yaklaşımlar arasındaki çatışkıda belirginleşmiştir. Sherry
Ortner, 1970'lerden beri antropolojik teoriyi canlandıran sert tartışmalar hak­
kındaki degerlendirmesinde, "nesnelci" ve "öznelci" sosyoloji tartışmalarıyla
(sembolik etkileşimcilere karşı ag teorisini savunanlar veya şehir sosyolojisin­
de ekolojik yaklaşımın taraftarlarına karşı postmodern yapısökümünü savu­
nanlar arasındaki tartışmalarla) benzerliklerinin altını çizmektedir ( 1984) .

44
Another random document with
no related content on Scribd:
The Project Gutenberg eBook of Women wanted:
The story written in blood red letters on the
horizon of the Great World War
This ebook is for the use of anyone anywhere in the United
States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it away
or re-use it under the terms of the Project Gutenberg License
included with this ebook or online at www.gutenberg.org. If you
are not located in the United States, you will have to check the
laws of the country where you are located before using this
eBook.

Title: Women wanted: The story written in blood red letters on


the horizon of the Great World War

Author: Mabel Potter Daggett

Release date: June 7, 2022 [eBook #68257]

Language: English

Original publication: United States: George H. Doran Company,


1917

Credits: Fay Dunn, Fiona Holmes and the Online Distributed


Proofreading Team at http://www.pgdp.net (This file
was produced from images generously made available
by The Internet Archive

*** START OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK WOMEN


WANTED: THE STORY WRITTEN IN BLOOD RED LETTERS ON
THE HORIZON OF THE GREAT WORLD WAR ***
Transcriber’s Notes
Hyphenation has been standardised.
Changes made are noted at the end of the book.
WOMEN WANTED
MABEL POTTER DAGGETT
WOMEN WANTED
The story written in blood red
letters on the horizon of the
Great World War

BY

MABEL POTTER DAGGETT


AUTHOR OF “IN LOCKERBIE STREET,” ETC.

Illustrated

NEW YORK
GEORGE H. DORAN COMPANY
COPYRIGHT, 1918,
BY GEORGE H. DORAN COMPANY

COPYRIGHT, 1917, 1918,


BY THE PICTORIAL REVIEW COMPANY
PRINTED IN THE UNITED STATES OF AMERICA

To My Friend
KATHERINE LECKIE
THE ILLUMINATION OF
WHOSE PERSONALITY HAS
LIGHTED MY PATHWAY TO
TRUTH, THIS BOOK IS
AFFECTIONATELY
DEDICATED
CONTENTS
CHAPTER PAGE

I Glimpsing the Great World War 13


II Close Up Behind the Lines 48
III Her Country’s Call 82
IV Women Who Wear War Jewelry 115
V The New Wage Envelope 147
VI The Open Door in Commerce 201
VII Taking Title in the Professions 239
VIII At the Gates of Government 280
IX The Rising Value of a Baby 308
X The Ring and the Woman 338
Page 106
MRS. PANKHURST’S GREATEST PARADE
When she led 40,000 English women through the streets of
London in July, 1915. This procession is the vanguard in the march
of all the women of the world to economic independence.
ILLUSTRATIONS
Mrs. Pankhurst’s Greatest Parade the March
of the English Women into Industry Frontispiece
PAGE

