Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 60

Gerçe■in Büyüsü Neyin Gerçekten

Do■ru Oldu■unu Nas■l Biliyoruz 1st


Edition Richard Dawkins
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/gercegin-buyusu-neyin-gercekten-dogru-oldugunu-nas
il-biliyoruz-1st-edition-richard-dawkins/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Kör Saatçi 2nd Edition Richard Dawkins

https://ebookstep.com/product/kor-saatci-2nd-edition-richard-
dawkins/

■■■■■ 40■■■■■ ■■■ ■■■ Richard Dawkins

https://ebookstep.com/download/ebook-34492892/

■■■■■ 40■■■■■ ■■■ ■■■ Richard Dawkins

https://ebookstep.com/download/ebook-46987902/

■■■■■ 40■■■■■ ■■■ ■■■ Richard Dawkins

https://ebookstep.com/download/ebook-46699450/
■■■■■ 40■■■■■ ■■■ ■■■ Richard Dawkins

https://ebookstep.com/download/ebook-30627614/

■■■■■ 40■■■■■ ■■■ ■■■ Richard Dawkins

https://ebookstep.com/download/ebook-43994644/

Programador de Elite Como sair do absoluto zero e


trabalhar nas melhores empresas do mundo 1st Edition
Pedro Nascimento

https://ebookstep.com/product/programador-de-elite-como-sair-do-
absoluto-zero-e-trabalhar-nas-melhores-empresas-do-mundo-1st-
edition-pedro-nascimento/

Psicologia do jogo 2nd Edition Daniil B Elkonin

https://ebookstep.com/product/psicologia-do-jogo-2nd-edition-
daniil-b-elkonin/

O Amante do Tritão 11th Edition R B Mutty

https://ebookstep.com/product/o-amante-do-tritao-11th-edition-r-
b-mutty/
RI CHARD
DAW KINS
Gerçeğin Büyüsü
Neyin gerçekten doğru o c u ğ u n u nasıl biliyoruz

Magic of Reality
How We Know Wkat’s Really True

İLLÜSTRASYONLAR

DAVE M cKEA N
ÇEVİREN
İSTEM FER
EDİTÖR
B. DUYGU ÖZPOLAT

O
k u zey

Kuzey Yayınları
www.kuzeyyayinlari.com
Clinton John Dawkins
1915-2010

Ey sevgili babam
İçindekiler

Gerçek nedir? Büyü nedir?

Kimdi bu ilk insan?

Neden bu kadar çok çeşit


hayvan var?

Neden yapılmıştır şeyler acaba?

Neden gece ve gündüzümüz,


kış ve yazımız var?

Güneş nedir?

Gökkuşağı nedir?
Her şey nasıl ve 160

ne zaman başladı?

Uzayda yalnız mıyız? 182

Deprem nedir? 204

Neden kötü şeyler olur? 226

Bir mucize nedir? 246

İndeks 267

Teşekkürler 271

Resimler 271
m

<sr%

)uyu
necrıV

erçek , var olan h er şeyd İ r . Kulağa çok basit

G geliyor değil mi? Aslında o kadar basit değil. Çe­


şitli pürüzler var. Mesela b ir zam anlar var olan am a ar­
tık olm ayan dinozorlar ne olacak? Peki ya ışıkları bize
ulaşıp da onları görebildiğimizde kendileri sönüp git­
m iş olabilecek kadar uzaktaki yıldızlara n e demeli?
D inozor ve yıldızlara birazdan geleceğiz. Bırakalım
geçmişi, bugün bile b ir şeyin var o lduğunu nasıl biliyo­
ru z ki? Yani tam am , beş duyu organım ız (görm e, kok­
lam a, d okunm a, duym a ve tatm a) p ek çok şeyin gerçek
olduğu konusunda bizi ikna etm ede oldukça iyi iş çı­
karıyorlar: kayalar ve develer, yeni biçilm iş çim ve taze
dövülm üş kahve, zım para kâğıdı ve kadife, şela­ Peki ya radyo dalgaları? O nlar var mı? Ne
leler ve kapı zilleri, şeker ve tuz. A m a sadece beş gözlerimiz, ne de kulaklarım ız onları tespit ede­
duyum uzdan biriyle tespit edebildiğim iz şeylere bilir, ancak yine televizyon gibi özel araçlar radyo
m i “gerçek” diyeceğiz? dalgalarını, görebileceğimiz ve duyabileceğimiz
Ya çıplak gözle görülem eyecek k adar uzakta­ sinyallere dönüştürürler. Böylece, radyo dalgala­
ki b ir galaksi? Ya güçlü b ir m ikroskop olm aksızın rın ı görem esek ya da duyam asak da gerçekliğin
görülemeyecek kadar küçük b ir bakteri? O nları b ir parçası olduklarını biliriz. Teleskop ve m ik­
görem ediğim iz için var olm adıklarını m ı söyle­ roskoplarda olduğu gibi, radyo ve televizyonların
meliyiz? Hayır. Elbette duyularım ızı özel araçların da nasıl çalıştıklarını biliyoruz. Bu aletler bize,
kullanım ı yoluyla iyileştirm em iz m üm kün; galak­ var olanı g örüntülem ede yardım cı oluyorlar: yani
si için teleskoplar, bakteriler için m ikroskoplar gerçek dünyayı, gerçekliği... Radyo teleskopları­
kullanabiliriz. Teleskopların ve m ikroskopların n ın (ve X-ışım teleskoplarının) bizlere yıldızları
nasıl çalıştıklarını bildiğim iz için, onları duyula­ ve galaksileri farklı bir gözden sunm ası da gerçek­
rım ızın (bu örnekte görm e duyusunun) erişim ini lik algımızı
arttırm ak için kullanabiliriz. Böylece, b u aletlerin genişletm enin
görm em izi sağladığı şeyler, bizi galaksilerin ve b ir başka
bakterilerin var o lduğuna ikna eder. yolu.
Dinozorlara geri dönersek, bir zam anlar Dünyada Bir sofamda, icftesiaopbr bir tur zaman m a­
gezindiklerini nereden biliyoruz? O nları hiç gör­ kinesi o b n k çab ab ifirk t Herhangi bir şeye
medik ya da duym adık ya da onlardan koşarak Kaktığımrafa gördüğümüz şey aslında ışıktır
kaçmak zorunda kalmadık. Ne yazık ki dinozorları ve ışığın yol kat etmesi zaman alır. Bir arkada­
bize doğrudan gösterebilecek b ir zam an m akine­ şınızın yüzüne baktığınızda bile aslında onun
m iz d e yok. Ancak burada d a duyularım ızın farklı geçmişteki halini görürsünüz çünkü ışığın a r­
türde bir yardımcısı yani fosillerimiz var ve onları kadaşınızın yüzünden sizin gözünüze gelmesi
çıplak gözle görebiliyoruz. Fosiller koşup zıplamaz saniyenin çok küçük bir kısmı kadar zaman
ama fosillerin nasıl oluştuklarını anladığımız için alır. Ses ise çok d aha yavaş hareket eder, işte bu
bize milyonlarca yıl önce olup bitenler hakkında yüzden çakan şimşeğin görüntüsü, gök gürültü­
bir şeyler söyleyebilirler. İçinde çözünm üş halde sünden açık arayla daha erken gelir. Uzakta ağaç
mineraller bulunan suyun, taş ve çam ur katm anları kesen bir adam ı izlediğinizde, baltanın ağaca
arasında göm ülü ölü bedenlerin içine nasıl sızdığını vururken çıkardığı seste tuhaf b ir gecikme ol­
anlıyoruz. M inerallerin suyun dışına çıktığında na­ duğunu hissedersiniz.
sıl kristalize olduğunu ve atom atom ölü bedende­
ki m addelerin yerini alırken taşa orijinal hayvanın
biçim inin izini nasıl bıraktığını anlıyoruz.
Dolayısıyla dinozorları duyuları­
mızla doğrudan göremesek
de, onların bir zamanlar
var olduklarını, bize
duyularım ız aracılı­
ğıyla ulaşan dolaylı
kanıtlar sayesin­
de çıkarabili­
yoruz: antik
yaşamın taşsal iz­
lerini görüp, onlara
dokunuyoruz.
Işık o k ad ar hızlı hareket eder ki, doğal olarak gördüğüm üz her şeyin o an
gerçekleştiğini düşünürüz. Am a yıldızlar için d u ru m farklıdır. Güneş bile
sekiz ışık dakikası uzaklıktadır. Eğer G üneş patlayacak olsaydı, b u yıkı­
cı olayın bizim gerçekliğim izin bir parçası olması için sekiz dakika •’ .
geçmesi gerekirdi ve b u olay bizim sonum uz olurdu! G üneş- • .
ten sonraki e n yakın yıldtz olan Proxim a C entauri’ye 2012 '* M
yılında bakacak olursanız gördükleriniz 2008’d e gerçek-,
leşmiş olan şeylerdir. Galaksiler çok büyük yıldız küm ele- ■. :
ridir. Bizler Samanyolu adlı galaksideyiz. Samanyolu’n un . '•
kapı kofnşusu A ndrom eda G alaksisine bakacak olduğunuzda
teleskopunuz sizi iki buçuk mjİyon yıl geriye götüren bir zam an m akinesi olur.
Stephanın Beşlisi adı verilen ve H ubble teleskopuyla gözlemleye­
bildiğimiz, beş galaksilik b ir küm e var; bu küm eler nefes
kesici bir şekilde birbiriyle çarpışıyorlar. Am a g ördü­
ğüm üz çarpışm a aslında 280 milyon yıl önce-

& sine aittir. O çarpışan


galaksilerde, bizleri gö-
rebilecek kadar güçlü bir
teleskopla bakan uzaylılar var­
sa, şu anda gördükleri şey dino­
zorların atalarıdır.
.-fc Uzayda gerçekten uzaylılar var mı? O nları hiç görme-
- / dik ya da duymadık. O nlar da gerçekliğin bir parçası mı?
Kimse bilm iyor; ama eğer varlarsa bunun göstergesi olabile­
cek şeylerin ne gibi şeyler olacağını biliyoruz. Eğer bir uzay­
lının yakınına yaklaşacak olursak, duyu organlarım ız bize
b ir uzaylıyla karşı karşıya olduğum uzu söyleyebilir. Kim
bilir belki de bir gün, birileri diğer gezegenlerdeki yaşamı
buradan tespit edebileceğimiz kadar güçlü bir teleskop icat
edecek. Ya da belki de radyo teleskoplarımız ancak uzaylı
^ zekâsının ü rü n ü olabilecek m esajlar yakalayacak. Gerçeklik
$ |sad ece şu anda bildiklerim izden ibaret değil. Henüz b ilm e­
diğim iz ve gelecekteki b ir zam ana kadar, belki d e beş duyu­
m uza yardım cı olabilecek d aha iyi araçlar geliştirene kadar
bilemeyeceğimiz şeyleri de kapsar.
A tom lar h er zam an varlardı, an cak onların ileri deneyler tasarlam aya devam ederiz. Eğer çı­
varlığından em in o lm am ız görece yeni b ir şey ve k arım larım ız yanlışsa, m odeli kabul etm eyiz ya
öyle görün ü y o r ki bizim to ru n larım ız da bizim şu ­ da b azı d eğişiklikler yaparak tekrar deneriz.
anda bilm ediğim iz birçok şeyi bilecekler. Bilimin İşte size b ir örnek: B ugünlerde biliyoruz ki
mucizesi ve keyfi d e yeni şeyleri o rtaya çıkarm aya genler (kalıtım ın birim leri) D N A denilen şeyden
durm aksızın devam etm esindedir. Bu bizim h er­ oluşur. D N A ve nasıl çalıştığı h ak kında oldukça
hangi b irin in u ydurduğu herhangi bir şeye in an ­ fazla şey biliyoruz. A m a çok güçlü b ir m ik ro s­
m am ız gerektiği anlam ına gelm ez: hayal edebile­ kopla bile DNA’n ın neye benzediğinin d etaylarını
ceğimiz am a gerçek olm ası hiç de olası olm ayan görem eyiz. D N A h ak kında b ildiğim iz h em en h er
m ilyonlarca şey vardır: periler ve gulyabaniler, si­ şey dolaylı olarak oluşturduğum uz m odellerden
hirli lam ba cinleri ve tek gözlü devler. H er zam an ve b u m o dellerin s ınanm asından geliyor.
açık fikirli olmalıyız, am a b ir şeyin v a r olduğuna Aslında, DNA’n ın ne olduğunu kim se bilmez­
inanm an ın geçerli tek nedeni, o n u n v ar o lduğuna den çok önce bile, bilimciler m odellerin tahm inlerini
dair gerçek kanıtların bulunm asıdır. test ederek genler hakkında birçok bilgiye ulaşmıştı.
O n dokuzuncu yüzyılda AvusturyalI raf
Modeller hayalgücümüzü sınamak Gregor M endel, kilisesinin bahçesinde çok
m iktarda bezelye üreterek deneyler yap­
Beş d u y u m u z d o ğ ru d a n tespit edem ediği za­ tı. Çiçeklerinin renklerine ya da bezelye
m anlard a, neyin gerçek o ld u ğ u n u an lam ak için, tanelerinin kırışık veya düzgün oluşları­
bilim cilerin kullan d ıkları az bilin en b ir yöntem na göre nesiller boyu bitkileri saydı. Tek
var. Bu, o rad a n eler d ö n ü y o r olabileceğinin test gördüğü bezelye taneleri ve çiçeklerdi ve
edilebilir b ir “m o d e r’in d e n faydalanm a yoludur. gözlerini b u farklı tipteki çiçekle­
O rad a ne olabileceğini h ayal ederiz, veya tah m in ri ve bezelyeleri saymak
ederiz de diyebilirsiniz. B una m o d el denir. D aha için kullanabiliyor­
sonra, (genellikle başka ölçü m cih azların ın yard ı­ du. Mendel öyle
mıyla) m o d el d o ğ ru o lduğu tak d ird e n e g ö rm e­ is im le n d ir m e ­
m iz ya d a n e duy m am ız gerektiğinin (genellikle m iş olsa d a bi-
m atem atiksel h esaplam alar y ap m ak suretiyle) çı­
karım ın ı yaparız. S onrasın d a d a b u n u n gerçekten
de gözlem lediğim iz şey o lu p o lm ad ığ ın a bakarız.
M odel gerçek an lam d a tah ta ve plastik ten b ir m a ­
k et olabileceği gibi, kâğıt ü zerin d ek i birk aç satır
m atem atik den k lem i ya da bilgisayardaki b ir
benzetim d a olabilir. M odele d ikkatlice bakarız,
eğer m o d el doğruysa, duyularım ızla (ve belki
de ilave araçlar y ardım ıyla) ne gö rm em iz (ya
da duym am ız vs.) gerektiğini belirleriz. Sonra
da b u çık arım ların d o ğ ru ya d a yanlış o lu p ol­
m adıkların a bakarız. Eğer doğru larsa, b u , m o ­
delin sah id en de gerçekliği tem sil ettiğ in e d air
güvenim izi a rtırır; s o n ra bu lg u ları b iraz d ah a test
etm ek ve d o ğ ru lam ak için, belki de m o ­
deli te k ra r g özden geçirerek daha

