Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 69

Teori Say■ 250 Laiklik ve Din

Özgürlü■ü 1st Edition Kolektif


Visit to download the full and correct content document:
https://ebookstep.com/product/teori-sayi-250-laiklik-ve-din-ozgurlugu-1st-edition-kolek
tif/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Emperyalizm Teori ve Güncel Tart■■malar 1st Edition


Kolektif

https://ebookstep.com/product/emperyalizm-teori-ve-guncel-
tartismalar-1st-edition-kolektif/

Teori Say■ 202 Bilimsel Sosyalizm ve Bilim 1st Edition


Kolektif

https://ebookstep.com/product/teori-sayi-202-bilimsel-sosyalizm-
ve-bilim-1st-edition-kolektif/

Pasajlar Say■ 2 Edebiyat Teori ve Eles tiri 1st Edition


Kolektif

https://ebookstep.com/product/pasajlar-sayi-2-edebiyat-teori-ve-
eles-tiri-1st-edition-kolektif/

Psikanaliz ve Din Freud Jung ve Din Alg■s■ 6th Edition


Erich Fromm

https://ebookstep.com/product/psikanaliz-ve-din-freud-jung-ve-
din-algisi-6th-edition-erich-fromm/
Kara Ayin Apokaliptik Din ve Ütopyan■n Ölümü 1st
Edition John Gray

https://ebookstep.com/product/kara-ayin-apokaliptik-din-ve-
utopyanin-olumu-1st-edition-john-gray/

Hakikatin ■zinde Din Bilim ve Ateizm 1st Edition Hamza


Andreas Tzortzis

https://ebookstep.com/product/hakikatin-izinde-din-bilim-ve-
ateizm-1st-edition-hamza-andreas-tzortzis/

Kitaphaber 01 Kitap ve Ele■tiri Dergisi 1st Edition


Kolektif

https://ebookstep.com/product/kitaphaber-01-kitap-ve-elestiri-
dergisi-1st-edition-kolektif/

Nietzsche de Ahlak Din ve Felsefe Ele■tirisi 1st


Edition Zeynep Kantarc■ Bingöl

https://ebookstep.com/product/nietzsche-de-ahlak-din-ve-felsefe-
elestirisi-1st-edition-zeynep-kantarci-bingol/

Türkçe ve Çeviri Sorunlar■ Çal■■tay■ 2nd Edition


Kolektif

https://ebookstep.com/product/turkce-ve-ceviri-sorunlari-
calistayi-2nd-edition-kolektif/
yaz1 kurulu i.iyeleri

Dr. Ciineyt Akalm•Fikret Akfirat•Kemal Asker•Erman Aslanoglu•Gani


Bayer•Ferhan Bayir•Hasan Bogiin•Yalc;:m Biiyiikdagh•Mehmet Cengiz• -5efik
<;akmak•Murat <;ulcu•Ercan Dolap91•Haluk Dural•Erdem Ergen•ibrahim
Erdogan•Biilent Esinoglu•Mehmet Ali Giiller•Mehmet Bedri Giiltekin•Dilek
Ertugrul•Efe Can Giircan•Haluk Hepkon•Turhan ic;:li•Dr. Filiz irge•ilknur
Kalan•Doc;:. Dr. <;agatay Keskinok•Arslan K1h9•Y1ldmm Koc;:•Prof. Dr. Semih
Koray•Yiicel Kuruc;:im•Emrah Mara§O•Dogu Perinc;:ek•Mehmet Perinc;:ek•Nusret
Senem•Doc;:. Dr. Bartu Soral•Kemal -5enoglu•Mehmet Ulusoy•Dr. Noyan
Umruk•Onurcan Ulker•Bayram Yurtc;:ic;:ek

yazarlar

Prof. Dr. Ertugrul Acun•Prof. Dr. Feroz Ahmad•Adnan Akf1rat•Erdogan Alkan

Prof. Dr. Sina Ak§in•Prof. Dr. M. Can Ak:yolcu•Prof. Dr. Samir Amin•Prof. Dr. Ergin

Anoglu•Seda! Aybar•Rafet Balli•Ersen Bayhan•Yalym Biiyiikdagh•Ramsey Clark•Prof.

Dr. Michel Chossudovsky•Bari§ Doster •Aleksandr Dugin•E. Amira!Tanju Erdem•Aziz


Evliyaoglu•Hiiseyin Haydar•Hikmet <;iyek•Prof. Dr. ismail Duman•Prof. Dr. Cihan

Dura•Oktay Ekinci•Prof. Dr. Ercan En¥ •Dnal Erdogan•Prof. Dr. Hikmet Gokalp•Doy. Dr.

irfan Gokyay•Doy. Dr. Emin Giirses•Prof. Dr. Alparslan l§ikh•Ferit ilsever•A. Ba§er

Kafaoglu• Mehmet Kayg1s1z•Prof. Dr. Nejat Kaymaz•Ali Kocatiirk• Orhan Kologlu•Osman

B. Kuruca•Prof. Dr. Yalym Kiiyiik •Prof. Dr. Ero! Manisah•Dr. Arda Odaba§I •Prof. Dr. Eren

Omay•Prof. Dr. Leziz Onaran •Orhan Ozkaya•�ule Perinyek•Vural Sava§•Selim

Somyag•Prof.Dr. Erdogan Sora!•Levent Ta§•Sinan Tamer• Hulusi Tanman•Deniz

Tansi•Prof. Dr. Cahit Tanyol e Prof. Dr. Taner Timur•Prof. Dr. Tolga Yarman• Abdullah

Y1lmaz•Deniz Y1ldmm•Prof. Dr. Kiir§at Yiid1z


(Yaygm sureli)

ic;iNDEKiLER
Ferit llsever Emperyalizm ve laiklik 2

Arslan K1lrc; Laiklik, nedir ve ne degildir? 14

Mehmet Ulusoy Ulusal egemenlik ve laiklik 38

Sule Perinc;ek Ataturk'On kendi sozleriyle laiklik ve tesettur 54

Prof. Dr. Alpaslan ls1klr Laiklik, din ve demokrasi 66

Ertugrul Kazanc1 Devrimle didi�mek... 78

KASIM 2010 Say1 250 Ayda bir 91kar


SAHiBi Gtiney Yaymc1hk Reklamc1hk Matbaac1hk Organizasyon San. ve Tic. Ltd. §ti
SORUMLU YAZI i§LERi MUDURU Mehmet Bozkurt
GENEL YA YIN YONETMENi Arslan Kd19
SAYFA SEKRETERi Yusuf Durdu Emre
YONETiM YERi Alemdar Mah. Divanyolu Cad. En;:evik i§ham No: 54/311
Sultanahmet/istanbul
Tel: 0212 520 04 94
ABONE KO�ULLARI 1 Y1lhk: 60 TL 6 Ayhk: 30 TL
Kurumlar iyin 1 Yilhk: 65 TL
Yurd1§1 Y1lhk: 35 EURO Yurtdt§l Fiyati: 3 EURO
Amerika ve Uzakdogu: 1 Y1lhk: 70 $ 6 Ayhk: 35 $
Yurtiyi Postayeki: Metin Akta§ 5004277
YURTDI�I Ercan Bora! Frankenalle, 3� 60327 Frankfurt IM Tel: 069 I7392341
Hesap No: Konto NR: 292460200 BLZ (Banka NR): 50080000
Dresdner Bank AG Frankfurt am, MAiN Frankfurt I M Deusthland
Mehmet Akif Geny isviyre, Ztircher Kantonalbank, Konto-NR. 1119 00 83 618
Tel ve Faks: (isvi9re d1§1 tilkeler is;in) 0041 44 3030 715, (isvi9re i9i) 044 3030 715
iLANLAR Kapak i9i: 750 TL is; Sayfalar: 500 TL
BASKI Analiz Bas1m Tel: (0212) 501 82 87
DAGITIM Merkez Dag1tlm
e-mail: teori89@hotmail.com Web: www.ip.org.tr/teori ISSN 1301-66687
ileti§im/Abone tel-faks: (0212) 2515122
TEORi • Kas1m 2010

Fer it Emperya liz m


ilsever
ve laiklik
iKi Partisi
Genet Ba!jkan
Laiklik, giiniimiizde en �ok saptmlan veya �arp1hlan kav­
Yard1mc1s1
ramd1r. Bu yiizden konu§mama laikligin dogru tamm1yla
ba§hyorum. Bu tamm1 da Cumhuriyet Devrimi 'nin resmi
belgelerine dayandmyorum.

I. CUMH URiYET DEVRiMiNiN LAiKLiGi


Once belgelerden birka� ahnt1 :
Cumhuriyet Halk Ftrkas1 'nm (CHF) 22 Ekim 1 927 giinlii
toplantismda kabul edilen Tiiziigiiniin 3. maddesi §Oyleydi:
"F1rka, inan<;lan ve vicdanlan siyasetten ve siyasetin r;e­
§itli bozulmalarmdan kurtararak . . . devlet ve millet i!jlerinde
din ile diinyayz tamamen birbirinden ay1rmay1 en onemli
esaslanndan sayar. "
CHF Biiyiik Kongresi 'nin 1 3- 1 4 May1s 1 93 1 giinlii top­
lantismda kabul ettigi program laikligi §6yle tammhyordu:
"Din anlayl!jl vicdani oldugundan, Ftrka, din fikirlerini
devlet ve diinya i!jlerinden ve siyasetten ayn tutmayz milleti­
mizin r;agda!j ilerlemesinde ba§lzca ba!jan etkeni goriir. "
Atatiirk 'iin 1 939 y1hnda toplanacak CHP Biiyiik Kongre­
si i�in haz1rlad1g1 program taslagmda ise §6yleydi:
"Din kavramz vicdansel oldugundan, Parti, din ile diinya
i!jlerini ve devlet siyasaszm birbirinden ayn tutmayz ulusu­
i§r;i Partisi Ulusal
muzun r;agda!j sosyallik yolunda ilerleyebilmesi ir;in ba!jlzca
Strateji merkezi 23
ba!jan etkesi goriir. "
Ekim 2010 giinii
istanbul' da 9 Nisan 1 928 giinii Anayasa' da laiklik esasm1 getiren de­
Mecidiyekoy Kiiltiir gi§iklik ise §6yleydi:
Merkezi' nde " ... Milli hakimiyetin meydana r;1kmaszna dayanak olacak en
"Cumhuriyet ve geli!jmi!j devlet !jeklinin Laik ve Demokratik Cumhuriyet oldugu
Laiklik" konulu bir kabul edilmi!jtir. . . Tiirk Devrimi, din ile diinya i!jlerini kan!jttran
panel diizenledi. Bu maddeleri kald1rarak Tiirkiye Cumhuriyeti' ne piiriizsiiz bir su­
yazz, "Emperyalizm ve rette gerr;ek durumu kazand1rm1!j olacakttr. . . Din yabanc1 eli
Laiklik" konulu pane/de degmeyen vicdanlarda yiice yerini alacak ve Allah ile kul ara­
sunulan bildiridir. smda bir kutsal ili§ki aract durumuna girmi!j bulunacakt1r."

2
TEORI • Kas1 m 2010

Medeni Bilgiler kitq bmda ( 1 932) laiklik Atatilrk 'iln el yaz1s1yla §6yle
tammlamyordu:
"Tiirkiye CumhuriJeti' nin resmi dini yoktur . . . Din anlayi§t vicdani ol­
dugundan, Cumhuriyet din fikirlerini devlet ve diinya i§lerinden ve siya­
setten ayn tutmay1 mil[etimizin <;agda§ ilerlemesinde ba§ltca ba§art etke­
ni goriir. "
Son almt1m1z ise i\dalet B akam Mahmut Esat Bozkurt ' un 1 7 �ubat
1 926 gilnil Meclis ' te hbul edilen Medeni Kanun 'un gereki;:esini ai;:1kla­
yan tarihi konu§masmrj an:
"9agda§ uygarltga mensup devletlerin ilk fark1 din ile diinyay1 ayn
gormektir . . . Din , devlf!t goziinde vicdanlarda kaldtk<;a saygmdir ve ma­
sumdur . . . r;agda§ devletler dini diinyadan ay1rmakla, insanltg1 tarihin bu
kanlt zorundan kurtarl'tl_t§ ve dine gerr;ek ve sonsuz bir taht olan vicdam sun­
mu§tur. "
Biltiln bu tammlardak.i ortak vurgular §Unlard1r:
-' Laikligi n ozti, din ve dtinya i§lerinin aynlmas1dir.
- Temel sorun ise, din fikirlerinin siyaset alan1mn d1§ma i;:Ikanlmas1 ve din
ve devlet i§lerinin aynltnas1drr.
- Dinsel inani;: lar Allah ' la kul arasmdad1r. Bireylere vicdan ve ibadet
ozgtirltigil !
- Din vicdanlara hapsedilecektir. Gericilige ozgtirlilk olmaz.
- Laikl ik milli egell)enlik ii;:indir.

Di.iilya i$1eri dind en n i�in ayrihyor?


<;iinkii her §eyden once din, toplumsal ve yonetsel bir proje olarak da­
yatrliyordu.
Kemalist Devrim' iti temsilcileri oncelikle Allah kavramm1 dogru ta­
mmla yerli yerine otu11tular. insanhgm, toplumlann i;:ok tannh dtizenden,
tek tannh dinlere ge\:i§ini tahlil ettiler. "ilahi kudret" olarak tammlanan
Allah'm, "dilnya i§lerindeki" i§levini ve mutlak, s1mrs1z, payla§Ilmaz
gticti temsil ettigini sap tadilar.
Kemalist onderlere gore bu resmi metinlerde yer alan "din dti§ilncele­
ri" vahiy degil, Peyga.mber' in zaman ii;:inde olu§turdugu dti§ilnceleriydi.
is lam dininin, eski T(i rk kabile toplumunun degi§mesinden ba§layarak,
Osmanh imparatorlu�u ' na kadar oynad1g1 rolti tahlil ettiler. islam dini,
Feodal Osmanh impamtorlugu 'nun ideolojisiydi. Dil§ilnceyi, toplumu ve
tum ya§am1 belirliyor du. Dinin "dilnya i§lerindeki" i§levi i§te burada
an lam kazan1yor. Pad\§ah otoritesini Allah ' a dayandmyordu. Onun kuv­
vet ve kudreti Allah' 1l\ bir liltfuydu. Toplum ve bireyler ise, bu kudretten
en kili;:ilk bir pay bile alamam1§ kullard1.

3
TEORi • Kas1m 201 0

Gortildi.igi.i gibi din bi.iyi.ik burjuvazinin alafranga ya§am bi�imini degil,


ti.im toplumun ya§am bi�imini, hatta ti.im di.inya i§lerini tehdit ediyor, be­
lirliyordu. Dolay1s1yla laiklik de eski deyimle gardrop Atati.irk�i.ilerinin
Batt taklidi ya§am ozgi.irli.igi.i, i�ki ozgiirli.igii vb olamazd1.
Kemalist Devrim Osmanh yonetimini devirerek yeni bir toplum ve bir
Cumhuriyet kuracag1 i�in dinin diinyaya miidahale etmesine adeta sava§
a�tl. Dini diinya i§lerinden uzakla§tlrd1.
ikinci olarak, din bir baskt araciydi: Padi§ahm, saraym otoritesi mut­
laktl ve giiciinii Allah 'tan ahyordu: "Krallann ve padi§ahlann istibdad1-
na din/er dayanak olmu§tur. Krallar, halifeler, padi§ahlar . . . ilahi hukuka
dayandzlar. Hakimiyet bu hiikiimdarlara Allah tarafmdan verilmi§. ( . . . )
Hiikiimdar ancak Allah' a kar§l sorumludur. Kudret ve hakimiyetinin hu­
dudu yalmz din kitaplannda aranabilir" (Medeni Bilgiler-MB , s. 30).
Bugiin kendi konumunu yukandaki bu tammlara oturtan zavalhlann ,
soziimona laik Ti.irkiye 'de cirit att1klanna her giin, her saat tamk oluyoruz.
Ozetle; din, ozel miilkiyet sisteminin ezen sm1flanmn baski arac1xd1.
Din, ozgiirliigii yok eder
Dinin di.inya i§lerinden aynlmasm1 zorunlu kilan bu i.i�i.incii konu, Sul­
tanm giiciinii "ilahi hukuka" dayand1rmasmdan kaynaklamr. Bu sistemde
yalmzca Allah ' m ve ona dayanan Padi§ahm smirs1z ozgiirliigi.i, haklan ve
hukuku var. Sultan, ya da diger dinsel onderler toplumu Allah 'tan ald1k­
lan gii�le idare ederler:
"Cemaatin ba§mdaki adam, cemaati Allah namma idare eder. Her
tiirlii hak ve yetki ondad1r. Bireyin hakk1 , hiirriyeti soz konusu degildir"
(MB , s. 50-51 ).
Bu yiizden Atatiirk, Cumhuriyet Devrimleri sonrasmda kendi el yaz1-
s1yla §6yle yaz1yordu:
"Tiirkiye Cumhuriyeti dahilinde bilumum tekkeler ve zaviyeler ve tiir­
beler kanunla yasaklanml§tlr. Tarikatlar kaldmlmi§tlr. $eyhlik, dervi§lik,
halifelik, falc1lik, biiyiiciiliik, tiirbedarlik vs. yasaktir. <;unkii bunlar irtica
kaynag1 ve cehalet damgaland1r" (MB , s. 56).
Din bOler
Din millet tan1mmm bir unsuru olabilir mi? Millet anlammda kayna§tl­
nc1, birle§tirici bir unsur. . .Ozellikle 1 2 Eyli.il yoneticileri buna �ok onem
vermi§lerdi. Dini, "birle§tiricidir ve laz1mdir" gerek�esiyle, bizzat devlet
eliyle yaydilar. Bugiin de Tayyip Erdogan ' lar ve Ti.irkiye Cumhuriyeti 'nin
soziim ona baz1 yoneticileri bu g6rti§ii s1k s1k dile getiriyorlar. Kemalist
Devrim ' in bu soruya yamt1 �ok nettir: Asla olamaz !
"Din birliginin bir millet te§kilinde etkili oldugunu soyleyenler var. Fakat
biz Tiirk Milleti tablosunda bunun aksini gormekteyiz. Din, Tiirk Milleti' nin
milli baglanm gev§etti, milli hislerini, heyecamm uyu§turdu" (MB, s. 21 ).

4
TEORI • Kas1m 20 1 0

Kemalist yoneticilere gore zaten "iimmet" kavram1 boliiciidiir. Onlar


"milli his" kadar "insani his"se de vurgu yaparlar. Hem de yan yana.
"Milli his"sozciigiiniin kullanlld1g1 her ciimlede "insani his"si de kullan­
mt§lardir. "Tiirk Milleti insanhk aleminin samimi bir parc;as1dir" gorii§ii­
nii 1srarla ve gerc;ekten ic;tenlikle vurgularlar.
S1ralad1g1m1z bu nedenlerden dolay1 din ve diinya i§leri birbirinden ay-
nlmahyd1 ve bir siire ic;in aynlmt§tlr.
"Diinya i§leri" nedir?
Tabii, her §eyden once yonetimdir. iktida� sorunudur.
Toplumun kurallan ve orgtitlenmesi . . . <;ah§ma hayatl vb dahil;
- Ekonomidir.
- Egitimdir.
- Bilimdir.
- Ktiltiir, sanat vb'dir.
- Aile, kadm-erkek ili§kileri, c;ocuk vb 'dir.
�eriat yonetimi i§te biittin bu alanlarda "din fikirlerini" hakim k1hyor­
du. Kurallan din koyuyordu. Btittin uygulama dinin uygun gordiigii c;er­
c;evede olacakt1. Bu yiizden Kemalist Devrim ozellikle 1 924 'ten sonra
hemen btittin bu alanlarda pe§ pe§_e devrimlerle dini dtinya i§lerinden
uzakla§tlrmaya c;ah§tl. Cumhuriyet Devrimi Kanunlan 'm ammsayahm:
Yonetsel alanda:
"Halifeligin Kaldmlmas1" (3 Mart 1 924).
"�eriye ve Evkaf Vekaleti 'nin Kaldmlmasma Dair Kanun" (3 Mart 1924).
Ekonomik alanda:
"A§ann kaldmlmas1" (�ubat 1 925).
Toplumsal alanda:
"Medeni Kanun" ( 1 7 �ubat 1 926).
"Tekke ve Zaviyelerin Kapatllmasma Dair Kanun" (30 Kas1m 1 925).
"�apka Giyilmesi Hakkmda Kanun" (30 Kas1m 1925).
"Latin Harflere Gec;ilmesi" (3 Kas1m 1928).
"Efendi, Bey, Pa§a Gibi Lakap ve Unvanlann Kaldmld1gma Dair
Kanun" (26 Kas1m 1934).
"Baz1 Kisvelerin Giyilemeyecegine Dair kanun" (3 Arahk 1 934) .
"Htyaneti Vataniye kanunu" (29 Nisan 1920).
Egitim alanmda:
"Tevhidi Tedrisat (Ogrenimin Birligi) Kanunu" (3 Mart 1 924 ) .
"Millet Mekteplerinin Ac;Ilmas1" ( 1 Ocak 1929).

5
TEORI • Kas1m 2010

Laiklikte temel sorun: Din ve devlet i�lerinin ayrilmas1

Laiklik uygulamasmda bu sorun ni�in temeldir? <;iinkii ekonomik, top­


lumsal, kiiltiirel vb tiim alanlarda dinsel yonetime siyasal iktidar ge�it ve­
riyor, veya venniyor. Dinin diinyaya hiikmetmesi (veya edememesi) siya­
sal iktidar iizerinden oluyor. Bu yiizden biitiin devrimlerde oldugu gibi,
Cumhuriyet Devrimi'nde de iktidar sorunu, �oziilmesi gereken en temel
sorun olarak ele ahnmi§tlr.
Hatta bu konu yer yer oyle abart1lm1§trr ki, teorik, felsefi planda din bir
iktidar sorunu, ya da gereksinimi olarak tarumlanm1§. "Kotii siyasal alam­
nm insanhga dayatt1g1 bir olgu" gibi. Baz1 Kemalist dii§iiniirlere gore, top­
lum bu dayatma yiiziinden giderek s1Illflara boliinmii§. Yani sm1flarm olu­
§Umu iktidar-din ili§kisiyle a�lklanm1§. Kemalist yoneticilerin de en �ok
dayandtklan materyalist yakla§im burada tam tersine �evriliyor. Yer yer
sebep, "kotii yoneticilere", "iktidar erbabma" kadar indirilmi§. Ya da
Tiirklerin islamiyeti benimsemesi, Araplann zoru ve etkisiyle a�lklanml§.
Biitiin bu tarumlarda Kemalist dii§iincenin en biiyiik eksigi olan din olgu­
sunu a�lklamada toplumun sm1flara aynlmasm1 ve sm1f miicadelesini
temel almayati tavn etkili olmu§tur.

"Din ve devlet i§lerinin aynlmas1" yukanda a�lklad1g1m1z nedenlerden


dolay1 temeldir. Yoksa devlet d1§mdaki alanlan ihmal etme, onemsiz
gonne anlammda degil.
Din devlet alarunm di§ma kovulunca, milli irade, millet egemenligi
kavramlan da ozgiir bir §ekilde hayata g�ecegi ortama kavu§uyor.
Yukandaki belgelerde de gordiik, � ins�ara aittir, �i.I�i'!..Y.E!�u,i­
.
d� ��[)e�!n �- l§te �ok temel for 111Ce!
Din ve ·ae�t i§lerinin aynlmas1 temel ilkesi daha sonraki y1llarda is­
tismar edildi ve Kemalist Devrim'den geri donii§iin slogaru yapddi. Yani
devlet soziim ona laik olacakm1§ o kadar! Ekonomik, kiiltiirel, toplumsal
vb diger biitiin alanlar dinin tahakkiimiine a�ddi. Din vicdanlara hapsedi­
lecek derken, aslmda bu kez laiklik devlete hapsediliyordu. Tabii once
devlet sivil toplum alarundan ku§attld1. Sonra laik devlet, hatta devlet diye
bir §ey kalmad1.
Bu geli§menin de s1mfsal a�lklamas1 vardrr. ��IQY&t Devrimj 'pj
e ekle tiren milli bur'uvazi eli i · · ar1Il1
an iizerinde onetimini siirdiirebilmek · in, din ile uzla tt.

Kemalist Devrim'de siyasal iktidann <linden aynlmas1Illll kritik a§ama­


lanni �Hyle stralayabiliriz:
23 Nisan 1920: Tiirkiye Biiyiik Millet Meclisi'nin kurulu§u. "Haki­
·

miyel Kay1ts1z, �artstz Milletindir"!


I Kas1m 1922: Saltanattn Kaldmlmasi! Meclis'te yapdan tartl§malarda
·

hu t\neriye itiraz edenlere Atatiirk'iin cevab1: "Millet, egemenlik ve saltanatt-

6
TEORi • Kas1 m 20 1 0

m isyan ederek fiilen kendi eline alIDI§ bulunuyor. Herkes meseleyi bOyle go­
riirse uygun olur. Aksi taktirde olas1hkla baz1 kafalar kesilecektir."
- 29 Ekim 1923 : Cumhuriyet ' in ilam !
- 3 Mart 1924: ilk Devrim Kanunlan 'mn kabuli.i !

