Professional Documents
Culture Documents
PDF of Tarihi Ve Etimolojik Tu Rkiye Tu RKC Esi Lugati 3 Cilt F J Andreas Tietze Full Chapter Ebook
PDF of Tarihi Ve Etimolojik Tu Rkiye Tu RKC Esi Lugati 3 Cilt F J Andreas Tietze Full Chapter Ebook
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-10-cilt-dizin-andreas-tietze/
https://ebookstep.com/product/tarihi-ve-etimolojik-tu-rkiye-tu-
rkc-esi-lugati-5-cilt-m-n-andreas-tietze/
https://ebookstep.com/product/erken-tu-rk-tarihi-aras-tirmacisi-
cilt-6-2nd-edition-kazim-mirs-an/
https://ebookstep.com/product/erken-tu-rk-tarihi-aras-tirmacisi-
cilt-2-2nd-edition-kazim-mirs-an/
Dünya Tarihi 2 Cilt 18 Yüzy■l ve Sonras■ 1st Edition J
M Roberts
https://ebookstep.com/product/dunya-tarihi-2-cilt-18-yuzyil-ve-
sonrasi-1st-edition-j-m-roberts/
https://ebookstep.com/product/atatu-rk-ve-tu-rk-dil-devrimi-
kolektif/
https://ebookstep.com/product/ittihat-ve-terakki-nasil-
dogdu-3-cilt-3-separate-books-ziya-sakir/
https://ebookstep.com/product/tres-meses-3-meses-a-tu-
lado-2023rd-edition-joana-marcus/
https://ebookstep.com/product/tres-meses-3-meses-a-tu-
lado-2023rd-edition-joana-marcus-2/
TÜBA
•
TüRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ
TARİHİ VE ETİMOLOJİK
TÜRKİYE TÜRKÇESİ
LUGATİ
ANDREAS TIETZE
Üçüncü Cilt
F-J
Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati
©Türkiye Bilimler Akademisi, 2016
Proje Yöneticisi
Ahmet Cevat Acar
TÜBA Başkanı
Editör
Semih Tezcan
İletişim ve Koordinasyon
Aynur Odabaş
Dizgi
Sena Dogan
Ece Yavuz
Grafik Tasarım
Ece Yavuz
Birinci Baskı
1100 adet
Üçüncü Cilt
F- J
ANDREAS TIETZE
Ankara
2016
Tarihi ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugati'nin
2009 yılında yapı lan, F-J harflerini içine alan
ikinci cildinin hazırlanmasında yardım edenler:
Bu cildin hazırlanmasında
kendilerine yöneltilen sorulara
cevap vererek katkıda bulunanlar:
Prof. Dr. Uwe BLASING, Prof. Dr. Marcel ERDAL,
Dr. Ingeborg HAU ENSCHILD, Prof. Dr. Christos TziTZİLİS
İÇİNDEKİLER
Hurufat ........................................................................................................................................................... 7
Lugat
F .......................................................................................................................................................................... 29
G ......................................................................................................................................................................... 129
8 ......................................................................................................................................................................... 335
I ........................................................................................................................................................................... 53 1
i ........................................................................................................................................................................... 558
J ........................................................................................................................................................................... 677
..
�
.. ·I J
iT
HURUFAT
aspirata (soluklu ünsüzler) aynen telaffuz edil ir. Ama Batı v e Doğu Ermeni
cesi arasındaki fark en çok edebi dilde görülür. Şiveler bu ayrı m ı bütü n nok
talarda açık bir biçimde o rtaya koymazlar, ya n i E rmenicenin Anadolu şivele
ri nin hepsi Batı E rmeniceye a it değ i ldir. Örneğ in Va n'da konuşulan Ermenice
en azından fonetik olara k Doğu Ermeniceye denk düşmektedir. Bunların d ı
şında öbür d iyalektler de Batı/Doğ u ayrı m ı kural l arına u ymazlar. Bu neden le
biz d iya lektlerin konuşulduğu yerleri de gösteriyoruz: Erm. (diyal. Van).
B u rada E rmenice kel i meler tra nsl iterasyonla (harf çevri m i ) a ktarı lırken kıs
men Ermenicen i n milletlerarası tra nskripsiyon sistemine uymayan kul l a
n ı mlar yaptı k (ms. /jl ha rfi yeri ne ldzl ku llanı lması vs. ) . Bu kita pta aspirata
(soluklu ü nsüzler) bir apostrof i l e gösterilmişti r ( ms. ip'/, /k'/, lç'I. it'/, lts'I).
E rmenice tenues (tonsuz, sert kapantı sesleri p, t, k) ve aspirata (soluklu
ünsüzler) Tlirkiye Tlirkçes i ' ne tenues (tonsuz, sert kapantı sesleri p, t, k)
olara k ya nsır, ya ni /p/ ve ip'/: /pi; içi. iç'/, /tsl ve lts'I: içi; iki ve /k'/: iki;
iti ve lt'I: /ti).
7
ARAP HARFLERİ İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVRİMİ) İŞARETLERİ
····································································
1 transkripsiyon ·Arapça Farsça
. (yazı çevrimi)
harf adı • DMG'ye : sözlükte Ar. telaffuz
· göre ! kullandığımız
ze
·
' hem
elif a a, a
y be ib b
..... pe ..................: .. P .,.. P
..:;... te t t iti
<.!.I se ··I·
' t t
L. cim ğ c
r!. çim c ç
L. ı:ıa ı:ı 'ı:ı aspirasyon ile çıkan /h/
kuvvetli /h/
t - hı - h '_h kuvvetli ve frikatif /h/,
Alm. doı:h gibi
l
·i!
dfıl d d idi
·
; +:ıaı ti ti ing. there gibi /Z/
J re
ze
. . . . ı. zr . . . r
z
/r/
j
;
+Je �
/Z/
/j/
ıJ"' sin s s /S/
..;. şin .. .
.. . ş ş /ş/
şad ş kalın /s/
lJ"
ı.Jo QAd
pQ,i Q idi ile /z/ arası /Z/
k tı it .ı. t kalın /ti
.b ! ZI � � kalın /z/
t 'ayın sert kesme
t ı gayın :9 g arka damağa yakın,
kalın /g/
...; fe .. +ıf "t /fi
lq!k
·
8
OSMANLICA
harfler
ıtT
�...
.;J
l.
<l:".. .
.. u"....
* 19. asır metinlerinde ünlüler için bugünkü Tı.irkiye Tı.irkçesindeki harfler kullanılmış, ünsüzler ise
metinde bulundukları gibi aktarılmışlardır. Bu kurala yalnızca birkaç kelime istisna oluşturmaktadır
(ms. alub, içün gibi).
*Osmanlıca kelime ve metinlerin transkripsiyonunda 19. asrın başına kadar iki ünlü arasındaki /g/
ve /ki harfleri /g/ ile, 19. asırdan sonra ise /ğ/ ile gösterilmiştir. (degil > değil gibi)
*Azerbaycan Tk. açık /e/ fonemi (e harfi). /a/ ile gösterilmiştir.
Ferec ba'd eş-şidde'nin Budapeşte nüshasındaki özel yazım ve transkripsiyon (yazı çevrimi) bi
çimleri için b. a El.
9
YUNANCA İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVR İ M İ ) İŞARETLERİ
� v
ô d ti
E e e
� z z
rı e
0 th
K k k
'A 1
µ m m
v n n
� ks ks
o o o
n p p
p
o, s s
kelime sonunda c;
T t t
u U,Ü
cp ph
x kh _h (ardından /e/ veya /il gelirse
Alm. ich gibi)
ııı ps ps
w ö o
Blrleşlk harfler
El ei/ e
m ai e
Ol oi
ou OU/Ü u
µn mp b/ mb
VT nt dl nd
T� c c
10
ERMENİCE İÇİN TRANSKRİPSİYON (YAZI ÇEVR İ M İ ) İŞARETLERİ
q.
ö j
1. rı t t ğ
11
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Maddelere göre
Üçüncü Cilt
12
h u rdefüruş Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki 'sata n , satıcı'
manası ndaki -furüş
h u riveş Fa . dan a l ı n ma kel i melerdeki ' benzerl i k'
manası ndaki -vaş/-veş sonta kısı
ınan- / BSTTk. inan- kelime başındaki /ı/'nın -+/i/'ye dön üşmesi
imparatoriçe Slav d i l lerinden a l ı n mış -iça/-içe m üennes ekiyle
neolojizm leri ya ratı lması
İsa / İ si Ar.da -a olara k okunan, Fa . ve Osm.da -i olara k
okunan sondaki y a ha rfi
İsta nbul Yu n.dan a l ı nma yer isimlerdeki 'içine' manasındaki
is/iz unsuru
falyazen Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki ' ( b i r müzik a leti) çalan,
vura n , vura rak ya pan' manasındaki -za n .
ferahnak Fa. '-li' manasındaki isimden sıfat yapan -nak eki.
feriştah 1 Ar. ve Fa . d a n a l ı n m a kel i melerin son hecesi nde,
kökte mevcut o l mayan bir /h/ sesini ortaya çıkması .
fiemanilla h i Ar. 'içinde, a rasında, bir şey hakkında' manasındaki
fi- ön ta kısı (preposition).
fitneengiz Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki 'heyeca nlandırmak,
üretmek, ta hrik etmek' manasındaki -angiz
fol I / hol halk ağzında ve d iya lektlerde /f/' n i n /h/'ye ve
/h/' n i n /f/'ye dönüşmesi
frigidaire yaba ncı kel i melerin orijinal i m lasının Tk.deki
yazıl ışına tesir etmesi
fur- diyale ktlerd e başdaki /v/ sesinin /f/'ye dön üşmesi
galiyasa / galiyesa isim lere e klenen Fa . -siıı/ -asa/-san/-siıı r eki 'gibi
olma, benzeme' ma na ları yükler
geber- hayvanlar ve insanlar için fa rklı fi i l lerin ku llanı lması
gel- X zarf fi i lden (gerundium) sonraki ya rd ı mcı fi i l
gevde /ev/-+/Öv/-+/öy/-+/öf labial isation'u
(dudaksıl laşma)
gıybet Ar ve Fa .den a l ı n m a kel i melerdeki uzun /i/' nin
t w /'ya dön ü şmesi
güşe /küşe / BSTTk . köşe Fa .dan a l ı n m a kel imelerin başta ki /gü / veya /
gu/' nun BSTTk. nde /kü/ veya /kö/'ye dönüşmesi.
gülşen Fa . bir nesnenin çokça mevcut olduğu yerleri
belirten -şan eki
habazan Kelime başı ndaki aspiration'un (soluklama)
kaybolması
hadşinas Fa .dan a l ı n m a kel i melerdeki ' b i le n ' m anasındaki
-şiniııs
13
hakendaz Fa .dan alınma kelimelerdeki 'atan, fırlatan'
manasındaki -andaz.