16
w zim artık gen adını verdiğimiz şeylere dair bir model
/ icat etti ve eğer m odeli doğruysa, belirli bir ürem e'
deneyinde düzgün yüzeyli bezelyelerin sayısının kı­
rışık bezelyelerin üç katı olması gerektiğini hesapla­
dı. Ve saydığında tam olarak öyle olduğunu gördü.
Detayları bir kenara bırakacak olursak, asıl nokta
Mendel’in sadece gözleriyle gözlemlediği ve hatta bir
mikroskopla bile göremediği “genleri” hayal gücüyle
bulmasıydı. Genleri mikroskopla göremiyordu ama
düzgün ve kırışık bezelyeleri görebiliyordu. Onları
sayarak kendi kaktım modelinin gerçek dünyada­
ki bir olgunun iyi bir temsili olduğuna dair dolaylı
yoldan kanıt bulmuş oldu. D aha sonra bilimciler
Mendel’in yönteminin bir uyarlamasını, bezelyeler
yerine meyve sinekleri gibi başka canlılar üzerinde, Crick DNA’yı kendi gözleriyle göremiyorlardı. Onlar
genlerin kromozom adı verilen (insanlarda kırk altı, da, modeller hayal ederek ve onları test ederek b u­
meyve sineklerinde sekiz adet bulunan) şeritler üze­ luşlarını yaptılar. Gerçekten de metal ve kartondan
rinde belli bir şuayla dizildiğini göstermek için kul DNA’nın neye benziyor olabileceğinin modellerini
landılar. Hatta modelleri test ederek, genlerin kro inşa ettiler ve bu modellerin doğru olması durum un­
mozom üzerinde tam olarak hangi sırada dizildiğin da belirli ölçümlerin hangi değerlerde çıkması gerek­
anlamak bile m üm kün oldu. Tüm bunlar biz genle tiğini hesap ettiler. Modellerden, ikili-sarmal olarak
rin DNAdan oluştuğunu bilmeden önce yapılmıştı. adlandırılan m odelin çıkarımları, Rosalind Franklin
Bugünlerde genlerin DNAdan oluştuğunu bi­ ve Maurice VVilkins’in saflaştırılmış DNA kristalle­
liyoruz ve DNAhın tam olarak nasıl çakştığmı da, rine x-ışını göndermeyi de içeren özel araçlar kul­
James VVatson ve Francis Crick ve onların ardından lanarak yaptıkları ölçümlere tamı tamına uyuyordu.
gelen birçok bilimci sayesinde biliyoruz. VVatson ve VVatson ve Crick, DNA yapısına dair modellerinin,

17
İS İ
• \

l ‘
£ |
1 H

18
Gregor Mendel’in kilisesinin bahçesinde gözlemlediği sonuçları
tam olarak üretebileceğini de hem en fark ettiler.
D em ek ki, neyin gerçek olduğunu anlam am ızın üç yolu
var. D oğrudan, beş d uyum uzu kullanarak anlayabiliriz. Dolaylı
olarak, teleskop, m ikroskop gibi özel araçların yardımıyla, ama
yine beş duyum uzla anlayabiliriz. Veya daha da dolaylı olarak,
neyin gerçek olabileceğine dair m odeller yaratıp, bu m odelleri,
gördüğüm üz (ya d a duyduğum uz vs.) şeyleri başarılı b ir şekil­
de tah m in edip edem ediklerine göre test ederek gerçeği tespit
edebiliriz. Sonuç olarak, öyle ya d a böyle, iş h er zam an d uyula­
rım ıza geliyor.
Peki bu, gerçekliğin sadece doğrudan veya dolaylı olarak,
duyularım ızla ya da bilimsel yöntem lerle tespit edilebilen şey­
lerden ibaret olduğu anlam ına m ı geliyor? Peki ya kıskançlık ve
neşe, m utluluk ve aşk gibi şeyler? Bunlar d a gerçek değil mi?
Evet, gerçekler. A ncak onların gerçeklikleri beyne dayanı­
yor; hiç şüphesiz, insan beynine ve bir ihtim al şempanze, köpek
ve balina gibi diğer gelişmiş canlıların beyinlerine de. Kayalar
neşeyi veya kıskançlığı hissedemez, dağlar âşık olmaz. Bu d uy­
gular, onları tecrübe e denler için oldukça gerçektirler am a be­
yinler olm asa bu duygular da olmazdı. Bu gibi duyguların ve
belki d e hayal bile edemeyeceğimiz başka duyguların, diğer ge­
zegenlerde v ar olabilmeleri m üm kün, am a ancak ve ancak, bu
gezegenlerde beyinler ya da beyin eşdeğeri (evrenin başka bir
yerinde ne garip düşünm e organları ya da hisseden makineler
pusuda bekliyordur kim bilir) b ir şeyler mevcutsa.

Bilim ve doğaüstü olaylar:


açıklama ve onun düşmanı

D em ek ki gerçeklik bu d u r ve b u saydıklarım d a bir şeyin gerçek


olup olm adığını nasıl anlayabileceğimizin yollarıydı. Bu kitabın
h er b ir bölüm ü, gerçekliğin belirli b ir yönünü ele alacak; örne­
ğin güneş ya da deprem ler ya da gökkuşağı ya da birçok farklı
hayvan çeşidi. Şimdi bu bölüm ün başlığındaki diğer anahtar ke­
limeye yani büyüye dönm ek istiyorum. Büyü biraz kaypak bir
kelime: genellikle üç farklı şekilde kullanılır ve önce benim de
bunları b irbirinden ayırm am gerekiyor. İlkine “doğaüstü büyü”
diyeceğim, İkincisine “sahne büyüsü (sihir)”, üçüncüsüne de (ki
bu benim başlıkta kullanm ak istediğim favori anlam ) “şiirsel
büyü” diyeceğim.

19
D oğaüstü büyü dediğim iz tipteki büyü,
m itlerde ve p eri m asallarında (veya “mucizeler’de, en azından,
am a onu şim dilik b ir k enara bırakıp kitabın son seyircinin dü­
bölüm ü n d e geri döneceğim ) rastladıklarım ız­ şündüğü şey olm asa da
d a . A laaddin’in lam basındaki, cadıların büyüle­ gerçekten bir şeyler olm akta­
rindeki, G rim m Kardeşlerdeki, H ans C h ristian dır. Sahnedeki bir adam (nedense
A nderson’u n ve J. K. Rowling’in hikâyelerindeki genellikle b ir adam olur am a isterseniz
büyü, b u büyüdür. Bir cadının b ir p rensi kurbağa­ kadın d a diyebilirsiniz) gerçekte olan şey ol­
ya d ö n üştürm esindeki ya d a b ir p e rin in balkaba- dukça farklıyken, çok hayret verici (ve h atta doğa­
ğını pırıltılı b ir at arabasına d ö n üştürm esindeki ü stü görünen) bir şeyin gerçekleşmekte olduğunu
kurm aca büyüdür. T üm b u n lar çocukluğum uz­ düşünm em izi sağlayarak bizi kandırır. İpek m e n ­
dan sevgiyle andığım ız hikâyelerdir ve çoğum uz diller tavşanlara dönüşem ez, tıpkı kurbağaların
hâlâ geleneksel N oel gösterilerinde anlatıldığında prenslere dönüşem ediği gibi. Sahnede gördüğü­
b unları keyifle dinleriz, am a h epim iz biliyoruz ki m üz şey sadece b ir num aradır. Gözlerim iz bizi
bu tip büyü sadece k urm acad ır ve gerçekte böyle yanıltır. D aha doğrusu sihirbaz, belki de sözcük­
şeyler olmaz. leri akıllıca kullanarak, dikkatim izi ellerinin yap­
Sahnede yapılan büyü, yani sih ir ise tam ter­ tığından uzaklaştırıp gözlerim izi yanıltm ak için
sine gerçekten de v a rd ır ve çok eğlencelidir. Ya da büyük çaba harcar.

20
Bazı sihirbazlar d ü rü sttü r ve izleyicileri­
nin sahnede gerçekleşenin b ir num aradan iba­
ret olduğunu bildiklerinden em in olm ak için
uğraşırlar. Bunu söylerken James “M uhteşem ”
R andi ya da Penn ve Teller ya d a D erren Brown
gibi isim leri düşünerek söylüyorum. Bu takdir
edilesi sihirbazlar num arayı nasıl yaptıklarını
tam olarak anlatm asalar da, (çünkü anlatsalar
belki de sihirbazlar kulübünden kovulurlardı),
gösterilerin doğaüstü bir sihir içerm ediğini iz­
leyicinin bildiğinden em in olm ak için gerekeni
yaparlar. Diğerleri yaptıklarının bir num ara ol­
duğunu açıkça söylem ezler am a yaptıkları için
abartılm ış iddialarda da bulunm azlar; alenen ya­
lan söylem eden izleyiciyi keyifli bir gizemle baş
başa bırakırlar. A ncak maalesef, bile bile dürüst
olmayan ve sanki “doğaüstü” ya da “paranorm al”
güçleri varm ış gibi davranan sihirbazlar da var:
böyleleri sadece düşünce gücüyle m etalleri b ü ­
küp saatleri d urdurabildiklerini iddia edebilirler.
Bu sahtekârlardan (“şarlatan” b u gibi kim seler
için uygun bir kelim edir) bazıları, “psişik güç­
lerini” kullanarak nerenin kazılm ası gerektiğini
anlayabildiklerini iddia edip m aden ya da p et­
rol şirketlerinden büyük p aralar alırlar. Başka
şarlatanlar ise, ölülerle iletişim kurabildikle­
rin i iddia ederek yas tutan insanları istism ar
ederler. İşler b u noktaya varınca artık keyif
verm ekten, eğlenceli olm aktan çıkar, insanla­
rın saflıklarından ve üzüntülerinden faydalan­
m aya dönüşür. Bazıları bu sahtekârların ölülerle
k onuştuklarına içtenlikle inanabilir.
B üyünün b ir ü çü n cü anlam ı da b ö lü m ü n h gökyüzüne karşı bir gökkuşağı gördüğüm üzde
başlığında kastetm ek istediğim şiirsel büyüdür, de kullanırız. “Büyüleyici” b u anlam da kullanıl-
Güzel b ir m ü zik parçasıyla gözlerim iz do lar ve dığında basitçe bizi d erinden etkileyen, uyaran,
bu perform ansı “büyüleyici” olarak adlandırırız, tüylerim izi d iken d iken eden, bize tam o larak ya-
Ayın ve şeh ir ışıklarının olm adığı karanlık b ir şadığım ızı hissettiren şey anlam ına gelir. Ben size
gecede gökyüzündeki yıldızlara bakar, nefesim i- bu kitapta, gerçeklerin, bilim sel yöntem lerle an-
'.z i. kesen b ir m utlulukla g ördüğüm üzün “büyü ladığım ız gerçek dünyanın olgularının bu ü çüncü
■ğibi” ö ldüğünü söyleriz. Aynı kelim eyi görkem li _ şiirsel ve iyi ki yaşıyorum dedirten anlam da bü-
“ bir güpbafım ı ya d a d ağ m anzarası ya-’dS kapa- yüleyicî ojdûğunu.gö'sterm eyi um uyorum .
Şim di d oğaüstü olaylar düşüncesine geri açıklam anın erişim inin ötesindedir. D oğaüstü,
d ö nm ek ve bu d üşü n ce n ed en asla içinde yaşadı­ son 400 küsur yıldır yararlandığım ız bilgi b iri­
ğım ız dünyada ve evrende g ö rd ü ğ ü m ü z şeylere kim indeki b üyük ilerlem eleri b orçlu o lduğum uz
dair do ğ ru b ir açıklam a su nam az b u n u açıkla­ bilim in ve iyi yapılandırılm ış, d enenm iş ve test
m ak istiyorum . A slında b ir şeyin d oğaüstü açık­ ed ilm iş bilim sel yöntem in erişim inin ötesinde­
lam ası b ir açıklam a b ile değildir, d ah a d a kötüsü dir. Bir şeyin d oğaüstü o lduğunu söylem ek sade­
o şeyin açıklanm a ihtim alin i de ebediyen o rta ­ ce “anlam ıyoruz” dem ek değildir, aynı zam anda
dan kaldırır. N eden böyle söylüyorum ? Ç ün- “hiçbir z am an d a anlam ayacağız, o y üzden a n la­
.kü^ “doğaü stü ” olan h e r şey ta n ım gereği doğal mayı denem e bile” dem ektir.
Bilim tam tersi b ir yaklaşım sergiler. Bilimin için kesinlikle hiçbir n eden yok, tıpkı b ir zam an­
gücü şim dilik h er şeyi açıklam aya yetm ez ama lar insanların sandığı gibi volkanlara ya da dep­
başarılı olm asını sağlayan şey de b u yetersizliktir. rem lere ya d a h astalıklara kızgın kutsal varlıkla­
Bilim b u n u sorular sorm aya, olası m odeller ya­ rın n eden olduğuna inanm am ız için bir neden
ratm aya ve test etmeye, böylelikle doğruya giden olm adığı gibi.
yolu santim santim açmaya devam etm ek için bir Elbette kim se bir kurbağanın bir prense
itici güç olarak kullanır. Bugünkü gerçeklik algı­ (ya da prensin kurbağaya mıydı? Bir tü rlü h a ­
m ızın d ışında b ir şey gerçekleşecek olursa, b ilim ­ tırlayam attı), veya bir balkabağınm at arabasına
ciler bu d u rum u, şim diki m odellerinde bir sorun dönüşebilm esinin m ü m k ü n olduğuna gerçek­
olduğu ve bu m odeli terk etm ek ya da değiştirm ek ten inanm az, am a böyle şeylerin gerçekte neden
gerektiği şeklinde yorum larlar. D o ğ ru olana adım im kânsız olduğunu hiç d u ru p düşü n d ü n ü z m ü?
adım yaklaşm am ız işte bu düzeltm eler ve arkasın­ B unu açıklam anın çeşitli yolları var. B enim fa­
d an gelen test etm eler yoluyla olur. vorim şu.
Bir cinayet karşısında şaşırıp k alan ve ola­ K urbağalar ve at arabaları özel b ir şekilde
yı çözm eyi den em ek için bile çok tem bel olup b ir araya getirilm esi gereken çok sayıda parçadan
“doğaüstü” diyerek dosyayı k ap atan b ir dedek tif oluşan karm aşık şeylerdir. Yani kazara (ya da bir
hakkın d a ne düşü n ü rd ü n ü z? Bir zam an lar (kız­ değneğin hareketiyle) oluşam ayacak bir yapıya
gın ya da m u tlu tanrılar, şeytanlar, cadılar, ru h ­ sahiptirler, “karm aşık”tan kastım bu. Kurbağa ya
lar, lan etler ya d a b üyülerin y ol açtığı) doğaüstü da at arabası gibi karm aşık b ir şeyi yapm ak ol­
bir olayın so nucu olarak g örülen şeylerin aslında dukça zordur. A t arabası yapm ak için tü m parça­
anlayabileceğim iz, test edebileceğim iz ve güve­ ları doğru biçim de bir araya getirm eniz gerekir.
nebileceğim iz doğal açıklam aları o ld uğunu tüm Bir m arangozun ve diğer zanaatkârların hüner­
bilim ta rih i b oyunca gördük. Bilim in h en ü z d o ­ lerine ihtiyacınız vardır. At arabaları şans eseri
ğal açıklam alarda bulunam adığı şeylerin d oğa­ veya parm ağınızı şıklatıp “A brakadabra” dem e­
üstü b ir ned en d en kaynaklandığına inanm am ız nizle ortaya çıkıvermez. At arabasının belli bir