Vicdan ozgi.irlUgi.i ve ho$gori.i


Laiklik bir yoni.iyle bireyin di.i§i.ince, vicdan ve ibadet ozgi.irli.igi.idi.ir.
"Bireyin" sozci.igi.ini.in altm1 ozellikle s:iziyoruz. Laik di.izende "din ozgi.ir­
li.igi.i" ad1 altmda tarikat, cemaat gibi dinsel orgi.itlenmelere ozgi.irli.ik
olmaz. Din Allah ' la birey arasmdadir.
Din vicdanlara yerle§tirildikten sonra kimse kimseye dini di.i§i.incesi
veya genel olarak di.i§i.incesi dolay1s1yla bask1 yapamaz. DolaylSlyla dev­
rim ve laiklik ilkesi aslmda bireyin di.i§i.ince ve vicdamm ozgi.irle§tirmek­
tedir. Atati.irk konu§malannda bir s:ok kere bu dinsel bask1y1 anlatmak
i.izere, "Din muhaf1zhg1" s1fatlm kullanml§tlr.
Dinler insanlann bilincinde ve vicdamnda yi.izlerce y1hn tortusudur.
Kemalist Devrim onderleri de belirtir, bu tortuyu kanunla kald1rmak
mi.irnki.in degildir. Egitimle, bilins:leri yenileyerek. "Bilim ve fennin 1§1-
gmda". . . Bu yi.izden ho§gorii ve onlann ifadesiyle "ald1rmazhk" gerekir:
"Hiirriyet ihtimal ki, zorla tesis olunur. Fakat herkese kar§l ho§gorii gos­
termekle muhafaza edilir" (MB , s. 56).

Din vicdanlara hapsed ildi; gerici l ige ozgi.irlUk olmaz


Dikkat edilirse vicdan Kemalist belgelerde hep §oyle tammlanmakta­
d1i : "Gers:ek ve sonsuz bir taht", "yi.ice bir yer" vb. Oysa tammlanan i§l­
evine bakdacak olursa, gers:ekte bir hapisane.
Dincilere gore, dinin bireyle Allah arasmda olmas1 ne demektir? Ne demek,
din sadece bireyin vicdanmda bulunacak? Hayrr, din oncelikle yonetsel ve top­
lumsal i§leviyle ya§amm ortasmda olacak. Cihad Allah 'm emridir ve kutsaldrr.
Dinciler kabul edemezdi ve etmediler. "kendileri gibi dii§iinmeyenleri eze­
mezlerse, kendilerini cenderede hissederler" (MB, s. 58)
Laikligin bu temel ilkesi dinin dogasma aykmdir. Onun varhk nedeni­
ni ortadan kald1rmaktadir. Bu yi.izden vicdan, dinciler is:in gers:ekte bir ha­
pisanedir. irticamn di.inyay1 yonetme "ozgi.irli.igi.ini.i" elinden almaktadir.

Laiklik milli egeme n l i k i�i n d i r


Din vicdanlara hapsedilince . . . Yani "tek otorite" olan Allah di.inya i§le­
rinden uzakla§tmlmca . . . Padi§ah-Sultan iktidan y1k1hnca . . .Toplum ozgi.ir­
le§erek millet olmaya ba§laymca . . . . Boylece "kaderini ve saltanat1m"
kendi ellerine ald1ks:a . . . .i§te milli irade ve milli egemenlik kavramlan bu
ko§ullarda hayat buluyor. Cumhuriyet Devrimi 'nde de bu yonde atdan

7
TEORI • Kas1 m 201 0

ad1mlarla hayat bulmu§tur.


Kemalist Devrim 'in laikligi i§te budur. Kemalist Devrim:
- Bizi Orta�ag zindanmdan �1karttt. Milli bag1ms1zhk, ozgtirliik ve la-
iklikle tam§ttrd1.
- Devrimle Cumhuriyet' i kurdu. Millet egemenligini hakim kild1.
- insammIZI bilimin I§Igmda egitti, aydmlatt1.
- "Halk�1hk", "Devlet�ilik" ilkeleriyle toplumsal ve ekonomik alanda
�ok onemli giri§imlere imza att1.
Btittin bunlar Kemalist Devrim ' in sm1fsal temelini olu§turan , Ttirki­
ye 'nin geli§mekte olan gen� milli burjuvazisinin devrimci atthmlanyd1.
1 930 'lu y1llarda burjuvazinin iktidanm oturtmaya ve btiytimeye ba§lama­
smdan sonra devrimin hIZI kesildi. Daha sonraki y1llarda ise, ta§la§maya
ba§lad1. Burjuvazi 1940 ' h y1llarda, ozellikle ikinci Dtinya Sava§I 'ndan
sonra yeniden emperyalizmle ve Orta�ag gti�leriyle uzla§maya yoneldi.
Bu geli§meye paralel olarak din de "vicdanlardaki tahtmdan" �1kartilarak,
once kti�tik ad1mlarla, yeniden toplumsal, ktilttirel hayata sokulmaya ba§­
land1.
Bu geli§mede olagantistti olumsuz dtinya tablosunun etkisinin de altm1
�izelim. Emperyalizmin, dtinyanm yeniden payla§Ilmasm1 dayatt1g1, bur­
juvazinin devrimci barutunu ttikettigi ve i§�i sm1f1yla emek�ilerin yeni
yeni palazlanmaya ba§lad1g1 ko§ullarda . . .

11.1950 K0C0K AMERiKA SORE Ci


1 950, kar§I devrimde s1�rama noktas1d1r. ABD emperyalizmiyle, i§bir­
lik�ilerinin feodal Orta�ag gti�leriyle ittifak kurarak yeniden iktidar ol­
duklan donemin ba§lang1c1. "Devrimin hIZimn kesilmesi", "ta§la§ma" vb.
donemi bitmi§, art1k geri donti§ ba§lami§ttr.
i�ine girdigimiz bu donemde tamk oldugumuz olgular §U tarihi ger�egi
bir kez daha gozler ontine serdi:
- Kar§I Devrim, emperyalizme bag1mhhkttr.
- Orta�ag gti�leriyle (toptak agahg1, §eyh, §Ih) ittifakm canlandmlmas1d1r.
- Ozgtirltiklerin yokedilmesidir.
- Laiklikten geri donti§ttir.
Bu donemde laiklik, din ve devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1 olarak
tammlanmI§ ve toplumsal, ekonomik, ktilttirel ya§am yeniden dinin yone­
timine a�IlmI§tir . Boylece toplumda tarikat, cemaat orgtitlenmesine,
Kuran kurslanmn faaliyetlerine h1z verildi. Sivil toplumun dinsel orgtit­
lenmenin yanmda ilim Yayma Cemiyeti gibi derneklerde siyasal ama�lar­
la orgtitlenmesine de ba§land1 .
Laiklikten geri donti§ sadece toplumsal dtizlemde kalamazd1 . Orta�ag

8
TEORi • Kas1 m 20 1 0

gii\leri emperyalist i§birlik\isi iktidarlann d a destegiyle, Emniyet'ten ba§­


layarak devlet kurumlannda orgiitlenmeye giri§tiler.

Ill. KARSI DEVRiMDE iKiNCi ASAMA

Ka r$1devrimde ikinci a$ama: Mafya-Gladyo-Tari kat rej i m i


Jb.E.1@ }.9.�0 darbesinden sonra emperyalist i§birlik\isi rejim bir
Mafya-Gladyo-Tarikat rejimine donii§tii. i§birlik\i sermaye Uluslararas1
kara para-uyu§turucu sermayesiyle birle§ti ve iktidara yerle§ti. Tarikat-ce­
maat orgiitlenmesi ellerindeki vak1flar, holdingler arac1hg1yla bilyildil .
Dilnya sermayesiyle, ozellikle bunun Korfez 'deki gilcilyle i§birligine gitti.
Gti\lendi ve mafya iktidanna ortak oldu. Bu Mafya-Tarikat iktidannm
merkezine ise, ABD'nin Ttirkiye Devleti 'nin i\indeki derin devleti olan
Gladyo· yei:fo§ti. Gladyo I 950'1erden beri devlet i\indeydi. 90' lardan
sonra ise, Emniyet i\indeki §eriat\I orgiltlenmeyle birle§erek Fethullah\I
Gladyo 'yu olu§turdu.
12 Eylill'den sonraki geli§mede Sovyetler Birligi 'nin y1k1larak,
ABD 'nin tek super devlet olarak kalmasmm ve Onun insanhga Yeni
Dilnya Dilzeni 'ni dayatmasmm belirleyici rolil oldu. ABO, Sovyetler Bir­
ligi 'ni ku§atmak amac1yla geli§tirdigi Ye§il Ku§ak Projesi 'nden , Tiirki­
ye 'nin onilne "lhmh islam" gorevini \tkartt1 . Ttirkiye Atatilrk 'iln laik-de­
mokratik Cumhuriyet 'inden vazge\meli, Ihmh islami bir rejime ge\meliydi.
Bu silre\ laikligin tammmm degi§tirilmesini de gerektiriyordu. Laiklik
bundan boyle, "Din ve ibadet ozgiirliigil" olacakt1. Kenan Evren 'ler, Tur­
gut bi al ' lar sadece bu tamm degi§ikligiyle kalmad1lar. Atatilrk Yilksek
.
Kurumu'ndan, "Din birle§tiricidir ve laz1md1r" §eklinde fetvalar da \I­
karttilar. Topluma zorunlu din derslerini ve irticamn kara bayrag1 tiirbam
dayattliar. HalktmIZI tarikat-cemaat orgiltlenmesiyle karanhga bogarken,
devlet kurumlanm da bir bir ele ge\irdiler.
ABO emperyalizmi krize ve \Okil§ silrecine yuvarlanacag1 2000 ' li yil­
lann ba§mda ikiz Kuleler'e yaplian saldm sonrasmda ezilen diinyay1
hedef alan Bilyilk Ortadogu Projesi 'ni gilndemine ald1. Tiirkiye 'de 200 1
kriziilden sonra BOP E§ba§kanlanm iktidara getirdi. Ulkemiz ve milleti­
miz BOP E§ba§kanlan iktidannda etnik ve dinsel temelde boltinilyor. Tiir­
kiye s1ms1k1 bagland1g1 AB kap1smda par\alamyor. Cumhuriyet y1klid1.
Laiklik adma savunulacak bir §ey kalmad1.
Tilrkiye bu karanhktan mutlaka \Ikacak. Bunun nasII olacagma ge\me­
den once buraya kadar anlatmaya \ah§tig1m emperyalizm-irtica ili§kisini
ozetlemek istiyorum.
Batt ile irtica arasmdaki i§birligi emperyalizm ve devrimler \agmm temel
yasastdlf. Ttirkiye tarihi silrekli bu yasamn uygulanmasma tanlkllk etmi§tir. Pa-

9
TEORI • Kas1m 20 1 0

di�<!h_-_!!a.Jif���Y-�! mticadeJt;!SPli -�!llpery<tlizmle i§birligi yaparak ezmi§tir . 3 1


Ma� g_�ri_c;i i�y�n1mn. arkasmda iJigiliz emperyalistleri ve onlann destek­
ledi�i �Q�r_aj_Alinu:.fg:kas1 varchr. Kurtulu§ Sava§i'm emperyalizmi yene­
-
rek ve i§birlikr;i, gerici ayaklanmalan bashrarak kazand1k. Cumhuriyet
Oe vri mi'miz i de Bat1c1 §er gtir;lerini ezerek gerr;ekle§tirdik.
1950 'den beri Kemalist Oevrim ' i y1k1ma ugratan Ktir;iik Amerika stire­
cinin di§ destegi Bah emperyalizmi, ir;erideki dayanag1 ise, i§birlikr;i ser­
maye ile orta�ag gii�ler.idir.
Pren1LSabahattin 'den Turgut Ozal ' a, <;iller'e ve bugtin Kemal Oer­
vi§ ' lere, Sencer Ayata' lara kadar liberaller ile; Oervi§ Vahdeti 'lerden,
Fethullah Hoca ve Tayyip Erdogan ' a kadar dinciler hep el ele oldular.

IV. ONOMOZDEKi GOREV

Devrimle Cumhuriyeti yen iden kurmak


Ttirkiye Cumhuriyeti 'nin y1kild1gma, Mafya-Gladyo-Tarikat rejiminin
bir fa§ist diktatOrltige ko§ar ad1m ilerledigine vurgu yaptik. Ttirkiye par­
r;alanarak, bOlgede ABO emperyalizminin piyonu roltine stirtikleniyor.
Ote yandan bir devrimci doneme girdik. Bu donemi olgunla§hran ko­
§Ullan §Dyle ozetleyebiliriz:
ABO krizde. Kapitalizmin krizi derinle§iyor.
ABO, Irak ve Afganistan ' da ontine koydugu hedeflere ula§amad1.
Btiytik Ortadogu Projesi 'nin ilk atagmda kaybetti. �imdi Ttirkiye ' yi
bOlme hedefini ontine koydu. Burada da kayaya r;arpacak.
Gil<; dengeleri Asya'nm lehine degi§iyor. Gelecek umutlan, gtir; biri­
kimleri Oogu 'ya kay1yor. Asya ve Avrasya gtir;leniyor. Boylece Ttirki­
ye 'nin ontinde yeni manevra alanlar1 ar;1hyor.
Ttirkiye 'nin gtir;lii devrimci birikimi harekete ger;iyor. Ttirkiye Cum­
huriyeti devrimle kuruldu. Ba§ta emekr;i sm1flar olmak tizere , milli gtir;ler
bu kotti gidi§e mutlaka yan1t verecek.
Halk hareketi ilk eylemleriyle ontimtizdeki donem ytikseleceginin i§a­
retlerini veriyor. Halk ir;indeki pencereden bakild1gmda, olgular Ttirki­
ye 'nin devrime gittigine i§aret ediyor.
Mafya-Gladyo sistemi r;tirtimti§ttir. Bundan boyle ba§ta devrim olmak
tizere Ttirkiye ir;in her hayuh ad1m sistem di§mdan gelecektir. Mafya-Ta­
rikat sistemini y1kma hedefiyle. Yine de son referandum, sistem ir;indeki
baz1 gtir;lerde bile devrimci ytikseli§in ba§lad1gmm i§aretlerini verdi.
Ontimtizdeki devrim nedir? Ozti itibariyle Kemalist Oevrim! Arna
1920' lerin ayms1 degil. Hir;bir devrim aynen tekrar etmez. Yeni ko§ullara
uygun geli§ir. Ontimtizdeki devrim kesinlikle daha koklti olacak. Kema-

10
TEORI • Kas1m 201 0

list Devrim ' in eksikliklerinden de ders \:Ikartm1§ olarak ve Onun yapma­


d1g1 gorevleri gen;ekle§tirerek. Arna zaten, sadece "Kemalist Devrim ' in
kazammlanm bugiin yeniden elde etmek" i\:in bile, daha koklii bir devri­
me yonelmek zorunday1z.
Oniimiizdeki devrim, \:OZecegi \:eli§meler itibariyle 1 50 y1lhk demo­
kratik devrim. Hedef aym : Emperyalizm, i§birlik\:i burjuvazi ve bunlann
ittifak yaptlg1 orta\:ag gii\:leri.
Evet, bu devrim Orta\:ag gii\:lerini tasfiye edecek. Agahk, §eyhlik, a§i­
ret sistemini kald1racak. Boylece Kemalist Devrim 'in eksik biraktlg1 gor­
evi de tamamlayacak. Oniimiizdeki gorev : Kemalist Devrim 'i tamamla­
mak! Buna Milli Demokratik Devrim diyoruz.
Kemalist Devrim aym devrimci siirecin i\:inde olmakla beraber, Y eni
Osmanh ve Gen\: Tiirk hareketinden ilerideydi ve onlarm yapamad1klar1-
m yaptl. Gen\: Tiirk hareketi laikligi degil, dinle uzla§may1; Cumhuriyet ' i
degil, me§rutiyeti savunuyordu. Oysa Kemalist Devrim bu iki konuda da
devrimci tutum aldi. Laikligi ve Cumhuriyet' i devrimle ger\:ekle§tirdi.
1 50 ydhk demokratik devrimimizin ii\:iincii a§amas1 olan bugiin ise, i§\:i
sm1f1m1z ve emek\:iler, emperyalizm ve i§birlik\:ilerini y1kmanm yam s1ra,
Kemalist Devrim 'in eksik b1rakt1g1 Orta\:ag sm1flanm tasfiye gorevini de
tamamlayacak.

Kemalist Devim'in temel e ksigi


Kemalist Devrim ' in en temel eksigi, laikligi v e genel olarak Cumhuri­
yet Devrimi'ni toplumun sm1flara aynlmasmm ve sm1f miicadelesinin so­
nucu yakla§1m1yla ele almamas1ydi. Yapdan tahlillerde laiklikle ekono­
mik temel arasmda ili§ki kurulmaya \:ah§ihyor, ancak s1mflara ve sm1f­
la§maya vurgu yapdm1yordu.
Kemalistler, dinin toplumlann ba§lang1cmdan itibaren var olan bir olgu
oldugunu iddia ederler. Aym tahlili Tiirkler i\:in de yaparlar. Din ile Tiirk­
lerin sm1flara aynlmas1 siireci arasmda ili§ki kuramazlar. "S1mflara ayn§­
ma dolay1s1yla din ortaya \:Iktl" degil, tersine, "din dolay1s1yla sm1flara
ayn§ma ger\:ekle§ti" g6rii § ii bir donem etkili oldu. DolaylSlyla laiklik uy­
gulamasmdan sonra artlk, "imtiyazs1z, s1mfs1z, kayna§ml§ bir kitle" oluyorduk.
B iitiin bu yakla§imm da etkisiyle, Kemalist Devrim toprak agahgm1 ve
a§iret sistemini hedef almadi. Devrimin geri donii§iinde bu olgunun da
onemli rolii vardlf .
Kemalist Devrim 'i tamamlama gorevi art1k i§\:i s1mf1 ve emek\:ilerin
onderliginde. Burjuvazinin devrimcilikle en kii\:iik bir ilgisi kalmadi. Sis­
temini kurdu, biiyiidii. Ekonomiyi, diinya sermayesine bagh bir mafya
ekonomisine donii§tiirdii.
Diinyadaki tablo da boyledir. Kapitalist-emperyalist sistem \:Okiiyor.

11
TEORi • Kas1 m 2010

Hi\'.bir gelecek i§areti gostermiyor.


i§\'.i s1mf1 1960'h y1llardan beri oncii nitelikli eylemlerle etkili oluyor.
i§\'.i s1mf1 ve emekcriler devrimin ba§mI \'.ekiyor. Hem de biiyiik baskdara
ve orgiitsiiz b1rakdmalanna ragmen. Emek\'.i sm1flar devrimin giivencesi .
Laiklige gelince . . . i§\'.i sm1f1 sm1fs1z toplum hedefiyle zaten laikligin en
yiiksek bi\'.imine ula§may1 hedefliyor.
Y eni devrimci atihmm oncii giicii de i§\'.i s1mf1 ve emek\'.iler olacak.
Devrimi 60 'h y1llardan beri bilimsel sosyalizmi benimseyen i§\'.i sm1f1
partileri siiriikliiyor. Bugiin de program1yla ve kararhhg1yla i§\'.i Partisi,
Milli Demokratik Devrim ' in ba§IIll \'.ekiyor. Tablo §6yle:
- Bag1ms1zhk miicadelesinin ba§mda i§cri Partisi.
- Ozgiirliik ve demokrasi miicadelesinin ba§mda i§cri Partisi. Mamak,
Diyarbakir, Haymana, Silivri zindanlanm y1karak geliyoruz.
- Laiklik miicadelesinin ba§mda i§\'.i Partisi Genel Ba§kan Dogu Pe­
rin\'.ek, neredeyse yanm yiizy1ldir Milli Demokratik Devrim miicadele­
sinin ba§mda bulunmasmm yam s1ra, Kemalist Devrim ' i ve Onun la­
iklik ilkesini inceleyen eserleriyle bu toplant1m1za da katk1da bulun­
maktadir. Kendisine te§ekk:iirlerimizi sunuyoruz. Saym Perin\'.ek ' e
ge\'.en hafta Silivri zindanmda diizenlenen al\'.ak\'.a saldmnm nedeni de
Onun bu devrimci ki§iligidir.
- H alk hareketinin ba§mda i§\'.i Partis i !
Giiniimiizde Kemalist Devrim ' i bile i§\'.i Partisi v e bilimsel sosya­
listler savunuyor. Bu da dogaldir. \:iinkii Kemalist Devrim ' in partisi
CHP \'.Oktandir o devrimci mevzilerden uzakla§tI. CHP milli burjuva­
zinin sonii§iine paralel olarak sistem i\'.inde kayboldu gitti. Devrimcili­
gini yitirdi. Bu toplantmm konusu Sosyal demokrasinin ele§tirisi degil.
Ancak konumuzla ilgili olarak §U noktalann altm1 \'.izmeliyiz:
CHP'nin 1 920 ' li, 30' h y1llardaki laiklik tammlanm konu§mamm ba­
§mda belirttim. Bu tamm 1950' lerden soma degi§ti. CHP'nin 1976 ve
2008 programlannda ve SHP ' nin 1 993 programmda laiklik, "din ve dev­
let i§lerinin birbirinden aynlmas1"dir.
En biiyiik cinayet Koy Enstitiilerinin kapatdarak, egitimde ogrenimin
birligi ilkesinden geri donii§tiir.
Parti Ecevit 'in ba§lattlg1, daha soma Baykal ' m siirdiirdiigii reddi miras
ile, Kemalist Devrim 'den vazge\'.tigini a\'.Ik\'.a ilan etti. Art1k CHP' nin 6
Ok program1, "babaannenin duvardaki resmi gibi"ydi.
1973 ' teki CHP-MHP koalisyonu doneminde §eriat\'.I cunta Emniyet' te
iislendi. Boylece bugiinkii cemaat yapdanmasmm onii a\'.ddi.
Ecevit' in Fethullah Giilen 'e ovgii mesajlanm Baykal 'm Pensilvan­
ya'ya mesajlan izledi.
i§te bu \'.izginin sonucunda bugiin tarikatlann iyiligine yapdan vurgula-

12
TEORi • Kas1m 201 0

ra, laikligin tehlikede olmad1g1 degerlendirmelerine ve "tiirbana ozgiirliik"


§Ovlanna gelinmi§tir.

Temel sorun: Mi l l i Hiikiimet


Bu toplantmm en onemli sonucu iktidar olmaya yapacag1 vurgudur.
Her §ey iktidar olma hedefine baghd1r. Milli giis;ler ah§kanhk haline ge­
tirdikleri muhalefets;iligi terketmelidir. Muhalefets;i kafa AKP 'yi iktidar
yapmaya hizmet ediyor.
Devrimin ilk hedefi AKP'yi indirmektir. Milli hiikiimet rotasmda yeni
bir hiikiimet kurulacaktlr. Bu hiikiimetin programm1 i§s;i Partisi, Milli Hii­
kiimet Programi ba§hg1yla ilan etti. Milli Hiikiimet Program1 'nm temel
anlayi§I §6yledir:
- ABD ve AB 'ye teslimiyete son ! Emperyalist Bati 'nm izniyle degil,
Onu hedef alan, Tiirkiye 'nin bag1ms1zhgm1 savunan milli politikayla.
- Tarikat ve cemaatlarla uzla§arak degil, bunlan hedef alarak ve laikli­
gi kararhhkla savunarak.
- Kemal Dervi§'s;i piyasa modeliyle degil. Ekonomide Mafya sistemine
son ! Halks;1-devlets;i karma ekonomi !
- Toprak agahg1, a§iret sistemi ve ortas;ag kurumlan tarihe gomiilecek.
Halka ozgiirliik!
Kiirt sorununun s;oziimiinde, "Demokratik as;1hm" palavralanna, Habur
benzeri goriintiilere ve genel af soylemlerine son ! ABD-AB boliiciiliigiiy­
le miicadele ! Kiirt halk1m kazanacag1z.
Kom§ulanm1zla iyi ili§ki. Avrasya'yla ittifak!
Oniimiizdeki 20 1 1 Haziran ses;imleri bu programm hayata ges;irilmesi
is;in onemli bir f1rsatt1r.

i l k ad1m: Oncii karargahm gii�lend irilmesi


Her §eyin ba§I budur. iktidar yolu da bOyle as;llacak. Bundan sonra her
olumlu geli§me i§s;i sm1fmm oncii karargahmm giis;lendirilmesine baghd1r.
"Karargah" diyoruz. Y ani miicadeleyi yonetecek merkez. Orgiitlii, di­
siplinli, programda, siyasette anla§mI§ bir onderlik! Yann milli hiikiime­
tin merkezinde bu karargah yer alacak. Diger orgiitlenmelerin gers;ekle§­
mesinin on §art1 da bu karargahm giis;lendirilmesidir.

13
TEORi • Kas1m 2010

Arslan Laiklik, nedir


K1h�
ve ne degildir?
Teori Dergisi -Kdt�daroglu ve ekibinin yanh�lart-
Genet Yaym
Yonetmeni

I. TURBAN SAVASINDA SON ASAMA


Turkiye ' de 1980 sonrasmda laiklik kar§ItI sava§, "tiirban
ozgurlugu" ekseninde yuriitiildu. Dunya ve Turkiye �apm­
daki siyasi gericilik dalgasmm kabarmasma ve al�almasma
bagh olarak duraklama ve hucumlarla ilerleyen bu sava§m
yeni bir saldms1, en son Cumhuriyet Mitingleri dalgasmm
yaratt1g1 toplumsal ve hukuki barikatlarda bir kere daha dur­
durulmu§tU. Yeni CHP liderligi, kurulan barikatlarda gedik­
ler a�arak ve barikatm gerisindeki Cumhuriyet du§mam gu�­
lere o gediklerden adeta el ederek, yeni bir hucumun ba§la­
tilmasmm tahrik edicisi rolu oynad1.

