Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 56

Soluk Solu■a 1st Edition M Leighton

Visit to download the full and correct content document:


https://ebookstep.com/product/soluk-soluga-1st-edition-m-leighton/
More products digital (pdf, epub, mobi) instant
download maybe you interests ...

Vivre Sans Regrets Tome 1 M Leighton

https://ebookstep.com/product/vivre-sans-regrets-
tome-1-m-leighton/

Vivre sans regrets Séduisantes poses Tome 2 M Leighton

https://ebookstep.com/product/vivre-sans-regrets-seduisantes-
poses-tome-2-m-leighton/

Better Colisión 1st Edition Carrie Leighton

https://ebookstep.com/product/better-colision-1st-edition-carrie-
leighton/

Better Colisión 1st Edition Carrie Leighton

https://ebookstep.com/product/better-colision-1st-edition-carrie-
leighton-2/
Feynman Vorlesungen über Physik Band 5 Quantenmechanik
6th Edition Richard P Feynman Robert B Leighton Matthew
Sands Perseus Books Llc

https://ebookstep.com/product/feynman-vorlesungen-uber-physik-
band-5-quantenmechanik-6th-edition-richard-p-feynman-robert-b-
leighton-matthew-sands-perseus-books-llc/

Feynman Vorlesungen über Physik Band 1 Mechanik 6th


Edition Richard P Feynman Robert B Leighton Matthew
Sands Perseus Books Llc

https://ebookstep.com/product/feynman-vorlesungen-uber-physik-
band-1-mechanik-6th-edition-richard-p-feynman-robert-b-leighton-
matthew-sands-perseus-books-llc/

Feynman Vorlesungen über Physik Band 3


Elektromagnetismus 6th Edition Richard P Feynman Robert
B Leighton Matthew Sands Perseus Books Llc

https://ebookstep.com/product/feynman-vorlesungen-uber-physik-
band-3-elektromagnetismus-6th-edition-richard-p-feynman-robert-b-
leighton-matthew-sands-perseus-books-llc/

Feynman Vorlesungen über Physik Band 4 Struktur der


Materie 6th Edition Richard P Feynman Robert B Leighton
Matthew Sands Perseus Books Llc

https://ebookstep.com/product/feynman-vorlesungen-uber-physik-
band-4-struktur-der-materie-6th-edition-richard-p-feynman-robert-
b-leighton-matthew-sands-perseus-books-llc/

Feynman Vorlesungen über Physik Band 2 Strahlung und


Wärme 6th Edition Richard P Feynman Robert B Leighton
Matthew Sands Perseus Books Llc

https://ebookstep.com/product/feynman-vorlesungen-uber-physik-
band-2-strahlung-und-warme-6th-edition-richard-p-feynman-robert-
b-leighton-matthew-sands-perseus-books-llc/
KÖTÜ
Ç o cu klar
“SOLUK SOLUĞA”

Embish & Elysion

M. LEIGHTON
Eşime
Tüm bu çtlgıtt yolculuk boyunca benden sevgini ve
desteğini esirgemediğin gibi hayatımın en muhteşem an­
larını benimle birlikte kutladın. Yanımda olduğun için
teşekkür ederim. Benimle olduğun için mutluyum.

Courtney Cole’a
Eleştiri partnerim ve bir kızın sahip olmak isteyebi­
leceği en iyi arkadaşlardan biri. Seni seviyorum bebek
ve yanımdaki eve taşınmanı istiyorum. Hallet şu işi.
Teşekkürler.

Indie Hellcats’e
Sizin tavsiyeleriniz olmaksızın bu proje, şu anki
muhteşem haline bürünmezdi. Sevginiz ve desteğiniz
sonsuz, harika ve alçak gönüllülüğe teşvik eder nitelikte.
Beni sizinle tanıştırdığı için Georgia Gates’e sonsuza dek
minnettar kalacağım.

Hepinize sevgilerimi sunuyorum.


Ve her zamanki gibi, özellikle de Tanrt’ya.
Sen her şeysin. Hepsi bu.

4
BİR
Olivia

Başım hafiften keyifli bir şekilde dönüyor. Shavma’


nın bizim için sipariş edip durduğu içkilerin adlarım
bile hatırlayamıyorum. Sadece lezzetli olduklarım bili­
yorum. Ve öyle sertler ki! İnanılmaz!
“Striptizci ne zaman geliyor? Oynaşmaya hazırım!”
diye bağırıyor Ginger. Salt Springs, Georgia’da birlikte
çalıştığımız Tad’s Sports Bar and GrilTin çatlak, dobra,
erkek avcısı barmaidi o. Doğal ortamında bile yeterin­
ce vahşiyken bir de Atlanta gibi tuhaf bir şehirde, yeni
bir ortama sokulduğunda tam bir kaplana dönüşüyor.
Gırrr!
Bana bakıp pis pis sırıtıyor. Boyalı saçları loş ışıkta
asit sarısı gözüküyor ve uçuk mavi gözleri şeytani parıl­
tılar yayıyor.
Anında işkilleniyorum.
“Ne?” diye soruyorum şaşkın şaşkın.

5
“Müdürle önceden konuştum. Shavvna’nın, striptiz­
cinin giyeceği şu can sıkıcı kıyafetleri çıkarmaya yar­
dım etmek zorunda kalması için gereken yapılacak.”
Deli gibi kıkırdıyor. Gülmeden edemiyorum . Arızalı bu
kadın.
“Bekarlığa veda partisi olsun olmasın, başka bir
adamın kıyafetlerini çıkarırsa Ryan onu öldürür.”
“Hiçbir zaman haberi olmayacak ki. VIP odada ka­
lan VIP odada olur,” diye geveliyor ağzında.
“VIP odada olan VIP odada kalır, dem ek istedin
herhalde?”
“Ben de öyle dedim.”
Kıs kıs gülüyorum. “Ah, pekâlâ.”
Nörotoksik1 içkisinden bir yudum daha almasını
izlerken kıkırdıyorum. Tercihimi içki yerine suyumdan
yana kullanıyorum. Birimizin zihnini biraz olsun berrak
tutması gerekiyor. O, ben olayım bari. Hem bu gecenin
tek amacı Shawna. Onu, yapılabilecek en iyi partiyle ev­
lilik hayatına uğurlamak istiyorum. Bunun, onun beni
eve taşımak ya da ayakkabılarından kusm uk temizle­
mek zorunda kalmasını içerdiğinden şüpheliyim.
Vip kapısının çalınmasıyla hepim iz başlarımızı o
yöne doğru çeviriyoruz. Kızlar anında gülmeye, bağır­
maya ve ıslık çalmaya başlıyor.
Ey Tanrım, umarım bu gelen polis falan değil de
striptizcidir.
Kapı açılıyor ve içeri şimdiye dek gördüklerim in
en yakışıklısı olduğunu düşündüğüm bir adam giriyor.
Yirmili yaşlarının başlarında gibi gözüküyor, çok uzun
1 Sinir «istemi üzerinde zararlı etkili olan m adde, (ç.n.)
boylu vc sanki bir futbol oyuncusunun vücuduna sahip
- geniş bir göğsü ve omuzlan, güçlü kolları ve bacakla­
rı, ince bir beli var. Tepeden tırnağa simsiyah giyinmiş.
Ama tüm bunların içinde en etkileyici yeri yüzü.
öyle muhteşem ki!
Kısa saçları açık kumral ve biçimli yüzü, tam bir
mükemmellik örneği. Bakışları odayı tararken gözle­
rinin ne renk olduklarını söyleyemiyorum ama koyu
olduklarını görebiliyorum. Nihayet bakışları bana ulaş­
tığında konuşmak üzere aralıyor ağzını. Gözleri gözle­
rime kenetleniyor ve bakışları sabitleniyor.
Tamamen büyülenmiş durumdayım. O gözlere ba­
karken, hala ne renk olduklarında karar kılamıyorum
ama neredeyse siyah görünüyorlar. Arkasındaki kapı­
dan sızan ışıkla bile mürekkep havuzlarına benziyorlar.
Beni izler gibi yana eğiyor başını azıcık.
Beni tedirgin ediyor bu hareketi. Heyecanlandırıyor
da. Nedenini bilmiyorum. Tedirgin ya da heyecanlı ol­
mak için bir sebebim yok. Ama öyleyim. Gergin hisset­
meme neden oluyor. Kıvranır gibi. Hararetli.
Ginger, ayağa kalkıp adamın arkasındaki kapıyı
hızla kapatıyor ve onu odanın ortasına sürüklerken
hala birbirimize bakıyoruz.
“Hadi bakalım, Shavvna. Gel de bekârlığın kıçına
tekmeyi usulüne göre bas!”
Diğer kızlar bağrışmaya ve tezahürata başlıyorlar.
Shavvna gülümsüyor ama başını sallayarak reddediyor.
“Hayatta olmaz! Yapamam ben böyle bir şey.” Gitgide
daha ısrarcı bir hal alan nedimelerden ikisi onu ellerin­
den tutup çekerek ayağa kaldırmaya çalışıyor.
Shawna, başını şiddetle iki yana sallayıp geriye doğ­
ru yaslanarak onlardan kaçıyor. “Hayır, hayır, hayır!
İstemiyorum. Sizden biri yapsın.”
Kendini kurtarmak için kollarını kımıldatmaya
başlıyor ama kızlar bileklerini öyle bir kuvvetle kav­
ramışlar ki. Bana baktığında iri iri açılmış kahverengi
gözleri bilmem gereken her şeyi söylüyor. Böyle bir şeyi
yapma düşüncesiyle büsbütün korkmuş durumda.
“Liv, yardım et!” Ne yapmamı istiyorsun? der gibi
bir hareketle kaldırıyorum ellerimi. Başıyla, Ginger’ın
arkasındaki iriyarı, seksi yaratığı işaret ediyor. “Sen
yap!”
“Kafayı mı yedin sen? Bir striptizciyi soymam ben!”
"N’olur! Biliyorsun ki ben senin için yapardım
bunu.”
Ve yapardı da. Lanet olsun.
Nasıl oluyor da dünyanın en beceriksiz ve utangaç
kızı böyle şeyler yapmaya itiliyor ki?
Sık sık yaptığım gibi kendi kendime veriyorum ce­
vabı.
Çünkü Olivia enayinin teki!
Derin bir nefes alıp doğruluyor ve çenemi inadına
biraz daha yukarı kaldırarak seksi striptizci çocuğa yö­
neliyorum. Hala o dumanlı, kömür gözlerle izliyor beni.
Ona doğru adımımı attığımda kaşlarından birini
çok yavaşça kaldırıyor.
Bir ısı dalgası beni yalayıp geçiyor.
Şu tehlikeli içkiler yüzünden olmalı, diye düşünü­
yorum. Öyle olmak zorunda.
Kızarmış ve biraz da soluksuz kalmış hissediyorum
kendimi ama yine de bir adım daha atıyorum.
Seksi Striptizci Çocuk, geriye çekilerek uzaklaşı­
yor Ginger’dan. Ve tamamen bana dönüyor. Kollarım
göğsünde birleştiriyor ve tek kaşı hala merakla havaya
kalkmış vaziyette bekliyor. Bu işi kolaylaştırmayacağı
belli. Tıpkı Ginger’ın istediği gibi tüm işi bana bırakıyor.
Planlanmış gibi tam da o anda, tüm gece boyunca
odayı dolduran müzik daha da yükseliyor. Basları ağır,
seksi bir şarkı. Bu müzik insanları havaya sokmaya ya­
rıyor hiç şüphesiz. O kadifemsi gözlere yaklaştıkça, kal­
bimin her atışını hisseder gibi bir hali var.
ön ünde durduğumda yukarıya bakmak zorunda
kalıyorum. 1.65’lik boyum onun upuzun bedeninden
neredeyse 30 santim kısa.
Daha yakından bakma imkanım olduğundan göz­
lerinin kahverengi olduklarını görüyorum. Koyu, çok
koyu kahverengi. Neredeyse siyah.
Günahkar.
Kızlar onun tişörtünü çıkarmam için tezahürata
başladıkları sırada neden aklıma özellikle bu kelimenin
geldiğinin merakıyla donup kalıyorum. Kızların heye­
canlı yüzlerine, sonra tekrar ona bakıyorum tereddütle.
Kollarını aheste aheste açıp yanlara doğru uzatarak vü­
cudundan uzaklaştırıyor.
Ağzının bir köşesi seğiriyor. Yüz ifadesi ve beden
dili, meydan okumayla dolu. Bunu yapacağıma ihtimal
vermediğinin farkına varıyorum. Muhtemelen kimse
ihtimal vermiyor.
Ve işte tam da bu yüzden yapacağım .
Müziğin temposunun gergin k a s la r ım ı g e v ş e t ^
ne izin verip Seksi Striptizci Çocukun tiş ö r tü n ü p an ^
lonunun kemerinden kurtarm ak için ile r i u z a n ır k ı°
gülümseme yerleştiriyorum yü zü m e. lr

