Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 38

9

“Kullanımlar ve Doyumlar”dan
İzlerkitle Sosyolojisine:
Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları
Burak Özçetin

Özet
İzlerkitle çalışmalarına sosyolojik bir perspektiften yaklaşan bu çalışma mevcut araştırma
gündemlerini eleştirel bir şekilde ele almakta ve yeni bir izlerkitle araştırma gündemi ile ilgili
ipuçlarını tartışmaktadır. Çalışma, izlerkitle araştırmalarının tarihini etki araştırmaları,
kullanımlar ve doyumlar kuramı, Kültürel Çalışmalar (kodlama/kodaçımı modeli) ve alımlama
analizini tartışarak ele almaktadır. İzlerkitleyi ve televizyon izlerkitlesini konu alan alternatif
yaklaşımların güçlü ve zayıf yanlarını tartışan çalışma, Türkiye’de izlerkitle çalışmalarından
da bir kesit sunmaktadır. Çalışma, izlerkitleye yönelik özcü ve psikolojik indirgemeci
yaklaşımların yetersizliğini vurgulamakta ve izlerkitleye inşacı ve sosyolojik bir perspektiften
yaklaşmaktadır. Sınırları belli, toplumsal uzamda bir yer kaplayan ve araştırmacı tarafından
keşfedilmeyi bekleyen bir izlerkitle algısının yerine televizyon izleme pratiğinin daha geniş
toplumsal ve kültürel pratik ve yapılar içerisine yerleştirilmesi gerektiğini iddia etmektedir.
İzlerkitle sosyolojisi olarak adlandırılan bu yaklaşım, gündelik yaşamın, beğenilerin ve
kültürel kimliklerin kuruluşunda televizyon izleme pratiğinin rolüne odaklanmaktadır.

Anahtar kelimeler: izlerkitle, televizyon, kullanımlar ve doyumlar, Kültürel Çalışmalar,


alımlama

Audience Studies in Turkey: From “Uses and Gratifications” to Audience


Sociology
This study aims at developing a sociological perspective within the field of audience analysis
by critically evaluating the competing paradigms within the research field. In this light, it
focuses on key approaches: uses and gratifications, Cultural Studies (encoding/decoding
model) and the tradition of reception analysis. The study also presents a general overview of
audience studies in Turkey. The article underscores the inadequacies of essentialist and
psychologist accounts of audiences, and suggests a sociological and constructivist approach.
This approach tries to locate audiences within wider social and cultural structures and
practices, rather than understanding audiences as entities waiting to be discovered by the
social scientists. The sociological account of audiences, as further developed in the study,
focuses on the role played by the viewing/reading practices in the making of tastes and
cultural identities, and problematises the place of these practices in everyday life.

Keywords: audience, television, uses and gratifications, cultural studies, reception analysis

iletiim : arat›rmalar› • © 2010 • 8(2): 9-37


10 • iletiim : arat›rmalar›

“Kullanımlar ve Doyumlar”dan İzlerkitle


Sosyolojisine: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları

Toby Miller (2010: 23) televizyon çalışmalarında üç temel çalışma


alanının varlığından bahseder: İlk çalışma alanı televizyonun ekonomi
politiğine odaklanır. Ekonomi politik yaklaşım, kullanılan teknoloji,
sahiplik ve kontrol yapılarını inceler. İkinci çalışma alanı televizyonun
içeriğine, yani metinselliğe odaklanır: televizyon mesajının –metinsel,
görsel ve işitsel boyutlarıyla– anlam katmanlarını çözümler. Son ola-
rak, “izlerkitle analizi”, televizyonun kamusuna, yani izlerkitlesine/
izlerkitlelerine odaklanır.1 Bu makale, izlerkitle çalışmalarındaki temel
•••

1 Bu ayrımın çok da net olmadığına dair bir not düşmekte fayda var. Ekonomi-politik ve
izlerkitle araştırma gündemlerinin buluştuğu çalışmalara da rastlamak mümkündür. Dal-
las W. Smythe’nin (2006: 234) izlerkitleyi meta olarak ele aldığı yaklaşımında olduğu gibi:
“Reklamverenlerin reklam bütçeleriyle satın aldıkları şey nedir? Çıkarcı işadamları olarak hay-
rına ya da havaya suya saçmıyorlar reklam paralarını. Satın aldıkları şey, öngörülebilir
özelliklere sahip, belirli pazar alanlarında belirli iletişim araçlarındaki (televizyon, radyo,
gazete, dergi, ilan panosu ve reklam postaları) programlarla sayı olarak tahmin edilebi-
lir oranda ilgilenecek olan izlerkitlenin hizmetidir. Topluluk olarak, izlerkitleler metadır.”
Kısaca, reklamverenler izleyicinin ilgi/alakasını satın alırlar ve böylelikle izlerkitle meta
haline gelir. Sut Jhally ve Bill Livant da izlerkitle analizine ekonomi-politik perspektiinden
uç bir yorum sunarlar. “Marksist emek-değer kuramından hareket ederler ve 'izleme sü-
resini' üretken emek olarak kavramsallaştırarak kapitalist medyada meta üretimi ile ilgili
izlerkitle-merkezli bir açıklama önerirler: 'Nasıl ki işçiler emek güçlerini kapitalistlere sa-
tarlar, izleyiciler de seyretme güçlerini medya sahiplerine satar; nasıl ki emek gücünün, kul-
lanım değeri emektir, seyretme gücünün kullanım değeri de izleme kapasitesidir' (akt. Al-
lor, 1988: 220). Garnham’ın (1979: 132) Smythe’ye yönelttiği eleştirinin Jhally ve Livant’ın
yorumuna da cevap verdiği söylenebilir: “Smythe’nin teorisi Marksist ekonomik teoride
bir soyutlama olarak meta formunun işlevini yanlış anlamakta ve belirli türdeki metalar
arasındaki (bu bağlamda, izlerkitle ve genel olarak meta formu arasındaki) ilişkiyi göz ardı
etmektedir. Sonuçta bu teori herhangi bir çelişki mefhumundan yoksundur; doğrudan
mübadele edilen kültürel metaları açıklayamaz; devletin rolünü açıklamakta yetersiz kalır;
reklam işinin kendisini için sermayenin rolünü yeterli bir şekilde kavrayamaz; ve belki de
en önemlisi, kitle iletişim araçlarının izlerkitle üretme sürecini sınıf ve sınıf mücadelesi
belirleyenleriyle ilişkilendirmekte başarısızdır.”
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 11

akımları ve ayrımları eleştirel bir şekilde ele almak ve yeni bir araştır-
ma gündemi için ipuçları sunmayı amaçlamaktadır.

Kitle iletişim araçlarının ve mesajlarının tüketicileri, ya da kamu-


ları, kitle iletişim çalışmalarının başlangıcından itibaren son derece
canlı ve ihtilaflı bir sorgulama alanı olagelmiştir. Kitle iletişim hakkın-
da sistematik formülasyonların tarihine baktığımızda, kitle iletişimi-
nin, sürecin alıcıları üzerindeki etkileri ile ilgili soruların merkezi
konumu dikkat çeker. Lewis (2005: 344), bu merkezi konumun altını,
“televizyon izleyici araştırmalarının tarihi, bizzat televizyon seyretme-
nin tarihi kadar eskidir,” diyerek çizer.

İzlerkitle ve izlerkitle analizleri, televizyonun üzerinde yükseldiği


ekonomik temeller açısından da hayati önemdedir. Miller’ın (2010:
111) sözleriyle, televizyon yapımcıları sadece izleyicileri çekmeye
uğraşmazlar; onlar aslen, izlerkitle(ler) “üretme” derdindedirler. Bu
süreçte izleyiciler reyting unsuru olmanın ötesinde programların sahi-
bi haline gelirler. Umberto Eco’nun vurguladığı üzere bu, hukuki ola-
masa da psikolojik bir sahiplik ve aidiyet duygusudur; televizyon ve
televizyon kahramanları, izleyicinin şahsi dünyasının bir parçası,
öğesi haline gelir (aktaran Miller, 2010: 126).

Televizyon izleme pratiği çok katmanlı ve karmaşık bir süreçtir ve


bu sürecin nasıl ele alınması gerektiği sorusu izlerkitle araştırmaları
olarak adlandırabileceğimiz bir çalışma alanının doğuşuna sebep
olmuştur. Medya mesajına nasıl yaklaşılması gerektiği; alımlama süre-
12 • iletiim : arat›rmalar›

cinin nasıl ele alınacağı; izlerkitlenin nasıl tanımlanacağı ve izlerkitle


analizinde başvurulacak doğru yöntem(ler)in ne olduğu soruları bahsi
geçen çalışma alanında önemli yarılmaların ve ayrımların doğmasına
yol açmıştır.2

Kitle iletişim kuramlarının ilk dönemlerinde, etki (kitle iletişim


araçlarının izlerkitle üzerindeki [çoğunlukla aşırı ve olumsuz] etkisi)
sorunsalı tarafından sınırları çizilen izlerkitle analizi, kullanımlar ve
doyumlar yaklaşımı ile yeni bir boyut kazandı. Medyanın insanlara
(izlerkitleye) ne yaptığı sorusundan, insanların (izlerkitlenin) medya
ile ne yaptığı sorusuna geçiş olarak tanımlanan bu dönüşüm, izlerkit-
lenin üretici ve yaratıcı faaliyetine (bu faaliyet alanını kısıtlayan tarih-
sel ve toplumsal koşulları göz ardı etme pahasına) odaklandı. Toplum-
bilimlerindeki dilsel dönemeç, kitle iletişim çalışmalarında edebiyat
eleştirisinin başat ilgi alanlarından biri olmasına yol açtı. Fakat metnin
merkezi bir konum edindiği edebiyat eleştirisinde izlerkitle ile ilgili
sorular geri plana itildi. İngiliz Kültürel Çalışmalar geleneğinin izler-
kitle çalışmalarına yaptığı katkı, alımlama analizi tarafından bir adım
öteye taşındı. Kodlama/kodaçımı (encoding/decoding) modeli farklı
alımlama kipliklerinin varlığının altını çizerken, alımlama analizi önce
alımlama pratiği ile toplumsal, sınıfsal ve kültürel konum arasındaki
ilişkiye, sonra da televizyonun kullanımı meselesine odaklandı.

Çalışmanın ilk bölümünde, izlerkitle çalışmalarındaki bu çeşitlilik


eleştirel bir şekilde değerlendirilecektir ve yeni bir izlerkitle araştırma
gündeminin ana hatları sunulacaktır. Ardından, Türkiye’de izlerkitle
çalışmaları ile ilgili bir tartışma yürütülecektir. Bu bölümde, özellikle
kullanımlar ve doyumlar yaklaşımını benimseyen ve Kültürel Çalış-
malar geleneğine yaslanan belli başlı çalışmalar eleştirel bir şekilde
incelenecektir.
•••

2 Bu çalışmada Jensen ve Rosengren’in (2005) ayrımından yararlandım. Yazarlar, izler-


kitle çalışmalarında beş ayrı geleneğin varlığından bahsederler: 1. etki araştırmaları;
2. kullanımlar ve doyumlar araştırmaları; 3. edebiyat eleştirisi; 4. kültürel çalışmalar;
5. alımlama analizi. Konuyla ilgili ayrıca bkz. İrvan, 1994; Ruddock, 2001.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 13

İzlerkitle Araştırmalarında Temel Yönelimler


Etki Araştırmalarından Kullanımlar ve Doyumlara
Korkmaz Alemdar ve Raşit Kaya (1983: 5), kitle iletişim alanına
çalışmaya başlayan bir kişinin genellikle bu araçların önem ve etkisi-
nin büyüklüğünü ileri sürerek işe başladığını ama yaşamının önemli
bir bölümünün bunun tam olarak böyle olmadığını keşfetmekle geçti-
ğini belirtir. Alemdar ve Kaya’nın saptaması iletişim kuramlarının
ortaya çıkış ve olgunlaşma dönemleri için de geçerlidir. Kitle iletişimi-
ne dâhil olan her yeni aracın (telgraf, radyo, televizyon ya da internet)
akıllarda uyandırdığı ilk soru bu aracın etkisinin ne olduğu olmuştur.
Bu sebeple, kitle iletişimi araştırmalarının tarihinin, kitle iletişim araç-
larının insanlar (izlerkitle) üzerindeki etkilerinin (genellikle olumsuz
olan) araştırılmaya başlamasına dayanır diyebiliriz (Abercrombie ve
Lonnghurst, 1998: 4).

Kitle iletişim araştırmaları, özellikle yirminci yüzyılın başında


“önceleri kitle basın organlarının etkileri ve daha sonra film ve radyo-
nun ahlaksal ve toplumsal sonuçlarına duyulan ilgiye” dayanmakta-
dır; “genelde eğitim, propaganda, telekomünikasyon, reklam, kamu
ve insan ilişkileri alanlarının verimliliğini ve etkilerini artırmak ve
sınamak isteğinde yatar” (McQuail ve Windahl, 1997: 17). Bu tarihsel
zemin üzerinde yükselen etki araştırmaları özellikle iletişim araçları-
nın kitleler üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde durmuştur. Bu yak-
laşıma göre medya, yozlaşma, uyuşma, kandırılma, zihin bulandırma,
şiddete teşvik ve benzeri olumsuzlukların temel sorumlusuydu.

