Professional Documents
Culture Documents
Bahçıvan - Tagore
Bahçıvan - Tagore
Bahçıvan - Tagore
BAHÇIVAN
RABINDRANATH TAGORE
Mütercim Orhan Burian
1. Baskı 2003
2. Baskı 2016 (3000 Adet)
ISBN 978-975-11-2225-4
Ankara, 2016
Bu eser, üslup ve imla olarak 2003 nüshasının aynısıdır.
ÖNSÖZ
2
Şair, ah, akşam yaklaşıyor, saçlarına kır düşüyor.
Kendi kendine düşünürken, gelecekten bir haber duy-
duğun oluyor mu?
Şair dedi ki «Akşam oldu, vakit geç, fakat ben yine bek-
liyorum. Belki köyden biri arar diye.
Birbirinden ayrı düşmüş genç gönüller birleşiyor mu
diye bakıyorum; onların sessizliğine dolsun, onlar için ko-
nuşsun diye musiki bekliyorlardır belki.
Eğer ben hayatın kıyısında oturup ölümü ve ötesini
düşünmeye dalarsam, onların ateşli şarkılarını kim beste-
leyecek?
Akşam yıldızı kayboluyor.
Sessiz akan ırmağın yanındaki matem ateşinin alevi
yavaş yavaş sönüyor.
Ayın soluk ışığında, yıkık evin avlusunda çakallar bir
ağızdan uluyor.
Gezgincinin biri evini bırakarak buraya gelip geceyi
seyreder ve eğik başıyla karanlığın sesini dinlerken –eğer
ben kapılarımı herkese kapayarak kendimi fani bağlardan
kurtarmaya çalışırsam– onun kulağına hayatın sırlarını
kim fısıldayacak?”
Saçlarım ağarıyorsa ne zarar!
Ben her zaman için bu köyün en genciyle çocuk, en
yaşlısıyla ihtiyar kalacağım.
Bazılarının gözlerinde tatlı ve temiz bir gülümseyiş
vardır, bazılarınınki şeytan gibi pırıldar.
Bazılarının gözyaşları gün ışığına dosttur, bazılarınınki
gölgelere saklanır.
Rabindranath Tagore 3
3
Sabahleyin ağımı denize attım.
Karanlık derinlerden görünüşleri yabancı, güzellikleri
garip şeyler çektim. Kimi bir gülücük gibi ışıldıyor, kimi
gözyaşları gibi parıldıyordu; kimi de gelin yanakları ka-
dar taze ve renkliydiler.
Günün yükü ile eve döndüğüm vakit sevgilim bahçede
oturmuş avare avare bir çiçeğin yapraklarını koparıyordu.
Biraz duraladım, sonra denizden topladıklarımın hep-
sini ayaklarının altına saçtım ve sessiz durdum.
O, onlara baktı ve “Bunlar ne tuhaf şeyler” dedi. “Ne
işe yararlar bilmiyorum.”
Utancımdan başımı eğdim; “Ben bunlar için hayatımı
tehlikeye koymadım” diye düşündüm, “Para verip çarşı-
dan almadım: Bunlar ona yaraşır hediyeler değiller.”
Ve bütün gece, birer birer onları sokağa attım.
Sabahleyin geçenler onları topladılar ve uzak memle-
ketlere götürdüler.
4
Vah bana, benim evimi niçin pazar yolunun kenarına
yaptılar?
Herkes yüklü kayıklarını benim ağaçlarımın yakınına
demirliyor.
Gidip geliyorlar ve istedikleri gibi dolaşıyorlar.
Oturup onlara bakıyorum; zamanım geçip gidiyor.
Onları geri çevirmiyorum. Günlerim de böyle bitiyor.
Adımlarının sesi, gece gündüz kapımda işitiliyor.
4 BAHÇIVAN
5
Rahatım yok. Çok uzak şeyleri göresim var.
Ruhum, karanlık uzakların eteğine erişmeye kalkıyor.
Ey Büyük Öte, ah, senin kavalının iç yakıcı dâveti!
Ben unutuyorum, büsbütün unutuyorum ki uçacak
kanatlarım yok, bu noktaya kurtuluşsuz bağlıyım.
Rabindranath Tagore 5
6
Evcil kuş kafesinde, hür kuş ormandaydı.
Vakti geldiği zaman birbirlerini buldular, bu kaderden
gelme bir emirdi. Hür kuş “Sevgilim gel ormana uçalım.”
diyor, kafes kuşu “Buraya gel ikimiz beraber yaşayalım.”
diye fıslıyor.
Hür kuş diyor ki: “Tellerin arasında kanat açacak yer
nerede?”
Kafes kuşu “Yazık, diye inliyor, havada nereye tüneye-
ceğimi bilmiyorum.”
Hür kuş “Sevgilim, ormanların şarkısını şakı” diyor.
Kafes kuşu “Yanıma otur da”, diyor, “sana bilginlerin
dilini öğreteyim.”
Ormanların kuşu “Hayır”, diye hıçkırıyor, “şarkılar
öğretilmez.”
“Ne yazık ki ormanların şarkısını bilmiyorum.” diyor
kafesteki kuş.
6 BAHÇIVAN
7
Ah anne, genç şehzade kapımızın önünden geçecek.
Ben bu sabah nasıl işime bakabilirim ki?
Saçlarımı ne biçim tarayayım göster bana; ne giyeyim,
söyle.
Niye bana şaşkın bakıyorsun anne?
Biliyorum, bir kerecik bile pencereme başını çevirme-
yecek; biliyorum, göz açıp kapayıncaya kadar önümden
geçip gidecek; bana uzaktan yalnız çalgıların sönen nağ-
mesi hıçkırarak gelecek.
Fakat genç şehzade, kapımızın önünden geçecek; bir
dakika için de olsa, üstüme en güzel şeylerimi giyeceğim.
Anne, ah, genç şehzade kapımızın önünden geçti. Ara-
basından gün ışıkları saçılıyordu.
Yüzümdeki peçeyi açtım, boynumdaki yakut zincirini
koparıp onun yoluna attım.
Niye bana şaşkın bakıyorsun anne?
Biliyorum, zincirimi yerden almadı; biliyorum, araba-
sının tekerlekleri altında ezildi o ve tozu üzerinde kırmızı
Rabindranath Tagore 7
8
Yatağımın yanındaki kandil söndüğü zaman, sabah
kuşlarıyla beraber ben de uyandım.
Dağınık saçlarımın üzerinde taze bir çelenkle pencere-
min önünde oturdum.
Sabahın pembe sisi içinde yol boyundan bir genç yolcu
yürüyordu.
Boynunda inci bir gerdanlık vardı ve güneş ışıkları ta-
cının üstüne düşüyordu. Kapımın önünde durdu ve bana
heyecanlı bir sesle sordu: “Nerede o?”
Utancımdan “Aradığın benim, genç yolcu, o benim”
diyemedim.
Alacakaranlıktı ve kandil daha yanmamıştı.
İsteksiz isteksiz saçlarımı örüyordum.
Genç yolcu, gurubun parıltısı içinde, arabasıyla görün-
dü.
Atları öğremişti ve elbisesi tozluydu.
Kapımın önünde durdu ve yorgun bir sesle sordu:
“Nerede o?”
Utancımdan “Aradığın benim, yorgun yolcu, o benim”
diyemedim.
