Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 7

SOVYET AZERBAYCAN EDEBİYATI

1920’li yılların başından 1990’a kadarki dönemi kapsar. Yazarlar bu dönemde 1920’den önce
olduğu gibi serbest yazma şansına sahip değillerdi. Resmi-ideolojik görüşe göre uygun yazmak
mecburiyeti vardı. Buna “sosyalist realizmi” adı verilirdi. Topluma: “devrimci” bir gözle bakma,
sosyal olaylar, insan ilişkileri, sınıflar arasındaki çatışma fikrine uygun olarak açıklanıyordu. Yeni
bir toplum kuruluyordu ve bu toplumun “yeni bir edebiyat”a ihtiyacı vardı. Böylece eski dünya
görüşüne, hayat tarzına ve bunun tabii sonucu olarak da eski edebiyata karşı şiddetli bir hücum
başladı.

KONU

Bolşevik görüşü açısından ele alınan milletlerarası problemler, dünyanın çeşitli yerlerindeki
sınırlar arası çatışmalar, sömürgeler-emperyalistler arasındaki mücadeleler, işçi ve köylü
hadisleri, “enternasyonalizm”, “dünya barışı”, “dünya sosyalistlerin birliği”, kadın hakları, işçi ve
köylü sınıfının hakları gibi temalar eserlerde işlendi.

ESER KİŞİLERİ

Bu dönemin edebi eserleri çoğunlukla eski-yeni çatışması üzerine kurulu olduğundan cahil din
adamları, eski yöneticiler, hurafelere inanan insanlar, zengin kimseler (burjuva), anti sosyalist ve
komünistler eski hayatın tipik temsilcileri olarak tenkit amaçlı eserlerde yer alıyor ve bu
tiplemelerin karşısına yeni hayatın temsilcileri olan işçiler, köylüler, sosyalist görüşe sahip çeşitli
meslek gruplarından kişiler konuluyordu.

DİL

Rusça “Lenin’in dili”, “komünist dünyanın dili” Rus edebiyatında “emekçinin, işçinin, devrimin
edebiyatı” olarak yüceltildiğinden milli diller de kullanılmakla birlikte Rusça yazmaya rağbet
artmıştır. Bu dönemde Azeri edebiyatının vazifesi: “büyük kardeş Rusların” edebiyatını örnek
almaktı. Başlangıçta M. Gorki bütün Sovyet halkları için resmi modeldi. Kuruluş devrinin
ardından “sosyalist varlığını dolgun ve çok yönlü bir şekilde aksettiren, emekçilere sosyalizm
kuruculuğu işine sadakat ruhu aşılayan, derin mazmunlu, mükemmel bir şekle sahip eserler
yaratma” tavsiye edildi.

AZERBAYCAN SOVYET EDEBİYATINDA 1920- 1940 YILLARI ARASI NESİR TÜRÜNÜN


TEMSİLCİLERİ

• ABDÜRRAHİM BEY HAKVERDİLİ


• MEMMED SAİD ORDUBALİ
• SÜLEYMAN SANİ AHUNDOF
• YUSUF VEZİR ÇEMENZEMİNLİ VB.

AZERBAYCAN SOVYET EDEBİYATINDA 1920- 1930 YILLARI ARASI ŞİİR TÜRÜNÜN


TEMSİLCİLERİ

• HÜSEYİN CAVİD
• AHMED CEVAD
• ABDULLA ŞAİK
• CAFER CABBARLI
• MEHEMMED HADİ
HÜSEYİN CAVİD

• Edebi çalışmalarına henüz 15 yaşlarında iken Gülçin, Arif ve Salik mahlaslarıyla


Farsça ve Türkçe aşk şiirleri yazarak başladı.
• Türkiye’de bulunduğu sırada Batı edebiyatıyla tanıştı ve büyük ölçüde
romantizmin etkisi altında kaldı.
• Çağdaşı olan Osmanlı edebiyatçılarından daha çok Namık Kemal, Abdülhak
Hamid, Tevfik Fikret ve Rıza Tevfik’i örnek aldı.
• Türkiye’de bulunduğu yıllarda Türkçülük ve İslamcılık akımlarının etkisiyle şiirler
kaleme aldı.

