Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 141

Hukuk Sosyolojisi

Editör

Doç.Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU

Yazarlar

BÖLÜM 1, 2, 3, 4 Doç.Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU

BÖLÜM 5, 6, 7, 8
Arş.Gör. Dilara Buket TATAR
Genel Koordinatör
Doç.Dr. Murat Akyıldız

Grafik Tasarım Koordinatörü


Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan

Kitap Basım ve Dağıtım Koordinatörü


Dr.Öğr.Üyesi Murat Doğan Şahin T.C.
ANADOLU
Grafikerler ÜNİVERSİTESİ
Ufuk Önce YAYINI NO: 3710
Özlem Çayırlı
Ayşegül Dibek AÇIKÖĞRETİM
Gülşah Karabulut FAKÜLTESİ
YAYINI NO: 2529
Kapak Düzeni
Doç.Dr. Halit Turgay Ünalan HUKUK SOSYOLOJİSİ

Dizgi ve Yayıma Hazırlama E-ISBN: 978-975-06-2464-3


Mehmet Emin Yüksel
Kağan Küçük Bu
Saner Coşkun kitabın
Nihal Sürücü basım, yayım
Zülfiye Çevir
ve satış hakları
Dilek Özbek
Anadolu Üniversitesine
Dilek Kaleci
Gizem Dalmış aittir.
Diğdem Koca
Merve Kutlu “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak
hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır.
İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri
mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka
şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz.

Copyright © 2018 by Anadolu University


All rights reserved
No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system,
or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic,
photocopy, magnetic tape or otherwise, without permission
in writing from the University.

Bu kitabın tüm hakları Anadolu Üniversitesi’ne aittir.

ESKİŞEHİR, Ağustos 2018

2982-0-0-0-1809-V01
İçindekiler

İnsan, Toplum, Hukukun Kaynakları


BÖLÜM 1 BÖLÜM 3
Sosyoloji ve Hukuk ve Hukuk Tipolojisi

Giriş . ............................................................... 3 Giriş . ............................................................... 39


Sosyal Bir Varlık Olarak İnsan ...................... 3 Hukukun Kaynakları ..................................... 39
Toplum ........................................................... 4 Hukukun Şekli Kaynakları .................... 39
Sosyal Olgu .................................................... 5 Hukukun Maddi Kaynakları ................. 40
Sosyal Eylem .................................................. 6 Hukuk Tipolojisi ve Grup Hukukunun
Bir Sosyal Olgu Olarak Hukuk . .................... 8 Oluşumu ......................................................... 44

Jenetik Hukuk
Sosyolojiden Hukuk
BÖLÜM 2 BÖLÜM 4 Sosyolojisi: Hukuk
Sosyolojisine
ve Değişim

Giriş . ............................................................... 21 Giriş . ............................................................... 53


Bilimlerin Sınıflandırılması ve Bu Coğrafi Konum, İklim ve Demografi ............ 53
Sınıflandırmada Hukuk Sosyolojisinin Yeri . 21 Ekonomi, Bilim ve Teknoloji ........................ 55
Doğa Bilimleri . ...................................... 21 Ekonomi . ............................................... 55
Sosyal Bilimler ....................................... 22 Bilim ve Teknoloji ................................. 56
Bir Pozitif Bilim Olarak Hukuk Din .................................................................. 57
Sosyolojisi .............................................. 22 Siyasi İdeolojiler . ........................................... 60
Dogmatik Hukuk Bilimi ve Hukukun Toplumsal Değişimler Üzerindeki
Hukuk Sosyolojisi .......................................... 23 Etkisi: Sosyal Mühendislik Aracı Olarak
Sosyolojik Açıdan Hukuk: Hukuk ............................................................. 61
Yaşayan Hukuk .............................................. 24
Yetkili Organlarca Yürürlüğe
Konmuş Olan Hukukun Etkin Kısmı ... 25
Mahkeme Kararları ............................... 25
Örf ve Adet Hukuku ............................. 25
Spontane Hukuk ................................... 26
Hukuk Sosyolojisinin Önemi,
Araştırma Süreci ve Konusu ......................... 26
Hukuk Sosyolojisinin Önemi . .............. 27
Hukuk Sosyolojisinde Araştırma
Süreci . .................................................... 27
Hukuk Sosyolojisinin Konusu .............. 27

iii
Hukuki ve Sosyal
BÖLÜM 5 Uyma Davranışı BÖLÜM 7 Bir Olgu Olarak
Mülkiyet

Giriş . ............................................................... 73 Giriş . ............................................................... 103


Toplumsal Norm ve Rol Ekseninde Uyma Mülkiyetin Psikolojisi .................................... 103
Davranışı ........................................................ 73 Tarihsel Süreçte Mülkiyetin Görünüş
Uyma Davranışının Psiko-Sosyal Açıdan Biçimleri ......................................................... 105
İncelenmesi .................................................... 74 İlkel Toplumlarda Mülkiyet . ................ 105
Sherif’in Deneyi: Grup Standardının Antik Yunan ve Roma’da Mülkiyet ..... 106
Oluşumu ................................................ 75 Orta Çağ’da Mülkiyet ........................... 107
Asch Deneyi: Grup Normu ................... 76 Yeni Çağ’da Mülkiyet ............................ 108
Milgram Deneyi: İtaat .......................... 76 Günümüzde Mülkiyet . ......................... 109
Uyma Davranışını Etkileyen Faktörler ........ 78 Mülkiyetin Sosyal Yönü ................................ 110
Grubun Büyüklüğü ............................... 78
Grubun Söz Birliği ................................. 79
Mevkii ve Saygınlık (Prestij) ................ 79
Otoriteye Yakınlık ................................. 80

Sosyal ve Hukuki
BÖLÜM 6 Uymama Davranışı BÖLÜM 8
Bir Olgu Olarak Aile

Giriş . ............................................................... 89 Giriş . ............................................................... 121


Uymama Davranışı: Sapma, Suç ve Evlilik .............................................................. 121
Suçluluk Kavramları ...................................... 89 Evlilik Tipleri ve Çevre Ölçütüne
Suça Sosyolojik Yaklaşım .............................. 90 Göre Evlilik Ayrımında Ensest/Fücur
Chicago Okulu: İnsan Yaşadığı Yasağı ..................................................... 121
Çevrenin Çocuğudur ............................. 91 Türkiye Açısından Evlilik Olgusunun
Sosyal Kontrol Teorileri ........................ 92 Değerlendirilmesi .................................. 124
Sosyal Öğrenme Teorileri ..................... 93 Boşanma . ....................................................... 128
Anomi (Normsuzluk) ve Gerilim
Teorisi . ................................................... 94
Damgalama Teorisi ............................... 95

iv
Önsöz

Sevgili okurlar,
Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum da topluluklar ne tip bir hukuk oluşturmak-
olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, tadır? Sosyal koşullar ile hukuk arasında nasıl
yaşar ve ölür. İbn Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı ya bir etkileşim vardır? Hukuk kurallarının değiş-
da Daniel Defoie’nin Robinson Crusoe’u yazar- mesine neden olan etkenler nelerdir? Coğrafi
larının hayal dünyalarında ürettikleri kurgusal konum, iklim, nüfus yoğunluğu, cinsiyet, din,
bir istisnadır. Toplum içinde yaşamını sürdü- mezhep, örf ve adet, bilim, teknoloji, dünya
ren insan, hayatı boyunca hemcinsleriyle sü- görüşleri, felsefi inançlar, fikirler, ideolojiler,
rekli ilişki halindedir. Gelişi güzel olmayan bu ekonomik ve siyasal yapı ile hukuk arasında
ilişkiler bir düzen içerisindedir. Bunu sağlayan nasıl bir etkileşim vardır? Hukuk kuralları top-
ise hem toplumsal gerçekliğin ürünü olan hem lumsal yaşamı nasıl etkiliyor? İnsan davranış-
de insan davranışlarına yön veren toplumsal larını nasıl yönlendiriyor?
düzen kurallarıdır. Bunlardan biri de hukuk
Bu sorular, kitabın ilk dört bölümünde “İnsan,
kurallarıdır. İnsanın olduğu her yerde karşımı-
Toplum, Sosyoloji ve Hukuk”, “Sosyolojiden
za çıkan bu kuralları anlamak insan, toplum ve
Hukuk Sosyolojisine”, “Jenetik Hukuk Sosyo-
hukuk arasındaki ilişkiyi çözmekle mümkün-
lojisi: Hukuk ve Değişim” ve “Hukukun Kay-
dür. Nitekim toplumsal yaşamın ürünü olarak
nakları ve Hukuk Tipolojisi” başlıkları altında
ortaya çıkan hukuk kuralları, aynı zamanda
teorik çerçevede ele alınmıştır. Son dört bö-
insan davranışlarına yön vererek, toplumsal
lümde ise ilk dört bölümde oluşturulan teorik
yaşamın aktif bir belirleyicisi olmaktadır. Bu
zeminde hukukun yakından ilgilendiği “uyma
yönüyle sosyal olgu niteliği gösteren “hukuk”,
davranışı”, “uymama davranışı”, “mülkiyet”
genel sosyolojinin bir uzmanlık dalı olan “hu-
ve “aile” gibi sosyal olgular özel olarak irde-
kuk sosyolojisi” tarafından incelenmektedir.
lenmiştir. Ayrıca her bölüm sonunda çeşitli
Hukuk sosyolojisi; hukukun gerçek (maddi) okuma parçalarına yer verilerek, okuyucunun
kaynakları, hukukun sosyal topluluk tiplerine öğrendiği bilgileri yaşamla ve araştırmalarla
göre farklılaşması ve hukukun zaman içinde- ilişkilendirmesi amaçlanmıştır.
ki değişimi olmak üzere temelde üç konuyla
Kitabın siz değerli okurlar için yararlı olması
ilgilenmektedir. Hukuk sosyolojisi bu üç konu
temennisiyle…
ile ilgilenirken ve sosyal gerçekliği anlamaya
çalışırken aşağıdaki gibi sorulara cevap arar:
Hukukun gerçek kaynakları nelerdir? Huku-
Editör
ki müesseseleri oluşturan toplumsal ilişkiler
hangileridir? Belirli özelliklere sahip grup ya Doç. Dr. Yaşar SALİHPAŞAOĞLU

v
Bölüm 1
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

1 2
Sosyal Bir Varlık Olarak İnsan Toplum
öğrenme çıktıları

1 İnsanın sosyal kapasitesi hakkında bilgi 2 İnsanın sosyal kapasitesiyle toplum


sahibi olabilme arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilme

3 4
Sosyal Olgu Sosyal Eylem
3 Sosyal olgunun ayırt edici özelliklerini 4 Sosyal eylemleri diğer eylemlerden
sayabilme ayırabilme

5 Bir Sosyal Olgu Olarak Hukuk


5 Hukukun sosyolojik yönünü kavrayabilme

Anahtar Sözcükler: • İnsan • Toplum • Sosyoloji • Sosyal Eylem • Sosyal Olgu • Hukuk

2
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ varsayımından hareket eden sosyal sözleşmeciler-


Hiç kuşku yok ki insan doğal gerçekliğin bir den John Locke da insanın doğası gereği/doğuştan
parçasıdır ve bu yönüyle beslenme, giyinme, ko- sosyal olduğunu kabul eder. O’na göre insan, hiç
runma ve barınma gibi fizyolojik ihtiyaçları vardır. kimsenin diğerlerinden daha fazla iktidar ve yet-
Bu ihtiyaçlarını karşılamak için doğayla ve diğer kiye sahip olmadığı, herkesin aynı tür ve sınıftaki
canlılarla sürekli bir mücadele halindedir. Ancak yaratıklar olarak aynı doğal avantaj ve yeteneklere
sahip olduğu doğa durumunda, doğa yasalarının
bu mücadeleyi tek başına değil, toplum adı veri-
çizdiği sınırlar içinde, tam bir eşitlik ve özgürlük
len bir çevreyle birlikte gerçekleştirir. O çevrede
durumunun söz konusu olduğu sosyal bir hayat
hemcinsleriyle sürekli ilişki halindedir. Gelişi güzel
yaşar (Locke, 2012, s. 9-10).
olmayan bu ilişkiler bir düzen içerisindedir. Bunu
sağlayan ise hem toplumsal gerçekliğin ürünü olan Genel kabul bu olmakla birlikte insanın her za-
hem de insan davranışlarına yön veren toplumsal man sosyal davranmadığını söyleyenler de vardır.
düzen kurallarıdır. Bu kurallardan biri de hukuk İbn Tufeyl ve Jean Jacques Rousseau buna örnek
sosyolojisinin konusunu oluşturan hukuk kuralla- olarak verilebilir. İbn Tufeyl’in “Hay bin Yakzan”ı ve
rıdır. İnsanın olduğu her yerde karşımıza çıkan bu Rousseau’nun “yabanıl insan”ı doğada hemcinsleriy-
kuralları anlamak insan, toplum ve hukuk arasın- le değil tek başına yaşayan, temel ihtiyaçlarını karşı-
daki ilişkiyi çözmekle mümkündür. layabilen mutlu insanlardır. Bu bakış açısı ile her iki
düşünür, hayatta kalabilmesi ve temel ihtiyaçlarını
karşılayabilmesi için hemcinslerine ihtiyaç duyan
SOSYAL BİR VARLIK OLARAK sosyal insan anlayışından uzaklaşır. Hatta Rousseau
İNSAN “İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Kökeni” isimli eserin-
Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında de doğa durumuna gönderme yaparak “gerçekte bu
insanın doğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” ilkel durumda niçin bir insanın bir başka insana bir
olduğunu iddia eder. Bununla kastettiği şey onun eşeğin ya da kurdun kendisi gibi bir yaratığa gereksin-
doğası gereği tek başına değil hemcinsleriyle birlikte diğinden daha çok gereksindiğini imgelemek olanak-
yaşayan, topluluklar, şehirler ve devletler kuran sos- sızdır” iddiasında bulunarak bu düşüncesini açıkça
yal bir varlık olmasıdır (Aristoteles, 2014, s.12). ortaya koyar (Rousseau , 2011, s. 49-50). Ancak bu
Yunan düşünürden çok fazla etkilenen Orta iddiasına rağmen Rousseau aynı eserinde insanların
Çağın önemli din adamlarından ve düşünürlerin- “Zayıfları zulümden kurtarmak, hırslıları durdurmak
den olan Thomas Aquinas da insanın sosyal bir var- ve herkese ona ait olanın iyiliğini sağlamak için birle-
lık olması konusunda Aristoteles ile hemfikirdir. O şelim… güçlerimizi kendimize karşı çevirmek yerine,
bu düşüncesini şöyle gerekçelendirir: onları bizi bilge yasalara göre yöneten, birliğin tüm
üyelerini koruyan, ortak düşmanları püskürten ve bizi
“…insan yaşamı için gerekli olan her şeyi düşü- bir uyum içinde tutacak olan üstün bir iktidar için-
nünce, insanın başka bütün hayvanlardan daha çok de toplayalım.” (Rousseau, 2011, s. 77) diyerek bir
toplulukta yaşamak zorunda olan, doğadan toplum- araya geldiğini, toplum ve yasaları oluşturarak kötü
sal ve siyasal bir hayvan (animal sociale et politicum de olsa sosyal bir hayat yaşadığını kabul eder. Aynı
) olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. … tek bir in- şekilde elli yıl bir adada tek başına yaşayan Hay bin
san gerekli her şeyi kendisine sağlayamaz. Çünkü hiç Yakzan da sonunda hemcinsi olan Absal ile tanışır ve
kimsenin yetenekleri insan yaşamının tamlığına yet- birlikte bir hayat sürerler.
mez. Bu nedenle, hemcinslerinin toplumunda bulun-
İnsanın sosyal bir kapasitesinin olduğu ampi-
mak insan için doğal olarak zorunludur.” (Aquinas,
rik verilerle de desteklenebilecek bir durumdur.
2012, s. 429-430).
Dünya üzerinde insan yaşamını gözlemlediğimiz-
Sosyolojinin kurucusu kabul edilen İbn Haldun’un de onun bu sosyal yönü çok net biçimde kendini
insana bakışı Aristoteles ve Thomas Aquinas’tan farklı ortaya koymaktadır. Çünkü insan küçük istisnalar
değildir. Ünlü eseri “Mukaddime”de insan için sos- dışında yaşadığı her yerde toplu olarak, birbirine
yal bir hayat yaşamanın doğal bir ihtiyaç olduğunu, bağımlı, çeşitli grupların oluşturduğu büyük bir
beslenme ve güvenlik gibi gereksinimlerini karşılaya- ilişkiler ağıyla kuşatılmış durumdadır. İnsanın ol-
bilmek için hemcinsleriyle yardımlaşması gerektiğini duğu her yerde karşımıza çıkan sosyal yaşam, sosyal
ileri sürmüştür (İbn Haldun, 2015, s. 127). kurumlar, sosyal ilişkiler, davranış kalıpları, sosyal
Aynı şekilde, insanların devlet öncesi dönem- süreçler ve kültür onun bu kapasitesinin dışavuru-
de “doğa durumunda(state of nature)” yaşadıkları mundan başka bir şey değildir.

3
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

Öğrenme Çıktısı

1 İnsanın sosyal kapasitesi hakkında bilgi sahibi olabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Aristoteles, Thomas Aqu-


inas ve İbn Haldun’un in- İnsanların bir arada yaşa- İnsana sosyallik atfetmeyen
sana yükledikleri sosyal ka- maları ile ihtiyaçları arasın- düşünürlerin görüşlerini ör-
pasite hakkında araştırma da bir ilişki var mıdır? nekler vererek anlatınız.
yapınız.

TOPLUM
Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve
ölür. İbn Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı ya da Daniel Defoie’nin Robinson Crusoe’u yazarlarının hayal dün-
yalarında ürettikleri kurgusal bir istisnadır. Toplum içinde yaşamını sürdüren insan, hayatı boyunca hem-
cinsleriyle ilişki içindedir. Her şeyden önce insanın dar ya da geniş bir ailesi vardır ve bu aile içerisinde yer
alan dedesi, ninesi, anası, babası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla sürekli ilişki halindedir. Bununla birlikte
komşuları, köylüleri, hemşerileri, dindaşları, akranları, arkadaşları, meslektaşları gibi insanlarla da sosyal,
kültürel, ekonomik, ahlaki, dini ve hukuki geçici ya da sürekli ilişkiler kurar. Gelişigüzel nitelikte olmayan
bu ilişkiler insanlara çeşitli ödevler yükler ve yetkiler verir. Toplum halinde yaşayan insanların yerine ge-
tirmek zorunda oldukları ödevleri ve kullanacakları yetkileri belirten kurallara sosyal düzen kuralları denir
(Bilge, 1972, s. 4).
Sosyal düzen kuralları;
1. din kuralları,
2. ahlak kuralları,
3. görgü kuralları,
4. örf ve adet kuralları ve
5. hukuk kuralları olmak üzere beş başlık altında incelenmektedir.
Sosyal düzen kuralları borcunu öde, komşunla iyi geçin, hırsızlık yapma, yalan söyleme, annene iyi
davran, yetimi koru, zayıflara yardım et, hayvanlara zulmetme, israf etme, öldürme, işini iyi yap gibi bir
emir veya yasağı ifade eder. Toplum halinde yaşama zorunluluğundan doğan, bireylerin hareket serbest-
liklerini, yani özgürlüklerini kısıtlayan bu kurallar yaptırım denilen, bazı tepkilerle donatılmıştır (Bilge,
1972s. 6). Bu yaptırım, toplumsal düzen kuralının niteliğine göre değişir. Dinin emirlerine uyulmamasın-
da cehennem korkusu, ahlak kuralına aykırı davranılmasında vicdan azabı, görgü kurallarının görmezden
gelinmesinde ayıplanma ve kınanma, örf ve adet kurallarının yok sayılmasında dışlanma hatta dövülme
şeklinde kendini gösteren bu yaptırım hukuk kurallarının ihlal edilmesinde hapis, el kesme, kırbaç, ölüm
cezası olarak karşımıza çıkmaktadır.
İnsanın sosyal kapasitesinin sonucu olan ve yaptırımla desteklenen çeşitli kurallarla düzenlenen top-
lumsal hayat, İbn Haldun tarafından “umran”, Saint Simon tarafından “sosyal fizyoloji” ve Auguste Comte
tarafından “sosyoloji” olarak isimlendirilen bilim tarafından incelenmektedir.
Sosyoloji, toplumu oluşturan insanlar ve gruplar arasındaki ilişkileri, davranış kalıplarını, sosyal sü-
reçleri ve kültürü ayrı ayrı inceler; bunların birbirleriyle ve toplumsal yaşamın tümüyle olan karşılıklı ba-
ğımlılık ve etkileşimini irdeler (Gürkan, 2005, s. 11). Kısaca sosyoloji “sosyal olguları ve eylemleri” inceler.

4
Hukuk Sosyolojisi

Öğrenme Çıktısı

2 İnsanın sosyal kapasitesiyle toplum arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

İnsanın sosyal kapasitesi ile Toplumsal ilişkilerle insan- Toplumsal hayatı düzenle-
toplum arasındaki ilişkiyi ların ödev ve yetkileri ara- yen kuralların neler olduğu-
araştırınız. sında bir ilişki var mıdır? nu anlatınız.

SOSYAL OLGU
Yukarıda kısaca sosyolojinin sosyal olay ve olguları incelediğini
ifade etmiştik. Peki, sosyal olay ve olgu nedir? Sosyal olay ve olgu-
nun ne olduğunu araştırmadan önce hangi olguların “sosyal” olarak
nitelendirildiğini bilmemiz gerekir. Latince “dostluk, müttefik, yoldaş”
anlamına gelen “socialis” sözcüğünden Fransızcaya oradan Türkçe
de dâhil birçok dile giren “sosyal” sözcüğü “Organizmaların küme-
ler içinde etkileşimine ilişkin olan, toplumsal, toplumla ilgili, topluma
ilişkin” anlamlarına gelmektedir (Oxford Dictionary of English Ety-
mology, 1966, s. 842; Nişanyan, 2003, s. 414; http://www.tdk.gov.
tr/index.php?option=com_bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.
GTS.5a5b92bf8953c1.32845267, 14.01.2018). Bu açıdan bakıldı-
ğında sosyal yaşamın içinde gerçekleşen olayların tümü sosyal yaşama
bağlanamaz. Örneğin, tüm insanlar yemek, içmek, uyumak ve düşün-
mek gibi organik bazı gereksinimlerini benzer biçimde sosyal yaşam
içinde yerine getirir. Ancak genelliklerine karşın, bunlar sosyal olay ya
da olgu olarak nitelendirilmezler; çünkü bu sayılanlar, içinde yaşanı-
lan toplumun özelliğine değil, bireyin biyolojik ve psikolojik doğasına
ilişkindir ve daha çok biyolojinin ya da psikolojinin alanına girer. Aksi
bir kabul sosyolojinin kendine özgü bir konusunun kalmamasına ve Resim 1.1 Emile Durkheim
sosyolojinin alanı ile biyoloji ve psikolojinin alanına karışmasına yol (1858-1917)
açacaktır (Durkheim, 1994, s 35).
Sosyolojinin ilk kuramcılarından olan Emile Durkheim’a göre, sosyoloji esas olarak sosyal olgularla il-
gilenmelidir. Bu nedenle “Sosyolojik Metodun Kuralları” adlı çalışmasında yönteme ilişkin olarak çözülmesi
gereken ilk sorunun sosyal olguların, sosyal olmayan olgulardan ayrılarak belirlenmesi olduğunu söyler
(Durkheim, 1994, s 35).
Durkheim diğer olgularla sosyal olguyu ayırmada şu iki ölçütü kullanır:
1. Sosyal olgu, sosyal yaşama bağlı olarak, bireysel bilincin dışında ortaya çıkar ve birey dünyaya gel-
diğinde onları hazır bulur. Durkheim bu durumu şöyle ifade eder:
“Kardeşlik, eşitlik ya da yurttaşlık görevlerini yaptığım ve taahhütlerimi yerine getirdiğim zaman, be-
nim ve fiillerimin dışında, hukukta ve gelenek ve göreneklerde belirlenmiş olan ödevleri yerine getirmek-
teyim. Bu ödevler kendi öz duygularımla uyum halinde bulunsa ve onların realitesini içimden hissetsem
bile, bu realite nesnel olmaktan geri kalmaz, çünkü onları ben meydana getirmedim, eğitimle benim-
sedim… Tıpkı bunun gibi, mümin kimseler de, dinsel yaşayışlarına ilişkin inanç ve pratikleri dünyaya
gelişlerinde hazır olarak bulurlar…” (Durkheim, 1994, s 35-36).
2. Toplumsal olgular kendilerini zorla kabul ettirirler:

5
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

Birey; eş, kardeş, mümin, yurttaş olarak bazı gö- şemeyeceği belirli bakış, duyuş ve davranış biçimleri
revleri yerine getirirken ya da yaptığı bir sözleşmenin aşılamaktan başka bir şey değildir. Çocuk yaşama göz-
gereklerine uygun davranırken, kendisinin dışında lerini açtığı andan itibaren, belirli saatlerde yemeye,
belirlenmiş bulunan ahlak, din, hukuk ve örf ve adet içmeye, uyumaya, kendini temiz tutmaya, başkalarını
kurallarının ya da diğer sosyal kontrol araçlarının ön- hesaba katmaya, çalışkan olmaya, toplumsal kurallara
gördüğü yükümlülüklere boyun eğmiş olmaktadır. uymaya zorlanır. Tüm bu süreç içerisinde “zorlama-
Tüm bu sayılanlar bireyin onları isteyip istememesin- nın” giderek daha az hissedilmesi ya da hiç hissedilme-
den bağımsız olarak varlıklarını dayatırlar. Başka bir mesi, çocuk için bunların bir alışkanlığa, bir iç benim-
ifadeyle birey kendi bilinciyle kurmadığı bu çerçeve- senmeye dönüşmesi nedeniyledir. Bu benimsemenin
lerin içinde ve bu çerçeveler tarafından gösterildiği kaynağında ise bir önceki dönemin zorlayıcılığı yat-
biçimde davranmaya zorlanır (Işıktaç, 2008, s. 35). maktadır (Durkheim, 1994, s 40, 41).
Birey bunlara direndiğinde söz konusu çerçeve- Şu halde; “topluluk yaşamına bağlı olarak ortaya
ler kendilerini teyit eder. Örneğin, hukuk kuralları çıkan(toplumsal yaşam olmasaydı varlık kazanama-
ihlal edilmeye kalkışıldığında, eğer henüz zaman yacakları öngörülebilen) ve bireye dış bir zorlayıcılık
varsa eylemi engelleyecek tarzda, eğer eylem ger- uygulayabilen, katılaşmış olsun ya da olmasın her
çekleştirilmiş fakat düzeltilebilir nitelikteyse onu yapma biçimi(inançlar, eğilimler ve uygulamalar) bir
geçersiz sayarak, yok eğer eylem düzeltilemeyecek sosyal olgudur.” (Can, 1996, s. 51-55; Durkheim,
şekilde gerçekleştirilmişse cezalandırıcı bir tepkiyle 1994, s. 49).
karşılık verilir. Hukuk dışındaki durumlarda da bu Dukheim’ın bu yaklaşımıyla sadece sosyal olan
zorlayıcı güç daha az şiddetli olmakla birlikte, var ile olmayan arasında bir ayrım yapmamıştır, aynı
olmaktan geri kalmaz. Bu kurallara aykırı davranıl- zamanda sosyolojinin esas ilgi alanını sosyal olgu-
dığı anda ayıplama, alay, dışlanma gibi yaptırımlar lara indirgemiştir. O’na göre sosyolojik yöntemler
anında devreye girer (Durkheim, 1994, s 37). tek tek eylemlerin incelenmesinden ziyade, eylem-
Durkheim bu zorlayıcı koşulların çocukların ye- leri şekillendiren sosyal olguların incelenmesinde
tiştirilme tarzlarına bakıldığında kolaylıkla görülebi- kullanılmalıdır (Giddens, 2013, s. 47). Oysa sos-
leceği söyler (Durkheim, 1994, s.40; Işıktaç, 2008, s. yoloji sosyal olguların yanında sosyal eylemleri de
35). Çocuğun eğitimi, ona sürekli kendiliğinden eri- inceleyen bir bilim dalıdır.

Öğrenme Çıktısı

3 Sosyal olgunun ayırt edici özelliklerini sayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Toplumsal kurallara uyma-


Bireyin bilinci ile sosyal
Sosyal olgunun unsurları da zorlamanın giderek daha
olgu arasında nasıl bir ilişki
nelerdir? az hissedilmesinin nedenini
vardır?
anlatınız.

SOSYAL EYLEM
Sosyolojinin esas ilgi sahasının sosyal eylemler olması gerektiğini ileri süren en önemli düşünürlerden
biri Max Weber’dir. O, Durkheim gibi olguların bireylerden bağımsız olduğuna inanmıyor, tam tersine bi-
reylerin ve onların eylemlerinin olguları ve geleceği, karmaşık bir etkileşim sonucu biçimlendirdiğini iddia
ediyordu. Başka bir ifadeyle Durkheim toplumu, toplumsal olandan hareketle incelerken, Weber bireyin
toplumsal eylemlerinin izlerini takip ederek toplumu açıklamaya çalışmaktadır. Bu nedenle Weber’e göre
sosyolojinin görevi, bireyin toplumsal eylemlerin gerisinde yer alan anlamları aramaktır (Giddens, 2013,
s. 52, 53). Bunun için insan eylemleri gözlemlenmelidir.