Em bish & Elysion


İKİ
Cash

Vay canına, ne güzel k ız !


Bu kızm siyah saçlarına; muhtemelen yeşil, parlak
gözlerine; çekici, küçük bedenine ve hafiften utangaç
duruşuna baktıkça, keşke şu odada yalnız olsaydık di­
yorum.
Tişörtümü kemerimden kurtarmaya çalışan elleri
belimde dolaşırken, gülümsemesi d u d a k l a r ı n d a n silin­
miyor. Tişörtü kurtarmayı başarıp yukarı doğru çek­
meye başlıyor.
Ama sonra duraklıyor. Bir an için tereddüt ettiği­
ni görüyorum. Yapmakta olduğu şeyden ve kendinden
emin olmadığını belli etmemeye çalışıyor.
Bakışlarımı o berrak gözlere dikiyorum. Durmasını
istemiyorum. Ellerini tenimde hissetmek istiyorum. Bu
yüzden de derinlerde bir yerde gömülü olduğuna dair
bahse gireceğim o vahşi kediyi yemlemek umuduyla
sataşıyorum ona.
“Ah, hadi ama. Bütün marifetin bu mu?” diyorum
fısıldayarak.
Gözleri, gözlerimi delip geçiyor ve ben hangimizin
kazanacağım görmek için nefesimi tutmuş bekliyorum.
Güç dengesinin yer değiştirmesiyle ve bu değişim onun
gözlerine yansırken, büyülenmiş vaziyette izliyorum
onu. Biraz daha parlak, biraz daha cüretkar bir hal ah-
yor gözleri. Cesaretini bu kadar çabuk toplayan birini
daha görmemiştim. Azim işte. Pes etmeyi, geri adım at­
mayı reddeden bir yönü var bu kızın. Zorluklara pabuç
bırakmıyor. Ve bu tavrı, deli gibi seksi.
Tişörtümü yukarı doğru sıyırmaya başladığı esna­
da gözlerini benimkilerden ayırmıyor. Daha da yakın­
laşınca parfümünün kokusunu alıyorum. Tatlı, misk
içeren bir koku. Seksi. Tıpkı kendisi gibi.
Tişörtümü başımın üzerinden çekip çıkarmak için
vücudunu benimkine yapıştırıp parmak uçlarında yük­
selmek zorunda kalıyor. Memelerinin göğsüme baskı
yaptığını hissedebiliyorum. Bu işi onun için kolaylaş-
tırabilirdim. Ama yapmıyorum. Bana sürtünmesinin
verdiği his hoşuma gidiyor. Bunu hayatta mahvetmem.
Tişörtümü çıkarır çıkarmaz geri çekilip gözlerini
üzerimde gezdiriyor. Bundan utanıyor. O kadarı belli.
Bakmak istiyor gibi ama biraz da çekiniyor ki her nasıl­
sa bakışlarını daha bir tahrik edici kılan da bu. Eminim
şu odadaki her bir göz beni, bizi izliyor ama benim
hissedebildiğim yalnızca onunkiler. Tenimi yalayıp ge­
çen alevden dudaklar gibi. Yakıcı ve somutlar. Ya da en
azından bana böyle hissettiriyorlar.
Derin bir soluk alıyorum ve gözleri karnıma iniyor.
Sonra biraz daha aşağıda titreşiyor. Bakması gereken­
den daha uzun sürüyor belki ama benim ondan bakma­
sını istediğim kadar uzun değil.
Sertleşmeye başlıyorum.
Gözleri irileşiyor ve dilini dışarı çıkarıp ıslatmaya
yetecek kadar aralanıyor dudakları. Onu kendime çekip
o tatlı, küçük ağzını öpmekten kendimi alıkoymak için
dişlerimi sıkmak zorunda kalıyorum.
Sonra odaya ışık doluveriyor. Bu da büyüyü bozma­
ya yetiyor.
Bir adamın sesini duyuyorum. Gerçekten tepesi at­
mış bir adamın sesini.
“Hey, ne oluyor burada?” Jason bu. Neden öfkeli ol­
duğunu biliyorum.
Gözlerimi kızın gözlerinden ayırmak kolay değil.
Onu nereye kadar zorlayabileceğimi görmek istememe
neden olan utangaç, tereddütlü bir heyecan var içlerin­
de. Ama yapmıyorum. Onu daha fazla zorlamıyorum
yani. Bunun yerine önce Jason’a, sonra da ağzı sulanan
kadınlar güruhuna bir göz gezdirmek için kafamı çevi­
rerek bakışlarımı kaçırıyorum. Oyun bitti.
Kahretsin. Öylesine bir aldatmaca için gayet yolun­
daydı işler.
Bana çevrilmiş bir grup yüzün arasında gülümsü­
yorum. “ Hanımlar, bu Jason. Bu gece sizi o eğlendire­
cek.”
Jason kapıyı kapatıp etrafımdan dolanırken tüm
gözler ona çevriliyor. Tişörtümü tutan kıza bakıyorum.
Kafası karışmış. Ve haklı da.
“Bizi eğlendirecek derken?” diye soruyor, şaşkın ba­
kışlarını bana çevirerek.
Hemen cevap vermiyorum ona. Biliyorum ki pek
yakında çözecek meseleyi. Az evvel olan şeye dair par­
çaları birleştirmeye çalışarak Jason’ı süzüyor.
“Şimdi, siz güzel bayanlardan h a n g isi g e lin o la c a k ? »
diye soruyor fason.
O ani kavrayışı seziyorum. G özleri y in e ir ile ş iy 0 r Ve
yanaklarının kızardığını loş ışıkta bile g ö r ü y o r u m .
Tekrar bana bakıp kaşlarım çatıyor.
“O striptizciyse sen kim sin o h a ld e ? ”
“Ben Cash Davenport. K ulübün s a h ib iy im ”
ü ç
Olivia

Kulübün sahibine ağzım açık halde gözümü dikip


bakmaktan alamıyorum kendimi. Emekleyerek altına
girebileceğim bir masa arama dürtüsüyle mücadele edi­
yorum. Hayatım boyunca bundan daha çok mahcup
olduğumu hatırlamıyorum.
Kızların Jason’a ciyakladıklarını duyuyorum ama bu
benim zihin odağıma zar zor nüfuz ediyor. Beynimin
her bir hücresi doğrudan doğruya, önümde duran ada­
ma yoğunlaşmış.
Ve sonra kafam bozuluyor.
“Neden bunu yapmama müsaade ettin? Neden bir
şey söylemedin ya da kendini tanıtmadın?”
Gülümsüyor. Gülümsüyor, kahrolası! Bu baş dön­
dürücü gülümseme bir anlığına etkisi altına alıyor beni
ama sonra utancım geri dönüp bu etkiyi gölgeliyor.
“Beni soymana müsaade etmek çok daha eğlence­
liyken neden yapacaktım ki bunu?”
“Şey, çünkü bu, meslek ahlakına düpedüz aykın bir
kere.” “Peki ya şu nasıl? Siz hanımlar bir striptizci iste­
diniz. Kimi gönderdiğimin bir önemi var mı?”
“Mesele o değil. Kasten kandırıyordun.”
Kıs kıs gülüyor. Kıs kts gülüyor, kahrolası! Yüzsüz.
“Size namuslu bir striptizci göndermeyi kabul ettiğimi
hatırlamıyorum. Bu işe gönüllü biri olacaktı sadece.”

