Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Piyon 1st Edition Aimee Carter

Visit to download the full and correct content document:


https://ebookstep.com/product/piyon-1st-edition-aimee-carter/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Jestem ■mierci■ 1st Edition Chris Carter

https://ebookstep.com/product/jestem-smiercia-1st-edition-chris-
carter/

Vendre la mèche MM Aimee Nicole Walker

https://ebookstep.com/product/vendre-la-meche-mm-aimee-nicole-
walker/

Mafia König Irische Mafia 1st Edition Vi Carter

https://ebookstep.com/product/mafia-konig-irische-mafia-1st-
edition-vi-carter-2/

Mafia König Irische Mafia 1st Edition Vi Carter

https://ebookstep.com/product/mafia-konig-irische-mafia-1st-
edition-vi-carter/
Royal Blood tome 1 1st Edition Aimée Carter

https://ebookstep.com/product/royal-blood-tome-1-1st-edition-
aimee-carter/

Robert Hunter 04 - De beeldhouwer 1st Edition Chris


Carter

https://ebookstep.com/product/robert-hunter-04-de-
beeldhouwer-1st-edition-chris-carter/

Robert Hunter 01 Handtekening van het kwaad 1st Edition


Chris Carter

https://ebookstep.com/product/robert-hunter-01-handtekening-van-
het-kwaad-1st-edition-chris-carter/

■■■■■ Angela Carter

https://ebookstep.com/download/ebook-36513426/

A des educação do negro Carter Godwin Woodson

https://ebookstep.com/product/a-des-educacao-do-negro-carter-
godwin-woodson/
PİYON

Orijinal Adı: Paw n (The Blackcoat R ebellion# l)


Yazarı: Aimee Carter

Genel Yayın Yönetmem: Nilüfer Savaşer Nişli


Editör: Şafak Tahmaz
Çeviri: Melda Dinçel
K apak Uyarlama: Selim Büyükgüner

Basım yılı: 2016


ISBN: 978-605-9232-49-4
Yayınevi Sertifika No: 20610

© 2013, Aimee Carter


Türkçe Yayım Hakkı: A kçalı Telif H aklan Ajansı Tic. Ltd. Şti.aracılığıyla,
© Mürekkep Divit Bas. Yay. San. Dış. Tic. Lt. Şti.

Ephesus Yayınları, Mürekkep&Divit Yayın Grubu’nun tescilli markasıdır.

Baskı: Gülmat Matbaacılık-2


Matbaacılar Sitesi E-Blok No: 4/3
Topkapı/İstanbul
Tel: 0 (212) 577 79 77

Kapak Baskı: Bio Ofset Matbaacılık San ve Dış Tic. Ltd. Şti.
www.bioofset.com / info@bioofset.com
Tel: 0212 244 O244

Cilt: Erdoğanlar Mücellit Matbaacılık San. Ltd. Şti.


Fazılpaşa Cad. No.8 Kat:3 Z.Burnu Topkapı / İSTANBUL
Tel.: +90 212 612 07 39 Faks: +90 212 612 07 94
www.erdoganlarmucellit.com

Yayımlayan
Mürekkep Divit Bas. Yay. San. Dış. Tic. Lt. Şti.
Maltepe Mah. Fazıl Paş^Cad. No:8 Kat:4
Topkapı - Zeytinburnu - İSTANBUL
Tel: 0 212 415 00 00
www.ephesusyayinlari.com / info@ephesusyayinlari.com
PİYON
AIMEE CARTER

Çeviri
Melda Dinçel

EPHESUS*
Piyon İçin Övgüler:

"Bu kitapta her şey var: İsyan, şiddet ve ilk aşk.


Carter, derinlikli, genç bir kadın kahraman ve keskin dönüş­
lerle dolu, sürükleyici bir dünya yaratmış."
- Booklist

"Yüksek tempolu. Kesinlikle okunmalı."


- Publishers Weekly

"Piyon, okurların bir gecede bitirmek isteyeceği, büyüleyici


bir politik gerilim...
Entrika ve hilelerle dolu kurgusuyla Carter, okurda serinin
devamını satın alma ihtiyacı hissettirecek, merak uyandırıcı bir
gizem yaratmış."
- Voya

"Piyon hızlı temposunun yanı sıra kendini derinden hisset­


tiren bir gerilimi de barındırıyor.
Kitty mükemmel olmayan bir kahraman ve zor kararlar
vererek yoluna devam ederken, okurların da desteğini kazana­
cağa benziyor."
- School Library Journal

"Carter kurguda son derece başarılı.


Ama asıl güzel olan okurları üç boyutlu karakterleriyle et­
kileyeceği gerçeği."
- RT Book Reviews
Caitlin Straıo'a, her kelimesini okuduğu için...
ŞANSSIZ

ayatımı bir portakal çalmak uğruna riske at­

H mak çok aptalcaydı fakat bugün olası sonuçları


hiç önemsemiyordum. Eğer şanslıysam, Koru­
malar beni yere serer ve kafama bir kurşun sıkardı.
On yedi yaşında ölmek... Ne büyük rahatlık...
Pazar alanındaki kalabalığın arasından hızla ge­
çerken, boynumun arkasına dokundum ve irkilme­
mek için kendimi tuttum. O sabah cildim solgun ve
yumuşaktı. Saç hizamın hemen altında sadece bir be­
nek vardı. Artık öğle vaktiydi ve sınav bitmişti; cildim,
hiçbir zaman çıkmayacak olan siyah boyayla ve asla
yok olmayacak çizgilerle gölgelenmişti.
PİYON

III. En azından II değildi ama bu da pek iyi bir te­


selli sayılmazdı.
"Kitty" dedi erkek arkadaşım Benjy. Bana doğru ya­
vaş yavaş gelirken, uzun kızıl saçlarını kulağının arka­
sına doğru itti. Pazar alanındaki birçok kişiden daha
uzun ve kaslıydı. Benjy yanlarından geçerken birkaç
kadın ona bakınca somurttum.
Benjy dikkatsiz miydi yoksa benim huysuzluğuma
karşı bağışıklığı mı vardı bilemiyordum ama yine de
beni öptü ve muzip bir bakış attı. "Doğum günün için
sana bir hediyem var."
"Öyle mi?" dedim. Suçluluk duygusu bütün vü­
cudumu kapladı. Elimdeki portakalı görmemiş ya da
suç işlediğimi anlamamıştı. Burada, benim yanımda
olmaktansa okulda, güvenli bir yerde olmalıydı ama
çok ısrar ettiği için onu kıramadım. Topluma faydalı
olabileceğimi ispatlamak için tek şansım vardı ve ba­
şarısız olmuştum. Artık hayatımı pazar yerindeki her­
kesten daha önemsiz biri olarak geçirmek zorunday­
dım. Bunların tek sorumlusu boynumdaki dövmeydi.
Sadece IVlerin ve üstlerinin meyve çalma izninin ol­
ması hayatımı değiştirmiyordu ama Korumalar beni
tutuklayacak olsa bile son kez kontrolü elimde tut­
mak istiyordum. Sonunda beni gerçekten öldürecek
olsalar bile...
Benjy elini açtı ve avucunun ortasında duran mor
renkli, başparmağımdan daha büyük olmayan minik

ıo
AIMEE CARTER

çiçeği gösterdi. "Bir menekşe," dedi. "Bunlar uzun


ömürlüdür."
"Onun ne demek olduğunu bilmiyorum." Çiçeği ne­
reden bulduğunu anlayabilmek için etrafa bakındım.
Üç tezgâh ileride, Hart ailesinin fotoğraflarını satan
büfenin hemen yanında, rengârenk şişeler içinde par­
füm satan bir tezgâh vardı. Tezgâhın üzeri mor renkli,
küçük çiçeklerle donatılmıştı. Hepsi süs amaçlı konul­
muştu, satılık değillerdi. Bunun için kimse onu öldür­
mez ya da tutuklayıp Başkayer'e göndermezdi. Benim
portakalım gibi değildi. Satıcı, çiçeklerden birini alma­
sına izin vermiş olmalıydı.
"Uzun ömürlü çiçeğin anlamı, bir kere dikildik­
ten sonra her sene çiçek vermeye devam eden demek­
tir." Çiçeği avucuma bıraktı ve dudaklarını dudakla­
rıma dokundurdu. "Asla pes etmezler, tıpkı tanıdığım
biri gibi."
Kendimi, rahatlamak için zorlayarak, öpücüğüne
karşılık verdim. "Teşekkür ederim. Çok güzel." Me­
nekşeyi kokladım fakat bir kokusu olsa bile, etrafımızı
çevreleyen kokular arasında kendi kokusunu kaybet­
miş olmalıydı.
Serin sonbahar gününün aksine, Pazar yerinde bu­
naltıcı bir sıcaklık vardı. Üst üste yığılan insanların
varlığı, ateş üstünde cızırdayan etler, taze meyveler ve
satıcıların satmaya çalıştığı yüzlerce şeyle birleşiyor ve
kötü bir koku oluşturuyordu. Normalde bu kokuyu hiç
umursamazdım ama bugün midemi bulandırıyordu.

ıı
PİYON

"Gitmemiz gerekiyor," dedim ve çiçeği korumak


için avucumun içine aldım. Diğer elimdeki portakal,
her saniye daha da ağırlaşıyor gibiydi. Birilerinin bizi
fark etmesi uzun sürmezdi. Benjy kalabalığın orta­
sında durdu.
Portakala baktı; fakat çıkışa doğru peşimden gelir­
ken bana yön vermek için elini sırtıma koydu ve tek
kelime etmedi. Dokunuşuyla gerildim ve saçımı kenara
çekip dövmeme bakmasını bekledim. Henüz sorma­
mıştı ama bu kibarlığı uzun süre devam ettiremezdi.
Posterleri görmüş, konuşmaları dinlemiştim. Bunu
herkes yapmıştı. Hepimizin toplum içinde hak ettiği
bir yer vardı ve bunun neresi olduğuna karar vermek
bize bağlıydı. Çok çalış, iyi notlar al, öğrenebildiğin ka­
dar şey öğren ve özel olduğunu ispat et. On yedi ya­
şma geldiğin zaman sınava gir ve ödülün, iyi bir iş,
yaşayacak güzel bir yer ve topluma katkılarından do­
layı memnuniyet olsun. Anlamlı bir hayat sürdürebil­
mek için ihtiyacın olabilecek her şey...
Tek istediğim buydu: kendimi ispat etmek, bir Eks­
tra olarak, bundan daha fazlası olduğumu ispat etmek.
İkinci çocuk olmama rağmen yaşamayı hak ettiğimi
kanıtlamak. Hükümetin beni Başkayer'e göndermeye­
rek hata yapmadığını kanıtlamak.
Artık şansımı kaybetmiştim ve ortalama IV ol­
mayı bile hak etmiyordum. Bana çocukluğumdan beri
sözü verilen anlamlı hayatı yaşamak yerine ancak III

