Professional Documents
Culture Documents
PDF of Max Weber Bir Kilavuz 1St Edition Randall Collins Full Chapter Ebook
PDF of Max Weber Bir Kilavuz 1St Edition Randall Collins Full Chapter Ebook
PDF of Max Weber Bir Kilavuz 1St Edition Randall Collins Full Chapter Ebook
Randall Collins
Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/max-weber-bir-kilavuz-1st-edition-randall-collins/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...
https://ebookstep.com/product/sosyolojide-dort-ana-gelenek-1st-
edition-randall-collins/
https://ebookstep.com/product/felsefelerin-sosyolojisi-
entelektuel-degisim-global-teorisi-1st-edition-randall-collins/
https://ebookstep.com/product/erziehung-als-wertsphare-eine-
institutionenanalyse-nach-max-weber-robert-stolner/
https://ebookstep.com/product/modernidad-y-capitalismo-max-weber-
y-los-dilemas-de-la-teoria-politica-y-juridica-1st-edition-jose-
luis-monereo-perez/
Ku c u k Hans Be■ Ya■■nda Bir O■lan■n Fobi Analizi 1st
Edition Sigmund Freud
https://ebookstep.com/product/ku-c-u-k-hans-bes-yasinda-bir-
oglanin-fobi-analizi-1st-edition-sigmund-freud/
https://ebookstep.com/product/l-ethique-protestante-de-max-weber-
et-les-historiens-francais-bibliotheque-de-l-ecole-des-hautes-
etudes-sciences-religieuses-191-1st-edition-vincent-genin/
https://ebookstep.com/product/max-stirner-wokol-indywiduum-1st-
edition-max-stirner-karolina-fec-red/
https://ebookstep.com/product/shy-1st-edition-max-porter/
https://ebookstep.com/product/o-universo-invisivel-lisa-randall/
Max Weber
Bir Kılavuz
RANDALL COLLINS
Bu kitabın yayın hakkı PHOENİX YAYINEVİ'ne aittir. Yayınevinin ve yayınlayıcısının
yazılı izni alınmaksızın kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde
kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz.
Max Weber
Bir Kılavuz
RANDALL COLLINS
Çeviren: Taylan Banguoğlu
Dizi Editörleri: Güney Çeğin & Vefa Saygın Öğütle
Yayınevi Editörü: Fatma Gedikoğlu Üstün
Kapak Tasarımı ve Sayfa Düzeni: Gamze Uçak
©Phoenix Yayınevi Tüm Hakları Saklıdır.
Mayıs 2017, Ankara
ISBN No: 978-605-9801-56-0
Phoenix Yayınevi-Ünal Sevindik
Yayıncı Sertifika Na: 11003
Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1
Kızılay/Ankara
Tel: O (312) 419 97 81 pbx
Faks: O (312) 419 16 11
e-posta: info@phoenixkitap.com
http://www.phoenixyayinevi.com
Baskı:
Desen Ofset A. Ş.
Sertifika Na: 11289
Birlik Mah. 448. Cad. 476. Sk. Na: 2
Çankaya/Ankara Tel: O (312) 496 43 43
Dağıtım:
Siyasal Kitabevi
Şehit Adem Yavuz Sok. Hitit Apt. 14/1
Kızılay-Ankara
Tel: O (312) 419 97 81 pbx
Faks: O (312) 419 16 11
e-posta: info@siyasalkitap.com
http://www.siyasalkitap.com
Dizi Editörlerinin
Takdimi
3
etzsche ve Marx üzerinden şeyleşme temasına bağlayan çalış
malar da eksik olmadı. Weber literatürü enine boyuna kazı ldı,
a rtık sosyal bilim literatüründe genel kabu l görmüş Webe r
araştırmacıları vardı.
U luslararası l i teratürdeki bu çeşi tlenmeye karşı lık, Weber
Türkiye'de merke zi tema bakımından kü ltü r sosyoloğu ola
rak, epistemolojik bakımdan ise bi r kül tür bilimcisi olarak
kabul gördü. İ stisnalar bir yana konursa, bu alımlanma biçi
minin hiç kuşkusuz ü lkenin sosyal bilimler alanına il işkin
sebepleri var. Tü rkçe l iteratürde 1 960' lardan sonra görünürlük
kazanmaya başlayan Weber fikriyatı, o dönemde sosyal bilim
le rde ve bilhassa sosyoloj ide belli bir ağırl ık kazanıyor görü
nen, kır ve göç, kentleşme ve gecekondulaşma temalarına ve
nicel araştırmaya odaklı yapısal-işlevselci ve klasik Marksist
ajandaya karşı, Türkiye modernleşmesi, merkez-çevre il işkisi
ve politik seçkinler temalarına ve nitel araştırmaya odaklı bir
çerçeveye temel kılındı. Çok büyük ölçüde kültü ralist bir nite
lik taşıyan bu okuma biçimi, 1 990'larla birlikte, Weber'i tin ve
kültür bilimleri ge leneğin in devamcısı olarak okuyan bir sos
yal felsefe biçiminde epistemolojik karşılığını buldu.
Peki, Kıta Avrupası'ndaki kıs ı tl ı bazı ortodoks akadem i
çevreleri dışında epey uzun zamandır kabul görmeyen bu
okuma biçimi nasıl oldu da Türkiye'de bu denli yaygınlık
kazandı? Müellif leri özgün bir yorumda bulundukları veh
miyle ömür tüketmişlerse de, bu sorunun cevabını, genel ola
rak Türkiye akademisinin heteronom karakterinde, özel olarak
da Türkiye sosyal bilimler alanının sözcüğün dar a nlamıyla
politize karakterinde aramak gerek. Böylesi bir atmosfer içe ri
sinde, Weber bir yandan, bizzat kend isinin Ekoııoıııi ve Top
lum' daki şiddetli itirazlarına rağmen (ki Tü rkiye' de katiyen
4
okunmadı}, kültürel enti telerin, tözlerin i mala tında, kül tü r
savaşına cephane olarak işe koşu ldu. A in Turca modernleşme
projesiyle hesaplaşmaktı asıl olan. Diğer yandan ise, söz konu
su modernleşme projesini (bütünüyle yahu t eleşti rerek) sahip
lenen çevrelerde "Webercilik", aynen muarızlarının formüle
ettikleri şekliyle kabul edilip sakınılması yahu t ifşa edilmesi
gereken bir kusur olarak görüldü. Batı'da 1 970'lerin sonu ve
1980' lerde başlayan Ma rx-Weber diyaloğunun Türkiye'de hiç
gelişmemiş olması ve kü l türalist olmayan bir tarihsel sosyoloji
yapma biçimiyle daha yeni yeni tanışıyor olmamız, bu husus
ta başlı başına semptomatik. Epistemolojik düzlemde tartış
maların pozitivizm-hermeneutik ikiliğine ve bu ikiliğin de söz
konusu dar politik çerçeveye sı kışması zaten bu yüzden kaçı
nılmazdı. Böylelikle Türkiye sosyal bilimler a lanı, yapısal an
lamdaki kur umsal ve bil işsel özerklik yoksunluğuna ek ola
rak, araştırma ve teori ufukla rını ayrıca kendi elleriyle de da
ral tm ış oldu.
Mnx Welıcr'i Yenideıı Okıınınk dizisinin, bu kasvetli ve bir
ölçüde yapısa l sorunları çözmesi beklenemez elbette. Mevzu
bahis olan tüm konu mları kapsamak gibisinden bir dertten
z iyade, mezku r d izinin, Weber'le kuracağımız teorik ve
empirik il işki açısından yapabi leceği bazı şeyleri ö ne çıkarabi
le ceğini düşünüyoruz. Belki de en çok sosyolojinin kurucu
baba larının derinlikli ü re timlerinden bu yana, bizim toplu m
sal hayatı kavrayışımızı sosyolojik zaviyeden hareketle geliş
tirmeye çalışan öbü r figürlere Weber' in sund uğu a l ternati flere
odaklanacağız. İ laveten, onun "makro-tarihsel" sosyoloj i alanı
açısından ortaya koyduğu çoklu ilgileri serimleyen bir profil
sergileyeceğiz. Muradım ız, Weber'i sosyoloji k kanona dahil
eden öğelerin (rasyonaliteden bürokrasiye) farklı patika lardan
s
irdeleneceği, yaşamı boyunca titizlikle ördüğü metodoloji k
terkibinin anlatılacağı, başyapıtı Ekoııomi ve Toplıım' da geliş
tirdiği toplum kura mının ne türden bir kav ramsal aygıt tesis
ettiğinin ele alınacağı ve Weberci bir sosyolojik paradigmanın
asli parametrelerinin sunulacağı bu incelemeler dizisinin,
Türki ye sosyal bi li mler alanında çorak bırakıl mış/tahrif edi l
miş Weber sureti ni sağlıklı bir görünüme kav uşturmasıdır.
6
Sage'in
Önsözü
7
ve daha az bilinen çalışmalarını görmeleri için okuyuculara
yol göstermiş olmasının, ustalı klı bir iş olduğunu düşünüyo
rum. Son olarak bu kitap, tü m kapsamlılığıyla birlikte
Weber' in sosyolojisine dair genel bir çerçevedir. Bu ki taptaki
tüm bölümler, Weber'in en öneml i fikirlerinin kısa bir beti m
lemesini ve bilim sel bir analizini sunmaktadır.
İ tiraf etmeliyim ki, çoğu sosyoloğun aksine, hiçbir zaman
Weber'den çok hoşlanan biri olmadım. Weber'in güçlü yanla
rı-zengin ve detaylı ampirik/tarihsel beti mlemeleri-, bana bo
ğucu ve çoğu zaman sıkıcı gelmişti. Gerçekten de Coll ins' in
vurguladığı gibi, Weber kalben bir a mpiristti; ancak Weber'in
detaylı ampirik betimlemelerinde, Collins'in d iğer teorik ça
lışmalarında da fazlasıyla göstermiş olduğu gibi, yoğun bir
pozitivist teorileştirme mevcu ttur. Sonuç olara k Weber'e dair
daha önceki görüşlerimi gözden geçirdim; hiç kimse Weber'in
çalışmasının bir teori olarak kabul edilmesi hususunda duy
duğum kuşkuyu paylaşamaz; ancak Col l ins, Weber' in a mpirik
tanımlamalarının pozitivist bir şekilde yorumlanması gerekti
ğine dair güçlü bir gerekçe sunmaktadır. İyiden iyiye
Weber'in ideal tip metodolojisinin (keskin analitik duyusu ve
tarihsel detaylara olan tutkusuyla eşlik ettiğinde), hem insan
toplumunun temel örgütlenme süreçlerine dai r bir görüş, hem
de küçük bir çabayla soyut sosyolojik yasalara çevrilebilen bir
genelleştirici ifadeler seti sağladığına dair bir değerlendirmeye
vardım. Dolayısıyla bu kitabın en kuvvetli yönlerinden biri;
Collins'in, Weber'in antipozitivist ifadelerini ve birçok çağdaş
"Weberci" nin, Weber'in insan örgütlenmesinin temel ve türü
ne özgü özelliklerini hissetme yeteneğini gösterme amacıyla
kullandığı i fadeleri göz ardı etme konusundaki istekliliğidir.
