Professional Documents
Culture Documents
PDF of Turkiye de Iki Partili Siyasi Sistemin Kurulus Yillari 1945 1950 Cilt 5 Uzlasma 1St Edition Cemil Kocak Full Chapter Ebook
PDF of Turkiye de Iki Partili Siyasi Sistemin Kurulus Yillari 1945 1950 Cilt 5 Uzlasma 1St Edition Cemil Kocak Full Chapter Ebook
PDF of Turkiye de Iki Partili Siyasi Sistemin Kurulus Yillari 1945 1950 Cilt 5 Uzlasma 1St Edition Cemil Kocak Full Chapter Ebook
https://ebookstep.com/product/turkiye-de-iki-partili-siyasi-
sistemin-kurulus-yillari-1945-1950-cilt-6-chp-iktidarinin-
sonu-1st-edition-cemil-kocak/
https://ebookstep.com/product/turkiye-de-iki-partili-siyasi-
sistemin-kurulus-yillari-1945-1950-cilt-4-donusum-ordu-din-hukuk-
ekonomi-ve-politika-1st-edition-cemil-kocak/
https://ebookstep.com/product/siyasi-kultur-okumalari-1st-
edition-cemil-oktay/
https://ebookstep.com/product/modern-turkiye-de-siyasi-dusunce-
cilt-10-feminizm-1st-edition-kolektif/
Turan Dursun Kur an Ansiklopedisi 5 Cilt 1st Edition
Turan Dursun
https://ebookstep.com/product/turan-dursun-kur-an-
ansiklopedisi-5-cilt-1st-edition-turan-dursun/
https://ebookstep.com/product/siyah-gozler-1st-edition-cemil-
suleyman/
https://ebookstep.com/product/nuevo-prisma-fusion-b1-b2-libro-de-
ejercicios-1st-edition-amelia-guerrero-ana-hermoso-alicia-lopez-
y-david-isa/
https://ebookstep.com/product/folklor-akademi-dergisi-
cilt-5-sayi-1-2022-1st-edition-prof-dr-isil-altun-editor/
https://ebookstep.com/product/speaking-for-ielts-5-6-b1-collins-
english-for-exams-second-editionsecond-edition-kovacs/
lletişim Yayınlan 2284 •Araştırma-İnceleme Dizisi 377
ISBN-13: 978-975-05-1906-2 • ISBN-13: 978-975-05-0758-8 (Tk. No.)
© 2016 lletişim Yayıncılık A. Ş.
1. BASKI 2016, İstanbul
�,,,,
... . ,
iletişim
CEMİL KOÇAK 1956'da lzmir'de doğdu. Orta öğrenimini lzmir'de tamamladıktan
sonra, 1978'de SBF Basın-Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu. SBF'de yüksek
lisans ve doktora eğitimine devam etti (1978-1980). Afet lnan Tarih Araştırmaları
Ödülü'nü kazanan (1990) Türkiye'de Milli Şef Dönemi (1938-1945) yazann doktora
tezidir (1985). Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi doktorasından sonra, 1991 yılında
Siyasal ve Sosyal Bilimler doçenti oldu. Abdülhamid'in Mirası (1990) ile Sedat Simavi
Vakfı Sosyal Bilimler Ödülü'nü kazanan (1991) Türk-Alman llişkileri (1923-1939)
(1991) adlı araştırmaları yayımlandı. Makaleleri ve kitap tanıtım yazılan, başta Ta
rih ve Toplum ve Toplumsal Tarih olmak üzere, çeşitli dergilerde yayımlandı. Samet
Ağaoğlu'nun Siyasi Günlük; Demokrat Parti'nin Kuruluşu adını taşıyan günlüğünü
(1992) ve Haldun Derin'in Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951) adlı
anılarını (1995) yayına hazırladı. Sabancı Üniversitesi tarafından 1998 yılında ya
yımlanan Birinci Meclis adlı kitabın da editörlüğünü yaptı. 2003 yılında lletişim Ya
yınlan tarafından Umumi Müfettişlikler (1927-1952) adlı kitabı yayımlandı. Belgelerle
Heyeti Mahsusalar kitabı da yine aynı yayınevinden 2005 yılında çıktı. Bunu Belge
lerle iktidar ve Serbest Cumhuriyet Fırkası kitabı (2006) izledi. Geçmişiniz itinayla
Temizlenir (2009) ve Tek Parti Döneminde MuhalifSesler (2011) başlıklı kitaplarında
çeşitli yazılarını bir araya topladı. Türkiye'de iki Partili Siyasi Sistemin Kuruluş Yıllan:
ikinci Parti (cilt 1) adlı çalışması 2010'da, serinin ikinci cildi lktidar ve Demokratlar
2012'de, üçüncü cilt Rejim Krizi adıyla 2013'te, dördüncü cilt de Dönüşüm: Ordu,
Din, Hukuk, Ekonomi ve Politika adıyla 2015'te yılında yayımlandı. 1984-1999 yıllan
arasında TÜBlTAK'ta çalışan ve 2007'de profesör olan yazar, halen Sabancı Üniver
sitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi'nde öğretim üyesi olarak, yakın dönem siyasi
tarihimizle ilgili araştırmalarını sürdürmektedir.
BlRlNCl BÖLÜM
Temmuz Görüşmeleri .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .35
lKlNCl BÖLÜM
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MUHALEFETTE KIRILMALAR .
........ ............... .......................... 109
BEŞİNCl BÖLÜM
1. KURULTAY ÖNCESiNDE
CHP'DE VE BASINDA TARTIŞMALAR .. ............................................ 151
ALTINCI BÖLÜM
YEDlNCl BÖLÜM
ARA EK iV: Millet Partisi Programı... . . ... .... . . .. . .. .. .... . ..... ... .. ... .. .... ... .. .. ... .. .. . . .. .. . . . . . . . . 480
ARA EK V: Millet Partisi Tüzüğü . .. . ... . . . . ...... .... . . ... .. .. ... .. .. .. ..... ..... .. .. .. . .. . . ... . .. .. . . . . . . . 494
SEK1Z1NC1 BÖLÜM
DEMOKRAT PARTİ
İKİNCİ BÜYÜK KONGRESİ... . . . ...... .. . .. .. . ... . . . . .. . . . . . .
. . .. ... ...... .. ....... 507
DOKUZUNCU BÖLÜM
9
bakımdan DP'deki parçalanmanın üzerinde uzun ve geniş bir şe
kilde duracağım.
Aslında bu parçalanma , belki de bu cilde adını verebil ecek
"üçüncü parti"yi doğuracaktır. Millet Partisi (MP) , bu aşamada
siyasal yaşamda hayli iddialı bir parti olarak yerini alacaktır. Hem
iktidara, hem de muhalefete muhalif olan bu parti, eğer siyasal bir
başarı gösterebilseydi, muhtemelen bu cilde adını verebilirdi. Fa
kat böyle olmadı: MP, iddiası oranında siyasette yer kaplayamadı.
Ama bunun da nedenlerini analiz etmek gerekir. Bu analizi de yap
maya çalışacağım. "Rejim krizi"nin sona ermesinden sonra siyasal
hayat olağan bir döneme girecektir.
Bu cilde "değişim" adını da verebilirdim. Çünkü, sadece DP'nin
değişimini değil, fakat aynı zamanda olağan siyasal yaşama ayak
uydurmak zorunda kalacak olan CHP'deki değişimi de gözler
önüne sermek ihtiyacındayım. CHP'nin ideolojik yönden geçir
meye başladığı değişim, o zamana kadar görülenlerle kıyas edilir
se, çok önemliydi. Hiç böylesine temelden bir farklılık görülme
mişti denilebilir. Bu bakımdan CHP'nin Yedinci Büyük Kurultayı,
parti tarihi açısından olsun, ülkenin siyasal yaşamı açısından ol
sun, önemli bir dönemeçtir.
10
BİRİN Cİ B Ö L Ü M
UZLAŞMA:
12 TEMMUZ BEYANNAMESİ
DP'nin kuruluşundan itibaren geçen bir buçuk yıllık dönemin ayrıntılı ve geniş öyküsü için bkz. Cemil Ko
çak, i kinci Parti; i ktidar ve Demokratlar ve Rejim Krizi.
Menderes Diyor ki, s. 55.
Fuat Köprülü, "Parti Münasebetlerinin Bugünkü Anormal Durumundan Kim Mesüldür?", Kuvvet, (28.6. 1 947);
Köprülü, Demokrasi Yolunda, s. 396-399. Bu konuda bkz. Cemil Koçak, Rejim Krizi, s. 532-537.
11
sını mümkün olduğu kadar daraltarak, basını nefes alamaz hale
getirmekti. " 4 İzmir olayları, SCF'nin akıbeti ile DP arasında ister
istemez parallelik kurulmasına yol açmıştı. Acaba kum saati dol
muş muydu?
Bu aşamada 1 2 Temmuz Beyannamesi'ne yol açacak gelişmeleri
ayrıntıları ile gözden geçirerek, bu sorunun yanıtının nasıl verildi
ğine dikkat çekeceğim. Krizin giderilmesinde yola döşenen taşları
tek tek gösterecek ve ardından krizin nasıl adım adım yumuşa(tıl)
dığını anlatacağım.
12 Temmuz Beyannamesi, yakın tarihimizin, ama özellikle de
ele aldığımız 1945- 1 950 döneminin gerçekten de önemli, belki de
en önemli, can yakıcı dönüm noktasıdır. Şimdiye kadar muallakta
kalmış olan rejimin hangi yöne kıvrılacağına yönelik beklentiye ve
rilen esaslı bir yanıttır. Nihai yanıttır. Bu tarihten itibaren de siyasi
krizler olacaktır; fakat artık 'rejim krizi"nden söz edilmeyecektir.
12 Temmuz'a giden yolun arka planının bütünsel öyküsünü ya
zabilmek için bugün artık elimizin altında yeterli ölçüde kaynak
bulunmaktadır. Dönemin en önemli siyasi aktörleri, bu sürecin iz
lerini rahatça sürebileceğimiz , üstelik birbiriyle karşılaştırabile
ceğimiz kadar çok sayıda ayrıntılı anı ve günlük bırakmışlardır.
Eğer sayacak olursak; en başta İsmet İnönü'den, Nihat Erim'den,
Faik Ahmet Barutçu'dan, Asım Us'dan, Samet Ağaoğlu'ndan gün
lükleri aracılığıyla bütün gelişmeleri, günbegün, saat be saat, an
bean izlemek mümkündür. Bütün söylentileri ve dedikodularıy
la birlikte. Böyle bir duruma tarihçiler genellikle nadiren rastlar
lar; bu bakımdan önemli bir şansla karşı karşıya olduğumuzu ra
hatlıkla söyleyebilirim. Bütün bu gelişmeler, yine büyük bir şans
la, hem iktidarın ve hem de muhalefetin gözüyle aktarılmaktadır.
12
müz üzere, hatırlanacağı gibi, DP Ankara 11 Başkanı ve Ankara Ti
caret Odası İkinci Başkanı Üzeyir Avunduk, bu sıralarda Bayar ile
İnönü arasında bir temas sağlanması için arabulucuk yapmış ve
görüşme önermişti. Avunduk, Mümtaz Ökmen nezdinde girişim
de bulunmuş ve Peker'e Bayar'ın kendisi ile görüşmek istediğini
haber vermişti. Nitekim Bayar-Peker görüşmesi, bu öneri üzerine
9 Mayıs'ta gerçekleşmişti.
Aslında bu görüşme, bir anlamda tarafların politikalarında, id
dialarında ve suçlamalarında ısrar ettikleri bir görüşmeydi ve bir
ileri adım atıldığı da pek söylenemezdi. 5 Peker, bu görüşmeyi ve
gelinen noktayı İnönü'ye de aktarmıştı. İnönü ise, 10 Mayıs'ta Ad
nan Adıvar ile yaptığı görüşmede kesin bir tutum almaktan çe
kinmişti. Adıvar, "kavga''yla da sonuçlansa, İnönü ile görüşme
sini Köprülü'ye iletmişti. CHP Ankara Vilayet idare Heyeti üyesi
ve Ankara Ticaret Odası Birinci Başkanı Vehbi Koç da , arabulucu
olarak gereken önerilerde bulunmuştu. Nitekim 11 Mayıs tarih
li Cumhuriyet gazetesi, Peker-Bayar ve Peker-İnönü görüşmeleri
ni haber veriyordu. 6
Her iki taraftan da aracılar durmaksızın gidip geliyor; iktidar
muhalefetin, muhalefet de iktidarın nabzını ölçmeye çalışıyordu.
Karşılıklı güvesizlik, diyaloğun sonuçsuz kalmasında önemli bir
etkendi. Tahammül sınırları aşılmaya başlanmıştı. Yeni seçime de
daha yıllar vardı.
Haziran Görüşmeleri
13
si ve olağan bir yörüngeye girilmesi için Köprülü ile görüşmesi
ni tavsiye etmişti. Amaç, İnönü'nün denetimi ve hakemliği altın
da, iki partinin de birbirlerine yönelik kuşkularını gidermekti. Ay
nca, siyasi alandaki şikayetlerin de ortadan kaldırılması ve bir gü
ven ilişkisinin oluşturulması amaçlanıyordu . Erim, bu süre içinde
günlüğünde tuttuğu notlarda özellikle Köprülü ile olan yakınlaş
masını anlatmaktadır. 7 Nitekim İnönü bu öneriyi kabul edecek ve
İnönü-Köprülü görüşmesi 6 Haziran'da gerçekleşecektir.
Bu görüşme, 1 2 Temmuz'a doğru giden yolda ilk önemli adım
dı. Şimdi bu karmakarışık temas trafiğini yakından görelim: İnö
nü , önce Köprülü ile 6 Haziran'da görüşecektir. Erim, 6 Haziran
tarihli günlüğünde, Bayar'ın İnönü ile görüşmek istediğini not et
miştir. Bu temasa Avunduk aracılık ediyordu. Diğer yandan, aynı
gün İnönü Köprülü'yü çaya davet edecekti. Nitekim görüşmenin
gerçekleşmesinden hemen sonra aynı akşam Eri:::n , Çankaya' da ya
pılan toplantıyı not etmiştir. Buna göre, o akşam İnönü görüşmeyi
anlatırken, yanında Hasan Saka, Şükrü Saraçoğlu ve Mümtaz Ök
men de bulunuyordu. 8
İnönü de günlüğünde Köprülü ile görüşmesini şöyle not et
miştir:
"Celal Bayar i le bir görüşme yapmam i ç i n vuku bulan teşebbüslerin neticeleri : Bu
gün Londra'dan dönmüş olan Fuat Köprülü'yü a ltıda çağırdım. İ ngiltere intibaları
n ı bana anlatmasını arzu ettiğimi telefonda söyledi m . 'Mem nuniyetle' diyerek gel
di. İ ki saat kadar rahat ve sakin bir hava i le görüştük. ( ... ) İç politikada gelir gel
mez havayı gergin bulduğunu ve i lerisi iyi olmayacağını söyledi . Gerginlik sebepleri
olarak idare amirlerinden şikayet etti. Ben kendisine teferruat sayılacak vak'alar ve
hadiseler üzerinde de durmanın faydası olamayacağını, a rada bir emniyet mesele
si mevcut olduğunu bildirdim. Kendilerinin halkı aya klandırmak, hatta insan ların
canlarını almak gibi telkinler yaptıklarını ve bunun tabiatıyla endişe uyandırd ığını,
mümkün olduğu kadar yumuşak bir d i l le anlatmaya çalıştı m.