12
AIMEE CARTER

olabildim. Özel bir yanım yoktu. Hiç doğmamış ol­


ması gereken bir başka Ekstra'ydım.
Ben bir israftım.
En kötüsü de bana III verdikleri için onlardan nefret
etmek istesem bile bu hükümetin suçu değildi. Herke­
sin eşit bir hakkı vardı ve ben kendiminkini boşa har­
camıştım. Artık başarısızlığımın herkes tarafından gö­
rülebilmesi için enseme kazınan dövmenin utancıyla
yaşamak zorundaydım. Ve bununla yaşayabileceğim­
den de emin değildim.
Benjy'yle neredeyse çıkışa ulaşmıştık ki gri Ko­
ruma üniformalı, çelimsiz bir adam önüme geçti ve
kolunu ileri uzatıp, sessizce çaldığım şeyi istedi. Sol
tarafında asılı olan tabancası bana başka bir seçenek
bırakmıyordu.
Portakalı uzatırken, "Yerde buldum," diye yalan
söyledim. "Satıcıya geri götürüyordum."
"Tabii ki," dedi Koruma. Parmağını döndürdü. Ol­
duğum yerde dönmemi istiyordu. Benjy kolunu çekti
ve içimi öfkeyle doldurup koşma isteği yaratan panik
hissi bütün vücuduma yayıldı.
Eğer kaçarsam, adam Benjy'yi suçlayabilirdi. Ar­
tık tek isteğim, bu aptalca fikrin Benjy'yi de etkileme-
mesiydi. Onun on yedi yaşını doldurmak için bir ayı
vardı ve o zamana kadar hareketlerinden sorumlu tu­
tulamazdı. Bu sabaha kadar ben de öyleydim.

13
PİYON

Sonunda arkamı döndüm ve yağlı sarı saçlarımı


ensemden çektim. İsteseydim bile, bu lekeyi veya et­
rafını saran öfkeli kızarıklığı gizleyemezdim. Rütbemi
cildime işleyen iğnenin acısı da hâlâ geçmemişti.
Benjy, III rakamını görünce kaskatı kesildi. Yüzüm
utançtan kızarırken, ben direkt karşıya baktım. Onu
hayal kırıklığına uğratmıştım. İkimizi de hayal kırık­
lığına uğratmıştım. Ve şimdi her şey değişecekti.
Adam parmağını işaretin üzerinde dolaştırdı ve
işaretin değiştirilmediğini kanıtlayan kabartıları his­
setti. Memnun bir vaziyette elini çekti. "Doğruyu mu
söylüyor?" diye sordu ve Benjy hiç zaman kaybetme­
den başıyla onayladı.
"Evet efendim. Şimdi tezgâha gidiyorduk." Benjy
boş ensesini göstermek için arkasını döndü. "Buraya
bakınmaya gelmiştik."
Koruma homurdandı ve portakalı havaya atıp tuttu.
Kaşlarımı çattım. Gitmeme izin verecek miydi, yoksa
dizlerimin üstüne çökmemi söyleyip vuracak mıydı?
Başka bir hırsızdan akan kanın lekesi, bir buçuk metre
ileride hâlâ duruyordu. Başımı çevirdim. Belki beni
Başkayer'e gönderirdi ama pek emin değildim. Alçak
herif tetiği çekmeye hazır gibiydi.
"Anlıyorum." Öne doğru eğildi ve ağız kokusunu
alır almaz yüzümü buruşturdum. "Gözlerinin Lila
Hart'ınkilerle aynı olduğunu biliyor muydun?"

14
AIMEE CARTER

Çenemi sıktım. Başbakanın yeğeni olan Lila Bart o


kadar meşhurdu ki gözlerimin tuhaf mavi tonunun,
onun gözleriyle aynı tonda olduğunu duymadan bir
haftam geçmezdi.
"Hayır," dedim zorla. "Bunu daha önce söyleyen
hiç olmadı."
Koruma doğruldu. "Adın ne?"
"Kitty Doe."
"Doe mu?" İkimize baktı. "Siz Ekstra'sınız."
"Evet," dedim hırlamadan konuşmaya çalışarak.
Haddini biraz olsun bilen biri, bir Korumayla böyle
konuşmazdı ama bu sabah olanlardan sonra kimse­
nin kıçını öpecek durumda değildim.
Gözümün ucuyla baktığımda Benjy'nin somurttu­
ğunu fark ettim. Bana sessizce sorduğu şeyi neredeyse
duyabiliyordum. Ne yaptığım sanıyorsun?
Hayatımı aptalca davranarak tehlikeye atıyorum, yap­
tığım bu.
Koruma silahına dokundu. "Olduğunuz yerde du­
run. Hareket ederseniz sizi öldürürüm. Anladınız mı?"
Sessizce başımı salladım. O arkasını döner dönmez,
Benjy dirseğime dokundu ve göz göze geldik.
Tereddüt etmeden var gücümüzle koşmaya başladık.
Benjy'yle kalabalığı ittirerek kapıdan çıktık ve ken­
dimizi nemli sokağa attık. Eski binaların yanından
hızla geçtik, dar sokakların arasından eğilerek çıktık

15
PİYON

ve sonunda bize yardımsever bir şekilde gülümse­


yen Başbakanımız Hart'ın solmuş duvar resmini ge­
ride bıraktık. Duvarın üzerine tükürmemek için ken­
dimi zor tuttum.
Heights'ın sınırına gelene kadar, Columbia Bölge­
sinin en doğusunda bulunan, en fakir kasabaya ula­
şana kadar labirent şeklindeki sokaklarda koşmaya
devam ettik. Bölgede çoğunluğu oluşturan II rütbeli­
lerden, bir somun ekmek için bizi ispiyonlayabilecek
herhangi biri var mı diye etrafa bakındım. Fakat gün
ortasında, herkes limanlarda veya fabrikalarda çalışır­
ken sokaklar bomboştu.
Çalışma saatleri bittikten sonra yetişkinler ve ço­
cuklar, kalabalık sokaklara karışıp yemek dilenirdi.
Normalde kaldırımdan yürürken yolumu dirseklerime
açar, benden en fazla yirmi yaş büyük olan fakat yıl­
larca ağır işler yapmanın ve ay sonunu getirmeye ça­
lışmanın sonucu olarak saçları şimdiden beyazlamış ve
derileri kalınlaşmış erkek ve kadınlara el işareti yapar­
dım. Benim hayatım da onlardan farklı olmayacaktı.
Bir IV olarak altmış yaşımı görebilirdim. Fakat şimdi
bir III olarak kırk yaşına kadar yaşarsam şanslı sayıla­
caktım. Eğer dikkatli olmazsam, hükümetin bana uy­
gun gördüğünden fazlası için sokaklarda dilenmeye
başlayabilirdim.
Köşeyi döndüğümüzde, biraz ilerideki kanalizas­
yon girişini gördüm ve rahatladım. Güvendeydik.

16
AIMEE CARTER

Ben içeriye, kaldırımın kenarındaki boşluktan gi­


rerken, Benjy yakındaki delikten aşağı indi. Kanali­
zasyonun içi karanlıktı, pas ve küf kokuyordu fakat
özel bir konuşma yapılabilecek tek yer burasıydı. Boş
sokaklar bile o garantiyi vermiyordu. Korumalar her
yerdeydiler. Hartlar veya Bakanlar Birliği aleyhinde
bir şey duydukları an devreye girmek için hazır bek­
liyorlardı. Nina'ya, grup evimizin annesine göre, ya­
kaladıkları her insan için ikramiye alıyorlardı. Ayrıca
onların da bakmaları gereken birer aileleri vardı. Fa­
kat yine de bu, onlardan daha az nefret etmemi sağ­
lamıyordu.
O sabah, evden çıkmadan Önce, bana hepimizin oy­
naması gereken rolleri olduğunu söylemişti. Hepimiz
VI veya VII olamazdık. Hepimizin umudu tok karın
ve kendimize ait bir yerimizin olmasıydı. Benim üs­
tümde bir çatım olacaktı. Hükümet bunu bana sağla­
yacaktı. Fakat şimdi, bir III olarak, o çatı akmazsa çok
şanslı olacaktım.
Birinci sınıftan beri izlediğimiz konuşmalarında,
Başbakan Daxton Hart, ayrıcalıklı birer Amerikan va­
tandaşı olarak, toplumun ihtiyaçlarını karşıladığımız
sürece, bize bakılacağının sözünü veriyordu. Eğer çok
çalışır ve her şeyimizi verirsek, hak ettiğimiz şeyi ala­
bilirdik. Kaderimize kendimiz yol verecektik.
Bugüne kadar ona inanmıştım.
"Orada neler yaptın öyle?" dedi Benjy. "Kendini
öldürtebilirdin."

17
PİYON

"Amacım da oydu," diye mırıldandım. "Hayatımın


sonuna kadar III olmaktan iyidir."
Benjy derin bir nefes aldı ve bana doğru uzandı fa­
kat ben yana çekildim. Onun hayal kırıklığıyla da uğ­
raşamazdım.
Omuzlarını düşürdü. "Anlamıyorum. Sınava giren­
lerin yüzde altmış sekizi IV oluyor."
"Evet, yani sanırım toplumun yüzde altmış seki­
zinden daha aptalım." Yağmur suyunun oluşturduğu
kokuşmuş su birikintisine bastım ve ıslanan birkaç
fare ciyaklayarak kaçıştı.
"Aslında yüzde seksen dördünün, V ve üstünü de
sayarsak," dedi Benjy ve hemen ekledi, "fakat değil­
sin. Yani sen akıllısın. Bunu sen de biliyorsun. O Ko­
rumayı atlattın."
"Çok akıllıca bir hareket değildi. Oldukça düşün­
cesizdi. Ona gerçek adımı söyledim."
"Başka bir seçeneğin yoktu. Eğer yalan söylediğini
anlasaydı, seni kesinlikle öldürürdü," Benjy durdu ve
bana baktı. Çenemi tuttu. "Sınavın ne söylediği umu­
rumda değil. Sen, benim tanıdığım en akıllı insansın.
Anladın mı?"
"İşe yarayan akıllılardan değilim." Benjy gibi de­
ğildim. O, eline geçen her şeyi okurdu ve her akşam
birlikte haberleri izlememiz için beni zorlardı. Do­
kuz yaşımıza geldiğimizde grup evindeki kitaplıkta
bulunan kitapları iki kere okumuştu. Bana okuduğu