24
yapısı, karm aşıklığı, tekerlekler ve akslar, p en c e ­ çalkaladığını düşü n ü n . Sizce parçaların ta m da
reler ve kapılar, yaylar ve k aplam alı ko ltu k lar gibi çalışır haldeki b ir at arabası o lu ştu rm ak üzere
kısım ları vardır. A t arabası gibi k a rm aşık b ir şeyi, b ir araya gelip b irb irlerine yapışm a şansı nedir?
kül g ibi basit b ir şeye d ö n ü ştü rm e k görece kolay C evap h içtir, yani sıfırdır. B unun ned en lerin d en
olurdu, p e rin in sih irli değneğinde, kıvılcım çı­ b iri şu: k arm akarışık haldeki parçaları b ir araya
karacak b ir d ü z e n e k o lm ası yeterdi. H e m e n h e r getirerek çalışan b ir a t arabası h atta çalışan her­
şeyi k üle çev irm ek kolaydır. A m a k im se b ir yığın hangi bir şey o lu ştu ram am an ın yollarının sayısı,
külü ya da b ir b alkabağm ı alıp at arab asın a çe- oluşturabilm e y ollarının sayısından çok a m a çok
virem ez ç ü n k ü a t arabası fazlasıyla karm aşıktır. d a h a fazladır.
H atta at a rabası sadece k arm aşık değildir, ulaşım Bir yığın parça alsanız ve rasgele etrafa sa-
için in sanlara fayda sağlayan b ir nesn e olduğu vursanız, ara sıra işe yarar bir yapı oluşturacak
için fa ydalı b ir yönde karm aşıktır. ya d a iyi kötü b ir şeylere benzetebileceğim iz şe­
H adi işleri p eri için b iraz kolaylaştıralım . k ilde düşebilirler. A ncak b u n u n gerçekleşm e y ol­
P erin in ön ü n d e balkabağı yerine, m ak et uçak la rın ın sayısı, bizim o n ları b ir hu rd a yığınından
yap m ak için kullan d ığ ım ız te k te k parçalardan başka b ir şeye benzetem eyeceğim iz şekilde düş­
oluşan setlere b e n z e r şekilde, içinde b ir at arabası m elerinin yollarıyla kıyaslanınca çok çok azdır.
o lu ştu rm ak için gerekli tü m parçaların k a rm ak a­ B ir h u rd a yığınını m ilyonlarca kez tekrar tekrar
rışık d u rd u ğ u b ir koli o lsun. At arabası yapm ak karıştırıp o n la r ı. . . başka b ir h u rd a yığını h aline
için gerekli p a rça seti yüzlerce tah ta kalas, cam g e tirm enin m ilyonlarca yolu vardır. Parçaları h er
levha, d em ir ç u b u k ve parm aklık, to m a rla k a p ­ karıştırdığınızda d a h a önce görm ediğiniz özgün
lam a, çarşaf ç arşaf d eri ile b irleştirm ek için çi­ b ir yığın elde edersiniz am a bu m ilyonlarca ola­
viler, tornav id alar ve k ap kap yapıştırıcı içerirdi. sılıktan sadece çok am a çok kü çü k bir g ru p ya­
Şim di p eri a n n e n in dü zen li b ir sırayla kullanm a yıntı, (sizi b aloya götürm ek gibi) herhangi b ir işe
kılavuzundak i talim atları okuy u p p arçaları b ir­ yarayan ya d a tanıdık ya d a h atırlanabilir b ir şey
leştirm ek y erine, h e p sin i dev b ir bohçaya koyup halini alabilir.

25
Kim i duru m lard a, bu p ar­
çacıkları karıştırabileceğim iz yol­
ların sayısını saym ak gerçekten
de m üm kündür, aynı b ir deste
iskam bil kâğıdıyla yapabileceği­
Kartları dağıtanın desteyi k ar­
m iz gibi. Bu örnekte söz konusu
dığını ve dö rt oyuncuya, h e r birinde
parçacıklarım ız iskam bil kâğıtları
13’er k art olacak şekilde k artlan da­
olsun.
ğıttığını düşünün. E lime bakıyorum
ve şaşkınlıktan nefesim kesiliyor. 13
maçanın 13 u de bende! M açaların

O yuna devam
etm ek için fazla ürk­
tüğüm den diğer üç
oyuncuya, onların da
benim kadar şaşıra­
caklarını bilerek elimi
açıyorum.

A ncak teker teker diğer oyun­


cular da k artlarını m asaya açtıkla­
rın d a şaşkınlığım ız h er b ir oyun­
cunun eliyle daha da artıyor. H er
birin in eli “m ükem m el”, b irinde 13
kupa, öbü rü n d e 13 sinek diğerinde

İM ise 13 karo var.


Böyle b ir şey doğaüstü b ir büyü m ü olurdu?
Öyle düşünm eye m eyledebiliriz. M atem atikçiler
böylesi olağanüstü b ir dağıtım ın tam am en şans
eseri d enk gelebilmiş olm asının olasılığını he­
saplayabilirler. G ö rü n en o ki b u sayı m üm kün
olam ayacak k ad ar küçük b ir sayı 53.644.737.76
5.488.792.839.237.440.000’da 1. Bu sayıyı nasıl
okum am gerektiğinden bile em in değilim! Bir
trilyon yıl b oyunca o tu ru p k art oy u n u oynaya­
cak olursanız, böyle m ükem m el b ir el yakalam a
Evrimin yavaş büyüsü
fırsatınız b ir kere olabilir, o da belki. A m a, mesele
şu ki, o el gelebilecek diğer her elden d aha a z olası Peri masallarında olduğu gibi, bir kar­
değil! 52 k a rttan herhangi b ir belirli elin gelme m aşık organizmayı tek bir adım da
olasılığı 53.644.737.765.488.792.839.237.440.000’ diğer bir karmaşık
da 1, çünkü b u tü m olabilecek k art dağılım larının nizmaya çevirmek ha
toplam sayısı. Yalnızca biz dağıtılan ellerin büyük kikaten de gerçekçi
çoğunluğunda diğer belirli ö rü n tü leri fark e t­ olasılıklar diyarının
miyoruz, bize sıradan b ir d ağılım dan farklıymış ötesinde bir şey olur­
izlenim i verm iyorlar. Biz sadece b ir şekilde d ik ­ du. Ama karmaşık
katim izi çeken elleri fark ediyoruz. canlıların var olduğu
Eğer parçaların ı rasgele kom bin asy o n lar­ b ir gerçek. Peki bu can­
da yeniden düzenleyecek k a d a r caniyseniz, b ir lılar nasıl ortaya çıktılar?
prensi dönüştürebileceğiniz m ilyarlarca şey var.
A m a b u k om b in asy o n ların çoğu tıp k ı m ilyarlar­ bunlar ve çam ağaçlan, prens­
ca anlam sız k a rt d a ğ ılım ın d a o lduğu gibi hiçbir ler ve balkabaklan, siz ve ben
şeye benzem eyecektir. Rasgele k a rıştırılan b u gibi karm aşık şeyler gerçekte
parçaların kom bin asy o n ların d an sadece k ü çü ­ nasıl meydana geldiler? Tarihin
cük b ir azın lık ancak, (kurbağayı g eçtim ), ta n ı­ büyük bir bölüm ü boyunca kim­
n abilir ya d a işe y arar b ir şeye benzer. senin düzgün bir şekilde cevap-
Prensler kurbağaya, balkabakları at araba­ layamadığı güç bir soruydu
larına d önüşm ez çü n k ü k urbağalar ve at arabala­ bu. O nedenle insanlar bunu açık­
rı, parçaları neredeyse sonsuz tane h u rd a yığını lam ak için hikâyeler uydur- ■
şeklinde bir araya gelebilecekken gelm em iş olan dular. A ma sonra b u soru, ya­
karm aşık şeylerdir. Bir gerçek o larak artık biliyo­ şamış en büyük bilimcilerden
ruz ki yaşayan h e r canlı, h er insan, h e r tim sah, Charles D anvin tarafından, on
h e r karatavuk ve h atta h er B rüksel lahanası aslen dokuzuncu yüzyılda çok da
daha basit b içim lerden evrildiler. Yani bu sadece talıkh b ir şekilde
şanstan ibaret b ir süreç ya d a b ir tü r b ü y ü mü? bölüm ün geri
Hayır! Kesinlikle değil! Bu çok sık rastlanılan b ir saca açıklamak için
yanlış anlam a, o y üzden gerçek hayatta gördükle­ fakat bunu yapaı
rim izin neden ve nasıl, tesadüfen ya d a şans eseri kendi anlatım ından farklı bir anla­
ya da “büyülü” b ir şeylerle (tabii ki bizi h uşu ve tım kullanacağım.

27
Danvin’in bu soruya verdiği cevap şöyleydi: İn­ Bunu bir 10 nesil boyunca tekrarladıktan
sanlar, timsahlar ve Brüksel lahanaları gibi karmaşık sonra ilginç bir şey fark etmeye başlayabilirsiniz.
organizmalar, birdenbire, bir hamlede ortaya çıkmadı. Kurbağa nüfusunuzun ortalam a bacak boyu u zun­
Her yeni adımdaki canlı, adım adım, aşamalı olarak luğu, başlangıçtaki nüfusun ortalam a bacak boyu
bir önceki adımda zaten var olandan azıcık daha fark­ uzunluğundan fark edilebilir derecede fazla ola­
lılaştı. Uzun bacaklı bir kurbağa yaratmak istediğinizi caktır. H atta 10. nesildeki tüm kurbağaların ilk ne­
duşunun. Amacınıza ulaşmak için hemen hemen is­ sildeki herhangi bir kurbağadan daha uzun bacaklı
tediğinize yalan bir başlangıç noktası belirleyin, örne­ olduğunu bile görebilirsiniz. Ya da belki de 10 nesil
ğin kısa bacaklı kurbağalardan başlayın. Kısa bacaklı yeterli olmaz, 20 nesil hatta daha fazlası gerekebilir.
kurbağalarınızı şöyle bir inceleyin ve bacak boylarım Ama eninde sonunda g ururla “eski kurbağalardan
ölçün. Bu kurbağaların diğerlerinden birazcık daha daha u zun bacaklı yeni b ir kurbağa yaptım” diye­
uzun bacaklı olanlarından birkaç erkek ve dişi seçip bilirsiniz.
çiftleşmeleri için bırakın, daha kısa bacaklı olanların Bunu yapmak için ne bir sihirli değneğe ne de
ise çiftleşmelerini tüm den engelleyin. herhangi bir çeşit büyüye gerek var. Burada yaptığı­
Uzun bacaklı erkekler ve dişiler üreyecekler ve m ız işlemin adı seçici üretme. Bu işlem, kurbağala­
iribaşlar meydana getirecekler, bu iribaşlar da bacak­ rın kendi aralarındaki çeşitlilikten ve bu çeşitliliğin
ları olan kurbağalara dönüşecek. Yeni nesildeki kur­ sonraki nesillere, ebeveynlerden çocuklara genler
bağaların bacaklarını da ölçün ve yine ortalamadan yoluyla aktarılm asından faydalanır. Basitçe hangi
daha uzun bacaklı olan erkek ve dişileri seçip ürem e­ kurbağaların üreyeceklerini hangilerinin ürem e­
leri için bir araya koyun. yeceklerini seçerek yeni bir tip kurbağa yapabiliriz.

28
Basit değil mi? A m a sadece u zu n bacaklar öyle büyük b ir değişim görm ezsiniz. H er nesil
yapm ak yeterince etkileyici değil. S onuçta bacak­ b ir önceki nesle oldukça benzeyecektir. Ancak
ları daha kısa da olsa y in e de kurbağalar ile işe yeterince nesil geçtikten sonra ortalam a kuyruk
koyulduk. Bir de d a h a kısa bacaklı kurbağalarla u zu n lu ğ u n u n b iraz azaldığını, o rtalam a a rka b a­
değil de, h ep ten kurbağa olm ayan b ir şeyle, ö r­ cak u zunluğunun d a biraz arttığını fark etm eye
neğin d ah a ç ok sem endere b enzeyen b ir şeyle bu başlayabilirsiniz. B elirli b ir sayıda nesli g eride bı­
işe başladığınızı d ü şü n ü n . S em enderler, k urb ağ a­ raktıktan sonra, eskisinden d ah a kısa kuyruklu ve
ların bacaklarıyla (en azın d an arka bacaklarıyla) d a h a u zun arka bacaklı bireyler, sürü n m ek yerine
kıyaslanınca oldukça kısa bacaklara sahipler ve zıplam ayı daha kolay bulm aya başlayabilirler. Bu
onları zıplam ak yerine y ü rü m e k için kullanırlar. böyle s ü rü p gider.
Ayrıca sem enderlerin u zu n kuyru k ları varken, Tabi b u senaryoda kendim izi, varm aya ça­
kurbağalarda k uyruk b ile y oktur ve sem enderler lıştığım ız sonuca ulaşm ak için çiftleşm esini iste­
çoğu kurbağadan d a h a ince ve u zundur. Am a diğim iz dişileri ve erkekleri seçen b irer yetiştirici
binlerce nesil geçm esi için yeterince zam an ve­ olarak hayal ettiğim iz b ir tablo çizdim . Çiftçiler
rilirse, sabırla kurbağaya d ah a çok benzeyen dişi b u tekniği, daha ço k ü rü n veren ya da hastalığa
ve erkeklerin ü rem esine izin verip, kurbağaya daha dayanıklı ekinler ve hayvanlar ü retm ek gibi
daha az benzeyen b ireylerin ürem esini engelle­ am açlar için binyıllardır uyguluyorlar. D arw in
yerek b ir sem en d er n ü fu su n u n nasıl b ir k urbağa b u sürecin işlemesi için bir yetiştiricinin seçim
nüfusuna dönüşebileceğini sanıyorum kafanızda yapm asına bile gerek olmadığım anlayan ilk kişiy­
canlandırabilirsiniz. Bu işlem in hiçb ir a d ım ın d a di. D arw in basitçe, bazı bireyler üreyecek kadar

29
yaşayam ayıp b azıları yaşayabildiği için, tü m bu Yani b u doğal süreç, ürem eleri için uzu n bacaklı
sürecin doğal olarak işleyebileceğini gördü. Ü re­ bireyleri seçen insan gibi akıllı bir tasarım cının
yebilecek k a d a r u z u n sü re hayatta kalabilenler, yaratacağı etkiyle tam olarak aynı etkiyi yaratır.
kalam ayanlardan d ah a iyi özelliklere sahip old u k ­ Tek bir farkla, böyle bir tasarımcıya ihtiyaç du y­
larınd an yaşam larını sü rdürebiliyor ve üreyebili­ m adan. O lan biten h e r şey, ü rem ek için y eterin­
yorlardı. Böylece o n ların çocukları d a ann e-b ab a­ ce uzun bacaklı olanların ürem esi, uzu n bacaklı
ların ın hayatta k alm alarına y ardım cı olan genleri olm ayanların ise üreyem em esinin doğrudan bir
alm ış oluyorlardı. İster sem enderler y a da k u rb a ­ sonucu olarak, doğal yollardan kendi b aşına ger­
ğalar, ister kirp iler ya d a hin d ib a otları söz k o nusu çekleşir. Bu n edenle b u sürece doğal seçilim adını
olsun, b ir toplulukta h er z am an hayatta kalm akta veriyoruz.
diğer bireylerden d a h a iyi olan bireyler olacaktır. Yeterince nesil geçmesi için zam an tanınırsa,
Eğer u zu n bacaklar, k urbağalar ve çekirgelere zıp­ semendere benzeyen atalar kurbağaya benzeyen
layarak tehlikeden uzaklaşm akta, çitalara ceylan­ torunlara dönüşebilir. D aha da zam an tanınırsa b a­
ları kovalam akta, ceylanlara çitalardan kaçm akta lığa benzeyen atalar, m aym una benzeyen torunlara
yardım cı olacaksa, d ah a u z u n bacaklı bireylerin dönüşebilir. D aha daha çok zam an tanınırsa bakte­
ölm e olasılığı, d a h a kısa bacaklı bireylerin ölm e riye benzeyen atalar insanlara benzeyen torunlara
olasılığından d ah a a z olacaktır. Böylece, u zu n b a ­ dönüşebilirler ve zaten tam olarak olan da budur.
caklı bireylerin üreyecek k ad ar yaşam aları d aha Bu şimdiye kadar yaşamış h er hayvan ve bitkinin
olası hale gelecektir. A yrıca, çiftleşm ek için uygun geçmişinde meydana gelmiş bir şeydir. B unun için
eş adayı olan bireyler arasında u zu n b acaklılar ço­ gerekli nesillerin sayısı sizin veya b enim hayal ede­
ğ u nlu k ta olacaktır. D olayısıyla h e r y en i nesilde, bileceğimizden çok daha fazladır am a dünya milyar­
uzu n bacaklılık için gerekli g enlerin b ir sonraki larca yıl yaşındadır ve fosillerden bildiğimiz kadarıy­
nesle aktarılm a şansı artar. Z am anla n ü fu sta u zu n la yaşam, 3,5 milyar yıl önce başladı, yani evrimin
bacaklılık g en in i taşıyan bireylerin sayısı çoğalır. gerçekleşmesi için yeterince zam an bulunuyordu.

