Siyasal N Düzenekleri Ça Da Marksist Kuramda Tart Malar 1st Edition Andrew Pendakis Jeff Diamanti Nicholas Brown Josh Robinson Imre Szeman

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 70

Siyasal■n Düzenekleri Ça■da■

Marksist Kuramda Tart■■malar 1st


Edition Andrew Pendakis Jeff Diamanti
Nicholas Brown Josh Robinson Imre
Szeman
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/siyasalin-duzenekleri-cagdas-marksist-kuramda-tartis
malar-1st-edition-andrew-pendakis-jeff-diamanti-nicholas-brown-josh-robinson-imre-s
zeman/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Toplumsala Bakmak Ça■da■ Marksist Kuramda Tart■■malar


1st Edition Andrew Pendakis Jeff Diamanti Nicholas
Brown Josh Robinson Imre Szeman

https://ebookstep.com/product/toplumsala-bakmak-cagdas-marksist-
kuramda-tartismalar-1st-edition-andrew-pendakis-jeff-diamanti-
nicholas-brown-josh-robinson-imre-szeman/

Yap■lar Sistemler Süreçler Ça■da■ Marksist Kuramda


Tart■■malar 1st Edition Andrew Pendakis Jeff Diamanti
Nicholas Brown Josh Robinson Imre Szeman

https://ebookstep.com/product/yapilar-sistemler-surecler-cagdas-
marksist-kuramda-tartismalar-1st-edition-andrew-pendakis-jeff-
diamanti-nicholas-brown-josh-robinson-imre-szeman/

Diário de um Banana 03 A gota d água 1st Edition Jeff


Kinney

https://ebookstep.com/product/diario-de-um-banana-03-a-gota-d-
agua-1st-edition-jeff-kinney/

Felsefede Marksist Olmak 1st Edition Louis Althusser

https://ebookstep.com/product/felsefede-marksist-olmak-1st-
edition-louis-althusser/
Adrien English Intégrale 1st Edition Josh Lanyon

https://ebookstep.com/product/adrien-english-integrale-1st-
edition-josh-lanyon/

Borne 1st Edition Jeff Vandermeer

https://ebookstep.com/product/borne-1st-edition-jeff-vandermeer/

Autoridade 1st Edition Jeff Vandermeer

https://ebookstep.com/product/autoridade-1st-edition-jeff-
vandermeer/

Mroczne miejsca 1st Edition Peter Robinson

https://ebookstep.com/product/mroczne-miejsca-1st-edition-peter-
robinson/

Dolk van Sparta 1st Edition Nicholas Guild

https://ebookstep.com/product/dolk-van-sparta-1st-edition-
nicholas-guild/
Hazır l a ya nl a r
Andrew Pendakis - Jeff Diamanti

Nicholas Brown - Josh Robinson - Imre Szeman

Çağdaş Marksist Kuramda Tartışmalar


SİYASALIN DÜZENEKLERİ

*dipnot yayınları
Eserin özgün adı:
Contemporary Marxist Theory: A Reader, Bloomsbury Academic, 2014.
© Bloomsbury Academic, 2015
© Dipr}ot Yayınlan, 2017

1
ISBN: 978-605-2318-01
Dipnot Yayınlan: 276
Sertifika No: 14999 1
1. Baskı, 2017/Ankara
I
Dizi Editörü: İbrahim ıldız
Çeviri: Sercan Çalcı
Düzelti,: idil Çetin

t.·
Kapak tasanmı: Duysal Tuncer

Baskı �i Hazırlık: "pnot Bas. Yay Paz. Ltd. Şti.


Baskı: Sözkesen Matb acılık (SertifikaNo: 13268)
İvedik O.S.B. 1518. So . Mat-Sit İş Merkezi No: 2/40
Yenim'ahalle/ANKARA Tel: (0312) 3% 21 10

Dipnot Yayınlan
Selanik Cad. No. 82/24 Kızılay / Ankara
Tel: (O 312) 419 29 32 /Faks: (O 312) 419 25 32
e-posta: dipnotkitabevi@yahoo.com
www.dipnotkitap.com
Hazırlayanlar
Andrew Pendakis - Jeff Diamanti
Nicholas Brown - Josh Robinson - Imre Szeman

Çağdaş Marksist Kuramda Tartışmalar

SIYASALIN
DÜZENEKLERi
İngilizceden çeviren
Sercan Çala

Aıvaro Garda Linera


Antonio Negri
Chantal Mouffe
Peter Hallward
Jodi Dean
Jacques Ranciere
Claus Peter Ortlieb
Aaron Benanav
John Clegg

*dipnot yayınları
İÇİNDEKİLER

GİRİŞ . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

DEVLET KRİZİ VE HALK İKTİDARI ......... 17


Alvaro Garda Linera

KURUCU İKTİDAR: BİR KRİZ KAVRAMI .37


Antonio Negri

GÜNÜMÜZDE RADİKAL SİYASET ............ 59


Chantal Mouffe

SİYASAL İSTENÇ ÜZERİNE . . . ...... . . . . .......... 81


Peter Hallward

İLETİŞİMSEL KAPİTALİZM: DOLAŞIM


VE SİYASETİN GASPI ......................... 1 13
Jodi Dean

SİYASET ÜZERİNE ON TEZ .................... 1 5 1


Jacques Ranciere
MADDE İLE FORM ARASINDAKİ
BİR ÇELİŞ Kİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 179
Claus Peter Ortlieb

SEFALET VE BORÇ: ARTI NÜFUSLAR


İLE ARTI SERMAYENİN MANTIGI
VE TARİHİ ÜZERİNE . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 19 5
Aaron Benanav & John Clegg
GİRİŞ

Ekonomi-politik bağlamında endüstriyel kapitalizm evresi


ve onun özgül sonuç ve çelişkileri hakkında söylediklerine
kıyasla Marx'ın doğrudan doğruya siyasal teori denen şey
hakkında söyleyecek daha az şeyi olduğu aşikardır. Kapital
tarzında yazılmamış fakat Fransa'da İç Savaş hattında yer alan
birkaç anahtar metin haricinde 19. yüzyıl Marksizmi, kendisi
tarihsel açıdan işçi grevlerinin tezgahında yoğrulmuş olma­
sına rağmen, temel eleştirisini özellikle o dönemin yeni bilimi
olan ekonomi-politik araştırmaları üzerinden geliştirdi. Or­
tada Marx tarafından şekillendirilen görüşlerin siyasal sonuç­
larıyla ilgili herhangi bir yetersizlik olmamasına rağmen,
açıkçası Marksizmin kendisi de bir siyaset değildi.
Buradan hareketle Marx'ın geliştirdiği metodoloji, en
azından görünürde, kurgu, düzenleme ve etki-söz için yeterli
bir biçime bürürur,eden, yani büyük bir hevesle kapitalizmin
(mevcut olanın) yerine komünizmi (halihazırda mevcut ol­
mayanı) koymayı hedefleyen bir biçime kavuşmadan önce
Marksist siyaset teorisinde pek de mesafe kat edilemez. Oysa
Marx'ın enerjisinin büyük bölümünü ayırdığı nesnenin çifte
açmazı şudur: ikincisi (komünizm), birincinin (kapitalizm)
tarihsel ve metodolojik açıdan etraflıca incelenmesinden ba-
8 I S i y a s a l ı n Düze n e kle r i

ğımsız olmadığı gibi, böylesi bir inceleme olmaksızın kendi


eksiksiz formu içerisinde hayal edilebilir bile değildir. Buna
materyalist eleştirinin iki kutbu - siyasal/ekonomik ve tahak­
küm/sömürü - arasındaki isabetsiz hizalanma ve titiz yerleş­
tirme eklendiğinde, Marksist bir siyaset teorisinin faaliyetleri,
her ne kadar (kapitalizmin) içkin eleştiri(sine) ve (komüniz­
min) içkin öngörü(süne)ye olan çifte bağlılığının temelinde
yer almayı sürdürse de, en iyi ihtimalle, muğlak hale gelir.
O halde 1989 sonrası uğrakta yer alan Marksist siyasal
öğelerin görünürdeki zayıflığını yorumlama yollarından biri,
"post-Marksizmin" güçlü bir kolunun iddia ettiği gibi, gü­
nümüz sanayi-sonrası ekonomilerinin çoktan beri tasarla­
makta olduğumuz komünizme çok daha yakın olduğunu ve
alışkanlıklarımızın, referanslarımızın ve pratiğimizin de
"rastlantısal devrim"le uyumlu olarak değişmek zorunda ol­
du�u söylemek olacaktır. 1989 sonrası Marksist siyaset te­
oı4inin biçimi hakkında dlşünmenin bir diğer yoluysa, çok
daha dirençli v hünerli olın, bu yüzden de nefret uyandıran
kapitalist pos ' odernitenin, Marksizmin temel ilkelerinde
bulunan fiili v hayali gerçeklikleri, ÖıZellikle de siyaset ile
ekonominin öz1 eşlik ve faıkını, geri püskürtmesinden bir ol­
gunlaşma dön mi olarak söz etmesine dayanır. Bu derleme,
özellikle ekonomik yaşanın siyasal içeriğiyle ve buna bağlı
olajrak siyasal yaşamın elonomik içeriğiyle ilgili birtakım
�ulmadık m?ı"lerin ve fue çıkan bazı olası istikametlerin
90'lı yıllardaki 1: siyasal gerilemenin diğkr yüzünde 1bulundu­
ğunu ortaya koymaktadır.
Bu kitapçıktaki amaamız koroya Marksist siyaset teori­
sindeki yeni ve belki de unutulmuş sesleri katmaktır. Çoğu
zaman Marksist siyasal pratik benzeri bir şeyi öne sürmekle
sonuçlanan ve birazdan döneceğimiz bir tezat olarak kimi ni-
G i riş 1 9

teleyenleri ("Marksist'' veya "siyasal") ya da onların adını


("teori") terk etmeksizin bunu gerçekleştirmek için günü­
müzdeki kararsız birikimin siyasal içeriğini soyutlama biçi­
mimizi güncelleyen ve böylelikle şu eski siyasallaşma ilkesini
nasıl sürdürebileceğimize dair birtakım şeyler söyleyen pro­
jeleri desteklemeye kalkıştık. Bu derleme, devlet ve hukuk
hakkındaki yeni teorileri, tarihin yeni öznelerini, çağdaş siya­
setin özgül karakterini, günümüzdeki kurtuluş ve özgürleş­
me süreçleri hakkında birbirine zıt meydan okumaları ve en­
temasyonalist bakış açısının savaşmak zorunda olduğu
umulmadık ölçekleri kapsamına alıyor.

***

1897' de Georges Sorel'le gerçekleştirdiği bir dizi fikir alış­


verişi daha sonra Correspondence on Philosophy and Socialism
adıyla basılan İtalyan Marksist Antonio Labriola, Avrupalı
işçiler ve partiler arasında tarihsel materyalizmin yavaş geli­
şimini ve nispi yetersizliğini kendini muhafaza etmekten
vazgeçmeye isteksiz bir siyaset imgesine bağlar ve üç mek­
tubundan ikincisini şöyle bitirir: ''Bu ekonomik çelişkiler sistemi,
duyarlı sosyalistlerin tamamına, akılcı sosyalistlere ve her
tondan coşkulu radikallere bütünüyle toplumsal adaletsizliğin
bir toplamı olarak görünür."1 Labriola ve Sorel'in, çok geçme­
den, önce komünizmin ve sonra da faşizmin varyantlarını
sembolleştirmeye başlayacak olmaları, ortadaki dizilim göz
önünde tutulursa, hiç de şaşırtıcı değildir: ekonomik sömü­
rüye karşı eşzamanlı bir mücadele olmadan siyasal tahak­
küme karşı verilen mücadele "sentimantal" -hatta daha kö-

1 Antonio Labriola'dan George Sorel'e, 24 Nisan 1897, https://www.­


marxists. org/ archive/labriola/works/al03.htm.
10 1 Siyasa l ı n Düzenekleri

tüsü, köktenci- olmaktan öteye gidemez. Bu derlemede,


"1989'dan sonra Marksist siyaset teorisi her iki mücadeleyi
de aynı anda gerçekleştirmeye nasıl girişti?" sorusu irdelen­
mektedir.
İster ekolojik yıkıma, şeyleri ucuzlahp insan enerjisini da­
ha da ucuzlatan fabrika koşullarına ve zengin veya fakir
ekonomilerde aynı olan emekli aylığı ve sosyal güvenlik sis­
temlerine karşı olsun, isterse de müşterek kent mekfuuru ya
da siber uzayı korumaya yönelik olsun, kapitalizm sonrası
gelecekle ilgili siyasal görüşlerin sayısında herhangi bir ye­
tersizlik olmamasına rağmen eksik gibi görünen şey, Labrio­
la, Lenin ve sonrasında Mao'nun materyalist teoriden yok­
sun olmakla eleştirdiği siyasal pratiğin terk edilip, kendi
ekonomik özdeşliğini korumak yerine bu pratikle siyasal
açıdan uyuşmazlık içinde olan (geniş anlamıyla) emek gücü­
ne doğru bir geçişin gerçekleştirilememesidir. Herhangi bir
1
t rihsel ya da diyalektik materyalist teori için temel olan şey
şudur: ilkindfn (idealizm) ikinciye (materyalizm) geçiş, an­
cak toplums ve nesnel ,;elişkinin ekonomik içeriği kavran­
dığında ve o a baş kaldınldığında ortaya çıkabilir. Böylelikle
Marksist siy t teorisi aynı zamanda hem bilgi düzeyinde
hem de pra · düzeyde gerçekleşir.
ı Derlemed ki ilk yazı, Evo Morales'in yoldaşı ve 2005'teki
b fışarılı kampanyasının rrimarı olan Alvaro Garda Linera'ya
ait. Linera'nll} "Devlet Krizi ve Halk İktidarı" başlıklı yazısı,
özellikle 200$'ten beri Bolivya'nın yerli-devrimci gücünü
meydana getiren ekonomik ve ideolojik bileşenleri kayda alı­
yor ve bu gücün Linera tarafından yeni bir "yeniden­
düzenleme" şeklinde adlandırılan süreç üzerindeki çığır açıcı
G i r i ş 1 il

etkisinin taslağını çıkanyor. 2 Linera'nın Bolivya çözümleme­


Ü
sindeki eşsiz hipotez şudur: lkenin yakın tarihi Marx'ın
"devrimci dönem" kavramı baz alınarak anlaşıldığı takdirde,
aşamalı reform yanlısı bir seçim ekseni ile devrimci değişim
ve yerli çoğunluk yanlısı ani bir isyan, "zorunlu olarak anta­
gonist'' stratejiler değildir. 3 Bu yüzden Linera'nın siyasala
dair Marksist teorisi, sabit bir devlet imgesine değil, tersine,
devrimci süreci hem perdeleme hem de somutlaştırma kapa­
sitesi olan bir devlet biçimine dayanır. 4
Antonio Negri, daha genel anlamda bir soyutlama olarak
"siyasal olan" üstüne ve siyasal çelişkinin anayasa dışı dev­
rimci bir uğrağına (anayasal iktidarın, sistem ile özne arasın­
da bulunan diyalektikteki en karşı-devrimci dönemi oluştur­
duğu yere) ulaşmak için hukuk teorisyenlerinin "kurucu ik­
tidar'' dedikleri şey hakkında bir soruşturma takdim ediyor.
Hannah Arendt'in yüzyılın ortasında -ilki faşizan bir düşün­
ce formuna pek de engel teşkil etmeyen, fakat ikincisi totali­
tarizmle temelden bağdaşmaz bir noktada bulunan- toplum­
sal güç ile siyasal güç arasında yaptığı ayrımdan hareket
eden Negri, günümüz ekonomi-politiği bağlamında "yapıya
uygun bir güç ve mutlak sürece uygun bir özne ( . . . ) tanım­
lamayı" amaçlıyor. Negri'ye göre yanıt, artık proletarya de­
ğil, küresel ölçekteki ekonomik örgütlenmenin son aşamala­
rına tanıklık eden toplumsal-siyasal bir kapasitedir, ortaklığın