ESERLERİNDE TEMA

Hüseyin Cavid’in 1910 yılına kadar yazdığı şiirler Servet-i Fünun döneminin özelliklerini
taşıyan hissi ve lirik manzumelerdir. Bu hususiyetleri göz önüne alınınca tiyatrolarında
ABDÜLHAK HAMİD’in tesirleri dikkati çekerken şiirlerinde özellikle TEVFİK FİKRET’i takip
ettiği ve onun karşı karşıya kaldığı bunalımları bir ölçüde yaşayarak eserlerine yansıttığı
anlaşılır. Bununla beraber Azerbaycan’da yetişen bir aydının maruz kaldığı Rus tesiri
Cavid’de hemen hiç görülmez.

ŞİİRLERİ: GEÇMİŞ GÜNLER (TİFLİS 1913), BAHAR ŞEBNEMLERİ (TİFLİS 1917)

MANZUM DRAMLARI

1.ANA (TİFLİS 1913): Azerbaycan edebiyatının ilk manzum dramıdır.

2.PEYGAMBER (BAKÜ 1923): Rusya’da Sosyalist-Bolşevik ihtilacı kahramanların idealize


edildiği bir dönemde yazılan bu eserle Hz. Muhammed, devrine ışık getiren ve insanlığı
kurtaran sıfatlarıyla yüceltilmiştir.

ŞEYH SENAN

Efsanevi bir şahsiyet olan Senan’ın aşk macerasını konu edinen ve bu macerayı bu
dereceye kadar sosyal bir zemine oturarak ele alınan eserdir. Şeyh Senan etrafındakilerin
mukaddes saydığı bir şeyhdir. Kendisine büyük aşkla bağlı Zehra’yı reddederek kendini
tümüyle din yoluyla adamış murşiddir.

Senan’ın bu yaşantısı güzel Gürcü kızı Humar’a âşık olduktan sonra değişir. Dini
itikadı ve davranışlarında farklılıklar gözlenmeye başlanır. Vaktiyle dini hükümlere secde
eden ve her şeyi bırakıp Kabe’yi ziyarete giden Senan, sonradan ayrı bir yolun yolcusu
haline gelir. Önceden mukaddese tapan Senan, şimdi Humar’ın yolunda her şeyden
vazgeçmiştir.

Senan, kendi müritlerini, ona bağlı olan Müslümanları dahi reddeder. Bu aşk ona
sahte fanatikliğin ne kadar boş olduğunu göstermiştir.

Eserin sonunda Şeyh Senan, fanatik bir şeyhten büyük bir aşığa dönüşür ve Humar
ile birlikte ebediyete uçar. Bu dram eseri aynı zamanda Sarı Gelin türküsünün bir çeşit
sahneye uyarlanmış bir halidir.

Cavid, eserde bu hikâyeyi Türkleştirmiş ve Türk eseri haline getirmiştir.

• Şeyh Senan hakkı, gerçek aşkı aramaktadır. Önceden fanatizme varan bir yaşantı
içindeyken Humar sayesinde gerçek aşk olan hak aşkına erişmiştir.
• Şeyh Senan, dogmalardan arınmış saf bir aşkı tercih ederek toplumsal düzlemde
kişinin, özgürlüğünü yani düşüncesinde ve duygusunda hür olması gerekliliğini
de dile getirmiş olur.

İBLİS (BAKÜ1924-1927): Azerbaycan edebiyatında savaş aleyhinde yazılmış


felsefi trajedi niteliğindeki eser. Konusunu yakın devir Osmanlı tarihinden alan
eserin kahramanı, 1.DÜNYA SAVAŞI sırasında Kanal Seferi’nde bozguna uğrayan
Osmanlı ordusu subaylardan biridir. İblis’in fantastik bir öğe olarak kişileştirildiği
eser bir bakıma kötülükle iyilik tezadı üzerine kurulmuştur.
UÇURUM (BAKÜ 1926): Bu eserde bir ressamın trajedik hayatı etrafında
Türkiye’deki yanlış Batılılaşma meselesi üzerinde durulmakta, bunun yol açtığı
ahlaki bozukluk ve sosyal çöküntü eleştirilmektedir.

MENSUR ESERLERİ: TİYATROLARI: MARAL, ŞEYDA, AFET, TOPAL TİMUR, TELLİ


SAZ, SİYAVUŞ, ŞEHLA, HAYYAM, İBLİSİN İNTİKAMI gibi manzum ve mensur tiyatro
eserleri bulunmaktadır. Ayrıca Abdullah Saik ile EDEBİYAT DERSLERİ (1919) adlı
bir kitap hazırlamıştır.

