Professional Documents
Culture Documents
Full Download Grundrisse Den Kapital E Patikalar 1St Edition Ozgur Ozturk Melda Yaman Ozgur Narin 3 Online Full Chapter PDF
Full Download Grundrisse Den Kapital E Patikalar 1St Edition Ozgur Ozturk Melda Yaman Ozgur Narin 3 Online Full Chapter PDF
https://ebookstep.com/product/grundrisse-den-kapital-e-
patikalar-1st-edition-ozgur-ozturk-melda-yaman-ozgur-narin-3/
https://ebookstep.com/product/grundrisse-den-kapital-e-
patikalar-1st-edition-ozgur-ozturk-melda-yaman-ozgur-narin/
https://ebookstep.com/product/das-kapital-des-staates-1st-
edition-mariana-mazzucato/
https://ebookstep.com/product/kelimelerin-mekani-mallarme-den-
broodthaers-e-1st-edition-jacques-ranciere/
Kapital ■slam■n Temeli Muaviye 3rd Edition Ayd■n Tonga
https://ebookstep.com/product/kapital-islamin-temeli-muaviye-3rd-
edition-aydin-tonga/
https://ebookstep.com/product/penetrasi-kapital-dan-dampaknya-
terhadap-masyarakat-adat-achmad-hidir/
https://ebookstep.com/product/antik-yunan-seramigi-
protogeometrik-donem-den-arkaik-donem-e-1st-edition-cenker-atila/
https://ebookstep.com/product/7-den-70-e-tas-devri-diyeti-
hastaliklara-karsi-koruma-kalkani-14th-edition-ahmet-aydin/
https://ebookstep.com/product/grundrisse-manuscritos-economicos-
de-1857-1858-esbocos-da-critica-da-economia-politica-portuguese-
edition-karl-marx/
1
Yayına Hazırlayan
Serap Korkusuz Kurt
Kapak Tasarımı
İlknur Kavlak
Baskı Öncesi Hazırlık
Ülkü Gündoğdu
Baskı ve Cilt
Ekspres Ofset Matbaacılık ve Amb. San Tic. Ltd. Şti.
Beyoğlu/İstanbul
Web: www.sav.org.tr
e-mail: merhaba@sav.org.tr
Melda Yaman
Özgür Narin
Özgür Öztürk
Grundrisse’den Kapital’e Patikalar
İÇİNDEKİLER
Önsöz ve Teşekkür
........................................................................... 7
Giriş
............................................................................................... 11
Özgür Öztürk
Melda Yaman
Melda Yaman
Özgür Öztürk
Özgür Narin
Melda Yaman
Özgür Narin
Özgür Öztürk
Melda Yaman
Kaynakça .....................................................................................
503
Önsöz ve Teşekkür
Çok değil. Başka Bir Alternatif Yok! diye çığlıklar atıp, her şeyi
sermayeye peşkeş çekmelerinden çeyrek asır geçmeden batan
tekelleri, bankaları devlet paralarıyla kurtarmaya giriştiler. Büyük
Birader sizi izleyecek diyerek sosyalizme saldırıyorlardı. Kendileri en
âlâ gözetim toplumunu kurdular, emekçiyi tuvalet molasından, tüketim
tercihlerine dek izliyorlar. İnsanlığı akıldışı bir sömürü sistemine,
kapitalizmin ve ataerkinin terörüne, savaşların, göçlerin, ırkçı yahut
dinci köktenciliğin, faşist diktaların eline teslim ettiler.
Son 150 yıla damga vuran gelişmeler kitlelerin ürünüdür. Fakat, yol
gösteren devrimci bir teorinin yokluğunda, ne kadar kahra-manca
veya fedakârca olursa olsun, her mücadele er veya geç yoz-laşmaya,
sönümlenmeye yüz tutar. Marksizm, teorinin kilit önemini vurgulamak
suretiyle, işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin hareketlerine bilimsel bir
nitelik, akılcı bir vizyon kazandırmıştır. Kitabımızı, Marksizmin
zenginliğine küçük de olsa bir katkı sağlaması umu-duyla kaleme
aldık. Bu kitabı, Ekim Devrimi’nden bu yana geçen bir asırda dünyayı
değiştirmek için çaba gösteren, mücadele eden, ufkumuzu aydınlatan
tüm devrimcilere adıyoruz.
Önsözü bitirirken, şimdiye kadar birçok yoldan bize bir şeyler öğreten,
kiminin öğrencisi olduğumuz, kimini yazdığı eserlerden, bazılarını
konuşmalarından tanıdığımız tüm ustalarımıza ayrıca te-şekkür etmek
istiyoruz. Sadece kendi adımıza değil, insanlığın eşit ve özgür bir
topluma doğru mücadelesine verdikleri katkıdan ötürü de. Bu liste çok
uzun olacak, mutlaka eksikler içerecektir. Fakat tüm ustalarımız içinde
bir tanesini özellikle anmak istiyoruz. 2013
10
Giriş
Fizik tarihinde iki adet “mucize yıl” ( annus mirabilis) olduğu söylenir.