1 . K1 h�darog l u ve ekibi "turban sava$1"n m


ate$ine od u n ta$1d1
Kemal K1h�daroglu ve ekibinin CHP liderligine gelir gel­
mez yaptiklan ilk i§, tamamen Sosyal Demokrat liberalizm
cephaneliginden ahnmI§ ve hemen hepsi de sagc1 libera­
lizmle ortak olan tezlerle, bir laiklik tart1§mas1 ba§latmak
oldu. Daha dogrusu, bir tartI§ma da degil; Turkiye 'nin dev­
let ve toplum yap1smdaki anayasa ve yasalara da baglanm1§
laik uygulamalara kar§I yuriitiilen sava§ta, yeni bir sefer ba§­
latilmasma fmat yaratmak oldu. Oyle ki, K1h�daroglu' lar,
yaptiklan "Turban sorunu ozgurliik sorunudur", "Laiklik din
ve vicdan ozgurlugudur", "cemaatlere sayg1hy1z" gibi a�1k­
lamalarla, bu yeni seferin hem ba§latic1s1, hem de cephane
ta§1y1c1s1 oldular.
Hemen belirtelim, "turban sorununun" bir ozgurluk ve
inan� sorunu olmay1p, Turkiye 'de milleti bolmek ve kad1-
myla erkegiyle Turk halkmm bilincini "tesetture" sokmak
uzere icat edilmi§ bir Pentagon ve CIA �uvah oldugunun
a�1ga �1kanlmasmda, y1llardtr yuriitiilen mucadele ile epey­
ce mesafe almmt§tI. K1h�daroglu ve ekibi gelinceye kadar

14
TEORI • Kas1m 20 1 0

CHP'nin de katk1da bulundugu bu aydmlatma, bilin9lendirme, te§hir ve


hukuk mucadelesi sonucu, ba§ta BOP E§ba§kanhg1 olmak uzere, ha9h ir­
tica cephesi geri ad1m atmak zorunda kalmt§h. Ne millete ne de Cumhu­
riyet' in hukuk kurumlanna "ttirban sorununun" me§ruiyeti ve yasalhg1
kabul ettirilebilmi§ti. Bunun sonucu olarak ha9h irtica cephesi, turban da­
yatmasm1 gundemin geri stralanna itmek zorunda kalmt§tl.
Durum bu iken, May1s (20 1 0) sonunda Deniz Baykal 'm bir komplo ile
tasfiyesi sonucunda CHP liderligine gelen K1h9daroglu ve kurmaylan, go­
reve ba§lar ba§lamaz, sozumona "AKP'ye oy veren dindar se<;:meni ka­
zanmak" uzere, "ttirban sorununu biz 9ozeriz"den ba§lay1p, arka arkaya,
yukanda belirttigimiz a\:tklamalan yapmaya giri§tiler. Bu a<;:tklamalarla
CHP adma ortaya konan yeni tutum, dindar se9mende CHP 'ye bir yone­
lim yaratmadi. Bu a\:tklamalann bol bol yaptld1g1 referandum kampanya­
smdan sonra buna <lair bir i§aret gortilmedi. Arna CHP adma ortaya konan
bu yeni tutum, Ha<;:h irticamn "turban sava§t"m yeniden sahneye koyma­
sma ftrsat yarattt.

2. "Ye$il ku$ak"tan"lhm h islam"a ge�i$

"Turban", bir inan<;: ve dindarhk simgesi degil; bizzat Graham Ful­


ler' lerin a<;:tklamalanyla sabittir ki, ABD destekli irticanm Kemalist Dev­
rimi tasfiye sava§mda kulland1g1 irtica kuvvetlerinin bayrag1ydi. Turba­
nm, Kemalist Devrim 'e kar§t yurtittilen sava§m bayrag1 olduguna ili§kin
ger9ekleri k1saca hattrlatahm.
Daha 1980' lerin ba§mda, ABD ' de Pentagon 'a ve CIA 'ya bagh "think
tank" kurulu§lan §U saptamay1 yapttlar: Turkiye 'yi, Kemalist Devrim ' den
kalan kurum ve mevziler tasfiye edilmeden "Ye§il Ku§ak" gibi, ilerde
devreye sokulacak "BOP" gibi ABD projelerinde kullanmak mumkun ol­
mamaktadtr ve olmayacakttr. Burada sozkonusu olan, iran islam Devrimi,
Afganistan 'm Sovyetler Birligi tarafmdan i§gali gibi ABD denetimini or­
tadan kaldtran geli§melere kar§t gerektiginde bir ABD gucu olarak dogru­
dan 9ah§malara girmekti. Art1k ABD i<;:in, Turkiye 'nin tam ortasmda ve
hemen k1y1smda bulundugu <;:atl§mah bOlgeye donuk olarak, NATO i<;:in­
deki yukumltiluklerden ve ikili anla§malardan kaynaklanan destekler ye­
terli gelmiyordu.
�-9�Q]�1:: in s9nu.na dogru iyice a<;:tga 91kt1 ki, i<;:teki Ozal vb Am erikan­
c1 gu<;:lerin devrede ve iktidar koltuklanmn tepesinde olmalan bile, (ku§­
kusuz belli avantajlar saglamaktadtr, ama) ABD 'nin istedigi boyutta kul­
lanmay1 mumkun ktlamamaktadtr. 30 y1lhk NATO baghhgma ragmen
Turkiye ger9egi budur. 1 99 1 Korfez Sava§t 'nda, Ozal 'lann buttin zorla­
malanna ve oldubittilerine ragmen, TSK ' den ba§layarak, Kemalist Cum­
huriyet kurum ve kuvvetlerinin sergiledigi direni§, ABD'yi bu saptama-

15
TEORi • Kas1m 201 0

smdan iyic�.t".��n olmaya ve art1k Kemalist Oevrim 'den kalan bu engel­


leri tU.mtiyle temizleme projeleri geli§tirmeye yoneltti. 199 1 'de Korfez Sa­
va§1 'nin hemen ertesinde CIA ' ya G. Fuller' in agzmdan "Kemalizmi ' in
modas1 ge\'.ti, §imdi islam ' 1 ke§fetme zaman1" \'.agns1 yaptiran Ttirkiye
ger\'.egi ve ABO karan buydu.1 Bu nedenle bu sava§, yani Kemalist Cum­
huriyet ' i btittin kurum ve kurulu§lan ile tasfiyesi sava§1, en ba§ta ve esas
olarak bir ABO sava§iydi. Sava§m komuta merkezi Washington 'daydi.
Pentagon ve CIA destekli irtica, KemalistDevrim 'in i\'.teki en uzla§maz
dti§nl.anlar'i:-ofarak, b u sava §m, "Ye§il Ku§ak"lann ve 'BOP' lann, en ba§ta
gelen i\'. kuvvetleriydi.
Bu ger\'.eklere gore btittin bu denklemleri kuran, bu planlar1 yapan Pen­
tagon ve CIA kurmaylan, bu sava§ta i\'.teki aletlerinin hangi bayrag1 kul­
lanacag1m da belirlemi§ti. Bu bayrak, "ttirban"di. G. Fuller' lerin, Paul
Henze 'lerin, Henri Barkey ve Huntington 'larm "Ihmh islam"mm, yani
Amerikan "islam"mm bayragi . . . K1h\'.daroglu ve ekibi, y1llar sonra, din­
darhk adma i§te bu bayragm serbest\'.e dalgalandmlmas1 "ozgtirltigti"nti
ke§fetmi§ oluyorlardi.

3 . Kenan Evren, Dog ramac1 Atati.irk�i.ilUgi.ini.in armagam

Turban Ttirkiye 'ye 1980' lerde dayatildi. 12 Eyltil darbecileri, Ttirkiye


i\'.in CIA kurmayhgmda ve "Ttirk-islam sentezi" projesi \'.er�evesinde in§a
ettikleri rejimin dayanacag1 temel dayanaklanndan birini, "Din birle§tiri­
ci ve laz1m" olarak belirlemi§lerdi. Bu ilke \'.er\'.evesinde dinci akimlan , ta­
rikat ve cemaatleri, Fethullah Gtilen ' in "Kenan Evren cennetliktir" fetva-

G. Fuller, bu ABO saptama ve kararlanm ilkin 1 990'da, Ufuk Giildemir'in Cumhuriyet ga­
zetesi adma kendisiyle Washington'da yapt1g1 soyle§ide a'<iklad1 ("Atatiirk ' iin dii§iinceleri
i;;ag1 ii;; in son derece giii;;lii dii§iincelerdi... AmaTiirkiye art1k... islam' m giinliik ya§amdaki
yerini yeniden dii§iinmelidir. . Tiirkiye, demokrasi ile islam' m bir arada ya§atl/abilecegi
modern bir formiil bulsa, is/am diinyas1 ii;; in gelecegin modeli olur."- Cumhuriyet, 26 �ubat
1 990). CIA 'nm bir ba§ka Tiirkiye istasyon �efi, Kenan Evren' lere §U iinlii "our boys" paye­
sini veren Paul Henze ise, Tiirkiye iii ilgili " 1 993 Y1h Raporu"nda §Unlan soyliiyordu: "Ata­
tiirk ilkeleri, yeni diinya diizeni ile birlikte iilmii§tiir. Ayd1nlann imam-hatip okullan konu­
sundaki endi§eleri yersizdir. Nurcular ilericidir. Nak§ibendfler geriye diiniik degil-
dir." (Aktaran: Ahmet Taner Ki§lah, "Ball Cephesinde Yeni Bir �ey Yok, Arna Bizde Var".
Cumhuriyet, 30 Kas1m 1 997). Aym y1l Samuel Hungtington da, Foreign Aff airs ' de yazd1g1
"Medeniyetler <;:at1§mas1" adh ve daha sonra kitap olarak yay1mlanan incelemesinde, Tiirki­
ye'yi "islarn fileminin lideri olmaya ve Osmanhhga donmeye" '<ag1Td1: "Tiirkiye islam ale­
mine iinderlik bak1mmdan e§siz bir yere sahip. Tarihte Osmanli da bunu yapmad1 m1? Eger
Tiirkiye bir Bault iilke olma 1sranndan biraz vazgei;;er, modemle§me ve demokrasinin bir
is/am iilkesinde de miimkiin o/dugunu giistermeye daha i;;ok agirlik verirse, biitiin diinyaya
ve islam' a biiyiik bir model olur. (...) Demokrasinin mutlaka laiklige dayanmas1 gerekmez."
(9 Eyliil 1 996 tarihli Milliyet gazetesinde yay1mlanan "Tiirkiye islarn ' m lideri olmah" ba§­
hkh soyle§isi ve Medeniyetler <;at1§mas1 ve Diinya Diizeninin Yeniden Kurulmas1 adh ki­
tabmm Tiirk'<edeki Medeniyetler <;at1§mas1 ad1 ile yay1mlanan ilk basklSI, Vadi Yaymlan,
1 997, istanbul).

16
TEORI • Kas1m 201 0

sm1 hak edecek §ekilde, her bak1mdan besiye ¥ektiler. i¥erde 1 2 Eyliilcti­
ler, di§anda Avrup� _t.i!�_el�ri tarafmdan beslenen ve btiytittilen B atI gti­
_

dtimlti dinci. orgtit ve, akunlann askeri yonetim biter bitmez yaptiklan ilk
i§, tarikat ve cemaat dershaneleri ve kurslannda egittikleri gen¥ k1zlan,
ba§lanna ttirban ge¥irerek tiniversite kap1lanmn ontine y1gmak oldu.
12 Eyltil rejimi "anar§i yuvas1" olarak gordtigti tiniversiteleri "1slah
etme" i§ini, Ttirkiye 'deki Amerikanc1 "laik" burjuvazinin sembol adfarm­
dan ihsan Dogramac1'ya vermi§ti. ihsan Dogramactlar i�in laiklik, B at1c1
btiytik burjuvazinin gtindelik ya§am tarz1mn ozgtirltigtinden ibaretti. Bili­
min dinsel dU§tincen in egemenliginden kurtanlmas1, halkm aydmlanmas1,
toplumun orta¥ag kurumlanndan anndmlmas1 gibi laikligin oztinti olu§tu­
ran ilkeler, Dogramac1lann laiklik anlayi§lannm di§mda kahyordu. <;unkti
bu ilkeler halka laz1md1. 12 Eyliilctilere ve Dogramac1lara gore ise, halkm
aydmlanmas1 ve ozgtirle§mesi, orta¥ag gii¥lerinden daha tehlikeliydi.
Hatta esas tehlikeydi. Orta¥ag kalmt1lan art1k, "Cumhuriyet" burjuvazisi­
nin kompradorla§mI§ egemen kesimince, ki iktidarda olanlar bunlard1,
hem denetim altma ahnm1§lard1, hem de mtittefik olarak kabul ediliyor­
lard1. Bu nedenle artik, Kemalist Devrim ' in tammlad1g1 ve 6 temel ilke­
sinden biri olarak benimsedigi laiklik degil, "din laz1m"d1. Ko§kler ve ko­
naklar i¥in "laik" ya§am tarz1; halk i¥in, tarikat ve cemaatlerin belirledigi
dinsel ya§am "laz1md1".
Daha askeri yonetim gtinlerinde, 12 Eyltil htiktimetlerinin Milli Egitim
B ak.am Diyanet i§leri Ba§kanhgma yaz1 yazarak, imam-hatip okullannda
okuyan k1zlann ba§lanmn a¥Ik m1, kapah m1 olacag1 konusunda fetva is­
temi§ti. 12 Eyltil Atattirk¥iilerinin Diyanet i§leri Ba§kam ve §imdi htikti­
mette bulunan "Ihmh islam" partisinin milletvekili (T. Altikula¥), ontine
gelen "dini mesele"yi yetkin bir Osmanh �eyhtilislam1 tutumu i¥inde
"muhkem kaziye"ye baglad1 : "Orttinmenin, bfilug ¥agma ermi§ her Mtis­
ltiman kadm i¥in, Nur Suresi 3 1 ve Ahzab Suresi 59. Ayetleri geregince
bir Kur' an emri", "insan Haklan Evrensel Beyannamesi mucibince temel
insan hakk1" ve aynca 12 Eyliilctilerin laiklik tamm1 kapsammda da "din
ve vicdan ozgtirltigti istimali" oldugunu bildirdi. Bu noktadan sonra, 12
Eyliil Milli Egitimcile_ri ilf? Dogn1macdarm, "A,t attirk¥iiliik VI( laiklikle din
htikilmlerini bagda§tirma" konusundaki Osmanh miras1 �ark kumazhg1,
yani "kanuna ve Atattirk¥iiliige kar§I hile" ustahg1 konu§maya ba§lad1.
YOK Ba§kan1 Dogramac1, 1983 ' te T. Ozal 'm Ba§bakan olmasmdan
sonra, onunla ba§ba§a vererek sorunu "¥ozdti": 1984 ydmda yay1mlad1g1
bir genelge ile tiniversitelerde ttirbanm serbestle§mesini saglad1. Fakat,
"tiniversitelerde serbest olan ttirban"m nasd baglanacagma ili§kin sayfalar
dolusu ve tam bir hurafe y1g1m, B izan s ' m meleklerin cinsiyetine belirle­
me ol¥iitlerini andITan ol¥iitlerle de soztimona sm1rlamalar getirdi. Daha
sonra Mehmet Saglam 'lar, Ozal ' m atad1g1 rektorler, 12 Eyltil ' tin meyve-

17
TEORI • Kas1m 201 0

leri dekanlar tarafmdan , ba§ta bu s1mrlamalar olmak iizere, yasalardan ve


Anayasa'dan kaynaklanan biitiin s1mrlamalar fiilen \:Ope atlldi.
l990 ' larda, Anayasa ve yasalarda Cumhuriyet Oevrimi 'nden kalm1§ la­
iklik kurallarmm Cumhuriyet ' in yarg1 kurumlan tarafmdan i§letilmesi ile,
tiirbanm, egitim alam dahil kamusal alanlardaki "ozgiirliigii" konusunda
tekrar eski sm1rlamalara doniildii. Yarg1 kurumlannm uygulanacak yasa
maddeleri olarak bu sm1rlamalan hatlrlamalan da, 28 �ubat'm "Cumhuri­
yet Oevrimi kanunlan uygulansm" karan da, y1pratilm1§, delik de§ik edil­
mi§ de olsa, toplumun laiklik alanmdaki Cumhuriyet kazammlanm sa­
vunmasmm ve sahiplenmesinin sonucu olarak giindeme gelmi§ti .
28 �ubat auhmmm denetimi, ABO 'nin BOP y1gmagm1 yogunla§tlrma
atag1 ve 28 �ubat gii\:leri i\:indeki "Truva atlan"m hareket ge\:irmesi so­
nucu, k1sa siirede once yozla§tlnld1; sonra da Bat1c1 hiikiimetleri iistten
"giitme" siyaseti ile birle§erek, halktan kopuk, halkla birle§me ve onu ha­
rekete ge\:irme egiliminden yoksun giidiik bir harekete donii§tiiriildii ve
boguldu. Bu siire\: aym zamanda "turban sava§i"nm yeniden ba§latdmas1
ve bir ABO projesi olarak AKP'nin sahneye siiriilmesiydi.

3 . "lh m h islam" projesi ve BOP' u n "i nsan haklan" sava$•

Batl giidiimlii dinciligin 12 Eyliil ve batl Avrupa devletleri eliyle palazlan­


dmldig1 1980'li y1llarda ABO de Tiirkiye i\:in "Ihmh islam" elbisesini diki­
yordu. 1960'h ve 70'li y1llarda Tiirkiye'de 10 y1h a§km siire CIA istasyon �ef­
ligi yapan ve 1980'lerde CIA'da Ortadogu Masas1 Ba§kanhg1 ve Ulusal istih­
barat Konseyi Ba§kan Yard1mc1hg1 gorevlerini yiiriiten Graham Fuller, 1980'li
y1llarda aym zamanda CIA'nm en onemli "think tank" kurulu§lanndan Rand
Corporation ' da bir ekiple "Ihmh islam" projesi iizerinde \:ah§iyordu.
Bizzat G. Fuller'in itiraf1 ile, Sovyetler Birligi'nin yikilmas1 ve Oogu
Bloku 'nun dag1lmas1 sonucu "Ye§il Ku§ak" projesi hedefine varm1§, omriinii
tamamlam1§tl. Pentagon ve CIA Amerikan kaT§1thg1 konusunda §imdi yeni bir
sorunla; "Ye§il Ku§ak" projesi i\:inde y1llar y1h Sovyetleri Birligi ve sosyalist
iilkelere kar�1 kullandiklan "islamc1 akimlar" i\:inden \:Ikan bir sorunla kar§1
kar§1ya idiler. Bu yeni sorunu iran "islam devrimi" yaratmI§tl.
"Allahs1z", "dinsiz" Sovyetler Birligi'ne ve sosyalizme kaT§l genel olarak
dinci akimlan ve ozel olarak "islamc1 akimlar"1 kullanmak zor olmam1§t1; fakat
yeni ABO emperyalizmi kar§1t1 gii\: y1llard1r sosyalizmin ABO emperyalizmi
kar§1thgma kar§I kullandiklan islamc1 akimlann i\:inden \:Ikml§tl . . . Peki buna
kar§I kimi kullanmal1yddar? "Ihmh islam" projesi, i§te bu sorunun yan1t1, bu
aray1§m sonucu olarak bulundu. 2
2 G . Fuller bu siireci, Vatan gazetesinden Devrim Sevimay 'm 2004'te kendisi ile yap11g1 soy­
le§ide §iiyle a�1khyor: "DS- Peki bu cihau;1/ar sorununu ba§tmtza ABD ar;madt mt? Hatta

18
TEORI • Kas1 m 201 0

Once hemen islamc1 ak1mlar, ABO ' ye kar§t tav1rlanna gore bir s1-
mfland1rmaya tabi tutuldular. AB O kar§th islam, "radikal islam" ve
"fundemantalist islam" olarak n itelendi ve adlandmldt. ABO ' ye ve
B att ' ya kar§t olmayan, kar§t olmamaktan da ote, "Ye§il K u§ak" y1lla­
rmda oldugu gibi ABO ile i§birligi yapan ve yapmaya devam edecek
olan "islamc1hk", "Ihmh islam" olarak nitelendi ve adlandmldt. CIA
ve Pentagon 'un emrindeki Amerikan siyaset bilimi ve sosyolojisi,
ideolojik olarak Orta\ag kokenli olan yirminci ytizy1lm "islamc1" si­
yasi ak1mlanm, siyaset ve toplum bilimin ol\titlerine gore degil , genel
olarak B ati ve ozel olarak da AB O ile i§birligi yap1p yapmamalanna
gore sm1fland1Td1. "Ihmh" olarak adlandmlanm 1hmhhg1 ve "radi­
kal"/"koktendinci" (fundemantalist) olarak adlandmlanlann "kokten
dinciligi", Orta\ag islam §eriatma baghhk Ol\tistine gore belirlenmedi.
Omegin , Mtisltiman halk1 en katI §eriat h tiktimleri temelinde orgtitle­
meye \ah§lfken , kapitalizmin ve Hlfistiyanhgm merkezi ABO ve B atI
sozkonusu oldugunda, ideolojik olarak son derece 1hmh , ho§gortilti,
yumu§ak, esnek; siyasi olarak ise emir-komuta bag1mhhg1 i\inde olan
Fethullah Gillen 'nin "Neo-Nurcu" Mtisltimanhg1 ve AKP liderliginin
N ak§ibendi Mtisltimanhg1, Pentagon ve CIA sosyal bilimcilerince
" Ihmh islam" olarak nitelendi. Hatta, btittin islam dtinyas1 i\in
"model" islamc1hk omegi olarak sunuldular ve sunuluyorlar.3
Aym zamanda "Harvard Un iversitesi 'nde anayasa h ukuku profeso-

CIA ' mn Ortadogu Masas1 fjefi olarak sorumlusu bizzat siz deiJil misiniz? GF- Radikal
islam ' 1 biitiin diinya Sovyetlere kar§I ku/lanmak istedi. Sadece ABD deiJil. Biitiin Arap diin­
yas1, Avrupall/ar, herkes Sovyetler bir hezimete uiJrasm diye yard1m ettiler. Paray/a, si/ah­
la . . . Her §eki/de . . . DS-Ye§il Ku§ak ilk kiminfikriydi peki? ABD' nin deiJil mi? GF-Soguk
Sava§ zamamnda Sovyetler' in giineye dogru yaylimasm1 onlemek i'indi. Fikir herhalde bi­
zimdi. Arna o zaman/ar biitiin is/am devlet/eri de komiinizme kar§l Miisliimanhgm ,ak gii'lii
bir duvar o/dugunu anlam1§lard1. DS-Tiirkiye' de bu fikrin en ate§li savunucusu o/arak siz
bi/iniyorsunuz? GF-Benim i'in §eref say1/abilir ama ben kabul etmiyorum. Tek bir ki§i ola­
rak bunu sahiplenemem. Suudi Arabistan' m da biiyiik katklSI vard1. DS-CIA ' nin Ortadogu
Masas1 $efi sizdiniz. En azmdan biiyiik katk1 size ait degil mi? GF-0/du tabii, belki bu kav­
ram hakkmda en ,ak konu§an bendim. <;ok da hakil bir tezdi. <;ok 'ok dogruydu. Komiiniz­
me kar§l gen;ek bir duvar o/uyordu is/am" ("Tarihi itiraf', Vatan, I Kas1m 2004).
3 G. Fuller, ba§ta Tiirkiye 'dekiler olmak iizere, islamc1 ak1mlar iizerine, onlan bu aynmlarla
inceledigi, rapor, kitap, makale olarak r;:ok say1da incelemenin yazand1r. Kitaplannm bir
k1sm1 Tiirki;:ede yay1mland1. Tiirkiye 'de "ok say1da konferans verdi, soyle§i yaptl. Ornegin
Tiirkiye'de 2003 'te, "Gillen radikal degi/" demecini verdi (21 Haziran 2003 tarihli Zaman
gazetesi haberi). Giilen ' in gazetesi Zaman'da, cemaatin imam1 hakkmdaki CIA degerlen­
dinnesine ili§kin bu haber, onemli bir haber olarak, biitiin geni§ligi ile ve biiyiiterek verili­
yor. Haberde, G. Fuller'in CIA gorevinin alt1 ozellikle "izilerek, "kem gozlere" kar§I, bu ko­
nudaki "CIA hiikmii" ya da tamkhgmm onemi ve giicii vurgulamyor: "Avrasya Stratejik
Ara§flrma/ar Merkezi ve Michigan Universitesi' nin Ankara' da diizenledigi, '3' ncii A vrasya
Konferans1 ' nda teblig sunan eski CIA gorevlisi ve is/am uzmam yazar Graham Fuller, bir
kat1hmcmm sorusuna verdigi cevapta, Fethuilah Gii/en' in radikal islamc1 o/mad1g1m belirt­
ti" . 2004'deki soyle§isinde: "AKP is/am diinyas1 i'in iyi bir ornek . .. Bilhassa ABD 'ye ve is-

19
TEORI • Kas1 m 201 0

rii ve islam h ukuku uzmam olan" ve "islam h ukuku iizerine yay1m­


l anm1§ onlarca makalesi ve dort kitab1 bulunan " CFR (Dt§ ili§kiler
K onseyi) B a§ Analistlerinden Prof. Dr. Noah Feldman , "Ihmh islam"
projesin in onde gelen mimarlanndan biri digeri . . . H akkmda, kitapla­
nnda yer alan ve Amerikan basmda �1kan h aberlere gore, "islam uz­
mam" Feldman ' m �ah§ma alanma s adece Tiirkiye girmiyor. Feldman
islam iizerine astl kariyerini , "Miisliiman iilkelerde 'islami demokra­
s i ' adm1 verdigi rejim tiiriinii ve MlSlr' daki 'Miisliiman K arde§ler '
�izgisindeki islami hareketlerle Endonezya, Malezya ve F as ' taki
'Ihmh islam ' rej imlerini inceleyip destekleyerek" ve "Irak Anayasa­
s1 'nm haztrlanma siirecinde dam§man olarak �ah§arak" yapmt§. "Irak
anayasaya §eriat hiikiimlerini sokan profesor olarak da biliniyor".
Feldman , Tiirkiye ' de devlet kurumlarmda ve kamusal alanda "tiirba­
nm serbest olmasm1" savunuyor ve AKP ' y i destekliyor. D ah a da
onemlisi, "2003 ' de yay1mlanan After Jihad (Cihaddan Sonra) adh
kitabmda Tiirkiye 'nin 'zorlay1c1 bir laik rej imi ' oldugunu ve Ata­
tiirk ' iin getirdigi laik sistemi bir kenara b1rak1p 'islami renklerin dah a
belirgin oldugu bir yap1ya biiriinmesinin dah a i y i olacag1m ' iddia edi­
yor. 200 8 ' de yay1mlanan The Fall and Rise of the Islamic State
(islam Devletinin Dii!jii!jii ve Yiikseli!ji) adh kitabmda ise, ge�mi§te
islam §eriatmm �okii§ ya§amt§ olmasma ragmen yeniden yiikseli§e
ge�ebilecegini, bu siirecin sonunda h il afetin geri donebilecegini one
siiriiyor"4
R an d ' in , Carnegie Endovmen t ' in , C F R ' nin " Ihmh islam" ekipleri ,
projeyi 19 89 ' da tamamlad1 ve 1990 y1hndan ba§layarak Tiirkiye ' de
pazarl amaya giri§ti. Projen in ha§ mimarlanndan G. Fuller' in yukan­
da and1g1m1z ve "Kemalizm ' in sonuna geldigini ve sonun a gelmesi­
n in belki de iyi oldugu soyledim. Tiirkiye art1k islam 'la y a§amaya
rail' e kar§I, ya§ad1klan §artlara kar§I biiyiik bir ofke var islam diinyasmda. <;ok radikaller.
Bun/an evcille§tirmek laz1m" dedi (Vatan, 1 Kas1m 2004, Devrim Sevimay ' m riiportaj1).
Fuller, Washington Quarterly dergisinin Yaz-2004 say1smda yay1mlanan "Tiirkiye 'nin Stra­
taejik Mode Ii. Mitier ve Ger�ek.ler'' ba§hk.11 yaz1smda, uzun a�Iklamalarla, "ABD ' nin islam
politikas1 bak1mmdan olumlu ornekleri Nur hareketinin Fethullah Giilen kolu ile AKP" nin
olu§turdugunu" kaydediyor (Makalenin tam �evirisi i�in bkz: Radikal, 24-25-26 Agustos
2004). Fuller ba§ka bir yaz1smda da, islamc1 hareketler i�indeki " ' radikal islam' olarak
olumsuz tecriibelerin ornekleri" ni veriyor: "iran ve Sudan" (Zaman, 22 May1s 1 998).
2008 'de yay1mlanan Yiikselen Bolgesel Aktor: Yeni Tiirkiye Cumhuriyeti adh kitabmda
ise: "Kemalistlerin, izolasyonu ve Tiirkiye' nin ilerlemesi oniindeki engeli temsil ettigi" ni,
"Halifeligin kaldmlmasmm, italyan Ba§bakammn diinyamn her yamnda bulunan Katolik
topluluklara dam§madan, ani bir kararla papaltg1 ilga etmesinden farks1z" oldugunu, "Hi­
lafetin Mia etkileyici bir anahtar sembol ve bu makama en uygun iilkenin de Tiirkiye" oldu­
gunu savunmaktad!f. Fuller bu giirii § lerini, 20 1 0 yilmda yay1mlanan son kitab1, islam'in Ol­
mad1g1 Bir Diinya kitabmda da tekrarlamaktad!f (Bkz: Aktaran Nagehan Al�1. "Fuller, ' Ata­
tiirk Miisliimanlann korkulu riiyasm1 ger�ek.le§tirdi' diyor", Akfam, 23 Mart 20 1 0).
4 Biitiin bu almtJ ve bilgiler i�in bkz: Milliyet, 1 4 Aralik 2008, ipek Yezdani 'nin Noah Feld­
man 'la siiyle§isi.

