Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Fatih Sultan Mehemmed Han Halil

■nalc■k
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/fatih-sultan-mehemmed-han-halil-inalcik/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Meczup 1st Edition Halil Cibran

https://ebookstep.com/product/meczup-1st-edition-halil-cibran/

Kronologis Para Sultan Aceh Sudirman

https://ebookstep.com/product/kronologis-para-sultan-aceh-
sudirman/

■mparatorluktan Cumhuriyete 9th Edition Halil ■nalc■k

https://ebookstep.com/product/imparatorluktan-cumhuriyete-9th-
edition-halil-inalcik/

Sekitar Pancasila Etiket Mempelajarinya Sultan Bagus


Firmansyah

https://ebookstep.com/product/sekitar-pancasila-etiket-
mempelajarinya-sultan-bagus-firmansyah/
Türkçü Fa■izmden Türk ■slam Ülküsüne 1st Edition Fatih
Ya■l■

https://ebookstep.com/product/turkcu-fasizmden-turk-islam-
ulkusune-1st-edition-fatih-yasli/

Bimbingan Ulama Menyikapi Penguasa di Era Modern Abul


Fatih Ristiyan

https://ebookstep.com/product/bimbingan-ulama-menyikapi-penguasa-
di-era-modern-abul-fatih-ristiyan/

Kubilay Han Morris Rossabi

https://ebookstep.com/product/kubilay-han-morris-rossabi/

Milli Mücadele Tarihi 1908 1923 1st Edition Halil I


Nalc■k

https://ebookstep.com/product/milli-mucadele-
tarihi-1908-1923-1st-edition-halil-i-nalcik/

Çin Yeni Büyük Göç ve De■i■en Dünya Dengeleri 4th


Edition Fatih Oktay

https://ebookstep.com/product/cin-yeni-buyuk-goc-ve-degisen-
dunya-dengeleri-4th-edition-fatih-oktay/
TARll-1

HALiL İNALCIK
iKI KARANIN SULTANI iKi DENİZİN HAKANI KAYSER-l RÜM
FATİH SULTAN MEHEMMED HAN

© TÜRKİYI! iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, 2.017


Sertifika No: 40077

EDİTÖR
TAYFUN ULAŞ

GÖRSEL YÖNETMEN
BiROL BAYRAM

DÜZl!LTMENLER
DERYA ÖNDER
ESEN GÜRAY

DiZiNİ HAZIRLAYAN
NECATI BALBAY

GRAFiK TASARIM UYGULAMA


TÜRK.İYE iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI

l. BASIM: KASIM 2.0I9, İSTANBUL

ISBN 978-625-7999-12-0

BASKJ-CILT
DERYA MÜCELLtr SANAYi VE ncARET LIMtrED ŞIRKEn
MALTEPE MAH. LITROS YOLU FATİH SANAYİ SiTESİ NO: ıı./80-81 TOPKAPI
ZEYTiNBURNU İSTANBUL
Tel: (0212) 501 02 72 - (0212) 501 35 9 1
Sertifika No: 40514

Bu kitabın tüın yayın hakları saklıdır.


Tanıtım amacıyla, kaynak göstermek şanıyla yapılacak kısa alıntılar dışında gerek
metin, gerek görsel malzeme yayınevinden izin alınmadan hiçbir yolla çoğalnlamaz,
yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

TÜRK.İYE iŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI


İSTİKLAL CADDESİ, MEŞl!LIK SOKAK NO: ı./4 BEYOCLU 34433 İSTANBUL
Tel. (0212) 252 39 9 1
Faks (0212) 252 39 95
www.iskulıur.com.ır
Halil İnalcık

İki Karanın Sultanı, İki Denizin Hakanı


Kayser-i Rum

Fatih Sultan
Mehemmed Han

T0RKIYE$BANKASI
KOltOr Yeyınlıırı
iki Karanın Sultanı
İki Denizin Hakanı
Kayser-i Rum
Fatih Sultan Mehemmed Han,
Prof. Dr. Halil İnalcık'ın vefatından önce yayınevimize verdiği
eserlerinden biridir.

Kitabın başlığı da içeriği gibi aynen muhafaza edilmiştir.


Kitabın ismi, Halil İnalcık'ın tercih ettiği şekliyle
Fatih Sultan Mehemmed Han
olarak yazılmıştır.
İÇİNDEKİLER

Ônsöz . . .... .................................................................................. .. ............. XIII

l. BÖLÜM
I. KISIM

A
Osmanh ve Bizans (1302-1453)
Özet..... . .. ...... _ . ... ........ . . ... . ....... ................5
1. Kuşatma (1394-1402) _ . . .. . ... . -- - - ......7
il. Kuşatma (1411 Yazı) . . ...... .... 8
III. Kuşatma (1422 Yazı) .. .. _ . .9
Bizans ve Mogollar...... ... ... 11
Osman Gazi (1299-1324) ve Bizans .
. . . . .. . . ... .... . . .
. .. .. . . . .. .. ...... .............. ...................... ... ...... ... ..... 15
Osman ve Tekfurlar..... ... .... ..... .... ......................................................15
Batı Uc Türklerinin Genel Saldırısı (1301-1306) . ................................... ................16
Bursa ve İznik Kuşatma Altında,
T ürkler İstanbul Boğazı'nda..... . ..... ... ... ............ ........ ........... ..... ....17

Bursa ve İznik Kuşatması, Bapheus Savaşı


(27 Temmuz 1302) ... . . . . . _ .. .
............. ..... ......... .. 21
Aydos Kalesi: Kocaeli Fethi'nde Kilit Nokta . .
.. ................ ..................................... . 27
............. .....

Osmanlı Uc Gazileri Kocaeli'ne Ne Zaman ve Nasıl Geldiler? ........... 27


Sultan Orhan (1324-1362) ve Bizans..... . ............ ... . . .. ... . ........ ....................33
Bursa Fethi (1326) _ ... ..................................33
Palekanon Savaşı (1329) ve İznik Fethi (1331) . ..... . . .. .. ... 33
İzmit Fethi (1327) .. . .. .. ....... _ . .... 37
Karesi Beyliği'nin İlhakı . ..
. ... . ... ....... . ...38
Orhan ile Kantakuzenos İşbirliği . . . . ..
..... . ......... .............. .. ... .. . . .
.. ... . . . . .. . . .. .. ... . . . . . 40
. . . . .. . ...... ...

Rumeli'ne Geçiş ve Yerleşme (1324-1362) . . .. .. 42


Sultan 1. Murad (1362-1389) ve Bizans..... 45
Çirmen (Sırp Sındığı) Savaşı (26 Eylül 1371) 45
Bizans ve Sırplar Osmanlı Egemenliğini Tanır (1372) .. .. .. .. .. . 47
Yıldırım Bayezid Dönemi (1389-1402) ve Bizans.. . ... .... .. . . ... ................53
Haçlılar: Niğbolu Savaşı (25 Eylül 1396) ve
İstanbul Kuşatması (1394-1402) 53
·······-·.

Niğbolu Bozgunundan Sonra (1397-1402) ............ 64


Timur İstilası (1402), Fetret: Osmanlı Şehzadeleri ve Bizans .. . . . . . . . ......75
il. Murad (1421-1444, 1446-1451) ve Bizans.... . . . 81
Taht Mücadelesi (1421-1423) · ·· ·· ···· .. 81
il. Murad'ın İstanbul Kuşatması (1422) . ... . ......... 87
Emi r Seyyid/Emir Sultan Kimdir?..... . . ..........96
Küçük Mustafa İsyanı .... . ... ........99
il. Murad ve Vassalları . ....... ... . .... . .. ..... .... ... . . . ..104
Hacı İvaz OlayL .. 106
Bizans ile Anlaşma, Selanik İçin Venedik ile
Savaş (1423-1430) _ 107

B
Fatih ve Fetih
il. Mehmed Dönemi ve Bizans __ . . . .. ....115
ll. Mehmed'in İlk Sultanlığı: 1444-1446 ...... . . ..... ... .115
1444 Yama Muharebesi'nden Sonra Sultan Mehmed. . . . ...........123
il. Murad Tahta Döner (1446) . .. ...139
il. Mehmed Tekrar Tahta Çıkar (1451 Şubat) . .. ... ... ....152
Karaman Seferi ve Bizans İmparatorunun İstekleri ....... .. . .. . . ..... ....... ....... . .... 154
İstanbul Kuşatması Hazırlıkları_ 158
Rumeli Hisarı İnşası ..... 159
İmparatorun Hazırlığı ..... . . ...... ............ ..161
İstanbul Kuşatması. ........ ... ......165
Kuşatmadan Önce . . ............165
Agostino Pertusi: Kronoloji, 1439-1453 .... .....167
Kuşatma Kararı İçin Edime'de Büyük Meşveret Meclisi
(1452 . .. ..........169
Kaynaklarda Kuşatma Kronolojisi . . .. .....181
İstanbul Kuşatmasında Kritik Üç Gün: 20-21-22 Nisan 145 3 ... ............ 189
Ak Şemseddin'in Sultan Mehmed'e Yazdığı Mektup . . . .. ........ ... . ... ..... .....190 . .. . . .

Günümüz T ürkçesiyle Mektubun Metni.................. ... . . . .. . . ..... 193


Tarihi Mektubun Yorumu .. 194
Göz Tanığı Tursun Beg'in Gözlemi . . . .. ... . . . .. .. .. · ·- . . .............. 195
Osmanlı Donanması Haliç'te (22 Nisan) . . .... .. . · · - · · .. .. .. ..... ..196
Meşveret Üzerinde İdris-i Bitlisi. . ·-··--· .. . .. 197
Son Meşveret Meclisi, Genel Taarruz Kararı... ................ ............... 198
Fetih Üzerinde Gözlemler . . .......................... .... .201
Nicolô Barbaro'nun Gözlemi..................... . ........ 201
Ancona Konsolosu Benvenuto Raporu . . . ..... .............. 203
T heodore Spandounes'in Notları... . . . .. . . .... ..... .. . . . . . ....... ...........204
Sakızlı Leonardo'nun Raporu . · ·· · - ········ . 205
.

Fetih Üzerinde Neşri Tarihi . . .. ......... . . .. . ... . .. . .


. .. .207
Fetihten Sonra.......... . .. .
. ... . -· . . . .. . .. ... .. . . ..........21 3
Fethin Akabinde Fatih Sultan Mehmed... ... . .......... . . .......................................... ... . ...2 1 3
Fetih Sonrası: Haziran 1453-6 Ocak 1454.............. . ......... ..215
Fatih Sultan Mehmed, Fetih ve İmparatorluk...... .. ... 217

c
Fütı1hat ve İmparatorluğun Kuruluşu ( 1453-1481)
Fütuhat: 1453-148L ____ _ . . ...... ... ..... . .... .. ........ .. .... . ... ....... ....227
Cihan Egemenliği Fikri ...... .... . .. . .. ... __ . . . .. . . .. ... 227
.. .. . ...

İmparatorluğun Kuruluşunda Temel Prensipler . ·-·-·-· ··· · . . . ... 229


.

Fiitih'in Fetih Siyaseti ve Yöntemleri. .. . ____ . . .. .. . 233


Fethedilen Şehir v e Kalelerde Alınan ilk Önlemler ·-· · - .. 2 37
Sürgün Yöntemi... .. . . .. ............. .. . .. .. . .... .. . .
. . . . .
. ... .. .......... ..... .............. ........ . ... .......................... .. ......... . 242
Gaza ve Haçlılar: Osmanlı Devleti ile Batı Arasında
Balkan Sorunu.......... . . ............... . . . ......... ... .....................24 3
Orta Anadolu Meselesi v e Uzun Hasan ile Mücadele .. . ..... ...............251
Batı'da Venedik ve Macaristan ile Savaşın Alevlenmesi . .. .... . . ........ .259 .. . .. . . . .

Karadeniz Egemenliği . . . .. . . . ........... ...........................


. .......264
Fatih'in İç Siyaı;eti ve Sonuçları....... ......... . . .. ... ..........-......268
Para Üzerinde Alınan Önlemler........... . . . .... . .. .. ... .. .........271
İnhisar ve tltizam Yöntemleri ... ......... ...... ................. . . . . .. .....272
Yeni Vergilerin Konulması . ...... . ... .. _ . . ..272
Bazı Emlak ve Evkafın Kaldırılması (Neshi) .. . . .
. . .. . . . .. .. . .. . . . _.272
Ekonomik Gelişmeler . _ - --------- . . ....... .... ....... ... ··· ··· ····- _ ....... ..274
Boğazlar'da Egemenlik Kurma Mücadelesi . . . . . . ... . .. .. . .. _ ............ .275
Fatih'in Donanması, Ege'de Harekat (1455-1463) ............................278
Timar İcmal Defterleri'ne Göre Padişah Ne Zaman, Nerede? ...... ......... . .285
Padişah Ne Zaman, Nerede? (836/1432-881/1476) . ...... . . ... ........... 288

il. KISIM

A
İdare ve Kurumlar
Bürokrasi. . ... . ....297
Osmanlı Tahrir Sistemi..... .303
Fatih Dönemine Ait Tahrir Defterleri.. .. . . .. ..... .................308
Birinci Saltanat Dönemine (1444-1446) Ait Defterler . .
. . . .. . ... . ...308
İkinci Saltanat Dönemine (1451-1481) Ait Defterler . . . .. . ......... 309

Kanunnameler
Devlet Teşkilat Kanunnamesi .......·-········· . .. . . .. ........337
Reaya Kanunnamesi...... .. . .. .. . . . .. . . . . . .. .. . . ... . . . ... . .. .......... .. ... .. . .. ............. _ ... ... . 357
Kanunname-i Sultani ber Muceb-i 'Örf-i Osmani (Seçmeler).. . .. . . . 375
il. Mehmed ve ll. Bayezid Devirlerine Ait Yasakname ve
Kanunnameler..... ······ .375
Bursa Şer'iyye Sicilleri'nde
Fatih Sultan Mehmed'in Fermanları............. . . .. ... 40 3
Fermanlardan Seçmeler . . ....... ·- · ··-·-- ·-· .. . ........... . .. . .. .... . ... .. .407
Şarabdar Hamza Bey Mektubu ve T ürkçe Özeti. ............... ... . - ··········421

B
Maliye ve Para
Fatih Dönemi'nde Maliye İdaresi ... . . 433
.. . .