Bu kitabın diğer büyük katkısı, Weber' in çalışmasını çok
boyutlu ve çoğu zaman çelişkili o larak ele almasıdır. Weber'in
8
sosyolojisi uzlaşmaz boyutlarla doludur. Bun ların en önemlisi,
idealara yapılan vurgu ve maddi koşullara olan ilgid ir.
Coll ins'in analizi, okuduğum Weber analizlerin hepsinden
daha çok, Weber'in sosyolojisindeki çok boyu tluluğu vurgu
lamakta ve tarihsel süreçlerin idea list ve materyalist yorumları
üzerine Weber'in yaşadığı entelektüel ve kişisel çatışmayı
gözler önüne sermektedi r. Çünkü Collins'in de açık bir şekilde
gösterd iği gibi; siyasi, ekonomik, ekolojik ve ihtilaflı kuvvetler
her zaman, dini, ideolojik ve kültü rel süreçlerle eş zamanlı
olarak işlemektedir.
Bitirirken, okuyucunun Collins'in ne kadar iyi bir şekilde
yazdığını takdir edeceğine güveniyoru m . İ lerleyen sayfalar,
okuması keyif veren sayfalardır. Sonuç olarak bu kısa kitap,
Max Weber üzerine olan ikincil çalışmalar külliyatına önemli
bir katkı yapmaktadır.
L aguna Beach, California
jonathan H. Turner
9
İçindekiler
11
4. Rasyonelleşme
Tarihin Ana Eğilimi? ............... . ... ..
. . ......................... ................ 87
RASYONALİTENİN ÇEŞİTLİ ANLAMLAR! ................. . . . . . .. . . . .. . . . . . . . . . . 89
BATI MÜZİGİNDE RASYONELLEŞME ............... ............................. 91
TOPLUMSAL GERİLİM ANLAMINDA RASYONELLEŞME . . . .......... 100
12
1
Weber'in Hayatı ve Kişiliği
Melodramatik ve Psikolojik Gizemleri
13
milita rist ve mil liyetçi biri ola ra k ve otorite üzerine ola n dokt
riniyle Nazi dikta törlüğünün yol unu açan kişi ola ra k ta rif
edilir. Entelektüel açıdan da Weber, bitmek bilmeyen ta rtışma
la ra neden olmuştu r. Dini, ekonominin bir ideolojik yansıması
olmaktan çıka rı p ekonomiden daha güçlü kıla rak, duru mu
Marksistlerin a leyhine çevirmekte ba şa rılı olmuş mudu r? Yok
sa Marksçı tema ları, ça tışmanın da ha karmaşık bir şekilde
çoklu boyu tla rına doğru geliştiren bir kişi midir? Pa rsonsçı
işlevselciliğin öncülü müdür, yoksa onun en kuvvetli pa nzehi
ri midir? Bilimsel bir sistemin kişiler üstü ya sa larına ka rşı
bireyin a nla mlı bi lişini savuna n bir eylem teorisyeni midi r?
Modern Alma n yorumcu la rının onun dünya ta rih ine da i r
görüşlerini yorumla dığı g i b i b i r evri mci midir, yoksa ta rihselci
bir görüşün çoklu yolla rını ve öngörülemez geçişlerini sa vu
nan bir a n ti-evrimci midir?
Gerçek şu ki, Weber bunla rın hepsi ve da ha fa zlasıymış
gibi görünmektedir. Özellikle entelektüel tara fta, Weber nere
deyse her yorumla ma için bir şeyler su na r. Bu ka da r etkili bir
insan olma sının nedenlerinden biri de şüphesiz budu r.
Pa rsonsçı işlevcilerin, a nti-Ma rksistlerin, idea listlerin ve ev
rimcileri n tümü, Weber'de üzerine daya ndırabilecekleri mal
zeme bulabilir. Weber'i sembolik etkileşimciliğin ya da sosya l
fenomenolojinin öznelciliğine uydurmayı a rzulaya n anti
işlevselciler için de bu du ru m geçerlidir. Aynı za ma nda
Weber, C . Wright Mills gibi ra d ikal muha l i flere de a raç sağ
lamıştır ve modern çatışma teorisinin a tası olma unva nını ha k
etmektedir. Weber kimi zama n ideala rın ta rih üzerindeki etki
sinin sa vunucusu olmu ş, kimi za ma nsa kiliseyi sa lt ma ddi bir
kurum olarak a la n inandırıcı a na l izler önermiştir.
Bu belirgin çelişkileri çözmenin tek yolu, Weber'in mahi
yetinin çok boyutlu olduğunu söylemektir. Hem taba ka la şma
14
hem de siyaset teo rilerinde kullandığı en önemli
fo rmülasyo nlarından bi ri; sınıf, statü ve iktidar arasında yaptığı
üçlü ayrımdır: ya da dilerseniz, eko no mi, idealar ve inançlar
ve siyaset arasında diyebilirsiniz. Bu üç alan da vardır, bağım
sız etkilere sahiptir ve birbirini etkiler. İster kapitalizmin do
ğası ve kökenini, ister din so runlarını, isterse siyaset meselele
rini ele almış o lsun; Weber'in hayatı bo yunca gerçekleştirdiği
tüm çalışmalar, her so ruya uyguladığı bu ço k bo yutlu analiz
anlayışını barındırır.
Hal böyleyken haklı bir şekilde; Weber'in kendisinin,
gerçekten dünyanın, nihai o larak durduğu bir no ktası o lma
yan ve hiçbir şeyin başka bir şeyden daha önemli sayılmadığı
ço k sayıda karşılıklı etkileşim halindeki boyutlardan ibaret
o lduğunu düşünüp düşünmediğini so rabiliriz. Weber'in yazı
larında genelde, dünya tarihinin ana belirleyenleri olarak idea
ların, insan zihninin, din ve rasyo nal ite gibi idea l faktörlerin
ro lünü savunmakta kararlı bir idealistmiş gibi görünmesini
sağlayan pek ço k örneğe rastlanır. Bazı bilim insanları Weber'i
bu şekilde yo rumlamışlardır ve şahsen ben, Weber'in yüreği
nin ait o l d uğu yerin gerçekten de burası o labileceğini reddet
me eğiliminde değilim. Diğer yandan fiilen bir so syo lo g o la
rak, Weber'in entelektüel etkisinin en verimli o lduğu kanıtla
nan yönlerinin, bunun tam a ksi bakış açısına vurgu yapanlar
o lduğunu söylemem gerekiyo r: yani, bir çatışma teo risyeni
olan Weber'in, saf iktidar po litikalarını, askeri mücadeleyi,
grupların ve resmi örgütlerin zo rlu maddi kısıtlamalarını en
iyi anlayan insan o lan Weber'in. Weber'in yüzlerce sayfalık saf
so syo lojik realizm ve hatta kinizm teşkil eden yazılarının bu
yönü, yine aynı ölçüde gerçektir.
Jeffrey Alexander (1983), düzgün birço k bo yutlu sosyo loji
teo risine yönelik yakın tarihli araştırmasında, Weber'in çalış-
ıs
masını başarısız birço k bo yutluluk girişimi o larak tanımlamış
tır. To plumun birden ço k boyutunu ele ald ığını, h a tta do ğru
dan dünyanın ço k boyutlu do ğasını tartıştığını; fakat yine de
nih ai ü rününün, gerçek bir sentez olmaktan ziyade, tutarsız
göründüğü söylemek istemekted ir. Bu so nuca katılıyo ru m.
Weber' in yazıları bir ölçüde şizo freniktir. Bunun sebebi, do ğ
rudan kendisiyle çelişmesi ya da her so ruyu layıkıyla ele al
makta başarısız o l ması değil, bir kişinin neredeyse aradığı her
şeyi o nun hacimli çalışmalarında bulabilecek o l masıdır.
Weber'in çalışmalarında, değerlere yapılan vurguyla birli kte
Parso ns'ın işlevselciliği için de, Schluchter ya da Habermas'ın
rasyo na list evrimciliği için de bo lca malzeme vardır. Weber
sembo lik etkileşimcilerin meşru müttefiki o lmasının yanı sıra,
sırasıyla sosyal feno meno lojiye ve etno metodo lojiye etki eden
Alfred Schutz üzerinde de etkilidir. Öte yandan modern örgüt
teo risi ve tabakalaşma teo risi, man tıken Weber' in çalışmala
rından o rtaya çıkmış o labilir ve Weber; C. Wrigh t Mili s ya da
benim gibi çatışma sosyo lo glarını da etkileyebilmişti r, çünkü
tüm bu unsurlar Weber'in çalışmalarında mevcuttur. Bunlar
büyük boy bir sentez o lduğu anlamına gelmez; çalışmalarının
bütününün içerisinde hepsinin bir a rada var o lduğu, bi rkaç
farklı Weber'in o lduğunu söylemek daha doğru o l u r.
Weber'in çalışmalarının bu "şizo frenik" niteliğinden do
layı, o nu n hayatı ve kişiliğine belli bir miktar dikkat sarf et
menin faydalı o lacağını düşünüyo rum. Fakat burada yapıla
cak o lan kesinlikle, o nu n çeşitli fikirlerinin nereden geldiğini
ve bu f i kirlerin hayatı boyunca nasıl geliştiğini gösteren tam
ölçekli bir entelektüel biyo grafi değildir. Henüz hayata geçiri
len bu tip bir biyo grafik çalışma yo ktur ve buna girişilecek yer
de bu kısa giriş o lamaz. Weber'in eşi uzun bir dizi biyo grafik
hatı rat (Marianne Weber, 1926/ 1975) yazmıştır; fakat bunlar,
16
entelektüel gelişimini derinlemesine incelememiştir ve bir
insan olarak Weber'e dair, bir miktar idea l leştirilmiş ve hatta
sansürlenmiş bir bakış sunar. Weber'in hayatıyla ilgili ilginç
o lan şey, entelektüel çalışmasındakine benzer bir nitelikle,
yani iki uç a rasında kalmış o lmasıyla karşılaşıyo r oluşumuz
dur. Weber'in, o rtasında uzun bir ruhsal çöküntü dönemiyle
kesintiye uğramış bir nev i ızdırap do lu bir kariyeri vardır.
Yüksek siyasi ve akademik beklentilerle başlamış o lmasına
rağmen, tam da böyle bir başlangıç yapmış gibi göründüğü
sırada, kariyeri kesintiye uğramıştır. Başlangıçta o nu beklediği
düşünüle n siyasi iktidar alanına ve yüksek en telektüel itibara
ancak hayatının görece geç döneminde geri dönüş yapmıştır.
Bu çökü ntünün tam da çalışmala rındaki entelektüel gerilimi
yaratan şeylere ışık tuttuğunu d üşündüğü m için, Weber' in
ruhsal çöküntüsünün do ğasına bakmayı değerli buluyo rum.