20
TEORi • Kas1 m 201 0

ah§mah" tezini one surdugu 1 990 ' daki ilk a�1klamas1 b u �er�evede
gundeme geldi . 5
"Ihmh islam" projesi ve BOP, A BD ' nin dunyanm tek egemeni olma
buyuk projesinin ideolojik-siyasi ve siyasi-askeri ayaklandir. Musliiman
dunyaya donuk buyuk projenin, birbirini tamamlayan par�alandir.
Her iki proje de Musluman duny aya bir "demokrasi, "insan haklan",
"ozgurliikler" projesi olarak sunulmaktadir. Bu nedenle "turban sava§1"
1
�-�r.!.1! . b�§�°..���- ��r.:L!.u!�.ixe.'.cl�.. A,nQ_v...e_ . �B .. ihnw iiia1i . otan·1m
"insan haklan"c1h� �yler.ni o t.ar� yu�!iil1!1ekt���� · .
"Turban" bayragma, tarikat ve cernaatlere K1h�daroglu ve ekibi tara­
fmdan saglanan CHP desteginin dindar yurtta§lara, onlann ger�ek ozgur­
liiklerine bir yaran ve katk1s1 yoktu, olamazd1 ve olmadi. Arna bu destek,
ABO yonlendirmesi ve destegi ile Tiirkiye Cumhuriyeti ' ni devlet, millet
ve iilke olarak tasfiye etme sava§Im yuriiten ha�h irtica cephesinin, Cum­
huriyet kurumlanna kar§I "tiirban" bayrag1 uzerinden yeni bir sefer ba§­
latmasma firsat ve gu� verdi.
Gerici "tiirban" sava§mda ha�h irticaya kar§I direnen Cumhuriyet
kurum ve gu�lerinin bu sava§ta y almzla§tmlmalarma hizmet etti. Bir
butun olarak ha�h irtica cephesinin ve ozel olarak BOP E§ba§kanhg1 'nm
millet onundeki tarh§mah hakhhk ve me§ruiyet konumlanna gu� katti.
Cumhuriyet'ten kalan son kalelere yeni saldm seferleri duzenlemek i�in
firsat kollayan BOP E§ba§kanhg1 ' n a beklemedigi ve altm degerinde bir
firsat sunmu§ oldu.
F1'rsatm beklenmedik anda ve beklenmedik yerden gelmesinin §a§kmh­
gm1 uzerinden hemen atan BOP E§ba§kanhg1 ve bir butun olarak ha�h ir­
tica cephesi, turban uzerinden hemen saldmya ge�ti. Ulkenin gundemi,
ili§tirilmi§ medya da devreye sokulafak, bir anda yeniden yat kalk "turban
sorunu"na kilitlendi. Kd1�daroglu ve ekibi tarafmdan sunulan firsah de­
gerlendiren BOP E§ba§kanhg1, "turt:>ana ozgurliigun" ve "cemaat ve tari­
katlara sayg1"mn bu yeni kahraman lanm, "er meydam"na davet etmekte
gecikmedi: Buyurun butiin bu "ozgurliikleri'', "sayg1lann" gereklerini ya­
sala§hrmaya! Mademki turban ozgurlugunu destekliyorsunuz, buyurun
turbam ilkokuldan universiteye, kay it memurlugundan muste§arhga, muh­
tarhktan milletvekilligine kadar bu tun devlet kurumlannda serbest hale

5 Vatan, I Kas1m 2004. G. Fuller, kendisiyle D. Sevimay 'm yap11g1 soyle§ide bu konuda §Un­
lan soyliiyor: "DS-Bir maka/enizde, 'Mustafa Kemal' in i§levi bitmi§tir' dediginizde bu iilke·
de pek rok insam ne kadar k1zdzrd1gmm bi liyor musunuz ? GF-Biiyle bir §ey siiylemedim . . .
Kemalizm' in sonuna ge/digini ve sonuna gelmesinin belki de iyi o/dugu siiyledim. Tiirki·
ye' ye arttk yeni bir harmoni getirmek /awrl · DS- Mustafa Kemal iilene kadar aslmda herkes
mutluydu. Cumhuriyet rocuk/an §apkastm tak1yor, Diyarbakzr' da bile genr ktzlar k1sa kol·
lularla sinemaya gidiyorlardt . Bu enstantaf"leler de iinemli degil mi? GF-t;ok rarptt1/m1§
bir §ekilde anlat1yorsunuz. Bu benim anladtgtm Tiirk tarihi degil. "

21
TEORi • Kas1 m 2010

getirmeye . . . Ttirban ozgtir olacaksa, ancak boyle ozgtir olur. . .

4. "AB'ye uyum" adma 70 y 1 l h k CHP hattm 1 terk etme

BOP E§ba§kanma hamle firSatI veren sosyal demokrat ozgtirltik §ampi­


yonlan, neden olduklan hamleler kar§1smda yapttklan hatadan donecek­
lerine, hatalanm daha vahim hatalarla, hatadan da ote, bir mandac1 zihni­
yet manevras1 ile kapatma yolunu se9tiler. 26 Eyltil 20 1 0 gtinti TESK
Genel Kurulu 'nda T. Erdogan ' la bulu§an K. Kd19daroglu, muhatabmm,
"ttirban ozgtirltigti"nti yasala§t1rmak i9in Meclis 'te i§birligi teklifine, "So­
runa, Meclis 'i ve yasalan ilgilendiren bir konu olarak bakmad1klan,
AiHM kararlan 9er9evesinde 9oztim bulunmasmdan yana olduklan" ya­
mtm1 verdi. 6
Aslmda K1h9daroglu ve ekibinin ttirban, tarikat ve cemaatler ve genel
olarak laiklik konusunda a91klad1klan tutumda esas dtirttilerinin, iddia
edildigi gibi, "AKP 'ye oy veren dindar se9meni kazanmak" olmad1g1 k1sa
stirede ortaya 91ktl. Bu a91klamalardaki esas ama9larmm, AB merkezleri­
ne kendilerin begendirme mesajlan gondermek oldugu belli oldu. <;tinkti,
referandum kampanyas1 boyunca bu sosyal demokrat mesajlar bol bol ve­
rildigi halde, referandumdan, dindar se9menin bu yoldan kazamlacagma
<lair bir i§aret, bir sonu9 91kmadl. Referandumdan boyle bir i§aret 91kma­
d1; ama K1h9daroglu ve ekibi, ha9h irtica cephesinin "ttirban"la ortttigti
Cumhuriyet gti9leri ve kurumlar1 ile sava§ma me§ruiyet saglamak d1§mda
bir i§e yaramayan bu a91klamalan, referandum sonrasmda da stirdtirmek­
ten vazge9medi. Vazge9mek bir yana, her biri Cumhuriyet 'ten kalan son
kalelere atilan birer mermi olan bu a91klamalan, daha da yogunla§tirdl.
Hem yogunla§tlrd1, hem de irtica i9in yeni "ozgtirltik" alanlar1 ke§fedecek
ve yeni "ozgtirltik" bahaneleri yaratacak §ekilde 9e§itlendirip tirmandirdl.
A91klamalann, ozellikle K1h9daroglu ' nun "AB kap1sma ytiz stirme" gezi­
sine 91kmas1 arifesinde yogunla§hnhp tirmandmlmas1 ve en sonunda, AB
merkezinde a91klanan "Ttirkiye 'de laikligin tehlikede olmad1g1" fetvas1
ile "ta9landmlmas1", esas amac1 btittin 91plakhg1 ile ortaya koydu.
K1h9daroglu ' nun Avrupa gezisinde AB kodamanlannca, hentiz
CHP' nin degil, ama, "turban", "tarikat ve cemaatler" vb konularmda ya­
pdan a9iklamalann ve onlan yapan K1h9daroglu 'nun begenildigi ilan
edildi. K1h9daroglu ve ekibi begenilmekle birlikte, AB 'nin hentiz,
CHP 'nin btittinti hakkmdaki olumsuz yargdanm giderecek bir geli§me
gormedigi ve bu konudaki beklentisini stirdtirdtigti, onemle vurgulandl.
Yani, net bir §ekilde, "K1h9daroglu ' lara evet, ama yetmez" dendi.
Boylece yeni CHP onderligi, "AB 'ye uyum" ugruna, partini laiklik ko­
nusunda 1 940'lardan bu yana tutunmaya 9ah§tig1 hath da terk etmi§ oldu.
6 <;:igdem Toker'in haberi, Ak§am gazetesi, 28 Eyltil 20 10.

22
TEORi • Kas 1 m 20 1 0

Bu hat, a§ag1da ac;1klayacag1z, 1940 ' larda benimsenen, "Laiklik din ve


devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1dir" hatt1dir. Kemalist Devrim ' in la­
iklik tamm1, "Din ve diinya i§lerinin birbirinden aynlmas1" idi. CHP, en
ba§ta kendi tutucula§masmm ve devrimi siirdiirmekten vazgec;me tutumu­
nun sonucu olan devrimin gerileme y1llannda, devrimi esas hattmdan bu
hatta c;ekildi. 70 ytldir da, zaman zaman daha geri noktalara savrulmalar
ya§asa bile, esas olarak bu hatta tutunmaya c;ah§h. Bu siireci ac;1klayaca­
g1z.
K1hc;daroglu ve ekibi, hem bu 70 ytlhk hath da terk etti; hem de bunu
yaparken, hac;h irtica cephesinin laiklik ve genel olarak Kemalist Dev­
rim 'den kalan son mevzilere kar§l yiiriittiigii sava§a cephane ta§idi.
"Biiyiik irtica" (ABO) ve ic;teki kuvveti "hac;h irtica"mn biitiin miittefik­
leri ile birlikte Kemalist Devrim ' den kalan mevzilere topyekfin saldmya
gec;tigi ko§ullarda, "Laiklik din ve vicdan ozgiirliigiidiir", "cemaat ve tari­
katlara sayg1hy1z" ac;1klamalanmn, bu sava§m "cephanesi" olmaktan
ba§ka bir i§lev kazanmas1 olanaks1zdi. Hac;h irtica cephesi ve miittefikle­
ri, yiiriitiilenin "yeni bir cumhuriyetin", "demokratik cumhuriyetin" sava­
§1" oldugunu; "80 ytlhk statiikonun (Kemalist Cumhuriyet ' in) sonunun
geldigi"ni her giin adeta davul c;alarak ilan ediyorken, K1hc;doroglu ' lann
bu sava§ naralanm duymad1klan soylenemez. Laiklik ve Cumhuriyet ' in
sonunun geldigi ilan edilirken "Laikligin tehlikede olmad1g1"m soylemek,
saldirgana, "direnenleri yatt§hrarak hizmet sunmak" dt§mda bir §eyle
ac;1klanamaz.
Tiirkiye ve CHP bu noktaya nas1l geldi? Kemalist Devrim b1rakt1g1
ya da temellerini att1g1 laiklikte, hangi siirec;lerden gec;ilerek bugiinkii
noktaya gelindi? Laiklik alanmda ya§ananlann sistemin biitiinii bakt­
mmdan ne ifade ettiginin anla§1lmas1 ic;in, bu siireci k1saca da olsa an­
latmak gerekiyor.

II. KARSIDEVRiMiN LAiKLiK E KSENiNDEKi TARiHCESi


Tarihteki biitiin devrimler zikzakh olarak ilerler. ilerlemeler ve zaferle­
rin yamnda gerileme ve yenilgileri de ic;erir. Kemalist Devrim de, 20. yiiz­
ytlm diger biiyiik devrimleri gibi, geli§mesinin beli a§amasmda once bir
duraklama ve gerileme ya§amt§; daha sonra ise, kar§ttlanmn agir bast1g1
bir evreden ba§layarak, y1k1m ve yok edilme siirecine, kar§tdevrim siire­
cine girmi§tir. Tiirkiye ' nin Atlantik sistemine dfilli l olmas1, bu siirecin
ba§lamasmdaki anlamh donemec;lerden biridir.
0 giinlerden bu yana Tiirkiye, 1 960' lardaki ile 1990 'lann ikinci yan­
smdaki k1sa kesinti di§mda, ad1m ad1m ilerleyen ve 2000 'li y1llarda ivme
kazanmt§ olan bir kar§tdevrim siireci ya§amaktadir. Kemalist Devrim ' in
dii§manlan, bugiin siirecin son a§amasma gelindigini soylemektedirler.

23
TEORi • Kas1m 201 0

Art1k rahat\'.a ve yiiksek sesle, son 30 yd i\'.inde egemenligini kurmu§ olan


"yeni" rejimin resmen ilam a§amasmda olundugu konu§ulmaktadir. G.
Fuller kitab1yla, 1990' larda ad1 "2. Cumhuriyet" olarak dillendirilen ve
"Ihmh islam" temelinde in§a edilen "yeni"-"demokratik"-"federatif'
"Yeni Tiirkiye Cumhuriyeti"ni miijdelemi§ bulunmaktadir.
Her kar§idevrim ve gericilik siirecinin sonuna dogru, kesin ve son sozii
devrimler soyler ve tarihin bir sayfasm1 kapahp, bir oncekinden daha ileri
Sl\'.ramanm ger\'.ekle§tigi yeni bir donemi ba§latir. Tiirkiye, laiklik miica­
delesi de dfilli l, 20. yiizy1hn ba§mda kazamp ortasmda kaybetmeye ba§la­
d1g1 devrimini, biitiin alanlardaki mticadelelerle, yeni ve daha gii\'.lti bir te­
melde yeniden kazanacaktir. Bu kesindir. Bu kez, ya§anan deneylerin
dersleri ile, daha ileri gidilecektir.
Kemalist Devrim 'i yitirme tarihimizin her a§amas1, laiklikte atdan bir
geri ad1ma tekabtil etmi§tir. Yukanda yer yer degindigimiz bu gerileme
duraklannm 1950 sonrasmdaki basamaklanm da ortaya koyarak bugtine
gelecegiz.

1 . "La i k l i k laz1m"dan "Din laz1m"a . . .

Ttirkiye 'de Kemalist Devrim ' in laiklik program1 ve pratigine kar§1,


kokleri taa Kurtulu§ Sava§1 'ndaki i\'. isyanlara dayanan bir sava§ vardir.
Sava§m Cumhuriyet donemindeki i\'. gtictinti, orta\'.ag art1g1 unsurlar ve
onlann en yakm miittefiki komprador burjuva sm1f olu§turdu. Bunlar d1§­
tan da emperyalizmin destegine sahiptiler. Arna Kemalist Devrim ' in at1-
hm y1llannda bu destegin kanallan ve alam epeyce daraltdm1§h. Bu yd­
larda, Ulusal Kurtulu§ Sava§l ve Sultanhga kar§l sava§ta yenilmi§ ama
yok olmam1§ bu kar§1devrim s1mflan, siyasi bak1mdan \'.Ok gii\'.siizdti.
Daha dogrusu zay1flat1lm1§lardi. Yine bu ydlarda, ortapg art1g1 sm1flann
degil, ama komprador sm1fm sosyal tabam da epeyce daraltdabilmi§ti .
En ba§ta devrime onderlik eden sm1fm yeteneginin smirhhg1 nedeniy­
le, Kemalist Devrim 'in hm l 930'lann sonuna gelirken kesildi. Art arda
patlayan i\'. isyanlarm i\'.ten ve yakla§an diinya sava§mm d1§tan s1k1§hrma­
s1, devrime onderlik eden sm1f1, btitiin dikkatini iktidanm saglamla§hrma
noktasma toplamaya itti. Devrimi siirdiirmek, giiciiniin ve enerjisinin
onemli bir k1smm1 i\'.teki ve di§taki kar§It sm1f ve gii\'.lerle kavgaya ayir­
mak demekti. Boyle bir kavga ise, bir anlamda ya da belli 61\'.iide, elinde
tuttugu iktidan riske atmak demekti. iktidara yerle§mek ve orada asgari
saglam bir konum kazanmak i\'.in ba§lang1\'.ta zorunlu olan bu kavga, yer­
le§me ve saglam konum kazanmada belli bir gtivene ula§lld1ktan sonra,
zorunlu olmaktan \'.Ik1yordu. Art1k one \'.Ikan, iktidan tehdit edecek kar§tt
sm1f ve gii\'.leri yok etmek, iyice etkisizle§tirmek, giicii ve enerjiyi buna
yogunla§hrmak degil; onlan denetim altmda tutmak ve denetim altmda tu-

24
TEORI • Kas1 m 20 1 0

tulamayanla (daha <;ok dI§takiyle) iktidanm kabullendirme temelinde bir


uzla§maya varmak oluyordu. iktidarda belli bir saglamhga ula§an sm1f
i<;in art1k "rasyonel olan", rakip s1mf ve gii<;lerle ili§kilerde -zorunlu ol­
mad1k<;a- denetim kurma ve uzla§mayla yetinmek; giiciinii ve enerjisini
esas olarak, iktidardaki yerini iistten saglamla§tlrmaya vermekti. Fethedil­
memi§, niifuz edilmemi§ iktidar mevzilerine, devrimci yontemlerle ve ik­
tidara gelme s1rasmda dayand1g1 kitleleri hareket ge<;irerek degil; esas ola­
rak, iistten reformlarla yerle§mekti. Daha uzun zamana yaydarak ve elde
bulunan devlet ayg1tmm kullandmasina agIThk verilerek ger<;ekle§tirilen
reformlar . . .
Kemalist Devrim ozeline ili§kin, devrim kadrosunun en ileri, en dev­
rimci, en bilin<;li, en fedakar ve cesur unsurlannm, Atatiirk ' iin kendisi
ba§ta, erken kay1plan ve devreden <;1kmalan ile; Tiirkiye ozeline ili§kin,
devrimi alttan zorlayacak bir emek<;i hareketinin (ki bu o zaman ancak bir
koylii hareketi olabilirdi) yoklugu, devrimin daha erken duraklay1p tutu­
cula§masmm diger nedenlerini olu§turdu.
Kemalist Devrim 'in once h1zmm kesilmesi, daha sonra da duraklamast
ve donmas1, kendini en ba§ta laiklik alanmda gosterdi. Atihm y11lannda
laikligin tamm1 da, rejimin laiklige ili§kin yakla§tmt da devrimci idi, bi­
limseldi. Bu konuda, laikligi bir diinya diizeni, bir ya§am felsefesi , bir si­
yasi egemenlik ve iktidar ilkesi olarak ke§feden ve formiile eden diinya
devrimlerinin (en ba§ta Frans1z Devrimi ' nin) yolu, yontemi, anlayi§t be­
nimsenmi§ti: "Laiklik din ve diinya i§lerinin birbirinden ayrdmas1-
d1r"; '"Diinya i§leri', devlet/siyaset diizenini de, toplumsal ya§am ala­
mm da kapsar; ne kamusal alan, ne de toplum alam dinsel ilkelere ve
kurallara gore diizenlenebilir!".

En az bu tan1mlar kadar onemlisi: Ulusal egemenlik ic;in, c;agda§la§­


ma ic;in, toplumun aydmlanmas1, ozgiirle§mesi ve ulus bilincine ka­
VU§mas1 ic;in, LAiKLiK LA ZIM ' dir. 7 Laiklik konusunda benimsenen
ilke buydu . . .

7 Bu tammlar ve ilke i9in bkz: I -Mete Tun9ay, Tiirkiye Cumhuriyeti'nde Tek Parti Yoneti­
minin Kurulmas1 (1923-1931), Cem Yaymevi, istanbul 1 989, 2. Bas1m (yeni bask1s1, Tarih
Vakf1 Yurt Yaymlan), 2-Dogu Perin9ek, Kemalist Devrim-2: Din ve Allah, Kaynak Yaym­
lan, istanbul, Eyltil 1 994, I . Bas1m ( Atatiirk' iin ve Kemalist Devrim iinderlerinin laiklik
konusundaki giirii§lerine ili§kin Tiirk9edeki en kapsamh incelemeyi olu§turan bu kitabm
Kaynak Yaymlan tarafmdan §U anda 5. B as1m1 yaptlmt§ durumdadir), 3- Afet inan, Medeni
Bilgiler ve M. Kemal Atatiirk'iin El Yazilan, Atatiirk Kiiltiir Oil ve Tarih Yiiksek Kurulu
Atatiirk Ara§llrma Merkezi Yay1m, Ankara 2000 , 4. Bask1, 4- Dogu Perin9ek, Kemalist
Devrim-S:Kemalizm 'in Felsefesi ve Kaynaklan, Kaynak Yaymlar1, istanbul, Ekim 2006, I .
Bas1m, 5 - Demirta§ Ceyhun, Aydinlanmiz ve Laisizim, Sis <;am Yaymc1hk, istanbul Nisan
2000, Birinci Bas1m, 6- Sadri Etem (Ertem), Tiirk ink1kibinin Karakterleri, Kaynak Ya­
ymlan, istanbul 2007, 2. Bas1m. Bu konudaki iizgiin kaynaklann aynnllh bir listesi i9in
bkz: D. Perin9ek, Kemalist Devrim-2: Din ve Allah kitabmm kaynak9a biiliimii.

25
TEORi • Kas1m 2010

Bu tammlann ve ilkenin onem ve degerinin anla§dmas1 i\:in, laiklik ko­


nusunda nereden nereye gelindigini \:Ok iyi gosteren bir ba§ka ilkeyi; 1 2
Eyliil sonrasmda benimsenmi§ v e bugtin daha da gti\:lendirilmi§ olarak
ytirtirltikte olan ilkeyi hatirlatahm : Toplumsal uyam§1 dizginlemek ic;in
DiN LAZIM!
Bu ilke, 12 Eyliil 'tin resim devlet raporlanna, omegin "Atattirk Ktilttir
Oil ve Tarih Ytiksek Kurumu" gibi 12 Eyltil tirtinti kurumlarm yasa ve yo­
netmeliklerinin amac;: k1s1mlanna ve gerek\:elerine yazdd1. Resmiyeti ve
12 Eyltil rejiminin gorti§ti oldugu boylece en tist seviyede kayda ge\:irilen
bu ilke, pratikte, "zorunlu din dersleri laz1m", "tarikatlar laz1m", "cemaat­
ler laz1m", "tarikat yurtlan, l§ik Evleri laz1m", "Fethullah okullan laz1m",
"turban laz1m" olarak uyguland1. Bu "LAZIM"lann arkasmda da, Graham
Fuller' lerin, CIA "think tank"lerinin (Rand Corporation, vd'nin) oldugu,
BOP ' un oldugu; "laz1m"hgm bunlar tarafmdan ve "Ye§il Ku§ak", "BOP"
ihtiya\:lanna gore saptand1g1, I 990 ' lann ilk y1llanndan ba§layarak, bizzat
G. Fuller'ler ve yay1mlanan Rand raporlan tarafmdan a\:1kland1.