Akşam, bir nisan akşamı, kandil odada yanıyor.
Tatlı bir meltem hafifçe esiyor. Gürültücü papağan ka-
fesinde uykuda.
Elbisem tavuskuşu boynunun renginde, maşlahım da
taze çimen yeşili.
8 BAHÇIVAN
9
Gece, tek başıma, sevgilimi görmeye giderken kuşlar
ötmez, rüzgâr esmez, yolun iki tarafındaki evler sessiz du-
rurlar.
Her adımda sesleri gittikçe artan ayak bileziklerimdir
ve ben utanırım.
Taraçada oturup onun adımlarının sesini dinler-
ken ağaçlarda yapraklar hışırdamaz, nehirdeki su da
uyuyakalmış bir nöbetçinin dizindeki kılıç gibi durgundur.
Heyecanla vuran kalbimdir; onu nasıl dindireceğimi
bilmem.
Sevgilim gelip yanıma oturduğu, vücudum titreyip
göz kapaklarım yere indiği zaman gece karanlıklaşır, rüz-
gâr kandili söndürür ve bulutlar yıldızlara yaşmak çeker.
Parlayıp ışık veren göğsümdeki mücevherdir, onu na-
sıl gizleyeceğimi bilmem.
10
Bırak, işin bitsin gelin. Dinle, konuk geldi.
İşitiyor musun, yavaşça kapıyı tutan zinciri sarsıyor.
Bak da ayak bileziklerin gürültü yapmasın, adımların
onu karşılamaya acele ediyor görünmesin.
Bırak işin bitsin gelin; akşam vakti konuk geldi.
Hayır ses eden yoktan ayaklanan rüzgâr değil, korkma
gelin.
Rabindranath Tagore 9
11
Olduğun gibi gel, süsünle oyalanma.
Eğer saç örgülerin açıldıysa, saçlarının ayrım çizgisi
doğru değilse, elbisenin şeritleri çözükse zararı yok.
Olduğun gibi gel; süsünle oyalanma.
Çimenlerin üzerinden acele adımlarla gel.
Yerin neminden ayağındaki kına silindiyse, ayağının
üstündeki çıngırak dizisi gevşekse, inciler gerdanlığından
dökülüyorsa zararı yok.
Çimenlerin üzerinden acele adımlarla gel.
10 BAHÇIVAN
12
Eğer hamarat olmak istiyor da testini dolduracaksan
gel, benim gölüme gel!
Sular ayaklarına sarılacak ve sana sırlarını fısıldayacak.
Gelen yağmurun gölgesi kumlar üstünde; bulutlar
ağaçların mavi hatlarına, tıpkı kaşlarının üstündeki gür
saçların gibi asılmış.
Senin adımlarının ahengini biliyorum, onlar kalbimde
çarpıyor.
Oh, gel, eğer testini dolduracaksan benim gölüme gel!
Eğer yorgunsan ve testini suyun üzerinde yüzer bıra-
kıp kayıtsız oturacaksan gel, benim gölüme gel!
Rabindranath Tagore 11
13
Bir şey istemedim. Yalnız ormanın kenarında, ağacın
arkasında durdum.
Sabahın gözlerinde hâlâ süzgünlük vardı, hava da hâlâ
nemliydi.
Toprağın üstündeki ince siste ıslak otların tembel ko-
kusu karışıktı.
İncir ağacının altında, tereyağı kadar taze ve yumuşak
ellerinle, ineği sağıyordun sen.
12 BAHÇIVAN
14
Yolun kenarından yürüyordum. Bilmen niçin. Öğle
çoktan olmuştu. Bambu dalları rüzgârda hışırdıyordu.
Eğilen gölgeler, uzanmış kollarıyla, acele eden ışığın
ayaklarına sarılıyordu.
Guguk kuşları ötmekten yorgundular.
Yolun kenarından yürüyordum. Bilmem niçin.
Yolun kenarındaki kulübe, üzerine sarkan ağaçla
gölgeleniyor.
İçeride birisi işiyle meşguldü; bilezikleri o köşede bir
nağme yaratıyordu.
Bilmem niçin, bu kulübenin önünde durdum.
Kıvrılan dar yol, birçok hardal tarlası, birçok mango fi-
danlığı arasından ilerliyor.
Rabindranath Tagore 13
15
Kendi kokusuyla mest, ormanın gölgesinde bir mis
ahusu gibi koşuyorum.
Gece, mayıs ortalarında bir gece; meltem, güneyin tatlı
meltemi.
Yolumu kaybediyor ve serseri dolaşıyorum. Erişeme-
diğimi arıyorum, aramadığım elime geçiyor.
Kalbimden kendi isteğimin hayali çıkıp önümde rakse-
diyor. Bu parlak hayal oradan oraya kaçıyor.
Onu sıkı tutmaya çalışıyorum, o benden kurtuluyor ve
beni yanlış yollara sürüklüyor.
Erişemediğimi arıyorum, aramadığım elime geçiyor.
16
Eller ellerde kilitli, gözler gözlerde: İşte kalplerimizin
hikâyesi böyle başlar.
Martın mehtaplı bir gecesi; havada kına kokusu var;
kavalım yerde bırakılmış duruyor, senin de çiçeklerden
yaptığın çelenk yarım kalmış.
14 BAHÇIVAN
17
Sarı kuş onların ağacında ötüyor ve kalbimi sevinçle
oynatıyor.
İkimiz de aynı köyde yaşıyoruz. Mutluluğumuzun
birazı da bundan.
Onun iki kuzusu, bizim bahçenin ağaçlarının gölgesi-
ne otlamaya geliyor.
Bizim arpa tarlalarımıza saparlarsa, onları kucağıma
alıyorum.
Köyümüzün adı Hancana, ırmağımıza da Ancana
derler.
Rabindranath Tagore 15
18
İki kardeş su getirmeye giderken şuracıkta durur ve
gülümserler.
Onlar su getirmeye giderken, birinin ağaçların arkasın-
dan onları gözetlediğinin farkında olsalar gerek.
Buradan geçerken iki kız kardeş birbirine bir şey fısıl-
darlar.
Onlar su getirmeye giderken ağaçların arkasında gizle-
nen kimsenin sırrını keşfetmiş olsalar gerek.
16 BAHÇIVAN
19
Kalçanda dolu testi ile nehrin kıyısındaki yoldan yü-
rüyordun.
Ne diye yüzünü birden çevirip, uçan yaşmağın arka-
sından bana baktın.
Karanlık içinden doğan o ışıklı bakış, bana çağıldayan
suları ürperterek geçip gölgeli kıyıya varan hafif rüzgâr
gibi geldi.
Bana, gece ışıksız odanın içinden geçip bir açık pen-
cereden öbürüne acele uçan ve karanlıkta kaybolan gece
kuşu gibi geldi.
Sen yıldız gibi tepeler arkasında gizlisin, ben de yoldan
geçen bir yolcu.
Fakat kalçanda dolu testiyle nehrin kıyısındaki yolda
yürürken ne diye bir an durup yaşmağının arkasından
bana baktın?
20
O, gün gün ardından gelip gidiyor.
Git, saçlarımdan ona bir çiçek ver, dostum.
Rabindranath Tagore 17
22
O, yanımdan acele adımlarla geçtiği zaman eteğinin
ucu bana değdi.
Birdenbire, bir kalbin bilinmeyen adasından ılık bir ba-
har havası geldi.