Hakka/hakka klasik Fa .daki vocativus (ün leme) eki -a/-ya
haracgüzar Fa .dan alınma kelimelerdeki 'icra etme, geçirme,
ödeme' manasındaki -gu�ar.
hemşo Kürtçe ve Zazaca vocativus (ünleme) eki -o
hiç mi hiç zarf ve sıfatların anlamınının soru edatıyla ikilemeli
pekişti rilmesi
hurdefüruş Fa .dan alınma kelimelerdeki 'sata n. satıcı'
manasındaki -furüş
hu rlveş Fa .dan alınma kelimelerdeki ' benzerl ik'
manasındaki -vaş/-veş sontakı
ınan- / BSTTk. inan kelime başı ndaki /ı /nın -+ /i/'ye dön üşmesi
imparatoriçe Slav d i l lerinden alınmış -iça/-içe müennes ekiyle
neolojizmler ya ratılması
lsa / isi Ar. d a -a olarak, Fa .da ve Osm.da ise -i olarak
okunan sond a ki ya harfı
lstanbul Yu n . dan a l ı n m a yer isimlerdeki ' içine' manasındaki
Is /iz unsuru
14
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Ta kı lara göre
Üçüncü Cilt
Açı klama sonlarında bul unan para ntez içindeki kel i meler ilgili paragrafın
geçtiği maddeyi göstermektedir
15
�/+- /gü-/gu-/ Fa .dan alınma kelimelerin başındaki /gü/ veya /gu/
hecesi nin BSTTk.nde /kü / veya /kö/'ye dön üşmesi
- nak Fa . ·-ıı· manasındaki sıfat eki (ferahnak)
-o Kürtçe ve Zazaca vocativus (ünleme) eki (hemşo)
-sa/-sa/-san/-sar isimlere eklenen Fa . bu ek 'gibi olma, benzeme'
manaları yükler (gallyasa)
-sar, b. -sa
-şan Fa. b i r nesnenin çokça mevcut olduğu yerleri bel i rten
-şan eki (gülşen)
-şinas Fa. ' bilen' manasındaki fiil unsuru (hadşinas)
-u + gel- Osm.da -u 'la biten zarf fi ili (gerundium) + yard ı mcı fi i l
(gel- X)
/V/..../f/ d iyalektlerde başta ki /v/ sesinin /f/'ye dön üşmesi (fur-)
-veş Fa .dan alınma kel imelerde ' benzerli k' manasındaki -vaş
son takı (hu riveş) .
-ya, b. -a
-zan/-zen Fa. ' ( b i r müzik a leti ) çalan, vura n , vurara k ya pa n '
ma nasındaki fi i l unsuru (falyazen)
16
TOPLU BAKIŞ MADDELERİ
Kon ulara göre
Birinci - İkinci - Üçüncü - Dördüncü ciltler bir arada
ablativus adverbialis
(zarf işlevli ayrılma durumu) açmazdan
a krabalık terimleri a n a i l , anneanne, an nemler
alınma kelimeler attarc ı , buhurd a n l ı k
a l literatif (tekra rla malı) ç ı rlak çıplak
a rgo a ban- il, alızla-, asıl- il, d ikiz geç-, çepa kin
Arapçada dört köklü fii l ler
(af'al ru ba'iya) ka h kaha
Arapçada la ve lam ile deyimler ke l l i m kel lim, la yenta
backformation (yanlış ayırma) abar-
bal ı k isimleri a kya
beynelmilel termi noloji adrenalin
bileşik eylemler b . mürekkep fi i ller
calque (ödünçleme çeviri ) a b l/av3
coğrafya isimleri a badi kağıt, Abanoz, Abya, Alma n , Ceneviz
consona nt cluster
(ünsüzler grubu) a b ıiz/a biriz, acz/aciz, blanko
çift sözler a b idik gubidik1,2,abuk sabuk, af küf, ahım
şahım, ala bele, a laş dolaş ol-, a lavere
(alavere da lavere), alay malay, algan- ve
çalgan-, al lem et- ka llem et-, a par topar,
ç ı rlak çıplak, hiç mi hiç
çoğul a h bab/a hbap, acaib/acayip1, a nnemler,
büyut, canan
çoc u k d i l i adda g it-
dativus adverbialis
(zarf işlevli yönelme durumu) a bes yere
degemination
( ünsüz tekleşmesi) a k ke/ake
diftong beyhude
disimilasyon a hçı
echoword (m- önsesli i ki leme) alay malay
enversiyon (ters çevirme) acı, a la şağı et
Eski Tü rkçe a d , buy
Farsça -saz i le yapılmış ka rsaz
17
Farsça kel imelerde -an eki keşan keşan
Farsça kel i melerde -nişin ile yapılmış bileşik isimler keştinişin
Farsça:hwar (:hwara) ile yapılmış bileşik isimler köftehor/küft�hür
figura etymologica
(kökendeşler deyimi, iştikak) ad- (adım ad-)
fiil -+isim alver, ayart, bastı
fiil unsuru falyazen, ferahna k, fitneeng iz, hadşinas,
hakendaz, haraçg üzar
fonksiyon zayıflaması açdur-/açtı r-/açtı rt-/apa rt-
fonoloji a bl/av1, a b ı ru, acab l/acayib2, a d , ageh,
a l 1, a l iV, ayıt-/ayd-/eyit-/eyd-, buy-,
cami
geçlşllllk-geçişsizllk aç- ı
gemlnation a mman
halk d l l l a bdest l l/a ptes1, aferim
h a l k etimolojisi atlu karaca/atlı karınca
iki leme b . çift sözler ve red u plication
imli a, arp/ha rp, frigidaire
lntern a l object d iz (diz çök-)
isim-sıfat baba ı
isim tamlaması abdülbatn
isim terkipleri a budane, açıkgöz, adamakı l l ı , a h uçeşm ,
asuded i l , ataşe m i l iter, c e r cehiz, dest i raz
lslami terimler a bdest i l/ a ptes2
izafet a bd1, a bd2, abı hayat, Der-i Sa'adet/ Der
saadet
kadın d i l i ayol
krasis acabola, af küf, a l g it-
labiallsatlon (dudaksıllaşma) a bidik g u bidik2, a buk, ala bele, alaş dolaş
ol-, gevde
Lingua Franca a başo,acente/aca nta1, Abya
locatlvu s adverblalls
(zarf işlevli bulunma durumu) a kab ( a kabi nde)
metatez a l bız, baca l uşka
mürekkep fi i l ler alıko-/a l ı koy-, artaka l
müzik terimleri acitato
müstahzarat isimleri l izol
neolojizm a ndaç
nezaket unsurları a bd2
18
pekiştirme ön takısı a p a kçıl, besbe l l i
possessivum
( iyel ik, mülkiyet) eki barısı, a n neanne, a n nemler
predicate intensifier
(yüklem yoğunlaştırma) apal apal
prothesis (önsese ünl ü
ekleme, ü n l ü protezi ) a ra sta
reduplication ( i kileme) a pa kç ı l , apal apal, besebelli, hiç mi hiç
renk sıfatları ak 1 , altuni
ses dönüşümü a b l/av2, abaj u r, a bes, ada le/adele, afo
ros/ aforoz/ aforoz2, cagel1, cagel2,ağ na
ll, a hçı, ah ize, a m bar, amelika n , amibi
a m i p, a rın/arı!), avşar, avu l, azine, bc;ıh
den iz, baka ra il, bayd a k, beyhude, çakal
1 , Çankı rı/Osm . Ka ngırı, çekeleve, çeyne-/
çeğne-, daban 1/ taba n , fol 1 /hol, ınan
/ BSTTk inan-, fur-, g ıybet, gCışe, kuşe /
köşe, İ sa /İsi
ses düşmesi a bdest l l/aptes1·, ağda, ağ ız 1, a leng i l l i/
a lengirli, a meskene/a mesken, a rlan- i l ,
a rslan/aslan2, atl ı k, boşa lt-/boşat-, bül'a
cab, ha baza n
ses taklidi c a rtada k, çat 11·2
ses türemesi abriz/a biriz, acz/aciz, alakesa/a lankese,
alengilli/aleng irli, atlam baç, arasta, blanko
spor terimleri a ba ndone2
syntagmalar
(dizimler, terkipler) adamakıl l ı1, adlı adınca, akl, aklı (x akıl
da), aklı karalı, a l aşağ ı etmek, a n neanne,
gel- X
tabirler Abbas yolcu, acemi çayda n l ı k
terkipler b . sytagmalar
telaffuz b . fonoloji
tıp terimleri adenit
vurgu a ba şo, asgari
yansılama b. ses taklidi
yard ı mcı fiiller afişe et-, alaşağı et-, aldırış et-, a l ı ko-/
a l ı koy-, artaka l-, aşina l ı k et-, dikiz geç-,