"DiN LAZIM"m Mtisltimanhg1, "lhmh islam"; laikligi ise, Sencer


Ayata'mn tammlad1g1 laiklik olarak belirlendi : "Laiklik din ve vicdan
ozgiirliigiidiir".

Ku§kusuz, "LAiKLiK LAZIM"dan, "DiN LAZIM"a bir \:lrptda gelin­


medi. Devrimin durmas1 ve donmas1, gerileme ve kar§idevrim stire\:leri­
ne, bu stire\:lerin alt evrelerine bagh olarak laiklikteki geri ad1mlar da \:e­
§itli ara a§amalardan ge\:ti. Omegin, devrimin durmas1 ve donmas1 y1llan­
nm laiklige ili§kin yakla§1m1 ve slogam, BU KADAR LAiKLiK
YETER oldu.
Y azmm devammda, devrimin daha sonraki ydlarda ge\:irdigi evreleri,
ya§ad1g1 sertiveni, bugtinleri de kapsayacak §ekilde yine laiklik tizerinden
anlatmaya devam edecegiz. Arna burada, geli§melerin daha iyi kavranma­
sma hizmet edecek bir kar§Ila§hrma yapilmas1m saglamak bak1mmdan
gerektigi i\:in, hemen §Unu belirtelim : Duraklama ve donma ydlannm "Bu
kadar laiklik yeter" slogam, gerilemenin ya da kar§idevrimin ba§lamas1y­
la birlikte, LAiKLiKTE FAZLA iLERi GiTTiK'e donti§tti.
Atattirk ' tin ve onunla birlikte devrimin en kararh, en militan, en bilin­
\:li kadrolanmn etkisizle§tigi y1llarda ba§layan duraklama ve donma, ikin­
ci Dtinya Sava§• sonrasmdaki Atlantik sistemine dahil olma y1llanndan
ba§layarak, gerilemeye ve kar§idevrime donti§tti. Bu a§amanm laiklige
ili§kin tutumu "fazla ileri gittik" olarak saptanmca, hemen 1 945 sonrasm­
dan ba§layarak, "fazlahklar" torptilenmeye; devlet ve toplum hayatmdaki
laiklik uygulamalan kemirilmeye ba§land1.
Torptileme ya da "fazlahklaa" atma i§ine, laikligin tammmdan ba§lan­
d1. Formtile edilmesine Atattirk' tin dogrudan katild1g1 tammdaki "dtinya

26
TEORi • Kas1m 20 1 0

i§leri"nin kapsammdan "toplum" alam i;1kanld1 . Boylece laikligin yeni ta­


mm1, "Din ve devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1"na donil§tilriildii . B u
yeni tamm sonucu, devlet d1§mda kalan alanda, yani "sivil toplum" ala­
nmda, dinci ak1mlann, tarikatlann, cemaatlerin rahati;a faaliyet gosterme­
leri ve orgiltlenmeleri vb ozgilrlilgil tamnm1§ oldu. Bu tamm degi§ikligin­
den sonra fiilen ba§layan ve kullamlan bu ozgilrlilklerin, sonra dalga dalga
yasal gilvenceleri geldi. imam Hatiplerin, Kuran kurslarmm, vak1f-demek
ad1 altmda tarikat orgiltlenmelerinin ve onlarm yurtlar, kurslar ai;malan­
nm hukuku olu§turuldu.

2. "Atlantik demokrasisi"n i n son a$amas1: "lhmh islam"m


"Yeni Tu rkiye Cumhu riyeti"
CHP, daha l 930' larm sonunda tutucula§tl ve devrimi silrdilrme karar­
hhgm1 yitirdi. "Bu kadar laiklik yeter" §eklinde ifade edilen "frene
basma", CHP ' nin 1 930' larm sonundan 1 940 ' lann ikinci yansma kadar
olan iktidar y1llarmda ya§and1.

"Frene" sadece laiklikte degil, ba§ta devrimcilik ve halki;1hk olmak


ilzere, Kemalist Devrim 'in diger ilkelerinin uygulanmas1 ve hedefine ula§­
tmlmas1 alanlannda da basild1 . Bordadan ilk ahlanlar arasmda, bunlarla
birlikte, Atatilrk 'iln tek vasiyeti olan "Sovyetlerle dostluk" siyaseti de yer
ald1.

1 940 ' larm ikinci yansma gelindiginde, ozellikle sava§ y1llannda palaz­
lanan ozel burjuvazi ile "devlet burjuvazisi"nin yelkenleri art1k ancak At­
lantik riizgarlan ile dolabilirdi. Daha h1zh, daha i;ok ve daha gilvenli bil­
yilmenin yolu, Bah sistemine dahil olmaktan gei;iyordu. Gozilnil dilnya
kapitalizminin merkezlerine dikmi§ sm1fm sozcillerinin dilinde o merkez­
lerin ad1 art1k "Bah medeniyeti/uygarhg1" idi ve Atatilrk ' tin "i;agda§ me­
deniyet/uygarhk" hedefinin ad1 da el i;abuklugu ile "Bah medeniye­
ti/uygarhg1"na i;evrilmi§ti . "Bah medeniyeti" ile ilgili art1k M. Akif' lerin
"Tek di§i kalml§ canavar", bizzat Atatilrk ' iln, Mahmut Esat B ozkurt-R.
Galip-S. Ertem' lerin "mahv ve nabut olacak emperyalizm" tammlan unu­
tuluyor; onlarm yerine, dillere, hpk1 60 yil sonra torunlannm tuvalete otu­
rurken bile "AB 'ye girmekte oldugumuz §U gilnlerde . . . " demesi gibi,
"Bah demokrasisi", "dahil olmak istedigimiz yilksek Bah medeniyeti" te­
kerlemeleri pelesenk ediliyordu.

Devam edelim: Devleti;ilik ' e biraz daha dayamlabilirdi; hatta son yil­
larda uygulanan bii;imiyle ve dozu kai;mlmamak ko§uluyla biraz daha ih­
tiyai; da vard1. Arna Halki;1hk ve emeki;ilerin uyanmasma neden olan bo­
yutuyla Laiklik; bunlann tiriinil olan Koy Enstitilleri, Halkevleri gibi ay­
dmlanma kurulu§lan; antiemperyalizm boyutuyla Milliyeti;ilik . . . Sava§
sonras1 y1llarda biltiln bunlar CHP ' nin temsil ettigi burjuvaziyi s1krnaya,

27
TEORI • Kas1m 20 1 0

ona yiik gelmeye ba§lamt§tl. Bu ytllarda CHP liderligi, kurulmalanna on


ayak ve destek oldugu bu kurulu§lan, yine kendi i�inden �1kan gericilerin
h1rpalamalanna ve etkisizle§tirmelerine bu nedenle seyirci kaldt. Kimi ,
atthm ytllannda ve devrimi toplum katmda yerle§tirmenin ve yaymamn
ara�lan olarak ortaya �1kan; kimi, atthmm h1zmm kesildigi y1llarda arna
onun yaratttg1 birikimle kurulan bu kurulu§lar, daha CHP ' nin iktidarda ol­
dugu bu y1llarda ve bizzat CHP tarafmdan o kadar h1rpaland1lar ve kendi
kaderlerine terkedildiler ki, 1 95 0 ' de iktidara gelen DP 'nin bunlan kapat­
mast , hem kolay, hem de kapanan bir donemin biti§ dildilgilnil �almak gibi
oldu.

Sava§ sonrasmda, diinyanm yiikselen yeni emperyalist giicii ABD ' nin
de ayart1c1 el etmeleriyle, CHP tarafmdan dilmen Atlantik cephesine kml­
dt. Bu kmlma, daha sonraki geli§imiyle, ba§ta Atatilrk ' iln dt§ siyasetinde
olmak ilzere, bir biltiln olarak Tilrkiye ' nin Kemalist Devrim rotasmda bir
kmlma oldu. Kemalist Devrim rotasmdaki ilk bilyilk kmlma ger�ekle§ti.
Duraklama ve donmay1 izleyen yeni bir silrece girildi . Girilen, bir kar§t­
devrim siireciydi.

DP, girilen siirecin o a§amadaki en has temsilcisi oldugu i�in iktidara


geldi . Yeni silreci, hedefi dogrultusunda en iyi gotiirecek gil� , s1rtmdaki
henilz tiimiiyle attlmamt§ ge�mi§ (Kemalist Devrim) "kamburlan" ile
CHP olamazdt. Kaldt ki, ge�erken belirtelim, DP de o "kamburlar"dan tii­
miiyle armmt§ bir siyasi gii� degildi . Bu durum, siirecin (kar§tdevrimin),
1 980 sonrasmda s1�rad1g1 yeni a§amada, daha sonra AP-DYP §eklinde
devam eden DP ' yi de kenara itmesi ve yoluna Ozal-<;iller-Erdogan ' m
temsil ettigi gii�lerle devam etmesi a§amasmda daha net ya§and1 v e go­
riildu. 8

Stire� (kar§tdevrim), 1 990 ' larda Kemalist Devrim'den, hattralan dahil


tilmiiyle kurtulma, onu kokilnii kaz1yarak tasfiye etme a§amasma s1�rad1 .
Aym y1llarda silrecin (ya§anan kar§t devrimin) i�teki ve dt§taki belirleyi­
ci gil�leri, DP-AP-DYP geleneginin, kar§tdevrimin derinle§tirilmesindeki
son a§amanm siyasi kuvveti olamayacagmt saptadtlar. 1 950' ler, 60 ' lar ve

8 Bu ger�egi, T. Erdogan ve AKP'nin "iizgiin" iizelliginin ve Tiirkiye Cumhuriyeti tarihinde­


ki "misyonunun" diger sag partilerden farkh ve iizel oldugunu vurgulamak iizere, G. Fuller
de dile getiriyor. G. Fuller, Tiirk�ede Yiikselen Bolgesel Aktor: Yeni Tiirkiye Cumhuriyeti
(Tima§ Yaymlan, istanbul, Mart 2008, I . Bask1) ad1yla yay1mlanan kitabmda, Cumhuriyet
Tiirkiye'si ile ilgili olarak, Osmanh'daki kiiklere de diinii§lerle, uzun ve kapsamh tahliller
yapmaktadir. Bu tahlillerde, AKP ile ya§ananm Cumhuriyet' ten kiiklii bir kopu§ oldugunu;
Tiirkiye'nin 80 y1lhk Cumhuriyet tarihindeki siyasi "aktiirler" Cumhuriyet kiikiiyle baglan
bak1mmdan sm1flandmlmaya tabi tutuldugunda, DP'nin "K�alist siyasi aktorler arasmda
say1/acag1m" belirtiyor. Aym ger�egi bir ba§ka a�1dan �erif Mardin de sapllyor. Mardin,
"'Sosyal koken itibariyle, Demokrat Parti ile Ak Parti' nin ba§ka yerlerden geldigini"' belirti­
yor. Kanll olarak da, "DP' nin kalesi olan Ege sahillerinin Ak Parti'ye i;ok uzak olmas1 " m
giisteriyor (Milliyet, 1 7 Eyliil 20 1 0).

28
TEORI • Kas1m 201 0

70' ler, kar§tdevrim bak1mmdan, esas olarak Kemalist Devrim ' in i�inin
bo§alttlmas1 a§amas1ydt. Menderes ve Demirel ' ler, hatta kimi zaman su�
ortag1 alma diizeyinde inonii ' ler, Ecevit ' ler, tarihe, "i<; bo§altma" done­
minin siyaset�ileri olarak ge<;tiler ve ge�eceklerdir.

Esasen, 1 950-80'nm diinyasmda, kar§tdevrim siirecinin daha iist basa­


maklara ttrmandmlmasmm ko§ullan da yoktu. Bu ko§ular, hem Tiirkiye,
hem de diinya �apmda, 1 980'li y1llarda olu§tu ve olgunla§tl. 12 Eyliil dar­
besi, ko§ullan olu§turan i� etken oldu.

12 Eyliil, Kemalist Devrim rotasmdan sapmadaki ikinci biiyiik kmlma­


y1 ger�ekle§tirdi. 12 Eyliilciiler, 3 5 yddu i�i dalga dalga bo§atdan Kema­
list Cumhuriyet ' in i<;ini bo§altmada vites yiikselttiler. Bu konuda, Mende­
res ' lerin, Demirel ' lerin, Erbakan ' larm cesaret edemedigi "ba§anlar"m al­
tma imza attdar. inonii ' lerin, Ecevit ' lerin hayalinden ge�irmedigi "proje­
leri" ger�ekle§tirdiler. Sadece i� bo§altmada degil, bo§alan yerleri, Cum­
huriyet ' in en uzla§maz dii§manlar1 ile doldurmada da biittin seleflerine
fark attdar. Dinciligi, tarikatlan , cemaatleri, Fethullah ' Ian , "LAZIM"
gii�ler olarak ilan edip, ba§ k6§eye buyur ettiler. Ekonomiyi tiimiiyle, IMF
ve Diinya B ankas1 ' nm en giivenilir elemanma, T. Ozal ' a teslim ettiler.
Tiirkiye ' yi ABO ve NATO 'ya, B eyaz Saray ' dan "our boys" madalyas1
alacak kadar bag1mh hale getirdiler. Devlet ayg1tmm en onemli kurumla­
rma, "dam§man" s1fath CIA ajanlannm yerle§mesine olanak sagladdar.
Sonu� olarak, i�inin bo§alttlmasma h1z katt1klan Cumhuriyet ' i bir kabuga
donii§ttirmenin kuvveti oldular. Son tekmeleri vurarak tiimiiyle ortadan
kald1rma gorevini Ozal ' lara, <;iller' lere, T. Erdogan ' lara buakarak sahne­
den �ekildiler.

1 2 Eyliilciilerin yapttklan biiyiik y1k1m, Cumhuriyet ' i , i�i mafya-tari­


kat-gladyo sistemi ile doldurulmu§ bir ince kabuga donii§tiirdii. Onlar,
�ekip giderken, kabugun i<;ine yerle§mesine hizmet ettikleri sistemle, arttk
sadece kabukta kalmt§ Cumhuriyet kalmtdannm da ortadan kaldmlmas1-
nm temelini atlp gitmi§ oldular. Son tekmeleri vurmaya memur edilmi§
gii�lere, gorevlerini ba§armada biiyiik olanaklar buakarak �ekip gittiler.

Kabuktaki son Cumhuriyet kurumlanna saldmp onlan da temizlemeye


memur edilmi§ Ozal-<;iller-Tayyip tak1m1, hepsi de Soros ' lara, Penta­
gon 'a, CIA 'ya gobekten bagh mafyala§IDI§ sermaye, tarikat ve gladyo
gii�lerinin temsilcileri olarak sahneye siiriildiiler. 12 Eyliilciiler, bu gii�le­
rin sistemin egemen giicii haline gelmelerinin kanallanm a�ttlar, yollanm
d6§ediler.

1 990' larda sistem art1k kabuga s1gmamaya ba§lad1. Art1k kabugun in­
celtilmesi, zay1flatdmas1 ile de yetinmeyip, onu ttimiiyle kaldmp atma gii­
ciine ve olanagma kavu§tU. Olanagm dt§ giiciinii ABD ' nin l 980 ' lerda ba§­
latt1g1 diinya <;apmdaki atak olu§turdu ve ko§ullann diinya dengelerinde

29
TEORi • Kas1m 20 1 0

de elveri§li hale gelmesini, diinya devrim dalgasmm 1 970 ' lerin ikinci ya­
nsmda ba§layan ini§i saglad1.

1 98 0 ' lerin sonunda S B ' nin ABD ' nin rakibi olmaktan <;1kmas1, ABD
odakh dt§ giicii daha da etkin ve belirleyici hale getirdi. Tiirkiye i<;inde
inisiyatif, esas olarak ABD ' nin eline ge<;ti . ABD inisiyatifi , mafyala§mt§
sermaye-tarikat-gladyo gii<;lerini, sisteme tiimiiyle egemen olmak bakt­
mmdan cesaretlendirip ataga kaldird1. Mafya-tarikat-gladyo gii<;leri , hem
sisteme egemen olmalannm hem de AB D ' nin Tiirkiye ' yi tam denetim al­
tma almasmm geregi olarak ve ABD yonlendirmesi ile, kabuk haline gel­
mi§ Cumhuriyet ' in tiimiiyle tasfiyesinin memurlugunu iistlendiler.

Bu ugurda, en kii<;iigiinden en biiyiigiine, en dincisinden en mondenine,


biitiin Cumhuriyet dii§mam gii<;leri harekete ge<;irdiler. Cumhuriyet ' in
biitiin me§ruiyet ve yasalhk konumlanna; eksik gedik uygulanabildigi
alanlar da dahil laikligin son mevzilerine; §6yle veya boyle Cumhuriyet
yasalarmm uyguland1g1 biitiin kurumlara, saldmya ge<;tiler.

Laikligi s1gmd1g1 en son k6§e bucaktan bile sokiip atmak ve ha<;h irti­
ca ideolojisini sistemin biitiini.inde egemen k1lmak, yiiriitiilen Tiirkiye ' yi
tasfiye etme ve ABD 'nin somiirgesi haline getirme operasyonunun ba§a­
ns1 bak1mmdan biiyiik onem kazanmt§ bulunmaktadtr. \:iinkii, biitiin bu
operasyonlar s1rasmda, laiklik dii§mam ha<;h irtica ideolojisi, toplumu
uyu§turucu ve tepki vermez hale getirici ila<; i§levi gormektedir. Toplu­
mun, milleti millet olmaktan <;1karan din, mezhep, tarikat, cemaatler ola­
rak boliinmesinin en etkili arac1 olmaktadir. BOP E§ba§kanhg1 gii<;lerinin
tiirbanda, tarikat ve cemaatlerin me§ruluk kazanmasmda ve toplum i<;inde
yaygmla§malannda, egitim programlannm din hiikiimlerine dayandml­
masmda, kamusal alanda din kurallanmn da uygulanmasm1 yaygmla§hr­
mada vb bu kadar 1srar etmesinin nedeni budur. Kemal Kth<;daroglu ' lann
gormedigi ger<;ek de budur.

3 . "Din ve devlet bi rbi ri n i n i$i ne/alanma ka n$masm" laikligi

Kemalist Devrim ' den h e r geri ad1m ah § , a y m zamanda laiklikteki


bir geri ad1ma da tekabiil etti .

"Laiklik din ve diinya i §lerinin birbirinden aynlmas1dir" devrim c i


v e b i l i m s e l tammmdan ba§layan laiklik uygulamalan , 1 9 3 0 ' lann so­
nunda devrimin duraklamas1yla, "Bu kadar laiklik yeter" denerek,
toplumun biitiiniine yaytlmadan durduruldu . Toplumun biittintinti b 1 -
rakah m , daha <;ogunlugunun y a § a m m a b i l e girememi §ti . pevletin l a ­
iklik temelinde in§as1 da tamamlanmam t § h .

" B u kadar laiklik yeter" duraklamasm1, " B att dtinyasma dahil


olma"yla birlikte , " Laiklikte fazla ileri gittik" geri ad1m1 izledi. "Faz­
Iahklar" at1lmaya ba§land1 . ilk " fazlahk" olarak, toplum katmda da

30
TEORI • Kas1m 201 0

bulunma; aydmlanmay1 , ozgiirle§meyi, bilimsel dii§i.inceyi , <; agda§


ili §ki v e kurumlan toplum i<;inde yayma ve in§a etme "fazlahg1" attl­
d i . B oylece, laiklik devlet alanma hapsedildi. Dine dayah kurum v e
ili§kilerin, d i n temelli ideoloj inin toplum i<;inde ya§amas1 v e yayil­
mas1 s erbestle§tirildi. B u serbestlikle , kendini yeni ko§ullara u ydura­
rak toplum i<;inde yeniden iireten orta<;ag kokenli ideoloj iler v e yap1-
lar, yeniden gi.i<; toplamaya ba§lad i . Gi.i<;lendik<;e de , bir yandan top­
lum i<;inde kendine egemenlik alanlan yaratmas1, diger y andan da
devlet alanma s1<;rama y ap m a s 1 , en azmdan onu ku§atmas1 giindeme
gel d i .

Art1k sozkonusu olan, "din ve devlet i§lerinin birbirinden ayn olma­


s1"ndan, "devlet din alamna,/din i§lerine, kan§masm" a§amasma ge<;il­
mesiydi. "Kan§mama" talep edilirken bir de "gi.ivence" veriliyordu :
"Din de devlet i§lerine kan§masm ! " Daha a<;1k ve pratikte kar§1la§1lan
bi<;imiyle ifade edersek: "Eger sen (devlet) benim (dinin) i§ine kan§­
mazsan, hen (din) de senin (devletin) i§ine kan§mam ! "

Tarikat ve cemaatlerin, §eyhlik ve §thhgm devletten ozerklik kaptlg1


ve serpilip geli§tigi a§amaday1z art1k . . . Saidi Nursi ' lerin, Fethul­
lah ' lann, iskenderpa§a imamlarmm sahneye <;1khg1 ve p1trak gibi <;o­
g ald1g1, cemaatlerini kurup yayd1klan y1llar . . . Dstelik bu ozerklige;
dine dayah orgi.itlenme ve ili§kilerin toplum katmdaki ozgiirliigiine,
"uygar", "ileri", "demokrasi be§igi", "laiklik ocag1" Bat1 ' dan hem siya­
si hem de ideolojik destek de gelmeye ba§lad1 : Siz "Frans1z tiirii ' kah ' ,
'jakoben ' laikligi b1rakm . . . AB D , ingiltere tiiri.i, dinin-dinci ak1m v e or­
giitlenmelerin devlete, devletin de onlara kar1§mad1g1, liberal- ' ozgiir­
liik<;i.i ' Anglosakson sekiilarizmini benimseyin ! " "Jakoben laiklik otori­
terdir, bask1c1 ve zorlay1c1dtr . . . B trakm herkes dininin emrettigi gibi ya­
§asm" vb.

Geldik son "duraga": "Laiklik din ve vicdan ozgi.irliigiidiir" , " Din


toplumun birle§tirici harc1d1r ve laz1mdtr ! " Yani, yeni CHP Genel B a§­
kanmm yeni ba§dam§man1 Prof. S encer Aayata'nm beklemekte oldugu
duraga . . . 9

K1h<;daroglu ' nun "Ti.irban sorunu ozgiirliik sorunudur" tezi, Ayata


tarafmdan bilimsel temele kav u§turulmu§tu . Laikligin di.inya toplumla­
nn ya§amma girmesinden 250 ytl, Tiirkiye ' nin yeni rejiminin (Cumhu­
riye t ' in) temel ilkelerinden biri haline getiren Kemalist Devrim ' den 80
yil sonra, o devrimi ger<;ekle§tiren p artinin "Bilim" Kurulu B a§kam ve
yeni liderinin ba§dam§man1, laikligi , "din ozgi.irliigi.i" olarak tammh­
yordu. Kar§t kar§tya olunun duru m , bilim adma da, tarih adma da, siya-

9 25 Agustos 20 1 0 tarihli Cumhuriyet gazetesi 7. sayfasm1 ba§tan sona Prof. Dr. Ayata ile ya­
pilan ve iki giinii kaplayan uzun stiyle§iye aymm§tl. Ayata'nm laiklik konusunda savundugu
tamm da man§ete �ekilmi§ti: "Laiklik din ve vicdan ozgiirhlgiidiir" .

31
TEORi • Kas1m 201 0

set ve toplum bilim adma da, tam bir sefaletti . Tiirkiye toplumu adma
ise, kar§1devrimin doruga ula§mas1ydi .

4. "Laiklik din ve vicdan ozg u rll.igu" mu?

Laikligin temelini v e ortaya �lkt§mm esas amacm1, dinin orta�agdaki


s1mrs1z ozgiirliigiiniin sm1rlanmas1 olu§turmu§tur. Laiklik kavgas1, dinin
StnlfSlZ ozgiirliigiiniin sm1rlanmak istemesinden �1kmt§tlf.

Kolelik ve feodalizm de diihil uzun orta�agda, krallann, hiikiimdarla­


nn, sultanlann, beylerin, efendilerin s1mrs1z ve mutlak egemenliklerinin
kaynag1 dinlerdi. Onlar Tannnm yeryiiziindeki temsilcileriydiler. Onlann
egemenligini sorgulayan, Tannnm mutlak ve smtrs1z egemenligini sorgu­
laml§, yani Tannya kar§t gelmi§ olurdu. Tannmn egemenliginin mutlak
ve smtrs1z olmasmm ideolojik-siyasi kaynag1 ise, dinlerdi.

Avrupa' da Ronesans aydmlanmas1 ile ba§layan ve 1 800 'lii y1llann so­


nuna kadar siiren (hatta 1 900 ' lii y1llara kadar uzanan) burjuva demokratik
devrimler siirecinde laiklik, dinlerin ve Tann ' nm ozgiirliik alamm, bu
diinyadan (yeryiiziinden) obiir diinyaya (ahrete) aktard1. "Din ve diinya i§­
lerinin aynlmas1" tammmm i�erigi budur. Laiklikten, yani burjuva demo­
kratik devrimlerden once din bu diinyada zaten yeterince ozgiirdii.

Tiirkiye 'de de boyle oldu. Kemalist Devrim dini ortadan kald1rmad1.


Ait oldugu ger�ek yere, bireylerin, inanan insanlann vicdanlanna gonder­
di. Vicdana, yani inanma ve bireysel olarak onun geregini yerine getirme
(ibadet) ozgiirliigiine dokunmadt. Zaten dokunamazd1 da . . . B oyle ger�ek
ve bilim dt§l bir tutuma asla yonelmedi. Bu yollarda �aba ve enerji harca­
mad1. Y ani vicdanlar hep ozgiirdii ve ozgiir kaldi.