Televizyon çalışmaları alanında da televizyonun izlerkitle üzerin-


deki etkileri ile ilgili soru ve sorunlar araştırma gündeminin merkezi
konularını oluşturmaktaydı:

Televizyonun onu izleyen insanlar üzerindeki etkisi nedir? 1950’ler ve


60’lar boyunca bu soru iki tema çevresinde dönüp durmuştur: televiz-
yondaki şiddet izleyicilerde şiddet davranışına neden olabilir mi ve tele-
vizyonun insanların siyasal tutumları üzerinde ne etkisi vardır? Bu iki
sorunun, araştırmacıları zaten mevcut olan toplumsal istatistiklere bir
temel değişken olarak televizyonu sokmaya yöneltme gibi bir avantajı
oldu (Lewis, 2005: 344).
14 • iletiim : arat›rmalar›

Buna karşın, etki araştırmaları, yarattığı beklenti ve coşkuya kar-


şın sonuçsuzluk veya kafa karışıklığı ile sonuçlandı. Lewis’e göre
sorun temel ‘etkiler’ sorusunda değil, sorunun özgül formülleştirimle-
rinde ve bu soruyu sınama ve yanıtlamada kullanılan araçlardaydı.
Lewis’e göre (345), “televizyon izlemenin etkisi karmaşık toplumsal
süreçlerle ilgilidir. Davranışını değiştirmek için bir fareye küçük elekt-
rik şokları vermek gibi bir şey değildir bu –bazen buna benzese bile
değildir”.

‘Hipodermik iğne’/‘derialtı şırınga’, ‘sihirli mermi’, ‘propagan-


da’, ‘uyarıcı-tepki’ gibi kavram ve formüllere başvuran etki araştırma-
ları ilerleyen dönemlerde medyanın etkisinin o kadar da doğrudan ve
büyük olmadığına dair vurgularla yer değiştirmeye başladı. Gerçek-
ten de etki araştırmaları çok değişik açılardan eleştiriye açıktı. Lewis’e
göre televizyon etki araştırmalarının birden fazla sorunu vardı. İlk
olarak, televizyon izlemenin etkisi zorunlu ve açık bir şekilde davra-
nışlarımızda görünmemektedir. İkincisi, davranışsalcının etki araştır-
ması sınırlı ve önceden kestirilebilir tepkiler alanında gerçekleşirken,
televizyon izlememin anlam ve öneminin çok daha muğlak olmasıdır.
Üçüncü nokta, davranışsalcının denetimli bir ortamdaki denekleri
incelerken, televizyon izlemenin çok çeşitli, farklılıkları barındıran ve
sınırları net olarak çizilemeyen bir etkinlik olduğudur. Dördüncü ola-
rak Lewis’e göre, etkiler yaklaşımı televizyon izleyicilerini, televizyon
mesajlarında önceden kurulmuş anlamları edilgin bir şekilde özümle-
yen boş kaplar olarak ele alma eğilimidir. Ayrıca, etki sorunsalındaki
varsayılan etkiyi yaratanın televizyon olup olmadığı cevaplanama-
maktadır. Son olarak, davranışçı araştırmacının aksine, televizyon
araştırmacısı insanları dünyalarından soyutlayıp onları denetimli bir
faaliyetler yaşamına bağımlı kılacak araç ve güçten yoksundurlar
(Lewis, 2005: 346-348). Abercrombie ve Longhurst de (1998) çağdaş
medya izlerkitlelerinin basitçe birbirinden ayrılmış bireyler kümesin-
den değil; karmaşık ve etkileşimde bulunan toplumsal grup ve birey-
lerden oluştuğunu vurgular. Dahası, yazarlara göre izlerkitle medya
mesajına basitçe karşılık vermekten ziyade çok farklı şekillerde etkile-
şime girer. Ayrıca, kitle iletişimindeki mesajlar her zaman basit ve
dolambaçsız değildir; daha ziyade karmaşık ve oldukça çeşitlidir. Son
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 15

olarak, gerçek toplumsal dünyada bireyler mesajlara basitçe (bir enjek-


siyona ya da uyarıcıya yanıt verirmiş gibi) tepki vermezler (Abercrom-
bie ve Longhurst, 1998: 5).

Etki paradigmasına karşı, 'iki aşamalı akış’ (Lazarsfeld vd., 1948;


Katz vd., 1955) itirazı ile başlayan süreç kitle iletişim araçlarının gücü-
nün sınırlarının ve işleyiş şeklinin sorgulanmasının habercisiydi.
‘Güçlü etki’ iddiası iletişim çalışmaları arenasından tümüyle silinmese
ve farklı formüller yoluyla yeniden gündeme gelse de, özellikle izler-
kitle çalışmalarında izlerkitlenin o kadar da pasif olmadığı, insanların
“kültürel ahmaklar” (Hall, 1981) olarak görülmemesi gerektiği vurgu-
su kabul görmeye başladı. İzlerkitle analizi açısından bu dönüşümün
en önemli yanı medya mesajına maruz kalan izleyicinin ve izleyici
faaliyetinin niteliği ile ilgili yeni bir algının oluşmasıydı: etki modelin-
dekinden daha karmaşık, daha toplumsal, makul ölçülerde düşünüm-
sel (reflexive) ve belirli bir yaratıcılığa sahip bir izleyici/izleme pratiği
algısı. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, yaklaşımın aşağıda tartışı-
lacak olan bütün kısıtlılıklarına karşın, etki sorunsalının aşılmasında
ve daha karmaşık izlerkitle analizlerinin sunulmasında önemli katkıda
bulundu.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, etki araştırmalarını, kitle ile-


tişim araçları ile ilgili temel soru ve sorunsalı ters yüz ederek aşmaya
çalıştı: etki sorunsalının aksine, insanların medya ile ne yaptığı sorusu-
nu, medyanın insanlara ne yaptığı sorusuyla ikame etti. Kullanımlar ve
doyumlar yaklaşımının kurucu isimlerinden Elihu Katz’ın tanımı ile,

“kullanımlar” yaklaşımı, kitle iletişim araçlarının en güçlüsünün dahi


mesajı, kişiyi –içinde yaşadığı toplumsal ve psikolojik bağlamda “işine
yaramayacaksa”– öylesine etkileyemez demektedir. “Kullanımlar” yakla-
şımı, insanların değerlerinin, çıkarlarının, ilişkilerinin, toplumsal rolleri-
nin baskın olduğunu ve insanların gördüklerini ve duyduklarını seçici bir
şekilde bu çıkarlara doğru “büktüğünü” iddia eder (Katz, 1959: 2-3).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının üç gündem maddesi şun-


lardır: i. İnsanların, ihtiyaçlarını karşılamak için kitle iletişim araçlarını
nasıl kullandıkları sorusuna cevap bulmak; ii. İnsanların kitle iletişim
16 • iletiim : arat›rmalar›

araçlarını kullanımlarında altta yatan güdüleri keşfetmek; iii. bireysel


kitle iletişim aracı kullanımının olumlu ve de olumsuz sonuçlarını
belirlemek.3 McQuail ve Windahl (1997: 154), kullanımlar ve doyumlar
araştırmalarını ‘klasik’ ve ‘modern’ olmak üzere iki döneme ayırmak-
tadırlar. Yazarlara göre, klasik dönem 1940’lı yıllarda Uygulamalı
Toplumsal Araştırmalar Bürosu tarafından New York’ta yapılan çalış-
maları içerir. Klasik dönemdeki araştırmalarda ev kadınlarının arkası
yarın kuşaklarını nasıl tükettiğini, onlara nasıl doyumlar sağladığını
ve onların beklentilerini nasıl karşıladığına dair soruşturmalara yer
verilir (Özarslan ve Nisan, 2011: 27; Jensen ve Rosengren, 2005: 55).
1970’li yıllarda Blumler ve Katz’ın öncülüğünde yapılan araştırmalar
da yaklaşımın modern dönemini oluşturmaktadır (Katz vd., 1973 ve
Ruggiero, 2000).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı televizyon izlerkitle araştır-


malarında sıkça kullanılmıştır. Rubin, televizyon kullanımlarından
kaynaklanan iki izleyici tipolojisinden bahsedilebileceğini söyler.
Birinci tipoloji televizyonu eğlence ve tüketim amaçlı kullanırken,
ikinci tipoloji bilgi edinme gayreti ile daha gerçekçi (nonescapist)
sebeplerle izlemektedir (37). McQuail vd.’den aktaran Erol Mutlu
(1999: 81-85) ise kullanımlar doyumlar kuramının televizyon izleme
nedenleri olarak şunları sıraladığını belirtir:

1. oyalanma, kaçış: gündelik yaşamın alışılagelen ve sıkıcı rutinin


dayattığı kısıtlamalardan uzaklaşma; sorunların, dertlerin insana
yüklediği sıkıntılardan kaçma; ve duygusal boşalma, rahatlama

2. kişisel ilişkiler: can yoldaşlığı, ahbaplık.

3. kişisel kimlik: kişisel referans, gerçekliğin araştırılması, değer


pekiştirme.

4. gözetim altına alma: gündemde olup bitenleri takip etme, haberdar


olma.
•••

3 Bkz. University of Twente Overview Communication Theories of the UT Communi-


cation Studies, http://www.utwente.nl/cw/theorieenoverzicht/.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 17

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımına göre izlerkitle medya


mesajını farklı motivasyonlarla izler ve mesaj da niyet edilenden fark-
lı yorumlanabilir. Medya mesajlarının birden fazla anlamı vardır;
ancak bu çok anlamlılığın nasıl açıklanması gerektiği önemli bir tartış-
ma konusu olagelmiştir. Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, izlerkit-
lenin seçimlerine ve anlamın çoğulluğuna vurgu yaparken yan anlam-
lı (connotative) kodların kendi aralarında eşit olduğunu varsayan
çoğulcu bir çerçeveye yaslanmaktadır (Morley, 1992: 47). Fiske’nin
Television Culture’da temel çerçevesini sunduğu "semiyotik demokrasi"
kavramında bu yaklaşımın izlerini bulmak mümkündür: metinler çok
anlamlıdır ve izleyiciler kendi toplumsal ve öznel koşulları içerisinde
bu metinleri istedikleri gibi anlamlandırmaktadırlar. Televizyon
metinlerinin bize sunduğu, semiyotik demokrasidir:

Televizyonun bize sunduğu şey program değil, semiyotik bir deneyimdir.


Bu deneyim açıklık ve çokanlamlılıkla tanımlanmaktadır. Televizyon ken-
din pişir kendin ye menüsü değildir elbet ama aynı zamanda satışa sunul-
muş bir hazır anlamlar paketi de değildir. Kültürel belirleyenler içerisinde
çalışıyor olsa da aynı zamanda bu sınırlama ve kontrollerden kaçmak,
bunları değiştirmek ve meydan okumak için gerekli olan özgürlük ve
gücü de sunar. Bütün metinler çokanlamlıdır, fakat çokanlamlılık mutlak
bir şekilde televizyon metinselliğinin merkezindedir (Fiske, 1999: 239).

Kültürel belirlenime sınırlı bir şekilde vurgu yapan bu çoğulcu


çerçeve, kültürel alanı karakterize eden asimetrik hâkimiyet ilişkileri-
ni, kültürel alanın ideolojik yapılanışını ve baskın anlamları çözümle-
meyi imkânsız kılmaktadır. Fiske’de bu imkânsızlık, “metin yoktur,
izlerkitle yoktur, sadece izleme süreci vardır,” şeklinde uç bir ifadede
kendini bulur (aktaran Abercrombie ve Longhurst, 1998: 23).

Kullanımlar ve doyumlar kuramının ikinci önemli sınırlılığı ise


yeterince sosyolojik bir çerçeveye yaslanmamasıdır: “Kullanımlar ve
doyumlar temelde psikolojik indirgemeci (psychologistic) bir sorunsal-
dır –kişilerin anlıksal durumlarına, ihtiyaçlarına ve süreçlerine, söz
konusu kişileri içinde bulundukları toplumsal koşullardan soyutlaya-
rak ele alır” (Morley, 1992: 48). Kitle iletişim çalışmalarında izlerkitleye
‘etkinlik’ kazandıran kullanımlar ve doyumlar kuramı önemli bir
18 • iletiim : arat›rmalar›

dönüm noktasına işaret etmekle birlikte izlerkitleye aşırı bir serbesti


tanır ve mevcut toplumsal/sınıfsal ve de iktidar yapılarını göz ardı
eder. Etki analizinden kullanımlar ve doyumlar kuramına uzanan
çizgi aynı zamanda sosyal bilimlerdeki yapı/fail gerilimi eşliğinde de
okunabilir. İzleyicinin, medya mesajının pasif alımlayıcısı olarak
görüldüğü yaklaşıma bir tepki olarak yükselen kullanımlar ve doyum-
lar yaklaşımı, herhangi bir yapısal sınırlamadan muaf, kadir-i mutlak
bir izleyici kavramına sarılır.