15
Dudaklarımı sımsıkı kapatıyorum. Çok sinir bozu­
cu biri.
Sanki üzerinde tişört olmaksızın önümde durm u-
yormuşçasma lakayt bir tavırla kollarını göğsünde bir­
leştiriyor. Bu hareket dikkatimi mükemmel biçimde yu­
varlak göğüs kaslarına ve göğsünün bir tarafını komple
kaplayan dövmesine çekiyor. Bunun tam olarak ne ol­
duğunu çıkaramıyorum ama bir kısmı uzun, sivri uçlu
parmaklar gibi uzanıp sol omuzunu sarıyor.
Boğazını temizleyince gözlerim yüzüne kayıyor
aniden. Daha da genişleyen gülümseyişini görünce,
yiaz ifademin kaş çatmaya döndüğünü hissediyorum.
Onunla burada, bu şekilde dikilirken sağlıklı düşüne­
miyorum. Üzerinde tişörtü yokken çok fazla rahatsız
edici.
“Hiç değilse giyinmen gerektiğini düşünm üyor
musun?"
“Madem öyle, hiç değilse tişörtümü bana geri ver­
men gerektiğini düşünmüyor musun?”
Aşağı baktığımda yumruk yapılmış elimde sıkı sıkı
tuttuğum şeşin sahiden de onun siyah tişörtü olduğunu
görüyorum. Hışımla ona fırlatıyorum. Ve yakalıyor.
Kahretsin!
Tuhaf olansa, öfkeden kuduruyorken bile, kız­
gın olduğumdan emin olamayışım. Ama tek bildi­
ğim kızgın olduğum.. Tek bildiğim kızgın olduğum.
“Yanıp tutuştuğun kesin! Belki de kendi tişörtümü
geri almak yerine şeninkini de çıkartmalıydım,” diyor
tişörtünü başından geçirirken.
“Ne fark edecekti ki?”
Yaklaşık on katı daha fazla utanç verici olmanın ha­
ricinde hiçbir şey.
D urup sırıtıyor bana; etkisinde kalmak istemedi­
ğim, ukala, seksi bir sırıtış bu ama görünüşe göre ken­
dime engel olamıyorum, “ö yle yapsaydım şu an kızgın
olmazdın herhalde.”
Bahsettiği imaj m zihnimde bir belirip bir kaybolan
ve titreşen görüntüsüyle ağzım kupkuru oluyor - ti­
şörtüm ü başımın üzerinden kolayca çekip çıkarışının
hayaliyle, tenimde dolaşan elleri, vücuduma bastırdı­
ğı vücudu, dudakları öyle yakın ve gerçekçi geliyor ki
bana, tadm ı hissediyorum sanki. Tüm bunlar öfkemi
unutm aya itiyor beni.
Tişörtünü pantolonuna geri sıkıştırırken ağzım açık
halde -y in e - ona bakakalıyorum. İşini bitirdiğinde bir
adım daha yaklaşıyor bana. Sırıtışı, dizlerimi tuhaf his­
setm em e neden olan iç gıcıklayıcı dudaklarının kıvrı­
lışıyla yok. Kulağıma fısıldamak için eğilirken, tam a­
men büyülenmiş halde utanç verici bir şekilde tah­
rik oluyorum..
“Şeytana uyup da dudaklarını öpüp, sana seni sa­
hiden azdıracak bir şey vermeden önce o dudakları ka­
patsan iyi edersin.”
Bir nefes çekiyorum içime. Afalladım. Ama onun
sözlerinden değil. Tam da bunu yapmasını istiyorum
diye; bunu düşünm ek bile midemin kasılmasına neden
oluyor. Nedenini bilmiyorum ama dudaklarımı kapatı-
veriyorum.
KOTU ÇOCUKLAR

Ve hareketimi fark ediyor.


Kahretsin!
Hayal kırıklığının yüzünde titreştiğini görüyorum.
Ve bu bana sapıkça bir keyif veriyor.
“Belki bir dahaki sefere,” diyor göz kırparak.
Boğazını temizleyerek geri çekiliyor ve sol tarafına ba­
kıyor. “Hanımlar,” diyor diğer kızlara ve Jason’ın üst kıs­
mı çıplak bırakılmış vücuduyla Shawna’ya sataşmasını
izlerken kendisine hiç kulak vermeyen kızlara başıyla
selam veriyor. Tekrar bana bakıyor ve Güneyli olduğu
şüphesiz bir aksanla “Han’fendi,” diyor.
Önce başıyla selam veriyor, sonra dönüyor, kapıyı
açıp çıkarak arkasından usulca kapatıyor.
Daha önce birinin peşine düşmek hiç böylesine ca­
zip gelmemişti.
***
Tamamen kafama bıçaklar saplanmasını bekler hal­
de birazcık aralıyorum göz kapaklarımı. Ama eylülün
pencereden dökülen ilk ışıklarının aydınlığı hiç de acı
verici değil. Akşamdan kalmışlığa dair daha evvel hiç
başıma gelmeyen garip bir durumdayım. Ve bunun için
şükrediyorum.
Gelgelelim asıl acı verici olan, dün gece yaşadığım
utancı hatırlamak. Tıpkı kulüp sahibi Cash’in hayali
gibi, aniden dönüyor bana o utanç. Yuvarlanıp yüzümü
yastığa gömüyorum, sanki detaylar zihnimden kayıp
gidecekmiş gibi - uzun, güçlü bir vücut; kusursuz, ya­
kışıldı bir yüz. Uğruna ölünecek bir gülümseme.
Off Tanrım, acayip ateşliydi!
M . L E IG H T O N

Şimdi bile, keşke beni öpseydi, diyorum. Saçma


ama tüm bu felaketi biraz daha az... tahrip edici bir
hale getirebilirdi tek bir öpücük.
Kendimi azarlayarak sırt üstü dönüp tavana dikiyo­
rum gözlerimi. Tek gerçek zayıflığıma meyletmeye baş­
ladığımda, bunun farkına varacak kadar akıllıyım. Sırf
bu yüzden bile -bana onu soyma cesareti veren o koyu
renk gözleri düşündüğümde nabzım hızlanıyor ve du­
daklarını dudaklarımda hayal ettiğimde hararet basıyor
diye- onu bir daha hiç görmeyeceğim için memnun ol­
malıyım. O, hayatta isteyeceğim en son şeyin somut bir
örneği - kötü çocukla ikinci bir aşk ilişkisinin.
Ne zaman başarısız ilişkileri düşünsem aklıma
Gabe geliyor. Cash, bana onu çok hatırlatıyor. Kendini
beğenmiş, seksi, büyüleyici, vahşi, asi.
Kalp kıran.
Dişlerimi sıkarak kendimi çarşafların arasından
çekip banyoya doğru yol alıyorum. Gabe’i kafamdan
atıyor, o hıyara hayatımdan bir saniyeyi daha vermeyi
reddediyorum.
Suratıma bir dereceye kadar insan gibi hissetmeme
yetecek miktarda soğuk su çarptıktan sonra yalpalaya­
rak mutfağa doğru ilerliyorum. Salondan geçerken lüks
tasarım mobilyalarla mükemmel bir biçimde yerleşti­
rilmiş sanat eserlerine çok az dikkatimi veriyorum. Ev
arkadaşım ayrılalı ve ben zengin kuzenim Marissayla
aynı eve taşınmak zorunda kalalı neredeyse iki hafta
oluyor. Dünyanın diğer yarısının nasıl yaşadığını gör­
meye nihayet alıştım.
Yanı, bir bakıma, diye düşünüyorum duvardaki
iı-bın-doiarak saate bakmak için durduğum şuada.
Neredeyse on bir. Boş günümün büyük bir kısmı­
nı uvuvarak geçirdiğim için biraz öfkeliyim kendime,
bu vûzden de mutfağa girdiğimde asabi ve hom urdanır
rzzrferzevinL Ama tezgaha oturmuş vaziyette, b u tabu­
rece rünemuş bu adama doğru uzun, aplak bacaklarıyla
bacak bacak üstüne atmış Marissa’yı görmenin de du­
rumuma pek f a y d a s ı dokunmuyor.
Keten giymiş geniş omuzlar ve açık kumral bir
\r. ardından bakıyorum. Bu an için üzerim de­
diler, t -şort biçiminde bir külotla atlet- karm akan-
sk siyan saclarla, uykulu yeşil gözler ve üstüne üstlük
akmış maskarada nasıi göründüğümü düşünüyorum.
Bığruca odama mı dönsem dıve geçiriyorum aklım­
dan ama Marssa cana seslenince bu seçenek ortadan
kammlmıs oluyor.
işte buradasın, Uyuyan Güzel!” Benden tarafa
doğru sıcacık gülümsüyor.
Anında lecugm okryorum
Onueüce, Manssa bana asla iyi davranmaz. Hiç
nen de. O bu suali üchû - şımank, züppe, art niyet-
- Basuru socacak ou car elde etmek için başka bir
seçeneğim olsaydı, keşimizle ocu tercih ederdim,
’.ümenar ouuuuğ rr.car. değü. Çünkü öyleyim. Ve bu
m;rn e n a rğ u u da Marssa'nun o hiç ödemediği kirada
nasan onuyor, payıma düşen kısmını onu uykusun­
da »ğmayarak. oduyorum Bu da oldukça cömert oldu­
ğ u m gösteriyor c u . un da oıdukça cömert olduğumu
işaret eruğuu düşürüyorum.
Çatallaşmış sesimle, "Günaydır»*” diyorum tered
düt ederek.
Marissa’nın önünde duran geniş omuzlar harece*
ediyor ve açık kumral kafa bana doğru donuyor. O baş­
tan çıkaran koyu kahverengi gözler şaşkınlıktan donup
kalmama neden oluyor. Ve soluğumu kesiyor.
Cash bu. Dün geceki kulüp sahibi
Ağzımın açık kaldığını, midemin ağzıma geküğuu
hissediyorum. Şaşkınım ve utanç içindeyim ama tüm
bunların ötesinde onun gündüz gözüyle çok daha oecı-
ci görünm esinin etkisindeyim Dün gece ona verdiğim
tepkinin, bir bakıma omı soyuyor olduğum gerçeğ Üe
alkolün birleşiminin ürünü olsa gerek diye düşünm üş­
tüm içten içe.
Açıkça görülüyor ki uzaktan yakından îlgi« yok­
muş.
“Ne işin var senin burada?” diye soruyorum şaşkın­
lıkla.
Alnının kırıştığım görüyorum "Efendim?”
Marissa’ya, sonra tekrar bana bakıyor.
“Bekle bir dakika. Nash, tanıyor musun onu?” diye
soruyor Marissa, o sıcak tavırları tuhaf bir şekilde yok
şim d i
Nash? Marissa mn erkek arkadaşı rm yani bu Sashf
Ne desem bilem iyorum Bulanık zihnim yapbozan
p a r ç a la rım yerlerine oturtm akta sıkıntı çekiyor.
“Bildiğim kadarıyla hayır,” diyor Nash/Cash, boş
bir ifadeyle.
Neler döndüğünün farkına varır varmaz kafa karı­
şıldığımla utancım; öfke ve gücenikliğe bırakıyor yeri­
ni. Bir hilekardan daha çok nefret ettiğim bir şey daha
varsa o da bir yalancı olmasıdır. Yalancılar tiksindirir,
çileden çıkartır beni.
Refleksle dizginliyorum öfkemi. Ömür boyu duy­
gularımı bir yana bırakmanın sonucu olarak kendime
hakim olmak biraz çaba gerektiriyor şu an. “Ah, böyle
mi oluyor yani? Seni kısmen soyan hatunları hep böyle
işine geldiği gibi unutur musun?”
Bir şey yanıp sönüyor gözlerinde. Bu... keyif mi bu?
“İnan bana, böyle bir şeyi hatırlardım sanıyorum.”
Marissa, adanın üzerinden sıçrayarak iniyor ve
yumruk yapıp kalçalarının üzerine koyduğu elleriyle
kavgacı bir tavır takınıyor. “Neler oluyor burada?”
Çiftler araşma fesat sokan biri olmamıştım hiç.
Birbirlerine neyi söyleyip söylemedikleri onları ilgi­
lendirir. Ama bu kez durum farklı. Neden bilmiyorum
ama öyle işte.
Belki de Marissa kuzenim olduğu içindir.
Kendime böyle söylüyorum ama biliyorum ki
Marissa ve ben birbirimizden pek hazzetmeyiz. Başka
bir düşünce süzülüyor kafamda -onu düşünerek uy­
kumdan uyandığım bir adam tarafından öyle kayıtsızca
unutulmaya bozulduğumu söyleyen bir düşünce- ama
bunu “saçma” olarak etiketleyip tamamen göz ardı ede­
rek devam ediyorum yoluma.
Marissaya hitap ediyorum önce. “Diyorum ki bu
Nash, dün gece kendisini kulübün sahibi Cash diye yut­
turmaya çalışarak Shawna,nın bekarlığa veda partisinde
boy gösterdi.” Sonra söz konusu sahtekara dönüyorum.
Ne kadar çabalasam da ses tonumdaki alayı gizleyemi-
yorum. “Ve sen. Yok artık? Cash ve Nash ha? Biraz daha
yaratıcı olabilirdin diye düşünmüyor musun? Nesin
sen, dört yaşmda falan mı?”
Marissa’nın tepesinin sahiden atmasmı ve Cash/
Nash’in derhal pişman obuasını bekliyorum. Hatta
Nash’in, yalan söyleyerek kendini yaptığı şeyden akla­
maya çalışmasını. Ama elime geçen, aklıma en son ge­
len şey oluyor.
Her ikisi de başlıyor gülmeye.
Ben şaşkına dönmüş halde ikisini seyrederken gö­
rünüşe bakılırsa bu yalnızca onların neşelerini daha da
arttırmaya yarıyor. Öfkemin bir anda kabarmasına se­
bep oluyorlar.
İlk konuşan Cash/Nash oluyor.
“Sanırım Marissa bir ikiz kardeşim olduğundan
bahsetmedi, değil mi?”
DÖRT
Nash

