Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Tarihi ve Etimolojik Tu rkiye Tu rkc esi

Lugati 3 Cilt F J Andreas Tietze


Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-rkc-esi-lugati-3-cilt-f-j-an
dreas-tietze/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Tarihi ve Etimolojik Tu rkiye Tu rkc esi Lugati 10 Cilt


Dizin Andreas Tietze

https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-10-cilt-dizin-andreas-tietze/

Tarihi ve Etimolojik Tu rkiye Tu rkc esi Lugati 5 Cilt


M N Andreas Tietze

https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-5-cilt-m-n-andreas-tietze/

Erken Tu rk Tarihi Aras t■rmac■s■ Cilt 6 2nd Edition


Kaz■m Mirs An

https://ebookstep.com/product/erken-tu-rk-tarihi-aras-tirmacisi-
cilt-6-2nd-edition-kazim-mirs-an/

Erken Tu rk Tarihi Aras t■rmac■s■ Cilt 2 2nd Edition


Kaz■m Mirs An

https://ebookstep.com/product/erken-tu-rk-tarihi-aras-tirmacisi-
cilt-2-2nd-edition-kazim-mirs-an/
Dünya Tarihi 2 Cilt 18 Yüzy■l ve Sonras■ 1st Edition J
M Roberts

https://ebookstep.com/product/dunya-tarihi-2-cilt-18-yuzyil-ve-
sonrasi-1st-edition-j-m-roberts/

Atatu rk ve Tu rk Dil Devrimi Kolektif

https://ebookstep.com/product/atatu-rk-ve-tu-rk-dil-devrimi-
kolektif/

■ttihat ve Terakki Nas■l Do■du 3 Cilt 3 Separate Books


Ziya ■akir

https://ebookstep.com/product/ittihat-ve-terakki-nasil-
dogdu-3-cilt-3-separate-books-ziya-sakir/

Tres meses 3 Meses a tu lado 2023rd Edition Joana


Marcús

https://ebookstep.com/product/tres-meses-3-meses-a-tu-
lado-2023rd-edition-joana-marcus/

Tres meses 3 Meses a tu lado 2023rd Edition Joana


Marcus

https://ebookstep.com/product/tres-meses-3-meses-a-tu-
lado-2023rd-edition-joana-marcus-2/
TÜBA


TüRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ

TARİHİ VE ETİMOLOJİK
TÜRKİYE TÜRKÇESİ
LUGATİ

ANDREAS TIETZE

Üçüncü Cilt

F-J
Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati
©Türkiye Bilimler Akademisi, 2016

Türkiye Bilimler Akademisi


Piyade Sokak No 27, 06690
Çankaya - Ankara
Tel: 0312 442 29 03
www.tuba.gov.tr

Bu eserin tüm yayın hakları saklıdır.


TÜBA'nın yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla kopyalanamaz, çoğaltılamaz.

ISBN: 978-9944-252-78-2 (tk.)


ISBN: 978-9944-252-81-2 (3. cilt)

Proje Yöneticisi
Ahmet Cevat Acar
TÜBA Başkanı

Editör
Semih Tezcan

İletişim ve Koordinasyon
Aynur Odabaş

Dizgi
Sena Dogan
Ece Yavuz

Grafik Tasarım
Ece Yavuz

Birinci Baskı
1100 adet

Baskı Yeri, Tarihi


Ses Reklam Matbaacılık, ANKARA
Aralık 2016
TARİHİ VE ETİMOLOJİK
TÜRKİYE TÜRKÇESİ LUGATİ

Üçüncü Cilt
F- J

ANDREAS TIETZE

TÜBA Yayını Editörü: Semih Tezcan

TüRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ

Ankara
2016
Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati'nin
2009 yılında yapı lan, F-J harflerini içine alan
ikinci cildinin hazırlanmasında yardım edenler:

Ben TIETZE, Sena DoGAN,


Helga ANETSHOFER, Kerstin TOMENENDAL,
Diana KARABINOVA, İnanç ATILGAN,
Hakan T. KARAT EKE, Walter PoscH,
Sevim YILMAZ-ÖNDER

TORKIYE BİLİMLER AKADEMİSİ

TÜBA Yayını Editörü: Prof. Dr. Semih TEZCAN

TÜBA Yayını Editör Yardımcıları:


Doç. Dr. Helga ANETSHOFER, Prof. Dr. Nurettin DEMİR,
Dr. Sena DoGAN, Dr. Meriç KURTULUŞ,
Rubabe TAGHİZADEZONUZ M. A., Prof. Dr. Şule PFEI FFER-TAŞ
Doç. Dr. Nuran TEZCAN, Prof. Dr. Emine YILMAZ,
Doç. Dr. Sevim YILMAZ-ÖNDER

Bu cildin hazırlanmasında
kendilerine yöneltilen sorulara
cevap vererek katkıda bulunanlar:
Prof. Dr. Uwe BLASING, Prof. Dr. Marcel ERDAL,
Dr. Ingeborg HAU ENSCHILD, Prof. Dr. Christos TziTZİLİS
İÇİNDEKİLER

Hurufat ........................................................................................................................................................... 7

Transkripsiyon (Yazı Çevrimi) İşaretleri .................................................................................. 8


Toplu Bakış Maddelerinin Listesi ................................................................................................. 12
Genel Kısaltmalar .................................................................................................................................... 22
Bibliyografik Kısaltmalar ................................................................................................................... 25

Lugat
F .......................................................................................................................................................................... 29
G ......................................................................................................................................................................... 129
8 ......................................................................................................................................................................... 335
I ........................................................................................................................................................................... 53 1
i ........................................................................................................................................................................... 558
J ........................................................................................................................................................................... 677
..

.. ·I J

iT
HURUFAT

Kitabımıza esas olan b u g ü n kü standart Tlirkiye Tlirkçesi ( B STTk. ) olduğu


için, tra nskripsiyonda (yazı çevrimi) ku llan ı lan harfler de mümkün olduğu n ­
c a BSTTk.nde geçerli hu rufattan seçil miştir. Mesela "cim" harfi i ç i n Arap d i l i
çalışmalarında yayg ı n o l d u ğ u şekliyle "ğ" değ i l "c" ha rfi kul la nılmıştır. Latin
alfa besini kul l a nmayan d i l lerdeki kel i meler ( mesela Slav d i l lerinden alınan
kel i meler) transl iterasyon l a ( harf çevri m i ) Tlirk harflerine a ktarılmış ve icap
ederse telaffuzları fonetik işaretlerle göste ri lmiştir.
Yu nanca kel i meler orj i n a l i ml aları i le tespit ed i lmiş ve a rdından telaffuzl a rı
Tlirk harfleriyle gösteri l miştir. Klasik Yu nanca ve Yen i Yu nanca kel i melerde
bu d i l lere a it bilim dal l a rında yayg ı n o larak ku l lanılan telaffuz şekil leri kay­
ded i l m iş, nadiren her i k i telaffuz şekl i de veri l m işti r.
Arap hurufatlı d i l lere, ya n i Ara pça , Farsça, Kürtçe ve Osma n l ıcaya , ait ke­
limelerde Tlirkiye'de yayg ı n olan tra nskri psiyon (yazı çevri m i ) sistemi uy­
gu lanmıştır. Mesela Anglo-S a kson sistem i nde l igaturla /sh/ ve Deutsche
Morgenlandische Gesellschaft'ın sistemi nde köşeli ters şapka (hacek) ilevs
olara k tra nskribe edi len ha rfi biz ş i le gösterdik. Diğer ha rfler için aşağıdaki
l isteye bakın ız.
Ermen ice, bu eserde Ermen icenin Anadolu şivesi anlamında ku llanıl makta­
dır.
Ermeniceden Tlirkiye Tlirkçesi ne geçen kel i meler gene l l i kle şivelerden kay­
nakland ı ğ ı için Tlirkçede bu diyalektlerin telaffuzunu m u hafaza etmişlerd i r.
Batı ve Doğu E rmeniceleri Eski Ermen iceden ( Klasik E rmen ice) gra mer ba­
kımından fa rkl ıdır. B u n u n l a beraber Batı Ermenicesi d iğer ş ivelerden telaf­
fuzda ayrı l ı r; ms. tenues (tonsuz, sert kapantı sesleri p, t, k) yerine media
(tonlu kapantı sesleri b, d, g) telaffuz edilir (lbl yerine /pi /c/ yerine içi vs. ) .
,

aspirata (soluklu ünsüzler) aynen telaffuz edil ir. Ama Batı v e Doğu Ermeni­
cesi arasındaki fark en çok edebi dilde görülür. Şiveler bu ayrı m ı bütü n nok­
talarda açık bir biçimde o rtaya koymazlar, ya n i E rmenicenin Anadolu şivele­
ri nin hepsi Batı E rmeniceye a it değ i ldir. Örneğ in Va n'da konuşulan Ermenice
en azından fonetik olara k Doğu Ermeniceye denk düşmektedir. Bunların d ı­
şında öbür d iyalektler de Batı/Doğ u ayrı m ı kural l arına u ymazlar. Bu neden le
biz d iya lektlerin konuşulduğu yerleri de gösteriyoruz: Erm. (diyal. Van).
B u rada E rmenice kel i meler tra nsl iterasyonla (harf çevri m i ) a ktarı lırken kıs­
men Ermenicen i n milletlerarası tra nskripsiyon sistemine uymayan kul l a­
n ı mlar yaptı k (ms. /jl ha rfi yeri ne ldzl ku llanı lması vs. ) . Bu kita pta aspirata
(soluklu ü nsüzler) bir apostrof i l e gösterilmişti r ( ms. ip'/, /k'/, lç'I. it'/, lts'I).
E rmenice tenues (tonsuz, sert kapantı sesleri p, t, k) ve aspirata (soluklu
ünsüzler) Tlirkiye Tlirkçes i ' ne tenues (tonsuz, sert kapantı sesleri p, t, k)
olara k ya nsır, ya ni /p/ ve ip'/: /pi; içi. iç'/, /tsl ve lts'I: içi; iki ve /k'/: iki;
iti ve lt'I: /ti).

7
ARAP HARFLERİ İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVRİMİ) İŞARETLERİ
····································································
1 transkripsiyon ·Arapça Farsça
. (yazı çevrimi)
harf adı • DMG'ye : sözlükte Ar. telaffuz
· göre ! kullandığımız
ze
·

' hem
elif a a, a
y be ib b
..... pe ..................: .. P .,.. P
..:;... te t t iti
<.!.I se ··I·
' t t
L. cim ğ c

r!. çim c ç
L. ı:ıa ı:ı 'ı:ı aspirasyon ile çıkan /h/
kuvvetli /h/
t - hı - h '_h kuvvetli ve frikatif /h/,
Alm. doı:h gibi
l
·i!
dfıl d d idi
·
; +:ıaı ti ti ing. there gibi /Z/
J re
ze
. . . . ı. zr . . . r
z
/r/
j
;
+Je �
/Z/
/j/
ıJ"' sin s s /S/
..;. şin .. .
.. . ş ş /ş/
şad ş kalın /s/
lJ"
ı.Jo QAd
pQ,i Q idi ile /z/ arası /Z/
k tı it .ı. t kalın /ti
.b ! ZI � � kalın /z/
t 'ayın sert kesme
t ı gayın :9 g arka damağa yakın,
kalın /g/
...; fe .. +ıf "t /fi
lq!k
·

" .ı. �at -� sert /k/


� 'ket k yumuşak /k/
.5 get lg1 ..,,.g /g/
J . ıam 1 /1/
(> mim im m /mi
0 nün n n
• h e ' h h
, vav W,U . v,w,ü

..s y e y,i 'y,i /y/, uzun /i/

DMG: Alman Doğu Araştırmaları Derneği


* - işareti telaffuzun Farsçada aynı olduğunu gösterir.
* - işareti harfin Arapçada bulunmadığını gösterir.

* Farsça alfabede he harfi v.§v harfinden sonra gelmektedir.

8
OSMANLICA
harfler

ıtT

�...
.;J

l.
<l:".. .
.. u"....

.b sert it/, velar (arka damaksıl) ünlülü Tk.


kelimelerde kalın idi veya it/ ms. dag
veya toz
.s /YI. uzun lil,/il, lı/
.. ) iZ/

* 19. asır metinlerinde ünlüler için bugünkü Tı.irkiye Tı.irkçesindeki harfler kullanılmış, ünsüzler ise
metinde bulundukları gibi aktarılmışlardır. Bu kurala yalnızca birkaç kelime istisna oluşturmaktadır
(ms. alub, içün gibi).
*Osmanlıca kelime ve metinlerin transkripsiyonunda 19. asrın başına kadar iki ünlü arasındaki /g/
ve /ki harfleri /g/ ile, 19. asırdan sonra ise /ğ/ ile gösterilmiştir. (degil > değil gibi)
*Azerbaycan Tk. açık /e/ fonemi (e harfi). /a/ ile gösterilmiştir.
Ferec ba'd eş-şidde'nin Budapeşte nüshasındaki özel yazım ve transkripsiyon (yazı çevrimi) bi­
çimleri için b. a El.

9
YUNANCA İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVR İ M İ ) İŞARETLERİ

Klasik Yunanca · Yeni Yunanca


(EYun.) (BizYun.* ve Yun.)
a a

� v

y g g (le/ ve /i/ sesinden önce y)

ô d ti
E e e
� z z

rı e

0 th

K k k

'A 1
µ m m

v n n

� ks ks

o o o

n p p

p
o, s s
kelime sonunda c;

T t t
u U,Ü

cp ph
x kh _h (ardından /e/ veya /il gelirse
Alm. ich gibi)

ııı ps ps

w ö o

Blrleşlk harfler
El ei/ e
m ai e

au au av/af (sessiz ünsüzlerden önce)

EU eu ev/ef (sessiz ünsüzlerden önce)

Ol oi
ou OU/Ü u

µn mp b/ mb

VT nt dl nd

yy (yK) ng (nk) g/ng

T� c c

*BizYun. Bizans Yunancası

10
ERMENİCE İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVR İ M İ ) İŞARETLERİ

harfler Doğu Ermenice · Batı Ermenice

q.

ö j
1. rı t t ğ

11
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Maddelere göre
Üçüncü Cilt

falyazen Fa .dan a l ı nma kel i melerdeki ' ( b i r müzik a leti ) çalan,


vuran, vurarak ya pan' manasındaki -zan.
ferahnak Fa. '-il' mana sında ki isimden sıfat yapan -nak eki.
ferlştah 1 Ar. ve Fa . da n alınma keli melerin son hecesinde,
kökte mevcut olmayan bir /h/ sesinin ortaya
çıkması.
fiemanl llahl Ar. ' içinde, a rasında, bir şey hakkında' manasındaki
fi- ön takısı (preposition).
fitneenglz Fa .dan alınma kel i melerdeki 'heyeca n landırmak,
ü retmek, tah ri k etmek' manasındaki -angiz
fol 1 / hol h a l k ağzında ve d iya lektlerde /f/'nin /h/'ye ve
/h/'nin /f/'ye dönüşmesi
frlgldalre yabancı kel i melerin orij i n a l i m lasının Tk. deki
yazı l ışına tesir etmesi
fu r- d iyalektlerde baştaki /v/ sesi n i n /f/'ye dönüşmesi
gallyasa / gallyesa isimlere eklenen Fa . -sa/-asa/-san/-sar eki 'gibi
olma, benzeme' manaları yükler
geber­ hayvanlar ve insanlar için fa rklı fi i l lerin kul l a n ı l ması
gel- X zarf fii l den (gerundium) sonraki ya rdımcı fi i l
gevde /ev/-+ /Öv/-+ /Öy/ -+ /Ö / labial isation'u
(dudaksıllaşma)
gıybet Ar. ve Fa .dan alınma kel i melerdeki uzun /i/' n i n /ıy/'a
dön üşmesi
güşe /kUşe / BSTTI<. köşe Fa .dan a l ı n ma kel i meleri n başındaki /gü / veya /
g u/'nun BSTik.nde /kü / veya /kö/'ye dönüşmesi
gül şen Fa . bir nesnen i n çokça mevcut olduğu yerleri
belirten -şan eki
ha bazan kel i me başındaki aspiration'un (solu kla ma)
kaybol ması
hadşlnas Fa .dan a l ı nma kel i melerdeki ' bilen' manasındaki
-şlnas
hakendaz Fa .dan a l ınma kelimelerdeki 'atan, fırlatan'
manasındaki -andaz.
H akka/hakka klasik Fa . daki vocativus (ün leme) e ki -a /-ya
haracgüzar Fa .dan alı nma kel imelerdeki ' icra etme, geçirme,
ödeme' manasındaki -gu�ar.
hemşo Kürtçe ve Zazaca vocativus ( ü n leme) eki -o