6
Hukuk Sosyolojisi

Weber’e göre eylem, insanların öznel bir anlam yük-


ledikleri davranışları ifade eder. Bununla birlikte insanın
açık ya da gizli öznel bir anlam yüklediği her davranışı
toplumsal eylem olarak değerlendirilemez. Bir davranışın
toplumsal eylem olarak nitelendirilebilmesi için eylemin
başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başkalarının
davranışlarının akışına göre yönlendirilmesi gerekmekte-
dir (Weber, 2012, s. 112). Başka bir ifadeyle eylem an-
cak başkalarının davranışına yönelikse sosyaldir. Örneğin
dini davranış bir tefekkür ya da tek başına dua konusuysa
sosyal değildir. Aynı şekilde bisiklet kullanan iki kişinin
çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirlerine çarpmak-
tan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası ortaya
çıkacak hakaretler, küfürler ya da dostça tartışma sosyal
eylem niteliğindedir (Weber, 2012, s. 130-131).
Weber, sosyolojinin çalışma nesnesi olarak gördüğü
“toplumsal eylemi”; (1) geleneksel, (2) duygusal, (3)değerle
ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel ve (4) amaçsal akılcı/
amaca yönelik rasyonel olmak üzere dört tipe ayırır.
“Geleneksel eylemde” kökleşmiş gelenek ve alışkanlık-
lar bireye yol gösterir. Uzun yıllar boyunca tekrarlanan
davranış kalıpları kendini bireye dayatır. Birey davranış-
larını kuşaktan kuşağa aktarılan bu davranış kalıplarına Resim 1.2 Max Weber (1864-1920)
göre düzenler (Weber, 2012, s. 139).
“Duygusal eylemde” belirli bir durumdaki insanların eylemleri duyguları tarafından belirlenir. Çocu-
ğunu döven baba ve hakeme küfreden taraftar, bir filme ağlayan kadın davranışları duygusal eylemdir
(Weber, 2012, s. 133).
“Değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel eylem” bir mutlak değerin elde edilmesine yönelik ya da
mutlak bir değer için yapılan akılcı eylemdir. Bu eylemler estetik, dini ya da ahlaki içerikte olabilir; hatta
bir görev ya da dava tarafından da dayatılıyor olabilir. İşte bu değerleri, bedeli ne olursa olsun hayata ge-
çiren insan davranışı “değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel eylem” olarak nitelendirilir (Weber, 2012,
s. 133). İnançları nedeniyle alkol kullanmayanlar, faiz almayanlar, emirleri yerine getiren askerlerin davra-
nışları buna örnek verilebilir.
“Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu” çalışmasında Weber, Protestan inancı doğrultusunda bireylerin
gerçekleştirdiği rasyonel eylemleri anlatır. Zira bu inanç doğrultusunda çalışmaya verilen aşırı önem; keyfe ve
hazza yönelik olan harcamaların engellenmesi kapitalist bir sermaye birikimine yol açar. Bu da Weber’e göre
kapitalizmin Avrupa’da ortaya çıkışının temellerini oluşturur. Bu da önemli bir toplumsal değişim örneği oluş-
turur. Böylesi bir açıklama, belirli bir eylem tipinin nasıl bir değişime neden olduğunun gösterilmesine iyi bir
örnek oluşturmaktadır.
“Amaçsal akılcı/amaca yönelik rasyonel eylem”, amaç ile araçların akılcı olarak seçildiği eylemlerdir. Bu-
rada kişi amacı ve bu amaca ulaşmak için kullanacağı araçları akılcı bir biçimde seçer. Yüksek verimlilikte
üretim yapan fabrikatörün, bir final maçını kazanan antrenörün, müvekkiline beraat alan avukatın amaca
yönelik davranışları buna örnek olarak verilebilir (Weber, 2012, s. 130-134).
Aynı türdeki sosyal olay ve eylemlerin zaman ve mekândan bağımsız olarak soyut ve genel olarak ifade
edilmesi durumunda “sosyal olgu” kavramı ile karşı karşıya geliriz. Örneğin Ahmet ile Ayşe’nin evlenmesi
bir sosyal olayken, zamandan ve mekândan bağımsız olarak benzer türdeki tüm sosyal olayları soyut ve
genel olarak “evlilik” olgusuyla ifade edebiliriz. Aynı şekilde “savaş”, “dünya savaşı”, “ekonomik kriz” ve “göç”
bahsi geçen sosyal olayların olgusal ifadesidir.

7
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

Sosyolojinin çalışma alanını sosyal olgulara indirgeyen Durkheim bile sosyal olguların incelenmesinin
kolay olmadığını kabul eder. Çünkü görünmez ve elle tutulur olmayan sosyal olgular doğrudan gözlemle-
nemez. Bu nedenle söz konusu olguların özellikleri, dolaylı yoldan, etkilerinin çözümlenmesi ya da onların
hukuk kuralları, ahlak kuralları, atasözleri, toplumsal yapı olguları gibi belirli formlar altında ifade edilme
çabaları dikkate alarak ortaya konabilir (Durkheim, 1994, s. 87; Giddens, 2013, s.47).

Öğrenme Çıktısı

4 Sosyal eylemleri diğer eylemlerden ayırabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Weber’e göre soyolojinin Weber Protestanlıkla kapi- Duygusal eylemlerin neler


ilgi alanına giren eylemler talizm arasında nasıl bir iliş- olduğunu örnekler vererek
nelerdir? ki kurmuştur? anlatınız.

BİR SOSYAL OLGU OLARAK Hukuk, felsefi bir yaklaşımla ele alınarak, onun
HUKUK koruduğu yüksek değerler ve nihai amacı araştırı-
labilir. Yukarıda ifade edildiği üzere hukukun oluş-
“Realite(gerçek)” ile “ide(ebedî değerler)” arasın-
masına katkı sunan etmenlerden biri değer yargısı
da yer alan “hukuk” değişik açılardan ele alınıp kav-
içeren ideal etmenlerdir. Gerçekten de hukuk aynı
ranabilen bir fenomendir. Her şeyden önce hukuk
zamanda bir değerler ve inançlar sistemidir. En
bir kültür ürünüdür. Kültür de bir yandan şekil,
önemli amaçlarından biri “daha iyi” ya da “daha
ölçü ve düzen düşüncesinin diğer yandan ebedî
adil” bir düzen inşa etmektir. “Daha iyi” ve “daha
değerlerin yaşamla oluşturduğu bir ortamdır. Bu
adil” bir düzenin ne olduğu ise “hukuk felsefesi”nin
nedenle hukuk gerçek, biçimsel ve ideal etmenlerin
konusudur. Olması gerekeni ifade eden böyle bir
kaynaşıp bir araya gelmesinden oluşan bir kültürel
yaklaşım metafizik iddialar taşır ve bilimsel yönte-
değerdir. Gerçek etmenler doğal, psikolojik, sosyal,
min kullanılabileceği bir alan olmaktan çıkar. Bu
tarihi, siyasi, ekonomik ve teknik hayatın ortaya
açıdan felsefenin bir alt dalı olan “hukuk felsefesi”,
çıkardıklarıdır. Biçimsel ve ideal etmenler ise, dü-
pozitif bir bilim olmaktan uzaktır ve pozitif sosyal
zen, hukuki güvenlik ve adalet düşüncesidir (Çağıl,
bilimler arasında yer almaz.
1966, s.114).
Hukuk aynı zamanda kurallardan oluşur. Ana-
yasa, Ceza Kanunu, İdari Yargılama Usulü Ka-
Realite nunu, Ticaret Kanunu, Medeni Kanun, Kimlik
Bildirme Kanunu, Hayvan Rehni Tüzüğü, Gazi
Üniversitesi Lisansüstü Eğitim-Öğretim ve Sınav
Yönetmeliği, Damga Vergisi Kanunu Genel Tebliği
gibi binlerce kanun, tüzük, yönetmelik ve tebliğ-
İde de yer alan yüzbinlerce kural söz konusudur. Bu
normlar ya belirli bir şeyin yapılmasını emreder, ya
Şekil 1.1 Realite ile İde Arasında Bir Fenomen: Hukuk belirli bir şeyin yapılmasını yasaklar ya da belirli
bir şeyin yapılmasına izin veya yetki verir (Gözler,
Bu açıdan bakıldığında hukuk (1) felsefi, (2) 1998, s.29). Bunlar doğuştan var olan ve içgüdüsel
dogmatik ve (3) sosyolojik olmak üzere üç farklı olarak keşfedilen kurallar değildir. Bu kurallar top-
yaklaşımla ele alınabilir. lumsal hayata bağlı olarak ortaya çıkar, değişir ve

8
Hukuk Sosyolojisi

ortadan kalkarlar. Hukuk kurallarının toplumdan miyle bilinen adet buna örnek olarak verilebilir.
topluma ya da aynı toplum içinde zamanla değiş- Borçluyu sıkıştırmanın yasal yollarından biri olan
mesi ve toplumsal yaşamda ortaya çıkan gelişme- söz konusu âdete göre alacaklı, borcunu ödeme-
lere bağlı olarak yeni kuralların kabul edilmesi bu yen borçlusunun üzerinde kamuoyu baskısı oluş-
durumu açıkça ortaya koymaktadır. turmak ve böylece alacağını tahsil etmek amacıy-
Görüldüğü üzere hukuk kuralları da ahlak, gör- la borçlusunun evinin kapısının önüne yerleşerek
gü, örf ve adet kuralları gibi içinde doğdukları top- ölüm orucuna başlar (Durkheim, 2015, s. 263).
lumsal gerçekliğin ürünüdür. Çeşitli toplum tip- Yine yönetim biçiminin mutlak ve baskıcı olduğu
lerinin hukuk kural ve kurumlarını karşılaştıracak toplumlarda devlet aleyhine işlenen suçların kaba-
olursak, bu durumu kolayca anlayabiliriz. Nitekim rık bir liste şeklinde ortaya çıkması ve bunların çok
yazılı kurallar halinde düzenlenmeden önce, her ağır yaptırımlara bağlanması bu duruma verilebile-
toplumda olgusal olarak gözlemlenen mülkiyet, cek bir diğer örnektir (Gürkan, 2005, s. 16).
suç, evlenme, boşanma, sözleşme, borç ilişkileri Tüm bu örnekler, topluma ve zamana bağlı
ve kanıtlama yolları gibi temel hukuk kurumları- olarak karşımıza çıkan değişim ve benzerliklerin
nın zaman ve gelişmişlik düzeyi farklı toplumlarda tesadüf ya da kural koyucunun keyfi iradesi ile
farklı görünümlerde karşımıza çıktıkları bilinen açıklanamayacağını ortaya koymaktadır. Her top-
bir gerçektir (Gürkan, 2005, s. 14-15). Örneğin lumda insan öğesi aynı kaldığı halde evlenme, suç,
ilkel toplumlarda “kolektif mülkiyet”, Eski Yunan ve mülkiyet, sözleşme, miras gibi aynı insani ilişkile-
Roma’da “aile mülkiyeti”, Ortaçağ Avrupa’sında “fe- rin farklı biçimde düzenlenmesi doğal ve toplum-
odal mülkiyet”, kapitalizmin geliştiği toplumlarda sal koşulların değişimi ve farklılığı ile birbirleriyle
ise “ferdi mülkiyet” söz konusudur. Son yıllarda bi- zaman ve yer bakımından hiçbir yakınlığı olmayan
lişim alanında yaşanan gelişmelere bağlı olarak ceza toplumlarda ortaya çıkan hukuk kural ve kurum-
kanunlarında yer almaya başlayan “bilişim suçları” larındaki benzerlikler ise toplumların birbirlerine
ve 2000’li yıllarda artan kapkaç olayları üzerine benzer sosyal yapılara sahip olmaları ile açıklanabi-
Türk Ceza Kanununda yapılan değişiklikle, hırsız- lir (Gürkan, 2005, s. 16).
lığın “çekip almak suretiyle” işlenmesi halinde daha Görüldüğü üzere, hukuk içinde yer aldığı top-
fazla ceza öngörülmesi suç ve cezanın zamana ve lumun özelliklerine göre değişen bir düzen türü-
topluma bağlı olarak değişiklik gösterdiğine ilişkin dür. Farklı iklim, farklı coğrafi konum gibi doğal
olarak verilebilecek örneklerdendir. etkenler ile farklı uygarlık düzeyi, farklı sosyal ve
Aynı durum aile için de söz konusudur. Ev- ekonomik yapılar, farklı inançlar ve farklı gelenek-
lenme, boşanma, çok karılılık, çok kocalılık, karı- ler gibi toplumsal etkenler farklı hukuk sistemleri
kocanın yetkileri, velayet, mirasın paylaştırılması yaratmaktadır. Böylece hukuk toplumsal yaşamın
usulleri zamana ve topluma bağlı olarak değişmeler ve yapının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak
göstermektedir (Gürkan, 2005, s. 15). aynı zamanda insan davranışlarına yön vermede,
Diğer taraftan birbirleriyle mekân ve zaman ba- toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif bir rol
kımından hiçbir yakınlığı olmayan hatta birbirin- oynayarak toplumsal yaşamın bir belirleyicisi de
den habersiz olduğunu bildiğimiz bazı toplumlarda olmaktadır. İşte bu nedenle hukuk bir sosyal olgu
aynı tip ya da çok benzer hukuk kural ve kurum- olarak, sosyolojinin bir uzmanlık dalı olan “hukuk
larına rastlanmaktadır. İrlanda ve eski Hindistan’da sosyolojisi” tarafından ele alınıp incelenmektedir
gözlemlenen ve Hindistan’da verilen “dhârna” is- (Gürkan, 2005, s. 17).

9
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

Öğrenme Çıktısı

5 Hukukun sosyolojik yönünü kavrayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Farklı toplumlarda karşımı- Birbirinden habersiz olan


za çıkan, çeşitli hukuk ku- Hukukun sosyal olgu olarak toplumlarda karşımıza çı-
ralları ve kurumları arasın- kabul edilmesi hangi özel- kan benzer hukuk kuralla-
daki farklılık ve benzerliğin likleriyle ilişkilidir? rını örnekler vererek anla-
nedenlerini araştırınız. tınız.

Yaşamla İlişkilendir

Bir Adada Tek Başına Elli Yıl: İbn Tufeyl’in Hay bin Yakzan’ı
Endülüs’ün yetiştirdiği en büyük düşünürlerden olan İbn Tufelyl’in Hay bin Yakzan isimli eseri,
Hay adındaki bir bebeğin, tek başına yaşamını sürdürdüğü adaya gelişiyle ilgili iki varsayımla başlar.
Birinci varsayıma göre, Hay bin Yakzan, iklimi ılıman ıssız bir adada, toprağın mayalanması sonucu
kendiliğinden türemiştir. İkinci varsayıma göre ise, Hay bin Yakzan, yakınlarda bulunan bir adadaki
sultanın kız kardeşi, sultandan habersiz evlendiği Yakzan isimli gençten olan çocuğunu bir sandık için-
de denize bırakmış, böylece içinde yaşadığı adaya sürüklenmiştir. Onu yavrusu zanneden bir ceylan
tarafından beslenip büyütülen akıllı, meraklı, duygulara ve yaratıcı kapasiteye sahip Hay bin Yakzan,
duyular dünyasının gerçeklerinden, aklını da kullanarak, adım adım, en yüce gerçekliğe, mutlak ve tek
olan Yaratıcı’ya ulaşır. Daha sonra duyular dünyasının gerçekliğini, boyutlarını, varoluş nedenlerini,
anlamlarını, Yaratıcı ile olan bağıntılarını kavrar ve yetkin insan seviyesine ulaşır. Yetkin insan seviyesine
ulaşan Hay, elli yaşına vardığında, insanlardan uzaklaşarak yalnız bir hayat yaşamak amacıyla adasına
gelen ve vahye dayalı inancı temsil eden Absal ile karşılaşır. Hay’ın konuşmayı öğrenmesinden sonra,
birbirleriyle sahip oldukları bilgileri paylaşırlar. Hay, Absal’ın anlattığı her şeyi onaylar, dinin emir ve
yasaklarıyla kendisini yükümlü kılar. Çünkü iki bilgi arasında hiçbir farklılık yoktur. Sıra ulaşılan bu
gerçekliğin başkalarıyla paylaşılmasına gelir. Birlikte Absal’ın eski yaşadığı yere giderler. Tüm çabalarına
rağmen insanlar onları anlamaz. Daha fazla emek harcamanın anlamsız olduğunu düşünen Hay ve Ab-
sal bu işten vazgeçer, birlikte adaya döner ve ölünceye kadar inançları doğrultusunda bir hayat sürerler.

Kaynak: İbn Sina/İbn Tufeyl: Hay bin Yakzan, Çevirenler: M. Şerafeddin Yaltkaya/Babanzâde Re-
şid, Yayına Hazırlayan: N.Ahmet Özalp, 20. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2018.

10
Hukuk Sosyolojisi

Araştırmalarla
İlişkilendir
Sosyal Bir Olgu Olarak İntihar
Birey ile toplum arasındaki ilişkiyi inceleyen en ilginç çalışmalardan biri Emile Durkheim’ın İntihar
isimli kitabıdır. Elbette Durkheim’dan önce de intihar üzerine çeşitli çalışmalar yapılmıştı. Ancak bu
çalışmaların hiçbirinde intihar sosyal bir olgu olarak ele alınmamıştı.
İntiharı sosyal bir olgu olarak ele alan Durkheim önce, Fransa’daki resmî istatistikleri inceledi. Bu
incelemede belirli özelliklere sahip insanların intihara diğerlerine göre daha meyilli olduğunu fark etti.
Kadınlara oranla erkeklerde, evlilere oranla bekârlarda, çocuğu olanlara oranla çocuğu olmayanlarda,
Katoliklere oranla Protestanlarda intihar daha fazla görülmekteydi. Ayrıca istatistikler, intihar oranları-
nın ekonomik kriz dönemlerinde arttığını, iç karışıklık ve savaş dönemlerinde ise düştüğünü gösteriyor-
du. Bu veriler intihar oranlarını etkileyen toplumsal olgulara işaret etmekteydi. Durkheim’a göre bunun
nedeni toplumsal bütünleşmenin ya da düzenleyici kuralların aşırı ya da yetersiz olmasıydı. Buna göre
(1) bencil, (2) özgeci, (3) anomik, (4) kaderci şeklinde dört çeşit intihar tanımı yapmıştı.
Bencil intiharda bireyle toplum arasındaki bağlar zayıflamış ya da kopmuştur. Kadın olsun erkek
olsun, insan kendi başına terk edildiği, bir toplumsal grupla bütünleşmediği ve bundan dolayı o top-
lumsal gruptan kaynaklanan ortak güç ona yeterince canlılık vermediği zaman, intihara eğilim gösterir.
Katoliklere oranla Protestanlarda, evlilere oranla bekârlarda intiharın artması, toplumun kenetlenmesi
sonucunu doğuran savaş ve iç karışıklık dönemlerinde ise azalması bu sebepledir.
Özgeci intihar bireyin toplumla aşırı bütünleşmesi ile ilişkilidir. Bu intiharda birey kendinden daha
değerli gördüğü toplum için kendini feda etmektedir. Kocası ölen kadının, onurunu kaybeden kişinin
intihar etmesi ya da gemisi batan kaptanın gemisini terk etmeyerek hayatına son vermesi buna örnek
olarak verilebilir.
Anomik intihar toplumda yaşanan hızlı değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan bunalım ve kuralsız-
lıkla ilgilidir. Kaderci intihar ise, anomik intiharın tam tersi koşulların olduğu, yani bireyin hayatını
düzenleyen gereğinden fazla kuralın bulunduğu durumlarda ortaya çıkmaktadır. Toplumsal kurallar
nedeniyle tutkularına gem vurulmuş, geleceği elinden alınmış aşığın, kölenin intiharları buna örnek
olarak verilebilir.

Kaynak: Emile Durkheim, İntihar, Fransızca Aslından Çeviren: Zühre İlkgelen, Pozitif Yayınları,
İstanbul, 2013.

11
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

1 İnsanın sosyal kapasitesi hakkında


bilgi sahibi olabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın do-


Sosyal Bir Varlık Olarak İnsan ğası gereği “siyasal hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia
eder. Bununla kastettiği şey onun doğası gereği tek başına değil
hemcinsleriyle birlikte yaşayan, topluluklar, şehirler ve devletler
kuran sosyal bir varlık olmasıdır. Orta Çağın önemli din adam-
larından ve düşünürlerinden olan Thomas Aquinas ve sosyolo-
jinin kurucu babalarından kabul edilen İbn Haldun da insanın
sosyal bir varlık olması konusunda Aristoteles ile hemfikirdir.
Bu durumu ampirik verilerle de desteklemek mümkündür.
Dünya üzerinde insan yaşamını gözlemlediğimizde onun bu
sosyal yönü çok net biçimde kendini ortaya koymaktadır. Çün-
kü insan küçük istisnalar dışında yaşadığı her yerde toplu ola-
rak, birbirine bağımlı, çeşitli grupların oluşturduğu büyük bir
ilişkiler ağıyla kuşatılmış durumdadır.

İnsanın sosyal kapasitesiyle


2 toplum arasındaki ilişkiyi ortaya
koyabilme

Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandı-


Toplum rılan bir çevre içerisinde doğar, yaşar ve ölür. Toplum içinde
yaşamını sürdüren insan, hayatı boyunca hemcinsleriyle ilişki
içindedir. Her şeyden önce insanın dar ya da geniş bir ailesi
vardır ve bu aile içerisinde yer alan dedesi, ninesi, anası, ba-
bası, kardeşleri ve diğer akrabalarıyla sürekli ilişki halindedir.
Bununla birlikte komşuları, köylüleri, hemşerileri, dindaşları,
akranları, arkadaşları, meslektaşları gibi insanlarla da sosyal,
kültürel, ekonomik, ahlaki, dini ve hukuki geçici ya da sürekli
ilişkiler kurar. Gelişigüzel nitelikte olmayan bu ilişkiler insanla-
ra çeşitli ödevler yükler ve yetkiler verir.

3 Sosyal olgunun ayırt edici


özelliklerini sayabilme

Sosyal olgunun iki temel ayırt edici özelliği vardır: (1) topluluk
Sosyal Olgu yaşamına bağlı olarak ortaya çıkarlar, (2) bireye dış bir zorlayı-
cılık uygularlar.

12
Hukuk Sosyolojisi

4 Sosyal eylemleri diğer


eylemlerden ayırabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Weber’e bir davranışın sosyal eylem olarak nitelendirilebilmesi
Sosyal Eylem için eylem başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başka-
larının davranışlarının akışına göre yönlendirilmesi gerekmek-
tedir. Başka bir ifadeyle eylem ancak başkalarının davranışına
yönelikse sosyaldir. Örneğin dini davranış bir tefekkür ya da tek
başına dua konusuysa sosyal değildir. Aynı şekilde bisiklet kul-
lanan iki kişinin çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirleri-
ne çarpmaktan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası
ortaya çıkacak hakaretler, küfürler ya da dostça tartışma sosyal
eylem niteliğindedir.

5 Hukukun sosyolojik yönünü


kavrayabilme

Hukuk içinde yer aldığı toplumun özelliklerine göre değişen


Bir Sosyal Olgu Olarak Hukuk bir düzen türüdür. Farklı iklim, farklı coğrafi konum gibi doğal
etkenler ile farklı uygarlık düzeyi, farklı sosyal ve ekonomik ya-
pılar, farklı inançlar ve farklı gelenekler gibi toplumsal etkenler
farklı hukuk sistemleri oluşturmaktadır. Böylece hukuk top-
lumsal yaşamın ve yapının ürünü olarak ortaya çıkmaktadır.
Ancak aynı zamanda insan davranışlarına yön vermede, top-
lumsal kurumları biçimlendirmede aktif bir rol oynayarak top-
lumsal yaşamın bir belirleyicisi de olmaktadır.

13
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

1 Aşağıdakilerden hangisi insana sosyallik atfet- 5 Aşağıdakilerden hangisi hukukun oluşmasın-


meyen düşünürlerden birisidir? da etkili olan gerçek etmenlerden değildir?
neler öğrendik?

A. İbn Haldun A. Adalet düşüncesi


B. Aristoteles B. Teknik hayat
C. John Locke C. Coğrafya
D. Thomas Aquinas D. Psikoloji
E. İbn Tufeyl E. Tarih

2 Aşağıdakilerden hangisi insanın sosyal bir ha- 6 I. Kanun koyucunun keyfi iradesiyle
yat yaşamasının sonucu değildir?
II. Tesadüfle
A. Köyler ve şehirler kurmaları
B. Siyasal yönetimler oluşturmaları III. Sosyal yapıların birbirine benzemesiyle
C. Toplumsal kurallar oluşturmaları Birbirleriyle mekân ve zaman bakımından hiçbir
D. Başkalarının yardımına muhtaç olmaları yakınlığı olmayan hatta birbirinden habersiz oldu-
E. Toplu bir yaşam sürmeleri ğunu bildiğimiz bazı toplumlarda aynı tip ya da
çok benzer hukuk kural ve kurumlarına rastlanma-
3 sını bir sosyolog yukarıdakilerden hangisi/hangile-
I. Toplumsal yaşama bağlı olarak ortaya çı-
riyle açıklamaz?
karlar.
A. I
II. Birey dünyaya geldiğinde onları hazır
bulur. B. II
C. III
III. Kendilerini zorla kabul ettirirler D. I, II
Emile Durkheim’a göre yukarıdakilerden hangisi/ E. I, II, III
hangileri sosyal olguların özelliklerindendir?
A. I 7 Weber’e göre çalım yediği rakibini tekme
B. II atarak sakatlayan futbolcunun davranışı hangi tip
C. III eyleme örnek oluşturur?
D. I, II A. Geleneksel eyleme
E. I, II, III B. Duygusal eyleme
C. Değere yönelik rasyonel eyleme
4 Hukuk sosyolojik olarak ele alındığında aşa- D. Amaçsal akılcı eyleme
ğıdaki sorulardan hangisine cevap arar? E. Amaca yönelik rasyonel eyleme
A. Daha iyi bir hukuk düzeni nasıl kurulabilir?
B. Hukuk kuralları neden toplumdan topluma de- 8 I. Tek başına yapılan tefekkür
ğişir? II. İki bisikletlinin çarpışması
C. Adam öldürmenin Türk Ceza Kanunundaki ce-
III. Taraftarın maçta hakeme küfretmesi
zası nedir?
D. Meşru müdafaa halinde neden ceza verilmez? Weber’e göre yukarıda verilenlerden hangisi/han-
E. Cezanın amacı ne olmalıdır? gileri sosyal eylemdir?
A. I
B. II
C. III
D. I, II
E. I, II, III

14
Hukuk Sosyolojisi

9 I. Hukuk toplumsal yaşamın bir ürünüdür 10 Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu ça-
II. Hukuk toplumsal yaşamın bir belirleyi- lışmasında Weber, Protestanlıkta çalışmaya verilen
cisidir aşırı önem; keyfe ve hazza yönelik olan harcamala-

neler öğrendik?
rın engellenmesi kapitalist bir sermaye birikimine
III. İçinde yer aldığı toplumun özelliklerine yol açtığını ileri sürer.
göre değişir
Weber’e göre bu durum hangi tip eyleme örnek
Hukukla ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden olarak verilebilir?
hangisi/hangileri doğrudur?
A. Geleneksel eyleme
A. I B. Duygusal eyleme
B. II C. Değere yönelik rasyonel eyleme
C. III D. Amaçsal akılcı eyleme
D. I, II E. Amaca yönelik rasyonel eyleme
E. I, II, III

15
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

1. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bir Varlık Olarak 6. D Yanıtınız yanlış ise “Bir Sosyal Olgu Olarak
İnsan” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Hukuk” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. D Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Bir Varlık Olarak 7. B Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Eylemler” konu-
İnsan” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

3. E Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Olgular” konusu- 8. C Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Eylemler” konu-
nu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

4. B Yanıtınız yanlış ise “Bir Sosyal Olgu Olarak 9. E Yanıtınız yanlış ise “Bir Sosyal Olgu Olarak
Hukuk” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Hukuk” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. A Yanıtınız yanlış ise “Bir Sosyal Olgu Olarak 10. C Yanıtınız yanlış ise “Sosyal Eylemler” konu-
Hukuk” konusunu yeniden gözden geçiriniz. sunu yeniden gözden geçiriniz.

16
Hukuk Sosyolojisi

Araştır Yanıt
1 Anahtarı

Aristoteles “Politika” isimli ünlü eserinin başında insanın doğası gereği “siyasal
hayvan (zoon politikon)” olduğunu iddia eder. Bununla kastettiği şey onun
doğası gereği tek başına değil hemcinsleriyle birlikte yaşayan, topluluklar, şe-
hirler ve devletler kuran sosyal bir varlık olmasıdır. Orta Çağın önemli din
Araştır 1 adamlarından ve düşünürlerinden olan Thomas Aquinas ve sosyolojinin ku-
rucu babalarından kabul edilen İbn Haldun da insanın sosyal bir varlık olması
konusunda Aristoteles ile hemfikirdir. Her üç düşünüre göre de insanın sosyal
bir hayat yaşaması doğal bir ihtiyaçtır, beslenme ve güvenlik gibi gereksinim-
lerini karşılayabilmesi için hemcinsleriyle yardımlaşması gerekmektedir.

Sosyal bir kapasiteye sahip olan insan, toplum olarak adlandırılan bir çevre
içerisinde doğar, yaşar ve ölür. Toplum içinde yaşamını sürdüren insan, hayatı
Araştır 2 boyunca ailesi, akrabaları komşuları, köylüleri, dindaşları, akranları, arkadaş-
ları, meslektaşları gibi insanlarla geçici ya da sürekli çeşitli ilişkiler kurar.