Htih'in Vakıf Topraklarını Nesh ile Devleti


Miri Topraklar Haline Getirme Politikası... . . . . .. . . . . .. ........ . ... .......... .. .......... 4 37
Promontorio de Campis'te Osmanlı Bütçesi (1475) 441
Osmanlı Para Birimleri . . . ..................445
Altın, Akçe, Mangır . .......................445
Mangır/Mankur: Bakır Sikke....... . ...... 447
Osmanlı Altın Sikkesi... . .. .. 448
Osmanlı Ülkesinde Yabancı Paralar ........... .. . .. ·- ·--·-· ··· · - .... ..... ------ .....451
Bizans Paralan . . ....... .. .. . 451
Bizans Hyperpyronu: Osmanlı Kızılı ............. .
. . .. . ... . .. .... __ ........... ... 451
İtalyan Paralan . . . ·-·- - . . ... .. __ _ .. .. ... ...... ....... ..... . .. . ...........452
Floransa'nın Altın Florini. .. . . ..... _____ _ ____ .. ... . ... .. . .. 45 3
Genel Bir Problem: Altın mı Gümüş mü?.....
.......... . ... ................... . . ............ .... ...... .457

c
Fatih Dönemi Üzerinde Kaynaklar
Osmanlı Kaynakları. ... .. .. . ..... . . . . . . -· . .. · ·· ····················· ········ · · · · 47 3
Tursun Beg.. .. . . .. 47 3
Kaşifi, cazaname-i Rum. . .... .. ... __ _ ............ 474
Düsturname-i Enveri................. . .... ...475
Aşıkpaşazade .. . . ...... . . ..... __ .. . .. .. . . ..
. . ... .. . ... ... .. ........ 476
Mehmed Konevi . . . .. .. ...... .. ..................477
Anonim Tevılrih-i Al-i Osman ve Menakıbname Geleneği. . . . ..........479
Anonim Tevılrih-i Al-i Osman.... .... ................... .. .. .. . . . .. ..481
Friedrich Giese Anonimleri. . . . .......... . .. . . .. .. ........ .. .... . .. . . ... .. . . . . . ... .... 484
Sıdki Çelebi _____ ...... 485
Oruc Tarihi ..
. __ _ ......... ... 488
Tevılrih-i Al-i Osmıln'ın Geniş Edebi Derlemeleri ... .... .. .... 491
Neşri. ... ............492
İdris-i BitlisL........ . .. .. 492
Kemal Paşazade .. . . . . . ... _ ....... .. 494
Çağdaş Yabancı Kaynaklar .. ... . . .......................... . .. . .. . .. .............497
Bizans Kaynakları . ...... .. 497
il. Manuel Üzerinde Nevra Necipoğlu'nun Görüşleri.. .. ... . . . ...498
Yorgios Sfrancis......... ... .. . . .....500
Kritovoulos · -·--· .. .... .. . ... .. . . . .. ... . . . .. ....... . . . .... ... . .......... . ......................... 501
Georgios Amirutzes........ . . ... ..... .. . .. .. .. ...... .... ................ ...... ... . ... ....... 503
Spandounes ....................................... . . . ......... .................................. . . . . . ... . .. ....... ................... .. ..... . . ..................................... . .. .. ...... 505
Laonicos Chalkokondyles (142 3-1490). . .. . ............507
İtalyan Kaynakları . ................. . .. ........... ...... . .. .
. . ....509
Cyriacus d'Ancona.. . . 510
Gian-Maria Angiolello ... . .
. . .511
Ioacopo de Promontorio de Campis.. . . . . ...511
Francesco Filelfo.. .. ..514
Venedikli Ressam Gemile Bellini . . . . ..515
. . .. . .. _..

Konstantin Mihailoviç Bartholomaeus . ... . ................517


Konstantin'in Gözlemleri (1455-1461) .. . . .. ................ .. . ....... ... .. ............... . . ........ .517
Venedik Belge Koleksiyonları.. . ....................... . .. . . . .. ...........52 3

il. BÖLÜM
ARAŞTIRMA VE İNCELEMELER

Osmanlı Tarihçiliğinin Doğuşu... . .. ... .527


Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror's Time.... . ................. 549
Tursun Beg's Work . . . . .. . . . 560 . . . .. ... . . ..

Tursun Beg'in Tarih-i Ebu'l-Feth Adlı Eseri Hakkında.. . . .. ...........................567


Özet . . ... . . ..567 .. . . .

Giriş. ..... . ..... .


. .........570

. Sultan Mehmed Gazi'nin Tahta Çıkması (s. 32-40) ve


Karaman Seferi .
Boğaz-Kesen (Rumeli) Hisarı'nın İnşası (s. 36-41)
Kostantiniyye'nin Fethi (s. 41-58) . .. . . . . ... . . . . . .. . ..
. . ..... . .. . .. . . . .. . . . . . ..

İstanbul'un İmarı (s. 51-63) .. .575


İnoz (Enez) Kalesi'nin ve Taşoz'un Fethi ....578
Belgrad Seferi (s. 63-68) ......579
Sultan'ın Mora Seferi, Mahmud Paşa'nın
Sırbistan'a Gönderilmesi . . . . ..... .... .... ....................580 .

Fatih'in Mora'run Tamamını Fethi ve Tekfurunu Ele Geçirmesi . . . .582 .. .

Semendire Fethi . . .......58 3


İsfendiyar Vilayeti'nin Fethi ve İsmail Bey'in İtaat Göstermesi . . . . ..583 . ..... .

Koyun-Hisar Fethi ve Uzun Hasan'a İhtarda Bulunulması . . . . .. . .584 .. .. . . ..

Eflak Beyi Kazıklı Voyvoda'ya Karşı Sefer .. .585 . . ......


Bosna Fethi (vr. 103b-11 la) . ... . . . . . .. _ . . ..587 ..

Karamanoğlu İbrahim Bey' in Ölümü Haberi.. . . ............ .. ... . ............ .... 589
Hıristiyan Devletlerin İttifakı ve Saldırıya Geçmeleri ... . . . . .. . . 590 .

Otman Baba ve Fatih Sultan Mehmed_ 591 __

Fatih Sultan Mehmed ve U. Bayezid Döneminde Oğuzculuk. .. .. . .. . . . 617


The Problem of the Relationship Between Byzantine and
Ottoman Taxation . .. . . .. .... ..... . . . 621 .

The Status of the Greek Orthodox Patriarch under The Ottomans ... . . .629
Notes on the Fiscal Status of the Greek Orthodox Church ... . . .. . . .646
Appendix L. . ....... 654
CommenL.. .. . _. . . ...656
Appendix iL ...... .658
Greeks in Ottoman Economy and Finances (1453-1500). . .............. 66 3
Sephardic Jews in the Ottoman Empire 677
Franz Babinger'in Fatih Sultan Mehmed Üzerine Araştırmaları_···- . 691
Franz Babinger'in Fatih Sultan Mehmed (1432-1481) ve
Zamanı Adlı Eserinin Tenkidi.... . .. . . .. . . . . .699 _ . .

Review: J.W. Barker's Book on Manuel 11 Palaeologus . ...... .. ... .. .... . . . . . . 729 .

Papa U. Pius'un Farih'e Mektubu (1461): Epistola ad Mahomatem . .. .747


1461 Tarihli Mektup . . .. 750
l. Bölüm.. . . . . . . . . . .. _ .... . . . . . ...... ..751
l. Bölüm Üzerine Yorum 754
Il. Bölüm .. ...... 754
il. Bölüm Üzerine Yorum . . . . . .755
III. Bölüm . . - .... . ................756
··· ················· · · · ···

Ill. Bölüm Üzerine Yorum. . . . ................758


IV-XVIII. Bölümler . .. ........ 759
Cem Sultan (1459-1495) 76 3 _ _

Kaynakça 'ya Dair ...... .... .. ............ ..... .........771


Osmanlılarda Ateşli Silahlar
(Il. Murad ve Fatih Sultan Mehmed Dönemleri) ....77 3

Kaynakça ...... .................. 779


Dizin .....·-· ·· ·· . . .....795
Ön söz

Fatih Sultan Mehmed üzerinde çalışmalarıma 1 453 İstanbul


fethi dolayısıyla başlamış ve çalışmalarım sırasında kaynak top­
lama, arşivlerde çalışma ve yayın yapma suretiyle yıllarca konuyla
ilgilenmiş ve yayınlarda bulunmuştum. Nihayet bugün, bu çalış­
malarımı bir araya getirmek ve çeşitli ilaveler yapmak suretiyle bir
cilt halinde olabildiği kadar bütünleşmiş bir şekilde sunmayı dü­
şündüm. Elinizdeki kitap bu düşüncenin bir ürünüdür.
Kitabın ilk kısmında, İstanbul fethinden önce Osmanlı sultan­
larının Bizans ile olan ilişkilerini, 1. Bayezid'in ve il. Murad'ın ku­
şatmalarını ele aldık. Öyle ki, 1 365 yılında 1. Murad, İstanbul'a
giden yol üzerinde İstanbul'u savunan iki küçük kaleyi fethetmiş;
şehri tehdit altına almıştı. Fakat ertesi sene Savoyalı VI. Amedeo
bu kaleleri geri almıştır. Daha geriye gidersek Osmanlılar, Kocae­
li'ni fethettikten sonra özellikle 1 329 Palekanon zaferi ertesinde
Üsküdar'a sahip olmakla İstanbul'u tehdit eder bir duruma gelmiş
ve 1352 Ceneviz-Venedik savaşında Pera'yı savunmakta Cenevizli­
lerle işbirliği yapmıştır. Büyük ölçüde sistemli şekilde gerçekleşmiş
olan Konstantinopolis kuşatması, Yıldırım Bayezid ( 1 3 94- 1 402 )
ve il. Murad ( 1422) zamanında gerçekleştirilmiştir. Bayezid, şeh­
ri teslim almaya hazırlandığı bir sırada Timur istilası dolayısıyla
XIV FATiH SULTAN MEHEMMED HllN

kuşatmaya son vermek zorunda kalmış; 1422'de il. Murad Ana­


dolu'da ortaya çıkan isyan dolayısıyla kuşatmaya son vererek çe­
kilmiştir. Bizans imparatoru 1 3 72'de Osmanlı sultanının egemen­
liğini kabul ederek vassal devlet durumuna gelmiş; bu durumdan
ise Timur istilası akabinde vazgeçmek zorunda kalmıştır. Özetle,
1453 'te fetihle sonuçlanan son kuşatmadan önce Osmanlı-Bizans
ilişkileri ilk kısımda ele alınmıştır.
Şehrin Osmanlılar tarafından fethi tehlikesini çok yakın
gören imparator ve Patrik, 1 4 3 9'da Batı'ya hareket etmiş ve
Floransa Konsili'nden Batı'nın topyekun yardımını istemiştir.
Sultan il. Mehmed, genç yaşta, i444'te babası tarafından tahta
oturtulduğu zaman seçkin asker olan lalaları, onu İstanbul fet­
hine teşvik etmekteydiler. Başka bir deyişle, İstanbul kuşatması
daha 1 444 yılında gerçekleşmesi zorunlu bir girişim olarak or­
taya çıkmıştır. Gerçekte, Sultan il. Mehmed, 1 4 5 3 'te son kuşat­
maya girişmeden önce imparator, şehri Venedik'e teslim etmeyi
göze almış ve Fatih'in kuşatması sırasında şehrin savunmasında
başlıca rolü üstlenmiştir.
Kuşatma sırasında Osmanlı karargahında kuşatmaya son ve­
rilmesi üzerinde veziriazam Çandarlı Halil Paşa'nın ve yandaşla­
rının baskısı karşısında genç sultanın azmi ve kesin kararı fethin
gerçekleşmesinde çok önemli bir itici güç olmuştur. Kuşatmanın
kronolojisi ve kuşatma üzerine şimdiye kadar birçok eser yayın­
lanmıştır. Bunların bir özeti yerine, mevcut kaynakları inceleyen A.
Pertusi'nin kronoloj isi aktarılmıştır. Osmanlı donanmasının Ha­
liç'e indirilmesi kısa zamanda birtakım fantastik hikayelere konu
olmuştur. Bu nedenle bu olay ayrıca ele alınmıştır. Kuşatma üzerin­
de önemli gördüğümüz iki raporu da (Ancona Konsolosu ve Sakız­
lı Leonardo'nun raporları) ilave etmeyi faydalı gördük. Osmanlı
tarafında fethin ve İstanbul'un oldukça geniş bir tasviri Neşri Tari­
hi'nde bulunmaktadır. Fetihten sonra ortaya çıkan önemli olaylar,
özellikle 1455 yılında Fatih Sultan Mehmed ve Galata tahririnin
sonuçları yine bu bölüme ilave olunmuştur.
ÔNSÔZ XV

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul fethinden sonra sultanlığını,


kitabın başlığına koyduğumuz gibi, Sultıinü 'l-Berreyn ve Hıik ıi­
nü 'l-Bahreyn unvanı ile anmaya başlamıştır. Aynı zamanda resmi
yazışmalarda kendisini Kıiyser-i Rum olarak tanıtmaktadır. Bu un­
vanlar Fatih'in imparatorluğunu nasıl anladığını açıkça belirtmek­
tedir. Fatih, kendisini iki karanın, Anadolu ve Balkanlar'ın sultanı
ve iki denizin, Akdeniz ve Karadeniz'in hakanı ve ayrıca Roma
imparatorlarının taht-iline sahip bir hükümdar sıfatıyla kendisini
Roma imparatoru saymaktadır. Onun fetihten sorıraki faaliyetle­
rini bu çerçevede anlamak gerekir. 1 453-148 1 döneminde Fatih'in
seferlerini işte bu anlayış içinde yorumlamak lazımdır.
Eserimizin ikinci kısmında, Fatih devrinin Osmanlı kaynakları,
özellikle kanunnameleri üzerinde geniş bir bölüm ayrılmıştır. Dev­
let-i 'Aliyye'nin sağlam temelleri onun önceki hilafet dönemlerin­
den gelen gelişmiş bir bürokrasiyi benimsemiş olmasına bağlıdır.
İlgili kısımda, Osmanlı bürokratik sisteminin temeli olan belge­
ler, tahrir defterleri, kadı sicilleri, kanunnameler ve vakfiyeler ele
alınmıştır. Önemleri dolayısıyla Fatih'in devlet teşkilat ve reaya
kanunnamelerinin metinleri aynen verilmiştir. Bunun yanında ida­
reye ait ayrı ayrı kanun metinleri eklenmiştir. Osmanlı bürokra­
sisinin işleyişinde kanunlar ve Divan'a ait belgeler yanında kadı
sicilleri sosyal ve hukuki hayatı yansıtan en önemli kaynaklardır
(Fatih dönemine ait Bursa'da önemli sicil defterleri ortaya çıkmış­
tır. Bu kadı sicillerinde İstanbul'dan gönderilen bazı fermanların
kopyaları bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını ilgili kısımda ya­
yınlamaktayız) . Kanunnamelerin yanı sıra bu kaynaklardan da ör­
nekler sunulmuştur.
Fatih hemen hemen her yıl büyük askeri seferler ve fütuhat do­
layısıyla zengin bir devlet bütçesine sahip olmalıydı. Bu nedenle
çok gerekli saymadığı bazı gider kapılarını kapamaya başladı. Me­
sela her beş yılda bir yeni gümüş akçe çıkararak eski gümüş ak­
çenin gümüş fiyatı üzerinden yeni akçe dağıtma usulünü çıkardı.
Eski akçe yasağı dolayısıyla tüccarın mallarını araştırmak üzere
"eski akçe arayıcısı" adı ile ajanlar görevlendirdi. En önemlisi de
XVI FATiH SULTAN MEHEMMEO HAN