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı izlerkitle çalışmaları içerisin-


de önemli bir dönüm noktası olma özelliğini hala korumaktadır. Fakat
izlerkitlenin yaratıcı faaliyetine, televizyon izleme pratiğinin çok
boyutlu yapısına ve alımlama sürecindeki çok sesliliğe yapılan vurgu
yerinde olmakla birlikte eksiktir. İzlerkitlenin kültürel tüketim faaliye-
ti belirli bir toplumsallık, kültürel ortam ve iktidar ve tahakküm ağları
içerisinde gerçekleşir ve bu yapıların üretiminde ve yeniden üretimin-
de rol oynar. İzlerkitle analizinde takip edilecek bu düşünce hattı iler-
leyen bölümlerde daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Kültürel Çalışmalar ve Alımlama Analizi


Kültürel çalışmalar4, kitle iletişimi araştırmalarında 1940’lı yıllar-
da başlayarak 1960’lara kadar hâkimiyetini koruyan anadamar Ameri-
kan davranışçı yaklaşımdan “eleştirel” yaklaşıma geçişin uğrakların-
dan biri olarak ele alınabilir. Hall’a göre anadamar ve eleştirel yakla-
şımlar arasında teorik perspektifleri ve siyasal tutumları açısından
derin bir uçurum mevcuttur. “Anadamardan eleştirel perspektiflere
kaymayı karakterize etmenin en basit yolu, bu değişikliği özünde dav-
ranışsal bir perspektiften ideolojik bir perspektife doğru yapılan bir
hamle olarak göstermektir” (Hall, 1999a: 78). Hall’a göre eleştirel yak-
laşım, anadamar iletişim çalışmalarının kısıtlılıklarını aşmak için
verimli bir çerçeve sunmaktadır. Peki, anadamar yaklaşımın kısıtlılık-
ları, ya da Hall’un deyişiyle “bunalımından” ne anlamalıyız?
•••

4 Kültürel çalışmalar geleneğinin merkezi igürü Stuart Hall üzerine ayrıntılı bir
çalışma için bkz. Özçetin, 2010.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 19

Başat yaklaşıma hâkim olan katı bireycilik, bu akımın epistemolo-


jik ve kuramsal açıdan gelişmemiş bir çerçeve arz etmesine sebep
olmaktadır. Söz konusu olan, ilkin, “bu paradigmanın anlamlandırma,
anlam, dil ve simgeleştirmeyle ilgili konuları sürekli olarak sözde bir
‘bilimcilik’ adına haklılaştırarak kaba saba davranışçı göstergelere
dönüştüren bir tür sistemli davranışsal indirgemecilik eğilimidir”
(Hall, 1997: 82). İkincisi, kendi ayakları üstünde duran bir iletişim bili-
mi oluşturma iddiası başat yaklaşımı toplum bilimlerinin tarihsel ve
kavramsal birikiminden soyutlamış ve yoksun bırakmıştır. Üçüncü
önemli kısıtlılık ise başat yaklaşımın “iletişime atfedilen süreçleri,
kurumları ve etkileri, modern iletişim sistemlerinin ayrılmaz derecede
gömülü olduğu daha geniş toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel
yapılardan ayırarak tanımlama yönünde[ki]” çabasıdır (Hall, 1997: 83).

Stuart Hall ile özdeşleşmiş Birmingham Üniversitesi Kültürel


Çalışmalar Merkezi bünyesindeki Medya Grubu’nun kalkış noktası
anadamar yaklaşıma yöneltilen bu eleştirilerdir. Stuart Hall, Medya
Çalışmaları Grubu’nun kurulduğu ilk günlerdeki araştırma gündemini
ve amaçlarını şu şekilde özetlemiştir:

İlkin, Medya Çalışmaları –medya içeriğinin tetikleyici olarak görüldüğü


ve fazlaca davranışsalcı bir ton taşıyan bir tür etki-tepki modeli kullanan–
‘doğrudan etki’ modelleri ile bağını kopardı; bunun yerine genel bir biçimde
medyanın ‘ideolojik’ rolü olarak tanımlanabilecek bir çerçeveye yaslan-
dı…. İkinci olarak, medya metinlerini anlamın ‘saydam’ taşıyıcıları olarak
gören yaklaşıma meydan okuduk ve dikkatimizi bu metinlerin dilsel ve
ideolojik yapılanışlarına yönelttik.… Üçüncüsü, geleneksel araştırmada sıkça
rastlanan edilgen ve farklılaşmamış ‘izleyici/dinleyici’ kavramları ile bağımızı
kopardık…. Dördüncü olarak, medya ve ideoloji meselesi medyanın ege-
men ideolojik tanımlar ve temsillerin dolaşımı ve pekişmesinde oynadığı
rol sorusuna yöneldi (2005: 117-118 vurgular bana ait).

Kültürel Çalışmaların eleştirel paradigması, yekpare bir bütünlük


sergilemese de temelde bu kaygılar üzerinde yükseldi. İdeoloji, dilbi-
lim ve göstergebilimde yaşanan gelişmeler eleştirel paradigmanın
epistemolojik ve kuramsal dayanaklarını oluşturmaktaydı. Eleştirel
kuramın Stuart Hall gibi isimleri ise medya analizini bir bütün olarak
toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel dönüşümün içerisine yerleş-
20 • iletiim : arat›rmalar›

tirdi. Stuart Hall’un Kültürel Çalışmalar Merkezi’ndeki diğer araştır-


macılar ile kaleme aldığı Policing the Crisis (1978) bu türden bir çabanın
ürünüydü.

Stuart Hall, sıkça alıntılanan ve izlerkitle çalışmaları alanındaki


kilit çalışmalardan biri olan “Kodlama/Kodaçımı” (Encoding/Decoding)
(2006) çalışmasında kitle iletişim çalışmalarını uzunca bir süre meşgul
etmiş olan doğrusal iletişim modeline bir alternatif geliştirmeye çalıştı.
Gönderen-mesaj-alıcı döngüsü içerisinde tamamen saydam bir iletişim
düşüncesinden hareket eden doğrusal iletişim modeli, Hall’a göre
meseleyi kavramakta yetersizdi. Hall bunun yerine mesajın üretim ve
tüketim süreçlerinin sorunsallaştırılması gerektiğini öne sürdü. Burada
gönderen-mesaj-alıcı döngüsünün yerini, Marx’ın ana hatlarını Grund-
risse ve Kapital’de ortaya koyduğu meta üretimi modelini andıran,
“birbirleri ile alakalı ama birbirlerinden farklı uğrakların –üretim,
dolaşım, dağıtım/tüketim, yeniden üretim– eklemlenmesi” alıyordu
(Hall, 2006: 163). Hall bu şekilde hem anlamın (medya mesajı) kuruluş
sürecinin saydam, sabitlenmiş ve garantili bir süreç olmadığını vurgu-
lamakta; diğer yandan da seyirciyi gönderilen mesajı basitçe soğuran
edilgen özneler olmaktan kurtarmaktaydı. Burada, düzanlamlı mesaj-
ların şifresinin seyirci tarafından birebir kırıldığı, buna karşılık yanan-
lamlı denen ifadelerin farklı yorumlara tabi tutulduğu iddia edilmiyor-
du. Hall, bu iki ifade türü arasında sadece analitik bir ayrım olduğunu
söylüyordu. Ona göre, düz-anlam, bırakın ideolojik alanın dışında
olmayı, ‘normalleşme’ ya da ‘doğallık’ etkisi adını verebileceğimiz en
güçlü ideolojik kısa-devrenin semptomudur. Bir başka deyişle ‘ideolo-
jik olmadığı’ iddia edilen okuma ve tüketme biçimi, –Hall’un sınıflan-
dırmasına göre baskın-hegemonik kod– olası alımlama konumlarından
sadece biridir (2006: 171)5 Bunun yanı sıra kabul ve ret öğelerinin bir
karışımını bulabileceğimiz bir ara kod –müzakereli– ve son olarak da
•••

5 “Pratikte oldukça az görülen bu okuma biçiminde izleyici/okur yapımcının yeğle-


diği okuma biçiminde hareket eder. Metindeki düzanlamları tam ve doğru olarak
alır ve kodlama sürecinde üretilen anlamların meşruluğunu her düzeyde kabullenir”
(İrvan, 1994: 207).
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 21

verilmeye çalışılan mesajı tümüyle başka bir çerçeveye yerleştirme


olarak tanımlayabileceğimiz muhalif kod da diğer alternatiflerdir (Hall,
2006: 172-173).

Kodlama/Kodaçımı modeli, kendinden önceki modellerle karşı-


laştırıldığında, son derece dinamik ve karmaşık bir anlamlandırma ve
alımlama ilişkisi öngörüyordu. Michéle Barrett (1998: 269-270), Hall’un
ideoloji ve kültürel çalışmalar alanına yaptığı katkıları tartıştığı yazı-
sında kodlama/kodaçımı modelinin katkısının sadece televizyon ya
da medya çalışmaları ile kısıtlı olmadığını, bir bütün olarak kültürel
çalışmaların gündemini belirlediğini söyler. Barrett’e göre (1998: 270)
bu model, iktidar ve ideoloji olgularını medya çalışmalarının kalbine
yerleştirmesi açısından ayrıca önemlidir. Mesaj ve mesajın deşifre edil-
mesi sürecinin, ya da anlam üretim ve tüketim süreçlerinin, toplumsal
iktidar ilişkilerinden bağımsız ele alınamayacağını vurgular. İktidar
kavramını kültürel süreçlerin merkezine yerleştiren Hall, kültürün
kendisini iktidarın ayrılmaz bir parçası olarak ele alarak verimli bir
çerçeve sunar.

Kültürel Çalışmalar geleneği Gramsci ve Althusser’e biçtiği mer-


kezi rol ile medya çalışmalarında baskı altında tutulan, göz ardı edilen
‘ideoloji’yi medya çalışmalarının asli öğesi haline getirmiştir.
Gramsci’nin hegemonya kavrayışı ve Althusser’in ideoloji kuramına
yaptığı katkılar (üstbelirlenim, çağırma, psikanalizle kurduğu köprü
ve eklemlenme) Kültürel Çalışmalar, özellikle de Hall için önemliydi
(bkz. Hall, 1985). Fakat bu yaklaşım, kitle iletişim araçlarının ideolojik
etkilerinin, bu araçların yaydığı mesajların metinsel yapısından çıkarı-
labileceği iddiasına yaslanıyordu. Bir başka deyişle, bu analitik söy-
lemlerde kitle iletişim araçları izlerkitlesi yeterince araştırılmıyor ve
bu araçların, tüketicileri üzerindeki etkisine kesin gözüyle bakılıyordu
(Morley, 1992: 7). Kültürel Çalışmalar geleneğinden gelen, aynı
zamanda Stuart Hall’un öğrencisi olan ve The Nationwide Audience’da
(1980) Hall’un kodlama/kodaçımı modelini geniş kapsamlı ampirik
bir araştırmada kullanan David Morley, Family Television (1986 [1999])
ve Television, Audiences and Cultural Studies (1992) gibi çalışmalarında
izlerkitle ve alımlama sorunlarını televizyon incelemelerinin günde-
22 • iletiim : arat›rmalar›

mine yerleştirdi. Stuart Hall (1999b: v), Family Television için yazdığı
önsözde Morley’in çalışmalarının önemini şu sözlerle belirtir:

Morley’in çalışmaları, medya çalışmalarına uzun bir süre hâkim olan,


eski tarz izlerkitle araştırmalarının ve bu araştırmaların monolitik “izle-
yici” kavrayışını ve safdil mesaj, anlam ve etki nosyonunun vadesi çok-
tan gelmiş çöküşüne yardımcı olmuştur. Daha aktif bir izlerkitle kavrayı-
şına ve farklı okumaların oluşumunda rol oynayan kodlar ve yetkinlikle-
re ilginin çekilmesine katkıda bulunmuştur. Bu yaklaşım kendini “metin-
ler” üzerine çalışan diğer çalışmalardan, metinlerin yanı sıra, izlemenin
ve yorumlamanın toplumsal boyutlarına ısrarlı bir şekilde dikkat göste-
rerek ayrıştırmıştır.

David Morley’in 1980 yılında yayımladığı The Nationwide Audien-


ce adlı çalışması izlerkitle çalışmalarında önemli bir dönüm noktasıy-
dı. Morley’in kendisi tarafından da sonraki yıllarda (1992, 1999) eleşti-
rilen bu eser, yayınlandığı günden beri izlerkitle çalışmalarının sürek-
li olarak hesaplaştığı bir çalışma oldu. Morley’in yaklaşımının üç
sacayağı şunlardır: ilk olarak, aynı olay birden fazla şekilde kodlana-
bilir; ikincisi, mesaj her zaman birden fazla potansiyel okumayı içinde
barındırır. Mesajlar belirli okumaları diğerlerine önerecek ya da tercih
edecek şekilde kodlanır; fakat hiçbir zaman bir okuma ile kapanıma
uğramazlar, çok anlamlı kalırlar; ve son olarak ne kadar şeffaf ya da
‘doğal’ görünürse görünsün, mesajların alımlanması sorunlu ve kar-
maşık bir süreçtir (1992: 78-9). Fakat Morley’in çalışması, kullanımlar
ve doyumlar kuramında olduğu üzere, mesajın alımlanışını bireylerin
psikolojik durum ve konumlanışları ile ilişkilendirmek niyetinde
değildir. Nationwide, izlerkitle üyelerinin televizyon mesajını alımla-
maları ile toplumsal konumları (sadece sınıfla sınırlı olmayan) arasın-
daki yakın ilişkiyi sorunsallaştırdı (Turner, 2003: 110). Voloşinov’un,
dilsel göstergenin ve bilincin sosyo-ideolojik bir olgu olduğu vurgusu-
nu takip eden Morley, dilsel ifadelerin psikolojik ya da bireysel değil,
toplumsal olarak koşullandırılmış yapısına vurgu yapar. Morley,
Nationwide’ın sıkça alıntılanan şu pasajında izlerkitleyi birbirlerinden
farklılaşmamış bireylerin toplamı olarak görmektense, karmaşık alt-
grup ve alt-kültür dokuları içerisinde konumlandırır:
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 23

Burada ihtiyacımız olan şey, farklılaşan yorumlarla toplumun sosyoeko-


nomik yapısını ilişkilendirebilmek; farklı ‘kültürel kodları’ paylaşan
farklı grup ve sınıfların üyelerinin verili mesajı nasıl farklı şekillerde
yorumladıklarını göstermek; bunları sadece bireysel, bireye özgü düzey-
de değil, grupların ve sınıfların sosyoekonomik konumlarıyla ‘sistematik
bir şekilde ilişkilendirilmiş’ bir şekilde ele almaktır. Kısaca, izlerkitle içe-
risindeki alt-kültürel6 yapıların ve oluşumların ve farklı grup ve sınıfların
paylaştıkları farklı kültürel kod ve yeterliklerin, izlerkitle içerisindeki farklı
kesimlerin mesajları alımlayışını nasıl ‘belirlediğini’ göstermemiz gerek-
mektedir (1980: 134, vurgular bana ait).