Sosyal olgunun
1. topluluk yaşamına bağlı olarak ortaya çıkma ve
Araştır 3
2. bireye dış bir zorlayıcılık uygulayabilme
olmak üzere iki unsuru vardır.

Weber’e göre bir davranışın toplumsal eylem olarak nitelendirilebilmesi için


eylem başkalarının davranışlarını dikkate alması ve başkalarının davranışla-
rının akışına göre yönlendirilmesi gerekmektedir. Başka bir ifadeyle eylem
ancak başkalarının davranışına yönelikse sosyaldir. Örneğin dini davranış bir
tefekkür ya da tek başına dua konusuysa sosyal değildir. Aynı şekilde bisiklet
kullanan iki kişinin çarpışması doğal bir olaydır. Ancak birbirlerine çarpmak-
Araştır 4 tan kaçınmaya çalışmaları, ya da çarpışma sonrası ortaya çıkacak hakaretler,
küfürler ya da dostça tartışma sosyal eylem niteliğindedir.
Bu tanıma göre sosyolojinin çalışma nesnesi olarak gördüğü “toplumsal eylemi”;
(1) geleneksel, (2) duygusal, (3)değerle ilişkili akılcı/değere yönelik rasyonel ve (4)
amaçsal akılcı/amaca yönelik rasyonel olmak üzere dört tipe ayırır.

Her toplumda insan öğesi aynı kaldığı halde evlenme, suç, mülkiyet, sözleş-
me, miras gibi aynı insani ilişkilerin farklı biçimde düzenlenmesi doğal ve
toplumsal koşulların değişimi ve farklılığı ile birbirleriyle zaman ve yer ba-
Araştır 5 kımından hiçbir yakınlığı olmayan toplumlarda ortaya çıkan hukuk kural ve
kurumlarındaki benzerlikler ise toplumların birbirlerine benzer sosyal yapılara
sahip olmaları ile açıklanabilir.

17
İnsan, Toplum, Sosyoloji ve Hukuk

Kaynakça
Anthony Giddens, Sosyoloji, Yayıma Hazırlayan: Kemal Gözler, Hukuka Giriş, Ekin Kitabevi Yayınları,
Cemal Güzel, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2013. Bursa, 1998.
Aristoteles, Politika, Çeviren: Mete Tunçay, 16. Basım, Max Weber, Ekonomi ve Toplum, Çeviren: Latif
Remzi Kitabevi, İstanbul, 2014. Boyacı, Yarın Yayınları, İstanbul, 2012.
Cahit Can, Hukuk Sosyolojisinin Gelişim Yönü, Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı Dersleri, Gözden
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Sevinç
No:500, Ankara, 1996. Matbaası, Ankara, 1972.
Emile Durkheim, İntihar, Fransızca Aslından Çeviren: Orhan Münir Çağıl, Hukuka ve Hukuk İlmine
Zühre İlkgelen, Pozitif Yayınları, İstanbul, 2013. Giriş(Hukuk Başlangıcı Dersleri I-II), Yeniden
Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş Üçüncü
Emile Durkheim, Sosyoloji Dersleri, Çeviren: Ali
Tabı, İstanbul Üniversitesi Yayınları No:1170,
Berktay, 5. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul,
Fakülteler Matbaası, İstanbul, 1966.
2015.
Oxford Dictionary of English Etymology, Edited
Emile Durkheim, Sosyolojik Metodun Kuralları,
by C. T. Onions with the assistance of G.W.S.
Çeviren: Enver Aytekin, Sosyal Yayınları, İstanbul,
Friedrichsen and R.W. Burchfield, Oxford
1994.
University Press, 1966.
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_
Sevan Nişanyan, Sözlerin Soyağacı, Çağdaş Türkçenin
bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.
Etimolojik Sözlüğü, Gözden Geçirilmiş 2. Basım,
GTS.5a5b92bf8953c1.32845267, 14.01.2018.
Adam Yayınları, İstanbul, 2003.
İbn Haldun, Mukaddime I, Yayına Hazırlayan: Arslan
Thomas Aquinas, Prenslik Yönetimi Üstüne, Bölüm:
Tekin, İlgi Kültür Sanat, İstanbul, 2015.
I, Siyasal Yönetimin Zorunluluğu, Çev. Mete
İbn Sina/İbn Tufeyl: Hay bin Yakzan, 20. Baskı, Tunçay [içinde (s.429-433), Batı’da Siyasal
Çevirenler: M. Şerafeddin Yaltkaya/Babanzâde Düşünceler Tarihi Seçilmiş Yazılar Eski ve Orta
Reşid, Yayına Hazırlayan: N.Ahmet Özalp, Yapı Çağlar, 3. Baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Kredi Yayınları, İstanbul, 2018. Yayınları, İstanbul, 2012.]
Jean Jacques Rousseau, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Ülker Gürkan, Hukuk Sosyolojisine Giriş, 4. Baskı,
Köken ve Temelleri Üzerine Söylem, Çeviren: Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.
Aziz Yardımlı, İdea, İstanbul, 2011.
Yasemin Işıktaç, Hukuk Sosyolojisi, Filiz Kitabevi,
John Locke, Yönetim Üzerine İkinci İnceleme, İstanbul, 2008.
2. Baskı, Çev. Fahri Bakırcı, Ebabil Yayınları,
Ankara, 2012.

18
Bölüm 2
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

Bilimlerin Sınıflandırılması ve Bu Dogmatik Hukuk Bilimi ve Hukuk


öğrenme çıktıları

1 2
Sınıflandırmada Hukuk Sosyolojisinin Yeri Sosyolojisi
1 Hukuk sosyolojisinin pozitif bilimler 2 Dogmatik hukuk bilimi ile hukuk sosyolojisi
içerisindeki yerini kavrayabilme arasındaki farkları belirtebilme

Hukuk Sosyolojisinin Önemi, Konusu ve


Araştırma Süreci

3 4
Sosyolojik Açıdan Hukuk: Yaşayan Hukuk 4 Hukuk sosyolojisinin önemi, konusu ve
3 Yaşayan hukukun kapsamına giren konuları araştırma süreci hakkında bilgi sahibi
listeleyebilme olabilme

Anahtar Sözcükler: • Pozitif Bilim • Dogmatik Hukuk • Yaşayan Hukuk • Spontane Hukuk • Ölü Kanunlar
• Örf ve Adet Hukuku

20
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ doux, 2002, s. 34). Doğa bilimlerinin bu amacı ile


Birinci Bölümde sosyal olguyu, “topluluk yaşamı- varlığı arasında zorunlu bir ilişki vardır. Başka bir
na bağlı olarak ortaya çıkan(toplumsal yaşam olmasay- ifadeyle doğa bilimleri varlıklarını, evrensel ve de-
dı varlık kazanamayacakları öngörülebilen) ve bireye ğişmez doğa yasalarına borçludur. Bu yasalar, tek
dış bir zorlayıcılık uygulayabilen, katılaşmış olsun ya tek olayların gözleminden hareket edilerek ve ne-
da olmasın her yapma biçimi(inançlar, eğilimler ve densellik ilişkisi kurularak keşfedilir. Ancak genel-
uygulamalar)” olarak tanımlamıştık (Can, 1996, geçer bir yasaya ulaşılması için yapılan gözlemler
s. 51-55). “Katılaşmış olsun ya da olmasın her yap- doğal olarak sonsuz sayıda değildir. Bu nedenle,
ma biçimi” ifadesinden de anlaşılacağı üzere sosyal doğa bilimlerinde zorunlu olarak gözlemlenmiş
olgu karmaşık bir nitelik arz etmektedir. Bu neden- örneklerin sınırı aşılır ve tümevarımla tüm durum-
le farklı sosyal olguların gözlemlenmesi için farklı ları kapsayacak bir genelleme yapılır (Sencer/Ir-
yaklaşımlar sergilenmeli ve farklı teknikler kullanıl- mak, 1984, s. 19). Nitekim “Su 0 santigrat derecede
malıdır. Yaklaşım farkları ve kullanılan tekniklerin donar, 100 santigrat derecede kaynar” ya da “su iki
çeşitliliği ister istemez sosyoloji alanında uzman- hidrojen ve bir oksijen atomundan oluşur” gibi doğa
laşmaya, özel sosyoloji dallarının ortaya çıkmasına yasaları geçmişi, bugünü ve geleceği kapsayan tüm
yol açmıştır. Her biri toplumsal yaşamın belirli bir örneklerin gözlemlenmesiyle keşfedilmiş değildir.
kısmını kendine konu alan ve sayıları her gün artan Sadece sayısız örnekten hareketle –tümevarımla-
özel sosyoloji dallarına; köy, kent, eğitim, edebiyat, böyle bir doğa yasası olduğunu iddia eder. Doğa
din, ahlak, siyaset, iktisat ve hukuk sosyolojisi örnek bilimleri, doğa yasalarını keşfettiklerini iddia et-
olarak verilebilir (Gürkan, 2005, s. 51-55). mekle kalmaz, aynı zamanda tümdengelimle he-
nüz gözlemlenmemiş olaylarda da bu doğa yasala-
rının işleyeceği, dolayısıyla sonucun nasıl olacağı
BİLİMLERİN SINIFLANDIRILMASI konusunda çıkarımlar yapar. Örneğin, 100 metre
VE BU SINIFLANDIRMADA HUKUK yükseklikten serbest bırakılan bir cismin, zemine
SOSYOLOJİSİNİN YERİ ne zaman varacağı konusunda “h= ½ g. t2” formü-
Günümüzde büyük oranda anlamını kaybetse lüyle ifade edilen doğa kanunu aracılığıyla çıka-
de bilimler farklı ölçütler esas alınarak çeşitli grup- rımda bulunulabilir.
lara ayrılmıştır. Bunlardan biri ve en çok kabul Doğa yasası “olan” ve “olması gereken” ayrımını
göreni “aksiyomatik” ve “pozitif ” bilimler ayrımı- da ortadan kaldırır. Başka bir ifadeyle “olan” ile “ol-
dır. Başta aksiyomlar olmak üzere önceden doğru ması gerekeni” eşitler. “Su 0 santigrat derecede donar,
sayılan bilgilerden ya da önsayıltılardan yola çıka- 100 santigrat derecede kaynar” şeklindeki doğa yasa-
rak bilgi üreten aksiyomatik bilimler matematik ve sı “olanı” ve “olması gerekeni” aynı anda ifade eder.
mantıktır (Sencer/Irmak, 1984, s.4.). Bu bilimler- Biz bunu kabul eder, ona göre tavır takınırız. Doğa
de içeriksel doğruluk değil, önermelerin birbirle- kanununu işimize yaramadığı için ya da hoşumuza
riyle olan mantıksal doğruluk bağlantısı esas alınır gitmediği için yok saymaz, onu değiştirmeye çalış-
(Özlem, 1991, s.34). Pozitif bilimler ise adlarından mayız. Örneğin, suyun 100 santigrat dereceye ka-
da anlaşılacağı üzere, ortaya yeni bilgiler koyan, ye- dar ısıtıldığında kaynayacağına dair doğa yasasını
nilik yaratıcı disiplinlerdir. Pozitif bilimler de kendi enerji tasarrufunda bulunmak amacıyla değiştirip
içinde doğa bilimleri (natural sciences) ya da fizik düşüremeyiz. Ona tabi olur, “olanı” “olması gere-
bilimler(physical science) ve sosyal bilimler(social ken” olarak kabul ederiz.
sciences) ya da davranış bilimleri (behavioral scien- Peki, insanoğlu neden doğa yasalarını keşfetme-
ces)olmak üzere iki alt kümeye ayrılmaktadır (Le- ye çalışır? Bunun nedenlerinden biri doğa yasala-
vison, 1974, s. 1). rının evrensel ve değişmez olduğuna dair inançtır.
Aynı koşullarda aynı sonuçları doğuran, olayların
sonucu değil nedeni olan, kısaca evrensel ve değiş-
Doğa Bilimleri mez olduğuna inanılan doğa yasalarının keşfi, in-
Astronomi, fizik, kimya ve biyoloji gibi disip- sana doğa karşısında kendini koruma ve onu insan
linlerden oluşan ve amacı doğaya hükmeden ya- yaşamının gereklerine uygun olarak dönüştürme
saları keşfetmek olan doğa bilimleri esas olarak olanağı verir. Bir diğer neden ise insanın “merak”lı
“doğa olayları ile ilgilenen ve bilimsel yöntemleri bir varlık olmasıdır (Boutellier/Gassmann/Raeder,
kullanan disiplinler” olarak tanımlanmaktadır (Le- s. 2, http://www.collier.sts.vt.edu/sciwrite/pdfs/bo-

21
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

utellier_2011.pdf, 05.06.2016). Thomas Hobbes Bir Pozitif Bilim Olarak Hukuk


tarafından “neden ve nasılı bilme arzusu” olarak ta- Sosyolojisi
nımlanan meraklı olma özelliği nedeniyle (Hobbes, Hukuk sosyolojisi terimini ilk kullanan İtalyan
2008, s.37), insanoğlu sorar, sorgular ve hakikate Dionisio Anzilotti ve 1913 yılında daha sonra bir-
ulaşmaya çalışır (Öktem/Karagöz, 2015, s. 20, 21). çok dile çevrilen “Hukuk Sosyolojisinin Temel Pren-
sipleri” isimli kitabı yazan Eugen Ehrlich bu bilim
Sosyal Bilimler dalının kurucuları olarak kabul edilir (Timasheff,
1941, s. 233).
Ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi, antropoloji,
psikoloji ve hukuk gibi disiplinlerden oluşan sos- Bir önceki bölümde belirtildiği gibi hukuk sos-
yal bilimler “toplumu, sosyal grupları, sosyal ilişkiler yolojisi, genel sosyolojinin bir uzmanlık dalıdır ve
içindeki bireyleri, sosyal kurumları, insanlığın birlik- ilgilendiği sosyal olgu “hukuk”tur. Hem toplumsal
teliğinin ifadesi olan kültürel ürünleri inceleyen disip- yaşamın bir sonucu olan, hem de insan iradesine
linler” olarak tanımlanmaktadır (Boutellier/Gass- etkide bulunarak davranışlarına yön veren huku-
kun bu yönünün, neden-sonuç, etki-tepki ilişkile-
mann/Raeder, s. 4, http://www.collier.sts.vt.edu/
ri bakımından incelenmesi, toplumsal gerçekliğin
sciwrite/pdfs/boutellier_2011.pdf, 05.06.2016).
diğer kısımlarıyla bağlantısının araştırılması ister
Bu tanım sosyal bilimlerin tüm yönleriyle kav-
istemez sosyolojik yöntemlerin kullanılmasını ge-
ranmasının doğa bilimleri kadar kolay olmadığını
rektirir (Topçuoğlu, 1960, s. 107; Gürkan, 2005, s.
göstermektedir. Gerçekten de sosyal ilişkiler için-
12). Bu durum, hukuk dediğimiz birtakım davra-
deki birey davranışlarını kavramak, kimyasal reak-
nış kurallarının ve ilkelerinin, sosyoloji adı verilen
siyonları kavramaktan çok daha zordur. Bunun en
bir “olaylar ve olgular” bilimi tarafından incelen-
önemli nedeni sosyal bilimlerin, bilinçli varlıkların
mesi anlamına gelmektedir (Topçuoğlu, 1960, s.
ilişkilerinin ürünü olan sosyal ilişkileri, olayları ve
107). Peki, bu mümkün müdür?
olguları incelemeye çalışmasıdır. Bununla birlikte
önkoşulların kolayca değişmesine neden olabilecek Yukarıdaki soru bir şüpheyi ifade etmektedir. Bu
bilinç öğesinin varlığı, sosyal olayların kararlı ol- şüphenin nedeni hukukun ve sosyolojinin temsil et-
madığı ve bu alanda doğa yasalarına benzer sosyal tiği iki farklı yüzdür. Hukuk net bir biçimde değer
yasaların bulunmadığı şeklinde anlaşılmamıştır. Bu yargısı içerirken, sosyoloji değerlerden bağımsız,
olayları ve olguları nedensellik ilişkisi içinde açık-
durum daha çok doğa bilimleri ile sosyal bilimler
lamaya çalışır. Hukuk “olması gereken nedir?” soru-
arasında bir nicelik ya da derece farkı olarak görül-
suna cevap ararken sosyoloji “hangisidir?” sorusuna
müştür (Sencer/Irmak, 1984, s.18, 19).
cevap arar. Bu nedenle hukukun sosyolojik olarak
Buna rağmen sosyal bilimcilerin büyük çoğun- ele alınmasında mantıksal bir imkânsızlık olduğu
luğu, doğa bilimlerinde başarısı kanıtlanmış olan ileri sürülmüştür. Zira olandan olması gereken ya
bilimsel yöntemlere başvurularak bu zorlukların da olması gerekenden olan çıkarılamaz (Timasheff,
aşılabileceğine ve bu sayede insan davranışlarının ve 1941, s. 233). Bu negatif bakışın temsilcilerinden
sosyal süreçlerin tahmininin mümkün olabileceğine ünlü Alman hukukçu Kelsen, “hukukun sosyolojik
inandılar. İnsan davranışlarının ve sosyal süreçlerin bir kavramı, biyolojik bir fenomenin matematiksel bir
sistematik bilgisinin deneysel olarak sebep-sonuç kavramı kadar ya da serbest düşen bir cisim gibi fiziki
ilişkileri çerçevesinde sınanabileceği inancı, doğa bir olayın ahlaki bir kavramı kadar imkansızdır” di-
bilimleri disiplinleri tarafından kullanılan sistema- yerek hukuk sosyolojisi oluşturma çabalarına açıkça
tik gözlem, ölçme ve deneyden oluşan bilimsel yön- tavır almıştır (Topçuoğlu, 1960, s.2-3) Ancak bu
temlerin sosyal bilimlerde de kullanılmasına neden tavır bizlerin, insanların sergiledikleri davranışları
olmuştur (Levison, 1974, s. 1 vd). İnsan davranış- sürekli değerlendirmemize, onlar için iyi-kötü, hak-
larında ve sosyal süreçlerde sebep-sonuç ilişkisinin lı-haksız, adilane-zalimane gibi sıfatlar kullanarak
geçerli olduğunun düşünülmesi, insanoğluna sa- değer biçmemize engel olmamaktadır. O zaman
dece geleceği tahmin etme olanağına sahip olduğu akla şu soru gelmektedir. “İyiyi kötüden, haklıyı
düşüncesine değil, aynı zamanda, onun, bugünü haksızdan, adil olanı adil olmayandan ayırmak için
kontrol ederek geleceği istediği gibi inşa edebileceği başvurduğumuz bu değer ölçülerinin kaynağı nedir?”
inancına kapılmasına da yol açmıştır. (Topçuoğlu, 1960, s. 108).

22
Hukuk Sosyolojisi

İlk bakışta mantıklı gibi görülen Kelsenci bakış açısı aslında şunu ileri sürmektedir: Söz konusu değer
ölçütlerinin içeriğinin öğrenilmesi yeterlidir; nasıl ortaya çıktıkları bilinemeyeceğinden bilimi, dolayısıyla
bizi ilgilendirmemektedir. Oysa insanın, ahlak ve hukuk gibi değer ölçütlerinin hangi nedenlerle ortaya
çıktığını izah etmeye çalışması, güneş tutulmasının nedenlerini izah etmeye çalışması kadar mantıki ve
bilimsel bir faaliyettir. Bu bakımdan söz konusu faaliyeti yerine getiren hukuk sosyolojisi, sosyal bilimler
arasında sayılan sosyolojinin bir alt dalı olarak pozitif bilimler içinde yer alır.

Pozitif
Bilimler

Doğa Sosyal
Bilimleri Bilimler

Sosyoloji Ve Diğerleri

Hukuk
Ve Diğerleri
Sosyolojisi

Şekil 2.1 Bilimler Sınıflandırmasında Hukuk Sosyolojisinin Yeri

Öğrenme Çıktısı

1 Hukuk sosyolojisinin pozitif bilimler içerisindeki yerini kavrayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Doğa bilimleri ile sosyal Hukuk sosyolojisi ile sosyo- Hukuk sosyolojisinin bir
bilimler arasındaki farkları loji arasında nasıl bir ilişki pozitif bilim olduğunu an-
araştırınız. vardır? latınız.

DOGMATİK HUKUK BİLİMİ VE HUKUK SOSYOLOJİSİ


Birinci Bölümde hukukun kurallardan oluştuğunu ifade etmiştik. Hukukun üç veçhesinden birini
oluşturan bu kurallar, “dogmatik hukuk bilimi(pozitif hukuk bilimi)” tarafından incelenir. Kendisine “hu-
kuk dogmatiği” de denen bu bilime göre hukuk, “toplum hayatında kişilerin birbirleriyle ve toplumla olan
ilişkilerini düzenleyen ve uyulması kamu kudreti ile desteklenmiş bulunan sosyal kurallar bütünü” olarak ta-
nımlanır (Bilge, 1972, s. 22). Bu nedenle dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte
bulunan kuralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen ilke)” olarak ele alarak; mantık ve muhake-
me aracılığıyla inceler, açıklar, yorumlar, birbirleriyle olan ilişkilerini, bağlantılarını ortaya koyar ve boş-
lukları belirleyip doldurur. Ayrıca, toplumsal gerçeklikteki benzer bir takım ilişkileri “kavramlar” aracılığı
ile(kişilik, ehliyet, yetki, butlan, sözleşme, vasiyet, kast, ihmal vb. gibi) tipleştirir, sınıflar ve böylece benzer
ilişkilerin aynı hükümlere tabi olmasını sağlar (Gürkan, 2005, s. 21).

23
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

Görüldüğü üzere dogmatik hukuk bilimi nite- İşte dogmatik hukuk bilimi açısından esas ve
liği itibariyle hukuki kural, kavram ve içtihatların gerçek olan bu hükümlerdir. Herkes kanun önünde
toplumsal gerçekliğe ne denli uyduğunu, toplum- eşittir, istediği yere yerleşebilir ve seyahat edebilir,
sal gerçeklik üzerinde ne denli etkide bulunduğu- dilediği mesleği ve dini seçebilir, on yedi yaşını dol-
nu araştırmaz. Dogmatik hukuk biliminin bakış durmadan evlenemez. Bunlar dogmatik hukukun
açısına göre, hukuken düzenlenmeye muhtaç her gerçekleridir. Yoksa bazı kişilerin sosyal, ekonomik,
konunun hukuk kurallarıyla düzenlendiği, yürür- kültürel birtakım sebeplerle ya da ırk, cinsiyet, dini
lükte bulunan tüm hukuk kurallarının fiilen uygu- inanç, siyasi görüş gibi çeşitli faktörlerin etkisiyle
lanma şansına sahip olduğu, tüm insanların pozitif
bu hak ve yetkilerden yararlanamaması ile ilgilen-
hukuk kurallarının kendilerine tanıdığı yetki, hak
mez (Topçuoğlu, 1960, s. 126).
ve hürriyetlerden yararlandığı kabul edilir (Topçu-
oğlu, 1960, s. 126). Örneğin; Yine pozitif hukuk düzenince onaylanmadığı
• “Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi dü- halde, kişilerin sımsıkı bağlı olduğu örf ve adet
şünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benze- kuralları ile insanların kanun maddeleri ya da
ri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun mahkeme kararları olmaksızın, kendi kendilerine
önünde eşittir.”(Anayasa, m.10), icat ve kabul ettikleri bir takım kurallara uygun
• “Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine olarak, hukuki nitelikteki bazı işleri görmeleriyle
sahiptir.”(Anayasa, m.23), ilgilenmez.
• “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürri- Hukukun, kendisinin doğmasına neden olan
yetine sahiptir.”(Anayasa, m.24), sosyal gerçeklikten soyutlanarak mantık ve mu-
• “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yok- hakeme aracılığıyla incelenmesi, açıklanması, yo-
sun bırakılamaz”(Anayasa, m.42), rumlanması ve tipleştirilmesi elbette, başlı başına
bir disiplin olmayı hak etmektedir. Bununla bir-
• “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre
likte dogmatik hukuk bilimi, hukuka dair bilgiye
bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırla-
rı içinde, haklara ve borçlara ehil olmada ulaşmak için yeterli ve tek yol değildir (Topçuoğlu,
eşittirler.”(TMK m.8). 1960, s. 117).

Öğrenme Çıktısı

2 Dogmatik hukuk bilimi ile hukuk sosyolojisi arasındaki farkları belirtebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dogmatik hukuk bilimi ile Yüzbinlerce hukuk kura-


Dogmatik hukuk biliminin
toplumsal gerçeklik arasın- lıyla nasıl kuşatıldığımızı
kapsamını araştırınız.
da nasıl bir ilişki var? anlatınız.

SOSYOLOJİK AÇIDAN HUKUK: YAŞAYAN HUKUK


Sosyolojik bakımdan hukuk şöyle tanımlanabilir:
“Hukuk, ihlali durumunda, sosyal yönden yetkili kabul edilen bir kişi ya da grubun tehdidi veya fiziki
zorlaması ile karşı karşıya kalınmasına neden olan kurallar” (Hoebel, 1958, s.471).
Bu tanımın dogmatik hukuk bilimi açısından kabul edilemez tarafı, yaptırım uygulamaya yetkili olana
ilişkindir. Her iki tanımda da söz konusu kuralların ihlali durumunda bir yaptırım dikkat çekmektedir. An-
cak bu yaptırım dogmatik hukukçulara göre mutlaka “devlet” eliyle olması gerekirken, hukuk sosyologlarına
göre bu zorunlu değildir. Bu zorlama, toplumdan da kaynaklanabilir. Bununla birlikte bu zorlamanın niteliği

24
Hukuk Sosyolojisi

din, görgü, ahlak kurallarından farklıdır. Sosyolojik Yetkili Organlarca Yürürlüğe Konmuş
anlamda hukuk kuralını ihlal eden ayıplamakla, kı- Olan Hukukun Etkin Kısmı
namakla kalmaz; ceza görmek, bir şey yapmaya zor-
Günümüzde yaşayan hukukun en büyük par-
lanmak, toplumdan atılmak, öldürülmek gibi fiili
çası yetkili organlarca yürürlüğe konmuş hukukun
bir karşılığa maruz kalır (Topçuoğlu, 1960, s. 150).
etkin olan, yani kendisine uyulan kısmıdır. Yaptı-
rımları ne kadar ağır olursa olsun, yetkili organlar-
Eskimolar arasında yaygın olan bir pratiğe ca yürürlüğe konmuş ama uygulanmayan kurallar
göre, cinayet işleyen bir kişinin öldürülmesi, hukuk sosyolojisi bakımından “ölü kurallar” ya da
toplumun yetkili kıldığı biri tarafından halka “kağıt üzerinde kalan kurallar(paper rule)” olarak
açık bir biçimde gerçekleştirilir. Böylece kişisel nitelendirilir ve yaşayan hukukun dışında bırakılır.
gerekçelerle değil, toplum adına hareket eden Ancak bu durum onların niçin uygulanmadıkları-
infazcıdan, öldürülen kişinin akrabaları inti- nın sosyolojik olarak araştırılamayacağı anlamına
kam almaya çalışmaz. Görüldüğü üzere burada- gelmez (Gürkan, 2005, s. 37). Medeni Kanunu-
ki cezalandırma sistemi resmi yapılar olmadan muzun 386 ve devamı maddelerde düzenlenen
işlemektedir. Bunun nedeni norm üzerindeki “aile yurdu”, Medeni Kanunun 850. maddesinde
uzlaşmadır(consensus). düzenlenen “ipotekli borç senedi ve irat senedi”,
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 2014 yılında
kaldırılan 222. maddesinde yer alan “25.11.1925
Kaynak: E. Adamson Hoebel, The Law
tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun-
of Primitive Man, Harvard University Press,
la, 1.11.1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin
Cambridge, 1967, s.89.
Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunun koyduğu ya-
saklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere
Hukukun tanımına ilişkin bu farkın nedeni hu- iki aydan altı aya kadar hapis cezası verilir.” hüküm-
kuk sosyolojisinin, hukuku bir sosyal olgu olarak leri ölü kanunlara örnek olarak verilebilir.
ele almasından kaynaklanmaktadır. Devlet tarafın-
dan bir kuralın yürürlüğe konulmuş olmasına de-
ğil, o kuralın “etkin” olmasına bakmasının nedeni Mahkeme Kararları
de budur. Mahkeme kararları da yaşayan hukuk içinde yer
Etkinlik ile kastedilen, kuralın gerçekten uygu- alır. Hukuk sosyolojisi onları birer “sosyal olgu” ola-
lanıyor olmasıdır. İnsanlar hukuk olarak nitelendi- rak ele alır ve inceler. Yargıçlar olayları ve delilleri
rilen kurallara dayanarak hukuki ilişkilere giriyor, nasıl değerlendiriyorlar? Bu konuda tamamen ob-
işlemler yapıyor, bu kurallardan doğan anlaşmaz- jektif olabiliyorlar mı? Yoksa hukuk dışı başka fak-
lıklar için hakeme ya da mahkemeye başvuruyor- törlerden etkileniyorlar mı? Mahkeme kararlarının
sa, ortada etkin bir hukuk vardır (Gürkan, 2005, doğurduğu fiili sonuçlar nelerdir? Bu sonuçlar hu-
s. 36). Eugen Ehrlich buna “yaşayan hukuk” adı- kukun yöneldiği amaca uygun mudur? gibi birçok
nı verir. O’na göre hukuk sosyoloğunun ilk göre- soruyu sormak ve cevaplamak hukuk sosyolojisine
vi hukuki önermeler haline gelmemiş olsalar bile düşmektedir (Gürkan, 2005, s. 27).
yaşama egemen olan bu hukuku ortaya çıkartmak
olmalıdır. Bu nedenle dikkatini bir anatomist ya da
fizyolog gibi soyut olana değil somut olana yönelt-
Örf ve Adet Hukuku
melidir (Ehrlich, 1936, s. 501). Bu hukuka ilişkin Örf ve adet hukuku, kendiliğinden doğan hu-
bilgilerin birinci kaynağı modern hukuki belgeler, kukun tipik örneği olarak yaşayan hukukun içinde
ikinci kaynağı ise yaşama, ticarete, teamüllere, in- yer alır. Yetkili organlar tarafından konulmuş hu-
sanların oluşturduğu örgütlere, örf ve âdete ilişkin kuk kuralları için söz konusu olan etkin olmama
gözlemlerdir (Ehrlich, 1936, s. 493). durumu, örf ve adet hukukunda karşımıza çıkmaz.
Görüldüğü üzere devlet tarafından ilan edilen Bunun nedeni bir kuralın örf ve adet kuralı ola-
hukukun ötesinde bir anlam taşıyan yaşayan huku- bilmesi için taşıması gereken unsurlardan birinin
kun kapsamı, dogmatik hukukun sınırlarını çizdiği sürekli uygulanıyor olmasıdır. Uygulanmayan ya
pozitif hukuktan farklıdır ve kapsamı aşağıda ele da bazen uygulanıp bazen uygulanmayan kurallar
alınmıştır. yaşayan hukuk açısından örf ve adet niteliğinde