işlemeyen derviş zaviyelerinin vakıflarını kaldırarak onların topra­


ğını devlet malı haline getirdi. Bu önlemi, dervişler ve din adamları
arasında kendisine karşı son derecede sert ve geniş propagandaya
neden olmuştur. Ölümünde Cem Sultan yerine devlet adamları ve
asker, il. Bayezid'i tahta oturtmuşlardı ve Sultan Bayezid, devlet­
çe müsadere edilen zaviyelerin pek çoğunu geri vermiş ve kendisi
bir veli, şeri'atı ihya eden sultan olarak selamlanmıştır. Bu salta­
nat değişikliği, Osmanlı tarihinin geleceği için bir devrim anlamı
kazanmıştır. Fatih devrine damgasını vuran bu olay ilk kez konu
üzerindeki makalelerimde ayrıntılarıyla incelenmiş ve burada özet­
lenmiştir. Bu konu üzerinde maliye sorunları hakkında kitapta ayrı
bir başlık ayrılmıştır.
Fatih Sultan Mehmed dönemi, Batı tarih literatüründe Franz
Babinger tarafından bir sıra çalışmalar ve bir kitap halinde araş­
tırılmış ve yayınlanmıştır. Babinger'in eseri, Fatih'e ait İtalya'daki
kaynakları oldukça geniş bir şekilde bize yansıtan bir çalışmadır.
Ancak Batı Hıristiyan literatürünün Osmanlıları daima bir düş­
man olarak tasvir hatasından kurtulduğu söylenemez. Babinger,
özellikle bu devre ait Osmanlı arşiv kaynaklarını görmemiştir. Bu
nedenle kitabın " Araştırma ve İncelemeler" bahsine Babinger'in
kitabının kısa bir eleştirisini eklemeyi zorunlu bulduk.
Ayrıca "Araştırma ve İncelemeler" bölümünde, Fatih dönemin­
de derviş tarikatları, Oğuzculuk, ateşli silahlar, kölelik, Rumlar ve
Yahudiler ve Cem Sultan hakkında daha önce yayınlanmış bulu­
nan makalelerimi okuyucuya sunmayı yararlı bulduk.
Fatih dönemi üzerinde özellikle İstanbul fethinin 500. yıldö­
nümü olan 1 953'ten beri çeşitli dernekler, kurumlar ve dergiler
muazzam bir yayın faaliyeti göstermiştir. Bu kitabın yazarı, ken­
dilerinden büyük yardım gördüğü bu değerli araştırmaların sahip­
lerini burada birer birer saymaya imkan bulamadı. Fakat onların
bu çalışmaları bize büyük ölçüde yol göstermiştir. Fatih'in Devlet
Kanlınnamesi'ni yayınlayan Prof. Dr. Abdülkadir Ôzcan'ın met­
nini müsaadeleriyle burada yayınlamış bulunuyoruz. Bu eserin
hazırlanmasında, makalelerin bulunup düzenlenmesinde yardım-
ONsôz xvıı

tarını gördüğüm Dr. Harun Yeni, Ahmet Beyatlı, Birsen Çınar, Ali
Işık, Hakan Arslan ve yakın işbirliğinde bulunan değerli öğrencim
Tayfun Ulaş'a burada teşekkürü ödev bilirim.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nın müdürü Ahmet Sal­
can'a eserin basılmasındaki yakın ilgisi dolayısıyla müteşekkirim.

Halil İnalcık
Bilkent, 2016
1. BÖLÜ M
1. KIS I M

OS MAN LI VE BİZAN S (1302-1453)


Özet

Konstantinopolis, Osman Gazi döneminden başlayarak Os­


manlıların uzaktan hayranlıkla seyrettikleri ve bir gün ele geçir­
meyi tasarladıkları büyük efsanevi şehir, Kızıl Elma idi. Osman
Bey'in gazileri, 27 Temmuz 1302 Yalakova zaferinden sonra yağ­
ma için Boğaziçi'ne kadar ilerlemişlerdi . İstanbul'a kaçıp sığınan
ahalinin perişan durumunu G. Pachymeres anlatmaktadır. Sultan
Orhan ( 1 324- 1 362) zamanında onun Bizans İmparatoru Kanta­
kuzenos'un kızıyla evlenmesi ve Orhan'ın Trakya'da imparatorun
müttefiki olarak Bulgarlara ve Sırplara karşı savaşları ( 1 352) dola­
yısıyla İstanbul ile yakın ilişkiler sürdürdüğü bilinmektedir.1 Osman
zamanında Akça Koca'nın Kandıra'da yerleşmesi ( 1 305 ? ) ve ona
bağlı uc gazisi Abdurrahman'ın Kocaeli'nde Bizans'a karşı bölge­
nin en yüksek tepesi olan Aydos'taki kaleye yerleşmesi, Bizans'a
karşı Osmanlı faaliyetlerinin başlangıcı sayılabilir. Abdurrahrnan'ın
akınları Bizans'ta dehşet uyandırmaktaydı. Osmanlıların Konstan­
tinopolis karşısında Osküdar'da yerleşmeleri 1 329 Palekanon zafe­
riyle gerçekleşmiştir.2 İmparatorun şahsen Sultan Orhan'a karşı Pa-

Halil inalcık, Kuruluş Oönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul, 2010, Di­
zin: Orhan.
2 inalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), s. 45-50; inalcık, "Aydos
Kalesi ", Sempozyum Bildirileri, Sultanbeyli Belediyesi, 28 Mayıs 201 1 , s. 1 1 - 1 8 .
6 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

lekanon'daki savaşı, Bizans'ın ilk büyük yenilgisiyle sonuçlanmıştır


(1329) . Bu zafer sonucunda Hereke'den Üsküdar'a kadar Kocaeli,
Osmanlı ülkesine katılmış ve Osmanlılar İstanbul Boğazı'nın doğu
kıyısında yerleşmiştir. Bu zafer, Osmanlılar karşısında Bizans'ın ka­
deri üzerinde bir dönüm noktası sayılabilir, çünkü Bizans karşısında
Boğaz'da yerleşmiş ve Bizans'a karşı saldırı durumuna geçmişlerdi.3
Bizans'ın Venedik ile ittifak halindeyken Cenevizlilere karşı yaptık­
ları Boğaziçi Deniz Savaşı'nda (1352), Sultan Orhan Cenevizliler
yanında yer almış ve Ceneviz Galatası'nın korunmasında fiilen yar­
dımcı olmuştur. Cenevizliler Osmanlı'ya bağlıydı ve imparatorların
tehditleri karşısında adeta Osmanlı himayesindeydi.
1 359'da Bizans, Papalık ile anlaşma halinde Osmanlı tehdidine
karşı bir Haçlı donanmasını, Boğaz'daki Osmanlı üssü olan Lapse­
ki'ye doğru sevk etti. Genel tarihlerimizde yer verilmeyen bu Lapse­
ki çıkarması, Bizans'ın Osmanlı'ya karşı ilk saldırısı olarak önemle
kaydedilmelidir. Bizans-Haçlı kuvvetleri, Osmanlılar tarafından de­
nize dökülmüştür.4 1. Murad'ın ilk yıllarında Trakya'daki fetihler,
Bizans'ta korkuyla izlenmekteydi. Sultan Murad, şehzadelik zama­
nında 1357'den başlayarak Lala Şahin ile beraber Rumeli'nde fetih­
ler yapmış; İstanbul ile Edirne arasındaki kasabaları birer birer ele
geçirmiş ve sonunda 1361 baharında Edime'yi fethennişti.5 Trakya
harekatı Konstantinopolis için geleceği gösteren bir gelişmeydi. Su!-·
tan 1. Murad (1362-1389) tahtta sağlamca yerleştikten sonra 1366
Martı'nda ordusuyla Rumeli'ne geçmiş; Lala Şahin'i Meriç Nehri
ağzında Bizans kalesi olan Ferecik üzerine göndermiş; kendisi de Bi­
zans'a karşı ordusuyla hareket eanişti. Bu ilerleme, İstanbul'a karşı
doğrudan doğruya ilk Osmanlı saldırısıdır. İstanbul'u batıdan koru­
yan ilk savunma hattı, Büyük Çekmece-Silivri ve Sazlı-Dere hattıdır.
Sultan Murad, Silivri'de iki Bizans kalesini ele geçirdi ve Bizans'ı
tehdit etti. Daha sonra sultan, Karadeniz üzerinde Sozopolis'e (Sü­
zebolu) hareket etti. Batıdan Savua Kontu VI. Amadeo, bir Haç-

--------·

3 Bu gelişmeler için bkz. inalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481),


İstanbul, 2010.
4 inalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), s. 82.
5 Halil inalcık, "Edirne'nin Fethi", Edirne"nin Fethi 600. Yılı Armıığan Kitabı, Ankara,
1 965, s. 1 37- 159.
ÔZET 7

lı donanmasıyla İstanbul'un savunmasına geldi. Sultan Murad'ın


fethetmiş olduğu iki kaleyi geri aldı ve Sozopolis'te Murad'ın kuv­
vetlerini püskürttü. Tarihlerimizde karışık biçimde yankısını buldu­
ğumuz bu harekat üzerinde İtalyan kaynakları oldukça geniş bilgi
vermektedir.6 1. Murad'ın bu faaliyetleri Osmanlıların Konstantino­
polis'i tehdit ettikleri ilk harekat olarak önemle zikredilmelidir. Bi­
zans imparatoru, Murad'a karşı Makedonya'daki Sırp prensleriyle
ittifak yapmış; harekete geçen Sırp ordusu Çirmen'de, Sırp Sındığı
Savaşı'nda tam bir yenilgiye uğramıştır (1371) . 1. Murad'ın bundan
sonra Bizans'ın iç işleri üzerindeki baskısı hakkında geniş kayıtlar
bulunmaktadır. Öte yandan Sultan Murad (1362-1389), Rumeli'n­
de fetihleriyle imparatorluğu sağlam bir şekilde kurma işine kendini
vermiştir. Sultanın baskısına karşı Bizans, Balk . an devletleriyle sıkı
ilişkiler yürüttü. 1388'de Bulgaristan, Sırbistan ve Bosna, Murad'a
karşı bir ittifak kurdular. İttifaka karşı 1. Kosova Meydan Savaşı'n­
daki (1 389) zafer, Gazi Hüdavendigar'ın Balkan İmparatorluğu'nu
kesinleştirdi. Bu gelişme Konstantinopolis'in kaderinin artık belir­
lenmiş olduğunu göstermektedir. Yıldırım Bayezid'in 1393-1394
kışında Kara-Ferye'de (Verrai, Bizans tarihçileri bu ismi Serrai-Serez
ile karıştırmışlardır) bütün Bal.kan prenslerini ve Bizans imparator
ailesini huzuruna çağırdığını görüyoruz. Bu toplantıda Bayezid'in,
Anadolu'daki faaliyetleri sırasında (1389-1392) kendi başlarına ha­
reket eden Hıristiyan hükümdarları tehdit ettiğini biliyoruz. Hatta
imparator il. Manuel ve Mora despotu Theodor, hayatları için en­
dişe duymuş ve toplantıyı bırakıp kaçmışlardır. Bayezid ertesi yıl,
1394'te ordusuyla İstanbul üzerine gelip şehri kuşatmıştı.

1. Kuşatma ( 1 394-1402 )

Sekiz yıl süren bu kuşatma, daha o zaman İstanbul'un kaderini


mühürleyecek bir kuşatmadır.7 Kuşatma sırasında Hıristiyan Batı
dünyasından yardıma gelen büyük Haçlı ordusunu Yıldırım Baye-

6 Ayrıntılar için bkz. Halil inalcık. "Pnlıınya (Appolonia) Tann-Yıkdığı, Osmanlı Ru­
meli Fetihler Kronolojisinde Düzeltmeler ( 1 354- 1 371 ) " , M. Kütükoğlu Armağanı,
lstanbul, 2006, s. 27-57.
7 İnalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), s. 1 1 3-1 1 7.
8 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

zid, Niğbolu'da yenilgiye uğrattı (1396 ) ve Bizans'ın son umutları


da tükendi. Bizans İmparatoru il. Manuel, kurtuluş için Avrupa'ya
gitmiş; İstanbul'da imparator vekili ve Patrik, şehri sultana teslim
etmek için hazırlıklara başlamışlardı.8 Bu kez Bizans'ı kurtaran
Timur (1360-1402) olmuştur. Bizans diplomasisi Timur ile ilişki
halindeydi. Batı Hıristiyan dünyasından ümidini kesen Bizans, Ti­
mur'un Anadolu ve Suriye'deki başarılı fetihlerinden cesaret aldı.
Timur tarihleri, Zafernameler, Emir Timur'un Bizans İmparator­
luğu'na elçi gönderdiğini kaydetmektedir. Yıldırım Bayezid'e kar­
şı Ankara zaferinden (1402) sonra Timur, Bizans imparatorunun
tabilik için gönderdiği elçiyi kabul etti ve Rumeli'ne geçmek için
gemiler hazırlanmasını emretti. İşte İstanbul fethi için Osmanlıla­
rın ilk ciddi kuşatması bu şekilde sonuçsuz kaldı.
Fetret devrinde (1402-1413 ), Çelebi Sultanlar arasındaki müca­
dele sırasında İmparator Manuel, usta diplomasisi sayesinde etkin
bir rol üstlenmiştir. Manuel, Timur'dan Rumeli'ne kaçan Emir Sü­
leyman'dan büyük tavizler koparmış; bu arada Gelibolu ve Sela­
nik'i almış, Rumeli ve Anadolu'da Bayezid oğullarının mücadele­
sinde Boğazlar'daki geçişi kontrol ederek kesin bir rol üstlenmiştir.

il. Kuşatma ( 14 1 1 Yazı)

Fetret döneminde Edirne'de yerleşmiş olan Süleyman, imparator


ile yakın ilişkileri devam ettirmiş; fakat Süleyman'ı ortadan kaldıra­
rak Rumeli'ne hakim olan Musa Çelebi (1411 Şubat), Manuel'i ce­
zalandırmak için ordusuyla İstanbul surları önüne gelmiştir (1411
Yaz). Musa Çelebi, evvelce Süleyman Çelebi'nin Bizans'a verdiği
toprakları, özellikle Selanik'i geri almak azmindeydi. İstanbul ku­
şatması onun Bizans'a karşı saldırgan politikasının bir gösterge­
sidir. Yedi bin kişilik yeniçeri ordusunu ve Rumeli'ni ele geçirmiş
olan Musa Çelebi, rakibi Çelebi Mehmed'e karşı üstün durumday­
dı. Bizans diplomasisi, tehdide karşı Mehmed'i desteklemeye karar
verdi. Çelebi Mehmed'in Rumeli'ne ordusuyla geçmesine yardımda

8 j.W. Barker, Manue/ 11 Palaeologus ( 1 391-1425), New Brunswick, 1 969.