18
AIMEE CARTER

makaleleri saniyeler sonra bile ezbere söyleyebilirdi


fakat ben kendi başıma okuyamıyordum.
"Nina yanılıyor," dedim. "Eğer soruları sana on­
lar okursa, fazladan zaman vermiyorlar. Kendi başıma
yaptığım bölümler kolaydı fakat okuyucu o kadar ya­
vaştı ki sınavı tamamlayamadım. Ve okumayı bilme­
diğim için notumu kırdılar."
Benjy ağzını açıp kapadı. "Sınav merkezinden ay­
rılmadan önce bunu bana söylemeydin," dedi. Başımı
salladım.
"Senin yapabileceğin bir şey yoktu." Boğazımda
bir şey düğümlendi ve onu çok zor yuttum. Bütün ça­
lışmalarım, hazırlıklarım, umudum, hepsi bir hiç uğ-
runaydı. "Ben bir IH'üm. Ben salağım, değersizim—"
"Sen değersiz değilsin." Benjy bana doğru yaklaştı.
Artık öyle yakındık ki vücudundan yayılan ısıyı hisse­
debiliyordum. Kollarını bana doladı, ben de yüzümü
göğsüne bastırdım. Ağlamamak* için kendimi zor tutu­
yordum. "Sen güçlüsün. Üstelik akıllısın. Her halinle
mükemmelsin ve ne olursa olsun benim için öyle ola­
caksın, anladın mı?"
Başım kazağına gömülü bir halde "Bensiz daha iyi
olursun, bunu sen de biliyorsun," diye mırıldandım.
Bana bakmak için kendini çekti; mavi gözleri göz­
lerimi aradı. Uzun bir andan sonra bana doğru uzandı
ve beni yeniden öptü. Bu sefer daha uzun... "Sensiz asla
iyi olamam," dedi. "Bu işte beraberiz. Seni seviyorum

19
PİYON

ve bu hiçbir zaman değişmeyecek. Rütben ne olursa ol­


sun şeninim. I olsan bile seni bulmak için Başkayer'e
gidebilirim."
Gülmeye çalıştım ama tek yapabildiğim hıçkı­
rıklara boğulmak oldu. I rütbesi sadece çalışamayan
veya topluma faydası olmayan insanlara verilirdi ve
Başkayer'e gönderilmelerinden sonra bir daha onları
kimse görmezdi. "Eğer I olsaydım seninle zaten tanış­
mamış olurdum."
"Önemli değil," diye mırıldanıp, saçlarımı okşadı.
"Bir şeyin eksik olduğunu hissederdim. Neden oldu­
ğunu hiçbir zaman anlayamasam bile hayatımın an­
lamsız olduğunu bilirdim. Biz hiç tanışmasaydık, hatta
sen hiç doğmamış bile olsaydın, seni hayatımın sonuna
kadar nedensiz severdim."
Hüsranımın ve öfkemin her bir parçasını yükledi­
ğim dudaklarımla onu öptüm. Kanalizasyonun içi de
pek romantik sayılmazdı ama Benjy buradaydı ve ge­
risi umurumda değildi. O beni anlardı. Hem de her
zaman anlardı ve o an Benjy'e ona anlatabileceğimden
daha çok ihtiyacım vardı. Hükümet, hiçbir değerimin
olmadığını düşünüyor olabilirdi fakat Benjy için de­
ğerliydim ve önemli olan da buydu.
Sonunda kendimi geri çektim. Boğazımdaki yumru
gitmişti. "Sen hiç sorun yaşamayacaksın," diye söz ver­
dim. "Erkenden bitireceksin ve VI olacaksın."

20
AIMEE CARTER

"Eğer sen IV olamadıysan benim için umut yok de­


mektir/' dedi Benjy. Bu sözünün üstüne hızla ve öf­
keyle burnumdan soludum.
"Lütfen. Bir gün hepimiz önünde eğilip, seni alkış­
layıp, sana Başbakan diyeceğiz." Eğer grup evimizden
biri, vatandaşların ulaşabileceği en yüksek rütbe olan
VI olacaksa, bu Benjy olurdu. Sınav benim zekâma
göre tasarlanmamıştı ama onun için biçilmiş kaftandı.
Kolunu belime doladı ve beni kanalizasyonun de­
rinliklerine doğru götürdü. Bana karşı gelmemişti. O
bile ne kadar zeki olduğunu biliyordu. "Görev yerin
belli oldu mu?" diye sordu.
"Kanalizasyon bakımı."
"Çok kötü değilmiş. Zaten hep buradayız," dedi ve
elini gömleğimin içine soktu. Onu ittim.
"Denver'da."
Benjy hiçbir şey söylemedi. Denver o kadar uzaktı
ki ikimiz de nerede olduğunu bilmiyorduk. Büyük ih­
timalle batıdaydı çünkü D.C.'nin daha doğusunda bir
tek okyanus vardı ve ben şehrin haritasından daha bü­
yük bir harita görmemiştim. Tek iyi tarafı, Denver bu­
rası kadar kalabalık olamazdı.
"Tabs'le konuşacağım," dedim ve Benjy olduğu
yerde taş kesildi.
"Hayır. Ben sınava girene kadar bekle. Nina grup
evinde kalmana izin verir, sonra da ben sana bakarım."

21
PİYON

"Nina benim için sahtekârlık yapmayacak ve sana


da engel olacağım," dedim. "Eğer beni sakladığınızı
öğrenirlerse, beni Başkayer'e gönderir, seni de bütün
ülkenin gözü önünde öldürürler. Böyle bir şey olma­
yacak."
"O halde Nina evlenmemize izin verebilir," dedi
ve ağzım açık kaldı.
"Sen delirdin mi?"
"Hayır. Seni seviyorum ve bizi ayırmalarına izin
vermeyeceğim. Eğer bu planladığımdan erken evlen­
memiz anlamına gelecekse öyle olsun." Durdu. "Be­
nimle evlenmek istemiyor musun?"
"Tabii ki istiyorum fakat henüz sınava girmedin.
Ya IH'le evli olman rütbeni etkilerse? Bunu sana ya­
pamam Benjy. Bundan daha iyisini hak ediyorsun."
"Ben neyi hak ediyorum Kitty? Seni kaybetmeyi
mi? Bunun sonunda ne olacağı umurumda değil."
En azından neticede onu bekleyen sorunların far­
kındaydı. Ses tonumu sabit tutmaya çalışarak "Kendimi
senin için böyle bir tehlikeye atmama hiç izin verme­
din ve ben de şimdi sana izin vermiyorum," dedim.
"Kararımı çoktan verdim."
"Kitty." Beni durdurmak için kollarını açtı. Yanın­
dan geçip gideceğim anda belimden yakaladı ve ken­
dine doğru çekti. "Bunu tek başına yapmana izin ver­
meyeceğim."

22
AIMEE CARTER

Onu tekrar itmeye çalıştım, ama o bana daha da sıkı


sarıldı. "Yaşamak için bok temizlemek zorunda olan
benim, sen değil. Senin söz hakkın yok."
"Kaçabiliriz," dedi. "Sıcak bir yere gidebiliriz. Kü­
çük bir evimiz olur, kendi sebzemizi yetiştiririz—"
"İkimiz de çiftçilikle ilgili hiçbir şey bilmiyoruz.
Ayrıca eğer öyle bir yer varsa, Hartlar onu çoktan ken­
dilerine mal etmişlerdir."
"Bunu bilemezsin. Umut hep vardır Kitty. Her za­
man vardır. Lütfen," dedi sessizce. "Benim için."
Bana bakışı, evet demem için sessizce yalvarışı, ne­
redeyse fikrimi değiştirmeme neden olacaktı ama ona
bunu yapamazdım. Kaçmak demek sınavını kaçırması
demekti ve sıfır puan I'e eşitti.
Ben başarısız olmuştum ama onun şansı vardı ve
benim için bundan vazgeçmesine izin veremezdim.
"Özür dilerim," dedim. Benjy'nin yüzü asıldı, kol­
larını çekip arkasını döndü. Yalnızca dakikalar önce
bana dokunduğu yer buz kesti ve hissettiğim korku­
lar vücudumu ele geçirdi. Onu mutlu etmek için her
şeyi yapabilirdim ama aptal III rütbesi yüzünden ne
yaparsam yapayım onu hep üzecektim. En azından
bu şekilde her şeyini tehlikeye atan bir tek ben ola­
caktım, o değil.
Vücudumdaki her bir kemik, ondan kaçmam, D.G'den
olabildiğince uzaklaşmam için bana âdeta bağırıyordu.
Merdivenlerden yukarı tırmanıp grup evimizin bir

23
PİYON

blok aşağısına açılan lağım kapağına doğru çıkarken


bildiğim iki şey vardı: Benjy bütün öğleden sonrasını
benimle konuşup, Tabs'e gitmemem için beni ikna et­
meye çalışarak geçirecekti ve ben yine de bildiğimi
okuyacaktım.
*

Nina bir elinde spatulayla bizi grup evinin mut­


fağında bekliyordu. Saat hâlâ erkendi ve herkes okul­
daydı—artık on yedi yaşında olduğum için ben ve bu­
günü ne pahasına olursa olsun kaçırmayı istemeyen
Benjy hariç. Nina'yı tek yakalamak büyük bir lütuftu
fakat benim tek istediğim yatağıma girip saklanmaktı.
"Nasıl geçti," diye cıvıldadı ama Benjy'yi görünce
gülümsemesi silindi. Bir açıklama için bana baktı, ben
de yere baktım. Şimdi kendimi sonuçları aldığım an­
dan bile daha kötü hissediyordum. Nina bildiğim tek
anneydi, bütün ilgisi kırk kişiye bolünse de benim için
her zaman vakti vardı. En son istediğim şey onu ha­
yal kırıklığına uğratmaktı.
"Bana fazladan zaman vermediler," dedim sonunda.
Hiçbir şey söylemeden spatulayı Benjy'ye verdi ve
bana sarıldı. Tek yapabildiğim yüzümü saçlarının ara­
sına sokmak ve içimden çıkmak için beni âdeta teh­
dit eden hıçkırığı yutmaktı.
"Geçti," diye mırıldandı. "İstediğin şey bu değildi
ama önünde uzun bir ömür var. Karşına iyi şeyler çı­
kacaktır."