Rüzgâr gibi bir temasın çarpıntısı beni sardı ve bir da-
kika içinde, solmuş çiçek tüveyçlerinin rüzgârda dağılma-
sı gibi söndü.
18 BAHÇIVAN
23
Niye elinle suyu çalkalıyor ve sık sık yola bakmakla
vakit geçiriyorsun.
Haydi testini doldur ve eve gel.
Sabah saatleri geçip gidiyor. Gölgeli su akmakta.
Dalgacıklar gülüyor ve birbiriyle fısıldaşarak vakit ge-
çiriyorlar.
Gezginci bulutlar, yerin yükseldiği tarafta, göğün ucu-
na toplandılar.
Durup senin yüzüne bakmakla ve gülümsemekle vakit
geçiriyorlar.
Haydi testini doldur ve eve gel!
24
Kalbinin sırrını kendine saklama dostum!
Onu bana, yalnız bana, gizlice söyle!
Sen ki o kadar tatlı gülümsüyorsun, yavaşça fısılda,
seni kulaklarım değil, kalbim işitecek.
Gece derin, ev sessiz, kuşların yuvaları uykuyla örtülü.
Bana ikircikli gözyaşları, kesik gülümseyişler, tatlı
utanç ve acılar içinde kalbinin sırrını söyle!
25
– Gel genç, söyle bize, gözlerinde neden çılgınlık var?
– Hangi yabani gelincik şerbetini içtim de gözlerimde
çılgınlık var, bilmiyorum.
– Ayıp sana!
Rabindranath Tagore 19
26
– Ellerinden gönül rızasıyla ne çıkarsa bence makbule
geçer. Fazla bir şey istemem.
– Evet, evet, biliyorum seni, kanaatkâr istekli; sen in-
sandan her şeyi bekliyorsun.
– Eğer bana kenarda kalmış bir çiçek düşerse, onu kal-
bimin üstünde taşıyacağım.
– Ya o dikenliyse?
– Dikenlerine katlanırım.
– Evet, evet, biliyorum seni, kanaatkâr istekli; sen in-
sandan her şeyi bekliyorsun.
– Sevgi kaynağı gözlerini kaldırıp da bana bir kerecik
bakman, hayatımı, ölümün ötesine kadar mutlu edecek.
– Ya onlar kıyan bakışlarsa?
– Onları kalbim yırtılarak saklarım.
– Evet, evet, biliyorum seni, kanaatkâr istekli; sen in-
sandan her şeyi bekliyorsun.
20 BAHÇIVAN
27
– Istırap da getirse aşka güven, kalbini kapama.
– Ah, hayır dostum, sözlerin belirsiz, onları anlayamı-
yorum.
– Kalb yalın bir gözyaşı, bir şarkı ile başkalarına veril-
mek içindir sevgilim.
– Ah hayır dostum, sözlerin belirsiz, onları anlayamı-
yorum.
– Zevk bir çiy damlası gibi çelimsizdir, gülerken ölür.
Fakat ıstırap metindir ve devam eder. Bırak da gözlerinde
kederli aşk uyansın.
– Ah hayır dostum, sözlerin belirsiz, onları anlayamı-
yorum.
– Nilüfer, güneş ışıldarken açar ve nesi varsa kaybeder.
Gonca hâlinde, kışın sonsuz sisi içinde kalmayı istemez.
– Ah hayır dostum, sözlerin belirsiz, onları anlayamı-
yorum.
28
Sormak ateşiyle yanan gözlerin hüzünlü. Onlar beni
anlamaya uğraşıyorlar. Tıpkı mehtabın denizin derinleri-
ne işlemek istediği gibi.
Hayatımı, hiçbir noktasını geri tutup gizlemeden,
baştan başa gözlerinin önüne serdim. Beni onun için
bilmiyorsun.
Eğer o bir mücevher olsaydı onu yüz parça eder ve
boynuna tak diye bir zincire dizerdim.
Eğer o toplu, ufak ve tatlı bir çiçek olsaydı onu saçına
tak diye sapından koparırdım.
Fakat o bir yürek, sevgilim. Onun kıyıları ve dibi
nerede?
Rabindranath Tagore 21
29
Söyle bana sevgilim! Şarkını bana sözcüklerle anlat.
Gece karanlık, yıldızlar bulutlarda kayıp. Rüzgâr yap-
rakların arasında inliyor.
Saçlarımı dökeyim. Mavi maşlahım etrafıma gece gibi
sarılsın. Başını göğsüme bastırayım. İşte orada, o tatlı yal-
nızlık içinde senin olan kalbe fısılda. Seni, gözlerimi kapa-
yıp dinleyeceğim. Yüzünü görmeye çalışmayacağım.
Sözlerin bittiği zaman, sessiz ve sakin duralım. Karan-
lıkta yalnız ağaçlar fısıldaşsınlar.
Gece solacak, gün ağaracak. Birbirimizin gözlerine
baktıktan sonra ayrı giden yollarımızı tutturacağız.
Söyle bana sevgilim! Şarkını bana kelimelerle anlat!
22 BAHÇIVAN
30
Sen benim rüyalarımın göğünde dolaşan bir akşam
bulutusun.
Seni her dem sevgi isteklerimle işliyor ve süslüyorum.
Sen benimsin, yalnız benim; sonsuz rüyalarımda
oturan!
Ayakların, kalbimin arzusundan gelen ışıkla pembe;
ey benim gün batımı şarkılarımı deren!
Dudaklarının, benim ıstırap şarabımın tadından, yakı-
cı bir tatlılığı var.
Sen benimsin, yalnız benim; ıssız rüyalarımda oturan!
İhtirasımın gölgesiyle gözlerini kararttım; ey bakışları-
mın derininde gezinen!
Seni tuttum ve musikimin ağına sardım sevgilim.
Sen benimsin, yalnız benim; ölmez rüyalarımda oturan!
31
Yaban kuşu olan kalbim semasını senin gözlerinde
buldu.
Onlar sabahın beşiği, onlar yıldızların memleketidir.
Şarkılarım onların derininde kayboluyor.
Bırak beni, o gökte, onun tenha sonsuzluğunda uçayım.
Bırak beni, onun bulutlarını yarıp geçeyim ve kanatla-
rımı onun güneşinde açayım.
32
Söyle bana, bütün bu dediklerin doğru mu sevgilim,
bütün bu dediklerin doğru mu?
Bu gözlerde şimşek çaktığı zaman senin göğsündeki
kara bulutların fırtınalı cevaplar verdikleri doğru mu?
Dudaklarımın, kendi varlığını ilk sezen aşkın açılan
goncası gibi tatlı oldukları doğru mu?
Rabindranath Tagore 23
33
Seni seviyorum, sevgili, bağışla sevgimi.
Yolunu kaybeden bir kuş gibi tutuldum.
Kalbim titrerken örtüsünü düşürdü ve şimdi çıplak.
Onu merhametle ört sevgili ve benim sevgimi bağışla!
Eğer beni sevmezsen sevgili, ıstırabımı bağışla!
Uzaktan bana kuşkulu gözlerle bakma.
Köşeme sessizce çekilip karanlıkta otururum.
Ellerimle çıplak utancımı örterim.
Yüzünü benden çevir ve ıstırabımı bağışla sevgili.
Eğer beni seviyorsan sevgili, bağışla sevincimi.