ÔZET 9

bulundu. Musa'nın rakiplerine İstanbul'da sığınak sağladı. Çelebi


Mehmed, Bizans imparatoru ile birlikte hareket etmekteydi. Meh­
med'in, Musa'yı bertaraf etmesinde önemli rol oynayan Bizans'a
karşı Çelebi Mehrned, sultan olduktan sonra da dostluğunu sürdür­
dü. Hatta Bizans diplomasisi bu barışçıl politikayı sürdürmek için
Sultan Mehmed'den çocuklarını rehin olarak İstanbul'a gönderil­
mesi vaadini aldı. il. Murad, tahta geçtiği zaman (1421) Bizans bu
yönde isteklerde bulundu. Fakat Murad karşı koydu.

m. Kuşatma ( 1422 Yazı)

Bizans, Sultan Murad'a karşı isyancıları kışkırtmada bulundu.9


il. Murad, Bizans'ın desteklediği rakiplerini bertaraf ettikten sonra
1 422 yılında ordusuyla İstanbul üzerine yürüdü. Ordusunda top­
lar vardı. Bütün yaz devam eden kuşatma sonuç vermedi. Bizans,
il. Murad'ın rakiplerini desteklediği gibi Selanik'i de Venediklilere
teslim etmişti (1423) . il. Murad Selanik'i geri almak için 1430'a
kadar Venedik ile savaş halinde kaldı.
İmparatorun, Osmanlı Devleti'nin geleceği üzerinde Papalık
yolu ile Batı'dan Haçlı seferlerini çağırması, özellikle 1439 Flo­
ransa Konsili'ne büyük bir kafile ile katılmış olması Osmanlıları
büyük kaygıya düşürdü. Ortodoks ve Katolik kiliseleri arasında
birlik sağlayıp Floransa Konsili'nden geri dönen imparatoru, sul­
tan tehdit etti. 1439 Floransa toplantısını Osmanlılar, yeni bir Bi­
zans-Haçlı tehdidi olarak görmüşler ve Bizans'a son vermek için
kesin karara varmışlardır.'0 1439 bir dönüm noktasıdır. Bizans'ı
ortadan kaldırmak, devletin iki parçası, Rumeli ve Anadolu'yu
birleştirmek, "aradaki bu nifak merkezini ortadan kaldırmak"
(Fatih'in Edirne nutku) Osmanlılar için ve bu arada genç sultan
Mehmed için (Edirne'de ilk sultanlığı 1444-1446 ) bir ölüm kalım
kararı olarak saptanmıştır. Çandarlı Halil Paşa'nın rakipleri Sul­
tan Mehmed'in lalaları, seçkin askerler, Zaganos ve Şehabeddin
paşalar, sultanı o zaman fetih için biteviye teşvik etmekteydiler.
il. Mehmed ilk saltanatı (1444-1446 ) sırasında bu etki altındaydı.

9 inalcık, Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), s. 133-136.


10 Halil inalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkik ve Vesikalar, Ankara, 1 954.
Bizans ve Mogollar

Mogolların, Selçuklu devleti hatta Anadolu u c bölgeleri üzerin­


deki baskısı, dönemin olayları üzerinde önemli bir faktör olmakla
beraber şimdiye kadar sistemli bir araştırma konusu olmamıştır.1
Özellikle Emir Çoban'ın oğlu Anadolu tlhanlı Valisi Demirtaş No­
yan'ın İlhanlı Devleti'ne karşı ayaklanıp İslami bir politika gütmesi
ve uc bölgesi Türkmenleriyle yakın ilişkiler kurması bilinmektedir.
Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad'ın İznik Laskaris haneda­
nıyla mücadelesi, Osmanlı tarihinin Eskişehir uc'unda yerleşme­
siyle ilişkilidir. Bu konuda John S. Langdon ve Claude Cahen'in
araştırmaları durumu aydınlatmaktadır.2
Genelde Kafkaslar'a ve Anadolu hudutlarına karşı Mogol akın­
larının, daha 1222-1226 yılları arasında Anadolu için ciddi bir teh­
dit oluşturduğuna tanık olmaktayız .3 Bu ilk Mogol saldırısı (1221)

Faruk Sümer, Anadolu'da Mogollar, Ankara, 1 970.


2 juhn S. Langdon, "Byzantium's lniıial Encounter with the Chiggisids: An lntrodu­
cıion to the Byzantino-Mongolica", VIATOR, Medieval and Renaissance Studies,
29 ( 1 998), s. 93-1 40; Selçuklu Sultanı 1. Alieddin Keykubad ile İznik imparatoru
Vatatzes arasındaki uzun mücadele dönemi ( 1222- 1 230) Türk tarihçileri tarafından
yeterince dikkate alınmaıııı�tır. Claude Cahen'in de bu mücadele üzerinde Arap kro­
niği lbn Nazif'in kaydı önemlidir: C. Cahen, " Une chronique Syrienne du Vle/Xlle
siecle: le "BustAn al-jimi' ", Bul/etin d'etudes orientales, 7/8 ( 1 937), s. 1 1 3-158 .
.� Langdon, "Byzantium's Initial Encountcr with the Chiggisids" , s. 95-97.
12 FATiH SULTAN MEHEMMEO HAN

Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan'dan Anadolu'ya Türkmen


göçlerine yol açmıştır.4 Bu yeni Türkmen göçünün Anadolu tari­
hinde oldukça derin etkileri çeşitli araştırmalara konu olmuştur.
Celaleddin Harzemşah'ın devleti bu ilk Mogol saldırısından en çok
zarar görmüş devlettir.
Osman'ın babası Ertuğrul'a bağlı aşiretin, Sultan-Öyüğü (Sul­
tanönü)-Eskişehir bölgesinde sınır ( uc) hattının en ileri kesiminde
olan Söğüt'e nasıl ve ne zaman geldiği hakkındaki rivayet belirsiz­
dir ve yanlış hatıralar içerir. On beşinci yüzyıl Osmanlı kaynakla­
rından Neşrfdeki bir kayıtta Ertuğrul'un, aşiretiyle Sürmeli-Çu­
kur'a (Aras Vadisi) kadar Anadolu ve Azerbaycan'da dolaştıktan
sonra gelip Engüri'ye (Ankara) yakın Karacadağ'a indiği anlatı­
lır (Bugün Ankara'nın güneyindeki Karacadağ eteğinde tipik bir
Türkmen köyü olan Yaraşlı vardır, buranın eski adı Gülşehri'dir.
Bu dağ üzerinde Karacadağ Yaylası'nda Antik Çağ'a ait önemli
şehir, arkeolojik araştırmalara konu olmuştur) . Ertuğrul'un Sel­
çuklu Sultanı Alaeddin'e bir savaşında yardımcı olduğu rivayeti
aslında tarihi bir gerçeğin belirsiz bir hatırasını yansıtır. Nitekim
İznik Laskaris hükümdarlarından III. Ioannes Vatatzes döneminde
( 1222-1254) uc Türkleri ile bilhassa 1225-1231 yılları arasında
savaş alevlenmiş, 1. Alaeddin Keykubad (1227-1231) Bithynia uc.
bölgesine gelerek mücadeleye katılmıştır. Bizans kaynakları ve Su­
riyeli İbn Nazif kroniği Alaeddin'in seferleri hakkında kesin delil­
ler sağlamaktadır. İbn Nazif, Sultan Alaeddin'in Vatatzes'e karşı
savaşta bazı kaleleri fethettiğini zikreder. Osmanlı rivayetinde Sul­
tan Alaeddin'in Karacahisar'ı fethi hakkındaki bilgi, bu çerçeve­
de tarihi bir gerçeklik kazanır. İbn Nazif'e göre Bizans-Selçuklu
mücadelesi Ataeddin'in "büyük kaleleri" fethi dolayısıyla 1227'de
başlamış fakat Vatatzes Selçuk ordusunu bozguna uğratmış, sa­
vaş kesin bir sonuca ulaşmadan 1229'da devam etmiş, Celaleddin
Harzemşah'ın Selçuklu'nun doğu topraklarını tehdit etmesi ve er­
tesi yıl bir Mogol ordusunun Sivas'a kadar akını üzerine Alaed­
din Keykubad barış yapmıştır (1231) . Alaeddin'in 1225'e doğru

4 Bu Mogol akınına dair kaynaklar için bkz. Langdon, "Byzanıium's lniıial Encounıer
wiıh ıhe Chiggisids •, s. 96.
BiZANS VE MOGOLLAR 1 3

Ankara uc bölgesine geldiği hakkında kanıtlar mevcuttur. Ona


ait Ankara Akköprü Kitabesi 1222 tarihini taşır ve Ankara Ka­
lesi'nde Alaeddin'e nispet edilen bir cami vardır. Alaeddin ayrıca
Konya'dan Ankara'ya gelişinde Şereflikoçhisar'da ve Beypazarı'n­
da camiler yaptırmıştır (1225 ) . Ertuğrul'un Sultan Alaeddin ile bu
bölgeye geldiği rivayeti Yazıcızade'nin eserinde yer alır.
Ertuğrul'un Alaeddin Keykubad'a bir savaşta yardımcı oldu­
ğu, sultan tarafından kendisine ilkin Karacadağ'da, ardından Sö­
ğüt'te yurt verildiği rivayeti, Laskarislere karşı savaşların Türkmen
toplumu arasında yaşayan bir hatırası olmalıdır. Karacahisar ilk
defa o zaman alınmış, sonra terk edilmiştir. Ankara-Eskişehir uc
bölgesinden hareket eden Ertuğrul'a en ileri hatta Söğüt'te yurt­
luk, Domaniç'te (Domalic) yaylak verildiği anlaşılmaktadır. Ertuğ­
rul'un halkı Söğüt'te yerleşmiş olmakla beraber sürüleri Doma­
niç'e yaylaya götürülüyordu. On üçüncü yüzyıl ortalarında Sul­
tan-Öyüğü bölgesinde Türkmenlerin köylerde yerleşip yarı göçebe
hayata geçtikleri açıktır (Cacaoğlu Vakfiyesi) . Diğer Batı Anadolu
beyliklerinin kuruluşunda olduğu gibi bu bölgede de halk arasın­
da alp-gaziler, gaza akınlarını örgütlemekteydi . Kendisi de bir alp
olan Osman'ın gaza faaliyetine başladığı tarihten (1 284 Kulaca
fethi) önce Eskişehir uc'unda durum şöyleydi: Bizans ile sınır, Bile­
cik'te başlıyordu . Sultan-Öyüğü ile Bilecik arasındaki uc bölgesin­
de yerli tekfurlar, Selçuklu sultanını tanıyor ve bölgede yaylak ve
kışlakları olan Türkmenler ile barış içinde yaşıyordu. Ertuğrul'un
merkezi, Sultan-Öyüğü uc'unda en ileri hattaki Söğüt kasabasıydı .
Osman Alp (Gazi) tekfurlara karşı mücadeleye başladığı tarih­
ten ( 1 284) ve Bizans sınırında önemli Bilecik şehrini aldıktan sonra
Bizans'ın İznik bölgesine yakın Melangeia'da bir uc akın merkezi
olan Yenişehir'i kurmuş; buradan doğrudan doğruya İznik'e kar­
şı akınlara başlamıştı . 1299-1301 tarihleri arasında İznik'e karşı
bu akınlar Konstantinopolis'te büyük bir kaygıyla takip ediliyor­
du . Osmanlı tehdidi karşısında İznik'ten İlhanlı Mogol hanından
yardım için temasa geçildiğini biliyoruz. Bu dönemde Bizans, Batı
Anadolu'da 1300'lerde başlayan genel Türkmen baskısı karşısın­
da Mogol yardımının en etkili bir baskı sağlayacağına inanıyor
1 4 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

ve Bizanslı prensesler Mogol hanlarına eş olarak gönderiliyordu.


Mogol Valisi Demirtaş Noyan'ın isyanı (1322) bir İlhanlı ordu­
sunun batı uc'larında Bizans'a karşı saldırılarını önlemeye imkan
bırakmadı. Osman Gazi'nin İznik kuşatması gibi cüretli bir saldı­
rısı karşısında Bizans imparatorunun ordu göndererek kuşatmayı
kaldırma girişimi Bapheus (Koyunhisar) zaferi ile Osmanlı lehine
önemli bir gelişme sağlamıştır.5
Sonuçta, imparatorun llhanlı Devleti'nin yardımını alamaması
ve Osman Gazi'nin Karahisar'dan gelen uc kuvvetlerinin desteğiyle
Bapheus Savaşı'nı kazanması, imparatorlara karşı Osman'ı güçlü
bir hale getirmiştir. Çağdaş kaynak Pachymeres'te Batı Anadolu'da
saldırı altında olan diğer beyler arasında zikretmesi, Osman'ın Bi­
zans'ı tehdit eden önemli bir kuvvet olduğunu işaret eder.

5 Bapheus Savaşı ve gelişmeler üzerinde bkz. Halil inalcık, "Osmanlı Beyliği'nin Kuru­
cusu Osman Beg", Belleten, LXXl/261 (2007), s. 479-525.
Osman Gazi (1299-1324) ve Bizans

Osman ve Tekfurlar

1299'da Osman'ın fetih politikasında kökten bir değişiklik


oldu. Başlangıçta Osman'ın güçlü Bilecik tekfuruyla ilişkileri dost­
luk, hatta bir çeşit bağımlılık biçimindeydi. Eskişehir-Bilecik ara­
sındaki haracgüzar Rumlarla iyi geçinme politikası bölgede tutun­
mak için gerekli sayılıyordu. Germiyan saldırıları Osman'ı bölge
tekfurlarıyla uzlaşmak zorunda bırakıyordu. Karacahisar'dan son­
ra Osman, akınlarını Mudurnu-Göynük tekfurlarına karşı yönelt­
ti. Bilecik tekfuruna başkaldıran Köprühisar tekfurunu, Dündar
ile birlikte itaat altına aldılar. 1299'da Osman ile amcası arasında
beyliğin bundan sonraki politikası üzerinde görüş ayrılığı belirdi;
Dündar, Bilecik tekfuruna ve Rum halkına karşı iyi geçinme poli­
tikasının sürdürülmesi gerektiğini ileri sürdü. Osman bu sözü ken­
disinin savaş ve egemenlik hakkını engelleme olarak anladı ve okla
Dündar'ı vurup öldürdü (Neşri'nin kaydına göre Bilecik fethi Dün­
dar'ın katlinden öncedir) . 1299 yılına doğru Osman, savaş alanını
Karacahisar-Söğüt bölgesinden batıda Bilecik-Yenişehir bölgesine
taşıdı. Osman Gazi'nin, merkezini 1299'da Karacahisar'dan Bile­
cik'e ve uc merkezini İznik'e yakın Yenişehir'e nakletmesi bundan
son raki hedefini açıkça göstermekteydi . Doğrudan Bizans sınırları
ötesinde Bithynia topraklarına doğru akına başlayan Osman, Ye­
ııişehir'den akınlarında zaman zaman İznik'e kadar inerdi.
1 6 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

Batı Uc Türklerinin Genel Saldırısı ( 1 301-1306)

Batı Anadolu'daki uc'ların hemen hepsi 14. yüzyıl başlarında


Bizans'a karşı genel bir saldırı halindeydiler. Dönemin tanığı olan
tarihçi Pachymeres bu durumu şöyle kayda geçmişti:

[ 1 306 sonbaharında] Bogaz'ın Anadolu yakasında yerleşmiş olan


Türkler orayı terk etmeye yanaşmıyorlar, aksine, sık sık saldırılarda bu­
lunuyor ve bagbozumu için çıkan halka saldırıyorlardı. Hieron [Yoros,
Bogaz'da Anadolu-Kavagı'nda tepedeki kale) ahôlisi de belli bir haraç
ödeme karşılıgı Türklerle bir anlaşma yapmak zorunda kalmışlardı. Çün·
kü Türkler, günün birinde gizlice içeri girmeyi başarmışlar, fakat sayıları
az oldugundan tekrar geri çekilmişlerdir. Meldo'yu tehdit eden çok sa·
yıda Türk üzerine yerli kuvvetler saldırdılar, hemen hemen aynı günde
imparatora iyi haberler geldi. 1