gel- X
zarflar abes yere, acaba 1, aceleten, aç mazdan,
adamakıllı, adlı a k ı l l ı1 a d ı nca, akab (aka
b i nde), anca 1 , arku ru/arkır, ayıkla, baş l ı
başına, birdenbire, cartadak, çıldırasıya
z'li i kileme örnekleri ka n bu r za nbur
19
Arapçadan Alman Kelimeler ve Ekler
ı. 2, 3 ve 4 ra kamları Ar. kel i melerin kök harflerini temsil etmekted ir
20
Kalıplara göre
İŞARETLER VE KISALTMALAR
<> Kelimenin ödünç alınma yolunu gösterir
?? Mana veya eti moloji meçh u l
!! Çağ .da v e Osm . da orta k kel i m e olduğuna d i kkat
Kelimen i n geçti ğ i örnek c ü m leye işaret eder
Kel imeye örnek cümle b u l un a madığ ı n ı gösterir
*
Aslında var olmayan, uyd u ru l m u ş, düşünül müş kel i me veya tabirler
Toplu bakış maddesi
21
Kısaltmalar
Genel Kısaltmalar
(Bibl iyografik kısaltma lar i ç i n b. Bibliyog rafya)
22
Flem. Flemenkçe
Fr. Fransızca
Gag . Gagavuzca
gaz. gazetesi
Güre. Gürcüce
Hakas. Hakasça
Hind. Hintçe
HvarTk. Hvarezm Tü rkçesi
İ br. İ bran ice
i ng . İ ngil izce
isp. İ spanyolca
İ sv. İsveççe
i t. İta lya nca
Ka i m . Ka lmükçe
KazTat. Kazan Tatarcası
Kırg . Kırgızca
KırTat. Kırım Tatarcası
Kom . Koma nca
krş. karşılaştı rı nız
Kumuk. Ku m u kça
Kürt. Kürtçe
Kürt. (Zaza) Kürtçe-Zazaca
Lat. Latince
Leh . Lehçe ( Po lo nezce, Pol onya 'da konuşulan d i l)
Mac. Maca rca
Malay. Ma layca
Mo. Moğolca
m.ö. mi lattan önce
ms. mesela
no. numara
Osm . Osmanl ıca
OOsm. Orta Osma n l ı c a
OAlm. Orta Almanca
Özb. Özbekçe
Peh l . Peh levice
Protobulg. Proto-Bulgarc a
Port. Portekizce
Prov. Provansa l
RD. Ru meli Tü rk d iya lektleri
Rom . Roma d i l i , Kıptice, Çinge nece
Ru m . Rumence
Rus . Rusça
Sansk. Sanskrit
23
S lavo-Mak. Slavo-M a kedonca
Sırp-Hırv. Sırpça-Hırvatça
Si. Slav/Slavca
Slo. Slovakça
S lav. Slovence
Sogd . Sogdca
Şor. Şorca
Sü ry. Süryan ice
TBM . Toplu Bakış Maddesi
Tk. Tl.irkçe
Tob. Tobol d iyalekti
Tsak. diyal. Yunanca n ı n Tsakonia d iyalekti
TTk. Tl.irkiye Tl.irkçesi
Tuv. Tuvaca
Tl.irkm. Tl.irkmence
T.Y. Tl.irkçe Yazmalar
t.y. tarih yok
Ukr. Ukraynaca
vs. ve sa i re
Yak. Yakutça
YLat. Yen i Latince
Yun. Yunanca
YUyg . Yen i Uygurca
y.y. yayın yeri yok
yy. yüzyıl
24
BİBLİYOGRAFİK KISALTMALAR
25
TM Türkiyat Mecmuası ( İstanbu l )
TUrc Turcica ( Pa ris/Louvian ) u
Tü Der Türkoloji Dergisi (Ankara)
UAJb Ural-Altaische }ahrbücher ( Wiesbaden)
WZ KM Wiener Zeitschrift für die Kunde des Morgenlandes (Wien)
YH Yeni Hikayeler (Ankara )
YTH Yeni Türk Hikayeleri
Z DMG Zeitschrift der Deutschen Morgenlandischen Gesel/schaft
( Wiesbaden)
ZBalk Zeitschrift für Balkanologie ( M ü nchen)
26
TARİHİ VE ETİMOLOJİK
TÜRKİYE TÜRKÇESİ LUGATİ
Üçüncü Cilt
F-]
?o
..
�, ,
·� · ;g�.'
�""'·�
façeta
F
faal 'hareketli, enerj i k, a ktif' < Ar. fa'al 'tesirli' [!f'I! kökünden ] . * Çinlilere
göre, zamam şuurlu bir tembellikle geçiren adam kültürlü adam
dır. Aktllı ve faal olmak, birbirinin zıddı şeylerdir. ( Reşat E n is 1947
s. 82).
faaliyet 'ca n l ı bir çalışma safhası, çalışka n l ı k, hamaratlık, h a reket' < faal
sıfatına daya n a n Ar. u s u l ü soyut isim (nomen a bstractu m } ( b . aciliyet
El } , fakat Ar. fa 'al 'tesirli' sıfat ı ndan soyut isi m fa 'iliya 'tesirl i l i k ' . * Va
himesi şol) derece fa'aliyete başlayub 'acib 'acib sesler duymal.<
la 1.<or/.<udan tir tir titrer. ( P. N . Boratav 1995 s . 2 7 5 ) .
fabrika 'maki nelerle mücehhez büyük ima latha ne' < i t . fabbrica a . m . [ Lat.
fabrica 'usta işç i l i ğ i ' < faber ' u sta zenaatçı'] G. Meyer 1893 s . 13. * Bu
devirde İngilterede Mançesterde fabrikalar mantar gibi yerden
fışkırdamaktadırlar. ( Nazım H i kmet 1936a s . 1 6 ) . * Fabrika sahibi
ekseriya altıda, pek pek altıyı çeyrek geçe, fabrikaya gelirdi. (Or
han Kemal 1952c s. 8 ) .
fabrikatör 'fabrika sa h i b i ' < Fr. fabriquateur < Lat. fabricator 'imal
ede n ' . * Üç beş açıkgöz fabrikatörün kömür masrafmdan kurtul
maları için elektrik santralleri kuruyorlardı. ( İ . Tarus 1 9 6 1 s. 18).
facia 'trajed i , h üzü n l ü , acıklı o lay; korku nç o lay' < Ar. faci'a a . m . * Facia,
3 kısım, ıs bap. ( Nazım H i kmet 1932 s . 1 ) .
AD. faç ' içinde üzü m ezi len d ört köşe t a ş teps i ' < Yu n . d iya l . PaxfJ (v�h i)
' hamur teknesi ' . **
faça 1 (gem i c i l i k terimleri nden) ' seren yelkenleri n i n bir tarafta n prasya ol
duğu halde kapatı lışı' L. G ü rçay 1943 s. 159 < it. in faccia a . m . Kahane
Tietze 1958 no. 347 . * *
(Argo) faça i l 'yüz, çehre, s u rat' H . Aktunç 1 990 s. 1 0 1 < Yu n . tparaa (fatsa)
< it. faccia < Lat. facies a . m . M . L. Wagner 1943 s. 2 7 . * Bu gençlik,
bu güzellik, bu faça! İstese, mangır demetle gelecek, şerefsizim!
(Orhan Kemal 1950a s. 5 ) . faça aç- ' (yüzü nden) ya ralamak' H . Aktunç
1990 s. 101: * Berber Ali, Madam Eleni'nin kendisine gösterdiği
ilgiden heyecanlamp Fil Hamit'in yüzüne küçük bir faça açtı. ( M .
Kaçan 1990 s . 2 8 ) . faça façaya gel- 'yüzyüze gelmek': * "Kel Mahmut
geliyor!" diye sinyali verdi. Çocuklar merdivenlere hürya edince
Kel Mahmut'la bir çoğumuz faça façaya geldik. ( R . I lgaz 1 950 1, 14).
( Ku marbazlar a rgosu) faça 1 1 1 ' iska mbil destesi n i n en a ltındaki kağ ıt' (H. Ko
daman 1944 s. 24 7) < faça i l . * Bazı hilekarlar kağıtları dağıtırlar
ken façaya bakarlar. As, ikili varsa çekip alırlar. (a.e. s . 8 8 ) .
façeta/faseta 'elmasın yontu lmuş d ü z yüzü' < i t . faccetta a . m . [faccia
'yüz' + -etta küçültme eki, b . alborata El ] ; ikinci kelime Fr. facette
a . m . < İ t. faccetta, ya l n ız son u ndaki /a/ İtalya n ca n ı n tesiri n i gösterir. G .
29
faço
Osm. fadıl/fazıl ı 'fazi letl i' < Ar. façlll a . m . (içi/ harfi n Tk.deki iki ayrı te
laffuzu için b. adale o). * Benüm �atumda fazıl u kamil tabiybler
vardur. ( Ferec 8 55/145 1 v. 88a ) . * Güzel, fadıl, muktedir bir genç.
Kumarı, sarhoşluğu, çapkınlığı yoktur. ( Fazlı Necip 1930 s. 109).
Osm . fadılan/fazılan 'faziletli ler' < Fa. fail/an a . m . [ fazi/ + Fa. -an çoğ u l
eki, b . Abbas/yan D]. * Bal)a bir oğrı oğradı şeb-i tir, 1 Düzd idi liyk
'llm lçlnde�habir. 1 AIJa oğrasa faiılan-ı cihan, 1 Gelseler cümle
na�ldan-ı başir, I �amusm f:Jüccetiyle yeyl)eydi. ( Ferec 855/145 1
v. 105a ) .