Fuat Köprülü, ayaklandırma, hususiyle c a n alma gi b i metod ları n şiddetle aley
h inde olduğunu ve arkadaşlarının da o kanaatte olduklarını, m üfritleri suretle [?]
her iki partiye faydalı olacağımı ve iktidar partisinin daha taha m m üllü olması la-
Erim, age, (Cilt: 1), s. 123-134. Ayrıca bk.z. Baban, age, s. 430-431.
Erim, age, (Cilt: 1), s. 135-136. Basit bir gözlem: Mayıs ayından itibaren Ulus gazetesinin başyazarı ola n
Falih Rıfkı Atay, sürekli olarak dış politika konuları yazmaya başlayacaktır. Onun pol itikada olan bu önem
li gelişmelerden hiç söz etmemesi anla mlıdır. Bu arada, Erim de gazetede yazı yazmıyordu.
14
zım gel diğini ifade etmek istedi. Beni m fiili vaziyetim öyle olduğunu, fakat kendi
lerinin bundan istifade etmek istemediklerini, hatta Hatay'daki beyanatı m ı , Celal
Bayar' ın açık ceva bıyla reddettikleri n i bildird i m . H ususi ma l u matı için ve başka
kimseye söylememesi kaydıyla, Reisicumhur kaldıkça genel başkan lık vazifemi bi
le nasıl idare etmeyi düşündüğüm ü bi ldirdim.
Hulasa olarak, kendisiyle konuşmak, partiler arasında daha iyi a nlaşmayı temin
etmek için bana bir ışık gibi geldiğini söyled i m . Memnun göründü. Enis [Akaygen]
Bey i le birlikte akşam yemeğine davet ederek ayrıldık." 9
"Celal Bayar ile görüştüm. Akşam yemeğine F[uat] Köprülü'yü Enis Akaygen'i Lond
ra seyahat arkadaşları ile beraber çağırdım.
Cel al Bayar' la görüşme: Bundan evvel Üzeyir Avunduk, Vehbi Koç teşebbüsleriy
le, Mümtaz Ökmen ve Başbakan ile Cela l Bayar a rasında ayrı ayrı görüşmeler oldu.
Bunla rda ben Celal Bayar'ı çağırırsam memnuniyetle görüşeceğin i söylemişti. Va
ziyeti bu halde on beş gün geçtikten sonra Üzeyir Avunduk, benden bir şey çıkmadı
ğını aynı kanallardan hatırlatmış. Cevap olarak, 'Üzeyir Bey Celal Beye sorsun, be
nimle görüşmek istiyorsa, memnuniyetle çağırırım ' dedim. Araları nda toplantılar ve
konuşmalardan sonra Celal Bey'in haber beklediğini Mü mtaz Ökmen bana ulaştır
dı. Ben de bu akşam saat beşte randevu verd i m .
Cela l Bey, idare amirleri tarafından şiddetli bir baskıya maruz olduklarını söy
ledi. Mümkün olan yerlerde teşkilatları tehditle kapatılıyor, partisine mensup olan
lar dövülüyor, işlerinden çıkarılıyorlar, vesaire ... Heyecanlı, ısrarlı ve çok vak'alar
zikretmeye çalışıyor. Ben karşı tarafın kendilerini i htilal metodları takip etmek, su-
15
ikastler teşvik ve telkin etmek gibi kanun dışı hareketler içinde gördüğü mü, bu se
beple aradaki emn iyet havasının bozu l m u ş olduğunu ve esas derd i n bu old uğu
nu söylemek istedim. Tabii bu isnadları şiddetle reddediyor. Kanun dışı hareketle
rin prensiplerine ve m izaçlarına uymadığını anlatmaya çalışıyor. Arslanlar köyü 1 1
vak' asını anlattı. 'Kendi lerinden bir mebusun teşvik ederek köylüleri tecavüze sevk
etmiş olduğunu bana söylediler' ded i m . Tabii reddediyor. ( ... )
Gayet yu muşak bir tonla hareketlerinin doğru olmadığını, kendilerinin adalet ci
hazı ol madıklarını, Meclis kürsüsünden konuşma ları lazım olduğunu, hüku met ak
sini söylese ve Mec l is çokluğu kend ilerine hak vermese bile, ellerindeki vasıta bun
dan i baret ve bu vasıta iyi ve sebatlı kullanılırsa, haksızlıkları düzeltmek için te
sirli olduğunu anlatmaya çalıştı m. Kabul eder görünmüyordu. 'Heyecandan olduk
larını söylediğiniz halk kütlelerine, Meclis, hüku met, kanun aleyhine mütemadiyen
telkin yapmak, elbette onları şuursuz hareketlerle sevk edebilir' d iye söylüyord um.
Celal Bey, bir vesile ile seçimlerden yine bahsetti ve yüzlerce milletvekilinin ken
dilerinden haksız olarak al ı nmış olduğunu tekrar etti. 'Birçok haksızlıkların olma
sı m ü mkündür, fakat ka nuni bir şeki lde şikayetler tasfiye edi l m iştir. Bu Meclisin
çokluğunu haklı olarak [Cu m huriyet] Halk Partisi'nin kazanmış olduğunda vicda
nen şü pheleriniz var mı?' diye sordum. 'Zaten kafi namzet göstermemiştik. Çokluk
[Cumhuriyet] Halk Partisi'nde olacaktı' ceva bını alabildi m .
Kon uşmalarda bir i k i cüm leyi yerinde sarf e d i l m i ş olmasında isabet olmaksı
zın söyled i . Tah m i n ediyoru m ki, söylemeyi hususi olarak tasa rlam ıştı. B i risi: Par
tisinin muhtelif hati plerinin hareketlerinden ve söylenen lerden kendisinin mesu
liyeti ka bul ettiği n i ve bütün partisinin hareketlerine ve şahıslarına hakim oldu
ğunu bu vesile ile söylemesidir. İ lave ed iyor ki, müfritler ol urs a , h a klarında ica b
eden m ua meleyi yapmaya m u kted i rd i r. İ kincisi: Benim a rz u m h i lafı nda Mec
l is'te ve partide bir hareket olmayacağına kani olduğunu söylemesidir. Üçüncü
sü: Ordunun politi kaya karıştırılmasının ta m a m iyle a leyhinde olduğunu göster
meye çalışmasıd ır. 1 2
Celal Bey i le b u konuşma i k i saat çok yorucu olarak devam etti. Gayet sinirli ve
tahri k edici tavır gösteriyordu. Yumuşa k bir ed ayı n ihayete kadar tutarak, esas
lı noktaları gözünde canland ırmaya çalıştım. Nihayet dedim ki, 'Dün Fuat [Köprü
lü] Bey ile görüşürken daha ü m itli bir intiba a l m ıştı m . Fakat görüyorum ki, siz en
şiddetli ve sinirli bir haldesiniz. Siz sükunetinizi muhafaza etm ezseniz, meselele
ri kim inle halledeceğiz?
16
Bu sözümden şu şekilde alındı: Başbakan da kendisine sa bit fikirler isnad et
miş, ben de aynı şeyleri söylüyormuşu m . Özür d iledi k. Maksadımızın sükunetle ko
nuşmak olduğunu ifade ettik. Ben ihtilal metod ları takip etmeyeceklerini veyahut
zaten etm iyorlarsa, dikkat edeceklerin i gösterir bir vaat a l m aya çalıştım. O, gör
d ükleri m uamelede iyil i k ve iyileşme olduğunu gösterir birkaç misal görse, kendi
sinin bizzat hükumette hüsnü niyet olduğuna dair konfera nslar vermeye hazır ol
duğunu söylüyordu.
En nihayet şuraya bağladık; hükumetle a ran ızda iyi münasebetler temin etmek
için h içbir ümit göstermiyorsunuz. 'Mütehayyir bir haldeyim' [hayretler içindeyi m]
dedim. 'Bilakis, ümit vard ır' gibi müphem bir şey söyledi. 'Anlattıklarınızı hüku me
te ve diğer arkadaşlara anlatırım. Bir çıkar yol bulmaya çalışırım ve sizi tekrar a ra
rım' dedim. Memnun göründü, ayrıldık.
Hakikat şudur ki, bir meseleyi ken disiyle görüşmek son derece güç olan ruh ha
leti içindedir. Benim le görüşmesi, uzlaşmak isteyen unsurlarını memnun etmek için
görüşmüş olmak sebebiyle izah olunabilir gibi fikirler de zihnime geld i.
Akşa m: Yemekten sonra Başbakana vaziyeti a nlattım. Şikayet ettiği baskının
ya pılma ması için evvelce kendisinden istemiş olduğu ta m i m fikrine temas ettim.
Başbaka n, artık yahut uzun zaman için şimdilik onlarla yeni bir temasın doğru ol
m ayacağı mütalaası ile temasları m ı kesmemi tavsiye etti. 'Hele düşünelim' di
ye ayrıldım." 1 3
17
Uran , Saka, Barutçu , Reşat Şemsettin Sirer, Cavit Ekin ile DP'li bir
başka kişi lnönü'nün yanındaydılar. Anlaşılan Bayar'ın sert tutu
mu ümidi kırmamıştı. 1 8
lktidar açısından bakıldığında Bayar'ın tutumu belki sertti; fa
kat DP'nin bazı yöneticilerine sorulsa, Bayar'ın tutumu onaylana
mazdı. Mesela, Samet Ağaoğlu'nun günlüğünün 9 Haziran tarih
li notunda, 7 Haziran görüşmesiyle ilgili bilgi verilirken, Bayar'ın
onları "biraz heyecanlı" olarak gösterdiği belirtiliyor ve bu tutum
eleştiriliyordu. Öyle görünüyor ki, lnönü'nün DP içinde farklı gö
rüşler ileri süren parti yöneticilerinden şikayeti de duyulmuştu. 1 9
Erim, 7 Haziran tarihli günlük notunda, lnönü ile baş başa gö
rüştüğünü ve lnönü'nün kendisine Köprülü ile olan görüşmesi
hakkında ayrıntılı bilgi sunduğunu belirtmektedir. lnönü , Köp
rülü'nün "bu derece basit düşünceler, politikadan anlamaz adam
oluşuna şaşıyor" du . Aynı akşam Köprülü'yü yine davet edecekti.
Bu arada Köprülü ile görüşmesi sırasında, "ona önümüzdeki ku
rultayda tüzüğe, ' [ Cumhuriyet] Halk Partisi Genel Başkanı Cum
hurbaşkanı olursa, parti başkanlığını yalnız kurultay ve genel se
çim zamanı bilfiil yapar' diye kayıt koyduracağını söylemiş ve
Erim'e 'bunu hiç kimseye söyleme, mahrem tut' demişti . " lnönü ,
aynı açıklamayı Saraçoğlu, Ökmen ve Saka'ya da yapmıştı. Bunun
üzerine Peker'e de aynı şeyi söyleyeceğini eklemişti; lnönü , "ken
di arkadaşlarıma karşı dürüst olmalıyım" demişti.
Erim arkadaşlarıyla birlikte DP'de "görünen lnönü'ye sokulma
temayülünü tahlil" ediyordu. Erim şu yorumda bulunmuştu: " lçe
ride zorbalığı denediler. Sökmedi. Dışarıdan müdahale beklediler.
Olmadı. Amerika'nın ve lngiltere'nin tutumu bu ümitlerini de kö
künden kırdı. Ne yapsınlar, başka yol kalmadı. Şimdi size yanaşı
yorlar. Bu esas amiller yanında bir takım tali sebepler de var." lnö
nü bu yorum karşısında "bunu böyle yazmalı; iyi olur" demişti. 7
Haziran akşamı Çankaya'daki toplantıda Köprülü ile Enis Akay
gen de bulunuyordu . Sonra toplantıya Peker de katılmıştı. Ay
nı gün Bayar ile görüşmesinde lnönü, onu ertesi gün için at yarı
şına da davet etmişti. Üstelik Köprülü ile Akaygen'i de bu dave
te katmıştı.
18 İnönü, Günlükler, (Cilt: !), s. 454-456.
19 Samet Ağaoğlu, Siyasi Günlük: Demokrat Parti'nin Kuruluşu. s. 77.
18
Çankaya'daki toplantıda seçim sistemi de gündeme gelmişti.
İnönü , DP'nin nisbi temsil sisteminde ısrarcı olup olmadığını an
lamak istemişti. Köprülü , nisbi temsil sisteminden yana olmakla
birlikte, partide bu konuda bir karar alınmadığını bildirmişti. İnö
nü , nisbi temsil sistemiyle Meclis'te çok partinin bulunabileceğini,
oyların bölünebileceğini belirtmişti. Erim ise, "bu mahzuru berta
raf edecek ortalama bir sistem" bulunmasını istemişti. Akaygen ile
Köprülü de Erim'e katılmışlardı. 2 0
Faik Ahmet Barutçu da, günlüğünün 8 Haziran tarihli notunda,
aynı görüşmeyi yine İnönü'den duyduğu şekilde yazmıştır. Buna
göre, İnönü Köprülü'den memnun kalmıştı; buna karşılık Bayar
hayli sertti. Barutçu'nun da katıldığı Çankaya'daki toplantıda ki
min kimi davet ettiğine hiç değinilmemişti; fakat İnönü görüşmesi
boyunca Bayar'ı ikna etmeye çalışmıştı. 9 Haziran tarihli notunda
ise Barutçu , yine Çankaya'daki toplantıda, bu kez Hasan Saka'nın
DP'den "hayır" beklenemeyeceği yolundaki açıklamasına yer ver
mektedir. İnönü ise , tam aksi görüşteydi; Baru tçu'ya göre , Saka
her zaman müfrit tabiatlıydı; hatta SCF kurulduğunda da aynı şe
yi söylemişti. İnönü ise, DP'den daha yumuşak bir muhalefet bu
lunamayacağı kanısındaydı. Eğer kapatılırsa daha "mülayim" bir
muhalefet bulunamazdı; bu bakımdan da yaşatılması lazımdı. 21
Samet Ağaoğlu'nun günlüğüne bakacak olursak; Bayar'ın duru
mu da o kadar kolay sayılmazdı; o da DP yöneticilerini ikna etme
çabasındaydı. DP Genel İdare Kurulu'nda görüş ayrılıkları vardı.