12
h u rdefüruş Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki 'sata n , satıcı'
manası ndaki -furüş
h u riveş Fa . dan a l ı n ma kel i melerdeki ' benzerl i k'
manası ndaki -vaş/-veş sonta kısı
ınan- / BSTTk. inan- kelime başındaki /ı/'nın -+/i/'ye dön üşmesi
imparatoriçe Slav d i l lerinden a l ı n mış -iça/-içe m üennes ekiyle
neolojizm leri ya ratı lması
İsa / İ si Ar.da -a olara k okunan, Fa . ve Osm.da -i olara k
okunan sondaki y a ha rfi
İsta nbul Yu n.dan a l ı nma yer isimlerdeki 'içine' manasındaki
is/iz unsuru
falyazen Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki ' ( b i r müzik a leti) çalan,
vura n , vura rak ya pan' manasındaki -za n .
ferahnak Fa. '-li' manasındaki isimden sıfat yapan -nak eki.
feriştah 1 Ar. ve Fa . d a n a l ı n m a kel i melerin son hecesi nde,
kökte mevcut o l mayan bir /h/ sesini ortaya çıkması .
fiemanilla h i Ar. 'içinde, a rasında, bir şey hakkında' manasındaki
fi- ön ta kısı (preposition).
fitneengiz Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki 'heyeca nlandırmak,
üretmek, ta hrik etmek' manasındaki -angiz
fol I / hol halk ağzında ve d iya lektlerde /f/' n i n /h/'ye ve
/h/' n i n /f/'ye dönüşmesi
frigidaire yaba ncı kel i melerin orijinal i m lasının Tk.deki
yazıl ışına tesir etmesi
fur- diyale ktlerd e başdaki /v/ sesinin /f/'ye dön üşmesi
galiyasa / galiyesa isim lere e klenen Fa . -siıı/ -asa/-san/-siıı r eki 'gibi
olma, benzeme' ma na ları yükler
geber- hayvanlar ve insanlar için fa rklı fi i l lerin ku llanı lması
gel- X zarf fi i lden (gerundium) sonraki ya rd ı mcı fi i l
gevde /ev/-+/Öv/-+/öy/-+/öf labial isation'u
(dudaksıl laşma)
gıybet Ar ve Fa .den a l ı n m a kel i melerdeki uzun /i/' nin
t w /'ya dön ü şmesi
güşe /küşe / BSTTk . köşe Fa .dan a l ı n m a kel imelerin başta ki /gü / veya /
gu/' nun BSTTk. nde /kü/ veya /kö/'ye dönüşmesi.
gülşen Fa . bir nesnenin çokça mevcut olduğu yerleri
belirten -şan eki
habazan Kelime başı ndaki aspiration'un (soluklama)
kaybolması
hadşinas Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki ' b i le n ' m anasındaki
-şiniııs

13
hakendaz Fa .dan alınma kelimelerdeki 'atan, fırlatan'
manasındaki -andaz.
Hakka/hakka klasik Fa .daki vocativus (ün leme) eki -a/-ya
haracgüzar Fa .dan alınma kelimelerdeki 'icra etme, geçirme,
ödeme' manasındaki -gu�ar.
hemşo Kürtçe ve Zazaca vocativus (ünleme) eki -o
hiç mi hiç zarf ve sıfatların anlamınının soru edatıyla ikilemeli
pekişti rilmesi
hurdefüruş Fa .dan alınma kelimelerdeki 'sata n. satıcı'
manasındaki -furüş
hu rlveş Fa .dan alınma kelimelerdeki ' benzerl ik'
manasındaki -vaş/-veş sontakı
ınan- / BSTTk. inan­ kelime başı ndaki /ı /nın -+ /i/'ye dön üşmesi
imparatoriçe Slav d i l lerinden alınmış -iça/-içe müennes ekiyle
neolojizmler ya ratılması
lsa / isi Ar. d a -a olarak, Fa .da ve Osm.da ise -i olarak
okunan sond a ki ya harfı
lstanbul Yu n . dan a l ı n m a yer isimlerdeki ' içine' manasındaki
Is /iz unsuru

14
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Ta kı lara göre

Üçüncü Cilt

Açı klama sonlarında bul unan para ntez içindeki kel i meler ilgili paragrafın
geçtiği maddeyi göstermektedir

-a Ar.da son harfi ye ile yazı lan fakat -a o larak okunan,


Fa .da ve Osm .da -i o lara k okunan keli meler ('İsa/İsi)
-a/-ya klasik Fa. vocativus ( ü n leme) eki ( Hakka/hakka)
-en daz Fa . 'ata n , fırlata n ' manasındaki fi i l unsuru (hakendaz)
-engiz Fa. ' heyeca n landırmak, üretmek, tahrik etmek'
manası ndaki fi i l unsuru (fitneengiz)
/f/-P./h/ Halk ağzında ve d iyalektlerde /f/' n i n /h/'ye ve /h/'nin
/f/'ye dönüşmesi (fol I / hol)
fi - Ar. 'içi n de, arasında, bir şey hakkında' manası ndaki
fi- ön ta kısı (fiemanillahi)
-fu rüş Fa .dan a l ınma kel i melerdeki 'sata n, satıcı' manasındaki
fiil u ns u ru (hurdefüruş)
/f/+-/V/ d iya lekt lerde başdaki /v/ sesi n i n /f/'ye dönüşmesi (fur-)
/gü-/gu-/-+/ku/kü/ Fa . d a n a l ı nma kel i melerin başındaki /gü/ veya /gu/
heces i n i n BSTTk.nde /kü/ veya /kö/'ye dönüşmesi
(guşe/kuşe)
-g ü�ar. Fa .dan a l ınma kel imelerdeki ' icra etme, geç i rme,
ödeme' manası ndaki gu�ar unsuru (ha racgüzar)
-h Ar. ve Fa .dan a l ı n ma kel i melerin son hecesi nde kökte
b u l u n mayan bir /h/ sesinin ortaya ç kması (feriştah 1)
/h/-P./f/ H a l k ağzı nda ve d iya lektlerde /f/' n i n /h/'ye ve /h/' nin
/f/'ye değ işmesi (fol l/hol)
-ıy- Ar ve Fa .dan alınma kel i melerdeki uzun /i/' n i n /ıy/'ya
dön üşmesi (gıybet)
/ı/-+ /i/ kel i m e başındaki /ı/'nın -+ /i/'ye dön üşmesi ( ı na n-/
BSTTk. i nan-)
-i- Ar ve Fa .den alınma kel i melerdeki uzun /i/' n i n /ıy/a
d önüşmesi (gıybet)
-i, b. -a
-iça/-içe Slav d i l lerinden a l ı n m ış müennes ekiyle neoloj izmler
yaratı l ması (impa ratoriçe)
is/iz Yu n . d a n a l ınma yer isimlerdeki ' içine' manasındaki is/iz
u ns u ru (İstanbul)

15
�/+- /gü-/gu-/ Fa .dan alınma kelimelerin başındaki /gü/ veya /gu/
hecesi nin BSTTk.nde /kü / veya /kö/'ye dön üşmesi
- nak Fa . ·-ıı· manasındaki sıfat eki (ferahnak)
-o Kürtçe ve Zazaca vocativus (ünleme) eki (hemşo)
-sa/-sa/-san/-sar isimlere eklenen Fa . bu ek 'gibi olma, benzeme'
manaları yükler (gallyasa)
-sar, b. -sa
-şan Fa. b i r nesnenin çokça mevcut olduğu yerleri bel i rten
-şan eki (gülşen)
-şinas Fa. ' bilen' manasındaki fiil unsuru (hadşinas)
-u + gel- Osm.da -u 'la biten zarf fi ili (gerundium) + yard ı mcı fi i l
(gel- X)
/V/..../f/ d iyalektlerde başta ki /v/ sesinin /f/'ye dön üşmesi (fur-)
-veş Fa .dan alınma kel imelerde ' benzerli k' manasındaki -vaş
son takı (hu riveş) .
-ya, b. -a
-zan/-zen Fa. ' ( b i r müzik a leti ) çalan, vura n , vurara k ya pa n '
ma nasındaki fi i l unsuru (falyazen)

16
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Kon ulara göre
Birinci - İkinci - Üçüncü - Dördüncü ciltler bir arada

ablativus adverbialis
(zarf işlevli ayrılma durumu) açmazdan
a krabalık terimleri a n a i l , anneanne, an nemler
alınma kelimeler attarc ı , buhurd a n l ı k
a l literatif (tekra rla malı) ç ı rlak çıplak
a rgo a ban- il, alızla-, asıl- il, d ikiz geç-, çepa kin
Arapçada dört köklü fii l ler
(af'al ru ba'iya) ka h kaha
Arapçada la ve lam ile deyimler ke l l i m kel lim, la yenta
backformation (yanlış ayırma) abar-
bal ı k isimleri a kya
beynelmilel termi noloji adrenalin
bileşik eylemler b . mürekkep fi i ller
calque (ödünçleme çeviri ) a b l/av3
coğrafya isimleri a badi kağıt, Abanoz, Abya, Alma n , Ceneviz
consona nt cluster
(ünsüzler grubu) a b ıiz/a biriz, acz/aciz, blanko
çift sözler a b idik gubidik1,2,abuk sabuk, af küf, ahım
şahım, ala bele, a laş dolaş ol-, a lavere
(alavere da lavere), alay malay, algan- ve
çalgan-, al lem et- ka llem et-, a par topar,
ç ı rlak çıplak, hiç mi hiç
çoğul a h bab/a hbap, acaib/acayip1, a nnemler,
büyut, canan
çoc u k d i l i adda g it-
dativus adverbialis
(zarf işlevli yönelme durumu) a bes yere
degemination
( ünsüz tekleşmesi) a k ke/ake
diftong beyhude
disimilasyon a hçı
echoword (m- önsesli i ki leme) alay malay
enversiyon (ters çevirme) acı, a la şağı et­
Eski Tü rkçe a d , buy­
Farsça -saz i le yapılmış ka rsaz

17
Farsça kel imelerde -an eki keşan keşan
Farsça kel i melerde -nişin ile yapılmış bileşik isimler keştinişin
Farsça:hwar (:hwara) ile yapılmış bileşik isimler köftehor/küft�hür
figura etymologica
(kökendeşler deyimi, iştikak) ad- (adım ad-)
fiil -+isim alver, ayart, bastı
fiil unsuru falyazen, ferahna k, fitneeng iz, hadşinas,
hakendaz, haraçg üzar
fonksiyon zayıflaması açdur-/açtı r-/açtı rt-/apa rt-
fonoloji a bl/av1, a b ı ru, acab l/acayib2, a d , ageh,
a l 1, a l iV, ayıt-/ayd-/eyit-/eyd-, buy-,
cami
geçlşllllk-geçişsizllk aç- ı
gemlnation a mman
halk d l l l a bdest l l/a ptes1, aferim
h a l k etimolojisi atlu karaca/atlı karınca
iki leme b . çift sözler ve red u plication
imli a, arp/ha rp, frigidaire
lntern a l object d iz (diz çök-)
isim-sıfat baba ı
isim tamlaması abdülbatn
isim terkipleri a budane, açıkgöz, adamakı l l ı , a h uçeşm ,
asuded i l , ataşe m i l iter, c e r cehiz, dest i raz
lslami terimler a bdest i l/ a ptes2
izafet a bd1, a bd2, abı hayat, Der-i Sa'adet/ Der­
saadet
kadın d i l i ayol
krasis acabola, af küf, a l g it-
labiallsatlon (dudaksıllaşma) a bidik g u bidik2, a buk, ala bele, alaş dolaş
ol-, gevde
Lingua Franca a başo,acente/aca nta1, Abya
locatlvu s adverblalls
(zarf işlevli bulunma durumu) a kab ( a kabi nde)
metatez a l bız, baca l uşka
mürekkep fi i l ler alıko-/a l ı koy-, artaka l ­
müzik terimleri acitato
müstahzarat isimleri l izol
neolojizm a ndaç
nezaket unsurları a bd2

18
pekiştirme ön takısı a p a kçıl, besbe l l i
possessivum
( iyel ik, mülkiyet) eki barısı, a n neanne, a n nemler
predicate intensifier
(yüklem yoğunlaştırma) apal apal
prothesis (önsese ünl ü
ekleme, ü n l ü protezi ) a ra sta
reduplication ( i kileme) a pa kç ı l , apal apal, besebelli, hiç mi hiç
renk sıfatları ak 1 , altuni
ses dönüşümü a b l/av2, abaj u r, a bes, ada le/adele, afo­
ros/ aforoz/ aforoz2, cagel1, cagel2,ağ na­
ll, a hçı, ah ize, a m bar, amelika n , amibi
a m i p, a rın/arı!), avşar, avu l, azine, bc;ıh­
den iz, baka ra il, bayd a k, beyhude, çakal
1 , Çankı rı/Osm . Ka ngırı, çekeleve, çeyne-/
çeğne-, daban 1/ taba n , fol 1 /hol, ınan­
/ BSTTk inan-, fur-, g ıybet, gCışe, kuşe /
köşe, İ sa /İsi
ses düşmesi a bdest l l/aptes1·, ağda, ağ ız 1, a leng i l l i/
a lengirli, a meskene/a mesken, a rlan- i l ,
a rslan/aslan2, atl ı k, boşa lt-/boşat-, bül'a­
cab, ha baza n
ses taklidi c a rtada k, çat 11·2
ses türemesi abriz/a biriz, acz/aciz, alakesa/a lankese,
alengilli/aleng irli, atlam baç, arasta, blanko
spor terimleri a ba ndone2
syntagmalar
(dizimler, terkipler) adamakıl l ı1, adlı adınca, akl, aklı (x akıl­
da), aklı karalı, a l aşağ ı etmek, a n neanne,
gel- X
tabirler Abbas yolcu, acemi çayda n l ı k
terkipler b . sytagmalar
telaffuz b . fonoloji
tıp terimleri adenit
vurgu a ba şo, asgari
yansılama b. ses taklidi
yard ı mcı fiiller afişe et-, alaşağı et-, aldırış et-, a l ı ko-/
a l ı koy-, artaka l-, aşina l ı k et-, dikiz geç-,
gel- X
zarflar abes yere, acaba 1, aceleten, aç mazdan,
adamakıllı, adlı a k ı l l ı1 a d ı nca, akab (aka­
b i nde), anca 1 , arku ru/arkır, ayıkla, baş l ı
başına, birdenbire, cartadak, çıldırasıya
z'li i kileme örnekleri ka n bu r za nbur

19
Arapçadan Alman Kelimeler ve Ekler
ı. 2, 3 ve 4 ra kamları Ar. kel i melerin kök harflerini temsil etmekted ir

Madde isimlerine göre

abld partic i p i u m activum (etken sıfat fi i l , a ktif partisip) la2i3


vezni ( 1, 2 , 3 kök harfleri)
ablak 1 a 12a3 vezni, anla mca elativus ol maya n ( karşı laştırm a
[compa rativus] v e müba laga [su perlativus] anlamı
taşımayan) s ıfatlar
abraş a12a3 vezni, ren k sıfatları
a bus la2ü3 vezni, öznenin çarpıcı bir vasfı n ı bel i rten s ıfatlar
a'cab a 12 a 3 vezni, elativus ( karşılaştırma ve mübalaga)
aceze la2a3a vezni, Ar. participium activu m'un (etken sıfat fiil, aktif
partisip) (la2i3 kalıbı) bir insanı tavsif ettiği hallerde çoğulu
acib la2i3 vezn i , sıfat
akavll g ru plaşma ( distributiv) ela2i3 veya ela2T3 vezni
ak kim la22a3 vezni , nomina actoris ve nomina fabricatoris
( ü reten isim leri)
ali-rivayetin Ar. genetivus (genetif, i l g i h a l i ) h a l indeki bel i rsiz
kel i melerin sonuna -in eki a l ması
allma llah Ar. Al l a h ' ı n ismiyle ku l l a n ı l a n geçmiş zaman çekimli fi i l le r
a nllgıyab Ar. 'an ön takısı: b i r yerden ayrı l ma, hareket etme, vs.
manaları verir
a rzullahi vasıa Ar. i ' ra bı genetivus (genetif, ilgi h a l i ) h a l i nde -i o lan
kel i meler
ba' d/ba'de ' sonra ' manasındaki ba 'de preposition'u (edat, i lgeç)
ba reka llah o ptatif
batran Ar. ya pım eki -an s ıfat veya nomen actionis türetir
besmele la2 3a4a vezn i dört kök harfl idir; Al l a h lafzı i le i l g i l i
tabi rlerde kulla n ı l ı r
beyne 'arasında' manasındaki beyne prepositio n ' u (edat, ilgeç)
beynennehreyn dualis ( iki l , tesniye) eki -eyn
buluğ/bü l uğ l u 2 u 3 vezn i geç i şsiz fi i l lerden nomina abstracta (soyut
isimler) yapar
büruc l u 2 u 3 vezn i , tek hecel i kel imeleri çoğu l yapar
büyut çoğul yapma şekil leri

