Professional Documents
Culture Documents
Full Download Dunya Tarihi 2 Cilt 18 Yuzyil Ve Sonrasi 1St Edition J M Roberts Online Full Chapter PDF
Full Download Dunya Tarihi 2 Cilt 18 Yuzyil Ve Sonrasi 1St Edition J M Roberts Online Full Chapter PDF
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-3-cilt-f-j-andreas-tietze/
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-5-cilt-m-n-andreas-tietze/
https://ebookstep.com/product/dunya-sosyalist-ve-komunist-
akiminin-tarihi-cilt-1-1st-edition-du-kangchuan-li-jingzi/
https://ebookstep.com/product/celebracao-mortal-serie-
mortal-37-1st-edition-j-d-robb-nora-roberts/
Tarihi ve Etimolojik Tu rkiye Tu rkc esi Lugati 10 Cilt
Dizin Andreas Tietze
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-10-cilt-dizin-andreas-tietze/
https://ebookstep.com/product/erken-tu-rk-tarihi-aras-tirmacisi-
cilt-2-2nd-edition-kazim-mirs-an/
https://ebookstep.com/product/tarihi-yapanlar-tarihi-
yazanlar-1st-edition-j-h-elliott/
https://ebookstep.com/product/polonya-tarihi-1st-edition-anita-j-
prazmowska/
https://ebookstep.com/product/matematik-tarihi-ve-felsefesi-1st-
edition-adnan-baki/
Dünya Tarihi ll 1 The New Penguin History of the World
Bu kitabm her türlü yaym haklan Fikir ve Sanat Eserleri Yasast gereğince
inktlap Kitabevi Yaym Sanayi ve Ticaret A.Ş. ye aittir.
ISBN: 978-975-10-3066- 5
16 171 8 19 9 8 76 5 43
istanbul2016
Baskt ve Cilt
iNKILAP KiTABEVi BASKI TESiSLERi
Çobançeşme Mah. Sanayi Cad. Altay Sk. No. 8
34196Yenibosna - istanbul
Tel :(0212)496 11 11 (Pbx)
1 1
ı ı 2. Cilt
18. Yüzyıl ve Sonrası...
İngilizceden Çeviren
İdem Erman
Tansu Akgün
.... . .....
••
• i1 • INKILAP
J. M. Roberts
Britanyalı tarihçi j.M Roberts 1928 yılında ingiltere'nin Bath kentinde dogdu. Oxford, Keble
College'da burslu öğrenim gördü. Doktorasını aynı üniversitede "Fransız Devrimi ve Na
polyon Bonaparte Döneminde italya Cumhuriyeti" konusu üzerine yaptı. Princeton, Yale
ve Columbia gibi saygın üniversitelerde akademik çalışmalarda bulundu. Alanında saygın
bir yeri olan Profesör Roberts, popüler tarih konusunda pek çok başarılı çalışmaya imza attı.
Roberts, 2003 yılında öldü.
idem Erman
1958'de istanbul'da doğdu. Bugüne kadar kitap ve sinema filmleri başta olmak üzere pek
çok makale ve belgeseli Türkçeye çevirdi. Emekli TV yöneticisi olan idem Erman, çeviri
çalışmalarına devam etmektedir.
Tansu Akgün
12 Şubat 1977'de istanbul'da dogdu. istanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümün
den mezun oldu. Başta Rusça ve sonra ingilizceden olmak üzere yayımfanmış çeşitli çevi
rileri bulunmaktadır.
-II. CİLT-
İÇİNDEKİLER
BEŞİNCi B ÖLÜM
AV RUPA ÇAGININ OLUŞUMU
V
S Avrupa'nın Dünya Hegemonyası. .............................................. 778
6 Avrupa Emperyalizmi ve Emperyalist Yönetim .......................... 800
7 Avrupalılaşan Dünyaya Asya'nın Cevabı. .................................. 818
Y EDiNCİ BÖLÜM
AV RUPALlLARlN DÜNYASININ S ONU
SEKİZİNCi BÖLÜM
YAKIN ÇAG
VI
Haritalar*
VII
1905'e Kadar Rus Genişlemesi ........................................................752
Bölüşülmüş Afrika:
Osmanlı'nın Gerilemesi ve
1948-1967 İsrail..............................................................................963
VIII
1967-1975 İsrail. ............................................................................. 963
IX
B E Ş İ N C i B Ö LÜ M
1500 civarında, dünya tarihinde yeni bir çağın başladığına dair pek çok işaret
vardır. Bunlardan bir kısmına daha önce değiniIdi; Amerika'nın keşfi ve Asya'daki
Avrupalı girişimin ilk filizleri bunların içindedir. Doğurduğu sonuçlar yeni çağın
ikili doğasının ipuçlarını vermektedir. Bu gerçekten de dünya tarihinin çağıdır ve
birçoğunun arasında bir tanesinin, Avrupa uygarlığının şaşırtıcı başarısının egemen
olduğu bir hikayedir. Aynı sürece ait iki konudan biri bütün ülkelerdeki olaylar
arasında daha sürekli ve organik bir karşılıklı bağlantının varlığıdır, ancak bu geniş
bir şekilde Avrupalıların çabalarıyla açıklanır. Avrupalılar sonunda dünyanın efen
'
disi olurlar ve bu efendiliği zaman zaman farkında bile olmadan dünyanın tek bir
dünya haline gelmesi için kullanır/ar. Bunun sonucu olarak dünya tarihi son iki üç
yüzyıl giderek büyüyen bir kimlik ve birlik teması taşır.
İngiliz tarihçi Macaulay meşhur bir yazısında Kızılderili/erin Büyük Göller'in
kıyılarında birbirlerinin kafa derisini yüzdüklerini, böylece bir Avrupalı kralın
komşusunun topraklarına göz dikerek soyup soğana çevirebileceğini söylemiştir.
Bu birazdan yelken açacağımız hikayenin dünyada giderek daha da karmaşıkla
şan mücadele/erin giderek büyüyen savaşlara dönüşmesi çarpıcı bir yanıdır ancak
politika, imparatorluk kurma ve askeri yayılma, olup bitenin sadece küçük bir
parçasıdır. Dünyanın ekonomik entegrasyonu sürecin bir başka bölümüdür; ortak
amaçların ve fikir/erin yayılması açısından hala önemlidir. Bunun sonucu, riyakar
ifadelerimizden biriyle bir çeşit "Birlik içindeki dünya " dır. Bağımsız veya hemen
hemen bağımsız uygarlıkların çağı artık sonuna gelmiştir.
İlk bakışta bu durum dünyamızın engin çeşitliliği içinde, son derece aldatıcı
bir mübalağa gibi görünebilir. Ulusal, kültürel ve ırksal farklılıklar oluşmaya ve
korkutucu çatışmaları esinlemeye devam etmektedir. 1500'den beri çağlar tarihi
(çoğunlukla olduğu gibi) esas olarak savaşlar ve şiddetli çatışmalar dizisi biçiminde
yazılabilir ve farklı ülkelerde yaşayanların, atalarının yüzyıllar önce yaptığı gibi
birbirlerini eşit olarak görmedikleri aşikardır. Bugün insanlar aslında birbirlerine,
örneğin 1 O. yüzyıllardaki atalarından daha çok benzemektelerdir ve bu benzerlik
lerini toplumlarını örgütleme ve hayatlarını devam ettirme biçimlerine verdikleri
görünümlerde bile göstermektedir/er. Kökenierin derecesiyle bu değişimin sınırları,
549
DÜNYA TARİHİ II
ardından gelen hikayenin çoğunu oluşturmaktadır. Bu, çoğu yerde halen devam
eden ve bazen modernleşme olarak tanımladığımız şeyin getirileridir. Modernleşme
yüzyıllardır kültürler arasında farklılıklar olduğunu kararlıkla vurgulamaktadır ve
dünya tarihinin genişleyen bütünleşmesinin en derin, en temel ifadesini oluştur
maktadır. Süreci tanımlamanın başka yolu da dünyanın Avrupa/ılaştığını söyle
mek, modernleşmeyi, kökeninde Avrupalıların olduğu bir fikir ve teknik gelişme
meselesi olarak yorumlamaktır.
"Modernleşme", "Avrupalılaşma "yla aynı olsa bile (ki sık sık "Batılılaşma"
denir) bu tartışma başka zamana bırakılabilir çünkü bu bazen sadece sözel bir ter
cih meselesidir. Kronolojik olarak, Avrupa'nın modernleşmesiyle dünyanın birleş
mesinin başladığı aşikardır. Avrupa'daki büyük değişim modern tarihin başlangıç
noktasıdır.
550
ı
"Modern tarih" tanıdık bir terim, ancak her zaman aynı anlamı taşımıyor. Mo
dern tarihin, ana konusu Yahudilerin, Yunanlılarm ve Romalıların hikayesi olduğu
bir dönemi vardır. Bu anlayış, örneğin benim zamanımda, Oxford'da ortaçağı da
içeren bir alanı tanımlamak için kullanılmıştır. Derken "ortaçağ" tarihinden de
ayrıştırılmıştır. Şimdi bir başka ayrım daha sık yapılmaktadır ve bazı tarihçiler
bunun içinde de ayrımlar yapmakta, zaman zaman "erken modern" bir süreçten
söz etmektelerdir. Bu şekilde bizim dikkatimizi gerçekten de bir sürece çekmekte ve
bunun içine, geleneklerin egemen olduğu, tarımsal, batıl inançlı ve ortaçağın kendi
içine hapsolmuş Batı Hıristiyanlığından çıkan bir yeni Atlantik dünyasını eklemete
lerdir. Bu süreç değişik yerlerde, değişik zamanlarda ve değişik ülkelerde meydana
gelmiştir. İngiltere'de çok hızlı gelişmiştir. İspanya'da 1 800'lerde tamamlanmaktan
çok uzakken, Doğu Avrupa bir asır sonra bu süreçten etkilenmemiştir bile. Ancak
bu sürecin gerçekliği, kendini ifade edişindeki bütün düzensizliğe rağmen açıkça
ortadadır, bu nedenle de asıl önemi Avrupa'nın kurduğu dünya hegemonyasının
temelinde yatar.
Bu işle ilgili konuları konuşmak için faydalı bir başlangıç noktası şu basit ve
açık gerçektedir: İnsanlık tarihinin büyük bir kısmında, insanların yaşamları, ken
dilerine ve ailelerine barınak ve yeterli yiyecek sağlayabilmek için kısıtlı imkanlara
sahip olmaları gerçeğiyle, derin ve zalim bir şekilde biçimlenmiştir. Başka bir yaşam
ihtimali dünya nüfusunun küçük bir azınlığı tarafından ancak son zamanlarda ma
kul karşılanmaya başlanmış ve epeyce insan için ancak erken modern Avrupa' daki,
büyük oranda da Elbe'nin batısındaki ekonomik değişikliklerle bir gerçeklik haline
gelmiştir. Ortaçağ Avrupa'sı o dönemde dünyanın büyük bir kısmında olduğu gibi
çoğunlukla üretim fazlasına sahip, üretimin tüketim gereksinimlerinin üstüne çıktı
ğı ve bunları üretenlerden -yani köylülerden- pazar operasyonundan çok sosyal ve
yasal kurumlarla sağlanan toplurnlara dayanmaktadır. Bir "modern" Avrupa'nın
varlığını gördüğümüzde bu değişmiştir. Söz konusu fazlanın ortaya çıkışı ve hare
ketliliği genellikle "kapitalizm" olarak etiketlenmiş ve giderek karmaşıklaşan pa-
551
DüNYA TARİHİ II
zarlarda genellikle nakit işlemlerle çalışan çok yönlü bir varlığın görevlerinden biri
haline gelmiştir.