Yine de çoğunluk 9 Haziran günü yapılan toplantıda Bayar'ın gö
rüşmesini onaylamıştı. Ama at yarışına gitmesine izin verilmemiş
ti. O da gitmemişti. 22
Erim de 1 0 Haziran tarihli günlük notunda, İnönü, Saka, Atay ve
Hüsamettin Kural'ın katıldığı bir Çankaya toplantısını yazmakta
dır. İnönü, Bayar ve Köprülü ile görüşmelerini özetlemişti. İnönü,
hükumet ileri gelenleriyle birlikte Bayar ve Köprülü'yü karşı karşı
ya getirmek istediğinden de söz etmişti. Bu fikrini diğerlerine danış
mıştı. Saka, olumsuz tutum almıştı; diğerleri onu desteklemişti. 2 3
19
İnönü , 1 1 Haziran tarihli günlük notunda, bu kez Bayar'ı kısa
bir görüşmeye ihtiyacı olduğu ifadesiyle çağırdığını belirtmekte
dir. Bayar'a son görüşmeden bu yana kendi çevresiyle yaptığı gö
rüşmelerin sonuçlarından söz edecektir; yine onun günlüğünden
okumaya devam edebiliriz:
" 'Şikayet ve ızdıra plarınızı hüku mete ve [Cu m huriyet] Halk Partisi'ne elimden gel
d iği kadar doğru bir şekilde na klett i m. Onların da bana şikayet ve ızdıraplar ifade
ettikleri ni tahmin edersiniz. Düşündüm ki, sizi h ükumetle karşı karşıya burada top
l ayayım . Bir de beraber şikayetleriniz karşıl ıklı söylensin . Aranızda iti mat d uygu
larını artıracak b i r yol bulmaya çalışayı m . Muvafakat ederseniz, (. . . ) Başbaka n ,
M[ü mtaz] Ökmen, [Şükrü] Sa raçoğlu, H i l m i Uran bulunacak. Sizden başka F[uat]
Köprülü ve daha bir iki a rkadaş bulundurursun uz' ded i m . 'Evet, görüşürüz. Belki
ben yal nız geliri m . Arkadaşlar ile görüşeyim' dedi. 'Fuat Köprülü Meclis'te başka
nınızdır. Onu çağı rmaya hakkım var. İ ş, nihayet Meclis işidir. Daha bir veya iki ki
şi bulundurursanız, iyi olur. Herkes birbirine yardım eder' ded i m . 'Arkadaşlarla gö
rüşeyi m ' ded i. Ayrılırken, 'Bir neticeye varmak için bana yardı m ed iniz. Birbirimiz
le m ünasebetlerim izde havayı yu muşatmakta faydamız vardır' ded i m . 'Normal, ka
nuni yollarda çalışmaktan başka emel i miz yoktur. lztırap içindeyiz. Bir neticeye var
makta n memnun olacağız' dedi. 'Kokard ınız pek şık' dedim. (DP); çıkard ı , bana ver
di; gülüştük." 24
20
Asım Us da, 1 2 Haziran akşamını Hatıra Notları'nda şöyle tas
vir ediyor:
" 1 2 Hazira n 1 947 . . . Perşem be ... Bu a kşam Çankaya Köşkü'ne davet ed ildim. Ye
mekte, Hasan Ali Yücel, Nihat Erim, Ta hsi n Banguoğlu da vard ı . İ smet İnönü , De
mokrat Parti [Genel] Başkanı Celal Bayar ile Recep Peker'i yan ı nda karşılaştırarak
konuşturacağını ve a ra larında anlaşma i m ka n ı n ı a rayacağı n ı söyledi . Celal Ba
yar'ın istediği, Hürriyet Misakı bahsi üzerinde kon uşmak değil m iş. Muhalefet parti
sinin icra vasıta larının baskısı altında olduğundan şikayetçi i m iş. Şikayetlerini an
latacak. Recep Peker ceva p verecek. Cu mhurbaşkanı hakem vaziyetinde kendilerini
dinleyecektir. Verilecek karar icab ederse bir tebliğ ile neşrolunacaktır. Nihat Erim ,
Köprülü Fuat' ın [Fuat Köprülü'nün] Devlet Bakanı olarak hükumete a lınması şekiln
de bir tertibin iyi netice vereceği n i söyledi. İnönü, buna mütemayil görünmedi." 26
26 Us, age, s. 7 1 1-712. Ası m Us'un bu notlarına bakarak, Nisan ayında basında bir söylenti şeklinde görülen
koalisyon hükumeti haberlerinin tamamen temelsiz olmadığı ve muhtemelen CHP iktidarını n bir kesimin
den kaynaklandığını düşünmek yanıltıcı olmayacaktır.
27 Samet Ağaoğlu, Siyasi Günlük: Demokrat Parti'nin Kuruluşu, s. 78-79.
21
ihtilaflar [ ın] samimi ve açık bir fikir teatisi neticesinde pek kolay"
çözülebileceğini açıklıyordu . 2 8 Bu, son derece iyimser görüş dik
kat çekiciydi.
lnönü'nün günlüğü sürecin bütün ayrıntılarını içermektedir:
13 Haziran'da " Celal Bayar yalnız geleceğini Avunduk vasıta
sı ile Ökmen'e söylemiş" ti. N itekim 14 Haziran'da Başbakan Pe
ker, Ökmen ve Bayar arasında uzun bir görüşme gerçekleşecek
tir. lnönü'nün günlüğünde bu toplantı gayet ayrıntılı olarak nak
ledilmektedir:
"Celal Bayar'ı bugün için davet ett i m . Yalnız geldi. Gerek bundan, gerek birkaç
gündür muhalif basının tahrik ve tahrif edici yayınlarından, hususiyle Kuvvet gaze
tesinde F[uat] Köprülü'nün dünkü, bugünkü tecavüzlerinden ve şartlarından ümi
d i m çok kırılmış idi. Bu hal ile görüşme başladı. Başbakan ise lüzumsuz, ü mitsiz
yere bu konuşma lara sevk ettiğim için bir iki gündür adeta hasta derecede kırgın
ve neşesiz idi. ( .. . )
Başbakan R[ecep] Peker, Demokrat Parti [Genel] Başkanı Celal Bayar, yardım
cı M[ü mtaz] Ökmen toplandık. Sükunetle Cela l Bayar'ı söze davet ettim. Söyleye
cek yen i bir şeyi yokmuş gibi, bir iki söz ile çekingenlik gösterdi. Başbakana bak
tım. Nihayet iki tarafın şikayetlerini tahlil ederek, bir çıka r yol bulmaya çalı ştığım ı
anlatmaya çalıştım. G üç hal ile konuşma akıcı b i r hal alabildi. Bu esnada Celal Ba
ya r'ın idare amirlerinin baskısından şikayet ettiği konusu ortaya kondu.
Başbaka n , evvelki kon uşma lardan d a hatıra l a r na klederek, i d a re a m irleri
nin ve idare mekanizmasının Demokrat Parti'ye karşı ya ptıklarını iddiaya mesned
olacak şümul ve ehemm iyette bir d u ru m olmadığı, metin ve kesin olara k söyled i.
Zikrol unan ve olunabi lecek hadiselerin her za man, her yerde olabi lecek hacimde
vak'a lar olduğunu ve bunla rın da normal yollarda takip olunduğunu ve olunaca
ğını ve kendisinin bu kabil taki pleri ya pmaya, her suale, her hesaba, her za man
Meclis'te cevap vermeye hazır olduğu n u i lave etti . Ka rşı parti hakkında saygı
lı kanaat ve d uygula rını, hareketleri bu kanaatten ilham aldığını ve kimseye aksi
n i emretmediğini, aksine hareket edenleri takip ettiğini ve edeceğin i söyledi. Yal
n ız kon uşma ları nda bahsed i p Celal Bey' in ka bul etmediği başlangıç tasvirine te
mas etti. Yine o zaman zikrettiği Çubuk kaym aka m ı vesaire gibi m isaller hakkın
da yen i malumatını bildirdi. Aldıkları malumat yüzde 90 haki kat değil veya o dere
cede m üba lağalıdır. Bu da şikayetçilerin ta bii halleridir. Her vak'a için izahat ver
meye hazır olduğunu ilave etti.
28 Hüseyin Cahit Yalçın, "Birleşme Noktaları", Tanin, (13.6.1947); AT, Sayı: 163, (Haziran 1947).
22
Celal Bey, Demokrat Parti aleyh inde fikri olmadığı, emir vermediği, takip ede
ceği sözleri ile Başbakanın verdiği tem inata teşekkür ederek, bunun kati olmadı
ğını söyledi . Seçimlerden ve ondan sonra vükü bulan hallerden şikayetleri üzerine,
hiçbir şey yapılmadığını, Çubuk kaymakamını seçimde dövdüklerini, mazbataları ,
Senirkent hildisesini, 29 Bursa'da dövme vak'asını, s u a l ceva p ile hadiselerin ka
panmadığını, İ çişleri Bakanı'na itimat etmediğini, kend i a ldığının mübalağa , içiş
leri Bakanı'nın verd iğinin hakikat olmasını kabül etmed iğini, Demokratların işten
çıka rıldığını, adetlerinin toplandığını, h u lasa ne takip, ne cezaya dair bir tek misal
olmadığını söyledi.
Başbakan, ihtilal metod larından şiddetle şikayet etti. Cela l Bayar, i htilal fik
ri ve metodu isnadını kat'I olarak reddetti. Seçi m hadiselerinin infial i nden bahset
ti. Bir münasebetle Büyük Millet Meclisi meselesi olmadığını, seçim emniyeti me
selesi olduğunu söyled i. Başbakanın bahsettiği bir 'darbei hükumet' sözünü Celal
Bayar şiddetle karşıladı. 'Üç aya, a ltı aya kadar i ktidara geleceğiz. Nasıl geleceğiz,
geldiğimiz zaman görürsünüz' gibi sözlerin başka manası olmayacağını Başba ka n
iza h etti. Bu kadar s ert sözlerin karşılıklı olarak yalnız sakin bir e d a v e saygılı tavır
la söylen mesidir ki, konuşmanın kopup kırılmasına mani oldu. Her sözü hatırda tut
muş olarak bir silsile ile hikaye etmeye imkan yoktur. Şiddetli sözler arasında ü m it
verici olarak geçen cümleleri nakledeceğim.
Başba kan, muhalefet partisinin çal ışması ve bu rejimin alışılıp yerleşmesi için
birçok fırsatlarda en iyi arzuları canlandırıyordu. İhtilal edebiyatından vazgeçilme
sini rica ediyordu. İleriye aid geçinme h isleri üzerinde duruyordu. Celal Bayar, geç
miş hadiseleri değil, istikbali düşündüğünü, iktidarı alacak kadar h azır olmad ığı
nı, muhalefet partisi ve l iderliği i le bir i nkılap vazifesini yaptığına inandığını söylü
yordu. Hava iyice yumuşamıştı.
Ben dedim ki; 'Acı ve sert tarafları i le beraber bu konuşmalar, eğer aynı ile dı
şarıda bilinmiş olsa, şikayet konusu olan mesele ve havanın halledilmiş olacağı
nı zannederim. İ ki tarafın söyledikleri o kadar tesirlidir. Teessüf ederim ki, müm
kün değil. Fakat görüyorum ki, itimadı muhafaza ederek bir arada çalışmak iki ta
raf için mümkündür.' Sükut ed ildi.
Bir defa da Başbakana Celal Beyi memnun etmek için ne vereceklerini sordum.
Başbaka n, en iyi anlaşma ve sıcak karşılama cüm leleri ile cevap verdi. Bay Cela l
Bayar, ni hayette b ana 'arkadaşlarımla görüşeyim; size veya vasıta i le a r z ederi m.'
Bay M[ümtaz] Ökmen kendisini aşağıya kadar uğurladı. Yolda Bayar kendisine, 'siz
beni dinleyiniz; beni m bir şeyler yapmamı istiyorsanız, bana bir iki fiiliyat gösteri
niz' demiş. Başbakan çok memnun oldu. Temasta sam i m iyet ve iyiniyet görm üştü.
29 Bkz. Cemil Koçak, Rejim Krizi, s. 516.
23
Bu hava içinde yaklaşmayı temin, gerginliği tasfiye edecek bir şeyler ya pmaya ça
l ışacağını söyledi. Görüşmeyi hazırladığım ve bu vaziyeti hasıl ettiğim için sam i mi
ve lütufkar ifadelerle bana teşekkür ediyordu.
Not: Celal Bayar, dava larını bilerek ve muvaffakiyetle konuşuyor; çok idman et
miş. Bir iki kişinin fena sözlerini 'halt' diye vas ıflandırdı. Partinin hareketinden me
suliyeti kabul ediyor ve hakim olduğunu söylüyor. (Belirtmeyi iltiza m ederek).'.Jo
"Cela l Bayar ile Recep Peker arasında a nlayış farkı şudur: Celal Baya r, hüku me
tin muhalefet partisi üzerinde baskısından şikayet ediyor. Recep Peker, baskıyı red
detmekle bera ber Demokrat Parti'nin Meclis d ışındaki hareketlerine karşı tedbir al
mış olduğunu ka bul ediyor. Recep Peker'i n emniyet için a ldığını söylediği tedbirleri,
Celal Bayar baskı diye anlıyorsa, aralarında fa rk yok demektir. Demokrat Parti, mu
halefeti Meclis d ışından Meclis içine naklettiği hakkında kesin kanaat gelince, alı
nan emniyet ted birleri de kendiliğinden kalkacak demektir. ( . . . )
Cumhurbaşkanı, baskı meseleleri üzerinde ara larında ta m bir anlaşmazlık bu
lunan [Cumhuriyet] Halk Partisi ile Demokrat Parti a rasında hakem olmaya karar
verdi. Bu karar, iki tarafın a leyhine sayılamaz. [ İ nönü], her i ki tarafın [da] tedbir
lerinden şikayet etmekte bir dereceye kadar hakları bulunduğunu ka bul ediyor. Fa
kat iki tarafın şi kayetlerinde haklı bulunduğu noktaları sarahatla göstermiyor. Yal
nız aralarında bir köprü kurmaya çalışıyor. Bu köprü, emniyet bahsi üzerinde her iki
tarafın tam bir m utabakat halinde olarak çalışmalarıdır." 32
30 İnönü, Günlükler, (Cilt: 1), s. 458-460. Barutçu da, 11 Haziran tarihli günlük notunda İ nönü' nün kendile
rine anlattığını neredeyse aynı ifadelerle nakletmektedir. İ nönü'nün şunları söylediğini notunda yazmak
tadır: "Bu iş muvaffak ola mazsa, bunu beni m zihniyetime veya aczime verirler. Bunlar giderse daha iyileri
gelmez. Daha fenalarının gelebileceğini hesaba katmak lazımd ır. Bu işin muvaffakiyeti lazımdır." Barutçu,
age, (Cilt: 2), s. 823.
31 Vatan, ( 1 5.6.1947); Cumhuriyet, (16.6.1947). Gerçi görüşmeler doğruydu. Fakat basında yayınlanan pek
çok haber, gerçek bilgiden ziyade "mütalaa ve tefsir"lere dayanıyordu. Kuvvet gazetssi, hükumetin istifa
edeceğini, a ncak Recep Peker' i n Başbakan olarak kalacağı n ı ileri sürüyordu. Cumhuriyet, (1 6.6.1 947).
Ulus' da da İ nönü-Bayar görüşmesine yer ayrı lmıştı. Ulus, (16.6.1947).