AHMED CEVAT (1892-1937)


Şair şiir ile ilk defa okul yıllarında ilgilenmeye başlamış, 1910 yılından başlayarak
kaleme aldığı şiirler ve eleştirel makaleler dönemin basın-yayın organlarında
yayımlanmaya başlamıştır.
İlk dönem şiirleri, Arapça-Farsça sözcüklerin yoğun olarak kullanıldığı
gazeller ve kıtalardan ibarettir. Yine aruz veznini de bu ilk dönemde tecrübe
etmiştir. “Utan”, “Muallim” gibi şiirleri de bu dönemin ürünlerindendir.
1913 yılı itibariyle şairin edebi yaşantısında değişiklik gözlemlenir. Artık Ali
Cevat’ın şiir dili sadeleşir. Form olarak gazel ve rubai gibi şekillerden ziyade
koşma ve bayatı formuna ağırlık verir.1913 tarihli “DİLİMİZ” şiiri bunun kanıtı
niteliğindedir. Bu şiirde şair dilin korunması gerektiğini savunmuş ve onun
yabancı sözcüklerle donatılarak kirletilmesine karşı çıkmıştır. İlk şiir kitabı olan
“Koşma” Bakü’de Açık Söz matbaasına yayımlanmıştır.

1. DÜNYA SAVAŞI YILLARI

Azeri Türkçesi edebiyatının romantik şairi olarak tanınmış olan Cevat’ın sanatında,
1. Dünya Savaşı yıllarında savaşa iştirakine bağlı olarak realizm ve realist tasvirlere
meylin güçlendiği gözlemlenir. Bu devirde bayatı formundaki şiirleri ve köşe yazılarının
yanı sıra röportaj, hikâye, felyeton, anı türünde de kalem oynatmıştır. Bu dönem
şiirlerinin çoğu savaşın getirdiği yıkım ve halkın savaş yıllarındaki vaziyetini anlatır
niteliktedir. “Harbzadelerle, İmdat, Mayıs, Ümidime” gibi şiirleri bu dönemin ürünüdürler.
Cevat’ın eserleri bu dönemin yayın organları olan” Açık Söz, İkbal, Yeni İkbal, Şelale” gibi
yayın organlarında yayımlanmıştır.

AZERBAYCAN HALK CUMHURİYETİ DEVRİMİ 1918-20

Cevat’ın bu 2 yıllık süreçte kaleme aldıkları Azerbaycan’ın bağımsızlık konusuna


hasredilmiş eserlerdir. “Ey Asker, İngiliz, Rüyasını Görmüştüm, Tür Ordusuna” şiirleri bu
devrin ürünleridir. Bu dönem yazdığı “Bismillah” başlıklı şiirde Cevat, 15 Eylül 1918’de
Bakü’nün Kafkas İslam Ordusu tarafından Ruslar ve Ermenilerin Taşnak kuvvelerinden ve
de İngiliz askerlerinden kurtarılmasını konu edinir.

Bağımsızlık yılları Ahmet Cevat’ın sanatında milliyetçi ruhun yükselişe geçtiği


yıllardır. Vatanın bağımsızlığı konusunu dile getirirken özellikle “Üç Renkli Bayrak”
sembolüne sıkça atıfta bulunur. “Bir defa yükselen bayrak bir daha inmez” mısrasını
muhtelif eserlerinde defalarca kullanılmıştır. Cevat’ın 2. şiir kitabı olan “Dalga” 1919’da
yayımlanmıştır. Dalga kitabında şairin bağımsızlıktan duyduğu kıvancı anlatan ve milli
görüşünü yansıtan şiirler yer alır. Kitap, “Azerbaycan Bayrağımız” adlı şiirle başlar. 10
Nisan 1919’da kaleme aldığı bu şiiri Cevat çok beğenmiş ve onu bağımsızlık yılları
şiirlerinde ayrı bir yere oturtmuştur. Şairin “Al Bayrağa” adlı şiiri de bu dönemin
ürünlerindendir. Şiirde Cevat yine Azerbaycan’daki millet ve din kardeşlerinin yardımına
koşmuş Türkiye’ye minnettarlığının simgesi olarak onun bayrağını yüceltmektedir.

Bağımsızlık yılları Cevat’ın sanatçı açıdan olgunlaştığı yıllardır. İstanbul’daki Türk


Ocağı’nın Bakü’deki şubesi olan “Yeşil Kalemler” derneğine üyedir. Burada Ömer Faik
Numanzade, Üzeyir Hacıbeyli, M. E. Resulzade, Hüseyin Cavit, Mehemmed Hadi gibi
isimlerle birlikte Azerbaycan edebiyatı ve sanatçının gelişmesi yolunda faaliyetlerde
bulunmuştur.