24
AIMEE CARTER

Ensemdeki rütbemi görebilmek için parmakla­


rım boynumda gezdirdi ve irkildim. Nina iç çekti ve
bana daha sıkı sarıldı. Ne düşündüğünü biliyordum:
en azından II değil. En azından hayatımı idare ettire­
cek ve açlıktan ölmeyecek kadar karnımı doyurabile­
cek bir iş sahibi olabilecektim.
Fakat mutlu olabileceğimi ve hayatımın sonuna ka­
dar kanalizasyonlarda gezmeyeceğimi umut edecek
kadar salaktım. Şimdi ödemem gereken ceza göğsüm­
deki ağrının bedeliydi.
Bugünden önce rütbe sistemini hiç sorgulamamış-
tım. Bu sistem, doğal kabiliyetlerimizi kullanabilme­
miz için bize hakkımız olan şeyi veriyordu. Toplumun
en zeki üyeleri II ve Illlerin yapamadıklarını halledi­
yor ve daha çok para kazanıyordu. Bu adildi. Sınavdan
önce, yoksul bir aileden gelen biri, kabiliyetlerini gös­
terme şansını elde edemiyordu. Bu şekilde kimse boş­
luklardan düşemezdi. Bir VI olmayı hak eden kimse,
acımasızca II olmak zorunda değildi. Ve rütbelerin­
den memnun olmayanlar, bu konuda sadece kendile­
rini suçlayabilirdi.
Benjy yine de haklıydı, ben salak değildim. Karı­
şık matematik problemlerini kafamdan çözebilir, ez­
berden hikâyeler ve şiirler okuyup ne anlattıklarını
açıklayabilirdim. Sadece yazılı kelimeleri anlayamı-
yordum. Eğer sınav görevlisi benimle konuşmaya te­
nezzül etseydi bunu görebilirdi. Belki VI olmayı hak

25
PİYON

etmemiştim ama zaten VI olmayı da istemezdim. Tek


istediğim israf olmadığımı kanıtlamaktı.
Benjy sessizliği bozana kadar uzun bir süre geçti.
"Denver'a yerleştirilmiş."
Nina beni bıraktı. "Bu ülkenin öbür ucu," dedi ser­
semlemiş bir halde.
Başka bir deyişle, o trene binersem Benjy'yi bir daha
hiç göremeyebilirdim. Fikrim kesinleşmişti.
"Tabs öğleden sonra buraya uğrayacak," dedim bo­
ğazımı temizleyerek. "Onunla konuşacağım."
Benjy'nin çene kasları gerildi. "Bunu yapamam,"
dedi yerdeki bir noktaya bakarak. "Eğer fikrini değiş­
tirirsen, beni nerede bulacağını biliyorsun."
Spatulayı tezgâha bırakarak yürümeye başladı.
Mutfak kapısının çıkarttığı yumuşak sesle irkildim.
Geri dönmesini isteyerek arkasından baktım ama kapı
hızla kapandı.
"Sonunda aklı başına gelecektir," dedi Nina ve ha­
muru karıştırma işine geri döndü. "Merak etme."
"Umarım gelmez," diye mırıldandım. "Böylesı onun
için daha iyi."
"Bunların hiç biri iyi değil. Dikkatini ne yapaca­
ğına vermen gerekiyor, Benjy'nin ne hissettiğine değil."
Yıpranmış tezgâhın diğer ucuna tüneyerek, "Tabs'le
gideceğim," dedim. "Onunki kötü bir hayat değil. O
da seviyor gibi gözüküyor."

26
AIMEE CARTER

"Tabs farklıdır. O hayat ona uyuyor olabilir ama


sen bu tarz bir belaya girebilecek biri değilsin. Ve onun
seni kandırmasına da izin verme. O zor bir hayat. İyi
tarafları olabilir ama vazgeçtiğin şeyler... Buna değ­
mez. Sen böyle biri değilsin."
"Nasıl bilebilirsin ki?" dedim ve meyve sepetinden
bir elma almaya çalıştım. Elime vurdu.
"Yabancı erkeklerle yatmak yerine Denver'de daha
rahat edeceğine emin olabilecek kadar biliyorum."
Mideme bir ağrı girdi. "Tabs, bunu çok sık yapmak
zorunda olmadığı söyledi. Genellikle işi partilere ve
gece kulüplerine gitmek falanmış."
"Öyle mi? Tabs seni işe aldığında her ödemeden
pay alacağını da söyledi mi peki?"
Gözlerimi kırptım. "Öyle bir şey söylemedi."
"Tabii ki söylemedi tatlım. Ve tabii ki iyi bir ha­
yat yaşıyormuş gibi yapacak. Bu onun hayatı ve artık
yüzeye çıkamayacak kadar derinlerde yaşıyor." Nina,
unlu parmaklarıyla yanağımı okşadı. "Mutsuzluk arka­
daşlığı sever Kitty. Belki sana doğruyu söylüyordur ve
her şey o kadar da kötü değildir. Fakat bir kısmı kötü
olacaktır. O adamlar seni asla insan olarak görmeye­
cek, Benjy'nin baktığı gibi sana bakmayacaklar. Benim
baktığım gibi de. Sen bundan iyisini hak ediyorsun."
"Ben hiçbir şeyi hak etmiyorum," dedim. "Benim
rütbem III."

27
PİYON

"Sen, ensendeki izden daha fazlasın ve bunu çok


iyi biliyorsun," dedi Nina. "Bu sana ölüm fermanı gibi
gelebilir ama yakında rütben ne olursa olsun iyi bir
hayatının olabileceğini anlayacaksın.
"Senin için söylemesi kolay," dedim. "Senin rüt­
ben IV."
"Ve bana bir bak." Kendini gösterdi. "Asla doyma­
yan kırk çocuk için yemek yapıyorum. Ne görkemli
bir hayatım var."
"Ah lütfen. Sen bunu seviyorsun. Sen hepimizi se­
viyorsun."
"Doğru." Nina'nın sesi yumuşadı. "Ama sizi sev­
diğim için canınız yandığında ve hayal kırıklığı ya­
şadığınızda, bunu ben de hissediyorum. Ne kadar
üzüldüğünü anlıyorum Kitty. Ama bu senin hayatın,
hükümetin değil. Onlar sana ne derlerse desinler, sen
hayatına istediğin gibi yön verebilirsin."
Ellerime baktım ve bir tırnağımın kırıldığını fark
ettim. Ona inanmak istiyordum. Fakat her şey berbat
haldeyken ona nasıl inanabilirdim? "Benjy bunu yap­
tığım için benden nefret edecek, değil mi?"
"O çocuğun canını alsan bile senden nefret etmez,"
dedi. "Fakat kendini öldürtürsen işte bunun için sen­
den nefret edebilir."
Somurttum. Nina haklıydı. Tabii ki haklıydı ve bu
da midemdeki ağrıyı dindirmiyordu. "Bugün aptalca
bir şey yaptım."

28
AIMEE CARTER

"Normalden daha aptalca mı?" dedi ama sesinde


dalga geçtiğine dair bir ipucu vardı. Sonunda içimiz­
den biri bunun komik olduğunu düşünüyordu.
"Pazar yerinden bir portakal çalmaya çalıştım,"
dedim. "Bir Koruma bizi yakaladı, biz de kaçtık. Ona
ismimi söyledim ve benim bir Ekstra olduğumu da
biliyor." IV ve aşağısının ikinci çocukları olan ve bir
çocuktan fazlasına sahip olmalarına izni verilmeyen
bütün Ekstralar Doe soyadını taşırdı. Benjy'nin so­
yadı öyleydi. Tabs'in de. Hatta Nina'nınki bile. Ve ai­
leleri para cezasını ödeyemediği için Ekstraların çoğu
Başkayer'e gönderiliyordu. Bu yüzden de D.C.'de çok
az grup evi vardı. Nina'nın evi pazar yerinin sekiz ki­
lometre uzağındaydı.
Nina "Bir portakal için buraya kadar geleceğini san­
mıyorum," dedi ve spatulayı kâsenin kenarına vurdu.
Nina'yla ilgili en sevdiğim şey buydu: her şeyi duy­
muştu ve bizim konularımız onu şaşırtmıyordu. "Bili­
yor musun, evvel zaman önce herkes pazar yerine gi­
dip istediğini alabiliyordu."

Hafifçe güldüm. "Masallar 'evvel zaman önce' diye


başlar Nina."

Kâseyi alçaltıp, dikkatini bana vererek "Bu, her şe­


yin olduğu bir masaldı ama bu hikâyenin gerçekçili­
ğini azaltmıyordu," dedi. "İşlerin yetmiş bir senede bu
kadar değişmiş olması çok korkutucu."

29
PİYON

"Evet ve önümüzdeki yetmiş bir sene içinde, II ve


III rütbelilere iş vermeye de tenezzül etmeyecekler,"
dedim. "Onun yerine bizi sınav yerinden çıkartıp vu­
racaklar."
"Adi işleri yapması için her zaman insan gücüne
ihtiyaç olacaktır." Musluğa gitmek için yanımdan geçti
ve beni yanağımdan öptü. "Hartlar her zaman ikti­
darda olmayacaklar. Onlar da bizim gibi etten ve ke­
mikten. îşler elbette değişecek."
"Ama ben göremeyeceğim," dedim ve içimi bir ür­
perti kapladı. Hartlardan bu şekilde bahsetmek vatana
ihanetti. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu ama kırk
çocuk Nina'ya bağlıydı.
"Dünya, sen istiyorsun diye var olmadı," dedi Nina.
"İşler her zaman değişir. Sen, ben ve diğer bütün va­
tandaşlar, basının hiçbir zaman duymadığı şeylere,
Hartlarm bilmemizi istemediği şeylere inanıyoruz."
"Ne gibi? Eğer önemli bir şey olsaydı, herkes bunu
konuşuyor olurdu."
"Gelecek haftayı görecek kadar yaşamak isteyenler
değil. Mesela, Yvonne ve Jameson Hart'ın ölümleri."
"Araba kazasında öldüler."
"Öyle mi?" dedi Nina kaşlarını kaldırarak. "Yoksa
bu basının söylediği miydi?"
Ona baktım. Başbakanın eşi ve büyük oğlunun
geçen sene düzenlenen cenazesini izlemek mecbu­
riydi. Hartlarm siyah şemsiyeler altında toplandığını

30
AIMEE CARTER

ve tabutların toprak altına gönderildiğini izlemelerini


gördüğüm bu an, hayatımda onlar için üzüldüğüm
tek andı. "Yani araba kazası olmadığını mı söylüyor­
sun?" diye sordum.

"Şunu diyorum, eğer öyleyse bile sen bunu bile­


mezsin. Ama dışarıda bir dünya var. Bilgi ve özgür­
lük illüzyonuyla gerçekliğinin aynı şey olmadığını bi­
len bir dünya. Önünde sonunda bu düzen zayıflayacak
ve dışarıda bunu en kısa zamanda gerçekleştirmek için
elinden geleni yapan insanlar var." Ellerini omuzla­
rıma koydu ve gözlerini gözlerime dikti. "Beni dinle
çünkü bunu sadece bir kere söyleyeceğim. Senin bir
seçeneğin var. Hartların sana dağıttığı eli kabul ede­
bilir ya da kendi elini seçip, bununla oynayabilirsin."

"Ne yani, çığlık atıp protesto edip kendimi öldürte-


yim mi? Kesinlikle bundan daha iyisini yapabilirim."

"Eğer hükümetin sana verdiği rolden kaçacak ve


hayatını yer altında geçireceksen neden bunu kökün­
den değiştirmek için de bir şey yapmayasın?"

"Bunu düzeltebilecek hiçbir şey yapamam. Rütbem


malum ve hiçbir zaman da değişmeyecek."

"O dövmenin tek anlamı Hartların yapmaya karar


verdiği ve bizim de kabul ettiğimiz bir fikir," dedi.
"Sen, ensendeki numaradan daha değerlisin Kitty.
Bunu sakın unutma."