Duyguların her türlüsünün bu kızın güzel yüzün­


de oynaşmasını izliyorum. Şaşkınlık, öfke, güceniklik,
memnuniyet, sonra yine şaşkınlık. Nihayet inanmazlı­
ğa bürünüyor yüz hatları.
“Şaka yapıyorsun.”
“Kesinlikle hayır. Kim zahmet edip de böyle bir hi­
kaye uydurur ki?”
Şaşkın bakışlarla izliyor beni hala. “Yani sen
Nash’sin.”
Başımla onaylıyorum. “Doğru.”
“Ve Cash adında bir ikiz kardeşin var.”
“Doğru.”
“Cash ve Nash.”
Omuz silkiyorum. “Annemin country müziğe2 zaafı
vardı.”
“Ve Cash, şu Dual denilen kulübün sâhibi.”
“Doğru.”
“Bu durumda sen de avukat olansın.”
“Şey, teknik olarak değilim. Yani henüz değilim.
Ama evet.”
“Ve benimle kafa bulmuyorsun.”
Gülüyorum. “Hayır, seninle kafa bulmuyorum.”

2 Adı country müzikle birlikte anılan en önemli isimlerden Johnny Cash’e ve


yine bu müziğin doğuşundan itibaren merkezi kabul edilen Nashville, Ten-
nessee’ye gönderme yapılıyor, (ç.n.)
Tüm bunları hazmederken dudaklarının iç kısmım
çiğniyor. Nasıl da seksi ve tapılası olduğuna dair en ufak
bir fikrinin dahi olduğunu sanmıyorum.
Her şey yerine otururken derin bir soluk alıyor ve
soruyor, “Baştan alabilir miyim?”
Sırıtıyorum. “Tabii.”
Işıl ışıl bir gülümseme beliriyor dudaklarında he­
men ve uzatıyor elini. “Sen Nash olmalısın, şu erkek
arkadaş. Ben de Olivia, Marissa’nın nispeten sıkıcı ku­
zeni.”
Sırıtıyorum. “TamşTığımıza memnun oldum,
Olivia, Marissa’nın nispeten sıkıcı kuzeni.”
Sana dair tek bir sıkıcı şeyin bile varlığından şüphe
duyarım.
Başım memnuniyetle sallıyor ve kahve makinesine
gitmek üzere dönüyor. Elimden, onu seyretmemek için
çaba harcamak geliyor yalnızca. Tüm dikkatimi önüm­
de duran şu güzel sarışına vermeliyim. Marissa’ya her
baktığımda; zarif, heykel gibi, muhteşem bir kadın gör-
müşümdür. Ama bu sabah, keşke Marissa bunun yerine
sevimli, darmadağınık, ateşli bir esmer olsaydı, derken
buluyorum kendimi.
Hay aksi! Hiç iyi değil bu.
BEŞ
Olivia

"Aman Tanrım ! C id d i o la m a z s ın !” d iy e g e v e liy o r


Shavvna, bir ağız d o lu su d ü ğ ü n p a s ta s ın ın a r a s ın d a n .
D u d a k ların d a n fırlayan k ırın tıla ra g ü lm e k g e liy o r
içim den. O n u n la p a sta ta tm a y a g e lm e k , b e k a r lığ a v e d a
partisi d ü zen lem ek ten so n ra k i en e ğ le n c e li şey.
"Keşke şaka yapıyor o lsay d ım a m a y a p m ıy o r u m .
K o rkunçtu!” N ash ’le o la n la rın ü z e r in d e n g e ç m e n in h a ­
tırlattığı utançla y ü z ü m ü n k ız a rd ığ ın ı h is s e d iy o r u m .
"Neyse, en a zın d an k a rşıla ştığ ın , re s m e n ta c iz e t t i ­
ğin değil de o n u n k ard eşiy d i ”
Bir şaplak a tıy o ru m Shavvna’n ın k o lu n a . " B en o n u
taciz falan e tm e d im !”
"Hayır, am a isted in b u n u ”
"Ben, kati s u r e tte - ”
"Sakın yalan sö y lem e b a n a , se n i s ü r tü k ! Ç o k iyi
tanıyorum seni. 7 ü m o k ö tü ç o c u k c a z ib e s i v a r o n d a .
O nu hem en o racık ta, b a c a k la rın la , d u d a k la r ın la ve d i ­
ğer her şeyinle s arm ad ığ ın a ş a ş ır d ım ”
"Tanrım , Shavvna, san k i h a fifm e ş re p b ir k a d ı n m ı ­
şım gibi kon u şu y o rsu n .”
"H afifm eşrep mi? Sahi m ü '” Ş ü p h e c i b ir ta v ır la s ü ­
züyor beni
Kıkır k ıkır g ü lü y o ru z ik im iz de. Shavvna’n ın d i ş l e r i ­
ne yapışm ış, kırm ızı re n k te p a s ta k a p la m a ş e k e rin i g ö ­
rünce dolu dolu b ir k a h k ah a y a d ö n ü y o r b e n im k i.

Ih
"Kapa çeneni. Traccy-vari bir laf bu,” diye açıklıyo­
rum, anneme atfederek. Bayan Dikkatli ve Kuralcı'ydı
o. Orospu, kaltak gibi kelimelerin onun lügatında yeri
dahi yoktu. Yine de boşanma ve terk etmenin yeri vardı
belli ki.
"Hiç başlatma şimdi ondan. Dilim dilim doğrarım
hepinizi!”
"Biliyor musun, şu an sen söyleyince biraz korku­
tucu oluyor doğrusu. Dişlerin, az evvel birinin karaci­
ğerini yemişsin gibi duruyor” Ağzındaki kırmızı renkte
gıda boyası kan gibi gözüküyor.
Çıkarabildiği en iyi Hannibal Lecter3 sesiyle;
"Yedim. Hem de iyi bir Chianti'* ve biraz da baklayla
ağzıma layıktı,” diyor, sonrasında tuhaf bir emme sesi
çıkararak.
Kasıntı dükkan görevlisinin onaylamaz bakışlarını
üzerimize çekerek gülmeye başlıyoruz ikimiz de.
“Çeneni kapasan iyi edersin. Düğününden bir ay
önce düğün pastası dükkanından kovulmanın kötü
.şans olduğundan adım gibi eminim.”
Shavvna, görevliye sözde mahcup bir tavırla gülüm­
süyor, benimle konuşurken dudakları belli belirsiz ha­
reket ediyor. “Bir parça kömürümüz olsaydı, şu hatunu
yere mıhlar, köm ürü poposuna sokar ve birkaç gün içe­
risinde gelip şöyle kocaman bir elmas alabilirdik.”

3 A B I/li yazar ’lhomaa Harria’ln kaleme aldığı HannibaJ Lee ter Serialnin;
The SlJence of thc Lambı, Red Dragon ve Hannibal adlı beyazperde uyar
lamalarında Anlhony HopkinVLn canlandırdığı karakterin adı. Zeki bir ptl-
kiyatriat ve kanlbalial bir katildir. Kendilini aınamaya çaltyan bir görevlinin
karaciğerini Chianti ve balda ile yediğini aöylemlytir. (ç.n.)
4 İtalya’nın Toaluna Bölgeline bir yerleyim yeri ve buraya özgü bir tttr
yarabın da adı. (ç.n.>
M J I U C -O C U H IA K

"Kömürün elmasa dönüşmesi için birkaç günden


daha uzun bir zaman gerektiğinden oldukça eminim,
Shawna"
“Onunki kadar gergin bir popoda gerekmez, orası
kesin”
Çatık çehreli kadına yandan bir bakış atıp fikrimi
değiştiriyorum. “Haklı olabilirsin”
“Ee, hazır şu zihin açan şekerli yiyecekler damarla­
rımızda dolaşıyorken haydi Nash’i Manssa’d an çalman
için bir tezgah kuralım. O kendini beğenmiş orospu­
nun yüzündeki ifadeyi görmenin gelmiş geçmiş en iyi
düğün hediyesi olacağından adım gibi em inim ”
“Ne? Kafayı mı sıyırdın? Kimseyi kimseden çal­
mam ben!”
“İyi de neden5 Bu herif, senin hayatın boyunca iste­
diğin her şeymiş gibi geldi bana."
İç geçiriyorum. “Farkındayım N ash gerçekten öyle
biri zaten. İnanılmaz derecede yakışıklı, çekici, akıllı ol­
duğu besbelli, başarılı, ayaklan yere sağlam basan, so­
rumluluk sahibi -annemin, çocukluğumdan beri kafa­
ma sokmuş olduğu her şey onda var. Ve yine annemin,
babamda olmadığını düşündüğü her şey var Nash’te.
Hem o kötü çocuk da değil; ki en iyi yönü de bu. Pek
çok konuda annemle hemfikir olmayabilirim ama be­
nim gözümü diktiğim türde adamlarla ilgili onun haklı
olduğunun da farkındayım. Haklı olduğunu tekrar tek­
rar ve tekrar kanıtladım ben. Belki Nash gibi biri benim
serseri gönlümü hizaya sokma meselesine çare olabilir.
Şimdiye dek yanlış adama gönlümü kaptırmaya m ah­
kum gibiydim sanki.
M . 1 .E I O H T O N