20
Kalıplara göre

a 12 a 3 elativus (en üstün lü k, ismi tafd i l ) (a'cab)


a 12 a 31 elativus a nlamca elativus olmayan ( ka rşılaştırma
[comparativus] ve müba laga [su perlativus] a n lamı
taşı maya n ) s ıfatlar (ablak 1)
a 1 2 a 32 ren k sıfatları (abraş)
e l a 2 i 3 veya ela2T3 e12a3 kırı k çoğ u l halinden tekrar k ı rı k çoğ u l u ,
gru plaşma ( d i stributiv) (akavil)
la2a3a Ar. parti c i p i u m activu m'un ( l a 2 i3 ka l ı b ı ) bir i nsanı
tavsif ettiği h a l lerde çoğ u l u (aceze)
ıa2i3 pa rtici p i u m activum (etken sıfat fi i l , a ktif partisip)
(abidl
la2T3 sıfat (acib)
la2ü3 öznenin çarpıcı bir vasfı n ı bel i rten sıfatlar (abus)
la22a3 nomen actoris ( bir fiili gerçekleştiren, bir edimde
bulunan) ve nomen fabricatoris (üreten ism i ) ( akkam)
la2 3a4a dört kök h a rfl idir; Allah lafzı i le i l g i l i ta birlerde ku llanılır
lu2u3 geçişsiz fi i l lerden nomina a bstracta (soyut isimler)
yapar ( bu luğ/bül uğ)
lu2u3 tek hecel i kel i meleri çoğ u l yapar ( büruc)

İŞARETLER VE KISALTMALAR
<> Kelimenin ödünç alınma yolunu gösterir
?? Mana veya eti moloji meçh u l
!! Çağ .da v e Osm . da orta k kel i m e olduğuna d i kkat
Kelimen i n geçti ğ i örnek c ü m leye işaret eder
Kel imeye örnek cümle b u l un a madığ ı n ı gösterir
*
Aslında var olmayan, uyd u ru l m u ş, düşünül müş kel i me veya tabirler
Toplu bakış maddesi

21
Kısaltmalar
Genel Kısaltmalar
(Bibl iyografik kısaltma lar i ç i n b. Bibliyog rafya)

AD. Anadolu Türk diyalektleri


a.e. aynı eser
Al m . Almanca
Alt. Altayca
a.m. aynı ma nada
Ar. Arapça
Arn. Arnavutça
Arom. Aromu nca
Asur. Asurca
a.y. aynı yerde
Az. Tk. Azerbaycan Türkçesi
b. bakınız
BizYun. Bizans Yunancası
b.m. bugün bilinen manada
BSTTk. Bugünkü Standa rt Tü rkiye Tü rkçesi
Bulg. Bulgarca
Cerm. Cermence
civ. c ivarı, civarında
Çerkes. Çerkesçe
Çağ. Çağatayca
Çek. Çekçe
Çin. Çince
diya l . d iyalekt/leri
EAl m . Eski Almanca
ECerm. Eski Cermence
EFa . Eski Farsça
EFr. Eski Fransızca
EErm. Eski Ermenice
EFlem. Eski Flemenkçe
EHind. Eski H i ntçe
E İ ng. Eski İ ngilizce
Elt. Eski İ talyanca
EOsm. Eski Osmanl ı ca
Erm. Ermenice
ESür. Eski Süryanice
ETk. Eski Türkçe
EYu n . Klasik Yunanca
Fa . Fa rsça

22
Flem. Flemenkçe
Fr. Fransızca
Gag . Gagavuzca
gaz. gazetesi
Güre. Gürcüce
Hakas. Hakasça
Hind. Hintçe
HvarTk. Hvarezm Tü rkçesi
İ br. İ bran ice
i ng . İ ngil izce
isp. İ spanyolca
İ sv. İsveççe
i t. İta lya nca
Ka i m . Ka lmükçe
KazTat. Kazan Tatarcası
Kırg . Kırgızca
KırTat. Kırım Tatarcası
Kom . Koma nca
krş. karşılaştı rı nız
Kumuk. Ku m u kça
Kürt. Kürtçe
Kürt. (Zaza) Kürtçe-Zazaca
Lat. Latince
Leh . Lehçe ( Po lo nezce, Pol onya 'da konuşulan d i l)
Mac. Maca rca
Malay. Ma layca
Mo. Moğolca
m.ö. mi lattan önce
ms. mesela
no. numara
Osm . Osmanl ıca
OOsm. Orta Osma n l ı c a
OAlm. Orta Almanca
Özb. Özbekçe
Peh l . Peh levice
Protobulg. Proto-Bulgarc a
Port. Portekizce
Prov. Provansa l
RD. Ru meli Tü rk d iya lektleri
Rom . Roma d i l i , Kıptice, Çinge nece
Ru m . Rumence
Rus . Rusça
Sansk. Sanskrit

23
S lavo-Mak. Slavo-M a kedonca
Sırp-Hırv. Sırpça-Hırvatça
Si. Slav/Slavca
Slo. Slovakça
S lav. Slovence
Sogd . Sogdca
Şor. Şorca
Sü ry. Süryan ice
TBM . Toplu Bakış Maddesi
Tk. Tl.irkçe
Tob. Tobol d iyalekti
Tsak. diyal. Yunanca n ı n Tsakonia d iyalekti
TTk. Tl.irkiye Tl.irkçesi
Tuv. Tuvaca
Tl.irkm. Tl.irkmence
T.Y. Tl.irkçe Yazmalar
t.y. tarih yok
Ukr. Ukraynaca
vs. ve sa i re
Yak. Yakutça
YLat. Yen i Latince
Yun. Yunanca
YUyg . Yen i Uygurca
y.y. yayın yeri yok
yy. yüzyıl

24
BİBLİYOGRAFİK KISALTMALAR

AAS Asian and African Studies (Ha ifa)


AO Acta Orientalia ( Co penhagen)
AOH Acta Orienta l i a Academ iae Scienti a ru m Hungaricae
(Budapest)
ArchOtt Archivum Ottomanicum (Wiesbaden)
ArO r Archfv Orientalnf ( Prah a )
es Balkan Studies (Thessa loniki)
Belleten Türk Tarih Kurumu Belleten (Ankara)
CAJ Central Asiatic journal. lnternational periodical tor the
languages, literature, history and archaeo/ogy of
Central Asia (Wiesbaden)
FO Folia Orientalia ( Kra kauw)
GR Graeco-Romanica (Thessa loniki)
isi lslamica ( Li psiae)
JT }ournal of Turkology (Szeged )
JTS journa/ of Turkish Studies (Cambridge, Mass . )
KCsA Korösi Csoma-Archivum (Budapest)
KSz Keleti Szemle ( B u d a pest)
L MO Le Monde Oriental ( Up psala)
LBa l k Linguistique Ba/kanique (Sofia)
MT Materialia Turcica ( Bochum)
O riens }ournal of the lnternational Society tor Oriental R esearch
( Leiden-New York-Kö l n )
os Orientalia Suecana ( U p psala)
RO Rocznik Orientalistyczny (Warszawa )
SHD Seçilmiş Hikayeler Dergisi ( İstanbul)
STC Studia Turco/ogica Cracoviensia ( Krak6w)
StTu Studia Turcica ( B ud a pest)
TAD Tarih Araştırmaları Dergisi ( İ stanbul)
TD Türk Dili (Anka ra )
TDAY TDK, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı-Belleten (Ankara)
TDED Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi ( İ stanbul)
TDiA Türk Dilleri Araştırmaları (Ankara)
TDK Türk Dil Kurumu (An ka ra )
TKA Türk Kültürü Araştırmaları (Ankara)

25
TM Türkiyat Mecmuası ( İstanbu l )
TUrc Turcica ( Pa ris/Louvian ) u
Tü Der Türkoloji Dergisi (Ankara)
UAJb Ural-Altaische }ahrbücher ( Wiesbaden)
WZ KM Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes (Wien)
YH Yeni Hikayeler (Ankara )
YTH Yeni Türk Hikayeleri
Z DMG Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesel/schaft
( Wiesbaden)
ZBalk Zeitschrift für Balkanologie ( M ü nchen)

26
TARİHİ VE ETİMOLOJİK
TÜRKİYE TÜRKÇESİ LUGATİ

Üçüncü Cilt
F-]
?o

..
�, ,
·� · ;g�.'
�""'·�
façeta

F
faal 'hareketli, enerj i k, a ktif' < Ar. fa'al 'tesirli' [!f'I! kökünden ] . * Çinlilere
göre, zamam şuurlu bir tembellikle geçiren adam kültürlü adam­
dır. Aktllı ve faal olmak, birbirinin zıddı şeylerdir. ( Reşat E n is 1947
s. 82).
faaliyet 'ca n l ı bir çalışma safhası, çalışka n l ı k, hamaratlık, h a reket' < faal
sıfatına daya n a n Ar. u s u l ü soyut isim (nomen a bstractu m } ( b . aciliyet
El } , fakat Ar. fa 'al 'tesirli' sıfat ı ndan soyut isi m fa 'iliya 'tesirl i l i k ' . * Va­
himesi şol) derece fa'aliyete başlayub 'acib 'acib sesler duymal.<­
la 1.<or/.<udan tir tir titrer. ( P. N . Boratav 1995 s . 2 7 5 ) .
fabrika 'maki nelerle mücehhez büyük ima latha ne' < i t . fabbrica a . m . [ Lat.
fabrica 'usta işç i l i ğ i ' < faber ' u sta zenaatçı'] G. Meyer 1893 s . 13. * Bu
devirde İngilterede Mançesterde fabrikalar mantar gibi yerden
fışkırdamaktadırlar. ( Nazım H i kmet 1936a s . 1 6 ) . * Fabrika sahibi
ekseriya altıda, pek pek altıyı çeyrek geçe, fabrikaya gelirdi. (Or­
han Kemal 1952c s. 8 ) .
fabrikatör 'fabrika sa h i b i ' < Fr. fabriquateur < Lat. fabricator 'imal
ede n ' . * Üç beş açıkgöz fabrikatörün kömür masrafmdan kurtul­
maları için elektrik santralleri kuruyorlardı. ( İ . Tarus 1 9 6 1 s. 18).
facia 'trajed i , h üzü n l ü , acıklı o lay; korku nç o lay' < Ar. faci'a a . m . * Facia,
3 kısım, ıs bap. ( Nazım H i kmet 1932 s . 1 ) .
AD. faç ' içinde üzü m ezi len d ört köşe t a ş teps i ' < Yu n . d iya l . PaxfJ (v�h i)
' hamur teknesi ' . **
faça 1 (gem i c i l i k terimleri nden) ' seren yelkenleri n i n bir tarafta n prasya ol­
duğu halde kapatı lışı' L. G ü rçay 1943 s. 159 < it. in faccia a . m . Kahane­
Tietze 1958 no. 347 . * *
(Argo) faça i l 'yüz, çehre, s u rat' H . Aktunç 1 990 s. 1 0 1 < Yu n . tparaa (fatsa)
< it. faccia < Lat. facies a . m . M . L. Wagner 1943 s. 2 7 . * Bu gençlik,
bu güzellik, bu faça! İstese, mangır demetle gelecek, şerefsizim!
(Orhan Kemal 1950a s. 5 ) . faça aç- ' (yüzü nden) ya ralamak' H . Aktunç
1990 s. 101: * Berber Ali, Madam Eleni'nin kendisine gösterdiği
ilgiden heyecanlamp Fil Hamit'in yüzüne küçük bir faça açtı. ( M .
Kaçan 1990 s . 2 8 ) . faça façaya gel- 'yüzyüze gelmek': * "Kel Mahmut
geliyor!" diye sinyali verdi. Çocuklar merdivenlere hürya edince
Kel Mahmut'la bir çoğumuz faça façaya geldik. ( R . I lgaz 1 950 1, 14).
( Ku marbazlar a rgosu) faça 1 1 1 ' iska mbil destesi n i n en a ltındaki kağ ıt' (H. Ko­
daman 1944 s. 24 7) < faça i l . * Bazı hilekarlar kağıtları dağıtırlar­
ken façaya bakarlar. As, ikili varsa çekip alırlar. (a.e. s . 8 8 ) .
façeta/faseta 'elmasın yontu lmuş d ü z yüzü' < i t . faccetta a . m . [faccia
'yüz' + -etta küçültme eki, b . alborata El ] ; ikinci kelime Fr. facette
a . m . < İ t. faccetta, ya l n ız son u ndaki /a/ İtalya n ca n ı n tesiri n i gösterir. G .

29
faço

Meyer 1 89 3 s . 4 7 . Mecazi m a nada: * Yazarımız konunun tüm façeta­


·

/arma ışık tuttuktan sonra da lafı ne diyeceğine getirir. (S. Birsel


1993 s. 50).
(Argo) faço ' dostl u k maskesi altında dola n d ı rma veya ya nkesici l i k' H . Ak­
tunç 1990 s. 1 0 1 < ??. * *
façuna et- (gemicilik teri m lerinden) 'halatların v e tel halatlardan ya pılmış
sabit armaların üzerleri ne çabuk çürümemeleri için, tel veya mürnel sar­
mak' L. Gürçay 1943 s. 159 < Yu n . 1paaiva ( fasfna) < i t . *fascina 'sarg ı '
Ka ha ne-Tietze 1 9 58 no. 3 7 7 . * * · ·

Osm. fadıl/fazıl ı 'fazi letl i' < Ar. façlll a . m . (içi/ harfi n Tk.deki iki ayrı te­
laffuzu için b. adale o). * Benüm �atumda fazıl u kamil tabiybler
vardur. ( Ferec 8 55/145 1 v. 88a ) . * Güzel, fadıl, muktedir bir genç.
Kumarı, sarhoşluğu, çapkınlığı yoktur. ( Fazlı Necip 1930 s. 109).
Osm . fadılan/fazılan 'faziletli ler' < Fa. fail/an a . m . [ fazi/ + Fa. -an çoğ u l
eki, b . Abbas/yan D]. * Bal)a bir oğrı oğradı şeb-i tir, 1 Düzd idi liyk
'llm lçlnde�habir. 1 AIJa oğrasa faiılan-ı cihan, 1 Gelseler cümle
na�ldan-ı başir, I �amusm f:Jüccetiyle yeyl)eydi. ( Ferec 855/145 1
v. 105a ) .
A D . fadlkle- ' ( b i r şeyden) ufak parçalar koparmak' ( ? ) < fat- fi i l i + fiilden
iteratif-frequentatif (tekrarlamalı) fii l yapan -lkle- genişlemesi, b. didik­
le- o * Yaşa ula ölüm! ônce blrez fadlklediydin emme, gine de
erkekmişsin, boynu bükük komadm bizi, yaşa! ( F. Baykurt 1961k s .
69).
O s m . fagaflre 'fağfurlar' < Ar. fa(Jaffra a . m . [fağfür ke l i mesinin çoğu l u ] .
* Çinde bir fa(Jfür var/dl, özge fağafireden vücühile güzinidl, pa­
·

dlşah-ı ba-afirin idi. ( Ferec 855/1451 v. 2 7 b ) .


fagot ' bir çeşit nefesli ç a l g ı ' < i t. fagotta a . m . a s ı l manası ' ç a l ı çırpı deme­
ti' [Lat. fagus ' kayın ağac ı ' ) . * Çınar ağacı, yapraklarmm arasına
·

bir fagot saklamış gibiydi. Ağaçları birer çalgı gibi kullanan bu


rüzgar çok genç olmalıydı. ( M .Z. Saç l ıoğ l u 1994 s. 8 5 ) .
fağfon, b . fakfon.
Osm . fağfur 'Çin i mparatoru ' < Fa. ve Ar. fağfür a . m . * Bu vilayet Çin
vilayet/dür. PadeşahumuzulJ adı fağfürdur. ( Ferec 855/1451 v.
131a).
Osm . fağfuri ' Ç i n ' i n e n i y i çinisi' < Fa . ve Ar. fağfüri a . m . * Feraf:ı gü(hün
döker, süsen anul)-çin 1 Götürür elde fağfüri çanağı. ('Ömer b i n
Mezid 1 9 8 2 ( 840) 1437 s . 1 2 1 ) .
fahar, b . fahr.
f�hı, b. fakı.
fah ır, b. fahr.
Osm . fahırlan- 'övün mek, böbürlenmek' Meninski 1680 il, 3476 < fahri
fahır + isimden fi i l yapan -la- genişlemesi ve dönüşke n l i k ( reflexivu m )
h a l i , b . abaplan- o . * *
Osm . fahir 'şerefl i , ihtişam l ı ' < Ar. f�hir a . m . * Andan gözsüz f�hir don­
ları geydi. ( Ferec 855/145 1 v. 2 17a). * F�hir ta'amlar yara�lasun.
(a .e. v. 246b ) .