Bu çerçeve dahilinde, Morley’in, izlerkitlenin sosyoekonomik


konumları, sahip oldukları yeterlikler ve kültürel kodlara yaptığı
vurgu Pierre Bourdieu’nun (1984) çalışmaları ile paralellikler taşır.
Bourdieu’nun kültürel, entelektüel ve estetik yatkınlıkların toplumsal
bir eleştirisini ve analizini sunduğu çalışmaları ile Morley’in, televiz-
yon mesajının alımlanışının sosyoekonomik belirleyenlerine yaptığı
vurgu benzerdir. Morley, sınırlı da olsa Bourdieu’nun çalışmalarına
göndermede bulunur. Fakat akılda tutulması gereken nokta, Bourdieu
sosyolojisinin "alımlama" sorunsalının çok ötesinde, faillerin bahsi
geçen yatkınlık ve yeterlikleri edindikleri mekanizmaları açıklamaya
çalıştığıdır (bkz. Bourdieu, 1984 ve Swartz, 2011).

Nationwide çalışmasında, araştırmacı tarafından seçilmiş ve vide-


okasetlere kaydedilmiş Nationwide şovunun iki bölümü çok farklı
toplumsal arka plandan (farklı eğitim düzeylerine ve kültürel arka
plana sahip, farklı coğrafyalardan gelen) gruplara izletilmiş ve bu
gruplarla derinlemesine görüşmeler ve odak grup toplantıları düzen-
lenerek bu grupların programları nasıl alımladıkları araştırılmıştır.
•••

6 Morley (1992: 74), alt-kültürün tanımını Graham Murdock’tan alır: “Alt-kültürler


toplumsal yapının belirli kesimlerindeki gruplar tarafından, birlikte paylaştıkları
toplumsal konumun çelişkileri ile yüzleşirken kolektif bir şekilde geliştirdikleri an-
lam sistemleri ve ifade biçimleridir. Bilhassa, alt-kültürler, yapısal olarak aşağıda
konumlanmış olanların egemen anlam sistemleriyle müzakere etmek ya da bu sis-
temlere karşı çıkmak için geliştirdikleri birikmiş anlamları ve ifade araçlarını temsil
ederler” (Murdock 1973: 213-14).
24 • iletiim : arat›rmalar›

Morley, alımlama sürecinde sosyoekonomik konumlanışın "belirleyici-


liğini" vurgularken, kişilerin kavramsal/kültürel çerçevelerinin doğru-
dan onların toplumsal konumlarından çıkarsanabileceği türden bir
indirgemeciliğe kapılmamak gerektiğini de belirtmiştir. Asıl meydan
okuma, toplumsal koşulların bireylere sundukları imkân ve sınırları
anlayabilmektedir. Bu uyarılara karşın, Morley’in daha sonra kendisi-
nin de kabul edeceği üzere (1999: 40; 1992: 111-117), Nationwide çalışma-
sında hem "sınıf" ve "gruplar"ın tanımlanışında hem de sosyoekono-
mik konumla alımlama arasında kurduğu ilişkide önemli sorunlar
mevcuttur. Toplumsal konumla alımlama arasındaki ilişkinin incelen-
diği çalışmada toplumsal konumun kendisinin ne olduğu; sınıftan ne
kastedildiği ve sınıfla kültür arasındaki ilişkinin nasıl ele alınacağı açık
değildir. Örneklem seçimi itibariyle gelir gruplarına ve sosyoekonomik
statüye eşitlenen, sınıftan ziyade Weberyan statü gruplarına yaklaşan
bir sınıflandırma mevcuttur. Pierre Bourdieu’nun teorik birikimine
göndermede bulunmakla birlikte, Morley’in Bourdieucu sınıf analizine
yaklaşımı son derece pragmatik ve sığdır.

Turner (2003: 112-3), Nationwide çalışmasının en önde gelen eksik-


lerinden birinin televizyon programı ile seyirci arasındaki ilişkinin ilk
adımını es geçmesi olduğunu belirtir: en başta, izleyicinin o programı
seçmesi. Nationwide çalışmasında katılımcılar arasında programı, eğer
araştırma vesile olmasaydı hiç izlemeyecek olan kişiler mevcuttur.
Araştırma kapsamındaki izleme faaliyetinin, doğal bir televizyon orta-
mı olan evde değil de araştırma merkezinde gerçekleştirilmiş olması
da bir diğer eksikliktir. Ayrıca Turner (2003: 113), katılımcıların derin-
lemesine görüşme ve odak grup toplantılarında yaptığı yorumların
yeterince detaylı bir şekilde ele alınmadıklarından ve analiz edilmedik-
lerinden yakınır. Bunun bir sebebi, araştırmaya kaynaklık eden Hall’un
okuma türleri ile ilgili modelinin izleyici söylemleri arasında yeterli
ayrım yapmaya izin vermemesidir. “Bu yüzden, kendi içinde farklıla-
şan karşıt okuma biçimleri aynı başlık altında toplanarak genelleştiril-
miştir” (İrvan, 1994: 208). Bütün bu sorunlara karşın, Morley’in çalış-
ması, televizyon metninin çokanlamlı (polysemic) yapısının bir kavram-
sal soyutlamadan ibaret olmadığını ampirik olarak göstermesi bakı-
mından değerlidir.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 25

Morley, Nationwide’dan birkaç yıl sonra (1986) yayınladığı Family


Television’da, kendisinin de büyük ölçüde kabul ettiği ve eleştirdiği bu
sorunları aşmaya çalışır. Nationwide kültürel çalışmalar problematiği
içerisinde yer alan, özellikle de çerçevesi Hall’un kodlama/kodaçımı
modeli ile çizilmiş bir çalışmadır. Family Television’da ise odak noktası
“belirli program malzemelerinin izlerkitle tarafından tabi tutulduğu
farklı "okumaların" incelenmesinden, ev içi televizyon izleme bağlamı-
nın kendisine –yani, programların ‘okumalarının’ (genellikle) yapıldığı
çerçeveye kayıyordu” (Morley, 1999: 2). Morley (1992: 125), Nationwide
çalışmasının en önde gelen sorunlarından birinin katılımcı görüşmele-
rinin evlerin dışında, yani katılımcıların doğal televizyon izleme alan-
larının dışında yapılması olduğunu kabul eder. Etnografik araştırma
yöntemlerinin büyük bir önem kazandığı yeni araştırma gündeminde
ise, televizyonun ev içinde kullanımı, aile içi roller ve televizyon izle-
me faaliyeti arasındaki ilişkiler ve televizyon izleme faaliyetinin diğer
boş zaman aktiviteleri ile olan ilişkisi (hobiler, ilgiler, meşgaleler, vb.)
gibi konuları inceler.

Morley, Family Television’da içerik analizi, derinlemesine görüşme


gibi tekniklere ek olarak, katılımcı gözlem ve birlikte televizyon izleme
gibi etnografik yöntemlere de başvurdu.7 Alımlama analizinde sıkça
başvurulan bir yöntem olan izlerkitle etnografisinin ilk amacı “seyirci-
nin alımlayışının ön plana çıkarılıp bilinçli ve iletilebilir hale geleceği
bir görüşme durumunun yaratılmasıdır. İkinci görev, seyircinin prog-
ramla ilgili kişisel anlayışı ve deneyimini görüşmeciye iletmesini sağ-
lamaktır” (Hoijer, 2005: 111). Ruddock (128), izlerkitle analizinde
etnografik yöntemlere başvurulmasının sebeplerini şu şekilde özetler:

•••

7 Çalışmada şu noktalar araştırıldı: a. televizyon setinin ev içi farklı kullanımları (TV


izleme, video oyunu oynama, teleteks vb.); b. belirli program türlerine karşı farklı
bağlılık ve tepki türleri; c. televizyon kullanımının aile içindeki dinamikleri (ne zaman
neyin izleneceğine aile içerisinde kimin karar verdiği ve bu bağlamdaki aile içi iktidar
ilişkileri; TV materyalinin aile içerisinde nasıl tartışıldığı); d. televizyon izleme ve aile
yaşantısının diğer boyutları arasındaki ilişki (televizyonun boş zaman aktivitelerinin
belirlenmesi üzerindeki etkisi ve boş zaman ilgilerinin ve çalışma hayatının zorunlu-
luklarının program tercihi üzerindeki etkisi) (Morley, 1999: 39, 1992: 136).
26 • iletiim : arat›rmalar›

Etnografiyi izlerkitle araştırmacıları için çekici kılan nokta, elde edilmek


istenen veriye doğallığında ve gerçekleşme anında ulaşmayı sağlaması
ve böylece kitle iletişim araştırmalarının yapaylığını aşmaya yardımcı
olmasıdır. Yöntemin kökenleri Branislaw Malinowksi’nin tanımlayıcı ve
yorumlayıcı antropolojisinde yatmaktadır. Malinowski (1922) bir kültü-
rün olduğu haliyle anlaşılmasının ancak gündelik yaşamın özenle göz-
lemlenmesi ve belgelenmesi ile mümkün olduğu fikrini savundu.
Weber’de olduğu gibi, bu, kültürel olguların anlamının katılımcıların
bakış açısından anlaşılmasını içerdi.

Malinowski’nin, etnografinin amacının “yerlinin bakış açısını,


onun yaşamla ilişkisini kavramak, onun dünyayla ilgili anlayışını kav-
ramak” (aktaran Hoijer, 2005: 111) olduğuna dair vurgusu alımlama
analizcileri tarafından izlerkitle çalışmalarına uyarlandı:

Biz de benzer biçimde, izleyicinin bir programla ilgili bakış açısını, alım-
lama ve bilgi yapılarını kavramak istiyoruz. Bunların çoğu, dile getirile-
meyen bilgilerdir. Etnograflari görüşme yaptıkları kişilerden bir şey
öğrenmek için bir görüşme durumu yaratırken, bu dile getirilemeyen
bilgiye ulaşmaya çalışır (Hoijer, 2005: 111-112).

Alasuutari (5) etnografik araştırma yöntemlerinin izlerkitle çalış-


malarında önemli dönüşümleri birlikte getirdiğini söyler. İlk olarak,
etnografik araştırma gündemi, konvansiyonel siyaset anlayışından
kimlik –özellikle de toplumsal cinsiyet– konularına geçişi mümkün
kılmıştır. İkincisi, etnografik araştırmalarla birlikte program içerikle-
rinden ziyade kitle iletişim aracının işlevlerine yoğunlaşılmaya baş-
lanmıştır. Yeni izlerkitle etnografisinde araştırmacı, televizyona sohbet
için toplumsal bir kaynak olarak, ya da televizyon kullanımının aile
yaşantısı içerisinde toplumsal cinsiyet ilişkilerinden kaynaklı iktidar
ilişkilerini nasıl yansıttığı ve ürettiği üzerinden yaklaştı. Son olarak,
araştırmacılar alımlamayı, zincirin izlerkitle tarafındaki son halkasın-
dan doğru analiz etmeye çalışmışlardır. Yani, araştırmacı medyanın
gündelik hayattaki rolüne odaklanmaktadır; gündelik hayatın bir
programın alımlanışındaki etkisine değil. Yeni araştırma gündeminde,
televizyonun kullanımları ile ilgili sorunlar merkezi önem kazandı.
“Televizyondaki imgeler ve televizyon önünde harcanan zaman analiz
edilmeye başlandığında halen sormamız gereken şey bu imgelerin
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 27

tüketicisinin bunlara ne anlam verdiği ve bu zaman zarfında ne yaptı-


ğıdır,” diyen Michel de Certeau’nun (31) yorumdan da etkileniyordu.8

Family Television çalışmasının örneklemi hepsi de güney Londra


bölgesinde yaşayan, video kayıt cihazına sahip, iki yetişkin ve 18 yaş
altı en az iki çocuk sahibi, 18 beyaz aileden oluşuyordu. İlk olarak
ebeveynler, daha sonra da tüm aile ile birlikte ailelerin evlerinde yapı-
landırılmamış (bir buçuk saatle sınırlı) görüşmeler yapıldı. Morley
(1999: 41-4), bu örneklemin temsili olmaktan uzak olduğunu, ama
araştırmanın amaçlarını karşılayacağını ve daha ileride yapılacak
daha kapsamlı araştırmalar için temel oluşturacağını vurguladı.