32 Us, age, s. 7 1 2 .
24
sasından hiç söz açmamıştı. Peker de bunu duyduğundan o kadar
memnun olmuştu ki, İnönü'nün boynuna sarılıp öpmüştü . Son
ra da "sen hepsinden akıllısın" demişti. Peker memnuniyetini bel
li etmek için Erim'e bile sarılmıştı. Bu görüşmeden dolayı herkes
memnundu . Akşam İnönü , Saraçoğlu , Uran, Saffet Arıkan, Şem
settin Günaltay, Barutçu ve Atay'ı birlikte kabul etmişti. Bayar ile
görüşmesini anlatmıştı yeniden. Erim, ertesi gün 15 Haziran'da
İnönü ile yalnız başına kaldığından söz etmektedir. İnönü , dün
akşamın değerlendirmesini istediğinde de, hepsinin "şüphe ve te
reddüt ile karşılamakta" olduklarını belirterek, "sizin ne yapmak
istediğinizi anlamıyorlar" demişti. 3 3
Yeniden Samet Ağaoğlu'nun günlüğüne dönecek olursak; onun
13 Haziran tarihli günlük no tunda , İnönü-Bayar buluşmasının
sahnesi canladırılmaktadır. Buna göre, toplantıya Peker, Ökmen,
Saraçoğlu ve Uran katılacaktı. Bayar yalnız olacaktı. İnönü ise "ha
kem " ve " toplantının reisi" vaziyetinde. 3 4
Yine Erim, 16 Haziran tarihli günlük notunda, bu kez Ulus ga
zetesinde yayınlanan İnönü-Bayar görüşmesine ilişkin yazısının
herkes tarafından çok beğenildiğini yazmaktadır. Bayar da bir
açıklama yapmış ve DP yanlısı gazetelerde görüşmeye ilişkin ya
yınlanan haberleri tekzib etmişti. 35
Aradan geçen üç günden sonra lnönü , 1 7 Haziran tarihli gün
lük notunda, Bayar ile yeniden görüştüğünü yazmaktadır. Bu kez
Bayar görüşmek istemişti. Yine İnönü'nün kaleminden okuyalım:
"B[ay] B ayar: Görüştükleri m izi a rkadaşlara iza h ett i m. Sizin durumunuzdan (ya
ni şahsen benim) m ütehassıs oldula r. Şükran ve m innetlerini söylememi istedi ler.
Vaziyet üzerine şu ka naati muhafaza ediyoruz. İdare tarafından parti m iz üzerinde
baskı vardır. Anlaşılıyordu ki, Cela l Bey'in söyleyeceği bitmişti. Bunları Başbakan
la görüşmeyi hatırlatmak istedi m . 'Kafi görüşüldü; iki taraf aynı noktada duruyo
ruz' demek istedi. Hak verd i m. 'Fakat bir beyanat yahut bir sual-cevap efkarı çok
teskin edeceğini düşünmüştüm' dedim. 'Düşünmed i m , bir şey söylemek istemem'
demek i stedi. 'Karşı partinin emniyet içinde çalışmasını tem i n etmek vazifemdir.
Mübalağalı alındığı halde de bunda bir hakikat vard ır' ded i m. Bu mealde karşılık-
25
lı yum uşak sözler söylendi. Cela l Bey, karşılıklı sual-cevap veya beyanattan sakın
dığı yeri şöyle belirtti: 'Kanun dışı hareket, ihtilal teşebbüsleri düşünmüyoruz, de
mek bile gücüme gidiyor' dedi . Açı ktan karşılıklı konuşmanın bu tarafından sakın
dığı anlaşılıyodu. Kendisine hak verdim.
'Başbakanla görüşürü m ; size de ma l u mat veririm ' dedim . 'Peki' dedi. 'Tatilde
ne yapacaksınız?' ded i m . 'Gezi olacak; toplanma olacak.' Sordum: 'Mitingler olacak
mı?' 'Hayır, topla ntı olacak, konuşulacak; ne söylenecek, ne söylenmeyecek, tanzim
edeceği m' d iye cevap verdi. Yu muşak ve sakin bir hava i le ayrı ld ık." 36
26
sı ile de belli oluyordu . 40 19 Haziran tarihli Vatan gazetesi, İnö
nü ile Bayar arasında üçüncü bir görüşmenin daha yapıldığını
haber veriyordu . 41
Görüşmelerse sürüyordu; İnönü , 20 Haziran' da Bayar ile bir kez
daha görüşecektir; bizzat kendi kaleminden günlüğünde şöyle an
latıyor:
27
Erim, günlüğünde 18 Haziran'da Tanrıöver'in Köprülü ile bir
likte kendisini nasıl övdüklerini kayda geçirmek ihtiyacını hisset
miştir. 21 Haziran tarihli notunda da yine İnönü ile olan görüşme
sini aktarmaktadır. lnönü, Erim'e bu kez de Bayar ile yaptığı gö
rüşmeyi açıklamıştı. Buna göre, İnönü Bayar'a, "hükumet sizin
le temaslardan çok memnundur; kendi bakımından yapılabilecek
olanı yapacaktır" demişti. Bunun üzerine Bayar, "fiili bir şey olma
yacak demek" deyince, bu kez İnönü "fiili ne olsun istiyorsun? "
diye sormuştu. Şöyle devam etmişti: "Başbakan sizi dinledi. Siz de
onu dinlediniz. Karşılıklı birbirinizin şikayetlerinizi biliyorsunuz.
Ona göre tedbirini alacağız. Bakalım önümüzdeki iki ay Meclis ta
til iken nasıl inkişaf edecek? "
lnönü Erim'e özel olarak şunu da aktarmıştı: "Bir anlaşma ol
sun, hava yumuşasın diye, kendi şikayetlerimizi asgari hadde tutu
yoruz; Celal Bayar bunu unutuyor. " Erim bir gün önce İnönü'nün
Tanrıöver ile de görüştüğünü nakletmektedir. O da Bayar ile gö
rüşüp İnönü'ye haber verecekti. N itekim görüşmeyi İnönü'ye de
aktarmıştır. 22 Haziran tarihli günlüğünde Erim, İnönü'nün Ba
yar ile görüşmesinden kendisine hiç söz etmediğini yazmaktadır.
Kendisi de özel olarak sormamıştı zaten. 24 Haziran akşamında da
Çankaya'da davet olmuştu. Erim ile birlikte Peker, Ökmen, Tahsin
Bekir Balta, Hasan Reşit Tankut, Nazif Ekin ile Hamdullah Suphi
Tanrıöver de bu davete katılmışlardı. 43
Vatan gazetesi, 21 Haziran tarihli bir haberinde, İnönü-Bayar
görüşmesinden söz ediyordu. 44 Gazete, birkaç gün sonraki bir ha
berinde de, o zamana kadar görüşmeleri olağan ve sıradan görüş
meler olarak sunarken, bu aşamada artık bu görüşmelerin önem
li sonuçlar doğuracağından söz etmeye başlamıştı. Gazeteye gö
re, İnönü , partiler arasındaki ilişkileri normale dönüştürmek is
tiyordu. Bunun için de partiler arasında hakem olmaya çalışıyor
du . İnönü , bu sürecin başarılı olması için CHP içinde bu tür gö
rüşmelere ve taviz politikasına karşı çıkan "müfritler"i ikna etme
çabasındaydı. Habere göre, bütün bu gelişmelerin CHP kurulta
yının sonbahara kadar ertelenmesine neden olabileceği belirtili-
28
yordu . Ancak bütün bu haberler nihayet söylentiye dayalıydı. 45
N itekim Cumhuriyet gazetesi de, 20 Haziran tarihli bir haberin
de, hükumette değişiklik olacağına ilişkin söylentileri aktarıyor
du . Habere göre, Ticaret, Ekonomi, Maliye ve Milli Eğitim Bakan
ları değişecekti. Yeni hükumet Hilmi Uran ya da Ali Fuat Cebe
soy tarafından kurulacaktı. Ancak bu tür haberler de tekzib edi
lecektir. 46
Bu arada , başka arabulucular da devreye girmek üzereydi. Ham
dullah Suphi Tanrıöver bunlardan biriydi ve Bayar ile İnönü ara
sında arabulucuk yapıyordu. Cumhuriyet gazetesi , İnönü-Bayar
görüşmelerinin devam edeceğini haber veriyordu. Bayar ile Tanrı
över arasında da bir görüşme olmuştu . 47
Hüseyin Cahit Yalçın da iyimser beklentileri gündeme getiriyor
du. Ona göre, iki parti arasındaki uzlaşma, DP'nin muhalefet par
tisi olarak işlevini ortadan kaldırmayacaktı. 48 Anlaşılan Yalçın, DP
yöneticilerinin elini güçlendirmeye çalışıyordu. Cumhuriyet gaze
tesinde ise, " [ Cumhuriyet] Halk Partililer: 'Muhakkaktır ki, iç po
litikada bir devir kapanmış ve yeni bir devir açılmıştır' diyorlar.
( . . . ) Bu temaslardan sonra hava temizlenmiş, suitefehhümler hafif
lemiş, ileriki gelişmeler için saha oldukça müsait bir hale gelmiş
tir" deniyordu. 49
Erim, bu kez 25 Haziran tarihli günlük notunda, Bayar'ın Avun
duk aracılığıyla İnönü ile görüşmek talebinde bulunduğunu aktar
maktadır. Avunduk, Ökmen aracılığıyla İnönü'ye ulaşmıştı. İnönü
görüşmenin bu şekilde aracılıkla yapılmasından duyduğu rahat
sızlığı sezdirmişti. "Ne acayip görüşme tarzı; [Bayar] her seferin
de böyle yapıyor; zahiren benim kendisini çağırdığım süsünü ver
mek istiyor" demişti. 50
İnönü , günlüğünün 26 Haziran tarihli notunda, Bayar ile görüş-
29
mesini yazmaktadır. Bu arada Bayar, DP'ye gizli genelgeler gön
dermekteydi. Avunduk aracılığıyla bu görüşmeyi Ökmen istemiş
ti. İnönü , notunda "hiçbir şey görüşmek için gelmemiş; sadece gö
rüşmüş olmak için zannederim; tebliğ yaptım, memnun oldu" de
mektedir. 51
İnönü , belki de daha ayrıntılı açıklamayı bizzat Erim'e yapmış
tı. Erim günlüğünün 26 Haziran tarihli kısmında, İnönü'nün bu
görüşmeye ilişkin olarak kendisine anlattıklarını yansıtmaktadır.
İnönü , aynı gün Bayar ile görüşmüştü. Görüşmeye ilişkin değer
lendirmesi şöyleydi: İnönü "şaştım" demişti; "Niçin mülakat is
tediğini anlayamadım. Sarih hiçbir şey istemedi ve söylemedi. Si
vas'a hareket etmeden evvel benim tarafımdan kabul edilmiş ol
mak. .. Esas maksat bu idi galiba. Eğer ben söz açmasam, söyleye
cek bir şeyi olmadığından mülakat beş dakikada bitebilirdi. " Ba
yar, "laf arası"nda "rnüsbet ve kat'ı bir şey yapılsaydı" demişti. İs
tediği, hükumetin idare amirlerine yönelik bir tebliğ yayınlayarak,
DP'ye baskı yapılmadığını bildirmesiydi.
Görüşme sonunda İnönü , Bayar'a görüşmeye ilişkin bir açıkla
ma yapmasının doğru olup olmayacağını sormuştu. Bayar bundan
memnun olacağını açıklayınca, onun önünde kısa bir tebliğ ka
leme almıştı. Bunu Ökmen'e de vermişti; Ökmen Başbakan Yar
dımcısı olarak hükumetin bir diyeceği olup olmadığını bildirecek
ti. Peker, tebliği "mükemmel" bulmuştu . Aynı şekilde de Anado
lu Ajansı'na verilmişti.
Erim ile İnönü , Bayar'ın ziyaretine anlam vermeye çalışmışlar
dı. Erim'e göre, iktidarla görüşme yanlısı olan DP'liler, CHP için
de az sayıda kişinin Peker tarzı bir politikadan yana olduğunu dü
şünüyordu; oysa İnönü rej imin önünü açmak istiyordu ve bu ba
kımdan Bayar, DP açısından İnönü'nün işini kolaylaştırmaktan ya
naydı. İnönü de Bayar'a esas sorunun karşılık güvenin sağlanması
olduğunu söylemişti. Bayar da aynı kanıdaydı. İnönü , CHP kurul
tayında olsun, Meclis açış konuşmasında olsun, bu sorunu bütün
açıklığıyla belirteceğini söylemişti.
İnönü Bayar'ı teşvik ettiğini de söylemişti. "Bu iş yürür" demiş
ti. " Güzel bir muhalefet teessüs ederse, şerefi sana aid olacaktır"
30
demişti. Erim, DP'nin bu yeni yola Amerikan ve lngiliz telkini ile
girdiği yolunda içinde beliren kuşkuları dile getirince, lnönü "ben
neticeye bakarım" demekle yetinmişti. İnönü , Bayar'a otomobil
tahsis edilmesi ve Başbakan gibi muhalefet liderine de özel tahsi
sat verilmesi gerektiğini düşünüyordu. Ama acaba DP bunu kabul
eder miydi, bunu bilemiyordu . Hatta İnönü , Bayar'ı Sivas'a gider
ken uğurlamayı bile düşünmüş, fakat sonra "şimdilik kalsın" di
yerek vazgeçmişti. 52
Anlaşılan bütün bu görüşmelerin kamuoyuna sunulması için
vakit gelmişti: Anadolu Ajansı'ndan aynı gün 26 Haziran'da yapı
lan resmi bir açıklamada , İnönü-Bayar görüşmelerine ilişkin ilk
resmi bildiri yayınlanıyor ve görüşmeler doğrulandığı gibi, İnönü
ile Bayar arasında aynı gün bir görüşme daha yapıldığı haber veri
liyordu . 5 3 Resmi Ayın Tarihi dergisi, görüşmenin "memleket me
seleleri üzerinde" olduğunu yazıyordu . 54 Gerçekten de kamuo
yuna açıklanan tebliğde, İnönü'nün Bayar'ı kabul ettiği ve "mem
leket meseleleri üzerinde hususi olarak" görüştüğü belirtilmişti .