�imdi 80 ytl sonra kalk1p, soziimona savunma adma, laikligi "din oz­
giirliigii" olarak tammlamak, ger�egi sapttrmanm ve ideolojik-siyasi ba­
k1mdan orta�aga teslim olmanm yanmda, bir de Kemalist Devrim ' i , vic­
dan ozgiirliigiinii, inan� ozgiirliigiinii basttrmakla su�lama iftiras1dtr. Ke­
malist Devrim ' le saltanatlan giden orta�ag kalmttlan 80 ytldtr bu iftiray1
yaymaktad1rlar. Bu iftira bugiin Atatiirk ' iin partisinin tepesini de esir
almt§ bulunmaktadtr.

CHP' nin, kar§1devrimin ba§lad1g1 y1llarda laiklik konusunda, "Din ve


devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1" hattma �ekildigini daha one soyle­
mi§tik.

Bu geri ad1m, CHP' nin, Kemalist Devrim ' in aydmlanmac1-halk�1-oz­


giirle§tirici-ulusla§may1 geli§tirici ve uygulama alan1 olarak hem dev�ti
hem de toplumu kapsayan laiklik anlayt§l ve �izgisinden, siyasi olarak
devlet, toplumsal ve kiiltiirel olarak burjuvazinin ya§am tarz1yla sm1rlan­
m1§ bir laiklik hattma gerilemesi demekti.

32
TEORI • Kas1 m 201 0

Bu hat, devleti ve burjuva ya§am tarzmm ozgiirliiklerini laiklik kapsa­


mmda elde tutuyordu; ama dinciligin ve irticamn, "inan� ve ibadet ozgiir­
liigii" ad1 altmda, toplumun kamusal alan dt§mda kalan ya§am alanmdaki
ozgiirliigiinii de tamyordu. Dinci ak1mlar ve irtica kar§tsmda, onlann,
"sivil toplumda" (toplumun devlet alan1 dt§mda kalan ya§ammda) ozgiir
olmasm1 kabullenen bir geri �ekilmeydi.

CHP, diinyadaki ve Tiirkiye ' deki geli§melere bagh olarak kimi zaman
bu hattan biraz daha gerilere dii§se de, 70 yll boyunca bu hatta tutunmaya
�ah§tl. K1h�daroglu ve ekibinin CHP adma a�1klad1klan yeni gorii § ve si­
yasetlere gore, §imdi art1k bu hat da terk edilmektedir. Dine dayah top­
lumsal ili§kilerin ve ya§amm, egitimden ba§layarak kamusal alanda da
ozgiir hale gelmesi kabullenilmektedir. K1h�daroglu ' nun, "Turban sorunu
bir ozgiirliik sorunudur", "cemaatlere sayg1hy1m", "laiklik tehlikede diye­
mem"; ba§ dam§man1 S. Ayata 'nm, "Laiklik din ve vicdan ozgiirliigiidiir"
a�1klamalanyla, irticanm zaten fiilen i§leyen, ama yasa dt§l, cumhuriyet
bak1mmdan gayrime§ru olan kamusal alandaki ozgiirliigiine destek veril­
mektedir. Bu "ozgiirliigiin" me§ruiyet ve yasalhk kazanmasma destek ve­
rilmektedir.

Kemalist Devrim ' in laiklik ilkeleri ve programma kar§I sava§ta, yeni ve


bu kez CHP liderliginin de katk1da bulundugu bir hiicumla kar§I kar§1ya­
y1z. 70 ylldrr Tiirkiye 'nin orta�ag art1g1 gii�lerinin ve biiyiik burjuva s1m­
fm onlarla ittifak kurmu§ en gerici kesimlerinin yiiriittiigii bu kavgaya en
sonunda geldi, bugiin i�in liderlik diizeyinde de olsa, bir ucundan, kuru­
cusu Atatiirk olan parti de dfill i l oldu.

5. Lai kligin savun u l masmda Diyaneti n yeri ve i�levi

Bu konu �ok onemli . . . <;iinkii konu, birinci olarak, iktidann ele ge�i­
rilmesinden sonra devrimlerin in§asmda, toplumsal alana yayllmasmda
devlet ayg1tmm rolii sorunuyla ilgilidir. ikinci olarak, Tiirkiye ' de
1 980' lerde ataga ge�mi§ olan ve bugiin ideolojik cephede liberal ve dinci
gericiligin cephaneligini dolduran "sivil toplumculuk"un devlet ve devrim
konusunda yaratt1g1 ideolojik tahribat, laikligin toplumda yerle§tirilmesi
konusunda devletten topluma dogru atllacak ad1mlann gerekliligini ve
me§ruiyetini ortadan kald1rmaktadrr. Bu ideolojik y1k1mm sonucu ve
ii�iincii olarak, bugiin sol ' un bir kesimi laiklik konusunda da emperyalizm
ve irtica cephesinin yanma siiriiklenmi§ bulunmaktadrr.

Bu ylk1m nasll ger�ekle§mi§tir ve nastl i§lemektedir? "Sivil toplumcu­


luk" bu y1ktm1 ilk once, devletten, "politik toplum"dan gelen her §eyi bir
felaket, topluma kar§I kotiiliik ilan ederek; boylece, devrimci, ilerici i§­
levlere sahip devlet miidahalesini de sozde demokrasi, ozgiirliik vb adma
mahkum ederek yapmaktadrr. ileride aynntlh olarak ve ornekleriyle a�1k-

33
TEORi • Kas1m 20 1 0

layacag1z, gerc;ekte v e e n ba§ta sadece ilerici i§leve sahip devlet mtidaha­


lesini mahkum etmektedir. Bunun sonucu olarak da, Diyanet gibi bir dev­
let kurumunun laikligin in§asmda kullamlmasm, ba§tan mahkum etmekte­
dir. ikinci olarak, laikligin tammm1 degi§tirerek yapmaktad1r. Bu konuda
da once laikligi Amerikan sektilarizmine indirgeyerek onu "din ve devlet
i§lerinin birbirinden aynlmas1" olarak tammlamakta; ikinci ad1mda ise,
"madem laiklik devlet ve dinin birbirinden aynlmastdlf, o halde devlet
dine/dinsel alana kan§mamah, onun toplum alamndaki icraatlanna mtida­
hale etmemeli" tezini ortaya atmaktadir. Bu tezin sonucu olarak, -Omegin
ve ilgirn;tir, zorunlu din derslerini degil ama- Diyanetin kaldmlmasm1
onermektedir. Laiklikten yana ki§ileri ve gti\:leri buna ikna etmek i\:in de,
devletin ve Diyanetin kar§tdevrim ydlanndaki, ozellikle de 1 2 Eyltil dar­
besinden sonraki laiklige aykm , dinci gericiligi hortlatan siyaset ve prati­
gini kullanmaktadir. Esasmda laiklik taraftan olan Alevilerle bir k1s1m
solcular, bu a§amalarla "Diyanet kaldmlsm" slogamnm arkasma \:ekil­
mektedir.

Bu tuzaga dti§mede, ku§kusuz ki, bu kesimlerin ideolojik zaaflan elve­


ri§li temeli yaratmaktad1r. Tuzaga dti§en solculann bu konuya ili§kin ideo­
lojik zaafm1, devrimciligi genel bir devlet dti§manhgma indirgeyen kaba
solculuk olu§turmaktadir. 1 2 Eyltil ' tin sol ve demokratik gti\:ler tizerinde­
ki devlet terortintin canh ve kanh hatiralan ile o hahralara tak1hp kalma
zaaf1, "sivil toplumculuk"un ideolojik tuzagma dti§meyi kolayla§hran
diger etkenler olmaktadir.

B ir k1s1m Alevi onderinin bu slogamn ardma takdmasmda, ideolojik


zaaflar ve AB ayartmalan yanmda, devlete, Osmanh ' dan kalma bagnaz
"Sunni islam ideolojisi"nin egemen olmasmdan \:Ok \:ekmi§ olmanm da
etkisinin oldugunu gormek gerekmektedir. Cumhuriyet Devrimi ' nin iler­
leme y1llannda devlet bu ideolojiden ve onun sonucu olan uygulamalar­
dan tam anndmlamamt§; gericilik y1llannda ve ozellikle 1 2 Eyltil ' den
sonra ise, bu bagnaz Sunni islam ideoloj isi ve ondan kaynaklanan uygu­
lamalar yeniden §ahlanmt§hr.

"Sivil toplumculuk"un devlet-toplum ili§kisiyle ilgili tezleri ve laikli­


gin Amerikan sektilarizmi bi\:iminde "din ve devlet i§lerinin birbirinden
aynlmas1", "din ve devletin birbirinin i§ine ve alamna kan§mamas1" §ek­
lindeki tammlanrnas1, toplumun, tarikatlar ve cemaatlerin eline birakdma­
s1m beraberinde getirmektedir. Tarikat ve cemaatlerin o alanda serbest
kalmalanna yol a\:maktadir.

"Sivil toplumculuk" olsun, dinci ak1mlar ve tarikatlar olsun, bu tezler


ve tan1mdan hareketle, devletin, Diyanet vb bir kurum arac1hg1yla, dinin
devlet dt§I alandaki (toplum alanmdaki) icraatlanna mtidahale etmemesi
gerektigini savunmaktad1rlar. Toplumsal dtizenin kamusal alan dt§mdaki
alanmm, yani toplumun i\: ya§ammm, din kurallanna gore dtizenlenmesi

34
TEORI • Kas1 m 201 0

dahil, devlet bu alandaki dinsel faaliyetlere kan§masm demektedirler. Ta­


rikatlann, cemaatlerin, dinci orgiitlerin, toplum katmdaki, yani bireylerle
bireyler ve bireylerle toplumun biitiinii arasmdaki ili§kileri din-mezhep­
tarikat kurallanna dayand1rma faaliyetlerine devletin kan§mamas1m,
meydam onlara b1rakmasm1 istemektedirler. Bunlarm gorii§lerinin pe§ine
tak:Ilan Aleviler ve solcular ise, ashnda laiklik taraftan olduklan halde, or­
negin, kamusal bir nitelik ta§iyan devlet aracmm, hele hele laik devletin,
laiklik ve kamu yaran adma tarikat ve cemaatlerin toplum i'!inde serbest­
'!e cirit atmalanna seyirci kalmasm1 savunan bir gerici '!izgiye savrulmak­
tad1rlar. Bu kaba solcu '!izgi, laikligin yerle§tirilmesinde ve toplumun la­
ikle§tirilmesinde devletin kamusal niteliginden yararlanmay1 ; laik devleti
bir ara'! olarak kullanmay1 reddetmektedir. Diyaneti ve devleti bu i§levle­
rini yerine getirme bak1mmdan zorlama '!izgisi yerine; toplum alamm,
dinci gericiligin onilndeki engeller bak1mmdan temizleyen bir konumu
benimsemektedir. Toplum alamnda dinci gericiligin oniine devlet ve
kamu yaran katmdan '!Ikanlabilecek engellere barikat olma tutumu i'!ine
girmektedir.

Evet, bugiin ve uzun y1llardir sozkonusu olan, devlete ve Diyanete


dinci gericiligin egemen oldugu ger'!egidir. Devlet-laiklik ili§kisinde de,
bu ger'!egin yaratt1g1 bir tersine i§leyi§ ya§anmaktadir: Toplum katmdaki
dincile§me, devlet katmdan topluma yapilan mildahalelerle yiiriitiilmekte­
dir. Bu ger'!eklik, soziinil ettigimiz kesimlerde, devlet ve kamusalhk ara­
cm1 toptan reddetme yamlg1sma savrulmaya yol a'!maktadir. Dahas1 , bu
kesimler, bu yamlg1dan en '!Ok memnun olanlann ba§mda ni'!in tarikatlar
ve cemaatlerin geldigini de dogru olarak kavramamakta; bu konuda on­
larla ger'!ekle§en hatah ideolojik-siyasi bulu§malanm, tarikat ve cemaat­
lerin sivil toplum orgiltii, demokratik kurulu§lar oldugu §eklindeki, daha
da vahim yeni hatalarla a'!lklamaktad1rlar.

Ha'!h irtica cephesi, tarikat ve cemaatler, ellerine ge'!irmi§ olduklan Di­


yanet ve devlet aracm1 bugiin i'!in kendi gil'!lenmeleri dogrultusunda hem
de pervas1z bir §ekilde kullanmaktad1rlar. Arna onlar, bunun siirgit siir­
meyebilecegini, ilerde ve her an, Kemalist Devrim ' in devleti gibi tekrar
ilerici, devrimci bir devlet "belas1" ile kar§Ila§abileceklerini, tarihsel tec­
rii beleri ile '!Ok iyi biliyorlar. B u nedenle de, kendileri bak1mmdan uzun
vadede dogru olamn, "devletin elini <linden '!ekmesi" olarak formiile edi­
len devletin dinsel faaliyet konusunda toplum alanma kan§mamas1 anla­
YI§lilI genel bir ilke olarak canla ba§la savunuyorlar. Bunu genel bir ilke
diizeyinde, omegin Anayasal diizeyde bir hak olarak elde etmeyi savun­
makla birlikte, bugiln ellerinde oldugu ve tepe tepe kulland1klan i'!in de,
"devletin <linden elini '!ekmesi" konusunda o kadar acele etmemektedir­
ler. Kaba solculuk ve bir k1s1m Alevi onderleri, bu taktik kumazhga ba­
karak, devletin ve Diyanetin ilelebet onlann elinde kalacag1 duygusuna
kapilmakta, bunun sonucu olarak da, devletin ve Diyanetin dinci gerici-

35
TEORi • Kas1m 201 0

likten anndmlmas1 miicadelesine bo§ vermektedir. Kitlelerin, laiklik ko­


nusunda kamusal alanla ilgili bu miicadele i<;inde laiklik cephesine kaza­
mlacagm1 gormemektedir.

Ill. SONU CLAR VE GOREVLER


CHP ' de liderlik katmdan ba§latilan "yenilik", CHP 'nin tarihindeki yeni
bir kmlmadIT. Bu kmlma, Tiirkiye bakimmdan, son evresine girmi§ Cum­
huriyetin tasfiyesi siirecinde yeni bir s1s:rama demektir.

Bu durum, referandumda bu siirece direni§ gosteren toplumumuzun


yiizde 42 ' lik diri ve dinamik kesimini de, CHP iizerinden bu gericile§me­
ye eklemleyecek; en azmdan yiizde 42 ' nin onemli bir kesiminin onun pe­
§ine takilmasma yol a<;abilecektir. CHP liderligi iizerinden ger<;ekle§tiril­
mek istenen bu operasyon engellenemezse, ha<;h irtica, devlete tam ege­
men olmada yeni bir mevzi daha kazanacakt1r. iktidardaki konumunu ya­
salhk ve me§ruluk bak1mmdan daha da saglamla§tlracaktir. Bu alanda ka­
zanacag1 yeni mevzilerden ise, daha biiyiik saldmlara giri§ecektir.

Ote yandan, CHP liderliginin bu geri ve gerici ad1mma, yiizde 42 ' nin
ileri kesimlerinden olsun, milletvekilleri diizeyinden ba§lamak iizere biz­
zat CHP i<;inden olsun, kar§I <;1k1§lar, tepkiler de olacaktir ve ba§lam1§tIT.
Bu tepkilere onderlik etmek, onlan dogru bir miicadele <;izgisinde ilerlet­
mek ve biiyiitmek, i§<;i Partisi i<;in, hem tarihsel ve temel, hem de acil bir
gorevdir. Bugiin s1mf miicadelesi, devrimci miicadele, toplumumuzun,
aydmlanma ozgiirliigii ve laiklik temelinde ha<;h irticaya teslim olmamas1
mevziinde yiiriimektedir. Bu nedenle sorun, basit bir giindelik ya§am tarz1
sorunu, giindelik ya§am alan1yla smrrh basit bir ozgiirliik sorunu degildir.
Kald1 ki bu ozgiirliikler de toplumun genel ozgiirliigiiniin bir par<;as1d1r.
Arna daha da onemlisi, Amerikanc1 ha<;h irtica ve diger mandac1 gii<;ler,
Tiirkiye halkmm somiirge esaretine boyun egmesini, ona, emperyalizmin
yaratt1g1 yozla§malarla uyumlu hale getirilmi§ bir orta<;agh bir ya§am1
kabul ettirme iizerinden saglamaya <;ah§maktadIT. ABD Tiirkiye halkma,
B iiyiik Ortadogu Projesi ' nin boliinme ve esaretini, "Ihmh islam" rejimiy­
le kabul ettirmeye <;ah§maktad1r. Dindar ve inanan insanlann inan<; ve iba­
det ozgiirliigii ile hi<;bir ili§kisi olmayan "turban ozgiirliigii", tarikat-ce­
maat ozgiirliigii, bu "Ihmh islam" rej iminin toplum ve devlet alanmdaki
ayaklar1m olu§turmaktadrr.

Ha<;h irtica kanadmdan mandac1 liberal kanadma kadar Amerikanc1


cephe medyas1, yeni CHP liderliginin giindeme getirdigi "tiirban sorunu",
tarikat ve cemaatlerin me§rulugu ve yasalhg1 sorunu gibi konulan yeniden
ve yogun bir §ekilde tart1§maya a<;arak saldmya ge<;mi§ bulunmaktad1r.
Bunlar, genel olarak laiklik ve Kemalist Devrim ' in laiklik anlay1§1 konu­
sunda olsun, demokrasi ile inan<;-ibadet ozgiirliigii ili§kisi konusunda

36
TEORI • Kas 1 m 201 0

olsun, K1h�daroglu-Ayata tak1mmm a�t1g1 tart1§may1 kullanarak yeniden


biiyilk bir �arp1tma ve ger�ekleri tersyilz etme kampanyas1 yilriltmeye
ba§lami§lardu.

i§�i Partisi ve Tiirkiye ' nin aydmlanmac1, yurtsever, devrimci diger on­
ciileri, bu saldmy1 pilskilrtmenin yollanm bulacaktir. Bu saldmy1 gogils­
lemede, toplumumuzun aydmlatilmas1 temel gorevlerden biridir. B ilimin
ve tarihin ger�ekleri, Kemalist Devrim ' in toplumumuzda yaratt1g1 birikim
ve kazan1mlar temelinde siirdiiriilecek bu aydmlatma milcadelesinin,
geni§ kitleleri kucaklayan ve milcadeleye �eken bir hedefe yonelmesi kilit
sorundur.

37
TEORi • Kas1m 201 0

Meh met U l u sa l eg emenlik


U l usoy
ve laiklik
Teori Dergisi
Yaz1 Kurulu
Sekreteri I. GiRiS

Sadece laikl i k degil, Cu mhu riyet teh l i keded i r


Ttirkiye ' de emperyalizm v e ortac;ag gtic;leri tasfiye
edilmedikc;e laiklige kar§I tehditler ortadan kalkmaz.
Aksini dti§tinmek, Kemalist Devrimin, A ydmlanmanm,
c;agda§la§manm oztinti hie; anlamamak y a d a onlan red­
detmektir. Laikligi tart1�mak, Cumhuriyeti, temel ilkele­
rini, onun v arhk ko§ull anm tarti§ma konusu y apmak de­
mektir.

ABD gtidtimlti kar§idevrim 12 Eyltil referandumun­


dan gtic;lenerek c;1km1§tlr; Cumhuriyete , laikligi o rtadan
kaldumaya y onelik saldm v e tehditlerin daha da §iddet­
lenerek artacagmdan ku§ku yoktur.

Cumhuriyet tehlikedeyse, bag1ms1zhk, v atanm btittin­


ltigti ve milletin boltinmezligi tehlikedeyse, hie; ku§kusuz
laiklik de en ba§ta tehlikededir. Bunlar, ulusal devletin ol­
mazsa olmazm1 olu§tururlar; birbirini zorunlu kllan bir
btittinltige sahiptirler. CHP Genel B a§kam Kemal K1hc;­
daroglu ' nun referandum stirecinde ifade etti g i , "Ttirban
sorununu biz c;ozeriz . . . " ve "Ttirkiye ' de laikligin tehlike­
de oldugunu soyleyemem" ac;1klamalan, Ttirkiye ' nin v ar­
hgma ve milletin birligine yonelik tehdit ve tehlikeyi kav­
ramaktan uzak btiytik bir aymazhktu. Nitekim bu ac;1kla­
malann hemen ardmdan gelen YOK ' tin talimat1yla tini­
versitelerde ttirbanm serbest b1rakllmas1 kar§ismda CHP
yonetiminin sessizligi ve c;aresizligi, arkasmdan irticanm
pe§pe§e yaptlg1 hamleler, " san oktiztin teslim edilme­
si"nin gostergeleridir; ve arkas1 gelecektir, gelmektedir ! . .
Dolay1s1yla b u yakla§Im, Cumhuriyetin devrimci gtic;le­
riyle kar§idevrim arasmdaki stratejik mticadelenin kapsa­
mm1, boyutlanm da anlamaktan uzaktir. Bu ac;1klamalar­
da uc; veren anlay 1 § , Kemalist laiklikligin, 1 940 ' lerden
sonra gerc;ekle§en kar§idevrimle birlikte i§birlikc;i burju-

38
TEORi • Kas1m 20 1 0

vazi ve orta�ag gil�lerinin �1karlan dogrultusunda �arp1t1lmasmm v e


s akatlanmasmm b i r ilrtinildilr.

"Laikligin tehlikede olmad1g1" iddiasmm gerisinde, laikligi, "devlet ve


din i§lerinin birbirinden aynlmas1" ile s1mrh tutan, onu k1hk k1yafet gibi
bi�imsel ve torensel dilzenlemelere indirgeyen, Bah i§birlik�isi sahte Ata­
tilrk�illilgiln laiklik anlayI§I yatiyor. <;ilnkil bu mantiga gore; oy sand1gm­
da mafya, tarikat ve gladyo gil�lerince oynanan oyunlarm, yapilan sahte­
karhklann; ya§anan derin i§sizlik ve yoksulluga �ozilm olarak yaygmla§­
tmlan sadaka ekonomisiyle halkm kulla§tmlmas1 ve dilencile§tirilmesinin
laiklikle bir alakas1 yoktur! .. "Tilrbana ozgilrlilk" veren YOK kararlannm,
ilniversitelerin bilyilk �ogunluguna "demokrasi maskarahg1" ile atanan
yanda§ rekt6rlerin laiklige yonelen tehditle bir ilgisi yoktur! .. Devletin en
tepesindeki yoneticilerin Tilrk ulusal kimligini degil, dinsel cemaat,
ilmmet kimligini birle§tirici list kimlik olarak gordilgll , illkenin, tarikatlar
ve etnik gruplar eliyle ulusun par�alanmaya gotilrtildilgil bir illkede laik­
ligin tehlikede olmad1gm1 soylemek, ger�ekten bilyilk bir §a§kmhk ve gaf­
lettir. En onemlisi de, ulusal egemenligin dil§mam tarikatlann, Y asama
(TBMM) ve icra (hilkilmet) organlanm ele ge�irmesiyle, Meclis ' in duva­
nndaki "Hakimiyet Kay1ts1z �arts1z Milletindir" ilkesinin fiilen ge�ersiz
kalm1§1Ir.

E m peryalizmin ve i$birl i k�i sm 1flarm laiklik tam m 1


Laikligin, "devlet v e din i§lerinin birbirinden aynlmas1" y a d a "devle­
tin dinlere ve inan�lara kar§1 e§it mesafede olmas1" bi�imindeki tan1m1,
B at1 i§birlik�isi sahte Atatilrk�il, liberal-muhafazakar �evrelerce ve aslm­
da AKP tarafmdan da ehveni §er olarak, benimsenmektedir. Burada hal­
km aydmlanmas1, ozgilrle§mesi, kulluktan yurtta§hga yilkselmesi yoktur.
<;ilnkil burada sm1fsal �1karlar soz konusudur; emperyalizm ve egemen s1-
mflann biltiln ama�lan, halkm uyanmasm1, hurafeden kurtulup aklm1 kul­
lanmasm1 ve ozgilrle§mesini engellemektir. Y1llarca sahte Atatilrk�iller ta­
rafmdan egitim kurumlannda ogrencilere ezberletilen, geni§ bir akade­
misyen ve entelektilel �evre tarafmdan da savunulan, laikligin bu yanh§
tamm1, emperyalizmin ve i§birlik�i sermayenin <;1karlanna gore dilzenlen­
mi§tir. Bu bi<;imsel tamm, ne 1 8 . ve 1 9 . yilzyilda BatI 'da ya§anan Aydm­
lanma devrimini ve burjuva demokratik devrimleri, ne de Kemalist Dev­
rimi ve onun biltilnsel ilkelerini yans1tmaktadu.

Kemalizmin ve ilkelerinin devrimci ozilnil, ruhunu di§layan bu laiklik


anlayt§I, ha�h irticamn, tarikatlann, takiyye taktikleriyle kendilerini gizle­
yerek Cumhuriyet�ilere saldmlannm arac1 olmaktadu. Bu §eriat�1 <;evre­
lerde laiklik bugiln "din ve vicdan ozgilrlilgil" ad1 altmda �arp1t1larak ne­
redeyse tamamen laiklik kar§Itl ama�lar i�in kullanilmaktadu. Orta�agm
ideolojik ve toplumsal ili§kilerini temizleme amacmdan vazge<;menin bir

39
TEORI • Kas1m 20 1 0

ifadesi olan "Din v e vicdan ozgtirltigti"ntin anlam1 a�1ktu: Devlet dahil


toplumsal hayatm her alanmda tarikatlann cumhuriyeti y1kma faaliyetle­
rinin ozgtirltigii ! Tayy.ip Erdogan 'm yakm ge�mi§te �ok s1k dile getirdigi
"insan hem laik hem Miisliiman olunmaz, ya Mtisliiman olacaksm1z ya
laik" a�1klamas1, laikligi, �arp1tarak, insanlann dti§tince ve giinliik ya§a­
mmm, yani toplumsal hayatm tamamen dt§mdaki soyut bir devletin soyut
bir i§i olarak tan1mlamas1 bu anlayt§m tirtintidtir. Bu ifade, Erdogan ' m
"degi§ip ! " AKP Genel Ba§kam olmadan onceki "Egemenlik kay1ts1z §art­
s1z milletin degil, Allahmdu", "Laiklik, bu millet istedikten sonra tabii
elden gidecektir" a�1klamalanmn ozde devammdan ba§ka bir §ey degildir.