Araştırma sonuçları aile içi televizyon izleme pratiğinin erkek


egemen bir süreç olduğunu ve bu süreçte erkeklerin hem neyin izlene-
ceğine karar vererek hem de diğer aile fertlerinin seçimlerini hor göre-
rek kabadayılık yaptığına işaret ediyordu. Erkeklerin televizyon izle-
me sırasında tümüyle sessiz bir ortam istemeleri diğer aile fertleri
tarafından baskıcı bir tutum olarak görülüyor; kadınlar mutfaktaki
siyah beyaz televizyona, çocuklar ise odalarına çekilmeye mecbur
kalıyorlardı (Morley, 1999: 140). Araştırma, pek çok kadının, en sev-
dikleri pembe dizileri izlerken aynı zamanda yemek yaptıkları ya da
çocukları yıkadıklarını, bu yüzden de televizyonu çok bölük pörçük
bir şekilde takip edebildiklerini gösterdi. Aynı zamanda, pek çok
kadın katılımcı, öğleden sonra kesintisiz pembe dizi izleme zevkini bir
suçluluk ya da utanç meselesi olarak ele alıyordu. Morley’in (1999:
140) tüm bu noktalardan hareketle vardığı nokta yine sıkça alıntılanan
bir pasajda şu şekilde özetlenmektedir:
•••

8 Bu vurgu, illa ki Curran’ın (1999) iddia ettiği gibi izleyiciye kadir-i mutlak bir güç
atfetmek –yani yapılar içerisinde öznenin sınırsız özerkliğine vurgu yapmak– anla-
mına gelmemektedir. Alımlama analizcileri, Curran’ın yeni-revizyonizm eleştirisine
Anthony Giddens ve Pierre Bourdieu gibi sosyologların yapı/özne kavramsallaştır-
malarına referansla yanıt verirler (Özsoy, 2011: 103). Kısaca, faili basitçe yapının bir
yan etkisi olarak gören yaklaşım yerine, yapıyı faile belirli yatkınlıklar sağlayan ve
failin eylemleri ile şekillenen/yapılaşan statik olmayan bir bütünlük olarak bakılma-
sı gerektiğini iddia etti.
28 • iletiim : arat›rmalar›

Burada kritik olan nokta, toplumsal cinsiyet ilişkilerine göre evin erkek-
ler için öncelikle bir boş vakit alanı olması, kadınlar için de çalışma alanı
olarak tanımlanmasıdır (ev dışında çalışsınlar ya da çalışmasınlar). Bu
durum, basitçe, evde televizyon izleme pratiği hakkında bir araştırma,
tanımsal olarak erkeklerin tümüyle kendilerini vererek kadınlarınsa, ev
içi sorumluluklarının yol açtığı dağılmış dikkat ve suçluluk duygusuyla
yaptıkları bir işi incelemek olacaktır. Dahası, bu ayrışma, kamusal eğlen-
ce biçimlerin azalması ve video ve benzeri ev eğlence teknolojilerinin
yaygınlaşması ile daha da önem kazanmaktadır.

Görüldüğü üzere, alımlama analizinin kurucu eserlerinden Family


Television, aile içi televizyon izleme pratiğinin toplumsal cinsiyet ve
aile içi iktidar yapısı ile ilişkisi hakkında son derece değerli bulgular
sunmaktadır. Araştırma vurgusunun televizyon mesajının alımlanı-
şından televizyonun kullanımına kayması izlerkitle çalışmalarında
yeni bir araştırma gündeminin kuruluşuna yönelik önemli bir ilk adım
olarak ele alınabilir. Çalışmanın kuramsal ve metodolojik katkıları da
izlerkitle analizine damgasını vurmuştur.

Yeni Bir İzlerkitle Çalışmaları Gündemine Doğru


Morley’in, The Nationwide’dan günümüze izlerkitle çalışmaları
alanında yaptığı katkılar üzerinde özellikle durmamızın sebebi, hem
çalışmalarının alana damga vurması hem de izlerkitle çalışmaları ala-
nındaki temel kırılmalara ışık tutmasıdır. The Nationwide’da Hall’un
kodlama/kodaçımı modelini sınayan; Family Television’da televizyo-
nun hane içerisinde, gündelik hayatta kullanımına ve toplumsal cinsi-
yet ilişkileri ile ilişkisine odaklanan Morley 1990’larla birlikte yeni bir
izlerkitle çalışmaları gündemi çağrısında bulunur. Bu yeni araştırma
gündeminde odak noktası ne metinler ne de izlerkitlelerdir: daha ziya-
de Morley (1992: 265) “karşı karşıya olduğumuz meydan okumanın
hem "dikey" (‘iktidar’ ve ‘ideoloji’) hem de "yatay" (televizyonun gün-
delik yaşamın pratik ve bağlamlarına eklemleniş ve eklenişi) boyutla-
ra duyarlı bir televizyon tüketim modeli sunmaya çalışmak” olduğu-
nu vurgular.

Morley’in önerdiği yeni araştırma gündemi izlerkitle çalışmaları


içerisinde Kültürel Çalışmalar ve alımlama analizi geleneklerinin
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 29

kazanımlarına sahip çıkmakla birlikte bu yaklaşımları aşma gayretin-


dedir. Yeni araştırma gündemi, Alasuutari’nin (1999) eski kuşak olarak
adlandırdığı bu yaklaşımların izlerkitle algısını sorgulayarak ve sarsa-
rak başlar işe. Bu yeni gündemin ilk vurgusu nesnel bir gerçeklik ya
da sınırları belli bir ‘şey’ olarak izlerkitleden bahsedilemeyeceği; izler-
kitle olarak adlandırılan olgunun, özgün bir analitik bakış tarafından
üretilen söylemsel bir inşa olduğudur: “izlerkitle hiçbir yerde değildir;
gerçek bir uzam işgal etmez; sadece analitik söylemler içerisinde
konumlara sahiptir” (Allor, 1988: 228). Gerçekliğin söylemsel bir inşa
olduğuna dair yapısalcılık sonrası argümanlardan esinlenen bu çerçe-
ve, izlerkitlenin özcü bir kategori olarak ele alınışı sorgular: Allor’a
göre (229), “alanda bir ilerleme kaydetmek istiyorsak ‘izkerkitle’nin
bütünlüğünü, onun bileşenlerine ve oluşturucu öğelerine ayırarak bir
yapısöküme tabi tutmalıyız"dır. Lakin izlerkitlenin söylemselliğine
yapılan vurgu ‘gerçek’ toplumsal ilişkilerin reddedilmesi anlamına
gelmemelidir. Medya ve medyanın gündelik yaşamda kullanımlarını
sorunsallaştıran yeni araştırma gündemi merkezine alımlama sorunu-
nu değil, televizyon izleme pratiğinin diğer kültürel tüketim faaliyet-
leriyle olan dinamik etkileşimini ve ilişkisini yerleştirir. Yeni gündem,

etnografik izlerkitle vaka analizlerini ya da tekil TV programlarının ince-


lenmesini illaki reddetmez; fakat ana odağı bir programın belirli bir
izlerkitle tarafından nasıl ‘okunduğu’ ya da alımlandığını keşfetmekle
sınırlanmamıştır. Daha ziyade amaçlanan, günümüzün ‘medya kültürü-
nü’, özellikle medyanın gündelik yaşamdaki rolünde görüldüğü üzere,
içinde yer aldığı söylemleri şekillendiren ve bu söylemlerce şekillenen bir
konu ve de faaliyet alanı olarak kavrayabilmektir… Üçüncü kuşak, hala
program ve programcılıkla ilgilenmektedir; fakat bunları, gündelik
yaşam öğeleri olarak kullanımlarından soyutlayarak ele almaz. Dahası,
medya mesajlarının ‘alımlanması’ araştırmalarında göz ardı edilen düşü-
nümsellik öğesini de araştırmaya dâhil eder; yani, izlerkitlenin kendini
‘izlerkitle’ olarak kurarken başvurdukları kavramları ele alır (Alasuutari,
1999: 6-7).

Bu noktalardan hareketle, yeni araştırma gündemi, izlerkitle ana-


lizinde önceki kuşaklara ait araştırma sorularının ve metotlarının
güçlü yanlarını devralıp, izlerkitle ve alımlama analizini toplumsal,
30 • iletiim : arat›rmalar›

kültürel ve sembolik ilişkilerin içerisine yerleştirme gayretindedir.


Artık, televizyon izlerkitlesi ile ilgili soruşturmada asıl olan tekil
medya mesajlarının nasıl alımlandığı değil, izlerkitlenin ideolojik,
politik ve kültürel "tercihlerinin" ve "yatkınlıklarının" (Bourdieu, 1984,
1990, 1991) televizyon izleme pratiği ile ilişkisidir.

Televizyon, diğer kültürel ürünler gibi, izlerkitleye sadece belirli


mesajları iletmekle kalmaz; aynı zamanda, izlerkitlenin "gerçeklik"
algısını kuran fantazmatik çerçevenin (Zizek, 1989) kuruluşunda
hayati bir rol oynar. Diğer kültürel formlardan farklı olarak, bu işlevi,
hem teknik üstünlüğü hem de tartışmasız yaygınlığı ile son derece
etkili bir şekilde yerine getirir. Televizyonun, gerçekliğin ve kimlikle-
rin inşasındaki rolünü kavramak açısından bu türden bir yaklaşım
basit etki, alımlama ve belirlenim sorularının ötesine geçmemizi sağla-
yacaktır.

Yeni araştırma gündemi, kullanımlar ve doyumlar kuramının


etkilerini ve izlerini üzerinde taşımakla birlikte, bireysel/psikolojik moti-
vasyon ve doyumlardan ziyade, sınıf, toplumsal kimlik ve iktidar öğeleri-
ne yoğunlaşacaktır. Bunu yaparken de kültür kavramını merkeze
oturtacak, kültürü de Bourdieu’nun perspektifinden hareketle hem
“insanlar arasında iletişimin ve etkileşimin zemini”, hem de “bir
tahakküm kaynağı” olarak ele alacaktır. Swartz (11) sanat, bilim, din
ve dili de içine alan bütün simgesel sistemlerin gerçeklik anlayışımızı
şekillendirerek insanlar arası etkileşimin temelini oluşturduğunu;
bunun da aynı zamanda, toplumsal hiyerarşilerin tesisine ve idamesi-
ne de katkıda bulunduğunun altını çizmektedir. Yeni gündem, kültü-
rel alanı, toplumsal iktidar (siyasal, ekonomik ve sembolik boyutlarıy-
la) mücadeleleri tarafından hiyerarşik bir şekilde örgütlenmiş bir alan
olarak ele alır. İzlerkitle analizi de bir bütün olarak bu kültürel çerçe-
venin içerisine yerleştirilmelidir.

Özetle, önerilen yeni araştırma gündemi bir izlerkitle sosyolojisi-


dir: televizyonu ve televizyon izleme pratiğini daha geniş toplumsal
ve kültürel pratik ve yapılar içerisinde değerlendiren; gündelik yaşa-
mın ve kültürel kimliklerin kuruluşunda televizyona etkileşimin
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 31

oynadığı role odaklanan; bunu yaparken de izlekitlelere özsel, yekpa-


re ve sınırları belli birimler olarak yaklaşmayan ve de en önemlisi
televizyon başta olmak üzere medyanın ve iletişim teknolojilerinin
etkilerini uçlara götürmeyen bir sosyolojik araştırma gündemi.

Makalenin bir sonraki bölümünde Türkiye’de izlerkitle çalışmala-


rı ile ilgili tüketici olmayı hedeflemeyen bir tartışma yürütülecek,
özellikle de son dönemde kullanımlar ve doyumlar, Kültürel Çalışma-
lar ve alımlama analizi geleneklerinden esinlenen araştırmalar eleştirel
bir şekilde ele alınacaktır.

Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları:


Tüketici Olmayan Bir Değerlendirme
Bülent Çaplı ve Can Dündar (1996: 1376) Türkiye’de, radyo ve
özellikle de televizyonun önemi ve etkileme düzeyinin gelişmiş ülke-
lere oranla çok daha fazla olduğunu, “bunda, okuryazarlık oranın
düşük olmasının yanı sıra gazete ve dergilerin, nüfusun yüzde ellisine
yakın bir bölümünü barındıran kırsal alana düzenli ve yaygın bir
biçimde ulaşamamasının da etkisinin olduğunu” belirtirler. 1990’lar-
dan günümüze bu iki konuda önemli gelişmeler olmakla birlikte,
televizyonun Türkiye’de toplumsal ve kültürel yaşamda hayati bir rol
oynamaya devam ettiği yadsınamaz. Bu önem daha yakın bir zaman-
da Sevilay Çelenk (16) tarafından şu şekilde ifade edilmektedir:
“Türkiye’de televizyon, bir kitle iletişim aracı olarak, ‘hakiki değeri’nin
ötesinde bir öneme sahiptir… çünkü Türkiye’de geniş bir yurttaş kesi-
minin diğer kültürel ürünlerle ya da kitle iletişim araçlarına erişim
olanağı, ekonomik ya da kültürel sermayelerinin elverişsizliği nede-
niyle oldukça sınırlıdır.”

Televizyonun hayatımızdaki merkezi konumuna paralel olarak


televizyonu konu alan incelemeler de çoğaldı, çeşitlendi ve derinleşti.
Alandaki incelemeler iletişim kuramları ve toplum bilimleri içerisinde
farklı kuramsal çerçevelere yaslandı. Türkiye’de izlerkitle ve televiz-
yon izlerkitlesi ile ilgili çalışmalara bakıldığında etki araştırmalarının
ve “kullanımlar ve doyumlar” yaklaşımının alandaki hegemonyası
dikkat çekmektedir. Örneğin, televizyon izlerkitlesi ile ilgili hazırlanan
32 • iletiim : arat›rmalar›