A D . fadlkle- ' ( b i r şeyden) ufak parçalar koparmak' ( ? ) < fat- fi i l i + fiilden
iteratif-frequentatif (tekrarlamalı) fii l yapan -lkle- genişlemesi, b. didik
le- o * Yaşa ula ölüm! ônce blrez fadlklediydin emme, gine de
erkekmişsin, boynu bükük komadm bizi, yaşa! ( F. Baykurt 1961k s .
69).
O s m . fagaflre 'fağfurlar' < Ar. fa(Jaffra a . m . [fağfür ke l i mesinin çoğu l u ] .
* Çinde bir fa(Jfür var/dl, özge fağafireden vücühile güzinidl, pa
·
30
faikiyet
fahişe 'erkeklerle para karş ı l ığ ı nda b i rl i kte olan kadı n , orospu' < Ar. fahişa
a . m . * i na-bekar fal;ıişe! �ardaşumı bed-nam eyledÜIJ, evini yı�
dulJ! ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 175a ) . * Mehpeyker o derece meşhüre bir
fal;ıişedir ki memleketil) içinde kendiyle hem-meclis olmadı� belki
sizden baş�a bir deli-�anlı yo�dur. (Namı� Kemal 1944 [ 1876] s. 5 3 ) .
Osm. fa h r/fahar/fahır 'şöhret, şeref' < Ar. f�hr a . m . ·* 'lş�um demin urur
lardı, sevdam digin �aynatmağı f�har görürlerdi. ( Ferec 855/1451
v. 107a).
(Argo) fahrettin kerim ' küçük boy rakı şişesi' < kısa boylu olan psikiyat
ri hekimi ve 1 949-57 yılları arasında İstanbul valisi Fa h rettin Kerim Gö
kay' ı n adından H. Aktunç 1990 s. 1 0 1 . * *
fahri 'şeref getiren, şerefl i ; gönül l ü , ü c retsiz' < fahr + isimden sıfat yapan
-i eki. b. adali ı:::.:ı * Misafir bulunduğum arkadaş, sımfımızm ve
aym zamanda okulumuzun filatelist klübü fahri başkamdır. ( B . G .
Güney 1953 s. 4 1 ) .
( Ha l k ağzı) fahriyet ' kıva nç, iftih a r, g u ru r' < fahr + -iyet soyut i s i m ( no
men abstractu m) genişlemesi, krş. aciliyet ı:::ı. 19. asır t i p i k h a l k kelime
yaratıc ı l ı ğ ı semeresid i r. ·* Ay, Mösyö Aleksander, sizi bugün görmek
/iye müyesser olduğum için fahriyetimi vasf etmekten acizim. ( E .
Misa i l idis 1986 s. 6 2 ) .
O s m . fahte ' boynunda h a l ka olan güverc i n c i nsi' < Fa. f�hta a . m . * Etraf
da �afesler avjhte, her birinde �uşlar beslemişler: F�hte vu bül
bül u �umri ( Ferec 855/145 1 v. 1 1 5 a ) . Krş. fattlke.
•..
faide/fayide/BSTTk. fayda ' ka r, kazanç' Men inski 1680 i l , 3460 < Ar. fa 'i
da a . m . Ar. a 'i g ru b u n u n Tk.de araya H iatust i lger ( koruyucu ünsüz) /y/
alması için b. acaib ı:::ı2• * i �aii, ço� sözi �o! Fayidesi yo�dur. ( Ferec
855/1451 v. 104a). * Ben varayım, saraydan zeri getüreyim n��ha
sa vereyim, IJacibe iletsün. l;lacib iki yüz diynar fayide göricek
ne güman ki raii olısar. (a.e. v. 2 2 3 a ) . 'fa iz ( ? ) ' : Bu tari�-ıla hem
va�ıfı vebale �oyub aiti ay intifa 'ı olmayan malul) r1bl:11n alur
lar ve gendüler şüret-i tevliyetde ticaret edüb om on beş fa 'ide
üzre meta '-ı kasid muniamm ederler. ('A li 1982 (988) 158 1 i l , 147 ) .
fayda et- 'ya ramak, boşu na o l m a m a k ' : * "Ben b u işi bitürmezem, "
dedi. "Hey Mukbilek mere, hey devletsüz!" demek fayide etme
di. ( Fe rec 855/145 1 v. 69a) . faydasız ' i şe ya ramaya n , boş ' : Ne kadar
yaşasam faydasız, 1 Sular akwor, bulutlar geçiyor. (F.H. Dağlarca
1957 s. 188).
Osm. faidement ol-/faydement ol- ' i stifade etmek' < Fa . fa 'idamand
'fayd a l ı ' . * Ben korkar1m ki, onun aşkı, zanm gibi, mukabele gör
mekden behreyab, bu beldeye seder etmekden asla faidement
olmasm. (A�med Vefi� Paşa 1933dc s. 9 ) . * İşsizlikden fenalık do
ğar; Anadollular hayda huyda fuzuli geçirdikleri kıymetli vakti
kitaplar ve gazeteler mutalaasma sarf etmiş olsalar, ne kadar
faydement olurlar bellersiniz! ( E . M isa i l idis 1986 s. 3 3 8 ) .
fai k 'üstü n' < Ar. fa 'i� a . m . **
fai kiyet ' üstü n l ü k ' < faik + sıfattan soyut i s i m ( nomen a bstractu m) yapan
-iyet eki, b. aciliyet ı:::ı . * Ve tıklz fabrikatör bu zaruri girizgahtan
sonra tekrar notlarma dönüp imal edeceği termosifonlarm emsa
line faikiyetini izaha girişti. ( H . Ta ner 195lt s. 85).
31
fai l
fail ı (gramer terimlerinden) 'özne' < Ar. fa'll a . m., asıl manası 'yapan,
eden'.**
fail il ( hukuk terim lerinden) 'cürmü işleyen' < Ar. fa 'll 'yapan'. * Şimdi
komiserim, hani geçen ay bir faili meçhul gasp olayı olmuştu ya
tren istasyonunda, hani gasptan sonra adam da öldürülmüştü
ya, işte o gaspı yapan da benim, o adamı öldüren de benim. (M.
lzgü 1993 s. 97). * Cinayetlerin çoğu çok akılsızca işlenir, hemen
ertesi gün faili belli olur. (M. Mungan 1996 s. 407 ) . * Osmanlılığm
bir çeşit kaynaşma yaratan müspet yanlarmm ne kadar1, Harb-ı
Omuml yıkım/arma, Türkçe dilini konuşan lnsanlarm uğradığı ve
faili olduğu zulümlere dayanabilmişti. (E. Atasü 1996 s. 129) .
Osm . fait ol- 'geçmek'<Ar. fa 'it 'geçen, geçmekte olan' [!fwt/ kökünden]
ve ol- .·* Ve eger anul}-lla gaiabum fa 'lt ve tevehhürüm sakit ol
mazsa ... ('Ali 1982 (988) 1581il,121) . 'üstün gelmek, baskın çıkma k':·*
Mil-dam-ki bu şi!hşda bu ma�üle_hişal �ahir u bahir u ber-kemal
olmaya, l)üsn-l_hul�ı sjiblt ve �hla�-ı ?emimesini fa 'it olmaz. ( a . e .
s. 236).
faiz b.m. (işletilen paraya katı l a n ka r) < Ar. fa 'll 'feyezan ' . * Hadiye Ha
mm'a kalsa, Bankaya yatıracaklardı, ellerinde, avuçlarmda ka
lan/an. Banka, verse verse, yüzde üçten, yüzde beşten çok bir
faiz mi verecektll (R. I lgaz 1969g s. 62) .
Osm. faiz ol- 'başarmak,galip çıkmak' < Ar. fa 'lz 'başarılı; galip' . * Göre
lüm, �apabllürüz, fa 'iz oluruz, Y<?hsa_hata ederüz, 'aciz oluruz.
(Ferec 855/1451 v. 134a-b).
AD. fak 'küçük kuş yakalamak için tahta parça ları ndan ve bir kirişten yapı
lan kapan' C. Avcı 1937 s. 57, Meninski 1680 il, 3534 < Ar. f�/1h a.m. ·*
Dü ta etmlşdl �addüm bar-ı fa�a, 1 Yoğ idi kim ta�am bir l)abbe
fa�a. (Za'Tfi 1950 [1555] s. 137 ) . Mecazi man ada : * l;lareme girmege
mf.!hallf ederler ise gendümüz fa�a düşdügümi bilürem. ('Ali 'Aziz
1268 [1851] s. 206 ) . * Gene mi beni faka bastırdmız, kutu kapalı
diye gene mi aldattmız? (isma il Galib 1932dk s. 17 ) .
Osm. faka 'yoksu lluk < Ar. fa�a a . m . * Si!htelikleri 'aleminden berü
fa�r u fa�a ile kesjrü 1-ll)tlyac iken, anulJ gibi ac gözlüler. ('Ali ..
32
fal
33
fal
1963 s. 30).
fal il 'geleceği öğrenmek için rem izlerden mana ç ı ka rma usulü' Meninski
1680 il, 345 7 < fal ı. * Dediler idi ba11a-kim 'ış� kitabın o�ıma, 1
Fala ba�ayım dedüm, ol şalJife açıldı yine. ( Eşrefog l ı Rümi 1286 s.
75). * İşte Çlngane �arıları geliyor. Bari onlara fal ba�dırayımı
(Al:ımed Vefi� Paşa 1 33 9/1341 s. 34) . � Cevdet efendi, işi bir türlü
·
34
fa lyazen
falanj i l/Falanj ' Fra n ko İ spanyasında b i r pa rami liter teşkilat ve s iyasi sem
bo l ' < Fr. pha/ange < İ sp. falange a . m . * Özenerek sulu boya ile
boyadığı, Franco'nun bayrağım, Falanj armasını ve Falanj kuvvet
lerinin ünlü logosunu taşıdığı bir yumurta. {G. Scog namillo 1990 s .