Bu değişimleri, daha önce olanlardan daha farklı bir şekilde takip edebiliyoruz,
çünkü ilk kez elimizde makul ölçüde bol ve sürekliliği olan bilgi var. Çok önemli
bir bağlamda tarihsel kanıtlar, son dört, beş yüzyılda çok daha informatif bir içerik
kazanır; çok daha istatistikseldir. Böylece ölçüm yapmak da kolaylaşır. Yeni ista
tistiki bilgilerin kaynağı genelde yönetimdir. Birçok nedenden dolayı, yönetimler
kendi idareleri altındaki kaynaklar veya potansiyel kaynaklar hakkında giderek
daha fazla bilgi edinmek istemektedirler. Ancak özel belgeler, özellikle iş hayatıyla
ilgili olanlar, bize 1 500'den sonrasına ilişkin çok daha fazla sayısal bilgi sağlamak
tadır. Kağıt ve matbaa yaygınlaştıkça belgelerin çoğalması ve bunların günümüze
kalması çok büyük ölçüde artmıştır. Toplu, olarak bir araya getirilmiş olan verile
rin, örneğin gemilerin hareketlerine dair belgelerin, fiyat raporları gibi kayıtların
varlığını gerektiren ticari teknikler ortaya çıkmıştır. Daha da ötesi, tarihçiler kendi
tekniklerini ayrıntılandırdıkça az sayıdaki, hatta parçalanmış kaynaklara saldır
mışlar ve böylece birkaç yıl öncesine kadar mümkün görünmeyen çok daha büyük
başarılar kazanmışlardır.
Bunların hepsi, erken modern Avrupa'nın boyut ve biçimindeki değişikliklerle
ilgili epeyce bilgi sağlamıştır, ancak hem bu tür malzemelerin izin verdiği tahminleri
hem de bunlardan öğrendiklerimizi abartmamaya dikkat etmek zorundayız. İyi İs
tatistiklerin toplanması uzun bir süre çok zor olmuştur. Hatta çok temel sorularda
bile -örneğin bir yerde kimlerin yaşadığına dair sorularda bile- yakın zamanlara
kadar hatasız cevaplar almak çok zordur. 1 8 . yüzyılın ıslahatçı hükümdarlarının
en önemli amaçlarından bir tanesi, kendi devletleri içindeki toprakların, kendi de
yimleriyle kadastro haritalarının verilerini veya tebaa olarak kaç kişi bulunduğuna
dair hatasız verileri toplamaktan başka bir şey değildir. Büyük Britanya'da ilk res
mi nüfus sayımı 1 80 1 yılında yapılmıştır - Domesday Kitabı'ndan yaklaşık sekiz
yüz yıl sonra. Fransa ilk resmi nüfus sayımını 1 8 76 yılında, Rus İmparatorluğu ise
1 897 yılında yapmıştır. Bu tür gecikmeler aslında şaşırtıcı değildir. Bir nüfus sayımı
veya haritalama gelişmiş ve güvenilir bir idari mekanizma gerektirmektedir. Üstelik
bu tür çalışmalar muhalefet yaratabilir (yönetimler bilgi topladıkları zaman, bunu
genellikle yeni vergiler takip etmiştir) . Bu tür zorluklar, modern tarihin büyük bir
kısmında Avrupa'nın büyük bir çoğunluğunda olduğu gibi, okuma yazma bilme
yen nüfusun bulunduğu yerlerde sıkıntıları artırmıştır.
Yeni istatistiki malzeme çözdüğü kadar çok tarihsel soruna da yol açmıştır. Çağ
daş fenomenin sersemletici çeşitliliğini gözler önüne sermiş, bu da çoğunlukla ge
nelleme yapmayı zorlaştırmıştır. 1 8 . yüzyılda Fransız köylülüğüyle ilgili herhangi
bir şey söylemek zorlaşmıştır çünkü araştırma bu basit terimin içinde saklanan
552
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
farklılıkları ortaya çıkarmıştır, böylece belki de tek bir Fransız köylülüğü değil,
birkaç farklı köylülük olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, istatistikler nedenlere
hiçbir ışık tutmadan ancak gerçekleri aydınlatırlar. Bununla birlikte 1 500'den son
ra ölçüm çağına giderek daha çok gireriz. Bunun bütünlüklü etkisi, önceki zaman
larda başka yerlere göre daha savunulabilir açıklamalar yapmayı kolaylaştırmak
olmuştur.
Demografik tarih bunun en açık örneğidir. 1 5 . yüzyılın sonunda Avrupa nüfusu
bir büyümenin eşiğinde durmaktadır. 1 500'den sonra kabaca iki evreyi ayırabiliriz.
1 8 . yüzyılın ortasına kadar nüfus artışı (dikkate değer yerel ve geçici duraksamala
rm dışında) göreceli olarak yavaş ve düzenlidir; bu kabaca "erken modern" tarihe
denk düşer ve bunu karakterize eden unsurlardan biri olur. İkinci evrede artış çok
daha fazla hızlanmış ve bunu büyük değişimler izlemiştir. Bizi burada sadece birin
ci evre ilgilendirmektedir, çünkü modern Avrupa'nın alacağı şekli bu düzenlemiş
tir. Bu evrenin içindeki genel gerçekler ve eğilimler yeterince açıktır. Her ne kadar
ağırlıklı olarak tahminlere dayanıyor olsalar da rakamlar, eski dönemlere oranla,
kısmen 1 7. yüzyılın başlarından itibaren, nüfus sorunlarına duyulan neredeyse sü
rekli ilgi nedeniyle çok daha sağlam bir zemine dayanır. Bu durum, 1 7. yüzyılın
sonunda, esas olarak İngiltere' de, istatistik (daha sonra politik aritmetik olarak bi
linen) biliminin kuruluşuna katkıda bulunmuştur. Her ne kadar fazla bir şey yoksa
da tahminler ve sonuçlar denizinin içinde görece dikkatli bir yöntemdir. Bununla
birlikte kaba resim ortadadır. 1 500 yılında Avrupa'da 80 milyon kişi yaşamaktadır,
iki yüz yıl sonra 1 50 milyondan biraz daha az, 1 800'de ise 200 milyonun hemen
altında bir rakama ulaşılır. 1 750 yılından önce Avrupa, gayet düzgün bir şekilde,
dünya nüfusu içindeki payı olan beşte biri koruyacak şekilde 1 700'e kadar gelir,
ancak 1 8 00'e gelindiğinde dünya nüfusunun dörtte birine sahiptir.
Açıktır ki çok uzun bir süre, daha sonra Avrupa'daki büyüme oranıyla başka
yerlerde gerçekleşen büyüme oranı arasında ortaya çıkmış sayılar kadar çarpıcı bir
eşitsizlik görülmemiştir. Bunun başka anlamları olduğu sonucuna varmak gayet
makul görünmektedir. Avrupalı ve Avrupalı olmayan nüfuslar, 1 800 sonrasında or
taya çıkana kadar birbirinden pek az farklıdır. Avrupalılar arasındaki olağan ölüm
yaşı, hala çok aşağıdadır. 1 800'den önce, ortalama nüfus bugünkünden çok daha
gençtir, çünkü insanlar erken ölürler. 1 8 . yüzyılda doğan bir Fransız köylüsünün
ömrü yirmi iki yıldır ve doğan çocuklarından ancak dörtte biri hayatta kalmakta
dır. Yani şansı 1 950 yılındaki bir Hintli köylü veya imparatorluk Roma'sındaki bir
İtalyan köylü kadardır. Kıyaslanacak olursa, çok az insan kırklı yaşiarına kadar
yaşar ve bizden daha kötü beslendikleri için kırklı yaşiara geldiklerinde daha yaşlı
görünürler. Yapı olarak ufak tefek ve sağlıksız görünüşlüdürler. Ortaçağda olduğu
gibi, kadınlar erkeklerden önce ölmektedirler, erkekler ikinci, hatta üçüncü evlilik-
553
DÜNYA TARİHİ II
554
YENİ BİR TÜR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
Ne kentleşme ne de nüfus artışı eşit yayılır. Fransa, bu yıllarda en geniş Batı Av
rupa toplumudur; 1 700 yılında 2 1 milyon vatandaşı vardır, bu dönemde İngiltere
ve Galler'in nüfusu 6 milyondur. Ancak kıyaslama yapmak güçtür, çünkü bazı böl
gelerde diğerlerine oranla tahmin yapmak zordur. Bu dönemde sık gerçekleşen sınır
değişiklikleri yüzünden kimin hangi tarafta kaldığından, farklı dönemlerde aynı
isim altında neden söz ettiğimizden emin olmak güçtür. Bazıları tabii ki duraksama
yaşamışlar ve 1 7. yüzyılda meydana gelen felaket dalgasıyla nüfus büyümesinde ge
rilemeler yaşanmıştır. İspanya, İtalya ve Almanya'da 1 630'larda salgın hastalıklar
yaşanmış ve 1 665'teki büyük Londra veba salgını gibi başka ünlü yerel tehditler de
olmuştur. Kıtlık bir başka s eyrek ve yerel duraksama nedenidir; 1 7. yüzyılın orta
sında Almanya'da yamyamlık vakaları duyulmuştur. Az beslenme v e açlığa karşı
dayanıksızlık kötü bir hasat mevsimini izleyen ekonomik krizle bir araya gelince
kısa bir süre içinde faciaya yol açmaktadır. Bu facia, Orta Avrupa'da sık sık gö
rüldüğü üzere savaşla bir araya gelince, sonuç afete dönüşmektedir. Orduları da
beraberlerinde taşımakta olan kıtlık ve salgın hastalıklar küçük bir bölgenin derhal
boşalmasına neden olmaktadır. Bu kısmen ekonomik hayatın hala ne derece yerel
olduğunu gösterse de tersi şudur. Bir sefer bölgesinde bulunan belli bir şehir tek bir
sıyrık almadan, ele geçmeden ve yağınalanınadan kalırken, birkaç kilometre öte
deki bir başka şehir mahvolmaktadır. Durum, nüfus artışı üretim artışı tarafından
geride bırakılana kadar son derece hassas olmuştur.
Burada da birçok şeyde olduğu gibi ülkelerin tarihleri farklıdır. Tarımın yeniden
yayılması görüldüğü kadarıyla 1 5 . yüzyılın ortalarına denk düşer. Bunun işaretle
rinden bir tanesi 14. yüzyıldaki nüfus azalması sırasında bir kenara atılmış olan
toprakların yeniden kullanılmaya başlanmasıdır. Ancak birkaç yer hariç 1 550 ön
cesinde bu alanda çok az yol alınır. Çok uzun bir süre bir kenarda bekler, ancak
bu tarihte toprağın üretkenliğini artıran, asıl olarak emeğin uygulanmasıyla yoğun
ekim yapabilmekten kaynaklanan bazı teknik ilerlemeler yaşanmıştır. Bunların et
kisinin hissedilmediği yerler ortaçağ geçmişine takılıp kalmış olan kırsal bölgeler
dir. Paranın gelişi bile bazı cemaatlerin kendi kendine yetiyor oluşlarını çok yavaş
kırabilmiştir. Serflik başka her yerde ölmekte olmasına rağmen Doğu Avrupa'da
sınırlarını genişletmiştir. Yine de 1 800'de Avrupa'yı bir bütün olarak, birkaç önde
gelen ülkeyi de özel olarak ele alırsak tarım ilerlemenin en çok görüldüğü iki sek
törden biridir (diğeri ticarettir) . Bütün olarak bakıldığında Avrupa, başta yavaş
ancak giderek hızlanan sürekli bir nüfus artışını sürdürebileceğini kanıtlamıştır.