17
alanlarındaki ileri araştırmalarını sürdürmüştür. (O dönemin
Almanya'sında yüksek yöneti ci sınıflar arasında bu tip huku
ki, siyas i ve akademik pozisyo nl arın birleşimleri, sıra dışı bir
durum değil d i .) Weber birkaç siyasi dernekte, özell ikle de
so syal refo rml a ilgil enen akademik ekono mistlerin bir derneği
ol an Verein fiir Sozialpolitikte aktif hale gel miştir. Al manya'nın
do ğu (Polonya) sınırında yabancı tarım işçil erinin Al man çift
çil erin yerine geçmesi problemi hakkındaki araştırmasıyl a
tanınır hal e gel miştir.
1 893 yıl ında Weber, daha sonra Alman feminist ha reketi
nin l iderlerinden biri olmuş kuzeni Marianne Schni tger'le
evlenmiştir. Bir yıl so nra güney Almanya'daki Freiburg Ü ni
versitesinde ekono mi pro fesörü olmuştur. 1 896 yılında
Heidelberg Ü niversitesinde siyaset bilimi pro fesörü olmuştur.
Bir yıl sonra babas ı, o ğl uyla[Max] yaşadığı fırtınalı bir tartış
ma so nrasında ölmüştür. Aylar içerisinde Max, insanların
içerisinde konuşmasını ya da işe gitmes ini imkansız hale geti
ren ruhsal tükenme durumundan dol ayı kendini has ta his
setmiştir. Ü niversiteden al dığı bir dizi izin ve çeşitl i sanato r
yumlara yatma konusundaki başarıs ız deneyimlerinin ardın
dan, so nunda üniversitedeki pozisyo nunun yanı sıra siyasi
faal iyetlerinden de ayrıl mıştır.
Neredeyse 6 yıl süreyle onu felce uğratan hastal ıktan so n
ra nihayet 1903 yılında yeniden çal ışmaya başlamış ol m asına
rağmen, sinirsel rahatsızl ığı hayatının büyük bir bölümü bo
yunca s ıkıntı vermiştir. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmiıı Rıı
hu 'nu ve çeşitli meto do lojik makaleler yayınlamış ve çalışma
larının büyük bir böl ümünü yayınl ad ığı derginin editörlüğü
nü devral m ıştır. Alman So syo loji To pl ul uğu'nun kuruluşunda
ve araştırma projelerinin düzenlenmesinde aktif rol al mıştır.
İ yice gezmiş, çok sayıda dava ve kamusal ihtilafa müdahil
18
olmuş ve sosyal ekonomi üzerine ansiklopedik bir el kitabının
editörlüğünü yapmaya başlamıştır. Kalın bir cilt olan Ekonomi
ve Toplıını'u bu ansiklopedi için yazmıştır. Heidelberg' deki evi
öneml i Alman entelektüeller için bir merkez haline gelm işti r
ve F reud'un bazı radikal takipçileriyle arkadaş olmuştu r.
1 914 yılında 1. Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle birlik
te Weber'in askeri görevlend i rmesi akti f hale gelmiş ve askeri
hastanelere idareci olmuştur. Almanların savaş gayreti gücü
nü kaybettiğinde, Weber müzakere edilmiş bir barışı gerçek
leştirmek için yapılan harekette siyasi olarak aktif bir rol oy
namıştır. Dergisini dold urmak için Çin, Hint ve antik Yahudi
lik dinleri üzerine olan a raştırmasının sonuçlarını yayınlamış
tır. Savaş sonunda Kayzer Hük ü meti d üştüğünde oluşan siya
si çalkantı sırasında, Weber siyasi ün kazanmaya başlamıştır.
Kısa süreliğine, savaş anlaşmasının müzakere edildiği Versay
Barış Konferansı'na ka tılan Alman heyetinin bir parçası olan
ve ortayolcu Alman De mokrat Parti'nin kurul uşu nda akti f
olan Heidelberg'deki devrimci işçiler ve askerler konseyine
seçilmiştir. Yirmi yılı aşkın bir süre sonra ilk defa Viyana ve
Münih üniversitelerinde yeniden ders ve rmeye başlamıştır.
Sol görüşlü devrimciler ve sağ görüşlü mil l iyetçiler arasında
bir orta yol tutturmak için "Bir Meslek Olarak Bilim" ve " Bir
Meslek Olarak Siyaset" gibi konular hakkında güçlü söylevleri
olmuştur ve hem genel ekonomi tarihi, hem de sosyal izm
üzerine dersler vermiştir. Aynı zamanda derleme yazılarını da
yayınlamıştır. Ti.i m bu çalışmalarının ortasındayken aniden
za türreye yakalanmış ve 14 Temmuz 1 920 yılında, 56 yaşın
dayken ölmüştür.
Dikkat ederseniz, Weber'in hayatının işleyiş düzeni, ya
şadığı ruhsal çöküntünün etrafında dönmüş görünmektedir.
Ruhsal çöküntüden önceki entelektüel çalışmaları, en azından
19
daha sonra onu meşhur eden sosyoloji çalışmalarıyla karşılaş
tırıldıklarında görece sönü ktür. Birkaç uzun çalışma yazmıştır;
ancak bunlar, hukuk ve ekonomi tarihinin meseleleri üzerine
uzmanlaşmış akademik çalışmalar ve Polonya sınırında yaşa
yan tarım işçileri üzerine bir politika çalışmasını -günümüzde
ABD'nin güneybatısında Meksikalı tarım işçileri üzerine yapı
lacak bir çalışmaya benzeyen- içeren daha geleneksel ça lışma
lar olmuşlardır. Weber, sosyolojik kavramlar hakkında daha
genel bir biçimde yazdığı ölçüde, daha sonra i fade ettiği fikir
lerin çoğunu halihazırda oluşturmuş görünmektedir; ancak
bunlar, hiç de hakkında yazmaya değer gördüğü şeylerden
değil lerdir. Öte yandan, yaşadığı çöküntüden sonra Protestan
Ahlakı'nı, entelektüel hayatının yeni aşamasındaki neredeyse
ilk eseri olarak yayınlamıştır. Yaşadığı çöküntüden önce, daha
çok sıradan siyasi ve ekonomik konular üzeri ne çalışmış; daha
sonra dikkatini, ideal tipler, verstelten [ anlama], siyasette ve
bilimde değerler sorunu üzerine yazdığı ma kalelerinde ifade
ettiği gibi d ine ve ideaların rolüne kaydırmıştır. Erken Weber
ortadan kaybolmamıştır, ancak onun bir başka yanı da ortaya
çıkmıştır. Öyle görünüyor ki, eğer ruhsal çöküntü gerçekleş
meseydi, bildiğimiz ünlü Weberci sosyoloji ortaya çıkmamış
olacaktı.
20
sizlerden o luşan bir reji me sahip dağ sanato ryumunda kalma
sını tavsiye etmişlerdir. B unların hiçbiri iyi gelmemiştir ve
Weber, birkaç yıllığına, daha so nra durumu yavaş yavaş iyi
leşmeye başlayıncaya kadar, tüm akti f çalışmalarından elini
çekmiş, yarı yatalak hale gelmiştir.
Weber'in sağlığı her zaman mükemmel o lmuştu. Çok ça
lışkan biriydi ve sınıflarda veya to plantılarda heyecan verici
konuşmalarıyla ve kendisine hayran o lan meslektaşları ve
takipçileriyle bira içip, bitmek bilmeyen konuşmalar yapma
sıyla bilinen aktif bir so sya l ve siyasi ka tılımcıydı. So run, an
nesi ve babası arasında ço ktandır devam eden savaşla başla
m ıştır. Hem siyasi ve ahlaki tutumları açısından, hem de an
nesinin evi nasıl çekip çevireceği ko nusunda birbirlerinden
farklı o l muşlardır. Geleneksel a taerkil tipin kendine has önem
li bir adamı o lan baba; karısının kendini o nun taleplerine
adamasının yanı sıra karısından ve ço cuklarından aynı şekilde
ko şulsuz bir itaat beklemiştir. Ço cuklarından birkaçının evle
nip evden ayrılmasından so nra anne Helene Weber, ço cukla
rını hangi zamanlarda ziyaret edebileceği ve o rada ne kadar
kalabileceği üzerine ko casıyla tartışmalar yaşamıştır. Baba
Max, ziyaretlerin kendine uygun o lan zamanlarda o l masını
talep etmiştir. 1 897 yazında bu tip bir tartışma, Helene'in kü
çük Max ve Marianne'i Heidelberg' de planlanmış ziyareti
üzerine patlak vermiştir. So nunda Baba Max o rtaya çıkmış ve
o ğl unun önünde patronluk taslamaya çalışmıştır. Max her
zamanki gibi ezileni savunmanın erdem iyle, öfkeli bir şekilde
annesinin tarafını tutmuş ve babasına; annesinin, babasının
izni o lmadan ziyaretler yapması üzerine bazı haklarını güven
ce a l tına a lan bir anlaşma yapma konusunda mutabakata
varmazsa babasıyla tüm bağlarını ko paracağını belirten bir
ü ltimato m vermiştir. Baba Max bunu öfkeyle reddetmiş ve
21
o ğl u onu evden atmıştır (mecazen tabii ki). Barışma konusun
da daha hiç kimse bir şey yapmadan baba Max, kızgın bir
şekil de bir arkadaşıyla birlikte bir yo lcul uğa çıkıp gitmiştir.
Ancak bir mide kanaması sonucu öl müş ve çıktığı bu yo lcu
luktan sadece bedeni geri dönmüştür.
Helene Weber, o n u hüzünlendiren şeye çok geçmeden
kendini alıştırmış görünmüştür. Max da il k başta çok raha tsız
olmuş görünmemiştir. Fakat kış gel diğinde, kendini sürekli
olarak bitkin hissetmeye başla mıştır. Kendini ateşl i ve gergin
hissetmiştir. Daha önce deliksiz uyku çeken bi riyken o an
uykusuzluk çeken birine dönüşmüştür. Uyku hapları bile az
bir raha tlama vermiş, geçen günler onu rahatsız etmiş ve ça
l ışmalarına odakl anamaz hale getirmişti r. Ders vermek ona bir
eziyet haline gelmiştir ve dinleyici karşısına daha fazla çıka
mamıştır. 1 898 kışında hastalığı daha da kötüleşmiş ve fiziksel
sempto mlar göstermeye başlamıştır, Noel ağacını süslemeye
çalışırken kolları ve sırtı felç ol muştur. Sadece seyahat, zihnini
dağıtmasını sağlamıştır. İ sviçre ve İ talya'da turistik yerleri
seyrederek veya bir kol tuğa uzanarak ve hiç bir şey düşün
memeye çal ışarak çokça zaman geçirmiştir. Bu şekilde geçen
birkaç yıldan so nra nihayet; "kendi alanındaki literatür hariç
her kitabı" o ku maya başlayabilecek kadar iyileşmiştir. Tama
men kuvvetten düştüğü dört yılın ardından, yavaş yavaş ye
niden yazmaya başlamış ve nihayet to plantıl ara katıl ma ve
konuşma yapma yeteneğini yeniden kazanmıştır. Fakat yıllar
boyunca üniversitede ders verme düşüncesi, onun için dehşet
verici bir şey ol muş ve genel ol a rak mecburi ol an veya so n
teslim tarihi ol an bir şeyler yazma ko nusundaki herhangi bir
baskı, uykusuzluğunun ve yaşadığı çöküntünün gerginl iğinin
nüksetmesine neden olmuştur.