2 Aıvaro Garcia Linera, "State Crisis and Popular Power," New Left
Review 37 (Ocak-Şubat 2006): 75.
3 Linera, 85 ve 81.
4 Pleblerin gücüyle ilgili olarak Linera'run siyaset kuramına dair ge­
niş çaplı bir değerlendirme için bkz. Bruno Bosteels, The Actuality of
Communism, son bölüm.
12 f S i y a salı n D ü z e n e k l e r i

emeğidir; ya da daha iyi bir ifadeyle: "Müşterek canlı emek,


tam da kurucu ve yenilikçi bir toplumsal ontolojiyi, ekono­
mil< ve siyasal olana temas eden bir kesişimi üretir; bu canlı
emek, siyasal ve ekonomik olanın yaratıa bir figüre sahip,
ayırt edilemez bir bileşimini üretir." Negri'nin yorumunda
devrimci siyaset, sol düşüncenin daha aşina olduğu emekçiler
ya da üreticiler üzerinde değil, fakat tam da yaratıalığın
meydana geldiği zemin üzerinde yükselir. Biz burada Negri
ve Amerikalı çalışma arkadaşı Michael Hardt'ın alışıldık be­
timlenişlerinin aksine, 2000 tarihli ortak projeleri İmparatorluk
adlı eserlerinde bu mesele sınırlandırılmaya başlamadan ön­
ceki bir döneme referansla, Marksizmin eski ve yeni biçimle­
riyle çok daha bağdaşır bir teorik konum öneriyoruz.
Chantal Mouffe'un 2013 tarihli Agonistics'indeki yeni bö­
lüm olan "Günümüzde Radikal Siyaset'' başlıklı yazı ise bir
t
y dan Bruno Latour' a itiraz ederken diğer yandan Neg­
ri inin siyaset c;lüşüncesinde "içkincilik" ile "radikal olumsuz­
luğa" yönelik · e eğilim olarak gördüğü şeyle tartışmaya gi­
riyor. Mouffe' yanıtı SQ)yal demokratların çok daha aşina
olduğu bir y ttır; öyle l<l hakiki siyasal dönüşümün karşı­
lıklı olarak bir irini dışlamaya dayalı bir "antagonizma" ara­
alığıyla değil 111 agonizmin'' o demokratik ilkesiyle gerçekle­
şebeğini iddia eder. Fakat öte yandan benzer bir şekilde sos­
y�stlerin ve komünistlerin kendi direnişlerini iktidara ve
rl
o un kuruml�rına karşı değil de onlar araalığıyla planladık­
larını
,,
vurgulaıf.5 Mouffe'un teorisi, Sovyetler Birliği'nin çökü-
şünden beri sol düşüncenin birçok alışkanlığına karşı çıkan,
özellikle de görünüşte cazip bir dolaysızlık ve şeffaflık taah­
hüdüne karşıt bir dolayımlamarun siyasal işlevine ilişkin

5Chantal Mouffe, Agonistics, Londra: Verso, 2013, 84.


Giriş l 13

alışkanlıklara meydan okuyan, sosyalist özgürleşmeye ilişkin


siyasal bir teoridir.
Peter Hallward'ın 2005 tarihli "Zaman Aşımı Siyaseti"
başlıklı yazısı, günümüzdeki yaygın melankoliye ve yazgıa
Marksizme bir nefes alma alanı sunarak, siyasal istenç ve on
yıllardır tanık olduğumuz yapısal değişim hakkındaki en
güçlü görüşlerden birisini ortaya koymuştu. Söz konusu teo­
rik projenin daha yeni bir açılımı olan "Siyasal İstenç Üzeri­
ne" başlıklı bu yazısında Hallward, kendi siyaset teorisini
çoğunlukla imkansız görülen antropolojik materyalizmle ay­
nı eksene oturtmayı başarıyor; öyle ki bu eksende "halk",

kendi kolektif ve iradi güç olasılığını, genellikle popülist ve


idealist gibi terimlerin asıl sahibi olan popülist ve idealistler­
den geri alıyor. Hallward'ın yorumuna göre istencin sözünü
etmeye değer bulan hiçbir devrim ne rastlanbsal ne de bütü­
nüyle umulmadık olacaktır/olmuştur, çünkü bu devrimler is­
tenmişlerdir ve bu yüzden de ilkelerden dünyanın maddi güç­
leri olarak söz etmek için yeterince gerekçemiz vardır.
Hallward şu önemli ikazı da ekler: "Bir amaa ya da sonucu
istemek, sorunla uğraşmadan önce tamamen şekillenmiş bir
çözümü istemek değil, tersine ona istikamet veren kararları
ve ilkeleri izlemeye hazır olmaktır, tam da uygulama süre­
cinde doğabilecek öngörülebilir olan ve olmayan engellerin
üstesinden gelmek için gerekli şeyi yapmaya istekli olmak­
tır."6
İnsanlık tarihinde hiçbir zaman dünya genelinde bu
kadar çok insanın günümüzdeki kadar anlık iletişim şan­
sına sahip olması mümkün olmamıştı. Jodi Dean'ın "İleti-
·---·-----

6Peter Hallward, "On Political Will," Culture and Politics içinde, ya­
kında yayımlanacak.
14 I S i y a s a l ı n D ü ze n e k l e r i

şimsel Kapitalizm" adlı yazısında vurgulamış olduğu gibi,


hal böyleyken hegemonya karşıtı hakiki bir siyasal güç ge­
liştirmek konusunda geçmişe kıyasla şimdi daha elverişli
koşullara sahip görünüyoruz.7 Milyonlarca eylemci tara­
fından, on yıl öncesinde hayal bile edilemez ölçekteki sos­
yal ağ teknolojileri araalığıyla 1960'lı yılları anımsatan
gösteriler esnasında dahi kapitalist üretim biçimi her za­
manki gibi cüretkar ve sarsılmaz görünmektedir. Dean'ın
yorumuna göre siyasallaşma, tam da son zamanlarda kit­
lesel mobilizasyon için bel bağladığımız teknolojiler tara­
fından şu veya bu şekilde engellenmektedir: Dean'ın iddi­
asına göre, "iletişimsel mübadeleler, demokratik siyasetin
temeli değil, kapitalist üretimin ana unsurlandır."8
Derlememiz, günümüz Marksizminin Ranciere tara­
fından "dışarı" olarak adlandırılan şeyin nasıl belirlenece­
ği . ve siyasallaşbnlacağı şeklindeki oldukça zorlayıcı bir
soruyla karşı karşıya kalışını ele alan üç yazıyla tamamla­
nıyor. Claus . eter Ortlieb bu soruyu kapitalist birikimin
ekolojik önko ulları üzerinden yorumlarken, Aaron Bena­
nav ve John legg'in Endnotes'u bu soruyu küreselleşme
sonrası siyas ve ekonomik yaşamdaki artı-emek ekse­
ninde betiml yor. Hiçbir belirsizliğe yer vermeksizin
üşfngeç liber ller ve benzeri Marksistlerce kötü bir top­
lumsal fetişleştirme şeklirdeki bir suçlama olarak "siyase­
tin!sonuna" d ir geniş çaplı kutlamalara ilişkin Ranciere'in

yaptığı müda�ale, şunun Lizerinde ısrarla durur: "Demok­
.
rasi, (... ) insanları -Ranciere'in daha sonra konsensüsün

7 Jodi Dean, "Comrnunicative Capitalism: Circulation and the Forec­

losure of Politics," Cultural Politics l, no. 1 (Mart 2005): 53.


8 A.g.e., 56.
G i r iş 1 ıs

yönetimi diyeceği- ortak bir otorite altında bir araya getir­


menin farklı biçimlerini belirleyen özgül bir oluşum anla­
mında siyasal bir rejim değildir. Demokrasi, bizzat siyaset
kurumunun kendisidir, siyasetin öznesinin ve ilişki biçi­
minin kuruluşudur."9 Böylelikle Ranciere son on yıllarda
Ernesto Laclau ve Chantal Mouffe'un ünlü agonizm dü­
şüncesinin (yukarıya bakınız) büyük bir kısmına ve de
başkalarına karşı, hem üstyapısal hem de altyapısal ve
toplumsal düzeylerde işleyen bir antagonizma teorisini
harekete geçirir.
Alman Wertkritik'i (değer eleştirisi) üstüne bir derlemeden
alınan Marksizm ve Değer Eleştirisi başlıklı yazıda, Ortlieb'in
hem Marksist siyasal teoriye hem de ekolojinin ekonomi po­
litiğine yaptığı katkı, toplumsal ve çevresel çöküşün, kapita­
list değer mantığı açısından hem kaçınılmaz olduğunu hem
de bu mantığın içsel güvencesi olduğunu vurgular. Ortlieb'in
yorumuna göre bunların hiçbiri, düzgün bir şekilde işleyen
ekonomik sistemden bir sapma değildir; tersine, kendisine
duyulan ihtiyaç gittikçe azalan, bu yüzden de giderek "tıpkı
metaları olmayan meta özneler gibi amaçsızca büyüyen"10
bir emek krizi ve akla uygun bir şekilde aynı değer niceliğini
gerçekleştirmek için giderek daha çok doğal zenginliğe ihti­
yaç duyan bir ekolojik kriz, başka düşünürlerin tam da

9Jacques Ranciere, "Ten Theses on Politics," Theory and Event 5, no. 3


(2001): 5.
10
Oaus Peter Ortlieb, "A Contradiction between Matter and Form:
On the Significance of the Production of Relative Surplus Value for the
Dynamics of the Final Crisis," çev. Neil Larsen, Mathias Nilges, Josh
Robinson, ve Nicholas Brown, Marxism and the Critique of Value içinde,
haz. Neil Larsen, Mathias Nilges, Josh Robinson ve Nicholas Brown
(Chicago ve Alberta: MCM', 2014), 109.
16 I Siy a s alı n Düzene k l e r i

wertkiritikile ilişkili bir "nihai kriz" dedikleri şeyle aynı an­


lama gelmektedir. Bu krizi yavaşlatmak ya da tersine çevir­
mek için ne eko-sosyalizrnin ne de derin ekolojinin yapabile­
ceği bir şey vardu. "Kapitalizmin devrimci bir alt edilişi" ol­
madanıı -buna bağlı olarak değer biçimindeki zenginlik ve
onun meydana getirdiği öznenin alaşağı edilişi olmaksızın­
Ortlieb'in ekonomik ve ekolojik öngörüleri kaçınılmaz ve da­
imi bir kıyametle ilişkilidir.
Endnotes 2'den alınan "Sefalet ve Borç" başlıklı yazı,
Marx'm genel birikim yasasını, günümüzde kriz içindeki bir
sosyo-ekonomik kategori olan emeğin bakış açısından, küre­
sel ölçekteki somut siyasal zorunluluklarla birlikte sunuyor.
Bugün bunun anlamı şudur: Kapitalist gelişmeye içsel olan -

canlı emek giderek üretim sürecinden dışlanırken, değer gi­


derek sermayenin değişmez parçası içerisinde ya da geçmiş
eıpek ürünlerinde kablaşıcaktır şeklindeki- en genel yasa,
kapitalizme d;iliil olan yoksul çoğunluğun ihtiyaçlarının yanı
sıra görünür e kapitalizmin ihtiyaçları için lüzumsuz olan
nüfusların d ·
ken ve ldtik koşulları içerisinde infilak et­
miştir. Bu d emenin daha önceki kısımlarında yer verilen
ortaklaştırma trafındaki tınışmalara Endnotes'un daha genel
anlamdaki ka sı, bu yazıdaki yoksullaştırma tezi kanalıyla
Marksist değer teorisine dilia çok yaklaşıyor. Eğer siyasallaş­
tıı)m a, Marksizmin biçim Yermeyi tasarladığı tarihsel projey­
' ]
se ve bununla , birlikte ulmlararasılaşma da bu projeye tarih­
selliğini vereni şey ise, "Selalet ve Borç", küreselleşme sonrası
ı,
Marksizm için karmaşık fakat son derece okunabilir bir hari-
ta takdim etmektedir.

ıı A.g.e.
DEVLET KRİZİ VE HALK İKTİDARP

Alvaro Garda Linera

Bir devletin işleyişini, istikrarını ve temsil kapasitesini belir­


leyen üç etken vardır. Bunlardan ilki toplumsal güçlerin ge­
nel çerçevesidir: Bourdieu' nün herkes için önem arz eden
meseleler hakkındaki kararlan etkileme yetisi olarak "devlet
sermayesi" dediği şeyin yeniden yapılandınlmasına itiraz
eden, ister mütehakkim ister bağımlı olsun, farklı ittifaklar
arasındaki bağıntılar. İkincisi, hiyerarşik toplumsal güçlerin
bir arada varoluşuna araalık eden siyasal kurumlar ve kural­
lar sistemidir. Aslında bu kurumsal çerçeve, belirli bir devlet
rejimini meydana getiren güçlerle bu rejimin kendisini yasal
olarak yeniden üretmesini sağlayan araçlar arasındaki kuru­
cu bağıntının somutlaşmasıdır. Üçüncü olarak, hem devlet
hem yönetenler hem de yönetilenler arasında, toplumsal ve
ahlaki uyumun belirli bir derecesini oluşturan ve devletin
kültürel dağarağı ile ritüelleri aracılığıyla maddi bir biçime
kavuşan ortak algı kategorilerinin yapısına ve bir dizi hare­
kete geçirici inanca bağlıdır.

----------

1 New Left Review 37 (Ocak-Şubat 2006), s. 73-85.


1 8 I S i y a s a l ı n D ü ze n e k l e r i

Bir ülkenin siyasal yaşamının bu üç bileşeni açıkça sağlıklı


ve işler halde olduğunda, devlet rejimi ile toplum arasında
azami bir örtüşme olduğundan söz edebiliriz. Bu üç etken­
den birisi ya da hepsi askıya alındığında veya sekteye uğra­
dığında, bir tarafta siyasal dünya ile onun kurumlan arasın­
da, diğer tarafta ise daha geniş ölçekli toplumsal ittifakların
birbirine karşıt eylemleri arasında gerçekleşen antagonizma­
da açığa vurulan bir devlet kriziyle karşı karşıya kalırız. İşte
son yıllarda Bolivya'da olan biten de tam olarak budur. 2000
yılından bu yana ülkeyi sarsan ardışık isyan ve ayaklanmala­
rı anlamanın en iyi yolu, bu hareketleri şiddetli bir devlet kri­

zinin belirtileri olarak görmektir.