Gönlüm bahtiyarlık seliyle sürüklendiği vakit, benim
kendimi tehlikeye bırakışıma gülme.
24 BAHÇIVAN
34
Benden izin almadan gitme sevgilim!
Bütün gece nöbet tuttum. Uykudan gözlerim kapanı-
yor artık.
Uyurken seni kaybetmekten korkuyorum.
Benden izin istemeden gitme sevgilim!
Birden uyanıp sana değmek için ellerimi uzatıyorum.
Kendi kendime “Rüya mı görüyorum?” diye soruyo-
rum.
Ah, ne olurdu ayaklarını gönlüme bağlayıp göğsüme
yakın tutabilseydim.
Benden izin istemeden gitme sevgilim!
35
Seni kolayca anlamayayım diye bana oyun ediyorsun.
Gözyaşlarını saklamak için, kuvvetli ışıklarıyla gözle-
rimi karartıyorsun.
Biliyorum, oyununu biliyorum; içinden gelen sözleri
söylediğin yok.
Sana kıymet vermem diye bin bir hileyle elimden ka-
çıyorsun.
Seni kalabalıkla karıştırmayayım diye bir kenarda du-
ruyorsun.
Biliyorum, oyununu biliyorum; gönlünün istediği yol-
dan yürüdüğün yok.
İstediğin, ötekilerin istediklerinden çoktur, onun için
susuyorsun.
Oyunbaz kayıtsızlıkla, armağanlarımdan yüz çeviri-
yorsun.
Rabindranath Tagore 25
36
“Sevgilim, gözlerini kaldır” diye fısıldadı.
Onu azarladım ve “Git” dedim; fakat yerinden kımıl-
damadı.
Önümde durup ellerimi yakaladı. «Bırak beni» dedim;
fakat gitmedi.
Yüzünü kulağıma yaklaştırdı. Ona bakıp “Ayıp” de-
dim; fakat çekilmedi.
Dudakları yanağıma dokundu. Titredim ve “İleri gidi-
yorsun” dedim; fakat utanmadı.
Saçıma bir çiçek taktı. “Nafile!” dedim; fakat aldırma-
dı.
Boynumdaki çiçek dizisini alıp gitti. Ağlayıp gönlüme
soruyorum “Niye geri gelmiyor?”
37
Ey güzel, taze çiçeklerden ördüğün çelengi, benim
boynuma takar mısın?
Ama bilmelisin ki benim örmüş olduğun bir tane, bir-
çoklarınındır; bir an içinde görülenler, keşfedilmemiş il-
lerde oturanlar, yahut şairlerin şarkılarında yaşayanlar
içindir.
Seninkine karşılık benim kalbimi istemek için çok geç
kaldın.
Hayatımın bir gonca gibi kapalı ve onun bütün koku-
sunun göbeğinde toplu olduğu bir zaman vardı.
Şimdi ise uzaklara ve etrafa dağılmış bulunuyor.
Onu yine bir yere toplayıp saklayacak büyüyü kim bi-
liyor?
26 BAHÇIVAN
38
Sevgilim vaktiyle senin şairin, zihninde bir destan ta-
sarladı.
Heyhat, dikkatsiz davrandım ve o senin şıngırdayan
ayak bileziklerine çarpıp zedelendi.
Şarkı parçalarına dağıldı ve ayaklarının dibinde saçılı
kaldı.
Geçmiş, cenk hikâyelerimle yüklü, gülen dalgalarla
oradan oraya atıldı, gözyaşlarıyla ıslandı ve battı.
Bu kaybı bana ödemelisin sevgilim. Mademki öldük-
ten sonra ölmez bir üne erişmek ümidim kalmadı, beni
yaşarken ölmez yap! O zaman kaybıma ağlayıp seni kaba-
hatli tutmayacağım.
39
Sabahtan beri bir çelenk örmeye çalışıyorum, fakat çi-
çekler elimden kayıp dökülüyorlar. Sen orada oturmuş,
meraklı gözlerinin ucuyla belli etmeden bana bakıyorsun.
Gizlice fenalık kuran o gözlere sor, kabahat kimin.
Bir şarkı söylemeye çalışıyorum, fakat nafile.
Dudaklarında belirsiz bir gülümseyiş titriyor; becerik-
sizliğimin sebebini onlardan sor.
Bırak da gülümseyen dudakların sesimin, nilüferin
koynundaki mest bir arı gibi, suskun, kendini nasıl kay-
bettiğini yeminlerle söylesin.
Gece oldu; çiçeklerin tüveyçlerini kapama zamanı gel-
di.
Bırak da yanında oturayım; sonra dudaklarıma, sessiz-
lik içinde ve yıldızların sönük ışığında yapılacak işi yap-
malarını emret.
Rabindranath Tagore 27
40
Sana vedaya geldiğim zaman, gözlerinden gölge gibi,
inanmayan bir gülümseme geçiyor.
Bunu o kadar çok tekrarladım ki hemen geri geleceği-
mi düşünüyorsun.
Doğrusunu söyleyeyim mi, benim de zihnimde aynı
kuşku var.
Çünkü ilkbahar günleri yıl yıl ardından yine geliyor-
lar, dolgun ay da veda edip gidiyor amma yine bizi gör-
meye dönüyor, yıldan yıla çiçekler de geri gelip dallarını
süslüyorlar. Tıpkı bunlar gibi ben de sana, sade geri gel-
mek üzere, veda edip gidiyorum.
Sen biraz daha avun, bu hayale hemen kıyma!
Senden bir daha dönmemek üzere ayrıldığımı
söylediğim zaman, inan ve bırak da gözlerinin gölgeli ke-
narlarını gözyaşları derinleştirsin.
Sonra, döndüğüm zaman dilediğin gibi böbürlenerek
gülümse!
41
Sana kelimelerin en derinlerini söylemek istiyorum; fa-
kat gülersin diye korkumdan cesaret edemiyorum.
Onun için kendime gülüyor ve sırrımı şaka yollu ezip
yok ediyorum.
Istırabımı küçük göreceksin diye korkumdan ben de
öyle gösteriyorum.
Sana kelimelerin en doğrularını söylemek istiyorum,
fakat onlara inanmazsın diye korkumdan cesaret edemi-
yorum.
Onun için onları, demek istediğimin aksini söyleyerek,
yalanlar içine gizliyorum.
28 BAHÇIVAN
42
Ah çılgın sarhoş;
Eğer kapılarını tekme ile açıp halka kendini eğlence
edersen;
Eğer varını bir gecede bitirip ihtiyata aldırış etmezsen;
Eğer alışılmamış yollarda dolaşır ve gereksiz şeylerle
oyalanırsan;
Eğer bir şeye aldırmaz olursan;
Eğer fırtınaya rağmen yelkenlerini açar ve dümenlerini
iki bölük edersen;
Rabindranath Tagore 29
43
Hayır dostlarım, ne derseniz deyin, hiçbir zaman çile-
keş olmayacağım.
Eğer o kız da yeminini benimle birlikte etmezse hiçbir
zaman çilekeş olmayacağım.
Çilem için gölgeli bir sığınak ve bir yoldaş bulamaz-
sam çilekeş olmamaya kesin kararım var.
Hayır dostlarım, onun yankılarla dolu gölgesinde şen
kahkahalar çınlamıyorsa, rüzgârında zağfıran rengi bir
maşlah dalgalanmıyorsa, sessizliği hafif fısıltılarla daha
derinleşmiyorsa hiçbir zaman ocağımı ve yuvamı bırakıp
ormanın yalnızlığına çekilmeyeceğim.