The Staff of the Women’s War Hospital,


Endell St. W. C., London 64
Mrs. H. J. Tennant of London 96
Viscountess Elizabeth Benoit D’Azy of Paris in
the Red Cross Service 120
Lady Ralph Paget, Celebrated War Heroine 128
Mrs. Katherine M. Harley of London, Who Died
at the Front 136
Miss Elizabeth Rachel Wylie of New York 202
Mlle. Sanua at the Head of the Paris School
of Commerce for Women 224
Dr. Elizabeth Garrett Anderson, England’s
First Woman Physician 256
Miss Nancy Nettleford of London 264
Mme. Suzanne Grinberg of Paris, Famous
Lawyer 272
Dr. Rosalie S. Morton of New York 276
Mrs. Millicent Garrett Fawcett of London 290
Mme. Charles Le Verrier of Paris 298
Dr. Schiskina Yavein of Petrograd 304
Her Grace the Duchess of Marlborough 320
WOMEN WANTED
CHAPTER I
Glimpsing the Great World War
“Who goes there?”
I hear it yet, the ringing challenge from the war offices of Europe.
Automatically my hand slides over my left hip. But to-day my tailored
skirt drapes smoothly there.
The chamois bag that for months has bulged beneath is gone. As
regularly as I fastened my garters every morning I have been wont to
buckle the safety belt about my waist and straighten the bag at my
side and feel with careful fingers for its tight shut clasp. You have to
be thoughtful like that when you’re carrying credentials on which at
any moment your personal safety, even your life may depend. As
faithfully as I looked under the bed at night I always counted them
over: my letter of credit for $3,000, my blue enveloped police book,
and my passport criss-crossed with visés in the varied colours of all
the rubber stamps that must officially vouch for me along my way.
Ah, they were still all there. And with a sigh of relief I was wont to
retire to my pillow with the sense of one more day safely done.
The long steel lines I have passed, I cannot forget. “Who goes
there?” These that speak with authority are men with pistols in their
belts and swords at their sides. And there are rows of them, O rows
and rows of them along the way to the front. See the cold glitter of
them! I still look nervously first over one shoulder and then over the
other. This morning at breakfast a waiter only drops a fork. And I
jump at the sound as if a shot had been fired. You know the feeling
something’s going to catch you if you don’t watch out. Well, you have
it like that for a long time after you’ve been in the war zone. Will it be
a submarine or a Zeppelin or a khaki clad line of steel?
It was on a summer’s day in 1916 that I rushed into the office of
the Pictorial Review. “Look!” I exclaimed excitedly to the editor at his
desk. “See the message in the sky written in letters of blood above
the battlefields of Europe! There it is, the promise of freedom for
women!”
He brushed aside the magazine “lay out” before him, and lifted his
eyes to the horizon of the world. And he too saw. Among the
feminists of New York he has been known as the man with the
vision. “Yes,” he agreed, “you are right. It is the wonder that is
coming. Will you go over there and find out just what this terrible
cataclysm of civilisation means to the woman’s cause?”
And he handed me my European commission. The next morning
when I applied for my passport I began to be written down in the
great books of judgment which the chancelleries of the nations keep
to-day. Hear the leaves rustle as the pages chronicle my record in
full. I must clear myself of the charge of even a German relative-in-
law. I must be able to tell accurately, say, how many blocks intervene
between the Baptist Church and the city hall in the town where I was
born. They want to know the colour of my husband’s eyes. They will
ask for all that is on my grandfather’s tombstone. They must have
my genealogy through all my greatest ancestors. I have learned it
that I may tell it glibly. For I shall scarcely be able to go round the
block in Europe, you see, without meeting some military person who
must know.
Even in New York, every consul of the countries to which I wish to
proceed, puts these inquiries before my passport gets his visé. It is
the British consul who is holding his in abeyance. He fixes me with a
look, and he charges: “You’re not a suffragist, are you? Well,” he
goes on severely, “they don’t want any trouble over there. I don’t
know what they’ll do about you over there.” And his voice rises with
his disapproval: “I don’t at all know that I ought to let you go.”
But finally he does. And he leans across his desk and passes me
the pen with which to “sign on the dotted line.” It is the required
documentary evidence. He feels reasonably sure now that the Kaiser
and I wouldn’t speak if we passed by. And for the rest? Well, all
governments demand to know very particularly who goes there when
it happens to be a woman. You’re wishing trouble on yourself to be a
suffragist almost as much as if you should elect to be a pacifist or an
alien enemy. There is a prevailing opinion—which is a hang-over
from say 1908 —that you may break something, if it is only a military
rule. Why are you wandering about the world anyhow? You’ll take up
a man’s place in the boat in a submarine incident. You’ll be so in the
way in a bombardment. And you’ll eat as much sugar in a day as a
soldier. So, do your dotted lines as you’re told.
They dance before my eyes in a dotted itinerary. It stretches away
and away into far distant lands, where death may be the passing
event in any day’s work. I shall face eternity from, say, the time that I
awake to step into the bath tub in the morning until, having finished
the last one hundredth stroke with the brush at night, I lay my
troubled head on the pillow to rest uneasily beneath a heavy
magazine assignment. “There’s going to be some risk,” the editor of
the Pictorial Review said to me that day in his office, with just a note
of hesitation in his voice. “I’ll take it,” I agreed.
The gangway lifts in Hoboken. We are cutting adrift from the
American shore. Standing at the steamship’s rail, I am gazing down
into faces that are dear. Slowly, surely they are dimming through the
ocean’s mists. Shall I ever again look into eyes that look back love
into mine?
I think, right here, some of the sparkle begins to fade from the
great adventure on which I am embarked. We are steaming steadily
out to sea. Whither? It has commenced, that anxious thought for
every to-morrow, that is with a war zone traveller even in his dreams.
A cold October wind whips full in my face. I shiver and turn up my
coat collar. But is it the wind or the pain at my heart? I can no longer
see the New York sky line for the tears in my eyes. And I turn in to
my stateroom.