Tarım, pazara doğru yönelimi arttıkça ve teknik icadada yavaş yava Ş değişmiş
tir. Bunlar birbirleriyle bağlantılıdır. Yakında yaşayan büyük bir nüfus bir pazar,
do lay ısıyla bir dürtü anlamına gelir. 1 5 . yüzyılda bile Aşağı Ülkeler'de1 yaşayan-
1 Belçika, Hollanda ve Lüksemburg (Yay. hz!.)
555
DÜNYA TARİHİ II
lar yoğun ekim tekniklerinin önderleridir. Flanders'da da, daha iyi drenaj daha
iyi otlakların ve dah a geniş bir hayvan nüfusunun yolunu açmıştır. Görece daha
kalabalık şehirlerin olduğu bir başka bölge de Po Vadisi'dir; Asya'dan gelen yeni
bitkiler Kuzey İtalya'da Avrupa'ya tanıtılmıştır. Örneğin pirinç Avrupa kilerine ya
pılmış önemli bir eklemedir, 1 5 . yüzyı lda Arno ve Po vadilerinde ekilmeye başlan
mıştır. Öte yandan tohumların hepsi bu ani başarıdan nas iplerini alamamışlardır.
Avrupa'ya Amerika'dan gelen patates, son derece ortada olan besin değerine sahip
olmasına, halk arasında bir afrod izyak ve siğil tedavisinde başarılı bir bitki olarak
tanınıyor olmasına rağmen İngiltere' de, Almanya'da ve Fransa'da normal bir tüke
tim malzemesi olana kadar iki yüz yıl beklemiştir.
Tarımsal gelişmeler, Aşağı Ülkeler'den 1 6 . yüzyılda Doğu İngiltere'ye yayılmış
ve burada daha sonra yavaş yavaş ayrıntılandırılmışlardır. 1 7. yüzyıl Londrası buğ
day ihracatçısı bir limandır ve Kıta Avrupası'ndan buraya nasıl buğday ekileceğini
öğrenmeye gelirler. 1 8. yüzyıl daha iyi çiftçilik v e hayvancılık koşulları getirir. Bu
tür gelişmeler, bugün hepimizin normal kabul ettiği ancak o zamanlar hayal dahi
edilemeyecek bir şekilde ekinierin gelişmesine ve çift lik hayvanlarının kalitesinin
artmasına yol açar. Kırsal bölgelerin görüntüsü değişir ve sakinleri dönüşür. Ta
rım, en basit bilime bile, insanların çevre üzerindeki kontrollerini, görenekierin
seçiciliğinden çok daha hızlı bir şekilde artı rmak için ne yapılması gerektiğini gös
terir -deneme, gözlem, kayıt ve tekrar deneme. Gelişme, toprakların daha bü yük
çiftlikler halinde yeniden örgütlenmesinin, özel olarak onlar tarafından işlenıneye
müsait toprakların dışında küçük toprak sahiplerinin azalmasının, ücretli eme
ğin ortaya çıkışının, binalara, makineleşmeye ve drenaja yüksek sermaye yatırımı
yapılmasının yolunu açar. Değişimin hızı abartılmamalıdır. İ ngiltere'de değişimin
göstergelerinden bir tanesi "çit çevirme"nin yani geleneksel köydeki açık tarlalada
ortak toprakların konsolidasyonunun süratidir. Bu işlemin sıkiaşması ve çoğalması
nedeniyle parlamentonun yasa çıkartması ancak 18. yüzyılın sonuyla 1 9. yüzyılın
başında mümkün olacaktır. Tarımın pazada tamamen entegre olması ve toprağa
tıpkı diğerleri gibi sadece bir mal olarak bakılması 1 9 . yüzyılı, hatta İngiltere'de
yani dünya tarımının liderind e bile okyanus ötesi buğday topraklarının açılışını
bekleyecektir, ancak 1 8 . yüzyılda izleyeceği yol ortaya çıkmaya başlamıştır.
Büyüyen tarımsal üretkenlik, sonund a sürekli tekrarlanan ve gücünü demografik
ilerlemeyi yok ederek gösteren yoklu ğu ortadan kaldırmıştır. Belki Avrupa nüfu
sunun kaynakları üzerine baskı yaptığı ve böylece Avrupa'nın 14. yüzyıldaki gibi
büyük bir bela tarafından tehdit edilişi 1 6 . yüzyılın sonunda olur. Bundan sonraki
kötü nöbet, bir sonraki yüzyılın ortasındaki yıllarda yaşanır, İngiltere ve Hollanda
en kötüsünden kurtulurlar. Bundan sonra, kıtlık ve yokluk Avrupa'da yerel ve ulusal
olaylar şeklinde kalır, hala geniş ölçekli demografik zarara yol açtıkları doğrudur, an-
556
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
cak ithal edilen tahıllar nedeniyle tedrici bir şekilde önüne geçilmektedir. Kötü hasat
dönemleri, söylendiğine göre Fransa'yı 1 708-1 709 arasında "koca bir hastane "ye
çevirmiştir, ancak bu savaş zamanında olmuştur. Bu yüzyılın so nlarına doğru bazı
Akdeniz ülkeleri buğday unu için Baltık topraklarına bel bağlamışlardır. İthalat kay
naklarının güven altına aldığı doğrudur, ancak özellikle karadan nakil gerektiren
yerlerde yeterince hızlı işlememektedir. Fransa ve Almanya'nın bazı bölgelerinde 19.
yüzyılda bile yokluk görülür ve 18. yüzyılda Fransa nüfusunun üretimden daha hızlı
artması nedeniyle Fransızların çoğunun yaşam standardında gerileme olur. İngiliz
tarım emekçisi de geriye dönüp baktığında bu çağın bir kısmını sofrasında buğday
ekmeği ve, hatta et bulundurabildiği bir altın çağ olarak görmektedir.
1 6 . yüzyılın sonunda yavaş büyüyen kaynakların üzerindeki artan nüfus bas
kısına bulunan çarelerden biri de göçmenliğin teşvikidir. 1 800 yılında Avrupalılar
denizaşırı topraklara insan yollamak için çok şey yaparlar. 1 75 1 yılında bir Kuzey
Amerikalı, bu kıtada bir milyon kadar İngiliz kökenli olduğunu tahmin etmektedir;
modern hesaplamalara göre 1 7. yüzyılda Yeni Dünya'ya iki yüz elli bin İngiliz göç
men gitmiştir, bir sonraki yüzyılda ise yarım milyon kişi göçecektir. Burada Alman
lar da vardır (iki yüz bin kişi) ve Kanada'ya çok az Fransız gitmiştir. 1 800 yılında
Rio Grande'nin kuzey kısmındaki Amerikan topraklarına iki milyon Avrupalının
göç etmiş olduğunu varsaymak için makul nedenler vardır. Bu nehrin güneyinde
yüz bin İspanyol ve Portekizli bulunmaktadır.
Vatanlarında yeterince yiyecek bulamamak korkusu, bu büyük göçleri teşvik
etmiştir. Bu ekonomik hayatla ilgili bütün düşüncenin egemenliğinin hala tarımda
olduğunu yansıtmaktadır. Üç yüzyıl boyunca Avrupa ekonomisinde ana sektörlerin
yapısında ve ölçeğinde çok önemli değişmeler olmuştur, ancak 1 800 yılında, Fransa
ve İngiltere gibi ticaret ve imalatın en çok gelişmiş olduğu iki Batı Avrupa ülkesinde
tarım sektörü hala egemenliğini korumaktadır (durum 1500'de de aynıdır) . Daha
da ötesi, nüfusun çok minik bir kısmı hariç tarımdan tamamen kopmuş bir sanayi
hiçbir yerde gelişmemiştir. Bira üreticileri, dokumacılar ve boyacıların hepsi tarıma
bağımlıdır, bunlar bir yandan topraklarını ekerken bir yandan da dokumuş, eğir
miş ve pazara mal üretmiştir. Tarımın dışında, sadece ticaret sektöründe köklü bir
değişim gözlemleyebiliyoruz. Burada 1 5 . yüzyılın ikinci yarısında temponun yükse
lişi gözle görülebilir bir durumdadır. Avrupa bu tarihten itibaren, önce 1 3 . yüzyılda
görülmüş olana benzeyen ve ölçek, teknik ve yön gösteren bir ticari canlılık dö
nemine girer. Bu da şehirlerin büyümesiyle bağlantılıdır. Her ikisi hem uzmanlara
gerek duyarlar hem de onlara bir yaşam sağlarlar. Ortaçağın büyük panayıdan ve
pazarları hala devam etmektedir. Ortaçağdan kalma tefecilik yasaları ve loncaların
kısıtlayıcı pratikleri de öyle. Ancak 1 800'den önce yepyeni bir ticari dünya ortaya
çıkar.
557
DÜNYA TARİHİ II
1 6 . yüzyılda ortaya çıkmış ve bu tarihte dünya tic aretinin içine kadar uzanmış,
savaş tarafından kısa bir duraksama geçirdikten sonra 1 930'a kadar devam et
miş, daha sonra tekrar bir savaş tarafından durdurulmuştur. Başlangıcı, daha önce
değinilmiş olan, ekonomik çekim merkezini n Güney'den Kuzeybatı Avrupa'ya,
Akdeniz'den Atlan tik'e kaydınlmasıyla olmuştur. Duruma katkıda bul unan fak
törlerden biri politik sıkıntılar ve 1 6 . yüzyılda İtalya'nın savaş tarafından harabeye
çevrilmesidir; diğerlerinin katkıları az ve kısa ömürlü ve Portekizliterio Yahudileri
bezdirerek birçoğunun ticari becerileriyle birlikte aynı dönemde Aşağı Ülkeler'e
göç etmeleri gibi önemlidir. 1 6 . yüzyılın en büyük başarı hikayes i Anvers'e aittir,
ancak iki yüzyıl sonra politik ve ekonomik felaketler nedeniyle çöker. 1 7. yüzyıl
da Amsterdam ve Londra onu geçerler. Her iki olay da da kalabalık nüfuslu bir
binterlanda dayalı önemli ticaret ve imalat sanayii, hizmet sektörü ve bankacılık
gibi alanların ayrışmasına yol açan karlılığı sağlamıştır. Eskiden İtalyanların elinde
bulunan bankacılık üstünlüğü, 1 6 . yüzyılda önce Flanders sonra da Alman banker
Iere ve sonra da Hollanda ve Londra'ya geçmiştir. Amsterdam Bankası ve İngiltere
Bankası 1 694 yılında kurulmuşlar ve kısa bir süre sonra ·uluslararası ekonomik
güçlere dönüşmüşlerdir. Bunların çevresinde kümelenen diğer bankalar ve ticaret
evleri kredi ve finans operasyonlarını yürütmüşlerdir. Faiz oranları düşmüş ve bir
ortaçağ icadı olan ticaret senedi çok yaygın olarak kullanılmaya başlanmış, ulusla
rarası ticaretin önde gelen finansal enstrümanı haline gelmiştir.