22
Ne o l muş o labilirdi? Mo dem açıklamaya göre gerginlik
ve tükenmişlik, güçlü bir iç çatışmadan kaynaklanmıştır. Tüm
enetj isi birbirini dengeleyen ve o nu az ço k felce uğratan iki
karşıt güç tarafından kullanılmaktaydı. Aynı zamanda açıkça
görülüyo r ki güçlü bir bastırma vardı; yani Weber'in düşün
mek istemed iği ama yine de saplantılı bir şekilde onun dikka
tini kendinde to playan ve o nun başka hiç bir şey d üşünmesine
izi n vermeyen belli düşünceler vardı. Freud'un da belirteceği
gibi; uyuyamaması, bu düşüncelerin rüya fo rmu hal inde o rta
ya çıkmalarına karşı Weber'i ko ruyo rdu; gündüzleri zihnini
bo ş tutmak için ko ltuğa uzanması d a Weber'in uyanık o lduğu
zamanlar için aynı etkiyi sağlıyordu.
Peki bastırmaya çalıştığı şey neydi? Bu so ruya verilebile
cek bariz cevap, babasının ölümüne neden o l masından do layı
duyduğu suçluluk hissi o lurdu . Fakat bu açıklama, Weber
herhangi bi r ahlaki suçu serbestçe kabu l etmeye inanan bir
kişi o lduğu i çin yeterli görünmemektedir. Üsteli k, kendi si n
den daha da ahlakçı b i r kişi o lan ve tartışmaya Weber kadar
dahil o lan annesi, krizin çok geçmeden atlatılması açısından
bir örnek o luşturuyo rdu. Onu pençesinde tutan karşıt ve bir
birini karşılıklı o larak nötralize eden güçlerin daha fazla analiz
edilmesi gerekmektedir.
Balıasma Karşı Aııııesi11in Ahlaki ve Politik İdealleri: Weber'in
annesi ve babası so n derece farklı ahlaki ve po litik ko numlara
s ahipti ve ikisi arasındaki çatışma, Max' ın kişiliğine güçlü bir
şekilde işledi. Babası o ld ukça nüfuzlu bir siyasetçiydi. Ço k
karizmatik bir kişiliği olmasa da, Reichstag'daki merkezi gidi
şata ve aynı şekilde Berlin Belediye Teşkilatının idaresi ne da
h ildi. Ö nde gelen siyasetçilerin yanı sıra elit akademik entelek
tüeller de babasının evinde to planırlardı ve genç Max, hem
ilkeli so hbetleri hem de günlük po litik dediko dular ve hükü-
23
metteki karar vericilerin plan ların ı duyduğu bir o rtamda ye
tişti. Max gayet açık bir şekilde babasının kariyeriyle özdeş
leşmişti ve genel o larak onun politik görüşlerin i paylaşırdı.
Babası, Şan sölye Bismarck'ın So syalistlere ve Kato lik Kilisesi
n in politi k ayrıcalıkların a karşı yürüttüğü mücadelesin i des
tekleyen burjuva partisine üye o l an bir Ulusal L iberal' di.
Weber, babasın dan genel olarak siyasetin pratik gerçeklerini
ve taviz verme gereksin imin i öğrendi. Baba Max daha ço k
yumuşak başlı, ken din i beğen miş ve hiç de ahlakçı ol mayan
biriydi.
Annesi çok f arklı bir mizaca sahipti. Dindar f akat teo lojik
açıdan l iberal bir Hıristiyan ailede büyümüştü ve kilisenin
ken din i geleneksel do gma ve törenlerden kurtararak ve ken
din i yo ksulların ıslah edilmesine adayarak mo dern dünyada
ken d in e bir yol açması gerektiğine son derece in an ı rdı. Ancak
bu şekilde d in siz sosyalizmden kurtulabilirlerdi. Kişisel o larak
gün lü k hayatın her detayın ı ahlak bakımından değerlen dirir
di. Kocası ev ekono misin i eski patriarkal biçimde yürütürken
ken disi, bağış yapmak ve makbul bulduğu siyasi davasına
vermek için ayak o yunl ar ıyla ve tutumlu bir şekilde davran a
rak para bulmaya çalışırdı. Ko cası açık bir şekilde o rta yoku,
düzen yanlısı po litikalara bağlı kalırken, Anne Weber, kilisele
rin liberal kan adından türeyen so syal yardımlaşmaya yönelik
yen i Hristiyan -so syal hareketlerin tarafın ı tutardı.
Her ne kadar siyaset eğitimin i babasın dan devralsa da
Gen ç Max, bu hareketlere annesin in baskısıyla sür ü klen miştir.
1890 yılın da annesiyle birlikte, hem mon arşiyi hem de sosyal
refahı savunan yeni bir parti o lan Pro testan So syal Kon gre'n in
kuruluşuna katılmıştır. B u parti, imparato run geleneksel ikti
darın ı kullan arak kapitalistlerin ve devrimcilerin benci l çıkar
ların ı atlatmayı ve so syal refahı yukarıdan geti rerek işçileri
24
Marksizm' den kurtarmayı hedeflemiştir. Max bu birliğin bir
üyesi ve liderlerinden birinin yakın arkadaşı o l muştur. Bu kişi;
karizmatik ve idealist bir vaiz o l an, fakirlerin papazı o larak
anılan Friedrich Naumann'dır. Weber eko no mi ve siyasetin
pratik gerçeklikleri konusun da Naumann' a danışmanlık yap
mıştır. Pro gramlarına m il liyetçi bir eğilim eklemeleri konu
sun da Weber, onu etkilemeyi başarmıştır: Bunu sağlayan şey
Max'ın, Al manya'nın kitleler için düzgün bir yaşam yaratacak
araçlara sahip o labi lmesi için, dün yada büyük bir güç o l mayı
sürdürmesinin esas o lduğunu savunmasıdır. Weber'in yapt ığı
uyarı, Kazaklar[Co ssacks] geldiğinde so syal refaha ne o l aca
ğıdır -bu uyarı, Alman l arın, R usya'dan gelen bir tehdit o larak
gördükleri barbar o to krasiye karşı savunma ihtiyacı duymala
rına dayanan uzun süreli ko rkunun bir yansımasıdır-.
O halde burada Max Weber'in içinde gerçekleşen o lası bir
çatışma vardır. Annesinin din dar ahlakçılığı, on u n üzerin de
güçlü bir etkiye sahip o lmuştur. Her ne kadar babası siyaset
dünyasında işin i ko laylaştırsa da, siyasi bağlılığın ı annesi
kapmıştır. Hayatı boyunca siyasi kan aatleri, özellikle dindar
so syal-refah yönelimli liberallerin tarafında o l m uştur. Fakat
Weber'in onlardan daha gerçekçi o lduğu ve pratik başarıları
nın önündeki muazzam engelleri gördüğü de bir gerçektir.
Weber aynı zamanda, geri kalan her şeyin ön ko şulu o lduğu
nu düşün düğü için, devletin iktidar-prestijini en üst düzeye
çıkaran muhafazakar milliyetçiliğin bir tonunu onların po liti
kaların a so kmuştur. Daha son ra, Almanya Hükümetin in I.
D ün ya Savaşı öncesinde sahip o lduğu ve savaş süresin ce yü
rüttüğü po li tikayı eleştirirken Weber'in aşırı gerçekçi bakış
açısıyla eleştirdiği şey; Kayzer'in ve o nun seçtiği po litikacıla
rın i lişkileri berbat etmesi, Alman ya'yı müttefiklerinden ya
lıtması ve hiç gerek yokken Amerika Birleşik Devletleri'nin
25
düşmanlarının tarafına katıl masına neden o lmalarıdır. Weber,
a rkadaşları a rasındaki pasifistleri; ahlaki bakış açılarını po liti
kaya so kan ve kendilerini savunma ko nusund a hiçbir şey
sunmayan gerçekdışı hayal perestler o larak görmüştür. Weber
bir bakıma annesinin idea lizmi ve babasının pratik realizmi
a rasında bir uzlaşma sağlamıştır; annesinin ideal lerini savun
mayı istese de, po litikada her daim idealist o lmakta ısrar et
menin, yalnızca mağlubiyete davetiye çıkarmak anlamına
geldiği noktasında babasıyla uzla� m ıştır. I. Dünya Savaşı so n
rasında mülkiyetsiz ü to pik ko münlerin to plumu yeniden inşa
etmenin yo lu o labileceğine inanan bir grup genç idea list sos
yaliste söylediği gibi: " İ nanç dağları yerinden o ynatabilir,
fakat çökmüş eko no minin ve sermaye açığının çaresi değildir"
(Marianne Weber, 1926 / 1975: 631 ).
O ha lde Weber'i n i ç çatışmalarından biri muhtemelen
annesi ve babası arasındaki farklılıkların etrafında dönmüştür.
Bu farklılıklar kend ini en ço k siyasette göstermiştir ve bu du
rum, kendi po litik kariyerinin peşinden gi tmesi ko nusunda
o nun harekete geçmesine engel o lmuştur. Fakat bu fa rklılıklar
kend ini daha da ço k çatışan kişi lik biçimleri şeklinde göster
miştir. Her ne kadar Max Weber dışarıdan babasına benzese
de içinde annesi hüküm sü rmüştür. Ona d ışarıdan bakan biri
d aha ço k; öğrencilerine emi rler veren ve sonrasında o nlara bir
bira içme yarışması ısmarlayan, iri ve sert bir ataerkil genç;
askeri ünifo rmasıyla ve kardeşlik derneğindeyken aldığı düel
lo yaralarıyla gurur duyan, kapitalizmin ve güçlü bir Alman
Devleti'nin gerekliliğini savunan genç bir adam görmüştür.
İ çindeyse annesinin kesinti siz ahlaki değerlendirmeleri sağ
lam bir pozisyon almıştır ve o lası en saf ve en hakkaniyetli
duruşu sergilemesi üzerine bitmek tükenmek bilmeyen bir
çekişme yaşamadan hiçbir şey yapamaz hale gelmiştir; bu
26
du ruş, herkese karşı gösterilen bir çeşit saplantı lı bir soyluluk
tur. Kişiliğinin i ki tarafı, felç edici bir simbiyozun içine hapse
dilmiş gibi görünmüştür.
Bastırılmış Cinsellik: Daha açık sözlü davranarak Freudyen
bir açıklama da yapılabilir. Freud'un klasik Oedipus komplek
si teorisi, her erkek çocukta var olduğuna inandığı bilinçdışı
a rzu larla ilgilenir ve bu arzular; cinsel anlamda annesine sahip
olmak ve baş cinsel rakibi olan babasını öldürmektir. Max
Weber bir bakıma babasını öldürmüştür ve yaşadığı nevroz,
bundan kaynaklanan suçluluğa yoru labilir. Geleneksel
Freudyen teoriye göre, hem cinsel engellemeyi hem de suçlu
luğu üreten; erkek çocuğun kendini babayla özdeşleştirmesi
ve onu sü perego olarak içselleştirmesidir. Fakat Max'ın d u
rumunda görünen odur ki; açık a ra daha püriten ve ahlaki
figür olan kişi annesidir ve Max annesinin ahlaki tutumlarını
içsel leşti rmiştir.