Birincisi, Isaac Newton’un Cambridge’deki veba salgını yüzünden
köydeki evine çekildiği 1666 yılıdır. Mecburi ikameti sırasında Newton,
henüz 24 yaşındayken, “kalkülüs” adıyla bilinen matematiksel
analizde, optikte, mekanikte ve kütle çekim konusunda önemli yeni
buluşlar yapmıştır. Diğer mucize yıl, 26 yaşındaki Albert Einstein’ın bir
patent bürosunda müfettiş yardımcısı olarak çalışırken fizikte çığır
açan dört makale birden yayınladığı 1905
Marx ve Engels, hemen her konuda bilgi sahibi olan klasik bilgin
tiplemesinin belki de son örnekleriydi. Marx’ın durumunda, uzun yıllar
boyunca British Museum’un okuma salonunda sabah dokuz-dan
akşam yediye kadar mesai yapar gibi çalıştığını belirtmek ye-12
ter. Üstelik bunu mali açıdan çok kötü bir durumda iken, sefaletle
boğuşurken yapmıştır.
13
Her ne kadar bu dönemi masa başında geçirmiş olsa da, Marx daima
siyasal pratiği önde tutmuştur. Siyasal gerileme dönemi, bir anlamda,
Marx’a teorilerini ortaya koyabilmek için çalışma fırsatı sağlamıştı.
Fakat 1857 ekonomik krizinin çabucak toparlanmaya dönüşmesinin
yarattığı karmaşık duygular içinde, Marx esas ola-3 Bkz. Ernest
Mandel, Marx’ın İktisadi Düşüncesinin Oluşumu, çev: D. Işık, İstanbul:
Yazın Yayıncılık, 1993, s. 72.
14
nın işçi sınıfının siyasal örgütlenmesi olduğuna bir kez daha kanaat
getirecektir.
15
17
Marx, Kapital’de uyarır. Bilime giden düz ve kolay bir yol yoktur. İşte
bu kitapta biz de kapitalizmin güncel bir eleştirisi için patikalar
açmaya çalıştık. Patika, keçilerin sarp ve kayalık yerlerde kendilerine
yollar açmasından geliyor ve çiğnenmiş bu yol, ardından gelenlere
rehberlik ediyor. Uzun yıllar süren birlikte çalışmala-rımızın,
çabalarımızın mütevazı yollarını açmaya çalıştık. Marx’ın Kapital’e
giden yolunu izlerken, el yazmalarından eserlerine giden muazzam
çabasını damıtmaya, güncel tartışmalarla harmanlamaya çalıştık ve
ortaya elinizdeki kitap çıktı. Marx’ın eserinin gölgesin-deyiz. Bu bir
patika ve güncel yorum. Çiğnenmiş pek çok yolun eleştirel
değerlendirmesi ile ulaştığımız patikalar. Bütünlük kaygısı, en soyut
kuramsal çabamızda var, ama bu kitapta bütünü kuşat-tığımız
iddiasında değiliz. Eleştirilerle, değerlendirmelerle güçle-neceğiz ve
önerdiğimiz patikaların bizler dışında tartışılmasından,
çiğnenmesinden sevinç ve onur duyacağız.
18
Bundan 160 yıl önce duyulan bir sesle başlıyor. 1856’da işçilere yaptığı
bir konuşmada Marx bugünleri görürcesine şöyle söy-20
lüyor:
21
Özgür Öztürk’ün kaleminden çıkan dört makale ise esas olarak Marx’ın
yöntemi sorunu etrafında dönüyor. “Marx ve Yöntem”
23
24
Marx ve Yöntem
Özgür Öztürk
Elli yıl kadar önce, Fransız Marksist filozof Louis Althusser, Marx’ın
burjuva düşüncesini geride bırakarak yeni bir bilim kurduğunu öne
sürmüştü. Althusser’e göre Marx’ın bilimsel devrimi Gaston
Bachelard’ın “epistemolojik kopma” kavramı ile tanımla-nabilirdi.1
Böyle bir kopma, bir bireyin artık daha farklı düşünmeye başlaması
gibi basit bir olayı değil, tüm insanlığın önünde yeni bir perspektifin
açılmasını anlatıyordu. Tıpkı yeni toprakları keşfeden serüvenciler gibi
Marx da insanlığa bir “bilim kıtası” armağan etmişti.
25
26
dece dünyayı daha iyi analiz etmenin yöntemi değil, devrimci bir
vizyonun zorunlu düşünsel zeminiydi.