Bu kriz çifte bir karakter taşımaktadır. Kısa vadede neoli­
beral modelin bir krizidir; Bolivya'da inşa edilen toplumsal
ve ideolojik zeminin krizidir. Fakat aynı zamanda, Braudel'i
açımlarsak, uzun vadeli [longue duree] bir krizdir: temelini Bo­
livya halkının yerli çoğunluğuyla kurduğu sömürgeci ilişki­
de ll:mlduğu içip cumhuriyetçi devletin kurumsal ve ideolojik
krizi. Günüm.. de bu boyutların Bolivya'daki toplumsal, ku­
rumsal ve ideo ojik düzeylerde nasıl dışa vurulduğunu ince­
leyelim.

T o p 1 u m s, a l G ü ç l er i n Ç e r ç e v e s i
il
1980'lerin ortalarından beri Bolivya'daki toplumsal güçler

demgesini çö �lemek için başlangıç nokt , COB2 etra-amız

fında örgütle ntiş olan emek hareketinin siyasal ve kültürel

2Central Obrera Boliviana: Farklı üretim dallarındaki büyük işletınderde çalı­


şan işçilerin oluşturduğu örgüt. Emeğin esnekleştirilmesinin, işletınderin kapatıl­
masının ve 1 985 yılından beri uygulanan özelleştirmderin ardından bu örgütün

toplumsal temdi öğretmenler, kamu hastanderindeki çalışanlar, üniversite öğren­


cileri ve kent zanaatkarlarıyla sınırlanrnışar.
D e v l et K r i z i ve Ha l k l kti d a r ı /Al v a r o G a rda Li n e ra 1 1 9

yenilgisi olacaktır. 1953 halk devriminden sonraki on yıllar


boyunca, halkın toplumsal üretim fazlasırun idaresi hakkın­
daki taleplerini temsil eden kentli ve köylü emekçi sınıfların
geniş çaplı cephesine duyulan ihtiyaç, bu hareket tarafından
sendika üyeliği ve işçilerin müşterek yönetimi gibi yapılar
araalığıyla dile getirilmişti. Bu emek hareketinin dağılma­
sından sonra dünya pazarıyla bağlantılı iş kesimleri, elit siya­
sal partiler, yabana yabrımcılar ve uluslararası düzenleyici
organlardan oluşan bir toplumsal blok konsolide oldu ve
böylelikle kamu politikalarının belirlenmesinde merkezi bir
yer edindi. Modernleşme ve küreselleşme vaatleriyle -birinci
ve ikinci kuşak yapısal reformlar, özelleştirmeler, adem-i
merkezileşme, tarife kesintileri vb.- ülkenin ekonomik ve
toplumsal örgütlenmesini yeniden yapılandıran bu güçler,
sonraki on beş yıl boyunca kamu yönetiminde karar alan ve
inisiyatif kullanan yegane özneler haline geldi.
Yeni örgütlenme ve siyasallaşma biçimleri madun sınıfla­
rın ayaklarını basacakları bir yer temin ettiği için, milenyu­
mun başlangıandan beri söz konusu güçlere ait bu ilişkiler
aşağıdan gelen meydan okumalarla karşılaştı ve "neoliberal­
patrimonyal devletin" meşrulaştırılmış elitizmi sorgulanır
hale geldi. Nisan ve Eylül 2000, Temmuz 2001 ve Haziran
2002 protestoları ile yol kapama eylemleri, tam da kamu poli­
tikalarını, hukuk rejimlerini ve hatta kendi akışkanlıklarının
kuvveti araalığıyla toplumsal fazlanın bölüşümüyle ilgili
değişimleri uygulamaya koyma yeteneğine sahip toplumsal
hareketlerin bölgesel düzeyde yeniden yapılanışına işaret
ediyordu.3 2029 sayılı kanun gibi su mülkiyetini yeniden ta-

3 [2000 yılında Cochabamba'ıun yeni özelleştirilen su kaynağı için bir faiz


arnrımı dayatıldı ve bu özelleştirme ilıerirıe kentteki hayan durduran grev ve
kuşaanalan içeren kitlesel gösteriler patlak verdi. 4 Nisan'da 100.000 grevci ve
20 1 S i y a s alı n D ü z e n e kle r i

rumlayan kanunlar ile devlet kuruluşlarının özel şirketlere


sablmasıru ve vergi arbnmıru sağlayan kanunlar, toplumsal
hareketler ve halk isyanlannın baskisı albnda iptal edildi ya
da değişim geçirdi. Koka pazarının kilitlenmesi ya da Yun­
gas' taki yasaklamaların sürdürülmesi gibi Başkanlık karar­
nameleri aynı sebeple geri çekilmek zorunda kaldı. Mali
mevzuat, hükümet politikalarının icrasını durdurma ve par­
lamento dışı araçlarla kamu kaynaklarının yeniden bölüşü­
münü yürürlüğe koyma gücüne sahip olan bir toplumsal
bloğun doğumunu kanıtlayan -parlamentonun kıyılarına
itilmiş olsa da 2002"deki kitlesel başarıların ardından parla­
mento içerisinden de destek sağlayan- örgütlü halk topluluk­
larının (yerli topluluklar, emekliler, koka yetiştiren çiftçiler,
kooperatif madencileri, polisler) ulusal talepleri doğrultu­
sunda iyileştirildi.
�imdiye dek karar alım süreçlerinden dışlanmış olan bu
halk toplulukl�yla ilgili olarak belirtilmesi gereken en
önemli nokta ş dur: Bu toplulukların öne sürdüğü talepler,
ekonomik iliş eri doğrudan doğruya dönüştürmeye çalış­
maktadır. Dola sıyla bu to::ılulukların kolektif bir güç olarak

marjinalleş · · esi ve atomizasyonuna dayalı egemen devlet


foqnundaki radikal değişime işaret eder. Üstelik -ki bu,
meycu t yeniden yapılandınnarun can aha yönlerinden biri-
-- �� ---------t ----------------

protestocu, kent ınfydanıru kuşatan askeri kordonu yanp geçti ve ardından bir
açık hava meclisi kurdu. 8 Nisan'ck Aguas del Tunari'nin su kaynağı sözleşmesi,
&=er hükümetince ipral edildi. İzleyen aylar koka imhası tehdidine karşı La
Paz'ın besin tedariğini kesme riski t.aşıyan dağ yolu blokajında öncü bir rol oyna­
yan yerli halle örgütleriyle beraber cocalero'ların ve köylülerin seferberliğine şahitlik
etti. Haziran 200l'de Yungas vadilerindeki cocalero'lar, birleşik güçleri -Bolivya
koka imha gücünü- bölgeden çıkardı ve iki ay sonra Banzer, başkanlığı yardıması
Quiroga'ya devretti.-NLR]
D e v l et K r i z i v e Ha l k l kt i d a r ı /Al v a r o G a rda Li n e r a 1 2 1

sidir- bu yeni güçlerin önderlikleri ağırlıklı olarak yerlilerden


oluşmaktadır ve özgül bir kültürel ve siyasal projeye hayat
vermektedir. Toplumsal hareketlerin melez bir ideale bağlı
emek sendikacılığı etrafında telaffuz edildiği ve ticaret elitleri
tarafından gerçekleştirilen ekonomik modernleşmenin sonu­
cu olarak 1930'lu yıllarda başlayan bir dönemin aksine, gü­
nümüzde siyasal düzeni sorgulamaya dönük muazzam bir
güce sahip olan bu toplumsal hareketler yerlilerden oluşan
bir toplumsal temele sahiptir ve ekonomik modernleşme sü­
reçleriyle dışl anmış ya da marjinalleştirilmiş tarım bölgele­
rinden doğmaktadır. Altiplano'nun Aymara halkı, Yungas ve
Chapare'nin cocalero'lan4, ayllu1an5 ve
Potosi ve Sucre'nin
doğunun yerli halkları toplumsal öncüler olarak işçi sendika­
larının ve popüler kent örgütlerinin yerini almıştır. Eylemle­
rinin bölgesel ve yerel karakterine rağmen bu halklar, 178 yıl
boyunca Bolivya devletinin değişmez özü olarak kalan tek­
etnisiteli devlet yapısını sorgulanır hale getiren yerli kimlik
temelinde buluşurlar.
Dahası elit koalisyon kendisi de içsel çatışma ve tüken­
mişlik emareleri göstermektedir. Geçtiğimiz yirmi yılın eko­
nomik programı -kamu teşebbüslerinin özelleştirilmesi,
karın dışarıya aktarılması, koka imhası- ulusal burjuvazinin
kimi kesimlerinin olanaklarında ve gayri resmi sektördeki ar-

4 cocakro: Peru ve Bolivya'daki koka yaprağı yetiştiricileri. Cocalero'lar koka üze..

rindeki yasaklamalara karşı ayaklanmalar başlatmış ve maden işçileri gibi diğer di­
renen kesimlerle dayanışmalar örgütleyerek isyanın önemli bir parçası olmuşlardır.
Evo Morales, cocalero hareketinin liderlerinden birisidir. (ç.n.).
5 ayUu: And dağlarındaki geleneksel topluluk formu. Temdde daha büyük aile

toplulukları şeklinde örgütlenseler de ayUu'lar akraba olmayan üyderi de içerisinde


barındırır. Ayırt edici özellikleri ortak topraklara sahip olup, bu topraklar üzerinde
karşılıklılığa dayalı kolektif emek ekseninde örgütlenmeleri ve kendi kendisine ye­
ten birimlerden meydana gelmeleridir. (ç.n.).
22 I S i y a s a l ı n D ü ze n e k l e r i

tışa bağlı olarak vergi gelirlerinin azalmasıyla şiddetlenen bir


daralmayla sonuçlandı. Lzun vadeli bakış açılan bulanıklaş­
tıkça devlete devredilen karm azalblması, petrolün alış fiya­
tını yabana anbaların belirlemesinin reddedilmesi, Brezilya6
ile gaz fiyatlarının yeniden müzakere edilmesi ve arazi vergi­
si gibi konularda ağız dalaşına giren farklı elit kesimler ihtila­
fa düşmeye başladı.
Sermaye bloğunun mevcut krizinin ve toplumsal hareket­
lerin ayaklanmasının perde arkasında Bolivya ekonomisinin
temelde ihracata dayalı ve kapalı karakteri yer almaktadır.7
Gerçek şu ki endüstriyel modernitenin varlığı, her yeri kuşa­
tan gayri resmilik denizindeki küçük adaların varlığına ben­
zemektedir. Üstelik yan-ticari köylü ekonomisi, katma değer­
li ticaret faaliyetlerini destekleyebilen bir iç pazarın (böylesi
bir pazar ücret maliyetirri düşürse bile) oluşumunu da sınır­
f11
l aktadır. Dünya meta fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı
l<l.rılganlık ise oldukça yaygın bir özelliktir. Bu açıdan diyebi­
liriz ki uzun adeli [longu� duree] devlet krizi, üretim fazlasını
verimli bir şe · de muhafaza edemeyen ve dolayısıyla da ül­
kenin geliş· · için gerekli sermayeyi harekete geçiremeyen
ihracata day modelin aynı oranda uzun vadeli ekonomik
krizinin siya muadilid:r. Dolayısıyla Santa Cruz Kent Ko­
ı:ılıitesi'nin kısmi özerklik :çin sunduğu öneriler, hidrokarbon-
14rdan edinilen gelirin nasıl paylaşbnlacağı ya da yerli toplu­
luğun sadece lldevlet iktidarının yapılanışını sorgulamakla ye­
tipmeyip ayrh. zamanda y-erleşik ekonomik düzenin albnda
yatan krizi de açığa çıkaran özyönetim talepleri hakkındaki

6 [Devlet mülkiyetindeki bir şirket olan Petrobas, İspanyol şirketi Repsol ile

birlikte Bolivya doğal gazının en büyük müşterisidir-NLR.]


7 Jose Valenzuela, dQµi es un patron de acumulacion? (Meksiko: Universidad

Nacional Autônoma de M6dco, l 990).


D e v l et K r i z i v e Ha l k l kti d a r ı /Al v a r o G a rda Li n e ra l 2 3

mevcut tarhşmaları da her defasında yepyeni bir biçime ka­


vuşturdu.

S iyasal Ku rumlar

1985'ten beri Bolivya'nın otoriter devlet desteğine sahip elit


siyasal partileri, geniş ölçekli teşebbüslerdeki işçi eylemleri­
nin yanı sıra geleneksel toplumların komünal mirasıyla da ir­
tibat kuran işçi sendikalarının icra ettiği eski siyasal araalık
rejiminin yerine geçmeye çalışblar. Parti sistemi, özellikle de
Bolivya'nın çarpık anayasasında, tam da yurttaşlık pratiğinin
işlemesini sağlayan mekanizma olarak tanımlanmışb. Ne var
ki eski parti grupları, toplumsal talepleri devlet istikametinde
yönlendirebilen siyasal araalık için hakiki araçlara dönüşebi­
leceklerini kanıtlayamamışlardı, işte bu da apaçık bir gerçek­
ti. En önemlisi de bu gruplar, seçkin sınıf üyelerinin sanki or­
tada patrimonyal bir mülkiyet varmış gibi devlet yönetimine
kablmak için yarışabilmelerini olanaklı kılan, büyük ölçüde
kayırmaa ilişkiler ve imtiyazlı bağlar etrafında örgütlenen
seçmen kitlesiyle bağlanblar kurmasını sağlayan ailevi ve ti­
cari ağlar olarak kaldılar.8
Bolivya yurttaşlığının sendikal temelinin ortadan kaldı­
nlmasıyla birlikte seçimlere kablımda yeni bir tablo gözlem­
lenmedi ve yüzyıl sona ererken siyasal dolayımın başka po­
püler biçimleri doğmaya başladı. Yeni ve eski toplumsal ha­
reketler kendilerine özgü tarhşma biçimleri, kendilerine özgü
kitlesel gösteri ve kolektif eylem tarzları yaratmışlardı. Şu ha­
liyle günümüzde Bolivya'da iki tür kurumsal sistem mevcut­
tur. Bunlardan biri olan Chapare, Yungas ve Norte de Potosi

8 Patricia Chavez, Los limites estructurales de fos partidos de poder como estructuras

de mediaciOn democrdtica: AcciOn Dmıocrdtica Nacionalista, sosyoloji tezi (Univer­


sidad Mayor de San Andres: La Paz, 2000) .
24 J S i ya s a l ı n D ü zene k l e r i

bölgelerindeki topluluk form.lan, yalnızca parti örgütlenme­


sine bağlı değildir; belediye başkanları, yerel yöneticiler ve
ast başkanlar fiilen köylü konfederasyonlarına bağlı oldukla­
rı kadar bu formlar devlet kurumlarının kendilerine de da­

yanır. Kuzey Altiplano örneğinde ise çok sayıdaki ast makam


ve polis noktası geçtiğimiz üç yılda ortadan kayboldu ve eya­
let başkentlerinde köylü federasyonları adına kamu düzenini
korumak için "toplum destekli polis" güçleri oluşturuldu.
2003 ve 2005 yıllarındaki özelleştirme karşıb protestolara
karşı uygulanan abluka esnasında Altiplano'daki yüzlerce
topluluk, Q'alachaca'nın ''büyük yerli kışlası" dedikleri şeyi
yaratb. ve bilhassa da militan ayllu'lan ve köy konfederasyon­
larını oluşturdu.
Bolivyalı teorisyen Rene Zavaleta'nın "görünürdeki dev­
let" kavramının bu noktayla ilişkili olduğu açıktır. Ülkenin
toplumlar ve uygarlıklar bakımından çeşitli olmasına bağlı
41arak coğrafyanın büyük bölgeleri ve nüfusun büyük kesim­
leri kapitalist emek süreci terbiyesinin dışında kalmış ve bu
terbiyeyi be · sememiş:erdir; başka zamansallıkları ve baş­
ka hfil<lmiye sistemlerini tanımakta, Bolivya devletinin sun­
duklarından farklı olan kolektif amaç ve değerleri olumla­
maktadırlar. Son beş yıllık siyasal ve ekonomik mücadeleler
kanalıyla bu katmanlar l:azı durumlarda daimi olan (siyasal-
1'1Şmış kırsal yerli bölgeler), bazı durumlardaysa aralıklı ger­
�ekleşen (Cochabamba, La Paz ve El Alto'daki kentsel alan­
lar) ama yü.Ifselerek devam eden kurumsal bir yoğunlaşma
süreci geçirnl.işlerdir. Sonuç olarak neoliberal devlet yıkıa bir
kurumsal düzenle yüz yüze gelmiş ve yönetim yetkesinden
mahrum kalmışbr. Bolivya'nın inişli çıkışlı modernleşme sü-