yüksek lisans ve doktora tezlerine bakıldığında televizyonun çocuklar9,


gençler10, aile yapısı11, kültür12, siyasi tercih13 ve tüketim/alışveriş alışkan-
•••
9 Gıyasettin Tayfur, “Televizyonun çocuklar üzerindeki etkisi”, Doktora, Marmara Üniver-
sitesi, SBE, 1988. “Yeni doğmuş bir bebeğin zihni, John Locke’un deyimiyle bomboş bir
sayfadır,” diyen Tayfur, televizyonun çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkilerine
odaklanırken televizyonun çocukları edilgenliğe ittiğini ve çocuğun ruhsal gelişimi üze-
rinde olumsuz etkide bulunduğunu söyler. Münire Çivi, “Televizyon yiyecek reklamları-
nın çocuklar üzerindeki etkisi”, Gazi Üniversitesi, SBE, 1989; Eda Kulen, “Televizyondaki
şekerli yiyecek maddesi reklamlarının ilkokul üç ve beşinci sınıf öğrencileri üzerindeki
etkisinin incelenmesi”, Yüksek Lisans, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitü-
sü, 1990; Dilek Sağlam, “Televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki etkileri”, Yüksek
Lisans, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 1990; Filiz Yıldız, “Televiz-
yon yayınlarının çocuklar üzerindeki etkileri”, Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi,
SBE, 1995; Mehmet Emin Köken, “Televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki etkileri”,
Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi, SBE, 1995; Nagehan Bilge Topaloğlu, “Televizyon rek-
lamlarının çocuklar üzerindeki etkileri”, Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi, SBE, 1998;
Mehtap Doğan, “Televizyon reklamlarının çocuklar üzerindeki etkisi”, Yüksek Lisans, Af-
yon Kocatepe Üniversitesi, SBE, 2003; Ayşegül Gülnezneol, “Televizyon reklamlarının ço-
cuklar üzerindeki etkileri”, Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi, SBE, 2004; Hüseyin Emin
Öztürk, “Çocuğun sosyalleşmesinde televizyonun etkisi”, Doktora, Sakarya Üniversitesi,
SBE, 1999. Öztürk, “televizyonun çocukları olumsuz yönde etkilediği, onları Türk mille-
tinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerine yabancılaştırdığı, kişiliklerinin
oluşma sürecinde önemli bir evre olan buluğ çağında duygu ve heyecan gelişimlerini
olumsuz yönde etkilediği” temel hipotezinden hareket etmektedir.
10 Nassrin Mihandoust, “Televizyonda yer alan şiddet programlarının çocuk ve gençlere et-
kisi”, Yüksek Lisans, Ankara Üniversitesi, SBE, 1989.
11 Kadir Yılmaz, “Aile kurumundaki değişime televizyonun etkisi”, Yüksek Lisans, Kırık-
kale Üniversitesi, SBE, 1996; Z. Simin Aksu, “Türkiye’de televizyon reklamlarının aile
yapısına etkileri”, Yüksek Lisans, Marmara Üniversitesi, SBE, 1998; İhsan Akar, “Aile içi
ilişkilerin değişiminde televizyonun etkisi”, Yüksek Lisans, Dumlupınar Üniversitesi,
SBE, 2003; Kenan Karakadılar, “Televizyonun Türk aile yapısı üzerindeki etkileri”, Yüksek
Lisans, Sakarya Üniversitesi, SBE, 2003. Karakadılar’ın çalışması televizyonun Türk aile
yapısı üzerinde çok büyük bir etkisinin olduğu sonucuna varmıştır. Karakadılar’a göre,
“büyük medya patronları” televizyonu “toplumun haklarını savunmak” için değil aileleri
“kendi istedikleri şekilde yönlendirmek” için kullanmaktadırlar.
12 Mohammed Reza Asgarnia, “Radyo ve televizyonun toplum kültürüne yaptığı etkiler”,
Yüksek Lisans, İstanbul Üniversitesi, SBE, 1989; Osman Konuk, “Kültür değişmesi ve tele-
vizyon: televizyonun etkileri”, Doktora, İnönü Üniversitesi, SBE, 1991; Hayrullah Aydın,
“Televizyonun insanlar üzerindeki etkisi”, Yüksek Lisans, Cumhuriyet Üniversitesi, SBE,
1998; Arif Danacı, “Türkiye’ de ulusal televizyonlarda yayınlanan evlilikle ilgili program-
ların, halk üzerindeki sosyo-kültürel etkileri (Elazığ İli kırsal alan örneğiyle)”, Yüksek Li-
sans, Fırat Üniversitesi, SBE, 2006.
13 Ayşe Belgin Işınbark, “Televizyon yayınlarının kadınların genel davranışları ve siyasi ter-
cihleri üzerine etkileri”, Doktora, İstanbul Üniversitesi, SBE, 1990.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 33

lıkları14 üzerine etkilerini inceleyen çalışmaların çokluğu göze çarp-


maktadır.15

Türkiye’de izlerkitle çalışmaları alanında neredeyse etki araştır-


maları kadar kabul görmüş bir diğer çerçeve de kullanımlar ve doyum-
lar yaklaşımıdır. Örneğin Koçak, 2001 tarihli doktora tez çalışmasında
televizyon izleyicilerinin tercih ve doyumlarını Konya’da 711 kişiyle
anket çalışması yürüterek ele almıştır. Kullanımlar ve doyumlar araş-
tırmalarını Türkiye örneğine uyarlama hedefinde olan araştırma, Türk
izleyicilerinin televizyonu eğlence-rahatlama-alışkanlık (%18,32),
moral destek (%6,71), enformasyon (%5,94), arkadaşlık (%5,89), ekono-
mik enformasyon (%5,83) ve kaçış (%4,75) motivasyonları ile izlediğini
ortaya koymuştur (2001: 134-143). Koçak’a göre, Televizyona yüklenen
dört ana işlev (bilgilendirme, eğlendirme, eğitme ve toplumsallaştır-
ma) arasında, Türk izleyicileri için en çok bilgilendirme ve eğlendirme
işlevlerinin öne çıktığı görülmektedir (Koçak, 2001: 131).

Kullanımlar ve doyumlar yaklaşımından hareket eden bir başka


araştırmacı olan Bayram (2007 ve 2008), Eskişehir’de yaşayan 925 katı-
lımcı ile anket uygulayarak gazete okuyucularının tercih ve doyumla-
rını incelemiştir. Bayram (2008: 328), okuyucuların gazete okumaktan
elde ettiği doyumları dört faktöre indirgemiştir: enformasyon, boş
zaman, eğlence ve kendini gerçekleştirme. Bayram aynı zamanda fak-
törlerin cinsiyet, medeni durum, gelir düzeyi, eğitim düzeyi ve yaş ve
meslek grupları değişkenlerine göre nasıl farklılaştığını göstermiştir.
Ayhan ve Balcı’nın (2009) Kırgızistan’da üniversite gençliğinin inter-
net kullanımı üzerine yürüttükleri araştırmada Bişkek’ten dört farklı
üniversiteden 308 katılımcı ile anket düzenlenmiş ve öğrencilerin
internet kullanma motivasyonları incelenmiştir. Araştırmada tespit
edilen dört faktör önem sırasına göre şunlardır: bilgilenme/etkileşim,
•••

14 Bahar Ertan “Televizyonda sinema ve dizi aralarında yayınlanan reklam ilmlerinin


izleyici grupları üzerindeki etkileri”, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, SBE,
1987; Selahaddin Yasak, “Televizyon reklamlarının halkın tüketim eğilimine etkisi”,
Yüksel Lisans Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, SBE, 1990
15 İncilay Cangöz, “Kitle iletişim kuramlarında etki sorunsalı ve bir izleyici araştırma-
sı”, Doktora Tezi, Anadolu Üniversitesi, SBE, 1999.
34 • iletiim : arat›rmalar›

sosyal kaçış, ekonomik fayda ve eğlence (2009: 23). Balcı, Akar ve


Ayhan’ın (2010) izlerkitlenin seçim dönemlerinde gazete okuma alış-
kanlıkları ve motivasyonları üzerine çalışmalarında Konya’da ikamet
eden 948 katılımcının seçim dönemindeki (2009 yerel seçimleri) medya
kullanımı ele alınmıştır. Katılımcıların ankete verdikleri cevaplar dört
faktöre indirgenmiş, bu faktörler de önem sırasına göre şu şekilde
sıralanmıştır: rehberlik, boş zamanları değerlendirme/kaçış, bilgi
arama/kolaylık ve eğlence/rahatlama (2010: 64-65). Araştırmada aynı
zamanda en çok okunan bölümlerin birinci sayfa, asayiş-suç haberleri,
dini haberler, siyaset haberleri ve yerel haberler olduğu belirlenmiştir
(2010: 72). Yine Balcı, Akar ve Ayhan’ın (2011) aynı araştırmanın veri-
lerinden hareketle kaleme aldıkları bir başka çalışma seçim dönemle-
rinde televizyon izleme alışkanlıklarını ele almaktadır. Seçim dönem-
lerinde televizyon izleme motivasyonları önem sırasına göre beş başlık
altında toplanmıştır: eğlence-rahatlama, rehberlik, boş zamanları
değerlendirme-kaçış, bilgi arama ve alışkanlık-sosyal etkileşimdir.
Araştırma, seçim dönemlerinde dahi televizyonunun eğlence-rahatla-
ma fonksiyonunun öne çıktığını (2011: 60) göstermesi bakımından
önemlidir.

Gülnar ve Balcı’nın (2010) Selçuk Üniversitesi’ndeki 288 yabancı


uyruklu öğrenciyi kapsayan alan araştırması yabancı öğrenciler için en
önde gelen televizyon izleme motivasyonunun kültürleşme olduğunu
vurgulamıştır. Çakır ve Çakır’ın (2011) çalışmaları ise yalnızlık ile tele-
vizyon kullanımı arasındaki ilişkiyi 556 anket ile incelemiştir. Yalnızlı-
ğın televizyon karşısında geçirilen zamanı artırdığını belirten çalışma,
televizyon izleme motivasyonlarını ‘gözetim ve kişilerarası fayda’
‘eğlence’, ‘arkadaşlık ve kaçış’, ‘zaman geçirme ve alışkanlık’, ‘rahatla-
ma’ ve ‘bilgilenme’ başlıkları altında topladı (2011: 141-2). Küçükkurt
vd.’nin 2031 öğrencinin katılımıyla yaptıkları araştırma öğrencilerin
medya kullanımlarındaki temel amacın duygusal ihtiyaçları doyur-
mak olduğu; bilişsel ihtiyaçların ikinci planda olduğu ve bunları kaçış,
sosyal bütünleşme ve kişisel bütünleşme ihtiyaçlarının takip ettiği
vurgulanmaktadır (2009: 48-9). Özarslan ve Nisan (2011: 36-7)
Gümüşhane’de 415 katılımcı ile yaptıkları araştırmada televizyon izle-
me alışkanlıklarında öne çıkan beş motivasyon faktörü tespit etmişler-
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 35

dir: eğlence, ruhsal destek-rahatlama ve sosyal paylaşım, boş zamanı


değerlendirme, sosyal kaçış ve enformasyon.

Kılıççıoğlu’nun (2009) televizyon izleme motivasyonlarına SES


değişkenleri eşliğinde inceleyen doktora tez çalışması bireysel moti-
vasyonların sosyoekonomik göstergelerle ilişkisine de değinmektedir.
Araştırma kapsamında Eskişehir’de 600 kişiyle anket yapılmıştır.
Kılıççıoğlu Türkiye’de televizyon izleme motivasyonlarının diğer
ülkelerde gerçekleştirilen kullanımlar ve doyumlar araştırmalarının
sonuçlarıyla benzer özellikle taşıdığını; izleyicilerin televizyonu yoğun
olarak eğlence, rahatlama ve enformasyon işlevleri için izlediklerini
belirtir. Bu yüzden de, Kılıççıoğlu’na (220) göre “televizyon izleme
motivasyonlarının evrensel bir nitelik taşıdığını söylemek mümkün-
dür.”

Görüldüğü üzere, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı medya


izlerkitlesini sorunsallaştıran birçok araştırmacı tarafından benimsen-
miştir. Bu araştırmaların Türkiye’de izlerkitlenin özellikleri ile ilgili
çok önemli veriler sunduğu tartışılmazdır. Bununla birlikte, yukarıda
anılan çalışmaların tamamında göze çarpan nokta, televizyon izleme
alışkanlıkları ve motivasyonları ile ilgili istatistiksel verilerin tam ola-
rak neyi ‘açıkladığının’ net olmadığıdır. Kullanımlar ve doyumlar
yaklaşımını benimseyen ve adı anılan çalışmalarda bireylerin ihtiyaç-
ları, alışkanlıkları, istekleri, motivasyonları belirlenmiş ve belirlenen
ihtiyaç ve motivasyonlar çalışmaların çoğunda katılımcıların gelir
düzeyi, yaş, cinsiyet ve eğitim düzeyi gibi değişkenlerle ilişkilendiril-
miştir. Bununla birlikte, çalışmalar çoğunlukla betimleyici düzeyde
kısıtlı kalıp açıklanmaya muhtaç çok önemli soruları açıkta bırakmak-
tadırlar. Bu durum, araştırmacının tercihinden ya da özensizliklerin-
den ziyade, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının kuramsal ve meto-
dolojik sınırlılıklarından kaynaklanmaktadır. İlk kısıt, kullanımlar ve
doyumlar kuramının bireyi temel çözümleme birimi olarak ele alması
ve bireylere içinde bulunduğu sosyokültürel ve sosyoekonomik yapı-
lardan yalıtık ve birbirlerinden ayrı/atomize olmuş öğeler olarak
yaklaşmasıdır. Çözümleme birimi olarak bireyi ele alması ve analizi
bireyle sınırlandırması, bireysel psikolojinin toplumsal ve kültürel
36 • iletiim : arat›rmalar›

artalanını kavranmasını engellemektedir. İkinci kısıt ise kullanımlar ve


doyumlar yaklaşımının son derece karmaşık, anlaşılması güç ve diğer
kültürel formlara ve yapılarla iç içe geçmiş izlerkitle pratiklerini ista-
tistiksel düzenliliklere hapsetme çabasıdır. Yaygın bir şekilde likert
ölçekleri ve faktör analizini kullanan bahsi geçen çalışmalar, karmaşık
toplumsal ve kültürel süreçleri istatistiksel düzenliliklerle betimlemiş,
fakat istatistiksel düzenlilikleri mümkün kılan (ve bu düzenliliklerin
ardındaki) toplumsal ve kültürel süreçler hakkında yeterli düzeyde bir
açıklama sunmaktan kaçınmıştır. Bir başka deyişle, yukarıda kısaca
anılan çalışmalar kimi zaman kaba kimi zaman da estetize edilmiş bir
pozitivist şemayı yeniden üretmektedirler. Gazete okuma ya da tele-
vizyon izleme motivasyonlarının SES gruplarına göre farklılaştığını
vurgulayan çalışmalar, SES modelinin sorunları bir kenara, bunun
neden böyle olduğunu, bunu mümkün ve anlamlı kılan mekanizmala-
rı sosyolojik bir perspektiften ele almadıkça açıklayıcılıktan yoksun
olacaktır.