SOVYETLER BİRLİĞİ YILLARI

Ahmet Cevat, sürgün edildiği1937 yılına dek 3 defa hapsedilmiş, türlü baskı ve
işkencelere maruz kalmıştır. Sovyet devrinde kaleme aldığı şiirlerden olan “GÖY GÖB”
onun en çok müzakere edilen şiirlerinden biridir. 8 bentten oluşan bu şiirin son bendinde
Müsavatçılara göndermede bulunduğu iddiasıyla 6 ay hapis yatar.

Haziran 1937’de tutuklanan şair hiçbir yere sürgün edilmeden 12 Ekim 1937’de
öldürüldü.

ESERLERİNDE KONU

TÜRK TARİHİNE MÜRACAT: Romantikler için Türk tarihi, birçok ahlak üstünlüklerini, adı
asırlarca Türk’ün şerefinden kahramanlığından haber veren anlayışların defnolunduğu bir
mekân idi. Türkler kendilerini tanıtmak için mutlaka geçmişlerine dönmeli, Avrupa’nın
sahte kültüründe değil kendi zengin ve muhteşem kültürlerinden beslenmelilerdir.

TURANCILIK: Azerbaycan milliyetperver edebiyatında I. Dünya Savaşı’ndan itibaren


Azerbaycan, Turan’ın merkezi, Turan’ın gerçekleşmesi için başlıca kaynak olarak anılıyor,
romantik şiirler Gökalp’in “KIZILELMA”sında Turan’ın anahtarının Azerbaycan’da olması
konusunda mülahazalarını sıklıkla terennüm ediyorlardı. H. Cavid, A. Cevad, A. Yusuf, C.
Cabbarlı’nın eserlerinde Azerbaycan, Turan’ın asıl kuvveti, onun merkezi olarak
görülüyordu.

Ahmet Cevat ilk şiirlerinden itibaren kendisini “TURAN YOLCUSU” olarak takdim
etmekte ve Turan ülküsünü Türklüğün kabesi, mukaddes tapınılacak yeri olarak
terennüm etmekteydi. I. Dünya Savaşı’ndan Rus işgaline kadar yazdığı şiirlerinde Turan
anlayışı çok sıklıkla göze çarpmaktaydı.

Cevat, diğer Azerbaycan romantikleri gibi Turan idealini dünyanın beraber olmayan
kuvvetleri karşısında can çekişen Türk dünyasının yegâne kurtuluş yolu olarak
düşünüyor, Türk düşmanlarına karşı bu ideayı -güçlü bir Türk birliği yaratmak fikrini-
geçerli görüyordu.

Azerbaycan romantik şiirinde, klasik şiirdeki “sevgili” temasının, hatta 20. Asrın
başlarında söz konusu olan “sevgili” temasının yerine geçen “vatan” temasının “Turan”
teması ile beraberleştiği, Turan’ın mühim poetik konuya çevrildiği görülmektedir.

SAMED VURGUN (1906- 1956)

21 Mart 1906’da Azerbaycan’da Kazak kasabasının Yukarı Salahi köyünde doğdu.


Vekilovlar diye bilinen bir aileye mensup olup Vurgun lakabını sonradan almıştır. İlk
öğreniminden sonra Kazak Tatar Öğretmen Okulu’nda okudu. Bu okulun müdürü ve Azeri
edebiyat tarihçisi Feridun Bey Köçerli’nin etkisinde kaldı. Mezun olunca bir süre Kazak,
Kuba ve Gence’de öğretmenlik yaptı. Moskova Devlet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde
ve Azerbaycan Devlet Pedagoji Enstitüsünde yüksek öğrenimini tamamladı. Azerbaycan
Yazarlar Birliği’nin sekreteri, ardından başkanı oldu. Azerbaycan’ın Dış Ülkelerle İlişkiler
Kurumunun başkanlığı ve Azerbaycan Cumhuriyeti İlimler Akademisi’nin başkan
yardımcılığı görevinde bulundu.