Görü ldüğü gibi Helene Weber etkin topl umsal bilinçle
dolu, çok dindar bir kişi olmuştur. C insellik konusunda da
aşırı bir pü ritendir. E vlilik içi cinsel birlikteliği dahi bir günah
ve yalnızca üreme adına gerçekleştirilen bir fedakarlık olarak
görmüştür. Daha genç olduğu dönemlerde, bu yükümlü lük
ten ku rtu lmak için yaşlılığını hasretle beklemiştir (Marianne
Weber, 1926/ 1975: 30). O halde, zevki seven ve ahlakçı olma
yan kocasıyla yaşadığı çatışma kaynaklarından birinin, cinsel
lik olduğu açıkça görünmektedir. Kocasını kontrol edemeyen
Helene Weber, bu durumu oğul larını kontrol etme çabasını iki
misline çıkararak telafi etmiştir: Görünüşe göre Max'ta olduk
ça başarılı olmuştur. Ü niversite günlerinde ve askerlik hizmeti
süresince hemşerileri akı lları bir karış havada gününü gün
ederken, Max'ın kararlılığını ve saflığını koruduğu görünmek
tedir. En azından eşinin yoğun hüsnütabir içeren biyografi-
27
sindeki açıklamalarda durum böyledir: Helene Weber, "Her
hangi bir söz söylemeden -o günlerde hayatın karanlık kat
manları ve onların tehd itka r sorunları gizli tutulduğundan- ve
sadece varlığının kutsal saflığıyla Max Weber'e sağlam bir
şekilde dürtülerine teslim olmamayı öğretmişti (Marianne
Weber, 1926/ 1975: 9 1 ) .
Max'ın 1 893 (Max 29, Marianne 23 yaşındayken) yılında
evlendiği Marianne'in kendisi de, pek çok açıdan Max'in an
nesiyle benzerlik göstermiştir. Kendisi de cinsellik açısından
oldukça pü ritendir ve evlilik vazifesinin "ağır fedakarlık"ına
katlanıp katlanamayacağı hakkında kaygılıdır (Marianne
Weber, 1926 / 1975: 1 89). Belli ki bu fedakarlığı gösterememiş
tir; hiç bir zaman çocuk sahibi olmamasının yanı sıra evlilikle
ri cinsel anlamda başarısızdır (Green, 1974; Mitzman, 1970).
Fakat Max'ın ebeveynlerinin aksine, bu konu hakkında her
hangi bir çahşma yaşanmamış görünmekted ir, Marianne ken
disine tamamen ket vurulmuş bir koca seçmiştir. Annesinin
Max'a, Marianne'i seçmesinde yardım ettiği de söylenebi lir.
Çünkü Marianne, Berlin'e Weberlerde kalmaya gelen Weber
soyağacının daha fakir bir dalından gelen uzak bir kuzendir.
Benzer dini ve ahlaki tutumları paylaşması sebebiyle, Max'la
olan i lişkisi gelişmeden daha önce Max'ın annesiyle yakın
arkadaş olmuştur. Flörtlerinde hemen hiç tu tku olmamıştır.
Marianne, Max'ın kendisine müşfik bir amca gibi davrandığı
nı belirtmiştir (Marianne Weber, 1926 / 1975: 1 75) . Her ikisinin
de kişisel özelliğinden bekleneceği gibi, Max'ın beş yıl önce
üstü kapalı bir bağ geliştirmiş old uğu hasta bir kuzenine ka rşı
yükümlülükleri konusunda bir takım ahlaki sorgulamalara
sahip olmuşlardır. Sonunda Max, Marianne'e, şaşırtıcı derece
de şatafatlı, buyurucu ve vaaz veren bir " aşk mektubu" yolla
yarak evlilik teklif etmiştir. Bu mektu p onların kararlarından
28
"ruhların mücadelesi" olarak bahsetmiş, "berraklık" ve "ağır
başlılık" talep etmiş ve "ruhla rımızdaki belirsiz ve mistik ruh
ha llerine hayali bir şekilde teslim olmaya müsamaha göster
memeliyiz" gibi if adeler içermiştir (Marianne Weber,
1926/1975: 1 79). Marianne'e yazdığı başka bir mektupta
Max 'ın "Kendine ne kadar da yaşlı bir bekar alıyorsun, evla
dım" (Marianne Weber, 1 926/1975: 1 8 1 )demesi sebepsiz ol
mamıştır.
Freiburg'da bir profesörlük elde etmesi Berlin'deki ai lesi
nin evinden taşınmasına -o güne kadarki tüm zamanını ai lesi
nin evinde geçirmişti ve bu du ru m o dönemde olağandı- ve
kend i evini kurmasına olanak sağlamış ve a rdından evlenmiş
lerd ir. Yoğun bir akademik ve siyasi çalışmaya girişmiştir.
Marianne, Max' ın her gece l'e kadar çalıştığını ve ardından
hemen uyuduğunu belirtmiştir. Bu durum; her ikisinin de
cinselli kten nasıl uzak durduklarını ve sonraki dönemin aksi
ne Max'ın uyuma güçlüğü çekmed iğini göstermektedir.
füıbasıyla yaşadığı tartışma ve a rdından ortaya çıkan çö
küntü bu rutinden dört yıl sonra gerçekleşmiştir. Marianne,
Max'ın yoğun çalışma temposu haricinde oldu kça mu tlu ol
duklarını belirtmiştir. Öte yandan Marianne, cinsel gerilime
dair herhangi bir işareti açık edecek ya da iti raf edecek bir
insan ol mamıştır. (700 sayfalık biyograf isinde a ralarında ça
tışmanın yaşandığı tek bir hadisenin, h a tta anlaşmazlığın ol
duğunu itiraf etmemiş, aralarındaki il işkiyi mükemmelen
huzurlu bir ilişki olarak tarif etmiştir.) Ancak çöküntünün
altında yatan kuvvetin, cinsel gerilim olabileceğine dair bir
varsayım akla yatkındır. Max, annesinin babasına karşı yürüt
tüğü uz un süreli gerilla savaşında her zaman annesinin tarafı
nı tu tmuştur. Elbette hiç bir şekilde dile getirilemeyecek bir
şey olsa da, aralarında süren bastırılmış cinsellik üzerine olan
29
temel savaşın b ilincinde olmuş olabilirdi. Babası cinsel özgür
l üğü temsil etmiştir (büyük ihtimal le, ayrıca bir metresi vardı
ya da hayat kadınlarıyla görüşürdü. Bu durum, bu dönemdeki
birçok kadının, Helene Weber' in püritenliğini paylaştığı
Viktory a Dönemi için iyi bilinen bir olguydu), fakat annesi
özellikle cinsellikle ilgili tü m meselelerde şiddetli bir ahlakçı
olmuştu r. Dolayısıyla Max, aile bağlarının kopmasının şokuy
la birlikte babasının ölümünün gerçekleşmesine katkıda bu
l unduğunda; annesinin tüm ahlakçı taleplerinden yana du ra
rak babasının temsil ettiği sağlıklı şeyleri, yani normal insanla
rın sahip olduğu cinsel isteği, kesip attığını fark etmeye baş
lamış olab ilirdi. Max bununla da kalmayıp, babasını öldürme
sine yardım eden ve hatta bununla ilgili hiç bir suçluluk duy
gusuna sahip olmayan püriten annesine karşı kolaylıkla bilin
çaltında b i r isyan ve hatta bir nefret gel işti rmeye başlamış
olabilirdi. Belki de düşünmeye katlanamad ığı, geceleri onu
uykusuz bırakan ve gün içerisinde hiç bir şey düşünmemeye
çabalamasına neden olan şey, bıı idrakti.
Diğer bir dolaylı kanıt bu yorumu desteklemekted ir.
Çünkü Max'ın aslında gayri meşru ilişkiler yaşamaya başladı
ğını, bu ilişkiye dahil olan kadının on larca yıl sonra bunu ifşa
etmiş olması sayesinde biliyoruz. Buradaki baş karakter,
avangard çevrelerin b i r mensubu olan Else von R i chthofen
olmuştu r; Else'nin kardeşi Frieda da, İ ngiliz erotik romancı D.
H. Lawrence ile ( 1 9 1 2 yılında) evlenmiştir. 1 907 yılında başla
yan i lişk i leri birkaç yıl sürm üştür ve görünüşe göre bu dönem,
Max'ın kendisinden daha genç isyankar entelektüellerle tanış
tığı döneme denk gel miştir. Bu yıllar, tam da Max'ın enerjisini
geri topladığı, iddialı projeler formüle etmeye başladığı ve
kamusal ih tilaflara dahil olduğu yıllar olmuştur: Sanki onu
hayata geri döndüren cinselliğini yeniden keşfetmesi olmuş-
30
tur. Fakat aynı z amanda önem li olan diğer bir husus; Max' ın,
Else von R ichthofen ile ilk defa 1 897 yılında tanışmış olması
dır, bu yıl babasıyla kavga ettiği ve ruhsal çöküntüsün ün baş
ladığı yıl olmuştur.
Else, Max'ın üniversitede verdiği derslere katılan bir öğ
renciydi. Gün ümüz bakış açısıyla bu durum kulağa gayet
sıradan gelmektedir, ancak o dönemde bir kadın ın ün iversite
de öğrenim görmesi büyük bir olaydı. Feministler, Alman
kadınlarının üniversitelere katılma ve kariyerlerini sürdürme
ha kkını talep etmeye daha yeni başlamışlard ı; o zamana kadar
sadece faki r kadınlar çalışırdı ve saygın sınıflara mensup her
kadının hedefi evlen mek ve evlerini idare etmekti. Başlarda
Weber, kad ınlara ka rşı cen til mence ama küçümseyici (mek
tuplarından yapılan yukarıdaki alıntılara bakınca görebi lece
ğimiz gibi) bir tutuma sahipti; fakat eşi güçlü bir feminist ha
line gelince, o da eşinin izinden gi tti ve feminiz min kararlı bir
savunucusu haline geldi. N i tekim Marianne için üniversitede
ki konumunu kullanarak kad ın öğren cilere dair engelin aşıl
masın ı sağladı ve Else von R ichthofen ve Mariann e on un ders
lerine birlikte katıldı (Marianne Weber, 1926 / 1975: 229). Bu
rada iron i k olan, bu dön emde Max'ın kadın lara karşı erotik
an lamda ilgisin in ilk defa uyan mış olmasıdır. Else ise, Max'ın
eşin in feminist bir arkadaşı olmasın a rağmen, çok daha a tılgan
bir insandı ve a rkadaşının püriten eğilimlerini paylaşmıyordu.
Dolayısıyla Max ' ın babasıyla restleştiği z aman, pekala Max'ın
erotik hayatının uyan dığı dönem olabilirdi. Bu dönemde her
hangi bir şey gerçekleşmiş olsa da olmasa da (ben olmadığına
inanma eğilimindeyim) bu kadın, daha son ra Max'ın bir ilişki
yaşamış olduğu kadın dı. Annesi adına yaşadığı patlaman ın da
gösterdiği gibi, kendi ahlakçı eğilimleri de kuşkusuz z i rve-
31
deydi ve dolayısıyla hastalığının kaynağı olan karşıt güçler
arasındaki felç edici çatışmayı kurdu.