31
PİYON

Eğer bundan yüz sene önce doğmuş olsaydım, bun­


ların hiçbiriyle uğraşmak zorunda kalmayacaktım.
"Unutmam." dedim.
"Aferin sana." Yanağımı okşadı. "Bu konuştukları­
mızdan çocuklara bahsetmeyeceğin konusunda sana
güveniyorum. Benjy'ye bile. Böylesi onun için daha
güvenli ve onun başına bela açılmasını istemediğini
de biliyorum. Öte yandan sen artık bir yetişkinsin ve
gerçekte olan bitenleri öğrenme zamanın geldi. Eğer
hayatını değerli bir şey uğruna geçirmek istiyorsan
bana tek bir kelime söylemen yeter. Ben seni gereken
insanlarla tanıştırırım."
Tereddüt ettim. "Kim—"
Kapı çalınca olduğum yerde sıçradım. Nina, elle­
rini önlüğüne sildi ve mırıltıyla lanet okudu. Havadaki
gerginlik dağıldı. "Hiçbir şeye dokunayım deme," dedi
ve hızla koridora çıktı.
O köşeyi döner dönmez, parmağımı kâseye daldır­
dım ve etrafına bir parça hamur doladım. Hamur ağ­
zımda eridi ve rahat bir nefes verdim. Konuşmamızın
ciddiyeti kaybolmuştu. Bugüne kadar evim diyebildi-
ğim tek yerdeki son akşam yemeğime, en sevdiğim
kurabiyeler eşlik edecekti. Bu güzel bir sürprizdi. Ve
bugünden tek istediğim güzel sürprizlerdi, kendimi
öldürtebileceğim şeyler değil... Belki Benjy VI rütbe­
sini aldıktan ve güvenliği sağlandıktan sonra Nina'yla
konuşabilirdim. Şu anda tek düşünebildiğim önümüz­
deki ay boyunca nasıl hayatta kalacağımdı.

32
AIMEE CARTER

"Size yardımcı olabilir miyim beyler?" Nina'nın


sesi koridordan geçip mutfağa ulaştı ve konuşmasın­
dan anlayabildiğim kadarıyla gelenleri tanımıyordu.
"Nina Doe?" dedi otoriter bir ses. Mutfakta yavaş
hareketlerle ilerleyip köşeden kafamı uzattım. Ve o an
nefesim kesildi.
Kapıda, siyah ve gümüş renklerde giyinmiş bir me­
mur vardı. Yanında, kaşlarını çatmış bir halde pazar
yerindeki Koruma duruyordu.

33
AÇIK ARTTIRMA

ina adamlara, "Yardımcı olabileceğim bir şey

N var mı?" diye sordu çabucak.

Kafamı duvara dayadım ve telaş içinde bu du­


rumdan kurtulmanın bir yolunu aradım. Arka kapı­
dan çıkabilirdim ama yanlarında başkalarını da ge­
tirmiş olma ihtimali yüksekti. Ayrıca çitler Benjy'nin
yardımı olmadan atlayamayacağım kadar yüksekti.
Her hâlükârda binanın etrafından dolaşıp, ön kapı­
dan çıkmam gerekecekti.
Köşeye sıkışmıştım.
"Hanımefendi, ben Albay Jeremiah Sampson. Kitty
Doe'yu arıyorum," sözünü işitince kendimi zorlayarak
35
PİYON

derin bir nefes aldım. Paniklemenin bir faydası olma­


yacaktı. Saklanabileceğim bir yer olmalıydı.
Bakışlarım lavabonun altındaki dolaba döndü ve
hızla oraya yöneldim. Çok küçük olabilirdi ama oraya
bakmama ihtimalleri vardı. Dolabın içine girdim ve üç
kişilik ayak sesleri mutfağa girmeden hemen önce ka­
pağını kapattım.
"Kusura bakmayın, burada değil," dedi Nina. "Ko­
nunun ne olduğunu sorabilir miyim?"
"Hükümet meselesi," dedi Koruma. Detaya girme­
sine gerek yoktu. Nina ve ben bunun ne demek oldu­
ğunu biliyorduk: Üzerinde adımın yazılı olduğu bir
kurşun. Ama neden tuhaf üniformalı memur da bu­
radaydı? Pazar yerindeki Koruma tetiği tek başına çe­
kebilecek durumdaydı.
Ayak sesleri yaklaştı ve ben nefesimi tuttum. Ola­
bildiğinde hareketsiz kalmaya çalıştım. Sırtım boruya
dayanmıştı ve üstümdeki lavaboya çarpmamak için
iyice kıvrılmıştım. Temizleyicinin kimyevi kokusu
genzimi yakıyor, kalbim durmadan önce en hızlı rit­
mine ulaşmaya çalışırcasma, göğüs kafesimden çıka­
cak gibi atıyordu.
Ayak sesleri lavabonun önünde durdu ve biri la­
vaboyu açtığında, püsküren suyun hissiyle irkildim.
"Eve döndüğünüzde geldiğinizi seve seve söyle­
rim," dedi Nina, suyun sesi onunkini bastırıyordu
ama yine de yakından geliyordu. Musluğun önünde

36
AIMEE CARTER

durmuş, dolabı gizliyordu. Nerede saklandığımı bili­


yor muydu?

"Etrafa bakınmamızda bir sakınca var mı?" dedi


Sampson.

Nina suyu kapattı. "Ne zamandan beri izin istiyorsunuz?"

Başka ayak sesleri duyuldu. Bu sefer mutfağın öbür


tarafından geliyorlardı. "Nina? Neler oluyor?"

Benjy. Vücudum uyuştu. Silah olarak kullanabile­


ceğim bir şey var mı diye el yordamıyla dolabın içini
aradım. Eğer ona dokunurlarsa veya ona kötü bir ba­
kış atarlarsa—

"Bu beyler Kitty'nin nerede olduğunu bilmek isti­


yorlar," diye sordu Nina. Ses tonundaki memnuniyet­
sizlik aşikârdı.

"Bilemiyorum," dedi Benjy ve ayak sesleri lavaboya


doğru yaklaştı. "Biz ayrıldık."

"Arkanı dön," dedi Koruma ve bir an Benjy'yi tu­


tuklayacağını düşündüm. Fakat bu olamazdı. O he­
nüz reşit değildi.

"Bir saat önce olduğu gibi boş," dedi Benjy. Ensesi...


Koruma, rütbesine bakmak istemişti. "Buraya gelecek
kadar salak değil. Eğer onu bulmak istiyorsanız size
tren istasyonunda beklemenizi öneririm. Ya da belki
gece kulüplerinde," diye ekledi. "Onu da düşünüyordu."

37
PİYON

Dehşete düşmüş bir şekilde ağzımı açıp kapadım.


Bu konudan öldürülmeme neden olacak kadar nefret
etmiş miydi?
"Pekâlâ," dedi Sampson. "îş birliğiniz için teşek­
kür ederiz. Eğer sorun değilse çıkmadan etrafa bak­
mak istiyoruz."
"Tabii ki," dedi Nina. Adamların ayak sesleri yan­
kılanarak mutfaktan uzaklaştı, koridordan geçti. Yu­
karıdan Nina'nın, "Karşılaştığım en kibar piç. O arka
tarafta mı?" dediğini duydum.
Benjy başını sallamış olacak ki Nina derin bir ne­
fes verdi. "O halde umut edelim ki onlar görmeden
buradan çıksın."
Adamlar evi aramaya devam ederken göremeye­
ceğim bir durum olur diye varlığımı belli etmedim.
Zaman zaman başka bir odada kısık sesle konuştuk­
larını duyuyordum ve geri geldiklerine dair sesler
işittiğimde de öylece donup kalıyordum. Fakat mut­
fağı hiç aramadılar. Nina ön kapıyı açıp kapattıktan
sonra, "Ahlaksız, kendini beğenmiş belalılar/' dedi.
Artık güvende olduğumu biliyordum. "Bana söz ver,
VI olduğunda kendini bizden daha iyi zannedenler­
den biri olmayacaksın."
"Başka türlüsü de var mı yani?" dedim.
Dolabın kapağını ittim. Benjy geriye doğru eğildi
ve Nina elindeki spatulayı yere düşürdü.

38
AIMEE CARTER

"Bunca zaman orada miydin?" dedi Benjy, başımı


salladım. "Nasıl sığdın oraya?"
"Ben esneğim," dedim. "Onlar geri dönmeden bu­
radan gitmem gerek. Tabs, çocuklar eve dönene kadar
geleceğini söylemişti."
Nina'yı yanağından öptüm ve kırk kişinin paylaş­
tığı ranzalı yataklarla dolu iki odadan birine doğru
yürüdüm. Benjy hızla arkamdan içeri girdi ama ben
gözümü karşıdan hiç ayırmadım.
"Kitty—Kitty. Bunu daha önceden planlamış miy­
din?" Dirseğimi tuttu ve ona doğru döndüm.
"Evet," dedim öfkeyle ve kolumu çektim. "Çünkü se­
nin aksine, bizim güvenebileceğimiz bir süper zekâmız
yok." Hızla ranzama ve üzerinde beni bekleyen yarı
boş kamp çantasına doğru gittim. Bu akşam şehrin
daha iyi bir yerine gideceğimi sanıyordum. Denver'a
ve hatta Tabs'in yaşadığı gece kulüplerine değil. Fa­
kat planımı en kötüsü için yapmıştım ve beni almaya
geldiğinde onunla gidemeyeceğimi söylemeyi düşü­
nüyordum. Bunu değil.
"İyi," diye bağırdı Benjy ve erkeklerin ranzalarının
arasında kayboldu. Bir dakika sonra sırtında çantasıyla
kapının önünde belirdi. "Ben de seninle geliyorum."
Gömleğimi çantama tıkıştırdım. "Kulüpte ne ya­
pacaksın Benjy?"
"Kulübe gitmiyoruz," dedi. "Kaçıyoruz."