Türkiye’de televizyon izleme pratikleri ile kültürel yapı arasında-


ki ilişkileri ele alan, televizyonun gündelik yaşamdaki yerine odakla-
nan, bir başka deyişle, televizyonun sosyalliğine ve siyasallığına
vurgu yapan çalışmalara duyulan ihtiyaç ortadadır. Son dönemde
yapılan izlerkitle araştırmaları içerisinde Aydan Özsoy’un (2011) kül-
türel çalışmalar ve alımlama analizi geleneklerinden hareketle yaptığı
araştırmalar bu noktada kayda değerdir. Morley’in izleğini takip eden
Özsoy, Çocuklar Duymasın ve Behzat Ç. adlı televizyon dizilerini, bir
yandan türsel özellikleri diğer yandan da izlerkitlelerini ele alarak
incelemiştir. “Çalışma [Çocuklar Duymasın analizi] Ankara ilinde orta
sınıfa mensup küçük memur ailelerin yoğun yaşadığı iki semt, Aydın-
lıkevler ve Yenimahalle’yi seçmiştir. Her iki semtten seçilen beşer aile
ile 16 Ekim-2 Kasım 2004 tarihleri arasında yüz yüze kendi evlerinde
akşam saatlerinde görüşmeler yapılmıştır (2011: 172-3). Özsoy, görüş-
melerden hareketle, televizyonun ailelerin eviçi yaşamlarında önemli
bir yere sahip olduğunu ve televizyon izlemenin ailecek yapılan bir
faaliyet olduğunu vurgular (174-175). Özsoy, araştırmaya konu olan
dizi karakterlerinin farklı şekillerde alımlandığını; izleyicilerin, karak-
terleri ve verilen mesajları sürekli olarak müzakere ederek, yazarın
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 37

deyişiyle ‘ama’larla gerçekleşen direnmeler/kırılmalar eşliğinde alım-


ladığını belirtir (179).

Özsoy’un çalışmasının Behzat Ç. dizisi ile ilgili bölümü ise “dizi-


metnin izleyicisi olan önemli gruplardan biri olarak üniversiteli genç-
lerle okumalar gerçekleştirilmiştir. Bu okumalarda suç/suçlu kim, suç
cinayet nasıl işlendi, neden işlendi soruları çerçevesinde izleyicinin/
kullanıcının yoğun, dikkatli bir okuma gerçekleştirilip, gerçekleştire-
mediği sorgulanmaktadır” (210-211). Bununla birlikte, örneklemin
eleştirel bir okuma yapıp yapılmadığı da ortaya konmaya çalışılır.
Çalışma, bu amaçlardan hareketle Ankara ilinde orta ve ortanın altı
gelire sahip ailelerden gelen, üniversiteli gençlerle odak grup görüş-
meleri gerçekleştirmiştir (Birinci grup: 18-21 yaş aralığında, 7’si kız,
3’ü erkek öğrenci; ikinci grup: 20-35 yaş aralığında, 4’ü kız, 6’sı erkek
yüksek lisans öğrencisi). Odak grup toplantısının iskeletini oluşturan
altı soru ve tartışma başlığına (dizinin konusu; karakterler; karakterle-
rin gerçekliği; şiddet kullanımı; özdeşlik/özenme ve Ankara/mekân
kullanımı) verilen yanıtlar ve yapılan tartışmalar Behzat Ç.'nin izleyici-
ler tarafından alımlanışındaki çeşitliliğin altını çizmiştir.

Özsoy’un çalışması, izlerkitle araştırmalarında karşılaşılan meto-


dolojik sorunlara dikkat çekmesi açısından da önemlidir. Ailelerin
salonlarında gerçekleşen görüşmelerdeki en büyük sıkıntı aile bireyle-
rinin cevap verirken birbirlerini etkilemeleri ve yer yer birbirlerinin
cevaplarına müdahale etmeleridir. Sorulara verilen cevaplar aynı
zamanda eşler arasında bir mücadeleye de dönüşebilmektedir. Diğer
bir sorun ise görüşmelerin başlarında özel alanlarına adım atmış araş-
tırmacının ailede yarattığı gerginliktir. Özsoy, bu tedirginliğin görüş-
menin ilerleyen dakikalarında ortadan kalktığını belirtir. Avantajlarına
karşın, odak grup toplantılarında bazı katılımcıların diğerlerine oranla
daha baskın olabilmeleri, grup baskısının ‘rol kesme’ davranışına yol
açması ve bazı görüşmecilerin hassas oldukları konularda konuşmak
istememeleri önemli sorunlardır. Özsoy, moderatör müdahalesi ile bu
sorunların aşılabildiğini vurgulamıştır.

Behzat Ç. izlerkitlesi üzerine yapılan bir başka çalışma da Tülay


Şeker ve Selahattin Çavuş’a (2011) aittir. Yazarlar, Özsoy’un çalışmasın-
38 • iletiim : arat›rmalar›

da olduğu gibi kültürel çalışmalar ve alımlama analizinin kuramsal ve


metodolojik çerçevesinden hareket eden makalelerinde amaçlı örnek-
lem esas alınmak üzere 11 kişiyle (19-57 yaş aralığı, 30 yaş ortalaması,
4 kadın, 7 erkek) derinlemesine görüşme yapmıştır (91). Kodlama/
Kodaçımı modelini benimseyen makalede, bu 11 kişinin Behzat Ç. dizi-
sinin konusu, olay örgüsü ve karakterleri hakkında farklı okumalar
geliştirdiği ortaya konmaktadır. Araştırmacılara göre “izleyici anlam
üretimini kodlananın dışında tek bir yönde değil, daha karmaşık ve
kendi içinde farklı yönelimlerle gerçekleştirmektedir” (98).

Özsoy, Şeker ve Çavuş’un çalışmaları medya mesajının çok kat-


manlı yapısını ve farklı okumalarının varlığını tescil etmesi bakımın-
dan önemli olsa da iki çalışmada da kodlama ve kodaçımı sürecinin
simetrik olmadığı ve medya metinlerinin farklı yorumlara açık olduğu
belirtilmekle birlikte alımlamadaki bu çeşitliliğin yeterince kavramsal-
laştırılmadığı görülür. Bu açıdan, kullanımlar ve doyumlar yaklaşı-
mında tespit etiğimiz eksikliğin bir benzeri ile karşı karşıyayızdır.
Açıklanmayı bekleyen olguların kendileri birer açıklama olarak sunul-
maktadır. Cevaplanmayı bekleyen sorular şunlardır: izleyiciler, medya
mesajını neden başka bir şekilde değil de bu şekilde okumaktadırlar?
Farklı okumaların, farklı değerlendirmelerin dinamikleri nelerdir?
Yoğun bir şekilde yorumlayıcı geleneğin sınırları içerisinde faaliyet
gösteren izlerkitle çalışmalarının bu sorulara tartışmasız ve pürüzsüz
bir cevap vermesi elbette beklenemez. Ya da, kastedilen alımlama
sürecine basit bir belirlenim meselesi olarak görmek de değildir. Fakat
bu soruları göz ardı ettiğimizde alımlamada çeşitliliğin tespit edildiği,
tanımlandığı ama bir türlü açıklanmadığı bir malumat yığını ile karşı
karşıya buluruz kendimizi. Kullanımlar ve doyumlar çalışmalarındaki
istatistiksel/niceliksel yığın, yerini daha niteliksel malumata bırakmış-
tır.

Türkiye’de televizyon izlerkitlesini ele alan bu bölümde son ola-


rak Hakan Ergül, Emre Gökalp ve İncilay Cangöz (2012) tarafından
Eskişehir’de yürütülen bir TÜBİTAK projesine dayanan Medya ne ki…
Her şey yalan! Kent yoksullarının günlük yaşamında medya adlı çalışma
değerlendirilecek. Yoksul hanelerde medya kullanımının ve medya
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 39

metinlerinin alımlanışını sorunsallaştıran çalışma yoksul hanelerde


medya kullanımına odaklanmaktadır. “Yoksulluğun en yakıcı halinin
hane içine denk düştüğünü” söyleyen yazarlar araştırmaya konu olan
örneklemi şu şekilde tanımlar:

Bu kitabın sayfalarında karşımıza çıkan yoksullar, izleyici ölçümlerinde


“D ve E” kategorilerine sıkıştırılan, suç ve şiddet öykülerinde, trajik
haberlerde adları geçmedikçe medyada görün(e)meyen, düşük gelir sahi-
bi olmalarının yanı sıra eğitim ve sağlık alanında da bir dizi eşitsizliğe
maruz kalan, demokratik hakların ve özgürlüklerin kullanımında sorun-
larla karşılaşan, sahip oldukları oy potansiyeliyle politik yapının oluşma-
sında göreve çağrılırken, seçim sonrası karar alma süreçlerinde en fazla
ihmal edilen topluluklardır (Ergül vd., 2012: 17).

Nicel ve nitel yöntemlerin kullanıldığı araştırmada Eskişehir’in


Yıldıztepe ve Gültepe mahallerinden 15 hanede izleyici etnografisi
yapılmış, 208 hanede (546 kişi) anket uygulanmıştır. “Yoksulun hane-
sinde medya” alt bölümünde televizyonun yoksulların hanelerindeki
merkezi ve önemli konumu, çoğu hanede evdeki diğer eşyaların konu-
munun televizyona göre konumlandırıldığı bulgusu ile vurgulanmak-
tadır (71). Araştırmaya dâhil olan her hanede televizyon olduğu,
hanelerin % 34’ünde iki, % 7’sinde ise üç televizyon olması bu merke-
zi konumu pekiştirir nitelikte bulgulardır. Ergül vd. (2012: 74-75) tele-
vizyonun hane üyelerinin birbirleriyle iletişimlerinde ve hane atmos-
ferinin inşasında son derece etkili bir rol oynadığını şu sözlerle ifade
eder: “neredeyse televizyon izlemek dışındaki bütün insan etkinlerini
nitelik açısından televizyon izleme ediminin üzerinde konumlandırıl-
makta, televizyona yüz çevirme tercihinin bizzat kendisi alkışlanmak-
tadır.” Araştırmacılara göre, araştırma kapsamındaki yoksul haneler-
de televizyon, hem eleştirilen hem de onsuz yapılamayan; hem kaçılan
hem de kovalanan bir araçtır: “Hane ortamında onunla olamayan her
ne varsa, onsuz hiç olamıyor” (76).

Ergül vd.’nin araştırması alımlama problematiğinin ötesine geçip


televizyonun (ve diğer iletişim araçlarının) gündelik hayat pratikleri
içerisindeki yerine, bu pratikler tarafından koşullanma ve bu pratikle-
ri şekillendirme biçemlerine yoğunlaşmaktadır. Örneğin, televizyonla
40 • iletiim : arat›rmalar›

gerçek hayat arasındaki geçişler, televizyonun ve ekrandan saçılan fantas-


tik çerçevenin “gerçek” hayatla buluşma noktaları ele alınarak vurgulanı-
yor. Adanalı dizisindeki köpeğin adının mahalledeki köpeğe verilmesi;
televizyon dizisinde nikah kıyıldığında aile bireylerinin “duyulan coşku-
nun ifadesi olarak” olayı alkışlaması; muhafazakâr bir ailenin yarışma
programındaki yarışmacıyı “Haydi Ebru, haydiii! Haydi! Bismillahirrah-
manirrahim. Ya Allah! Ya Bismillah!” tezahüratıyla destek vermeleri gibi
olaylar bu duruma örnek gösteriliyor (93-94).

Araştırmacılar toplumsal cinsiyet rollerinin televizyon izleme pratik-


leri ile ilişkisini “televizyon programlarının kültürel tüketiminde toplum-
sal cinsiyete ve yaşa bağlı anlamlı farklılıkların” saptadıklarını söyleyerek
vurguluyorlar: “En belirgin fark olarak, haberler ve tartışma programları
yetişkin erkekler tarafından, kadınlara ve çocuklara oranla daha fazla ilgiy-
le tüketiliyor; ana haber sonrası yayınlanan diziler ve gündüz kuşağı prog-
ramları ise yetişkin kadınlar tarafından yüksek bir oranla izleniyor” (150).

Ergül vd., bu farklılaşmanın bireysel, psikolojik ve keyfi olmaktan çok,


eril iktidarın eşitsiz ve hiyerarşik yapısı ile açıklıyorlar. Bu ilişkilendirme,
araştırmanın Türkiye’deki izlerkitle çalışmaları içerisindeki özgün konu-
munu pekiştiriyor ve araştırmayı bir önceki bölümde önerilen, izlerkitle ile
ilgili sosyolojik tahayyüle yakınlaştırıyor. Araştırma bulguları hane içeri-
sinde erkek iktidarının kurulma, içselleştirilme ve yeniden üretilme uğrak-
larını “Yoksulluk Habitusunda Cinsiyet Rejimi” başlığı altında tartışıyor.
Bir bütün olarak araştırmada Bourdieu’nun ‘habitus’ kavramsallaştırması-
nın izlerkitle analizi için verimli bir açıklayıcı çerçeve sunduğuna işaret
ediyor. Araştırmanın eksik noktası ise bu bağlantıyı yeterince derin bir
şekilde ele almaması, Bourdieu’cu araştırma gündeminin olanaklarını ve
ufkunu –diğer kültürel pratikleri ve tercihleri de hesaba katmak suretiyle–
tam olarak zorlamamalarıdır.