30
faikiyet

fahişe 'erkeklerle para karş ı l ığ ı nda b i rl i kte olan kadı n , orospu' < Ar. fahişa
a . m . * i na-bekar fal;ıişe! �ardaşumı bed-nam eyledÜIJ, evini yı�­
dulJ! ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 175a ) . * Mehpeyker o derece meşhüre bir
fal;ıişedir ki memleketil) içinde kendiyle hem-meclis olmadı� belki
sizden baş�a bir deli-�anlı yo�dur. (Namı� Kemal 1944 [ 1876] s. 5 3 ) .
Osm. fa h r/fahar/fahır 'şöhret, şeref' < Ar. f�hr a . m . ·* 'lş�um demin urur­
lardı, sevdam digin �aynatmağı f�har görürlerdi. ( Ferec 855/1451
v. 107a).
(Argo) fahrettin kerim ' küçük boy rakı şişesi' < kısa boylu olan psikiyat­
ri hekimi ve 1 949-57 yılları arasında İstanbul valisi Fa h rettin Kerim Gö­
kay' ı n adından H. Aktunç 1990 s. 1 0 1 . * *
fahri 'şeref getiren, şerefl i ; gönül l ü , ü c retsiz' < fahr + isimden sıfat yapan
-i eki. b. adali ı:::.:ı * Misafir bulunduğum arkadaş, sımfımızm ve
aym zamanda okulumuzun filatelist klübü fahri başkamdır. ( B . G .
Güney 1953 s. 4 1 ) .
( Ha l k ağzı) fahriyet ' kıva nç, iftih a r, g u ru r' < fahr + -iyet soyut i s i m ( no­
men abstractu m) genişlemesi, krş. aciliyet ı:::ı. 19. asır t i p i k h a l k kelime
yaratıc ı l ı ğ ı semeresid i r. ·* Ay, Mösyö Aleksander, sizi bugün görmek­
/iye müyesser olduğum için fahriyetimi vasf etmekten acizim. ( E .
Misa i l idis 1986 s. 6 2 ) .
O s m . fahte ' boynunda h a l ka olan güverc i n c i nsi' < Fa. f�hta a . m . * Etraf­
da �afesler avjhte, her birinde �uşlar beslemişler: F�hte vu bül­
bül u �umri ( Ferec 855/145 1 v. 1 1 5 a ) . Krş. fattlke.
•..

faide/fayide/BSTTk. fayda ' ka r, kazanç' Men inski 1680 i l , 3460 < Ar. fa 'i­
da a . m . Ar. a 'i g ru b u n u n Tk.de araya H iatust i lger ( koruyucu ünsüz) /y/
alması için b. acaib ı:::ı2• * i �aii, ço� sözi �o! Fayidesi yo�dur. ( Ferec
855/1451 v. 104a). * Ben varayım, saraydan zeri getüreyim n��ha­
sa vereyim, IJacibe iletsün. l;lacib iki yüz diynar fayide göricek
ne güman ki raii olısar. (a.e. v. 2 2 3 a ) . 'fa iz ( ? ) ' : Bu tari�-ıla hem
va�ıfı vebale �oyub aiti ay intifa 'ı olmayan malul) r1bl:11n alur­
lar ve gendüler şüret-i tevliyetde ticaret edüb om on beş fa 'ide
üzre meta '-ı kasid muniamm ederler. ('A li 1982 (988) 158 1 i l , 147 ) .
fayda et- 'ya ramak, boşu na o l m a m a k ' : * "Ben b u işi bitürmezem, "
dedi. "Hey Mukbilek mere, hey devletsüz!" demek fayide etme­
di. ( Fe rec 855/145 1 v. 69a) . faydasız ' i şe ya ramaya n , boş ' : Ne kadar
yaşasam faydasız, 1 Sular akwor, bulutlar geçiyor. (F.H. Dağlarca
1957 s. 188).
Osm. faidement ol-/faydement ol- ' i stifade etmek' < Fa . fa 'idamand
'fayd a l ı ' . * Ben korkar1m ki, onun aşkı, zanm gibi, mukabele gör­
mekden behreyab, bu beldeye seder etmekden asla faidement
olmasm. (A�med Vefi� Paşa 1933dc s. 9 ) . * İşsizlikden fenalık do­
ğar; Anadollular hayda huyda fuzuli geçirdikleri kıymetli vakti
kitaplar ve gazeteler mutalaasma sarf etmiş olsalar, ne kadar
faydement olurlar bellersiniz! ( E . M isa i l idis 1986 s. 3 3 8 ) .
fai k 'üstü n' < Ar. fa 'i� a . m . **
fai kiyet ' üstü n l ü k ' < faik + sıfattan soyut i s i m ( nomen a bstractu m) yapan
-iyet eki, b. aciliyet ı:::ı . * Ve tıklz fabrikatör bu zaruri girizgahtan
sonra tekrar notlarma dönüp imal edeceği termosifonlarm emsa­
line faikiyetini izaha girişti. ( H . Ta ner 195lt s. 85).

31
fai l

fail ı (gramer terimlerinden) 'özne' < Ar. fa'll a . m., asıl manası 'yapan,
eden'.**
fail il ( hukuk terim lerinden) 'cürmü işleyen' < Ar. fa 'll 'yapan'. * Şimdi
komiserim, hani geçen ay bir faili meçhul gasp olayı olmuştu ya
tren istasyonunda, hani gasptan sonra adam da öldürülmüştü
ya, işte o gaspı yapan da benim, o adamı öldüren de benim. (M.
lzgü 1993 s. 97). * Cinayetlerin çoğu çok akılsızca işlenir, hemen
ertesi gün faili belli olur. (M. Mungan 1996 s. 407 ) . * Osmanlılığm
bir çeşit kaynaşma yaratan müspet yanlarmm ne kadar1, Harb-ı
Omuml yıkım/arma, Türkçe dilini konuşan lnsanlarm uğradığı ve
faili olduğu zulümlere dayanabilmişti. (E. Atasü 1996 s. 129) .
Osm . fait ol- 'geçmek'<Ar. fa 'it 'geçen, geçmekte olan' [!fwt/ kökünden]
ve ol- .·* Ve eger anul}-lla gaiabum fa 'lt ve tevehhürüm sakit ol­
mazsa ... ('Ali 1982 (988) 1581il,121) . 'üstün gelmek, baskın çıkma k':·*
Mil-dam-ki bu şi!hşda bu ma�üle_hişal �ahir u bahir u ber-kemal
olmaya, l)üsn-l_hul�ı sjiblt ve �hla�-ı ?emimesini fa 'it olmaz. ( a . e .
s. 236).
faiz b.m. (işletilen paraya katı l a n ka r) < Ar. fa 'll 'feyezan ' . * Hadiye Ha­
mm'a kalsa, Bankaya yatıracaklardı, ellerinde, avuçlarmda ka­
lan/an. Banka, verse verse, yüzde üçten, yüzde beşten çok bir
faiz mi verecektll (R. I lgaz 1969g s. 62) .
Osm. faiz ol- 'başarmak,galip çıkmak' < Ar. fa 'lz 'başarılı; galip' . * Göre­
lüm, �apabllürüz, fa 'iz oluruz, Y<?hsa_hata ederüz, 'aciz oluruz.
(Ferec 855/1451 v. 134a-b).
AD. fak 'küçük kuş yakalamak için tahta parça ları ndan ve bir kirişten yapı­
lan kapan' C. Avcı 1937 s. 57, Meninski 1680 il, 3534 < Ar. f�/1h a.m. ·*
Dü ta etmlşdl �addüm bar-ı fa�a, 1 Yoğ idi kim ta�am bir l)abbe
fa�a. (Za'Tfi 1950 [1555] s. 137 ) . Mecazi man ada : * l;lareme girmege
mf.!hallf ederler ise gendümüz fa�a düşdügümi bilürem. ('Ali 'Aziz
1268 [1851] s. 206 ) . * Gene mi beni faka bastırdmız, kutu kapalı
diye gene mi aldattmız? (isma il Galib 1932dk s. 17 ) .
Osm. faka 'yoksu lluk < Ar. fa�a a . m . * Si!htelikleri 'aleminden berü
fa�r u fa�a ile kesjrü 1-ll)tlyac iken, anulJ gibi ac gözlüler. ('Ali ..

1979 (988) 1581 1 [1581) s. 164).


'
takar, b. fakr.
EOsm. fakat 1 'ancak, yalnız' TS 1602 < Fa. < Ar. fa�at a.m. ·* Ehl-i insaf
olduğumdan fakat yüzde yiyirmi ticaret zam eder idim. (E. Misaili­
dis 1986 s. 592).·* Sakm şüphe buyurmaymız! Bendeniz fakat bu­
günden meclubunuz değilim, öteden beri yanar gezerim. (Al:ımed
Vefi� Paşa 1933ta s. 46) .
fakat il 'amma, şu var ki' < fakat ı . mana gelişmesi ş u örnekten anlaşıl ır:
* Depenlng başmda yatmaya garar verdik. Fa�at ki Ç'?h aqhmış­
d!h. (A. Caferoğlu 1945 s. 38) .
fakfon/fağfon 'çin ko, n i kel v e bakırdan müteşekkil, gümüş görünüşlü bir
maden'<Fr. packfond a . m . <Çin.* Annemin bir hafta evvel İstan­
buldan gönderdiği hediyeler içinde çıkan fakfon kaşağı pml pml
parlfYordu. (Ömer Seyfetti n 1956 s. 118). * Babam kocaman parlak
fakfon tabakasmdan çıkardığı sapsan, kız saçı gibi tütünü ince

32
fal

ince kağıtlara sarar, sonra yasemin ağızlığma yerleştirirdi. ( H . Öz­


ka n 1979 s. 24). Krş. bafon.
AD. fakı/f�hı ' köyde d i n bilg isi olan adam; hoca, i m a m ' DS 1 8 3 1 < fakih. *
Bu köy halkı gelüb eydürler: "Fakı isel} gel berü, bize bir cenaze
namazı �ıltver!" demişler. ( P. N . Boratav 1995 s . 1 3 5 ) .
fakır, b. fakr.
fakih 'fıkh b i l g i n i ' < Ar. fa�ih a . m . * Pir-i fa�ih IJa:Zır eyledi. Cema 'at
o�ıdı, ziyafet etdi, şer'-i mutahher mucibince nikalJ-ı şalJilJ etdi­
ler. ( Ferec 8 55/145 1 v. 1 13 b ) .
fakir 'yo ksu l ' < Ar. fa�ir a . m . * Bu tari�-ile 'asker fa�irü 1-IJal olub, iki
başdan 'ırz-ı mülk u millet_halel-pe�ir olur. {' A iT 1982 (988) 1581
i l , 136). Ahmet fakirlere sadaka dağıtllmasmdan değil, fakirliğin
ortadan kalkmasmdan yana. {Ç. Alta n 1975 s. 164). bu fakir ' müel l if,
bu yazıyı yaza n ' : ** fakir fukara 'yoksu l lar, d i lenciler' : * Fakir fuka­
raya verilmek üzere her gün kasadan 40 tane dantelli kuruş, 1 0
tane beşlik çıkanr, masamn üzerine dizer. { K. B i l başar 1944 s. 6).
fakirane 'fa kirce, fa kir insa n ların ta rzında' < Fa . fa�irana a . m . [fa�ir + -
ana zarf eki, b. acizane 8]. * Evde kaldığı günler sade ve fakirane
bir hayata kanaatle sükunet içinde asude yaşar, kendini sade ve
kanaatkar gösterirdi. { Fazlı Nec i p 1930 s. 202).
fakirhane {tevazu tabiri) 'evi m ' < fa kir ve hane ( b. abdesthane 8 ve ne­
za ket u nsurları için b . abd2 8) ; krş. bendehane. * Safalar getirdiniz
beyim, fakirhaneye şeref verdiniz! (A. Yu rda kul 1989 s . 180).
Osm. fa kr/fakar/fakır 'yoksu l l u k ' < Ar. fa�r a.m. * Fa�ar domdur, baba­
yı anuq icinde buldum. Am temiz dutul}, dütsülelJ, tiblelJ, Firengi
şandü�a �oyuq. ( Ferec 855/1451 v. 2 1 7 a ) .
faks 'bir resi m veya yazıyı, te lg rafla y a da telsizle uza k bir yere na kletme'
< İ ng. veya Fr. fax a . m . [ 2 0 . asır faksimile ke l i mesinden ya nlış böl­
me (b. abar- 8, adaş ff) ile uyd u rulan teri m . ] * Danca'ya çevrilmek
üzere dört şiir istediler. Bir de toplantıda yapılacak dört sayfalık
bir konuşma metni. Faksladık. ( H . B . Başara n 1999 s. 2 5 ) .
faksimile (matbaac ı l ı k teri mlerinden) 'tıpkıbası m ' < Fr. facsimile a . m . [ 1 9 .
asırda Lat. facere 'ya pmak' fi i l i n i n e m i r h a l i o l a n fac 'ya p ! ' i le simile
'ayn ı şey' kel i meleri nden ya pılmış teri m ] . **
takt ' o l m u ş şey, hakikat' < Rus. takt a . m . [ Lat. factum 'yapı l a n ' ] . * İ ş i n
b i r fakt ( meti n : faktı) olduğuna hayret mi ediyorsun? ( Nazım H i kmet
1935 s. 4 5 ) .
faktör ' a m i l ' < Fr. facteur a . m . [ Lat. factor 'yapa n ' ] . N o m e n instru menti
(a let ismi) yapan -ör eki için adaptör 8. * Tabii, bu toplumun geri
kalmasma sebep olan başka faktörler de vardır. ( M . Yağ m u r 1957
s.73).
fakülte ( ü n iversite term ino loj isi) 'ün i versitenin esas böl ümü' < Fr. faculte
a . m . , asıl ma nası 'profesörleri n hepsi, tedrisat heyeti' [ Lat. facultas 'eh­
l iyet'; profesörler, tedris ehliyeti olan lar' ] . * Kenan fakültedeki amla­
rmdan açmıştı. (V. Tu rka l i 1977 s . 5 0 ) .
O s m . fal 1 'ge leceği b i l d i ren a l a met' < Ar. fa '/ a . m . * Firüz Beg ağlı
Mel)emmed Beg ol cebelü kafirleri gönderüb, Sultan Murad bu

33
fal

kafirleri görüb bu fal-i yevm dutub işümüz rastdur dedi. ( Oruc b.


' Ad i l 1343/19 2 5 s. 56). * Yüzü yenik bir avcı. Aynada görüyor onu,
bir fal gibi görüyor. ( M . M u ngan 1996 s. 426). fal-i hayr 'uğurlu ala­
met' : * Ha! Aferin, tam üstüne bastın! Eh, falihayırdır inşallah,
doktor bey, beraber iyi işler yapacağımıza alamet (C.F. Başkut •.•

1963 s. 30).
fal il 'geleceği öğrenmek için rem izlerden mana ç ı ka rma usulü' Meninski
1680 il, 345 7 < fal ı. * Dediler idi ba11a-kim 'ış� kitabın o�ıma, 1
Fala ba�ayım dedüm, ol şalJife açıldı yine. ( Eşrefog l ı Rümi 1286 s.
75). * İşte Çlngane �arıları geliyor. Bari onlara fal ba�dırayımı
(Al:ımed Vefi� Paşa 1 33 9/1341 s. 34) . � Cevdet efendi, işi bir türlü
·

kestiremiyor, sakal falı bakmak adeti olduğu için, çenesini sıvaz­


lıyordu. ( 5. M . Alus 1934 s. 3 7 9 ) .
EOsm. talak 'fa l a ka' < falaka kelimesinin va ryantı . * İkisinÜIJ d�hı göl}­
li �ala�da, 1 �ısıtmış can aya�ları fala�da. (Şeyhog l ı Muştafa 1979
[ 1 540] s. 415 no. 7570). Başka kayna klarda b u l u n a mad ı .
falaka 1 'tabana vurma cezasını tatbik için iki i p le tuttu ru lan tahta' Meninski
1680 il, 3542 < Ar. fala�a a . m . < Yu n . 'PaAayyac; [fa la ngas] '?7' G.
Meyer 1893 s. 46-4 7. ·� Ben süre-i Fala�a çı�ınca payumı bil} kerre
bend-1 fala�a çı�arma� va�ı' olmışdı. ('Ali 1982 (988) 1581 1 1 . 1 7 7 ) .
Osm. falaka i l ' bir tahtaya bağlı i k i i p l e ya pılan çekme ve y ü k kald ırma
cihazı' ZT5 1 9 7 6 s. 69 < falaka 1. * Lakin z�hm-ı topdan r�hnedar
olub şuyı yel}llmemeglle vafir kafiriyle gar�-· ab olub ve blrezi
fala�alar ile şu yüzlnden (metinde: üzinden) devşürildi. (Si li l:ıd ar
Mel:ımed Aga 1928 il, 500).
falan b.m. ( ismi söylenmeyen kişi, şey)< Fa . falan < Ar. fulan a.m. * Orta
boylu, yanık tenli, kıvırcık saçlı genç bir adamdı. Spor ceketi­
nin yakasında bir rozet, boynunda çiçekli falanlı bir kravat. ( N .
Meriç 1957 s . 3 3 ) . falan festan a . m . � Ben her dem hwacadan işa­
·

ret umarldüm ki "Ôldür bu falanı festanı!" deyeyidi, anı-d�hı öl­


düreyldum, gendözüml töhmet mev�ı'inden çıkarayidüm. ( Ferec
855/145 1 v. 184b). falan festekiz a . m . * Şakir, Kadri, bodrumdaki
kömürlüğü, odunluğu, kuyuyu, sarnıcı, falanı festekizi adamakıllı
bitirmeden yukarıya çıkmayın; üst katı ben arayacağım. ( S . M . Alus
1933p s. 160). falan fıstık a . m . : * Bakkala borcum, yüz otuz sekiz
lira. Taksitler, iki yüz lira. Falan fıstık, üç yüz lira. (A. Nesi n 1960a
s. 85). falan filan a . m . * Hütasa mürurü zaman, falan filansız, 15
yıl sürüp giden bu dava Meşrutiyetin ilk seneleri bizim akrabanın
leh/ne halledllmişti. (5. M . Alus, Akşa m Gaz. N isan 194 1 ) . falan fıstık
a . m . * Molla beyden parayı çekmişiz, avuç dolusu lirayı cebe at­
mışız; fistanları, falan fıstıkları tamamlayıp donandıktan sonra,
avucunu yala der gibi yüz çevirmişiz. (S. M . Alus 1933p s . 1 1 5 ) . falan
fıştırık a . m . * Bu gün fası/cısı, soloya çıkanı, garsonları, mutbak
eratı falan fıştırık, en azından beş yüz kişi, bir tek Meserret ha­
nımın sayesinde ev geçindiriyor. ( N . Meriç 1957 s. 9-10). Krş. filan.
falan feşmekan, b. futan.
falanj ı 'eski Rom a l ı l a rı n ku llandıkları bir savaş tek n i ğ i ' < EYu n . 'PaAay{
( phalanks) ' l i n e of b a ttl e '. ·�·�

34
fa lyazen

falanj i l/Falanj ' Fra n ko İ spanyasında b i r pa rami liter teşkilat ve s iyasi sem­
bo l ' < Fr. pha/ange < İ sp. falange a . m . * Özenerek sulu boya ile
boyadığı, Franco'nun bayrağım, Falanj armasını ve Falanj kuvvet­
lerinin ünlü logosunu taşıdığı bir yumurta. {G. Scog namillo 1990 s .
74).
falçeta/falçata 'eğri ku nduracı b ıçağ ı ' < Yu n . tpaATaiTa {faltseta) a . m .
< İt. fa/cetto 'orak'. * Sarraçlık damarı pek kabarmıştı. Amma işte
dağ başında, ne fa/çata, ne kendir, ne ibrişim, ne de deri parçası
vardı. { H a l i ka rnas Bal ıkçısı 1969 s. 169). * Falçatayı aldı. Köseleyi
göğsüne dayayıp, kuvvetle bastırdı, kesti. ( M . Özü nal 1991 s. 72).
falihayır, b. fal 1.
faliya, b. falya.
A D . falla- ' küfretmek, azarla mak; büyük abdest yapmak' DS 1832-33,
(argo) 'anasını bel lemek' H . Aktunç 1990 s . 102 < Ar. ( l ugat maddesi ola­
ra k) fa 'a/a 'yapmak; (örtmece) ırzına geçmek'. * Ulan Hoca, git işine!
Şu dinini falladığımız gavurlar için bizi şu mübarek günde belaya
sokacaksın. {E. M isailidis 1986 s. 3 16 ) .
A D . fal l ik 'sürtük, orospu' DS 1 8 3 3 < Ar. fa 'ala ( b . falla- maddesi ne), *
Fal/iki Dayandığın yer muhkem olmasa, böyle fart ataman ya!
{Orhan Kemal 1954b s. 129).
falso 1 ' müzikte nota ya n l ı ş l ı ğ ı ' < İ t. falso a . m . < Lat. fa/sus 'ya n l ış'. *
Nargilesini fokurdatarak piyanoda falso yapan büyük kızını pay­
lardı. { Peride Cela l 1991 s . 435). M ecazi manada 'ya n l ış, hata ' : * Peşi­
ne zenpare ta�ub gitmek mühim bir falşo idi. Anıl) için gözcülere
�arşı dürlü dürlü göz bağcı/* tertibatı �h�ine mecbür bulunurdu.
(At:ımed Rasim 1340/1922 s. 363). * Her sözüm yanlış, her hareke­
tim falso. (Orhan Kemal 1965f s. 2 8 3 ) . falso yap- 'ya n l ı ş l ı k yapmak,
kendisini utandıracak bir hatada b u l u nmak': * Yoksa kocası şöyle bir
rahatlayıverse, Trabzon ağzıyla konuşmaya başlayacaktı da, Bati
edebiyatı öğrenimi görmüş İstanbullu karısının yanında falso
yapmamak için her an kendisini denetim altında mı tutuyordu?
( E . Atasü 1996 s. 194).
falso il, ya lnız falso et-/fanso ver- {gemicilik teri mleri nden) ' d i n mek, ke­
silmek ( rüzg a r hakkı nda); yarıda b ı ra km a k' L. Gürçay 1 943 s. 160 < İ t. in
faccia ve falso 1 , Ka hane-Tietze 1958 no. 347. * *
falya/fa lye (topçulukta) 'ateşlemekten topta a ç ı l a n delik' L. G ü rçay 1943 s.
160, Meni nski 1680 1 , 1297 < İ t. (Vened i k diya l.) fala < İt. falla ' noksa n,
sakatlık' Ka hane-Tietze 1958 no. 2 7 5 ( meti n lerden örneklerle). falya
ver- { mecazi manada) ' meydana ç ı kmak' (örnekler Kaha ne-Tietze'de).
fa/yaya ver- 'meydana ç ı karmak': * "Ben bu babamı ğardaşıma_ha­
ber verim" diyir. Bunnar b�httlar ki, bu bizi faliyaya verec�h. ( B .
Seyidoğlu 1 9 7 5 s . 3 2 2 ) .
Osm. fa lyazen 'delin miş, beka reti bozu l m u ş, kızlığı bozu l m uş' < falya +
-zen 'vuru l m uş'. * ljüsni na�ış, teni na-mevzündur; 1 Falya-zenler
al)a heb mevtündur. ( EnderünT Fazıl Beg 1286 s. 106) Başka kaynak­
lard a bu l u na madı.
El Fa . zadan 'vurmak, bir enstrü man ça lmak' fi i l i n i n bir fi i l kipi olan
-zan {Tk.de -zen şekl inde telaffuz ed i l i r) eklend i ğ i kel i melere ' ( b i r

35
fa iye

müzik a leti ) çalan, vura n , vurarak ya pan' manasını kaza ndırı r. Ör­
nekleri şunlar: borazan, falyazen, fortazen, giri�zen, hara­
zan l/harazın, hıştzen, kademzen ol-, kalbezen/kalpazan,
kavarazen, lafazan/lafzan, neyzen, şestazen.
falye, b. falya.
Osm. fam ' renk' < Fa . fam a . m . * ·*
fam ' bi r esa ns markası' < Fr. femme < Lat. femina ' kad ın'. * Burası cen­
net, kapısındayım. Fam kokulu kadınlar geçiyor önümden. Solr
de Parls'te genç kızlar. ( R.T. Ünlü 1959 s. 125).
fami lya ' a i le ' < İt. famlglia a . m . < Lat. familia ' e v h a l k ı ' [famulus, fa­
mula 'hizmetçi'). Tipik bir 19. asır kel i mesi. * Taallukatden olmadıkca
bir familya ile dostluk edlb görüşmek pek güc maddedir. (Vartan
Paşa 1991 [1851) s. 1 2 ). * Geçen gün bağ arabalardan birine ra­
klb olan bir famllya_hal�ı arabamlJ devlrllmesi yüzünden az ço�
r�hnedar, ceril)adar oldular. (Al)med Rasim 1328 s. 46). ·* Halebin
esas familyalarının asıllar1 Türklerdir. (F. R. Atay 1938 s. 42 ) . 'zevce' :
* Halk içinde evli kadmın iki adı vardır: aile, familya. Aile demek
familya demek, evli kadın demektir. (A. Nesin 1960a s. 35).
EOsm. fan- ' kırı lmak' TS 1602, Meninski 1680 il, 3459 < ufan- fi i l i n in var­
yantı. * *
fanatik 'aşırı derecede ta raftar olan (biri)' < Fr. fanatique a . m. < Lat. fa­
natlcus ' meczup, m ecnun', sıfat yapmaya ya rayan Fr. -ik için b. Ad­
rlatlk ı:::::ı . * Yine de keyifsizdi. O sıralar ülkenin bir iç savaşa sü­
rüklenişiyle kaygllamyor; ellerinde silahla hak dağıtmaya kalkan
fanatik öğrencilere karşı çıkıyordu. ( B . Uzu ner 1994 s. 40-41 ) .
fanela/fanl la/fa n l le 'ten üzerin e g iyilen iç çamaşırı' < Yu n. tpaviAAa (fane­
la) a . m . < it. flanello < lng. flannel 'yünlü pamuklu ku maş' < Welsh
gwlan. *.Holera vaktinde karnın sıcaklığım bir kararda tutma­
lı /çerden konyak ve taşradan fanela istimal etmeli. (E. M isa i l idis
1986 s. 527). * Ayağmda fan/le bir pantolon, sırtmda kısa kollu,
açık bej bir gömlek vardı. (Ç. Altan 1974 s . 1 2 ) . 'ten üzeri ne g iyilen iç
gömlek' : * ... ve ta 'am üzerine bir fincan çay içmek ve fanelasız
gezmemek ve ( Namı� Kemal 1967 [ 1865) ı. 26). * Sokağa çıkar­
•••

ken, belki soğuk almm diye içine yün fanile, üzerine yelek, daha
üzerine kazak, daha üzerine palto giyermiş. (Ç. Alta n 1975 s. 194).
Krş. flanel.
fanfan/fanfln/fanflnfon < (çok nazal sesleri bulunan b i r yabancı d i l i -ya ni
Fra nsızca- konuşan biriyle a lay etmek amacıyla) ses takl idi kelimelerden,
M . M i khaTlov 1930 s. 31. ·* Türkçe söyle oğlum, burası Türkiye. Ana
dilin Türkçe olmasa da anlaştığm dil Türkçedir. Ben fan fin fon­
dan anlamam. ( İsmail Galib 1932b s. 1 2 ) . * Suat hammla bir kena­
ra çekilip, fanfin fanfin saatlerce fransızca konuşurdu. ( S . M . Alus
1934 s. 80).
fa ngri 'bir balık c i nsi' < Yu n. ,,ayypi (fangri) a.m. D . Georgacas 1978t s .
134. * Direk ve bacalarının etrafında sürü sürü orfoslar, lahos/ar
ve fangri balıklan tembel tembel yüzüyorlardı. ( Halika rnas B a l ı kçısı
1952 s. 74) .
EOsm. fanık 'kırık' Meninski 1680 il, 3459 < fan- + fi i lden sıfat ya pan -ık
eki, b. akık ı:::::ı . * ·*

36
fa ntaziya

fanıs, b. fanos.
fani 'geçici, baki olmaya n ' < Ar. fani a . m . * Söz �alur ba�i, tavar fani

olur, 1 Diriyi dut, �o{Jtl anı kim ölür. (Sultan Veled 1958 [ 1226 /15 1 2 )
s . 1 7 ) . * İnsanlar niçin her gün birbirlerini daha fazla öldürerek
fani ve geçici olduklarını iyice anlamıyorlar'! ( Peyami Safa 1930 s .
2 8 ) . * Varlığı dünyada hiçbir iz bırakmamalıydı. Bu dünya geçi­
ciydi, fanilerindi. Kimseye yük olmamak, farkedilmemek, geçip
gitmek isterdi. ( M . M u n g a n 1996 s. 4 9 1 ) .
fanila, fanile, b . fanela.
fanos/fa nus/fanıs/fenos/panas/panaz/punus 'ca m l a rla korunmuş fener'
DS 3390, 3486 < Yu n . tpavoc; (fanôs) a . m . A. Tietze 1955 no. 279, Ka­
hane-Tietze 1958 no. 868. * Kelisadan fanoslar ve mumlarla kona­
ğımıza avdet ederken, o (meti nde: ol ) çar/atan hekimin şayiatı
üzere bizi görenler hortlamış kıyası ile kaçıyorlar idi. ( E . M isai l i d is
1986 s. 8 1 0 ) . * Çok uzaklardan geliyoruz. 1 Alevli bir fanus gibi
taşıyoruz ellerimizde 1 İhrak binnar edilen Galilenin 1 Dönen küre
gibi yuvarlak kafasını. ( N azım H i kmet 1930 s . 1 9 ) . * Beyaz bir fanus
içinde 1 Yüzen ve yüzen balıklar. ( F. H . Dağlarca 1 9 5 7 s. 3 3 ) . * Anne­
min yaşantısı saydamdı, buzlu camdan bir fanusta yanan alevdi
o! ( E . Atasü 1996 s. 2 0 1 ) fanus-ı_hayal 'd uva rla ra resimler a ksettiren
dönen fener' : * Bi-nevalar fanüs-ı_hayal gibi göt/erine mum so�ub
dürtü dürtü şüretler ile döne döne oynaya/ar. (ıatı, M . Çavuşoğ lu
1977 [ 16 . yüzyıl başı) i l , 149).
fanta ' b i r kuş ci nsi, Pa rus caeruleus' < Yu n . tpavETa (fa neta ) < i t. fanetto
G. Meyer 1893 s. 19. Vu rg u l u /e/'nin d üşmesi anlaşılm ıyor. �*
fantasmagori ' hayal d ü n yası' < Fr. fantasmagorie a . m . [ EYu n . tpavTauµa
(pha ntasma) 'haya l ' ve 'aAA11yo9{a (allegorfa) kel i melerinden crasis
( kaynaşma). b. acabola El ) . * Ah, hani nerdeydi şimdi o trampeta­
lar, o tahtadan atlar, o çinkodan askerler, ki beni ( metinde: bana)
bir sürü çirkin ve can sıkıcı şeyler dolu bu dünyanın ötesinde,
büsbütün başka bir dünyanın, bir hayal ve masal dünyasının fan­
tasmagorileri içine alıp götürürdü? (Y.K. Karaosmanoğlu 1957 s. 2 6 ) .
fantazi, b . fantezi.
fantaziya l/fanteziya 'Ara p atlıları n ı n bayram larda te rtip ettikleri gösteri'
< Fr. fantasia a . m . < fantaziya 1 , Fra nsız ressa m Delacroix'in 1842 'de

yarattığı ve bu ismi verdiği tablod a n . * Yolda cirit oynayanlar, deve


üstünde rakseden kadınlar, güzel hayvan tüyleri ile süslenmis
mızraklar, bütün Afrika fanteziyası ( F. R. Atay 1938 s. 4 7 ) .
•••

fantaziya i l /fantazya /fantaziye ' haya l ; şatafat' G . M o l i no 164 1 bizar­


ro, capriccio ve fantasia madde lerinde < İ t. fantasia ' h aya l ' < EYu n .
tpavTau{a ( phantasfa) ' haya l ' . ·� Davut Bey b u düşler ardında koşa
dursun, onun gibi fantaziyalar içinde yaşayan fakat ona göre
epeyce gerçekçi olan Leman Hanım konağın gidişinden kaygı­
lanmağa başlamıştı. ( M . C . Anday 1965a s . 47 ) . * Zümrüd, a�ar şu
paftalı �laptan işleme ve a�ran u emsjtlinilJ türlü fantaziyaları­
nı. (At:ımed Vefı� Paşa 193 3az s. 66). * Dünyanın bütün zevklerini
satın aldığını, alabildiğini düşünmüştü bunca zamandır. Dünyayı
da, fantazyayı da sınırlandırmıştı. Kendi ufkuna indirmişti bütün
dünyayı. ( M . Mungan 1996 s. 2 7 5 ) .