Bu, külçe yerine kağıt para kullanımının başlangıcıdır. 1 8 . yüzyılda ilk Avrupa
kağıt parası ortaya çıkar ve çek icat edilir. Birleşik hisse şirketleri anlaşmaya açık
güvenliğin bir başka biçimini kendi hisselerini ortaya çıkarırlar. Bunların Londra
kahveterindeki katasyonları 1 7. yüzyılda, Londra Borsası'nın kuruluşuyla devralı
nır. 1 800 yılında benzer kurumlar birçok ülkede ortaya çıkar. Sermayenin hareket
liliğinin yeni biçimleri ve sermayenin kaydınlması Londra, Paris ve Arnsterdam'ı
hızla geliştirir. Lotaryalar ve piyangolar moda olur, görkemli yatırım patlamaları
da öyle, bunlardan en ünlüsü İngiliz Güney Deniz " Köpük" üdür. Ancak bu dönem
de dünya çok daha ticari hale gelmiş, parayla para kazanmak fikri yaygınlaşmış ve
para modern kapitalizmin aparatlarından biri olarak kendi kendini temin etmiştir.
Bunun çok kısa bir sürede ortaya çıkan etkisi, 1 7. yüzyılın sonlarına doğru dip
lomatik görüşmelerde ticari sorunlara giderek büyüyen bir dikkat v e ülkelerin bun
lar nedeniyle savaşa hazırlanmış olmasıdır. 1 652 yılında İngilizle r ve Hollandalılar
ticari nedenlerle savaşırlar. Böylece hem onların, hem Fransızlada İspanyolların
ticari sorunların önem kazandığı, hatta genellikle zirveye oturduğu bitmek tüken
mez kavgalarıyla dolu uzun bir çağ açılmış olur.
Yönetimler tüccarlarını sadece onların çıkarlarını korumak üzere savaşarak
korumazlar, ticari ekonominin çalışahilmesi için başka bakımlardan da müdaha-
558
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
lelerde bulunurlar. Bazen, bizzat kendileri hem girişimci hem de işveren olurlar; Ve
nedik cephaneliği söylendiğine göre, 1 6 . yüzyılda dünyadaki tek başına en büyük
imalat girişimidir. Yönetimler bir ferman yayınlayarak bir şirkete tekel imtiyazları
da tanımakta, böylece geri dönüş garantisi alan şirketler de daha kolay sermaye
artırmaktadır. Sonunda insanlar, imtiyazlı şirketlerin ekonomik avantajları koru
manın en iyi yol olmadığını düşünmeye başlamış ve bunlar gözden düşmüştür ( 1 9 .
yüzyılın sonunda kısa bir diriliş yaşanır) . Bununla b irlikte b u tür faaliyetler yöne
timle yakından ilişkilidir ve böylece işadamlarının kaygıları politikayı ve yasaları
biçimlendirir.
Zaman zaman ticari gelişmeyle toplum arasındaki karşılıklı ilişkiler son derece
derin sonuçları olan değişimlere ışık tutar. Bir örnek şudur: 1 7. yüzyılda bir İngiliz
finansörü halka ilk kez hayat sigortası sunar. Bireylere yıllık maaş üzerinden satış
başlamıştır zaten. Yeni olan ise hesap biliminin ve yeni çıkmış olan "politik arit
metik" istatistiklerinin bu işe uygulanmaya başlamasıdır. Tahmin yerine akılcı bir
hesaplama, şimdiye kadar dehşet uyandırıcı bir belirsizlik ve akıldışılık olan ölüme
karşı yapılmaktadır. Bu giderek rafine olur ve insanlara geniş ölçekli felaketiere
kar şı koruma sunulur ( belli bir fiyat karşılığında). Bu doğal olarak, bir sonraki
yatırıma büyük miktarlarda servet hareketliliğini sağlayan bir başka ve çok önemli
bir araçtır. Ancak hayat sigortasının keşfinin zamanlamasının zaman zaman " akıl
çağı" denen bir dönemin başlangıcına rastlaması, ekonomik değişimin boyutları
nın çok uzaklara erişmiş oluğunun ifadesidir gerçekten. Bu tek ve çok küçük bir
kaynaktır ve evrenin laikleşmeye başladığının ifadesidir.
Avrupa ticaretinin en etkileyici yapısal gelişimi buna, birden büyük bir önem
kazandıran ve 1 7. yüzyılın ikinci y arısından itibaren başlayan denizaşırı ticaret
tir. Bu gelişme, 1 500'den önce gözlemlenir hale gelmiş olan ekonomik faaliyetin
Akdeniz'den Kuzey Avrupa'ya kaymış olmasının bir parçasıdır ve gelecekteki dün
ya ekonomisinin sınırları da ilk kez görünür hale gelmiştir. 1 5 80'lere kadar, bu
iş daha çok İberyalı halklar tarafından yapılmıştır. Bunlar sadece Güney Atiantik
ve Karayipler ticaretini ellerinde tutmakla kalmamışlar, 1 564'ten sonra "Manila
Kalyonları" yla Acapulco'dan Filipinler'e düzenli seferler yapmışlardır. Çin de, Ba
tılı Portekiziiierin varlığına rağmen daha doğudaki Avrupalılada ticari temaslar
kurmuştur. Küresel ticaret, eski Akdeniz ticaretini gölgede bırakmaya başlamıştır.
1 7. yüzyılın sonunda, Portekiz ve İspanya'nın Atiantik ötesi sömürgeleriyle yaptık
ları kapalı ticaret önemini hala korumaktayken, denizaşırı ticarete Hollandalılar ve
giderek büyüyen rakipleri İngilizler egemendir. Hollanda'nın başarısı Avrupa paza
rına getirdiği tuzlu ringa balığı ve özellikle buna uygun yük gemileri olan "flüt" ler
veya hızlı gemiler sayesinde büyür. Hollandalılar bu gemiyle önce Baltık ticaretine
egemen olurlar; buradan Avrupa'nın nakliyecileri olmaya doğru ilerlerler. Her ne
559
DüNYA TARİHİ II
kadar 1 7. yüzyılın sonuna doğru İngilizlerle yer değiştirecek olsalar da, özellikle
Uzakdoğu'daki sömürgelere ve ticaret istasyonlarına uzun yol şebekesi kurmayı
başarırlar, Portekiziilere üstünlük kurarlar. İngiliz üstünlüğünün temeli, aslında
Atlantik'tir. Balık burada da önemlidir; İngilizler Newfoundland kıyılarından besin
değeri yüksek morina balığı avlarlar, kuruturlar ve kıyıda tuzlarlar sonra Cuma
günü tutulan oruç nedeniyle fazla balık tüketimi yüzünden talebin fazla olduğu
Akdeniz ülkelerine satarlar. Bacalo adı verilen bu yiyeceğe, hala Portekiz ve Güney
İspanya'da turistik kıyılar geride bırakıldığında sofralarda rastlanmaktadır. Hem
Hollandalılar hem de İngilizler yavaş yavaş nakliyat ticaretini genişletip ve çeşitlen
dirirler bir süre sonra kendileri de satıcı haline gelirler. Fransa da bu yarıştan geri
kalmaz; 1 7. yüzyılın ilk yarısında onun da denizaşırı ticareti ikiye katlanmıştır.
Giderek yükselen nüfus ve uygun nakliye imkanlarının ortaya çıkması (su her
zaman kara taşımacılığından daha ucuzdur) tahıl konusunda da uluslararası ticare
ti yaratır. Gemi yapımı, zift, keten veya kereste ve çivi gibi malların dolaşımını önce
Baltık ticaretinde teşvik eder, bu mallar daha sonra Kuzey Amerika ekonomisinde
önem kazanır. Avrupa tüketimi işin içine karıştıkça; bunların hepsi sömürge impa
ratorluklarının temelini oluştururlar. 1 8 . yüzyılda okyanus ekonomisi ve dünyanın
dört bir yanında iş yapan -hatta dövüşen ve entrika çeviren- bir uluslararası ticaret
toplumuyla karşı karşıya kalırız.
Bu ekonomide çok önemli ve giderek büyüyen bir rol oynamakta olanlar köle
lerdir. Bunların büyük bir çoğunluğu Afrikalı siyahilerdir, ilk Afrikalı köleler, 1444
yılında Avrupa'ya getirilmiş ve Lizbon'da satılmıştır. Avrupa'da kölelik bu tarih
te sönükleşmiştir. (her ne kadar Avrupalılar hala köle haline getirilip Araplar ve
Türkler tarafından satılıyorlarsa da) . Artık tamamen diğer kıtalara yayılacaktır.
İki üç yıl içinde, Batı Afrika'da sürekli bir köle istasyonu kurmuş olan Portekizliler
birkaç bin siyahi daha satarlar. Bu tür rakamlar yeni trafiğin karlılığının derhal
fark edilmiş olmasını göstermektedir, ancak gelecekte yaşanacak olana dair pek az
ipucu taşımaktadırlar. Ancak daha şimdiden açıkça görünen, bu işin zatimliği (Por
tekizliler, çocukların alınmasının anne ve babalarının ikisinin birden tutulmasını
sağladığını hemen kaydederler) ve Afrikalıların da suç ortağı oluşudur; köle arayışı
daha iç kısırnlara doğru y ayıldıkça, köleleri yakalayan ve toptan olarak değiş tokuş
eden yerel yardakçılara dayanır.
Çok uzun bir süre, Adari tik Adalarındaki Avrupa, Portekiz ve İspanyol yerleşim
leri Batı Afrika'nın sağladığı kölelerin hemen hemen tümünü alır. Sonra bir değişik
lik olur. 1 6. yüzyılın ortalarında Afrikalı köleler Atiantik'in öteki ucuna Brezilya,
Karayip Adaları ve Kuzey Amerika anakarasına gönderilirler. Böylece bu ticaret,
demografik, ekonomik ve politik sonuçlarını hala yaşamakta olduğumuz dramatik
bir büyüme sürecine gire:r. Modern tarih açısından önem taşıyanlar her bakımdan
560
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
yalnızca Afrikalı kölelerdir ama yegane köle tacirleri sadece Avrupalılar değildir.
Bununla birlikte siyahi köle ticareti, Afrikalıların başka Afrikalıları Portekizlilere,
İngilizlere, Hollanda halkına satarlar, · onlar da Amerika'daki başka Avrupalılara
satar. Bu tepkisel, sonuçlar Avrupalıların Osmanlılar tarafından veya Afrikalıların
Araplar tarafından köleleştirmesinden çok daha fazla olan bir fenomendir. Bunlar
tarafından köleleştirilenlerin sayılarına ilişkin tahmin yapmak çok daha kolaydır
ama bu sayılar da aşağı yukarıdır. Amerikan kolonilerini mümkün ve yaşanır kılan
emeğin büyük bir çoğunluğu siyahi köleler tarafından sağlanmıştır, ancak iklimsel
nedenlerle köle nüfusu bunlar arasında eş bir dağılım göstermez. Bu kölelerin bü
yük bir çoğunluğu her zaman tarımda veya ev içi hizmetlerde kullanılmıştır: Siyah
zanaatkarlar veya daha sonraki fabrika işçileri nadirdir.
Köle ticareti ticari anlamda da çok önemlidir. Bu ticaretten zaman zaman büyük
karlar sağlanmaktadır. Bu, gerçek insanlardan oluşan yükleriyle tıka basa dolu,
hastalık taşıyıcı köle gemilerinin durumunu da kısmen açıklar. Bu gemilerin yap
tıkları her yolculukta ölüm oranı yüzde 1 O'un altına çok ender düşer ve bazen
ölüm oranları korkunç boyutlara varır. Ticaretin varsayımsal değeri, sermayenin
dönüşü çok fazla abartılmış olmasına rağmen son derece değerli ve rekabete açık
kılmıştır. İki yüzyıl boyunca diplomatik tartışmaları kışkırtmış, hatta bu ticareti
tekeline almak isteyen uluslararasında savaş çıkmasına neden olmuştur. Bu da köle
ticaretinin ekonomik anlamda olmasa bile, devlet adamlarının gözündeki önemini
kanıtlamaktadır.