Marx ve Hegel
Marx’ın Hegel’e karşı tavrı gençliğinden itibaren iki yanlı olmuştur:
Marx bir yandan Hegel felsefesine büyük değer vermiş ve on-daki
devrimci potansiyeli vurgulamış, fakat diğer yandan da Hegel’in
düşüncesinde ve politik yaklaşımlarında açığa çıkan tutucu ve gerici
eğilimleri şiddetle eleştirmiştir. Almanya’da Hegelciliğin çözülmeye
başladığı bir dönemde, Genç Hegelci veya Sol Hegelci denilebilecek
bir gelenek içinde yetişen Marx, bu büyük düşünüre yönelik
çekincelerini daima bir kenarda tutmuştur.4 Kısmen bu ikircimli tavrın
da etkisiyle, Marksist gelenekte Marx-Hegel ilişkisi konusunda bir
mutabakat yoktur. Genel olarak üç ana yaklaşımdan söz edilebilir:5
27
saldan “kopuş” olmuştur. Bu kopuş bir anda gerçekleşmiş değildir,
daha ziyade zaman içinde adımlar biçimindedir. Althusser, Marx’ın
gerçek öncüsünün Hegel değil Spinoza olduğunu savunur. Spinoza,
gerek Althusser’in Marx’a atfettiği “yapısal nedensellik” anlayışı-nın
örtük biçimi sayılabilecek “içkin neden” kavramıyla, gerek bilgi nesnesi
ile gerçek nesne arasında koyduğu ayrımla, gerekse doğa bilimlerine
(daha doğrusu matematiğe, kendi deyimiyle geometri-ye) yakın felsefi
yöntemiyle, Althusser’in gözünde Marx’ın bilimsel projesinin önünü
açmıştır.7 Colletti de Althusser de, diyalektiği bilimle uzlaşmaz bir akıl
yürütme biçimi olarak, Marx’ı da her türlü ideolojiden uzaklaşmış bir
bilim insanı olarak kabul ederler.
2. Diğer uçta, Marx’ı iyi bir Hegelci olarak sunan alternatif akımlar yer
alır. Bu akımların kökleri Batı Marksizmi geleneğinin (Korsch, Lukacs,
Gramsci gibi) anti-pozitivist damarlarında yatar.
28
29
30
yanı başında yer aldığı; üçüncüye göre ise eleştirel bir mesafede ko-
numlandığı söylenebilir. Birinci görüşü tersine çevirerek, Marx’ın
zaman içinde Hegel’e yaklaştığını savunan ise azdır. Örneğin, William
Leon McBride bu fikri ima eder ama geliştirmez.14 Uno ekolünden
Robert Albritton da Althusser’in “uzaklaşma” tezinin tam tersinin
doğru olduğu kanısındadır.15 Fakat, Albritton’un yorumu son analizde
Hegelci Marx görüşüyle, en çok da sistematik diyalektik okuluyla
buluşur. Aslında, Marx’ın büyük düşünsel sıçramasını gerçekleştirdiği
1857-1863 arası dönemde yöntemsel açıdan Hegel’e daha çok
yaklaştığı rahatlıkla söylenebilir. Bu evrede Marx esas olarak Hegel’in
“tarihsel” diyalektiğine değil sistematik diyalektiğine, daha doğrusu
Mantık Bilimi’ne ilgi göstermiştir. Bununla birlikte, Kapital sonrası
yıllarda Marx’ta belirgin bir Hegel etkisi görülmez. Dolayısıyla,
“yakınsama” tezi ancak koşullu olarak savunulabilir.
31
32
Gelgelelim Kapital gibi dev bir yapıtla ortaya koyduğu politik iktisat
eleştirisinin yanında, Marx’ın Alman felsefesi ve Fransız sosyalizmi ile
hesaplaşmaları açıkça ikinci plandadır. Marx’ın esas yapıtı Felsefenin
Sefaleti veya Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi değil Kapital’dir.
Dolayısıyla “üç kaynağın” birinin eleştirisi aşırı gelişmişken diğer ikisi
cılız kalmıştır. Kuşkusuz bu kendi başına eksiklik sayılamaz, bir öncelik
meselesidir. Fakat, özellikle Hegel diyalektiğinin eleştirisi fazla
derinleştirilmediği için, sonraki Marksist kuşaklar arasında ciddi kafa
karışıklıkları da doğmuştur.