Devlet, dogada ve toplumda ger�ek kar§1hg1 olan bir �ok olgu ve kurum
gibi, tammda soyuttur, ancak somut, canh insanlar tarafmdan yonetilir ve
yoneten insanlann inan� ve dti§tinceleri yonetimin bi�imini de niteligini
de belirler. Ozetle koyun kurda teslim edilmi§tir. "Mtisliiman ! " oldugu
i�in laik olmayan Giil ve Erdogan, laiklik elbisesini, sadece torenlerde,
B atlct sahte Atattirk�iilerin gtiztinti boyamak i\:in giyiyorlar; diinya i§leri
olan pratik btittin i§lerde ise, o elbise \:Ikanhp atilmakta, uygulamalar, pek
dogal olarak, emperyalizmin ha\:h irticanm "Mtisliiman"1 kimligine
uygun yapllmaktadu.

Ha�h irticanm ve $. Mard i n-K. Karpat'm


Yen i Osman hc1 "laikligi"
Laikligin dogru tamm1 olan "din ve dtinya i§lerinin birbirinden aynl­
mas1" ya da "din ve toplum i§lerinin (devlet i§leri dahil) birbirinden aynl­
mas1" ile "Din ve devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1" arasmdaki farkh­
hk basit bir tamm farkhhgmm \:Ok otesindedir. Laikligi, "din ve devlet i§­
lerinin birbirinden aynlmas1" olarak goren anlayt§m arkasmda, Kemalist
Devrim 'e kar§I sistemli bir ideolojik duru§ vard1r. Cumhuriyet dti§man1
gerici orta\:ag gti\:lerinin yanmda, ozellikle, tarikatlan sivil toplum orgtitti
ve demokrasinin temel unsurlan olarak goren neoliberaller, bu ideolojik
duru§un temsilcileridir. Bu, emperyalizm ve orta\:ag gericiligi i§birliginin
onde gelen teorisyenleri, �erif Mardin ve Kemal Karpat, tarikat\:I mo­
demle§me teorileriyle Kemalizmin, din ve dtinya i§lerini birbirinden ay1-
ran "Jakoben laikligine" saldmnaktad1rlar.

Onlara ve liberal-muhafazakar takip\:ilerine gore, Kemalizm, laikligi


halka zorla kabul ettinnek istemi§tir; halk bu "tepeden inmeci", "dayat­
mac1" laik\:i ktilttirti benimsememi§tir ! Oysa Batt ' da, laikligi, din ve
dtinya i§lerinin birbirinden aynlmas1 olarak uygulayan Frans1z Devri­
mi ' nin, toplumun her alanmda dinin/Kilisenin etkinligini s1mrlayan ve
egitim vb ile halkt donti§ttirrneyi ve yurtta§hk bilinci verrneyi hedefleyen
Jakoben (devrimci) yontemleri, 20. ytizyllda \:Oktan terk edildi ! . .

40
TEORi • Kas1m 20 1 0

Kemalist devrimin uygulad1g1 Jakoben yontemle modernle§menin ba­


§ans1z oldugunu ve t1kand1gm1 iddia eden Mardin ve Karpat ' a gore mo­
dernle§me; Bat1 ' da Protestanhk ahlakmm kapitalizmin geli§mesinin mo­
toru oldugu gibi, Tilrkiye ' de de, devlet mildahalesinin tamamen di§mda,
sivil toplumun en onemli orgiltleri olan cemaatlerin, yani Nurculuk ve
Nak§ibendiligin i<;inden bir evrimle ger<;ekle§ecektir! .. Bu parlak "bilim­
sel" teze gore, tarikatlar, -din ve devlet i§lerinin birbirinden aynlmas1 ola­
rak- laikligi , din ve vicdan ozgilrlilgilnil saglayarak daha iyi koruyabilir­
ler ! .. Ozetle, onlara gore, bilim ve ak1lc1hk, Kemalistlerin yapt1g1 gibi, tek
yol gosterici olarak topluma dayatilamaz vb ( ! ) . . 1 .

Laikligin devlet i§leriyle smirlanmas1, Tilrkiye gibi dini ideolojik kal­


kan yapan orta<;ag gil<;lerinin tasfiyesinden vazge<;mek demektir. Orta<;ag
gil<;leri ile Cumhuriyet gil<;leri uzun silre yan yana ya§amaz; boy le bir top­
lum ya biri ya obilril yonilnde degi§mek zorundadir; ya da par<;alanmak ! . .
0 nedenle, "Egemenlik kay1ts1z §arts1z Allahmdir" diyen §eriat<;1hgm,
ulusal egemenligi tasfiye etme tehlikesinin ortadan kalkmad1g1m ya§aya­
rak gorilyoruz. Bilindigi gibi , sivil toplumcu liberal ya da ("bilrokratik
merkez"e kar§I "<;evre"ci) muhafazakarlara gore, "ozgilrlilk<;il demokra­
si"lerde devlet "sivil toplum" alamnda kalan hi<;bir etkinlige mildahale et­
memelidir! Ancak, her ttirlil Cumhuriyet dil§mam tarikatm cirit att1g1 bu
"sivil toplum", emperyalizmin uzantISI NGO ' lar ve tarikatlar, Tayyip Er­
dogan ' m "devlet laik olabilir, ki§i hem laik hem Milslilman olamaz" so­
zilnde ifade ettigi gibi, pratikte her yerdedir. Laik devlet ise hi<;bir yerde­
dir, ya da liberal ozgilrlilgiln bir ko§ulu olarak devletin kil<;illtillmesi adma
dar bir alana s1k1§tmlm1§tir . . . B iltiln bunlar, ulusal egemenligin, ulusal ba­
g1ms1zhgm vazge<;ilmezligini onemsemeyen, laikligi, bunlardan bag1ms1z
bir kurum olarak algilayan anlayi§lann dogrudan veya dolayh ilrilnildilr.

"Din ve devlet i§lerinin aynlmas1"na indirgenen laiklik, pratikte bugiln


din ve inan<; ozgilrlilgil olarak yorumlanma noktasma gelmi§tir. Tarikatla­
nn ve etnik bolilcillilgiln arkasma gizlendigi "<;ogulcu demokrasi", kendi
akhyla karar veren ozgilr bireylerin demokrasisi degil, mafyala§mI§ tari­
katlann, cemaatlerin ulusu boldilgil bir orta<;ag "demokrasisi"dir. Neoli­
beralizmle §eriat<;Ilann bulu§tugu, AKP yonetiminin uygulamaya koydu­
gu ortak eksende, Kemalist Devrimin laikligine kar§I getirilen bu laiklik
anlay1§1, Osmanh milletler sisteminin gilnilmilze uyarlanmas1dir. B a§ba­
kan Tayyip Erdogan ' m Marmara Universitesi ' nin 20 1 0 y1h a<;Ih§ konu§­
masmdaki "Tarihimizde oldugu gibi Tilrkiye ' de ke§ke her inan<; grubunun
ayn mahkemesi olsa ne iyi olurdu ! . . "2 cilmlesi, teokratik Osmanh cema­
atler sisteminin tipik bir savunmas1dir. B ilindigi gibi, Osmanh sistemi, pa-

Bkz: �erif Mardin, Tiirkiye'de Din ve Siyaset, ileti§im Yaymlan, istanbul 1 995; Kemal Kar­
pat, Osmanl1'dan Giiniimiize Elitler ve Din, Tima§ Yaymlan, istanbul 2009.
2 Sabahattin Onkibar, "TRT miidiirii, iki dilli, iki uluslu Tiirkiye 'ye selam m1 �aktl?", Gerfek
Giindem internet gazetesi, 9. 10. 20 1 0.

41
TEORi • Kas1m 20 1 0

di§ahlar �tkarlan geregi her zaman tam uymasa da, §eriat yasalanyla yo­
netilen, yani teokratik bir sistemdi. Ozetle, ABD ' nin, Biiyiik Ortadogu
Projesi ' yle giindeme getirip, y1llardtr i§leyip ulusumuza dayatt1g1, "Yeni
Osmanhc1hk", "Ortadogu Federasyonu" planlanyla giincelle§tirilmi§ olan
plan, teokratik Osmanh feodalizminin cemaatlar sisteminden ba§ka bir
§ey degildir. 3

Bilindigi gibi, Osmanh ' daki laikligin ol�iitil olarak gosterilen cemaat
sisteminde, birey kuldur, koledir, ozgiir, bag1ms1z birey yoktur. Cemaat­
ler, kendini doga ilstil ilahi otoritenin temsilcisi olarak gosteren padi§ahm,
aganm tartt§tlamaz, sorgulanamaz, payla§tlamaz otoritesini kullara kabul
ettirmenin hem araclSl, hem de bu feodal egemenligin ideolojisini iireten
kurumlandtr. Kar§thg1 da; ekonomik ve siyasi olarak cemaat liderlerinin
ve ulemanm ayncahklanmn ve otoritelerinin silrmesi; vak1flar, tekkeler,
zaviyeler vas1tas1yla §eyhlerin papazlann saglad1klan bilyiik servettir. Bu­
radaki , "�ogulculuk", "�ok seslilik", "�okkilltiirliiliik" olarak ovi.ilen, yii­
celtilen yap1 da, ak1lc1 dii§iinceye , bilime ve birey ozgilrlilgiine kapah, her
tiirlii hurafenin, iifilrilk�iiliigiin, falc1gm cirit atttg1, bagnazhgm ve hurafe­
nin tiirlii �e§idinin yart§hg1 siirille§mi§ insanlann "�oksesliligidir". Bura­
daki �ogulculuk, etnik ve dinsel cemaatlerin birbirlerinin i�i§lerine miida­
hale etmemesidir; her dinin dogmalanmn, bagnazhgmm, hurafesinin di­
gerlerinden farkhhgmm ya§ama hakkmdan ba§ka bir §ey degildir. B irey­
lerin kul olmamn otesinde bir ozgilrliik talebini, en tepedeki feodal impa­
ratorluk dahil biitiin cemaatler i§birligi yaparak bastmr. Kar§t �tkam, yu­
kanda Erdogan ' m derin bir ozlemle ifade ettigi gibi, her cemaat kendi §e­
riat mahkemesinde yargtlar.

Ancak ulusal devlet ve ulusal egemenlikle saglanabilecek aktl yoluyla


ula§tlabilen ger�egin, ona dayanan bir mant1gm, muhakeme giicilniln bir­
le§tiriciligine kar§t, tarikat liderlerinin, §eyhlerin tekelindeki inan� esasma
dayanan ve tart1§1lmas1, sorgulanmas1 yasak yorumlar ve kurallann ka�1-
mlmaz par�alay1c1hg1 ile vanlacak yer bellidir. Afrika gibi kabileler ve
ilkel inan�lar ekseninde boliinen ve birbirine katliamlar uygulayan bir
kaos, daha dogrusu bir somilrge cografyast. Kilresel gii�lerin istegi tam da
boyle bir somiirge demokrasisi degil mi?

II. LAiKLi� iN DO� U SU VE EVRENSE L ESASLARI

Laikligin evrensel esaslari


Laiklik, diinyamn her yerinde krallann, padi§ahlann saltanatma kar§t

3 Bu konuyla ilgili olarak, Cengiz Ozakmc 1 ' mn, Tiirkiye'nin Siyasi intihan: "Yeni Osman-
11" Tuzag1, istanbul 2005 ; iblisin K1blesi: Hiristiyan-Siyonist-islamc1 ittifak1, istanbul,
2005 kitaplanna ba§vurulabilir.

42
TEORi • Kas1m 20 1 0

halk egemenliginin, ulusla§manm ideolojisi olarak ortaya \:IkmI§tir. Gerek


1 9 . ytizyilda Avrupa' da gerek 20. ytizyildaki emperyalizme kar§I Ezilen
Dtinya ' da halkm krallara, emirlere, §eyhlere ve agalara kar§I mticadelesi­
nin siyaseti idi. Kemalizmin laiklik tamm1, i§te bu, orta\:agla her alanda
hesapla§ma ve orta\:ag baskI, zultim ve yobazhg1m, btittin ktilttirel top­
lumsal ili§kilerini her alanda tasfiye etmenin ideolojisidir. Kemalist Dev­
rim ' in, 1 928 'de Anayasa'ya konan, 1 937 'de Anayasa'nm altI ilkesinden
biri olarak resmile§en, laiklik tammmda, din i§lerinin, sadece devlet i§le­
rinden degil, btittin dtinya i§lerinden, yani toplumsal ve siyasi hayata ili§­
kin btittin i§lerden, bilimden, hukuktan, ahlaktan, siyaset ve ekonomiden
aynlmas1dir. Yani dini kurallann, dtinya i§leriyle, toplumsal hayatla ilgili
kararlara mtidahale etmemesi, onlann ba§vuru kaynag1 olmamas1dir;
dinin, insanla tann arasmdaki vicdanda cereyan eden bir ili§ki olarak bi­
reyin vicdani dtinyasmda kalmas1dir.

En genel anlam1yla iki farh sm1fa ve iki farkh ideolojiye tekabtil eden
iki farkh laiklik tan1m1 vardir: B irisi, akh ve bilimi kendine klavuz edinen
ve orta\:ag ideolojisine ve toplumsal ekonomik sistemine kar§I ulusal ve
demokratik devrimlerin ideolojisi olan laikliktir. Digeri ise, 1 9 . ytizyilda­
ki devrimciligini terk ederek emperyalistle§en, emek\:i sm1flann ve ezilen
uluslann devrimleri kar§Ismda gericile§erek feodalizmin dine dayanan
ideolojisi ve toplumsal-ekonomik gti\:leriyle i§birligi yapan, gtintimtizde
mafyala§an tekelci btiytik burjuvazinin laikligidir.

Laiklik, halk�1 h k ve ulusal egemenlik demektir


S oron, turban dahil k1hk k1yafet, okur yazarhk ya da tiniversitelerin ar­
tmlarak ogrenim dtizeyinin "ytikseltilmesi" gibi, veya otomobil, bilgisa­
yar vb \:agda§ teknolojik ara\:lann ttiketilmesi, dtizeyinde ele ahnacak bir
sorun degildir. Hatta liberal bir yanda§m ifadesiyle "bireylerin gelir dtize­
yi ytikseldik\:e laikligi daha rahat benimseyecegi" gibi ltiks ttiketime
odaklanan ve ttiketim budalahgm1 te§vik eden budalaca, yavan re\:eteler­
le \:Oztilecek bir sorun degildir. S orun bir devrim sorunudur. Halkm, bi­
reylerin ya§ammda, dti§tincesinde, degerlerinde koklti bir donti§tim soru­
nudur. Laiklik, ulusal ve demokratik devrimlerin, aydmlanmanm ve de­
mokrasinin bir ideolojisi olarak dogmu§tur; bugtin de orta\:ag1 arkasma
alan emperyalizmin ktireselle§me saldmsma kar§I aym i§levle ytikltidtir.

Laiklik, demokrasi, ozgtirltik, insan haklan, e§itlik, karde§lik, ulusla§­


ma, bag1ms1zhk, sanayile§me, aydmlanma ve ak1lc1hk; bu kavramlar ve
degerler, insanhk tarihine demokratik devrimler \:agmda birlikte girdiler.
B ir program paketi olu§turan bu unsurlar arasmda, tarihsel, zorunlu, kop­
maz baglar vardir. \:agda§ her hangi bir siyasal iktidar, bu unsurlardan ba­
zilanm karpuz-kavun se\:er gibi ahp digerlerini reddedemez. Laiklikten
vazge\:en, demokrasi ozgtirltik ve bag1ms1zhktan da vazge\:er.

43
Another random document with
no related content on Scribd:
It is sometimes asserted that actors as a class are inclined to be
unduly aware of their own excellence in the quality they profess and
even unduly inclined to communicate to others their own opinion of
their own achievements. My experience, such as it is, does not
support this assertion. I have found the men of the stage at least as
modest as the men of the studio and the men of the study. Over-
swollen vanity is not the exclusive property of any one profession,
and I doubt if it is more frequent in actors than in authors or artists.
Where I comb out my memories the two most exuberant examples of
ingrowing and outflowering self-appreciation that I ever had occasion
to observe were both of them physicians, who were also authors and
who were wholly unable to resist the ever present temptation to
dilate upon their own triumphs and to confide to all listeners the
frequent compliments they had gluttonously accepted.
There was nothing of this sort in Booth or Irving, in Jefferson or
Coquelin; they were far above it; they were free from self-assertion
and even from self-consciousness,—altho of course they could not
but be aware of their own outstanding position. In fact, I cannot recall
any successful actor of my acquaintance who was abnormally self-
centered, or who took himself too seriously. Sometimes, it is true, I
have found an actor who had not yet established his position and
who now and again seized a chance to let me know that he had
played this or that important part not unsuccessfully. But this was not
boastful self-praise, even if it might so seem to the uninformed
listener; it was only a supplying of information not otherwise
available. A writer or a painter has no need to call attention to his
book or his picture, because these survive to speak for themselves,
even if there are only a few who have them in mind. But the work of
the actor has no permanence; it perishes as it comes into being; it
instantly ceases to be, except as a memory; and it is as a memory
that the actor feels himself called upon to revive it. The difference is
that whereas the book of the author, the picture of the artist may be
only overlooked, the performance of the actor might be actually
unknown to us if he himself did not tell us about it.

II
The first actor whom I came to know was one of the most
companionable, the genial John Brougham. In 1869, as a boy I had
been present at the opening and at the closing nights of his brief
management of the little playhouse in Twenty-fourth Street, behind
the Fifth Avenue hotel—a playhouse which not long after became
the Fifth Avenue Theater of Augustin Daly and which was rebuilt as
the Madison Square Theater by Steele Mackaye. At Brougham’s I
had seen his ever-delightful burlesque, ‘Pocahontas,’ in which he
himself was the rollicking King Powhatan; and I saw also a later
burlesque of his, ‘Much Ado about a Merchant of Venice,’ in which
he was an amusing but rather Hibernian Shylock. So it was that
when I was elected to the Lotos Club, in the spring of 1871 (while I
was still an undergraduate at Columbia College) I seized the earliest
opportunity to make Brougham’s acquaintance.
He was not a great actor, that I knew already, altho he was a
competent performer; but he had a charming personality, and when
he chanced to be cast for a character with which his personality
coincided, he was entirely satisfactory. Of course he appeared to
best advantage in Irish parts, The O’Grady in Boucicault’s ‘Arrah-na-
Pogue’ and Off-lan-aghan in Lester Wallack’s ‘Veteran,’ and above
all Sir Lucius O’Trigger in Sheridan’s ‘Rivals.’ I doubt if Sir Lucius has
been more sympathetically impersonated by any performer of the
second half of the nineteenth century than it was by Brougham. I
have seen the character undertaken by W. J. Florence and by Nat
Goodwin, actors of a far more opulent equipment than Brougham,
yet neither of them succeeded so well in bringing out the
gentlemanly simplicity of this lovable character. Goodwin was too
completely an American of the nineteenth century to be able to
assume the part of an Irish gentleman of the eighteenth century; and
Florence, excellent as he was in Irish characters of another kind,
bestowed on Sir Lucius a rather finicky affectation, quite out of
keeping with the part.
In those distant days the dramatist was sadly underpaid.
Brougham told me once that his price for writing a play for a star was
three thousand dollars, payable on delivery of the manuscript, a sum
smaller than a month’s royalty on a successful play of to-day. And
yet more than one of the vehicles Brougham put together for this
modest price, ran like the One Hoss Shay. The stage-version of the
‘Old Curiosity Shop,’ in which Lotta doubled Little Nell and the
Marchioness, must have been performed several hundred times; and
only less successful were other of the made-to-order pieces he
composed for Mr. and Mrs. Barney Williams and for Mr. and Mrs.
Florence. These last were congenial labor, since they dealt with Irish
themes, more or less in imitation of Boucicault’s more solidly built
‘Arrah-na-Pogue’ and ‘Colleen Bawn.’
Where Boucicault was dominating, not to say domineering,
Brougham was yielding and unambitious. Their early disagreement
over the authorship of ‘London Assurance’ did not prevent their
professional association in later years. When ‘Arrah-na-Pogue’ was
revived in 1873 at Booth’s Theater, Brougham played The O’Grady,
supporting Boucicault as Shaun the Post and Mrs. Boucicault as
Arrah. And when Boucicault in 1879 was strangely ill-advised to
undertake ‘Louis XI,’ in his own adaptation of the play which Casimir
Delavigne had made out of ‘Quentin Durward,’ Brougham was
Coitier; and I can testify that on this occasion the honors were
divided, or at least the laughs, for I never listened to any dialog more
ludicrous than that between a French king with a pronounced Irish
accent and a French physician with an equally persistent brogue.
These, as Beau Brummel’s valet explained, “these are our failures.”
Brougham had his full share of Irish wit, more spontaneous than
Boucicault’s and less likely to be borrowed. He had also the more
English delight in punning. In ‘Pocahontas,’ after the opening song
Powhatan thanks his attendant braves:
Well roared, my jolly Tuscadoras!
Most loyal corps, your king encores your chorus.
And in the same burlesque when John Smith is tied down and
about to be put to death, Pocahontas rushes in, crying, “For my
husband I scream!” Whereupon the endangered hero raises his
head and inquires “Lemon or vanilla?”
These be but airy trifles floating like bubbles atop the dark wave of
forgetfulness, which has engulfed many things far more precious. An
airy trifle also is Brougham’s remark when Pat Hearn (a once
notorious gambler) drove past the Ocean House at Newport one
summer afternoon with a very pretty woman by his side. “Isn’t that
Pat Hearn and his wife?” somebody asked; and Brougham replied at
once, “That’s Hearn, I know; but I can’t say whether or not she is
his’n.”

III

It was also at the Lotos that I got to know John T. Raymond. This
was probably in the fall of 1874, when he was appearing as Colonel
Sellers in Mark Twain’s ‘Gilded Age.’ The actor and the author
quarreled after a while, quarreled bitterly and never made up their
quarrel. No doubt, Mark knew his own creature better than any one
else and certainly better than the rather shallow Raymond. But
Raymond gave us at least all the external characteristics of the
inspired visionary with his inexpugnable optimism, always about to
acquire wealth beyond the dreams of avarice and yet for the moment
reduced to a frugal dinner of turnips and water, with only a candle to
light up his modest store. I have an impression that the cause of the
breach with Mark was Raymond’s unwillingness to forego two or
three easy effects which were always rewarded with thoughtless
laughter but which were not really in keeping with the character.
Raymond was unduly inclined to skylark even on the stage; I have
seen him, in the last act of the ‘Gilded Age,’ match silver dollars with
a friend he had recognized in the audience. Of course, he chose a
moment for the flip of his coin when the attention of the spectators
was bestowed upon some other performer, and only a few of them
detected his inexcusable pantomime. These lapses from the
standard of propriety may not have been frequent, but they occurred
far too often; and they could not but be offensive to the author of the
play in which the actor was appearing.
When Raymond indulged in tricks of this sort he displayed a lack
of respect alike for his audience and for his art. The art had to suffer
in silence; but the audience might at any time be moved to protest. I
recall that when Raymond was playing Ichabod Crane in 1879 he
sent me a box, to which my wife invited three or four of her young
friends. In the last act Ichabod comes out into the garden to ask
Katrina into the house, where there was merrymaking. To the startled
astonishment of our party, Raymond said “Come on in, Katrina!
There’s lots of fun! Brander Matthews has brought a whole boxful of
pretty girls!”—a speech which nobody in the house—except the
boxful—seemed to hear or at least to apprehend, probably because
it had no relation to the story being acted on the stage.
None the less was Raymond an accomplished comedian, brisk,
lively, laughter-compelling and authoritative. Like many another
comic actor, he longed to play pathetic parts; and unlike most of
those who have this ambition, he did possess the power of drawing
tears. I had first seen him as Asa Trenchard in Paris during the
Exposition of 1867, when Sothern had ventured across the Channel
to disclose Lord Dundreary to the unresponsive French; and I have
never forgotten the simple and manly pathos of the scene in which
Asa burns the will leaving him the fortune which would otherwise go
to the girl he is in love with. Audiences are always ready to
appreciate a brief pathetic episode when the comic character
unexpectedly turns his serious side to the spectators. But they are
resentful when the funny man whom they have gone to laugh with,
and even to laugh at, is presented in a play wherein he is
persistently pathetic and not even intermittently humorous. Raymond
lost money for himself and for his managers when he impersonated
a dreary sobseeker in a dull domestic drama, ‘My Son,’ derived from
a tearful Teutonic tale of woe.
In collaboration with H. C. Bunner I put together a rather
boisterous farce called ‘Touch and Go,’ which Raymond liked
enough to contract to produce but not enough for him ever to set
about its production. In its place he had brought out in succession
two plays in which the fun was less acrobatic—‘In Paradise’ and ‘For
Congress.’ After these pieces had run their course, G. H. Jessop
(who was a part author of ‘In Paradise’) came to me with an idea for
a comic drama for Raymond and asked me to join him in working it
out. It was to be called ‘A Gold Mine’; and having in mind Raymond’s
Asa Trenchard in the ‘American Cousin,’ I suggested that we lay the
scene in London, so as to repeat the contrast of an American with
the British. We also decided to develop our plot so that at the end of
the second of our three acts Raymond should have a chance to be
pathetic if only for a brief moment.
When our play was read to Raymond he was delighted with it; the
character suited him and he rejoiced that he was to have an
opportunity to show that he could be serious when the situation
required it. During his annual tour he tried out our comedy in one of
the smaller Western cities on a Friday night. He sent us a glowing
report of the reception of our play and of his own triumph at the end
of the second act. And in less than a fortnight thereafter we read in
the morning paper that he had had a sudden seizure which had
carried him off within twenty-four hours.