“E e e m a d e m ö y le s o r u n n e 5 G it al o n u ”
“O kadar basit değil. Ben o tür biri değilim bir kere.”
Shavvna, çatalını düşürüp hiddetle bakıyor bana.
“Peki, o tür ne tür oluyor tam olarak? Arzularının pe­
şinden giden tür mü? Kendisi için bir hayat kuran tür
mü? Mutluluğu bulmak adına elinden geleni yapan tür
mü? Ah, hayır. Hiç de öyle biri değilsin. Sen bir kurban­
sın. Daha fazla risk almak istemediği için hayatın ya­
nından geçip gitmesine izin verecek türde birisin sen.”
“Babama yardımcı olmak için kullanabileceğim bir
diploma istemek beni kurban yapmaz.”
“Hayır, ama küçük bir kasabaya dönebilmek için
hayatının diğer her alanından feragat etmen seni kur­
ban yapar.”
“Babamın hayatında onu terk eden bir kadın ol­
m uştu zaten. Ben de İkincisi olmayı reddediyorum.”
Sesimdeki o tiz tona engel olamıyorum. Shawna, öfke­
mi körüklüyor.
“Hayatını yaşamak, onu terk etmek anlamına gel­
mez, Liv”
“Annem de harfiyen böyle demişti.”
İşte buna gıkı çıkmıyor Shavvna’mn.

Tüm temel muhasebe derslerimi üniversitede­


ki ilk iki yılımda almak dahiyane bir hareketti bana
kalırsa. Kolay derslerin yorucu olmayan programıy­
la da olsa kendim i bugün hala yorgun hissediyorum..
Cuma akşamındayız ve hafta sonu daha yeni başlıyor.
Ve daha şimdiden berbat.
Bunun, bütün hafta sonunu çalışarak geçirmek için
eve dönüyor olmanın berbatlığından olduğunu düşün­
mek isterdim ama bundan biraz daha fazlasının söz ko­
nusu olduğunu biliyorum. Shavvna’yla pasta tadarken
yaptığımız o aptal konuşma yüzünden hep.
Bu herif, senin hayatın boyunca istediğin her şeymiş
gibi geldi de bana.
İç geçiriyorum. Her geçen gün daha da netleşiyor
bu.
Nash, geçtiğimiz hafta her gece ziyaret etti Marissa
yı. Onun konuştuğunu daha çok duymak, güldüğünü
daha çok görmek, tavırlarını daha çok gözlemlemek ve
daha çok, keşke arzularının peşinden merhametsizce
koşan biri olsaydım, demekti bu.
Ama öyle biri değilim işte. O işi tekelinde tutan
Marissa. Şey, Marissa ve annem.
Bir gün hırsız olursam eğer, çalacağım ilk şey Nash
olacak.
Marissayla konuşurken çıkarttığı boğuk sesini du­
yabiliyorum. Hiç şüphesiz heyecan verici planlan var
bu gece için. Onların sosyetik hayatları, peri masalı
zımbırtılarından yapılma. Maalesef ki benim hayatım
hiç de peri masalı gibi değil.
Gözlerimi yaşartan kuvvetli ve ani bir çekişle at-
lcuyruğumu sıkılaştırıyorum. Aynada kendimi inceliyo­
rum. Marissanm iş üniforması bin dolarlık takım elbise
ve Jimmy Choo ayakkabılardan oluşuyor. Benimkiyse
Tadde biraz daha takılsana diyen siyah şort ve siyah ti­
şörtten. Benim gibi bir kızın onlarınki gibi bir hayatı
olmayacak hiçbir zaman.
ön kapının kapandığını duyunca seviniyorum
buna. Hiç değilse çıkış yolumda o enerjik İkiliyi atlat­
mak zorunda değilim artık Daha şimdiden boktan bir
hafta sonu ve daha yeni başladı. İhtiyacım olan son şey,
onları birbirlerinin üzerine salya akıtırken görmek
Kol çantamı ve anahtarlarımı kapıp, ufak seyahat
çantamı omzuma asarak kapıya yönelmeden önce onla­
ra gitmeleri için birkaç dakika veriyorum. Başımı kaldı­
rıp da Nash’i parlak siyah arabasının üzerinde oturmuş
telefonda konuşurken görünce çıkmadan evvel tuvale­
ti kullanmalıydım diye düşünüyorum kendi kendime.
Nereye gittiğime bakmayarak kaldırımdan inmeyi unu­
tup düşüyorum neticede.
İçi doldurulmuş seyahat çantamla yüklü olmasay­
dım dengemi sağlamam mümkün olurdu muhtemelen.
Çanta bir kez yanlış yöne saptı mı onu ya da beni dur­
durmanın imkanı yok
Tepetaklak düşüyorum park yerinde. Kendimi, ha­
vayı döven kollarım ve bacaklarımla komik bir şekilde
yanlamasına takla atarken buluyorum.
Hah işte, kendimi aptal durumuna düşürdüm. Yine.
Tam da Nash’in önünde.
Benim bu adam karşısındaki utancımın bir sonu yok
mu?
Mümkün olduğunca çabuk doğrulmaya çalışırken
bunu düşünüyorum. Ne var ki kol çantamla spor çanta­
mın kayışlarından kendimi kurtaramadan kuvvetli eller
kollarımı kavrayıp ayaklarımın üzerine dikiyor beni.
Nash’le burun burunayım. Koyu çikolata rengi göz­
leri endişe yüklü; üzerinde pahalı bir parfümün kokusu
var hafiften, şöyle miskimsi bir şey. Gizemli. Seksi.
“İyi misin?"
Sersemlemiş halde; "Altıma işemediğime seviniyo­
rum,” diye kaçırıyorum ağzımdan. Ağzının gayriihtiya-
ri birazcık aralandığını görüyor ve yanaklarımın alev
alev yandığını hissediyorum.
Ey güzel Tanrım, ne dedim ben öyle?
Ve sonra gülüyor. O mükemmel ağzı, aynı derece
mükemmel dişlerini ortaya çıkaran geniş bir gülüm se­
meyle açılıyor. Muhteşem yüzü basbayağı nefes kesici
bir hale bürünüyor. Ve o ses -o tok, derin ve tenimin
üzerinden saten gibi kayan ses.
Aval aval baktığınım farkındayım ama dudakla­
rı öyle yakınımda ki gözlerimi alamıyorum dudakla­
rından. Kardeşinininkine öyle benziyor ki dudakları,
öylesine tatlı, öylesine yasak ki. Ve bunu yapmamam
için o kadar çok neden olduğu halde beni öpmesini öyle
çok istiyorum ki.
Derdim ne benim?
“Ben de.”
Beynim karmakarışık.
“Ne?” diye soruyorum, afallamış ve kafası karışmış
halde.
“Ben de,” diye tekrarlıyor.
“Sen de ne?”
“Ben de altına işemediğine seviniyorum.”
Ha evet, şu mesele.
M . L U IG IIT O N

Bu adamı» karşısında elime geçen her fırsatla ken­


dimi aptal durum una düşürmem doğanın kanunu her­
halde. Hadi şuna bir de kardeşini ekleyelim!
Düşünebileyim diye ondan uzaklaşıyor, mahcup
mahcup gülümseyip başımı sağa sola sallıyorum. “Ah,
Tanrım! ö z ü r dilerim. Ben, cee, çıkmadan önce tuvaleti
kullanmalıydım diye düşünüyordum. Suyu çok içtim
de bugün.”
Huzursuzca gülüyorum. Keyifle izlemeye devam
ediyor beni. Korkunç bir şey bu.
“Nereye gidiyorsun?"
"İşe.”
“Ya! Peki, nerede bu iş?” diye soruyor, uzun bir soh­
bete hazırlanır gibi ellerini ceplerine sokarak.
“Şey, Salt Springs’teki Tad s Bar and Grill’de."
"Salt Springs ha?” Kaşlarını çatıyor. "Oranın buraya
uzaklığı bir saatten fazla değil mi?”
"Evet, işte bu yüzden yola koyulmam gerek.”
Daha da fazla utanç verici bir şey olmadan ondan
uzaklaşmam lazım. Elimi uzatıp da o pahalı gömleğinin
altından görülebilen o yuvarlak göğüs kaslarına dokun­
mam gibi mesela.
“Haklısın. Peki, dikkatli sür.”
Başını onaylar gibi sallayıp yüzüne kibar bir gülüm­
seme yerleştirerek dönüyor ve birkaç metre ötede m o­
toru usulca hırıldayan arabasına gidiyor.
Adeta koşuyorum hurdaya çıkmış Honda Civic’ime.
Bu araba beni hiç bundan daha sıcak karşılamamış-
tı sanki. Ya da hiç bundan daha fazla benzememişti o
uzay gemilerindeki kaçış kapsüllerine. Rahat bir nefes
alıyor, arabaya atlayıp kapıyı çarparak kapatıyorum.
Ama sonra kontak anahtarını çevirip de yalnızca
cansız bir mırıltı duyunca öyle bir hüsrana uğruyorum
ki. Motor çalışmıyor.
Yakıt göstergesine bakıyorum. Yarı yarıya dolu.
Demek mesele boş depo değil. Gösterge tablosu ışık­
larım kontrol ediyorum. Gayet düzgün ve parlak görü­
nüyorlar. Akü de bitmemiş öyleyse. Bunların dışında
kontrol etmem gereken şeyleri biliyorsam ne olayım.
Direksiyonun başında, sorunu nasıl çözeceğimi
merak ederek çaresizce otururken Nash’in arabamın
önünden dolaştığını ve benden taraftaki cama yaklaştı­
ğını görüyorum. Camı indiriyorum.
Ağlamaklı olduğum halde gülmeye çalışıyorum.
“Çalışmıyor mu araban?” diye soruyor.
“I-ıh.”
“Sorun ne?”
“Bilmem ki. Yumurtalıklarım var benim; dolayısıy­
la da makineli olan hiçbir şeyle iyi geçinemem.”
Usulca gülüyor. “Benzinini-doldur-yağını-değiştir-
ve-hepsi-bu-kadar gibisinden, ha?”
“Üç aşağı beş yukarı.”
Kollarını dirseklerine doğru sıvayarak, “Hadi bir
bakalım. Kaputu kaldırabilir misin?” diye soruyor.
Hey Tanrım, kolları bile seksi!
Sol alt tarafa bakıyorum. Kaputu gösteren küçük
sembolü görüyorum. Hiç değilse kaput kaldırma kolu­
nun nerede olduğunu bildiğim için şükrediyorum.
ıw. LtlGHTO N