37
fantezi

fantezi/fantazi 'sın ırsız haya l; değişik zevk; çok o rij i n a l ve lüks' < Fr. fan­
taisie a . m . İ kinci m a na fantaziya'nın tesiri altında. * Beyazlar giymiş
adam kahkahayla güldü. "Bizim de fantezilerimiz vardır" dedi.
"Fantezilerin cam cehenneme! Olanlarm hangisi gerçek?" (A. Yur­
da kul 1991 s. 1 2 2 ) .
fantezlst ' m u hayyileden çı kmış, m uhayyile ica d ı ' < Fr. fantaisiste a . m .
[fantalsle + -iste nomen agentis ( b i r i ş i yapa n , meslek sahibi i s m i ) eki,
b . aferist ı:::::ı ]. * Evin içinde büsbütün hususi bir köşem vardı. Bu,
salon içinde fantezist ve akaju bir yazı masasmm aiti idi. (A. Ş.
Hisar 1956 s . 1 0 ) .
fantezlya ı v e il, b . fantazlya ı v e i l .
A D . fanti ( oyun kağ ıtla rında) 'vale, bacak' DS 1834 < Yu n . tptiVTIJÇ (fa ntis)
< i t. fante a . m . < Lat. lnfant- 'çocuk'. * Ben ağzımı açar açmaz

bana kurularak "Var, yıkıl!" diye yüzünü döndü, yoluna gitti. Ya


Marlnet? O da suratmı buruşturup "Savul, savul, fanti kıyafetli
ekti/" diye reftar ediverdi. (A�med Vefi� Paşa 1933ia s . 7 2 ) . * �ara­
maçan111 fantlsl, �upamfJ aşosu, ispatlnlfJ bacağı. (A� med Rasim
1328 s. 203).
fantom 'haya let' < Fr. fantôme < EYu n . tpavTaaµa ( pha ntasma, [diya l . J
fantauma) a . m . * Shakespeare'ln, Moliere'ln fantomlan gibi... ( Na­
mı� Kemal 1967 [ 1 874] I, 330). * Acaba bu Cemil Meriç benim yıl­
larca sonra hayalimde inşa ettiğim bir fantom mu? (C. Meriç 1992
s. 2 6 1 ) .
fanus, b. fanos.
fanya 'balık a ğ ı n ı n iri gözlü seyrek tarafı' < Yun . 91avul (fanya) a . m . Kaha­
ne-Tıetze 1958 no. 869, D. Georgacas 1978t s. 143 . * *
far ı ' ( otomobil vs.de) uzakları ayd ı n latan ö n lamba' < Fr. phare a . m . , asıl
manası 'den iz feneri' < EYu n . •apoç (pharos) 'meşhur deniz feneri olan
Küçük İ skenderiyye'deki ada'. * Karşıdan uzun farlanm yakmış bir
araç göründü. (A. Yu rdakul 1989 s. 198). � Farları söndürüp atladı
·

yere. ( F. Erd i n ç 1 9 7 3 s . 34).


far i l 'göz ka paklarına sürülen boya '
< Fr. fard a.m. -� Gözlerime kuyruk

çekeyim mi, ister misin ? Mavi far bana gitmiyor. Yoksa böyle mi
daha iyi? Söylesene bir şey camm! (V.O. Bener 1962 s . 46).
farakata, b. parakata.
faranjlt, b. farenjit.
faraş b . m . (sü prü ntü küreği) < Ar. ferraş, 'süpürücü' degem i nation ( ü nsüz
tekleşmesi) için b. akke/ake ı:::::ı ) . * Üstü kapalı, şık ve minicik bir
faraş, san, zarif ve ufacık bir maşa, bir de bunlan kullanmak için
küçücük bir hizmetçi almıştı. (A. Ş. Hisar 1956 s . 36) . faraş ağızlı
'çok büyük ağızl ı ' : � Çingene falcılar gibi kapkara tenli, suratl er­
·

genlikten pürtük pürtük, faraş ağızlı. ( S . M . Alus 1944 s . 7 6 ) .


faraza, b. farzan.
faraziye 'hi potez, varsayım' < Ar. far�i 'farazi, h i potetik' + -iye gen işle­
mesi (b. adliye ı:::::ı ) . * Araştırmamzı yanlış bir yoldan yapworsunuz.
Faraziyeniz tamamen yanlış. ( Nazım Hi kmet 1935 s. 4 1 ) .

38
fariğ d il

farbala/ferbela (terzilik teri m leri nden) 'fı rfı r, büzg ü ' K. E m i roğlu 1989 s. 9 4
< Yu n . rppaµrraAac; (fraballas) Fr. falbala, diya l . farbella a . m . * Yatak
şatafatlı; üst kısmındaki farbalalar, harçlar lüks. (S. M . Alus 1933p
s. 8 5 ) .
Osm . farda ' küçük kilim' T S 1602 < Ar. farda 'quart de l 'etoffe a ppe lee
platilles roya les' R. Dozy 1927 i l , 2 5 1 . * *
fare b . m . ( kü ç ü k hayva ncık) < Ar. fara a . m . * Böyle felce uğramış fare­
ler gibi ölümü bekleyemeyiz. (Ç. Altan 1975 s . 2 2 5 ) .
fa renjit/faranjit 'anj i n ' < Fr. pharyngite a . m . [pharynx 'yutak' + i ltihap
i si m lerinde ku llanılan -ite e ki , b . adenit 8 ] . * Boğazıma bir şeyler dü­
ğümleniyor. Sigara ile içkiyi biraz fazla kaçırdım. Belki faranjitim
azdı. (A. Yu rdaku l 1993 s. 2 7 7 ) .
farfara 'geveze, ağzı ka l a ba l ı k' Meni nski 1680 il, 3 4 5 3 < Yu n . rpaprpapac;
(fa rfa ras) a . m . , fakat N . P. Andriotis 1983 s. 397'e göre Yu n . kel i me Tk.
farfara'dan alınmıştır; farfara kel i mesi Bulg. ve Ru m . d e de aynı ma­
nada ku l l a n ı l ı r. * Hem de uymazdı efendim bizim adetlerimiz si­
zinkilere. Sonra senin koca nine de olacaktı bizim yüzümüzden
farfara. (O.C. Kayg ı l ı 1939 s. 2 9 2 ; konuşan bir Roma n ) . farfaracı a . m .
( pleonastique [çoğ altmacı] -cı b . a ttar i l 8 ) : * Acele işleri olan kayık­
çılar, farfaracı hamallar soğuk tarçınlarını ayakta yudumluyorlar.
(Şahap Sıtkı 1958 s. 1 3 3 ) .
farfatara ' kelebek' D S 1 8 3 4 < Yu n . ( Karadeniz diya l . ) rpaprpaTapa (farfata­
ra ) a . m . C h . Tzitzilis 1987g no. 560. * *
AD. farı-/feri- ' bütün kuvvetini harc a m a k, yoru l mak; kuvvetten düşmek,
zayıflamak, ihtiyarlamak' DS 1 8 3 5 , 1846, TS 1602-03, Meni nski 1680
i l , 3454 < ?? * Ben gayrı eyice farıdım ana, düşünmeye derma­
nım galmadı. (F. Baykurt 196 1 1 s . 168). * Ev yapanlar gelip kazar­
lar, kağnı kağnı götürürlerdi. Gene farımazdı. ( F. Bayku rt 1959y s.
14). ·* Dişeyli kısmının bir çocuk doğurması, sağlam yapıdan bir
kerpicin düşmesi gibidir. İnsan her çocukta biraz daha farır. ( F.
Bayku rt 1 9 7 1c s. 334).
AD. farıd-/farıt- 'çok yorm a k, tüketmek, mahvetmek; bıktırmak, usandır­
m a k' DS 1836 < farı- fi i l i n i n etti rge n l i k (causativu m ) h a l i , b. acıt- 8 .
* Su getirip zepse ekersek biyol da ekin olmaz, zepse tarlayı
farıdır. ( F. Bayku rt 1960 s . 84). * Bu topraklar üç yüz, beş yüz yıl­
dır susuz, ağaçsızdır. İnsanoğlu suları kuruttu, ağaçları farıttı. (F.
Baykurt 1967k s. 53).
Osm . fa riğ ' i şsiz, boş'< Ar. fariğ a . m . * Şimdiki-IJalde ol fariğ gendü,
halinde oturmışdur. ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 26b). fariğ düş- 'feragat et­
mek, çekil mek, vazgeçmek' TS 1 6 0 3 : * Ben bil-külliye erenler sev­
dasından fariğ düşüb dururam. ( Ferec 855/1451 v. 3 5 b). fariğ ol­
' b ı rakmak, ısra r etmemek, vazgeçme k ' : * Ol söz senÜIJ nel)e yarar?
Fariğ ol! ( a .e. v. 50b).
Osm . fariğdil 'm üsteri h ' < Fa . fariğ-dil a.m. A. Ru binçik 1970 il, 2 18 [ fa­
riğ ve dil ' kalp', krş. fariğülbal], b i r sıfat ve onu ta kip eden b i r isimden
meyda na gelmiş Fa. asıllı s ıfatlar i ç i n b . asudedil 8. * Melik vezir sö­
zinden fariğ-dil oldı. ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 48b). * Gerekdür ki anla­
rulJ �atına varasın, IJallerini bilesin, beni fariğ-dil edesin. ( Ferec
8 5 5/1451 v. 48a).

39
fariğ ülbal

Osm. fa riğülba l ' rahatça, huzur içinde' < Ar. fariğu /-bal a.m. ( fariğ ve
bal 'gönü l ' ) . * RalJata ulaşdılar. İki yıl fariğu /-bal münta�imü 1-IJal
Yemende oldılar. ( Fe rec 855/14 5 1 v. 206a ) . * Fariğü /-bal olub evin­
de �arar �ıldı. ( P. N . Boratav 1995 s. 163).
Osm . faris ' usta atlı' < Ar. faris 'atl ı ' . * On yedi yaşında temam hüner­
leri istikmal etdl. Bir 'alim-/ zaman, bir faris-i meydan çı�a geldi.
( Ferec 855/14 5 1 v. 91 a) .
Farisi ' Farsça' < Ar. Farisi a . m . * Hüseyin Cahit bütün Arabi ve Farisi
kelimelerin ve terkiplerin Türk/eştirilmesini, bütün kaidelerinin
de Türk kaidesi olmasını istiyordu. ( Fazlı Necip 1930 s. 282-2 8 3 ) .
Osm . fariskuri a laca ' M ısır'da i m a l ed i len b i r bez c i n s i ' < Dimyat ya kınında
Fa risku r şehrinde dokunduğundan ve alaca. * Ol tarjhde evsat-ı nas­
dan biri ki bir devlet/üye /btida 'en buluşmağa gelürdi, hic olmaz­
sa beş on baş sükker ile bir iki farisküri alaca 'arie �ılurdı. (' A li
1975 ( 1007) 1599 s. 106).
fark 1 'ayrı lık, fazlalık veya eksiklik' < Ar. far� a . m . * Bu tarafın da R ize­
den farkı ne idi. Rlzenln de pazarı böyle kalabalık olmaz mıydı?
(Y. Ahıska l ı 1 944 s. 54). * Kovuğundan dışarı atılmış iptidai bir mah­
luktan hiç farkım kalmadı. (Y.K. Karaosmanoğ l u 1932 s. 303). farkın­
da ol- 'ayırt etmek, sezmek, haberi olmak', krş. farket-: * Dudakları
farkında olmadan dişleri arasında parçalanıyordu. (Sabahattin Ali
1935 s. 214 ) . fark et-/farket- 'değ işmek, azalmak veya artmak': * Ba­
şınızın ağrısı bir parça olsun farketti mi? ( Mahmud Yesari 1932 s.
2 1 7 ) . 'ayırt etmek, ha beri olmak': ·* Tatma{JulJ gözi ağuzdur gevde­
de, 1 Datluyı açıdan ol gey far� ede. (Su lta n Veled 1958 [ 1226/1 5 1 2]
s. 2 3 ) . * Seni kimse far� eyleylmez melekden. (Zati 1987 s. 5 8 ) . ·*
Yanından geçerken Kübra'nın iri ve parlak gözlerinin kendisine
baktığını farkettl. (Sabahattin Ali 1937k s. 99).
Osm . fark i l 'başın tepesi' < Ar. far� a . m . * Güneş yüzÜIJ ziya verür fe­
lekde necml/e aya, 1 Nola ben �errenÜIJ bir gün salarsa far�ına
saye? ( ' Ö mer b i n Mezid 1982 (840) 1437 s. 4 7).
farket-, b. fark 1 .
AD. farla- 'ateş birdenbire alevlenmek' DS 1 8 36 < ses taklidi fi i l lerden. ·* ·*
AD. farlat- 'ateşi a levlendirmek' DS 1836 < farla- fi i l i n i n (causativum, et-
tirgen l ik) hali, b. acıt- ı:::ı. ·* Elini çabuk tut, tandırı far/atıver/ ( M .
Makal 1957k s. 1 7 ) .
farmason/Frank manson ' Farmasonlar Cem iyetine mensup ki mse' < Fr.
Farmaçon < İ n g . Freemason a . m . * Ha koca farmason ha, benzet
onu da kendine! Benzeti ( M . Özay 1957 s. 60). ·* Frank manson oca­
ğına dehalet etmiş gibi sır vermediler. ( E . Misailidis 1986 s. 269 ) .
fars 1 ' kaba şaka l a ra mü racaat eden komed i ' < Fr. farce a . m . a s ı l ma nası
'dolma'. ·* Üçü de, kötü yazılmış, kötü sahnelenmiş, içler acısı bir
farsın beceriksiz oyuncularına benziyorlardı. ( E . Atasü 1991 s. 30).
* Piyesleri repertuvarda uzun zaman kalamamışlardır. Kalanları
ise, orta aydına seslenen, basit entrikalı melodramlar veya fars­
lar olmuştur. ( 5 . Eyu boğlu-V. Günyol 1995 s . 8 3).
fars i l , b . fars tahtası.

40
farz

Fars ' İ ra n ' ı n g ü ney-batı bölgesi' < Ar. Fars < Fa . Pars a . m . * *
Farsi ' İ ra nlı; Farsça' < fars + isimden sıfat yapan - i eki, b . Abbasi c:::ı . *
Bir bülend aheng-ile ser-ağaz etdi, bir Farsi ğazel ot.cıdı. ( Ferec
8 55/1451 v. 204b).
fars tahtası/fars 11/farş ' kayı k içindeki eğreti döşeme' DS 1837 < Yu n . (di­
ya l . ) qui.pua (farsa) a.m. < EYu n . pharsos 'eğreti parça' Ka hane-Tietze
1958 no. 870. * Ambarda sarsmtı korkunçtu. Çakıl taşı safrasmm
altmdan sular, yalmz farstan değil, güverte braçiyollar1m bile ya­
lıyordu. ( H a l i karnas B a l ı kçısı 1955 s. 267). * Bir göz kırpışı süresinde
balığm iri başı kepçenin içindeydi. Kepçe, su sıza sıza kaldmlma­
siyle beraber, kayık ambarmm farşlarmm "Gümmm!" etmesi bir
oldu. ( H a l i karnas B a l ı kçısı 1969 s. 65-66).
AD. farsak 'dağ köyl üsü; a kılsız, delişmen' DS 1837 < ?? * Suçlarcasma
baktı Orhan Kemal, "Niye tamştlrdm bu farsağı bana?" ( M . Buy­
rukçu 1982 s. 63). ( Bu kel i me Varsak boyu nun adından olsa gerek. v--+f
değ işimi için b. fur- E::J [ Ed itörü n notu ] ) .
farş, b. fars tahtası.
fartası turtası olmayan ' ki m seyi ka le a l mayan, patavatsız, gelişi g üzel i ş
yapa n ' < krş. fart furt. * Bana bak polis efendi! Ş u ayak takımım
ortadan dehle! Benim fartam furtam olmadığım, Sadrazam Paşa­
dan tut da bütün arkadaşlar1m bilir. Gözüm dönecek, bir ikisini
ayağımm altma alıp belaya gireceğim. (S . M . Alus 1934 s. 2 10 ) .
fart fu rt ' kızg ı n l ıkla soluyara k' < ses ta klidi ta birlerden. * Yeni gelen
adam, bizim düşmanca taV1rlar1mızı görerek asabileşiyor, burun
delikleri fart furt açılıp kapamyordu. ( B . S. Ku nt 1937 s . 83-84).
AD. fartuk/fartok ' ku n d u racı önl üğü' K. Em i roğlu 1989 s. 5 1 < Rus. fartuk
< Al m . Vortuch A. Tietze 1 957 no. 3 7 . * *
farz 1 'yapı lması M üslümana ş a rt olan şey, Ta n rı buyru ğ u ' < Ar. farc;I a . m . ·*
ŞabalJ o/dut.eda durdılar, aru abdest aldılar, şabat:ı farim i/.Camet
etdiler. ( Fe rec 855/145 1 v. 55a ) . fari-ı ayn/fari-ı aym 'her M ü slüma­
nın şa hsen ifa etmeye mecbur olduğu vazife': * Aşla namede tat:ırir
olunan cevabdan ğayr1 t:cabül etmeyüb muşırr olmağla 'ırt.c-ı gay­
ret-i sultani ve t:ıamiyet-i cibillet-i cihan-bani mücibince �h?-ı
intit.cam ?immet-i padişahiye fari-ı 'ayn olmağla nemçe keferesi
üzerine sefer ferman buyuruldı. (At:ıval-ı m u t:ıaşa ra-ı Peç v. 267 b ) .
* Lutfi yatsı üstü avdet/eri bir iki kere daha tekerrür ettirdikten
sonra baktllar ki neye teşebbüs edilecekse bir ayak evvel etmek
farz-ı aym. ( S . M . Alus 1934 s. 43). farz-ı kifaye 'Alla h ' ı n , bir kısı m M üs­
l ü ma n ları n yeri ne geti rmesiyle, d iğ erleri nden sakit olan emirleri ' : * Ko­
münizmle mücadele farz-ı kifaye değil, farz-ı aymdır. ( N . Berkes
1997 s. 426).
farz il 'faraziye, h i potez' < Ar. farc;I a . m . ·* Bir az evvel gördüğü mu 'a­
melatl düşünerek farimılJ şalJilJ olmasma bir türlü ilJtimal ver­
mezdi. ( N a m ı � Kem a l 1 944 [1876] s. 4 3 ) . farz et-/farzet- 'gerçek olma­
ya n şeyi gerçek sayma k' : * Bunuf) tavam bezdir. Burada kendif)izi
bir çadırda bulunuyor farz edebilirsif)iz. (At:ımed Şerif 1326 [ 1908]
s. 2 54 ) . * Daha olmazsa sen beni öldü farz edersif). ( E . E . Ta l u 1928
s . 288). farz-ı muhal 'olmayaca ğ ı n ı bildiğimiz bir vaziyet üzeri ne öne
sürülen fikir, diye l i m ki ' . * *