25
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

değildir. Dogmatik hukuk bilimi açısından örf ve rında ortaya çıkan değişiklikler, ekonomik, siyasi ve
adet hukukunun kabulü devlet desteğine sahip bilimsel gelişmeler her gün her an acil çözüm bek-
olmasına ve pozitif hukuk düzenine aykırı olma- leyen yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Bu ne-
masına bağlıdır. Oysa hukuk sosyolojisi açısından denle toplum içindeki çeşitli ilişkiler, aile, dernek,
devlet desteğinden yoksun olanlar, hatta suç sayı- sendika, siyasi parti ve şirket gibi çeşitli gruplar,
lıp cezalandırılan birtakım örf ve adet kuralları bile yetkili organlar tarafından konulmuş hukukun ya
yaşayan hukuka dâhildir ve incelenmelidir. Elbette da mahkeme kararlarının yetersiz kaldığı durum-
bu incelemenin amacı söz konusu kuralları haklı larda, ağır işleyen yasama faaliyetini beklemeksizin,
çıkarmak ya da onlara meşruiyet kazandırmak de- kendi hukuklarını oluştururlar. Bu yolla oluşturu-
ğildir. Amaç onların mahiyetini anlamaktır. Acaba lan hukuk önce ilgililer çevresine yerleşir; uygulana
ceza tehdidine rağmen insanlar neden bu tür ku- uygulana örf ve adet kuralına dönüşür. Hatta bir
rallara uygun hareket etmektedir? Örneğin ülke- süre sonra kanun koyucu tarafından benimsenerek
mizde “kan gütme”, “başlık parası”, “imam nikâhı”, yetkili organlarca konulan hukuk kuralları haline
“çok karılılık” alınan tüm tedbirlere rağmen niçin de gelebilir. Başlangıçta küçük bir çevrenin benim-
belli bölgelerde halen hüküm sürmektedir? Medeni sediği bu kurallar, örf ve adet kuralına ya da yetkili
Kanunun emredici hükmüne rağmen neden birçok organ tarafından konulan hukuk kuralına dönüş-
yörede kız çocuklar hiç miras alamamakta ya da meden önce de uyulan etkin kurallardır. Bunların
erkekten daha az miras almaktadır? Bu sorunların etkinliğini menfaat ilişkilerinin kesilmesi, boykot,
gerçek nedenleri bilinmeden bu alanlarda alınacak gruptan atılma gibi çeşitli sosyal tepkiler sağlar.
tedbirler yetersiz kalacaktır (Gürkan, 2005, s. 37). Modern faiz hükümleri, sigorta hukuku, anonim
şirketler hukuku, grev hakkı ve sendika kurma
hakkı spontane hukukun sonradan yetkili organ
Spontane Hukuk tarafında konulan hukuk haline gelmesine örnek
Örf ve adet hukukunun dışında hemen veya olarak verilebilir (Gürkan, 2005, s. 38-39).
kendiliğinden doğan “spontane” hukuk kuralları da Görüldüğü üzere hukuk sosyolojisinin ilgilen-
yaşayan hukuk içinde yer alır. Hukuk kurallarının diği yaşayan hukuk, devletin oluşturduğu hukuk-
oluşturulması olup bitmiş bir şey değildir. Hukuk tan daha geniş ve etkin olduğu oranda onu da kap-
her gün her an oluşum halindedir. Yaşam koşulla- sayan hukuktur.

Öğrenme Çıktısı

3 Yaşayan hukukun kapsamına giren konuları listeleyebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Yaşayan hukuk ile spon-


Yaşayan hukukun kapsamı- Ölü kanunlar hakkında
tane hukuk arasında ilişki
nı araştırınız. bildiklerini paylaşınız.
kurunuz.

HUKUK SOSYOLOJİSİNİN ÖNEMİ, ARAŞTIRMA SÜRECİ VE KONUSU


Bu başlık altında hukuk sosyolojisinin, toplumsal gerçeklikle hukuk arasındaki uyumsuzluğun ortadan
kaldırılmasında ve hukukun tüm veçhelerinin aydınlatılmasındaki önemi anlatılacaktır. Daha sonra hangi
sorulara nasıl bir yol izleyerek cevap aradığı ele alınacaktır.

26
Hukuk Sosyolojisi

Hukuk Sosyolojisinin Önemi mektedir. Bir kişi kendisini öldürmek niyetiyle bir
Realite ile ide arasında yer alan hukuka dair tam arabanın önüne atar ve ölürse intihar etmiş olur.
bir bilgiye sahip olabilmek, onun tüm veçhelerinin Kişi kazara bir arabanın önüne çıkar ve ölürse o
aydınlatılmasıyla mümkündür. Aksi bir tutum kişinin intihar ettiği söylenemez (Giddens, 2013,
onun bir ya da iki cephesinin karanlıkta kalmasına s.113). Ancak bu zorluk sosyolojinin bilim olarak
neden olur. İşte hukuk sosyolojisi hukukun uzun nitelendirilmesine ve bilimsel yöntemi kullanması-
yıllar karanlıkta kalan bir cephesini aydınlatma ve na engel değildir.
tam bir hukuk bilgisine ulaşmanın önündeki engel- Genel olarak bilimsel yöntemi kullanan sosyo-
leri ortadan kaldırmaktadır. Bu engeller kaldırılma- lojide araştırma süreci, bütün diğer araştırmalarda
dan resmen yürürlükte olan bazı hukuk kurallarına olduğu gibi araştırma sorununun tanımlanması ile
neden uyulmadığı, ceza kanunları tarafından suç başlar. Daha sonra sorun kesin ve açık bir biçimde
olarak kabul edilen bazı davranışların neden meşru ifade edilir. Bundan sonra araştırmacı (1) nicel ya
eylemlermiş gibi aleni olarak sürekli tekrarlandığı, da nitel yöntemlerden hangisinin tercih edileceği,
herhangi bir hukuki yaptırımla desteklenmediği (2) araştırma evreninin ve örneklemin nasıl olacağı,
halde insanların neden bazı kurallara bağlı olarak (3) anket, görüşme, gözlem, deney, belge tarama vs
hareket ettiklerini anlamak olanaksızdır. Bunu an- gibi veri toplama tekniklerinden hangisi ya da han-
lamadan girişilecek yasama faaliyeti çoğu zaman gilerinin kullanılacağına karar verdiği bir araştırma
başarısızlığa mahkûmdur. Nitekim yasama faaliye- tasarımı oluşturur. Bunu araştırmayı yapmak takip
tinde başarı, hukuk ile toplumsal yaşam arasındaki eder. Araştırma yapıldıktan sonra elde edilen veriler
uyumun sağlanmasına bağlıdır. Söz konusu uyum- akıl yürütme ilkelerine uygun olarak yorumlanır ve
suzluğun nedenlerinden biri kanun koyucuların soruna bir cevap verilir. Nihayetinde bu araştırma
toplumsal gerçeklik hakkındaki bilgisizlikleridir rapor haline getirir.
(Topçuoğlu, 1960, s. 130; Gürkan, 2005, s. 28).
Bu bilgisizliğin giderilmesinin en etkili yollarından
biri hukuk sosyolojisinin yardımına başvurmaktır. Araştırma sorunun tanımlanması

Sorunun kesin ve açık bir biçimde


Hukuk Sosyolojisinde Araştırma ifade edilmesi
Süreci
Sosyoloji bir bilim midir? Bu soruya cevap ve- Araştırma tasarımının oluşturulması
rebilmek için öncelikle bilimin ne olduğunu
ortaya koymamız gerekmektedir. “Bilim” söz-
cüğü, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “evrenin Elde edilen verilerin yorumlanması
veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen,
deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararla-
Raporlaştırma
narak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi” ola-
rak tanımlanmaktadır (http://tdk.gov.tr/index.
php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK. Şekil 2.2 Hukuk sosyolojisinde araştırma süreci
GTS.567ac52a1a4236.58129515, 23.12.2015).
Bu tanıma göre sosyoloji bilimsel bir çabadır. Çün- Hukuk Sosyolojisinin Konusu
kü o da evrenin veya olayların bir bölümünü konu Bir önceki bölümde ifade edildiği üzere huku-
olarak seçmektedir ve ampirik yöntemlere başvu- kun üç veçhesinden ikisini aydınlatmaya çalışan
rarak elde ettiği verilerden hareketle kuramlar ge- hukuk felsefesi ve dogmatik hukuk bilimi değerler
liştirmektedir. Elbette insanları incelemek, fiziksel, ve normlar gibi soyut konularla ilgilenmektedir ve
kimyasal ya da biyolojik bir olayı incelemekten çok hukukun sosyal yaşamla ilişkisini ihmal etmektedir.
daha zordur. Bunun sebebi insanların irade sahibi Hukuku sadece uygulamak değil, aynı zamanda bil-
olması yaptıklarına anlam ve amaç yüklemesidir. mek isteyen hukukçunun yapması gereken şey onun
Örneğin bir ölümün intihar olarak tanımlanabil- karanlıkta kalan bu yönünü aydınlatmak olmalı-
mesi için, söz konusu kişinin ölümüne sebep olan dır. Bu yapılmadan, yani hukukun sosyal yaşamla
hareketi hangi niyetle yaptığının bilinmesi gerek- ilişkisi kurulmadan hukuka ilişkin tam bir bilgiye

27
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

ulaşmak olanaksızdır (Topçuoğlu, 1960, s. 5, 124; lerdir? Sosyal koşullar ile hukuk arasında nasıl bir
Gürkan, 2005, s. 21, 24). Fenerini hukukun ihmal etkileşim vardır? Hukuk kurallarının değişmesine
edilen üçüncü veçhesine tutarak, onu aydınlatmaya neden olan etkenler nelerdir? Coğrafi konum, ik-
çalışan bilim dalı hukuk sosyolojisidir. lim, nüfus yoğunluğu, cinsiyet, din, mezhep, örf
Hukuku hem toplumsal yaşamın ve yapının ve adet, bilim, teknoloji, dünya görüşleri, felsefi
bir ürünü olarak, hem de insan davranışlarına yön inançlar, fikirler, ideolojiler, ekonomik ve siyasal
vererek toplumsal yaşamın bir belirleyicisi olarak yapı, yasa koyucu, yargıç, savcı, avukat, noter,
ele alan (Topçuoğlu, 1960, s. 142; Gürkan, 2005, polis, infaz memuru ile hukuk arasında nasıl bir
s. 17) hukuk sosyolojisinin konu ve alanının belir- etkileşim vardır? Hukuk kuralları toplumsal yaşa-
lenmesinde Geroges Gurvitch’in önemli katkıları mı nasıl etkiliyor? İnsan davranışlarını nasıl yön-
olmuştur. Bu bilim dalına yaklaşımı, büyük oran- lendiriyor? İşte bu ve benzeri soruların cevabını
da ülkemizdeki hukuk sosyologları tarafından da araştıran hukuk sosyolojisi hukukun klasik yön-
benimsenen Gurvitch’e göre, hukuk sosyolojisi temi olan ilkeden olguya, ya da kuraldan olaya
üç konu ile ilgilenir: (1) Sistematik hukuk sos- inen tümdengelimi terk eder ve gözleme, hatta
yolojisi tarafından incelenen hukuk olgusunun deneye dayanarak elde ettiği verilerden birtakım
gerçek(maddi) kaynakları, (2) Hukuk tipolojisi genellemelere, yasalara ulaşmayı öngören tüme-
ya da diferansiyel hukuk sosyolojisinin ele aldığı varım yöntemine başvurur. Bu tür bir çalışma,
grup ya da topluluklarda karşımıza çıkan hukuk herhangi bir çıkar gözetmeyen ve teorik bilgiye
tipolojileri, başka bir ifadeyle hukukun sosyal ulaşmaya çalışan saf bir bilimsel çabayı ifade eder.
topluluk tiplerine göre farklılaşması, (3) Jenetik Söz konusu çabanın sadece teorik bilgiye ulaşma
hukuk sosyolojisinin inceleme alanına giren hu- amacına yönelik olması onun “teorik hukuk sosyo-
kukun zaman içindeki değişimi (Gurvitch, 1957, lojisi” olarak isimlendirilmesine neden olmuştur
s. 220-286). (Topçuoğlu, 1960, s. 147-148). Bununla birlikte
Hukuk sosyolojisi bu üç konu ile ilgilenirken teorik hukuk sosyolojisi tarafından yapılan çalış-
ve sosyal gerçekliği anlamaya çalışırken aşağıdaki malardan elde edilen bilgilerden toplumsal sorun-
gibi sorulara cevap arar: Hukukun gerçek kay- ların çözümünde nasıl faydalanılacağı başka bir
nakları nelerdir? Hukuki müesseseleri oluşturan faaliyeti gerektirmektedir. Hukuk sosyolojisinin
toplumsal ilişkiler hangileridir? Belirli özelliklere bir başka bölümünü oluşturan bu faaliyet “Pratik
sahip grup ya da topluluklar ne tip bir hukuk ya- hukuk sosyolojisi” olarak adlandırılmaktadır (Top-
ratmaktadır? Grup hukukunun belirleyicileri ne- çuoğlu, 1960, s. 147; Gürkan, 2005, s. 40).

Hukuk Sosyolojisi

Teorik Hukuk Pratik Hukuk


Sosyolojisi Sosyolojisi

Sistematik Hukuk Tipolojik Hukuk Jenetik Hukuk


Sosyolojisi Sosyolojisi Sosyolojisi

Şekil 2.3

28
Hukuk Sosyolojisi

Öğrenme Çıktısı

4 Hukuk sosyolojisinin önemi, konusu ve araştırma süreci hakkında bilgi sahibi olabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hukuk sosyolojisinde araş- Hukuk sosyolojisi ile yasa- Hukuk sosyolojisinin han-
tırma sürecinin nasıl işledi- ma faaliyeti arasındaki iliş- gi sorulara cevap aradığını
ğini araştırınız. kiyi açıklayınız. anlatınız.

Yaşamla İlişkilendir

Hukuk Sosyolojisinin Yasama Faaliyeti nin yadırganmadığı o dönemki toplumda, söz konu-
Açısından Önemine Türkiye’den Bir Örnek: su hukuk kuralı büyük oranda görmezden gelinmiş
Evlenme Yaşı ve Kanuna aykırı olarak(imam nikahı ile) daha
Bilindiği gibi Cumhuriyetin ilan edilmesiyle küçük yaşlarda birleşmeler devam etmişti. Bunun
birlikte, yaklaşık 600 yıl uygulanan bir hukuk sis- üzerine toplumsal gerçeklikle örtüşmeyen bu kural
temi terkedilmiş, Batıdan alınan kanunlara baş- 1938 yılında değiştirilerek evlenme yaşı “erkek
vurularak yeni bir toplumsal, siyasal ve ekonomik için on yedi ve kadın için on beşe” indirilmiş-
yapı inşa edilmek istenmiştir. Bu kanunlardan biri ti. 2000’li yıllara gelindiğinde ise toplum büyük
de 1926 yılında İsviçre’den “iktibas” yoluyla alınan oranda değişmişti. Evlenme yaşı toplumsal gerçekliğe
743 sayılı “Türk Kanunu Medenisi”dir. Bu Kanu- bağlı olarak biraz yükselmiş, kadın ve erkek eşitliği
nun evlenme yaşını düzenleyen 88.maddesinin ilk her alanda hayata geçirilmesi gereken bir değer ola-
halinde “erkek onsekiz ve kadın onyedi” yaşını rak benimsenmişti. 2001 yılında kabul edilen 4721
doldurmadıkça evlenemeyecekleri hükme bağlan- sayılı Türk Medeni Kanunu ile bu gerçeklik dikkate
mıştı. Bu düzenleme inşa edilmek istenen yeni top- alınarak evlenme yaşı ile ilgili şöyle bir düzenleme
lumsal yapının amacına uygun; ancak toplumsal yapılmıştı: “Erkek veya kadın onyedi yaşını dol-
gerçekliğe aykırıydı. Daha erken yaşlarda evlenme- durmadıkça evlenemez.”

29
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

Araştırmalarla
İlişkilendir
25.11.1925 tarihinde kabul edilen
Şapka İktisası Hakkında Kanun yürürlük
maddeleri hariç bir maddeden oluşur.
Buna göre, “Türkiye Büyük Millet
Meclisi azaları ile idarei umumiye ve husu-
siye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata
mensup memurin ve müstahdemin Türk
milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giy-
mek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da
umumi serbuşu şapka olup buna münafi bir
itiyadın devamını hükümet meneder.”
Güncel Türkçe’si “Türkiye Büyük Mil-
let Meclisi üyeleri ile kamu sektörü, özel
sektör ve yerel yönetimler başta olmak üzere
tüm kurum ve kuruluşlarda çalışan tüm memur ve hizmetliler, Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek
zorundadırlar. Türkiye halkının da genel baş giysisi şapka olup, buna aykırı herhangi bir alışkanlığın devamını
hükümet yasaklar.”
Şapka İktisası Hakkında Kanun aynı zamanda Devrim Kanunları arasında yer aldığından 1961 Ana-
yasasının 153 ve 1982 Anayasasının 174.maddesi ile güvence altına alındı ve diğer Devrim Kanunları gibi
Anayasaya aykırılığı ileri sürülemeyeceği hükme bağlandı. Anayasaya aykırılığı ileri sürülemeyen bu Kanu-
nun son cümlesinde yer alan “…buna aykırı herhangi bir alışkanlığın devamını hükümet yasaklar” hükmü
gereği Ceza Kanunlarına bu Kanuna aykırı hareket edenlerin “iki aydan altı aya kadar hapis” ile cezalan-
dırılacağını belirten hükümler konuldu. 2014 yılına kadar ceza kanunlarında yer alan bu hükümler kâğıt
üzerinde kaldı ve Cumhuriyetin ilk yılları hariç hiç uygulanmadı. Nihayet Şapka İktisası Hakkında Kanu-
nuna aykırı fiilleri suç sayan, fakat uygulanmayan bu madde 2014 yılında yürürlükten kaldırıldı. Bununla
birlikte yürürlükten kaldırılan Şapka İktisası Hakkında Kanun değil, ona aykırı eylemleri suç sayan Türk
Ceza Kanununun ilgi hükmüdür. Şapka İktisası Hakkında Kanun halen yürürlüktedir ve diğer Devrim
Kanunları ile birlikte Anayasanın 174. maddesi tarafından korunmaktadır; ancak uygulanmamaktadır.

Kaynak: http://www.dunyabulteni.net/haberler/236283/tarihte-bugun-sapka-kanunu-kabul-edil-
di, 27.02.2018.

30
Hukuk Sosyolojisi

Hukuk sosyolojisinin pozitif


1 bilimler içerisindeki yerini
kavrayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Bilimlerin Sınıflandırılması ve Bilimler aksiyomatik ve pozitif bilimler olmak üzere ikiye ay-
Bu Sınıflandırmada Hukuk rılır. Pozitif bilimler de kendi içinde doğa bilimleri ve sosyal
Sosyolojisinin Yeri bilimler olarak ikiye ayrılır. Sosyoloji, bir pozitif bilim olarak
sosyal bilimler içinde yer alır ve incelediği sosyal olgulara bağlı
olarak çeşitli alt dallardan oluşur. Sosyolojinin bu alt dalların-
dan biri, hukuku sosyal bir olgu olarak ele alıp inceleyen hukuk
sosyolojisidir. Hukuk sosyolojisi, hem toplumsal yaşamın bir
sonucu olan, hem de insan iradesine etkide bulunarak davra-
nışlarına yön veren hukuku neden-sonuç, etki-tepki ilişkileri
bakımından inceler.

Dogmatik hukuk bilimi ile hukuk


2 sosyolojisi arasındaki farkları
belirtebilme

Dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte


Dogmatik Hukuk Bilimi ve
Hukuk Sosyolojisi bulunan kuralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen
ilke)” olarak ele alır. Onların toplumsal gerçekliğe ne denli uy-
duğunu, toplumsal gerçeklik üzerinde ne denli etkide bulundu-
ğunu araştırmaz. Hukuk tarafından her şeyin düzenlendiğini ve
yürürlükteki her kuralın uygulandığını varsayar. Hukuk sosyo-
lojisi ise, hukuku bir sosyal olgu olarak ele alır. Hukukun devlet
hukukuna indirgenmesini kabul etmez. Bu açıdan bir kuralın
devlet tarafından yürürlüğe konulmuş olmasına değil, o kuralın
“etkin” olmasına bakar.

31
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

3 Yaşayan hukukun kapsamına


giren konuları listeleyebilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Hukuk sosyolojisinin ilgilendiği yaşayan hukuk, devletin oluş-


Sosyolojik Açıdan Hukuk: turduğu hukuktan daha geniş ve etkin olduğu oranda onu da
Yaşayan Hukuk
kapsayan hukuktur.
1. Yetkili organlarca yürürlüğe konan hukuk,
2. Mahkeme kararları,
3. Örf ve adet hukuku,
4. Spontane hukuk onun kapsamına girer.

Hukuk sosyolojisinin önemi,


4 konusu ve araştırma süreci
hakkında bilgi sahibi olabilme

Toplumsal gerçeklikle hukuk arasındaki uyumsuzluğu ortadan


Hukuk sosyolojisinin önemi,
konusu ve araştırma süreci kaldıran, tüm veçhelerinin aydınlatılmasını sağlayarak huku-
ka dair tam bilgi sahibi olunmasının yolunu açan ve böylece
birtakım sorunların çözülmesi için kanun koyucuya rehberlik
eden hukuk sosyolojisi genel olarak bilimsel yöntemi kullanır.
Hukuk sosyolojisi üç konu ile ilgilenir:
1. Hukuk olgusunun gerçek(maddi) kaynakları,
2. Grup ya da topluluklarda karşımıza çıkan hukuk tipolo-
jileri, başka bir ifadeyle hukukun sosyal topluluk tipleri-
ne göre farklılaşması,
3. Hukukun zaman içindeki değişimi.

32
Hukuk Sosyolojisi

1 I. Sosyolojinin bir alt dalıdır. 5 I. Kuralın yürürlükte olması ile değil, etkin
olması ile ilgilenir
II. Pozitif bir bilimdir
II. Hukuk kurallarının ihlali durumunda or-
III. Doğa bilimleri arasında yer alır
taya çıkan yaptırımın mutlaka devlet eliy-

neler öğrendik?
Hukuk sosyolojisinin bilimlerin sınıflandırmasın- le gerçekleştirilmesi gerektiğini savunur.
daki yeri konusunda yukarıda verilen bilgilerden III. Hukuk kuralının ihlali durumunda orta-
hangisi/hangileri doğrudur? ya çıkan zorlama, görgü kurallarının ih-
A. I lali durumunda ortaya çıkan zorlamayla
B. II aynı niteliktedir.
C. III Hukuk sosyolojisi ile ilgili olarak yukarıda verilen
D. I, II bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?
E. I, II, III A. I B. II
C. III D. I, II
2 Aşağıdakilerden hangisi doğa bilimleri arasın- E. I, II, III
da yer almaz?
A. Matematik B. Fizik
6 Aşağıdakilerden hangisi yaşayan hukukun
kapsamında yer almaz?
C. Kimya D. Biyoloji
E. Astronomi A. Spontane hukuk
B. Örf ve adet hukuku
3 I. Yeni bir bilim dalıdır. C. Ahlak kuralları
D. Mahkeme kararları
II. Toplumsal yaşam ve hukuk arasındaki E. Yetkili organlarca konulmuş kuralların etkin
ilişkiyi nedensellik içinde inceler. kısmı
III. Olması gereken nedir? Sorusuna cevap
arar. 7 Ölü kanunlara ilişkin olarak aşağıda verilen
Hukuk sosyolojisi ile ilgili olarak yukarıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?
A. Kâğıt üzerinde kalan kurallar olarak da adlan-
A. I B. II dırılırlar.
C. III D. I, II B. Yürürlükte olmayan kanunları ifade ederler.
E. I, II, III C. Uygulanmayan kanunları ifade ederler.
D. Şapka İktisası Hakkında Kanuna aykırı davran-
4 Dogmatik hukuk bilimine ilişkin olarak aşa- ma suçu bunlara örnek olarak verilebilir.
ğıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır? E. Yaşayan hukukun kapsamına girmezler.
A. Pozitif hukuk bilimi olarak da isimlendirilir. 8 I. Tam bir hukuk bilgisine ulaşılmasına
B. Hukuk kurallarını doğruluğu tartışılmayan bir yardımcı olur.
ilke gibi ele alır.
II. Etkin yasaların hazırlanmasına katkı sunar
C. Hukuk kurallarını yorumlar
D. Benzer bazı ilişkileri kavramlar aracılığı ile tip- III. Toplumsal yaşam ile hukuk arasındaki
leştirir. uyumun sağlanmasını kolaylaştırır.
E. Hukuk kurallarının toplumsal gerçekliğe uyup Hukuk sosyolojisinin önemine ilişkin olarak veri-
uymadığını araştırır. len bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur?
A. I B. II
C. III D. I, II
E. I, II, III

33
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

9 I. Araştırma sorununun tanımlanması 10 Aşağıdaki sorulardan hangisi sosyal gerçekliği


anlamaya çalışan hukuk sosyolojisine ait olamaz?
II. Araştırma tasarımının oluşturulması
A. Hukuki müesseseleri oluşturan toplumsal iliş-
III. Elde edilen verilerin yorumlanması
neler öğrendik?

kiler hangileridir?
IV. Raporlaştırma B. Grup hukukunun belirleyicileri nelerdir?
V. Sorunun kesin ve açık bir biçimde ifade C. Adil bir toplumsal düzen nasıl kurulabilir?
edilmesi D. Hukuk kurallarının değişmesine neden olan
faktörler nelerdir?
Yukarıda sosyolojik araştırma sürecine ilişkin aşa-
malar sıra gözetilmeksizin verilmiştir. Aşağıdaki E. Hukuk kuralları insan davranışlarını nasıl yön-
seçeneklerden hangisinde bu aşamalar doğru sıra- lendiriyor?
lanmıştır?
A. I-II- IV-III-V
B. I-V-II-III-IV
C. V-I-II-III-IV
D. V-II-III-I-V
E. II-I-III-V-IV

34
Hukuk Sosyolojisi

Yanıtınız yanlış ise “Bilimlerin Sınıflandırılma- Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojik Açıdan Hu-
1. D 6. C
sı ve Bu Sınıflandırmada Hukuk Sosyolojisinin kuk: Yaşayan Hukuk” konusunu yeniden
Yeri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Bilimlerin Sınıflandırılma- Yanıtınız yanlış ise “Yetkili Organlarca Yü-
2. A 7. B
sı ve Bu Sınıflandırmada Hukuk Sosyolojisinin rürlüğe Konulmuş Olan Hukukun Etkin
Yeri” konusunu yeniden gözden geçiriniz. Kısmı” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Bir Pozitif Bilim Olarak


3. D 8. E Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Sosyolojisinin
Hukuk Sosyolojisi” konusunu yeniden göz-
Önemi” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Dogmatik Hukuk Bili- Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Sosyolojisinde
4. E 9. B
mi ve Hukuk Sosyolojisi” konusunu yeniden Araştırma Süreci” konusunu yeniden gözden
gözden geçiriniz. geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Sosyolojik Açıdan Hu-


5. A 10. C Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Sosyolojisinin
kuk: Yaşayan Hukuk” konusunu yeniden
Konusu” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Doğa olaylarını bilimsel yöntemlerle inceleyen doğa bilimlerinden farklı olarak


sosyal bilimler toplumu, sosyal grupları, sosyal ilişkiler içindeki bireyleri, sosyal
kurumları, insanlığın birlikteliğinin ifadesi olan kültürel ürünleri inceler. Bu-
nunla birlikte doğa bilimleri ile sosyal bilimler arasındaki fark ilgilendikleri
konuların ötesindedir. Çoğu zaman aynı yöntemleri kullanmaya çalışsalar da
sosyal ilişkiler içindeki birey davranışlarını kavramak, kimyasal reaksiyonları
Araştır 1 kavramaktan çok daha zordur. Bunun en önemli nedeni sosyal bilimlerin,
bilinçli varlıkların ilişkilerinin ürünü olan sosyal ilişkileri, olayları ve olguları
incelemeye çalışmasıdır. Ancak çoğu sosyal bilimciye göre bu durum, sosyal
olayların kararlı olmadığı ve bu alanda doğa yasalarına benzer sosyal yasaların
bulunmadığı anlamına gelmez. Onlara göre sorun bir nicelik ya da derece
farkıdır.