Hiçbir zaman çilekeş olmayacağım.
44
Ey erdemli kişi, bu bir çift günahkârı affet. İlkbahar
rüzgârları bugün girdaplarla esiyor, tozları ve kurumuş
yaprakları sürüklüyor. Onlarla beraber, senin öğrettikle-
rin de tümüyle kayboldu.
Hayat bir hiçtir deme, Dede.
Çünkü biz bir defalık ölümle anlaştık ve yalnız birkaç
hoş saat için ölümsüz yapıldık.
Hattâ hükümdarın askeri gelerek üzerimize hırsla çul-
lansa bile biz hüzünle başlarımızı sallayacak ve diyeceğiz
ki: “Kardeşler, bizi rahatsız ediyorsunuz. Eğer bu gürültü-
lü oyunu oynamak istiyorsanız gidin, silâhlarınızı başka
yerde şakırdatın.”
Rabindranath Tagore 31
45
Gidecek olan konuklara hayırlı yolculuklar dileyin ve
adımlarının izlerini tamamen silip süpürün.
Kolay, sade ve yakın olanı göğsünüze bir gülümsemeyle
basın.
Bugün, ne zaman öldüklerini bilmeyen hayaletlerin
bayramıdır.
Kahkahalarınız, dalgacıkların üzerindeki ışık parıltısı
gibi anlamsız bir neşe olsun.
Hayatınız, bir yaprağın ucundaki çiy damlası gibi, za-
manın kıyısında sekerek oynasın.
Sazınızla zaman zaman, kısa nağmeler çalın.
46
Beni bıraktın ve kendi yoluna gittin.
Sandım ki senin için yas tutacağım ve altın bir şarkıyla
işlenmiş hayalini, tek başına, kalbimde saklayacağım.
Heyhat, kör talihim, vakit dar.
Gençlik yıldan yıla sönüp kayboluyor; bahar günleri
geçici; narin çiçekler, bir hiç için ölüyorlar. Akıllı adam
bana, hayatın nilüfer yaprağı üstündeki bir çiy damlasın-
dan başka bir şey olmadığını hatırlatıyor.
32 BAHÇIVAN
47
Eğer öyle olsun istiyorsan, şarkılarıma son vereyim.
Eğer kalbine çarpıntı veriyorsa, gözlerimi yüzünden
çekeyim.
Eğer seni işinin arasında ürkütüyorsam, bir kenara çe-
kilir ve başka bir yoldan yürürüm.
Eğer seni çiçek dizerken şaşırtıyorsam, tenha
bahçenden kaçınayım.
Eğer suları vahşi ve atak yapıyorsa, sandalımı senin kı-
yından geçirmem.
Rabindranath Tagore 33
48
Beni sevginin bağlarından azat et sevgilim. Artık bu
öpücük içkisinden istemem.
Bu ağır tütsünün dumanı gönlümü sıkıyor.
Kapıları aç ve sabahın ışıklarına yer ver!
Sende, okşayışlarının katları içinde kayboldum.
Beni büyülerinden kurtar ve sana özgür kalbimi vere-
bilmem için erkekliğimi bana geri ver!
49
Ellerini tutuyor ve onu göğsüme basıyorum.
Kollarımı onun güzelliğiyle doldurmak, onun tatlı
gülüşünü öpücüklerle yağma etmek, karanlık bakışlarını
gözlerimle içmek istiyorum.
Ah, fakat o nerede? Gökten maviyi kim çalabilir?
Güzelliği yakalamak istiyorum; o ellerimde yalnız be-
deni bırakarak kaçıyor.
Aklanmış ve yorgun, geri geliyorum.
Ruhun değebileceği çiçeğe, beden nasıl değebilir.
50
Ey aşk, gönlüm gece gündüz seninle buluşmaya hasret
çekiyor, her şeyi yutan ölüm gibi olan o buluşma için.
Beni bir fırtına gibi al götür; bütün varımı al; uykuma
baskın ver, rüyalarımı yağma et! Benden dünyamı çal!
Bu yıkıntı, ruhun çıplaklığı içinde seninle tek bir gü-
zellik olalım!
Heyhat isteğim boş bir istek. Bu birleşme ümidi senden
başka kiminle olabilir ey Tanrım?
34 BAHÇIVAN
51
Son şarkıyı bitir de gidelim.
Gece sona erdiği zaman, bu geceyi unut.
Kollarımla kimi sarmaya uğraşıyorsun? Rüyalar asla
esir edilmezler.
Çırpınan ellerim kalbime boşluğu bastırıyor ve göğsü-
mü eziyor.
52
Kandil niye söndü?
Rüzgârdan korusun diye onun etrafını hırkamla sar-
dım. Kandil onun için söndü.
Çiçek niye soldu?
Titiz sevgimle onu kalbime bastırdım. Çiçek onun için
soldu.
Irmak neden kurudu?
Onu kendim kullanayım diye önüne set çektim, ırmak
onun için kurudu.
Sazın teli niye koptu?
Ondan, kudretinin üstünde bir ses çıkarmak istedim,
sazın teli onun için koptu.
53
Niye bir bakışla beni utandırıyorsun? Ben bir dilenci
gibi gelmedim.
Yalnız geçici bir saat için senin bahçenin dışındaki düz-
lüğün kenarında durdum.
Niye bir bakışla beni utandırıyorsun?
Bahçenden ne bir gül kopardım ne yemiş topladım.
Yalnız yolun kenarında, her yabancı gezginin durabile-
ceği gölgeye sığındım.
Rabindranath Tagore 35
55
Sen gittiğin zaman öğle olmuştu. Güneş sıcaktı çok.
İşimi bitirmiş, tek başıma taraçamda oturuyordum; sen
gittin.
Uzak tarlalardan derilmiş kokularla, zaman zaman
rüzgârlar esiyordu.
Gölgede kumrular yorulmadan ötüyordu ve odamda
yolundan sapmış bir arı tarlaların haberini vızıldıyordu.
Köy öğle sıcağında uyuyordu, yol ıssızdı.
Yaprakların hışırtısı bir an içinde işitilip sönüyordu.
Göğe dalan gözlerim, onun maviliği üstüne vaktiyle
bildiğim bir adın harflerini işliyordu; köy öğle sıcağında
uyumuştu.
Saçlarımı örmeyi unutmuştum. Hafif rüzgâr, yanağım-
da onlarla oynuyordu.
Irmak, gölgeli kıyılarda suskun akıyordu.
Tembel beyaz bulutlar kımıldamıyordu.
Saçlarımı örmeyi unutmuştum.
Sen gittiğin zaman öğle olmuştu.
Yolun tozları sıcaktı, tarlalar nefessizlikten bunalıyordu.
Kumrular sık yapraklar arasında dem çekiyordu.
Sen gittiğin zaman taraçamda yalnızdım.
56
Ben evin değersiz işleriyle uğraşan birçok kadından
biriydim.
Beni niye seçtin de toplu hayatımızın serin gölgesin-
den ayırıp getirdin?
Rabindranath Tagore 37
57
Çiçeğini kopardım ey dünya!
Onu göğsüme bastım, dikeni battı.
Gün batıp hava karardığı zaman baktım ki çiçek sol-
muş, fakat acısı kalmış.