30
İşte Darvvirî:in bü y ü k fikri de b u d u r ve adı da rın d a da işe yaramaz. At arabaları evrilmezler, en
D oğal Seçilim Yoluyla Evrim’dir. Bu, insan zih n i­ azından doğal yollardan prensler ve kurbağalar gibi
n in b u lduğ u en önem li fikirlerden biridir. D ünya evrilemezler. Ama yolcu uçakları, bilgisayarlar ve
üzerindeki yaşam la ilgili bildiğim iz h er şeyi açık­ kilden yapılmış ok uçları gibi, at arabaları da, aslen
lar. O kad ar önem lid ir ki, ilerleyen bölüm lerde kendileri evrilm iş olan insanların yapımıdırlar. İn ­
evrim e geri döneceğim . Şim dilik sadece evrim in san beyni ve elleri doğal seçilimle evrilm iştir tıpkı
çok yavaş ve aşam alı olarak ilerlediğini anlam a­ sem enderlerin kuyrukları, kurbağaların bacakları
nız yeterli. A slm da pren sler ve kurbağalar gibi gibi. Evrilen insan beyni, at arabaları ve norm al
karm aşık şeylerin v ar o lm asını m ü m k ü n k ılan da arabalar, m akaslar ve senfoniler, çam aşır m akine­
evrim in böyle çok aşam alı oluşudur. Bir kurbağa­ leri ve saatler tasarlam a ve yaratm a kabiliyetine sa­
n ın büyüyle b ir p rense d ö n ü şü m ü aşam alı değil, hiptir. B urada bir kez daha büyü yok. Bir kez daha
an id ir ve b u olayı gerçeklik dünyasının dışına iten düzenbazlık yok. Bir kez daha h er şey güzelce ve
de b u aniliktir. Evrim ise olan lar için gerçek b ir basitçe açıklandı.
açıklam adır, gerçekten işe yarar ve evrim in doğ­ Bu kitabın geri kalanında size bilimsel olarak
ruluğunu gösteren gerçek kanıtları vardır. K arm a­ algılanabilir gerçek dünyanın kendine has büyü­
şık yaşam b içim lerinin b ir anda, (aşam alı olarak sünü gösterm ek istiyorum. Gerçek olan ve nasıl
adım adım evrilm ek yerine) te k b ir ham lede o rta ­ çalıştığını anladığım ız ilham verici güzelliklerden
ya çıktığını iddia eden h e r şey, p e rin in sihirli d e ğ ­ oluşan, benim şürsel dediğim büyüyü... Gerçek
neğinin kurm aca büyüsü n d en d a h a iyi olm ayan dünyanm gerçek güzelliği ve büyüsünün yanında,
tem bel işi b ir hikâyedir sadece. doğaüstü büyüler ve sihirler ucuz ve basit kalır.
Balkabaklarının at arabalarına dönüşm ele­ Gerçeğin büyüsü n e d oğaüstüdür ne de kandırm a­
rinde de d u ru m aynıdır: büyülü sözler kurbağalar cadır, sadece m uhteşem dir. M uhteşem ve gerçektir.
ve prenslerde işe yaram adıkları gibi balkabakla- M uhteşemdir, çünkü gerçektir.
u kitap tak i çoğu b ö lü m ü n başlığı b ir sorudan
B oluşuyor. A m acım , b u soru lara cevap verebil­
m ek ya d a en azından olabilecek e n olası cevabı
verm ektir, y ani bilim in cevabını. A m a çoğunlukla
önce m asalsı cevaplarla başlayacağım ç ü n k ü b u n ­
lar ilginç ve eğlenceli oluyorlar ve b ir zam anlar
b u n lara gerçekten in an an in san lar vardı. Bazıları
şu a nda bile inanıyor.
D ü n y an ın h er yerinde insanların, kökenleri­
ne yani n ereden geldiklerine d a ir b ir söylenceleri
vardır. Birçok soyun söylenceleri sadece o soyun
kökenin e d a ir b ir şeyler anlatır, san k i diğer soylar hiç
yokm uş gibi! Aynı şekilde birço k soyun, in sanları öldür­
m em eleri gerektiğine d a ir kuralları v a rd ır am a “insanlardan”
kastın sadece k en d i so y u n d an in sanlar olduğu ortaya çıkar. Diğer
soylardan gelen in sanları ö ldürm ekte h iç so ru n yoktur!
îşte size tip ik söylencelerden T azm anya abo rjinlerinden b ir
g ru b u n kökenlerine d a ir b ir tanesi. M oinee isim li b ir tanrı, yıl­
dızlarda geçen b ir savaş esnasında D rom erd een er isim li d üşm an
b ir ta n rı tarafın d an yenilgiye uğratılır. M oinee ölm ek üzereyken
yıldızlardan Tazm anya’ya düşer. Ö lm eden önce, istirahat m ekânını
son b ir kez ku tsam ak ister ve insan ları yaratm aya k a rar verir. A ncak
ölm ek üzere o ld u ğ u nu b ildiğinden öyle b ir telâşe içindedir ki
onlara d iz verm eyi u n u tu r, (hiç şüphesiz zor d u ru m u n u n da
dikkatin i d ağıtm asının verdiği) dalgınlıkla onlara kangu­
ru la r gibi b ü y ü k kuy ru k lar verir, b u d u ru m insan larm h iç­
b ir zam an oturam ayacakları anlam ın a gelm ektedir. S onra
da ölür. İnsan lar k a n g u ru ku y ru k lu ve dizsiz olm aktan
nefret edip yardım için gökyüzüne yalvar-

Bunun üzerine hâlâ gökyüzünde ||g|R B ğ&


haykırarak zaferini kutlam akta olan ulu
D rom erdeener in sanların yardım çığlıkla-
K rını işitir ve ne olup bittiğini görm ek için *
\ Tazmanya’ya iner. İnsanlara acır ve onlara
bükülebilen dizler verip vücutlarına uy-
m ayan o kanguru kuyruklarını keser. Ar
tık hepsi oturabilecektir ve sonsuza kadar
^ mutlu yaşarlar.
r Sık sık bu söylencenin farklı türleriyle karşı-
k laşırız. Bu şaşırtıcı bir şey değil çünkü insanlar kamp
I ateşinin etrafında hikâyeler anlatırken genelde de-
I tayları değiştirirler, böylece hikaye yörelere göre fark- *
■ hlıklar göstermeye başlar. Bu Tazmanya söylencesinin İ
A farklı bir anlatımında Moinee, Parlevar adını verdiği ilk
m a k insanı gökyüzünde yaratır. Parlevar kanguru gibi bir kuy-
K » ruğa ve bükülemeyen dizlere sahip olduğundan oturama-
maktadır. Yine önceki öyküde olduğu gibi düşman tanrı
Dromerdeener kurtarmaya gelir. Parlevara uygun dizler
I verip kuyruğunu keser, yarayı merhem ile iyileştirir.
I Parlevar daha sonra gök yolu (Samanyolu) bo-
yunca yürüyerek Tazmanya’ya iner.

33
O rta D o ğ u n u n M usevi soylarının sadece
bir tan rıları vardı ve M useviler bu tanrıyı dü ş­
m an soyların tan rıların d an ü stü n görüyorlardı.
Bu ta n rın ın çeşitli isim leri vardı ve insan ların ona
b u isim lerle seslenm eleri yasaktı. Söz k o nusu ta n rı ilk
insanı tozdan y aratır ve adını Â dem (“adam ” anlam ına
gelir) koyar. Âdem’i kasten kendisine b en zer şekilde yarat­
m ıştır. A slında tarihteki çoğu tan rı, erkek (veya bazen kadın) o la­
ra k resm edilir, genellikle dev gibidirler ve h er zam an doğaüstü güçleri
vardır.
T anrı Â dem ’i, (biri h ariç tü m ü n ü n ) m eyvelerini yiyebileceği ağaçlarla dolu Eden
adı verilen b ir cennet bahçesine yerleştirir. Bu yasak olan ağaç “iyiliğin ve kötülüğün bilgisi
ağacıdır” ve ta n rı Âdem’i b u ağacın m eyvelerini yem eyeceğinden e m in b ir şekilde bırakır.
D aha so n ra ta n rı Â dem ’in tek başın a yalnızlık hissedeceğini fark edip b u konuda bir
şeyler yapm ak ister. İşte b u noktada, D rom erd eener ve M oinee’n in hikayesinde oldu­
ğu gibi, efsanenin iki farklı türüyle karşılaşıyoruz ve h e r iki tü r de kutsal Yaratılış
Kitabı’n d a bulunuyor. D ah a eğlenceli olan tü re göre, tan rı tüm hayvanları Âdem’e
yardım cı o lm aları için y aratır a m a hâlâ b ir şeylerin eksik olduğuna k arar verir: bir
kadm ! Böylece Âdem’i u yuşturup göğsünü açar, b ir kaburgasını çıkarır ve göğsünü
tekrar diker. D ah a s o n ra b u kaburgadan b ir k ad ın yetiştirir, tıpkı sizin kestiği­
niz b ir d aldan yeni b ir bitkiyi yetiştirebileceğiniz gibi. O na Havva adını v erir ve
Âdem’e karısı o larak sunar.
N e yazık ki bahçede kahrolası b ir yılan
vardır ve Havva’ya yanaşıp o n u iyiliğin v e k ö ­
tülüğ ü n bilgisi ağacm m yasak m eyvesinden
koparıp  dem ’e yedirm eye ik n a eder.  dem ve
Havva m eyveyi yerler ve d erhal çıplak oldukla-

34
rın ın bilgisine sahip olurlar. Bu o nları u tandırır ve
kendilerine in cir yaprağından birer ön lük yapar­
lar. Tanrı b u n u fark ettiğinde, yasak meyveyi yiyip
bilgilendikleri ve san ırım m asum iyetlerini kaybet­
tikleri için onlara kızar. O nları bahçeden kovarak,
hem A dem ve Havva’yı hem de tü m çocuklarını
zorluklar ve acılarla dolu b ir yaşam la lanetler. Bu­
güne kadar, Â dem ve Havva’n ın korkunç itaatsizli­
ğin in hikâyesi “ilk günah” adı altında hâlâ birçok
insan tarafından ciddiye alınm aktadır. H atta ba­
zıları, (Âdem’in gerçekten var olm adığını kabul
etm elerine rağm en) b u “ilk günahın” Âdem’den
hepim ize geçtiğini ve hepim izin  dem ’in suçunu
paylaştığım ıza inanırlar.

35
İskandinavya’n ın denizci V ikingler
olarak ü n salm ış olan N orveçli in san ­
ları, Y unanlar ve R om alılarda olduğu
gibi birço k tan rıy a sahiptiler. Baş ta n ­
rıların ın ism i O din’d ir ve bazen W otan
ya d a W oden o la ra k d a isim lendirilir, ki
İngilizce “W ednesday” yani çarşam ba
g ü n ü n ü n ism i b u rad an gelm ektedir. (İn ­
gilizce “T hursday” yani p erşem be g ü n ü ­
n ü n ism i d e y ine b ir başka N orveç ta n rı­
sından , u lu çekiciyle şim şekler çaktıran
T hor’d a n gelir).
Bir g ü n O d in , kendileri de b irer
tan rı olan kardeşleriyle b e rab er sahil
kıyısında y ü rü rk e n iki ağaç gövdesine
rastlar.
Gövdelerden b irini “Ask” adını verdikleri ilk adam a, ö bü­
rü n ü de “Embla” adını verdikleri ilk k ad ın a dönüştürürler. İlk
adam ve kad ın ın b edenlerini yaratan ta n rıla r d ah a sonra da
onlara yaşam ın nefesini verirler; bilinç, y üz ve konuşm a arm a­
ğanları d a b unları takip eder.
N eden ağaç gövdeleri m erak ediyorum . N eden b uz sar­
kıtları ya da k u m tepeleri değil? K im in, n eden b u hikâyeleri
uydurduğunu m erak etm ek sizce de çok ilginç değil mi? Tah­
m inen tü m bu efsaneleri ilk icat eden ler b u n ların kurm aca ol­
duğu n u u ydurdukları esnada biliyorlardı. Ya d a b irçok farklı
insan, farklı zam anlarda, farklı yerlerde hikâyelerin farklı k ı­
sım larını uydurdu; başka in sanlar d a bu parçaları aslında k u r­
m aca olduğunu fark e tm eden, belki d e b azılarını d eğiştire­
rek b ir araya g etirdi m i dersiniz?
M asallar eğlencelidir ve onları tekrar etm eyi
severiz. A m a k adim b ir söylence ya d a internette
dolaşıp du ran m o d ern b ir “şehir efsanesi” de
olsa, eğlenceli b ir hikâye duyduğum uzda
d u ru p b u hikâyenin ya da en azından
herhangi b ir parçasının doğ ru olup ol­
m adığını sorm aya da değer. Ö yley­
se hadi soralım , ilk insan kimdi?
Ve bu so ru n u n doğ ru
olan, bilim sel cevabı­
n a bir göz atalım .