9 Luis Tapia, La condicion multisocietal: multiculturalidad, pluralismo,


modernidad (Muela del Diablo Editores: La Paz, 2002).
D e v l et K r i z i v e Ha l k l ktid a r ı /Alva r o G arda Lin era l 2 5

reci tarafından marjinalleştirilmiş olan yerli tecrübelere bağlı


alternatif sistem, seçkin sınıfların bizzat kendileri ve derebey­
liğe dayalı patrimonyal siyaset yöntemlerini asla terk etme­
miş olanlar tarafından bile saygı görmeyen metinler ve ku­
rumlara dayalı bir modernite hakkındaki yüzlerce yıllık dev­
let yalanlarına meydan okumaktadır. Devlet aygıtlarında
yaygınlaşmış olan yolsuzluk ise iktidardaki seçkinlerin dev­
let işleyişinde görev almalarını ve bu işleyişi yeniden üretme­
lerini sağlayan bu tip alışkanlıkların modernleştirilmiş temsi­
linden başka bir şey değildir.
Hem toplumsal hareketler tarafından geride bırakılan
hem de iktidardaki seçkinlerin fiili tavrıyla karalanan liberal
kapitalist siyasal kültür ve kurumlar, toplumun bireyleşme­
sini gerektirir: geleneksel bağların, derebeylik tipi ilişkilerin
ve sanayi dışı üretim sistemlerinin çözülüşünü. Bolivya' da
bu süreçler olsa olsa nüfusun üçte birini etkilemiştir. Ne var
ki güncel "neoliberal" varyantını da bünyesinde barındıran
Bolivya devleti, siyasal bir şizofreni sonucu, yapısal çoğunlu­
ğu bakımından ne sanayileşmiş ne de bireyleşmiş olan top­
lumumuzun "yamalı" gerçekliğiyle hiçbir irtibab bulunma­
yan normatif rejimler ve kurumlar tesis etmiştir. Bu yüzden
yerlilerin ve alt tabakaların toplumsal hareketinin sonucu,
modernitenin basit bir simulakrasını böylesi bir modernite­
nin temeli olan yapısal ve maddi zeminden hfila yoksun bir
topluma sunan cumhuriyetçi devlet kurumlarının geçerlili­
ğinin sorgulanması olmuştur.

Devindirici İnançlar

1985 yılından bu yana Bolivya halkına sunulan ideolojik


program, serbest piyasa, özelleştirme, yönetilebilirlik ve tem­
sili demokrasiden ibaret olmuştur. Tüm bu öneriler birer ya­
nılsama olsa da sağlam bir zemine sahiptiler. Elle tutulur bir
26 I S i y a s a l ı n D ü z e n e k l e r i

şekilde asla somutlaşmamış olmalarına rağmen bu öneriler,


esenlik, modernite ve toplumsal tanınmaya erişmenin müm­
kün olacağını düşünen bir toplumdaki eylem ve inançların
yeniden düzenlenmesine sebep oldular. Bunu yaparken de
inanç ve eylemler ile bunların gerektirdiği özveriyi kullandı­
lar. Yüksek, orta ve madun kentli sınıflar -ki bu sınıflardan
sonuncusu devletten ve işyeri sendikaları tarafından korun­
ma umutlarını bütünüyle terk etmişti- bu tasarıda istikrar ve
toplumsal iyileşmeye giden yeni bir yol gördüler.
2000 yılında umutlar ile gerçeklik arasındaki uçurum, ha­
yal kırıklığına uğramış bir halkı devlet yetkesiyle çabşmaya
sürüklüyordu. Modernite vaadi yalnızca yoğunlaşmış bir
sömürü ve gayri resmi emekteki bir arbşla (20 yılda %55' ten
%68' e) sonuçlanmışh; zenginliğin daha geniş ölçeklerde yo­
ğunlaşması ve etnik ayrımcılık formlarının tasfiyesi gibi ko­
nularda verilen toplumsal iyileşme vaadi de aynı kaderi pay­
laş buşb. Özell�ştirme ve özellikle de hidrokarbonların özel­
leştirilmesi, iç azan geniş�etmek şöyle dursun kazancın bü­
·

yük bir hızla y bana ellere kaymasına sebep olmuştu. Resmi


planlarla yaş an gerçeklik arasındaki bu kınlma, nüfusun
büyük kesirnl · · yeni bağlılıklara ve devindirici inançlara
yüksek düzey e açık hale getirdi. Altiplano'nun Aymara ke­
si.nııinde bir tü yerli ulusçuluğu üreten yerli kitlelere ait ulu­
salretnik talepler, özelleştırilmiş kamu kaynaklarının -su,
hidrokarbon- ifevletçe geri alınması, kolektif ve geleneksel
eğilimlere (yerlı topluluklın, sendikal v.s.) ilişkin liberal ol-
ı
mayan siyasal pratiklerin tanınması kanalıyla toplumsal kah-
lımın ve demokrasinin genişletilmesi işte bu yeni bağlılıklar
ve devindirici inançlar arasındadır. Bu kanaatler devletin li­
beral ve özelleştirme yanlısı ideolojisine yönelik bağlılıkları
etkin bir şekilde yerinden etmektedir.
D e v l e t K r i z i v e Ha l k l kti d a r ı /Al v a r o G a rda Li n e r a 1 27

Bolivya devletinin taruruna üzerindeki tekelci gücünü yi­


tirdiğini ve ittifaklar temelindeki bir geçiş dönemi içerisinden
geçmekte olduğumuzu söyleyebiliriz. Yeni hareketlerin çar­
pıcı özelliklerinden birisi de hem neoliberal modemitenin
söylemlerini hem de cumhuriyetçi devletin kurucu dogmala­
rını -yani yerlilerle melezler arasında doğal birtakım eşitsizlik­

lerin olduğunu ve Kızılderililerin ülkeyi yönetme kapasitele­


rinin olmadığını iddia eden dogmaları- tartışmaya açmaları­
dır. Gerçek şu ki oylarını "mist'is'e" (mestizos, melezlere)
vermeye alışık olan, fakat geçtiğimiz birkaç yıl boyunca ge­
nellikle yeni beliren yerli liderleri destekleyen Kızılderililer,
sömürgeci ve ırkçı bir toplumun temel sembolik yapılarına
set çekmektedirler. Yerli toplumsal güçler açısından kent he­
gemonyası oluşturmak merkezi ve stratejik bir görev olarak
ortaya koyulmuştur, çünkü aksi takdirde yerli kimliği yine
kendi melezliğiyle ya da hem seçkin hem de halktan olan me­
lez kimliklerle birleşmesine rağmen çözülmeye -ihtilaflara­
sürüklenecektir.
Dolayısıyla Bolivya'da hem "neoliberal" modelin hem de
cumhuriyetçi devletin yapısal sütunları hızlı bir şekilde çü­
rümektedir. Yalnızca geçtiğimiz beş yıllık siyasal çatışmanın
radikal doğasını değil, aynı zamanda bu çahşmanın karma­
şıklığını ve istikrarsızlığını da açıklamaya yardımcı olan şey
krizlerin birbirine bağlanmasıdır. Bu tür krizler varlığını
uzun süre devam ettiremez, çünkü hiçbir toplum uzun siya­
sal boşluk ya da belirsizlik dönemlerine katlanamaz. Er ya da
geç devlet istikrannın yeni bir dönemine hayat veren sürekli
güçlerin, inanç ve kurumların yeniden yapılanması gerçekle­
şecektir. Mesele, Bolivya özelinde bu değişimi ne tür bir dev­
letin yaratacağına dayanmaktadır. Muhtemelen kısa vadeli
[courte duree] krizleri çözebilen ama kısa bir süre sonra sorun-
28 I S i ya s a l ı n D ü ze n e k l e r i

lan yeniden açığa çıkacak olan uzun vadeli [longue duree]


krizleri çözemeyen yeni siyasal form olarak "neoliberal­
otoriteryen" bir devletin sahneye çıkmasına yol açan baskı,
bu noktada giderek artabilir. Ya da bunun yerine demokratik
hakların icrası için yeni uzamlar (komüniteryen-yerli kurum­
larla liberal kurumların birleşmesi sonucu oluşan çok kültür­
lü siyasal formlar) açılabilir ve krizin her iki yönünü de çöz­
me becerisine sahip olan ekonomik bir yeniden bölüşüm sü­
reci (devlet için öz yönetim vb. üretken bir rol) başlatılabilir.
İkinci senaryoya göre neoliberal devlet krizinin demokratik
çözümü kolonyal cumhuriyetçi devlet krizinin çok kültürlü
çözümünü eşzamanlı olarak içermek zorunda olacaktır.
Zavaleta, hegemonyaların yorgun düşebileceğini iddia
eder: devlet, karşı konulamaz olmaktan çıktığında ve seçkin­
lerin toplumsal düzeninin halka cazip görünmesini sağlayan
r
id olojik çerçeve bizzat halk tarafından fırlatılıp atıldığında
g�çekleşen çıv açıcı anlar vardır. 2003 Ekim ayaklanması,
kitlelerin "neo "beral-patriınonyal" devletle olan ihtilaflarının
azami düzeyd dışavurumuydu.10 Eğer her devlet krizi genel
olarak dört e e geçiriyorsa -krizin açığa çıkması, geçiş ya da
sistem kaosu, evlet düzeninin yeni bir ilkesinin çelişkili bir
şekilde ortaya ası, yeni devletin konsolidasyonu- La Paz
v� El Alto ken erindeki isyana katılan yüz binlerce Kızılderi­
lipe kentli kitleleri içeren ve devlet başkanı Sanchez de Lo­
zatla'run kaçış�yla doruk noktasına ulaşan Ekim ayaklanma­
t
sı, Bolivya de letinin kaçınılmaz bir şekilde geçiş aşamasına

10
[Sanchez de Lm.ada hükümetinin gaz rezervlerini yun içinde işlemek yerine
(1 879-1 883 yıllarındaki Pasifik Savaşı esnasında Bolivya'nın denize ulaşmasını en­
gellediğinden beri ulusal bir düşman olan) Şili fuerinden ihraç etme tasarısına kar­
şı gdişen protestolar, Ekim 2003'te La Paz ve El Alto'da topyekfuı bir isyana dö­
nüşerek başkanı kolnığwıdan etti -NLR]
D e v l e t K r i z i v e Ha l k l kti d a r ı /Al v a r o G a rc fa Li n e r a l 2 9

girdiğine işaret ediyordu. Başkan yardıınası Carlos Mesa'run


anayasal devamlılığı başlangıçta kabul etmesinin sebebi, par­
lamentarizme yönelik bir savunmadan ziyade, kadro deği­
şiminin başlı başına rejim değişikliği olduğuna yönelik bir
inanç ya da iktidarın şahsileştirilmesi gibi eski bir önyargıydı.
Fakat aynı zamanda, mevcut güçlerin ilişkileri göz önüne
alındığında, liberal demokratik kurumların feshi için daha
ileri ve örtük sonuçlarla ilgili tarihsel bir anlayış da vardı.
Ancak eğer tahakküm altına alınanın -2000 yılındaki ab­
lukalardan bu yana Bolivya' da tedricen aşındırılan- rızası
olmadan, devlet tahakkümünün kendisi de mümkün değilse,
alternatif bir düzeni önerme kapasitesi olmadan başarılı bir
muhalefet mümkün olamaz. İşte isyancıların keşfettiği şey
tam olarak budur: isyancılar blokajlar yaparak devleti sakat­
layabiliyor, fakat alternatif ve meşru bir iktidar tasarısı öne
süremiyorlardı. Öyle ki muğlak ve karman çorman bir müta­
reke dönemi olan Mesa dönemi (2003-2005) boyunca önde
gelen televizyon spikerlerinden biri, isyancıların dar prog­
ramlarına yer vermeye çalışıyordu (ki bu da beraberinde yeni
hidrokarbon yasasının kurucu bir üyesi olan Sanchez Loza­
da'run istifasını getirdi), oysa alan tümüyle yönetimsel re­
formların idari düzeneğine bırakılmışb.

Devrimci Dönemler

Siyasal tahakkümün genel yapılarındaki başkalaşımın, kıs­


men ya da topyekU.n muallakta kaldığı nispi istikrar dönem­
lerinden farklı olarak, baş döndürücü siyasal değişimlerin
gerçekleştiği sıradışı tarihsel dönemleri -yani toplumsal güç­
lerin konum ve güçlerindeki ani değişiklikleri, tekrarlanan
devlet krizlerini, kolektif kimliklerin yeniden yapılanışlarını,
tekrarlanan toplumsal isyan dalgalarını- anlamak için "dev-
3 0 1 S i ya s a l ı n D ü z e n e k l e r i

rimci dönem" kavramını öneren kişi, Marx'tan başkası de-


ğildi.
Devrimci bir dönem, aylar ya da yıllar süren ve yoğun bir
siyasal faaliyetle geçen nispeten uzun bir dönemdir. Öyle ki
bu dönemdeki siyasal faaliyetler kendi içinde şunları barın­
dırır: a) iktidardakilere karşı daha önceden kayıtsız ya da
hoşgörülü olan toplumsal kesimler otoriteye açıktan meydan
okurlar, hak talebinde bulunurlar ya da doğrudan hareketler
kanalıyla kolektif arzulan seferber ederler (gaz ve su koordi­
natörleri, yerliler, mahalli örgütler, cocalero'lar, küçük ölçekli
üretim yapan çiftçiler); b) harekete geçmiş bu kesimlerin tü­
mü ya da bazıları devlet iktidarını ele geçirme gerekliliğini
etkin bir şekilde ortaya koyarlar (MAS, CSUTCB, COB)11; c)
nüfusun geniş kesimlerinden gelen bu önerilere giderek ar­
tan bir katılım (Su Savaşında, vergi artırımına karşı, Gaz Sa­
r
v şında ve Yerli adayların destekleneceği seçimler için sefer­
ber olmuş ·· , binler) söz konusudur; yönetenler ve yöneti­
lenler arasın aki ayrım litlelerin siyasal meselelere giderek
artan katılım a bağlı olarak ortadan kalkmaya başlar ve d)
yönetici s ar toplumsil düzeni parçalayan "çoklu ege­
menlikler"12 · erinden ilkenin kutuplaştınlmasıyla sonuçla­
nan bu siyas özlemleri yahşhramazlar (Nisan 2000' den bu­
güne "otorite ilkesinin" kaybı).