Dogmatik hukuk bilimi, belirli bir yer ve zamanda yürürlükte bulunan ku-
ralları birer “dogma (doğruluğu tartışma götürmeyen ilke)” olarak ele alarak;
mantık ve muhakeme aracılığıyla inceler, açıklar, yorumlar, birbirleriyle olan
Araştır 2 ilişkilerini, bağlantılarını ortaya koyar ve boşlukları belirleyip doldurur. Ay-
rıca, toplumsal gerçeklikteki benzer bir takım ilişkileri kişilik, ehliyet, yetki,
butlan, sözleşme, vasiyet, kast, ihmal vb. gibi kavramlar aracılığı ile tipleştirir,
sınıflar ve böylece benzer ilişkilerin aynı hükümlere tabi olmasını sağlar.

35
Sosyolojiden Hukuk Sosyolojisine

Araştır Yanıt
2 Anahtarı

Hukuk sosyolojisinin ilgilendiği yaşayan hukuk, devletin oluşturduğu hukuk-


tan daha geniş ve etkin olduğu oranda onu da kapsayan hukuktur.
1. Yetkili organlarca yürürlüğe konan hukuk,
Araştır 3 2. Mahkeme kararları,
3. Örf ve adet hukuku,
4. Spontane hukuk onun kapsamına girer.

Genel olarak bilimsel yöntemi kullanan hukuk sosyolojisinde araştırma süre-


ci, bütün diğer araştırmalarda olduğu gibi araştırma sorununun tanımlanması
ile başlar. Daha sonra sorun kesin ve açık bir biçimde ifade edilir. Bundan
sonra araştırmacı;
1. Nicel ya da nitel yöntemlerden hangisinin tercih edileceği,
Araştır 4 2. Araştırma evreninin ve örneklemin nasıl olacağı,
3. Anket, görüşme, gözlem, deney, belge tarama vs gibi veri toplama tek-
niklerinden hangisi ya da hangilerinin kullanılacağına karar verdiği
bir araştırma tasarımı oluşturur. Bunu araştırmayı yapmak takip eder.
Araştırma yapıldıktan sonra elde edilen veriler akıl yürütme ilkelerine
uygun olarak yorumlanır ve soruna bir cevap verilir. Nihayetinde bu
araştırma rapor haline getirir.

36
Hukuk Sosyolojisi

Kaynakça
Anthony Giddens, Sosyoloji, Yayıma Hazırlayan: Muzaffer Sencer/Yakup Irmak, Toplumbilimlerinde
Cemal Güzel, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2013. Yöntem, Say Kitap Pazarlama, İstanbul, 1984.
Arnold Boyd Levison, Knowledge and Society: An Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı Dersleri, Gözden
Introduction to the Philosophy of the Social Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Sevinç
Sciences, Bobbs –Merrill Company, USA, 1974. Matbaası, Ankara, 1972.
Georges Gurvitch, “Diferansiyel ve Jenetik Hukuk Nicholas Sergeyevitch Timasheff, “Fundamental
Sosyolojisi” Çeviren: Hamide Topçuoğlu, C.13, Problems of the Sociology of Law”, The American
S. 1-2, s. 220-286. Catholic Sociological Review, Vol.2, No.4, Dec.
1941, s.233-248.
h t t p : / / t d k . g o v. t r / i n d e x . p h p ? o p t i o n = c o m _
gts&arama=gts&guid=TDK. Niyazi Öktem/Emel Karagöz, Sosyal Bilimlerde
GTS.567ac52a1a4236.58129515, 23.12.2015. Yöntem, Astana Yayınları, Ankara, 2015.
Cahit Can, Hukuk Sosyolojisinin Gelişim Yönü, Roman Boutellier/Oliver Gassmann/Sabine Raeder,
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları “What is the difference between social and natural
No:500, Ankara, 1996. sciences?”, http://www.collier.sts.vt.edu/sciwrite/
pdfs/boutellier_2011.pdf, 05.06.2016.
Doğan Özlem, Mantık, Ara Yayıncılık, İstanbul,
1991. Stephen F. Ledoux, Defination Natural Sciences,
Behaviorology Today, Volume 5, Number I,
E. Adamson Hoebel, Man in the Primitive World,
Spring 2002, s. 34-36.
Second Edition, New York, 1958.
Thomas Hobbes, Leviathan, Edited with an
Eugen Ehrlich, Fundamental Principles of the
Introduction and Notes by J.C.A. GASKIN,
Sociology of Law, Translated by Walter L. Moll,
Oxford University Press, Oxford, 2008, s.37.
Haeward University Press, Cambridge, 1936.
Ülker Gürkan, Hukuk Sosyolojisine Giriş, 4. Baskı,
Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sosyolojisi, Ankara
Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No:147,
Ankara, 1960.

37
Bölüm 3
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi
öğrenme çıktıları

1 2
Hukukun Kaynakları Hukuk Tipolojisi ve Grup Hukuku
1 Hukukun şekli ve maddi kaynakları 2 Grup hukukunun oluşum süreci ve şekli
konusunda bilgi sahibi olabilme hakkında açıklama yapabilme

Anahtar Sözcükler: • Şekli Kaynaklar • Maddi Kaynaklar • İbn Haldun • Marks • Durkheim
• Hukuk Tipolojisi • Diferansiyel Hukuk Sosyolojisi • Grup Hukuku

38
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ da uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve âdet


Hukuku hem toplumsal yaşamın ve yapının bir hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu
ürünü olarak hem de insan davranışlarına yön ve- olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar
rerek toplumsal yaşamın bir belirleyicisi olarak ele verir. Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve
alan hukuk sosyolojisi genel olarak hukuka dair üç yargı kararlarından yararlanır.”
konuyla ilgilenir: Hukukun geçek(maddi) kaynak- Buna göre hukukun şekli kaynakları şöyledir:
ları, sosyal topluluk tiplerine göre farklılaşması ve
değişimi.
Biz bu bölümde hukuk sosyolojisinin ilgilendi-
ği bu üç temel konudan ilk ikisini ele alacağız ve
aşağıdaki sorulara cevap arayacağız: Hukukun ger-
çek kaynakları nelerdir? Hangi toplumsal ilişkiler
hukuki müesseseleri oluşturmaktadır? Grup ya da
topluluklarda karşımıza çıkan hukuk tiplerinin be-
lirleyicileri nelerdir?

HUKUKUN KAYNAKLARI
“Kaynak” sözcüğünün Türk Dil Kurumu Söz- Resim 3.1
lüğündeki anlamlarından biri “bir şeyin çıktığı yer,
menşe”dir. Kaynak sözcüğün bu anlamından hare-
ketle hukukun kaynaklarının maddi ve şekli kay- Yazılı Olmayan Kaynakları Yazılı Kaynakları
naklar olmak üzere ikiye ayrıldığı söylenebilir.
• Anayasa
• Kanunlar
• Milletlerarası
HUKUKUN
Antlaşmalar
• Hukuki Örf ve Adet
KAYNAKLARI • Kanun Hükmünde
Kuralları
Kararnameler
• Tüzükler
• Yönetmelikler
• Diğerleri
HUKUKUN HUKUKUN
ŞEKLİ MADDİ Hukukun Yardımcı Kaynakları
KAYNAKLARI KAYNAKLARI
Bilimsel Görüşler Yargısal Kararları
Şekil 3.1
Hukukun şekli kaynakları çeşitli sosyal koşul-
ların bir araya gelmesi halinde, bireyin nasıl hare-
Hukukun Şekli Kaynakları
ket etmesi gerektiğini belirten davranışları gösterir.
Dogmatik hukuk anlayışının, hukukun kaynağı Ancak hukuk sosyolojisi açısından bu kuralların
olarak bize işaret ettiği hukukun şekli kaynakları, önceden tespit edildiği ve bireyin bu kurallara göre
hukuk kurallarının ortaya çıkarken büründükleri hareket ettiği iddia edilemez. Hukuk sosyolojisine
şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri, kap- göre bu kurallar bir davranış ortaya çıktıktan sonra,
samları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder. yani çeşitli sosyal ilişkiler çeşitli şekillerde gözlem-
Hukukun şekli kaynakları asıl ve yardımcı kay- lendikten sonra benimsenmektedir. Nitekim bir
naklar olarak ikiye ayrılır. Bu ayrım esas itibariyle kuralın, örf ve adet kuralı haline gelmesi için “sürek-
Medeni Hukuk kökenlidwir. “Hukukun uygulan- lilik (kadim olması)” ve “genel inanç” olmak üzere iki
ması ve kaynakları” başlığını taşıyan Türk Medeni unsuru birlikte taşıması gerekmektedir. Süreklilik,
Kanununun 1. maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve yani kadim olma durumu Mecelle’nin 166. madde-
özüyle değindiği bütün konularda uygulanır. Kanun- sinde “kadim odur ki, evelini bilür olmaya” şeklinde

39
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

ifade edilmektedir. Genel inanç ise o kurala uyma- lerle, sendikalarla çeşitli ilişki ve bağlantı içindedir-
nın mecbur olması, yani belirli bir hareket tarzının ler. Ancak sayılamayacak çeşitlilikteki bu ilişkilerin
tekrarlanmasının başkalarından istenebileceği konu- tamamı değil, sadece bir kısmı hukuk kuralları ile
sunda topluluğu oluşturan bireyler arasında varlığını düzenlenmektedir (Gürkan, 2005, s.44). Örneğin
sürdüren kanıyı ifade eder. Bununla birlikte bir örf bir aile içinde anne, baba, kardeş, amca, hala, dayı,
ve âdetin dogmatik hukuk açısından hukukun şek- teyze, gelin, damat gibi kan bağı ya da evlenmey-
li kaynağına dönüşebilmesi için bu iki unsur yeterli le oluşan akrabalar arasında sayılamayacak kadar
değildir. “Devlet desteği” denen üçüncü bir unsura farklı ilişki biçimleri söz konusudur. Ancak bu iliş-
ihtiyaç vardır. Devlet desteği, söz konusu örf ve ade- kilerin bir kısmı din, bir kısmı ahlak, bir kısmı örf
tin kanunlar tarafından yapılan atıflarla hukuki yap- ve adet, bir kısmı görgü kurallarıyla düzenlenirken,
tırıma bağlanmasıdır (Bilge, 1972, s. 40). bir kısmı da hukuk tarafından düzenlenmektedir.
Görüldüğü üzere örf ve adet kuralı ancak sosyal O zaman akla şu soru gelmektedir. Bu ilişkilerden
ilişkiler bağlamında ortaya çıkan ve ona uyulma- hangileri hukuku oluşturma potansiyeline sahiptir?
sı konusunda toplumu oluşturan bireyler arasın- Bu soru öteden beri düşünürlerin ve sosyologların
da varlığını sürdüren bir inancı gerektirmektedir. ilgisini çekmiş cevaplandırılmaya çalışılmıştır. Bu-
Dogmatik hukuk açısından hukuk kuralına dönü- lunan cevaplar ise birbirinden farklı olmuştur.
şebilmesi ise ancak devlet desteği ile mümkündür. İbn Haldun: Devlet ve Hukuk Güç ve Müca-
Tüm bunlar örf ve adet kuralının sosyal hayatın bir delenin Ürünüdür
ürünü olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Aynı
durum yazılı hukuk kuralları için de geçerlidir.
Yine soyut hukuk kurallarının somut olaya uygu-
lanması olan Mahkeme içtihatları ve hukuk hak-
kındaki görüşleri içeren doktrin de hukuku oluştu-
ran maddi kaynaklar arasında yer almaz. Bunların
tamamı sosyal hayatın bir ürünü olarak hukuku
oluşturan maddi kaynakların tespit şekillerini ifade
eder ve dogmatik hukuk bilimi tarafından incele-
nirler (Topçuoğlu, 1960, s.154-155).

Hukukun Maddi Kaynakları


Hukuk sosyolojisi açısından hukukun kaynak-
ları denince akla gelen onun büründüğü şekli gös-
teren şekli kaynaklar değil, onları meydana getiren Resim 3.2
toplumsal gerçekliktir. Bunlar hukukun maddi,
yani gerçek kaynaklarını ifade eder ve sistematik Toplumun temelini insanın sosyal özelliğinin
hukuk sosyolojisi tarafından incelenirler. oluşturduğunu belirten İbn Haldun’a göre her-
Hukukun gerçek kaynaklarına ulaşabilmemiz, hangi bir yaratık olarak zayıf ve güçsüz olan insana
başka bir ifadeyle hukukun şekli kaynaklarının Allah kendisini koruması için akıl ve el vermiştir.
kaynağını öğrenebilmemiz için şu soruyu cevap- Ancak kendini koruması ve tüm ihtiyaçlarını kar-
landırmamız gerekmektedir: “Sosyal hayat içinde şılaması için bu da yeterli değildir. Çünkü tek bir
ortaya çıkan ilişkilerden hangileri hukuku oluştur- insanın kendini korumak da dâhil tüm ihtiyaçla-
maktadır?” İşte bu sorunun cevabı bizi hukukun rını karşılayabilmesi için çok sayıda kişinin elbir-
gerçek kaynaklarına ulaştıracaktır (Gürkan, 2005, liği gerekmektedir. Bu bir arada yaşama özelliği
s. 42; Topçuoğlu, 1960, s.156-158). ve yardımlaşma zorunluluğu toplumların her yö-
İnsanları bir arada yaşamaya, toplumlar kurmaya nüyle aynı özellikler göstermesini gerektirmez. İbn
yönelten ve Grotius tarafından “toplumsallık iştahı” Haldun’a göre bunun sebebi “toplumların geçinme
adı verilen sosyallik özelliği, insanların birbirleriyle şekillerinin birbirinden farklı olmasıdır.” (İbn Hal-
sonsuz çeşitlilik gösteren ilişkiler kurmasının temel dun, 2015, s. 273). O’na göre, toplulukların yerleş-
nedenidir. İnsanlar karşı cinsle, arkadaşlarıyla, ak- tikleri coğrafyanın ve o coğrafyada görülen iklimin
rabalarıyla, müşterileriyle, mensup olduğu dernek- özellikleri ile üretim şekil ve ilişkileri onların farklı

40
Hukuk Sosyolojisi

hayat yaşamalarına neden olur (İbn Haldun, 2015, adet, moda, üretim, tüketim, rejim, savaş, barış gibi
s. 273). Geniş sahralarda ağaç dikerek, ekin eke- olgular işte bu kolektif bilincin ürünüdür. Dili ele
rek ya da koyun, keçi, inek besleyerek geçimleri- alalım. Aynı dili konuşan toplum üyelerinin sözcük-
ni temin etmek zorunda olanlar göçebe bir hayat ler ve onların anlamları üzerinde tam bir uzlaşmaları
yaşamak zorundadır. İhtiyaçlarını ancak yaşamla- göze çarpar. Bir canlıya bir gün kedi başka bir gün
rını sürdürmeye yetecek miktarda karşılayabilen köpek denmez. O canlıya kedi ya da köpek denmesi
göçebeler zamanla varlıklarını artırıp güçlenerek konusunda toplumun tüm bireyleri uzlaşmıştır. İşte
ya da yerleşik bir uygarlığı yenerek yerleşik bir ha- dilde olduğu gibi diğer alanlarda da, dil düzeyinde
yata geçerler. Yerleşik hayat ise bolluğa neden olur olmasa bile kollektif bilincin etkisi görülür. Top-
ve refahı arttırır (İbn Haldun, 2015, s. 273-373). lumda bu kolektif bilince bağlı olarak ortaya çıkan
Devlet aşamasına ulaşan bu topluluklarda, iktidarı “manevi çevreler” bireye “yapış tarzları” dayatır. Bi-
ele geçirenler, bu durumu sürdürmek isterler. İşte reyin sosyalleşme süreci içerisinde öğrendiği görgü,
hukuk göçebelikten yerleşik yaşama, devletin ilk giyinme, konuşma, terbiye, ahlak ve din gibi “yapış
aşamasından yıkılma aşamasına kadar sürekli ola- tarzları” onu kuşatır ve baskı altına sokar. Birbirini
rak varlığını sürdüren hakimiyet ve istismar ilişki- izleyen kuşaklar boyunca sürüp giden bu gibi ortak
lerinin ürünü olarak ortaya çıkar. inanç ve duygular “BİZ” kavramını ve “benzerlik-
Durkheim: Hukuk Benzer ve Farklı İhtiyaçlar ten doğan dayanışma”nın esasını oluşturur Öktem/
Nedeniyle Ortaya Çıkan Dayanışmanın Ürünüdür Türkbağ, 2003, s.300).
Benzerlikten doğan ve “BİZ”i oluşturan daya-
nışma, “mekanik dayanışma” olarak isimlendirilir
ve birleşme normlarını, örf-adet, din, ahlak ve hu-
kuk kurallarının temelini oluşturur. Bu kurallara
uymak zorunludur. İnsan toplumsal bir varlık ol-
duğundan ve bir arada yaşamayan insan söz konu-
su olamayacağından, hepsinin kendine özgü yaptı-
rımları olan kurallara uymaktan başka çare yoktur.
Aksi takdirde birleşme ortadan kalkar (Öktem/
Türkbağ, 2003, s. 301).
Ne var ki sanayileşme ve kentleşmeyle birlik-
te, mekanik dayanışma biçiminin çözülmesine
neden olan bir işbölümü artışı gözlemlenmiştir.
Resim 3.3
Artık insanlar eskisinden çok daha fazla “farklı
olana” bağımlı hale gelmiştir. Başka bir ifadeyle,
Fransız düşünür Durkheim’a göre, hukuku yeni dönemde, benzerlikten kaynaklanan “mekanik
oluşturan ve toplumu bir arada tutarak onun ka- dayanışma”nın etkisi azalırken, farklılıktan kaynak-
osa sürüklenmesini engelleyen şey benzer ve farklı lanan “organik dayanışma”nın etkisi artmıştır (Gid-
ihtiyaçlar nedeniyle ortaya çıkan “dayanışma”dır dens, 2013, s.48).
(Giddens, 2013, s.48). İnsan sosyal dayanışmayla işbirliği kurmaya
O’na göre nasıl hücreler birleşerek insanı mey- mecburdur; çünkü insan ancak sosyal dayanışma
dana getiriyorsa, insanlar da birleşip toplumu mey- halinde yaşamını sürdürebilir. Bu nedenle “meka-
dana getirmektedir. Bu yapı kendini oluşturan nik” ve “organik” her iki tür dayanışmayı bozan bi-
bireylerin kişisel karakterlerinden bağımsız bir ni- reyleri toplum cezalandırır. Hukukun temeli budur.
teliğe sahiptir (Öktem/Türkbağ, 2003, s. 299-300). Benzeyiş dolayısıyla oluşan mekanik dayanışmanın
Yani toplum tek tek üyelerinin eylem ve çıkarların- bozulması “cezalandırıcı” yaptırımları; işbölümü do-
dan daha fazla bir şeydir (Giddens, 2013, s.47). layısıyla oluşan organik dayanışmanın bozulması ise
Toplum içinde yaşadığı her olay ve olguyu merak “düzeltici” yaptırımları gerektirir. Çünkü “BİZ” kav-
eden birey bunlara çeşitli açıklamalar getirir. Kültüre ramının belirleyici olduğu mekanik dayanışmanın
bağlı olarak bu açıklamalar çeşitli kalıplara bürünür. bozulması durumunda toplumun büyük bir kısmını
Aynı kültüre sahip insanlar bazı ortak kavramlarda etkilenirken, işbölümünün ortaya çıkardığı organik
birleşir ve böylece “kolektif bilinç” denen birçok or- dayanışmanın bozulması toplumun sadece bir kıs-
tak kavram oluşturulur. Dil, din, sanat, hukuk, örf- mını etkiler. Örneğin bir marangozun verdiği söze

41
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

uygun hareket etmemesi toplumdan ziyade o işi ona sist bakış açısına göre alt yapı olarak isimlendirilen
vereni zarara sokar. Bu nedenle mekanik değil orga- insanların içinde bulundukları üretim araçları,
nik dayanışmaya zarar verir. Marangoza cezalandırı- üretim güçleri, üretim ilişkileri ve doğal koşullar
cı yaptırımlar uygulanması, insanların marangozluk devletin ve hukukun da içinde yer aldığı üst yapı
mesleğinden uzaklaşmalarına yol açar. Bu da toplum kurumlarını belirler (Işıktaç, 2008, s.46). Üst yapı
için zararlı bir durumdur. O halde bozulan duru- kurumlarının oluşmasında, başka bir ifadeyle top-
mun düzeltilmesi, yani düzeltici yaptırımların uy- lumsal gelişimin şekillenmesinde bireysel fikirlerin
gulanması en akılcı yoldur (Öktem/Türkbağ, 2003, rolü pratik açıdan bir hiçtir. Çünkü fikirlerin biza-
s. 302). Bir zamanlar, bazı toplumlarda, sözünde tihi kendileri, toplumsal yaşamın maddî koşulları-
durmamanın mekanik dayanışmaya zarar veren bir nın ürünüdür. Devlet, hukuk ve diğer yapılar gibi
davranış olarak algılanması, bu nedenle de kırbaç ve toplumsal kurumlar da sıkı sıkıya maddi toplum-
hapis gibi yaptırımlarla cezalandırılması, günümüz- sal koşullara bağlıdır. Alt yapı ile onun yansıması
de ise benzer bir davranışın mekanik dayanışmadan olan hukuk, ahlak ve devlet gibi üst yapı kurumları
ziyade organik dayanışmayı bozan bir durum olarak arasında zorunlu bir ilişki vardır. Özellikle alt yapı
görüldüğü için düzeltici yaptırımlarla cezalandırıl- kurumlarını kontrol eden kişiler, kendi amaçları
ması bu duruma verilebilecek ilginç bir örnektir. doğrultusunda hukuk, ahlak ve devleti düzenlerler.
(Durkheim, 2016, s.263). Üretimin asıl aktörleri olan çalışanlar aleyhine işle-
yen bu durum bir çelişki oluştur ve çatışmaya ne-
den olur (Öktem/Türkbağ, 2003, s.329).Toplum-
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Ko-
sal gelişim sürecinde bir aşamadan diğerine geçişin
runmasına İlişkin Sözleşme
kaçınılmazlığının nedeni budur. Toplumun maddî
ile bu Sözleşme’ye ek birinci Protokol’de ta-
temelindeki bu çatışmanın daha farklı üretim tarz-
nınmış bulunan haklardan ve özgürlükler-
den başka haklar ve özgürlükler tanıyan larını ortaya çıkarması Marksist toplum ve hukuk
teorisinin temelini oluşturur. Bu bakış açısı ilk ola-
Protokol No. 4
rak Alman felsefeci Hegel tarafından ortaya konan
Madde 1. ve daha sonradan Marks tarafından benimsenen
“Hiç kimse, yalnızca sözleşme ilişkisinden doğan “diyalektik” yöntemle yakından ilişkilidir.
bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından
dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.” Kökleri Antik Yunana dayanan “diyalektik” kav-
ramına ve yöntemine yeniden hayat veren Alman
filozof Hegel’dir. Hegel’e göre, pozitif-negatif, si-
Marks ve Engels: Bir Üst Yapı Kurumu Olan yah-beyaz, proletarya (işçi sınıfı)-burjuva (üretim
Hukuk Sınıflar Arası Mücadelenin Ürünüdür araçlarını elinde tutanlar), sıcak-soğuk gibi tüm
varlıklar birbirine zıt, birbiriyle çelişen unsurlardan
oluşur. Her varlık kendi karşıtını içinde barındırır.
İşte her dönüşümü oluşturan şey, diyalektiğin en
önemli yasası olan bu karşıtların savaşımıdır (Uy-
gun, 2014, s.311). Karşıtlardan biri olmadan öte-
kinin olamayacağını, her hareketin ve değişimin
karşıtların savaşımı ile açıklanabileceğini ortaya
koyan diyalektik yönteme göre olaylar birbirine
bağlı olarak iler-
ler. Karşıtlıkları
“tez” ve “antitez”
olarak isimlendi- SENTEZ
ren Hegel, bun-
ların savaşımın-
Resim 3.4 dan yeni bir tez
olan ve antitezini AN
TEZ TİT
EZ
Marks ve Engels’e göre hukuki ilişkileri ve ku- içinde barındıran
rumları oluşturan “sınıflar arası mücadeledir.” Bi- “senteze” ulaşıla-
reyciliği esas alan liberalizmden farklı olarak Mark- cağını ileri sürer. Şekil 3.2

42
Hukuk Sosyolojisi

Bununla birlikte Hegel “İdealist”ti. Yani, ona Toplumların (1) ilkel komünalizm, (2) köleci
göre, doğa ve insanlık tarihi işte bu içinde zıtlıkları üretim tarzı, (3) feodal üretim tarzı ve (4) kapitalist
barındıran “yaratılmamış idenin(bilincin)” kendini üretim tarzı olmak üzere dört aşamadan geçtiğini,
göstermesinden, başka bir şey değildir. gelecekte ise (1) sosyalist üretim tarzı ve (2) komü-
Marks ise maddi evreni “idenin(bilincin)” ürü- nist üretim tarzı olmak üzere iki aşamadan geçeceği-
nü olarak gören idealist dünya anlayışını reddede- ni ileri sürer. Sınıfların olmadığı ilkel komünalizmde
rek, diyalektiğin yasalarının maddi evrenin yasaları devlet ve hukukun ilkel ve organik düzeyde olduğu;
olduğunu ileri sürmüştür. Onun ifadesiyle Hegel’in efendiler ve kölelerin bulunduğu köleci üretim tar-
diyalektiği başının üzerinde ters bir şekilde du- zında devlet ve hukukun yönetici sınıf olan efendi-
rurken yeniden ayakları üzerine kondu. Kısacası lerin çıkarlarına hizmet ettiği; feodal beyler ve köy-
Marks Hegel’in sistemini, onun idealist kabuğunu lülerin oluşturduğu feodal üretim tarzında devlet
atarak kabul etti. Bunu Kapital’in İkinci sayısının ve hukukun feodal beyler lehine köylülerin sömü-
Önsözünde şöyle ifade eder: rülmesine hizmet ettiği; üretim araçlarını ellerinde
bulunduran burjuvalar ile işçi sınıfının(proletarya)
söz konusu olduğu kapitalist üretim tarzında devlet
“Benim diyalektik yöntemim, Hegelci ve hukukun işçi sınıfının sömürülmesine ve mevcut
yöntemden yalnızca farklı değil, aynı durumun sürdürülmesine hizmet ettiği kabul edilir.
zamanda onun tam karşıtıdır da. Hegel (Işıktaç, 2008, s.48). Burjuvanın kendi mezar kazı-
için insan beyninin yaşam-süreci, yani cılarını ürettiği kapitalist toplumda çatışmanın kaçı-
düşünme süreci —Hegel bunu “Fikir” nılmaz olduğu, bir devrimle bu üretim tarzının sona
(“Idea”) adı altında bağımsız bir özneye
ereceği, kapitalist toplumun kurumlarını tasfiye
dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı
edecek olan “proletarya diktatörlüğü”nün kurulacağı
ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca
onun dışsal ve görüngüsel (Phenomenal) sosyalist üretim tarzından sonra toplumsal sınıfların,
biçimidir. Benim için ise tersine, dolayısıyla çatışmanın ortadan kalkacağı, devlet ve
fikir, maddi dünyanın insan aklında hukukun anlamsız olacağı “komünist aşamaya” ulaşı-
yansımasından ve düşünce biçimlerine lacağı öngörülür (Göze, 2000, s.288).
dönüşmesinden başka bir şey değildir.” Hukuku oluşturan ilişkiler konusunda yukarıda
anlatılanlar dışında farklı cevap veren düşünürler
Kaynak: Marx, Karl: Kapital: Kapitalist de vardır. Örneğin Jhering ve Heck “menfaat iliş-
Üretimin Eleştirel Bir Tahlili, C. I, kilerinin”, Gurvitch ise “sınırlandırıcı ve birleştiri-
Üçüncü Baskı, Çev. Alaattin Bilgi, Eriş ci ilişkilerin” hukuku yarattığını ileri sürmüşler ve
Yayınları, 2003, s.26-27.
kısmen de bunu ispat edebilmişlerdir. (Topçuoğlu,
1960, s.160).

Öğrenme Çıktısı

1 Hukukun şekli ve maddi kaynakları konusunda bilgi sahibi olabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hukukun maddi kaynak-


Farlı düşünürlerin hukukun
larını öğrenebilmemiz için Hukukun maddi kaynakları
maddi kaynakları konusun-
hukuk sosyolojisinin hangi ile şekli kaynakları arasında
daki görüşlerini örneklerle
soruya yanıt aradığını araş- nasıl bir ilişki vardır?
anlatınız.
tırınız.

43
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

HUKUK TİPOLOJİSİ VE GRUP Yukarıda da ifade edildiği üzere insanların bir


HUKUKUNUN OLUŞUMU araya gelerek bir grup oluşturmalarının kan bağı,
iş, inanç, çıkar ve ortak amaç gibi çok farklı neden-
leri vardır. Bu farklı nedenler belirli özellikleriyle
birbirinden ayrılan farklı grupların ortaya çıkması-
na neden olur. Aynı şekilde grup hukuku da farklı-
laşır. Çünkü grup hukuku içinde doğduğu yapının
özelliklerini taşır. Örneğin kazanç paylaşma amacı
güden ticari şirketlerin hukuku, bir hayır kurumu-
nun hukukundan farklıdır (Gürkan, 2005, s.46).
Biri için hukuka uygun olan kazanç paylaşma, di-
ğeri için kapatılma sebebidir.