Bir dönem, köle ticaretinden edinilen karların Avrupa'nın sanayileşmesi için ser
maye birikimi sağladığı söylenmişse de bu artık çok da akla yakın görünmemekte
dir. Sanayileşme yavaş bir süreçtir. 1 800'den önce, her ne kadar bazı Avrupa ülke
lerinde endüstriyel yoğunlaşma görülmüş olsa bile, hem imalat hem de hammadde
işleme sanayiindeki büyüme asıl olarak küçük ölçekli zaanatkar üretimi olarak
gerçekleşmiş ve bu da radikal yeni yöntemler ve kurumlarla değil, teknik ayrıntılar
la olmuştur. Avrupa 1 500 yılında çok sayıdaki becerekli zanaatkarın sağladığı çok
büyük bir servet havuzunu zaten yeni işlemlerin araştırılmasına ve yeni tekniklerin
keşfine harcamaya başlamıştır. İki yüzyıllık silahçılık sayesinde madencilik ve me
talurji çok yüksek bir düzeye ulaşmıştır. Bilimsel araçlar ve mekanik saatler, malla
rı kusursuzlaştırmaya yönelik beceriterin yaygın bir şekilde kullanıldığına tanıklık
etmektedir. Bunlar gibi avantajlar, endüstri çağının ilk kalanlarını biçimlendirmiş
ve Asya'yla var olan geleneksel ilişkileri tersine çevirmiştir. Asyalı zanaatkarlar çok
uzun yıllar boyunca becerileri ve yaptıkları işlerin kalitesiyle Avrupalıları kendile
rine hayran bırakmışlardır. Asya kumaşları ve seramikleri günlük dilimizde de hala
yaşamakta olan bir üstünlüğe sahiptirler, örneğin müslin, kaliko, şantung hala bize
tanıdık gelen sözcüklerdir. 14. ve 1 5 . yüzyıllarda, bazı zanaat biçimlerinde
561
DüNYA TARİHl ll
,... ...
--
Pac ific
Ocean
SI Hdt..,
!Ir.!'
• • Mı�t�ri1uıı CFr.•
i
AVRUPA'NIN ASYA VI! AFRIKA'DAid BAŞUCA TICARET IsTASYONLARI VI! MOI..ıa.ı!JU (1750)
1\\\\\\1 F,_z bOigeol � .,_ bOigeol Hollonda b61geol
562
YENI BIR TüR TOPLUM: ILK MODERN AVRUPA
arada, İngiliz kırsal bölgesindeki yün tüccarları ihtiyaçları olan hammadeyi sağla
mak üzere köylü yün eğiricileriyle dokumacılarını "yerleştirerek" endüstriyel bü
yümenin ilk modelini kurmuşlardır. Madenierin varlığı bir başka mekansal faktör
dür; madencilik ve metalurji tarımdan bağımsız en önemli endüstriyel faaliyetlerdir
ve bunlar yaygın olarak dağılmışlardır. Ancak endüstriler durgunlaşabilmişler ve,
hatta çökebilmişlerdir. Bu görüldüğü kadarıyla İtalya'da olmuştur. Bu ülkenin or
taçağdaki endüstriyel üstünlüğü, Flaman Aşağı Ülkelerle Karolenj topraklarının
ortasındak'i Batı ve Güney Almanya'dakiler, İngiltere, Hollanda ve İsveç'in yeni
imalat liderleri olarak ortaya çıkışı netlik kazanana kadar yüz yıl daha sürmesine
karşın, 16. yüzyılda çökmüştür. 1 8. yüzyılda, Rusya'nın işlenınemiş doğal mad
de endüstrisi, bu ülkenin endüstrileşmiş ülkeler· listesine girmesini sağlamıştır. Bu
tarihte denkleme başka unsurlar da katılır; organize bilim, endüstriyel teknikleri
taşımaya başlar ve sanayi devlet politikaları tarafından bilinçli veya bilinçsiz bir
şekilde biçimlendirilmeye başlar.
Kapsamlı yayılmanın ve büyümenin uzun vadeli görüntüsü açıktır ki daha fazla
nitelik gerektirmektedir. 19. yüzyılda bile kolayca dramatik �algalanmalar mey
dana gelmektedir. Kötü bir hasat dönemi herkesin bankalara hücum etmesine yol
açmakta veya mamul mallardan birine olan yoğun talep yığılma demeye yetecek
kadar büyümektedir. Bu büyüyen bir gelişmeyi ve ekonomiye entergrasyonu yan
sıtırken yeni rahatsızlık biçimlerine neden olabilmektedir. 1500'den çok fazla geç
meden, örneğin fiyatların önceden tahmin edilemeyen bir hızla yükseldiğine dikkat
edilmeye başlanır. Bazı yerlerde bu eğilim gerçekten 'çok keskindir, fiyatlar bir yıl
içinde ikiye katlanır. Her ne kadar bu oran gibisi başka yerde sürdürülebilir olma
mışsa da uzun vadede genel etkiye bakıldığında Avrupa fiyatları bir yüz yıl içinde
kabaca dörde katlanır. 20. yüzyıl enflasyonu göz önünde bulundurulduğunda, bu
o kadar da şaşırtıcı gelmeyebilir, ancak çok yeni bir durumdur, çok büyük ve kor
kutucu yankıları olur. Bazı mülk sahipleri bundan nemalanır, bazıları ise sıkıntıya
düşer. Bazı toprak sahiplerinin tepkisi kiraları yukarı çekmek ve feodal haklarının
getirdiği karı mümkün olduğu kadar artırmak yönünde olur. Bazıları mallarını sa
tar. Bu bağlamda, enflasyon genel olarak yol açtığı üzere sosyal hareketliliğe neden
olur. Yoksulların arasında yarattığı etki ise genel olarak haşindir, tarımsal ürünle
rin fiyatları artar ve ücret artışları aynı sürati göstermez. Böylece gerçek ücretler
düşer. Bu durum zaman zaman yerel unsurların da işe karışmasıyla iyice kötüleşir.
İngiltere' de örneğin, yün fiyatlarının yükselmesi nedeniyle toprak sahipleri, ortak
toprakları da kendi maliarına katarlar ve böylece koyunların otlatılmasına açılan
topraklardaki ortak kullanım ortadan kalkar. Perişan durumdaki köylü aç kalır ve
böylece ünlü çağdaş deyimlerden biri olan "koyun insanı yedi" deyişi ortaya çıkar.
Yüzyılın üçüncü çeyreğinde her yerde halk ayaklanmaları ve huzursuzluklar ortaya
563
DÜNYA TARİHİ II
564
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
565
DÜNYA TARİHİ II
daha yeni başlamıştır. Figaro, 1 8 . yüzyılda dikkate değer bir şekilde başarılı olmuş
bir Fransız komedisinin uşak kahramanı, ayrıcalıklarını hak etmek için doğmak
tan başka bir zahmete katlanmadığını söylediği aristokrat efendisiyle alay eder. Bu
o zamanlar tehlikeli ve yıkıcı bir fikir olarak karşıianmış ancak çok fazla uyarı
ya neden olmamıştır. Avrupa hala aristokrasinin kibirine batmış bir durumdadır
( 1 800'den sonra da epey bir süre böyle kalacaktır) . Müstesnalığın dereceleri çe
şididir ama soylu olanla soylu olmayan arasındaki farklılıklar çok önemlidir. Her
ne kadar endişe içindeki soylular onları böyle davranriıakla suçlasalar da, krallar
hiçbir yerde, çaresiz kaldıklarında bile avamlarla ittifak kurmamışlardır. Krallar
da aristokrattır. Bir tanesinin söylemiş olduğu gibi bu onların sanatıdır. Yalnızca
o yüzyılda Fransa'da büyük bir devrimin meydana gelişi işleri bu ülkede bir parça
değiştirir ama ülke dışında pek bir değişiklik olmaz. 1 9 . yüzyıl başlarken Avrupalı
ların büyük bir çoğunluğunun soylu kana saygıları devam etmektedir. Onca değişi
me rağmen hala birçok insan otomatik olarak bu durumun yasalara da yansıması
gereken bir farklılık olduğunu düşünmektedir.
Tıpkı bazılarının toplumu farklı yasal haklardan ve sorumluluklardan oluşan
bir düzen olarak tanımlanmasının gerçeği ifade etmediğini hissetmeye başlaması
gibi, bazıları da dinin özel bir sosyal hiyerarşiyi onayladığından daha az emin ol
maya başlamıştır.
1 9. yüzyılda Ulsterli bir kadın şöyle ifade etmiştir;
Buna inanmak uzun bir süre mümkün olmuştur ama sabit ve değişmeyen bir
düzenin Tanrı'nın isteği olduğunu söylemekle tam olarak aynı şey değildir bu.
1 800'de bile bazı insanlar Tanrı'nın, babasının kendisine bıraktığı mirasın üzerine
konmaktansa bu dünyada kendi yolunu bularak O'nun bilgeliğini gösteren zengin
leri daha çok sevdiğini düşünmeye başlamışlardır. "Yönetim, insanların isteklerini
tatmin için insan aklının icat ettiği bir şeydir," demiştir 1 8 . yüzyılda yaşamış bir
İrlandalı, kendisi aynı zamanda bir muhafazakardır da. Geniş bir yararcılık dalgası
yükselmeye başlamıştır ve gelişmiş ülkelerde insanlar giderek kurumlara daha fazla
değer vermeye başlamışlardır, toplumsal kurumlar bunların arasındadır.
Ekonomik değişim eski resmi hiyerarşiler üzerinde bir baskı oluşturur (çoğalan
hareketlilik, şehirlerin büyümesi, pazar ekonomisinin yükselişi, yeni ticari fırsatla
rın ortaya çıkışı gibi) ancak baskı aynı zamanda okuryazarlık ve sosyal bilinçle de
566
YENİ BİR TüR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
567
· DÜNYA TARİHİ II
568
YENİ BİR TÜR TOPLUM: İLK MODERN AVRUPA
569
DÜNYA TARİHİ II
diğer tanıdıkların sosyal anlamda bir araya gelmesidir bu. Özellikle bir Fransız
yaratısı olan salonlardan bazıları 1 8 . yüzyılda çok önemli entelektüel merkezler
haline gelirler ve bir kadının din dışında şeylere akıl yormasının yerinde, hatta mo
daya uygun karşılandığını gösterirler. XV. Louis'in metresi Madam de Pompadour
resmi yapılırken resme bir kitabın, Montesquieu'nun sosyolojik tezlerini içeren De
/'esprit des lois'nın da dahil edilmesini uygun görür. Ancak kadınlar mavi j arti
yerlere hever etmediklerinde bile saraydan bağımsız bir topluluğun varlığı, ailenin
kısıtlayıcılığından, o tarihe kadar hemen hemen sosyal çeşitlilik ve farklılık arayışı
içindeki insanın bulabiieceği neredeyse yegane yapılar olan dini ve mesleki toplu
luklardan sınırlı olmakla birlikte gerçek bir kaçış olmuştur.