Bayar d a , " Cumhurbaşkanı'ndan baskının kaldırılması için dela
letlerini rica e ttim; herhalde hükumetle görüştükten sonra ola
cak, baskının kaldırılacağını hükumetin vaat ettiğini söylediler"
demişti. Nadir Nadi, gelişmelerden duyduğu memnuniyeti belir
tiyordu . 55
Yeniden İnönü'nün günlüğüne dönmenin zamanıdır: İnönü, 27
Haziran'da Tanrıöver ile yaptığı görüşmeyi not etmektedir. Tanrı
över de 25 Haziran'da Bayar ile görüşmüştü. İnönü şöyle not al
mış: "Bayar bir ayaklanmayı 'meçhul karanlık, bela' sayıyor. Karşı
sında [ Cumhuriyet] Halk Partisi'ni lazım sayıyor. Benim güçlük
lerden çıkarma kabiliyetime inanıyor. 'Kırıklıklarımı memleket
kararlarında kullanmam' diyor. " 56
Bu arada aynı gün 27 Haziran'da Bayar da yaptığı bir açıklama
da, İnönü ve Peker ile yaptığı görüşmelere değiniyor ve bu görüş
melerde dile getirdiği şikayetleri yeniden gündeme taşıyordu. Ba-
31
yar, İnönü'nün tarafsız bir hakem rolü oynamasını destekliyor
du. Talebi, İnönü'nün CHP'nin Genel Başkanlığı'ndan ayrılmasıy
dı. Cumhurbaşkanlığı ile parti başkanlığının tek bir kişide birleş
memesi talebi, bu vesileyle bir kez daha siyasi gündemi işgal edi
yordu . 57 Ayrıca Bayar, İnönü'nün DP'ye teminat verdiğini de açık
lıyordu. Sorun, uygulamada bu tür taahhütlere ne derece uyuldu
ğuydu. 58 Bu noktada herhalde belirtmeliyim ki, Erim'in günlüğü
de bu sırada İnönü ile arasında geçen Cumhurbaşkanlığı ile parti
başkanlığı meselesiyle doludur. Bu konu Çankaya'da bazen açık,
bazen de kapalı bir şekilde görüşülmeye başlanmıştı. Ancak ikti
dar içinde yoğun itirazlar vardı. tleride bu meseleye ayrıntılı bir şe
kilde yeniden değineceğim.
Erim, günlüğünün 27 Haziran tarihli notunda, İnönü'nün Saka
ile görüşeceğini nakletmektedir. Gerçekten de 25 Haziran'da Tan
rıöver Bayar ile görüşmüştü; bu arada Bayar'a "memlekette karga
şalık olursa ne yaparız? " diye sormuştu. Bayar, kısaca "böyle bir
şeye ihtimal vermem; fakat olursa felakettir ve ancak İnönü yatış
tırabilir" şeklinde yanıtlamıştı. 59
28 Haziran'da İnönü günlüğüne şunları not edecektir:
57 Bkz. Cemil Koçak, i ktidar ve Demokratlar, s. 88-98. Meselenin basındaki tartışmaları için ayrıca bkz. Bu
konuda ayrıca bkz. Gürkan, age, s. 359-378.
58 Celal Bayar Diyor ki (1 920-1950), s. 1 79- 180 ; Celal Bayar'ın Söylev ve Demeçleri (1 946-1950), s. 1 1 7-
122; Vatan, (28.6.1947); Cumhuriyet, (28.6.1947).
59 Erim , age, (Cilt: 1), s. 144- 145.
32
rul masından başka bir çare olmadığını d üşünerek, partiler fevkinde bir arbitre [ha
kem] rolü olmayı kabül ettiğini takdir ve teslim ediyor m usunuz?'
F[uat] K[öprülü]: 'Buna tam a m iyle kanaat getirdi m . Zekası, tecrübeleri, görüş
ve kavrayış kabiliyeti, ona bu lüzümu hissettird i ve kabül ettird i.'
H[a m d u l lah] S[uphi]: ' İ smet İ nönü hayatta i ken herhangi bir buhran neticesi
onun yerine geçecek, onun kadar kitayetle Devlet Başkanı vazifesini görecek diğer
bir şahsiyet aklına geliyor mu?'
F[uat] K[öprülü]: 'Malum mevcutlar a rasında aynı vazifeyi aynı l iyakatle görecek
bir kimse tanımıyorum . Mareşal hakkında yaptığı mız tecrübe, m uzır olabilecek ha
ya llerden bizi kurtardı. Devlet riyaseti için tek solution'dur [çözümdür].'
H[amdullah] S[uphi]: 'CHP'nin dağıl ması vüküa gel i rse, bunu memleket için bir
ziyan, bir tehlike addeder misin?'
F[uat] K[öprü lü]: 'O zaman biz tek-parti hal inde ka lacağız. Ara mızda ihtiras
adamları, muvazenesizler, kötü ruhlu, hesa psız insanlar var. Biz böyle bir vaziyet
te bir sene dayanamayız.'" 60
33
lnönü , "bir iki yerine Demokrat liderlerini okşayacak cümleler"
ilave etmesini tavsiye etmişti. Erim bunları zaten koyduğunu söy
leyince, lnönü'den "biraz daha okşa" tavsiyesini almıştı. Aynı gün
Çankaya'daki bir başka toplantıya Erim ile birlikte Uran , Sara
çoğlu ve Yücel de katılmıştı. Peker'in "haleti rühiyesi" garip kar
şılanmıştı. Erim, bir gün sonra 29 Haziran tarihli günlük notun
da da, lnönü'nün Peker'in tutumundan hoşnut kalmadığını yaz
maktadır. 61
Hamdullah Suphi Tanrıöver, 30 Haziran tarihinde aldığı notta,
Bayar'ın kendisine şunları söylediğini yazacaktır:
"Celal Bayar ile konuştu m : 'Sivas'ta söyled iğim nutukta, Cumhurreisimizin iç po
litika mücadelesinden hariç tutulması, onun bir hakem mevkii nde görün mesi hal
kın derhal d ikkatini cel betti ve bana birçok kimseler, bu yeni vaziyetten duyduk
ları ferahı a n lattı lar. Vaziyeti m iz, Cumhurbaşkanına yen i kararını tatbi ke elimiz
den geldiği kadar yardı m etmek, kolayl ı k göstermektir. Mem lekette mevcut ma
nevi buhran bir sokak mücadelesine müncer olursa, nereden ne kadar haris ser
güzeştçi çıkacak, bizi nereye sürükleyecekler, bunu kimse kestiremez. Tek yol , tel
kin ve ikna yol udur. Vaktinden evvel yen i bir seçim, bugün kü şartlar dahil inde as
la göze alamayacağımız kötü ihti mallerle doludur. Onu üç sene sonra, va kti geldi
ği vakit yapacağız."' 62
61 Erim, age, (Cilt: 1), s. 146. Ulus, l nönü-Bayar görüşmesini yazmıştı. Ulus, (27.6. 1 947). Erim, Ulus'taki ya
zısında ümitlerinin kırı lmadığını yazarken, "bu iş yürüyecektir" diyordu. Ni hat Eri m, "Muhalif Parti Lideri
nin Son Nutku", Ulus, (29.6. 1 947).
62 İnönü, Günlükler, (Cilt: ll. s. 465. Aynı bilgi Nihat Erim'in de 1 Temmuz tarihl i günlüğü nde kayıtlıdır. Biz
zat İnönü bunları Erim'e tekrar etmiştir. Erim, age, (Cilt: 1), s. 148.
63 Erim, age, (Cilt: 1), s. 147.
64 Nadir Nadi, " iyiye Doğru", Cumhuriyet, (29.6.1947).
34
lışıyor olması ilginçti. 65 Nadi, CHP yanlısı basında görülen yazıla
ra dikkat çekerek, aradaki çelişkiye değiniyordu. 66
Temmuz Görüşmeleri
65 Fuat Köprülü, "Demokrat Parti Hakkındaki Son Tenkitlere Cevap", Kuvvet, (30.6.1 947); Köprülü, Demok
rasi Yolunda, s. 399-403; Fuat Köprülü, "Son Tenkitlere Cevap", Kuvvet, (2.7. 1 947); Köprü lü, Demok
rasi Yolunda, s. 403-406; Fuat Köprülü, "Recep Peker'in Son Hücumu Karşısında", Kuvvet, (4.7.1947);
Köprülü, Demokrasi Yolunda, s. 406-409; Fuat Köprülü, "Tek-Parti Zihniyetinin Son Bir Misali", Kuvvet,
(6.7.1947); Köprülü, Demokrasi Yolunda, s. 4 10-4 12; Fuat Köprülü, "Tek-Parti Zihniyetinin İflası", Kuvvet,
(8.7.1947); Köprü lü, Demokrasi Yolunda, s. 41 3-415; Fuat Köprülü, "Hala İsnad ve Tehdit Politikası", Kuv
vet, (10.7. 1 947); Köprülü, Demokrasi Yolunda, s. 41 5-4 19.
66 Nadir Nadi, "Potu Kim Kırdı?", Cumhuriyet, (1.7. 1947). Gelişmelerin olumlu bir yönde olduğu, Vatan ga
zetesinde yayınlanan yeni bir seçim yasası hazırlanacağına il işkin bir haberde de göze çarpıyordu. Vatan,
(1.7. 1947).
67 Cumhuriyet, (8.7 . 1947); Vatan, (2.7. 1947); AT, Sayı: 164, (Temmuz 1 947).
68 Bkz. Cemi l Koçak, TMŞD , (Cilt: 1), s. 47-76.
35
duğu görüşleri ve eleştirileri de reddediyor ve hükumete yönelti
len ithamların haksızlığını ileri sürüyordu. Ona göre, Bayar, aksi
ne , muhalefetin hükumetin şikayetçi olduğu tutum ve davranış
lardan uzak kalacağına ilişkin açıklamalarda bulunmuştu . 69 Nadir
Nadi, iki taraf arasında arabulucu rolü oynuyor ve "ifratlardan ve
ifratçılardan sakınmanın yolunu elbirliği ile aramalıyız" çağrısın
da bulunuyordu. 70
Erim, 1 Temmuz'da günlüğüne aldığı notlarda, İnönü'nün bir
gün önce Peker ile yaptığı görüşmeden söz ettiğini yazmaktadır.
Buna göre , Peker Bayar'a yanıt yazmış ve İnönü de bu yanıtı oku
muştu. İnönü iki noktayı metinden çıkarmıştı. Ökmen de Peker'i
yatıştırmıştı. "Teskin ve ikna etmişti. " İnönü de Peker için "olabil
diği azami derecede yumuşattım" demişti. Erim bir gün önce Köp
rülü ile de görüşmüştü; bu haberi lnönü'ye nakledince memnun
olmuştu . Hatta İnönü özel olarak haber almak üzere Tanrıöver'i de
ziyaret etmişti. Erim, lnönü'nün yakında bir tebliğ yayınlayacağını
da günlüğüne geçirmiştir. lnönü'nün aklı yayınlayacağı tebliğdey
di. 71 Ulus gazetesinde ise, Peker, Bayar'ı eleştiriyordu. Baskı iddia
larını da şiddetle reddediyordu . 72
Erim, 3 Temmuz'da da İnönü ile görüşmesinde, İnönü'nün ak
lının hala yayınlayacağı tebliğde olduğunu yazmaktadır. Erim'in
önerisi üzerine tebliğin taslağını sözlü olarak ona dikte ettirmeye
karar vermiştir: "Uzun bir beyanat dikte ettirdi. Gayet kolay dikte
ettiriyor. Belli ki kafasında bitirmiş. (. . . ) Üç saatte bitirdik. Çok us
talıklı bir beyanat. Her iki tarafı hem takbih, hem methediyor. Asıl
69 Cumhuriyet, (2.7 . 1 947); AT, Sayı: 164, (Temmuz 1 947). Diğer yandan; hüku mette değişiklik yapılacağı
na ilişkin haberler, Peker'i n resmi tekzibine karşın sürecektir. Cumhuriyet, (5.7. 1 947). Hatta Cumhuriyet
gazetesi, bir koalisyon h ükumetinden dahi söz ediyordu. Habere göre, Bayar ve Genelkurmay eski Başka
nı Mareşal Fevzi Çakmak da hükumete katı lacaklardı. Hükumete üç DP'li üyenin alınacağı belirtiliyordu.
Hatta bakanlar bile belli olmuştu. Ticaret Bakanlığı ile iki Devlet Bakanlığı DP'ye verilecekti. Cumhuriyet,
(6. 7.1947). Bu yöndeki haberler hız kesmeden sürecektir: Cumhuriyet gazetesi, yaklaşık bir ay sonraki bir
başka haberinde de, aynı konudaki gelişmelere yer vermeye devam ediyordu. Habere göre, hükumet istifa
edecek ve bir koalisyon hükumeti kurulacaktı. Hatta yeni hükumet Cevdet Kerim İncedayı tarafından kuru
lacak ve Menderes ile Köprülü de hükumete gireceklerdi. Ayrıca TBMM Başkan ı da değişecekti. CHP Genel
Sekreterliği'ne de Hilmi Uran'ın yerine Cevat Dursunoğlu gelecekti. Cumhuriyet, ( 13.8.1947). Bu tür haber
ler, ne ölçüde bir siyasi temele sahipti; bu bell i değildi. Muhtemelen söylentiye dayalıydı ve Cumhuriyet ga
zetesinin de bir miktar taleplerini yansıtıyor olabilirdi.
70 Nadir Nadi , " İ syan mı, İ htilal mi?", Cumhuriyet, (2.7.1947).
71 Erim, age, (Ci lt: 1), s. 1 47- 149.
72 Ulus. (2.7. 1947).
36
mühim olan, kendisini birden bu münakaşaların dışına çıkartıyor.
Hükumetin işlerinden, mesuliyetinden sıyrılıyor. Tamamen bita
raf bir eda alıyor. Hatta muhalefeti koruyor. Kendisini partiler üs
tü durumda takviye edecek bir beyanat." Tebliğ, taslak olarak Ka
rabekir'e, Peker'e, Günaltay'a, Saka'ya ve Atay'a da iletilmişti. Birer
taslak da Bayar'a, Saraçoğlu'na ve Uran'a göndrilmişti. Hepsinin gö
rüşleri istenmişti. Önce Ökmen bazı itirazlarda bulunmuştu . Parti
başkanlığı meselesini hiç zikretmemek yanlısıydı. İnönü ise, "Ben
herkesin mütalaasını, herkesin dediğini yapmak için almıyorum.
Yine kendi dediğimi yapacağım. Eğer herkesin dediğine uyarsam,
o benim dediğim olmaz" diyerek, itirazı ilk etapta önlemişti bile. 7 3
Erim, bir yandan 1 2 Temmuz Beyannamesi'nin ilk taslağını ka
leme almaya başlarken, yine aynı gün 3 Temmuz'da, Peker'in 1
Temmuz'da Bayar'a verdiği yanıtları ele alıyor ve Peker'in deme
cini mümkün olduğunca iyimser ve olumlu yönde değerlendirme
gayretinde görünüyordu. Erim'e göre, "karşılıklı iyiniyet ile çözül
meyecek güçlük pek azdı" ve siyasi arenada " taze ve ferah verici
bir hava esmeye başlamıştı" bile. Görüşmeler kamuoyuna yanlış
aksetmişti. Oysa "hayırlı gelişmeler" vardı. Sadece müfritlerle yol
alınması imkanı yoktu . 74 Ahmet Emin Yalman da aynı kanıdaydı.