74).
falçeta/falçata 'eğri ku nduracı b ıçağ ı ' < Yu n . tpaATaiTa {faltseta) a . m .
< İt. fa/cetto 'orak'. * Sarraçlık damarı pek kabarmıştı. Amma işte
dağ başında, ne fa/çata, ne kendir, ne ibrişim, ne de deri parçası
vardı. { H a l i ka rnas Bal ıkçısı 1969 s. 169). * Falçatayı aldı. Köseleyi
göğsüne dayayıp, kuvvetle bastırdı, kesti. ( M . Özü nal 1991 s. 72).
falihayır, b. fal 1.
faliya, b. falya.
A D . falla- ' küfretmek, azarla mak; büyük abdest yapmak' DS 1832-33,
(argo) 'anasını bel lemek' H . Aktunç 1990 s . 102 < Ar. ( l ugat maddesi ola
ra k) fa 'a/a 'yapmak; (örtmece) ırzına geçmek'. * Ulan Hoca, git işine!
Şu dinini falladığımız gavurlar için bizi şu mübarek günde belaya
sokacaksın. {E. M isailidis 1986 s. 3 16 ) .
A D . fal l ik 'sürtük, orospu' DS 1 8 3 3 < Ar. fa 'ala ( b . falla- maddesi ne), *
Fal/iki Dayandığın yer muhkem olmasa, böyle fart ataman ya!
{Orhan Kemal 1954b s. 129).
falso 1 ' müzikte nota ya n l ı ş l ı ğ ı ' < İ t. falso a . m . < Lat. fa/sus 'ya n l ış'. *
Nargilesini fokurdatarak piyanoda falso yapan büyük kızını pay
lardı. { Peride Cela l 1991 s . 435). M ecazi manada 'ya n l ış, hata ' : * Peşi
ne zenpare ta�ub gitmek mühim bir falşo idi. Anıl) için gözcülere
�arşı dürlü dürlü göz bağcı/* tertibatı �h�ine mecbür bulunurdu.
(At:ımed Rasim 1340/1922 s. 363). * Her sözüm yanlış, her hareke
tim falso. (Orhan Kemal 1965f s. 2 8 3 ) . falso yap- 'ya n l ı ş l ı k yapmak,
kendisini utandıracak bir hatada b u l u nmak': * Yoksa kocası şöyle bir
rahatlayıverse, Trabzon ağzıyla konuşmaya başlayacaktı da, Bati
edebiyatı öğrenimi görmüş İstanbullu karısının yanında falso
yapmamak için her an kendisini denetim altında mı tutuyordu?
( E . Atasü 1996 s. 194).
falso il, ya lnız falso et-/fanso ver- {gemicilik teri mleri nden) ' d i n mek, ke
silmek ( rüzg a r hakkı nda); yarıda b ı ra km a k' L. Gürçay 1 943 s. 160 < İ t. in
faccia ve falso 1 , Ka hane-Tietze 1958 no. 347. * *
falya/fa lye (topçulukta) 'ateşlemekten topta a ç ı l a n delik' L. G ü rçay 1943 s.
160, Meni nski 1680 1 , 1297 < İ t. (Vened i k diya l.) fala < İt. falla ' noksa n,
sakatlık' Ka hane-Tietze 1958 no. 2 7 5 ( meti n lerden örneklerle). falya
ver- { mecazi manada) ' meydana ç ı kmak' (örnekler Kaha ne-Tietze'de).
fa/yaya ver- 'meydana ç ı karmak': * "Ben bu babamı ğardaşıma_ha
ber verim" diyir. Bunnar b�httlar ki, bu bizi faliyaya verec�h. ( B .
Seyidoğlu 1 9 7 5 s . 3 2 2 ) .
Osm. fa lyazen 'delin miş, beka reti bozu l m u ş, kızlığı bozu l m uş' < falya +
-zen 'vuru l m uş'. * ljüsni na�ış, teni na-mevzündur; 1 Falya-zenler
al)a heb mevtündur. ( EnderünT Fazıl Beg 1286 s. 106) Başka kaynak
lard a bu l u na madı.
El Fa . zadan 'vurmak, bir enstrü man ça lmak' fi i l i n i n bir fi i l kipi olan
-zan {Tk.de -zen şekl inde telaffuz ed i l i r) eklend i ğ i kel i melere ' ( b i r
35
fa iye
müzik a leti ) çalan, vura n , vurarak ya pan' manasını kaza ndırı r. Ör
nekleri şunlar: borazan, falyazen, fortazen, giri�zen, hara
zan l/harazın, hıştzen, kademzen ol-, kalbezen/kalpazan,
kavarazen, lafazan/lafzan, neyzen, şestazen.
falye, b. falya.
Osm. fam ' renk' < Fa . fam a . m . * ·*
fam ' bi r esa ns markası' < Fr. femme < Lat. femina ' kad ın'. * Burası cen
net, kapısındayım. Fam kokulu kadınlar geçiyor önümden. Solr
de Parls'te genç kızlar. ( R.T. Ünlü 1959 s. 125).
fami lya ' a i le ' < İt. famlglia a . m . < Lat. familia ' e v h a l k ı ' [famulus, fa
mula 'hizmetçi'). Tipik bir 19. asır kel i mesi. * Taallukatden olmadıkca
bir familya ile dostluk edlb görüşmek pek güc maddedir. (Vartan
Paşa 1991 [1851) s. 1 2 ). * Geçen gün bağ arabalardan birine ra
klb olan bir famllya_hal�ı arabamlJ devlrllmesi yüzünden az ço�
r�hnedar, ceril)adar oldular. (Al)med Rasim 1328 s. 46). ·* Halebin
esas familyalarının asıllar1 Türklerdir. (F. R. Atay 1938 s. 42 ) . 'zevce' :
* Halk içinde evli kadmın iki adı vardır: aile, familya. Aile demek
familya demek, evli kadın demektir. (A. Nesin 1960a s. 35).
EOsm. fan- ' kırı lmak' TS 1602, Meninski 1680 il, 3459 < ufan- fi i l i n in var
yantı. * *
fanatik 'aşırı derecede ta raftar olan (biri)' < Fr. fanatique a . m. < Lat. fa
natlcus ' meczup, m ecnun', sıfat yapmaya ya rayan Fr. -ik için b. Ad
rlatlk ı:::::ı . * Yine de keyifsizdi. O sıralar ülkenin bir iç savaşa sü
rüklenişiyle kaygllamyor; ellerinde silahla hak dağıtmaya kalkan
fanatik öğrencilere karşı çıkıyordu. ( B . Uzu ner 1994 s. 40-41 ) .
fanela/fanl la/fa n l le 'ten üzerin e g iyilen iç çamaşırı' < Yu n. tpaviAAa (fane
la) a . m . < it. flanello < lng. flannel 'yünlü pamuklu ku maş' < Welsh
gwlan. *.Holera vaktinde karnın sıcaklığım bir kararda tutma
lı /çerden konyak ve taşradan fanela istimal etmeli. (E. M isa i l idis
1986 s. 527). * Ayağmda fan/le bir pantolon, sırtmda kısa kollu,
açık bej bir gömlek vardı. (Ç. Altan 1974 s . 1 2 ) . 'ten üzeri ne g iyilen iç
gömlek' : * ... ve ta 'am üzerine bir fincan çay içmek ve fanelasız
gezmemek ve ( Namı� Kemal 1967 [ 1865) ı. 26). * Sokağa çıkar
•••
ken, belki soğuk almm diye içine yün fanile, üzerine yelek, daha
üzerine kazak, daha üzerine palto giyermiş. (Ç. Alta n 1975 s. 194).
Krş. flanel.
fanfan/fanfln/fanflnfon < (çok nazal sesleri bulunan b i r yabancı d i l i -ya ni
Fra nsızca- konuşan biriyle a lay etmek amacıyla) ses takl idi kelimelerden,
M . M i khaTlov 1930 s. 31. ·* Türkçe söyle oğlum, burası Türkiye. Ana
dilin Türkçe olmasa da anlaştığm dil Türkçedir. Ben fan fin fon
dan anlamam. ( İsmail Galib 1932b s. 1 2 ) . * Suat hammla bir kena
ra çekilip, fanfin fanfin saatlerce fransızca konuşurdu. ( S . M . Alus
1934 s. 80).
fa ngri 'bir balık c i nsi' < Yu n. ,,ayypi (fangri) a.m. D . Georgacas 1978t s .
134. * Direk ve bacalarının etrafında sürü sürü orfoslar, lahos/ar
ve fangri balıklan tembel tembel yüzüyorlardı. ( Halika rnas B a l ı kçısı
1952 s. 74) .
EOsm. fanık 'kırık' Meninski 1680 il, 3459 < fan- + fi i lden sıfat ya pan -ık
eki, b. akık ı:::::ı . * ·*
36
fa ntaziya
fanıs, b. fanos.
fani 'geçici, baki olmaya n ' < Ar. fani a . m . * Söz �alur ba�i, tavar fani
olur, 1 Diriyi dut, �o{Jtl anı kim ölür. (Sultan Veled 1958 [ 1226 /15 1 2 )
s . 1 7 ) . * İnsanlar niçin her gün birbirlerini daha fazla öldürerek
fani ve geçici olduklarını iyice anlamıyorlar'! ( Peyami Safa 1930 s .