41
farzan

farzan/faraza 'tuta l ı m ki, mesela ' < Ar. farr;Jan a . m . Meni n ski 1780 111,
883'e göre ferza veya ferzan, halk ağzında faraza. Ar. !{il harfi n Tk.de­
ki iki ayrı telaffuzu için b. adale ı:::ı . * Bir defterdar nice men 'ine �a­
dir olur? Farian (veya faraza) def'ine mübaşeret etse, IJükm ğa­
libül) iken anulJ teıkiresiyle �an�ı 'amil 'amel �ılur? Farzan ( veya
faraza) defterdar şetm u düşnam-ıla �or�ıdursa, mir-i miran �ati
u ihlak-ile t(!hvif eder. ('Ali 1979 ( 988) 1581 1 , 1 6 1 ) . * Kalitaryanm
göz, gönül nurlandıracak daha zendost harcı taraflar. da vardı.
Faraza üç beş arkadaş içip kafayı yerine getirmişsin. Yatacağm
yeri önceden peylemişsln. Bir de bakworsun ki tam senin ya­
tacağm odanm karşısma gelen kapı ardma kadar aÇ1k. İçeride
emsalsiz bir kadm sesi; Rumca bir türkü ( S . M . Alus 1 944 s. 1 5 5 ) .
•••

farzet-, b. farz i l .
fasa fiso/fasaflso 'saçma, manasız sözler' M . M i kha'ilov 1 9 3 0 s. 3 1 < ses
ta klidi ve ekspresif ( kuvvetlendirici, açık ve net olara k gösterici) ta bir­
lerden, belki fasarya'nın tesiri altında. * Ben size birşey söyliyeyim
mi: hürrlyetmlş, demokrasiymiş insan haklanymiş, hepsi fasa
fiso bunlarm. ( H . Ta ner 1 9 5 1t s. 94 ) . Erkeklerin değişik kadmlardan
hoşlandığmı, kadmlarmsa bir erkeğe bağlı kalmayı yeğlendiğini
söylerler ya, boş laf o. Fasafıso. (A. Kutlu 1983c s. 189 ) . ' kıymetsiz,
boş herif' . * "Tornavida nasıl?" - "Bırak şu fasa fisoyu sen de •.•

iki kadeh yuvarladı mıydı, başlar dayak yeyinceye kadar çamur­


lanmwa." ( O. C . Kayg ı l ı 1939 s. 2 1 9 ) . ' metres': ·* Nenin nesi olduğu­
nu bilen yoktu. Kimi Anadolu demiryollan müdürü Hügu'nin son
metresi, kimi yaveri hususi Fehim paşanm Marguerite'den son­
raki sevg/l/sl deyip durur, kimi filanca paşanm damadmm fasa­
flsosu olduğunu rivayet ederdi. ( S . M . Alus, Akşam Gaz. 10. 1 1 . 1 9 4 1 ) .
fasahat/fesahat 'dil arılığı, anlatışta d üzg ünlük v e açıklık' < Ar. faşalJa
a . m . * Andan bu �ız ulaldı, ylgirmi yaşma degdükdevhüb-rü vu
�ur'an:hwan, '/im ehil, faşalJat issi bulmdı. ( Ferec 855/145 1 v.
213b).
fasal, b . basa/ 1 .
fasamen ' saplı gözl ük' < Fr. face-a-main a . m . , a s ı l m a nası ' e l i l e tutu lan
bakış'. * Madam Savarü bu itham ve su 'al �arşısmda kendini artl�
tutamadı. Elindeki "fas-amen" denilen şaplı gözlükle tabibleri
derince bir na�ardan geçirerek ( H . R. G ü rp ı n a r 1926b s . 3 12 ) .
..•

(Argo) fasarya 'fasa fiso, boş sözler' < Yu n . 1paoapia (fasa rfa) < it. fassaria
a . m . N . P. And riotis 1983 s. 397. * Aya bak. Dünya, yaşamak Üst ta­ •••

rafı fasarya. (Orha n Kemal 1949s s . 44 ). * Milli kalkmma, aydm Tür­


kiye ideal/, yok bilmem ne. Laf! Fasarya hepsi. ( N . Meriç 1957 s . 42).
Osm. fasd ' (eski ta ba bette) ' kan alma' < Ar. faşd a.m. * Eyü sa 'atdur,
Afitab lyzandadur. Delalet eder ki faşd u IJacamat, IJalKhübdur.
( Ferec 855/1451 v. 207b). * Klmi_hoş oldı faşda etmedin �aşd, 1
Kimi olmadı etmeyince ol faşd. ( Z a'Tfı 1950 [ 1 5 5 5 ] s. 1 5 0 ) .
faseta , b. façeta.
Osm. fasık 'sefi h , g ü n a h işleyen (erkek)' < Ar. fasi� a . m . ·* Çehresi
ralJat döşeğinil) üzerine doğrultulmuş, meyyit gibi solu�, evza '-ı
f:la��llJ asjlr-ı ğazabmı görmüş fas* gibi m(!hüf idi. ( Na m ı � Kemal
1944 [ 1 876] s. 96).

42
fası

fasıl, b. fası.
fasıla ' a ra, a ra l ı k' < Ar. faşila a . m . * Yemişçiler alış verişe faşlla ve­
rerek tablalar1m -ne olur ne olmaz- köşelere çekiyorlardı. ( R. N .
G ü ntekin 1928 s. 99).
fasır fasır, b . fasla fasla.
Osm. fasid ' kötü, uğursuz, meş' u m , ayıplı' < Ar. fasid a . m . * Andan 'fi­
kir etdüm, gece varub d�hme �apusm acub girüb tabüt �apağm
götürüb ol naziniynÜIJ yüzin görüb yüregüm soyudam. Cün bu
fasid endiyşe gö11lümde �arar dutdı (Ferec 855/1451 v. 108b). ha­
•..

yal-i fasid/fasid hayal ' boş bir haya l, olmayacak bir şey': * Benüm
gö11lüm içün IJali beyan eyle ta bunulJwhayal-i fasidi zayii ola!
( Ferec 855/1451 v. 193b). * Gördiler ki ışlalJı mu#Jal ve hidayetlen­
mesi fasidwhayaldür; cihetlerini aldılar ve min-ba 'd durma deyü
yine şehrden Çl�ardılar. ( ' A li 1 9 7 9 (988) 1581 1, 166). * Ma 'a ha�a
wharc-ı yevmiyeleri bir 'filoriye yetişmek mu#Jal ve rüz-merreleri
bir altunwharc göstermek fasidwhayaldür. ('Ali 1982 (988) 1581 i l ,
1 5 7 ) . fasid daire ' kısır döngü' ( Lat. circulus vitiosus tabiri n i n aynen
terc ümes i ) **
fasih 'düzg ü n ve iyi telaffuz ed i len (Arapça); bu tür temiz bir anlatışı olan
( k i mse)' < Ar. faşi#J a.m. * Faşi#J dilile söyledi: ( Ferec 855/1451 v.
•••

l O l b ) . * Bu böyle faşi#Jdür, atası neydi ola? (a.e. v. 2 2 3 b ) . * Yalanm


fasih Arapçası herkese ayet tesiri verir. ( F. R. Atay 1938 s. 5 7 ) .
O s m . fasihzeban 'vazih d i l l i , güzel telaffuz eden' < Fa. faşiiJ ve zaban ' d i l ' ,
b i r i s i m v e o n u takip eden bir sıfatta n meydana gelmiş Fa . asıllı s ıfatlar
için b . destdiraz o . ·* Dürlü dürlü faşilJ-zeban bülbüller, tütiler,
tiyhülar altun gümiş �afeslerile ol ma�amulJ münasib yerlerinde
�omışlar. ( Ferec 855/1451 v. 7 2 a ) .
fasi h ü llisan 'arı d i l l i , düzg ü n kon uşa n ' < Ar. faşilJ, harfita rlf ve lisan ' d i l ' .
* Nadirü 1-a�ran, faşiiJü /-lisan bir edib muşaiJibdür. ('Ali 1979
( 988) 1 5 8 1 1 , 1 2 7 ) .
fasi kül ' kitap bölümü' < Fr. fascicule a . m . [ Lat. fasciculus 'demetç i k' ,
fascis 'demet' + küçü ltme eki ] . * *
fasile ( b iyoloji teri mleri nden) 'fa m i l y a , aile, soy' < Ar. faşila a . m . * Kim
yapmış şunu, polis? Kim yapmış bunu, avukat? Bunlarm hepsi
çişi gelen, uyuyan, sevişmek isteyen, acıkan ve ölen aym fasi­
leye mensup yaratlklardır. (Ç. Altan 1965m s. 5 6 ) . * Hangi fasile­
den, hangi soydan olursa olsun, bir yaratlk neslini yok etmek için
bundan dahiyane bir usul bulunamaz. (Ç. Alta n 197 5 s. 2 19 ) .
faska 'zı b ı n ı n üzerinden, ku ndak çoc u kları n ı n beline sarı lan gen i ş sargı' TüS
1983 ı, 3 99 < Yu n . ( Karadeniz d i ya l . ) q>auKa (faska) A.A. Papadopou los
1 9 6 1 il, 453 < Lat. fascia a . m . * *
Osm . fasl/fasıl 1 'ayrı lış' < Ar. faş/ a . m . * Bum d�hı dedi-ki 'ömr-i vaşl
iki gün �aldı. Andan gerü faş/dur. ( Fe rec 855/1451 v. 120b).
Osm. fasl/fasıl i l ( h ukuk terimleri n d e n ) ' h ü küm, karar' < Ar. faş/ a.m. *
Mes_ela iki ş�hş ki da 'vayile IJakim IJu:Zürma vara/ar, faşl-iwhuşü­
metden sol}ra (' A li 1982 (988 ) 1 5 8 1 il, 162). fası ol- 'halledilm ek,
•••

sona ermek' : *W Hal� bir oğurdan: "Güvah oldu�! Hem şeh-zadeye


himmet dutdu�. Ümiyddür ki b u def'a iş faş/ ola" dediler. ( Fe rec
8 5 5/14 5 1 v. 134b).

43
fası

( H a l k ağzı) fasl/fasıl 1 1 1 ' çekişti rme, g ıybet, mezemmet' Şemseddin S a mT


1 3 18 i l , 997-998 < fasl/fasıl ı ( 'dostların a rasını bozma ( ? ) ' Ar. d a bu
m a na yoktu r) . fası et-/faslet- ' çekiştirmek' : * Ay gidi fahişe, sen mi­
sin beni böyle fası eden? ( E . Misa i l idis 1 986 s. 7 2 ) . * Biraz daha
ötekini berikini fası ettiler. (Türk Masalları 1991 s. 154).
fasl/fasıl iV 'bölüm, kısı m ; (doğ u musi kisinde) orkestra veya hanendeler
tarafından m uayyen m usiki parçalarından m üteşekki l bir konseri n icra
ed i l mesi' < Ar. faş/ a . m . ' kitap bölümü; (Doğu musikisi) birkaç parçadan
ibaret konser' K. Uz 1964 s. 24. ' mevsi m ' : * AnulJlavhoş geçür faşl-i
baharı. ( ' Ö mer bin Mezid 1982 ( 840) 1437 s. 158). * Hammlar yukarı
balkonda, ayakta duruyor, bahçede coşkun bir fasıl yapan sazı
dinliyorlardı. ( Fazlı N ecip 1930 s . 2 54). * Otobüs durup yolcu alıyor,
fasıl denen o udlu, tefli yaygaralar daha bir belirginleşiyor. ( B .
Duyg u l u 1 9 6 3 s. 2 1 ) .
fasla fasla/fası fasl/fasır fası r ' yer yer', m s . Vücudu fasla fasla ka­
barmış. TLiS 1983 1 , 399 < fasıla fasıla ·� Faşl faşl o� yarışurlar. ( ' A li
1956 s. 2 5 ; tam a n laşılmıyor) . * Çitili çarığın içinde fasır fasır kabar­
dı ayaklarım. ( M . Makal 1950 s. 42).
faslet-, b. fası 111.
fası fası. b . fasla fasla.
fason ' (terzi likte) işçilik, imal iye, terzi ücreti' < Fr. façon a . m . * Dimo, iki
müşterisiyle görüşüyor. Yüzünün sıkkınlığından anladım ki, bu
iki genç fasondan beş lira indirmek için adamcağlZln gırtlağını
sıkacak gibi oluyorlar. (Z. Selimoğ lu 1950 s . 83).
fasone 'dokunurken yüzünde örnekler husule gelen kumaş' < Fr. façonne
a . m . G. Meyer 1893 s. 54. **
fassal ' başkasını çekiştiren kimse' < fasl/fasıl l l l 'ten Ar. usulüne göre a d et­
çe veya meslekçe bir şey ile meşgu l olanı gösteren fi i l şekl i , b. akkam
ı:::::ı . * Mümtazın diline düştü. Şimdi Mümtaz fassallığın bütün kuv­
vetile onu her yerde zemmedlyordu. ( Fazl ı Necip 1930 s. 1 2 5 ) . * Bir
dedikodu, bir fassallıktır tutturmuşlar. Kadın kocasını çekiştirip
duruyor. (Aka Gündüz 1930 s. 1 5 ) .
fasulya/fasulye b . m . ( bitki ve sebze) < Yu n . q>aoo6Aı (fasuli) < EYu n .
tpaoqoAıov ( phase61ion) < Lat. phaselus a . m . G . Meyer 1893 s. 3 0 , N . P.
And riotis 1983 s. 2 9 7 . ·� Eskiden otuzbir aile oyunu idi. Kış günleri
evlerde toplamp fasulye ile oynarlardı. Bir fasulye tanesine iti­
bari bir kıymet korlardı. Bu bir paradan başlar, üç parayı aşmaz­
dı. ( H . Kodaman 1 944 s. 106 ) . fasulye sırığı 'fasu lye sürg ü n ü n ü n tır­
m a n ması için uzun sırık; (mecazi manada) aşırı uzu n boylu kimse' (aynı
imaj için krş. Alm. Bohnenstange a . m . ) : * Esat dayısının kızı Reyya
ve Ecla teyzesinin kızı Semra, diğer yeğenler ve kuzin/er iyi kız­
lardı. Onların hepsi kültürlü, terbiyeli, marifetli ve akıllı olmakla
sımrlıydılar. Aylin'se henüz bir fasulye sırığım andırıyordu. (A. Ku­
l in 1997 s. 4 1 ) . fasulyacı ' kumar parti lerinde hesap tuta n ' M. M i kha'ilov
1930 s. 3 1 .
Osm . faş ' um u ma ma l u m , g izli olmayan' < Fa. faş a . m . * Fela-cerem faş
u pinhan, merteban merteban, eşribe-i bi-giran berr-i asitana
doğru bal)r-ı revan olmağa başlar. ('Ali 1979 ( 988) 1581 1, 1 5 5 ) .
faş et-/faş kıl- ' ifşa etmek' ( krş. Fa . faş kardan a . m . ) : * Faş �ılm(a}

44
Another random document with
no related content on Scribd:
means of the wind to the ovules; these enclose the embryo-sac, and
are situated on the open fruit-leaf (carpel), which has no stigma.
Alternation of generations:
I. Prothallium = Endosperm in ovule.
II. Leaf-bearing plant, with flowers which produce the pollen-sac and ovule.
3 Classes: 1. Cycadeæ.
2. Coniferæ.
3. Gnetaceæ.

Division V.—Angiospermæ. The members of this group are very


similar to those of Division IV. The ovules are, however, encased in
closed fruit-leaves (ovary), which have a special portion (stigma)
adapted for the reception and germination of the pollen-grains. The
pollen-grains are bicellular, but with only a membrane separating the
two nuclei; they are carried to the stigma by animals (chiefly insects),
by the wind, or by some other means. Endosperm is not formed till
after fertilisation. Alternation of generations in the main as in the
Gymnosperms, but less distinct; while the sexual generation, the
prothallium, with the organs of fertilisation, is also strongly reduced.

2 Classes:[1] 1. Monocotyledones. Embryo with one seed-leaf.


2. Dicotyledones. Embryo with two seed-leaves.

For a long time the vegetable kingdom has been divided into. Cryptogams (so
called because their organs of reproduction remained for some time
undiscovered), and Phanerogams or Flowering-plants which have evident sexual
organs.