Yalman, "hükumet bu partiden zerre kadar olsun kuvvet almıyor,
[ aksine] kendi nüfuz ve kudreti ile onu sun'i surette yaşatıyor" di
yordu. Yalman, bu şekilde Peker ile İnönü arasında kalın bir çizgi
çiziyor ve İnönü'nün tutumunu övüyordu. 75
Erim, 4 Temmuz'da günlüğüne düştüğü notta, Peker'in Ökmen
aracılığıyla tebliğin bazı kısımlarına itiraz etmekte olduğunu yaz
mıştı. O akşam İnönü , Erim olmaksızın, Saka, Saraçoğlu ve Uran
ile toplanmıştı. Aynı gün Ulus gazetesinde Peker, hükumet içinde
anlaşmazlıklar olduğu , hükumette değişiklikler olacağı yolundaki
haberleri tekzib edecektir. Kendisi bir ay daha İstanbul'da dinlene
cekti. Basının buna özel bir anlam vermemesi gerekiyordu. 76 Erim
de, Peker'i destekliyordu. 77
37
Erim'in Ulus gazetesindeki yazıları ile günlüğü arasındaki çe
lişki belirgindir. Belli ki, gazetede partinin resmi görüşünü yansı
tıyor; ya da yansıtmaya çalışıyordu. Bir yandan da Peker'in şiddet
dozu yüksek eleştirilerini yumuşatmaya gayret ediyordu . Diğer
yandan, İnönü ile olan görüşmelerinden hareketle, uzlaşma zemi
nini yitirmemeye gayret ediyordu. Erim'in bu tutumu elbette İnö
nü'nün bilgisi ve talimatı çerçevesinde gelişmişti.
Ertesi gün 5 Temmuz'da Erim günlüğüne tebliğ metni üze
rinde hayli görüşme ve tartışma olduğunu not etmiştir; nihayet
Cumhurbaşkanlığı Özel Kale m Müc:ürü Haldun Derin, metnin
değiştiğini kendisine haber verecr�ktir. Yeni taslak Bayar'a da ile
tilmişti. İnönü ertesi gün Bayar'ı <abül edecekti; Erim'den de ye
ni metin hakkında görüş istemişti. Erim, ilk taslağın on sayfa, ye
nisinin ise sadece altı sayfa olduğuna dikka t çekmektedir. Artık
parti başkanlığı meselesinden hiç söz edilmiyordu. Daha da kı
saltmalar yapılmıştı ; Erim günlüğünde "canım sıkıldı" demek
tedir. 78
İnönü, Bayar ile görüşmelerine devam ediyordu; 5 Temmuz gü
nü günlüğüne şunları yazacaktır: " Celal Bayar ile görüşmem: Ben
'M üdahale etmemde bir fayda var mı?' -'Var' -'N e esaslar için
de söylememi istiyorsunuz?' Düşünmemiş. Benim düşündüğüm:
Vaziyetin hikayesi; düğüm; teminatlar-hükümler; temenniler. Bir
proje verdim. " 79
Erim, 6 Temmuz'da İnönü ile görüşmesini günlüğüne not eder
ken, bir gün önce İnönü'nün Bayar'a tebliğ taslağını sunduğunu
yazmaktadır. Bayar taslağı gördükten sonra görüşünü sunacak
tı. Erim, İnönü'nün zihninin sadece tebliğle meşgul olduğunu be
lirtmektedir. Bu kez de yanında Kemal Satır ile Hasan Saka ve Sa
raçoğlu vardı. Abdülhalik Renda da onlara katılmıştı. Hüsamettin
Kural'ın da yanlarında bulunduğu sırada Peker'den dolayı yaşa
nan gelişmeleri Erim, "Başbakan kendisini üzüyor" şeklinde özet
lemektedir. Peker "sinirliymiş. " Ökmen de İstanbul'a iki gün için
gitmişti; Peker ile görüşmüştü . Bu meseleler Çankaya'da "uzun
uzun münakaşa" edilmişti. "Peker şimdi daha sakin" di. Peker tele
fonla Ankara'ya döneceğini de haber vermişti. Ama "asıl maksadı"
78 Erim, age, (Cilt: 1), s. 1 52-1 53.
79 İnönü, Günlükler, (Cilt: 1), s. 465.
38
tebliğe engel olmaktı "Yaver bu haberi İnönü'ye verince canı sıkıl
dı. " "Başbakanın müdahaleleri onu üzüyor" du . 80
Süreci bir an için yarıda kesmek pahasına, bu noktada Nihat
Erim'in özel konumuna dikkat çekmek uygun olacaktır: 3 Tem
muz'da İnönü , Bayar'ın istediği tarzda bir metni ilk kez Erim ile
birlikte kaleme almaya başlamıştı bile . Bu süreçte Erim'in İnö
nü'nün yanında bu kadar önde bir rol oynaması, Erim'in siyasi ka
riyerinin önemli bir dönüm noktasında olduğuna da işaret ediyor
du . İnönü metni bizzat Erim'e dikte ettiriyordu . Oysa Başbakan
Peker ve Ulus gazetesinin başyazarı Falih Rıfkı Atay gibi partinin
ve yönetimin önde gelen siyasi kişilikleri, metni sadece görecek
ler ve metne ilişkin görüşlerini belirterek, metinde düzeltme yolu
na gidilmesini isteyeceklerdir. Bütün bu belirtiler, Erim'in sadece
CHP içinde değil, fakat yönetimde de önde gelen siyasi konumlar
dan birine aday olduğunu açıkça gösteriyordu .
Erim, İnönü'nün yanında, belki de en yakınındaki siyasi kişilik
lerden biri olarak belirmeye başlamıştı bile. Erim'in Meclise ilk kez
1 943 yılında girdiği hatırlanacak olursa, siyasi kariyerindeki yük
selişinin kayda değer ölçüde hızlı olduğu söylenebilir. Bunun bir
başka belirtisi de , Erim'in İnönü'nün yanında iken, Peker'in be
yannamenin açıklanmasından hemen önce 3 Temmuz'da Anka
ra'dan İstanbul'a geçip tatile çıkmasıydı. 81 Zaten Erim'in günlüğü
tek başına bu saptamayı doğrulayan pek çok notla doludur. Erim,
neredeyse her gün İnönü'nün yanında özel bir konumu olduğunu
düşünmüş ve günlüğüne de bunu geçirmiştir. O, adeta İnönü'nün
yanında siyaset okulunda öğrenciydi. İnönü onu yanından ayır
mıyordu. 8 2
Samet Ağaoğlu , Nihat Erim'in tam da bu sıradaki siyasi konu
munu ve İnönü-Erim ilişkisini yıllar sonra Aşina Yüzler adlı portre
kitabında şöyle tasvir edecektir:
39
san gibi o da, yalnız kend isinin ihtiya rlamadığına, eskimed iğine, kuvvetinin hep ye
rinde olduğuna inanıyor, çevresinde bazısı Milli Mücadele'nin ilk günlerinden, bir
kısmı daha sonra, birkaçı dışında hemen hepsi uzun yıllardan beri bakan, mebus,
parti idarecisi olarak kal m ış arkadaşlarını değiştirmek istiyordu. Bu, bir bakıma da
kend i kendine yapacağı gençlik aşısı olacaktı. ( . .. )
[Nihat Eri m], İsmet Paşa'nın devletin menfaatleri bakımından yerinde kalması
gerektiği inancını bırakam ıyor, siyasi hayatının büyük tezad ı da burada başlıyordu.
Mutlak i ktidara alışmış insanın, normal bir Devlet Başkanı olması m ü m kün mü? Bu
çeşit bir demokrasi örneğine dünya tarihinde rastla n m ıyor. ( ... )
İ nönü, ara da sırada ku lağına imalı sözler söylüyor, kend isinden sonra parti baş
ka nlığına onu getirmenin tedbirlerini alacağını fısıldar gibi oluyor. Genç Başbakan
Yard ı mcısı, b u göz kırpmalarını, İnön ü ' n ü n demokrasiyi s a m i m iyetle isted iğinin
delili sayıyor. Şimdi yeni bir politika izlemek gerektiği n i hesa plıyor. Bir yandan İ nö
nü'yü ve partiyi muhalefete karşı, hatta şiddetle savunurken, bir yandan da demok
ratik prensiplerin ka bulü için çalışaca k ! ( ... ) Yeni politikanın en zor, en yorucu nok
tası da burada beliriyordu . Hem demokrasiyi, hem İ smet Paşa'yı ayakta tutmal ı ! " 83
" İ şte, Nihat Erim Bey'in İnönü ile muha lefet partisi l iderleri nezdi nde ve bilhas
sa onların gençler grubu denilen kısmı arasında gidip gelmesi ve her dönüşünde,
onların vaatlerine inanarak, lnönü'ye de münasebet yumuşaklığı hakkında ü mit
ler verir oluşu, bu zaman larda başlar. Öyle zannediyorum ki, Sayın İ nönü, o gün
lerde parti münasebetlerinin yumuşa ması n ı ve rejimin huzurla yerleşmesini daha
ziyade Nihat Erim'in riyasetini taşıdığı, bizi m Otuz beşler Grubu i le Demokrat Par
ti'nin Köprülü ve Menderes tarafından temsil edilir görülen gençleri arasında tees
süs edeceğini umduğu m ünasebette bekliyordu. İ nönü'nün bu ü m id i devamlı ola
rak beslemiş durm uştu. ( ... ) Muhalefetin m uttasıl [sürekli ] sertleşen iktidar aleyh
tarlığı karşısında hüku meti n tutu munu beğenmeyen parti [CHP Meclis] Grubu'nda
da hüku met alayhtarı bazı ta hammürlerin [ekşimelerin] göze çarpışı, bu zaman
da başlar." 84
40
rultusunda değişiklikler yapıyordu . Örneğin İnönü , ilk taslakta
CHP Genel Başkanlığı'ndan fiilen çekilmeyi taahhüt etmişti. Za
ten bu fikrini görüşmeleri sırasında Bayar'a da açıklamıştı. İnönü ,
CHP'nin ilk kurultayında bu değişikliği gerçekleştirmek istiyordu.
Ancak, Erim ile Hüseyin Cahit Yalçın'ın bu görüşü savunmaları
na karşılık, Peker, Uran ve Karabekir, bu fikre şiddetle karşıydılar.
Ayrıca, DP'ye yakın görünen bazı görüşler de sonunda metinden
yine Peker'in talebi üzerine çıkarılmıştı.
Hilmi Uran, anılarında bu sürecin bir kısmını şöyle anlatıyor:
"Sayın İ nönü, yazdığı resmi nutuklara son şekl i n i vermezden önce birçok sayıda
tab ettirerek, onları ya kın a rkadaşlarına göndermek ve onlardan mütalaa istemek
itiyadında idi. Bu m ütalaa ları her vakit büyük bir d i kkatle d i nler ve i ltifata değer
telakki ettiği kısı mlar için nutku üzerinde tad iller ya pard ı . 1 2 Tem m uz Beyanna
mesi de böyle ol muş ve ilk tasavvur edilen şeki l tape edilerek arkadaşlara veril
m işti ve galiba i leriye sürülen mütalaalar i le ilk tasavvur edi len şekil hayli tadi
le uğramış olacak ki, evra kım a rasında bulduğum müsveddeyi, neşredi l m iş olan
beyannameden hayli farkl ı buldum. Ta dillerin daha ziyade muha lefet partisi lehi
ne yazıl m ış olan kısımlara aid olduğunu tetkik etti m ve bu m ü nasebetle Başve
kil [Başbakan] Recep Peker merh u m u n , bir gün ya nında Mü mtaz Ökmen bulun
duğu ha lde, (. .. ) evi me kadar gelerek, bu beyanname metni n i ben i m le görüştüğü
nü ve kendisinin çok ateşli halini, Mümtaz Ökmen ile birlikte, o vakit tadile çalış
tığımızı hatırladım.
Peker merhumun o vakit beyanname hakkında m uhalefet partisine karşı gös
teril mek istenen bazı l üzumsuz tavizleri ka ldırtmış olduğu anlaşılıyor. İ l k tasav
vur edi len beyanname metninden kaldırılmış olan büyücek bir pasaj da, Sayın İ nö
nü' nün aynı za manda Parti U mü ml [Genel] Başkanı olduğu halde Cumhurreisi ola
rak iki parti münasebetlerini d üzeltmek için a raya girmiş olması n ı haklı ve ma
zur göstermeye matuf olan cümlelerd i r. İ nönü, böyle bir açıklamaya lüzum görmüş
olabilirdi. Çünkü, muhalefet partisinin o günlerde bir büyük şikayeti de, İnönü'nün
Cumhurreisi olduğu halde dahi, Parti Umüml [Genel] Reisliği'ni muhafaza edişi idi.
Bu, muhalefet çevrelerinde huzursuzluk yaratan sebeplerden biri o larak İ nönü ta
rafından bilinmekteyd i .
İ nön ü, ilk müsveddede kendi d uru munu anayasam ızın bünyesinden gelen zaru
rete bağlamış, sonra da ilk parti kurultayında bu vaziyetin ıslah edileceğini söyle
miş iken , herhangi bir mülahaza i le sonradan bunları beyanname metninden çıkar
mış ve neşredilen asıl beyannamede bu mütalaalar yer almam ıştır. (. .. ) 12 Tem muz
41
Beyanna mesi için ilk tasavvur edilmiş olan metinde bu mülahazaların bulunuşu,
İ nönü'nün daha o zamandan beri artık parti başka nlığından çekilmeyi bir zaruret
olarak kabul ettiğinin delilidir ve beyanna me, çok sertleşen i ktidar ve muha lefet
münasebetlerini, onların iddia ve şikayetlerine taraftar görün meksizin ve onları in
citmeksizin yumuşatma tedbirini bulabilmiş siyasi bir eserdir." 85
" ' İyiliğe ve a nlayışa doğru yeni bir açılışın emarelerini sezdiğimiz bugünkü müs
bet havayı başlatmak ve kuvvetlendirmek için' Peker kabinesinin temsil ettiği dar
ve mutaassı p otorite zihn iyetin i n zincirlerinden kurtu lmuş ve bugünkü icabları
nı layıkı ile kavra mış geniş görüşlü insanlara i htiyaç olduğunu tekrarla maya bil
mem ki lüzum var mı?" 87
42
du. Nadi'ye göre gelişmeler olumlu ve ümit vericiydi. 90 Yine ay
nı gün Vatan gazetesi İnönü-Bayar görüşmesini haber veriyordu. 91
Öte yandan, 7 Temmuz günü akşamı Peker ile Ökmen'in yaklaşık
sadece bir hafta önce çıktıkları İstanbul tatiline son vererek aniden
Ankara'ya dönmeleri de, Vatan gazetesine "manalı" görünmüştü. 92
Gerçekten de 7 Temmuz'da İnönü Bayar'ı yeniden kabul etmiş
ti. Bizzat İnönü bu görüşmeyi günlüğünde şöyle anlatmaktadır:
" Celal Bayar'ın Başbakana cevapları akşam, geceleyin çıktı. Gün
düz C [ elal ] Bayar ile görüştüm. Beyanname hakkında. Taleplerini
söyledi. (. .. ) Proje hakkında. Benim, siyasi hayatımda birinci dere
cede mühim bir vesika saydıklarını takdirle söyledi. 'Bir mükafat'
dedim. Bana teşekkür etti. Sonra proje üzerinde görüştük. Kendin
deki projeyi geri istedi. (1.1) harfleriyle (7. 7) tarihi atıp verdim. " 93
Tıpkı İnönü'nün günlüğünde belirttiği gibi, Bayar 7 Temmuz'da
Peker'i ve politikasını eleştirmişti. Bayar'a göre, " Peker kabinesi
(. . . ) adeta bir şiddet kabinesi halini" almıştı ve iktidara geçişinden
bugüne kadar memleketi demokratik gelişme bakımından [ da] ge
ri" götürmüştü. "Bu kabinenin temsil ettiği zihniyet (. . . ) siyasi bir
irtica çok müsait"idi. 94 Diğer yandan Köprülü ise, "bir avuç hırs ve
menfaat düşkünü ve tek-parti zihniyetine saplanmış beş, on mu
taassıp bir kenara çıkarılırsa, iktidar partisine mensup büyük bir
ekseriyetin de, bu meselelerde bugünkü kabineden büsbütün baş
ka düşüncelere sahip olduğunu memnuniyetle görüyoruz" şeklin
de yazıyordu . 9 5
Erim, 7 Temmuz tarihli günlük notunda, bu kez İnönü'nün ay
nı gün Bayar ile görüşmesinden önce kendisiyle yaptığı sohbeti
anlatmaktadır. Bayar o günkü demecini geciktirmişti; bunu özel
likle yaptığı düşünülüyordu; belki de demeci önce İnönü ile pay
laşmak istemişti. Bayar, bir temennide bulunmuş ve İnönü'nün is
teği yerine getireceğini söylemişti. Erim, bu aşamada Peker'in Ba-
43
yar'ın Sivas nutkuna sert yanıtını da eleştiriyordu ; ondan daha
"nazik ve ustalıklı cevap" beklemişti. Böylesi daha doğru ve uy
gun olurdu. İnönü, Erim'in bu değerlendirmesine katılmış ve ar
dından da "ne diyorsun; bu kadar dahi yumuşatmak için iki gün
uğraştım" demişti. Eğer bunun üzerine Bayar yeniden sert bir de
meç verecek olursa, bu takdirde Peker'in yeniden sertleşmesi sü
reci bozabilirdi. İnönü de, böyle bir şey olursa, "o zaman ben hiç
karışmam" demişti.