' ;;;:::....��-::- lkkri E� Morale•ın örukruğinddd


siyasal örgüt. Bir partiden ziyare çeşitli kentli ve köylü toplumsal hareketlerin
oluşturduğu bir seçim koalisyonudur; CSUTCB: 1 979 yılında kurulan ve lideri
Felipe Quispe olan yerli ve köylü topluluklardan oluşan örgüt.
12
Charles Tilly, European Revolutions, 1492-1992 (Oxford: Blackwell, 1993)
[Avrupaida Devrimler, 1492-1992, çev. Özden Arıkan (İstanbul: Alfa Yayıncılık:
201 5] .
D e v l e t K r i z i v e Ha l k l kt i d a r ı /Al v a ro G a rda Li n e ra 1 3 1

Devrimci dönemlerde toplumlar, siyasal iktidar için her


biri birbiriyle çabşan ve kıyaslanamaz olan öneriler, söylem­
ler, önderlik ve programlara sahip sosyal ittifaklara ayrışırlar.
Bu ise "protesto dizilerinin"13 ve iktidardakilerin zayıflığına
kanıt olarak (Nisan ve Ekim 2000 ile Haziran 2001' de Banzer,
Ocak 2002' de Quiroga; Şubat ve Ekim 2003' te Sanchez de Lo­
zada örneklerindeki gibi) iptaller ve fesihlerin izlediği sefer­
berlik dalgalarının doğmasına sebep olur. Öte yandan bu tür
protestolar, kendi taleplerinde diretmeleri için bir mekaniz­
ma olan halk seferberliğinden faydalanmak konusunda diğer
kesimleri de (öğretmenler, emekliler, topraksızlar, öğrenciler)
kışkırbr ve onlara da "bulaşır" .14 Bu seferberlikler aynı za­
manda kendi kendisini ateşleyen bir siyasal istikrarsızlık ve
kargaşa süreci oluşturarak, bir başka seferberlik dalgası da
üreten karşı reaksiyonlar doğurarak (ülkenin doğusundaki
ticari-kentsel-siyasal hilal denen) yönetici bloğun toplumsal
koalisyonunu çatlabr ve istikrarsızlaşbnr. Kuşkusuz dev­
rimden iktidardaki toplumsal güçlerin bir değişimi anlaşılı­
yorsa, her devrimci dönem, ancak bir ayaklanma durumu
sonrasında meydana gelebilecek bir devrimle sonuçlanmaz.
İsyanaların kısmi veya asli kablımı ve onların iktidara geç­
meye yönelik talepleri kanalıyla, siyasal sistemde barışçıl ve
müzakere edilmiş bir başkalaşıma ya da eski rejimin resto­
rasyonuna [coup d'etat; darbe] yol açan devrimci dönemler
de vardır.

13 Sidney Tarrow, Power in Movement: Social Movements, CoUective Action and

Politics (Cambridge: Cınıbridge University Press, 1 994).


14 Anthony Oberschall, Social Movements: Ideologies, lnterests and Idmtities

(New Brunswick: Transaction, 1993).


32 I S i y a sa l ı n D ü z e n e k l e r i

Bolivya' daki mevcut siyasal dönemi en iyi niteleyen kav­


ram, devrimci dönem kavramıdır. 2000 yılından bu yana da­
ha geniş toplumsal kesimler kendi sendikaları, komünal ve
mahalli örgütleri ya da dernekleri yoluyla siyasal karar alma
süreçlerine giderek daha fazla katılmış, hükümet otoritesi sü­
rekli olarak zayıflamış ve devlet egemenliği de parçalara ay­
nlmıştır. Ekonomi ile devlete ilişkin temelden farklı ve zıt ta­
sarılara sahip iki toplumsal blok üzerinden gelişen bir kutup­
laşma ortaya çıkmıştır.
Kutuplardan birinin asli unsuru, hem kırsal (köylü) hem
de kentlilerden (işçi) oluşan yerli hareketidir. Bu ise açıkça,
ülkede daha önce var olan bütün tasarılardan farklı bir siya­
sal ve kültürel tasarıyı temsil etmektedir. Bu kutbun ekono­
mik programı, temelde köylü topluluğunu, kentli-zanaatkar­
ları ve küçük ölçekli ticaret faaliyetlerini kendi ekseni olarak
belirleyen iç piyasa odal<lı bir programdır. Buna göre devle­
tj.n, üretici v� sanayileştirici bir güç olarak rolü yeniden can­
landırılacak ve yerli ç<tunJuğun rolü de yeni devleti idare
etmek olac . Diğer kt.:tupta baskın olan ise endüstriyel ta­
rım ürünle · · · ihracatı ve ekonomik sektörleri liberalleştir­
mede olduk a dinamik bir rol oynamış olan finansal petrol
bloklarıdır. · u blok, Bolivya'nın dış piyasalarla nasıl ilişki
liurması gerektiğine ve yabana yatırımın rolüne dair net bir
�örüşe sahiptir; öyle
ki devletin özel teşebbüslere tabi kılın­
. asını ve esfi siyasal sistemin muhafazasını ya da restoras­
ın

xonunu desteklemektedir. Toplumsal hareketlerin mevcut


il
örgütlenmesinin ulaşamadığı noktalara, yani ülkenin doğu-
suna ve güneydoğusuna dayanan bu blok, ırkçı bir söylemi
açıktan uygulamaya koymaktadır.
Böylelikle bu siyasal kutuplaşma, temeldeki üç yarılma
tarafından daha ileri bir düzeyde yapılandırılır: etno-kültürel
D e v l e t K r i z i v e Ha l k l kt i d a r ı /Al v a r o G a r c fa l i n e r a 1 3 3

(yerliler/ yabancılar), sınıfsal (işçiler/ patronlar) ve bölgesel


(Bab Andlar/ Amazon hilali) yarıklar. "Sol" kutup için de­
vindirici kimlik, ağırlıklı olarak etno-kültürel kimliktir; öyle
ki işçi kimliği etno-kültürel kimliğin etrafında (yeni bir yerli
proletaryası içinde) ya çözünmekte ya da tali bir düzeyde
yerli liderliğini tamamlamaktadır. "Sağ" kutup açısından ise
temel devindirici kimlik, tabiatı gereği, bölgesel kimliktir.
Dolayısıyla bu muhafazakar güçler için Kent Komitelerinin
önemi, bu komitelerin bölgesel özerkliği kışkırtmalarından
ileri gelir.
Birbirilerini yerinden etmeye dönük doğrudan bir olanak­
tan mahrum haldeki iktidar bileşenleri iki ayn kampa ayrıl­
dığı zaman, bu kutuplaşma devreye girmiş ve bir istikrarsız­
lık dönemi oluşturarak ekonomik hfil<lmiyet ile siyasal haki­
miyetin birbirinden ayrışmasına yol açmıştır. Ekonomik güç
(hidrokarbon, hizmetler ve tarım-sanayisindeki yabana yab­
nmaların desteğiyle) batıdan doğuya kaymışbr, oysa devlet
düzeyinde yeni bir coğrafi belirsizlik yaratan sosyo-politik
hareket gücü, babda kuvvet kazanmaktadır. "Ekim Paradok­
su"yla, yani Sanzchez de Lozada'yı deviren ayaklanmanın
başlatbğı dönemle ilgili en tuhaf şey, bu bölgesel ayrışmanın
birbirinden tümüyle farklı etnisitelerin ve sınıfların aynı anda
karşılaşmasını ifade etmesidir: Doğudaki iş insanları (Santa
Cruz, Beni, Tarija) ve batıdaki yerliler ile diğer kitleler (La
Paz, Cochabamba, Potosi, Oruro) -her iki grup da arbk Bo­
livya toplumunun yeni ekonomik ve siyasal oluşumunu böl­
gesel, toplumsal ve kültürel açıdan ifade etmeyen devlet yö­
netimini bir an önce ele geçirmek istemektedir. Bolivya'nın
her kısmında iş insanları, yerliler, melezler, işçiler ve köylüle­
rin olduğu doğrudur; fakat her bölge için o bölgeye hakim
34 I S i y a s a l ı n D ü z e n e k l e ri

olduğu söylenen söylem ve kimlikler tam da bu sınıfsal, et­


nik ve bölgesel kökenler tarafıdan farklılaşbnlmaktadır.
Sonuç olarak Bofüya' daki sosyo-politik güçlerin haritası,
yöntemleri ister darbe (coup d'etat) (MNR)15, ister ayaklanma
(CSUTCB/COB) ve seçim, isterse de eski rejimin bir restoras­
yonu (ADN)16 veya bu rejimin ilerici bir dönüşümü olsun
(MAS), her il<l tarafın da çözüm için güce başvurma eğili­
minde olduğu, yüksek oranda siyasallaşmış bir alana işaret
etmektedir. Bu eğilimlerin hiçbirisi henüz diğer bileşenlere
karşı çoğunluğu sağlayabileceği bir blok oluşturmayı başa­
ramamıştır. öte yandan bu çoğunluk, uzun vadeli bir devlet
iktidarı sağlayabilmek için toplumsal liderlik açısından zaru­
ri olan diğer nüfus kesimlerine karşı da hfila sağlanamamış­
tır.
Devleti yerli-halk ekseninde dönüştürmeyi amaçlayan
toplumsal hareketler ve bu hareketlerin gelecek planları açı­
sından ortada iki yol Yardır: Bunlardan birisi Evo Morales'in
önderlik ettiği, seçim araçlarıyla aşama aşama gerçekleşebile­
cek kuru sal bir değişim yolu, diğeriyse devletin devrimci
bir dönüş · ünü ama;layan isyancı bir yoldur. İlk yol, diğer
liderler v toplumsal hareketlerle de müzakerelerde bulun­
duğu tak irde yönetme kabiliyetine sahip bileşik bir halk ve
yerli kutb oluşturmck için yeterince güç kazanma ihtimali
1
olan Morales etrafında bir seçim bloğu kurulmasını gerekti-
:!umsa!
�· t:����
des� mevcut du-

15
Movimiento Nacionalista Revolucionario: 1 952 halle devrimine öncülük eden ve
1980'lerde Washington Konsensüsü'nün liberal reformlarını kabul etmiş olan
milliyetçi parti.
16 Acc
i6n Democcltica Nacionalista: 1997'den 2001 'e kadar başkanlık koltuğuna
oturan diktatör Hugo Bam.er tarafından 1979 yılında kurulan, sonraki yıllarda
seçimlere katılan siyasal parti.
D e v l et K r i z i v e Ha l k İ kti d a r ı /Al v a r o G a rda L i n e r a l 3 5

romda yerlilerin kuracağı bir hükümet çözümünü benimse­


mek konusunda isteksiz olan kentli toplulukları kendine
çekmek için yeterince zinde bir değişim konusundaki tasarı­
lara ihtiyaç duyacakhr, çünkü bu kentli toplulukların desteği
olmadan yerlilerin seçim zaferi kazanması olanaksızdır.
Biri seçim eksenine oturan, diğeri de isyana dayanan bu
iki yol zorunlu olarak antagonizma içinde değildir; tersine
birbirlerinin bütünleyeni haline gelebilirler. Ne var ki yerli­
halk kutbu ülkenin toplumsal çoğunluklarının entelektüel ve
ahlaki önderliğini sağlayarak kendi hegemonyasını her ikisi
üzerinde de pekiştirmek zorundadır. Toplumsal hareketlerin
bir bütün haline getirilmesi için geniş kapsamlı ve sabırlı bir
çalışma ve bu güçlerin Bolivya halkı ile orta kesimi üzerinde
siyasal, ahlaki, kültürel ve örgütsel önderliğini gerçekleştir­
meyi amaç edinen pratik bir eğitim süreci olmadan ne seçim
eksenli bir zafer ne de muzaffer bir isyan söz konusu olacak­
tır.
KUR U C U İKTİDAR :
B İR KRİZ KAVRA M l 1

Antonio N egri

Yapıdan Ö z n eye

Bu noktaya dek bir dizi sorun biriktirdik. Her ne kadar hu­


kuk teorisi ve siyaset felsefesi hakların ve hukuki düzenleme­
lerin kaynağını nihai bir biçim içerisine yerleştirmeye teşeb­
büs etse de, bu kaynak kendi iddialarını örtbas etmeyi red­
deden ve inatla yineleyen üretken bir kaynak olarak karşı­
mızda duruyor. Öyle görünüyor ki masadaki konular, kuru­
cu iktidarın radikalliğini dolayımlayabilen bir kuvvetin mü­
dahalesi haricinde irdelenebilir değil. Yapı, mutlak bir süreç
olarak sunulduğu vakit, söz konusu kuvvet bu yapıyı dur­
maksızın yeniden edimselleşen, fakat yine de gerçekliğe po­
zitif bir şekilde oturan bir güç olarak yorumlayabilmelidir.
Benim soruşturmamı harekete geçiren sorunun yeterli bir
yanıb, yapıya uygun bir gücün ve mutlak sürece uygun bir
öznenin saptanmasıyla verilecektir. Dolayısıyla kurucu ikti-

1 Insurgencies: Cor.stituent Power and the Modnn State. çev. Maurizia Boscagli
(Minneapolis: University ofMinnesota Press, 1990), s. 1-35.
38 I S i y a s a l ı n D ü z e n e k l e r i

dar sorunu, devinim halindeki kurucu iktidarın kendini bi­


çimlendirme kapasitesini muhafaza edebilen anayasal bir
modelin inşasıyla ilgili bir soruya, bu göreve uygun bir öz­
neyi tanımlama sorusuna dönüşür.
Eğer bu özne mutlak bir sürecin öznesiyse, bu durumda
kurucu iktidar tarafından gündeme getirilen özne sorusunu
sormak yeterli değildir.
Hukuk teorisinde yasanın istemli
doğası olumlandığı ve bu istencin öznesi keşfedilmek zorun­
da olduğu zaman bu soru açığa çıkar.2 Bu açıdan ortaya ko­
yulduğunda araştırma oldukça genel kalır, çünkü özneyle
yapı arasında mantıksal yönden tutarlı bir ilişki üzerinde
durmaz. Hukuksal düşüncenin tarihi ise bu hedefe yaklaşan
bir dizi örnek sunar. Bu örnekleri daha yakından inceleme­
miz gerek.
İlk hipotez şu: Söz konusu özne, ulustur.3 İlk bakışta bu
kavram, özellikle de mutlak süreç kavramına uygun görün-
1 mektedir, fakat bir taraftan da sadece imgesel düzeyde ger­
ı: çek olan je erik bir kauamdır ve bu yüzden sınırsızca mani­
püle edile ilirken, bir yandan da tarihsel açıdan genellikle
kurucu sü eci dağıtma ve sınırlama işlevlerine sahip farklı
dönemler çerisinde belirlenir. Genel anlamda ulus kavramı
(ki bu ka etnik belirlenimciliğin çetrefilli oyunundan, ta-
li rihsel yar ardan, siyasal gerekliliklerden, hukuki talepler­
, den, ama hepsinden önemlisi de güçlü natüralist üst­
! -
���r�rt F=�:. "Di� O=;�:�es 'pouvoir constiruant,"' Ein Beitrag
ıı zur Staats- u'nd Verf assungsthıorie içinde, Frankfurt, 1 960, 5. Bölüm. Bu yazarın
söylemindeki sınırlamalar, 1950'lerdeki yeni doğal hukuk akımlarına ait bir öznel­
lik temasına işaret ediyor olmasına bağlıdır.
3 Kurucu iktidarın temeli olarak "ulusal geleneğin" sürekliliği için aynca bkz.
Erich Tosch, Die Bindung des verfasnsu gsiirukrndm Gesetzgebers an den Wi/len des
historischen Verfassungsgebers (Berlin: Duncker & Humblot, 1 979). Genel anlamda
Sieyes ve onunla bağlantılı gelenek için bkz. Jnsurgencies, 5. Bölüm.
K u r u c u i kti d a r : B i r K r i z K a v ra m ı / A n to n i o N e g r i 1 3 9

belirlenimlerden meydana gelir) kavramın sofistike yorumla­


rına ve pratikte araçsal olarak kullanılmasına müsaade eden
bir çok-anlamlılık üretir.4 Tarihsel belirlenimlere işaret eden
diğer kavramsa, yöntemsel olarak özneyle anayasal yapı ara­
sındaki ilişkiye yeni bir soluk vermeksizin anayasal bir di­
namiği harekete geçirir, onu cisimleştirir ve bloke eder.5
Özneyle (dinamik anlamda) yapı arasında tutarlı bir ilişki

ortaya koymayı amaçlayan ikinci hipotezse özneyi halk ola­


rak görür.6 Ne var ki "halk" kavramı da "ulus" kavramı ka­
dar jeneriktir. Aynca bu tanım kısa süre içinde hukuki yeter­
lik mekanizmasının tutsağı haline gelir. Kavramın genel özü
anayasal bir çözüm içerisinde yeniden okunur: eğer ''halk"
kurucu iktidarın öznesiyse, ancak kendi özünü dışa vurabi­
len örgütsel bir sürece maruz kaldığı takdirde böyle olabilir.
Gerçekten de "düzensiz bir çokluk tarafından meydana geti­
rilebilecek düzenleyici bir kuvveti" bilimsel bir özne olarak
tasarlamak ve daha da önemlisi varsaymak, kendi bağla­
mında bir çelişkiyi temsil edecektir.7 Bu kavrayış ulusun bir
sıfatı şeklindeki kurucu iktidar fikrine ait sınırların ve natüra­
list ya da organik mistifikasyonların ötesine geçer. Ulusun
muğlaklığını ortadan kaldırmaya dönük teorik arzu nettir.