Sende kokulu ve gururlu daha pek çok çiçek açacak,
ey dünya!
Fakat benim çiçek toplama vaktim geçti, geceleyin gü-
lüm de yanımda değil, sade acısı kalmış.
38 BAHÇIVAN
58
Bir sabah, çiçek bahçesinde bir kör kız bana, nilüfer
yaprağı içine sarmış olduğu bir çiçek zincirini vermeye
geldi.
Çiçekleri boynuma taktım ve gözlerim yaşlandı.
Onu öptüm ve dedim ki, “Sen çiçekler gibi körsün.”
“Armağanının ne kadar güzel olduğunu kendin
bilmiyorsun.”
59
Ey kadın sen yalnız Allah’ın değil, erkek elinin de eme-
ğisin; o seni daima kalbinden gelen güzellikle süslüyor.
Şairler sana altın imgelemin iplikleriyle kumaş
dokuyorlar; ressamlar senin şekline yeni bir sonsuzluk
veriyorlar.
Seni bezendirmek, seni örtmek, seni daha değerli kıl-
mak için deniz incilerini, toprak altınını, yaz bahçeleri çi-
çeklerini veriyor.
Erkek kalplerinin arzusu, senin gençliğinin üstüne bü-
tün şanını döküyor.
Sen yarı kadın, yarı rüyasın.
60
Hayatın gürültüsü ve karışıklığı içinde, Ey Güzellik,
sen taştan oyulmuş, sessiz ve hareketsiz, kendi başına du-
ruyorsun.
Büyük Zaman ayaklarının dibinde hayran oturmuş
cana fısıldıyor.
“Konuş, benimle konuş sevgilim; konuş benim eşim!”
Rabindranath Tagore 39
61
Sükun bul gönlüm, bırak da ayrılma zamanı tatlı
geçsin.
O bir bitiş değil, bir kemal olsun.
Sevgi anıya, ıstırap şiire dönsün.
Semadaki uçuş, kanatların yuva üzerinde katlanışıyla
sona ersin.
Ellerinin son teması, gecenin çiçeği kadar nazik olsun.
Ey Güzel Son, bir dakika için sakin dur ve son sözlerini
huzur içinde söyle.
Sana baş eğiyor ve yolunda seni aydınlatmak için kan-
dilimi yukarı kaldırıyorum.
62
Bir rüyanın gölgeli yolundan, bir vakitler benim olan
aşkı aramaya gittim.
Onun evi tenha bir sokağın sonundaydı.
Gecenin hafif rüzgârı içinde, onun yavru tavusu tüne-
ğinde uyukluyordu. Kumrular da köşelerinde sessizdiler.
O, kandilimi kapının yanına bıraktı ve önümde durdu.
İri gözlerini yüzüme kaldırdı ve sessizce sordu: “İyi
misin dostum?”
Cevap vermeye çalıştım, fakat dilimiz kaybolmuş ve
unutulmuştu.
Düşündüm, düşündüm; isimlerimizi hatırlayamıyor-
dum.
40 BAHÇIVAN
63
Yolcu, gerçekten gitmeli misin?
Gece sessiz, karanlık, ormanın üstüne baygın düşüyor.
Taraçamızın ışıkları parlak, çiçekleri taze ve genç gözler
hâlâ uyanık duruyorlar.
Ayrılma zamanı geldi mi?
Yolcu gerçekten gitmeli misin?
Senin ayaklarını yalvaran kollarımızla sarmadık.
Önünde kapılar açık. Atın dış kapıda eyerlenmiş
duruyor.
Seni yolundan alıkoymayı, yalnız şarkılarımızla
denedik.
Seni bırakmamaya, yalnız gözlerimizle çalıştık.
Yolcu, seni durduracak kuvvetimiz yok. Bütün olanı-
mız gözyaşlarımız.
Gözlerinde hangi söndürülmez ateş yanıyor?
Kanında kaynayan hangi dindirilmez humma ki!
Karanlığın hangi çağırışı seni zorluyor?
Gökteki yıldızlarda hangi korkunç bir büyü sezdin ki,
mühürlenmiş gizli bir haberle, gece sessiz sedasız kalbine
girebildi?
Eğer şen toplantılardan hoşlanmıyorsan, eğer sessiz-
liğe ihtiyacın varsa ışıklarımızı söndürelim, çalgılarımızı
susturalım, bezgin gönül.
Karanlıkta, yaprakların hışırtısı arasında sakin otura-
lım ve yorgun ay, soluk ışıklarını pencerene döksün.
Rabindranath Tagore 41
64
Günümü yolun kızgın tozunda geçirdim.
Şimdi, akşam serinliğinde, hanın kapısını çalıyorum. O
bakımsız ve harap olmuş.
Korkunç bir aşat ağacı, duvarların oyuklarına kavrayan
aç köklerini daldırmış.
Yolcuların buraya yorgun ayaklarını yıkamaya geldik-
leri günler de oldu.
Erken doğan ayın hafif aydınlığında hasırlarını avluya
yayar ve oturup yabancı beldelerden söz ederlerdi.
Sabahleyin dinlenmiş kalkarlar, kuşlar onları neşelen-
dirir ve yol kenarından çiçekler onlara dostçasına başları-
nı sallarlardı.
Fakat ben buraya geldiğimde beni bekleyen hiçbir ışık
yoktu.
Birçok gece kandilinin unutulmasından oluşmuş is le-
keleri, kör gözler gibi duvardan bakıyorlardı.
Kurumuş havuzun yakınındaki çalılıkta ateş böcekleri
uçuşuyordu ve bambu dallarının gölgeleri ot bitmiş yola
düşüyordu.
Günümün sonunda kimsenin konuğu değilim.
Uzun gece önümde ve ben yorgunum.
65
Yine sen mi çağırıyorsun?
Akşam oldu. Yorgunluk, yalvaran sevgilinin kolları
gibi, bana sarılıyor.
42 BAHÇIVAN
66
Serseri bir mecnun tılsım taşını arıyordu. Dolaşık saçla-
rı kumral ve tozluydu; vücudu hayale dönmüştü; sımsıkı
kapalı dudakları kalbinin örtülmüş kapılarıydı sanki. Işıl-
dayan gözleri de eşini arayan ateşböceklerini andırıyordu.
Önünde sonsuz deniz gürlemekteydi.
Geveze dalgalar, durmadan, saklı hazinelerden söz
ediyorlar; onların ne demek istediğini anlamayan cahille
eğleniyorlardı.
Belki de artık ümidi kalmamıştı. Fakat bırakamıyordu,
çünkü aramak onun amacı olmuştu.
Rabindranath Tagore 43
67
Her ne kadar akşam ağır adımlarla geliyorsa ve bütün
şarkıların durmasını işaret ettiyse de;
Her ne kadar arkadaşların dinlenmek üzere çekildiler-
se ve sen yorgunsan da;
Her ne kadar karanlıkta korku gizleniyor ve göğün
yüzü yaşmaklanmış bulunuyorsa da;
Ey kuş, benim kuşum, dinle beni, kanatlarını kapama.
44 BAHÇIVAN
68
Hiç kimse sonsuza değin yaşayamaz, kardeş hiçbir şey
uzun zaman devam edemez. Bunu böyle bil ve şen ol!
Hayatımız yalnız bir köhne yük, yolumuz yalnız bir
uzun yolculuk değil.