37
Kimdi t>ULilk
insan gerçekten*?
BU SİZİ ŞAŞIRTABİLİR am a ilk insan diye bir açıklam aya b ir d üşünce deneyiyle başlayacağım.
şey hiç olm adı, çü n k ü h e r insanın ebeveynlerinin D üşünce deneyi, hayal g ü cünüzü kullanarak
olm ası gerekir ve o ebeveynlerin de insan olm a­ yaptığınız b ir d eneydir. Şim di hayal edeceğim iz
sı gerekir! Tıpkı tavşanlarda olduğu gibi. H içbir gerçekte im kânsız çü n k ü bizi zam anda geriye
zam an b ir ilk tavşan yoktu ya da ilk tim sah ya götürecek y ani b iz d oğm adan ço k öncesine. Fa­
da ilk yusufçuk. Şimdiye k adar doğan h e r yaratık kat bunu hayal ederek de önem li bir şeyler öğre­
ebeveynleriyle aynı tü re m en su p tu (belki birkaç nebiliriz. O y üzden işte d üşünce deneyim iz. Tek
istisna olabilir am a b u ra d a onları g örm ezden ge­ yapm anız gereken şu k om utları takip etm ek.
leceğim). Yani b u d oğm uş olan h er yaratığın b ü ­ K endinize ait b ir fo toğraf bulun. Şimdi
yükanne ve büyükbabalarıyla da aynı tü re ait ol­ babanızın bir fotoğrafını b u lu n ve o n u sizinki­
duğu anlam ın a gelmelidir. Ve b ü y ü k büyükanne n in üzerin e k oyun. D aha s o n ra o n u n b abasının,
ve büyük büyükbabalarıyla da. Ve büyük büyük yani dedenizin fotoğrafını bulun. D aha sonra
büyük an n e ve bü y ü k büy ü k büyükbabalarıyla da. da o n u n babasının, yani d ed enizin babasının
Ve b u böyle sonsuza k ad ar gider. bir fotoğrafını bu lu n ve en üste yerleştirin. Bü­
Sonsuza kadar m ı? A slında hayır, o k ad ar yük büyük dedelerinizin hiçbiriyle tan ışm a­
basit değil. B unu b iraz açıklam ak gerekecek ve m ış olabilirsiniz. B en b en im kilerin hiçbiriyle
ta n ışm a d ım am a b irin in b ir k ö y o k u lu m ü d ü ­ Ü st üste dizilm iş 185 m ilyon fotoğrafı hayal
rü , b irin in b ir k ö y d o k to ru , d iğ e rin in B ritanya etm ek k olay değildir. Böyle b ir y ığının yüksekliği
H in d istan ’ın d a o rm a n c ı, b ir d iğ e rin in d e k re m a ne olurdu? Şöyle ki h e r b ir fotoğrafın n o rm a l fo­
d ü şk ü n ü , yaşlılığında b ir kaya tırm a n ış ı s ıra s ın ­ to ğ ra f kâğıdına basıldığını d ü şü necek olursak, 185
d a ö len b ir av u k at o ld u ğ u n u b iliy o ru m . Y ine de m ilyon fo toğraf 7.000 m etrelik b ir k ule o lu şturur:
b ab an ızın b a b a s ın ın b a b a s ın ın neye b e n z e d iğ in i b u ü st üste 180 tan e N ew York g ö kdeleninden bile
b ilm iy o rsan ız b ile o n u d e ri çerçevede so lm a k ­ yüksek. D evrilm ese bile (ki d evrilir) tırm a n m a k
ta o lan kah v eren g i b ir foto ğ raftak i h ayal m eyal için ço k yüksek. Ö yleyse h adi o n u yan yatıralım
b ir su re t o la ra k h ayal ed eb ilirsin iz. Ş im d i b u n u ve fotoğrafların hepsini tek b ir k itap rafına yerleş­
o n u n b abası iç in d e d ü ş ü n ü n . R esim leri b irb iri­ tirelim .
n in ü zerin e te p elem e k o ym aya, b ü y ü k b ü y ü k b ü ­
Kitap rafının u zunluğu n e k ad ar olur?
y ü k le r a ra sın d a d a h a d a gerilere g itm ey e d ev am
Yaklaşık altm ış beş kilom etre.
ed in . B un u y ap m ay a fo to ğ ra fın k eşfin d e n öncesi
için bile d ev am edeb ilirsin iz; n e d e olsa b u b ir R afın size yakın u cu n d a sizin fotoğrafınız,
d ü şü n c e deneyi. u zak u cu n d a ise 185 m ilyonuncu büyük
D üşü n ce d en ey im iz için kaç ta n e b ü y ü k b a­ b ü y ü k b abanızın fotoğrafı b ulunur. N eye b en zi­
baya ihtiyaç duyacağız? H m m , sadece 185 m ilyon yor? D ökülm üş saçları v e b eyaz favorileriyle yaşlı
ka d arı y eterli olur! b ir ad am a mı? L eopar kü rk ü giym iş b ir m ağara
a d am ına mı? Böylesi d üşünceleri u n u tu n . Tam
Sadece mi? olarak neye b en zed iğ in i b ilm iyoruz am a fosiller
bize oldukça iyi b ir fikir veriyorlar. 185 m ilyo­
SADECE Mİ? n u n c u büy ü k büyükbabanız ş u n u n gibi b ir şeye
b en ziyordu -------------------------------------------------►

39
balarınızı görürsünüz, az sonra da göreceğimiz
gibi bunlara kim i insansılar, bazı m aym unlar,
bazı sivrifareler ve benzeri hayvanlar dahil­
dir. H er biri, sıradaki kom şularıyla benzerdir,
yine de birbirinden uzak h erhangi iki fotoğ­
rafı alırsanız birbirlerinden çok farklıdır ve
sırayı insandan uzaklaşarak yeterince takip
ederseniz bir balığa ulaşırsınız. Bu nasıl ola­
bilir?
Aslında bu anlam ası o kadar da zor
bir şey değil. Birbirini k üçük adım larla ta­
kip eden aşamalı değişim lerin, büyük bir
değişime yol açabileceği fikrine oldukça
aşinayız. Bir zam anlar bebektiniz. Şimdi
değilsiniz. Ç ok daha yaşlı olduğunuzda
yine çok farklı görüneceksiniz. Yine de
hayatınızın h er g ünü, uyandığınızda bir
gece önce yatağa giden kişiyle aynı kişi­
siniz. B ir bebek yürüm eye başlar, sonra
bir çocuğa dönüşür, sonra b ir ergene,
sonra genç b ir yetişkine, sonra orta-
yaşlı b ir yetişkine, sonra da yaşlı bir
insana dönüşür. Bu değişim o kadar
yavaş gerçekleşir ki “Bu kişi birdenbi­
re b ebek olmayı bıraktı ve bir çocuk
oldu” diyebileceğiniz b ir gün asla o l­
maz. D aha sonra da “Bu kişi çocuk olmayı bıraktı
ve b ir ergen oldu” diyebileceğiniz bir gün asla gel­
Evet doğru. 185 m ilyonuncu bü y ü k bü y ü k ­ mez. “D ü n b u adam orta-yaşlıydı; bugünse yaşlı
babanız b ir balıktı. 185 m ilyonuncu büyük büyü­ b ir adam ” da demezsiniz.
kanneniz de öyle, zaten öyle olm asalar çiftleşe- Bu, bir balıkla karşılaşıncaya k adar bizi 185
m ezlerdi ve siz de bu rad a olm azdınız. milyon nesil boyunca baba,
H aydi şim di birer b irer fotoğraflara göz ata­ büyük baba, büyük b ü ­
ra k 65 kilom etrelik kitap rafı b oyunca yürüyelim . yükbaba diye geriye
H er fotoğraf önün d ek i ve arkasındakiyle aynı götüren düşünce de­
tü rd e n b ir canlıyı gösterir. H erkes tıp k ı önündeki neyim izi anlam am ıza
ve arkasındakine benzem ektedir, tıpkı derken, en yardım cı olur. Tersten
azından b ir b aba ve oğlu b irb irin e n e k ad ar b e n ­ gidip zam anda ileri
ziyorsa o kadar. Yine de rafın b ir ucu n d an öb ü r saracak olursak, ken­
ucuna d u rm ad an yürüyecek olursanız b ir u çta d i balık çocuğunun
insan, öb ü r uçta b ir balık g örürsünüz. A rada da çocuğu da balık olan
b ir sü rü diğer ilginç büy ü k bü y ü k ... büyükba­ balık atanızın (git
gide daha az balıksı olacak şekilde) 185 m ilyon yeteneği b üy ü k ihtim alle olm ayacaktı, tıpkı eşek
nesil sonra o rtaya çıkan çocuğu d a siz olursunuz. babaya ve at anneye sahip, neredeyse hiçbir za­
Yani b u n la rın h e p si çok yavaş, öyle k i bin m an çocuk sahibi olam ayan k atırlar gibi. (Bunun
h atta o n b in yıl geriye gitseniz ve 400. b ü y ü k b ü ­ n e den böyle olduğunu bir so n rak i b ö lüm de gö­
yükbabanızın oralara b ir yere gelseniz b ile b ir receğiz.)
değişim fark edem eyeceğiniz k ad ar yavaştı. Ya da A m a y ine b ir k ez dah a h e r şey ç ok yavaş ve
d ah a doğrusu, kim se tıpatıp babasına b enzem e­ aşam alı gerçekleşiyor. Siz H om o sapienssm iz ve
diği için tü m yol boy u n ca b ir sü rü ufak değişikli­ 50 bininci b üy ü k büyükbabanız H om o erectustu.
ği fark ederdiniz a m a değişim lerde genel b ir g id i­ A m a, b ir anda H om o sapiens b ir b ebek d oğuran
şat fark edem ezdiniz. M o d e rn in san lard an geriye b ir H om o erectus hiç b ir zam an v a r olmadı.
o n bin yıl gitm ek, b ir eğilim in açığa çıkm ası için Yani, ilk insan kim di ve n e zam an yaşadı
yeterli değildir. O n b in yıl önceki a tanızın p o rtre ­ so ru su n u n kesin b ir yanıtı yoktur. “N e zam an be­
si m odern in san lard an h iç d e farklı olm ayacaktır b ek olm ayı b ırakıp b ir ç ocuk o ldun?” s o rusunun
tabi eğer kıyafet, saç v e favorilerindeki yüzeysel cevabı gibi bulanıktır. B üyük ihtim alle b ir milyon
farklılıkları saym azsak. B izlerden yani m o d ern yıldan dah a a z am a yüz b in y ıldan daha fazla bir
insanlardan, b ir m o d e rn in san ın d iğerinden süre ö nce b ir n oktada, atalarım ız b ir m o d ern in ­
farklı oldu ğ u n d an daha farklı olmayacaktır. sanla karşılaşsalar, birbirleriyle üreyem eyecekleri
Peki ya 4000. b ü y ü k büyükbabanızı b u la­ k adar b irbirlerinden farklı olacaklardı.
bileceğiniz, y üz b in yıl öncesi için d u ru m nedir? H om o erectus’a insan denip denm em esi
İşte ancak o n o k tad a fark edilebilir b ir değişim gerektiği ise ayrı b ir tartışm a konusu. Bu an-
olabilir. Belki kafatasında h afif b ir kalınlaşm a, lam bilim sel dediğim iz tü rd e n y ani kelim eleri
özellikle d e kaş k em erinde. A m a bu hâlâ, sadece nasıl kullanm ayı tercih ettiğinizle ilgili b ir k o ­
h a fif bir değişim olacaktır. H adi şim d i zam anda nu dur. Bazı in san lar zebrayı çizgili at olarak
biraz dah a geriye gidelim . Eğer ra f b oyunca ilk a d lan d ırm ak isterken, bazıları “at” kelim esinin
b ir m ilyon yılı yürüyecek olursanız, 50 bininci sadece b indiğim iz tü r için k ullanılm asını ister.
büyük büyükbabanız, H om o erectus dediğim iz Bu d a b aşka b ir anlam bilim sel so ru n d u r. “Kişi”,
başka b ir tü rd e n sayılacak k ad ar farklı olacaktır.
Bildiğiniz gibi b u g ü n bizler H om o sapiensleıiz.
H om o erectusfoı ve H om o sapierısler b ü y ü k ih ­
50 bininci büyük büyükbabanız
tim alle birbirleriyle çiftleşem ediler; am a çiftle-
şebilselerdi bile çocu k ların ın ç o cu k sahibi olm a

4 bininci büyük büyükbabanız


“a d a m ”, “ k a d ı n ” g ib i s ö z c ü k le r i s a d e c e Homo sapiens i ç in
k u l l a n m a y ı t e r c i h e d e b i li r s i n i z . B u s iz e k a l m ı ş b i r şey.
A n c a k h i ç k i m s e 1 8 5 m i ly o n u n c u b ü y ü k b a l ı k s ı b a b a n ı ­
z a “a d a m ” d e m e z . S iz le o n u b a ğ l a y a n k e s i n t i s iz z i n c ir e v e
z i n c ir d e k i h e r b i r e y i n k e n d i n d e n ö n c e k i v e s o n r a k iy l e t a ­
m a m e n ay n ı tü re m e n s u p o lm a s ın a ra ğ m e n b u sa ç m a b ir
ş e y o lu rd u .