Kolu çekiyorum.
Dışarı mı çıkmalıyım yoksa olduğum yerde kalmalı
mıyım bilemiyorum. Kendimi koruma arzusu gibi se­
beplerden ötürü olduğum yerde kalmaya devam ediyo­
rum. Arabada oturup Nash’ten uzakta kalmak, aptalca
bir şey yapma ya da söyleme ihtimalimi katbekat daha
aza indiriyor. Her daim iyi bir şey bu tabii.
Motor kaputunun menteşeleri açılınca oluşan ara­
lıktan Nash’in hortumları ve telleri çekiştirip bir şeyleri
sıkıştırmak gibi birtakım işlerle uğraştığmı görebiliyo­
rum. Sonra da ellerini çırparak silkelediğini ve kaputu
indirdiğini görüyorum.
Benden taraftaki cama geri dönüyor. “Belirgin bir
arıza görmüyorum ama ben de tamirci değilim sonuç­
ta. Bu araba bir süreliğine hiçbir yere gitmeyecek gibi
duruyor. Çekiciyi aramamı ister misin?”
Yaşadığım hüsranla derin derin iç çekmekten ala­
mıyorum kendimi. “Yok, sorun yok. İş yerime haber
verdikten sonra çekiciyi de arayabilirim.”
“Emin misin?”
Becerebildiğim en parlak, ama neticede pek de par­
lak olm adığından emin olduğum gülümsemeyi yerleş­
tiriyorum yüzüme. “Tabii, eminim. Teşekkür ederim
yine de.”
“Seninle beklememi ister misin?”
Tatsız tatsız gülüyorum. “Sorun yok. Senin için de
sakıncası yoksa fırça yerken mahremiyetimin olmasını
tercih ederim.”
Alnı kırışıyor. “Başın derde girecek mi?”
RÖTl' C O O l'k U R

Umursamaz bir tavırla sallıyorum elimi. “Ah, her


zamankinden daha fazla değil.
Başım aşağı vukarı sallayıp uzaklaşmaya başlıyor
ama duraklıvor. Saatine bir göz atıp ardından başı­
nı kaldırdığım görüyorum, düşünür gibi bir hâli var.
Zihnindeki çarklar dönüvor belli ki.
‘Seni işe bıraksam olmaz nıı?”
"Olmaz övle şey! Marissa’vla planların var ve orası
senin volunun üzeri değil. Salt Springs kimsenin yolu­
nun üzeri değildir.”
‘İş arkadaşlarımızdan birkaçıyla takılmaya gide­
cektik Biraz geç kalsam sorun olmaz. Önemli bir şey
değil.”
‘Bence önemli bir şey ama. Başımın çaresine baka­
rım ben. Tekliiın için müteşekkirim ama reddetmek
zorundayım”
‘Reddedeceksin ha?” diyor gözleri muzipçe parıl­
dayarak ‘Peki ya ısrar edersem?”
‘İstediğin kadar ısrar et. Cevabım değişmeyecek”
Nash, gözlerini kısarak bakıyor bana ve dudakları­
nın köşeleri kıvrılıyor. Aheşte aheste pencereme gelip,
öne eğiliyor ve kollarını açık camımın çerçevesine dayı­
yor. Yüzüyle \üzüm arasında birkaç santim var.
‘Her zaman değiştirtebilirim sana cevabını.”
Bunu söyleyiş biçimi gizemli, edepsiz ve son derece
zevkli geliyor kulağa. Tek düşünebildiğim, bana böyle
bir şey yaptırmasını nasıl da istediğim.
Böyle durumlar için edepsiz bir tabir vardır - hani
bir adamın bir kızı seksle ilgili bir şeyleri yapmaya zor­
M . L E IC H T O N

lamasına dair. Ama neydi o laf? Gönül rızası varsa teca­


vüz yoktur. Ve ben de razı olurdum. Yaa, hem de nasıl
razı olurdum.
Ağzım öyle kuru ki dilim damağıma yapışıyor.
Yalnızca, başımı sağa sola sallamak geliyor elimden.
Nash, adeta yıldırım hızıyla içeri uzanıp anahtarla­
rı kontaktan çekip alıveriyor. Doğrulup yolcu tarafına
yürürken kendini beğenmiş bir gülümseme yerleştiri­
yor yüzüne. Kapıyı açıp, küçük seyahat çantamla kol
çantamı alıyor koltuktan. Kapıyı kapatmadan evvel; “
Ya benimle gelirsin ya da çalışmayan arabanın içinde
pineklersin. Seçim senin,” diyor.
Bunu söyledikten sonra da kapıyı çarparak kapatıp
lakayt bir tavırla yürüyerek eşyalarımı kendi arabası­
na taşıyor ve arabasının arka koltuğuna atıyor. Sürücü
kapısına yaslanıp kollarını göğsünde birleştirerek beni
izliyor. Basbayağı meydan okuyor işte.
Eğer onunla gitmeyi gerçekten istemiyor olsam on­
dan kurtulm anın bir yolunu bulacak kadar da inatçı
olduğum u biliyorum. Ama sorun şu ki onunla gitme­
yi istiyorum. Marissa ortalarda yokken onunla birazcık
daha fazla vakit geçirmek bile cennetteymişim gibi geli­
yor bana. Bu demek değil ki onu çalmaya dair herhangi
bir planım ırar. Ya da onu çalmayı başarabilirim demek
de değil. Marissa dört dörtlük bir paket. Gerçi mızmız
bir kaltak ama yine de göz kamaştırıyor, zengin, başanlı
ve Atlanta hukuk camiasında bayağı iyi bağlantıları var.
Sonra bir de bana bakın. Muhasebe öğrencisi-ti-
re-barmaid-tire-çiftçi-kızıyım. Evet, böyle bir şeye te­
şebbüs edecek karakterde biri olsaydım bile Nash’i çal­
mak gibi bir durum söz konusu değil benim için.
Bereket versin ki bu durum, onunla araba yolculu­
ğumuzu olduğundan daha masum kılıyor.
Pencereyi kapattıktan sonra arabadan iniyor ve gi­
dip Nash’in BMW sinin konforlu, serin ortamına dahil
olmadan önce kapılan kilitliyorum. Yanma gelip otur­
duğumda suratına takındığı o hoşnut gülümsemeye
sesimi çıkarmıyorum. Kazandığım düşünsün daha iyi.
“Ee, çok mu sert oldu bu?”
Taşkınlığımı bastırarak gülümsememin bir de­
receye kadar müsamahakar olmasına çalışıyorum.
“Sanmam. Sıkı pazarlık ediyorsun.”
“Öyle derler.”
“Eminim öyle diyorlardır,” diye homurdanıyorum.
Nash, başmı benden tarafa çevirdiğinde ise masum ma­
sum gülümsüyorum. “Ne?”
Şüpheci görünüyor. “Bir şey dedin sandım da.”
“Yoo. Bir şey demedim.”
Nash, park alanından geri geri çıkarken sırıtışımı
bastırıyorum.

38
ALTI
Nash

Arabayı eyaletler arası otoyola doğru sürerken göz


ucuyla Olivia’yı izliyorum. Bu kızla biraz daha fazla za­
man geçirebilmek adına böyle bir yola başvurup belaya
davetiye çıkardığımın da farkındayım.
Benzer bir durumdaki herhangi bir kadına yardım­
cı olmazdım gibi bir şey değil bu. Ama bu kadar ileri
gider miydim? Muhtemelen hayır. Peki, böyle bir şeyi
yapmakta ısrar eder miydim? Kesinlikle hayır.
Neden bir çekici araç çıkıp gelene kadar onunla bek­
leyip sonra da kendi yoluna gidemedin sanki?
Cevabını bilmiyorum ama sanırım buna Olivia’yla
ilgili bir şey neden oldu...
Pek de benim tipim olmasa bile harika görünüyor,
orası kesin. Fiziksel ya da başka açıdan, resmen her
yönden Marissa’mn tamamen zıddı bu kız. Ve Marissa
hayatımdaki her şeyle mükemmel bir şekilde uyum içe­
risinde olsa bile bu kıza hissettiğim kadar yakın hisset­
miyorum kendimi ona.
Hiç de iyi değil.
Ve ben de bu gerçeğin farkındayım.
Yine de buradayım işte. Onu işe bırakayım diye
eyaletin öbür ucuna direksiyon sallıyorum. Hem de kız
arkadaşım beni beklerken.
Hay aksi! Marissa!

39
KÖTÜ ÇOCUKLAR

Otoyol girişinde gaza yüklenirken Olivia’ya dönü­


yorum. “Marissa’ya haber versem bir sakıncası olur mu
senin için?”
Gülümseyip başıyla reddediyor.
Bluetooth fonksiyonunu kapatmak için kontrol pa­
nelindeki bir dizi tuşa basıyorum. Marissa’yla yapaca­
ğım konuşmayı duymasını istemiyorum Olivia’nın.
“Neredesin sen?” diye cevap veriyor Marissa tele­
fona.
“Olivia’nın arabası çalışmadı. Onu işe bırakıp sonra
da oraya geliyorum.”
“Olivia? Kuzenim Olivia mı?”
"Tabii. Başka kim olacaktı ki?”
“Sen de onu taa iş yerine kadar bırakıyorsun? Salt
Springse?”
“Evet.”
Sessizlik merhaba diyor bana. Başkalarına karşı na­
sıl biri olduğunu biliyorum Marissa’mn. Beni düşüne­
rek bastırdığı tüm o eleştirel yorumlar ve öfke krizinin
tamamen farkındayım, özenle yaratılmış o sahte yüzü­
nü muhafaza etmekte de gayet başarılı, öyle yapmasa,
ilişkimizin ilişki olmaktan çıkacağını biliyor. Bu yüzden
de kendi öfkesini kontrol altına alana kadar sesini çı­
karmıyor.
“Ona yardım etmek için böyle bir şey yapman son
derece hoş bir davranış. Ama bil ki bunu yapmanı bek­
lemezdim. O benim akrabam ama senden asla böyle bir
zahmete girmeni istemezdim.”
M . L E IG H T O N

“İstemezdin, biliyorum. Benim için sorun yok.