1 8 . yüzyılın sonuna doğru, artık kadın sanatçıların ve romancıların bulunduğu
kız kuruluğunun sadece bir manastır hücresine çekilmek olmadığının kabul edildiği
bir çağa varırız. Ancak bu değişimleri görmek o kadar kolay değildir. Bu yüzyılın
ilk yıllarında İngiliz Spectator dergisinin erkek okuyucular kadar kadın okuyucula
rı da hitap etmeye değer bulması bize biraz daha geriye bakmamız gerektiğini işaret
eder. Belki de böylece 1 8 . yüzyılın büyük politik etki sahibi kadıniarına dair dikkat
çekici örnekler, yani bir İngiliz kraliçesiyle dört imparatoriçe (Bir Avusturyalı, üç
tane Rus) üretmesine yardımcı olmuştur. Bunların hepsi kendi başlarına ve genel
likle de büyük bir başarıyla hüküm sürmüşlerdir. Ancak kadınların kurtuluşunun
tarih öncesi hala büyük ölçüde araştırılmamış olduğu için bunu büyük bir güvenle
söylemek mümkün değildir.
Son olarak bunların hiçbiri ilk modern Avrupa'nın en ileri ülkelerindeki ezi
ci çoğunluğun bile yaşamını etkile.memiştir. Çoğu kadın ve erkek için geleneksel
yaşamın sorgulanmaya kesinliklerini kıracak olan büyük gücü sağlayacak kitle
sel endüstriyel işler daha ortaya çıkmamıştır. Her ne kadar ağırlıklarını en fazla
Polonya'nın ilkel köylerinde veya Fas etkisi yüzünden kadının ikinci plana atılı
şının ve toplumdan uzaklaştırılışının yoğunlaştığı İspanya'da hissettiriyor olsalar
bile, bu kesinlikler 1 800 yılında hala her yerde egemendir.
570
2
1 800 yılında Avrupalıların çoğu sosyal ve politik örgütlerle ilgili dört yüzyıl
önce uygun ve kavramlabilir bulunan fikirleri taşımaktadırlar. Ortaçağ bu bağlam
da da · diğerlerinde olduğu gibi birdenbire sona ermemiştir. Toplum ve yönetimie
ilgili akla yakın bir şekilde "ortaçağ"a ait olarak tanımlanabilecek fikirler geniş
bir bölge üzerinde etkili güçler olarak varlığını sürdürmekte ve bunların içine gide
rek daha fazla sosyal gerçeklik sığmaktadır. Kabaca söyleyecek olursak, toplumun
"birleşik" örgütlülüğü denilen şey -kendi mensuplarını koruyan ve statülerini tarif
eden yasal ayrıcalıklar çevresinde gruptaşmış insanlar- hala 1 8 . yüzyıl Avrupası'nda
hüküm sürmektedir. Orta ve doğu bölgelerinde daha önce belirttiğimiz gibi serflik
çok daha katılaşmış ve yaygınlaşmıştır. Politik kurumlardaki süreklilikterin birçoğu
açıkça görülmektedir. Kutsal Roma İmparatorluğu, 1 500 yılında olduğu gibi 1 800
yılında da v�rlığını sürdürmektedir, papanın maddi iktidarı da. Hala Kapet soyun
dan biri Fransa kralıdır (gerçi ailenin 1 500'deki kolundan gelmemektedir, bu kol
zaten sürgündedir) . İngiltere'de 1 820 gibi ileri bir tarihte bile, Kral IV. George'un
taç giyme töreni sırasında Kral'ın destekçileri, hükümdarın unvanını destekledikle
rini herkese göstermek üzere Westminster Hall'e zırhlarıyla girerler. Birçok ülkede
hala devlet dinin ve toplumun birbirine karıştığı ve kilisenin otoritesinin yasayla
tescil edildiği bir varlık olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar bu tür fikirlere
epeyce karşı çıkılmış olsa ve bazı ülkeler bunun acı sonuçlarını yaşamışiarsa da,
tarihe ağırlığını koyan birçok meselede olduğu gibi bunlarda da 1 800' de epeyce
sorun vardır ve yalnızca on yıl öncesine göre durum çok daha ağırdır.
Bunlar kabul edildikten sonra, yine de 1 500'le 1 800 arasındaki üç asır süre
since genel Avrupa eğilimi ortaçağ yönetimlerinin özelliklerini oluşturan sosyal ve
politik bağları çözmek veya en azından zayıftatmak olarak ortaya çıkar. İktidar
ve otorite devlet tarafından sağlanan merkezi yoğunlaşmaya doğru akar ve kişisel
hağımlık düzenlemelerinden ibaret olan " feodal" den uzaktaşır ( " feodal" düşünce,
1 7. yüzyılda geçerli olan bir yasanın teknik adı olarak ortaya çı�mıştır ve yüzyılın
gerçekliği artık ortadan kalkmakta olan bir şeyi saptamak ihtiyacıdır) . Hıristiyan-
571
DÜNYA TARİHİ Il
lık düşüncesi hala duygusal, hatta bilinçaltı düzeyde önemli olsa bile bir politik ger
çeklik olarak bu dönemde geçerliliğini yitirmiştir. Papalık otoritesi, Hizipler çağın
da ulusal duyarlılıkların elinden çekmeye başlamış ve Kutsal Roma imparatorları
14. yüzyıldan itibaren etkilerini yitirmişlerdir. Avrupa'yı entegre etmek için yeni bir
birleştirici ilke de ortaya çıkmamıştır. Bunun denemesi Osmanlı tehdidiyle yapılır.
Hıristiyan prensler Müslüman saldırısının Hıristiyan dostların yardımını sağlaya
cağını sanmakta, papalar hala haçlı retoriğini kullanmaktadırlar, ancak Türklerin
de gayet iyi bildiği gibi Hıristiyan devletler kendi çıkarlarının peşinde koşacaklar
ve eğer gerekirse kafirlerle işbirliği yapacaklardır. Artık Realpolitik çağ başlamıştır.
Devlet çıkarlarının akıllıca hesaplanmasıyla ilkeler ve onur bastırılmaktadır. Avru
palıların, kendilerini diğer uygarlıklardan ayıran kültürel farklılıklar konusunda
giderek daha çok hemfikir olurken (kendi çıkarlarına, bundan emindirler) temel
birliklerini sağlamış olan kurumlara çok az dikkat göstermeleri (ve yenilerini ya
ratmamaları) tuhaftır. Sadece zaman zaman devleti de aşan bir şeyin yaratılmasını
savunan görüşler olmuştur. Belki de bunun altında kültürel üstünlüğün yeni fark
edilmesi yatmaktadır. Avrupa muzaffer bir yayılma çağına girmektedir ve ortak
kurumlara ihtiyacı yoktur. Devlet otoritesi ve dolayısıyla yönetimlerin iktidarı bu
yüzyıllarda sağlamlaşmıştır. Biçimlerin bizi yanıltınaması gerekir. Bunu hayata ge
çirenlerin bütün argümanlarına ve bu konuyla ilgili her türlü sınırdan söz eden kit
lesel politik yazılara rağmen genel eğilim yasamanın üstünlüğü fikrinin kabulüne
doğrudur; bu, Avrupalıların devlet otoritesini doğru ellere teslim etme, yasa yapma
gücünün üzerine herhangi bir kısıtlama olmaması gerektiği noktasına geldiklerini
gösterir.
Eldeki kazanımlara rağmen bu, geçmişin düşüncesinden çok büyük bir ölçüde
kopuştur. Ortaçağda yaşamış bir Avrupalı için insan müdahalesinin üstünde, yasal
dokunulmazlığı olan ve yasa koyucuların değişmesiyle değiştirilemeyen beyan edil
miş özgürlüklerin her zaman saygı gösterilmesi gereken temel yasalar olması veya
insanların asla karşı çıkamayacakları Tanrı'nın yasalarının sosyal ve yargısal hale
gelmesi, ilahiyat bakımından da Tanrı'ya ve kutsal olana küfür anlamına gelirdi.
1 7. yüzyılda İngiliz hukukçuları temel toprak yasaları üzerindeki anlaşmazlıkların
olabileceği konusunda bocalamışlar ancak hepsi bazı yasaların kalması gerektiğini
düşünmüşlerdir. Bir yüzyıl sonra, Fransa'nın önde gelen hukuk düşünüderi aynı
şeyi yapacaklardır. Bununla birlikte, sonunda her iki ülkede de (az çok diğer bazı
ülkelerde de) egemenliğin yasal olarak dizginlenmemiş kanun yapan güçte oluşu
devletin karakteristik özelliği olarak kabul edilmiştir ancak bu epey bir zaman al
mıştır. Erken modern Avrupa tarihinin büyük bir kısmında modern egemen devlet,
en yaygın yönetim şeklinin monarşi olması gerçeği nedeniyle örtülü kalmıştır. Bu
yüzyıllarda Avrupa tarihinin büyük bir çoğunluğunu hükümdarların güç müca-
5 72
OTORiTE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
1 Meritokrosi: Yönetim erkininin kişilerin yetenek ve bireysel üstiinlüğün dayandığı yönetim biçimi. (Yay. hz!.)
573
DÜNYA TARİHİ II
574
OTORİTE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
küçük olan gelirlerinin büyük bir kısmını zenginlere oranla ihtiyaç maddelerine
daha fazla harcayan yoksullar aleyhine oransızlığa neden olmuştur. Toprak sahi
binin kendi vergi yükümlülüklerini mülkiyet piramirlinin en altında yer alan kişiye
geçirmesinin de önüne geçmek hiçbir zaman kolay olmadığı gibi vergilendirme de,
olan ortaçağdan kalma yasal dokunulmazlık tarafından özellikle engellenmiştir.
1 500 yılında, iktidarın gücünün istilasından özel olarak korunmakta olan bölge
lerin, insanların ve nüfuz alanlarının olduğu genel kabul görmektedir. Bunlar bir
çok şehrin sahip olduğu ayrıcalıklar gibi, asırlar öncesinden kalma geri çevrilemez
kraliyet ihsanlarıyla, Magna Carta'da olduğu gibi sözleşmelerle, göreneklerle veya
ilahi yasalarla sağlanmış olabilirler. Bunun en yüce örneği kilisedir. Kilise mülkle
ri laik vergilendirme sistemine tabi değildir, kilise mahkemelerine kraliyet adaleti
ulaşamaz ve bu mahkemeler, örneğin evlilikte olduğu gibi son derece önemli sosyal
ve ekonomik kurumları kontrol eder. Ancak bir bölge, bir meslek veya bir aile de
kraliyet yargısından veya vergisinden muafiyetİn tadını çıkarabilir. Kraliyet duruşu
da tek tip değildir. Fransa kralı bile sadece Britanya düküdür ve orada ne yetkiye
sahip olduğu bir farklılık yaratır. Bu gibi faktörler " Rönesans Devleti"nin bir arada
yaşamak zorunda olduğu gerçekliklerdir. Rönesans Devleti, her ne kadar gelecek
kraliyet bürokratlarında ve onların dosyalarında yatıyor olsa bile, var olabilmek
için bunların varlığını kabul etmek zorundadır.
1 6 . yüzyılda Batı Hıristiyanlığını çok büyük bir kriz sallar. Bu kriz imanın eski
ortaçağdan kalma birliğini ebediyen tahrip edecek ve kraliyet iktidarının kon
solidasyonunu ateşleyecektir. Protestan reform hareketi dini otorite üzerindeki
tartışmalardan biri olarak başlamış, biçimsel ve teorik yapısının birçok meydan
okumaya rağmen başarıyla yaşamaya devam ettiği papalık taleplerini sorgulama
ya çağırmıştır. Bu bağlamda tamamen ortaçağa özgü bir fenomendir ancak böyle
bir açıklama bütün hikayeyi �apsamadığı gibi reform hareketinin politik önemini
vurgulamaktan da çok uzaktır. Bir kültürel devrimin de tetiğini çektiği göz önün
de bulundurulursa, modern tarihin başlangıcı olarak görülen geleneksel duruşunu
sorgulamanın hiçbir nedeni yoktur.