2 8 ) . * Varlığı dünyada hiçbir iz bırakmamalıydı. Bu dünya geçi
ciydi, fanilerindi. Kimseye yük olmamak, farkedilmemek, geçip
gitmek isterdi. ( M . M u n g a n 1996 s. 4 9 1 ) .
fanila, fanile, b . fanela.
fanos/fa nus/fanıs/fenos/panas/panaz/punus 'ca m l a rla korunmuş fener'
DS 3390, 3486 < Yu n . tpavoc; (fanôs) a . m . A. Tietze 1955 no. 279, Ka
hane-Tietze 1958 no. 868. * Kelisadan fanoslar ve mumlarla kona
ğımıza avdet ederken, o (meti nde: ol ) çar/atan hekimin şayiatı
üzere bizi görenler hortlamış kıyası ile kaçıyorlar idi. ( E . M isai l i d is
1986 s. 8 1 0 ) . * Çok uzaklardan geliyoruz. 1 Alevli bir fanus gibi
taşıyoruz ellerimizde 1 İhrak binnar edilen Galilenin 1 Dönen küre
gibi yuvarlak kafasını. ( N azım H i kmet 1930 s . 1 9 ) . * Beyaz bir fanus
içinde 1 Yüzen ve yüzen balıklar. ( F. H . Dağlarca 1 9 5 7 s. 3 3 ) . * Anne
min yaşantısı saydamdı, buzlu camdan bir fanusta yanan alevdi
o! ( E . Atasü 1996 s. 2 0 1 ) fanus-ı_hayal 'd uva rla ra resimler a ksettiren
dönen fener' : * Bi-nevalar fanüs-ı_hayal gibi göt/erine mum so�ub
dürtü dürtü şüretler ile döne döne oynaya/ar. (ıatı, M . Çavuşoğ lu
1977 [ 16 . yüzyıl başı) i l , 149).
fanta ' b i r kuş ci nsi, Pa rus caeruleus' < Yu n . tpavETa (fa neta ) < i t. fanetto
G. Meyer 1893 s. 19. Vu rg u l u /e/'nin d üşmesi anlaşılm ıyor. �*
fantasmagori ' hayal d ü n yası' < Fr. fantasmagorie a . m . [ EYu n . tpavTauµa
(pha ntasma) 'haya l ' ve 'aAA11yo9{a (allegorfa) kel i melerinden crasis
( kaynaşma). b. acabola El ) . * Ah, hani nerdeydi şimdi o trampeta
lar, o tahtadan atlar, o çinkodan askerler, ki beni ( metinde: bana)
bir sürü çirkin ve can sıkıcı şeyler dolu bu dünyanın ötesinde,
büsbütün başka bir dünyanın, bir hayal ve masal dünyasının fan
tasmagorileri içine alıp götürürdü? (Y.K. Karaosmanoğlu 1957 s. 2 6 ) .
fantazi, b . fantezi.
fantaziya l/fanteziya 'Ara p atlıları n ı n bayram larda te rtip ettikleri gösteri'
< Fr. fantasia a . m . < fantaziya 1 , Fra nsız ressa m Delacroix'in 1842 'de
37
fantezi
fantezi/fantazi 'sın ırsız haya l; değişik zevk; çok o rij i n a l ve lüks' < Fr. fan
taisie a . m . İ kinci m a na fantaziya'nın tesiri altında. * Beyazlar giymiş
adam kahkahayla güldü. "Bizim de fantezilerimiz vardır" dedi.
"Fantezilerin cam cehenneme! Olanlarm hangisi gerçek?" (A. Yur
da kul 1991 s. 1 2 2 ) .
fantezlst ' m u hayyileden çı kmış, m uhayyile ica d ı ' < Fr. fantaisiste a . m .
[fantalsle + -iste nomen agentis ( b i r i ş i yapa n , meslek sahibi i s m i ) eki,
b . aferist ı:::::ı ]. * Evin içinde büsbütün hususi bir köşem vardı. Bu,
salon içinde fantezist ve akaju bir yazı masasmm aiti idi. (A. Ş.
Hisar 1956 s . 1 0 ) .
fantezlya ı v e il, b . fantazlya ı v e i l .
A D . fanti ( oyun kağ ıtla rında) 'vale, bacak' DS 1834 < Yu n . tptiVTIJÇ (fa ntis)
< i t. fante a . m . < Lat. lnfant- 'çocuk'. * Ben ağzımı açar açmaz
çekeyim mi, ister misin ? Mavi far bana gitmiyor. Yoksa böyle mi
daha iyi? Söylesene bir şey camm! (V.O. Bener 1962 s . 46).
farakata, b. parakata.
faranjlt, b. farenjit.
faraş b . m . (sü prü ntü küreği) < Ar. ferraş, 'süpürücü' degem i nation ( ü nsüz
tekleşmesi) için b. akke/ake ı:::::ı ) . * Üstü kapalı, şık ve minicik bir
faraş, san, zarif ve ufacık bir maşa, bir de bunlan kullanmak için
küçücük bir hizmetçi almıştı. (A. Ş. Hisar 1956 s . 36) . faraş ağızlı
'çok büyük ağızl ı ' : � Çingene falcılar gibi kapkara tenli, suratl er
·
38
fariğ d il
farbala/ferbela (terzilik teri m leri nden) 'fı rfı r, büzg ü ' K. E m i roğlu 1989 s. 9 4
< Yu n . rppaµrraAac; (fraballas) Fr. falbala, diya l . farbella a . m . * Yatak
şatafatlı; üst kısmındaki farbalalar, harçlar lüks. (S. M . Alus 1933p
s. 8 5 ) .
Osm . farda ' küçük kilim' T S 1602 < Ar. farda 'quart de l 'etoffe a ppe lee
platilles roya les' R. Dozy 1927 i l , 2 5 1 . * *
fare b . m . ( kü ç ü k hayva ncık) < Ar. fara a . m . * Böyle felce uğramış fare
ler gibi ölümü bekleyemeyiz. (Ç. Altan 1975 s . 2 2 5 ) .
fa renjit/faranjit 'anj i n ' < Fr. pharyngite a . m . [pharynx 'yutak' + i ltihap
i si m lerinde ku llanılan -ite e ki , b . adenit 8 ] . * Boğazıma bir şeyler dü
ğümleniyor. Sigara ile içkiyi biraz fazla kaçırdım. Belki faranjitim
azdı. (A. Yu rdaku l 1993 s. 2 7 7 ) .
farfara 'geveze, ağzı ka l a ba l ı k' Meni nski 1680 il, 3 4 5 3 < Yu n . rpaprpapac;
(fa rfa ras) a . m . , fakat N . P. Andriotis 1983 s. 397'e göre Yu n . kel i me Tk.
farfara'dan alınmıştır; farfara kel i mesi Bulg. ve Ru m . d e de aynı ma
nada ku l l a n ı l ı r. * Hem de uymazdı efendim bizim adetlerimiz si
zinkilere. Sonra senin koca nine de olacaktı bizim yüzümüzden
farfara. (O.C. Kayg ı l ı 1939 s. 2 9 2 ; konuşan bir Roma n ) . farfaracı a . m .
( pleonastique [çoğ altmacı] -cı b . a ttar i l 8 ) : * Acele işleri olan kayık
çılar, farfaracı hamallar soğuk tarçınlarını ayakta yudumluyorlar.
(Şahap Sıtkı 1958 s. 1 3 3 ) .
farfatara ' kelebek' D S 1 8 3 4 < Yu n . ( Karadeniz diya l . ) rpaprpaTapa (farfata
ra ) a . m . C h . Tzitzilis 1987g no. 560. * *
AD. farı-/feri- ' bütün kuvvetini harc a m a k, yoru l mak; kuvvetten düşmek,
zayıflamak, ihtiyarlamak' DS 1 8 3 5 , 1846, TS 1602-03, Meni nski 1680
i l , 3454 < ?? * Ben gayrı eyice farıdım ana, düşünmeye derma
nım galmadı. (F. Baykurt 196 1 1 s . 168). * Ev yapanlar gelip kazar
lar, kağnı kağnı götürürlerdi. Gene farımazdı. ( F. Bayku rt 1959y s.
14). ·* Dişeyli kısmının bir çocuk doğurması, sağlam yapıdan bir
kerpicin düşmesi gibidir. İnsan her çocukta biraz daha farır. ( F.
Bayku rt 1 9 7 1c s. 334).
AD. farıd-/farıt- 'çok yorm a k, tüketmek, mahvetmek; bıktırmak, usandır
m a k' DS 1836 < farı- fi i l i n i n etti rge n l i k (causativu m ) h a l i , b. acıt- 8 .
* Su getirip zepse ekersek biyol da ekin olmaz, zepse tarlayı
farıdır. ( F. Bayku rt 1960 s . 84). * Bu topraklar üç yüz, beş yüz yıl
dır susuz, ağaçsızdır. İnsanoğlu suları kuruttu, ağaçları farıttı. (F.
Baykurt 1967k s. 53).
Osm . fa riğ ' i şsiz, boş'< Ar. fariğ a . m . * Şimdiki-IJalde ol fariğ gendü,
halinde oturmışdur. ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 26b). fariğ düş- 'feragat et
mek, çekil mek, vazgeçmek' TS 1 6 0 3 : * Ben bil-külliye erenler sev
dasından fariğ düşüb dururam. ( Ferec 855/1451 v. 3 5 b). fariğ ol
' b ı rakmak, ısra r etmemek, vazgeçme k ' : * Ol söz senÜIJ nel)e yarar?
Fariğ ol! ( a .e. v. 50b).
Osm . fariğdil 'm üsteri h ' < Fa . fariğ-dil a.m. A. Ru binçik 1970 il, 2 18 [ fa
riğ ve dil ' kalp', krş. fariğülbal], b i r sıfat ve onu ta kip eden b i r isimden
meyda na gelmiş Fa. asıllı s ıfatlar i ç i n b . asudedil 8. * Melik vezir sö
zinden fariğ-dil oldı. ( Fe rec 8 5 5/1451 v. 48b). * Gerekdür ki anla
rulJ �atına varasın, IJallerini bilesin, beni fariğ-dil edesin. ( Ferec
8 5 5/1451 v. 48a).