34
35
36
37
sunar: “Dünya Tarihi Doğudan Batıya gider, çünkü Avrupa saltık olarak
Dünya Tarihin sonu, Asya başlangıcıdır.”30 Yine, Tinin
Görüngübilimi’nde, bir kategoriden (bir “bilinç figürü”nden) diğerine
mantıksal ilerleme biçimindeki kavramsal hareket, aynı zamanda ve
epey zorlama bir biçimde, tarihin, gerçek dünyanın hareketiyle
örtüşür.31 Dolayısıyla Hegel, en azından bazı yapıtlarında, tarihsel
olgulara mantıksal bir şemayı dayatarak, kötü diyalektik örnekleri
sergiler. Elindeki hazır ceketi orasından burasından çekiştirerek
müşterisine uydurmaya çalışan bir terzi gibi davranır. Nitekim Marx da
gençlik döneminde Hegel’i “şeyin mantığını değil, mantığın şeyini” ön
planda tuttuğu için eleştirmiştir: Hegel, incelediği konuya hazır bir
şablonu uyguladığından, “Mantık devleti tanıtlamaya değil, tersine
devlet Mantığı tanıtlamaya” yaramaktadır.32
Kenan Somer, Ankara: Sol Yayınları, 1993, s. 211 vd. Marx’ın Hegel’e
yönelik bu eleştirisini derinlemesine tartışan bir çalışma için bkz. Ersin
Vedat Elgür, Kendi Geçerliliğini Kanıtlayan Bir Tarih: Diyalektiğin
Diyalektik Gelişimi ve Onto-Politika, doktora tezi, Ankara: Hacettepe
Üniversitesi, 2013. Elgür’e göre, “Hegel, kendi diyalektiğini düşünce
belirlenimleri dışında kullanmaya başladığı anda, tüm tarihi baştan
başa kateden ilkeleri gerçekliğe dayatmaya ve gerçekliğin
mantığından çok mantığın gerçeğini üretmeye başlar” (s. 239).
38
elbette dikkat eder, ama ezbere iş görmez. Marx’ın ömrünü ada-dığı
politik iktisat eleştirisi, olgunun kendi mantığını (kapitalist üretimin
hareket yasalarını) ortaya çıkarma çabası olduğu ölçüde, Hegel’in bazı
yapıtlarında ve Proudhon veya Lasalle gibi hakikate kestirme yoldan
ulaşmaya çalışan yazarlarda karşımıza çıkan “kötü diyalektiğin” de
uygulamalı, pratik bir eleştirisidir. Fakat Marx’ın bu eleştiriyi bir
seferde ortaya koyduğu düşünülmemelidir; aslında kendisi de özellikle
Grundrisse’de bazı hazır kalıpları elindeki malzemeye uygulamaya
çalışacak, daha sonra ise Kapital’e giden yolda bu yüzeysel diyalektiği
aşmayı başaracaktır.33
Öte yandan, diyalektik yöntem taklit edilemez bir sanat bile olsa,
bundan onun yazılamayacağı sonucu çıkmaz. Thompson’un gayet iyi
bildiği gibi, her sanatın bir zanaat temeli vardır ve ustalık, belirli
tekniklerin, hareketlerin, kalıpların pratiği yoluyla öğrenilebilen ve
aktarılabilen bir şeydir. Her büyük sanatçı, aynı zamanda usta bir
zanaatçıdır. Diyalektiğin basit birkaç formüle indirgenemeyeceği,
ancak pratik yapılarak öğrenilebileceği ve Marx’ın da bunu son derece
yaratıcı biçimde gerçekleştirdiği kesindir. Fakat Marx’ın bir yönteminin
olmadığı veya diyalektiğin asla yazılamayacağı, epey desteksiz
iddialardır. Nitekim Lenin “Marx, (büyük M ile) ‘Mantık’
40
42
O
ne of the most noteworthy features of Uap life are the large
houses known as failu, when situated on the coast, and pabai,
when built inland beyond the belt of coconut groves. These
houses are found in all Uap villages, and pertain exclusively to the
men, be they married or single; herein councils are held, and the
affairs of the community are discussed, free from all intervention of
women; and here, too, men and boys entertain themselves with song
and dance, in which, under the plea that it would not be decorous for
women to join, a desire may be detected to escape feminine
criticism. A failu or pabai is frequently years in building; the men do
not wait, however for its final completion and ceremonial opening
before occupying it, but often make it their home even should no
more than the framework and roof be finished. Every post, every
beam is selected with extremest care, so that all its natural curves
and angles may be used without further shaping. No nails, and,
indeed, very few pegs are used to hold the beams together; each
beam is attached to another by mortising, and then literally
thousands of yards of cord, made from the fibre of coconut husks,
are used to bind the joints. The lashings of this brown kaya cord
furnish excellent opportunities for ornamentation; wherefore, with
tropical lavishness and Oriental contempt for the expenditure of time,
the main posts, for four or five feet below the cross beams, are often
bound with cords interlaced into beautiful basket patterns and
complicated knots; where the slanting supports of the thatched roof
meet the side walls there is a continuous, graceful band of
interwoven cords, where each knot has its own peculiar designation
and invariable position.
A “PABAI,” OR MEN’S CLUB-HOUSE