39
PİYON

"Hayır, kaçmıyoruz. Bunu kendine yapmana izin


vermeyeceğim."
"Sana çoktan söyledim. Eğer sen III olduysan be­
nim hiç şansım yok demektir." Ondan ödünç aldığım
kapüşonlu montu geri aldı ve çantasına soktu. "Sen de
en az benim kadar zekisin ve bunu biliyorsun."
"Hayır değilim," dedim. Ağlamamak için kendimi
zor tuttuğum için yüzüm âdeta yanıyordu. Senelerdir
ağlamamıştım. Tabs yeraltına girdiğinden ve ondan
altı ay boyunca haber alamadığımızdan beri... Haya­
tımıza vals eşliğinde geri girene kadar, o deliklerden
birinde ölüp kaldığına inandırmıştım kendimi. "Öyle
bile olsa, sen okuyabiliyorsun." dedim.
Bugüne kadar iyi idare etmiştim. Benjy seneler bo­
yunca bana okumayı öğretmeye çalışmıştı ama alfa­
beyi bilmeme rağmen kelimeler bana bir şey ifade et­
miyordu. Benjy, henüz biz yedi yaşındayken adımı
doğru yazamadığım için öğretmenimizin benimle alay
etmesine acımıştı. O zamandan beri hiç yanımdan ay­
rılmadı ve beni defalarca korudu. Hatta onun iki tane
el yazısı vardı. Biri kendi ödevlerinde kullandığı kendi
el yazısı, diğeri ben cevapları söylediğimde yazdığı el
yazısı. Fakat bu durum, ne kadar uğraşsa da Benjy'nin
beni koruyabileceği bir şey değildi.
"Buraya gel," dedi. îki yana açtığı kollarına doğru
yürüdüm. Parmaklarını saçımda gezdirdi ve sessizce
durdu. Ağlamak istemiyordum. Bu hiçbir şeyi çözmezdi
ve Benjy'nin görmesini istediğim son şey, ne kadar

40
AIMEE CARTER

üzgün olduğumdu. Ben kendimi ne kadar güçlü gös­


terirsem, onun da bu konuyla alakalı aptalca bir şey
yapmasını o kadar engelleyebilirdim.
"Benimle gelemezsin. Bana bir şey olmaz," dedim
ve kendi kelimelerime inanabilmeyi diledim.
"Ben rütbesiz kalıp seninle olmayı, VI olup da sen­
siz kalmaya yeğlerim," dedi. "Bu peşimize düşecek­
leri anlamına gelse bile umurumda değil. Seni bırak­
mayacağım."
İç çektim. "Lütfen bunu bana yapma. Hayatının al­
tüst olmasının nedeni ben olmayayım. Beni kaybetme­
yeceksin, söz veriyorum. Her gün seni görmeye gele­
ceğim ve on yedi yaşını doldurup sınava girdiğinde
ikimiz de rahat edeceğiz."
"Sen benim kız arkadaşımsm," dedi sert bir tavırla.
"O domuzların sana dokunmasını istemiyorum."
"Bu fikir benim de hoşuma gitmiyor," dedim sır­
tını okşayarak. "Nina'nın beni saklayarak çocukları
tehlikeye atmasını istemiyorum ve Denver'a da git­
meyeceğim."
"Sana burada bir yer ayarlayabilirler mi diye sora­
maz mısın?" diye sordu Benjy.
"Görevi aldığımda bunu sordum. D.C.'deki Ekstra­
lar düşük puan aldıklarında başka şehirlere gönderi­
lirlermiş. Heights çok kalabalıkmış ve bizi buraya bağ­
layan bir ailemiz yokmuş."
"Hayır var," dedi. "Ben varım."

41
PİYON

Zorlukla yutkundum. "Onların umurunda değil.


Küçükken Başkayer'e gönderilmediğim için şanslıy­
mışım ve elde edebildiğimi kabullenmeliymişim. Fa­
kat etmeyeceğim, Benjy. Elimdekinin daha iyi olaca­
ğını düşündüğünü biliyorum ama olmayacak. Sensiz
olmaz, anladın mı? Ve Tabs benim tek seçeneğim."
Elini gömleğimin içine soktu ve göbeğimin çev­
resinden görünmez bir deseni takip etti. "Başka bir
yol olmalı."
"Eğer akima başka bir şey geliyorsa kulaklarım
sende."
Beni öptü. Beni yavaşça yatağa doğru iterken ılık
dudakları dudaklarımla buluştu. "Belki, gitmeden..."
"Ranzamın kenarına oturdum ve elimi göğsüne
dayayarak onu kendimden uzak tuttum. "Özür dile­
rim," dedim yumuşak bir sesle. "Tabs'in dediğine göre
benimle daha çok ilgilenmeleri için bizim hiç yapma­
mız..." Sustum.
"Senin ilkin ben olmalıyım," dedi Benjy ve yanıma
oturup, parmaklarını parmaklarıma kenetledi.
"Ve öyle olacaksın."
"Hayır, olmayacağım. Eğer Tabs'le gidersen olma­
yacağım."
Başımı salladım. "Onlar sayılm ayacak. Hiçbir za­
man sayılmayacaklar. Sadece sen, hep sen olacaksın,
tamam mı? Benim ilk aşkım ve gerçekten benim için
önemli olan tek kişi olacaksın."

42
AIMEE CARTER

Alnını alnıma dayadı ve gözlerini kapadı. "Eğer


sana bir şey olursa—"
"Gece kulüpleri bunun için var," dedim. "Beni ko­
rumak için."
"Tabs konusunda pek başarılı değiller."
"Tabs başka işlerle de uğraşıyor," diye yalan söyle­
dim. "Bana bir şey olmayacak. Sadece bir ay ve sonra
her şey bitecek. Hayatımızın sonuna kadar sen ve ben
olacağız, öyle değil mi? Belki beni kimse istemez."
Benjy, gözleri kıpkırmızı olmuş bir halde bana baktı.
"Seni istemeyen deli demektir."
Onu bir daha öptüm. Bu sefer daha basit bir öpü­
cüktü. "Bu kısmı unut ve sen VI olduğunda neler ola­
cağına odaklan, tamam mı?"
"Yapamam," dedi sesi gittikçe incelerek. "Bu benim
için de, senin için de haksızlık Kitty. Seni seviyorum ve
bunu hiçbir şey değiştiremeyecek; ama burada hiçbir
şey yapmadan oturup onların sana—onların sana" Ba­
şını salladı ve boynundaki kaslar gerildi. "Yapamam."
"O halde yapma," dedim göğsümü gererek. "Eğer
daha iyi olacaksa—"
"Hiçbir şey bu durumu düzeltemez. Kendini neye
bulaştırdığının farkında değilsin."
"Biliyorum," diye fısıldadım. "Ama yapmak zo­
rundayım. Ve her şey bittiğinde, buradan gitmek için
yeterli miktarı biriktirmiş olacağız. İstediğimiz yere

43
PİYON

gidebiliriz. Sen görevlerini seçeceksin ve bir daha bun­


ları düşünüp endişelenmemiz gerekemeyecek. O za­
mana kadar..." Ağzım kurudu ve Benjy'nin avuçla­
rının içindeki elimi sıktım. "O zamana kadar bence
ayrılmalıyız."
Benjy gerildi, tek bir kelime bile etmedi. Buna ge­
rek de yoktu zaten.
"Haklısın," dedim. "Sen daha iyisini hak ediyorsun.
Benim gibi bir kızdan daha iyisini... Hayatını mahvet­
memden daha iyisini... O yüzden artık buna devam et­
meyelim. Her şey bitene kadar... Sen VI olduğunda da
hâlâ beni istersen..."
"Seni her zaman isteyeceğim," dedi ve bana baktı.
Yüzü iyice kızarmış ve gözleri yaşlanmıştı. "Rütbem
ne olursa olsun... Rütben ne olursa olsun... Ve hayatta
kalmak için ne yapmış olursan ol, seni her zaman is­
teyeceğim."
Elini dudaklarıma götürüp parmak eklemlerini öp­
tüm. "VI olduğunda beni seçebilirsin. Fakat bu seçimi
hak etmiş oluyorsun zaten. Bu yüzden, işte tam da bu
yüzden her şeyi sana bırakıyorum."
"Benden ayrılarak." Bu bir soru değildi ama yine
de başımla onayladım.
"Sen rütbeni alıncaya kadar. Sonra nasıl bir hayat
istediğine kadar verirsin. En azından birimiz bu ka­
rarı vermeli."
Omuzları düştü ve bana doğru eğildi. "Kitty..

44
AIMEE CARTER

Kapı hafifçe vurulunca ikimiz de yerimizden sıç­


radık. Geri dönmüşlerdi.
Benjy'yle birbirimize baktık ve tek kelime etmedik.
O kapının tokmağının altına bir sandalye yerleştirirken,
ben de kamp çantamı aldım ve en yakındaki pence­
reye ulaşmak için bir ranzaya tırmandım. Eğer şanslıy­
sam bütün binayı kuşatmamışlardı. Eğer değilsem—
"Tabs!" dedi Nina ve sesi ince duvarlardan geçe­
rek odada yankılandı. Rahatlamıştım, yataktan aşağı
atladım ve yere düştüm.
"O geldi," dedim ve kapıya ulaşmak için Benjy'nin
önünde durup kapıya uzandım. "Gitmeliyim."
Benjy hareket etmedi. Yeniden uzandım ama Benjy
yerinden oynamadı.
"Lütfen Benjy, tek yol bu," dedim. "Sadece bir ay
ve sonra her şey daha iyi olacak."
"Bunu bilemezsin," diye mırıldandı ve kollarını sı­
kıca göğsünde kavuşturdu.
"Hayır ama her ne olursa olsun, Denver'a gidip
seni sonsuza kadar kaybetmekten daha iyi olacağını
biliyorum. Lütfen."
Elimi elinin üstüne koydum ve ona baktım. Ara­
dan çekilmesi için sessizce ona yalvarıyordum. Bunu
istememiştim. Eğer benim dilediğim gibi olsaydı, rüt­
bem IV olurdu ve her şey yoluna girerdi. Fakat tek sı­
navımda başarısız olmuştum, gerçekten önemli olan
tek sınavımda... Ve şimdi sonuçlarına katlanmak

45
PİYON

zorundaydım. Ve Benjy de beni sevdiği için buna kat­


lanmak zorundaydı.
Önce cevap vermedi. Birkaç saniye sonra ise bana
sarıldı.
"Yarın beni görmeye gel," dedi. "Okulun çıkışında
gel ve sonra da plaja gideriz. Yüzeriz, gün batımını iz­
leriz ve bütün bunları unuturuz. Söz ver."
Başımı salladım. Eğer tamam demeseydim, peşimi
bırakmazdı. Tabs de düşük çenesiyle nerede olduğumu
seve seve söylerdi. "Geleceğim. Seni seviyorum."
Sonunda kenara çekildi. Onu uzun uzun öptüm ve
yumru gibi duran çenesini okşadım. Bana veda ede­
meden oradan ayrıldım.
*

Gecenin soğukluğunu çıplak tenimde hissedebili­


yordum. İçleri dolup taşmış çöp kutuları ve yan yan
bakan adamların olduğu dar bir yoldan geçerken Tabs'i
takip ediyordum. Artık işaretlendiğim için hava karar­
dıktan sonra dışarı çıkabilecektim. Dışarıda beni hu-
zursuzlaştıran bir gerilim vardı.
Korumalar sokaklarda devriye geziyor ve her ge­
çenin yüzünü inceliyordu. Vücudunu saran mini eteği
ve çıplak bacaklarını daha da uzun gösteren topuklu
ayakkabılarıyla dikkatle yürüyen Tabs'in peşinden gi­
derken kafamı yerden hiç kaldırmadım ve saçlarımla
da yüzümü kapattım. Ben de aynı şekilde giyinmiş­
tim fakat ondan on beş santimetre kısa olduğum için