İlahi reformun taleplerinde yeni bir şey yoktur. Papalığın ve curianın bütün Hı
ristiyanlığın çıkarlarına hizmet etmediği, 1 500'den itibaren yerleşmiş bir görüştür.
Bazı eleştirmenler buradan bir doktrinel görüş ayrılığına giderler. 1 5 . yüzyılın derin
ve huzursuz yükselişi ruhani sorulara yeni cevaplar arayışın ifadesidir ama aynı za
manda bu cevapları göksel otorite tarafından çizilmiş sınırların dışında aramaktır.
Sapkınlık hiçbir zaman yok edilememiş, sadece bastırılmıştır. Popüler din adamı
karşıtlığı eski ve yaygın bir fenomendir. Uzun zamandır, çok daha aydın din adam
larına talep oluşmasını teşvik etmektedir. 1 5 . yüzyılda dini yaşamda yeni bir akım
ortaya çıkar, belki de sapkınlıktan daha yıkıcı bir akımdır bu, çiıinkü sapkınlıktan
575
DÜNYA TARİHİ II
farklı olarak, sonunda geleneksel dini duruşun bizzat kendisine ait kökleri kesip
atabilecek güçleri içinde barındırmaktadır. Bu eğitimli, hümanist, akılcı, kuşku
cu ve daha iyi bir dünya isteyen bir entelektüel harekettir. Bu hareket, ideallerini
çağdaşlarının gözünde çok daha açık bir hale getirmiş ve Avrupa tarihinde çok
önemli bir rol oynamış olan Hollandalı bir insanın adıyla, Erasmusçuluk olarak
tanımlanabilir. Erasmus inancına sonuna dek sadıktır, kendini bir Hıristiyan ola
rak tanımlamakta ve anlamlandırmakta, sorgusuz sualsiz Kilise sınırları dahilinde
kalmıştır. içinde kalmaktadır. Ancak onun idealindeki Kilise muhtemel bir reforma
açıktır. Daha sade bir tapınma ve daha saf bir papazlık arayışı içindedir. Her ne
kadar Kilise'nin veya papalığın otoritesine meydan okumamış olsa bile, örtülü bir
şekilde bu otoritenin ilkesine meydan okumaktadır, bilimsel eserlerinde gayet yıkıcı
imalar söz konusudur. Aynı şey Avrupa'daki meslektaşlarıyla yaptığı yazışmalar
da da söz konusudur. Meslektaşları ondan, yürüttükleri mantıktan ve dolayısıyla
artık mumyalaşmış Aristocu inanç öğretilerinden kurtulmayı öğrenirler. Erasmus,
Yunanca bilginin yeniden yaygınlaştığı bir dönemde yazdığı Yunanca Yeni Abit'te
doktrin üzerine bir tartışmanın sağlam temelini kurmuştur. O, zavallı dogmatik
yapıların kurulmuş olduğu metinlerdeki düzmecelikleri ortaya çıkaran bir düşü
nürdür.
Ancak o veya onun bakış açısını paylaşanlar doğrudan doğruya dini otoriteye
saldırmadıkları gibi ruhani konulardan dünyevi konulara da dönmemişlerdir. On
lar iyi Katoliklerdir. Tıpkı sapkınlık gibi, din adamlarının duruşianna ve prensle
rio hırsiarına uygun düşmeyen hümanizm 1 6. yüzyılın başlarında, bekleyen birçok
şey gibi sanki kendisini bir dini devrime dönüştürecek olan insanları ve fırsatları
beklemektedir. Bir Alman keşişinin kasıtsızca yaptığı bir şeyin ardından gelen ha
reketi açıklayacak başka bir uygun terim mevcut değildir. Bu keşişin adı Martin
Luther'dir ve 1 5 1 7 yılında Aryenlerin yok oluşundan bu yana sağlam kalmış olan
Hıristiyan birliğini parçalayacak olan enerjiyi açığa çıkarır.
Uluslararası bir kişilik olan Erasmus'un tersine Luther, kısa boşluklar dışında
hayatı boyunca Elbe kıyısında küçük bir kasaba olan Wittenberg'de yaşamıştır.
Augustinusçu bir keşiştir, kendini ilahiyat okumalarına adamıştır, ancak ruhundaki
azapların sonucunda kutsal metinleri yeni bir ışığın altında yorumlaması gerekti
ğine karar vermiştir. Tanrı, cezalandıran değil affeden bir varlıktır. Bu ihtiyaç onu
devrimci yapmaz, bakış açısındaki ortodoksiyi papalıkla tartışana kadar sorgula
maz. Roma'da bulunmuş ancak orada gördüklerinden hoşnut kalmamıştır, papalık
şehri ona göre dünyevi bir yerdir ve buranın ruhani hükümdarları olması gerektiği
gibi değildir. Bu onun Saksonya'da dolaşıp para karşılığında ( bu paralar Roma'da
var olandan daha görkemli bir St. Peter Kilisesi'nin inşasına harcanmaktadır),
taşıyıcılarının bu dünyada işlediği günahların öteki dünyada aifedileceği papalık
5 76
OTORiTE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
belgelerini satan gezgin bir Dominikene karşı sıcak hisler duymasını da engeller.
Bu kişinin vaazlarına dair bilgiler kendisini dinleyen köylüler tarafından Luther'e
aktarılır. Yapılan araştırmanın sonucunda köylülere söylenenlerin sadece yanıltıcı
olmakla kalmadığı, son derece de çirkin olduğu ortaya çıkar. Bu vaizin yaptığı
edepsizce işlemler ortaçağ Katolikliğinin en çirkin yüzlerinden birini ortaya koy
maktadır. Bu Luther'i çok öfkelendirir, çünkü kendisi tövbekar olabilmek için bir
insanın hayatını tümden değiştirmesi gerektiğini düşünmektedir. Bu konuya ve belli
bazı papalık uygulamalarına karşı pozitif görüşlerini doksan beş tez halinde for
müle eder. Akademik tartışmanın geleneğine uygun olarak bunları Latince yazar ve
2 1 Ekim 1 5 1 7 tarihinde Wittenberg Şatosu Kilisesi'nin kapısına asar. Tezleri ayrıca
Almanya'nın en yüksek rütbeli din adamı olan Mainz Başpiskoposu'na da gön
derir. Başpiskopos bu tezleri Luther'in ele aldığı konular üzerine vaaz vermesinin
yasaklanması ricasıyla Roma'ya ulaştırır. Bu süre içinde Tezler Almancaya çevrilip
yeni bilgi teknolojisi sayesinde basılmış ve Almanya'nın her yerinde dağıtılmıştır.
Böylece Luther, istediği tartışmayı başlatır. Luther'in yaşadığı devletin hükümdan
olan Saksonyalı Frederick, onu teslim almayı reddeder ve Luther'in hayatı böylelik
le kurtulur. Dalalet eğiliminin önlemi en başından almamış olmak önüne geçilemez
bir sonuca yol açmıştır. Luther'in tarikatı kendisini dışlar ama üniversitesi dışla
maz. Papalık kısa bir süre sonra Luther'in aniden son derece başarılı ve üretken
bir edebi deha olmasının, basılı risalelerin ilk kez bütün imkanlarıyla kullanıldığı,
yerel derebeylerinin ihtiraslarıyla beslenen Alman ulusal şikayet hareketiyle karşı
karşıya kalır.
İki yıl içinde Luther'e Hussite denmeye başlanır. Reform, Alman politikasına
karışmıştır. Ortaçağda bile reform isteyenler laik hükümdarlardan yardım bek
lemişlerdir. Bu her zaman iman örtüsünün dışına çıkarak da olmayabilir. Büyük
İspanyol din adamı Ximenes, İspanya kilisesinin karşılaştığı sorunlara çözüm ara
mak için Katolik hükümdarların otoritesini kullanmalarını istemiştir. Hükümdarlar
sapkınları korumak durumunda değildir, onların görevi gerçek imanı sağlamaktır.
Bununla birlikte, laik otoriteye başvurmak, başvuranların niyetlerinin ötesine ge
çen değişikliklere neden olmuştur ve bu bakımdan görüldüğü kadarıyla Luther'in
durumu da budur. Argümanları kendisini hızla arzu edilenin ötesine, reformun ze
mini de önce papalık otoritesini sorgulamaya ardından da doktrini sorgulamaya
doğru kayar. Luther'in ilk protestolarının çekirdeği teolojik değildir. Bununla bir
likte, sonunda ekmek ve şarap ayİninin reddine kadar gitmiş (kavranması çok daha
zor bir Son Akşam Yemeği görünümüyle) insanların, sadece ibadetlerinin gözlen
mesiyle (bunlara "işler" denmektedir) değil imanlarıyla de değerlendirileceklerini
(bu kurtuluşu bir yana bırakmaktadır) vaaz etmiştir. Bu, kilise dışında hiçbir kur
tuluşun mümkün olmadığını söyleyen geleneksel öğretinin temelini sarsar (ancak,
5 77
DÜNYA TARİHİ II
578
OTORİTE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
keşiş olan Luther, Paul'ün sesiyle konuşuyarsa Calvin, Augustin'in vurgularını akla
getirmektedir. Bu kasvetli tarikatın başarısını anlamak hiç de kolay değildir ancak
etkisine tarih, sadece İsviçre'de değil Fransa, İngiltere, İskoçya, Felemenk Hallan
dası ve İngiliz Kuzey Amerikası'nda tanıklık etmektedir. En kritik adım seçilmişler
arasında olmaya inanmaktır. Bunun işaretleri Tanrı'nın emirlerine içten bağlılık
ve ayinlere katılım olduğuna göre buna ikna olmak düşünüldüğünden daha kolay
olabilir.
Calvin'in yönetimindeki Cenevre rahat yaşanan bir yer değildir. Calvin, kendi
kendini yönetmek bakımından çok önemli bir deneyim olan teokratik bir devlet
kurar. Burada dinden çıkmak ve cadılık ölüm cezasına çarptırılır, ancak bu herhal
de çağdaşlarına o kadar da şaşırtırıcı gelmemiştir. Zina birçok Avrupa ülkesinde
zaten suçtur ve ilahi mahkemeler tarafından cezalandırılır. Cenevre'deyse bu suç
çok daha fazla ciddiye alınır ve ölümle cezalandırılır; zina yapan kadın boğulur, er
keğinse kafası kesilir ( bu, kadınların erkeklere oranla ahlaken ve zeka bakımından
daha zayıf yaratıklar olduğunu kabul eden ve dolayısıyla kadınlara daha ılımlı ce
zalar veren erkek egemen Avrupa toplumunun ceza pratiğinin açık bir şekilde tersi
ne çevrilişidir). Dini sapkınlıktan suçlu bulunanlara da ağır cezalar verilmektedir.
Kalvinist rahiplerin eğitildiği Cenevre'den çıkan bu yeni tarikat Fransa'da kök
salar, burada soylular arasında kendine yandaşlar bulur ve 1 5 6 1 yılında 2000 kişilik
bir cemaat oluşturur. Hollanda, İngiltere ve İskoçya'da ve en sonunda Almanya'da
Lutheryanizme meydan okur. Polonya, Bohemya ve Macaristan'a da yayılır. Kal
vinizmin Lutheryanizmi bastıran ilk canlı yayılışı, İskandinavya hariç, Lutherya
nizmi ilk kabul etmiş olan Alman topraklarının ötesinde hiçbir zaman güçlü bir
şekilde kök salamaz.