Taşa dönüştüler
P e k i, u z a k a t a la r ı m ız ı n n e y e b e n z e d i k l e r i n i v e n e z a ­
m a n y a ş a d ık l a r ı n ı n a s ı l b iliy o r u z ? Ç o ğ u n lu k l a fo s ille rd e n .
B u b ö l ü m d e k i a t a la r ı m ız ı n t ü m r e s im l e r i f o s ille re d a y a n a ­
r a k y a p ı l a n c a n l a n d ı r m a l a r d ır a m a m o d e r n h a y v a n l a r a b a ­
k ı l a r a k r e n k le n d ir ild ile r .
F o s ille r t a ş t a n o lu ş m u ş tu r . B u n la r , ö l ü h a y v a n l a r ı n v e
b i t k il e r i n ş e k ille r in i a l m ı ş t a ş la r d ır . H a y v a n l a r ı n b ü y ü k b i r
ç o ğ u n l u ğ u ta ş a d ö n ü ş m e f ı r s a tl a r ı o l m a d a n ö lü r le r . E ğ e r
fo s il o l m a k i s tiy o r s a n ız b u i ş in p ü f n o k ta s ı, e n i n d e s o n u n ­
d a s e r tl e ş e r e k b i r “t o r t u l k a y a ” o l u ş tu r a c a k , d o ğ r u t i p te b i r
ç a m u r y a d a k i l in i ç i n e g ö m ü lm e k tir .
B u n e d e m e k o lu y o r? K a y a t i p le r i ü ç e a y r ıl ır : k a tıla -
ş ım , t o r t u l v e b a ş k a la ş ı m k a y a la r. B a ş k a la ş ım k a y a la r a s le n
d i ğ e r ik i t i p t e n y a n i k a tıla ş ım v e t o r t u l k a y a l a r d a n b a s ın ç
v e ıs ı n e d e n i y le b a ş k a la ş a r a k o l u ş tu k l a r ı i ç in b u r a d a o n l a r ı
g ö r m e z d e n g e le c e ğ im . K a tıla ş ım k a y a l a r b i r z a m a n la r , ş i m ­
d i p a t l a y a n v o l k a n l a r d a n g e le n s ı c a k l a v la r g ib i e r iy i k h a ld e
b u l u n u r l a r k e n s o ğ u d u k l a r ı n d a s e r t k a y a la r o l a r a k k a t ı l a ş ­
m ış la r d ır . H e r t ü r l ü s e r t k a y a , r ü z g â r v e y a s u t a r a f ı n d a n
d a h a k ü ç ü k k a y a la r, ç a k ılla r, k u m v e t o z o l u ş t u r m a k ü z e -
r e a ş ın d ır ılır (e ro z y o n a u ğ ra r). K u m v e to z , s u d a b ilir . B iz d e b u n u n n e k a d a r z a m a n d a g e r ç e k le ş ti­
a s ılı k a l ı r v e s o n u n d a tortul v e y a ç a m u r t a b a k a l a r ı ğ i n i b i l d iğ i m i z d e n i z o t o p l a r ı b i r e r r a d y o a k t i f s a a t
ş e k lin d e d e n iz in , g ö lü n y a d a d e r e n in d ib in e çö - o l a r a k d ü ş ü n e b i l i r i z . R a d y o a k t i f s a a tl e r d a h a ç o k ,
k e le b ilir. Ç o k u z u n z a m a n i ç i n d e b u ç ö k e l le r s e r t ­ s a r k a ç lı s a a tl e r k e ş f e d ilm e d e n ö n c e i n s a n l a r ın
le ş e r e k tortul kaya t a b a k a l a n (y a d a k a t m a n l a r ı ) k u ll a n d ı ğ ı s u s a a tle r i v e m u m s a a tl e r i n e b e n z e r le r .
o lu ş tu r a b i l i r . T ü m k a t m a n l a r i l k o l u ş tu k l a r ı n d a D i b i n d e d e l i k b u l u n a n b i r s u t a n k ı , ö lç ü le b ilir b i r
d ü z v e y a t a y k e n m i l y o n l a r c a y ıl s o n r a b i z o n l a r ı h ı z d a b o ş a lır . E ğ e r t a n k g ü n e ş d o ğ a r k e n d o l d u ­
g ö re n e k a d a r g e n e ld e e ğ ilm iş, te r s d ü z e d ilm iş ya r u l u r s a , k a l a n s u y u n s e v iy e s in e b a k ı l a r a k g ü n ü n
d a b ü k ü lm ü ş o lu rla r ( b u n u n n a s ıl o ld u ğ u n u g ö r­ n e k a d a r ı n ı n g e ç tiğ in i b e l i r l e m e k m ü m k ü n o lu r.
m e k i ç in 10. b ö l ü m d e k i D e p r e m l e r e b a k ı n ) . M u m s a a ti i ç in d e a y n ıs ı g e ç e rlid ir. M u m b e lli
Ş im d i ö l ü b i r h a y v a n ı n , b e l k i d e b i r ı r m a k b i r h ı z d a y a n a r, b ö y le c e k a la n m u m m i k ta r ı n a
a ğ z ın d a , ç a m u r u n iç in e sü rü k le n d iğ in i d ü şü n ü n . b a k a r a k n e k a d a r z a m a n d ı r y a n m a k ta o l d u ğ u n u
E ğ e r d a h a s o n ra h a y v a n ın iç in d e b u lu n d u ğ u b u a n la y a b ilir s in iz . U r a n y u m - 2 3 8 s a a ti n d e is e , u r a n ­
ç a m u r s e r tl e ş i p b i r t o r t u l k a y a h a l i n i a l a c a k o l u r s a , y u m - 2 3 8 m i k ta r ı n ı n y a r ıs ı n ı n k u r ş u n - 2 0 6 ’y a b o -
h a y v a n ın b e d e n i ç ü r ü y ü p g id e b ilir a m a ç a m u rd a , z u n m a s ı i ç in 4 ,5 m ily o n y ıl g e ç m e s i g e r e k tiğ in i
e n in d e s o n u n d a b u lu n m a k ü z e re b e d e n in b iç im i­ b iliy o r u z . B u s ü r e y e u r a n y u m - 2 3 8 ’in “y a r ıl a n m a
n i n b o ş b i r i z i n i b ı r a k ı r . B u fo s i l t i p l e r i n d e n b i r i ­ ö m r ü ” d e n ir . B ö y le c e , b i r k a y a d a n e k a d a r k u r ­
d i r v e h a y v a n ı n b i r ç e ş it “n e g a t i f ” r e s m i d i r . V e y a ş u n - 2 0 6 o l d u ğ u n u ö l ç ü p u r a n y u m - 2 3 8 m i k ta r ı y ­
b u b o ş b i ç i m , y e n i ç ö k e l ti l e r in i ç i n i d o l d u r a b i l e ­ l a k ıy a s la y a ra k , h i ç k u r ş u n - 2 0 6 o lm a y ıp s a d e c e
c e ğ i b i r k a l ı p iş le v i g ö r ü r , b u k a l ı b a d o l a n ç ö k e l ti­ u ra n y u m - 2 3 8 o ld u ğ u d u ru m d a n , y an i s a a ti n
l e r d a h a s o n r a s e r tl e ş e r e k h a y v a n ı n b e d e n i n i n d ı ­ “s ı f ır la n m ış ” o l u ş u n d a n b u y a n a n e k a d a r z a m a n
ş ı n ı n b i r “p o z i t i f ” k o p y a s ı n ı o l u ş tu r u r . B u d a fo s il g e ç t iğ i n i h e s a p la y a b ilir s in iz .
t i p le r i n d e n İ k i n c i s i d i r . B ir d e ü ç ü n c ü t i p fo s il P e k i s a a t n e z a m a n s ıf ır la n ır ? Ş ö y le k i b u s a ­
v a r d ır , b u n d a d a h a y v a n ı n b e d e n i n d e k i a t o m l a r d e c e e r iy i k k a y a n ı n s e r tl e ş e r e k k a tıla ş tığ ı s ı r a d a
v e m o le k ü lle r b ir e r b ire r, s u d a d a h a s o n r a k r is ta l­ s a a tl e r i s ıf ı r l a n a n k a t ı l a ş ı m k a y a la r i ç i n g e ç e rlid ir.
le ş e r e k ta ş l a ş a c a k o l a n a t o m l a r v e m o l e k ü l l e r ile N e y a z ık k i b i r “s ıf ır a n ı” o lm a y a n t o r t u l k a y a la r d a
y e r d e ğ iş t i r i r l e r . E n iy i t i p fo s il b u d u r ç ü n k ü ş a n s b u y ö n t e m iş le m e z v e f o s ille r b i r t e k t o r t u l k a y a ­
d a y a r d ım e d e r s e f o s i l i n o r t a s ı n a d o ğ r u , h a y v a ­ l a r d a b u l u n u r . Ö y le y s e y a p m a m ı z g e r e k e n t o r t u l
n ı n iç k ı s ı m l a r ı n a d a i r k ü ç ü k d e t a y la r ı n d a k a lıc ı k a y a ç la r a r a s ı n d a h a p s o l m u ş k a t ı l a ş ı m k a y a la r ı
b i r ş e k ild e k o p y a s ı ç ı k a r ı lm ı ş o lu r. b u lu p o n la rı s a a t o la ra k k u lla n m a k tır. Ö rn e ğ in
F o s il l e r t a r i h l e n d i r i l e b i l i r l e r d e . Ç o ğ u n l u k ­ e ğ e r b i r fo s il, ü z e r i n d e 1 2 0 m i ly o n y ıllık , a l t ı n d a
l a k a y a la r d a k i r a d y o a k t i f i z o t o p l a r ı ö l ç e r e k k a ç is e 1 3 0 m i ly o n y ıllık k a t ı l a ş ı m k a y a l a r b u l u n a n b i r
y a ş ı n d a o l d u k l a r ı n ı s ö y le y e b ilir iz , i z o t o p l a r ı n v e t o r t u l k a t m a n d a y s a b u f o s ilin 1 2 0 ila 1 3 0 m ily o n
a t o m l a r ı n n e o l d u k l a r ı n ı 4 . B ö lü m d e ö ğ r e n e c e ğ iz . a r a s ı n d a b i r y a ş a s a h ip o l d u ğ u n u b ile b ilir s in iz .
K ıs a c a r a d y o a k t i f i z o t o p , b a ş k a ç e ş it a t o m l a r a b o - B u b ö l ü m d e b a h s e tt i ğ i m t ü m t a r i h l e n d i r m e le r e
z u n a b i le n t i p t e a t o m l a r d ı r : ö r n e ğ i n u r a n y u m - 2 3 8 b u ş e k ild e u la ş ılıy o r . H e p s i y a k la ş ık t a r i h l e n d i r -
d e n ile n a to m , k u rş u n - 2 0 6 d e n ile n a to m a b o z u n a - m e l e r v e ç o k h a s s a s o l d u k l a r ı d ü ş ü n ü lm e m e li.
U r a n y u m - 2 3 8 , s a a t o l a r a k k u l l a n ı l a b i le c e ­ ç o k d a h a u z u n b i r s ü r e d ir . Ö y l e y s e b u s ü r e n i n
ğ im iz t e k i z o to p d e ğ ild ir. M ü k e m m e l b i r ş e k ild e k a r b o n - 1 4 ’ü n y arı ö m rü o ld u ğ u n u n a s ıl b ili­
g e n iş y a y ılım g ö s te r e n y a r ı ö m ü rle r iy le d a h a b ir y o r u z d i y e s o r a b il i r s i n i z , h e l e u r a n y u m - 2 3 8 ’in
s ü r ü b a ş k a iz o to p la r v a r d ır . Ö r n e ğ in , k a r b o n - y a r ı ö m r ü n ü n 4 ,5 m i l y o n y ı l o l d u ğ u n u n a s ı l b i ­
1 4 ’ü n y a r ı ö m r ü s a d e c e 5 7 3 0 y ı l d ı r v e b u o n u li y o r u z ? C e v a p ç o k b a s it! A t o m l a r ı n y a r ı s ı n ı n
k a z ıb ilim c ile rin in s a n g e ç m iş in i a r a ş tır m a la r ı b o z u n m a s ı n ı b e k l e m e m iz e g e r e k y o k t u r . A t o m ­
i ç i n y a r a r l ı k ı l a r . B ir ç o k f a r k l ı r a d y o a k t i f s a a t i n la rın s a d e c e k ü ç ü k b ir k ıs m ın ın b o z u n u m u n u n
ö r t ü ş e n z a m a n ö lç e k le r in e s a h i p o lm a la r ı ç o k h ız ın ı ö lç e b ilir (ç e y re k ö m ü r, y ü z d e b i r ö m ü r
g ü z e l b ir d u r u m d u r , b ö y le c e o n la r ı b ir b ir le r i­ v s .) v e o r a d a n y a r ı ö m r ü h e s a p la y a b i l i r i z .
n i k o n tro l e tm e k te k u lla n a b iliriz v e h e r z a m a n
u y u ş u rla r .
Zamanda geriye yolculuk
K a r b o n - 1 4 s a a ti d i ğ e r l e r i n d e n fa rk lı b ir
ş e k i l d e ç a l ı ş ı r . K a t ı l a ş ı m k a y a l a r ü z e r i n d e d e ğ il, H a y d i b i r b a ş k a d ü ş ü n c e d e n e y i y a p a l ım .
y a ş a y a n c a n lıla r ın b ır a k tık la r ı k a lın tıla r ın k e n ­ Y a n ın ız a b i r k a ç a r k a d a ş a l ı n v e z a m a n m a k i ­
d ile r in d e ç a lış ır, ö r n e ğ in e s k i b i r a ğ a ç ta . R a d ­ n e s in in iç in e g ir in . M o to ru ç a lış tırın v e o n b in
y o a k tif s a a tle r im iz a r a s ın d a e n h ız lıla r d a n b ir i­ y ı l ö n c e s i n e z ıp la y ın . K a p ıy ı a ç ı n v e e t r a f ı n ı z d a
d ir a m a 5 7 3 0 y ıl y in e d e in s a n y a ş a m ın d a n ç o k k a r ş ıl a ş t ı ğ ı n ı z i n s a n l a r a b i r b a k ı n . E ğ e r b u g ü n
I r a k ’ı n o l d u ğ u y e r e i n m i ş s e n i z o i n s a n l a r ı n t a r ı ­ b ilir ç ü n k ü y a k la ş ık o la r a k o n u n y a ş a m ış o la b ile ­
m ı k e ş f e tm e s ü r e c in d e o ld u k la r ın ı g ö re c e k tin iz . c e ğ i z a m a n d ilim in e g e ld in iz ) v e z a m a n m a k in e ­
D i ğ e r b i r ç o k y e r d e i s e “a v c ı - t o p la y ı c ı ”l a r b i r y e r ­ n i z i b i r o n b i n y ı l d a h a g e r iy e y a n i g ü n ü m ü z d e n
d e n b a ş k a b ir y e re h a r e k e t e d iy o r, y a b a n i h a y ­ y i r m i b i n y ıl g e r iy e , 8 0 0 . b ü y ü k b ü y ü k b a b a n ı z l a
v a n l a r ı a v la y ıp , y a b a n i m e y v e le r i , y e m i ş l e r i v e ta n ış m a ş a n s ın ız ın o la c a ğ ı z a m a n a a y a rla y ın . B u
k ö k le ri to p lu y o r o la c a k la rd ı. N e s ö y le d ik le rin i s e f e r, k a r ş ı l a ş a c a ğ ı n ı z t ü m i n s a n l a r a v c ı - t o p la y ı -
a n la y a m a y a c a k tın ız v e (e ğ e r g iy iy o rla rsa ) k ıy a ­ c ı o la c a k tır a m a y in e h e p s i m o d e r n in s a n la r ın
f e tl e r i ç o k f a r k l ı o l a c a k t ı . N e v a r k i , e ğ e r o n l a r a b e d e n in e s a h ip o la c a k v e y in e m ü k e m m e l b i r ş e ­
m o d e r n g iy s ile r g iy d ir ip , s a ç la r ın ı m o d e r n b ir k i l d e m o d e r n i n s a n l a r l a ç if t l e ş i p d o ğ u r g a n d ö l ­
b iç im d e k e s e c e k o lu r s a n ız g ü n ü m ü z d e k i in s a n ­ le r ü r e te b ilm e k a b iliy e tin d e o la c a k la rd ır. O n la r ­
la r d a n a y ır t e d ile m e z le r d i (y a d a e n fa z la b u g ü ­ d a n b ir in i d e z a m a n m a k in e n iz e a lın v e b ir o n
n ü n in s a n la r ın ın b ir b ir le r in d e n a y ır t e d ile b ild i­ b in y ıl d a h a g e r i g id in . B u n u y a p m a y a d e v a m
ğ i k a d a r e d i l i r l e r d i ) . A y r ıc a , z a m a n m a k i n e n i z e e d i n , o n b i n y ı l lı k a d ı m l a r l a z a m a n d a g e r i g i d i n
a ld ığ ın ız m o d e r n in s a n la r ın h e r h a n g i b iriy le d e v e h e r d u r a k ta y e n i b i r y o lc u a lıp o n u d a g e ç m i­
ü r e m e k a b iliy e tin e ta m a m e n s a h ip o lu rla r d ı. şe g ö tü rü n .
Ş im d i o n l a r ı n a r a s ı n d a n b i r g ö n ü llü a lın O l a y ş u k i b i r ç o k o n b i n y ı llık z ı p l a m a n ın
(b u b e lk i d e s iz in 400. b ü y ü k b ü y ü k b a b a n ız o la ­ a r d ı n d a n e n n i h a y e t, b e l k i d e g e ç m iş t e b i r m ily o n
y ıl g e r iy e g it ti ğ i n i z d e , z a m a n m a k i n e s i n d e n ç ık ıp H a d i g e ç m iş e o l a n y o lc u lu lu ğ u m u z a d e v a m
b a l o n c a g ö r d ü ğ ü n ü z i n s a n l a r ı n b i z l e r d e n k e s in ­ e d e lim v e o g ü z e l b a lığ a g id e n y o l b o y u n c a a r a d a k i
lik le f a rk lı o l d u ğ u n u v e y o l c u l u l u ğ u n u z u n b a ş ı n ­ b a z ı i s ta s y o n la r a g ö z a ta lım . Z a m a n m a k in e m iz le
d a y a n ı n ı z a a l d ı k l a r ı n ı z l a ü r e y e m e y e c e k l e r in i fa rk “6 M ily o n Y ıl ö n c e s i ” o la r a k e tik e tle n m iş is ta s y o n a
e tm e y e b a ş la y a c a k s ın ız . A m a y o lc u l i s t e n iz e s o n h e n ü z v a r d ığ ım ız ı d ü ş ü n ü n . O r a d a n e b u lm a lıy ız ?
e k le d ik le r in iz , y a n i n e r e d e y s e o n l a r k a d a r k a d im A f r ik a k ı t a s ın d a k a lm a y a d ik k a t e tt i ğ i m i z s ü re c e ,
o la n la r , o n l a r l a ü re y e b ile c e k le r d ir . b u la c a ğ ım ız ( a r t ı e k s i b ir k a ç n e s il) 2 5 0 b i n i n c i b ü ­
B u r a d a y a p m a y a ç a lış tığ ım s a d e c e d a h a ö n c e y ü k b ü y ü k b a b a m ız o la c a k tır. B u a ta la r ım ız in s a n s ı
d e d i k k a t ç e k t iğ i m n o k t a n ı n b u k e z d e b a ş k a b i r m a y m u n l a r d ı r v e b i r a z ş e m p a n z e y i a n d ıra b ilir le r.
d ü ş ü n c e d e n e y iy le y e n i d e n a l t ı n ı ç iz m e k : b u a ş a ­ A m a b u n l a r ş e m p a n z e d e ğ ild ir. O n u n y e r in e ş e m ­
m a l ı d e ğ i ş i m le r i n a lg ıla n ış ı, a y n ı b i r s a a ti n a k r e p p a n z e le r le p a y la ş tığ ım ız o r t a k a ta la r ım ız d ır . F a k a t
k o l u n u n ile rle y iş i g ib i, k o la y d e ğ ild ir . B u n u ik i f a rk ı B eş M ily o n D o k u z Y ü z D o k s a n B in Yıl ö n c e s i
y o l d a n d ile g e t i r m e y e d e ğ e r ç ü n k ü b u ç o k ö n e m li İ s t a s y o n u n d a n a ld ığ ım ız y o lc u la r la ç iftle ş e b ile c e k ­
v e b a z ı i n s a n l a r i ç in k a v r a m a s ı ç o k z o r b i r k o n u (v e l e r v e b ü y ü k ih tim a lle B e ş M ily o n D o k u z Y ü z B in
b ö y l e o l m a s ı d a g a y e t a n la ş ı l a b i l i r b i r ş e y ) . Y ıl Ö n c e s i İs ta s y o n u y o lc u la r ıy la d a ... A m a b ü y ü k
ih tim a lle D ö r t M ily o n Yıl Ö n c e s i İs ta s y o n u ’n d a
b iz e k a tıla n la r la d e ğ il.
H adi Y ir m i B eş M i ly o n Y ıl öncesi
İ s t a s y o n u ’n a k a d a r o n b i n e r y ı llık s ı ç r a m a l a r ı m ı z a
d e v a m e d e lim . O r a d a y a k la ş ık b i r t a h m i n l e , s iz in
v e b e n i m b i r b u ç u k m i ly o n u n c u b ü y ü k b ü y ü k b a -