46
AIMEE CARTER

etek dizlerime gelmişti. O, kırmızı ruj ve gözlerini or­


taya çıkartan kömür renkli far sürmüştü fakat bana
da sürmek istediğinde ona karşı çıkmıştım. Koyu saç­
ları kıvır kıvırdı ve neredeyse eteğine değecek kadar
uzundu. Ben saçlarımı sadece taramakla yetinmiştim.
Elini silahının üstüne koymuş bir Korumanın ya­
nından geçtikten sonra "Geceler genellikle böyle mi
oluyor?" diye sessizce sordum. "Etrafta bu kadar çok
Korumayla yani."
"Bazen," dedi omzunu silkerek. "İnsanlar çok içiyor
ve kavga çıkartıyorlar. Hafta sonları çok kötü oluyor."
"Bugün Salı."
"Her neyse." Bana ters bir bakış attı. "Dün gece
bir çeşit veda olsun diye Benjy'yle o işi yapmadınız,
değil mi?"
Başımı salladım. "Ondan ayrıldım."
"Güzel. Önünü kesen öfkeli bir erkek arkadaşın ol­
madığında işler daha kolay oluyor." Bir kapının önünde
durdu ve kapıyı dört kere tıklattı. Aradan geçen sü­
rede yüz ifademi fark etmiş olacaktı ki beni kendine
doğru çekip, bana sarıldı. "Bir şey olmayacak Kitty. İlk
seferinde korkutucu gelebilir ama gerçekten korkutucu
bir şey yok. Seni affetmemesinden korkmuyorsun, de­
ğil mi? Çünkü affedecektir. Benjy o."
Ben cevap veremeden kapı açıldı ve uzun çeneli
bir adam göründü. Tabs'in memnuniyetle sergilediği

47
PİYON

kıvrımlarına baktı ve bana döndüğünde yapabildiğim


tek şey adama dik dik bakmamaktı.
"Hey Tabs. Arkadaşın kim?"
"Taze et." Adamla flört edercesine güldü. "Bizi içeri
alacak mısın? Marion bekliyor da."
Adam omuzlarımızın üstünden dışarı baktı, Ko­
ruma var mı diye kontrol etti ve kenara çekildi. Tabs
beni dirseğimden tuttu ve dar koridora girdiğimizde
kapı arkamızdan sertçe kapandı. "Kırmızı Yıldız Ote­
line hoş geldin," dedi adam ve eksik dişini göstere­
rek gülümsedi. Tabs beni adamın yanından çekiştire­
rek uzaklaştırırken, bakışlarımı başka tarafa çevirdim.
IV olarak Tabs'e normal bir hayat sürebilmesi için
alabildiğine sıradan bir iş vermiş olmalıydılar. Fakat
Tabs normal olmadığı için bu işi tercih etmişti.
Bu iş için seçme yapılmıyordu. Hayatını tehlikeye
atacak kadar cesur herkes, şehrin etrafına yayılmış olan
gece kulüplerinden birinde kendine yer edinebilirdi.
Her ne kadar yasa dışı olsa da hükümetin kemik kad­
rosunu oluşturan VTların da bu kulüpleri ziyaj-et ettiği
bilinirdi. Bu işi yasaklayan onca yasaya rağmen kişiye
yaşlanıncaya dek güvenilir bir hayat tarzı sunuyordu.
Onlara sonra ne olduğunu bilmiyordum ama şu anda
benim için önemli olan tek şey Benjy on yedi yaşını
dolduruncaya kadar Heights'da kalmaktı.
Tabs beni zarif bir kadın olan Marion'a takdim etti.
Marion belli bir noktaya kadar bu işi yapmış ve sonra

48
AIMEE CARTER

kendi kulübünü açacak kadar başarılı olmuşa benzi­


yordu. Marion, beni sıkışık bir giyinme odasına soktu
ve oturmamı işaret etti.
"Bir III, öyle mi?" Duvara yaslanmış olan askılar­
daki kıyafetlere göz gezdirdi. "Eminim ki VI olmayı
isterdin."
"VI kalıbından değilim," diye mırıldandım. "Fa­
kat IV iyi olurdu."
"Hepimiz sahip olamadığımız şeyleri istiyoruz, de­
ğil mi?" Askıdan mor bir elbise çıkarttı ve bana gös­
terdi. Yüzümü buruşturdum. Bikinide bile daha çok
kumaş vardı. Marion elbiseyi yerine koydu. "Kim ol­
duğun konusunda savaş vermene gerek yok. Sadece
bunu kabul edebilirsin. Hepimizin dünyada bir yeri
var ve bu konuda şikâyetçi olmak Başkayer'e tek gi-
dişlik biletten başka bir şey değildir. Fakat buraya gel­
mek. .. İşte bu hayatını değiştirebilir. İşte!"
Bana kolsuz beyaz bir elbise uzattı. Elbiseyi vücu­
duma tuttum, etek boyu dizlerime geliyordu. Marion'un
yüzü ışıldadı.
"Mükemmel. Açık arttırma birazdan başlayacak.
Tabs tutarın belli bir yüzdesini ve kulüpten bir oda
alacağını söyledi mi?"
"Evet. Yalnızca seçtiğim adamlarla birlikte olaca­
ğım, değil mi?"
"Onun dışında bu akşam seni kim satın alırsa ta­
bii. Eğer bu işte para kazanmak istiyorsan çok seçici

49
Another random document with
no related content on Scribd:
[Inhalt]
22. Phalanger celebensis (Gr.)

Ta f e l X V F i g u r 1 (c. ⅓ n. Gr.)

Nachdem J e n t i n k 1885 (Notes Leyden Mus. VII, 104) in seiner


klärenden Monographie der Gattung Cuscus Licht in die Verwirrung
gebracht, die über Phalanger celebensis bis dahin geherrscht hatte,
und O. T h o m a s 1888 (Cat. Mars. p. 206) weiterhin darüber, mit
ausreichender Synonymie, gehandelt, bleibt vorerst wenig über die
Art zu sagen. J e n t i n k (p. 91 und 106) stellte das Vorkommen in
Süd-Celebes noch etwas in Frage, allein ich selbst erhielt 1871 in
Makassar ein Junges (B 391), W e b e r (Zool. Erg. I, 114 1890) fand
die Art in Goa und neuerdings sah ich aus E v e r e t t s Sammlungen
(vom October 1895) von Indrulaman, 2300′ hoch am Pik von
Bonthain, ein Exemplar 1 und erwarb daraus ein Junges ebendaher
für das Museum. Dieses besitzt ausserdem Exemplare von
Kakaskassen, Kali und Manado in der Minahassa und von
Gorontalo, im Ganzen 7. H i c k s o n (Nat. N. Cel. 1889, 83) nennt
die Art auf der Insel Talisse, nahe der Nordspitze von Celebes,
häufig. T h o m a s (p. 207) führt sie auch von Sangi auf, und zwar
nach einem von mir gesammelten Exemplar; allein die Sangi Form
ist, wie wir gleich sehen werden, abzutrennen. Die Celebes Art
wurde noch nicht abgebildet (s. bei T h o m a s pl. XXI, 4 nur das
Ohr). Wie J e n t i n k (p. 106 Anm. 2) schon wahrscheinlich machte,
hatte G r a y (P. Z. S. 1858 pl. LXII) nicht celebensis, sondern
Exemplare von San Cristoval, Salomo Inseln, abgebildet, und
T h o m a s (p. 204) stellte klar, dass es Exemplare von Ph. orientalis
breviceps gewesen waren. Figur 1 Tafel XV ist ein Männchen von
Kakaskassen (B 2841), das grösste der in Dresden vorhandenen
Exemplare in c. ⅓ n. Gr.
Über die Schwanzschuppen mit centraler Papille, die besonders an
der Schwanzbasis auftreten, handelte d e M e i j e r e (Haren
Zoogd., Diss. 1893, 10 u. 54), sowie R e h (Jena Zeitschr. 29, 166,
1894). Die Tastlinien des Schwanzes erforderten vielleicht noch eine
specielle mikroskopische Untersuchung.

Die Eingeborenen der Minahassa nennen das Thier kussi, die


Maleiisch Sprechenden kussu. Ich sah einmal im März 1871 in der
Nähe von Manado um 11 Uhr Mittags zwei sich Paarende auf einem
hohen Baume. Das Weibchen hielt sich aufrecht, indem es mit den
Vorderfüssen einen Zweig umklammerte. Beim ersten Schusse
trennten sie sich, aber erst nach mehreren Schüssen fiel einer von
etwa 80 Fuss Höhe mit gespreizten Beinen herab und lebte noch.
Die Eingeborenen fangen sie, wenn sie sich auf einem einzeln
stehenden Baum aufhalten, indem einer hinaufklettert, worauf das
Thier sich herabfallen lässt, und ein Anderer fängt es dann unten
ein. Auf bergigem Terrain soll es sich, verfolgt, wie eine Kugel
[34]zusammenballen und herabrollen, was nicht gerade
wahrscheinlich klingt. Bei Tage sieht es schlecht, aber kriecht doch
umher. Es frisst allerlei Früchte. Die Eingebornen sagen, wenn man
Einen sieht, müsse man schnell die Zahl 11 aussprechen, wenn
zwei, die Zahl 12, sonst gelinge der Fang nicht. Das Fleisch wird
gern gegessen und soll wie Wildschwein schmecken.

1 Vgl. auch E v e r e t t bei H a r t e r t : Nov. Zool. III, 150 1896. ↑


[Inhalt]
23. Phalanger sangirensis n. sp.

Ta f e l X V F i g u r 2 u n d 3 (c. ⅓ n. G r . )

Phalanger Ph. celebensi (Gr.) similis, sed


subaureo-flavescens et facie albescenti.

H a b . In insulis Sangi.

L o n g . corp. c. 40, caud. c. 25 cm.

Es liegen mir 5 Exemplare von den Sangi Inseln vor, und zwar 3 von
Gross Sangi (2 aus meinen Sammlungen und ein kürzlich
erhaltenes) und zwei von Siao (1893 erhalten). Sie unterscheiden
sich leicht von den Celebes Exemplaren durch ihre goldigen Töne,
sind farbiger und heller im Ganzen und haben auch mehr oder
weniger ein helles Gesicht. Die Abbildung ergiebt die Unterschiede,
bei deren zweifellosem Vorhandensein ich nicht zögere, die Sangi
Form als insulare abzutrennen. Bemerkenswerth ist vielleicht, dass 2
Junge von Ph. celebensis eine gewisse Ähnlichkeit mit sangirensis
in der Färbung zeigen (jedoch ohne helle Gesichtzeichnung). Kommt
diese Annäherung stets vor 1, so könnte sie bedeuten, dass die
Sangi Form die ältere ist, indem die celebische nur noch im
Jugendkleide die Färbung der Stammform bewahrt hat. Figur 2 und
3 Tafel XV sind zwei Männchen von Gross Sangi in c. ⅓ n. Gr. (2085
und 2239, von mir mitgebracht). In der Grösse kommen sangirensis
und celebensis einander gleich. Bei den mir vorliegenden 5
Exemplaren von Sangi ist ebensowenig eine Spur eines
Rückenstreifens vorhanden. In der Färbung differiren sie mehr oder
weniger untereinander, sie sind dunkler und heller; ein Exemplar von
Siao nähert sich selbst celebensis, allein differirt doch genügend, um
bei einem Gesammtvergleiche der 5 Sangi Exemplare einerseits mit
den 7 von Celebes andrerseits keinen Zweifel über die Berechtigung
von sangirensis aufkommen zu lassen.