Bu yorumla tuta rl ı bir şekilde, Weber'in hastalığı hayatı
nın daha sonraki döneminde azalmıştır. Eşinin ve annesinin
halihazırdaki baskıları geri plana düşmeye başladığında kendi
başına uzun yolculuklara çıkmaya başlamışh r. (Muhtemelen
bu durum cinsel ilişkilerini yaşama olanağı sağlamıştır.)
Marianne Weber, kend i kitaplarını yayınlayan, konuşmalar
yapmaya ve düzenlemeye girişen başarılı bir femin ist lider
haline gelmeye başlamıştır. Daha sonra, 1. Dünya Savaşı son
rası kadınlar oy kullanma hakkını kazandığında, Baden (Al
manya'nın güneyi) Eyaleti yasama meclis temsilcisi seçilerek
Almanya'da kamu hizmetine seçilen ilk kadın olmuştur. Do
layısıyla Marianne'in bağımsızlığının yükselişi, Max'ın psiko
lojik bağımsızlığına katkı sunmuş olabilir. Else von Richthofen
de çok uzaklarda olmamıştır. 1902 yılında Weber'in bir arka
daşı ve aynı zamanda edi törlü ğünü yaptığı dergi olan Archiv
fiir Sozialwissenschaft (Sosyal Bilim A rş ivi) nin çıkarılmasındaki
'
32
entelektüel hayata yeniden dahil olmaya başladığı 1 906 yılı
civarında ve sonrasında, kendi çevreleri cinsel özgürleşme
konusuna ciddi bir biçimde ilgi duymaya başlamış, hatta bu
konuyu takıntı haline getirmiştir. Buna bir ölçüde Freud'un
etkisi neden olmuştur. 1 900 yılında Diişleriıı Yorıımu kitabının
yayınlanması Freud'u meşhur etmiştir ve yirminci yüzyılın ilk
yılları, cinsel lik üzerine i lk büyük teori k çalışmasının yayın
landığı dönem olmuştur. Viktorya çağı parçalanıyordu ve
İ ngiltere ile A lmanya, cinsel özgürleşmenin gerçekleştiği esas
yerlerdi (Amerikan yazar F. Scott Fitzgerald, 1 . Dünya Savaşı
sırasında Amerika'da yaşanan benzer parçalanmanın tasvirini
yaptıktan birkaç yıl sonra meşhur olmuştu r.). Feminist hareket
de bu özgürleşmeyle bağlan tılı olmuştur. Marianne Weber
gibi pek çok eski feminist, uç püritenler olsalar da, hareketin
gelenek dışı yapısı ve kadınların kamu işlerine girişi, saygınlı
ğa dair eski fikirlerin bir yeniden düşünüm sü recine uğradık
ları anlamına gel miştir. Dolayısıyla gerek Marianne'in femi
nist arkadaşları gerekse Max'ın entelektüel bağlantıları, erotik
özgürleşme meselesini kendi evlerinde tartışmaya açmışlardır.
Marianne'in tarif ettiği gibi o ve Max bu konuda hemfikir
olmuşlardır. Daha genç a rkadaşla rını d inlemeyi ve tartışma
larda yer almayı i steseler de onların tu tumu, geleneksel ev lili
ğin ku tsallığını ve cinsel liğe yönelik geleneksel kısıtlayıcı tu
tumu savunmaktan yana olm uştur. Bilindiği gibi evlil iklerin
de cinselliğin olmayışı ve biraz ironik de olsa belki kendi pra
tiklerinin aşırı doğasının bir miktar farkında olmala rı, "onlar
dan daha zayıf" ve cinselliğe dair kusurlara sahip insanları
bağışlamaya razı olacak kadar tutumlarını yumuşatmalarına
neden olmuştur (Marianne Weber, 1 926 / 1975: 371-389).
Max'ın bu konuda kendini nasıl hissettiğinden emin olamayız.
Radikal genç bir Freudyen olan Dr. Otto G ross, Weber'i n der-
33
gisine bir makale gönderdiğinde, Webcr bu makaleyi yayın
la mayı reddetmiş ve doktriniyle ilgili şiddetli bir kınama
yazmıştır. Weber şöyle bi r tartışma yapmıştır: Diyelim ki
Freu d'un yöntemleriyle cinsel "suistimal"e dair uzun süredir
bastırılan bazı anı ların geri get iri lmesi başarıldı; bir kişi, yap
tığının ahlaki sorumluluğunu al madığı sü rece bu durum bir
insana nasıl yardı mcı olabilir? (Ma riannc Weber, 1926 / 1975:
379 ) Diğer bir deyişle Weber, Freud'un asıl fikrini tamamen
ıskala mıştır: Tam da bu ahlaki sorumluluk; her şeyden önce
bastırmaya ve nevroza neden olan, süperegonun suçl uluk
duygusu yaratan baskısıyd ı.
Ancak, her ne kadar Weber, entelektüel ve kişisel olarak
açıkça kendisinin de muzdarip olduğu bastırmanın dinamik
lerini kavrayamamış olsa da, kendi erotik hayatı için pra ti k bir
nıodus vivendi [yaşama biçimi] geliştirmiştir. Ma rianne "norm
suz erotizm"in yeni ideallerine karşı daha anlayışlı bir tu tum
geliştirmeye başladıklarını fark etmiştir; bu sadece sevilen bir
konuşma konusu olmamıştır, aynı zamanda tekeşlil iğin en
iyiyi temsil ettiğini düşünmelerine rağmen bunun herkese
dayatılamayacağında da mutabık olmuşlardır. Max tati linin
çokça zamanını İ talyan A lpleri'nde yaşayan radikal entelektü
el toplu luk arasında geçi rmiştir. Marianne' in gözünde Max,
sadece onlara koruyuculuk yapıyor ve polisle aralarındaki
hu kuki işleri yoluna koyuyordu. Örneğin Max, devlet bir
anarşistle birlikte yaşadığı gerekçesiyle çocuklarını elinden
almak istediğinde, Freudyen makalesini reddettiği Otto
Gross'un eşine, çocuklarının velayetini a lması için yardım
etmiştir (Marianne Weber, 1926/ 1975: 486-487). Max muhafa
zakarlığına rağmen siyasetteki radikal bağlantıla rını sürdür
müştür. Almanya 1 . Dünya Savaşı'nın sonunda devrimi yaşa
dığında, genç devrimci pasifist arkadaşlarının hapisten çıkma-
34
sına yardım etmiş ve birçok davada onların lehine şahitlik
yapmıştır. Max'ın, bu çevrelerin cinsel özgü rlüğünde gelişti
ğini söylemek daha akla yatkın olsa da, Marianne tü m bunları
onun özünde olan mertliğine vermiştir.
Marianne, Max'ın "günah işleyen" kişilere karşı üstünlük
taslayan bir ahlaki tutum sergilemeyi reddetmesinden etki
lenmiştir. Marianne, Max kend i günahla rından bahsettiğinde,
kendisiyle evlenmek için hasta sevgi lisini terk etmesinden
kaynaklanan eski bir suçlulu ktan ya da babasının ölü münden
duyduğu suçlu luktan bahsettiğini düşünmüştür (Ma rianne
Weber, 1926/ 1975: 389). Ancak bu körlük ya da rasyonelleş
tirme her neyse, Max'ın normale benzer bir hale gelmesini
sağlayan bir yaşam biçimi geliştirmişlerdir. Bu durumun ente
lektüel sonuçları da olmuştur; iş, aile sosyolojisi üzerine yaz
maya geld iği nde, içinde büyüdüğü duygusal Viktorya Döne
mi ideolojisinden düşünülebi lecek ölçüde uzakta bir konuma
gelmiştir. Onun a i le sosyoloj isi, evli l iğin acımasız bir cinsel lik
ve ekonomi ilişkisi olduğu ve duygusa llığın bu durumu ancak
nadi ren gizled iği; çatışmanın, erkek ta hakkümünün silahları
nın ve cinsiyetler arası savaşın real ist bir analizidir.
Politik Kariyerine Karşı Eıı tclektiiel Kariyeri: Weber'in yaşa
dığı çökün tüye dahil edilmesi gereken üçüncü bir faktör var
d ır. Gençlik dönemi, siyasi ve akademik olmak üzere, iki al
terna tif kariyer arasında geçen bir mücadele olm uştur. Yaşa
dığı çöküntü sonucu ikisinden bi rden elini çekmiştir ve bu
durum, daha önce önemsiz bir uğraş olarak gördüğü entelek
tüel ça lışmalar yapmasıyla sonuçlanmıştır.
Weber, erken yetişkinlik döneminde tamamen kamu işle
rinde aktif bir kariyer sahibi ol mayı beklemiştir. Sadece hu kuk
eğitiminde babasının ayak izlerini takip etmekle kal mamış,
aynı zamanda enerj isini ağırlıklı olarak aktivist siyasal b irlik-
35
ler için yazdığı ve politik reform meseleleri (göçmen emeği
sorunu, borsa)üzerine olan ayrıntılı raporlara vermiştir. Ü yesi
olduğu Protestan Sosyal Grup, ona geleceğin pol iti kacısı gö
züyle bakmıştır ve Max'ın kendisi de üniversitede hukuk ve
ekonomi eğiti mi alırken ürettiği akademik çalışmalarını, sade
ce uygun bi r siyasi pozisyonun açıl masını beklerken boş za
manlarını değerlendirmenin bir yolu olarak görmüştür
(Marianne Weber, 1926 / 1 975: 1 62-1 64). Fakat sorun tam da bu
olmuştur. Weber'in aktif olduğu Hıristiyan-refah grubunun, o
dönemde Alman parti politikalarındaki gelgitler arasında
düşük bir başarı şansına sahip olmuştur ve Max bunu iyi bile
cek kadar gerçekçi biridir. Kendi annesi, gamsız bir şekilde
siyasi gerçekleri önemsememiştir. Daha önce birçok kez Al
man Parlamentosunda [Reichstag] koltuk elde etme deneme
sinde başarısız olmasına rağmen, kocasının ölüm ünden sonra
aile parasını Naumann("fakirlerin papazı")'ın seçim kampan
yalarını desteklemek için kullanmıştır (Marianne Webto'r, 1 926
/ 1975: 223). Alman pol itikası, Ma rksist sosya listler ve sağcı
partiler arasında keskin bir şekilde ayrıldıkça, babasının daha
muhafazakar olan Ulusal Liberal Partisi de gerilem iştir.