5253 sayılı Dernekler Kanununun 2.


Resim 3.5 mad-desinde dernek, “Kazanç paylaşma
dışında, kanunlarla yasaklanmamış belirli
ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere,
Diferansiyel hukuk sosyolojisi olarak da isim- en az yedi gerçek veya tüzel kişinin, bilgi
lendirilen hukuk tipolojisi, esas itibariyle sosyal ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek
gruplar ile daha büyük bir sosyal yapıyı ifade eden suretiyle oluşturdukları tüzel kişiliğe sahip
“kaplamsal toplulukları” ve bunların oluşturdukları kişi toplulukları” olarak tanımlanmıştır.
hukuk tipleri ile hukuk sistemlerini inceler. Hukuk
sosyolojisini inceleme alanlarını esas alarak tasnif
eden ve bu tasnifi ülkemizdeki çoğu hukuk sos- Bununla birlikte hangi grubu ele alırsak alalım,
yoloğu tarafından benimsenen Gurvitch hukuk grup üyeleri arasında ve üyelerle grup arasında re-
tipolojisini incelemeye başlarken “…artık hukuki kabet, çatışma, dayanışma ya da uzlaşma şeklinde
gerçekliğin mikrofizik cephesini bırakıp, makrofizik ortaya çıkan çeşitli ilişki biçimleri söz konusudur.
cephesine geçiyoruz” der (Gurvitch, 1957, s. 220). Geçici nitelikteki bu ilişkilerin sonucunda ise grup
Bunun anlamı şudur: içinde geçici dengeler oluşur. Kurulan bu denge-
Makro hukuk sosyolojisi olarak da adlandırılan ler “grup hukuku”nu da belirler (Gürkan, 2005,
bu faaliyette, sistematik hukuk sosyolojisi tarafından s.46). Örneğin bir siyasi partinin üyeleri arasında
incelenen ve hukukun kaynağını oluşturan sosyal iliş- gözlemlenen rekabet, çatışma, uzlaşma ve geçici
kiler bir kenara bırakılacak ve söz konusu ilişkilerin bir dengenin kurulması genellikle yeni hukuk ku-
cereyan ettiği gruplar ele alınacaktır. rallarının oluşması ile sonuçlanır. Parti tüzüğünde
Bilindiği gibi sosyal ilişkiler, ancak bir grup için- yapılan değişikliklerle genel başkanın seçimi, ola-
de ortaya çıkar. Bu nedenle gruplar sosyal ilişkiler ğanüstü kongre toplantıları, disiplin suçları ve ce-
için zorunludurlar. Sosyal grup kan bağı, iş, inanç, zaları gibi çeşitli hükümlerde yapılan değişiklikler
çıkar, ortak bir amaç vb. gibi nedenlerle bir araya bu yeni dengeyi yansıtır.
gelmiş insan topluluklarıdır. Böylece karşımıza ai- Gruplar bir araya gelerek kaplamsal toplulukları
leler, akrabalar, meslek kuruluşları, cemaatler, tari- oluştururlar. Eski dönemlerde kabile, site ve impa-
katlar, spor kulüpleri, dernekler, sendikalar, siyasi ratorluk gibi yapılarla kendini gösteren kaplamsal
partiler, devletler gibi çeşitli gruplar çıkar (Gürkan, toplum günümüzde milli toplum, Avrupa Konse-
2005, s.46; Gurvitch, 1957, s. 220). yi, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler gibi yapılarla

44
Hukuk Sosyolojisi

karşımıza çıkmaktadır (Gürkan, 2005, s.46). Gö- Cumhuriyeti ve Fransa, savaşı kazanan Mütte-
rüldüğü üzere sosyolojik açıdan devlet, kaplamsal fik Devletler olarak; Almanya, İtalya ve Japonya,
bir toplum değildir. Hukukun oluşturulması bakı- Mihver(eksen) Devletler olarak katılmıştır. Savaş
mından kendisi gibi yetenekli diğer gruplarla kap- sonrası kurulan “Yeni Dünya Düzenin” temel hu-
lamsal bir toplumu ifade eden bir millet içinde yer kuki metinlerinden biri olan Birleşmiş Milletler
alan kısmi bir topluluk, yani bir grup sayılmaktadır Şartı’nın birçok maddesi gibi 23 ve 27/3. maddele-
(Topçuoğlu, 1960, s.164). ri de “kaplamsal toplum” içinde bulunan grupların
Gruplarda üyeler arasında gözlemlenen rekabet, çatışma, rekabet ve uzlaşması ile kurulan dengenin
çatışma ve uzlaşma; gruplardan oluşan kaplamsal çarpıcı bir örneğidir:
toplumlarda da söz konusudur. Kaplamsal toplum Son olarak şunu ifade etmekte yarar vardır. Na-
içinde bulunan grupların birbirleriyle rekabeti, ça- sıl ki gruplar kaplamsal toplulukların özelliklerini
tışması, uzlaşması ve geçici dengeler kurması, grup ve hukukunu etkiliyorsa, aynı şekilde kaplamsal
hukukunda olduğu gibi kaplamsal toplumun huku- toplumlar da grupların özelliklerini ve grup hu-
kunu belirler. Örneğin bir milli toplum içinde ba- kukunu etkilemektedir. Örneğin ilkel toplumlar-
zen dinsel gruplar, bazen ekonomik gruplar, bazen da, kapitalist toplumlarda ya da faşist toplumlarda
başka gruplar rekabet ederek, çatışarak, ittifaklar bulunan aynı özellikteki bir grup, mensup olduğu
oluşturarak diğerlerine galebe çalıp egemen duruma kaplamsal topluluğun özelliklerine göre değişiklik
geçebilir. Doğal olarak o toplumun hukuk sistemi gösterir. İlkel toplumlarda klan ile aynı anlama ge-
de bu yeni denge durumunu izler. Kaplamsal top- len aile çağdaş toplumlarda bambaşka bir şeyi ifade
lumların oluşturduğu bu hukuka “hukuk sistemi” etmektedir. İlkel toplumlarda gözlemlenen evlilik
denir. Site hukuk sistemi, dini hukuk sistemleri, yasakları ile çağdaş toplumlarda gözlemlenen ev-
çağdaş hukuk sistemleri, sosyalist hukuk sistemi, lilik yasaklarının farklılaşması da bu nedenledir
kapitalist hukuk sistemi, Batı hukuk sistemi, Avru- (Gurvitch, 1957, s. 222). Yine aynı şekilde faşist
pa Birliği Hukuk sistemi buna örnek olarak verile- bir toplumdaki meslek kuruluşu ile demokratik
bilir (Gürkan, 2005, s.46; Topçuoğlu, 1960, s.164). bir toplumdaki meslek kuruluşu bambaşka şeyleri
II. Dünya Savaşı, dünya çapında yapılan iki ifade eder. Birinde belirli bir mesleğe mensup olan-
savaştan ikincisi olup birçok milletin yer aldığı, ların ortak ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faali-
1939’dan 1945’e kadar süren küresel bir askerî yetleri kolaylaştırmak ve mesleğin gereğine uygun
çatışmadır. Savaşa dönemin tüm büyük güçleri bir biçimde icra edilmesini sağlamak gibi amaçlar
olan Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD, Çin varken, diğerinde temel amaç devlete hizmettir.

Öğrenme Çıktısı

2 Grup hukukunun oluşum süreci ve şekli hakkında açıklama yapabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Grup içinde ya da gruplar


Kaplamsal toplumların, Grubun özellikleri ile grup arasında yaşanan çatışma,
grup ve grup hukuku üze- hukuku arasında nasıl bir rekabet ve uzlaşmanın grup
rindeki etkisini araştırınız. ilişki vardır? hukuku üzerindeki etkisini
anlatınız.

45
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

Yaşamla İlişkilendir

Dünya Beşten Büyük Müdür?


II. Dünya Savaşı, 1939’dan 1945’e kadar süren, sayısı tartışmalı olmakla birlikte yetmiş milyondan
fazla insanın öldüğü, bir o kadar insanın yaralandığı, insanlığın ortak mirasının yok edildiği, şehirlerin
yerle bir olduğu tarihin en büyük çatışmasıdır. Birleşik Krallık, Sovyetler Birliği, ABD, Çin Cumhuri-
yeti ve Fransa’dan oluşan Müttefik Devletler ile Almanya, İtalya ve Japonya’dan oluşan Mihver(eksen)
Devletler arasında geçen bu küresel çatışma Müttefik Devletlerin zaferiyle sonuçlanmıştır. Ardından
benzer acıların tekrar yaşanmaması için galip devletler öncülüğünde yeni bir dünya düzeninin kurul-
ması için çeşitli girişimler başlatılmıştır. Nihayet Yalta’da yapılan bir dizi toplantının ardından Başkan
Roosevelt, Başbakan Churchill ve Başkan Stalin, 11
Şubat 1945 günü barış ve güvenliği korumak amacıy-
la bir uluslararası örgüt kurma kararlarını açıklamış-
lardır. Bu kararı izleyen ilk adım 25 Nisan 1945 tari-
hinde San Francisco’da toplanan “Uluslararası Örgüt
Hakkında Birleşmiş Milletler Konferansı” olmuştur. Bu
Konferansta 111 maddeden oluşan “Birleşmiş Millet-
ler Şartı”na son şekli verilmiştir. Bu Şartı’nın birçok
maddesi gibi 23 ve 27/3. maddeleri de grupların ça-
tışma, rekabet ve uzlaşması ile kurulan dengenin çar-
pıcı bir örneğidir:
m. 23. “Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler’in on beş üyesinden oluşur. Çin Cumhuriyeti, Fransa,
Rusya Federasyonu, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Krallığı ve Amerika Birleşik Devletleri Güven-
lik Konseyi’nin sürekli üyeleridir.”
m. 27/3. “Güvenlik Meclisinin diğer bütün meselelerdeki kararları, Sürekli Üyelerin hepsinin oyları
dâhil olmak üzere, dokuz Üyenin müspet oyu İle alınır, şu kadar ki, VI ncı bölüm ile 52 ncı maddenin 3 üncü
fıkrası uyarınca alınan kararlarda, bir uyuşmazlıkta taraf olan, oy vermekten İmtina eder.”
Görüldüğü üzere II. Dünya Savaşının galipleri, oluşturdukları yeni düzende başköşeye oturmuş ve
Birleşmiş Milletler Hukukunu kendi lehlerine oluşan yeni dengeye göre inşa etmişlerdir. Buna itiraz eden
grupların sloganı haline gelen “Dünya Beşten Büyüktür” itirazı yeni çatışma, rekabet ve uzlaşmaların ha-
bercisidir. Bu çatışma, rekabet ve uzlaşmanın nasıl bir hukuk oluşturacağını ve dünyanın gerçekten beşten
büyük olup olmadığını zaman gösterecektir.

46
Hukuk Sosyolojisi

Araştırmalarla
İlişkilendir
Hukuk Kurallarına Sayısal Bir Bakış
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yasa-
ma faaliyeti kapsamında kabul edilen kanunların
adı ve numarası vardır. 671 sayılı Şapka İktisası
Hakkında Kanun, 743 sayılı Türk Kanunu Mede-
nisi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gibi. Kanunla-
ra kabul ediliş sırasını esas alarak numara verilmesi
Bolu milletvekili Tunalı Hilmi Bey’in, 14 Aralık
1920 tarihinde verdiği önergenin kabul edilmesiyle
başlamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafın-
dan kabul edilen ilk kanun, 1 sayılı Ağnam Resmi
Kanunu, ikinci kabul edilen kanun ise 2 sayılı Hıyaneti Vataniye Kanunudur. Kanunların numara-
landırılması kesintiye uğramış ve daha sonra iki kez yeniden 1’den başlayarak numaralandırma yo-
luna gidilmiştir. Bu nedenle kanunların numaralandırılması bakımından üç dönem söz konusudur:
1.DÖNEM (23 Nisan 1920- 27 Mayıs 1960): Bu dönemde kabul edilen ve Resmî Gazete’de
yayımlanan 7480 kanun vardır.
2.DÖNEM (27 Mayıs 1960-7 Eylül 1961). Bu dönemde kabul edilen kanun sayısı 375’tir.
3.DÖNEM (1 Kasım 1961- …). 1 Kasım 1961 tarihinden itibaren kanunlar yeniden 1’den
başlanarak numaralandırılmıştır. Bu dönemdeki 1 sayılı kanun 22.01.1962 tarihinde kabul edilen
Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyelerinin Ödenek ve Yollukları Hakkında Kanundur. 15.02.2018
tarihinde kabul edilen “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Ya-
pılmasına Dair Kanun”un numarası 7099’dur. Birden fazla kanunun aynı numaraya sahip olmasının
nedeni işte bu üç dönemdir.
Görüldüğü üzere kanunlara numara verilmeye başlandığı günden 15.02.2018 tarihine kadar
14.954 kanun kabul edilmiştir. Bu kanunların bir kısmı kısa olup birkaç maddeden oluşurken, bir
diğer kısmı yüzlerce maddeden oluşmaktadır. Örneğin Şapka İktisası Hakkında Kanun yürürlük
maddeleri dahil sadece üç madde içerirken, Türk Ticaret Kanunu geçici maddelerle birlikte 1546
maddeden oluşmaktadır. Bu kanunların bir kısmı yürürlükten kalkmış olsa da binlercesi halen yü-
rürlüktedir. Binlerce kanunun yürürlükte olması on binlerce, hatta yüzbinlerce kanun maddesinin
yürürlükte olduğunu gösterir. Usulüne göre kabul edilmiş uluslararası antlaşmalar, kanun hükmünde
kararnameler, tüzükler, yönetmelikler, tebliğler, genelgeler vs. gibi hukuk kurallarıyla birlikte bu sayı
belki de milyonlara ulaşmaktadır.

47
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

1 Hukukun şekli ve maddi kaynakları


konusunda bilgi sahibi olabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Hukukun şekli kaynakları, hukuk kurallarının ortaya çıkarken


Hukukun Kaynakları büründükleri şekilleri, hukuk kurallarının bulunacağı yerleri,
kapsamları hakkında bilgi edinilecek belgeleri ifade eder. Dog-
matik hukuk bilimi tarafından incelenen hukukun şekli kay-
naklarına anayasalar, uluslararası antlaşmalar, kanunlar, kanun
hükmünde kararnameler, tüzükler, yönetmelik vb. örnek ola-
rak verilebilir. Hukuk sosyolojisi açısından hukukun kaynak-
ları denince akla gelen onun büründüğü şekli gösteren şekli
kaynaklar değil, onları meydana getiren toplumsal gerçekliktir.
Bunlar hukukun maddi, yani gerçek kaynaklarını ifade eder ve
sistematik hukuk sosyolojisi tarafından incelenirler. Hukukun
gerçek kaynaklarına ulaşabilmemiz, başka bir ifadeyle hukukun
şekli kaynaklarının kaynağını öğrenebilmemiz için şu soruyu
cevaplandırmamız gerekmektedir: “Sosyal hayat içinde ortaya
çıkan ilişkilerden hangileri hukuku oluşturmaktadır?” Bu soru
öteden beri düşünürlerin ve sosyologların ilgisini çekmiş ce-
vaplandırılmaya çalışılmıştır. Bulunan cevaplar ise birbirinden
farklı olmuştur. İbn Haldun’a göre bunun cevabı güç ve mü-
cadeleyken, Marks’a göre sınıflar arası çatışmadır. Durkheim’a
göre ise benzerlikten ve farklılıktan kaynaklanan dayanışmadır.

2 Grup hukukunun oluşum süreci ve


şekli hakkında açıklama yapabilme

Hukuk Tipolojisi ve Grup İnsanların bir araya gelerek bir grup oluşturmalarının kan bağı,
Hukuku iş, inanç, çıkar ve ortak amaç gibi çok farklı nedenleri vardır.
Bu farklı nedenler belirli özellikleriyle birbirinden ayrılan farklı
grupları ortaya çıkarır. Aynı şekilde grup hukuku da farklılaşır.
Çünkü grup hukuku içinde doğduğu yapının özelliklerini taşır.
Örneğin kazanç paylaşma amacı güden ticari şirketlerin huku-
ku, bir hayır kurumunun hukukundan farklıdır. Biri için huku-
ka uygun olan kazanç paylaşma, diğeri için kapatılma sebebidir.
Bununla birlikte hangi grubu ele alırsak alalım, grup üyeleri
arasında ve üyelerle grup arasında rekabet, çatışma, dayanış-
ma ya da uzlaşma şeklinde ortaya çıkan çeşitli ilişki biçimleri
söz konusudur. Geçici nitelikteki bu ilişkilerin sonucunda ise
grup içinde geçici dengeler oluşur. Kurulan bu dengeler “grup
hukuku”nu da belirler.

48
Hukuk Sosyolojisi

1 Hukukun maddi kaynaklarını araştıran bir 6 Marksist bakış açısına göre kapitalist üretim
sosyoloğun aşağıdaki sorulardan hangisine cevap tarzında devlet ve hukuk hangi sınıfa hizmet eder?
araması daha doğrudur?
A. Efendilere

neler öğrendik?
A. Hangi ilişkiler hukuku oluşturmaktadır? B. Köylülere
B. Hukuki ilişkiler nelerdir? C. İşçi sınıfına
C. Hukuki ilişkiler nasıl gerçekleşmektedir? D. Burjuva sınıfına
D. Hukuki ilişkilere dair kurallara nereden ulaşa- E. Feodal beylere
bilirim?
E. Hukuki ilişkileri diğer ilişkilerden ayıran özel-
likler nelerdir?
7 Marksist bakış açısına göre hukuku oluşturan
ilişkiler hangileridir?
A. Dayanışma ilişkileri
2 İbn Haldun’a göre toplumların bir birinden
farklı olmasının sebebi nedir? B. Menfaat ilişkileri
C. Sınırlandırıcı ilişkiler
A. İnançlarının farklı olması D. Birleştirici ilişkiler
B. Geçinme şekillerinin farklı olması E. Üretim İlişkileri
C. Irklarının farklı olması
D. Hukuklarının farklı olması 8
E. Yönetim biçimlerinin farklı olması I. Birleşmiş Milletler
II. Türkiye Cumhuriyeti Devleti
3 Aşağıdakilerden hangisi hukukun şekli kay- III. Türk Milleti
nakları içinde yer almaz? Yukarıdakilerden hangisi/hangileri kaplamsal top-
A. Resmî Gazete lum değildir?
B. Kanunlar A. I B. II
C. Mahkeme kararları C. III D. I, II
D. Hukuk alanındaki bilimsel görüşler E. II, III
E. Uluslararası antlaşmalar

4 9 Grup hukukunun oluşmasında aşağıdakiler-


I. Benzerlikten kaynaklanmaktadır. den hangisi etkili değildir?
II. “Biz” kavramına hayat verir. A. Grubun özelliği
III. Bozulması düzeltici yaptırımlar gerektirir. B. Çatışma
C. Rekabet
Mekanik dayanışma ilişkin olarak yukarıda verilen
bilgilerden hangisi/hangileri yanlıştır? D. Dayanışma
E. İnsan doğası
A. I B. II
C. III D. I, III 10
E. II, III I. Kaplamsal toplum-Hukuksal sistemler
II. Devlet-Grup
5 Aşağıdaki eşleştirmelerden hangisi yanlıştır? III. Grup içi denge- grup hukuku
A. Durkheim-Dayanışma Yukarıdaki eşleşmelerden hangisi/hangileri doğ-
B. Organik dayanışma-Cezalandırıcı yaptırımlar rudur?
C. “Biz” kavramı-Mekanik dayanışma A. I B. II
D. Benzerlik-Mekanik dayanışma C. III D. I, II
E. Farklılık-Organik dayanışma E. I, II, III

49
Hukukun Kaynakları ve Hukuk Tipolojisi

1. A 6. D Yanıtınız yanlış ise “Marks ve Engels: Bir


Yanıtınız yanlış ise “Hukukun Maddi
Üst Yapı Kurumu Olan Hukuk Sınıflar
Kaynakları” konusunu yeniden gözden
Arası Mücadelenin Ürünüdür” konusunu
neler öğrendik yanıt anahtarı

geçiriniz.
yeniden gözden geçiriniz.

2. B 7. E Yanıtınız yanlış ise “Marks ve Engels: Bir


Yanıtınız yanlış ise “İbn Haldun: Devlet ve
Üst Yapı Kurumu Olan Hukuk Sınıflar
Hukuk Güç ve Mücadelenin Ürünüdür”
Arası Mücadelenin Ürünüdür” konusunu
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Tipolojisi ve


3. A Yanıtınız yanlış ise “Hukukun Şekli Kaynak- 8. B
Grup Hukukunun Oluşumu” konusunu
ları” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Durkheim Hukuk 9. E


4. C Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Tipolojisi ve
Benzer ve Farklı İhtiyaçlar Nedeniyle Orta-
Grup Hukukunun Oluşumu” konusunu
ya Çıkan Dayanışmanın Ürünüdür” konu-
yeniden gözden geçiriniz.
sunu yeniden gözden geçiriniz.

5. B Yanıtınız yanlış ise “Durkheim Hukuk 10. E Yanıtınız yanlış ise “Hukuk Tipolojisi ve
Benzer ve Farklı İhtiyaçlar Nedeniyle Orta-
Grup Hukukunun Oluşumu” konusunu
ya Çıkan Dayanışmanın Ürünüdür” konu-
yeniden gözden geçiriniz.
sunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Hukuk sosyolojisi açısından hukukun kaynakları denince akla gelen onun bü-
ründüğü şekli gösteren şekli kaynaklar değil, onları meydana getiren toplum-
sal gerçekliktir. Bunlar hukukun maddi, yani gerçek kaynaklarını ifade eder ve
sistematik hukuk sosyolojisi tarafından incelenir.
Araştır 1 Hukukun gerçek kaynaklarına ulaşabilmemiz, başka bir ifadeyle hukukun
şekli kaynaklarının kaynağını öğrenebilmemiz için şu soruyu cevaplandır-
mamız gerekmektedir: “Sosyal hayat içinde ortaya çıkan ilişkilerden hangileri
hukuku oluşturmaktadır?” İşte bu sorunun cevabı bizi hukukun gerçek kay-
naklarına ulaştıracaktır.

50
Hukuk Sosyolojisi

Araştır Yanıt
3 Anahtarı

Nasıl ki gruplar kaplamsal toplulukların özelliklerini ve hukukunu etkiliyorsa,


aynı şekilde kaplamsal toplumlar da grupların özelliklerini ve grup hukukunu
etkilemektedir. Örneğin ilkel toplumlarda, kapitalist toplumlarda ya da faşist
toplumlarda bulunan aynı özellikteki bir grup, mensup olduğu kaplamsal top-
luluğun özelliklerine göre değişiklik gösterir. İlkel toplumlarda klan ile aynı
anlama gelen aile çağdaş toplumlarda bambaşka bir şeyi ifade etmektedir. İlkel
Araştır 2 toplumlarda gözlemlenen evlilik yasakları ile çağdaş toplumlarda gözlemlenen
evlilik yasaklarının farklılaşması da bu nedenledir. Yine aynı şekilde faşist bir
toplumdaki meslek kuruluşu ile demokratik bir toplumdaki meslek kuruluşu
bambaşka şeyleri ifade eder. Birinde belirli bir mesleğe mensup olanların ortak
ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak ve mesleğin gereği-
ne uygun bir biçimde icra edilmesini sağlamak gibi amaçlar varken, diğerinde
temel amaç devlete hizmettir.

Kaynakça
Anthony Giddens, Sosyoloji, Yayıma Hazırlayan: Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı Dersleri, Gözden
Cemal Güzel, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2013. Geçirilmiş ve Genişletilmiş 6. Baskı, Sevinç
Matbaası, Ankara, 1972.
Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 9.
Baskı, Beta, İstanbul, 2000. Niyazi Öktem/Ahmet Ulvi Türkbağ, Felsefe, Sosyoloji,
Hukuk ve Devlet, Üçüncü Basım, Der Yayınları,
Emile, Durkheim, Sosyoloji Dersleri, Çeviren: Ali
İstanbul, 2003.
Berktay, 5. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul,
2016. Oktay Uygun, Devlet Teorisi, XII Levha Yayınları,
İstanbul, 2014.
Georges Gurvitch, “Diferansiyel ve Jenetik Hukuk
Sosyolojisi” Çeviren: Hamide Topçuoğlu, C.13, Ülker Gürkan, Hukuk Sosyolojisine Giriş, 4. Baskı,
S. 1-2, 1957, s. 220-286. Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.
Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sosyolojisi, Ankara Yasemin Işıktaç, Hukuk Sosyolojisi, Filiz Kitabevi,
Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınları No:147, İstanbul, 2008.
Ankara, 1960.
İbn Haldun, Mukaddime, I. Cilt, Yayına Hazırlayan:
Dr.Arslan Tekin, İlgi Kültür Sanat Yayıncılık,
İstanbul, 2015.

51
Bölüm 4
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

1 2
Coğrafi Konum, İklim ve Demografi Ekonomi, Bilim ve Teknoloji
öğrenme çıktıları

1 Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının 2 Ekonominin, bilimin ve teknolojinin hukuk


hukuk üzerindeki etkisini kavrayabilme üzerindeki etkisini değerlendirebilme

3 4
Din Siyasi İdeolojiler
3 Dinin ve dinde yaşanan değişimin hukuk 4 Siyasi İdeolojilerin hukuk üzerindeki
üzerindeki etkisini örneklendirebilme etkisini anlatabilme

Hukukun Toplumsal Değişimler


Üzerindeki Etkisi: Sosyal Mühendislik

5
Aracı Olarak Hukuk
5 Hukukun bir mühendislik aracı olarak
kullanılabileceğini kavrayabilme

Anahtar Sözcükler: • Coğrafi Konum • İklim • Demografi • Ekonomi • Bilim • Teknoloji • Din
• Siyasi İdeoloji • Sosyal Mühendislik

52
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ COĞRAFİ KONUM, İKLİM VE


Jenetik Hukuk Sosyolojisi, hukukta yaşa- DEMOGRAFİ
nan değişimi, bu değişimde rol oynayan fak- Coğrafi konum, iklim ve demografik yapı ile
törleri ve bizatihi hukukun toplumsal değişim- hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan düşünür-
ler üzerindeki etkisini inceler. “Değişme”, Türk lerden birisi İbn Haldun’dur. Mukaddime isimli
Dil Kurumu Sözlüğünde “bir durumdan baş- eserinde coğrafyanın ve iklimin sadece insanların
ka bir duruma her türlü geçişi dile getiren en ge- fiziki görüntüleri üzerinde değil, aynı zamanda
nel varoluş biçimi” olarak tanımlanmaktadır davranış kalıpları, yaşam biçimleri, dinleri ve ah-
(http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_ lakları üzerinde de etkili olduğunu ileri sürmüştür.
bts&arama=kelime&guid=TDK.
GTS.5a91361d4aa249.39307258, 16.01.2018).
“Yeryüzünün ortasındaki üç ılıman iklimde yaşa-
Tabiata hükmeden en temel yasalardan biri deği-
yan kişiler, ten, renk, çehre, ahlak ve din gibi yön-
şimdir. Zaman içinde eşya ve insan gibi toplum da lerden sahip oldukları yüksek özellikleriyle başka
değişir. Toplumun belirli kesimlerinde veya tama- iklimlerin halklarından ayrılmışlardır.”
mında gözlemlenen her türlü farklılaşma olarak ta-
nımlanabilecek olan toplumsal değişim ahlak, din, Kaynak: İbn Haldun, Mukaddime, I. Cilt, Ya-
kültür, ekonomi, siyasi yapı gibi toplumsal yaşamın yına Hazırlayan: Dr.Arslan Tekin, İlgi Kültür
bir ürünü olan hukuku da etkiler (Gürkan, 2005, Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2015, s.195.
s.51). Elbette hukukun şekli karakteri ile istikrarı
sağlama ve sürdürme fonksiyonu, onun diğer sos-
Bu konuda önemli görüşler ileri süren bir diğer
yal olgulara oranla değişime daha fazla direnmesi-
düşünür Montesquieu’dur. Montesquieu yapmış ol-
ne neden olabilir (Topçuoğlu, 1960, s.167). Ancak
duğu seyahatlerden hareketle İbn Haldun gibi bir
bu durum onun toplumsal değişimlerden etkilen-
“iklim teorisi” geliştirmiştir. Kanunların Ruhu kita-
meyeceğini anlamına gelmez. Nitekim zamana ve
bında “kanunların iklim niteliğiyle olan ilişkisi üzeri-
mekâna bağlı olarak hukuk kurallarının ve kurum-
ne” başlığını taşıyan bölümünde şöyle demektedir:
larının değiştiği ya da ortadan kalktığı uzman ol-
mayan gözlerin bile fark edebileceği, ispata gerek “Çeşitli iklimlerde ruh nitelikleriyle insan tut-
duymayan bir gerçektir. kularının aşırı derecede değişik olduğu doğru ise,
kanunların bu tutkularla bu nitelikler arasındaki
Bu değişimin daha iyiye doğru bir gelişme mi
ayrılıklara göre düzenlenmesi gerekir.” (Montesqu-
yoksa daha kötüye doğru bir geri gidiş mi olduğu
ieu, İstanbul, s. 228).
hukuk sosyolojisi açısından önem arz etmez. De-
ğer yargısı içeren bu tür yaklaşımlardan uzak duran O’na göre iklim insanların biyolojik, psikolo-
hukuk sosyolojisi bu farklılaşmayı tespit etmek ve jik yapılarına, karakterine ve davranışlarına etki
anlamakla yetinir (Topçuoğlu, 1960, s.167). Amaç eder. Nihayet bu durum toplumsal kurumlara, örf-
hukukun değişimi açısından söz konusu olan dü- adetlere ve kanunlara yansır.
zenlilikleri keşfetmektir. Elbette bu düzenlilikler
doğa kanunları gibi kesin değildir. Daha çok ihti-
mali niteliktedir (Gürkan, 2005, s.53).
Hukukun değişiminde rol oynayan faktörler
üzerine şimdiye kadar birçok araştırma yapılmıştır.
Bu araştırmalarda hukukun değişmesinde etkili olan
çeşitli faktörler sıralanmıştır. Biz burada bunlardan
sadece bazılarına kısaca değinmekle yetineceğiz.