Samimi söylüyorum.”
Başka bir duraksama.
“Pekâlâ. Birkaç saat içerisinde görüşürüz diye tah­
min ediyorum o zaman.”
“Görüşmek üzere.”
Telefonumu yerine koyduğum sırada Olivia’nın
beni izlediğini görüyorum.
“Bir sorun mu var?” diye soruyorum.
“Ben de aynı şeyi merak ediyordum. Kızdı mı?”
“Yo. Niye kızsın?”
“Kiminle çıktığından haberin var mı senin?”
Gülmeden edemiyorum. “O kadar da kötü biri de­
ğil. Sorun etmedi bunu.”
“Hımm.”
“Belli ki birbirinizden pek hoşlanmıyorsunuz.
Madem öyle niye onunla yaşıyorsun?”
Olivia’ya şöyle bir bakıyor ve perişan bir ifade görü­
yorum yüzünde.
“Nankör bir cadı gibi konuşuyorum, değil mi? Hem
o, senin kız arkadaşın. Çok özür dilerim!”
Kahretsin, üzdüm onu.
“ö z ü r dileme lütfen. Niyetim seni üzmek değildi.
İşlerin nasıl bu hale geldiğini merak ediyordum, hepsi
bu.”
“Marissa anlatmadı mı sana?”
“Hayır. Pek sözünü etmiyor bunun.”
“Belli,” diye mırıldanıyor. Duymazlıktan geliyorum
onu. Ama gülümseme hissi uyandırıyor bu bende. "Eh,
son iki yılımı birlikte geçirdiğim oda arkadaşım bana
haber vermeden ayrılıp erkek arkadaşının peşinden
Colorado’ya gitti. Kira kontratını yenileme vakti gel­
mişti ama kendi başıma devam etmek için yeterli pa­
ram yoktu, bu yüzden de başka ayarlamalar yapmak zo­
rundaydım. En iyi arkadaşım bana evinde kalacak bir
yer teklif etti ama o da önümüzdeki ay evleniyor, yani
o işin de oluru yoktu. Durum böyle olunca da öğrenci
yurtlarında kalmam gerekti. Ta ki Marissa’nın babası
bana, Marissa’yla kalmamı teklif edene kadar. Kaldığım
ev, okula yemek ve oda için ödemek zorunda olduğum
kadar büyük ödemeler yüklemiyor bana, en iyi yanı da
bu çünkü o kadar çok para ödemek gerçekten büyük
bir sorun olurdu benim için. Tad barmaidlik için bana
bayağı iyi ödeme yapıyor ama oldukça kısıtlı bir büt­
çem var.” Bana bakıp anlayışla sallıyor başını. “Kulağa
öyle gelmiyor ama sahiden minnettarım. Kötü bir hafta
geçirdim sadece.”
“Barmaidlik yapıyorsun demek?”
“Evet.”
“Şehirde seni işe alacak belki de düzinelerce bar
varken neden o kadar uzağa direksiyon sallıyorsun so­
rabilir miyim?”
“Tad, kontrol ettiğim mekanların hepsinden daha
iyi ödeme yapıyor. Bayan çalışanlarının çoğu hafta sonu
vardiyalarını değiştirmek istiyor, bu yüzden de her haf­
ta sonu çalışmam için bana fazladan ödeme yapıyor. İki
yıldır orada çalışıyorum ve çok eskiden beri tanıyorum
Tad’i. Onu yüzüstü bırakmayacağımı bilir.”
“Öyleyse işe bırakmama izin vermen için seni zor­
lamamın iyi bir şey olduğu sonucunu çıkarabilirim
bundan.”
Gülümsüyor. Onu öpmek istememe neden olan mi­
nik, sevimli bir gülümseme bu.
Ve bu hiç de iyi bir şey değil.
“Sana borçlandım galiba.”
“Borcunu ödemek için yapabileceğin bir şeyler dü­
şünürüm.”
Şimdi de flört mü ediyorsun? Pes yani...
Söylediklerim kendi kulaklarıma bile müstehcen
geliyor. Asıl acıklı olansa bunun gerçekten de o anla­
m a geliyor olması. Abartısız bir düzine şey var onun
benim için yapmasmdan mest olacağım. Ya da bizzat
bana yapmasmdan. Ya da benim ona yapmama müsaa­
de etmesinden.
Gülümsemesi genişleyerek yayılıyor yüzüne. “Bir
şeyler düşündüğünde bana da haber ver bari.”
Süper! Şimdi de o flört ediyor!
Bunu sakıncalı bulmam ve buna karşı olmam gerek.
Ama olamıyorum. Hem de hiç!
Konuyu değiştirmem lazım. “Şimdi, kardeşimin ne
kadar ödediğini bilmiyorum ama maaş konusunda di­
ğerlerine rakip olabileceğinden de eminim. Cashe sen­
den bahsetsem olmaz mı? Bir eleman açığı olabilir.”
Ani bir dehşet görüyorum yüzünde. “Hayır!”
“Tamam,” diyorum verdiği tepkiye şaşırmış şekilde.
“Neden diye sorabilir miyim?”
K .Ü IU V O C U I O A K

İç çekip gözlerini yumarak başını koltuk başlığına


yaslıyor. “Biraz uzun ve bayağı da utanç verici bir hika­
ye”
“Onun kıyafetlerini çıkarmam da içeriyor mu?”
Başım koltuk b a ş l ığ ı n d a n aniden kaldırıp iri iri
a ç ıl m ış gözlerle bana dönüyor. “Bir şey mi dedi bu ko­

nuda?”
“Yo, tanıştığımız sabah sen bahsetmiştin bundan,
hatırlamıyor musun?”
Yüz ifadesi duruluyor. “Ha, evet Doğru.”
“Yanı sırf böyle küçük bir olay yüzünden evine daha
yakın ve muhtemelen de cebine daha çok para girecek
bir iş teklifini reddedeceksin?”
“Eh, cebimde-daha-çok-para meselesi henüz belir­
sizliğini koruyor. Ne kadar ödediğini bilmiyorsun.”
“E m e ğ in in karşılığım alabileceğin kadar ödeyeceği­

ni garanti edebilirim. Kulübü bayağı büyük.”


“Hımm,” diye cevaplıyor yine.
“Bir düşünmen lazım hiç değilse. Seni yine zorla­
mamı istemiyorsan tabii Seni oraya sürükleyebilirim,
biliyorsun.”
Bana şöyle bir bakıp gülümsüyor. Ve o an hiçbir
şeşi, arabayı kenara, onu da kucağıma çekmekten daha
fazla istemiyorum.
“Düşündüm de, beni, seni zorlamaya mecbur etme­
ni tercih ediyorumdur belki”
Ne halt ediyorsun sen be adamım?
Başım koltuk başlığından kaldırıp bir yana eğiyor.
“Benimle flört mü ediyorsun?”
M . L E IG H T O N

Omuz silkiyorum. Çok açık sözlü. Hoşuma gitti.


“Flört ediyor olsaydım bir sakıncası olur muydu se­
nin için?”
“Marissa benim kuzenim, biliyorsun.”
“Ama ona zar zor tahammül ediyorsun.”
“Mesele o değil. Ben o karakterde bir kız değilim.”
Ona bakıyorum. Ve bir anlığına bile şüphe duymu­
yorum ondan. Marissa’nın duygusuz bir kaltak olduğu­
nu düşünüyor olabilir ama onu incitecek herhangi bir
şeyi kasten yapmaz.
“îster inan ister inanma, o karakterde bir kız olma­
dığını biliyorum. İnsan sarrafıyım dır ve senin o karak­
terde bir kız olmadığından hiç şüphem yok.”
Alnını kırıştırıyor. “O zaman niye flört ediyorsun
benimle?”
Ciddi ciddi soruyor b u n u Gülümsemiyor ya da
muziplik etmiyor ama beni yargılamıyor da. Merak
ediyor sadece.
Onun büyüsüne kapılıyor ve bir an için tamamen
dürüst davranıyorum ona.
“Kendime engel olamıyorum galiba.”
KÖTÜ ÇOCUKLAR

YEDİ
Olivia

Nastl oldu da beni böyle bir şeye ikna etmesine izin


verdim?
Duaiın ana kapısının önünde dikiliyorum.
Uzun uzun ve dikkatle bakıyorum isim tabelasına.
Gülümsememek elimde değil. Dual. İkili. İki. İkiz.
Cash, hayatının her alanında arsızmış meğer. Ve cin fi­
kirli.
Kahretsin.
Gün ortasındayız ve park yeri boş. Yapmaya hazır­
landığım şeyle ilgili ciddi çekincelerim var. Babamın
beni eve bıraktığı Pazar gecesinden beri bana kulüpte
bir iş bulmasına izin vermem için başımın etini yemişti
Nash.
Cash ve Nash birbirleriyle pek de iyi geçinemiyor
gibi görünseler de Nash, beni bizzat getirip kardeşiyle
resmi olarak tanıştırmayı teklif etti. Bu işi göz önünde
bulundurmayı dahi reddettiğim için inatçı bir ahmak
olmalıyım. Ama şimdi, hafta sonu yaklaşıyor ve Tad’de
çalışmak üzere Salt Springse kadar tüm o yolu gerisin
geri gitmek beni ürkütüyor, Cash’le çalışma konusuna
daha iyimser yaklaşıyorum. Maalesef Nash, yine şehir
dışına çıkmak zorunda kaldı, bu yüzden de şimdi içe­
ri yalnız başıma girmek zorundayım. Ve bununla ilgi­
li tereddütlerim var. Özellikle de hafta sonlan şehirde
M . L E IG H T O N

kalmanın benim için kesinlikle yasak bölge olan Nash’i


daha çok görmek demek olduğundan bayağı tedirgi­
nim.
Ne aptalsın ya! Belayla flört etmekten dem vuruyor­
sun!
Ne yapacağımı düşünürken iç çekip ağırlığımı bir
ayağımdan diğerine geçiriyorum. Dönüp arabama,
pazar günü ben daha eve dönmeden Nash’in gelip bir
bakması ve sorunu düzeltmesi için bir tamirci getirdiği
arabama bakıyorum özlemle. Bujiyle ilgili basit bir şey­
miş anlaşılan, demişti sanırım. Ama sonuçta... tamir
ettirmişti.
İç çekiyorum.
Nash’i, tesadüfen geçerken beni kontrol etmek için
uğradığında daha çok görme ihtimali kapıya doğru iti­
yor beni.
Kapıyı açıp içerinin karanlığına adım atıyorum.
Küçük, yüksek pencerelerden gün ortasında bile çok az
ışık sızıyor içeri.
Renkli ışıklar ve duvardan duvara insan kalabalığı
olmadan tam amen farklı gözüküyor bar. Yüksek masa­
lar temiz ve boş, siyah yer döşemesi cilalanıp parlatıl­
mış, enstrumental türde bir müzik usulca yayılıyor ho­
parlörlerden ve tüm odadaki tek ışıklandırma, barrn ge­
risindeki arkadan aydınlatmalı alkollü içecek vitrinleri.
Cash’in bütün gün burada olacağını söylemişti
Nash ama şimdi buraya gelmek için Cash’ten bir zaman
belirlemesini mi isteseydim diye düşünmeye başlıyo­
rum . O nu nerede arayacağıma dair hiçbir fikrim yok.
Another random document with
no related content on Scribd:
1.E.5. Do not copy, display, perform, distribute or redistribute
this electronic work, or any part of this electronic work, without
prominently displaying the sentence set forth in paragraph 1.E.1
with active links or immediate access to the full terms of the
Project Gutenberg™ License.