There on the white counterpane of my berth stretches a life-


preserver thoughtfully laid out by my steward. On the wall directly
above the wash-stand, a neatly printed card announces: “The
occupant of this room is assigned to Lifeboat 17 on the starboard
side.” It makes quite definitely clear the circumstances of ocean
travel. This is to be no holiday jaunt. One ought at least to know how
to wear a life-preserver. Before I read my steamer letters, I try mine
on. It isn’t a “perfect 36.” “But they don’t come any smaller,” the
steward says. “You just have to fold them over so,” and he ties the
strings tight. Will they hold in the highest sea, I wonder.
The signs above the washstands, I think, have been seen by
pretty nearly every one before lunch time. When we who are taking
the Great Chance together, assemble in the dining-room, each of us
has glimpsed the same shadowy figure at the wheel in the pilot
house. We all earnestly hope it will be the captain who will take us
across the Atlantic. But we know also that it may be the ghostly
figure of the boatman Charon who will take us silently across the
Styx.
Whatever else we may do on this voyage, we shall have to be
always going-to-be-drowned. It is a curiously continuously present
sensation. I don’t know just how many of my fellow travellers go to
bed at night with the old nursery prayer in their minds if not on their
lips. But I know that for me it is as vivid as when I was four years old:

Now I lay me down to sleep


I pray the Lord my soul to keep.
And should I die before I wake,
I pray the Lord my soul to take.