250 bininci büyük büyükbabanız


( 6 m i l y o n y ıl ö n c e )
b a m ı z ı b u lm a lıy ız . B u n la r , k u y r u k l a r ı o la c a ğ ı iç in k a d a r y a k ın d ırla r v e m o d e r n le m u rla r a d a b iz d e n
i n s a n s ı m a y m u n o lm a y a c a k la r . B u g ü n g ö rse k , v e y a m o d e r n m a y m u n l a r d a n d a h a f a z la y a k ı n d e ­
o n la r a m a y m u n d e r d ik , o y s a g ü n ü m ü z d e k i m a y ­ ğ ild ir le r. G ü n ü m ü z d e y a ş a y a n h a y v a n l a r d a n h i ç ­
m u n l a r a b i z e o l d u k l a r ı n d a n d a h a y a k ı n d e ğ ille r. b ir iy le ç if tle ş m e le r i m ü m k ü n o lm a z . A m a b ü y ü k
B iz d e n ç o k f a r k l ı o l s a l a r d a , b i z i m l e v e y a m o ­ ih t im a ll e A ltm ış İ k i M ily o n D o k u z Y ü z D o k s a n
d e r n m a y m u n l a r l a ü r e y e m e s e le r d e , b iz e Y irm i B in Yıl ö n c e s i İs ta s y o n u y o lc u la r ıy la ç if tle ş e b ilir­
D ö r t M i ly o n D o k u z Y ü z D o k s a n B in Y ıl ö n c e s i ler. H a d i o n l a r ı d a z a m a n m a k i n e s i n e a lıp g e ç m i­
İ s t a s y o n u n d a k a t ı l a n l a r l a ü r e y e b i l ir l e r . B a ş ı n d a n ş e g id iş im iz i b i r a z h ı z la n d ır a lım .
s o n u n a k a d a r, y a v a ş y a v a ş, a ş a m a lı d e ğ iş im b u .
B ir i s t a s y o n d a n d i ğ e r i n e f a r k e d i l e b i l i r d e ­
ğ iş ik lik l e r g ö r e m e d e n , h e r s e f e r i n d e o n a r b i n y ıl 7 milyonuncu büyük büyükbabanız
g e r iy e v e d a h a g e r iy e g i d i y o r u z . A l t m ı ş Ü ç M i l ­ ( 6 3 m i ly o n y ıl ö n c e )
y o n Y ıl Ö n c e s i İ s t a s y o n u ’n a v a r d ı ğ ı m ı z d a b iz i
k i m k a r ş ıl a y a c a k g ö r m e k i ç in b i r d u r a l ı m . B u ­
r a d a y e d i m i l y o n u n c u b ü y ü k b ü y ü k b a b a m ız l a el
(p a ti? ) s ık ış a b ilir iz . B u b ü y ü k b a b a l a r ı m ı z
l e m u r g ib i b i r ş e y l e r e b e n z e y e c e k l e r
ve n ite k im , h e m b ü tü n m o d e r n le m u r-
la rın , h e m m o d e r n m a y m u n la rın h e m
d e b iz im d e d â h il o ld u ğ u m u z m o d e rn
in s a n s ı m a y m u n la r ın a ta şıd ırla r. M o d e r n
in sa n la ra , m o d e r n m a y m u n la ra o ld u k la rı

1.5 milyonuncu büyük büyükbabanız


(2 5 m i l y o n y ıl ö n c e )
Y ü z B e ş M ily o n Y ıl Ö n c e s i İ s ta s y o n u ’n d a
4 5 m ily o n u n c u b ü y ü k b ü y ü k b a b a m ız a r a s tla rız .
45 milyonuncu büyük O a y n ı z a m a n d a , k e s e li m e m e l i l e r i n ( k i b u n l a r
büyükbabanız
g ü n ü m ü z d e ç o ğ u n lu k la A v u s tra ly a ’d a v e b i r a z
( 1 0 5 m i l y o n y ıl ö n c e )
d a A m e r ik a ’d a b u l u n u r ) v e ( g ü n ü m ü z d e s a d e c e
A v u s tr a ly a v e Y en i G in e ’d e b u l u n a n ö r d e k g a g a ­
lı o r n i t o r e n k le r v e d ik e n li k a r ın c a y iy e n le r g ib i)
m o n o t r e m m e m e l i l e r h a r iç t ü m m e m e lile r in d e
b ü y ü k a ta s ıd ır. R e s im d e b ü y ü k b a b a y ı a ğ z ı n d a e n
s e v d iğ i y iy e c e k o l a n b ö c e k le g ö r ü y o r s u n u z . B a z ı­
la r ı n a d a h a ç o k b e n z e s e d e t ü m g ü n ü m ü z m e m e ­
lile riy le e ş it d e r e c e d e y a k ı n a k r a b a d ır .
Ü ç Y ü z O n M i ly o n Y ıl Ö n c e s i İ s ta s y o n u b iz i
1 7 0 m ily o n u n c u b ü y ü k b ü y ü k a n n e m iz l e ta n ış tır ır .
O t ü m m o d e r n m e m e l i l e r i n v e y ıla n , k e r te n k e le ,
k a p l u m b a ğ a , t i m s a h g ib i s ü r ü n g e n le r i n v e t ü m d i ­
n o z o r la r ı n d a a ta s ı d ı r ( k u ş l a r ın d a , ç ü n k ü k u ş la r
d i n o z o r l a r d a n o r t a y a ç ık m ış la r d ır ) . D a h a ç o k b ir
k e r te n k e l e g ib i g ö r ü n s e d e d i ğ e r t ü m m o d e r n m e ­
m e lile r e e ş it u z a k lık ta a k r a b a d ır . B u , b ü y ü k a n n e ­
n i n z a m a n ı n d a n b u y a n a k e r te n k e le le r in , ö r n e ğ in
m e m e l i l e r d e n d a h a a z d e ğ iş tiğ i a n l a m ı n a g elir.
A r t ı k g ö r m ü ş g e ç i r m iş z a m a n y o l c u l a r ı o l a ­
r a k , d a h a ö n c e b a h s e tt i ğ i m b a l ı ğ a u l a ş m a m ı z a
ç o k k a l m a d ı . H a d i y o ld a s o n b i r k e z d a h a ,
175 m ily o n u n c u b ü y ü k b ü y ü k b a ­
b a m ız la k a r ş ıl a ş a c a ğ ı ­
m ız Üç Y üz
K ırk
s o n r a d a . . . d a h a s o n r a s ın a g i t m e y e b a ş la d ık ç a b ilg i­
M ily o n Yıl ö n c e s i İ s t a s y o n u n d a d u r a l ı m . B u
m i z b i r b e lir s iz lik le r s i s in i n iç i n d e k a y b o lm a y a b a ş la r
b ü y ü k b a b a m ız b ir a z s e m e n d e re b e n z e y e c e k ­
ç ü n k ü b u n l a r b u l a b i l d i ğ im i z f o s ille r in a z a lm a y a b a ş ­
t i r v e t ü m m o d e r n i k i y a ş a y ı ş l ı la r ı n ( s e m e n ­
la d ı ğ ı k a d i m z a m a n la r d ır .
d e r le r v e k u rb a ğ a la r ın ) o ld u ğ u k a d a r d iğ e r
t ü m o m u r g a l ı l a r ı n d a b ü y ü k a ta s ıd ır .
D ö r t Y ü z O n Y e d i M i ly o n Y ıl Ö n c e ­
175 milyonuncu
si İ s t a s y o n u n d a is e 1 8 5 m i l y o n u n c u b ü y ü k
büyük büyükbabanız
b ü y ü k b a b a n ı z ı y a n i s a y f a 4 0 ’t a g ö r d ü ğ ü n ü z
( 3 4 0 m i l y o n y ıl Ö n c e )
b a lığ ı g ö r ü r s ü n ü z . Z a m a n d a g e r iy e g i t m e y e
o r a d a n s o n r a b i l e d e v a m e d e b i li r i z , g i t g i d e
ç e n e li, ç e n e s i z b a l ı k l a r ı d a i ç e r e n d a h a u z a k
b ü y ü k b ü y ü k b a b a la rım ız la ta n ış ırız , v e d a h a

170. milyoriuncu büyük'


büyükanneniz
(310 m i l y o n y ıl ö n c e )
DNA bize hepimizin kuzen d i j it a l y a p a n b u d u r v e D N A “ h e c e l e n i r ” d e m e ­
m in n e d e n i d e b u d u r.
olduğumuzu söylüyor
B ugüne kadar b a k ıla n her h a y v a n d a k i,
K a d im a ta la r ım ız ın t a m o la r a k n e y e b e n z e ­ b itk id e k i v e b a k te r id e k i tü m g e n le r, o c a n lın ın
d iğ in i b iz le r e g ö s te re b ile c e k f o s ille r im iz o lm a s a n a s ı l i n ş a e d i l e c e ğ i n e d a i r b e lli b i r a lf a b e ile y a ­
d a , tü m y aşay an c a n lıla rın b iz im k u z e n im iz z ı l m ı ş m e s a j l a r d ı r . B u a l f a b e n i n (2 9 h a r f l i T ü r k ­
o ld u ğ u n d a n v e o n la r ın d a b ir b ir le r in in kuze­ çe a lfa b e d e n fa rk lı o la ra k ) A , T, C v e G o la ra k
n i o l d u ğ u n d a n h i ç ş ü p h e m i z y o k . A y r ıc a h a n g i y a z d ı ğ ım ı z s a d e c e d ö r t h a r f i v a r d ır . A y n ı g e n le r,
m o d e r n h a y v a n la r ın b ir b ir le r iy le y a k ın k u z e n b irk a ç a y r ış tırıc ı fa rk la b irç o k c a n lıd a b u lu n u r.
(ş e m p a n z e le r v e in s a n la r y a d a s ıç a n la r v e fa re le r Ö r n e ğ in F o x P 2 a d ı v e r ile n b ir g e n m e m e lile r v e
g ib i ) , h a n g i l e r i n i n b i r b i r l e r i y l e u z a k k u z e n ( i n ­ d a h a b i r ç o k c a n l ı d a o r t a k t ı r . B u g e n 2 0 0 0 ’d e n
s a n la r v e g u g u k k u ş la rı y a d a fa re le r v e tim s a h la r f a z l a h a r f t e n o l u ş a n b i r d iz id ir . B u s a y f a l a r ı n
g ib i) o l d u k l a r ı n ı d a b i l iy o r u z . N a s ı l m ı b i l iy o ­ a ş a ğ ıs ı n d a F o x P 2 g e n i n i n o r t a s ı n d a b i r y e r l e r ­
ru z ? O n la r ı s is te m a tik b ir ş e k ild e k a r ş d a ş tır a ra k . d e n , 831. h a rfte n 910. h a rfe k a d a r g id e n 8 0 h a r f­
G ü n ü m ü z d e e n g ü ç lü k a n ıt, D N A k a r ş ıla ş tırm a ­ lik k ıs a b ir b ö lü m ü v a r. Ü s tte k i s ıra b ir in s a n d a n ,
l a r ı n d a n g e l m e k t e d ir . o r t a d a k i s ı r a b i r ş e m p a n z e d e n , e n a l t t a k i s ı r a is e
D N A tü m y a şa y a n y a r a tık la r ın h e r b ir h ü c ­ b i r f a r e d e n . S o n i k i s ı r a n ı n s o n u n d a k i s a y ı l a r ise
r e s i n d e t a ş ı d ı ğ ı g e n e t i k b i l g id i r . D N A , “ k r o m o ­ o g e n in ta m a m ın ın , in s a n d a k i F o x P 2 g e n in in t a ­
z o m ” a d ı v e r ile n , d ü z e n li b i r ş e k ild e s a r ılı h a ld e m a m ın d a k i h a r fle rd e n k a ç h a r f fa rk lı o ld u ğ u n u
b u l u n a n v e r i “ş e r i t l e r i ” b o y u n c a h e c e l e n i r . B u g ö s te r iy o r .
k r o m o z o m la r g e r ç e k te n d e e s k i tip b ilg is a y a rla ­ F o x P 2 g e n in in tü m m e m e lile rd e o r ta k o l­
r a v e r ile n v e r i ş e r itle r i g ib id ir le r ç ü n k ü ta ş ıd ık ­ d u ğ u n u sö y le y e b ilirsin iz ç ü n k ü h a r f k o d la r ın ın
la r ı b ilg i dijitaldir v e ş e r i t l e r b o y u n c a s ı r a l a n ır . b ü y ü k ç o ğ u n lu ğ u a y n ıd ır v e b u , g e n in ta m a m ı
S a y a b i l e c e ğ i n i z “h a r f ” k o d l a r ı n d a n o l u ş a n u z u n i ç i n d e d o ğ r u d u r s a d e c e b u 8 0 h a r f l i k k ı s ım iç i n
i p l ik ç i k l e r d e n m eydana g e lm iş le rd ir: her b ir d e ğ il. T ü m ş e m p a n z e h a r f l e r i b iz i m k i y le t a m ı
h a r f o r d a d ı r y a d a d e ğ i l d i r , o r t a s ı y o k t u r . D N A ’y ı ta m ın a a y n ı d e ğ il ve fa re n in k ile rd e d a h a d a ç o k
f a r k v a r . F a r k l ı l ık l a r k ı r m ı z ı y l a r e n k l e n d i r i l ­
d i. T o p l a m d a 2 0 7 6 h a r f t e n ş e m p a n z e l e r d e
d o k u z u b iz d e n fa rk lıy k e n , fa re d e 139
h a r f f a r k l ı d ır . B u ö r ü n t ü d i ğ e r g e n l e r
iç in d e g e ç e rlid ir. B u d a , şe m p a n z e le ­
r i n b i z e n e d e n d a h a ç o k , f a r e l e r i n is e
d a h a a z b e n z e d i ğ i n i a ç ık la r.