53
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Coğrafya ve iklimin toplumsal yaşamı ve huku-


Örneğin; soğuk iklimlerde yaşayanlar hareketli, ku etkilediği iddiası sırtını sadece yukarıda birkaç
cesur, soğukkanlı, kendine güvenli ve intikam
örneğini verdiğimiz düşünürlere dayamamaktadır.
duygusundan uzak olur. Sıcak iklim kuşağın-
İbn Haldun, Montesquieu ve Mauss dışında başka
da yaşayanlar ise hareketsiz, tembel, çekingen,
zevk ve şehvete düşkün ve korkak olur. Bu ne- düşünürlerce de savunulan ve birçok araştırmacı
denle güney toplumlarında suç oranları yük- tarafından ispatlanmaya çalışılan bu iddia herkesin
sek, kölelik yaygın ve meşrudur; kadın ve erkek kolayca algılayabileceği başka ampirik verilerle de
arasındaki eşitsizlik kadın aleyhinedir. desteklenmektedir. Denizlere kıyısı olan ülkelerde
deniz hukukunun gelişmesi, depremlerin sıklıkla
Kaynak: Montesquieu, Kanunların Ruhu Üze- yaşandığı ülkelerde depreme ilişkin çeşitli düzen-
rine, Çeviren: Fehmi Baldaş, Hiperlink Yayın- lemelerin kabul edilmesi, hatta imar mevzuatının
ları, İstanbul, s. 228. deprem olgusunun dikkate alınarak düzenlenmesi,
iklime ve gün ışığına göre mesai saatlerinin düzen-
lenmesi bu konuya verilebilecek onlarca örnekten
sadece birkaçıdır.

Deprem kuşağında yer alan ve birçok deprem


yaşayan Türkiye’de, bu konuya ilişkin hukuki
düzenlemeleri araştırmak üzere Başbakanlık
Mevzuat Bilgi Sisteminin arama motoruna
“deprem” sözcüğü yazıldığında karşımıza 61
kanun 205 yönetmelik ve 47 tebliğ çıkmakta-
Montesquieu (1689-1755) dır. Bunların büyük bir kısmı, binlerce insanın
hayatını kaybettiği 17 Ağustos 1999 Gölcük
Depreminden sonra kabul edilmiştir.
Eskimolar üzerinde araştırmalar yapan Marcel
Mauss da benzer bir yaklaşım sergilemiştir. Es-
kimoların aile ve dini yaşantıları ile hukuklarının Coğrafi konum ve iklim gibi demografik yapı
kışa ve yaza göre değiştiğini, kışın klan hayatını ha- ile hukuk arasında da yakın bir ilişki vardır. Bir
tırlatan, dini ve kollektif eğilimlerle dolu sıkı bir ülkenin nüfusu, nüfus artış hızı, nüfusun yaş orta-
toplu yaşam sürdüklerini, yazın ise daha bireysel ve laması, nüfus yoğunluğu gibi demografik özellik-
dinden uzak bir yaşamı tercih ettiklerini ispata ça- leri, toplumsal yaşamı ve onun ürünü olan diğer
lışmıştır (Mauss, 2004, s.76). birçok olgu gibi hukuku da etkiler. Ortaya çıkan
demografik tabloya bağlı olarak yeni hukuksal dü-
zenlemelerin yapılması, bazılarının değiştirilmesi
“Eskimolar yazın ve kışın birbirinden farklı iki ya da kaldırılması sıklıkla gözlemlenen bir durum-
şekilde bir araya gelirler. Bu bir araya gelme bi- dur. Nüfusu 1,5 milyara yaklaşan Çin ile 5 milyon
çimlerine bağlı olarak iki hukuk sistemi, iki ahlak nüfusa sahip Finlandiya’nın aile hukukuna ilişkin
kodu, iki ev ekonomisi ve iki dini yaşam söz konu-
kuralları elbette aynı değildir. Yakın zamanlara ka-
su olmaktadır. Kışın sıkı bir toplu yaşam fikrine
uygun ahlaki, ruhsal ve dini bir birliktelik sergi-
dar Çin’de tek çocuk politikasına uygun hukuksal
lenirken, yazın ise bunun aksine ahlak ve dinden düzenlemeler dikkat çekerken, Finlandiya’da çocuk
uzak bireysel bir yaşam gözlemlenmektedir.” yapmayı teşvik eden hukuksal düzenlemeler söz
konusuydu. Ülkemizde ise doğurganlık oranının
Kaynak: Marcel Mauss, Seasonal Variations of yüksek olduğu dönemlerde devlet eliyle doğum
the Eskimo, Routledge, 2 Park Square, 2004, kontrol eğitimleri verilirken ve az çocuk teşvik edi-
s.76. lirken, doğurganlık oranının azaldığı günümüzde
tam tersi bir politika güdülmektedir.

54
Hukuk Sosyolojisi

1965 Tarih ve 557 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun


MADDE 2. Nüfus plânlaması zaruretinin halka duyurulması ve bu hususlarla ilgili eğitim, öğretim ve
uygulama, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığınca hazırlanacak bir yönetmelik esaslarına göre askerî, resmî
ve gönüllü teşekkülleriyle işbirliği yaparak yürütülür. Bu maksatla Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı özel
teşkilât kurmaya ve gebeliği önleyici ilâç ve araçları muhtaç olanlara parasız veya maliyetinden ucuz fiyatla
vermeye veya verdirmeye veya sattırmak için tedbir almaya yetkilidir. Nüfus plânlamasında kullanılacak ilâç
ve araçların niteliğiyle tatbikata ait yönetmelik Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından, aralarında tıp
fakülteleri öğretim üyelerinin de bulunduğu bir komisyonun yazılı mütalâası alınmak suretiyle tespit edilir.

2015 Tarihli Doğum Yardımı Yönetmeliği


MADDE 5. Bu Yönetmelik kapsamında bulunanlara, canlı doğan birinci çocuğu için 300 TL, ikinci çocuğu
için 400 TL, üçüncü ve sonraki çocukları için 600 TL tutarında bir defaya mahsus olmak üzere doğum yar-
dımı yapılır.

Elbette demografik yapı ile hukuk arasındaki ilişki sadece mevzuat değişikliklerinden ibaret değildir.
Nüfus sayısı ve nüfus yoğunluğunun adalet teşkilatı, mahkemelerin yapısı ve işleyişi, hâkimlerin davalı ve
davacılar ile ilişkileri ve hatta siyasi rejimler üzerinde dahi etkisi olduğu ileri sürülmüştür (Gurvitch, 1957,
s.274-275). Antik Yunanda karşımıza çıkan “doğrudan demokrasi” ile “halk mahkemeleri” ancak site devletleri
gibi coğrafyanın ve nüfusu küçük olduğu topluluklarda uygulanması bu duruma verilebilecek bir örnektir.

Öğrenme Çıktısı

1 Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının hukuk üzerindeki etkisini kavrayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’nin deprem kuşa- Ülkelerin demografik yapı-


Montesquieu ve İbn
ğında yer alması ile hukuk larında yaşanan değişmele-
Haldun’un iklim teorilerini
sistemi arasında bir ilişki var rin hukuk kurallarına yansı-
karşılaştırınız.
mıdır? masını örneklerle anlatınız.

EKONOMİ, BİLİM VE TEKNOLOJİ

Ekonomi
Şimdiye kadar hukuk üzerinde etki doğuran faktörler arasında en fazla üzerinde durulan bir diğer
konu ekonomidir. Bunun en önemli nedeni ekonomi ile hukuk arasındaki ilişkinin çok açık bir biçimde
görülüyor olmasıdır. Herkes tarafından kabul edilen ve hiçbir araştırmaya gerek olmaksızın görülebilen bu
ilişki konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Örneğin Marks, hukuku altyapıyı oluşturan üretim ilişkilerinin
izdüşümü, başka bir ifadeyle altyapının belirlediği bir üst yapı kurumu olarak görürken, Weber topluluk
tipine bağlı olarak ilişkinin karşılıklı olduğunu, bazen hukukun iktisat üzerinde bazen de iktisadın hukuk
üzerinde öncelik kazanarak karşılıklı bir etkileşim halinde bulunduğunu ileri sürmüştür. Weber’in bakış
açısı realiteye daha uygun gözükmektedir. Ekonominin büyük oranda toprağa bağlı olduğu feodal dönem-
de, ekonomiden daha hareketli olan hukukun belirleyici olduğu, günümüzde ise ekonominin, sürekli ve
hızlı bir değişim yaşaması nedeniyle hukuk üzerinde daha belirgin bir etki doğurduğu çok net bir biçimde
gözlemlenebilmektedir (Gurvitch, 1957, s.276).

55
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Hollanda’nın denizlerde üstünlüğü ele geçir- lerde bugün sürekli karşımıza çıkan birçok hukuk
diği, sömürgecilik faaliyetlerine başladığı ve deniz kuralı ve kurumunun varlığından bahsedemezdik.
yoluyla uluslararası ticareti büyük oranda kontrol Deniz ticaret hukuku, taşıma hukuku, kara yol-
ettiği dönemde dönemlerde, ünlü düşünür Hogo ları trafik hukuku, trafik kuralları, fikir ve sanat
Grotius’un uyruğu olduğu Hollanda’nın çıkarları- eserleri hukuku, bilişim hukuku, genetik hukuku,
na hizmet eden ve günümüzde de kabul edilen dev- enerji hukuku, adli tıp hukuku ve bunun gibi çe-
letler hukukunun temel ilkelerini belirlemesi bu şitli konularda birçok devlet tarafından imzalanan
konuda verilebilecek bir diğer ilginç örnektir. Dev- uluslararası sözleşmeler bu duruma verilebilecek
letlerin yaptığı antlaşmalara uyması gerektiği ifade binlerce örnekten sadece bir kısmıdır. Nükleer
eden “pacta sunt servanda”, kusurlu olan devletin Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması,
verdiği zararı karşılaması, devletlerin mülkiyet hak- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, İnsan Hakları ve
kına saygı duyulması, devletler hukukunun milli Biyotıp Sözleşmesi, İnsan Genomu ve İnsan Hak-
hukuka üstünlüğü, açık denizlerin serbestliği gibi ları Evrensel Bildirgesi, Türkiye Adli Tıp Kurumu
ilkeler dönemin ekonomisiyle yakından ilişkilidir. bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin
Yine uluslararası ticarete ilişkin hükümler, ceza bir sonucudur.
kanunlarında yer alan ekonomiye karşı suçlar, Son yıllarda hayatımıza giren ve toplumsal ha-
Sermaye Piyasası Kanunu, Rekabetin Korunma- yatı neredeyse tamamen değiştiren bilgisayar tek-
sı Hakkında Kanun, İthalatta Haksız Rekabetin nolojisi ve internetin hukuk üzerindeki etkisi en
Önlenmesi Hakkında Kanun, Rekabet Kurumu, dikkatsiz gözler tarafından bile fark edilebilecek
Sermaye Piyasası Kurulu ekonomi ile hukuk ara- düzeydedir. İnsanların gündelik hayatlarının vazge-
sındaki ilişkiyi gözler önüne serecek sayısız hukuki çilmez bir parçası haline gelen bilgisayarlar ve akıllı
düzenleme ve kurumdan sadece bazılarıdır. telefonlar diğer birçok sosyal ilişkiler gibi hukuki
Aynı şekilde üretim ilişkileriyle hukuk arasın- ilişkileri de etkilemiştir. Artık internet üzerinden
daki bağlantı açıktır. Devletin ve hukukun üretim kamu hizmeti verilmekte, alım-satım sözleşmeleri
ilişkilerine paralel bir şekle bürünmesi ve büyük yapılmakta, yargılama faaliyeti yürütülmekte, hatta
oranda ekonomiyi kontrol eden sınıf lehine işleme- terör örgütü propagandası, özel hayatın gizliliğini
si Marks tarafından ampirik verilerle büyük oranda ihlal, kişisel verilerin kaydedilmesi, hakaret, tehdit
ispatlanmış durumdadır. ve dolandırıcılık gibi çeşitli suçlar işlenmektedir.
Bunun doğal sonucu olarak “bilişim suçları” adı ve-
rilen yeni bir suç kategorisi ortaya çıkmıştır.
Bilim ve Teknoloji Eskiden hayal bile edilemeyen bilgisayar, cep
Toplumsal yaşamın ve hukukun değişimine telefonu ve pos makinası gibi yeni iletişim araçla-
neden olan en önemli faktörlerden biri bilim ve rı kullanılarak elektronik ortamda işlenen suçların
teknoloji alanında yaşanan gelişmelerdir. Uygar- ortaya çıkması 2007 tarih ve 5651 sayılı “İnternet
lık tarihi bir yönüyle bilim tarihidir. İlkel yaşam Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu
biçimlerinden günümüze kadar bilim ve teknolo- yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilme-
ji alanında yaşanan gelişmeler insanlık tarihinin si Hakkında Kanun”un kabul edilmesine ve Türk
yönünü belirleyen, insan davranışlarını etkileyen, Ceza Kanununa “Bilişim Alanında Suçlar” başlık-
yeni müesseseler ve kuralların ortaya çıkmasına yol lı yeni bir bölümün eklenmesine neden olmuştur.
açan dönüm noktalarını oluşturur. Toplayıcılık, av- Ayrıca Başbakanlık Mevzuat Bilgi Sisteminin ara-
cılık, yontma taş devri, cilalı taş devri, demir çağı, ma motoruna “internet” sözcüğü girildiğinde me-
tarım çağı, endüstri çağı, bilgi çağı insanın bilgiye tinlerinde bu sözcüğe yer verilen 74 kanun, 1098
ulaşması ve onu kullanmasına ilişkin süreci ifade yönetmelik ve 882 tebliğ ile karşılaşmamız bilimsel
eder. İnsanın gündelik hayatını, üretim biçimini ve teknoloji alanında yaşanan gelişmelerin hukuk
ve insanların birbiriyle ilişkisini belirleyen bu geliş- üzerindeki etkisine verilebilecek çarpıcı bir başka
melerin diğer toplumsal olgularla birlikte hukuku örnektir.
etkilememesi düşünülemez. Eğer sözü kalıcı hale
getiren yazı bulunmasaydı, nasıl ki bugün yazılı
hukuktan bahsedemeyecek idiysek; ulaşım için ge-
minin, arabanın ve uçağın kullanılmadığı dönem-

56
Hukuk Sosyolojisi

ONUNCU BÖLÜM
Bilişim Alanında Suçlar
Bilişim sistemine girme
Madde 243- (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada
kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.
Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
Madde 244- (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması
Madde 245 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/27 md.)
(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran
kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya
kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar
adlî para cezası ile cezalandırılır.
Yasak cihaz veya programlar
Madde 245/A- (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.)
(1) Bir cihazın, bilgisayar programının, şifrenin veya sair güvenlik kodunun; münhasıran bu Bölümde yer
alan suçlar ile bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenebilen diğer suçların işlenmesi için
yapılması veya oluşturulması durumunda, bunları imal eden, ithal eden, sevk eden, nakleden, depolayan,
kabul eden, satan, satışa arz eden, satın alan, başkalarına veren veya bulunduran kişi, bir yıldan üç yıla kadar
hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Öğrenme Çıktısı

2 Ekonominin, bilimin ve teknolojinin hukuk üzerindeki etkisini değerlendirebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hollanda’nın sömürgecilik
Bilgisayar teknolojisinde
Marks ve Weber’in ekono- ve uluslararası ticari faali-
yaşanan gelişmelerin insan
mi ve hukuk ilişkisine bakı- yetleri ile bugünkü devletler
ilişkileri ve ceza kanunları
şını karşılaştırınız. hukuku ilkeleri arasında bir
üzerindeki etkisini anlatınız.
ilişki var mıdır?

DİN
(Bu bölüm Yaşar Salihpaşaoğlu’nun Din ve Devlet Arasındaki İktidar Mücadelesi: Avrupa Örneği, 3.
Baskı, Adalet Yayınları, Ankara, 2017, s. 20 ve devamından alınmıştır.) Peter L. Berger, “Dinin Sosyal Ger-
çekliği” adlı eserinde dinin bir dünya kurmada ve kurulan bu dünyanın idame ettirilmesinde çok önemli
bir rol oynadığını ifade etmektedir (Berger, 1993, s.52). Çünkü her dinin, teolojik hususlar dışında, birçok
önemli dünyevi meseleye karşı takınılması gereken tavırları da içeren çok zengin bir fikri muhtevası vardır
(Freyer, 2013, s.106; Günay, 2014, s. 253; Keskin, 2004, s.11). Bu anlamda her din, inananlarına yeni bir
“zihniyet” getirir.
Zihniyet; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışmaya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye
vb. bakış açısını belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve davranmaya iten kompleks
bir yapıdır (Ülgener, 2006, s.14-15). Dinin dünyaya ve olaylara karşı tavrı, insanların zihniyet yapıları-

57
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

nı etkilemekte ve özellikle inananlarına yaşadıkları muhafazakâr kimliğiyle karşımıza çıkmaktadır


dünyayı anlamaya yarayan bir model sunmaktadır (Dursun, 1992, s.30-31). Max Weber dinin bu
(Yavuz, 2012, s. 592). Aynı zamanda bir zihniyet kimliği ile “rahiplik” arasında bir ilişki kurar. Ona
olan bu model, o dine inananları, gündelik işlerini göre, işleyen, yerleşik sistemin parçası olan “rahip”,
görürken, hatta doğayı seyrederken dahi etkisi al- yaratıcı bir fonksiyon icra etmeksizin yalnızca ku-
tına alır (Freyer, 2013, s.107). Başka bir ifadeyle, rumsallaşmış geleneksel düzenin devamını sağlar
bireyin herhangi bir dine girmesi, “kutsal-dışı” me- (Günay, 2014, s. 253). Dinin sosyal değişmeyi en-
selelere karşı belli bir tutum takınması sonucunu gelleyici yönü burada kendini gösterir. Çünkü din-
doğurmaktadır. Çünkü karakteristik bir dinî tecrü- ler, kurucularının veya tebliğ edenlerinin hatırasına
be tarafından belirlenen veya motive edilen “dün- bağlılığı ifade eden tekrarlarla yeniden yaşanan bir
ya karşısındaki tutum”, beşeri mevcudiyeti değer- karakter arz eder ve böylece kendini tarihten so-
lendirme tarzına etki eder (Günay, 2014, s. 253), yutlayarak her çeşit değişimden uzak kalma eğili-
evrenin dinlerin ışığı altında görülmesine yol açar mi taşır. Dinin kendi yapısından kaynaklanan bu
(Freyer, 2013, s.107). İnananlar, dinin kendilerine muhafazakârlığının her türlü zihniyet, değer, norm
kazandırdığı zihniyet yapısıyla, doğaya, olaylara ve ve sosyo-kültürel yapı değişikliklerine karşı engel
genel olarak dünyaya karşı nasıl bir tutum ve eylem teşkil ettiği söylenebilir(Günay, 2014, s. 369). Ni-
içinde bulunacaklarını belirler. Dinin getirdiği zih- tekim Marksist yaklaşımda, temel sömürü araçla-
niyet nedeniyle, bir dine inanan dünya karşısında rından biri olarak kabul edilen din, insanoğlunun
pasif bir tutum takınırken, bir başka dine inanan acılarını dindiren bir afyon ve toplumsal değişime
yine aynı nedenle dünya karşısında aktif bir tu- karşı güçlü bir fren olarak değerlendirilmiştir (Ver-
tum takınabilir (Okumuş, 2014, s.97). Örneğin, gin, 1985, s.9-10).
Budizm’in evreni, tanrısal hakikati gizleyen aldatıcı Toplumsal değişimi sağlama ve engelleme fonk-
tülden ibaret bir hayal olarak görmesi, din dolayı- siyonları olan dinin, bu fonksiyonlarının doğal
sıyla doğaya karşı takınılmış bir tavırdır. Bu tavır, sonucu olarak ortaya çıkan “düzenleyici”, “yapılan-
bireyin, tanrısal hakikatlere ulaşabilmek için mad- dırıcı” ve “muhafaza edici” yönlerinin izlerini, kül-
di âlemden uzaklaşmasını, el etek çekmesini ge- türün ilkel basamaklarından başlayarak ilişki içinde
rektirir. Benzer şekilde Musevilik, Hıristiyanlık ve bulunduğu ve hukukun da ilgi alanına giren aile ve
İslâm, Tanrı’nın eseri olan yeryüzünün iyilik üzeri- devlet gibi yapılarda çok net bir biçimde görmek
ne kurulduğunu; ancak kötülüğü, günahı, yoksul- mümkündür. Öyle ki, anılan birlikler gerek zih-
luğu, gerilemeyi ve düşüşü de içinde barındırdığını niyet, gerekse örgütlenme bakımından dini etkiyi
söyler. Bu dinlere mensup insanların dünyaya karşı hiçbir zaman gizleyemezler (Wach, 1987, s.17).
edilgen değil, etkin bir tutum takınmaları bu ne-
Dinin, ilk sosyal ünite olarak kabul edilen ve
denledir (Freyer, 2013, s.107).
farklı tiplerde her toplumda ve her kültürde kar-
Gerçekten de her din, kendine özgü yeni ku- şımıza çıkan aile üzerindeki etkisi çok belirgindir.
rumlar, zihniyet ve dünya görüşüyle, içinde doğ- Ataerkil ve anaerkil kurallara göre düzenlenen er-
duğu sosyal çevrede hazır bulduğu eski yapıyı kek-kadın ilişkilerinde, evlilik yasaklarında, ev-
birtakım değişikliklere uğratmakta ve yeni bir top- liliğin tasdik ve takdis(kutsama) edilmesinde ve
lumsal yapının oluşmasını temin etmektedir. Hıris- mirasçılık ilişkisinde dinin, aile dolayısıyla da aile
tiyanlıkta, İslâmiyette ve diğer birçok dinde ya da hukuku üzerindeki etkisi çok açık biçimde göze
dinî oluşumda bu gerçekliği görmek mümkündür. çarpar (Wach, 1987, s.18).
Özellikle Batı toplumlarında karşımıza çıkan köklü
Hukuk sosyolojisi açısından önem taşıyan bir
değişimlerde Protestanlığın rolü dikkat çekicidir.
diğer husus, dinin toplumsal örgütlenmenin en ge-
Daha çok ilk örgütlenme ve yayılma dönemin- lişmiş biçimi olan ve karakteristik özellikleriyle öte-
de ortaya çıkan dinin toplumsal değişimi sağlama ki örgütlerden ayrılan devlet üzerindeki şekil, içerik,
ya da destekleme işlevi, bir taraftan mevcut sosyal pratik ve hukuk bakımından etkisidir. Gerçekten
yapıyı değiştirirken, diğer taraftan, bir kaos veya de dinin, öteki toplumsal olgular ve kurumlarla
düzensizliğe meydan vermemek için toplumu ye- ilişkisinde gözlemlendiği gibi devlet ve hukukla
niden dini formatlarla kurarak farklı bir sosyal olan ilişkisinde de zamana, topluma, dinin ve dev-
yapı inşa etmektedir. Bu aşamadan sonra din, inşa letin yapısına göre dikkate değer bir çeşitlilik söz
ettiği sosyal yapıyı koruyucu ve sürdürücü, yani konusudur (Günay, 2014, s. 455).

58
Hukuk Sosyolojisi

İzzet Er din-devlet ilişkileri konusundaki bu çe- sahip olması; Danimarka Anayasasında “Evangeli-
şitliliği, Avrupa pratiğini dikkate alarak üç başlık cal Lutheran Church”ün Devlet tarafından destek-
altında toplamıştır: (1) Din ve devletin iç içe olma- leneceğinin belirtilmesi; Yunanistan Anayasasında,
sı; (2) din ve devletin ayrı ayrı, fakat birlikte olması; “Eastern Orthodox Church of Christ”in resmî kilise
(3) din ve devletin birbirinden ayrılması (Er, 1995, olduğunun, Kutsal Kitap metninin “Autocepha-
s.20-23). Batı tarihinin çok büyük bir bölümünü lous Church of Greece” ve “Great Church of Christ
oluşturan ilk iki pratikte dinin devlet üzerindeki in Constantinople”un onayı olmaksızın herhangi
etkisi çok belirgindir. Ancak burada üzerinde dura- bir dile resmî çevirisinin yapılamayacağının be-
cağımız husus din ve devletin birbirinden ayrıldığı lirtilmesi; Belçika Anayasasında “tanınmış dinler”
modern devletlerde dinin devlet üzerinde herhangi kavramına yer verilmesi ve devletin dinî liderlere
bir etkisinin olup olmadığıdır. ücret ödeyeceğinin belirtilmesi; İsviçre Anayasa-
Carl Schmitt, “Siyasi İlahiyat” adlı kitabında sında “minare yapımının yasak” olduğunun belir-
“modern hukuk devleti düşüncesi, deizm (Yaradan- tilmesi; Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığının
cılık) ve mucizeyi dünyadan kovan ilahiyat ve me- Anayasal bir kurum olarak düzenlenmesi; Medeni
tafizikle beraber galebe çalmıştır” der. Bu ilahiyat kanunlarda yer alan evlilik yasakları; Avustralya,
ve metafizik, hem doğa kanunlarının mucize ola- Birleşik Krallık, Danimarka, Finlandiya, Gürcis-
rak nitelendirilen “doğrudan bir müdahale sonucu tan, İzlanda, İsveç, İsviçre, Norveç, Yeni Zelanda
meydana gelen bir istisna” tarafından ihlalini, hem ve Yunanistan gibi Hıristiyan nüfusun yoğun ol-
de egemenin yürürlükte olan hukuk düzenine duğu devletlerin bayraklarında “haç (cross)” işareti-
doğrudan müdahalesini reddeder. Ancak bu inkâr, ne, İsrail Devletinin bayrağında “Davut Yıldızı”na
yeni egemenin egemenliğini desteklemek için tek yer verilmesi; Almanya Anayasasına göre Federal
tanrıcı ilahiyatın kavramlarına başvurulmasına en- Başkanın göreve başlarken yaptığı yemini “Tanrı
gel olmamıştır. Her şeye kadir Tanrı’nın, her şeye yardımcım olsun”( “so wahr mir Gott helfe”) ifade-
kadir kanun koyucuya dönüşmesi buna verilebi- siyle bitirmesi; Amerika Birleşik Devletlerinde her
lecek en çarpıcı örneklerden biridir. Modern ka- sabah devlet okullarında okunan andın günümüz-
nun koyucunun her kamu hukuku ders kitabında deki hâlinde yer alan “…Tanrı’nın himayesinde bir
bahsi geçen “her şeye kadir oluşu”, ilahiyattan yal- millete…” ifadesi; yine Amerika Birleşik Devletle-
nızca dilbilimsel olarak devralınmamıştır. İlahiyat ri ve İngiltere gibi ülkelerin para birimlerinde yer
kalıntılarına tartışmanın ayrıntılarında da rastlanır. alan bazı dinî ifade ve işaretler modern devletlerin
Rousseau’nun genel iradeye yüklediği doğruluk ve anayasalarında, yasalarında, sembollerinde, kurum
yanılmazlık, Tanrı için uygun görülen sıfatlardan ve kuruluşlarında varlığını sürdüren ve devleti şekil,
başka bir şey değildir. Carl Schmitt, “modern devlet içerik, pratik ve hukuk bakımından etkileyen sayısız
kuramının bütün önemli kavramları, dünyevileştiril- ilahiyat kalıntısından sadece bir kısmıdır.
miş ilahiyat kavramlarıdır” derken aslında bu duru- Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü üzere dev-
ma vurgu yapmıştır (Schmitt, 2002, s.41-43). letin din üzerindeki etkisi sadece din ve devletin
Dinin devlet üzerindeki etkisi sadece modern iç içe geçtiği ya da din ve devletin ayrı ayrı, fakat
devlet kuramının önemli kavramlarında kendini birlikte olduğu dönemlere ve durumlara has değil-
göstermez. İlahiyat kalıntıları, modern devletlerin dir. Din ve devletin birbirinden ayrıldığı modern
anayasalarında, kanunlarında, sembollerinde, ku- devletlerde bile bu etki az ya da çok kendini gös-
rum ve kuruluşlarda da karşımıza çıkar. Fransa’da termektedir. Başka bir ifadeyle din; genelde siyaset,
tüm dinî bayramların resmî tatil olması, kilise bi- özelde ise devlet ve hukukla çok sıkı ilişki içindedir.
nalarının çoğunluğunun devletin malı olması ve Elbette bu durum dine, mezhebe, kültüre, toplu-
özel okulların yaklaşık %95’ine sahip olan Katolik ma, siyasi düzene ve bizatihi devletin yapısına göre
Kilisesinin okullarında öğretmenlik yapanların ma- içerik ve şekil bakımından birtakım farklılıklar arz
aşlarının devlet tarafından ödenmesi; İngiltere’de etmektedir; ancak günümüzde bile dinin devlet ve
Devletin başı kabul edilen Kraliçe’nin, “İmanın hukuk üzerindeki etkisi inkâr edilemez bir gerçek-
Savunucusu (Defender of the Faith)” unvanını taşı- lik olarak varlığını hissettirmektedir.
ması, İskoçya ve İngiltere Kiliselerinde özel bir role

59
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Öğrenme Çıktısı

3 Dinin ve dinde yaşanan değişimin hukuk üzerindeki etkisini örneklendirebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Dinin devlet ve hukuk üze-


Dinin zihniyet üzerindeki Protestanlıkla kapitalizm rindeki etkisini günümüz-
etkisini araştırınız. arasında bir ilişki var mıdır? den de örnekler vererek an-
latınız.