Sonuç
Türkiye’de izlerkitle çalışmalarında bakıldığında sosyolojik bir pers-
pektifin eksikliği göze çarpmaktadır. İzlerkitle çalışmaları alanında psiko-
lojik indirgemeci yorumların baskınlığını görmek mümkündür. Etki araş-
tırmalarının ve kullanımlar ve doyumlar yaklaşımının pek çok doktora
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 41

çalışması, kitap ve makalenin kuramsal dayanağını oluşturması bu


yargıyı destekler niteliktedir. Yukarıda incelenen kullanımlar ve
doyumlar araştırmalarında, izlerkitlelerin bireysel motivasyon ve
doyumları listelenmiş ve ağırlıkları istatistiksel olarak tespit edilmiştir.
Lakin bireysel kullanıcıların doyum ve motivasyonlarının nedenleri
açıklanmamıştır. Bunun arkasında yatan sebep de kullanımlar ve
doyumlar yaklaşımının kuramsal ve metodolojik kısıtlılıklarıdır. Kül-
türel Çalışmalar ve alımlama analizinden hareketle yapılan çalışmala-
rın da benzer sorunlara sahip olduğu görülmektedir. Bu çalışmalarda
metinlerin ve alımlama sürecinin çok sesli, çok katmanlı ve farklılaşan
yapısı teslim edilmekte; buna karşın bu karmaşık yapı yeterli bir şekil-
de kavramsallaştırılmamaktadır. Yeterli bir sosyolojik/kuramsal çer-
çeveye yaslanmayan çok anlamlılık ve alımlamada çeşitlilik vurguları
–Curran’ın (1999) ‘yeni revizyonizm’ eleştirisinde belirttiği üzere– bizi
çok da açıklayıcı olmayan çoğulcu durum saptamaları ile baş başa
bırakmaktadır.

İzlerkitle çalışmaları alanındaki temel yönelimleri ele alan bu


çalışmada etki araştırmaları, kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı, Kül-
türel Çalışmalar geleneği ve alımlama analizi eleştirel bir perspektiften
değerlendirildi ve izlerkitle çalışmaları alanında yeni bir araştırma
gündemi için ipuçları sunmaya çalışıldı. Yeni araştırma gündeminin
bir izlerkitle sosyolojisi olması gerektiği; televizyonun ve televizyon
izleme pratiğinin daha geniş toplumsal ve kültürel pratik ve yapılarla
etkileşimine yoğunlaşması gerektiği vurgulandı.

İzlerkitle sosyolojisi izlerkitleyi sınırları belli bir kategori almak-


tan ziyade televizyon izleme pratiklerine ve bu pratiklerin diğer top-
lumsal pratiklerle ilişkisine yoğunlaşır. Kültürel alanı farklılaşan kim-
lik ve anlamların eşdeğer ve çoğul ortak yaşam alanı olarak değil,
iktidar ilişkileri ve hiyerarşilerle kat edilmiş bir alan olarak ele alır.
Televizyon izleme pratiği de ancak bu kültürel ve alt-kültürel yapılar/
süreçler içerisinde konumlandırıldığı takdirde anlaşılabilecektir. Son
söz olarak, sosyolojik perspektif, bireysel doyum ve motivasyonları
yok saymayı, ya da bireysel doyum ve motivasyonları toplumsala
indirgemeyi değil; bireysel doyum ve motivasyonların toplumsal art
alanını sorunsallaştırmayı önermektedir.
42 • iletiim : arat›rmalar›

Kaynakça

Abercrombie, Nicholas ve Longhurst, Brian (1998). Audiences. Londra: Sage.

Alasuutari, Pertti (1999). “Introduction: Three Phases of Reception Studies.”


Rethinking the Media Audience: The New Agenda. (der.) P. Alasuutari.
Londra: Sage. 1-22.

Allor, Martin (1988). “Relocating the Site of the Audience.” Critical Studies in
Mass Communication 5(3): 217-233.

Ayhan, Bünyamin ve Şükrü Balcı (2009). “Kırgızistan’da Üniversite Gençliği


ve İnternet: Bir Kullanımlar ve Doyumlar Araştırması.” Bilig 48: 13-40.

Balcı, Şükrü, Hüsamettin Akar&Ayhan Bünyamin (2010). “Kullanımlar ve


Doyumlar Yaklaşımı Çerçevesinde Seçin Dönemlerinde Gazete
Okuma Alışkanlıkları ve Motivasyonlar: Konya Örneği.” İletişim
Kuram ve Araştırma Dergisi. 30(Bahar): 51-79.

Balcı, Şükrü, Hüsamettin Akar&Ayhan Bünyamin (2011). “Televizyon ve


Seçmen İlişkisini Yeniden Düşünmek: 2009 Yerel Seçimlerinde İzleyici
Motivasyonları.” Selçuk İletişim 6(4): 48-63.

Barrett, Michele (1998). “Stuart Hall.” Key Sociological Thinkers. (der.) S. Rob.
New York: Palgrave. 293-311.

Bayram, Fatih (2007). Bireylerin Gazete Okuma Alışkanlıkları: Kullanımlar ve


Doyumlar Yaklaşımına Göre Okuyucu Davranışları, Tercihleri ve
Nedenleri Üzerine Bir Uygulama. Yayımlanmamış Doktora Tezi.
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Bayram, Fatih (2008). “Gazete Okurlarının Okuma Motivasyonları ve


Doyumları Üzerine Bir Kullanımlar ve Doyumlar Araştırması.”
Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 8(1): 321-335.

Bourdieu, Pierre (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste.


Çev. Richard Nice. Massachusetts: Harvard.

Bourdieu, Pierre (1990). Logic of Practice. Cambridge: Polity Press.

Bourdieu, Pierre (1991). Language and Symbolic Power. (der.) J. Thompson.


Cambridge: Massachusetts.

Curran, James (1999). “Kitle İletişimi Araştırmasında Yeni Revizyonizm: Bir


Yeniden Değerlendirme Çabası.” Medya İktidar İdeoloji. (der.) M.
Küçük. Ankara: Ark. 397-437.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 43

Çakır, Vesile ve Vedat Çakır (2011). “Yalnızlık ve Televizyon Kullanımı.”


Selçuk İletişim 7(1): 131-147.

Çaplı, Bülent ve Can Dündar (1996). “80’den 200’lere Televizyon.”


Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi Cilt 15. İstanbul: İletişim.
1376-1380.

Çelenk, Sevilay (2005). Televizyon, Temsil, Kültür: 90’lı Yıllarda Sosyokültürel


İklim ve Televizyon İçerikleri. Ankara: Ütopya.

de Certeau, Michel (1988). The Practice of Everyday Life. Berkeley: University


of California Press.

Fejes, Fred (1999). “Eleştirel Kitle İletişimi Araştırması ve Medya Etkileri: Yok
olan İzleyici Sorunu.” Medya İktidar İdeoloji. (der.) M. Küçük. Ankara,
Ark. 309-329.

Fiske, John (1999). Television Culture. Londra: Routledge.

Garnham, Nicholas (1979). “Contribution to a Political Economy of Mass


Communication.” Media, Culture, Society 1(1):123-146.

Gülnar, Birol ve Şükrü Balcı (2010). “Yabancı Uyruklu Üniversite Öğrencileri


Arasında Kültürleşme ve Televizyon İzleme Motivasyonları.” Türkiyat
Araştırmaları Enstitüsü Dergisi 28: 447-484.

Hall, Stuart vd. (1978). Policing the Crisis: Mugging, the State, and Law and
Order. New York: Palgrave.

Hall, Stuart (1981). “Cultural Studies: Two Paradigms, Culture, Ideology and
Social Process.” (der.) Tony Bennett. Londra: Open University Press.
19-39.

Hall, Stuart (1985). “Signification, Representation, Ideology: Althusser and


the Post-Structuralist Debates.” Critical Studies in Mass Communication
2(2): 91-114.

Hall, Stuart (1997). “İdeoloji ve İletişim Kuramı.” Medya, Kültür, Siyaset. (der.)
S. İrvan. Ankara: Ark. 79-99.

Hall, Stuart (1999a). “İdeolojinin Yeniden Keşfi: Medya Çalışmalarında Baskı


Altında Tutulanın Geri Dönüşü.” Medya, İktidar İdeoloji. (der.),M.
Küçük. Ankara: Ark. 77-127.

Hall, Stuart (1999b). “Introduction.” Family Television. London: Routledge.


44 • iletiim : arat›rmalar›

Hall, Stuart (2005). “Introduction to Media Studies at the Centre.” Culture,


Media, Language. (der.) S. Hall. Londra: Routledge. 104-110.

Hall, Stuart (2006). “Encoding/Decoding.” Media and Cultural Studies:


Keyworks, (der.) D. Kellner ve G. Durham. Blackwell. 163-174.

Hoijer, Brigitta (2005). “İzleyicilerin Televizyon Programlarını Alımlayışı:


Kuramsal ve Metodolojik Değerlendirmeler.” Medya ve İzleyici:
Bitmeyen Tartışma. (der.) Ş. Yavuz. Ankara: Vadi.

İrvan, Süleyman (1994). “Eleştirel Yaklaşımlarda İzleyici Araştırmaları: Bir


Yöntem Olarak Alımlama Çözümlemesi.” İletişim Yıllık: 205-223.

Jensen, Klaus Bruhn ve K. E. Rosengren (2005). “Five Traditions in Search of


the Audience.” Communication Theory and Research. E. de Bens vd.
(der.). Londra: Sage. 53-70.

Katz, Elihu (1959). “Mass Communication Research and the Study of Popular
Culture: An Editorial Note on a Possible Future of his Journal.”
Studies in Public Communication 2: 1-6.

Katz, Elihu ve Paul Lazarsfeld (1955). Personal Influence: The Part Played by
People in the Flow of Mass Communications. New York: Free Press.

Katz, Elihu vd. (1974). “Uses and Gratifications Research.” The Public Opinion
Quarterly 37(4): 509-523.

Alemdar, Korkmaz ve Raşit Kaya (1983). “Giriş: Ya da Mitostan Gerçeğe.”


Kitle İletişiminde Temel Yaklaşımlar. (der.) K. Alemdar ve R. Kaya.
Ankara: Savaş. 85-101.

Kılıççıoğlu, Funda Erzurum (2009). Televizyon Ana Haberlerinin Kullanımlar ve


Doyumlar Yaklaşımı Bağlamında İrdelenmesi. Yayımlanmamış Doktora
Tezi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Koçak, Abdullah (2001). Televizyon İzleyici Davranışları, Televizyon


İzleyicilerinin Tercihleri ve Doyumları Üzerine Teorik ve Uygulamalı Bir
Çalışma. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Selçuk Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.

Küçükkurt, Mehmet vd. (2009). “Kullanımlar ve Doyumlar Perspektifinden


Üniversite Öğrencilerinin Medyaya Bakışı.” Selçuk İletişim 6(1). 37-50.

Lazarsfeld, Paul, Bernard Berelson& Hazel Gaudet (1948). The People’s Choice.
New York: Columbia University Press.
Özçetin • ...: Türkiye’de İzlerkitle Çalışmaları • 45

Lewis, Justin (2005). “İzlerkitle.” Kitle İletişim Kuramları. (der.) E. Mutlu.


Ankara: Ütopya. 344-359.

McQuail Dennis (1983). Kitle İletişim Araçlarının Etkileri, Kitle İletişiminde Temel
Yaklaşımlar. (der.) K. Alemdar ve R. Kaya. Ankara: Savaş. 45-85.

McQuail, Dennis ve Sven Windahl (1997). Kitle İletişim Modelleri. Çev. Konca
Yumlu. Ankara: İmge.

Miller, Toby (2010). Television Studies: The Basics. Londra: Routledge.

Morley, David (1992). Television, Audiences and Cultural Studies. Londra:


Routledge.

Morley, David (1999). Family Television. Londra: Routledge.

Morley, David ve Brundson, Charlotte (1980). The Nationwide Television


Studies. Londra: Routledge.

Mutlu, Erol (1999). Televizyon ve Toplum. Ankara: TRT

Mutlu, Erol (2008). Televizyonu Anlamak. Ankara: Ayraç.

Özarslan, Hüseyin ve Fatma Nisan (2011). “Kullanımlar ve Doyumlar


Perspektifinden Televizyon İzleme Alışkanlıkları ve Motivasyonları:
Gümüşhane Örneği.” Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi
Elektronik Dergisi 1: 23-43.

Özçetin, Burak (2010). “Medya, İktidar, İdeoloji: Bir Stuart Hall


Değerlendirmesi.” Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi 13: 139-
161.

Özsoy, Aydan (2011). Televizyon ve İzleyici: Türkiye’de Dönüşen Televizyon


Kültürü ve İzleyici. Ankara: Ütopya.

Rubin, Alan, M. (1983). “Television Uses and Gratifications: The Interactions


of Viewing Patterns and Motivations.” Journal of Broadcasting 27(1):
37-51.

Ruddock, Andy (2001). Understanding Audiences. Londra: Sage.

Ruggiero, Thomas E. (2000) “Uses and Gratifications Theory in the 21st


Century.” Mass Communication and Society 3(1). 3-37.

Smythe, Dallas W. (2006). “On the Audience Commodity and its Work.”
Media and Cultural Studies: Keyworks. (der.) M. Durham ve D. Kellner.
MA: Blackwell.
46 • iletiim : arat›rmalar›

Swartz, David (2011). Kültür ve İktidar: Pierre Bourdieu’nün Sosyolojisi. Çev.


Elçin Gen. İstanbul: İletişim.

Şeker, Tülay ve Selahattin Çavuş (2011). “‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’


Dizisinin Alımlama Analizi.” Global Media Journal 2(3):86-104.

Turner, Graeme (2003). British Cultural Studies: An Introduction. Londra:


Routledge.

Williams, Raymond (2003). Televizyon, Teknoloji ve Kültürel Biçim. Çev. A. U.


Türkbağ. Ankara: Dost.

Zizek, Slavoj (1989). The Sublime Object of Ideology. Londra:Verso.

You might also like