Bir şair, gerçekten yalnız bir eskimiş şiiri yazmaz.
Çiçek solar ve ölür, fakat çiçeği takan onun için sonsuza
dek yas tutacak değil.
Kardeş, bunu böyle bil ve şen ol.
Kemali musikiye çevirmek, tam bir sessizlik ister.
Hayat, altından gölgelerde boğulmak için, kendi batı-
sına doğru eğilir.
Aşk, elem içmek ve gözyaşı semasına götürülmek için
oyunundan çağrılmalı.
Rabindranath Tagore 45
69
Altın geyiği arıyorum.
Gülün arkadaşlar, fakat ben önümden kaçan hayalin
peşindeyim.
Dereler tepeler aşıyorum, adsız ellerde serseri dolaşı-
yorum, çünkü altın geyiği arıyorum.
46 BAHÇIVAN
70
Çocukken bir hendekte kâğıttan kayık yüzdürdüğüm
bir günü hatırlıyorum.
Temmuzun yağmurlu bir günüydü; kendi kendimey-
dim ve oyunumla keyifleniyordum.
Kâğıt kayığımı hendekte yüzdürüyordum.
Birdenbire fırtına bulutları çoğaldı, rüzgâr esmeye baş-
ladı, yağmur sel hâlinde boşanıyordu.
Çamurlu sular hücum edip akıntıyı kabartarak kayığı-
mı batırdılar.
Fırtına, sırf benim neşemi bozmak için geldi diye acı
acı düşündüm; bütün hıncı banaydı.
Bulutlu temmuz günü bugün uzuyor, ben de hayatta
daima kaybettiğim oyunları düşünmeye daldım.
Bahtımı, bana oynadığı oyunlar için kabahatli buluyor-
dum ki hendekte batan kâğıt kayığı hatırladım.
71
Gün daha bitmedi, pazar dağılmadı nehir kıyısındaki
pazar.
Vaktim boşa geçti, son kuruşum kayboldu diye kork-
muştum.
Fakat hayır kardeş, henüz kalan bir şeyim var. Bahtım
beni her şeyimden etmedi.
Rabindranath Tagore 47
72
Günler süren büyük emeklerle bir mabet kurdum. Ne
kapısı, ne de pencereleri vardı; duvarları iri taşlarla çok
kalın olarak yapılmıştı.
Her şeyi unuttum, dünyadan kaçtım ve mihrabın üs-
tünde yerleştirdiğim tasviri kendimden geçmiş olarak
seyre daldım.
Mabedin içi sürekli bir geceydi ve kokulu yağla dolu
kandillerden ışık alırdı.
Tütsünün durmadan yükselen dumanı kalbimi kalın
halkalarla sarmıştı.
Uyku nedir bilmeden, duvarlara karışık hatlarla garip
şekiller kazdım. Kanatlı atlar, insan yüzlü çiçekler, uzuv-
ları yılan olan kadınlar.
Kuşların şarkısına, yaprakların fısıltısına, işiyle meşgul
köyün gürültüsüne hiçbir geçecek yol yoktu.
Karanlık kubbede, çınlayan tek ses, benim okuduğum
ilâhilerin sesiydi.
Zihnim sivri uçlu bir alev gibi incelmişti, hislerim ken-
dinden geçercesine baygındılar.
Mabede bir yıldırım rastlayıp kalbime bir keder dü-
şünceye kadar vaktin nasıl geçtiğini bilmedim.
O zaman kandil solgun ve utanmış gözüktü.
Duvardaki oyunlar gün ışığında, zincire vurulmuş rü-
yalar gibi anlamsız bakakaldılar; sanki kendilerini sakla-
mak istiyorlardı.
Mihraptaki tasvire baktım. Onu Allah’ın can verici
temasıyla canlı ve gülümser gördüm. Benim hapsettiğim
gece kanatlarını açmış ve kaybolmuştu.
Rabindranath Tagore 49
73
Senin zenginliğin sonsuz değil, ey benim sabırlı ve
kara toprak anam!
Sen çocuklarını beslemeye çabalıyorsun, fakat yiyecek
kıt.
Bizim için ayırdığın sevinç hediyesi, hiçbir zaman tam
değil.
Çocuklarına yaptığın oyuncaklar çabuk kırılan şeyler.
Sen bizim aç ümitlerimizin hepsini doyuramıyorsun;
fakat bunun için seni bırakacak mıyım?
Istırapla gölgeli gülümseyişin gözlerime tatlı görünür.
Tükenmek bilmeyen sevgin kalbime aziz gelir.
Göğsünde bizi ebediyetle değilse de hayatla besledin,
bunun içindir ki daima uyanıksın.
Asırlardır renk ve ahenk üzerinde çalışıyorsun, bunun-
la beraber göğün değil sade onun hazin hayali kuruldu.
Yarattığın güzellikler üstünde gözyaşlarının buğusu
var.
Şarkılarımı senin dilsiz gönlüne, sevgimi senin sevgine
boşaltacağım.
Sana iş işleyerek tapacağım.
Senin şefkatle yüzünü gördüm ve mahzun tozlarını se-
viyorum, ey anne toprak!
74
Dünyanın divan odasında basit bir ot parçası güneş
hüzmesi ve gece yarısının yıldızları ile aynı halı üstünde
oturur.
Onun gibi benim şarkılarım da dünyanın kalbindeki
yerlerini bulutların ve ormanların musikisi ile paylaşırlar.
50 BAHÇIVAN
75
Sözde sofu gece yarısı dedi ki:
“Evimi bırakıp Allah’ı aramak zamanıdır. Beni burada
gaflet içinde bu kadar zaman kim tuttu?”
Allah “Ben”, diye fısıldadı fakat adamın kulakları
tıkanmıştı.
Yatağın bir yanında karısı göğsünde uyuyakalmış ço-
cuğu ile huzur içinde uyuyordu.
Adam onlara “Siz kimsiniz ki beni bu kadar zaman al-
dattınız?” dedi.
Ses tekrar, “Onlar Allah’tır”, dedi fakat adam işitmedi.
Çocuk rüyasında bağırdı ve annesine sokuldu.
Allah, “Dur, çılgın adam, evini bırakma,” diye emretti,
fakat o yine duymadı.
Allah içini çekip şikâyetle “Niye kulum beni bırakıp
yine beni aramaya çıkıyor,” dedi.
76
Pazar, mabedin önüne kuruluydu. Sabahtan beri yağ-
mur yağmıştı ve artık akşam oluyordu.
Bir kuruşa hurma yaprağından bir düdük almış olan
küçük bir kızın parlak gülümseyişi, kalabalığın bütün se-
vincinden daha parlaktı.
Rabindranath Tagore 51
77
Batı ellerinden gelen işçi ile karısı, fırınlık tuğla yap-
mak üzere toprağı kazıyorlar.
Küçük kızları nehrin kıyısındaki basamaklara gidiyor,
orada durmadan kap kaçağı uğup parlatıyor.
Saçları dibinden kesilmiş başıyla küçük kardeşi
çırçıplak güneşten yanmış, her tarafı çamurlara bulanmış,
onun arkasından dolaşıyor ve o uyarınca nehir kıyısının
setinde sabırla bekliyor.