Böylece Weber, istediği için değil, siyasetin kendisini bir
yere götürmeyeceği sırada ona pozisyon açıldığı için öyle ya
da böyle akademik bir kariyere sü rü klenmiştir. Onu, ahlaki
açıdan makbul bu ldu klarının tarafında ol maya sü rükleyen
annesiyle, daha az esinlense de, tu tu mları her zaman Max'a
daha rasyonel gelen, soğukkanlı bir siyasetçi olan babası a ra
sında bir baskı hissetmiş de olabilir. Yaşadığı çöküntüde önce,
1 897 baharında, Parlamentoda bir koltuğa(fakat babasını n
partisinden b i r Liberal olarak) adaylığını koyması için bir tek
lif alm ıştır (Ma rianne Weber, 1926 / 1 975: 224). Max bunu red
detmişti r. Siyaset yolu; gerek nesnel koşullar gerekse onun
36
gerçekçi olmayan ü topik konumlara bağlı kalmasını sağlayan
annesinin baskısı tarafından kapanmış görü nmüştü r.
İşin gerçeği, Weber muh temelen çok iyi bir siyasetçi ol
mazd ı. Siyasetin esasını son derecede iyi kavramış ve siyasi
yazılarında taviz vermez ah lakçılığın genellikle felakete bir
d avet olduğunu her zaman kabu l etmiş olsa da, yine de kişisel
davranışlarında her za man en aşırı ahlakçı duruşu sergilemiş
tir. 1908 yılında halka dönük etkinli klere geri döndü kten son
ra, gazetelerde ve mahkemelerde yer alan bir takım ihtilafa
m üdahil olmuştur. Her seferinde, iyi bir nedenle başlamış ve
sonrasında bunlar itha m ve karşı lıklı su çlamalar silsi lesine
dönüşmüştür (Marianne Weber, 1 926 / 1 975: 408-449). Bir ga
zete, eşinin feminist hareketi hakkında aşağılayıcı bir yazı
yazdığında, eşine bir cevap hazırlamasında yardımcı ol muş,
sonrasında, neticede referans verildiği iddia edi len isimsiz bir
profesörün kimliğine dayanan bir iftira davasımı müdahil
ol muştur. Weber tipik bi r şekilde, tam bu iftira davasını kaza
nacağı sı rada; d üzenbazlık yapmaktan dolayı yakalanmış olan
d iğer taraftaki profesörün mahkeme kararıyla ezilmesini iste
mediği için fikrin i deği ştirmişti r. Başka bir vakada, bir pasifis
tin sorgu lanan düşünceleri uğru na Weber bir üniversite gö
revlisini sert bir şekilde eleşti rmiş ve kendini bir davanın için
de bulmuştur -ki üstelik Weber pasifizme karşıydı!-. Weber'in
ed itörlüğünü yapacağı bir siyasa l ekonomi el kitabının yeni
baskısı nın yayınlanması üzerine çirkin bir hukuki çekişme
dahi pa tlak vermiştir. Görünüşe göre ed itörl ü k konusunda
pas geçi lmiş olan başka bir profesör; uzun sü re önce ölmüş
olan eski baskının ed i törünü n yaşl ı varislerini devam eden
telif hakkından mahrum bırakacağı gerekçesiyle dava açmış
tır. Dava absürttür, fakat en nihayetinde Weber onu kılıçla
yapılacak bir d üel loya davet etmiştir (bu gerçekleşmemiştir).
37
Weber'in çağdaşlarının, onu modern dünyaya sıkışmış bir
ortaçağ şövalyesi olarak görmesi boşuna deği ld ir.
Kısaca Weber siyaset konusunda her ne kadar entelektüel
açıdan daha iyisini bilse de, pratikte annesinin savunduğu
aşırı ahlakçı yol dan gitmiştir. Akademik dünya onun için
şüphesiz daha iyi bir yer olmuştur, fakat onun istediği bu
değildir. Karizmatik bir öğretim görevlisi olsa da ders vermeyi
her zaman bir yük olara k görmüştür. Benzer çatışmalardan
bazıları burada da ortaya çıkmıştır. Değerden arını klık (value
freedom) doktrinine sıkı biçimde bağlı olmuştur: Buna göre
akademik çalışma siyasetten üstün olma lıdır ve bir profesör
öğrencilerine fikir aşılamaya çalışmaktan kaçınmalıdır. Ancak
pek de kendi öğüdüne uygun bir biçimde yaşamamıştır. İ lk
üniversite görevini yaptığı Freiburg'daki açılış konuşması, siya
si öncelikler üzerine son derece mil liyetçi bir açıklama idi. 1 .
Dünya Savaşı sonunda, yıllar sonra Münih Ü niversitesinde ders
vermeye geri döndüğünde, güncel siyasal durum hakkında sert
eleştiri yazıları kaleme almak için derslerine birkaç sefer ara
vermiştir. Bir profesörün değerden bağımsız olması gerektiğine
dair ahlaki inancı ve eşit derecede güçlü olan siyasi olarak doğ
ru bulduklarını ahlaki bakımdan değerlend irme eği limi, onun
için her zaman bir gerilim oluşturmuştur. 1 897 yılında yaşadığı
çöküntüden sonraki yıllarda, bu gerilim onu kelimenin tam
anlamıyla konuşmaktan tamamen alıkoymuştur.
Nevrozu, hem poli tikayı hem de akademiyi bırakmasını
sağlayacak mazereti vermiştir. Aslında eğer Freud' un, bir
nevrozun bir kişiyi baş etmek istemediği bir durumdan çıka
rarak pratik bir problemi çözdüğüne dair doktrini doğruysa,
Weber'in yaşadığı çöküntü, kariyer çatışmasındaki her iki
taraftan da kaçınması için ideal bir yol olmuştur. İ yileşmekte
olduğu yıllarda dahi ka tlanamadığı tek şey, son tesli m tarihle-
38
ri veya baskı altında çalışmak olmuştur. Zihinsel boşluk yılla
rının ardından yeniden okumaya başladığında, okudukları
"kendi alanındaki çalışmalar hariç her şey" olmuştur. Oku
dukları; Antik Dönem tarihi, Doğu ve Ortaçağ dinleri ve daha
sonra sa nat, felsefe ve müzik ve kü ltür tarihine ait olmuştur.
Elbette bu konu lar, sosyolojisinde incelediği ve onu meşhur
eden konulardır. Fakat Webcr'in kendisi, bu ça lışmalara hiçbir
zaman çok cid di çalışmalar gözüyle bakmış gibi görünmemiş
tir. Her ne kadar biz bunları sa f akademik konular olarak gör
sek de, Wcber'e göre kendisinin akademik uzmanlığı, ekono
mi ve hukuka dair sorunla rın dünyevi, pratik anal izi olmuş
tur. Daha sonra, Alman Sosyoloji Derneği'nde aktif hale gele
cek kadar iyileştiğinde, önerdiği ve belli bir ölçüde yürüttüğü
a raştırma lar, onu meşhur eden tarihi alanlardan bir hayli
uzaktır. Bunun yerine fab rikada çalışmanın işçilerin hayatı
üzerindeki etkilerine, popüler basının ve sosyal kulüplerin
kitlelerin siyasi bilinçleri üzerindeki etkilerine il işkin -hepsi
makbul, gündemde olan, reforma yönelik meselelere il işkin
pratik bilginin elde edil mesi gerektiğine inanmıştır. Weber'in
baskın "sağlıklı" zihinsel durumu yalnızca annesinin i lgilen
diği türden pratik topl umsal meseleleri ciddiye almış gibi
görünmektedir.
Sosyoloj inin şansına, yaşadığı çöküntü Weber'i, onun da
ha "gelgeç" entelektüel ilgi lerine, özellikle de din ve uzaklar
daki egzotik toplu m lara yönelik ilgilerine yönel mesini sağla
mıştır. Sorumluluk duygusu da bu konuda katkıda bulunmuş
tur. 1 903 yılında Arclıiv'in ed itörlüğünü yapmak konusunda
a rkadaşlarına katıl mayı kabul etmesinden sonra, dergiye ma
teryal sağlaması gerektiğini düşünmüştür. Protestan Ahlakı ve
metodolojik makalelerinin yanı sıra dünya dinlerine dair diğer
çalışmalarını da bu dergi için yazmıştır. Bunun üzerine, aynı
39
za manda bir arkadaşı olan derginin yayıncısı, onu siyasal
bilimler ansiklopedisini derlemeye ikna etmiştir. Yazı verecek
birkaç kişi yükümlül üklerini yerine getirmed iğinde, Weber
eksik yerleri doldurması gerektiğini düşünmüştür. Bunun
sonucu olarak onun katkıla rı, sosyoloji üzerine çok ciltli bir
esere, Ekoıımni v e Toplum'a dönüşmüştür. Kendisinden sonra
gelen sosyoloji için bu çalışma, onun başyapıtı olsa da, Weber
için bu çalışma, yalnızca bir görev ve asıl ilgisinin küçük bir
performansı olmuştur. Hint d ini ve antik Yahudilik üzerine
olan ünlü çalışmaları da, I. Dünya Savaşı sırasında müzakere
edilmiş bir barışı getirmek için verdiği beyhude siyasi çabaları
na, bir süre ara vermek için yazdığı raporlar olmuşlardır
(Marianne Weber, 1 926 / 1975: 570, 593). (Yahudilik üzerine olan
ki tabı diğer kitaplarına göre dine dair daha fazla siyasi yoruma
yer veriyorsa, bunun nedeni kısmen, böylesine bir siyasi atmos
ferin ortasında bu kitap üzerine çalışmış olmasıdır.)
O halde entelektüel açıdan Weber, çok yönlü bir figür
olarak ortaya çıkmıştı r. Kişiliğinin bir tara fı, yalnızca mevcu t
uygulamanın dünyevi ekonomik meseleleri üzerine ça lışma
nın daha uygun olduğuna inanmıştır. Diğer tara fıysa, tarihi ve
dini karşılaştırmanın en uzak alanları üzerine çalışmayı sev
miştir. Her ne kadar asıl dehası burada ya tsa da, haya tındaki
rastlantılar bunu mü mkün kıl mad ığı (ya da tarihi bir ders ya
da bir el ki tabı hazırlamak için bir talebi karşılaması gerekme
diği)sürece bunu hiçb i r zaman yapamamıştır. Nevrozunun
iyileştiği, genç bohem entelektüeller arasında yaşadığı ve on
larla ilişki içine gird iği yıllarda, kişiliğinin sanatsal tarafını ara
sıra şımartmıştır. 1 9 1 1 yılı civarında modern sanata, müzik
performanslarına merak salmış ve ti.i m sana t dallarını kucak
layan bir sosyoloji yazmayı planlamıştır (Marianne Weber,
1 926 / 1 975: 496-500). Aynı zamanda Rus roman yazarı Tolstoy
40
üzerine bir kitap yazmayı planlamıştır. Weber bu ki tabın,
yaşadığı en özel deneyi mlerin sonuçlarını içereceğini beyan
etmiştir (Marianne Webcr, 1 926 / 1 975: 466). M uhtemelen,
Tolstoy'un tanınmış bir önderi old uğu ve entelektüel a rkadaş
larını cinsellikle birlikte, heyecanland ıran pasifizmin ahlaki
meselesini ele alacağından bahsetmiştir. Tolstoy' un en ünlü
kitaplarından birinin aldatmayı anlata n bir roman olan A1111a
Kare11i11a olduğu düşünülürse, bu kitapla birlikte belki de bize
cinsel ahlak ha kkında Webcr' in kendi ifşaatı sunu lacaktı. Fa
ka t Weber'in bu haya li hiç bir zaman gerçekleşmemiştir. Bu
sanatsal ilgi, sadece müzik sosyoloj isi üzerine yazd ığı kısa bir
ci ltte karşımıza çıkmıştır. Fakat yine de, sanatsal kaygısı onun
genel sosyoloj ik görüşüne bir şeyler katmıştır. Görüleceği
üzere Weber'i n üzerinde durduğu ana konulardan biri, dünya
tarih inin ve özellikle modern dünya tarih inin kültürel anlamı
na dair bir ilgi altında toplanabi lir.