Erim, Peker'in Ankara'ya dönüşünü de bir "kriz" belirtisi say
mıştı. İnönü de bunun üzerine tebliğ yayınlanması halinde istifa
ile mi tehdit edeceğini sormuştu . Erim bu kanıdaydı. İnönü, sade
ce "bırakalım gelsin" demekle yetinmişti. Nihayet aynı günün ak
şamı Çankaya'da Renda, Saraçoğlu, Uran ve Saka ile birlikte tebli
ğin taslağı Erim'e de okunmuştu . İnönü , herkesin fikrini alma gay
retinde, hükumeti zor durumda bırakıp bırakmayacağını ölçmeye
çalışıyordu. Bu arada Bayar'ın Peker'e sert demeci de akşam ulaş
mıştı. İnönü "kızmış" tı. Saka küfretmişti. İnönü'nün sorusu üzeri
ne Saka, Sivas nutkunun daha yumuşak olduğunu söyleyince, İnö
nü de "yumuşak söyledi de, size yaranabildi mi; alın şimdi bunu"
şeklinde yanıt vermişti.
Ulus gazetesi bile 7 Temmuz günlü sayısında, İnönü'nün bir be
yanname yayınlayacağını haber vermişti. Bu , resmi bildirimdi. 96
Erim, ertesi gün 8 Temmuz tarihli günlük notunda, İnönü'nün
Ökmen ile görüşmesini yazmaktadır. Peker İstanbul'dan Anka
ra'ya dönmüştü, ama "evinde" oturuyordu; İnönü ile sonra görü
şecekti. Bu arada Peker Hükümeti'nin istifa edeceği söylentisi al
mış başını gitmişti. Erim bunu kendi kendine tekzib ediyordu. 97
Yeniden basına dönelim: Ulus gazetesi, ertesi gün 8 Temmuz'da
İnönü-Bayar görüşmesini haber yapmıştı: "Başbakanımızla muha
lefet lideri arasındaki son tartışmalar dolayısıyla Cumhurbaşkanı
mız tarafından yayınlanacak olan demecin bu mülakata konu teş
kil ettiği ve görüşmenin bir fikir teatisi mahiyetinde olduğu tah
min olunmaktadır." 98 12 Temmuz'a çok az bir süre kala kamuo
yuna yakında bir "demeç" yayınlanacağı açıklanmıştı bile. Cumhu-
44
riyet gazetesi de, 8 Temmuz tarihli sayısında, İnönü-Bayar görüş
mesinden söz ediyordu. Habere göre, İnönü bir beyanname yayın
layacak ve bunun için aynı gün Peker ile de görüşecekti. 99
G erçekten de gazete, bir gün sonra İnönü-Peker görüşmesin
den söz edecektir. Cumhuriyet gazetesine göre, "bu temaslar, mu
halefetin tenkit vazifesi üzerinde bir anlayış inkılabına başlan
gıç sayılıyor"du. Haberde, İnönü'nün 10 Temmuz'da bir beynna
me yayınlayacağından söz ediliyor ve İnönü'nün Peker ile birkaç
kez görüştüğü belirtiliyordu. Hatta hükumetin istifa ettiğine iliş
kin söylentiler dahi vardı. 1 0° Cumhuriyet gazetesi, hükumetin is
tifa edeceğini açıklarken, Peker, bu tür haberleri tekzib ediyordu.
Diğer yandan, gelişmeler önemli bir aşamaya ulaşmış olmalıy
dı ki, CHP G enel Sekreteri Hilmi Uran ile Başbakan Yardımcı
sı Mümtaz Ökmen, İstanbul'daki tatillerine ara vererek Ankara'ya
dönmüşlerdi. 1 01 Muhakkak ki öyleydi; çünkü Cumhuriyet gazete
sinin 9 Temmuz tarihli haberinde, DP Genel İdare Kumlu'nun da
acilen toplantıya çağrıldığı haberi görülüyordu. 1 0 2
Hüseyin Cahit Yalçın da, 8 Temmuz'da eski iyimser görüşleri
ni yineliyordu . 1 0 3 Aynı gün İnönü , Yalçın'ın yazısını Erim'e sor
muştu : " Cahit ne yapıyor? " Erim'in yanıtı basitti: "Sizin ilk yazdı
ğınız beyanat metnine göre rota tutturuyor . " 1 04 Yalçın, ertesi gün
9 Temmuz'da karşılıklı olarak "hatalara son vermek dakikası gel
miştir" diyordu . 1 0 5 Nadir Nadi de, yine aynı gün CHP iktidarı
nı yeni rej imin hukuki temellerini atmakta tereddüt göstermek
le ve gecikmekle suçluyordu. 1 06 Aynı gün 9 Temmuz'da Vatan ga
zetesi, İnönü'nün Peker ile iki kez görüştüğünü haber veriyordu.
Gazetenin haberine göre, İnönü'nün yayınlanması beklenen ya da
45
Another random document with
no related content on Scribd:
Mich.; he is well and talks encouraging. We have no
shelter of any kind whatever. Eighteen or twenty die
per day. Cold and damp nights. The dews wet things
through completely, and by morning all nearly chilled.
Wood getting scarce. On the outside it is a regular
wilderness of pines. Railroad a mile off and can just
see the cars as they go by, which is the only sign of
civilization in sight. Rebels all the while at work
making the prison stronger. Very poor meal, and not
so much to-day as formerly. My young friend Billy
Havens was sent to the hospital about the time we
left Richmond. Shall be glad to hear of his recovery.
Prevailing conversation is food and exchange.
March 19.—A good deal of fighting going on
among us. A large number of sailors and marines are
confined with us, and they are a quarrelsome set. I
have a very sore hand, caused by cutting a hole
through the car trying to get out. I have to write with
my left hand. It is going to be an awful place during
the summer months here, and thousands will die no
doubt.
March 21.—Prison gradually filling up with forlorn
looking creatures. Wood is being burned up
gradually. Have taken in my old acquaintance and a
member of my own company “A” 9th Mich. Cavalry,
Wm. B. Rowe. Sergt. Rowe is a tall, straight, dark
complexioned man, about thirty-five years old. He
was captured while carrying dispatches from
Knoxville to Gen. Burnside. Has been a prisoner two
or three months, and was in Pemerton Building until
sent here. He is a tough, able-bodied man. Every day
I find new Michigan men, some of them old
acquaintances.
March 23.—Stockade all up, and we are penned
in. Our mess is out of filthy lucre—otherwise, busted.
Sold my overcoat to a guard, and for luxuries we are
eating that up. My blanket keeps us all warm. There
are two more in our mess. Daytimes the large spread
is stretched three or four feet high on four sticks, and
keeps off the sun, and at night taken down for a
cover.
March 24.—Digging a tunnel to get out of this
place. Prison getting filthy. Prisoners somewhat to
blame for it. Good many dying, and they are those
who take no care of themselves, drink poor water,
etc.
March 25.—Lieut. Piersons is no longer in
command of the prison, but instead a Capt. Wirtz.
Came inside to-day and looked us over. Is not a very
prepossessing looking chap. Is about thirty-five or
forty years old, rather tall, and a little stoop
shouldered; skin has a pale, white livered look, with
thin lips. Has a sneering sort of cast of countenance.
Makes a fellow feel as if he would like to go up and
boot him. Should judge he was a Swede, or some
such countryman. Hendryx thinks he could make it
warm for him in short order if he only had a chance.
Wirtz wears considerable jewelry on his person—
long watch chain, something that looks like a
diamond for a pin in his shirt, and wears patent
leather boots or shoes. I asked him if he didn’t think
we would be exchanged soon. He said: Oh, yes, we
would be exchanged soon. Somehow or other this
assurance don’t elate us much; perhaps it was his
manner when saying it. Andersonville is getting to be
a rather bad place as it grows warmer. Several sick
with fevers and sores.
March 26.—Well, well, my birthday came six days
ago, and how old do you think I am? Let me see.
Appearances would seem to indicate that I am thirty
or thereabouts, but as I was born on the 20th day of
March, 1843, I must now be just twenty-one years of
age, this being the year 1864. Of age and six days
over. I thought that when a man became of age, he
generally became free and his own master as well. If
this ain’t a burlesque on that old time-honored
custom, then carry me out—but not feet foremost.
March 27.—We have issued to us once each day
about a pint of beans, or more properly peas, (full of
bugs), and three-quarters of a pint of meal, and
nearly every day a piece of bacon the size of your
two fingers, probably about three or four ounces.
This is very good rations taken in comparison to what
I have received before. The pine which we use in
cooking is pitch pine, and a black smoke arises from
it; consequently we are black as negroes. Prison
gradually filling from day to day, and situation rather
more unhealthy. Occasionally a squad comes in who
have been lately captured, and they tell of our
battles, sometimes victorious and sometimes
otherwise. Sometimes we are hopeful and
sometimes the reverse. Take all the exercise we can,
drink no water, and try to get along. It is a sad sight
to see the men die so fast. New prisoners die the
quickest and are buried in the near vicinity, we are
told in trenches without coffins. Sometimes we have
visitors of citizens and women who come to look at
us. There is sympathy in some of their faces and in
some a lack of it. A dead line composed of slats of
boards runs around on the inside of the wall, about
twelve or fourteen feet from the wall, and we are not
allowed to go near it on pain of being shot by the
guard.
March 28.—We are squadded over to-day, and
rations about to come in. It’s a sickly dirty place.
Seems as if the sun was not over a mile high, and
has a particular grudge against us. Wirtz comes
inside and has began to be very insolent. Is
constantly watching for tunnels. He is a brute. We
call him the “Flying Dutchman.” Came across Sergt.
Bullock, of my regiment, whom I last saw on Belle
Isle. From a fat, chubby young fellow, he is a perfect
wreck. Lost his voice and can hardly speak aloud;
nothing but skin and bone, and black and ragged.
Never saw such a change in a human being. Cannot
possibly live, I don’t think; still he is plucky and hates
to die. Goes all around enquiring for news, and the
least thing encouraging cheers him up. Capt.
Moseby, of the raiders, is in the same squad with me.
He is quite an intelligent fellow and often talks with
us. We lend him our boiling cup which he returns with
thanks. Better to keep on the right side of him, if we
can without countenancing his murderous
operations.
March 29.—Raiders getting more bold as the
situation grows worse. Often rob a man now of all he
has, in public, making no attempt at concealment. In
sticking up for the weaker party, our mess gets into
trouble nearly every day, and particularly Hendryx,
who will fight any time.
March 30.—The gate opens every little while
letting some poor victims into this terrible place,
which is already much worse than Belle Isle. Seems
as if our government is at fault in not providing some
way to get us out of here. The hot weather months
must kill us all outright. Feel myself at times sick and
feverish with no strength seemingly. Dr. Lewis
worries, worries, all the day long, and it’s all we can
do to keep him from giving up entirely. Sergt. Rowe
takes things as they come in dogged silence. Looks
like a caged lion. Hendryx sputters around, scolding
away, &c.
April 1.—This is an April Fool sure. Saw a fellow
to-day from our regiment, named Casey. Says I was
reported dead at the regiment, which is cheerful.
Perhaps it is just as well though, for them to
anticipate the event a few months. It is said that Wirtz
shot some one this morning. Often hear the guards
shoot and hear of men being killed. Am not ambitious
to go near them. Have completely lost my desire to
be on the outside working for extra rations. Prefer to
stick it out where I am than to have anything to do
with them. They are an ungodly crew, and should
have the warmest corner in that place we sometimes
hear mentioned.
April 2—James Robins, an Indiana soldier, is in our
close proximity. Was wounded and taken prisoner not
long since. Wound, which is in the thigh, is in a
terrible condition, and gangrene setting in. Although
he was carried to the gate to-day, was refused
admission to the hospital or medical attendance.
Rebels say they have no medicine for us. Robins has
been telling me about himself and family at home,
and his case is only one of a great many good
substantial men of families who must die in Southern
prisons, as victims to mismanagement. The poorer
the Confederacy, and the meaner they are, the more
need that our government should get us away from
here, and not put objectionable men at the head of
exchange to prevent our being sent home or back to
our commands.
April 3—We have stopped wondering at suffering
or being surprised at anything. Can’t do the subject
justice and so don’t try. Walk around camp every
morning looking for acquaintances, the sick, &c. Can
see a dozen most any morning laying around dead. A
great many are terribly afflicted with diarrhea and
scurvy begins to take hold of some. Scurvy is a bad
disease, and taken in connection with the former is
sure death. Some have dropsy as well as scurvy, and
the swollen limbs and body are sad to see. To think
that these victims have people at home, mothers,
wives and sisters, who are thinking of them and
would do much for them if they had the chance, little
dreaming of their condition.
April 4.—Same old story—coming in and being
carried out; all have a feeling of lassitude which
prevents much exertion. Have been digging in a
tunnel for a day or two with a dozen others who are
in the secret. It’s hard work. A number of tunnels
have been discovered. The water now is very warm
and sickening.