39
fariğ ülbal
Osm. fa riğülba l ' rahatça, huzur içinde' < Ar. fariğu /-bal a.m. ( fariğ ve
bal 'gönü l ' ) . * RalJata ulaşdılar. İki yıl fariğu /-bal münta�imü 1-IJal
Yemende oldılar. ( Fe rec 855/14 5 1 v. 206a ) . * Fariğü /-bal olub evin
de �arar �ıldı. ( P. N . Boratav 1995 s. 163).
Osm . faris ' usta atlı' < Ar. faris 'atl ı ' . * On yedi yaşında temam hüner
leri istikmal etdl. Bir 'alim-/ zaman, bir faris-i meydan çı�a geldi.
( Ferec 855/14 5 1 v. 91 a) .
Farisi ' Farsça' < Ar. Farisi a . m . * Hüseyin Cahit bütün Arabi ve Farisi
kelimelerin ve terkiplerin Türk/eştirilmesini, bütün kaidelerinin
de Türk kaidesi olmasını istiyordu. ( Fazlı Necip 1930 s. 282-2 8 3 ) .
Osm . fariskuri a laca ' M ısır'da i m a l ed i len b i r bez c i n s i ' < Dimyat ya kınında
Fa risku r şehrinde dokunduğundan ve alaca. * Ol tarjhde evsat-ı nas
dan biri ki bir devlet/üye /btida 'en buluşmağa gelürdi, hic olmaz
sa beş on baş sükker ile bir iki farisküri alaca 'arie �ılurdı. (' A li
1975 ( 1007) 1599 s. 106).
fark 1 'ayrı lık, fazlalık veya eksiklik' < Ar. far� a . m . * Bu tarafın da R ize
den farkı ne idi. Rlzenln de pazarı böyle kalabalık olmaz mıydı?
(Y. Ahıska l ı 1 944 s. 54). * Kovuğundan dışarı atılmış iptidai bir mah
luktan hiç farkım kalmadı. (Y.K. Karaosmanoğ l u 1932 s. 303). farkın
da ol- 'ayırt etmek, sezmek, haberi olmak', krş. farket-: * Dudakları
farkında olmadan dişleri arasında parçalanıyordu. (Sabahattin Ali
1935 s. 214 ) . fark et-/farket- 'değ işmek, azalmak veya artmak': * Ba
şınızın ağrısı bir parça olsun farketti mi? ( Mahmud Yesari 1932 s.
2 1 7 ) . 'ayırt etmek, ha beri olmak': ·* Tatma{JulJ gözi ağuzdur gevde
de, 1 Datluyı açıdan ol gey far� ede. (Su lta n Veled 1958 [ 1226/1 5 1 2]
s. 2 3 ) . * Seni kimse far� eyleylmez melekden. (Zati 1987 s. 5 8 ) . ·*
Yanından geçerken Kübra'nın iri ve parlak gözlerinin kendisine
baktığını farkettl. (Sabahattin Ali 1937k s. 99).
Osm . fark i l 'başın tepesi' < Ar. far� a . m . * Güneş yüzÜIJ ziya verür fe
lekde necml/e aya, 1 Nola ben �errenÜIJ bir gün salarsa far�ına
saye? ( ' Ö mer b i n Mezid 1982 (840) 1437 s. 4 7).
farket-, b. fark 1 .
AD. farla- 'ateş birdenbire alevlenmek' DS 1 8 36 < ses taklidi fi i l lerden. ·* ·*
AD. farlat- 'ateşi a levlendirmek' DS 1836 < farla- fi i l i n i n (causativum, et-
tirgen l ik) hali, b. acıt- ı:::ı. ·* Elini çabuk tut, tandırı far/atıver/ ( M .
Makal 1957k s. 1 7 ) .
farmason/Frank manson ' Farmasonlar Cem iyetine mensup ki mse' < Fr.
Farmaçon < İ n g . Freemason a . m . * Ha koca farmason ha, benzet
onu da kendine! Benzeti ( M . Özay 1957 s. 60). ·* Frank manson oca
ğına dehalet etmiş gibi sır vermediler. ( E . Misailidis 1986 s. 269 ) .
fars 1 ' kaba şaka l a ra mü racaat eden komed i ' < Fr. farce a . m . a s ı l ma nası
'dolma'. ·* Üçü de, kötü yazılmış, kötü sahnelenmiş, içler acısı bir
farsın beceriksiz oyuncularına benziyorlardı. ( E . Atasü 1991 s. 30).
* Piyesleri repertuvarda uzun zaman kalamamışlardır. Kalanları
ise, orta aydına seslenen, basit entrikalı melodramlar veya fars
lar olmuştur. ( 5 . Eyu boğlu-V. Günyol 1995 s . 8 3).
fars i l , b . fars tahtası.
40
farz
Fars ' İ ra n ' ı n g ü ney-batı bölgesi' < Ar. Fars < Fa . Pars a . m . * *
Farsi ' İ ra nlı; Farsça' < fars + isimden sıfat yapan - i eki, b . Abbasi c:::ı . *
Bir bülend aheng-ile ser-ağaz etdi, bir Farsi ğazel ot.cıdı. ( Ferec
8 55/1451 v. 204b).
fars tahtası/fars 11/farş ' kayı k içindeki eğreti döşeme' DS 1837 < Yu n . (di
ya l . ) qui.pua (farsa) a.m. < EYu n . pharsos 'eğreti parça' Ka hane-Tietze
1958 no. 870. * Ambarda sarsmtı korkunçtu. Çakıl taşı safrasmm
altmdan sular, yalmz farstan değil, güverte braçiyollar1m bile ya
lıyordu. ( H a l i karnas B a l ı kçısı 1955 s. 267). * Bir göz kırpışı süresinde
balığm iri başı kepçenin içindeydi. Kepçe, su sıza sıza kaldmlma
siyle beraber, kayık ambarmm farşlarmm "Gümmm!" etmesi bir
oldu. ( H a l i karnas B a l ı kçısı 1969 s. 65-66).
AD. farsak 'dağ köyl üsü; a kılsız, delişmen' DS 1837 < ?? * Suçlarcasma
baktı Orhan Kemal, "Niye tamştlrdm bu farsağı bana?" ( M . Buy
rukçu 1982 s. 63). ( Bu kel i me Varsak boyu nun adından olsa gerek. v--+f
değ işimi için b. fur- E::J [ Ed itörü n notu ] ) .
farş, b. fars tahtası.
fartası turtası olmayan ' ki m seyi ka le a l mayan, patavatsız, gelişi g üzel i ş
yapa n ' < krş. fart furt. * Bana bak polis efendi! Ş u ayak takımım
ortadan dehle! Benim fartam furtam olmadığım, Sadrazam Paşa
dan tut da bütün arkadaşlar1m bilir. Gözüm dönecek, bir ikisini
ayağımm altma alıp belaya gireceğim. (S . M . Alus 1934 s. 2 10 ) .
fart fu rt ' kızg ı n l ıkla soluyara k' < ses ta klidi ta birlerden. * Yeni gelen
adam, bizim düşmanca taV1rlar1mızı görerek asabileşiyor, burun
delikleri fart furt açılıp kapamyordu. ( B . S. Ku nt 1937 s . 83-84).
AD. fartuk/fartok ' ku n d u racı önl üğü' K. Em i roğlu 1989 s. 5 1 < Rus. fartuk
< Al m . Vortuch A. Tietze 1 957 no. 3 7 . * *
farz 1 'yapı lması M üslümana ş a rt olan şey, Ta n rı buyru ğ u ' < Ar. farc;I a . m . ·*
ŞabalJ o/dut.eda durdılar, aru abdest aldılar, şabat:ı farim i/.Camet
etdiler. ( Fe rec 855/145 1 v. 55a ) . fari-ı ayn/fari-ı aym 'her M ü slüma
nın şa hsen ifa etmeye mecbur olduğu vazife': * Aşla namede tat:ırir
olunan cevabdan ğayr1 t:cabül etmeyüb muşırr olmağla 'ırt.c-ı gay
ret-i sultani ve t:ıamiyet-i cibillet-i cihan-bani mücibince �h?-ı
intit.cam ?immet-i padişahiye fari-ı 'ayn olmağla nemçe keferesi
üzerine sefer ferman buyuruldı. (At:ıval-ı m u t:ıaşa ra-ı Peç v. 267 b ) .
* Lutfi yatsı üstü avdet/eri bir iki kere daha tekerrür ettirdikten
sonra baktllar ki neye teşebbüs edilecekse bir ayak evvel etmek
farz-ı aym. ( S . M . Alus 1934 s. 43). farz-ı kifaye 'Alla h ' ı n , bir kısı m M üs
l ü ma n ları n yeri ne geti rmesiyle, d iğ erleri nden sakit olan emirleri ' : * Ko
münizmle mücadele farz-ı kifaye değil, farz-ı aymdır. ( N . Berkes
1997 s. 426).
farz il 'faraziye, h i potez' < Ar. farc;I a . m . ·* Bir az evvel gördüğü mu 'a
melatl düşünerek farimılJ şalJilJ olmasma bir türlü ilJtimal ver
mezdi. ( N a m ı � Kem a l 1 944 [1876] s. 4 3 ) . farz et-/farzet- 'gerçek olma
ya n şeyi gerçek sayma k' : * Bunuf) tavam bezdir. Burada kendif)izi
bir çadırda bulunuyor farz edebilirsif)iz. (At:ımed Şerif 1326 [ 1908]
s. 2 54 ) . * Daha olmazsa sen beni öldü farz edersif). ( E . E . Ta l u 1928
s . 288). farz-ı muhal 'olmayaca ğ ı n ı bildiğimiz bir vaziyet üzeri ne öne
sürülen fikir, diye l i m ki ' . * *
41
farzan
farzan/faraza 'tuta l ı m ki, mesela ' < Ar. farr;Jan a . m . Meni n ski 1780 111,
883'e göre ferza veya ferzan, halk ağzında faraza. Ar. !{il harfi n Tk.de
ki iki ayrı telaffuzu için b. adale ı:::ı . * Bir defterdar nice men 'ine �a
dir olur? Farian (veya faraza) def'ine mübaşeret etse, IJükm ğa
libül) iken anulJ teıkiresiyle �an�ı 'amil 'amel �ılur? Farzan ( veya
faraza) defterdar şetm u düşnam-ıla �or�ıdursa, mir-i miran �ati
u ihlak-ile t(!hvif eder. ('Ali 1979 ( 988) 1581 1 , 1 6 1 ) . * Kalitaryanm
göz, gönül nurlandıracak daha zendost harcı taraflar. da vardı.