1.E.6. You may convert to and distribute this work in any binary,
compressed, marked up, nonproprietary or proprietary form,
including any word processing or hypertext form. However, if
you provide access to or distribute copies of a Project
Gutenberg™ work in a format other than “Plain Vanilla ASCII” or
other format used in the official version posted on the official
Project Gutenberg™ website (www.gutenberg.org), you must, at
no additional cost, fee or expense to the user, provide a copy, a
means of exporting a copy, or a means of obtaining a copy upon
request, of the work in its original “Plain Vanilla ASCII” or other
form. Any alternate format must include the full Project
Gutenberg™ License as specified in paragraph 1.E.1.

1.E.7. Do not charge a fee for access to, viewing, displaying,


performing, copying or distributing any Project Gutenberg™
works unless you comply with paragraph 1.E.8 or 1.E.9.

1.E.8. You may charge a reasonable fee for copies of or


providing access to or distributing Project Gutenberg™
electronic works provided that:

• You pay a royalty fee of 20% of the gross profits you derive
from the use of Project Gutenberg™ works calculated using
the method you already use to calculate your applicable
taxes. The fee is owed to the owner of the Project
Gutenberg™ trademark, but he has agreed to donate
royalties under this paragraph to the Project Gutenberg
Literary Archive Foundation. Royalty payments must be
paid within 60 days following each date on which you
prepare (or are legally required to prepare) your periodic tax
returns. Royalty payments should be clearly marked as
such and sent to the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation at the address specified in Section 4,
“Information about donations to the Project Gutenberg
Literary Archive Foundation.”

• You provide a full refund of any money paid by a user who


notifies you in writing (or by e-mail) within 30 days of receipt
that s/he does not agree to the terms of the full Project
Gutenberg™ License. You must require such a user to
return or destroy all copies of the works possessed in a
physical medium and discontinue all use of and all access
to other copies of Project Gutenberg™ works.

• You provide, in accordance with paragraph 1.F.3, a full


refund of any money paid for a work or a replacement copy,
if a defect in the electronic work is discovered and reported
to you within 90 days of receipt of the work.

• You comply with all other terms of this agreement for free
distribution of Project Gutenberg™ works.

1.E.9. If you wish to charge a fee or distribute a Project


Gutenberg™ electronic work or group of works on different
terms than are set forth in this agreement, you must obtain
permission in writing from the Project Gutenberg Literary
Archive Foundation, the manager of the Project Gutenberg™
trademark. Contact the Foundation as set forth in Section 3
below.

1.F.

1.F.1. Project Gutenberg volunteers and employees expend


considerable effort to identify, do copyright research on,
transcribe and proofread works not protected by U.S. copyright
law in creating the Project Gutenberg™ collection. Despite
these efforts, Project Gutenberg™ electronic works, and the
medium on which they may be stored, may contain “Defects,”
such as, but not limited to, incomplete, inaccurate or corrupt
data, transcription errors, a copyright or other intellectual
property infringement, a defective or damaged disk or other
medium, a computer virus, or computer codes that damage or
cannot be read by your equipment.

1.F.2. LIMITED WARRANTY, DISCLAIMER OF DAMAGES -


Except for the “Right of Replacement or Refund” described in
paragraph 1.F.3, the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation, the owner of the Project Gutenberg™ trademark,
and any other party distributing a Project Gutenberg™ electronic
work under this agreement, disclaim all liability to you for
damages, costs and expenses, including legal fees. YOU
AGREE THAT YOU HAVE NO REMEDIES FOR NEGLIGENCE,
STRICT LIABILITY, BREACH OF WARRANTY OR BREACH
OF CONTRACT EXCEPT THOSE PROVIDED IN PARAGRAPH
1.F.3. YOU AGREE THAT THE FOUNDATION, THE
TRADEMARK OWNER, AND ANY DISTRIBUTOR UNDER
THIS AGREEMENT WILL NOT BE LIABLE TO YOU FOR
ACTUAL, DIRECT, INDIRECT, CONSEQUENTIAL, PUNITIVE
OR INCIDENTAL DAMAGES EVEN IF YOU GIVE NOTICE OF
THE POSSIBILITY OF SUCH DAMAGE.

1.F.3. LIMITED RIGHT OF REPLACEMENT OR REFUND - If


you discover a defect in this electronic work within 90 days of
receiving it, you can receive a refund of the money (if any) you
paid for it by sending a written explanation to the person you
received the work from. If you received the work on a physical
medium, you must return the medium with your written
explanation. The person or entity that provided you with the
defective work may elect to provide a replacement copy in lieu
of a refund. If you received the work electronically, the person or
entity providing it to you may choose to give you a second
opportunity to receive the work electronically in lieu of a refund.
If the second copy is also defective, you may demand a refund
in writing without further opportunities to fix the problem.

1.F.4. Except for the limited right of replacement or refund set


forth in paragraph 1.F.3, this work is provided to you ‘AS-IS’,
WITH NO OTHER WARRANTIES OF ANY KIND, EXPRESS
OR IMPLIED, INCLUDING BUT NOT LIMITED TO
WARRANTIES OF MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR
ANY PURPOSE.

1.F.5. Some states do not allow disclaimers of certain implied


warranties or the exclusion or limitation of certain types of
damages. If any disclaimer or limitation set forth in this
agreement violates the law of the state applicable to this
agreement, the agreement shall be interpreted to make the
maximum disclaimer or limitation permitted by the applicable
state law. The invalidity or unenforceability of any provision of
this agreement shall not void the remaining provisions.

1.F.6. INDEMNITY - You agree to indemnify and hold the


Foundation, the trademark owner, any agent or employee of the
Foundation, anyone providing copies of Project Gutenberg™
electronic works in accordance with this agreement, and any
volunteers associated with the production, promotion and
distribution of Project Gutenberg™ electronic works, harmless
from all liability, costs and expenses, including legal fees, that
arise directly or indirectly from any of the following which you do
or cause to occur: (a) distribution of this or any Project
Gutenberg™ work, (b) alteration, modification, or additions or
deletions to any Project Gutenberg™ work, and (c) any Defect
you cause.

Section 2. Information about the Mission of


Project Gutenberg™
Project Gutenberg™ is synonymous with the free distribution of
electronic works in formats readable by the widest variety of
computers including obsolete, old, middle-aged and new
computers. It exists because of the efforts of hundreds of
volunteers and donations from people in all walks of life.
Volunteers and financial support to provide volunteers with the
assistance they need are critical to reaching Project
Gutenberg™’s goals and ensuring that the Project Gutenberg™
collection will remain freely available for generations to come. In
2001, the Project Gutenberg Literary Archive Foundation was
created to provide a secure and permanent future for Project
Gutenberg™ and future generations. To learn more about the
Project Gutenberg Literary Archive Foundation and how your
efforts and donations can help, see Sections 3 and 4 and the
Foundation information page at www.gutenberg.org.

Section 3. Information about the Project


Gutenberg Literary Archive Foundation
The Project Gutenberg Literary Archive Foundation is a non-
profit 501(c)(3) educational corporation organized under the
laws of the state of Mississippi and granted tax exempt status by
the Internal Revenue Service. The Foundation’s EIN or federal
tax identification number is 64-6221541. Contributions to the
Project Gutenberg Literary Archive Foundation are tax
deductible to the full extent permitted by U.S. federal laws and
your state’s laws.

The Foundation’s business office is located at 809 North 1500


West, Salt Lake City, UT 84116, (801) 596-1887. Email contact
links and up to date contact information can be found at the
Foundation’s website and official page at
www.gutenberg.org/contact

Section 4. Information about Donations to


the Project Gutenberg Literary Archive
Foundation
Project Gutenberg™ depends upon and cannot survive without
widespread public support and donations to carry out its mission
of increasing the number of public domain and licensed works
that can be freely distributed in machine-readable form
accessible by the widest array of equipment including outdated
equipment. Many small donations ($1 to $5,000) are particularly
important to maintaining tax exempt status with the IRS.

The Foundation is committed to complying with the laws


regulating charities and charitable donations in all 50 states of
the United States. Compliance requirements are not uniform
and it takes a considerable effort, much paperwork and many
fees to meet and keep up with these requirements. We do not
solicit donations in locations where we have not received written
confirmation of compliance. To SEND DONATIONS or
determine the status of compliance for any particular state visit
www.gutenberg.org/donate.

While we cannot and do not solicit contributions from states


where we have not met the solicitation requirements, we know
of no prohibition against accepting unsolicited donations from
donors in such states who approach us with offers to donate.

International donations are gratefully accepted, but we cannot


make any statements concerning tax treatment of donations
received from outside the United States. U.S. laws alone swamp
our small staff.

Please check the Project Gutenberg web pages for current


donation methods and addresses. Donations are accepted in a
number of other ways including checks, online payments and
credit card donations. To donate, please visit:
www.gutenberg.org/donate.

Section 5. General Information About Project


Gutenberg™ electronic works
Professor Michael S. Hart was the originator of the Project
Gutenberg™ concept of a library of electronic works that could
be freely shared with anyone. For forty years, he produced and
distributed Project Gutenberg™ eBooks with only a loose
network of volunteer support.

Project Gutenberg™ eBooks are often created from several


printed editions, all of which are confirmed as not protected by
copyright in the U.S. unless a copyright notice is included. Thus,
we do not necessarily keep eBooks in compliance with any
particular paper edition.

Most people start at our website which has the main PG search
facility: www.gutenberg.org.

This website includes information about Project Gutenberg™,


including how to make donations to the Project Gutenberg
Literary Archive Foundation, how to help produce our new
eBooks, and how to subscribe to our email newsletter to hear
about new eBooks.

You might also like