İnanılıyordu ki, durum İstanbul' da Patrik tarafından sık sık dü­


zenlenen dini ayinlerin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Bir yan­
dan düşmanın yeni bir saldırı olasılığı korkusu, öte yandan (im­
paratorun) ekin ekme yasağı dolayısıyla cesaretleri kırılmış olan
köylü için dışarı çıkıp ekin ekme imkanı kalmamıştı . İmparator
.
meclisi, düşmanın yararına olmasın diye gelecek yıla ait ekimin
yapılmaması için bu yasak emrini çıkarmıştı . Bu yüzden köylü
gündüz çıkmaya cesaret edemiyor ve böylece ekim faaliyeti yapı­
lamıyordu .2 Bu sırada Sozopolis, Anchialos, Mesembria ve Agat­
hopolis kalelerini ele geçirmiş olan Bulgar kralı, imparatorun bir
kızıyla evlenmeyi ve barış yapmayı istiyordu, bu umutla ülkesin­
den buğday ihracına izin verdi ve İstanbul açlıktan kurtuldu. Niha·
yet 1306'da bir anlaşma ile kral bu kalelere sahip oldu. Bulgarlar
ile Bizanslılar arasında uzun bir mücadele dönemine neden olan

1 G. Pachymeres, Relations Historiques, 1-11, Fransızca çeviri: A. Failler-V. Laurenı, 1 984.


2 G. Pachymeres, Relations Historiques, s. 690, dipnot 38: Patrik Athanaz, bu ekim
yasağına karşı çıktı ( 1 306 Ekim başları). 1 306 sonbaharında Katalanların İstanbul
kapılarında faaliyeti hakkında Pachymeres ayrıntı vermekte. Civar halkı, hana Pera·
lılar Boğaz ötesinde kendilerini güvende görmeyen halk, güç hir kış geçirecek ve açlık
tehlikesi karşısında kalacaktır.
OSMAN GAzl (1 299- 1 324) ve BiZANS 1 7

işgal, 1. Murad döneminde Bulgar-Osmanlı yakınlaşmasını sağla­


yacaktır (1366). İmparator, Doğu şehirlerinin abluka altında açlık
çektikleri haberini aldı ve İstanbul'daki önemli manastırlarındaki
fazla buğdayı alıp deniz yoluyla göndererek elinden geldiğince bir
çare bulmaya çalıştı. İmparator, Ege bölgesindeki Türklerin sal­
dırılarına karşı vaktiyle Gazan Han'a elçi gönderdiği gibi şimdi
de Harbende Han'a (1304-1316 ) elçi gönderip Batı Anadolu'daki
Türkleri durdurmak için bir ordu göndermesini istedi. Az sonra
elçileri gelip 40 bin kişilik bir ordunun Konya'ya doğru hareket
etmiş bulunduğu haberini verdiler.3

Bursa ve. İznik Kuşatma Altında,


Türkler Istanbul Boğazı'nda

Osman'a bağlı Türkler, Boğaz'da faaliyette bulunurken Karesi


ve Batı Anadolu Türkleri Bizans'a karşı saldırılarda idiler. Pachy­
meres'teki kayıtlar şu şekildedir:
İmparator hediyelerle elçilerini gönderme hazırlığı içindey­
ken birden Ephesus'un Türk önderi Sasan tarafından ele geçi­
rildiği haberini aldı4 [Ephesus halkının büyük bir bölümü daha
önce Sasan'ın ele geçirdiği Thyraie (Tire) Kalesi'ne götürülmüş­
tü] . Ephesus'un düşmesi Bizans sarayında bir şok etkisi yarattı.
Batı Anadolu'dan gelen buğday vs. erzak, İstanbul'un beslenmesi
için hayati önemdeydi. İmparator her şeye rağmen sayıları bin­
leri geçen ücretli Almogavarlar ve onların müttefiki Türkler ve
Tourkopouloi sayesinde onların hakkından geleceği umudunu
kaybetmedi ve Cenova'ya bir elçi gönderip ilkbaharda bir filo
kiralamak istedi. Bu arada Tourkopouloi (Bizans hizmetindeki
Türkoğulları), Alanların yanından ayrıldıktan sonra imparator­
dan bekledikleri ücreti almazlarsa imparatorun rakibi Bulgar
kralı yanına geçecekleri tehdidinde bulunuyordu. İmparatorun

Pachymeres"in Fransızca meminde A. Failler-V. Laurenı (dipnot 90) haber alınmış


görünmüyor.
4 Pachymeres, Relations Historiques"ıe 446 tarihli bir Colophon"da 24 Ekim 1 304 diye
tarihler. A. Failler, "Pachymeriana Nova " , Revue des eıudes Byumtines, 49 ( 1 99 1 ), s.
1 8 8- 1 90 ve Revue des etudes Byzantines, 40 ( 1 982), s. 1 89- 1 90.
1 8 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

hizmetinde Tatar Koutzimpaxis böyle düşünüyordu. Fakat öğren­


diler ki, Tourkopouloi çoluk çocuklarıyla Gelibolu'ya Katalanlar
yanına yönelmişler.
O zaman Alanlar, birden harekete geçip, güya imparatorun ho­
şuna gitmek amacıyla onların yolunu kestiler. Alanlar, imparatora
sırt çevirerek Bulgar kralının hizmetine girdiler. 1306 ilkbaharın­
da Cenova'dan 19 gemiden oluşmuş bir donanma yardıma geldi.
İmparator masrafları ödemekte tereddüt içindeydi. Almogavarlar,
1305'te imparatordan yaklaşık 300 bin nomisma (altın) istemişler­
di. Muhtemel bir uzlaşma kan dökülmesini önleyecekti. İmparator
100 bin altın önerdi. Cenevizliler aracılıkta bulundular. İmparator
hizmetinde sadece üç kadırga kaldı. Bunlar Aydos (Çanakkale) Bo­
ğazı'ndan geçmeye çalışan (Karesi) Türkleri gözetleyecek, onların
korsan gemilerine saldıracaktı. Bu son kayıt, Karesili Türklerin
Anadolu'dan Rumeli'ne geçme girişimleri bakımından son derece
önemlidir (1306 Yazı) . İmparator, Bulgarlara ve Sırplara Boğaz'da
kontrol için dolaşacak bir donanmanın masraflarına katılmalarını
önerdi.
Pachymeres, 1306'ya doğru Bursa'nın haraç ödemek suretiyle
barış sağladığını kaydeder. Bursa'nın 1302 Dimbos Savaşı'ndan
sonra Osman Gazi tarafından abluka altına alındığını biliyoruz . .
Öyle görünüyor ki, Kurşunlu sahil bölgesinden Bursa ve İstanbul'a
erzak sağlanması hayati bir önem taşıyordu. Olay, İstanbul'dan
keşiş Hilarion'un bu tarafa yağma akınları yapan Türklere karşı
yerli halkı kullanıp bir direnç hareketi başlatmasıyla ilgili görün­
mektedir. Kurşunlu, o zamanki adıyla Elemoi, Gemlik Körfezi'n­
de İstanbul'da Theotokos Peribleptos manastırının metochia'sına
ait olup oradan manastırın ihtiyaçları sağlanıyordu. Fakat Türk­
ler1 yağma akınlarında her şeyi alıp götürüyorlardı. lstanbul'dan
manastıra erzak getirmesi için gönderilen Hilarion adlı keşiş yerli
halkı toplayıp Türkleri püskürttü ve bölgeyi koruma altına aldı.
Fakat Patrik onu bir keşişe yakışmayan bu hareketi dolayısıyla kı­
nadı. Zamanla Türkler yeniden toplanıp beklenmedik bir saldırı

--- · --- ---- --· -- ----- ·--- -- - --

5 Bu Tü rkler herhalde Karesi Türkleri"dir.


OSMAN GAzl (1 299- 1 324) VE BiZANS 1 9

ile büyük bir kıyım yaptılar. İmparator bunun suçunu manastır


görevlilerinden bildi. Hilarion elinden geldiği kadar bölgeyi ber­
kitti, "Gerçekten tüm bu bölge Türklerce işgal olunmuştu. Bursa
da ağır bir haraç ödeyerek T ürklerle sözde barış sağladılar" . Pa­
chymeres'in bu kaydından anlıyoruz ki, 1302'de Bursa'yı abluka
altına aldıktan sonra Osmanlı akınları körfezde zengin bölgelere
kadar genişlemiştir.
Trakya'daki Katalanlara katılan (Pachymeres'te Persler diye
anılan) Anadolu Türkleri, anlaşmaya göre ganimetlerden eşit pay
alacaklardı; fakat Katalanlar onlara bir, kendilerine iki hisse veri­
yordu. Bunun üzerine bu Türklerden bir bölümü, Anadolu'ya çe­
kilip yurtlarına dönmeye karar verdiler. Bir Rum gemiciyle Anado­
lu'ya geçmek için anlaştılar. Fakat denizin ortasında imparator hiz­
metinde bulunan Cenevizli Andre Morisco onların üzerine saldırdı
(1305 Yazı ? ) . Bunun üzerine Türkler Anadolu'ya dönmekten vaz­
geçtiler ve tekrar İtalyanlarla işbirliği yapıp Trakya topraklarında
akına başladılar. Bu karar Pachymeres'e göre "Katalanları büyük
ölçüde desteklemiş oldu" . Karesili Türkler Trakya'ya akınlar yap­
makla beraber Trakya'da bir kaleyi (Eceabad) ellerinde tutuyor­
lardı. Anadolu'dan Türklerin geçişini önlemeyi, imparatorluk ida­
resi çok önemli görüyordu. Hatta bunun için Abydos (Çanakkale)
yukarısında küçük bir filo devamlı dolaşıyordu.6 İmparator bu
hizmeti dolayısıyla Morisco'yu amiralliğe yükseltti.
Tourkopouloi kaldıkları kaleyi hareket merkezi olarak berki­
terek oradan Rumlara karşı akınlar yapmaktaydı.7 Bizans, Ku­
zey Karadeniz'den gelen yeni bir ücretli asker grubunu, Alanları
hizmete alarak, Katalanlara ve Türklere karşı kullanmaya çalıştı.
Alanlar, Altın Orda Hanlığı'nın batısına hakim Büyük Emir No­
gay'a tabi idiler. Toktay Han, Nogay'ı bertaraf edince Alanlar
çoluk çocuk Balkanlar'a göçtüler ve imparatorun hizmetine gir­
diler. Pachymeres'in işaret ettiği gibi, Alanlar, Karadeniz'in kuzey
bölgesindeki yerli halkın (Kıpçakların) dilini ve savaşçılığını be­
nimsemişlerdi. Alanların bir bölümü Anadolu'da Osman Gazi'nin

6 Pachymeres, Relations Historiques, s. 625, not. 29.


7 Pachymercs, Relations Historiques, s. 626.
20 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

ilerlemelerini durdurmak için Anadolu'ya, Bithynia'ya geçirildi.


Alanlar, iyi savaşçıydılar, 1302 Temmuzu'nda Bapheus Savaşı'nda
Osman Gazi'ye karşı iyi dayanmışlardı.8 Kuzey Karadeniz'den ge­
len savaşçı halkın Bithynia ve Sakarya bölgesinde sınır ve kalelerde
yerleştirilmesi Osman Gazi ile ilgili olayları aydınlatabilir. Kıpçak
dili konuşan, adetleri Kıpçaklara benzeyen Alanlardan bazıları bu
dönemde Bizans idaresinde ve sarayda önemli mevkilere geçmiş bu­
lunuyordu. Bunların en tanınmışı ünlü Koutzimpaxis'tir (Kuçum
Bey?). İmparator, Altın Orda Hanı Toktay'a elçi gönderip Alanları
hizmete almak için onu kullandı. İmparatorun güvenini kazanan
Koutzimpaxis'in kardeşi İzmit'e vali gönderildi. Başka biri Tagc­
hatziaris, Trakya'daki Tourkopouloi kumandanı idi. Osman Gazi,
Yalakova'da Bizans ordusuna karşı savaşmak için Karahisar (Af­
yon) Selçuklu uc merkezinden yardım istemişti. Ordusu bir rivayete
göre 5000 kişiyi buluyordu. Bu uc bölgesinde savaşçı Türkler, akın
için başarılı alp-gazi beylerin yanına katılırlardı. Osman'ın başa­
rısı üzerine uc'larda faaliyette bulunan gaziler, Osman'a katılmış
görünmektedir. Bapheus (Yalakova) zaferinden sonra Bizans'a ya­
kın bölgelerde faaliyet gösteren Alplar, Osman'a katılmış Türkler
olmalıdır. Pachymeres, Katalanlarla işbirliği yapan Karesili Türk­
lerden de söz etmektedir. Onlar Eceabad'da yerleşmişlerdi. Karesili
gaziler Katalanlarla işbirliği yaparak Gelibolu yarımadasında Ga­
nos ve Xamilion Aspros'u (Orta-Hisar) ele geçirdiler.9 İmparatorun
parayla yanına çektiği Katalanlar, Xamilion'u alıp Türkleri kılıçtan
geçirdiler. Xamilion'u (Orta-Hisar) elli yıl sonra sultan Orhan'ın
oğlu Süleyman Paşa yeniden fethedecektir.
Çağdaş tanık Pachymeres'teki kayıtlar şunu gösteriyor: 130 1 -
1306 döneminde İstanbul Boğazı'na kadar Batı Anadolu'da Türk­
ler genel saldırıdadır. Bizans onları durdurmak için ücretli asker
gruplarını kullanmakta, özellikle Trakya'ya geçişi (Karesi Türk­
leri) önlemek için Boğaz'da bir filo bulundurmaktadır. Osman'ın
Bapheus zaferi bu çerçevede tarihi önem kazanmaktadır. Türkle­
rin genel taarruzu karşısında Bizans için kullandığı yabancı asker
-----·--· ----- - -- -·--· -----

8 Bkz. inalcık, " Osmanlı Beyliği'nin Kurucusu Osman Beg", s. 479-525.


9 Pachyıııeres, Relations Historiques, s. 644, not 8.S.
OSMAN GAzl ( 1 299- 1 324) ve BiZANS 21

kumpanyaları (Kalanlar, Almogavarlar, Tourkopouloi, Alanlar)


ayrıca bir kargaşa unsuru olmaktaydılar.