41
babasının burjuva siyasal gerçekçiliğini hem de annesinin
Protestan savaşımını barındırı r. Weber'in annesinin yanı sırn
ailesinin geri kalanının geçmişi (çalışkan iş insanları), onun
için püriten ahlakçılık ve çalışkan kapitalizmin doğası arasın
daki bağlantıyı bizzat ortaya çıkarmış olmalıdır.
Benzer şekilde cinsel özgürl ük ve cinsel bastırma arasın
daki mücadelenin yanı sıra feminizm ve modernizmin yükse
lişi de Weber için soyut entelektüel meseleler olmamıştır.
Weber bunla rın ortasında olmuş ve kişisel bir bedel ödemiştir.
Sadece modern aile ve modern kültüre karşı değil aynı za
manda buna bağlı olarak tarih boyunca toplumlara karşı bakı
şı da, haya tının öneml i kişisel boyutlarını idrak e tmesinden
ortaya çıkmıştır. Siyasi kariyer ve a kademik hayat, eylem ve
düşünce arasındaki çatışma Weber'e, her iki tarafın hem sırla
rını hem de zayıflıklarını açığa vuran bir bakış açısı ve her iki
tarafa karşı bir mesafe kazand ı rmıştır. Weber hakikaten birbi
riyle çarpışan kuvvetler arasındaki bir pota olmuştur ve
çokyönlü entelektüel çalışmaları bunun ürünü olmuştur.
Weber'in entelektüel açıdan başarılı olmasına katkıda bu
lunan muazzam sosyal avantajlara sahip olduğu da söylenebi
lir. Daha çocu kluğundan beri zamanının büyük entelektüelle
rini tanımıştır. En saygın Alman tarihçi ve felsefeciler babası
nın evinde buluşmuştur. Ü niversitede eğitim görü rken, kendi
alanına uzak olan alanlarda bile, en ünlü profesörlerin tü
münden ders almayı adet haline geti rmiştir. Bu durum elbette,
dünya tarihi hakkındaki geniş bilgisinin ve başyapıt seviye
sinde nasıl yazı yazılacağına dair sağlam bir hisse sahip olma
sının kaynaklarından biri olmuştur. Büyük tarihçi Theodor
Mommsen, Max'ın doktora tez savunması sırasında onu varisi
ilan etmek adına orada olmuştur. Mommsen aynı zamanda bir
aile dostuydu ve onun oğlu, Max'ın kız kardeşiyle evliydi.
42
Dolayısıyla, bizim şu anda onun ana çalışmaları olduğunu
düşündüğümüz eserleri yayınlamasından önce da hi, seçkin
bir akademik pozisyon elde etmesi adına Weber'in önünün
açık olması şaşırtıcı bir duru m olmamıştır.
Weber aynı zamanda bilgili meslektaşlarla birlikte olma
sından dolayı da şanslı olmuştur. Her ne kadar kendisi, bir
muhteşem özgünlük düşünü rü olsa da bazı fikirleri diğerle
rinden alınmıştır. " İ deal tip" doktrinini Weber meşhur etmiş
tir, ancak bu kavram ilk defa, Weber'in Heidelberg'den bir
arkadaşı ve meslektaşı olan hukuk a lanındaki bir bilim insanı
olan Georg jell inek tarafından ku llanılmıştır (Marianne
Weber, 1 926 / 1 975: 496-500) . Metodolojik yazılarında Weber,
Freiburg Ü niversitesi'nden bir arkadaşı ve meslektaşı olan
filozof Heinrich Rickert' ten (laf arasında, Weber' in babasının
arkadaşı olan diğer bir Berl inli pol i tikacının oğl u) fazlasıyla
etkilenmi ştir. Weber'in meşh ur dini kariznııı incelemesinin
orijinal kavramı da, bir Heidelberg teoloğu olan ve bi r dönem
Weber'le aynı evde farklı daireleri paylaşan Ernst
Troel tsch' den alınmıştır. Weber entelektüel çevresinde her
zaman çağdaş düşünü rlerle karşı karşıya gelmiştir ve bu du
ru m, kendini modern düşü ncenin merkezinde tu tmanın kesin
likle en iyi yolu olmuştur.
Entelektüel üretkenliğin fiziki şartları dahi Weber' den
yana olmuştur. Archiv fiir Sozialwisseııschaft dergisinin editör
lüğünü, bir çeşit görev ve bir yük olarak görmüş olmasına
rağmen, burası ona kendi materyal lerini herhangi bir değer
lendi rmeden geçmeden hızlıca yayınlayabileceği bir yer sağ
lamıştır. Yazarların bazen dostane olmayan hakemlerle yıllar
ca mücadele etmesinin gerektiği günümüz dergilerinin aksine,
Weber' in zamanındaki akademik dergilerde değerlendirme,
yalnızca dergi editörünün kararına bağlıydı ve Weber kendi
43
yazılarının ed i törüydü. Bu konuda hiçbir çekinceye sahip
olmamış ve hatta bunu, derginin materyal ihtiyacının karşı
lanmasın ın sürd ürülmesi adın a ken d i görevi olarak görmüş
tür. Ben zer bir şekilde ünlü eseri Ekonomi ve Toplum, editörlü
ğü altındaki bir diziyi doldurmak için yazılmıştı r ve kimsenin
değerlendirmesine tabi olmamıştır. Bu özgürlük du rumu ve
yayın kolaylığı, her dönem entelektüelinin imreneceği bir
durum olmuştur. Üstelik Weber, zaman a da sa hip olmuştur.
15 yıldan fazla bir süre boyunca - hastalığının derinliklerin den
çıkmaya ve yazmaya başladığı 1 903 yılından, üniversitede
ders vermeye başladığı 1 9 1 8 yılına kadar- Weber'in neredeyse
hiç bir iş yükümlülüğü yoktur( l . Dünya Savaşı başındaki bir
buçu k yıllık askeri hastane idareciliği d ışında). Ayrıca i."ıni ver
sitede herhangi bir pozisyona sahip olmamış ve kendi kendine
üstlendiği editörlük işleri haricinde herhan gi bir görevi yerine
getirme yükümlülüğü de olma mıştır. Dolayısıyla bu dönemde
eğer 4000 sayfa yazmışsa bu, yıllık 250 sayfaya tekabül etmek
tedir ve bu oran yazmak d ışında hiçbir şey yapmasına gerek
olmayan bi r yazar için yeterince rahat bir üretim oran ıdır.
Gen el olarak düşünürsek, Weber'in nevrozu, en telektüel
açıdan neredeyse ideal bir durum ortaya çıkarmıştır. Bu boş
vakit ve özgürlük için ödediği i nsani bedel ne olursa olsun,
buna değer bir şekilde sonuçlandığına dair bi r karara varma
mak zord ur. Kendini nihayet daha özgür bırakılmış bir hale
doğru götürme yolu göz ön ün e alındığında, Weber'in ken di
sinin de bunu böyle görmüş olabileceğine inanmak isteriz.
44
Another random document with
no related content on Scribd:
samalla kun suuri rakkaus hitaasti muuttui vieläkin kiihkeämmäksi
vihaksi.
Kuinka hupsu ja typerä hän olikaan ollut! Hänet oli peijannut tyttö,
joka oli tehnyt, mitä hänen oli määrä tehdä, joka oli esittänyt osansa
yhtä varmasti kuin täysin kehittynyt näyttelijätär.
Alusta alkaen oli tyttö häntä pettänyt. Luottaen harvinaisen
kiehtovan olemuksensa vetovoimaan hän oli punonut
suunnitelmansa viimeistellyn taitavasti, houkutellen häntä
teennäisellä siveydellänsä, näytellen hänelle valheellista ujoa
arkailun naamiota, kunnes vihdoin oli vähitellen näyttänyt taipuvan
hänen hartaisiin pyyntöihinsä ja lopuksi pannut vaaraan juuri saman
siveyden, josta hän oli kerskaillut — sillä hänen oli täytynyt tietää,
mitä Ahmedin mielessä oli, tullessansa sinä aamuna häntä
kohtaamaan. Hän ei ollut voinut arvata toisen säästävän häntä.
Varmistuaksensa voitostaan hän oli alistunut siihenkin vaaraan.
Mutta miten hän olisi voinut pelastua, sidottu ja avuton kun oli?
Tiukalle kiristettyjen nuorien turruttamina olivat hänen kätensä ja
jalkansa aikoja sitten käyneet ihan tunnottomiksi, ja hän virui kuin
pölkky kykenemättä hievahtamaankaan.
Hän oli varma, että hänen palvelijansa olivat lähellä. Pitikö heidän
alttiutensa jäädä palkkiotta? Olivatko he seuranneet hänen jälkiänsä
tänne saakka vain sitä varten, että heidän yrityksensä menisi
myttyyn, koska he eivät saisi vastausta, jota antamaan hän oli
voimaton? Pitikö pelastumismahdollisuuden sittenkin lipua hänen
ohitseen?
Hän oli saanut selville vain yhden seikan, joka oli jossakin määrin
rauhoittava. Puolisoa eivät huolettaneet hänen oman heimonsa
asiat. Ja kaikki se, mitä tapahtui heidän oman alueensa rajojen
ulkopuolella, oli tuntunut Dianasta vähäarvoiselta. Mutta sheikin laita
oli toisin. Hän oli syvästi perehtynyt kansansa tapoihin ja tunsi
perinpohjaisesti itämaalaisten huikentelevan luonteen, joten hänen
oli ollut mahdoton huolettomasti syrjäyttää maan kaikilta seuduilta
saapuneet kummalliset huhut tyytymättömyydestä ja
rauhattomuudesta. Vaikka hän olikin varma omien seuralaistensa
uskollisuudesta, hän kuitenkin vaistosi vaaran uhkaavan
ulkopuolisesta vaikutuksesta, ja vihdoin hän oli johtunut uskomaan,
että hän vain mieskohtaisesti tiedustelemalla saisi selvyyden
oikeasta asiaintilasta ja sen rauhattomuuden alkulähteestä, joka
tuntui uhkaavan maata.
Neljä kuukautta.
Sheikin leirissä oli ainoastaan yksi laki, hänen omansa. Hän vaati
ehdotonta kuuliaisuutta ja turvautui määräystensä tueksi
despoottisiin keinoihin, joita käyttämään hänet oli kasvatettu. Pitikö
äidin niin hellästi rakastaman pojan saada sama rusentava kokemus,
jonka hän itse oli kokenut niin monta vuotta sitten?
Hän torjui sen ajatuksen luotansa heti sen herättyä, kammoten sitä
uskollisuuden puutteena.