Bakü Devlet Üniversitesi filoloji ilimleri fahri doktoru ve Azerbaycan Cumhuriyeti devlet
sanatçısı olan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği devlet ödülünü iki defa alan Samed
genç yaşta Komünist Partisi Gençlik Kolu’na girerek köyleri dolaştı. 1936’da Sovyet
Azerbaycanı’nın 15. Kuruluş yıl dönümü münasebetiyle Kremlin’e giden heyette yer
alarak Lenin ve İhtilali hakkında yazdığı “REHBERE SELAM” adlı şiiriyle Lenin nişanı aldı.
1940’ta Komünist Partisi’ne üye oldu. Sovyetler Birliği ile Azerbaycan Parlamentosu’nda
bir süre milletvekilliği yaptı.

Küçük yaşlarından itibaren bulunduğu Kazak çevresinin zengin folkloruna, halk


masallarına ve türkülere ilgi gösteren Samed Vurgun’un aşk konusunda ilk gençlik
şiirlerinden ele geçenler ölümünden sonra Çiçek adıyla yayımlanmıştır. 1924-1928
yıllarında yazdığı şiirlerde lirizm, iç acıları ve tabiat temaları yer alırken 1929’dan itibaren
Komünist Parisi’nin istekleri doğrultusunda sosyal gerçeklik akımını benimseyerek o
yönde eserler vermiştir. İlk şiir kitapları olan Şairin Andı, Fener ve özellikle Gönül
Defteri’nde Sovyet toplumlarında işçilerin rolünü, etkinliklerini, problemlerini, kadın
haklarını ve devrimci düşünceleri dile getirmiştir.

Azerbaycan şairi Vakıf adlı manzum dramı 1938’de sahneye konmuş ve büyük ilgi
görmüş, Stalin’in aydınlar üzerindeki baskı harekatının en yoğun olduğu bu dönemde
Stalin ödülüne değer bulunmuştur. Daha sonra Ferhad ve Şirin dramıyla halkların istiklal
ve vatan sevgisi konularını işleyen Samed Vurgun bu eseriyle ikinci defa Stalin ödülünü
almıştır. 1941’de Ayın Efsanesi, 1940-45 yılları arasında Bakü’nün Destanı ve İnsan adlı
romantik-felsefi eserleri yayımlanmıştır. Gazelleri de bulunan Samed Vurgun’un aruzla
yazdıklarında Edebiyat-ı Cedide etkisi görülür. Heceyle yazdığı şiirlerin bir kısmında halk
şiirinin nazım şekillerini kullanmıştır.

Samed Vurgun, eserlerinde yalnız kendi halkını değil bütün insanlığı düşünen hümanist
karakterde bir şair olup sadakatle bağlı olduğu Komünist Partisi’ni ve Lenin, Stalin gibi
liderlerini öven şiirler yazmıştır. Çeşitli nişan ve müfakatlarla ödüllendirilmesine rağmen
eserlerinde Azerbaycan idealini de yansıtması sebebiyle daima şüphe ve takip
korkusuyla tedirgin bir hayat sürmüştür. Eserleri 1940 yılından sonra Rus, Ukrayna,
Gürcü, Özbek ve Türkmen dillerine çevrilmiştir.

ESERLERİ

ÇİÇEK: Aşk konusunda ilk gençlik yıllarında yazdığı şiirler ölümünden sonra 1957’de
yayımlanmıştır.

ŞAİRİN ANDI: Şiir kitabı.

FENER: Şiir kitabı.

GÖNÜL DEFTERİ: Şiir kitabı.

VAKIF: Azerbaycan şairi Molla Penah Vakıf’ın hayatını konu edinen manzum dram.

FERHAD VE ŞİRİN: Halkların istiklali ve vatan sevgisini konu edinen dram.

AYIN EFSANESİ: Felsefi-romantik içeriğe sahip eser.

BAKÜ’NÜN DESTANI VE İNSAN: Felsefi içerikte eseri.

BAHTİYAT VAHAPZADE (1906- 1955)

16 Ağustos 1925’te Azerbaycan’ın kuzeyindeki Şeki’de doğdu. Küçük yaştan itibaren


Sovyet rejiminin sert ve acımasız yüzüyle karşılaştı. Bakü’de orta öğrenimini
tamamlayınca Tıp Fakültesi’ne girdi. Akademik Bakü’de orta öğrenimini tamamlayınca
Tıp Fakültesi’ne girdi, ancak bir süre sonra burdan ayrılarak yüksek tahsilini Bakü Devlet
Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nde tamamladı. Üniversitede asistan olarak kaldı. 1951’de
doktor, 1964’te doçent, 1965’te profesör ünvanını aldı. Akademik hayatı dışında siyasi
hayatta da faaliyette bulundu. Sovyet döneminde 1980-1990 yıllarında Azerbaycan
Parlementosu’nda milletvekilliği yaptı. Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasının
ardından ölünceye kadar milli parlementoda yer aldı. 13 Şubat 2009 tarihinde Bakü’de
vefat etti.