• Etienne Balibar ve Iınmanuel Wallerstein, Ract, Nation, Class: Ambiguous

ldmtities, çev. Chris Turner (Londra ve New York: Verso, 1 991).


5 Hans Kohn, The idea ofNationalism: A Study in irs Origins and Background,
(New York: Macmillan, 1 967); Hannah Arendt, The Originr of Totalitarianism
(New York: Harcourt Bracc, 1951) [Totalitarizmin Kaynaklan, çev. Bahadır Sina
Şener (İstanbul: İletişim Yayınları, 2009] .
6 Veif asnsu gskhride, Anglo-Sakson anayasacılık geleneğinin dışında kalarak,
anayasal temd olarak "halkın" en başarılı kavramsal inşasını sunan kişi Cari Sch­
mitt'tir. Aynca bkz. Dietrich Schindler, Veifasnsu gsrecbt und soziale Struktur (Zü­
rih: Schuldıess, 1 950).
7 Luigi Taparclli d'Azcglio, Sat,gio teoretico di dritto naturak appoggiato su/f atto
(Roma: 1 949), 2: 28.
40 1 S i ya s a l ı n D ü z e n e k l e r i

Aynı şekilde kurucu iktidar kavramının genişleme kuvvetini


dağıtmaya yönelik arzu da nettir.8 Gerçek şu ki kurucu öz­
nenin halk açısından yapılan her tanımı, normatif bir kavra­
yışa ve kurulu yasanın kutsanmasının bir tesadüf değil de bir
zorunluluk olmasına karşılık gelir.9 Bu normatif kavrayış,
kurucu iktidarı, yasanın içsel kaynaklarından birisiyle, yasa­
nın kendisini tadil etme dinamiğiyle ve kendisini yapısal an­
lamda yenilemesiyle karıştırır. Kısaca belirtirsek, kurucu ik­
tidar ancak temsil bağlamında halktır.
Üçüncü hipotez şu: özne olarak kurucu iktidar, daha önce
bu iktidarın oluşumuna içkin hukuki mekanizmalar tarafın­
dan maddi yönden tanımlanmıştır. Kurucu iktidarın kendisi,
tekil bir ilişki içerisine kurulu hukuki güçlerin bir çoğulluğu­
dur; bu sebeple hukuki dolayımın öğeleri daima zorunlu ola­
rak önceden varsayılır.10 Eklektik olmasına rağmen etkili de
, olan bu bakış açısına göre kurucu iktidarın mutlak süreç ola-
1 rak temsil �dilme olasılığı, en baştan ortadan kaldırılmış ya
da başka b" şekle sokulmuştur. Buradaki mesele, kurucu ik­
tidarın her tezahürüne ilişkin tarihsel tanımlardaki tekillik
üzerinde ı arla durmak değil, tersine bu belirlenimi aşıla­
maz bir s olarak, yani maddi açıdan belirlenmiş kendi­
sınırı şekl· de ortaya loymaktır. Hukuk teorisi zamanla da-
! ha maharetli hale gelmiştir. Kurucu iktidarı inkar etmemekte,
1. tersine onun tekilliğini olumlamaktadır. Ancak kurucu ikti-

..

1 8
---------

Bkz.
+- ------------------

Sanci Romana, "Mirologia giuridica," Frammenti di un dizkmario giuridico


içinde (Milan: Giuflre, 1 953), 1 3 1 vd, 1 26 vd; Giovanni Sartori (New Yorlc
Praeger, 1 965).
9 Bkz. bu bölümün ilk kısmı.
ıo Romano, Frammenti, 223 vd.; Costantino Mortati, La costituzione in senso mate­
riale. Ernst Forsthorf, "Zur heutigen Sinıation einer Verfassungslehre," Festgabe
far Cari Schmitt içinde, (Berlin: Duncker & Humblot, 1968), 1 : 1 85 vd.
K u r u c u İ kti d a r : B i r K r i z K a v r a m ı / A n to n i o N e g r i 1 4 1

dan istikrarsız bir ontolojik direnç ve süreç olarak değil, daha


çok bir sınır olarak görmektedir. Sınırlama, Hegel tarzında
bir belirlenim olarak ortaya koyulmuştur.11 Dolayım ve uzla­
şı, özne olarak kurucu iktidar içerisinde varsayılmıştır; öyle
ki bu özne kendi maddi oluşumunu bu kurucu iktidar içeri­
sinde bulur: İşte mistifikasyonun etkinliği budur. Gerçekten
de bu bir mistifikasyon meselesidir, çünkü tekilliği kurucu
iktidarın mutlak karakterinin sının -geçici, mekansal ve sü­
rece özgü sının- haline getirerek kurucu iktidar sorununu
çözemeyiz. Gerçek şu ki kurucu iktidarın mutlak karakteri
onun kendi tekilliğinde bulunur, bu apaçık bir gerçektir. Fa­
kat sorun da tam olarak budur.
Bu noktada, kurucu iktidarı ehlileştirmek için onu mutlak
süreçle bağlantılandırmaya çalışan diğer teorileri inceleyebi­
liriz. Fakat bu teoriler bize yeni bir şey söylemeyecektir. Özne
ile süreç arasındaki tutarlı ilişkinin mutlak terimlerindeki
olumsuzlamanın metafiziksel bir olumsuzlama figürü oldu­
ğunu ortaya koymak, yani çoğulluğun kolektif bir tekillik
olarak temsil edilebileceği, çokluğun birleşik ve düzenleyici
bir kuvvete dönüşebileceği ve özne ile süreç arasındaki bu
gerçek ve etkin ilişkinin gerçek bir zamansallık oluşturabile­
ceği gerçeğinin olumsuzlanması olduğunu belirtmek, çok
daha ilginç olacaktır. Buna karşın iktidarın herhangi bir dü­
zenlemesi, başka ideal üst-belirlenimler tarafından bu insani
bağlamın dışında ve aşkınsallığın aşkınlığı içerisinde kurul­
mak zorundadır. Bu yüzden özne ile yapı arasındaki tutarlı
ilişkinin olumsuzlanması, iktidarın meşrulaştırılması için da-

11
Michael Theunissen, Hegels Lehre vom absoluten Geist als theologisch-politischer
Traktat (Berlin: de Gruyter, 1 970); Sein und Schein: Die kritische Funktion der
Hegelschen Logik (Frankfun: Suhrkamp, 1 980}.
42 I S i ya s a l ı n D ü z e n e k l e r i

ima dışsal ve hipostatik bir figüre yerleştirilir. Kurucu iktida­


rın radikalliği gerçeklikte olumsuzlanamaz, fakat ilkesel ola­
rak kolaylıkla reddedilir.
Ne var ki ele aldığımız sorun olan kurucu iktidarın mut­
lak karakteri sorununu aşkınsal açıdan çözmek için kurucu
iktidarı görelileştiren düşüncelerin metafiziksel tarafgirliğini
ifşa edip kınamak da yeterli değildir. Kınama, kurucu bir ar­
gümanın yerini tutmaz. Dolayısıyla özne ile mutlak süreç
arasındaki tutarlı ilişki sorusunu bir kez daha ortaya koyma­
lıyız.
Özneyle ilişkisi açısından iktidarın kurucu boyutlarına ve
mutlak açılımlanna olanak tanıyan bir kavram tanımlamak
konusunda en önemli ilerlemeyi sağlayan kişi kuşkusuz
Michel Foucault'dur. Foucault'da insanlık, özgürleşme için
mutlak bir kapasiteyi ortaya çıkaran (yaşamın kendisinin ve
yeniden üretiminin bir ifadesi olmayan her tür erekselciliğin
dışında) b� dizi direniş şeklinde açığa çıkar. Yaşam insanlık­
ta özgürl 1 tirilir ve onu kapahp tutsak eden her şeye karşı
koyar.12 B noktada wrgulamamız gereken şey, özneyle sü­
reç arasın aki ilişkinin özgür bir ilişki olduğudur. Diğer bir
deyişle F ucault, iktidarın insanlığı totaliter bir makinenin
(totaliterW ·n bu özgül kullanımını kabul edebiliriz) dişlisi
olarak işlevselleştirmek üzere nasıl tabi kıldığını kanıtladık­
tan sonra yaşam, biyopolitika ve biyoiktidar üzerinden işle-

' 12
�------- � --�-���----�-�--�----

Referans açıkça Cinselliğin farihtnin yazan "ikinci" Foucault'ya yöneliktir; His-


tury ofSexuality, 1 .Cilt, The Uses ofPleasure, The Care of the Se/f, çev. Roben
Hurley (New York: Random House, 1 978-1 986) [CinseOiğin Tarihi, çev.
Hülya Uğur Tannöver, (İstanbul: Aynno Yayınları, 2016). " İlk" Foucault ile
ilgili olarak benim "Sul metodo della critica della politica" başlıklı yazıma
bakınız; "Sul metodo della critica della politica," Macchina Tempo içinde, 70-
84.
K u r u c u i kti d a r : B i r K r i z K a v r a m ı / A n to n i o N e g r i 1 43

yen kurucu sürecin mutlak (ama totaliter değil) bir hareketi


bünyesinde nasıl barındırdığını gösterir. Bu hareket mutlak­
tır, çünkü özgürleşme eylemine, yaşamsal düzenlemeye
[agencement]13 içsel olmayan belirlenimlerden bütün yönleriy­
le muaftır.
Foucault, kurucu özne sorusunu temellendirmemize ola­
nak tanıyan bu bakış açısından hareketle daha da ileri git­
memizi sağlar. Gerçekten de öznenin evvela bir güç ve üre­
tim olduğu gösterir. Kuşkusuz özne saf bir hayalete, bütün
baskıcı sistemin bir artığına da indirgenebilir. Ama bu indir­
gemeci görüş içinde ve bu mekanizmalara tutsak haldeyken
bile üretken olmayı nasıl sürdürür! Özne üretkendir, çünkü
bu sınır üzerindeyken kendisine geri döner ve orada yaşam­
sal bir ilkeyi yeniden keşfeder. İkincisi özne bir güç olmasının
yanı sıra bir eylemdir, bir eylem ve özgürlük zamanıdır, açık
bir düzenlemedir çünkü hiçbir teleoloji onu belirleyemez ya
da tasarlayamaz. Foucault, gerçeğin ayrıştırılması sürecini
eleştirel bağlamda yürütür ve böylelikle ayrıştırmayı pozitif
bir koşul olarak varsayan bir süreci yapısal olarak yeniden
başlatır. Zorunluluktan geçen patika bir özgürlük yolu açar.14
Aslında bu, Spinoza'da bulduğumuz sürecin aynısıdır.15
Üçüncüsü, Foucault direnişin ve kamusal alanın yeniden dü­
zenlenmesinin yeri olarak öznellik paradigmasını geliştirir.16

13 Gilles Ddeuze, Foucault, çev. ve haz. Sean Hand (Minneapolis: University of


Minnesota Press, 1 988).
14 Foucault bu düşünceleri 1970'lerde verdiği derslerde geliştirmişti.
15 Gilles Ddeuze, Fxpressionism in Philosophy: Spinom, çev. Martin Joughin (New
York: Zone, 1 990).
1 6 Bu perpektiften bakılınca metafizik ve sosyolojik araştırma alanlarıyla ilgili olarak

Foucault'nun görüşü, Habermas'ın "kamusal alan" teorisine karşıtur. Benim


açımdansa Foucault, Frankfurt Okulu'nun derslerini oun doğrudan
mirasçılarına kıyasla çok daha doğru bir şekilde yorumlamaktadır.
44 I S i y a s a l ı n D ü z e n e k l e ı i

Bu noktada biçimsel ve metodolojik açıdan mutlak sürece


uygun niteliklere sahip bir özne figürüyle karşı karşıyayız.
Aslına bakılırsa bu özne tam da güç, zaman ve oluşumdur:
Özne, kurucu eksenleri üretme gücüdür, hiçbir şekilde önce­
den belirlenmemiş zamandır ve bu yüzden de tekil bir olu­
şumdur. Bu eleştiri, kurucu iktidarın prangalarını parçaladığı
zaman kendisini mutlak olaylar üretebilen kurucu bir iktidar
ya da ontolojik bir güç olarak belirler. Burada siyasal olan,
kolektif ve teleolojik olmayan üretimdir, üretimin ta kendisidir
[par excellence]. Yenilik siyasal olanı kurar, kurucu edimse sü­
rekli yenilikten başka bir şey olamaz. Arendt'in liberal siyaset
açısından Heideggerci varlık noksanlığının alternatifi olarak
dile getirmeye çalışhğı şeyi, Foucault, pozitif özgürlüğün bir
aygıh olarak varlığın tamlığı içerisinde düzenler. Arendt ta­
rafından siyasalı boğduğu için olumsuzlanan toplumsal,
kendisini, kurucu iktidarın kendi mutlaklığında dışavurdu­
ğu siyas�lın şu insani radikalliğinin biyopolitik bir uzamı
olarak a :� a vurur.17
·

ık hiçbir surette totaliterlik değildir. İkincisi birin­


u sonucu değildir, ancak ne zaman liberalizmin
kutsal ilk lerine bir eleştiri yöneltilse bu suçlama birdenbire