Kız, su dolu testiyi başında durdurarak geriye eve gi-
diyor. Parlayan bakır tas sol elinde, sağ eliyle de çocuğu
tutuyor. Annesinin bu küçük hizmetçisi, ev işlerinin yü-
küyle temkinli görünüyor.
Bir gün o çıplak çocuğu, bacaklarını açmış oturur
gördüm.
Ablası suda bir avuç toprakla, çevire çevire bir bakracı
uğuyordu.
Yakınlarında, kıyının yamacında yumuşak tüylü bir
kuzu otluyordu.
Bir ara çocuğun durduğu yere yaklaştı ve birdenbire
yüksek sesle meledi. Çocuk ürküp haykırdı.
52 BAHÇIVAN
78
Mayıstı. Sıcak öyle çok uzun görünüyordu. Susuzluk-
tan çorak toprak çatlıyordu.
Nehir kıyısından bir sesin, “Haydi gel, miniğim!” diye
bağırdığını duydum.
Kitabımı kapadım ve dışarı bakmak için penceremi
açtım.
Nehir kenarında uysal ve sabırlı gözlerle iri bir man-
danın çamurlara bulanmış durduğunu, dizlerine kadar
suya girmiş bir çocuğun da onu yıkanmaya çağırdığını
gördüm.
Zevkle gülümsedim ve kalbime bir tatlılığın değdiğini
hissettim.
79
Çok kere insanla, kalbi konuşulan bir dil tanımayan
hayvan arasındaki tanışmanın sınırı nerede gizlidir diye
düşünürüm.
Kalplerinin birbirine gitmek için kullandığı basit yol,
yaradılışın uzak bir sabahında, hangi bir ilk cennetten
geçiyordu.
Her ne kadar yakınlıkları çoktandır unutulduysa da
onların adımlarının izleri silinmemiştir.
Bazen adsız bir musiki ile bu silik anı, birdenbire uya-
nır ve hayvan insanın yüzüne tatlı bir güvenle, insan da
onun gözlerine keyifli bir şefkatle bakar.
Rabindranath Tagore 53
80
Bir bakışınla şairlerin sazlarından gelen şiirlerin hazi-
nesini yağma edebilirsin kadın!
Fakat onların övgülerine kulak vermiyorsun, seni onun
için beğeniyorum.
Dünyadaki en gururlu başları ayakların altında aşağı-
layıp süründürebilirsin.
Fakat senin taparcasına seçtiklerin, şöhrete uzak kal-
mış olan sevdiklerindir; seni onun için taparcasına sevi-
yorum.
Kollarının mükemmelliği bir dokunuşlarıyla şahane
güzelliklere görkem katabilir.
Fakat sen onları, tozu süpürmek ve gösterişsiz evini te-
mizlemek için kullanıyorsun; beni onun için korku alıyor.
81
Niye kulağıma o kadar hafif fısıldıyorsun, ey Ölüm,
benim Ölümüm!
Akşam vakti, çiçekler boyunlarını büktükleri ve sürü-
ler ağıllarına döndükleri zaman sinsi sinsi yanıma geliyor
ve bana anlamadığım sözler söylüyorsun.
Uykulu fısıltılarının ve soğuk öpüşlerinin afyonuyla
böyle mi sevgini söyleyip sevgimi kazanacaksın ey Ölüm,
benim Ölümüm!
Düğünümüz için büyük tören yapılmayacak mı?
Kumral ve dağınık saç büklümlerini bir çelenkle bağ-
lamayacak mısın?
54 BAHÇIVAN
82
Nikâhlım ve ben, bu gece ölüm oyunu oynayacağız.
Gece siyah, gökte bulutlar huysuz ve denizde dalgalar
kuduruyor.
Rüya yatağımızı bıraktık, kapıyı ardına kadar açtık ve
dışarı çıktık, nikâhlım da ben de.
Bir salıncağa oturuyoruz; fırtına, rüzgârları arkamız-
dan çılgınca itiyor.
Nikâhlım korku ve sevinçten ürperiyor, titreyerek göğ-
süme sokuluyor.
Ona uzun zamandır şefkatle hizmet ettim.
Ona çiçekten bir yatak yaptım ve çiğ ışıkları gözlerin-
den uzaklaştırmak için kapıları kapadım.
Onu hafifçe dudaklarından öptüm ve kendinden geçip
yarı bayılıncaya kadar kulağına hafifçe bir şeyler fısılda-
dım.
O belirsiz bir tatlılığın sonsuz sisinde kayboldu.
Dokunmama cevap vermez oldu, şarkılarım onu uyan-
dıramadı.
Bu gece vahşî ellerden fırtına bizi çağırmaya geldi.
Rabindranath Tagore 55
83
O, tepenin eteğindeki mısır tarlasının kenarında, ihti-
yar ağaçların vakur gölgeleri arasından çağıltılı ırmaklar
hâlinde akan kaynağın yakınında yaşıyordu. Kadınlar
oraya kaplarını doldurmaya gelirlerdi, yolcular da orada
dinlenmek ve konuşmak için otururlardı. O, bütün gün,
kaynayan ırmağın ahengiyle çalışır ve düşlere dalardı.
Bir akşam, bulutlarla örtülü tepeden bir yabancı indi;
saçları uyuşuk yılanlar gibi karışıktı. Şaşarak sorduk:
“Sen kimsin?” Cevap vermedi, fakat çağıldayan ırmağın
kenarına oturdu ve sessizce onun yaşadığı kulübeyi seyre
daldı. Kalplerimiz korkuyla titremişti, gece olduğu zaman
evlerimize döndük.
Ertesi sabah kadınlar deodar ağaçlarının yanındaki
kaynaktan su almaya geldikleri zaman, onun kulübesinin
kapılarını açık buldular. Fakat onun sesi kaybolmuştu.
Gülümseyen çehresi neredeydi? Boş kap yerde duruyor-
du ve kandili köşede kendi kendine sönmüştü. Hiç kimse
onun daha sabah olmadan nereye kaçtığını bilmiyordu.
Yabancı da gitmişti.
Mayısta güneş hararetlendi, karlar eridi ve biz kay-
nağın kenarında oturup ağladık. Kendi kendimize dü-
şündük: “Onun gittiği diyarda acaba bu kurak günlerde
bakracını doldurabileceği bir kaynak var mı?” ve ürkerek
56 BAHÇIVAN
84
Sonbahar bulutlarının gölgeleri, peşlerinden tez koşan
güneşle, yeşil ve sarı pirinç tarlaları üstünden kayıp
geçiyor.
Arılar ballarını emmeyi unutuyor; ışıkla sarhoş olarak
çılgınca uçuyor ve vızıldıyorlar.
Ördekler de nehrin adacıklarında sebepsiz bir sevinçle
haykırışıyorlar.
Hiç kimse evine dönmesin kardeşler, bu sabah hiç kim-
se işine gitmesin!
Rabindranath Tagore 57
85
Kimsin sen ey okuyucu, bundan yüz yıl sonra şiirleri-
mi okuyan!
Sana baharın bu zenginliğinden, şu ilerideki bulutlar-
dan tek bir altın çizgi gönderemiyorum.
Kapılarını aç ve dışarı bak!
Çiçek açan bahçeden, yüz yıl önce solmuş çiçeklerin
kokulu anılarını topla.
Bir bahar sabahı mutlu sesini yüz yıl ileriye gönderen
hayat dolu sevinci kalbinde duy derim!
İLK SÖZCÜKLERİN İNDEKSİ