İnsan CTCCAACACTTCCAAAGCATCACCACCAAT.^
Şempanze CTCCACCACTTCCAAAGCGTCACCACCAAJ
Fare CTCCACCACGTCCAAAGCATCACCACCCAT»
Another random document with
no related content on Scribd:
THE FULL PROJECT GUTENBERG LICENSE
PLEASE READ THIS BEFORE YOU DISTRIBUTE OR USE THIS WORK

To protect the Project Gutenberg™ mission of promoting the


free distribution of electronic works, by using or distributing this
work (or any other work associated in any way with the phrase
“Project Gutenberg”), you agree to comply with all the terms of
the Full Project Gutenberg™ License available with this file or
online at www.gutenberg.org/license.

Section 1. General Terms of Use and


Redistributing Project Gutenberg™
electronic works
1.A. By reading or using any part of this Project Gutenberg™
electronic work, you indicate that you have read, understand,
agree to and accept all the terms of this license and intellectual
property (trademark/copyright) agreement. If you do not agree to
abide by all the terms of this agreement, you must cease using
and return or destroy all copies of Project Gutenberg™
electronic works in your possession. If you paid a fee for
obtaining a copy of or access to a Project Gutenberg™
electronic work and you do not agree to be bound by the terms
of this agreement, you may obtain a refund from the person or
entity to whom you paid the fee as set forth in paragraph 1.E.8.

1.B. “Project Gutenberg” is a registered trademark. It may only


be used on or associated in any way with an electronic work by
people who agree to be bound by the terms of this agreement.
There are a few things that you can do with most Project
Gutenberg™ electronic works even without complying with the
full terms of this agreement. See paragraph 1.C below. There
are a lot of things you can do with Project Gutenberg™
electronic works if you follow the terms of this agreement and
help preserve free future access to Project Gutenberg™
electronic works. See paragraph 1.E below.
1.C. The Project Gutenberg Literary Archive Foundation (“the
Foundation” or PGLAF), owns a compilation copyright in the
collection of Project Gutenberg™ electronic works. Nearly all the
individual works in the collection are in the public domain in the
United States. If an individual work is unprotected by copyright
law in the United States and you are located in the United
States, we do not claim a right to prevent you from copying,
distributing, performing, displaying or creating derivative works
based on the work as long as all references to Project
Gutenberg are removed. Of course, we hope that you will
support the Project Gutenberg™ mission of promoting free
access to electronic works by freely sharing Project
Gutenberg™ works in compliance with the terms of this
agreement for keeping the Project Gutenberg™ name
associated with the work. You can easily comply with the terms
of this agreement by keeping this work in the same format with
its attached full Project Gutenberg™ License when you share it
without charge with others.

1.D. The copyright laws of the place where you are located also
govern what you can do with this work. Copyright laws in most
countries are in a constant state of change. If you are outside
the United States, check the laws of your country in addition to
the terms of this agreement before downloading, copying,
displaying, performing, distributing or creating derivative works
based on this work or any other Project Gutenberg™ work. The
Foundation makes no representations concerning the copyright
status of any work in any country other than the United States.

1.E. Unless you have removed all references to Project


Gutenberg:

1.E.1. The following sentence, with active links to, or other


immediate access to, the full Project Gutenberg™ License must
appear prominently whenever any copy of a Project
Gutenberg™ work (any work on which the phrase “Project
Gutenberg” appears, or with which the phrase “Project
Gutenberg” is associated) is accessed, displayed, performed,
viewed, copied or distributed:

This eBook is for the use of anyone anywhere in the United


States and most other parts of the world at no cost and with
almost no restrictions whatsoever. You may copy it, give it
away or re-use it under the terms of the Project Gutenberg
License included with this eBook or online at
www.gutenberg.org. If you are not located in the United
States, you will have to check the laws of the country where
you are located before using this eBook.

1.E.2. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is


derived from texts not protected by U.S. copyright law (does not
contain a notice indicating that it is posted with permission of the
copyright holder), the work can be copied and distributed to
anyone in the United States without paying any fees or charges.
If you are redistributing or providing access to a work with the
phrase “Project Gutenberg” associated with or appearing on the
work, you must comply either with the requirements of
paragraphs 1.E.1 through 1.E.7 or obtain permission for the use
of the work and the Project Gutenberg™ trademark as set forth
in paragraphs 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.3. If an individual Project Gutenberg™ electronic work is


posted with the permission of the copyright holder, your use and
distribution must comply with both paragraphs 1.E.1 through
1.E.7 and any additional terms imposed by the copyright holder.
Additional terms will be linked to the Project Gutenberg™
License for all works posted with the permission of the copyright
holder found at the beginning of this work.

1.E.4. Do not unlink or detach or remove the full Project


Gutenberg™ License terms from this work, or any files
containing a part of this work or any other work associated with
Project Gutenberg™.
1.E.5. Do not copy, display, perform, distribute or redistribute
this electronic work, or any part of this electronic work, without
prominently displaying the sentence set forth in paragraph 1.E.1
with active links or immediate access to the full terms of the
Project Gutenberg™ License.

1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if
you provide access to or distribute copies of a Project
Gutenberg™ work in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or
other format used in the official version posted on the official
Project Gutenberg™ website (www.gutenberg.org), you must, at
no additional cost, fee or expense to the user, provide a copy, a
means of exporting a copy, or a means of obtaining a copy upon
request, of the work in its original “Plain Vanilla ASCII” or other
form. Any alternate format must include the full Project
Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.

1.E.7. Do not charge a fee for access to, viewing, displaying,


performing, copying or distributing any Project Gutenberg™
works unless you comply with paragraph 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.8. You may charge a reasonable fee for copies of or


providing access to or distributing Project Gutenberg™
electronic works provided that:

• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive from
the use of Project Gutenberg™ works calculated using the
method you already use to calculate your applicable taxes. The
fee is owed to the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
but he has agreed to donate royalties under this paragraph to
the Project Gutenberg Literary Archive Foundation. Royalty
payments must be paid within 60 days following each date on
which you prepare (or are legally required to prepare) your
periodic tax returns. Royalty payments should be clearly marked
as such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4, “Information
about donations to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation.”

• You provide a full refund of any money paid by a user who


notifies you in writing (or by e-mail) within 30 days of receipt that
s/he does not agree to the terms of the full Project Gutenberg™
License. You must require such a user to return or destroy all
copies of the works possessed in a physical medium and
discontinue all use of and all access to other copies of Project
Gutenberg™ works.

• You provide, in accordance with paragraph 1.F.3, a full refund of


any money paid for a work or a replacement copy, if a defect in
the electronic work is discovered and reported to you within 90
days of receipt of the work.

• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.

1.E.9. If you wish to charge a fee or distribute a Project


Gutenberg™ electronic work or group of works on different
terms than are set forth in this agreement, you must obtain
permission in writing from the Project Gutenberg Literary
Archive Foundation, the manager of the Project Gutenberg™
trademark. Contact the Foundation as set forth in Section 3
below.

1.F.

1.F.1. Project Gutenberg volunteers and employees expend


considerable effort to identify, do copyright research on,
transcribe and proofread works not protected by U.S. copyright
law in creating the Project Gutenberg™ collection. Despite
these efforts, Project Gutenberg™ electronic works, and the
medium on which they may be stored, may contain “Defects,”
such as, but not limited to, incomplete, inaccurate or corrupt
data, transcription errors, a copyright or other intellectual
property infringement, a defective or damaged disk or other
medium, a computer virus, or computer codes that damage or
cannot be read by your equipment.

1.F.2. LIMITED WARRANTY, DISCLAIMER OF DAMAGES -


Except for the “Right of Replacement or Refund” described in
paragraph 1.F.3, the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation, the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
and any other party distributing a Project Gutenberg™ electronic
work under this agreement, disclaim all liability to you for
damages, costs and expenses, including legal fees. YOU
AGREE THAT YOU HAVE NO REMEDIES FOR NEGLIGENCE,
STRICT LIABILITY, BREACH OF WARRANTY OR BREACH
OF CONTRACT EXCEPT THOSE PROVIDED IN PARAGRAPH
1.F.3. YOU AGREE THAT THE FOUNDATION, THE
TRADEMARK OWNER, AND ANY DISTRIBUTOR UNDER
THIS AGREEMENT WILL NOT BE LIABLE TO YOU FOR
ACTUAL, DIRECT, INDIRECT, CONSEQUENTIAL, PUNITIVE
OR INCIDENTAL DAMAGES EVEN IF YOU GIVE NOTICE OF
THE POSSIBILITY OF SUCH DAMAGE.

1.F.3. LIMITED RIGHT OF REPLACEMENT OR REFUND - If


you discover a defect in this electronic work within 90 days of
receiving it, you can receive a refund of the money (if any) you
paid for it by sending a written explanation to the person you
received the work from. If you received the work on a physical
medium, you must return the medium with your written
explanation. The person or entity that provided you with the
defective work may elect to provide a replacement copy in lieu
of a refund. If you received the work electronically, the person or
entity providing it to you may choose to give you a second
opportunity to receive the work electronically in lieu of a refund.
If the second copy is also defective, you may demand a refund
in writing without further opportunities to fix the problem.

1.F.4. Except for the limited right of replacement or refund set


forth in paragraph 1.F.3, this work is provided to you ‘AS-IS’,
WITH NO OTHER WARRANTIES OF ANY KIND, EXPRESS
OR IMPLIED, INCLUDING BUT NOT LIMITED TO
WARRANTIES OF MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR
ANY PURPOSE.

1.F.5. Some states do not allow disclaimers of certain implied


warranties or the exclusion or limitation of certain types of
damages. If any disclaimer or limitation set forth in this
agreement violates the law of the state applicable to this
agreement, the agreement shall be interpreted to make the
maximum disclaimer or limitation permitted by the applicable
state law. The invalidity or unenforceability of any provision of
this agreement shall not void the remaining provisions.

1.F.6. INDEMNITY - You agree to indemnify and hold the


Foundation, the trademark owner, any agent or employee of the
Foundation, anyone providing copies of Project Gutenberg™
electronic works in accordance with this agreement, and any
volunteers associated with the production, promotion and
distribution of Project Gutenberg™ electronic works, harmless
from all liability, costs and expenses, including legal fees, that
arise directly or indirectly from any of the following which you do
or cause to occur: (a) distribution of this or any Project
Gutenberg™ work, (b) alteration, modification, or additions or
deletions to any Project Gutenberg™ work, and (c) any Defect
you cause.

Section 2. Information about the Mission of


Project Gutenberg™
Project Gutenberg™ is synonymous with the free distribution of
electronic works in formats readable by the widest variety of
computers including obsolete, old, middle-aged and new
computers. It exists because of the efforts of hundreds of
volunteers and donations from people in all walks of life.

Volunteers and financial support to provide volunteers with the


assistance they need are critical to reaching Project
Gutenberg™’s goals and ensuring that the Project Gutenberg™
collection will remain freely available for generations to come. In
2001, the Project Gutenberg Literary Archive Foundation was
created to provide a secure and permanent future for Project
Gutenberg™ and future generations. To learn more about the
Project Gutenberg Literary Archive Foundation and how your
efforts and donations can help, see Sections 3 and 4 and the
Foundation information page at www.gutenberg.org.

Section 3. Information about the Project


Gutenberg Literary Archive Foundation
The Project Gutenberg Literary Archive Foundation is a non-
profit 501(c)(3) educational corporation organized under the
laws of the state of Mississippi and granted tax exempt status by
the Internal Revenue Service. The Foundation’s EIN or federal
tax identification number is 64-6221541. Contributions to the
Project Gutenberg Literary Archive Foundation are tax
deductible to the full extent permitted by U.S. federal laws and
your state’s laws.

The Foundation’s business office is located at 809 North 1500


West, Salt Lake City, UT 84116, (801) 596-1887. Email contact
links and up to date contact information can be found at the
Foundation’s website and official page at
www.gutenberg.org/contact

Section 4. Information about Donations to


the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation
Project Gutenberg™ depends upon and cannot survive without
widespread public support and donations to carry out its mission
of increasing the number of public domain and licensed works
that can be freely distributed in machine-readable form
accessible by the widest array of equipment including outdated
equipment. Many small donations ($1 to $5,000) are particularly
important to maintaining tax exempt status with the IRS.

The Foundation is committed to complying with the laws


regulating charities and charitable donations in all 50 states of
the United States. Compliance requirements are not uniform
and it takes a considerable effort, much paperwork and many
fees to meet and keep up with these requirements. We do not
solicit donations in locations where we have not received written
confirmation of compliance. To SEND DONATIONS or
determine the status of compliance for any particular state visit
www.gutenberg.org/donate.

While we cannot and do not solicit contributions from states


where we have not met the solicitation requirements, we know
of no prohibition against accepting unsolicited donations from
donors in such states who approach us with offers to donate.

International donations are gratefully accepted, but we cannot


make any statements concerning tax treatment of donations
received from outside the United States. U.S. laws alone swamp
our small staff.

Please check the Project Gutenberg web pages for current


donation methods and addresses. Donations are accepted in a
number of other ways including checks, online payments and
credit card donations. To donate, please visit:
www.gutenberg.org/donate.

Section 5. General Information About Project


Gutenberg™ electronic works
Professor Michael S. Hart was the originator of the Project
Gutenberg™ concept of a library of electronic works that could
be freely shared with anyone. For forty years, he produced and
distributed Project Gutenberg™ eBooks with only a loose
network of volunteer support.

Project Gutenberg™ eBooks are often created from several


printed editions, all of which are confirmed as not protected by
copyright in the U.S. unless a copyright notice is included. Thus,
we do not necessarily keep eBooks in compliance with any
particular paper edition.

Most people start at our website which has the main PG search
facility: www.gutenberg.org.

This website includes information about Project Gutenberg™,


including how to make donations to the Project Gutenberg
Literary Archive Foundation, how to help produce our new
eBooks, and how to subscribe to our email newsletter to hear
about new eBooks.

You might also like