IV

Fortunately for the authors, thus unexpectedly bereft of the actor


for whom the piece had been composed and to whose personality it
had been adjusted, Helen Tracy, who had played the heroine in the
single performance which Raymond had given, wrote at once to Nat
Goodwin, advising him to secure our play, as it had made a hit and
as the star-part would just suit him. Goodwin asked us to let him
read the piece; he liked it and we soon came to terms with him, both
Jessop and I believing that he was an actor of promise, altho up to
that time he had never undertaken a part demanding any subtlety of
treatment or any veracity of characterization.
When he was a very young man, Goodwin had made his first
appearance in a variety-show, giving imitations of the actors then
prominent. It is a curious fact that even the most adroit mimics are
rarely able to become accomplished actors, competent to sustain a
character consistently throughout a play. Goodwin was one of the
few exceptions to this rule. He soon gave up mimicry for burlesque,
succeeding that fine comedian William H. Crane, in the chief comic
part of the perennially popular ‘Evangeline’ and playing it in careful
imitation of his predecessor. As Joseph Jefferson—who had often
appeared in burlesque early in his career, notably in a parody of
‘Mazeppa’—once said to me, “burlesque is a very good school for a
young comedian, as it tends to give him breadth of effect and
certainty of execution.”
From burlesque Goodwin progressed to farce; and when he came
to us for ‘A Gold Mine,’ he was playing the part of a drunken
undertaker in ‘Turned Up,’ a robustious piece of British manufacture.
As the attraction of this whirlwind farcicality was not exhausted,
Goodwin arranged with us to postpone our play for a year; and he
utilized the delay to prepare the public to accept him in a comedy of
a more refined type. He added to his bill the ingenious and whimsical
piece called ‘Lend Me Five Shillings’ which Jefferson was still acting
occasionally. As he said to me, “I’d sooner finish third to Jefferson
than run a dead heat with Dixey!”—Dixey having just made a great
hit in ‘Adonis.’
Goodwin also appealed to us to modify the entrance of Silas K.
Woolcott, the American who had gone to England to sell a gold
mine. “That entrance is all right in itself,” he explained; “and it was all
right for Raymond, because he had played parts of that kind before.
But I haven’t; and it’s too quiet for me, since they’ll be disappointed if
I don’t make them laugh with my first half-dozen speeches.” So we
brought Woolcott in through the conservatory, instead of through the
front door, and we contrived a very brief episode of equivoke in
which Goodwin mistook the butler for a certain Sir Thomas Butler
whom Woolcott had been invited to meet.
‘A Gold Mine’ was a more or less artificial comedy with a
complicated plot and with dialog as brilliant as the combined wits of
the two collaborators could compass. For the part of the fascinating
widow with whom Woolcott was to pair off at the end of the play
Goodwin engaged Kate Forsythe; and the rest of the cast was at
least adequate if not entirely satisfactory. McCarty of the Boston
Theater produced the play most judiciously, making a valuable
suggestion for heightening the effect of the pathetic speech at the
end of the second act. When we asked Goodwin if he was certain
that he could play this serious bit and carry the audience with him,
the actor answered modestly, “Yes—at least I think so. You see, I’m
going to do it in imitation of Charley Thorne.”
This was shrewd, as Charles R. Thorne, Jr., was an actor of
straightforward force with a rich and well-modulated voice. It is
profitable always for the novice in any calling to take pattern by its
experts. As the painter studies in the studio of another craftsman and
as the writer “plays the sedulous ape to many masters,” so the actor
can find his profit in imitating and emulating the performances of an
earlier generation, not making himself a slave to any one of them but
gaining variety and flexibility by capturing and combining the
methods of half-a-dozen. John Drew, for example, played one of his
earliest parts at Daly’s as he imagined it would have been played by
Charles Wyndham; and Wyndham had modelled himself more or
less on Lester Wallack as Wallack had earlier sought to achieve the
airy lightness of Charles James Matthews. I make this assertion
without misgiving as my information came directly from these four
comedians; and I may add that Coquelin, the most varied and
versatile actor of the end of the nineteenth century, once told me that
while he was a pupil of Regnier, he learnt almost as much by
incessant observation of Samson, an older artist with a method
wholly different from Regnier’s.
It was by his performance in ‘A Gold Mine’ that Goodwin first
established his position as an actor of indisputable promise; and in
the remaining thirty years of his life he gained in power and in
authority. ‘In Mizzoura’ was written for him by Augustus Thomas, on
purpose to display the more serious quality the actor had exhibited in
‘A Gold Mine’; and it was this more serious quality, strengthened by
exercise, which enabled him to rise to the noble dignity of the final
episode in Clyde Fitch’s ‘Nathan Hale,’ a tragic character which
Goodwin portrayed with beautiful fidelity. He became one of the
foremost figures on our stage; he even adventured himself in two
Shaksperian parts, Shylock and Bottom, in neither of which was he
considered to have been entirely successful; and yet despite his
prosperity in the theater he never attained to the commanding
position his native endowment would have entitled him to, if only it
had been sagely administered.
In fact, Goodwin, so it seems to me, threw away a golden
opportunity. After the retirement of Edwin Booth, Lawrence Barrett
and John McCullough there was an opening for an ambitious actor to
win recognition as their worthy successor; and this was an altitude to
which Goodwin could have aspired, if he had not been deficient in
that intangible and indefinable quality which we call character and
which for success in life is really more important than ability. Ability
he had in abundance but he did not husband it. He did not take life
seriously enough; and therefore his art suffered and failed to mature
as it might have done. He dissipated his ardor and wasted his
strength in default of the implacable ambition which compels self-
control. Nature had bestowed on him a richer gift than on Lawrence
Barrett, who had made himself what he was by stern determination,
whereby he overcame his disadvantages. Goodwin had more
intensity, more power, more resources; and he might have carved a
name for himself as Shylock, Richard III and Iago.
But it was not to be; and he made shipwreck of his career. I failed
to see him when he attempted Shylock, for which he ought to have
had the fire and the passion, but for which he lacked the training he
might easily have attained, if he had forced himself to acquire it. I did
see him in the ‘Midsummer Night’s Dream’; and altho my memories
of George L. Fox and of James Lewis as Bottom are still vivid, they
are not as gratifying as my recollection of Goodwin in the same part.
This revival of Shakspere’s most fanciful and most humorous
comedy failed to attract the public, and the blame was currently laid
upon Goodwin. To my mind this was unjust, since his rendering of
the part seemed to me excellent, firmer in outline and richer in color
than that of either Fox or Lewis. I can never forget the delicious self-
sufficiency of his performance in ‘Pyramus and Thisbe,’ his
exuberant vanity, his adroit suggestion of the eternal complacency of
the self-satisfied amateur.
I may be wrong, of course; I may be crediting Goodwin with more
than he possessed, as I am certainly ascribing to him more than he
ever displayed. But I think he had it in him to do finer and stronger
things than he ever aimed at. “The pity of it, Iago, the pity of it!”

V
It would be difficult to find two careers in sharper contrast than
those of Nat Goodwin in the United States and of Beerbohm Tree in
Great Britain. As there was a vacancy at the head of the procession
in America after the withdrawal of Booth and Barrett and
McCullough, so there was one in England after the decline and
disappearance of Henry Irving. Goodwin was unable to seize the
occasion, even if he saw it; Tree saw it and seized it. Altho nature
had been niggardly to Tree where she had been bountiful to
Goodwin, Tree had the inestimable advantage of a resolute will and
of the innate power which impels a man to master the many
difficulties besetting our paths in life. It was by sheer force of
ambition rather than by assured skill as an actor that Tree forged to
the front and took his place as the leader of the profession in the
British Isles, catching the mantle of Irving as it fell and wearing it as
best he could.
When I first knew Tree he had recently graduated from comic
opera to farce, making his earliest hit in the ‘Private Secretary’ and
replacing Arthur Cecil in the ‘Magistrate.’ From farce he turned to
melodrama and advanced his reputation as an actor by the versatility
he displayed in ‘Called Back’ and in the ‘Red Lamp.’ For two reasons
this versatility was more apparent than real; in the first place
because the methods of farce and of melodrama are closely akin,
and in the second place because the differentiation of the parts Tree
was then playing was largely external, being mainly a matter of
make-up, which incompletely disguised his own rather thin and brittle
manner.
In time he assumed the management of the Haymarket theater;
and still later he was able to build the spacious and sumptuous His
Majesty’s. At the Haymarket he produced more than one interesting
modern comedy and he made more than one interesting revival,
notably of W. S. Gilbert’s ever-delightful ‘Engaged.’ At His Majesty’s
he was soon forced—somewhat to his surprise, so his half-brother,
Max Beerbohm once told me—to abandon the more refined types of
comedy and farce, simply because the house was too large for any
form of drama demanding delicacy. He found himself compelled to
rely on more strenuous plays, which permitted elaborate spectacular
adornment. He brought out the ‘Herod’ of Stephen Phillips and he
imported the ‘Darling of the Gods’ of Belasco and Long. Thus it was
that both this necessity and his lofty ambition led him to a series of
elaborately pictorial revivals of Shakspere’s tragedies, histories and
comedies.
As a producer he continued the tradition of Irving, bestowing upon
Shakspere’s plays superb settings, rivaling Irving’s in their splendor,
their expensiveness and their taste. For ‘Twelfth Night,’ for example,
he designed an Italian garden, rising terrace upon terrace to the very
back of the stage, a scene so exquisitely beautiful in itself, so
completely satisfying to the eye, that—so Sir Martin Conway told me
—some spectators felt it to be an intrusion when the actors entered
and distracted attention from the lovely vision. Tree displayed his
scenic dexterity and his artistic invention in a dozen or a score of
other Shaksperian plays, notably ‘Antony and Cleopatra,’ produced
while Queen Victoria was still upon the throne. There is an anecdote
which is doubtless familiar to many, but which I feel I have no right to
omit here, to the effect that as the amorous adventures of the
serpent of old Nile were unrolled before the entranced audience, one
British matron whispered to another British matron, “How different to
the happy home life of our dear Queen!”
Of course, Tree reserved for himself all the great Shaksperian
characters, tragic and comic, Mark Antony, Macbeth and Hamlet,
Falstaff and Malvolio. For the loftier tragic parts he lacked the
physique and the temperament. He had not the beauty of person,
the grace of gesture, the princely bearing, the appealing voice, which
the performer of Hamlet ought to possess. He had not the power, the
passion, the largeness needed for Macbeth. He had not the
elocutionary skill required for the proper impersonation of Mark
Antony in ‘Julius Cæsar.’ But he was intelligent, untiring, strong-
willed and self-willed; and he was able to get the British public to
accept him in these unsuitable parts, perhaps in some measure
because there was then no actor on the British stage who could
contest its chieftainship with him.
It is reported that Gilbert said to him after seeing his Hamlet, “Very
good, Tree, very good indeed. You were funny without being vulgar.”
And when Gilbert went around to Tree’s dressing room after his
exhausting performance of another of Shakspere’s tragic characters,
a performance which had left the actor weakened and perspiring, the
pitiless wit remarked, “Tree, how well your skin acts.” Altho Tree took
himself seriously he had a keen sense of humor; and even if he
winced under the satiric lash of Gilbert, he could take the joke
without offense.
In fact, his sense of humor often came to his rescue, as another
anecdote testifies. He was once acting Hamlet in the provinces when
his friend, John Hare, happened to be in the same town. He sent
Hare a box; and the unwilling Hare felt that as a fellow-manager he
could not refuse this unwelcome invitation. Hare sat in the box in
solitary state; and after the curtain fell, he was about to escape when
Tree’s secretary caught him at the door with the request that he
should come to supper. Again the kindly Hare felt that courtesy
demanded his acceptance. At table Hare did not mention ‘Hamlet’
nor did Tree. As soon as he could, Hare bade Tree good night. Tree
saw him to the door, and they parted without a word about the
performance. Before Hare had gone half-a-dozen paces, Tree called
him back. As Hare returned sadly, Tree said with a smile, “I say,
Johnny, it is a good play, isn’t it?”
We may be sure that Tree appreciated the merry jest of his half-
brother when at last he attained the honor of knighthood, the final
reward of every British actor-manager. As usual the announcement
preceded by several days the actual ceremony; and in the interval a
friend asked Max Beerbohm as to the actor’s exact status during this
awkward intermission: “Is your brother a knight now, or isn’t he?”
And Max answered that he supposed his brother in the eye of the
law was still Mr. Tree,—“but he is Sir Herbert in the sight of God!”
Tree’s disqualifications for the mighty characters in Shakspere’s
tragic plays were obvious, but his histrionic limitations were less
apparent in the chief characters of the comedies. I did not see him in
‘Twelfth Night’ but I should conjecture that he gave a not
unsatisfactory interpretation of Malvolio, altho it probably lacked the
gentle dignity and the melancholy humor which Irving bestowed
upon the part. I did see his Falstaff in the ‘Merry Wives of Windsor’
and it seemed to me altogether the best of his Shaksperian
experiments. After all, the ‘Merry Wives’ is only farce, brisk and
bustling; and Tree was experienced and skillful in farce, with no
objection to getting all the laughs that the lively situations might
authorize. Yet, as I watched his dextrous efforts, I was conscious
always that Tree’s Falstaff was not really fat; he might be padded out
to his proper proportions, but he did not move like a creature of
portly figure; and his humor was devoid of unction. He disclosed
himself as a clever thin man trying to pass himself off as a humorous
fat man.
And in his latter performances of Falstaff he yielded more and
more to his besetting temptation to overdecorate a character with
petty ingenuities and with finicky details, which came in time to
detract from its broad outlines. He had an inventive mind and he was
continually in search of novelties of gesture and of business. Even in
his tragic parts he was prone to obtrusive pettinesses. Often at the
end of the run of a play, and sometimes even at the beginning, he
seemed to act outside the character rather than inside it.
Yet, when all is said, it remains that Tree deserved well of the
playgoing public of London; and this public could not well help being
grateful for the many opportunities he had provided for it to behold
Shakspere’s plays, always beautifully and tastefully mounted. It had
become accustomed to his mannerisms and it knew what to expect
when it flocked to His Majesty’s Theater. But in the United States,
Tree was never able to establish a position comparable with that
which he held in Great Britain. On our side of the Atlantic he was
only a wandering star; he was not the manager of the foremost
theater with the credit of a score of Shaksperian revivals; and we
Americans had not become habituated to his defects, and therefore
we could not be expected to be as tolerant of them as were his
British followers. He was well aware of this atmosphere of
indifference, so to speak, in America, an atmosphere he could never
dispel. When I saw him last in London, ten or fifteen years ago, he
told me that he was thinking of crossing over again. “But you don’t
like my acting in New York,” he added sadly; and I could not honestly
contradict him, as perhaps he hoped that I should.
VI

Where the performances of Shakspere’s plays at His Majesty’s


were sometimes insufficient was in the acting; and this was not
Tree’s fault, for he was always eager to strengthen his cast by the
engagement of the best actors available. At more than one of his
revivals of the ‘Merry Wives’ he persuaded Ellen Terry and Mrs.
Kendal to emerge from retirement to disport themselves as the
joyous dames who delight in befooling Falstaff. The fault lay in the
fact that fine performers were not to be had. Actors who were good
in Shaksperian parts have always been scarce, and they are now
steadily becoming scarcer.
Even fifty years ago, when Edwin Booth opened the stately theater
he had built for himself, there arose a loud outcry against the
mediocrity of his company, an outcry which rankled in Booth’s
memory and which led him a score of years later to explain to me
that he thought the complaint, even if justified, was unjust to him,
since he had secured as well equipt a company as it was then
possible to collect, with Edwin Adams and Mark Smith at the head of
it. This came back to my memory when Henry Irving a little later
spoke to me about the difficulty he had had in getting fit performers
for Laertes and Mercutio and the other important parts of youthful
buoyancy. “I engaged Forbes-Robertson and George Alexander and
William Terriss, one after another, and I tried to tempt them to stay
with me,” so Irving said to me. “But they preferred to set up for
themselves. I don’t blame them, of course; but it is now almost
impossible for me to find anybody whom I can trust with these
important parts.”
It was sometimes meanly suggested that Booth and Irving were
each of them unwilling, and perhaps even afraid, to surround
themselves with first class actors. The suggestion is as absurd as it
is unworthy; and it is plainly contradicted by the record. In the sixties
of the last century, when Booth was consolidating his reputation by
the earliest hundred night run of ‘Hamlet’ that any actor had ever
achieved, Bogumil Davison came to New York; and the young
American promptly invited the German tragedian to play Othello to
his own Iago. More than a score of years later Booth again appeared
as Iago to the Othello of Salvini. At one time or another he joined
forces with Charlotte Cushman and with Modjeska. Henry Irving was
equally free from petty jealousy; he always treated Ellen Terry as a
co-star; and when he engaged Mrs. Sterling for the Nurse in ‘Romeo
and Juliet’ he advertized her name as prominently as his own. No
actor ever displayed more generosity to a friendly rival than Irving did
when he invited Booth to come for a fortnight to the Lyceum to
alternate Iago and Othello.
It was never difficult for Jefferson to find competent actors to
support him as Rip Van Winkle; and he always rehearsed the piece
carefully to make sure of the needful unity of tone. But it was very
hard indeed to find performers of presence, of authority and of the
sweep of style required by the boldly contrasted and highly colored
characters of a rich old comedy like the ‘Rivals.’ At one time or
another Jefferson secured the companionship of Mrs. Drew, of John
Gilbert, and of W. J. Florence, gladly sharing his glory with them. He
was delighted with the brief tour of the ‘Rivals,’ when a galaxy of
stars deserted their orbits to twinkle by the side of his Bob Acres.
Mrs. Drew was Mrs. Malaprop, Julia Marlowe was Lydia Languish,
Robert Taber was Captain Absolute, Nat Goodwin was Sir Lucius
O’Trigger, Francis Wilson was Fag and William H. Crane was Sir
Anthony Absolute. Here was truly an all-star cast; and the
combination was triumphantly prosperous. I saw it at the sole
performance in New York, a matinee at that; and it was perhaps the
best all around rendering of the ‘Rivals’ that I have ever seen, altho
several of those who took part in it, accustomed to the more modern
methods of our latter-day dramatists, were not quite at ease in their
efforts to catch the tone of artificial comedy.
It is true, alas! that there are actors, and some of them are expert
and accomplished performers, who when they rise to be stars not
only seek to grasp all the good things for themselves and to
monopolize the spot-light, but who even go so far as to begrudge
any laughter or any applause which may be evoked by the members
of their companies. Forty years ago one of the most prominent
comedians on our stage had this pitiable characteristic. At the first
performance of a play specially written for him, this star was standing
in the wings waiting his turn to go on. Suddenly there was a roar of
laughter and a round of applause. “Who’s that?” cried the star, “What
did he say?” And at the second performance the line which had been
so well received was cut out. And twenty years ago there was an
American comic actress of robust force and wide popularity who
slowly lost the favor of the public because she insisted on producing
plays in which she never left the stage and for which she engaged
actors and actresses who were feeble and colorless.
It is not only natural, it is also wise, for a star to see to it that his
part is interesting and that it holds its interest from the first act to the
last. He cannot help knowing that he is the lodestone which attracts
the audiences. They pay their money to see him; and they are not
getting their money’s worth if they do not see enough of him. But the
spectators are best pleased with the star himself, they are most likely
to hold him in delighted remembrance and to want to see him when
next he comes to town, if he has given them a well-balanced play, in
which every part is filled by a performer who can get out of it all it is
worth. There are some stars who are almost self-effacing, and who
do not even care whether or not they have their full share of the
emphatic situations upon which the curtain falls. It was pointed out
by not a few of those who saw ‘Leah Kleschna,’ when Mrs. Fiske
produced it with a brilliant and well-balanced cast,—John Mason,
George Arliss, Charles Cartwright, William B. Mack,—that the star let
Mack have the curtain of the third act.

VII

If it was difficult for Booth fifty years ago and for Irving thirty years
ago to find well-graced and well-trained actors to sustain the
secondary characters in Shakspere’s comedies and tragedies, it is
far more difficult to-day, when our dramatists, even when they are
poets, are rarely tempted to write plays in five acts and in blank
verse. Our modern drama is composed in pedestrian prose; and the
men and women of our theaters have little or no occasion to speak
the language of the gods. They are used to a dialog which aims at
an apparent reproduction of the speech of everyday life; and
therefore they have not been called upon to acquire the art of
delivering the rhythmic utterance of tragic heroes and heroines. They
are all striving to be “natural,” as befits a stage whereon the scenery
and the furnishings are as far as may be those of real life. They are
likely to have a distaste for blank verse, which cannot but seem to
them artificial, stilted, “unnatural.”
Of course, no stage-dialog can be natural, strictly speaking. It
must be compact and significant; it must flow unbroken in the
shortest distance between two points. But to-day actors and
audiences alike are so accustomed to the picked and polished prose
of Barrie and Pinero, of Clyde Fitch and Augustus Thomas, that this
appears “natural” to them, because they do not note its divergence
from the average talk that falls on their ears outside the theater,
whereas they cannot help feeling that the steady march of ten-
syllabled iambics is a violent departure from our habitual manner of
communicating information and of expressing emotion. In other
words, even if our stage-dialog to-day is “unnatural,” as stage-dialog
always has been and always will be, it is far less obviously
“unnatural” than blank verse. A long and severe self-training is
necessary before a performer can feel at home in blank verse, and
before he can impart colloquial ease to it.
Yet it is a fact that we who speak English have a tendency toward
the iambic rhythm when we seek to move an audience. This rhythm
may be unconscious and it may be irregular; but it is unmistakable in
the death-bed scenes of Dickens, for example, where he was
insisting on the pathetic, and in the orations of Ingersoll, where he
was making his most powerful appeal. The Kembles were so
subdued to what they worked in on the stage that they were prone to
drop into blank verse on occasions when it was not appropriate. Mrs.
Siddons is said to have startled the salesman who was showing her
a piece of goods by asking, “And will it wash?” The first time she met
Washington Irving after he had published the ‘Sketch-Book,’ she said
to him, “Young man, you’ve made me weep”; and when she next met
him after he had published another book, she said “Young man,
you’ve made me weep again!”
Her brother, John Philip Kemble, was a great friend of Sir Walter
Scott; and once when they were crossing a field together, they were
chased by a bull. “Sheriff,” said the actor to the author, “methinks I’ll
get me up into a tree.” Fanny Kemble, whose reading of Shakspere’s
plays Longfellow commemorated in a noble sonnet, was the
daughter of Charles, another brother of Mrs. Siddons. Once when
she went on the platform to read, she found that a cane-bottomed
chair had been provided for her. She turned majestically to the
gentleman who was escorting her and inquired, “And would you give
my velvet gown the small-pox?” When her remote kinswoman, the
fragile amateur, who called herself Mrs. Scott-Siddons, came to
Fanny Kemble for professional guidance, she begged for advice
about making points; and she was not a little frightened by the force
of the swift retort: “Points, girl? I never was a point actress!”
This, all this, was long, long ago; and a great deal of water has
gone under the bridge since those distant days. I have to confess
that I never caught Edwin Booth or Henry Irving lapsing into blank
verse off the stage.
(1920)
TRANSCRIBER’S NOTE
Obvious typographical errors and punctuation errors have been corrected after
careful comparison with other occurrences within the text and consultation of
external sources.
Some hyphens in words have been silently removed, some added, when a
predominant preference was found in the original book.
Except for those changes noted below, all misspellings in the text, and
inconsistent or archaic usage, have been retained.
Pg 46: ‘were also accusaable’ replaced by ‘were also accusable’.
Pg 59: ‘Racine, immitagably’ replaced by ‘Racine, immitigably’.
Pg 78: ‘had helpt to’ replaced by ‘had helped to’.
Pg 133: ‘two diferent tongues’ replaced by ‘two different tongues’.
Pg 141: ‘first apparance as’ replaced by ‘first appearance as’.
Pg 142: “Flore et Zephyr” replaced by ‘Flore et Zephyr’.
Pg 144: ‘qualties of the’ replaced by ‘qualities of the’.
Pg 152: ‘if may be recorded’ replaced by ‘it may be recorded’.
Pg 217: ‘unpublisht, and I’ replaced by ‘unpublished, and I’.
Pg 269: ‘or less Shakespere’ replaced by ‘or less Shakspere’.
*** END OF THE PROJECT GUTENBERG EBOOK PLAYWRIGHTS
ON PLAYMAKING ***

Updated editions will replace the previous one—the old editions


will be renamed.

Creating the works from print editions not protected by U.S.


copyright law means that no one owns a United States copyright
in these works, so the Foundation (and you!) can copy and
distribute it in the United States without permission and without
paying copyright royalties. Special rules, set forth in the General
Terms of Use part of this license, apply to copying and
distributing Project Gutenberg™ electronic works to protect the
PROJECT GUTENBERG™ concept and trademark. Project
Gutenberg is a registered trademark, and may not be used if
you charge for an eBook, except by following the terms of the
trademark license, including paying royalties for use of the
Project Gutenberg trademark. If you do not charge anything for
copies of this eBook, complying with the trademark license is
very easy. You may use this eBook for nearly any purpose such
as creation of derivative works, reports, performances and
research. Project Gutenberg eBooks may be modified and
printed and given away—you may do practically ANYTHING in
the United States with eBooks not protected by U.S. copyright
law. Redistribution is subject to the trademark license, especially
commercial redistribution.

START: FULL LICENSE

You might also like