Bursa ve İznik Kuşatması, Bapheus Savaşı


(27 Temmuz 1 302 )

Osman Gazl'den ve fetih girişimlerinden söz eden çağdaş Bi­


zans tarihçisi G. Pachymeres şüphesiz en güvenilir kaynaklar ara­
sındadır. 1301'de Osman'ın İznik kuşatması ve Bapheus Savaşı
dolayısıyla Bizanslı kronikçi, Osman ile ilgili etraflıca bilgi verir.
Osman'ın menşei hakkında on yıl öncesine gider; Osman'ın na­
sıl ve ne zaman ortaya çıktığını anlatır. E.A. Zachariadou, Pachy­
meres'teki Osman ile Çobanoğulları arasındaki ilişkiden söz eden
parçayı, 1290-1293 dönemine ait tahmin eder. C. lmber bu bilgile­
ri 1300'lere koyarak olayları karartmıştır.10 Pachymeres, o yıllarda
Bizans'a karşı aktif gaza hareketlerinde Kastamonu u c emirliğinde
Çobanoğlu Yavlak Arslan'dan ve sonra Ali'den söz eder. 1290'1ar­
da Kastamonu'da Hüsameddin Çoban soyundan Muzafferüddin
Yavlak Arslan "sipahbed-i diyar-ı uc" unvanıyla hüküm sürüyor­
du. Pachymeres, Osman Gazl'nin ortaya çıkışını Kastamonu eml­
ri "Amourioi" na (Emiroğullarına) bağlar. Onun "Melek Masur
ve Amourioi" hakkında verdiği karışık bilgileri çağdaş Selçuklu
kaynağı Kerimüddin Aksaray! aydınlatmaktadır. Bu kaynağa göre
Sultan il. Keykavus'un oğulları Kırım'dan Anadolu'ya döndükten
sonra onlardan Sultan il. Mesud, Argun Han'dan Selçuklu tahtını
elde etmiş, kardeşi Rükneddin Kılıçarslan'ı uc bölgesinde (muhte­
melen Akşehir civarında) yerleştirmişti. Argun Han'ın ölümü ve
Geyhatu'nun han seçilmesinden (22 Temmuz 1291) sonra İran
Mogolları arasında başlayan taht kavgaları sırasında Anadolu ka-

ıo C . Imber, "ilk Dönem Osmanlı Tarihi Kaynakları" , Söğüt'ten lstanbu/'a, Derleyenler:


Oktay Özel-Mehmet Öz, Ankara, 2005, s. 39-70; C. Imber, " Osmanlı Hanedan
Efsanesi " , Söğüt'ten lstanbu/'a, Derleyenler: Oktay Özel-Mehmet Öz, Ankara, 2005,
s . 243-270; C. Imbcr, "ilk D ön em Osmanlı Tarihinde Düstur ve Düzmece", Söğüt'ten

lstanbul'a, (der.) Oktay Özel-Mehmet Öz, Ankara, 2005, s. 271 -300. Bu çalışmalar
hakkında bkz. The Oııoman Empire: Myths, Realities and 'Black Holes': Contribu­
tions in honour of Colin Tmber, (yay. haz.) E. Kermeli ve O. Özel, İstanbul, 2006.
22 FATiH SULTAN MEHEMMEO HAN

rışıklık içinde kaldı. Uc'larda Türkmenler başkaldırdı. Kılıçarslan


da kardeşi Mesud'a karşı ayaklandı. Geyhatu Han'ın ordusuyla
gelmesi üzerine (Kasım 1291) Kılıçarslan Kastamonu uc'una git­
ti ve oradaki Türkmenleri etrafına topladı. Eskiden beri Mesud'a
taraftar olan uc emiri Yavlak Arslan'ı öldürdü. Geyhatu tarafın­
dan ona karşı gönderilen Sultan Mesud önce yenildi (Pachymeres,
Melik Kılıçarslan yerine Masur'u yani sultan Mesud'u koymakla
yanılmıştır) . Mesud ardından yanındaki Mogol kuvvetleri sayesin­
de galip geldi (Aralık 1291) . Kılıçarslan kaçtıysa da Yavlak Ars­
lan'ın oğlu Ali nihayet bir baskında onu katletti. 1291 olayların­
dan sonra Selçuklu-Mogol bağımlılığından çıkmış olan Çobanoğlu
Ali, uzak batıda Bizans topraklarına saldırılara başlamış, Sakar­
ya Nehri'ne kadar fetihler yapmış, hatta akınlarını nehrin öbür
tarafına kadar ilerletmişti. Fakat sonraları Bizanslılarla barışçıl
siyasete girişti. O zaman Osman Gazi en ileri uc'da Sakarya Vadi­
si'nin beri yakasında Söğüt bölgesinde bulunuyordu. Pachymeres,
akını durduran Ali'nin yanındakilerin Osman tarafına geçtiğini ve
onun önderliğinde akınları sürdürdüğünü belirtir ve Osman'ın o
zaman Çobanoğulları'nın emri altında ileri hatta bir uc savaşçısı
olduğunu vurgular. Böylece, bu serhad bölgesinde önderlik Osman
Gazi'ye geçmiştir. Bu sıralarda Osman, Eskişehir-Karacahisar' dan .
Bilecik-Yenişehir'de yerleşerek İznik'i tehdit etmeye başlamıştı. Pa­
chymeres onun önceki Karacahisar dönemini (1288- 1299) bilmi­
yordu. Ancak onun kaydı, Osman'ın (Atmanes) ilk defa çağdaş bir
kaynakta adı geçtiği ve tarihi kimliği ortaya konduğu için önem
arz eder. Pachymeres onu uc bölgesinde Türkmenler arasında en
atılgan, en enerjik akıncı önderi olarak tanıtır; bölgede kendi başı­
na hareket eden başka önderler olduğuna da (Osmanlı rivayetinde
adı geçen Konur Alp, Akça Koca, Turgud Alp gibi) işaret eder. Bi­
zanslı kronikçi Osmanlı rivayetlerinde olmayan bir başka önemli
noktayı belirtir: Osman, başlangıçta Kastamonu uc emirleri Çoba­
noğulları emrinde bir uc savaşçısıdır.
Osman, Biza ns topraklarına karşı akın merkezi olarak Yenişe­
hir'de yerleşip ailesini Bilecik'te bıraktıktan sonra bütün faaliye­
tini İznik'e yöneltti. ilk akınlarından sonra gelip İznik'i kuşattı.
OSMAN GAzi (1 299- 1 324) VE BiZANS 23

Bunun üzerine bir Bizans birliği İznik'i kurtarmak için harekete


geçti. Bunu haber alan Osman Gazi onlarla Pachymeres'e göre
27 Temmuz 1302'de (Osmanlı kaynaklarına göre 1301-1302'de)
Bapheus'ta (Koyunhisar) savaştı. 1 1 Bapheus Savaşı'nın vuku bul­
duğu yer, Osmanlı rivayetinde Yalakova olarak gösterilir. Yalako­
va, Yalakdere'nin Hersek dilinde denize ulaştığı düzlüktür. Burada
meydana gelen savaştan önce Bizans kuvvetleriyle Osman'ın öncü
keşif kuvvetleri İznik'ten gelen yolu kapatan Koyunhisar'da (Bap­
heus) çarpışmışlardı. Yalakdere Vadisi'ni izleyerek İznik'ten gelen
ana yol üzerindeki Koyunhisar, Yalakova'ya çıkmadan önce tepe­
deki hisardır ve bugün yıkıntıları mevcuttur.
Bu önemli savaşın ayrıntıları Pachymeres tarafından aktarılır.
Ona göre Osman, İznik bölgesinden ayrılıp dağlık araziyi geçit­
lerden geçerek halizonların olduğu bölgeye girmiştir. Bundan önce
1 00 kadar bir öncü Türk kuvveti aniden Telemaia'da gece bas­
kını yapmış, ganimetle kaçarken Bizans askerleri onların peşine
düşmüştür. Bir tepeye çıkan Türkler kendilerini oklarıyla savun­
muşlardır. Bu ilk karşılaşmadan cesaret alan Osman'ın yanındaki
askerler Meandre (Büyük Menderes) (gerçekte Karahisar/Afyon)
bölgesinden gelen başka Türk kuvvetleriyle büyük bir sayıya ulaş­
mışlardır. Emir Ali (Yavlak Arslanoğlu) uzaktan akına gelenlerin
Osman'ın yanına gittiğini görerek imparatorla yapmış olduğu an­
laşmaları çiğnemiş ve o da akına başlamıştır. Osman, dağ geçidini
(Yalakdere Vadisi) geçip birden Yalakova'da görünmüştür. Kendi
kuvvetleriyle birlikte daha önce Kastamonu dolaylarından savaş
için kendisine gelip katılan birçok savaşçının başında yer almıştır.
Lfon Mouzalon kumandası altındaki Bizans ordusu, Bizanslılar ve
Alanlardan başka yerli ve yabancı askerden oluşuyordu ve hepsi
yaklaşık 2000 kişiydi. Kısa süre önce Alanlara verilmek üzere is­
tenen yardım dolayısıyla atlarından ve paralarından mahrum edil­
miş olan yerli asker, gevşek ve gayretsiz bir hava içindeydi ve bu
sebeple cesaretle savaşa girmemişti. Bu durum Türklere büyük bir
güvenle saldırma fırsatı verdi; sayıca üstün olduklarından (5000

il Savaşın ayrıntıları için bkz. inalcık, " Osmanlı Beyliği'nin Kurucusu Osman Beg", s.
479-525.
24 FATiH SULTAN MEHEMMED HAN

kişi) yürekliydiler. Böylece savaş hem sayı hem moral bakımından


eşit olmayan şartlarda başladı. Rumların bir kısmı savaş meyda­
nında kalırken önemli bir kısmı yakında bulunan İzmit Kalesi'ne
doğru hep beraber utanç verici şekilde firar yolunu tuttu. Bu sıra­
da Rumlar için hayatlarını feda eden Alanlar çok yararlı oldular.
Alanlar, Rum piyadenin saflarını sıklaştırıp ilerlemelerine ve ken­
dilerini kurtarmalarına imkan verdiler. Türkler için o zaman savaşı
bitirmek ve etrafa dağılıp hiç direnç görmeden kolayca ganimet
toplamaktan başka iş kalmamıştı. Osman'ın akıncıları o zaman
Boğaz-İçi'nin doğu sahillerine kadar gelmişlerdi. Mahsul toplama
zamanıydı. Köylülerin bir kısmı tutsak ediliyor, bir kısmı boğaz­
lanıyor, başına geleceğini önceden anlayarak kurtuluşu bir kale­
ye sığınmakta bulan bazıları ise firar yolunu tutuyordu. Kır halkı
aileleriyle gelip İstanbul'a sığınmaktaydı. Edremit'e kadar bütün
bölgeler Türklerce yağma edildi. Ancak daha ötede Achyraous
(Balıkesir yakınında Akira), Kyzikos (Kapıdağı), Pegai (Karabiga)
ve Lopadion (Ulubat) gibi denize yakın bölgeler tahribattan kur­
nılmuştu. Yağmalar Bursa ve İznik kapılarına kadar uzanıyordu.
Her yer birkaç gün içinde harabeye dönmüştü.
Bu bilgiler Anonim Tevarih-i Al-i O sman da anlatılanlar­
'

la önemli ölçüde örtüşür. Burada İznik kuşatması üzerine İstan- .


bul'dan yardım talebinde bulunulduğu ve tekfurun güvendiği bir
adamının idaresinde ordu hazırladığı, bunların gemilere binip Ya­
lakova'ya çıkarak İznik'i kurtarmak üzere harekete geçtikleri, Os­
man'ın bir casusundan durumu haber aldığı, nereye çıkacaklarını
bildirdiği, pusuya yatan Osmanlı kuvvetlerinin düşman çıkarma
yaparken bunların üzerine saldırdığı ve denize döktüğü bildirilir.
Anonim Tevarih'te İznik kuşatması için ilk önce Köprühisar'ın
alındığı zikredilir. Köprühisar, güneyde Bilecik'ten ve batıda Yeni­
şehir'den İznik'e gelen başlıca yolların kavşak noktasıdır. Bu hisar,
İznik'e giden Kızılhisar-Derbend (bu köyler bugün mevcuttur) Va­
disi'nin başlangıç noktasıdır; Osman İznik'e bu vadiden gidecektir.
Her iki kaynak, imparatorun, ordusunu kuşatma altındaki İznik'i
kurtarmak için gönderdiği noktasında birleşir. İznik önünde kale­
den çıkış hareketleri ve çarpışmalar, Anonim' den öğrenilmektedir.
OSMAN GAzl (1 2911-1 324) VE BİZANS 25

İznik'in bataklıkla çevrili durumda bulunduğu da burada belirtilir.


O zaman Osman, bütün Türkmen beylerinin uyguladığı taktiğe
başvurup şehri abluka altına almış ve açlıkla teslim olmaya zor­
lamıştır. Uzun abluka için Osman "Yenişehir'den yana olan dağ"
yamacında bir havale kulesi yaptırmış ve içine Taz (Diraz) Ali ku­
mandasında ufak bir kuvvet yerleştirmiştir (bugün İznik'ten Yeni­
şehir'e giden yolun solunda Diraz Ali köyü ve Diraz Ali Pınarı var­
dır). Anonim Tevarih'te, İzniklilerin o zaman umutsuz kalıp şehri
teslim ettiklerine dair bilgi doğru değildir; İznik, Orhan tarafından
1 331'de teslim alınacaktır. Neşri, kuşatmanın ardından uzun ablu­
ka sırasında birçoklarının şehri bırakıp kaçtığını belirtir ve fethin
bu tarihte olmadığına işaret eder. Bizans imparatorluk ordusuna
karşı kazanılan bu zafer, Osman'ı bölgede karizmatik bir bey du­
rumuna yükseltmiştir. Pachymeres, bu zaferle Osman'ın şöhretinin
Paflagonya bölgesine kadar yayıldığını ve gazilerin onun bayrağı
altına koşuştuklarını kaydeder. Bapheus galibiyeti, Osman'a ha­
nedan kurucusu bir bey ünü kazandırmış, kendisinden sonra oğlu
Orhan rakipsiz beylik tahtına geçmiştir. Böylece 27 Temmuz 1 302
tarihi Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı Devleti'nin kuru­
luş tarihi olarak kabul edilebilir.
Aydos Kalesi : Kocaeli Fethi 'nde
Kilit Nokta 1

İstanbul'a karşı ilk hareketler Kocaeli'nden, Aydos Kalesi'nden


başlamıştır. Pekalii, Aydos niçin İstanbul'a karşı ilk harekat aşama­
sı kabul edilebilir?
Aydos Kalesi bir Bizans kalesidir, o zamanki adı Aitos'tur (Kar­
tal-Kaya) . Kocaeli'nin en yüksek tepesindedir. Bizans, Kocaeli böl­
gesinin en yüksek tepesinden, Aydos Kalesi'nden bölgeyi gözetler.
Kalenin Osmanlıların eline geçmesi, Gazi Rahman (Abdurrah­
man) adı ile yakından ilgilidir. Rahman ilk kez Kandıra'da yerleşen
(1305) Akça Koca'nın emrinde genç ve atılgan bir uc gazisidir. Ay­
dos fethi 1337'de İzmit'in fethine kadar gelen süreçte ilk adımdır.

Osmanlı Uc Gazileri Kocaeli'ne Ne Zaman ve


Nasıl Geldiler?