Küçük yaştan itibaren şiire ilgi duyan Vahapzade’nin Azerbaycan Yazarlar Birliği’nin
başkanı Samed Vurgun sayesinde hayatının yönü değişmiş, 1945’te Azerbaycan Yazarlar
Birliğine kabul edilmiştir. İlk şiir kitabı MENİM DOSTLARIM’ı BAHAR ve DOSTLUK
NAĞMESİ izlemiş, bu eserleriyle daha çok belli bir konuya, bazen de hikayeye dayanan
lirik, çoğu zaman lirik-epik anlatımıyla kendini göstermiştir. Asıl sanatkar kişiliği 1950’li
yıllardan sonra görünmeye başlamış, bu yıllarda daha çok sosyal ve ahlaki konulu, basit
insanların hayatından ilham alan şiirleriyle dikkat çekmiştir. Değişen siyasi hayatın da
etkisiyle 1960’lı yıllardan itibaren önceleri üstü kapalı şekilde, ardından daha açık tarzda
milli problemleri dile getiren, insan ve zaman üzerinde duygu ve düşüncelerini anlatan
şiirler yazmıştır.

Bahtiyar Vahapzade’ye halk arasında büyük şöhret kazandıran, geleneksel tahkiye


tarzında sade bir dille kaleme aldığı, vatan ve millet sevgsi aşılayan, düşünce
bakımından yoğun büyük hacimli manzumelerdir. 1958’de yazdığı, ancak siyasi baskı
yüzünden mahalli bir yayın organında yayımlatabildiği “GÜLÜSTAN POEMASI” ona büyük
ün sağlamıştır. Azerbaycan ona büyük ün sağlamıştır. Azerbaycan Türkleri’nin kötü
talihini, Azerbaycan’ın bütünlüğünü, hürriyet ve bağımsızlık özlemini cesaretle dile
getirdiği bu manzume ülkede büyük yankılar uyandırmıştır. Azerbaycan Komünist Partisi
Merkezi Komitesi tarafından sorgulanmış, 1962’de bir süre ünversitedeki görevinden
uzaklaştırılmıştır.

Gorbaçov döneminde ortadan çıkan ve dünya gündemini de meşgul eden Karabağ


meselesinde 17 Kasım- 4 Aralık 1988 tarihlerinde Bakü’de Azatlık Meydanı’nda başlayan,
büyük halk kitlelerinin katıldığı mitinglerde birçok aydın korkup susarken cesaretle
düşüncelerini açıklayan, halka yol gösteren “aksakallar” arasında Bahtiyar Vahapzade de
bulunmaktaydı. Onun bu tavrı yıllardan beri milli meselelere karşı gösterdiği hassasiyetin
tabii bir sonucudur. Vahapzade bu dönemde Ermenilerin haksız istekleri ve Rus
himayesinde acımasız saldıralı karşısında halkın sağduyusunu cesaretle dile getirmiş,
makul ve uzlaştırıcı bir polita izleyerek Azerbaycan için önemli hizmetlerde bulunmuştur.

Gelin Açık Danışak (1988) adlı eserindeki yazılarını açıklık, yeniden kurma ve demokrasi
siyasetinin etkisi altından kaleme almıştır. Daha sonra Ermenilerin Rusları arkalarına alıp
yaptıkları saldırılar, toprak işgalleri ve nihayet Rus ordusunun Bakü’de yol açtığı “KANLI
YANVAR” hadiseleri karşısında da sessiz kalmamış, “ŞEHİDLER” adlı manzumesi ve
TAVŞANA KAÇ TAZIYA TUT: AZERBAYCAN OLAYLARININ İÇYÜZÜ, MOSKOVA’NIN
SİYASETİ adlı eseriyle Rus siyasetinin ve Ermeni oyunlarının iç yüzünü anlatmıştır.
Vahapzade, Sovyet rejiminde yumuşamanın başlaması ve özellikle 1991’de
Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasının ardından milli kimlik ve din anlayışının
yeniden oluşturulması ve gelişmesinde etkili olan şahsiyetlerin başında gelir.

You might also like