17 Totaliteruk kavramının soyut boşluğu ve salt polemiksel (en kötüsü de ideolojik


anlamdaİci) kullanımının yanı sıra ve toplumsal olanı yalnızca siyasal açıdan dü­
şünmenin, dolayısıyla da (Arendt'in yapıtığı gibi) onun istikametini "totaliterli­
ğe" çeWrmenin imkansızlığıyla ilgili olarak bkz. Kari Polanyi, The Great Trans­
formation: The Political and Economic Origins of Our Time (Boston: Beacon
Press, 1 957) [Büyük Dönüşüm: Çağımızın Siyasal ve Ekonomik Kökenim, çev.
Ayşe Buğra (İstanbul: İletişim Yayınları, 2007)]. Aynca bkz. Richard Bernstein,
The Restructuring of Social and Political Theory (Oxford: Oxford University
Press, 1 976).
K u r u c u i kti d a r : B i r K r i z K a v r a m ı / A n to n i o N e g r i l 4 5

ortaya çıkar ve bu yüzden de önemsememizi gerektirir.18 Bi­


zim "uygun öznemiz" liberal ilkelere hiçbir şekilde bağlı ol­
madığı ya da daha doğrusu bazı bakımlardan bu ilkelerle çe­
liştiği için ille de totaliter olmak zorunda değildir. "Liberal il­
kelerin yadsınması totaliterliğe denk düşer'' denklemi, indir­
gemeci ve yanılbadır. Bu denklem, insan haklarının sözleş­
meciliğe dayandığını sanan modem bir düşünce geleneği
üzerine kurulmuştur. Ne var ki sözleşmecilik, insan hakları­
nın temeli olamaz, insan haklan için bu maddi ve içkin ze­
mini sağlayamaz; dünyevi mutlaklık, hakların yegane temi­
natıdır. Kurucu iktidarın perspektifi sözleşmeci konumu sal­
dırıya maruz bırakır ve onun içerisinde aşkınlığa, kurucu ik­
tidara ve onun müdafaasına yönelik kaçınılmaz bir erteleme
keşfeder. Aslında bu, ister Hobbes tarafından bireylerin birli­
ğini egemenliğe ve sözleşmeye dayalı birliği de (contractum
unionis) sözleşmeye dayalı itaate (contractum subjectionis) dö­
nüştüren Tanrı olarak, ister Rousseau tarafından bir "genel
istenç'' içerisinde yüceltilen ''herkesin istenci" olarak, isterse
de idealist aşkınsalalık tarafından ekonomik ve ahlaki bir sü­
reç olarak tinin ve onun Devlet şeklindeki yapılanmalarının
olumsal ve tekil bütünü olarak ifade edilsin, tam da sözleş­
meciliğin bir sonucudur; yani direnç göstermeden iddia ettiği
manbksal taleptir.19

18 Arendt'in totalitdik temasını tüın yönleriyle araştırdığı The Origins ofTotalitari­


anism (New York: Harcoun Brace, 1 966) [ Totalitarizmin Kaynaklan (İstanbul:
İletişim Yayınları, 2009] adlı eseri kesinlikle onun en kötü kitabıdır. Sözde
Soğuk Savaş kategorileri Arendt'in argümanında tüınüyle üst üste bin­
dirilmiştir. "Reel sosyalizm" sisteminin çöküşüne yol açan muazzam toplwnsal
hareketler, bu kategorilerin ne kadar yanlış ve sezgisel olarak da ne kadar teh­
likeli olduklarını kanıtlamışnr.
19 İktidarın aşkınlığının tanım ına remin sunan sözleşmecilik geleneğiyle ilgili olarak

benim The Savage Anomaly başlıklı çalışmama bakınız.


Another random document with
no related content on Scribd:
by the extreme dyspnœa which appears soon after the accident. The
slight cases with small orifice and little protrusion may merge into
the chronic form, and the animal may even be fit for work,
notwithstanding existing dyspnœa, which closely resembles that of
chronic emphysema (heaves), but is not benefited by the same
treatment. In the ruminants even considerable lacerations and
protrusions may not be incompatible with fattening provided the
animal is kept from all causes of excitement or over-exertion.
Treatment. Surgical treatment has not proved successful.
Expectant and medicinal treatment are the only available resorts and
then only in the slighter cases. Quiet and the absence of all
excitement is the first consideration to allow of an arrest of any
increase of the hernia and the establishing of a healing process in the
torn margins. Bouley strongly advises bleeding to allay abdominal
pain. Chloral hydrate (1 ounce for the larger animals) will often meet
the same end, with the additional advantage that it counteracts
fermentation and tympany. The unloading of stomach and bowels by
a cathartic, and the use of flaxseed meal or other concentrated food
of a laxative nature are indicated. Small animals may be lifted by
their fore limbs, and the abdomen may be meanwhile manipulated to
favor the return of the hernial mass by gravitation. Large animals
should be placed in a stall having an inclination downward and
backward for the same reason. When it can be ascertained that the
hernia consists of a loop of small intestine only, it is permissible,
especially in cattle, carnivora and omnivora, to make an incision in
the flank and with the disinfected hand to attempt the reduction of
the hernia and the placing of a bulky viscus, like the rumen, stomach
or liver in the way of its return. In case of violent abdominal pain
Bouley advises active counter-irritation over the abdomen, but as
strangulation is usually present in such cases, this measure may be
held to be inferior in value to gravitation, anodynes, antiseptics,
unloading of the gastro-intestinal organs and absolute rest or
surgical interference.
DIAPHRAGMATIC HERNIA OF THE
RETICULUM.
Anatomical reasons. Gullet, weight of stomach, riding, dystokia. Symptoms.
Tendency to chronicity. Treatment.
In ruminants this is the most common phrenic hernia of a hollow
abdominal viscus. On the right side the gastric and intestinal organs
are separated from the diaphragm by the flat mass of the liver. A
laceration in this region must therefore be extensive to allow of the
protrusion of any abdominal organ into the chest. The left half of the
diaphragm, however, comes in direct contact with the reticulum and
any opening large enough to admit of this viscus is likely to entail
hernia of the second stomach. The lesion is further favored by the
fact that the gullet passes through this part of the diaphragm and is
connected with the stomachs in the furrow between the first and
second stomachs. In case, therefore, that the gullet is violently
dragged upon by the weight of the contents of the overloaded or
tympanitic paunch, or when the animal rises on its hind limbs, in
riding its fellow, the foramen sinistrum is liable to be enlarged by
laceration, and the second stomach most naturally protrudes
through the opening. The strain thrown on the diaphragm in violent
abdominal contraction, as in difficult parturition, is mainly expended
on this left half, and the laceration takes place around the
œsophagus, or as in cases reported by Schurinck and Siedamgrotzky
through the aponeurotic portion. The protrusion may be composed
of the second stomach alone, or together with portion of the paunch
as observed by Schmidt in a goat, or of the third and fourth stomachs
as in a case in a bull reported by Baraillé. The edges of the orifice
may show, in recent cases, the fringed or irregular jagged outline
with blood clots and thickening, or in chronic cases the pale, fibrous,
smooth, even outline already described under diaphragmatic hernia.
The symptoms are like those of other forms of phrenic hernia, in
ratio with its extent. The tendency to survival, and chronicity is
greater than in the monogastric animals, 1st because the entrance of
the smaller viscera is barred by the great gastric masses applied
against the wound, and 2nd by the quiet uneventful life of the ox and
the absence of active work and violent excitement.
Treatment will not differ from that of other forms of phrenic
hernia.
HERNIA THROUGH THE MESENTERY,
OMENTUM OR OTHER FOLD OF
PERITONEUM.
Definition. Causes: Concussions in horse especially, anatomical conditions in
cattle, pediculated tumors, dystokia, hernia of small intestine in horse, ox, broad
ligament, pelvic hernia. Lesions: Congestion, hemorrhage of hernial viscus,
adhesions, softening, thickening, strangulation. Symptoms: Intestinal obstruction,
rectal exploration. Treatment: Laparotomy.
Definition. This consists in a protrusion through an opening,
congenital or acquired, in the double fold of peritoneum (mesentery)
which passes off from the abdominal wall to support a viscus, or that
which passes from organ to organ (omentum).
Causes. The lacerations of mesentery or omentum are attributed to
sudden concussions of various kinds (falls, blows, leaps, violent
efforts), and have been especially found in horses in which the bulk
and weight of the contents of the digestive organs furnish a special
predisposition. In ruminants in which the contents of the abdomen
are equally bulky and heavy the lesion is rarely seen, probably
because the great bulk of the ingesta lies in the first three stomachs,
and because the large intestines are folded up in the mesentery
which supports the small, thereby strengthening this means of
support and restricting the freedom of movement on the part of the
intestines themselves. In carnivora the limited bulk of the intestines
and their contents, and the relative shortness of the mesenteric folds
largely obviate the predisposition.
Pediculated tumors of mesentery or omentum may drag on the
delicate membrane so as to cause laceration, and circumscribed
peritonitis, by producing softening and friability, may act as a
causative factor. Violent straining in defecation or parturition is
another cause of laceration.
In solipeds the loosely suspended and eminently mobile small
intestine is the viscus which most commonly forms a hernia through
such adventitious openings, either through the great mesentery, the
great omentum, the gastro-splenic omentum, the mesentery of the
umbilical vein (falciform ligament of the liver), or the gastro-hepatic
omentum. Cases are on record, however, in which the floating colon,
the double colon and even the cæcum formed herniæ through the
peritoneal lacerations.
In cattle the most common lesion is the hernia of a knuckle of
intestine through a laceration in the mesentery, but, the rupture has
also occurred in the great omentum and exceptionally in the broad
ligament of the uterus which is very extensive in these animals.
Pelvic hernia or gut tie as usually described is dependent on a
laceration of the mesentery of the spermatic artery.
Lesions. The fold of intestine which makes the hernia is liable to
become strangled, and sometimes twisted in the opening, so that the
circulation of blood and ingesta is interrupted, congestions and
hemorrhages set in, and necrosis and general infection follow.
Oftentimes a fibrinous exudate is thrown out, binding together the
intestinal convolutions, and attaching them to the margins of the
mesenteric or omental opening. Similarly the lips of the lacerated
wound in the mesentery become covered with blood clots, or
congested, or infiltrated, and sometimes the seat of extensive
extravasations. The inflamed membrane may soften, become friable
and tear more extensively, or if the patient survives, the exudation
becomes organized, thickening and strengthening the margins of the
wound and causing them to contract so as to strangle the enclosed
loop of intestine.
Symptoms. The indications are those of intestinal obstruction, to
which accordingly the reader is referred. The only possible indication
of the exact nature of the lesion is to be obtained by rectal
exploration. Herniæ through the meso-colon or broad uterine
ligament may be reached in this way, and possibly diagnosed.
Treatment. Laparotomy alone gives any hope of success, and this
will only be warranted when a certain diagnosis has been reached.
HERNIA THROUGH THE FORAMEN OF
WINSLOW IN THE HORSE.
Anatomical considerations, small size and elevated position of foramen, length
and freedom of mesentery of jejunum; spare diet, draught, straining, rolling, colic.
Symptoms: of intestinal obstruction only, lesion found at necropsy.
The foramen of Winslow is a comparatively small opening between
the lesser curvature of the stomach and the liver, and between the
gullet and its cardiac ligament on the left side and the gastro-hepatic
omentum on the left. With its elevated and anterior position in the
abdomen it would seem to be little exposed to this kind of accident,
yet a number of recorded instances in the horse, show that it is
certainly not immune. The great mobility of the jejunum, owing to
the extra length of its mesentery is believed to be the essential
predisposing cause. A spare diet, or one which is in small bulk,
allows the comparatively empty gut to pass more readily through the
small opening. Severe efforts in draught and straining in defecation
and parturition are also invoked as means of pressing the jejunum
through the orifice. So with the concussions attendant on falls and
the unwonted positions taken in decubitus and rolling on the back in
wantonness or colic.
Symptoms of this lesion are essentially those of intestinal
obstruction, with usually a rapid and fatal course. An accurate
diagnosis is impossible during life.
OTHER FORMS OF HERNIA.
The other forms of hernia (umbilical, inguinal, scrotal, femoral,
ventral, vaginal, ischiatic) are essentially surgical and need not be
further referred to here, than to guard the reader against overlooking
them as factors in producing intestinal and omental strangulation
and colic. They are all to be recognized by the presence of a local
swelling, which may often be obliterated by returning its contents
into the abdominal cavity, which sensibly enlarges when the animal
is made to cough, and which, if made up of intestine, is subject to
gaseous distension, and gurgles when manipulated and returned. A
violent colic occurring in a male animal should never be considered
as certainly diagnosticated until the scrotal and inguinal region have
been carefully examined for hernia.
PARALYSIS OF THE RECTUM.
In solipeds, ruminants, swine, carnivora. Injuries to loins and croup. Palsy of tail
and sphincters. Nerve centres in end of cord. Fractures and dislocations of the
pelvis. Hæmoglobinuria. Advanced gestation. Sclerosis. Ovariotomy by vagina.
Impaction of rectum. Neoplasms. Thrombosis of internal iliac artery. Ptomaines
and toxins in fevers. Symptoms: tardy defecation, impaction, over distension,
fæces firm, dry, roller like, liquid oozing, excoriation, foul tail and thighs, bulging
of anus, incontinence of urine. Paresis and wasting of quarter. Treatment: remove
cause, for sprains and fractures sling, treat myelitis, debility, poisoning, unload
rectum often, oily or soapy enemata, strychnia, eserine, ergot, barium chloride,
derivations.
This is much more common in the horse than in ruminants, swine
or carnivora, mainly because the soliped is more exposed to
traumatic injuries of the loins, croup, and pelvic bones. It is
noticeable that in the majority of cases the paralysis of the rectum is
connected with palsy of the tail, anus, and sphincter vesicæ. This
comes from the anatomical fact that the centres presiding over the
motions of these different parts are situated close to each other in the
terminal portion of the spinal cord, and any lesion of that part by
traumatism or disease is likely to affect all of these parts alike.
The condition has been especially noticed in fractures or severe
sprains of the loins causing pressure on the spinal cord. In some
cases injury to the nerves supplied by this part of the cord, leads to
an extension of inflammation to the nerve centres, thus paralysis of
the rectum has followed on fracture of the ischium, dislocation of the
sacro-iliac joint, or even of the first bone of the coccyx. Again,
congestions and effusions on the terminal part of the cord, which
occur in certain cases of hæmoglobinuria and in old hard worked
horses is a cause of these local paralyses. Advanced gestation appears
at times to produce the disease through pressure on the nerves,
though it has also been noticed in non-breeding animals, and is
doubtless traceable to sclerosis or other degenerations of the cord. It
sometimes follows vaginal ovariotomy.
Sometimes the condition is traceable to local lesions as over
distension of the rectum in horse or dog or in rectitis, but the result
in such cases is usually partial, a paresis rather than a paralysis. The
same may at times result from the growth of the neoplasms, and
from the debility of old age. In other cases thrombosis of the aorta or
internal iliac artery, implicates the hemorrhoidal vessels and paresis
occurs as a result of the limited blood supply.
It may further result from the action of toxins and ptomaines on
the spinal cord as when it supervenes in the course of debilitating
fevers. This usually shows itself first as paresis of the sphincter ani,
and later implicates the rectum as well.
Symptoms. In the slighter forms defecation is retarded, the fæces
accumulate and overdistend the organ, adding to the paresis; they
escape only under violent straining and apparently by the peristaltic
contractions of the anterior portion of the rectum; the ejected
matters are discharged usually in the form of a cylindroid mass; and
they are dry, and firmly compressed. In some cases the irritation
caused by the impaction leads to a free secretion, which escapes
through the widely open anus and runs down the thighs, leading to
excoriation of the skin.
In the more severe cases the accumulation is more complete, the
expulsion still more difficult, and as the tail is often implicated, it lies
flaccid between the thighs, and is smeared with the discharges. The
peristalsis in front and the forcible compression by the abdominal
muscles may be entirely inadequate to effect defecation so that the
fæces have to be removed by the hand. The pressure on the bladder
often leads to incontinence of urine, if the paralysis of the vesical
sphincter has not already brought this about.
The trouble is not unfrequently associated with paresis and
wasting of the muscles of the quarter.
Treatment. The first consideration is the removal of the cause. If
fracture of the loins or pelvic bones, or severe sprain of the lumbar
region, slings are usually requisite to obviate renewed injury in lying
down and rising. Simple inflammation of the cord or its membranes
may be met by laxatives, blisters and perhaps bromides. In the old
and debilitated, tonics, rich food, open air, and sunshine, with
locally, blisters or stimulating embrocations, will be demanded. In
case of poisoning by ptomaines or toxins the disease which produces
them must be attended to, and elimination favored as far as
compatible with existing weakness. In all cases the rectum must be
frequently unloaded with the hand or soapy injections, and its walls
may be stimulated by giving of nux vomica, or by the hypodermic use
of eserine, ergotin or barium chloride. Blisters or stimulating
embrocations may be applied over the croup or between the thighs,
or mustard or tobacco may be added to the injections.
NEOPLASMS. TUMORS OF THE INTESTINE
IN SOLIPEDS.