Each morning I awake in faint surprise that I am still here in this


same seasick world. The daily promenade begins with a tour of
inspection to one’s personal lifeboat. Everybody does it. You wish to
make sure that it has not sprung a leak over night. Then you lean
over the steamship’s rail to look for the great letters four feet high
and electrically illuminated after dark, for all prowling undersea
German craft to notice that this is the neutral New Amsterdam of the
Holland-American line. Submarine warfare has not yet reached its
most savage climax. Somebody says with confident courage: “Now
that makes us quite safe, don’t you think?” And somebody answers
as promptly as expected. “Oh, I’m sure they wouldn’t sink us when
they see that sign.” And no one speaks the thought that’s plain in
every face: “But Huns make ‘mistakes.’ And remember the
Lusitania.”
We always are remembering the Lusitania. I never dress for dinner
at night without recalling: And they went down in evening clothes.
We play cards. We dance on deck. But never does one completely
while away the recurring thought: Death snatched them as suddenly
as from this my next play or as from the Turkey Trot or the Maxixe
that the band is just beginning.
We read our Mr. Britlings but intermittently. The plot in which we
find ourselves competes with the best seller. Subconsciously I am
always listening for the explosion. If the Germans don’t do it with a
submarine, it may be a floating mine that the last storm has lashed
loose from its moorings.
What is this? Rumour spreads among the steamer chairs.
Everybody rises. Little groups gather with lifted glasses. And—it is a
piece of driftwood sighted on the wide Atlantic. That thrill walks off in
about three times around the deck.
But what is that, out there, beyond the steamer’s path? Right over
there where the fog is lifting? Surely, yes, that shadowy outline. Don’t
you see it? Why, it’s growing larger every minute. I believe it is! Oh,
yes, I’m sure they look like that. Wait. Well, if it were, it does seem as
if the torpedo would have been here by now. Ah, we shall not be
sunk this time after all! Our periscope passes. It is clearly now only a
steamship’s funnel against the horizon.
Then one day there is an unusual stir of activity on deck. The
sailors are stripping the canvas from off the lifeboats. The great
crane is hauling the life rafts from out the hold. Oh, what is going to
happen? The most nervous passenger wants right away to know.
And the truthful answer to her query is, that no one can tell. But we
are making ready now for shipwreck. In these days, methodically,
like this it is done. It has to be, as you approach the more intense
danger zone of a mined coast. You see you never can tell.
I go inside once more to try the straps of my life-preserver. But we
are sailing through a sunlit sea. And at dinner the philosopher at our
table—he is a Hindu from Calcutta—says smilingly, “Now this will do
very nicely for shipwreck weather, gentlemen, very nicely for
shipwreck weather.” It is the round-faced Hollander at my right, of
orthodox Presbyterian faith, who protests earnestly, “Ah, but please
no. Do not jest.” The next day when the dishes slide back and forth
between the table racks, none of us laugh when the Hollander says
solemnly, “See, but if God should call us now.” Ah, if he should, our
life boats would never last us to Heaven. They would crumple like
floats of paper in Neptune’s hand. Eating our dessert, we look out on
the terrible green and white sea that licks and slaps at the portholes
and all of us are very still. The lace importer from New York at my
left, is the most quiet of all.
For eight days and nights we have escaped all the perils of the
deep. And now it is the morning of the ninth day. You count them
over like that momentously as God did when he made the world.
What will to-morrow bring forth? Well, one prepares of course for
landing.
I sit up late, nervously censoring my note book through. The
nearer we get to the British coast, the more incriminating it appears
to be familiar with so much as the German woman movement. I dig
my blue pencil deep through the name of Frau Cauer. I rip open the
package of my letters of introduction. What will they do to a person
who is going to meet a pacifist by her first name? That’s a narrow
escape. Another letter is signed by a perfectly good loyal American
who, however, has the misfortune to have inherited a Fatherland
name from some generations before. Oh, I cannot afford to be
acquainted with either of my friends. I’ve got to be pro-ally all wool
and yard wide clear to the most inside seams of my soul. I’ve got to
avoid even the appearance of guilt. So, stealthily I tiptoe from my
stateroom to drop both compromising letters into the sea.
Like this a journalist goes through Europe these days editing
oneself, to be acceptable to the rows of men in khaki. So I edit and I
edit and I edit myself until after midnight for the British government’s
inspection. I try to think earnestly. What would a spy do? So that I
may avoid doing it. And I go to bed so anxious lest I act like a spy
that I dream I am one. When I awake on the morning of the tenth
day, all our engines are still. And from bow to stern, our boat is all a-
quiver with glad excitement. We have not been drowned! There
beside us dances the little tender to take us ashore at Falmouth.
FACING THE STEEL LINE OF INQUIRY
The good safe earth is firm beneath our feet before the lace
importer speaks. Then, looking out on the harbor, he says: “On my
last business trip over a few months since, my steamship came in
here safely. But the boat ahead and the next behind each struck a
mine.” So the chances of life are like that, sometimes as close as
one in three. But while you take them as they come, there are lesser
difficulties that it’s a great relief to have some one to do something
about. At this very moment I am devoutly glad for the lace importer
near at hand. He is carrying my bag and holding his umbrella over
me in the rain. For, you see, he is an American man. The more I
have travelled, the more certain I have become that it’s a mistake to
be a woman anywhere in the world there aren’t American men
around. In far foreign lands I have found myself instinctively looking
round the landscape for their first aid. The others, I am sure, mean
well. But they aren’t like ours. An Englishman gave me his card last
night at dinner: “Now if I can do anything for you in London,” he said,
and so forth. It was the American man now holding his umbrella over
me in the rain, who came yesterday to my steamer chair: “It’s going
to be dark to-morrow night in London,” he said, “and the taxicabs are
scarce. You must let me see that you reach your hotel in safety.” And
I felt as sure a reliance in him as if we’d made mud pies together or
he’d carried my books to school. You see, you count on an American
man like that.
But the cold line of steel! That you have to do alone, even as you
go each soul singly to the judgment gate of heaven. I grip my
passport hard. It has been removed from its usual place of secure
safety. Chamois bags are the eternal bother of being a woman
abroad in war-time. Men have pockets, easy ones to get at
informally. I have among my “most important credentials”—they are
in separate packages carefully labelled like that—a special
“diplomatic letter” commending me officially by the Secretary of State
to the protection of all United States embassies and consulates.
When they handed it to me in Washington, I remember they told me
significantly: “We have just picked out of prison over there, two
American correspondents whose lives we were able to save by the

You might also like