Sakarya'nın denize döküldüğü ova, Osmanlılar için Geyve Bo­


ğazı'nı geçmedikçe kapalı bir bölgeydi. Osmanlılar, Geyve'den
başlayarak Adapazarı'na kadar uzanan dağ geçidini 1305'te ele
--·- ·- - -------------

Bkz. Halil inalcık, "Aydos Kalesi " , Sempozyum Bildirileri, Sultanbeyli Belediyesi, 28
Mayıs 201 1 , s. 1 1 - 1 8 .
28 FATiH SULTAN MEHEMMEO HAN

geçirdiler. Osman Gazi, oğlu Orhan Gazi'yi sayılı kumandanlarıy­


la buraya gönderdi . Burada boğazı belli başlı iki kale koruyordu;
bunlardan biri Karaçepüş, diğeri Absu idi (Pachymeres'te Hypsu
diye geçer) . Bu tarihte kuzeye doğru ilerleyişte iki komutan, Ko­
nur Alp ve Akça Koca faaliyctteydiler. Onların Geyve Boğazı'nı
fetihleriyle ilk defa Osmanlı kuvvetleri Adapazarı Ovası'na indi­
ler. Rahman'ın adı ilk kez bu savaşlarda geçer. O zaman komu­
tan olan Akça Koca, boğazın belli başlı kalelerinden olan Absu'yu
Gazi Rahman'a verir. Gazi Rahman o zaman bu uc'da, Adapaza­
rı'na yapılan akınların kumandanıdır; atak, cesur, yiğit bir serhad
komutanıdır. Bundan sonra ikinci aşama, Beş-Köprü'de ovaya iniş
faaliyetidir. Bugün Sapanca (Bizans zamanında Syphon) Gölü'nün
doğusunda, Bizanslılar zamanından kalan Beş-Köprü'nün bulun­
duğu stratejik noktadır. Akça Koca ve onun komutası altında Gazi
Rahman bölgede yerleştiler. Ovadan iki istikamette akınlara baş­
ladılar. Biri Akyazı üzerinden Bolu tarafına, diğeri Sapanca'nın
kuzeyinden İzmit'e doğruydu . Bu akınların birinde, Akça Koca
Kandıra'da yerleşti. Kocaeli Yarımadası'nda ilk gaza akın merke­
zi, Kandıra'dır. Akça Koca orada ölmüştür, mezarı o bölgede bir
tepededir.
Osmanlıların Kandıra'dan sonra Mesothynia'da (Kocaeli) ilk
önemli fetihleri Samandıra Kalesi'dir. Samandıra, Üsküdar'dan
gelen büyük yolun üzerindedir. Osmanlılar ilkin Samandıra'yı,
oradan Bizans kalesi, Aydos'u alırlar. Aydos tepede, ormanda eri­
şilmesi güç bir kaledir. Kalenin Bizans dönemi adı, Aetos (Aye­
tos)-Kartal (Kaya) demektir. Gazi Abdurrahman (Rahman) Koca­
eli'nin en yüksek tepesindeki bu Bizans kalesini ele geçirir. Rahman
Akça Koca'nın emrinde Kocaeli fethinde en ileri safta yer alarak
Aydos'tan akınlara başlar, boğaza kadar yaptığı akınlarıyla Bi­
zans'ı tehdit eder. Bir uc, serhad gazisi olarak Aydos'u akın mer­
kezi haline getirir. Oradan Pendik'e, Üsküdar'a ve Boğaz'a akınlar
yapar. Bizans için bu bölge, İstanbul'un hemen karşısında stratejik
bakımdan önemli bir bölge olduğu için, Bizanslılar buraya kuv­
vetler göndermekte gecikmez . Rahman'ın işi güçtür, Bizanslılarla
çetin savaşlar olmaktadır. Aşıkpaşazade'de Aydos'un fethi için bir
AYDOS KALESi: KOCAELi FETHl'NDE KiLiT NOKTA 29

efsane nakledilir: Sözde, Ayetos tekfurunun kızı rüyasında Abdur­


rahman'ı görüp aşık olur. Gazi Abdurrahman askeriyle Samandı­
ra'dan gelip kaleyi kuşattığı zaman kız kaleden ip uzatır, bir de
sevgilisine mektup yazar. Onu içeri alır beraber kalenin kapısını
açarlar; Aydos böylece ele geçirilir. Bu gibi efsaneler, Rum kadınla­
rıyla Türk gazilerinin aşk hikayeleri ve evlenmeleri Danişmendna­
me' den beri anlatılagelir. Paul Wittek bu konuda bir makale yaz­
mıştır.2 Wittek'in makalesinde Aydos'un tarihi tartışılmaz. Yazar
hikayenin ne ifade ettiğini anlatmaya çalışır. "Bu, uc gazilerinin,
Rum kadınlarıyla evlenmek, aşk maceraları için çok eskiden beri
destanlara geçmiş bir gaza, akıncı hikayesidir" der. Açıkça gazile­
rin yüreklerini ateşleyen iki şey vardır; ganimet ve Rum kızlarıyla
evlenmek. Danişmendname destanında bu çeşit hikayeler anlatılır,
Rahman'ın aşk hikayesi de bunlardan biridir. ilk Osmanlı kay­
nakları, bir çeşit popüler destanımsı kaynaklardır. Aynı hikayeyi
Neşri, 50 sene sonra yazdığı zaman, bunun bir masal olduğunu da
belirtir. Wittek'in makalesi bu nokta üzerinde durur.
Özetle, Gazi Rahman, Osmanlıların Kocaeli'nde en ileri uc'da,
alınması güç, kartal yuvası gibi bir kalede yerleşerek, buradan Bi­
zans'a karşı akınlar yapmaktadır. Bu akınların bir önemi de önemli
bir savaşa neden olmasıdır. Bu savaş 1329 tarihli Palekanon Sa­
vaşı'dır. Palekanon Kalesi (Maltepe denilmesi hatalıdır) Gebze'ye
yakın, Eski-hisar geçidinde sahilde bir kaledir. Bütün bu savaşlarda
Gazi Rahman daima ön planda gösterilir. Palekanon Savaşı, Os­
manlılara Kocaeli'yi kazandıran yaşamsal bir savaştır. İmparator
III. Andronikos, Üsküdar'dan ordusuyla hareket eder; gemileri de
sahilden onu takip ederek bölgeye gelir. Gazi Rahman vaktinde
haber verdiği için Orhan, Gebze tepelerini tutar; imparator or­
dusuyla geldiği zaman, Orhan stratejik bakımdan daha elverişli
bir durumdadır. 1329 Palekanon Savaşı, tarihimizde İstanbul'un
fethi gibi bir dönüm noktasıdır. Bizim kaynaklarda bu savaşla il­
gili kayıt yoktur, fakat savaşta hazır bulunan Megadük Kantaku­
zenos'un tarihinde harekat bütün ayrıntılarıyla anlatılır. Savaşta

2 Paul Wittek, "The Taking of Aydos Casıle: A Ghazi Legend and lts Transformation",
Arabic and lslamic Studies, in honour of A. R. Gibb, Leiden, 1 965, s. 662·672.
Another random document with
no related content on Scribd:
Preacher, ¹counting one what the Preacher
by one, to find out the announces, one after
account: another, so as to find out
a wise experiment; but
28 Which yet my soul which I have longed for
seeketh, but I find not: without discovering: one
one man among a single specimen of
thousand have I found; Humanity in a thousand I
but a woman among all discovered; but a
those have I not found. woman in all these I did
not discover.
¹ Or,
weighing
one thing
after
another to
find out the
reason.

(27, 28.) Observe this, have I found the speech of Koheleth


(it is usually said that ‫ אמרה‬is a feminine agreeing with ‫קהלת‬, but ‫קהלת‬
was a king, and so certainly masculine. It has been proposed to write
‫אמר הקהלת‬, but this is another instance of the attempt to cut the knot
by altering the text, besides in that case Koheleth would be generic.
We must therefore fall back upon the usual meaning of feminines as
the abstract of the masculines. Now, ‫ אמר‬is ‘to say,’ to ‘announce,’
and therefore the abstract will be ‘the announcement;’ this abstract,
however, stands by itself, and is not joined closely to ‫קהלת‬, as in that
case it would have been ‫אמרת‬. Attending then to these principles of
grammar, the meaning will be, ‘observe this, I have found it, and
announce it as Koheleth,’ an additional proof that here we have a
personal experience of Koheleth’s) one to one to find a wise
result, (that is collecting instance after instance, or trying one
method after another so as to find the wise result, in contrast to the
disappointing folly mentioned above) which yet seeks my soul, and
has not found (the ‘not’ is emphatic, and denies that he has
discovered it: experimental science did no more for him than moral);
a man (‫ ;אדם‬we should have anticipated ‫ איש‬from the context, but ‫אדם‬
includes both sexes, so that we have a sarcastic equivoke) a single
one from a thousand have I found, but a woman in all these
have I not found (that is, that he could come to no general
conclusion; only in his experience he had met with one man but not
with one woman, the allusion being evidently to his thousand wives
and concubines. From this individual history we are allowed to make
our own conclusions. In the case of Solomon, it was his numerous
wives which turned away his heart. He had apparently one or two
male friends, such as Zadoc and Nathan, that he could trust. The
word ‘found’ occurs seven times in its different forms――it is all he
could discover).

29 Lo, this only have Only observe, this I have


I found, that God hath discovered, namely, that
made man upright; but the Almighty has with
they have sought out respect to humanity
many inventions. done what is correct, but
they have sought out
machinations without
number.

(29.) Only (which standing first is emphatic: ‘This alone is a real


discovery, or a safe induction from my numerous trials’) observe,
this have I discovered, which is that he has made even the Deity
with respect to the man (i.e. ‘has done in regard to man,’ the LXX.
notice this by σὺν τὸν ἄνθρωπον) right (or ‘correct,’ see 1 Samuel
vi. 12, Proverbs xi. 3), but they (plural following singular――‘every
one of them’) seek devices (plural abstract, and as it is used
evidently in a sinister sense, we may translate ‘machinations’) many
(masculine, notwithstanding the feminine plural, i.e. not many in the
abstract, ‘but many a one’――all kinds of sinister plans to evade
God’s right order, of which Solomon’s harem was a signal instance.
He would have had more real enjoyment had he obeyed the rule at
Genesis ii. 24, which assigns one man to one woman, and the spirit
of that at Leviticus xxi. 1, which enjoins a Hebrew woman. This
harem of strange women was at once Solomon’s most elaborate
folly, bitterest disappointment, and saddest fall: it was an experiment
in search of happiness, running counter to God’s just and right
commands, and proved a most miserable failure; and the only
conclusion which could be drawn from it was, that God’s way is
invariably the best. The connexion with the following will be best
understood if we consider it a reflection on his own failure).
CHAPTER VIII.

W HO is as the wise
man? and who A H, then, who is
really wise, and
knoweth the who knows how to solve
interpretation of a thing? the enigma of this
a man’s wisdom maketh matter? that wisdom of
his face to shine, and humanity which
¹the boldness of his face enlightens his face, for
shall be changed. the haughty face is
detestable.
¹ Hebrew the
strength.

♦VIII. (1.) Who is as the wise? (the LXX., rendering ad sensum,


translate τίς οἶδεν σοφούς, ‘who knows wise men or things?’ which E.
and X. alter to σοφίαν, ‘wisdom.’ ‘Who is as the wise?’ or, as ‫מי‬
stands first, ‘ah, who is really wise?’ There is a double meaning
here――a lamentation over his own failure, and a natural reflection
on the superior wisdom of the Wise One, or, as we should write, the
Omniscient) and who (‘and who too’) knows a solution (‫ פשר‬occurs
Daniel ii. 4, 5, 6, etc., but in that prophet only, and is used to signify
the interpretation of Nebuchadnezzar’s dream, hence LXX. λύσις) of
a reason: (who then is so wise that he knows how to solve the
matter, or give it its true interpretation? The answer follows) that
wisdom of a man enlightens (but as ‫ חכמה‬follows ‫חכם‬, it rises into
importance, ‘that wisdom of a man which enlightens’) his
countenance (there is a manifest allusion here to Proverbs xvi. 15,
and the meaning of ‘enlightens his face’ is, ‘gives him favour or
satisfaction’), but the strength of his face (which has the meaning
of sternness or wilfulness, see Deuteronomy xxvii. 50) is hated (the
Masorets propose the alteration from ‫ ְי ֻׁש ֶנא‬to ‫ ;ְי ֻׁש ֶּנה‬but this was
because they did not understand the context; the LXX. render
ἀναιδὴς ♠ προσώπῳ αὐτοῦ μισηθήσεται, ‘but a man of shameless
countenance will be hated,’ and also the Syriac, but strictly ‫ ישנא‬is
impersonal, ‘one hates.’ The meaning then, read in the light of
Proverbs xvi. 15, evidently is, that obstinacy is that which a king
hates, and of course a fortiori the Divine King).

♦ “VII.” replaced with “VIII.”

♠ “προσώπου” replaced with “προσώπῳ”

2 I counsel thee to As for me, a royal word


keep the king’s observe, and upon
commandment, and that reasoning about the
in regard of the oath of Divine decree, do not
God. hasten.

(2.) I (emphatic, none of the ancient versions take any notice of


this emphatic pronoun, a reason for which will appear presently) the
mouth of a king (not the king, thus the literal meaning is, ‘I, a king’s
word’) keep it (the explanation is to be found in the equivocal use of
the word ‘king,’ which has an undertone of reference to the Great
King: compare also chapter ii. 12, and observe how excellently a
word of counsel suits the passage. The meaning therefore is, I will
give you a royal word to keep, or guard), and upon reasoning (‫על‬
‫דברת‬, see chapter iii. 18, and with the same meaning ‘upon the
reasonings about,’ the Masorets put a strong distinctive accent on
‫ְו ַ֕ע ל‬, thus separating it from the following words, but this was because
they did not see the exact meaning) the oath of God (see
Deuteronomy vii. 8, Jeremiah xi. 5; the oath of God then is that
which God has determined on, and we are especially to regard this,
and take care that we use no hasty words or expressions about it).

3 Be not hasty to go From His presence


out of his sight: stand canst thou go? Do not
not in an evil thing; for rest on any evil word, for
he doeth whatsoever all that His providence
pleaseth him. ordains He does;

(3.) Do not hasten (this the LXX. and Syriac join on to the
preceding verse, against the accentuation of the Masorets, and this
makes better sense) from his face thou shalt go (but as ‘face’ is
the emphatic word, it is clear that the clause is in the nature of a
question, or rather with a note of admiration, i.e. ‘From his face are
you going!’), do not stand (‘abide,’ or ‘stay’) in a reason which is
an evil one for all he provides (‫יחפץ‬, the verb, of which ‫ חפץ‬is the
root, and which invariably means ‘Divine providence’ in this book) he
does (he always acts, therefore, according to the pleasure of his
Divine providence).
4 Where the word of in Whose royal word is
a king is, there is power: authority, and who dare
and who may say unto say to Him, What doest
him, What doest thou? Thou?

(4.) In whom (or ‘in which,’ for it refers back to the whole idea of
God’s providence) the matter of a king is powerful (i.e. a power,
‘matter,’ ‫ דבר‬as usual being taken in its technical sense of the matter
reasoned about and the matter itself. The LXX. invert the order of the
words――a very unusual proceeding with them: it is, however, to be
observed that B. omits λαλεῖ, the word out of place), and who shall
say to him, What doest thou?

5 Whoso keepeth the Whoso keeps the


commandment ¹shall commandment will not
feel no evil thing: and a know a reason which
wise man’s heart leads to wrong. For a
discerneth both time and wise heart does know
judgment. that there is a time and a
judgment;
¹ Hebrew
shall know.

(5.) One keeping the command (a participle, that which is


commanded) does not know a matter (as above) which is evil, and
time and judgment knows (repeated; thus the exact meaning is,
‘but time and judgment’) the heart of a wise man (‘does know’).