Lipoma: sessile or polypoid, pediculated, strangulation, stenosis, size. Sarcoma:


on bowel or peritoneum. Fibroma: flat or pediculated, obstruction, stenosis,
degeneration, fatty, calcic. Myoma: hypertrophy of muscular coat, degeneration,
stenosis. Myxoma: small translucent, oval, intestine mesentery. Carcinoma:
extension from urocyst in horse, intestine, lymph glands, spleen, stomach, liver,
mesentery, omentum. Epithelioma: colon, stomach. Cystoma: may contain sand or
sclerostomata. Lymphadenoma: rectum, colon. Undetermined neoplasms. Causes:
foreign bodies, microbes, constitutional, hereditary. Symptoms: tardy defecation,
obstruction; in malignant, pallor, anæmia, emaciation; peritonitis, ascites; fœtid
irregular stools, bloody, sloughs, rectal exploration. Treatment: surgical removal
where possible, recovery by sloughing, laparotomy, useless in multiple or
malignant tumors.

Tumors of the intestine are very varied in kind (lipoma, sarcoma,


fibroma, myoma, myxoma, carcinoma, epithelioma, cystoma), and
are found on all portions of the canal.
Lipoma or fatty tumor is most frequent in connection with the
small intestine or rectum, and on the mucosa it may assume a
pediculated or polypoid form and may more or less perfectly block
the intestine. When situated under the peritoneal surface it is usually
sessile and flattened apart from the mesentery, but if growing from
the latter or at its connection with the bowel it tends to become
pediculated, sometimes hanging at the end of a very long cord which
may roll around a loop of intestine and strangle it. Similarly the
sessile masses, as they increase press inward so as to diminish the
calibre of the bowel and finally close it. They are often found no
larger than a coat button, while in other cases they grow to enormous
size (25 lbs. Vogt, 42 lbs. Semmer). Semmer’s case bound the cæcum
and colon to the abdominal wall. The structure is essentially fatty
tissue, though in some cases the fibrous stroma is more dense than
in others.
Sarcoma. Small round cell tumors have been repeatedly found in
connection with the intestine or mesentery. Baranski found one over
4 inches in length in the wall of the large intestine producing a
serious constriction. Lucet found one of 18 lbs. weight and Mouquet
one of 7 lbs. attached to the omentum. They are found to follow in
certain cases the irritation and exudation of peritonitis.
Fibroma. Pediculated fibrous tumors have been found in the
rectum of the horse and when large may threaten obstruction. They
are usually of a loose fibrous texture, soft and elastic, and are often
situated between the mucous and muscular coats. Quite frequently
they are already in process of fatty or calcareous degeneration at
particular points, the debris tending to fall into the intestine and be
discharged with the fæces.
Myoma in the form of hypertrophy of the muscular coat of the
bowel, the muscular fibres being increased in number and the wall
further thickened by an intermixture of fibrous tissue, with areas of
fatty degeneration. This may be confined to one side of the bowel and
assume a spherical form, but it tends to contract the lumen until it is
little more than half an inch in diameter. Mollereau records one case
of myoma of the double colon which measured nearly a foot in
diameter.
Myxoma. These are small, pale, translucent, round or oval
neoplasms having a sparse network of fusiform cells and fibres, filled
in the main with small round mucus corpuscles. They are not
frequent in man and appear to be less so in the lower animals, but
Friedberger and Mollereau have recorded two cases of myxoma in
the intestines of the horse, and Chassereaud one case connected with
the mesentery. In one case a mare passed such a tumor three inches
long and nearly an inch in thickness. Chassereaud’s case caused
torsion of the floating colon.
Carcinoma. Cadeac says it is not rare to see cancer spread from
the urinary bladder to all the abdominal organs in the horse. Conté
describes a case in the duodenum, Marty one on the pelvic flexure of
the colon, Latour on the ileo-cæcal valve, Mario on the floor of the
rectum, and Casper in the lymphatic glands of the spleen, stomach,
liver, mesentery and omentum, the last showing a mass of 28 lbs.
Epithelioma. When in a growing neoplasm, epithelial cells are
arranged not only on the surface, but also in the form of cylinders
extending into the substance of the tissues the growth is looked upon
as epithelioma. Morot records a growth of this kind on the horse’s
colon, and which had grown to enormous dimensions. Röll also
mentions it as occurring on the gastric and intestinal mucous
membrane.
Cystoma. As seen in the horse these have usually been
determined by the presence of foreign bodies. Redieux describes a
cyst of the small intestine which enclosed 30 lbs. of sand. Charlot
speaks of a cyst placed between the stomach and sternal arch of the
double colon, furnished with a smooth serous lining. Vernant and the
author have found on the walls of the cæcum and double colon small
cysts, each communicating with the interior of the intestine by a
narrow opening. Beside mucopurulent matter, these have often in
our experience contained the sclerostomata or their larvæ.
Lymphadenoma. Wuth describes a case of obstruction of the
rectum by an adenoid tumor as large as the closed fist, which
induced a fatal hemorrhage. It was connected with the terminal part
of the floating colon. Jobelot records another case.
Tumors of uncertain kinds. A large number of tumors are
described in veterinary literature, the true nature of which has not
been made out. If these could be successfully differentiated they
would add to the above list materially, and other forms not referred
to above.
Causes. The causes of these neoplasms are not always traceable. In
the case of some an occasion may be found in the presence of an
irritant, like worms, sand, gravel, oat seed, etc., found in their
interior, in others like the carcinomata we may accept the presence
of the protozoön of that disease, and in still others there is an
unknown cause, perhaps constitutional or hereditary which
predisposes to the new growth. This last cause was probably
operative in producing the fatty neoplasm in the rectum of
Pritchard’s fat Hereford heifer, seeing that her grandsire also died
from a similar lesion.
Symptoms. These usually culminate in the classic symptoms of
obstruction of the bowels, but there is sometimes a train of
significant symptoms leading up to this climax. Thus in the
malignant tumors in particular, though in some other forms as well,
there is anæmia, pallor or yellowness of the mucosæ, weakness and
emaciation. In other cases there are symptoms of peritonitis and
ascites. In others there is obstinate constipation or diarrhœa, the
excretions having a peculiar fœtid odor, often suggesting the
decomposition of animal matter. They may be mixed with fresh
blood, or sloughs from the surface of a tumor, or the whole tumor
may be passed at once. Rectal exploration may be intercepted by a
rigid stricture, by a tumor blocking the lumen, or a mass may be felt
projecting in from one side. Aside from these the situation, form and
size of the tumor can sometimes be felt through the flaccid walls of
the rectum. In other cases the blocked and distended bowels may be
felt, without the identification of a tumor as the cause.
Treatment. For tumors situated in the rectum, the removal by
surgical measures (torsion, ecraseur, etc.) is indicated. If the tumor is
simple a permanent cure may be hoped for; if malignant it is likely to
recur. Tumors situated more anteriorly are usually desperate cases.
Yet a certain number of pediculated tumors are detached
spontaneously and discharged. In the absence of this, and when a
tumor can be certainly diagnosed, there remains a resort to
laparotomy, which in the horse is too often unsuccessful. If the
tumor can be made out to be malignant and multiple it is useless to
resort to removal.
TUMORS OF THE INTESTINE IN CATTLE.
Sarcoma: usually near lymph glands. Lipoma: mucosa, serosa, pediculated,
strangulation, obstruction. Fibroma: floating colon. Carcinoma: generalized
cancer, colon. Cystoma; reticulum, omasum, abomasum. Undetermined tumors.
Symptoms: discovery by rectal examination, in case of debility or digestive
disturbance. Treatment: removal through rectum or by laparotomy, spontaneous
sloughing. Hyperplasia of intestinal mucosa.
Sarcoma. Multiple sarcomata have been found in nearly all parts
of the abdominal cavity but above all in or near the lymph glands.
They are from a small size up to masses of 60 lbs. (Revel).
Lipoma. Fatty tumors are found attached to the mucosa, and
peritoneum, but above all as masses with long elastic pedicles which
are liable to wind round and obstruct the intestines. Tannehauer
records a case of fatal obstruction of the small intestine from a
lipoma of the mucosa, and Pritchard two cases of fatal obstruction of
the rectum by a fatty neoplasm occupying its walls.
Fibroma. Furianetto furnishes an interesting case of a fibrous
tumor connected with the mucosa of the floating colon, on which it
had dragged so as to cause a fatal invagination.
Carcinoma. Mauri relates a case of multiple cancer involving not
only the intestines but also the lymph glands, the heart, the brain,
the muscles, etc. Landis also records the case of a cancerous tumor of
six inches in circumference attached to the floating colon of a calf.
Cystoma. Tumors of this kind have not been found to any extent
in the intestines of cattle. Reboul describes a large cyst weighing 20
lbs., attached to the reticulum, omasum and abomasum and
containing a pultaceous fœtid debris. There was attendant
congestion of the colon.
Tumors of Uncertain Kind have been recorded by other
observers.
Symptoms. As in the soliped the one diagnostic symptom is the
discovery of the neoplasm and its effects by rectal examination, in
those cases in which the tumor is within reach. Apart from this there
are the general symptoms of ill health, anæmia, pallor of the mucosa
and emaciation in malignant cases, and recurrent colics, tympanies,
impaired rumination and appetite, with dark colored liquid or bloody
fæces, or complete suspension of defecation. In Pritchard’s cases one
animal was in the highest possible condition, having been in
preparation for the Smithfield (London) fat stock show.
Treatment. If the tumor has been diagnosed with certainty, it may
be removed by surgical means from its seat in the rectum, or even
from other parts if not multiple or malignant. Laparotomy is better
borne in cattle than in horses.
Hyperplasia on the Intestinal Mucosa in Cattle. In a Jersey
heifer presented at the clinic of the New York State Veterinary
College a hyperplasia of the mucosa of the duodenum, which blocked
the lumen, was removed and the bowel resected. On examination the
mass was found to be the result of productive inflammation, and
undergoing necrosis and separation.
TUMORS OF THE INTESTINES IN DOGS.

Sarcoma: lymph glands. Epithelioma, intestine. Adenoma, rectum.


Undetermined tumors. Diagnosis by abdominal palpation or rectal exploration.
Removal by rectum or laparotomy. Chickens: Sarcoma. Epithelioma.

Cadeac records the frequent existence of sarcoma of the lymph


glands, and epithelioma of the intestines and Friedberger an
adenoma close to the rectum. Born describes a tumor of uncertain
kind, and with a number of smaller adjacent rounded masses.
The diagnosis is usually easier than in the larger animals, the
flaccid walls of the abdomen facilitating a satisfactory manipulation.
In the case of isolated and non-malignant growths, laparotomy
should be resorted to without hesitation. Even resection of the
intestine may be resorted to for the removal of a neoplasm the ends
being reunited by sutures or by Murphy’s button.
TUMORS OF THE INTESTINES IN BIRDS.
In chickens it is no uncommon thing to find sarcomata, and other
tumors of less determinate structure in connection with the intestine.
Pommay and Bizard record a case of cylindroid epithelioma in an
ostrich, almost completely blocking the intestine.
The treatment in birds may be very heroic, the tendency to
infection by pyogenic and other common bacteria of wounds being
reduced to a minimum.
STRANGULATION OF THE INTESTINE BY
THE OVARIAN LIGAMENT IN SOLIPEDS.

Pediculated ovary in mare. Strangulation. Diagnosis by rectal exploration.


Castration.

In most healthy animals the ovary is light and its situation in the
anterior border of the broad ligament so firm that it is impossible for
it to enwrap and constrict the intestines. In the mare, however, the
healthy ovary may be almost as large as the closed fist, and when
further enlarged by cystic or other degeneration, it drags upon and
lengthens the ligament until that may form a long pedicle which can
easily be wound round the floating colon or small intestine.
Diagnosis of this trouble can often be satisfactorily made by rectal
exploration, and treatment will consist in the removal of the
offending body by castration through an incision made in the
anterior part of the roof of the vagina close behind the os uteri.
PERITONITIS.
Acute: Chronic; general; local; idiopathic; traumatic; surgical; accidental;
perforation; strangulation; cachexia; microbian almost always; aseptic foreign
bodies escape into bowel: Castration; gastric or intestinal rupture or ulcer,
enteritis, obstructions, cold storms, draughts, chills, all lower resisting power of
tissue; generalization through peritoneal serum. Non-infective peritonitis from
chemical irritants. Paves the way for microbes of ingesta. Rheumatic peritonitis,
tuberculous, actinomycotic, microbes differ.
All inflammations of the peritoneum go under this general name.
At the same time clinical and pathological distinctions have been
made with the view of distinguishing more precisely different classes
of cases. Thus it is described as acute and chronic, general and local,
idiopathic and traumatic, surgical, accidental, or by perforation, by
strangulation and by cachexiæ.
The advance of bacteriology has greatly simplified our views of the
disease, as microbes are found to be at work in practically all cases. If
we could exclude microbes from this membrane, peritonitis would be
practically abolished, portions of aseptic powdered glass, sponge or
gauze can be left in the abdominal cavity with comparative impunity,
the tendency being, as shown in the dog, to coat themselves with a
fibrinous exudate, and to make their way into the intestines through
which they escape (Sternberg, Jalaguier and Manclaire). Hence it is
that peritonitis is to a very large extent the result of a traumatism
(castration, penetrating wound of the abdomen, contused wound of
the abdomen), or of a rupture or ulceration of the stomach or
intestine, through which the microbes make their way into the
peritoneal cavity. In enteritis, congestions, strangulations,
intussusceptions and obstructions of the bowels, the cause is the
same, the microbes making their way with greater ease through the
coats of the bowels in which the circulation and nutrition are
impaired and the power of resistance diminished. Finally the
occurrence of the disease as a consequence of exposure to cold or
wet, of exposure in a cold rain or snow storm, of standing in a
draught when perspiring, or plunging into cold water when heated
and fatigued, or drinking ice cold water when in a similar condition,

You might also like