Protestan reform hareketi çeşitliliği hala özetlemeye ve sadeleştirmeye izin ver
memektedir. Kökenieri itibariyle karmaşıktır. Derinlere kök salmıştır, koşullara da
çok şey borçludur. Etkileri ve · ifadesi açısından zengin ve erişilmesi zordur. Eğer
"Protestanlık" adı birçok dışavururnun altında yatan temel bir kimliğin belirtisi ol
ması bakımından ele alınacak olursa, bu kiml�k nüfuzunda ve etkisinde bulunabilir.
Bu yıkıcı bir etkidir. Avrupa'da ve Amerika'da İncil'in okunınası ve vaaz üzerinde
temellenmiş, zaman zaman bunlara ayinlerin üzerinde bir önem atfeden yeni ilahi
kültürler yaratmıştır. Milyonlarca kişinin hayatını, onları yeni ve yoğun bir kişisel
denetim ve bilince alıştırarak etkilemiş ( böylece tuhaf, bir şekilde Roma Katalik
lerinin uzun bir süredir aradığı şeyi sağlamış) ve bakir olmayan din adamlarını
yeniden yaratmıştır. Olumsuz olarak, var olan bütün ilahi kurumları hor görmüş
veya eri azından sorgulatmış, prensierin kendi bulundukları noktadan artık mani
püle edebildikleri kilise şeklinde yeni politik bir güç yaratmıştır. Bu güç genellikle
papaları sadece kendileri gibi bir prens olarak kabul edenler tarafından papalara
5 79
DÜNYA TARİHİ II
karşı kullanılmıştır. Protestanlık haklı olarak hem dost hem de düşman tarafından
Avrupa'yı, dolayısıyla da dünyayı biçimlendiren tayin edici güçlerden biri olarak
görülecektir.
Bunlara rağmen bir ulus devletin ilk kez papalık otoritesini reddini ne Luther
yanizm ne de Kalvinizm sağlamıştır. İngiltere'de neredeyse tesadüfen özgün bir din
sel değişiklik yaşanmıştır. Gal kökenli bir hanedanlık olan Tudorlar, 1 5 . yüzyılın
sonunda tahta geçmişlerdir ve bu hanedanlıktan gelen ikinci kral olan VIII. Henry
altı evliliğinden ilkini bitirip yeniden evlenerek tahta bir varis sağlamak şeklindeki
makul isteği yüzünden papalık otoritesine takılmıştır. Bu durum bir kavgaya ve 1 6 .
yüzyılın laik otorite açısından e n dikkate değer iddialarından birine yol açmıştır.
Bu, İngiltere'nin geleceği açısından da önemli bir gerginliktir. istenen yasayı sada
kade kabul eden kendi parlamentosunun da desteğiyle VIII. Henry kendisini İngil
tere kilisesinin başı ilan etmiştir. Doktrinel olarak geçmişten kopmak gibi bir niyeti
yoktur; kendisi, her şeyden önce Luther'i kraliyet kalemleriyle çürüttüğü için papa
tarafından İman'ın Savunucusu unvanıyla ödüllendirilmiştir (ondan sonra gelen
ler de bu unvanı taşıyacaktır). Ancak kraliyetİn üstünlüğünün kabulü Roma'dan
ayrı bir İngiliz kilisesinin yolunu açacaktır. Manastırların ve bazı ilahi kurumların
boşaltılması ve bunların mülklerinin aralarında soyluların ve eşrafın bulunduğu
alıcılara satılması kazanılmış hak olarak ortaya çıkar. Yeni doktrinlere sempatiyle
bakan din adamları İngiltere kilisesini bir sonraki hükümdarın döneminde kutsal
Protestan fikirlere doğru çekeceklerdir. Halkın tepkisi karışıktır. Bazıları bunun
Roma'yla kavgalı eski ulusal geleneklerin tatmini olarak görür, bazıları ise yer
siz katlar olarak bakar. Karmakarışık tartışmalarla ve karanlık politikalardan bir
başyapıt olan Ortak Dua Kitabı ve hem Kataliklerden hem de Protestanlardan
şehitler çıkar. IV. Tudor, yani kendisine haksız yere Kanlı adı takılmış olan belki de
İngiltere'nin en trajik kraliçesi mutsuz Mary döneminde, papalık otoritesine dönüş
söz konusu olur (Protestan sapkınlar yakılır) . Daha da ötesi, bu tarihte Avrupa'daki
devletler farklı dini zeminlere çok daha fazla çekilmiş oldukları için ulusal çıkarlar
ve dış politika din sorunuyla tümden karışır.
İngiltere reformlarının Alman reformlarında olduğu gibi ulusal bilincin gelişme
sine dair bir kilometre taşı oluşuna dair söylenecek tek şey bu değildir. Bu mesele
bir Parlamento Akti'yle düzenlenir ve dini düzenlemeye mündemiç bir anayasal
sorun ortaya çıkar; kanun koyucu otoritenin herhangi bir sınırı var mıdır ? Mary'nin
üvey kızkardeşi I. Elizabeth'in tahta çıkışıyla sarkaç tersine döner, ancak uzun bir
süre nereye kadar gittiği açıkça görülemez. Yine de Elizabeth ısr�r eder, parlamen
tosu da bunu onaylar. Elizabeth babasının tutumunu temelde sürdürecektir: İngiliz
Kilisesi veya bundan böyle söylendiği üzere İngiltere Kilisesi, doktrinel olarak Ka
tolik olduğunu iddia eder ama kraliyetİn üstünlüğüne dayanır. Daha da önemlisi,
bu üstünlük Parlamento Akti'yle tanınmış olduğu için İngiltere artık uzun zaman
dır istediği üzere boyun eğdirmiş olduğu topraklardaki dalalet tohumlarını
580
OTORiTE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
Athmlıc
Occa11
o
Nantes Emri ( 1 598) ile güveneade olan Fransa'daki Huguenot
kasabalan
söküp atmaya kararlı olan Katolik İspanya Kralı'yla savaşabilir. Böylece bir başka
ulusal dava daha Protestanlıkla tanımlanmış olur.
Reformlar, ortaçağdan kalma diğer yapılar monarşik iktidarlar tarafından yok
edilirken İngiliz Parlamentosu'nun ayakta kalmasına yardımcı olmuştur ancak bu,
hikayenin bütünü olmaktan çok uzaktır. İngiltere Anglosakson döneminden beri
birleşmiş olan bir krallık olduğundan ve kendisine rakip bölgesel meclisler bulun-
581
DüNYA TARİHİ II
582
OTORITE VE ONA MEYDAN OKUYANLAR
verilmiş, köy ve mahalle kiliseleri yeni bir önem kazanmıştır. Konsil, örtülü bir şe
kilde Katolik Avrupa'nın liderliğine ilişkin eski soruyu da cevaplamıştır, lider artık
tartışmasız bir şekilde Papa'dır. Reform gibi Karşı Reform da yeni bir adanmış yo
ğunlukta biçimlerin ve ilkelerin ötesine geçmiştir, laikleri ve din adamlarını benzer
bir şekilde tazelemiştir. Her hafta ayine katılmak zorunluluğunun yanı sıra, vaftiz
ve evlilik gibi konuları daha sıkı düzenlemiş ve tövbe belgelerinin, " af dileyenle
re" satışını -Lutherci patlamaya neden oluşunun verdiği deneyimle- sonlandırmış,
aynı zamanda İtalya'da aralarına girmeye çalışan misyoneelerin haklarında " Bizim
Hintliler" demesine yol açacak kadar derinden geleneksel boş inançlara ve cahilliğe
batmış olan kırsal bölgeleri günahtan kurtarmaya çalışmıştır, kutsal metinlere Yeni
Dünya'da olduğu gibi burada da ihtiyaç olduğunu ima etmiştir.
1 5 . yüzyılda, inananlar arasında Karşı Reform'u besieyecek kadar ruhanilik ve
kendiliğinden coşku zaten vardır. Bu yeni ruh halinin aynı zamanda dayanıklılı
ğını kanıtlamış bir kurum olarak en etkili ifadelerinden biri bir İspanyol'un, İg
natius Loyola adında bir askerin icadıdır. Ka �erin garip bir cilvesi olarak kendisi
1530'larda Calvin'le Paris'te aynı koleje gitmiştir, ancak bu ikisinin tanıştıklarına
dair bir belge mevcut değildir. 1534 yılında Loyola ve birkaç arkadaşı yemin eder
ler. Amaçları misyonerliktir ve bunun için kendilerini eğitirken Loyöla yeni bir dini
tarikatın kurallarını ortaya koyar. 1 540 yılında Papa bu tarikatı tanır ve buna Jesus
(İsa) Cemaati adını verir. Kısa bir süre sonra Cizvit adını alacak olan bu tarikat,
Kilise tarihinde ilk Benediktinlerin ya da 1 3 . yüzyıldaki Fransiskenlerin taşıdığı
türden bir önem taşıyacaktır. Savaşçı kurucuları, bu tarikat mensuplarının kilisenin
milisieri olduğunu düşünür, gayet disiplinlidirler ve Papa'yı Roma'da oturan gene
ralleri olarak gördükleri için de papalık otoritesine bütünüyle bağlıdırlar. Cizvitler
Katolik öğretisini değiştirmişlerdir. Dünyanın her yerinde misyoneelerin ön safında
yer almışlardır. Avrupa'da entelektüel üstünlükleri ve politik becerileri sayesinde
kralların saraylarında en yüksek mertebelere erişmişlerdir.
Karşı Reform her ne kadar papalık otoritesini destekleyen yeni bir araç olmuşsa
da (reform gibi) laik hükümdarların tebaaları üzerindeki otoritesini de sağlamlaş
tırmıştır. Politik otorite üzerindeki (veya örgütlü otorite üzerindeki) dini bağımlı
lık politik aparat, kıskacını daha da genişletmiştir. Bunun en açık örneği İspanya
krallıklarıdır. Burada iki güç, Trent Konsili'nden çok daha önce hiç kuşkuya yer
bırakqıayacak bir Katolik monarşisi yaratmak üzere birlikte hareket etmişlerdir.
Kısa bir süre önce tamamlanmış olan Yeniden Fetih bir haçlı seferi olmuştur. Kato
lik hükümdarların unvaniarı bile ideolojik mücadeleyle birlikte bir politik sürecin
tanımını ortaya koymaktadır. İkinci olarak da İspanyol monarşisi, birdenbire sahip
olduğu çok fazla sayıda Hıristiyan olmayan, hem Yahudi hem de Müslüman tebaa
sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Bu çok ırklı toplumda, Yahudi ve Müslümanlar-
583
Another random document with
no related content on Scribd:
The Project Gutenberg eBook of All that
happened in a week
This ebook is for the use of anyone anywhere in the United States
and most other parts of the world at no cost and with almost no
restrictions whatsoever. You may copy it, give it away or re-use it
under the terms of the Project Gutenberg License included with this
ebook or online at www.gutenberg.org. If you are not located in the
United States, you will have to check the laws of the country where
you are located before using this eBook.
Language: English
Credits: This eBook was produced by: Delphine Lettau, Pat McCoy &
the online Distributed Proofreaders Canada team at
https://www.pgdpcanada.net
By
Jane H. Findlater
LONDON, EDINBURGH,
DUBLIN, & NEW YORK
THOMAS NELSON
AND SONS
CONTENTS.
I. The Arrival, 9
II. The Wasps, 15
III. The Doctor, 20
IV. The White Stones, 27
V. A Very Bad Child, 32
VI. A Day in Bed, 41
VII. The Adventure in the Lane, 49
VIII. The Ship, 60
IX. The Washing Day, 69
X. The Sea Beasts, 79
XI. The Last Day at Seafield, 86
CHAPTER I.
THE ARRIVAL.