6 ¶ Because to every because to every


purpose there is time providence there is a
and judgment, therefore time and a judgment;
the misery of man is because also, the wrong
great upon him. of Humanity is great
upon him;

(6.) For to every providence there is a time and a judgment


(that is, a proper season for its occurrence, and a time when it will be
shown to be in the economy of providence), for the wrong of man
(generic, with the article) is much upon him (the LXX. here read
‫דעת‬, ‘knowledge,’ γνῶσις; Symmachus and the Syriac read as the
Hebrew. On the whole, however, it appears that the text is fully
entitled to stand undisturbed, as it makes better sense, and,
supposing an error in the LXX., it might so readily occur from a
misreading of letters so much alike as ‫ ד‬and ‫ר‬. The older forms,
however, of these two letters were not so much alike, as is shown by
the Moabite stone, and hence caution is required in coming to a
judgment; but further, γνῶσις has already been used in a bad sense,
see chapter i. 18).

7 For he knoweth not and because, he is not


that which shall be: for one who knows what
may be; and because,
who can tell him when it how it will be, none can
shall be? tell him.

(7.) For he is not knowing (that is, man is not a creature that
knows) what will be (contract relative with the verb): for how it will
be, who can tell him? (the particle ‫ כי‬is introduced four times, and
each introduces an additional reason strengthening what went
before. Thus the wise heart will not know a matter which is
bad――will not allow, that is, that in its nature it is so, and he does
know that there is an appointed time and judgment which will set all
right. First, because to every providence whatever there is such a
time and judgment; secondly, because there is so much evil amongst
mankind, which of course needs rectification, and will have it, see
chapter iii. 15; and because he cannot tell what will be, and so right
may be discovered and providence vindicated in the future; and
lastly, because as none can predict the result of any event, so he is
an imperfect judge concerning it. This impotence of man is further
set forth in what follows).

8 There is no man No man has power over


that hath power over the the spirit to restrain the
spirit to retain the spirit; spirit; and there is no
neither hath he power in powerfulness in the day
the day of death: and of death; and there is no
there is no ¹discharge in putting off the weapons
that war; neither shall in that warfare: but by no
wickedness deliver means will Impiety
those that are given to it.
deliver those that resort
¹ Or, casting
off
to it.
weapons.

(8.) There is nothing in (that is, There is not a single) man


caused to have power (LXX. ἐξουσιάζων) with the spirit (the LXX.
render with ἐν, ‘in’) to the restraint of (‫כלא‬‎――1 Samuel vi. 10;
Jeremiah xxxii. 3――is used of restraint in prison) with respect to
the spirit (‫ את‬with the article, and the noun repeated, making it
exceedingly emphatic, which the LXX. note by their customary σὺν:
‘to have any restraint with respect to that same spirit’ is the meaning)
and there is no power (that is, ‘power to rule or direct’) in the day
of death, and there is no discharge (occurs Psalms lxxviii. 49) in
the warfare, and not delivers (this standing first is emphatic; it is
equivalent to ‘but this does not deliver’) even impiety in respect of
its lord (or, as our idiom would put it, ‘but impiety will not deliver
those who resort to it’).

9 All this have I seen, With respect to all


and applied my heart this I have observed,
unto every work that is with regard to all the
done under the sun: works which are done in
there is a time wherein this work-day
one man ruleth over world――and greatly am
another to his own hurt. I impressed by it――a
time when humanity has
a power over itself to
injure itself.
(9.) With respect to all this I have seen, (i.e. ‘observed’), and
setting myself (infinitive absolute. Zöckler says the infinitive absolute
with copula prefixed indicates an action contemporaneous with the
main verb; hence the LXX. render ἔδωκα ... εἰς), with respect to my
heart, to all the working which (full relative) is done (niphal) under
the sun, the time which (the LXX. apparently take no notice of ‫עת‬,
but render as if they had read ‫ ;את אשר‬but if we take ‫ עת‬as in
apposition to ‫תהת ה״‬, and notice that ‫ אשר‬is repeated, we shall see
that the sense is ‘I mean with regard to that time when,’ etc.) rules
(or has power) the man (mankind generally) by a man to an injury
to him (not exactly with the meaning of one man injuring another,
but rather, that when humanity has any power over itself in the
person of other men, it uses this power to injury for the most part, an
instance of which follows).

10 And so I saw the And on this wise: I have


wicked buried, who had seen the wicked
come and gone from the honourably buried, who
place of the holy, and used to come and go
they were forgotten in from the place of the
the city where they had holy, and were praised in
so done: this is also the city where they had
vanity. done this: an instance
this of the evanescent.

(10.) And in this wise (‫ובכן‬, occurs only Esther iv. 16, in the
sense of ‘in this way’) I have observed wicked ones (not the
wicked, but continually instances of the impiously wicked)
sepulchres (the Masorets point with ♣kubbutz, the ♦pual participle,
the only other instance of which occurs 1 Kings xiii. 31; but there the
participle is full: we cannot therefore accept the Masoretic pointing
as authoritative; it really amounts to an alteration of the unpointed
text. The LXX. considered ‫ קברים‬a noun plural, accusative to ‫ובאו‬, and
translate εἰς τάφοῦς ♠εἰσαχθέντας, ‘carried into the tombs’) and they
entered (I would seek an explanation of the difficulty here in the
occurrence of this conjunction ‘and,’ of which a similar instance is
found at chapter ii. 15, ‘so they entered a place ... and they are
going,’ etc.; i.e. ‘did this as a habit’) and from a place of the
hallowed one (participle) they go. (The rendering of the LXX. is
easily explained; they translate as they do, because we have a past
tense joined with a present――‫יהלקו‬, thus giving the meaning of
imperfects. As the wicked could not be said to go after death into the
sepulchre, they rendered by a passive, ‘were taken,’ or because they
wished it to be made plain that it was not a mere entering and
departing, but that the wicked were buried, i.e. honoured, in their
graves). And they were forgotten in the city in which (full relative,
because it does not refer closely to the city only; they were forgotten,
not as regards that particular city, but as a general proposition) thus
they did (but twenty mss. and all the ancient versions, except the
Syriac, in place of ‫וישתכחו‬, ‘were forgotten,’ read ‫ישתבחו‬, ‘praised,’
which not only makes better sense, but accounts for the hithpael with
its reflexive signification. Symmachus reads, ‘And when they had
gone round in the holy place, they returned, being praised in the city
where they had so done’―― καὶ ὅποτε περιῆσαν ἐν τόπῳ ἁγίῳ
ἀνέστρεφον ἐπαινούμενοι ἐν τῇ πόλει.――See Field’s Hexapla, p. 396.
He also gives the explanatory gloss, ὡς δίκαια πράξαντες, ‘as those
who had done well.’ Hence, then, on the whole, we should prefer to
take in substance the LXX.’s rendering, and look upon this as setting
forth a salient example of successful hypocrisy. After all, the forced
renderings of certain critics are in effect alterations of the text, or
yield no sense at all. The remark) This also is vanity (equivalent to
‘this then is besides, an instance of evanescence or transitoriness,’
is very striking and appropriate at this point, as also what succeeds).
♣ “kibbutz” replaced with “kubbutz”

♦ “paul” replaced with “pual”

♠ “εἰσαχθεντες” replaced with “εἰσαχθέντας”

11 Because sentence It amounts to this,


against an evil work is however: there is no
not executed speedily, speedy execution of
therefore the heart of the sentence for doing evil,
sons of men is fully set and so the heart of the
in them to do evil. human race is thus
encouraged in them to
do that evil;

(11.) Which (standing at the beginning of a period is emphatic,


and thus the subject of the whole. ‘It amounts to this’ would render it
well) there is nothing done as a sentence (occurs Esther i. 20) of
doing the evil speedily, therefore full is the heart of the sons of
man in them to the doing of an evil (that is, ‘It amounts to this,
there is nothing inflicted as a penalty of doing the evil [i.e. evil
generally] speedily; on that account filled is the heart of men within
them in order to do that evil, the word evil being repeated’).
12 ¶ Though a sinner which, however, is a
do evil an hundred wicked mistake merely
times, and his days be because there is time
prolonged, yet surely I and a prolongation of
know that it shall be well impunity; for I am
with them that fear God, perfectly assured that it
which fear before him: must be well with those
who fear the Almighty,

(12.) Which (repeated at the beginning of a clause, equivalent


therefore to ‘And it also amounts to this’) a sinning (‫חטא‬, which the
Masorets point as a participle, and the LXX. confirm, rendering by a
verb) doing an evil a hundred (so stands the text at present, but it
clearly was not so in the text which the ancient versions used, all of
which read differently, except the Syriac, which follows the Hebrew.
The LXX. read either ‫ מאן‬or ‫מעת‬. Symmachus, Aquila, and Theodotion
read ‫מות‬. Jerome remarks the difficulty; and the Syriac Hexapla
shows that the text needed emendation at an early time. We believe
the LXX. have preserved the right reading; moreover, that they took
‫ אריך‬as a noun in the sense of ‘prolongation,’ like ‫אסיר‬, ‘a prisoner,’
Genesis xxxix. 20, 22; ‫זעיר‬, ‘a little,’ Job xxxvi. 2, Isaiah xxviii. 10 and
13; for ‫ ומאריך‬is not a participle hiphil, but is really the substantive ‫אריך‬
with ‫מ‬. When, however, this word was taken as a hiphil, ‫ מעת‬became
unintelligible, and was altered by conjecture to ‫מאת‬, or ‫ ;מות‬hence the
meaning is not) caused to be prolonged (as it stands in the text,
but rather ‘and from the prolongation’) to him: (emphatic, hence the
sense of the passage is, noticing the repetition of the ‫מ‬, and the fact
that ‫ אשר‬also stands at the head of the verse, ‘And it amounts to this
as well: a wickedly mistaking one does evil from the time and from
the prolongation of it to him,’ i.e. ‘to the other above cited;’ and hence
the LXX. render αὐτῶν, also referring us back to the hypocritical
sinners spoken of above. Then follows a reason introduced with) for
in addition (besides its being a wicked mistake, a sin which it is
always folly to commit) knowing am I (i.e. ‘I do know,
notwithstanding appearances’) this also, it will be a good to the
fearers of God who (but full relative repeated, and so with the
meaning ‘because they are those who’) fear (emphatic, with double
jud) before him.

13 But it shall not be just because they do


well with the wicked, fear before Him; and that
neither shall he prolong it cannot be good to the
his days, which are as a impious man, and he will
shadow; because he not prolong his days,
feareth not before God. even like a shadow,
because he is not one
who fears before God.

(13.) And good (repeated, ‘but good’) it will not be to an


impious person (or act) and he will not cause to prolong days as
a shadow (he does not prolong his days; they are prolonged indeed
sometimes by Divine providence in His inscrutable decrees, and they
are as a shadow,――a very impressive figure: the lengthened
shadow of the old sinner’s years so soon to end in darkness
absolute) which (full relative, in this equivalent to ‘because that’) he
is not a fearer before God.
14 There is a vanity There is an instance of
which is done upon the evanescence which
earth; that there be just occurs upon earth, and it
men, unto whom it is this: that there are
happeneth according to righteous persons to
the work of the wicked; whom it results as if they
again, there be wicked had acted like the
men, to whom it impious; and, on the
happeneth according to other hand, there are
the work of the impious persons to
righteous: I said that this whom it may happen as
also is vanity. though they had acted
like the righteous. So
this, said I, is another
instance of the
transitory!

(14.) There exists a vanity done (i.e. which occurs or happens


to men) under the sun (the LXX. render by a perfect, πεποίηται),
which is, that there exists righteous (full relative) which (persons
or acts) it reaches (hiphil participle, Genesis xxviii. 12) to them
(emphatic) according to the doing of the wicked ones, (generic;
they attain the same ends as the wicked ones do, in this world at
least, for ‘under the sun’ is put in as a qualifying clause), and there
are wicked ones which it reaches (here we have the contract
relative instead of the full one above. So accurate a writer as
Koheleth could hardly have done this without reason. We have
already noticed the subjunctive sense the contract relative gives to
the verb it joins――possibly he intends a limitation; it is an
occurrence which sometimes happens, the rule however is after all
the other way) to them according to the working of the righteous
ones, I said which also (‫――שגם‬see chapter i. 17, ii. 15, the only
other two instances in which this combination occurs; it clearly gives
an interrogatory force, with a tone of surprise) is vanity?

15 Then I Then I, for my part,


commended mirth, expressed a preference
because a man hath no with regard to
better thing under the enjoyment, because
sun, than to eat, and to there is no real good to a
drink, and to be merry: man in this work-day
for that shall abide with world, except to eat, and
him of his labour the drink, and be delighted,
days of his life, which and that same conjoined
God giveth him under with his toil during the
the sun. days of his life; and
because also it is
appointed to him of the
Almighty in this work-day
world.

(15.) And I praised, I myself, with respect to (which the LXX.


note by σὺν adverbial) the gladness (which is both generic and
abstract, ‘I came, that is, to a strong conclusion as to the value of
present happiness’), because there is no good to a man under
the sun, except to eat, and to drink, and to rejoice, and that
(emphatic) to abide with him in (or by means of) his toil during
the days of his life (i.e. no other real good except this gratification
immediately arising from the toil) which is a gift to him (emphatic)
of Divine Providence (and so not the result of his labour, but a
mercy for which he ought to thank God) under the sun (which is in
this case reserved to the end of the sentence, and indeed the period,
for the next clause is a summing up).

16 ¶ When I applied Whence it results, that


mine heart to know having set my heart to
wisdom, and to see the know wisdom, and to
business that is done observe with regard to
upon the earth: (for also the uncertainty which is
there is that neither day suffered upon earth (for
nor night seeth sleep indeed, by day and by
with his eyes:) night also, rest does no
human eye behold)――

(16.) As then I have given with respect to my heart (with ‫)את‬


to the knowledge of wisdom, and to the appearances (‫ ;ְו ִל ְר אֹות‬this
infinitive with ‫ ְו‬is peculiar to Ecclesiastes――occurs chapters iii. 18,
v. 17, and here; see the peculiar shade of meaning given by the
conjunction) with respect to the anxiety (see chapter i. 13; generic
with ‫את‬, of which, however, the LXX. take no special notice) which is
done on earth (but we must write ‘endured upon earth’ to express
the meaning, which amounts to this, ‘As, then, I have given my heart
to the knowledge of wisdom, i.e. a scientific knowledge, with regard
to the spectacle of that anxious uncertainty which is suffered on the
earth’), for also by day and by night sleep (the Masorets with great
taste put ‘sleep’ in a clausule by itself) with his eyes he is not
seeing (i.e. this uncertainty is incessant).

17 Then I beheld all so I perceive, with


the work of God, that a respect to the whole
man cannot find out the working of the Almighty,
work that is done under how impossible is it for
the sun: because though humanity to discover the
a man labour to seek it working out of anything
out, yet he shall not find with respect to what is
it; yea farther, though a done within this work-
wise man think to know day world. Yet it is on
it, yet shall he not be account of this that man
able to find it. toils, that he may seek it
out, but he does not
discover it: and if he
thinks wisdom will
enable him to know it, it
is not sufficient for the
discovery either.

(17.) And I saw (so I saw, the apodosis of the above) with
respect to all the working of Divine providence, how that is not
able (not is emphatic) humanity to the finding out of (‘or a
discovery’ of) with regard to (the LXX. again write σὺν) the work
(generic) which is done (or suffered, or endured, as being a niphal)
under the sun, because of (‫ בשל‬occurs Jonah i. 7 only) which toils

You might also like