The first three divisions belong to the Cryptogams, and the third and fourth
divisions to the Phanerogams. This arrangement has no systematic value, but is
very convenient in many ways.
The Cryptogams are also known as Spore-plants, since they multiply by
unicellular organs (spores), and the Phanerogams in contradistinction are called
Seed-plants (Spermaphyta), since they multiply by seeds, multicellular bodies, the
most important part of which is the embryo (a plant in its infancy). Mosses, Ferns,
and Gymnosperms are together known as Archegoniatæ, since they possess in
common a female organ of distinct structure, the Archegonium.
DIVISION I.

THALLOPHYTA.
The thallus in the simplest forms is unicellular; in the majority,
however, it is built up of many cells, which in a few instances are
exactly similar; but generally there is a division of labour, so that
certain cells undertake certain functions and are constructed
accordingly, while others have different work and corresponding
structure. Vessels or similar high anatomical structures are seldom
formed, and the markings on the cell-wall are with few exceptions
very simple. The Myxomycetes occupy quite an isolated position;
their organs of nourishment are naked masses of protoplasm
(plasmodia).
As regards the external form, the thallus may be entirely without
special prominences (such as branches, members), but when such
are present they are all essentially alike in their origin and growth,
that is, disregarding the hair-structures which may be developed. A
shoot of a Seaweed or of a Lichen, etc., is essentially the same as
any other part of the plant; only among the highest Algæ (Characeæ,
certain Siphoneæ, Sargassum, and certain Red Seaweeds) do we
find the same differences between the various external organs of the
plant body as between stem and leaf, so that they must be
distinguished by these names.
Roots of the same structure and development as in the Seed-
plants are not found, but organs of attachment (rhizoids and haptera)
serve partly the biological functions of the root.
Systematic division of the Thallophytes. To the Thallophytes
belong three sub-divisions—Slime-Fungi, Algæ, and Fungi. Formerly
the Thallophytes were divided into Algæ, Fungi, and Lichens. But
this last group must be placed among the Fungi, since they are really
Fungi, which live symbiotically with Algæ. The Slime-Fungi must be
separated from the true Fungi as a distinct subdivision. The Algæ
possess a colouring substance, which is generally green, brown, or
red, and by means of which they are able to build up organic
compounds from carbonic acid and water. The Bacteria, especially,
form an exception to the Algæ in this respect; like the Fungi and
Slime-Fungi they have as a rule no such colouring material, but must
have organic carbonaceous food; these plants form no starch, and
need no light for their vegetation (most Fungi require light for
fructification). The Myxomycetes, Bacteria, and Fungi derive their
nourishment either as saprophytes from dead animal or vegetable
matter, or as parasites from living animals or plants (hosts), in which
they very often cause disease.
A remark, however, must be made with regard to this division. Among the higher
plants so much stress is not laid upon the biological relations as to divide them into
“green” and “non-green”; Cuscuta (Dodder), a parasite, is placed among the
Convolvulaceæ, Neottia and Corallorhiza, saprophytes, belong to the Orchidacere,
although they live like Fungi, yet their relations live as Algæ. In the same manner
there are some colourless parasitic or saprophytic forms among the Algæ, and
stress must be laid upon the fact that not only the Blue-green Algæ, but also the
Bacteria, which cannot assimilate carbonic-acid, belong to the Algæ group,
Schizophyceæ. The reason for this is that systematic classifications must be
based upon the relationship of form, development, and reproduction, and from this
point of view we must regard the Bacteria as being the nearer relatives of the Blue-
green Algæ. All the Thallophytes, which are designated Fungi (when the entire
group of Slime-Fungi is left out), form in some measure a connected series of
development which only in the lower forms (Phycomycetes) is related to the Algæ,
and probably through them has taken its origin from the Algæ; the higher Fungi
have then developed independently from this beginning. The distinction of colour
referred to is therefore not the only one which separates the Algæ from the Fungi,
but it is almost the only characteristic mark by which we can at once distinguish
the two great sub-divisions of the Thallophytes.
The first forms of life on earth were probably “Protistæ,” which had assimilating
colour material, or in other words, they were Algæ because they could assimilate
purely inorganic food substances, and there are some among these which belong
to the simplest forms of all plants. Fungi and Slime-Fungi must have appeared
later, because they are dependent on other plants which assimilate carbon.[2]
Sub-Division I.—MYXOMYCETES, SLIME-FUNGI.

The Slime-Fungi occupy quite an isolated position in the


Vegetable Kingdom, and are perhaps the most nearly related to the
group of Rhizopods in the Animal Kingdom. They live in and on
organic remains, especially rotten wood or leaves, etc., on the
surface of which their sporangia may be found.
They are organisms without chlorophyll, and in their vegetative
condition are masses of protoplasm without cell-wall (plasmodia).
They multiply by means of spores, which in the true Slime-Fungi[3]
are produced in sporangia, but in some others[4] free. The spores
are round cells (Fig. 1 a) which in all the true Slime-Fungi are
surrounded by a cell-wall. The wall bursts on germination, and the
contents float out in the water which is necessary for germination.
They move about with swimming and hopping motions like
swarmspores (e, f), having a cilia at the front end and provided with
a cell-nucleus and a pulsating vacuole. Later on they become a little
less active, and creep about more slowly, while they continue to alter
their form, shooting out arms in various places and drawing them in
again (g, h, i, k, l, m); in this stage they are called Myxamœbæ.
Fig. 1.—a-l Development of “Fuligo” from spore to Myxamœba; a-m are
magnified 300 times; m is a Myxamœba of Lycogala epidendron; l´ three
Myxamœbæ of Physarum album about to unite; o, a small portion of plasmodium,
magnified 90 times.
Fig. 2.—The plasmodium (a) of Stemonitis fusca,
commencing to form into sporangia (b); drawn on July 9. The
dark-brown sporangia were completely formed by the next
morning; c-e shows the development of their external form.
Fig. 3.—Four sporangia of
Stemonitis fusca, fixed on a branch. a
The plasmodium.
Fig. 4.—Sporangium of Arcyria
incarnata. B closed; C open; p
wall of sporangium; cp capilitium.
The Myxamœba grows whilst taking up nourishment from the
material in which it lives, and multiplies by division. At a later stage a
larger or smaller number of Myxamœbæ may be seen to coalesce
and form large masses of protoplasm, plasmodia, which in the
“Flowers of Tan” may attain the size of the palm of a hand, or even
larger, but in most others are smaller. The plasmodia are
independent, cream-like masses of protoplasm, often containing
grains of carbonate of lime and colouring matter (the latter yellow in
the Flowers of Tan). They creep about in the decaying matter in
which they live, by means of amœboid movements, internal
streamings of the protoplasm continually taking place; finally they
creep out to the surface, and very often attach themselves to other
objects, such as Mosses, and form sporangia (Fig. 2). These are
stalked or sessile and are generally cylindrical (Fig. 3), spherical or
pear-shaped (Fig. 4); they rarely attain a larger size than that of a
pin’s head, and are red, brown, white, blue, yellow, etc., with a very
delicate wall. In some genera may be found a “Capillitium” (Fig. 4
cp), or network of branched fine strands between the spores.
Flowers of Tan (Fuligo septica) has a fruit-body composed of many
sporangia (an Æthalium), which has the appearance of flat, irregular,
brown cakes, inside the fragile external layer of which a loose
powder, the spores, is found. It generally occurs on heaps of tanners’
bark, and appears sometimes in hot-beds in which that material is
used, and is destructive by spreading itself over the young plants
and choking them.
All the motile stages may pass into resting stages, the small forms
only surrounding themselves with a wall, but the large ones at the
same time divide in addition into polyhedral cells. When favourable
conditions arise, the walls dissolve and the whole appears again as
a naked (free-moving) mass of protoplasm.
To the genuine Slime-Fungi belong: Arcyria, Trichia, Didymium,
Physarum, Stemonitis, Lycogala, Fuligo, Spumaria, Reticularia.
Some genera wanting a sporangium-wall belong to the Slime-
Fungi: Ceratiomyxa, whose fruit-body consists of polygonal plates,
each bearing stalked spores; Dictyostelium, in which the swarm-
stage is wanting and which has stalked spores. Plasmodiophora
brassicæ preys upon the roots of cabbages and other cruciferous
plants, causing large swellings. Pl. alni causes coral-shaped
outgrowths on the roots of the Alder (Alnus). Phytomyxa
leguminosarum may be found in small knobs (tubercles) on the roots
of leguminous plants. It is still uncertain whether it is this Fungus or
Bacteria which is the cause of the formation of these tubercles.
Sub-Division II.—ALGÆ.

Mode of Life. The Algæ (except most of the Bacteria) are


themselves able to form their organic material by the splitting up of
the carbonic acid contained in the water, or air in some cases, and
for this purpose need light. The majority live in water, fresh or salt,
but many are present on damp soil, stones, bark of trees, etc.
With the exception of the Bacteria, no saprophytes have actually
been determined to belong to this group, and only very few true
parasites (for instance, Phyllosiphon arisari, Mycoidea, etc.), but a
good many are found epiphytic or endophytic on other Algæ, or
water plants, and on animals (for instance, certain Schizophyceæ
and Protococcoideæ; Trichophilus welckeri in the hairs of Bradypus,
the Sloth), and several species in symbiotic relation to various Fungi
(species of Lichen), to Sponges (e.g. Trentepohlia spongiophila,
Struvea delicatula), and to sundry Infusoria and other lower animals
as Radiolarias, Hydra, etc. (the so-called Zoochlorella and
Zooxantella, which are perhaps partly stages in development of
various Green and Brown Algæ).
Vegetative Organs. The cells in all the Algæ (excepting certain
reproductive cells) are surrounded by a membrane which (with the
exception of the Bacteria) consists of pure or altered cellulose,
sometimes forming a gelatinous covering, at other times a harder
one, with deposits of chalk or silica formed in it. The cell-nucleus,
which in the Schizophyta is less differentiated, may be one or more
(e.g. Hydrodictyon, Siphoneæ) in each cell. Excepting in the majority
of the Bacteria, colour materials (of which chlorophyll, or
modifications of it, always seems to be found) occur, which either
permeate the whole cytoplasm surrounding the cell-nucleus, as in
most of the coloured Schizophyta, or are contained in certain
specially formed small portions of protoplasm (chromatophores).
The individual at a certain stage of development consists nearly
always of only one cell; by its division multicellular individuals may
arise, or, if the daughter-cells separate immediately after the division,
as in many of the simplest forms, the individual will, during the whole
course of its existence, consist of only a single cell (unicellular
Algæ). In multicellular individuals the cells may be more or less firmly
connected, and all the cells of the individual may be exactly alike, or
a division of labour may take place, so that certain cells undertake
certain functions, and are constructed accordingly; this may also
occur in parts of the cell in the large unicellular and multinuclear
Algæ (Siphoneæ, p. 62).
The cells in most of the Algæ belong to the parenchymatous form;
these, however, in the course of their growth, may very often
become somewhat oblong; in many Algæ (particularly Fucoideæ and
Florideæ) occur, moreover, hyphæ-like threads, which are very long,
often branched, and are either formed of a single cell, or, more
frequently, of a row of cells, having a well-pronounced apical growth.
The parenchymatous as well as the hyphæ-like cells may, in the
higher Algæ (especially in certain Fucoideæ and Florideæ), be
further differentiated, so that they form well-defined anatomico-
physiological systems of tissue, i.e. assimilating, conducting, storing,
and mechanical.
With regard to the external form, the thallus may present no
differentiation, as in many unicellular Algæ, or in multicellular Algæ
of the lower order, which are then either equally developed in all
directions (e.g. Pleurococcus, Fig. 47), or form flat cell-plates
(Merismopedium) or threads (Oscillaria, Fig. 21). The first step in the
way of differentiation appears as a difference between apex and
base (Rivularia, Porphyra); but the division of labour may proceed so
that differences may arise between vegetative and reproductive cells
(Œdogonium, Fig. 54); hairs and organs of attachment (rhizoids and
haptera), which biologically serve as roots, are developed, and even
leaves in certain forms of high order, belonging to different classes
(e.g. Caulerpa, Fig. 59; Characeæ, Fig. 61; Sargassum, Fig. 72; and
many Florideæ).
The non-sexual reproduction takes place vegetatively, in many
instances, simply by division into two, and more or less complete
separation of the divisional products (Diatomaceæ, Desmidiaceæ
(Fig. 36), many Fission-plants, etc.), or by detached portions of the
thallus (e.g. Caulerpa, Ulva lactuca, etc.; among many
Schizophyceæ, small filaments known as hormogonia are set free),
or asexually by special reproductive cells (spores) set free from the
thallus; these may be either stationary or motile. The stationary
reproductive cells (spores) may either be devoid of cell-wall
(tetraspores of the Florideæ), or may possess a cell-wall; in the latter
case they may be formed directly from the vegetative cells, generally
by the thickening of the walls (akinetes), or only after a process of re-
juvenescence (aplanospores). Aplanospores, as well as akinetes,
may either germinate immediately or may become resting-cells,
which germinate only after a period of rest.
The motile asexual reproductive cells are spherical, egg- or
pear-shaped, naked, swarmspores (zoospores), which have arisen
in other cells (zoosporangia), and propel themselves through the
water by means of cilia; or they are Phyto-Amœbæ, which have no
cilia and creep on a substratum by means of pseudopodia. The cilia,
which are formed from the protoplasm (in the Bacteria, however,
from the membrane), are mostly situated at the pointed and
colourless end, which is directed forwards when in motion, and are
1, 2 (Fig. 5 B), 4 or more. Both the cilia in the Brown Algæ are
attached to one side (Fig. 65); they are occasionally situated in a
circle round the front end (Œdogonium, Fig. 6 a, and Derbesia), or
are very numerous and situated in pairs distributed over a large part
or nearly the whole of the zoospore (Vaucheria). Besides being
provided with one or more nuclei (Vaucheria), they may also have a
red “eye spot” and vacuoles, which are sometimes pulsating, i.e.
they appear and reappear at certain intervals. The swarmspores
move about in the water in irregular paths, and apparently quite
voluntarily, revolving round their longer axes; but they come to the
surface of the water in great numbers either because of their
dependence on light, or driven by warm currents in the water, or
attracted by some passing mass of food material. The swarmspores
germinate, each forming a new plant, as their movement ceases
they surround themselves with a cell-wall, grow, and then divide; in
Fig. 6 b, two may be seen in the condition of germination, and about
to attach themselves by means of the front end, which has been
developed into haptera (see also Fig. 5 B, lowest figure).
The sexual reproduction here, probably in all cases, consists in
the coalescence of two masses of protoplasm, that is, in the fusion of
their nuclei.

Fig. 5.—Cladophora glomerata. A The lower cells are full of swarmspores,


whilst from the upper one the greater part have escaped through the aperture
m. B Free and germinating swarmspores.
Fig. 6.—Œdogonium: a (free), b germinating
swarmspores.
Fig. 7.—Zanardinia collaris. A Male gametangia (the small-celled) and
female gametangia (large-celled). C Female gamete. D Male gamete. B E
Fertilisation. F Zygote. G Germinating zygote.
The simplest and lowest form is termed conjugation, or
isogamous fertilisation, and is characterized by the fact that the two
coalescing cells (termed gametes) are equal, or almost equal, in
shape and size (the female gamete in the Cutleriaceæ, e.g.
Zanardinia collaris, Fig. 7, is considerably larger than the male
gamete). The cell in which the gametes are developed is called a
gametaugium, and the reproductive cell formed by their union—
which generally has a thick wall and only germinates after a short
period of rest—is termed a zygote or zygospore. The conjugation
takes place in two ways:—
(a) In the one way the gametes are motile cells (planogametes,
zoogametes, Fig. 8), which unite in pairs during their swarming hither
and thither in the water; during this process they lie side by side (Fig.
8 d), generally at first touching at the clear anterior end, and after a
time they coalesce and become a motionless zygote, which
surrounds itself with a cell-wall (Fig. 8 e). This form of conjugation is
found in Ulothrix (Fig. 8 d), Acetabularia, and other Algæ (Figs. 45,
56, 66).

Fig. 8.—Ulothrix zonata: a portion of a thread with zoospores, of which two are
formed in each cell (zoosporangium), the dark spots upon them are the “red eye-
spots”; 1, 2, 3, 4 depict successive stages in the development of the zoospores; b
a single zoospore, at v the pulsating vacuole; c portion of a thread with gametes,
of which sixteen are formed in each gametangium; d gametes free and in
conjugation; e conjugation has been effected, and the formed zygotes are in the
resting condition.

(b) Among other Algæ (e.g. Diatomaceæ and Conjugatæ), the


conjugating cells continue to be surrounded by the cell-wall of the
mother-cell (aplanogametes in an aplanogametangium); the
aplanogametangia generally grow out into short branches, which lie
close together and touch one another, the wall at the point of contact
is then dissolved (Fig. 39). Through the aperture thus formed, the
aplanogametes unite, as in the first instance, and form a rounded
zygote, which immediately surrounds itself with a cell-wall. Various
modifications occur; compare Figs. 37, 39, 41, 43.

Fig. 9.—Fertilisation in the Bladder-wrack (Fucus vesiculosus).


Fig. 10.—Sphæroplea annulina.

You might also like