1 W e b e r (Zool. Erg. I, 114 1890) sagt von einem Jungen von Ph. celebensis
von Goa in Süd Celebes, dass es ganz verschieden von der Mutter gefärbt sei,
kastanienfarben und oben dunkel. Dies scheint sich also nicht Ph. sangirensis
anzunähern. ↑
[Inhalt]
24. Phalanger ursinus (Temm.)

Diese Art ist bis jetzt nur von Nord Celebes mit Sicherheit nachgewiesen.
J e n t i n k (Notes Leyden Mus. VII, 91 1885) hielt es sogar für möglich, dass sie
vielleicht überhaupt auf Nord Celebes beschränkt sei. O. T h o m a s (Cat. Mars.
1888, 197) führt auch kein Exemplar von Süd Celebes auf. Das Museum besitzt
17, davon 7 aus der Minahassa, 3 von der Insel Lembeh bei Kema, 3 von
Tjamba in Süd Celebes (1882 1), 3 von Tonkean in Nordost Celebes und 1 von
der Insel Peling. Im August 1871 erlegte ich bei Poso an der Tominibucht
mehrere Exemplare, von denen eins im Berliner Museum ist, wie auch ein von
mir im Gorontaloschen erhaltenes. Es beweist dies das Vorkommen über ganz
Celebes; Te i j s m a n n (Natuurk. Tijdschr. Nederl. Ind. 38, 77 1879) behauptete
dies schon; ohne Exemplare als Unterlage kann man aber auf solche
allgemeine Angaben nicht viel Gewicht legen. Die Tonkean Exemplare zeichnen
sich durch ihre, besonders auf der hinteren Körperhälfte lebhaft gelbgraue
Färbung vor allen obigen und auch sonst beschriebenen aus, sie machen daher
nicht den schwärzlichen Eindruck wie die anderen; 2 von der Insel Lembeh
nähern sich ihnen in dieser Beziehung etwas, das 3. ist jedoch sehr dunkel. Das
von Peling ist das hellste von allen, es ist sehr gelblichgrau. Ob auf die
Färbungsdifferenzen der Tonkean und Peling Exemplare etwas zu geben sei, d.
h. ob sie locale Abänderungen repräsentiren, oder ob dort auch dunkle
Exemplare vorkommen, lässt sich erst bei mehr Material beurtheilen. Der Name
des Thieres im Buginesischen und Makassarischen ist memu, s. auch
Te i j s m a n n l. c.; in der Minahassa, sagt er (l. c. 23, 368 1861), heisse das
Männchen lokkon, das Weibchen kuseh. Es existirt noch keine genügende
Abbildung der Art, denn die L e s s o n sche (Cent. Zool. I, 10 1830) ist den
heutigen Anforderungen nicht entsprechend. Ph. ursinus lässt sich jedoch
gegenüber allen anderen Phalanger Arten keinen Augenblick verkennen. [35]

1 S. auch E v e r e t t und H a r t e r t : Nov. Zool. III, 150 1896. ↑

[Inhalt]
Index.
albayensis Elera, Phlœomys 29.

alfurus Less., Babirusa 15.

Anoa depressicornis 12. 13. 14. 15.

Anoa mindorensis 12. 13.

Antilope depressicornis 12.

arctoides Js. Geoffr., Macacus 5.

Babirusa alfurus Less. 15.

Bos mindorensis 13.

brachyceros Gr., Bubalus 15.

breviceps Thos., Phalanger orientalis 33.

Bubalus brachyceros Gr. 15.

Bubalus bubalus 13.

bubalus, Bubalus 13.

Bubalus indicus 12.

Bubalus mainitensis Heude 13.

Bubalus mindorensis Heude 12. 13.

Bubalus moellendorffi Nehring 13.

cagsi A. B. Meyer, Sciurus 28. 29.

candida Gthr., Gymnura 32.

celebensis (Gr.), Phalanger 33. 34.

ceramicus Gr., Sus 18.

civetta Schreb., Viverra 12.

Crateromys schadenbergi (A. B. Meyer) 32.


Cryptoprocta ferox Th. Benn. 10.

cumingi Wtrh., Phlœomys 29. 31. 32. 33.

Cuscus 33.

Cynocephalus 5.

cynomolgus L., Macacus 4.

Cynopithecus niger (Desm.) 1. 5. 7. 8.

Cynopithecus nigrescens (Temm.) 2. 5. 7.

depressicornis, Anoa 12. 13. 14. 15.

depressicornis, Antilope 12.

Elephas primigenius 19.

fasciatus Desm., Paradoxurus 12.

ferox Th. Benn., Cryptoprocta 10.

fur Slark, Macacus 4.

fuscomanus Fisch.-Waldh., Tarsius 8.

fuscus Fisch.-Waldh., Tarsius 8. 9.

Gymnura candida Gthr. 32.

imhausi A. M.-E., Lophiomys 33.

indicus, Bubalus 12.

inornatus Gr., Macacus 2.

leucomus Müll. Schl., Sciurus 25.

leucomystax Gr., Paradoxurus 10. 12.

Lophiomys imhausi A. M.-E. 33.

Macacus arctoides Js. Geoffr. 5.

Macacus cynomolgus L. 4.

Macacus fur Slark 4.

Macacus inornatus Gr. 2.


Macacus maurus F. Cuv. 1. 2. 4. 5. 6. 7.

Macacus melanotus Ogilb. 5.

Macacus ocreatus Ogilb. 1. 2. 4.

Macacus philippinensis Js. Geoffr. 4.

Macroxus philippensis Wtrh. 29.

mainitensis Heude, Bubalus 13.

maurus F. Cuv., Macacus 1. 2. 4. 5. 6. 7.

melanotus, Ogilb., Macacus 5.

mindanensis Steere, Sciurus 28. 29.

mindorensis, Anoa 12. 13.

mindorensis, Bos 13.

mindorensis Heude, Bubalus 12. 13.

mindorensis, Probubalus 12.

moellendorffi Nehring, Bubalus 13.

musanga Gr., Paradoxurus 11. 12.

musschenbroeki Schl., Paradoxurus 10. 11. 12.

niger (Desm.), Cynopithecus 1. 5. 7. 8.

niger (Desm.), Paradoxurus 12.

niger Finsch, Sus 18. 19.

nigrescens (Temm.), Cynopithecus 2. 5. 7.

ocreatus Ogilb., Macacus 1. 2. 4.

Paguma 11.

pallidus Nehring, Phlœomys 29. 30.

papuensis Less., Sus 18.

Paradoxurus fasciatus Desm. 12.

Paradoxurus leucomystax Gr. 10. 12.


Paradoxurus musanga Gr. 11. 12.

Paradoxurus musschenbroeki Schl. 10. 11. 12.

Paradoxurus niger (Desm.) 12.

Paradoxurus philippensis Jourd. 12.

Paradoxurus philippinensis Temm. 29. [36]

Paradoxurus typus 12.

Phalanger celebensis (Gr.) 33. 34.

Phalanger orientalis breviceps Thos. 33.

Phalanger sangirensis A. B. Meyer 34.

Phalanger ursinus (Temm.) 34.

philippensis Wtrh., Macroxus 29.

philippensis Jourd., Paradoxurus 12.

philippensis Wtrh., Sciurus 29.

philippensis A. B. Meyer, Tarsius 8. 9.

philippinensis Js. Geoffr., Macacus 4.

philippinensis Temm., Paradoxurus 29.

Phlœomys albayensis Elera 29.

Phlœomys cumingi Wtrh. 29. 31. 32. 33.

Phlœomys pallidus Nehring 29. 30.

Phlœomys (?) schadenbergi A. B. Meyer 32.

Porcula salvania Hdgs. 15.

primigenius, Elephas 19.

Probubalus mindorensis 12.

rosenbergi Jent., Sciurus 26.

salvania Hdgs., Porcula 15.

samarensis Steere, Sciurus 28. 29.


sangirensis A. B. Meyer, Phalanger 34.

sangirensis A. B. Meyer. Tarsius 8. 9.

schadenbergi (A. B. Meyer), Crateromys 32.

schadenbergi A. B. Meyer, Phlœomys (?) 32.

Sciurus cagsi A. B. Meyer 28. 29.

Sciurus leucomus Müll. Schl. 25.

Sciurus mindanensis Steere 28. 29.

Sciurus philippensis Wtrh. 29.

Sciurus rosenbergi Jent. 26.

Sciurus samarensis Steere 28. 29.

Sciurus steeri Gthr. 27.

Sciurus tingahi A. B. Meyer 27.

Sciurus tonkeanus A. B. Meyer 25.

Sciurus weberi Jent. 25.

spectrum (Pall.), Tarsius 8. 9. 10.

steeri Gthr., Sciurus 27.

Sus ceramicus Gr. 18.

Sus niger Finsch 18. 19.

Sus papuensis Less. 18.

tangalunga Gr., Viverra 12.

Tarsius fuscomanus Fisch.-Waldh. 8.

Tarsius fuscus Fisch.-Waldh. 8. 9.

Tarsius philippensis A. B. Meyer 8. 9.

Tarsius sangirensis A. B. Meyer 8. 9.

Tarsius spectrum (Pall.) 8. 9. 10.

tingahi A. B. Meyer, Sciurus 27.


tonkeanus A. B. Meyer, Sciurus 25.

Trilophomys 33.

typus, Paradoxurus 12.

ursinus (Temm.), Phalanger 34.

Viverra civetta Schreb. 12.

Viverra tangalunga Gr. 12.

weberi Jent., Sciurus 25.

[Inhalt]

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6


Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. I

M a c a c u s m a u r u s F. Cuv.
c. ⅙ n. Gr.

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6


Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. II

1–2 Macacus maurus F. Cuv. 3–4 Cynopithecus niger (Desm.)

¾ n. Gr.
Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6
Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. III

1–2 M a c a c u s m a u r u s F. Cuv. 3–4 C y n o p i t h e c u s n i g e r


(Desm.)

¾ n. Gr.
Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6
Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. IV

T a r s i u s p h i l i p p e n s i s A. B. Meyer

n. Gr.

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6


Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. V
P a r a d o x u r u s m u s s c h e n b r o e k i Schl.

⅕–⅙ n. Gr.

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6: Meyer, Säugethiere Celebes-
Philippinen
Taf. VI
P a r a d o x u r u s m u s s c h e n b r o e k i Schl.

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6


Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. VII
B u b a l u s m i n d o r e n s i s Heude

c. 1⁄12 n. Gr.

Abh. Ber. K. Zool. Anthr. Ethn. Mus. Dresden 1896/7 Nr. 6


Meyer, Säugethiere Celebes-Philippinen Taf. VIII

You might also like