April 5.—Dr. Lewis talks about nothing except his
family. Is the bluest mortal here, and worries himself
sick, let alone causes sufficient for that purpose. Is
poorly adapted for hardships. For reading we have
the “Pilgrim’s Progress,” donated to me by some one
when on Belle Isle. Guess I can repeat nearly all the
book by heart. Make new acquaintances every day.
“Scotty,” a marine, just now is edifying our mess with
his salt water yarns, and they are tough ones. I tell
him he may die here; still he declares they are true.
April 6—John Smith is here and numerous of his
family. So many go by nick-names, that seldom any
go by their real names. Its “Minnesota,” “Big Charlie,”
“Little Jim,” “Marine Jack,” “Indiana Feller,” “Mopey,”
“Skinny,” “Smarty,” &c. Hendryx is known by the latter
name, Sanders is called “Dad,” Rowe is called the
“Michigan Sergeant,” Lewis is called plain “Doc.”
while I am called, for some unknown reason,
“Bugler.” I have heard it said that I looked just like a
Dutch bugler, and perhaps that is the reason of my
cognomen. Probably thirty die per day. The slightest
news about exchange is told from one to the other,
and gains every time repeated, until finally its grand
good news and sure exchange immediately. The
weak ones feed upon these reports and struggle
along from day to day. One hour they are all hope
and expectation and the next hour as bad the other
way. The worst looking scallawags perched upon the
stockade as guards, from boys just large enough to
handle a gun, to old men who ought to have been
dead years ago for the good of their country. Some
prisoners nearly naked, the majority in rags and daily
becoming more destitute. My clothes are good and
kept clean, health fair although very poor in flesh.
Man killed at the dead line.
April 7.—Capt. Wirtz prowls around the stockade
with a rebel escort of guards, looking for tunnels. Is
very suspicious of amateur wells which some have
dug for water. It is useless to speak to him about our
condition, as he will give us no satisfaction whatever.
Says it is good enough for us —— yankees. I am
deputized by half a dozen or so to speak to him as to
the probabilities of a change, and whether we may
not reasonably expect to be exchanged without
passing the summer here. In his position he must
know something in relation to our future. At the first
favorable moment shall approach his highness.
Prison is all the time being made stronger, more
guards coming and artillery looking at us rather
unpleasantly from many directions. Think it
impossible for any to get away here, so far from our
lines. The men too are not able to withstand the
hardships attendant upon an escape, still fully one-
half of all here are constantly on the alert for chances
to get away. Foremost in all schemes for freedom is
Hendryx, and we are engaging in a new tunnel
enterprise. The yankee is a curious animal, never
quiet until dead. There are some here who pray and
try to preach. Very many too who have heretofore
been religiously inclined, throw off all restraint and
are about the worst. Tried and found wanting it
seems to me. Those who find the least fault, make
the best of things as they come and grin and bear it,
get along the best. Weather getting warmer, water
warmer and nastier, food worse and less in
quantities, and more prisoners coming nearly every
day.
April 8.—We are digging with an old fire shovel at
our tunnel. The shovel is a prize; we also use half of
canteens, pieces of boards, &c. Its laborious work. A
dozen are engaged in it. Like going into a grave to go
into a tunnel. Soil light and liable to cave in. Take
turns in digging. Waste dirt carried to the stream in
small quantities and thrown in. Not much faith in the
enterprise, but work with the rest as a sort of duty.
Raiders acting fearful. Was boiling my cup of meal to-
day and one of the raiders ran against it and over it
went. Give him a whack side of the head that made
him see stars I should judge, and in return he made
me see the whole heavens. Battese, a big Indian,
rather helped me out of the scrape. All of our mess
came to my rescue. Came near being a big fight with
dozens engaged. Battese is a large full blooded six
foot Minnesota Indian, has quarters near us, and is a
noble fellow. He and other Indians have been in our
hundred for some weeks. They are quiet, attend to
their own business, and won’t stand much nonsense.
Great deal of fighting. One Duffy, a New York rough,
claims the light weight championship of
Andersonville. Regular battles quite often.
Remarkable how men will stand up and be
pummeled. Dr. Lewis daily getting worse off. Is
troubled with scurvy and dropsy. If he was at home
would be considered dangerously ill and in bed, but
he walks around slowly inquiring for news in a pitiful
way. I have probably fifty acquaintances here that
visit us each day to talk the situation over. Jimmy
Devers, my Michigan friend whom I found on Belle
Isle, Sergt. Bullock, of my regiment; Tom McGill, also
of Michigan; Michael Hoare, a schoolmate of mine
from earliest recollection, Dorr Blakeman, also a
resident of Jackson, Michigan, a little fellow named
Swan, who lived in Ypsylanti, Mich.; Burckhardt from
near Lansing; Hub Dakin, from Dansville, Mich., and
many others, meet often to compare notes, and we
have many a hearty laugh in the midst of misery. I
dicker and trade and often make an extra ration. We
sometimes draw small cow peas for rations, and
being a printer by trade, I spread the peas out on a
blanket and quickly pick them up one at a time, after
the manner of picking up type. One drawback is the
practice of unconsciously putting the beans into my
mouth. In this way I often eat up the whole printing
office. I have trials of skill with a fellow named Land,
who is also a printer. There are no other typos here
that I know of.
April 9.—See here Mr. Confederacy, this is going a
little too far. You have no business to kill us off at this
rate. About thirty or forty die daily. They have rigged
up an excuse for a hospital on the outside, where the
sick are taken. Admit none though who can walk or
help themselves in any way. Some of our men are
detailed to help as nurses, but in a majority of cases
those who go out on parole of honor are cut-throats
and robbers, who abuse a sick prisoner. Still, there
are exceptions to this rule. We hear stories of Capt.
Wirtz’s cruelty in punishing the men, but I hardly
credit all the stories. More prisoners to-day. Some
captured near Petersburg. Don’t know anything
about exchange. Scurvy and dropsy taking hold of
the men. Many are blind as soon as it becomes
night, and it is called moon blind. Caused, I suppose,
by sleeping with the moon shining in the face. Talked
with Michael Hoare, an old school fellow of mine.
Mike was captured while we were in Pemerton
Building, and was one of Dahlgreen’s men. Was
taken right in the suburbs of Richmond. Has told me
all the news of their failure on account of Kilpatrick
failing to make a junction at some point. Mike is a
great tall, slim fellow, and a good one. Said he heard
my name called out in Richmond as having a box of
eatables from the North. He also saw a man named
Shaw claim the box with a written order from me,
Shaw was one of our mess on Belle Isle. He was
sent to Richmond while sick, from the island, knew of
my expecting the box, and forged an order to get it.
Well, that was rough, still I probably wouldn’t have
got it any way. Better him than some rebel. Mike
gave me a lot of black pepper which we put into our
soup, which is a luxury. He has no end of talk at his
tongue’s end, and it is good to hear. Recounts how
once when I was about eight or ten years old and he
some older, I threw a base ball club and hit him on
the shins. Then ran and he couldn’t catch me. It was
when we were both going to school to A. A.
Henderson, in Jackson, Mich. Think I remember the
incident, and am strongly under the impression that
he caught me. It is thus that old friends meet after
many years. John McGuire is also here, another
Jackson man. He has a family at home and is
worried. Says he used to frequently see my brother
George at Hilton Head, before being captured.
April 10.—Getting warmer and warmer. Can see
the trees swaying back and forth on the outside, but
inside not a breath of fresh air. Our wood is all gone,
and we are now digging up stumps and roots for fuel
to cook with. Some of the first prisoners here have
passable huts made of logs, sticks, pieces of
blankets, &c. Room about all taken up in here now.
Rations not so large. Talk that they intend to make
the meal into bread before sending it inside, which
will be an improvement. Rations have settled down to
less than a pint of meal per day, with occasionally a
few peas, or an apology for a piece of bacon, for
each man. Should judge that they have hounds on
the outside to catch runaways, from the noise. Wirtz
don’t come in as much as formerly. The men make it
uncomfortable for him. As Jimmy Devers says, “He is
a terror.” I have omitted to mention Jimmy’s name of
late, although he is with us all the time—not in our
mess, but close by. He has an old pack of cards with
which we play to pass away the time. Many of the
men have testaments, and “house-wives” which they
have brought with them from home, and it is pitiful to
see them look at these things while thinking of their
loved ones at home.
April 11.—Dr. Lewis is very bad off with the scurvy
and diarrhea. We don’t think he can stand it much
longer, but make out to him that he will stick it
through. Our government must hear of our condition
here and get us away before long. If they don’t, its a
poor government to tie to. Hendryx and myself are
poor, as also are all the mess. Still in good health
compared with the generality of the prisoners. Jimmy
Devers has evidently sort of dried up, and it don’t
seem to make any difference whether he gets
anything to eat or not. He has now been a prisoner of
war nearly a year, and is in good health and very
hopeful of getting away in time. Sticks up for our
government and says there is some good reason for
our continued imprisonment. I can see none. As
many as 12,000 men here now, and crowded for
room. Death rate is in the neighborhood of eighty per
day. Hendryx prowls around all over the prison,
bringing us what good news he can, which is not
much. A very heavy dew nights, which is almost a
rain. Rebels very domineering. Many are tunneling to
get out. Our tunnel has been abandoned, as the
location was not practicable. Yank shot to-day near
our quarters. Approached too near the dead line.
Many of the men have dug down through the sand
and reached water, but it is poor; no better than out
of the creek.
April 12.—Another beautiful but warm day with no
news. Insects of all descriptions making their
appearance, such as lizards, a worm four or five
inches long, fleas, maggots &c. There is so much filth
about the camp that it is terrible trying to live here.
New prisoners are made sick the first hours of their
arrival by the stench which pervades the prison. Old
prisoners do not mind it so much, having become
used to it. No visitors come near us any more.
Everybody sick, almost, with scurvy—an awful
disease. New cases every day. I am afraid some
contagious disease will get among us, and if so every
man will die. My blanket a perfect God-send. Is large
and furnishes shelter from the burning sun. Hendryx
has a very sore arm which troubles him much. Even
he begins to look and feel bad. James Gordan, or
Gordenian, (I don’t know which) was killed to-day by
the guard. In crossing the creek on a small board
crossway men are often shot. It runs very near the
dead line, and guards take the occasion to shoot
parties who put their hands on the dead line in going
across. Some also reach up under the dead line to
get purer water, and are shot. Men seemingly
reckless of their lives. New prisoners coming in and
are shocked at the sights.
April 13.—Jack Shannon, from Ann Arbor, died this
morning. The raiders are the stronger party now, and
do as they please; and we are in nearly as much
danger now from our own men as from the rebels.
Capt. Moseby, of my own hundred, figures
conspicuously among the robberies, and is a terrible
villain. During the night some one stole my jacket.
Have traded off all superfluous clothes, and with the
loss of jacket have only pants, shirt, shoes, (no
stockings,) and hat; yet I am well dressed in
comparison with some others. Many have nothing
but an old pair of pants which reach, perhaps, to the
knees, and perhaps not. Hendryx has two shirts, and
should be mobbed. I do quite a business trading
rations, making soup for the sick ones, taking in
payment their raw food which they cannot eat. Get
many a little snack by so doing.
April 14.—At least twenty fights among our own
men this forenoon. It beats all what a snarling crowd
we are getting to be. The men are perfectly reckless,
and had just as soon have their necks broken by
fighting as anything else. New onions in camp. Very
small, and sell for $2 a bunch of four or five. Van
Tassel, a Pennsylvanian, is about to die. Many give
me parting injunctions relative to their families, in
case I should live through. Have half a dozen
photographs of dead men’s wives, with addresses on
the back of them. Seems to be pretty generally
conceded that if any get through, I will. Not a man
here now is in good health. An utter impossibility to
remain well. Signs of scurvy about my person. Still
adhere to our sanitary rules. Lewis anxious to get to
the hospital. Will die any way shortly, whether there
or here. Jimmy Devers, the old prisoner, coming
down. Those who have stood it bravely begin to
weaken.
April 15.—The hospital is a tough place to be in,
from all accounts. The detailed Yankees as soon as
they get a little authority are certain to use it for all it
is worth. In some cases before a man is fairly dead,
he is stripped of everything, coat, pants, shirt, finger
rings (if he has any), and everything of value taken
away. These the nurses trade to the guards. Does
not seem possible but such is the case, sad to relate.
Not very pleasant for a man just breathing his last,
and perhaps thinking of loved ones at home who are
all so unconscious of the condition of their soldier
father or brother, to be suddenly jerked about and
fought over, with the cursing and blaspheming he is
apt to hear. The sick now, or a portion of them, are
huddled up in one corner of the prison, to get as bad
as they can before being admitted to the outside
hospital. Every day I visit it, and come away sick at
heart that human beings should be thus treated.
April 26.—Ten days since I wrote in my diary, and
in those ten days was too much occupied in trying to
dig a tunnel to escape out of, to write any. On the
21st the tunnel was opened and two fellows
belonging to a Massachusetts regiment escaped to
the outside. Hendryx and myself next went out. The
night was very dark. Came up out of the ground
away on the outside of the guard. We crawled along
to gain the woods, and get by some pickets, and
when forty or fifty rods from the stockade, a shot was
fired at some one coming out of the hole. We
immediately jumped up and ran for dear life,
seemingly making more noise than a troop of cavalry.
It was almost daylight and away we went. Found I
could not run far and we slowed up, knowing we
would be caught, but hoping to get to some house
and get something to eat first. Found I was all broke
up for any exertion. In an hour we had traveled
perhaps three miles, were all covered with mud, and
scratched up. I had fell, too, in getting over some
logs, and it seemed to me broken all the ribs in my
body. Just as it was coming light in the east we heard
dogs after us. We expected it, and so armed
ourselves with clubs and sat down on a log. In a few
moments the hounds came up with us and began
smelling of us. Pretty soon five mounted rebels
arrived on the scene of action. They laughed to think
we expected to get away. Started us back towards
our charnel pen. Dogs did not offer to bite us, but
guards told us that if we had offered resistance or
started to run they would have torn us. Arrived at the
prison and after waiting an hour Capt. Wirtz
interviewed us. After cussing us a few minutes we
were put in the chain gang, where we remained two
days. This was not very fine, but contrary to
expectation not so bad after all. We had more to eat
than when inside, and we had shade to lay in, and
although my ancles were made very sore, do not
regret my escapade. Am not permanently hurt any.
We had quite an allowance of bacon while out, and
some spring water to drink. Also from the surgeon I
got some elder berries to steep into a tea to drink for
scurvy, which is beginning to take hold of me. Lewis
is sick and can hardly walk around. His days are few.
Have taken another into our mess, named Swan,
from Ypsilanti, Michigan. Is a fresh looking boy for
this place and looks like a girl.
April 27.—Well, I was out from under rebel guard
for an hour or so any way. Hurt my side though, and
caught a little cold. Am sore somewhat. Have given
up the idea of escaping. Think if Hendryx had been
alone he would have gotten away. Is tougher than I
am. A man caught stealing from one of his comrades
and stabbed with a knife and killed. To show how