Faraza üç beş arkadaş içip kafayı yerine getirmişsin. Yatacağm
yeri önceden peylemişsln. Bir de bakworsun ki tam senin ya
tacağm odanm karşısma gelen kapı ardma kadar aÇ1k. İçeride
emsalsiz bir kadm sesi; Rumca bir türkü ( S . M . Alus 1 944 s. 1 5 5 ) .
•••
farzet-, b. farz i l .
fasa fiso/fasaflso 'saçma, manasız sözler' M . M i kha'ilov 1 9 3 0 s. 3 1 < ses
ta klidi ve ekspresif ( kuvvetlendirici, açık ve net olara k gösterici) ta bir
lerden, belki fasarya'nın tesiri altında. * Ben size birşey söyliyeyim
mi: hürrlyetmlş, demokrasiymiş insan haklanymiş, hepsi fasa
fiso bunlarm. ( H . Ta ner 1 9 5 1t s. 94 ) . Erkeklerin değişik kadmlardan
hoşlandığmı, kadmlarmsa bir erkeğe bağlı kalmayı yeğlendiğini
söylerler ya, boş laf o. Fasafıso. (A. Kutlu 1983c s. 189 ) . ' kıymetsiz,
boş herif' . * "Tornavida nasıl?" - "Bırak şu fasa fisoyu sen de •.•
(Argo) fasarya 'fasa fiso, boş sözler' < Yu n . 1paoapia (fasa rfa) < it. fassaria
a . m . N . P. And riotis 1983 s. 397. * Aya bak. Dünya, yaşamak Üst ta •••
42
fası
fasıl, b. fası.
fasıla ' a ra, a ra l ı k' < Ar. faşila a . m . * Yemişçiler alış verişe faşlla ve
rerek tablalar1m -ne olur ne olmaz- köşelere çekiyorlardı. ( R. N .
G ü ntekin 1928 s. 99).
fasır fasır, b . fasla fasla.
Osm. fasid ' kötü, uğursuz, meş' u m , ayıplı' < Ar. fasid a . m . * Andan 'fi
kir etdüm, gece varub d�hme �apusm acub girüb tabüt �apağm
götürüb ol naziniynÜIJ yüzin görüb yüregüm soyudam. Cün bu
fasid endiyşe gö11lümde �arar dutdı (Ferec 855/1451 v. 108b). ha
•..
yal-i fasid/fasid hayal ' boş bir haya l, olmayacak bir şey': * Benüm
gö11lüm içün IJali beyan eyle ta bunulJwhayal-i fasidi zayii ola!
( Ferec 855/1451 v. 193b). * Gördiler ki ışlalJı mu#Jal ve hidayetlen
mesi fasidwhayaldür; cihetlerini aldılar ve min-ba 'd durma deyü
yine şehrden Çl�ardılar. ( ' A li 1 9 7 9 (988) 1581 1, 166). * Ma 'a ha�a
wharc-ı yevmiyeleri bir 'filoriye yetişmek mu#Jal ve rüz-merreleri
bir altunwharc göstermek fasidwhayaldür. ('Ali 1982 (988) 1581 i l ,
1 5 7 ) . fasid daire ' kısır döngü' ( Lat. circulus vitiosus tabiri n i n aynen
terc ümes i ) **
fasih 'düzg ü n ve iyi telaffuz ed i len (Arapça); bu tür temiz bir anlatışı olan
( k i mse)' < Ar. faşi#J a.m. * Faşi#J dilile söyledi: ( Ferec 855/1451 v.
•••
43
fası
44
Another random document with
no related content on Scribd:
means of the wind to the ovules; these enclose the embryo-sac, and
are situated on the open fruit-leaf (carpel), which has no stigma.
Alternation of generations:
I. Prothallium = Endosperm in ovule.
II. Leaf-bearing plant, with flowers which produce the pollen-sac and ovule.
3 Classes: 1. Cycadeæ.
2. Coniferæ.
3. Gnetaceæ.
For a long time the vegetable kingdom has been divided into. Cryptogams (so
called because their organs of reproduction remained for some time
undiscovered), and Phanerogams or Flowering-plants which have evident sexual
organs.
The first three divisions belong to the Cryptogams, and the third and fourth
divisions to the Phanerogams. This arrangement has no systematic value, but is
very convenient in many ways.
The Cryptogams are also known as Spore-plants, since they multiply by
unicellular organs (spores), and the Phanerogams in contradistinction are called
Seed-plants (Spermaphyta), since they multiply by seeds, multicellular bodies, the
most important part of which is the embryo (a plant in its infancy). Mosses, Ferns,
and Gymnosperms are together known as Archegoniatæ, since they possess in
common a female organ of distinct structure, the Archegonium.
DIVISION I.
THALLOPHYTA.
The thallus in the simplest forms is unicellular; in the majority,
however, it is built up of many cells, which in a few instances are
exactly similar; but generally there is a division of labour, so that
certain cells undertake certain functions and are constructed
accordingly, while others have different work and corresponding
structure. Vessels or similar high anatomical structures are seldom
formed, and the markings on the cell-wall are with few exceptions
very simple. The Myxomycetes occupy quite an isolated position;
their organs of nourishment are naked masses of protoplasm
(plasmodia).
As regards the external form, the thallus may be entirely without
special prominences (such as branches, members), but when such
are present they are all essentially alike in their origin and growth,
that is, disregarding the hair-structures which may be developed. A
shoot of a Seaweed or of a Lichen, etc., is essentially the same as
any other part of the plant; only among the highest Algæ (Characeæ,
certain Siphoneæ, Sargassum, and certain Red Seaweeds) do we
find the same differences between the various external organs of the
plant body as between stem and leaf, so that they must be
distinguished by these names.
Roots of the same structure and development as in the Seed-
plants are not found, but organs of attachment (rhizoids and haptera)
serve partly the biological functions of the root.
Systematic division of the Thallophytes. To the Thallophytes
belong three sub-divisions—Slime-Fungi, Algæ, and Fungi. Formerly
the Thallophytes were divided into Algæ, Fungi, and Lichens. But
this last group must be placed among the Fungi, since they are really
Fungi, which live symbiotically with Algæ. The Slime-Fungi must be
separated from the true Fungi as a distinct subdivision. The Algæ
possess a colouring substance, which is generally green, brown, or
red, and by means of which they are able to build up organic
compounds from carbonic acid and water. The Bacteria, especially,
form an exception to the Algæ in this respect; like the Fungi and
Slime-Fungi they have as a rule no such colouring material, but must
have organic carbonaceous food; these plants form no starch, and
need no light for their vegetation (most Fungi require light for
fructification). The Myxomycetes, Bacteria, and Fungi derive their
nourishment either as saprophytes from dead animal or vegetable
matter, or as parasites from living animals or plants (hosts), in which
they very often cause disease.
A remark, however, must be made with regard to this division. Among the higher
plants so much stress is not laid upon the biological relations as to divide them into
“green” and “non-green”; Cuscuta (Dodder), a parasite, is placed among the
Convolvulaceæ, Neottia and Corallorhiza, saprophytes, belong to the Orchidacere,
although they live like Fungi, yet their relations live as Algæ. In the same manner
there are some colourless parasitic or saprophytic forms among the Algæ, and
stress must be laid upon the fact that not only the Blue-green Algæ, but also the
Bacteria, which cannot assimilate carbonic-acid, belong to the Algæ group,
Schizophyceæ. The reason for this is that systematic classifications must be
based upon the relationship of form, development, and reproduction, and from this
point of view we must regard the Bacteria as being the nearer relatives of the Blue-
green Algæ. All the Thallophytes, which are designated Fungi (when the entire
group of Slime-Fungi is left out), form in some measure a connected series of
development which only in the lower forms (Phycomycetes) is related to the Algæ,
and probably through them has taken its origin from the Algæ; the higher Fungi
have then developed independently from this beginning. The distinction of colour
referred to is therefore not the only one which separates the Algæ from the Fungi,
but it is almost the only characteristic mark by which we can at once distinguish
the two great sub-divisions of the Thallophytes.
The first forms of life on earth were probably “Protistæ,” which had assimilating
colour material, or in other words, they were Algæ because they could assimilate
purely inorganic food substances, and there are some among these which belong
to the simplest forms of all plants. Fungi and Slime-Fungi must have appeared
later, because they are dependent on other plants which assimilate carbon.[2]
Sub-Division I.—MYXOMYCETES, SLIME-FUNGI.
Fig. 8.—Ulothrix zonata: a portion of a thread with zoospores, of which two are
formed in each cell (zoosporangium), the dark spots upon them are the “red eye-
spots”; 1, 2, 3, 4 depict successive stages in the development of the zoospores; b
a single zoospore, at v the pulsating vacuole; c portion of a thread with gametes,
of which sixteen are formed in each gametangium; d gametes free and in
conjugation; e conjugation has been effected, and the formed zygotes are in the
resting condition.