SİYASİ İDEOLOJİLER
Siyasi ideoloji Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Siyasal veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükûmetin,
bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünce-
ler bütünü” olarak tanımlanmaktadır http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bilimsanat&arama=k
elime&guid=TDK.GTS.5a9295e62e3d08.00052382, 25.01.2018). Liberalizm, sosyalizm, faşizm, nasyo-
nal sosyalizm, sosyal demokrasi siyasi ideolojilere örnek olarak verilebilir. Bu ve benzeri herhangi bir ideo-
lojiyi benimseyen bir devlet, bu düşünceler bütünüyle uyumlu bir şekle bürünür. Devletin büründüğü bu
şekle bakarak hangi ideolojiyi benimsediğini anlayabiliriz. Örneğin kuvvetler ayrılığını (yasama, yürütme
ve yargı erkeklerinin ayrılığını) benimseyen, eşitliği hayata geçirilmesi gereken bir ilke olarak kabul eden,
insan haklarını tanıyan, etkin siyasi makamların belirli aralıklarla yapılan serbest seçimlerle belirlendiği,
birden çok siyasi partinin söz konusu olduğu ve muhalefetin iktidar olma şansının bulunduğu bir devletin
bunu açıkça ifade etmese de sosyal demokrasiyi benimsediği söylenebilir. Bir devletin hangi ideolojiyi
benimsediği, anayasalarında bazen açıkça ifade edilir. 1936 Sovyetler Birliği Anayasası, 1958 Fransız Ana-
yasası, 1979 İran Anayasası ve 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası buna örnek olarak verilebilir.

“Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir.”


1936 Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasası
m.1
“Fransa, bölünmez, laik, demokratik sosyal bir cumhuriyettir.”
1958 Fransız Anayasası
m.1
“İran, Kur’an’ın hak ve adil yönetimine öteden beri olan inancına dayanarak İran ulusu tarafından, … kurulan
bir İslam Cumhuriyetidir.”
1979 İran Anayasası
m.1
“Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
Devletidir.”
1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
m.2

60
Hukuk Sosyolojisi

Devletlerin benimsediği ideolojiler sadece anayasada yazılmakla kalmaz. Tüm yasalar bu ideolojiye göre
yeniden şekillenir. Bunun tek sebebi devletin benimsenen yeni değerlere uygun bir şekle büründürülmesi
değildir. Bunun yanında, hukukun bir toplum mühendisliği aracı olarak kullanılarak, benimsenen ideo-
lojiyle uyumlu politik, bilimsel, felsefi, dinî, ahlaki, hukuki ve estetik değerlerin topluma benimsetilmesi
gayreti de önemli bir sebeptir. Ancak biz bu konuyu burada değil “Hukukun Toplumsal Değişmeler Üzerin-
deki Etkisi” başlığı altında ele alacağız.

Öğrenme Çıktısı

4 Siyasi ideolojilerin hukuk üzerindeki etkisini anlatabilme

Araştır 4 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Farklı siyasi ideolojileri be-


1980 öncesi yaşanan siyasi nimseyen devletlerin bu
Siyasi ideoloji kavramını
olaylar ile 1982 Anayasası tercihlerinin anayasalarına
araştırınız.
arasında bir ilişki var mıdır? yansımasını örneklerle an-
latınız.

HUKUKUN TOPLUMSAL DEĞİŞİMLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: SOSYAL


MÜHENDİSLİK ARACI OLARAK HUKUK
Pozitif bir bilim olan sosyolojisi, tıpkı doğa bilimlerinde olduğu gibi bilimsel yöntemleri kullanarak bir
takım genellemelere ve yasalara ulaşmak için uğraşır(tümevarım aşaması). Daha sonra bu genellemelerden
ve yasalardan yararlanarak, sosyal problemlerin üstesinden gelmeye, onları çözmeye çalışır(tümdengelim
aşaması).
Bununla birlikte sosyolojik çalışmalarla ulaşılan genellemeler ve yasalardan yararlanarak sosyal prob-
lemlerin çözülmesi konusunda sosyologlar hem fikir değildir. Bu konuda üç farklı bakış açısı söz konu-
sudur: (1) Sosyal olaylar, doğa olaylarından farklı olarak tek ve tekrar edilemeyen olaylardır. Bu nedenle
bunların ancak tarihi ve yakın sebepleri belirtilerek tasvirleri yapılabilir; bunlardan hareketle sosyal prob-
lemlerin çözümünde yararlanılacak genellemelere ve yasalara ulaşılamaz. (2) Sosyolojinin amacı, diğer tüm
bilimlerde olduğu gibi yeni bilgiler keşfetmektir. Sosyal problemleri çözmek, toplumu yönetmek, yönlen-
dirmek ve ıslah etmek onun amaçları arasına yer almaz. Bu nedenle sosyolojinin, bilim kisvesi altında siyasi
ve endüstriyel amaçlarla kullanılması doğru değildir. (3) Sosyolojik araştırmalar ile diğer pozitif bilimler
arasındaki fark niteliğe ilişkin değildir. Sadece kesinlik dereceleri farklıdır. Bu sosyolojide genellemelere ve
yasalara ulaşılamayacağını değil, ulaşılan genelleme ve yasalardan hareketle geleceğin tahmin edilmesi ihti-
malinin daha düşük olduğunu anlamına gelir. Bu nedenle sosyolojiden yararlanılarak ulaşılan genelleme ve
yasaların sosyal problemlerin çözümünde kullanılması hem mümkündür, hem de gereklidir (Topçuoğlu,
1960, s.171-173).
Yukarıdaki görüş farklılıklarına rağmen şunu söyleyebiliriz. Bir bilim dalı olarak sosyoloji, toplum-
sal sorunlara karşı duyulan içten bir merakın giderilmesinden ziyade, Fransız Devrimini hazırlayan ve
yöneten kadroların çözemedikleri sosyal ve siyasi sorunları çözmek ve toplumu istikrara kavuşturmak
endişesine dayanır (Topçuoğlu, 1960, s.169-170). Bu durum 19. yüzyıl sosyologlarının hemen hepsinde
çok belirgindir.

61
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön


“Bizim her şeyden önce realiteyi incelememiz, onu vermede eğitim kadar önemli kabul edilen bir diğer
geliştirmek ve ıslah etmekten vaz geçtiğimiz anla-
mına gelmez. Araştırmalarımızın sadece teorik
araç hukuktur. Nitekim sosyal olgu olarak hukuk bir
bir değeri olsaydı, bütün bu zahmete değmezdi. yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekliğin ürü-
Eğer biz teorik problemleri, pratik problemlerden nüyken, diğer yönüyle insan davranışlarına yön ve-
özenle ayırıyorsak, bunun nedeni onları ihmal ren, toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif rol
etmek değildir; tam tersine onları daha iyi bir oynayan bir belirleyicidir. Yeni bir toplumsal, siyasi,
durumda çözebilmektir.” ekonomik, kültürel yapı oluşturmak ve suçla müca-
dele etmek amacıyla hukuka sıklıkla başvurulması
Kaynak: Emile Durkheim, The Division of La- hukukun bu yönüne duyulan inancı göstermektedir.
bor in Society, Translated by George Simpson,
Noble Offset Printers, New York, 1960, s.33 Hukukun sosyal mühendislik aracı olarak kul-
lanılmasının en ilginç ve kapsamlı örneklerinden
biri tartışmasız Türk Hukuk Devrimidir. Cumhu-
riyetle birlikte, Atatürk’ün topluma yeni bir yön
Sosyologların büyük bir kısmını etkisi altına
vermek için başvurduğu araçlardan biri hukuktur.
alan bu bakış açısı, sosyolojinin, sosyal problemle-
rin çözülmesinde ve nihayetinde sosyolojinin top-
luma yön vermek için bir mühendislik aracı olarak Atatürk’ün 1925 yılında, Ankara Üniversite-
si Hukuk Fakültesinin açılış töreninde yaptığı
kullanılmasına neden olmuştur.
konuşmasında bu durumu şu sözlerle dile ge-
tirmiştir:
“Eski despotluklar, ‘Şunu yapmayacaksın, bunu “Büsbütün yeni kanunlar yaparak, eski hukuk
yapmayacaksın’ diye buyuruyordu. Totaliterler, esaslarını temelinden söküp atmak teşebbüsün-
‘Şöyle yapacaksın, böyle yapacaksın’ diye dayatı- deyiz.”
yorlardı. Biz ise, insanlara ‘Sen aslında şusun, as-
lında şöyle düşünüyorsun, şuna inanıyorsun’ diye Kaynak: http://www.law.ankara.edu.tr/
bastırıyoruz.” wp-content/uploads/sites/238/2013/07/
Ataturkunkonusmasi.pdf, 03.02.2018.
Kaynak: George Orwell, 1984, Çeviren Celâl
Üster, Can Yayınları, İstanbul, 2013.
Ancak “büsbütün yeni kanunlar” yapacak bi-
rikime ve zamana sahip olmayan genç Cumhuri-
Özellikle I. Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan yet çareyi Batı’dan “iktibas(alıntılamak)” yoluyla
Sosyalist, Faşist, Nasyonal Sosyalist rejimler, sosyolo- kabul edilen kanunlarda bulmuştur. Bu amaçla
jinin sağladığı verilerden hareketle, propaganda, eği- Medeni Kanun İsviçre’den(1926), Türk Ceza Ka-
tim ve hukuk gibi çeşitli araçlara başvurarak toplu- nunu İtalya’dan(1926), Türk Ticaret Kanunu
ma yön vermek istemişlerdir. Bununla birlikte sosyal Almanya’dan(1926), Hukuk Usulü Muhakemeleri
mühendislik sadece totaliter rejimlere özgü bir şey Kanunu Almanya ve İsviçre’den(1927), Deniz Ti-
değildir. Çok farklı görünüm biçimleriyle demokra- caret Kanunu Almanya’dan(1929), Ceza Muhake-
tik yönetimlerin de başvurduğu bir pratiktir. meleri Usulü Kanunu Almanya’dan(1929), İcra-İf-
las Kanunu İsviçre’den(1932) iktibas edilmiştir.
Toplum mühendisliğinin en etkili araçlarından
biri eğitimdir. Aydınlanma Çağı filozoflarının üze- Bununla birlikte hukukun bir sosyal mühendis-
rinde ısrarla durduğu eğitim günümüzde de sosyal lik aracı olarak kullanılmasının her zaman başarılı
problemlerin üstesinden gelmek ve topluma yön sonuçlar verdiği söylenemez. Çünkü kanunlarla
vermek için başvurulan en önemli araçlardan bi- yeni bir yön ve biçim verilmek istenen toplum pa-
ridir. “Her şeyin başı eğitim” sözü bu bakış açısının sif bir varlık değildir. Toplumda derin ve köklü bi-
yansımasıdır. çimde yerleşmiş alışkanlıklar, gelenekler, inançlar,
değişikliğe karşı direnen gruplar, sınırlı kaynaklar,

62
Hukuk Sosyolojisi

uluslararası toplum, yaptırım yetersizliği gibi birçok etken arzu edilen değişimin hayata geçirilmesini ak-
satabilir (Gürkan, 2005, s.57-58). Tüm bunlara rağmen Cumhuriyet’in Hukuk Devrimi büyük oranda
başarıya ulaşmış; toplumun siyasi, idari, ekonomik, kültürel ve hukuki temelleri eskiyle bağı büyük oranda
kopmuştur. Ancak aile ve miras hukuku konusunda çok önemli gelişmeler yaşansa da istenen başarı tam
anlamıyla sağlanamamıştır.

Öğrenme Çıktısı

5 Hukukun bir mühendislik aracı olarak kullanılabileceğini kavrayabilme

Araştır 5 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Hukukun sosyal olgu olma- Totaliter sistemlerle huku- Türk Hukuk Devriminin
sı ile mühendislik aracı ola- kun mühendislik aracı ola- büyük oranda başarılı ol-
rak kullanılmasını arasında- rak kullanılmasında nasıl muş bir sosyal mühendislik
ki ilişkiyi araştırınız. bir ilişki vardır? örneği olduğunu anlatınız.

Yaşamla İlişkilendir

2000’li yılların başında başta büyük şehirler kaç yaptırmak üzere büyük şehirlere getiriyor-
olmak üzere Türkiye’de kapkaç olarak isimlendi- lardı. Bunun sebebi söz konusu suçun hırsızlık
rilen bir suç türü yaygın bir hal almıştı. Siyasi, kapsamında değerlendirilmesi ve çocuklar için
dinî ya da ekonomik amaçlara ulaşmak için gü- kanunlarda öngörülen indirimdi. Suçu işleyenler
venlik güçleri de dâhil birçok masum insanı kor- yakalandıklarında hırsızlıktan yargılanıyor, çocuk
kutan ve öldürenlerin hareketleri nasıl terör ola- oldukları için de cezada indirime gidiliyor ve ne-
rak tanımlanıyorsa, ölümlere sebep olan, topluma
redeyse ceza almadan serbest kalıyorlardı. Bunun
korku salan kapkaç da terör olarak tanımlanma-
üzerine kanun koyucu, 2004 yılının sonlarında
ya başlanmıştı. Artan kapkaç vakaları nedeniyle
insanlar sokakta rahatça çıkıp dolaşamıyordu. kabul edilen 5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu-
Emniyet Genel Müdürlüğünün verilerine göre, na yeni bir hüküm ekledi. Hırsızlığın “elde veya
2004 yılında Türkiye’de toplam 5101 kapkaç üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel
olayı yaşanmıştı. Bu suçları organize edenler, ta- beceriyle” işlenmesi halinde cezanın “beş yıldan on
rım işçileri gibi, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden yıla” kadar olacağını belirten bu hüküm kapkaç
yaşları 12 ile 16 arasında değişen çocukları kap- olaylarının ciddi oranda azalmasına neden oldu.

63
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Araştırmalarla
İlişkilendir
Dinin toplumsal yaşam ve hukuk üzerinde- duğu gerekçesiyle lüks tüketime, sağlık için ye-
ki etkisi konusunda en önemli çalışmaları ortaya terli olandan fazla uykuya, spor yapmaya, sanatla
koyan Weber’e göre, modern anlamda kapitaliz- uğraşmaya ve hatta boş konuşmaya karşı çıkan
min gelişmesinde, mutlak biçimde birbirinden “püritenler”in bu yaşam biçimi büyük sermaye
ayrılamayan “Kalvenist”, “Pietist”, “Metodist” ve birikimine yol açarak, Weber’in ifadesiyle “çağdaş
“Baptist” gibi çeşitli Protestan çevrelerin yaşayı- ekonomik düzenin teknik ve ekonomik varsayımla-
şında boy gösteren, “püritanizm” şeklindeki yüzü rı üzerine kurulu mekanik-makine üretimine bağlı
dünyaya dönük zahitlik (dünyevi asketizm) an- büyük evrenin kurulmasına yardımcı olmuştur.”
layışının çok büyük etkisi olmuştur. Gerçekten Kaynak: Max Weber, Protestan Ahlakı ve
de İncil’de yer alan “Beni gönderenin işlerini vakit Kapitalizmin Ruhu, Türkçesi: Zeynep Aruoba,
daha gündüzken yapmalıyız. Gece geliyor, o zaman İkinci Baskı, Hil Yayınları, İstanbul, 1997, s.83,
kimse çalışamaz.” ayetinden hareketle Tanrı’nın 159.
şanını yüceltmeye ancak çalışmayla hizmet edi-
lebileceğine inanan ve zaman kaybına neden ol-

64
Hukuk Sosyolojisi

1 Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının


hukuk üzerindeki etkisini kavrayabilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Coğrafi konum, iklim ve demografik yapının hukuk üzerindeki
Coğrafi Konum, İklim ve
Demografi etkisi herkesin kolayca algılayabileceği ampirik verilerle destek-
lenmektedir. Denizlere kıyısı olan ülkelerde deniz hukukunun
gelişmesi, depremlerin sıklıkla yaşandığı ülkelerde depreme iliş-
kin çeşitli düzenlemelerin kabul edilmesi, hatta imar mevzuatı-
nın deprem olgusunun dikkate alınarak düzenlenmesi, iklime
ve gün ışığına göre mesai saatlerinin düzenlenmesi, demografik
tabloya bağlı olarak hukuk aracılığıyla çocuk sayısının sınırlan-
dırılması ya da teşvik edilmesi gözlemlenen durumlardandır.

2 Ekonominin, bilimin ve teknolojinin hukuk


üzerindeki etkisini değerlendirebilme

Hukuk üzerinde etki doğuran faktörler arasında en fazla üze-


Ekonomi, Bilim ve Teknoloji rinde durulan konulardan biri ekonomidir. Ekonomik geliş-
melere bağlı olarak yeni yasaların ve kurumların oluşturulduğu
bilinmektedir. Aynı şekilde bilim ve teknoloji alanında yaşa-
nan gelişmelerin insanın gündelik hayatını, üretim biçimini ve
insanların birbiriyle ilişkisini belirlediği, bunun doğal sonucu
olarak da hukuku etkilediği ortadadır.

3 Dinin ve dinde yaşanan değişimin hukuk


üzerindeki etkisini örneklendirebilme

Her din; toplum içindeki bireyin dünyaya, eşyaya, çalışma-


Din ya, kazanmaya, geleceğe, yabancıya, çevreye vb. bakış açısını
belirleyen, bireyleri belli bir yönde inanmaya, düşünmeye ve
davranmaya iten yeni bir zihniyet getirir. Bu yönüyle dinin
toplumsal değişimi sağlama ve engelleme fonksiyonları vardır.
Bu fonksiyonlarının doğal sonucu olarak ortaya çıkan “düzen-
leyici”, “yapılandırıcı” ve “muhafaza edici” yönlerinin izlerini,
kültürün ilkel basamaklarından başlayarak ilişki içinde bulun-
duğu ve hukukun da ilgi alanına giren aile ve devlet gibi yapı-
larda çok net bir biçimde görmek mümkündür. Öyle ki, anılan
birlikler gerek zihniyet, gerekse örgütlenme bakımından dinî
etkiyi hiçbir zaman gizleyemezler.

65
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

4 Siyasi İdeolojilerin hukuk üzerindeki etkisini


anlatabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Siyasi veya toplumsal bir öğreti oluşturan, bir grubun davranış-


Siyasi İdeolojiler larına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral,
estetik düşünceler bütünü olarak tanımlanan herhangi bir si-
yasi ideolojiyi benimseyen bir devlet, bu düşünceler bütünüyle
uyumlu bir şekle bürünür. Tüm yasalar bu ideolojiye göre yeni-
den şekillenir. Bunun tek sebebi devletin benimsenen yeni de-
ğerlere uygun bir şekle büründürülmesi değildir. Bunun yanın-
da, hukukun bir sosyal mühendislik aracı olarak kullanılarak,
benimsenen ideolojiyle uyumlu politik, bilimsel, felsefi, dini,
ahlaki, hukuki ve estetik değerlerin topluma benimsetilmesi
gayreti de söz konusudur.

5 Hukukun mühendislik aracı olarak


kullanılabileceğini kavrayabilme

Hukukun Toplumsal Değişimler Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön vermede hu-
Üzerindeki Etkisi: Sosyal
Mühendislik Aracı Olarak kuk çoğu zaman bir araç olarak kullanılır. Nitekim sosyal olgu
Hukuk olarak hukuk bir yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekli-
ğin ürünüyken, diğer yönüyle insan davranışlarına yön veren,
toplumsal kurumları biçimlendirmede aktif rol oynayan bir be-
lirleyicidir. Yeni bir toplumsal, siyasi, ekonomik, kültürel yapı
oluşturmak ve suçla mücadele etmek amacıyla hukuka sıklıkla
başvurulması hukukun bu yönüne duyulan inancı göstermek-
tedir. Hukukun sosyal mühendislik aracı olarak kullanılması-
nın en ilginç ve kapsamlı örneklerinden biri tartışmasız Türk
Hukuk Devrimidir.

66
Hukuk Sosyolojisi

1 I İbn Haldun 5 Dine ilişkin olarak aşağıda verilen bilgilerden


hangisi yanlıştır?
II Montesquieu

neler öğrendik?
A. Her din yeni bir zihniyet getirir
III Max Weber
B. Dinin toplumsal değişimi sağlama fonksiyonu
Yukarıdaki düşünürlerden hangisi/hangileri ik- vardır
limin insanların biyolojik, psikolojik yapılarına, C. Dinin toplumsal değişimi engelleme fonksiyo-
karakterlerine, ahlaklarına, dinlerine ve davranışla- nu vardır
rına etkisi olduğunu savunmuştur? D. İlkel hukuk sistemlerinde dinin etkisi çok be-
A. I lirgindir
B. II E. Modern ve laik devletlerde dinin devlet ve hu-
C. III kuk üzerindeki etkisi tamamen kalkmıştır
D. I, II
E. I, II, III 6 Her şeye kadir Tanrı’nın, her şeye kadir ka-
nun koyucuya dönüştüğünü ileri süren düşünür
aşağıdakilerden hangisidir?
2 Gün ışığına göre mesai saatlerinin düzen-
lenmesi hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine A. İbn Haldun
daha iyi bir örnek olur? B. Marks
A. Dinin C. Weber
B. Siyasi ideolojinin D. Montesquie
C. Coğrafyanın E. Carl Schmitt
D. Bilim ve teknolojinin
E. Ekonominin 7 ………………………………… bir gru-
bun davranışlarına yön veren siyasi, hukuki, bi-
limsel, felsefi, dinî, ahlaki, ekonomik, estetik dü-
3 ………… topluluk tipine bağlı olarak iliş- şünceler bütünü olarak tanımlanmaktadır.
kinin karşılıklı olduğunu, bazen hukukun iktisat
üzerinde bazen de iktisadın hukuk üzerinde önce- Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yere getirilebile-
lik kazanarak karşılıklı bir etkileşim halinde bulun- cek en uygun ifade aşağıdakilerden hangisidir?
duğunu ileri sürmüştür. A. Devlet
Yukarıdaki cümlede boş bırakılan yeri doldurunuz. B. Sosyalizm
C. Dünya görüşü
A. Weber
D. Siyasi ideoloji
B. Marks
E. Faşizm
C. İbn Haldun
D. Montesquie
E. Mauss

4 İnsan Genomu ve İnsan Hakları Evrensel Bil-


dirgesi hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine
örnek olarak verilebilir?
A. Dinin
B. Siyasi ideolojinin
C. Coğrafyanın
D. Bilim ve teknolojinin
E. Ekonominin

67
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

8 I. Sosyolojinin tümden gelim aşamasıyla 10 George Orwell’in 1984 isimli romanında yer
ilgilidir. alan “Eski despotluklar, ‘Şunu yapmayacaksın, bunu
yapmayacaksın’ diye buyuruyordu. Totaliterler, ‘Şöy-
neler öğrendik?

II. Sosyologlar sosyolojik verilerin mühen-


le yapacaksın, böyle yapacaksın’ diye dayatıyorlardı.
dislik aracı olarak kullanılması konusun-
Biz ise, insanlara ‘Sen aslında şusun, aslında şöyle
da hemfikirdir.
düşünüyorsun, şuna inanıyorsun’ diye bastırıyoruz.”
III. Bilimsel bir faaliyet olduğu için her za- İfadesi aşağıdakilerden hangisine gönderme yap-
man başarılı sonuçlar vermiştir. maktadır?
Sosyal mühendislikle ilgili olarak yukarıda verilen A. Toplum mühendisliğine
bilgilerden hangisi/hangileri doğrudur. B. Adaleti önemli olduğuna
A. I C. Özgürlüğün önemine
B. II D. Eski yönetimlerin ne kadar baskıcı olduğuna
C. III E. En iyi yönetimin demokrasi olduğuna
D. I, II
E. I, II, III

9 Rekabetin korunmasına ilişkin düzenlemeler


hangi faktörün hukuk üzerindeki etkisine örnek
olarak verilebilir?
A. Dinin
B. Ekonominin
C. Siyasi ideolojinin
D. Coğrafyanın
E. Bilim ve teknolojinin

68
Hukuk Sosyolojisi

Yanıtınız yanlış ise “Coğrafi Konum, İklim


1. D 6. E Yanıtınız yanlış ise “Din” konusunu yeniden
ve Demografi” konusunu yeniden gözden
gözden geçiriniz.
geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Coğrafi Konum, İklim
2. C 7. D Yanıtınız yanlış ise “Siyasi İdeolojiler” konu-
ve Demografi” konusunu yeniden gözden
sunu yeniden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Hukukun Toplumsal


3. A Yanıtınız yanlış ise “Ekonomi” konusunu ye- 8. A
Değişimler Üzerindeki Etkisi” konusunu ye-
niden gözden geçiriniz.
niden gözden geçiriniz.

4. D Yanıtınız yanlış ise “Bilim ve Teknoloji” ko- 9. B Yanıtınız yanlış ise “Ekonomi” konusunu ye-
nusunu yeniden gözden geçiriniz. niden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Hukukun Toplumsal


5. E Yanıtınız yanlış ise “Din” konusunu yeniden 10. A
Değişimler Üzerindeki Etkisi” konusunu ye-
gözden geçiriniz.
niden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

İbn Haldun ve Montesquieu, coğrafi konum, iklim ve demografik yapı ile


hukuk arasındaki ilişkiyi ortaya koyan düşünürlerdir. Her ikisi de iklimin
Araştır 1 coğrafyanın ve demografinin insan karakterini, üretim biçimlerini, yönetim
anlayışlarını, hukuku vs. etkilediği kanaatindedir. Çok farklı zamanlarda yaşa-
yan bu iki düşünürün benzer değerlendirmelerde bulunması dikkat çekicidir.

Marks, hukuku altyapıyı oluşturan üretim ilişkilerinin izdüşümü, başka bir


ifadeyle altyapının belirlediği bir üst yapı kurumu olarak görürken, Weber
Araştır 2 topluluk tipine bağlı olarak ilişkinin karşılıklı olduğunu, bazen hukukun ik-
tisat üzerinde bazen de iktisadın hukuk üzerinde öncelik kazanarak karşılıklı
bir etkileşim halinde bulunduğunu ileri sürmüştür.

Dinin dünyaya ve olaylara karşı tavrı insanların zihniyet yapılarını etkilemek-


te ve özellikle inananlarına yaşadıkları dünyayı anlamaya yarayan bir model
Araştır 3 sunmaktadır. Bu model, o dine inananları, gündelik işlerini görürken, hatta
doğayı seyrederken dahi etkisi altına alır. Başka bir ifadeyle, bireyin herhangi
bir dine girmesi, “kutsal-dışı” meselelere karşı belli bir tutum takınması sonu-
cunu doğurmaktadır.

Siyasi ideoloji, Türk Dil Kurumu Sözlüğünde “Siyasal veya toplumsal bir öğ-
reti oluşturan, bir hükûmetin, bir partinin, bir grubun davranışlarına yön veren
Araştır 4 politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dinî, moral, estetik düşünceler bütünü” olarak
tanımlanmaktadır. Liberalizm, sosyalizm, faşizm, nasyonal sosyalizm, sosyal
demokrasi siyasi ideolojilere örnek olarak verilebilir.

69
Jenetik Hukuk Sosyolojisi: Hukuk ve Değişim

Araştır Yanıt
4 Anahtarı

Sosyal problemlerin çözümünde ve topluma yön vermede hukuk sıklıkla bir


sosyal mühendislik aracı olarak kullanılmaktadır. Nitekim sosyal olgu olarak
hukuk bir yönüyle içinde doğduğu toplumsal gerçekliğin ürünüyken, diğer
Araştır 5 yönüyle insan davranışlarına yön veren, toplumsal kurumları biçimlendirme-
de aktif rol oynayan bir belirleyicidir. Yeni bir toplumsal, siyasi, ekonomik,
kültürel yapı oluşturmak ve suçla mücadele etmek amacıyla hukuka sıklıkla
başvurulması hukukun bu yönüyle yakından ilişkilidir

Kaynakça
Carl Schmitt, Siyasi İlahiyat, Egemenlik Kuramı Joachim Wach, Din Sosyolojisine Giriş, Çev. Battal
Üzerine Dört Bölüm, Çev. Emre Zeybekoğlu, İnaldı, AÜİFY, No.181, AÜB, Ankara, 1987.
Dost Kitabevi, Ankara, 2002.
Marcel Mauss, Seasonal Variations of the Eskimo,
Davut Dursun, Din Bürokrasisi, İşaret Yayınları, Routledge, 2 Park Square, 2004.
İstanbul, 1992.
Max Weber, Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu,
Ejder, Okumuş, “Sosyolojinin Din Sorunsalı”, [içinde İkinci Baskı, Türkçesi: Zeynep Aruoba, Hil
(s.75-104), Din Sosyolojisi, Ed. Mehmet Bayyiğit, Yayınları, İstanbul, 1997.
Palet Yayınları, Konya, 2014.]
Montesquieu, Kanunların Ruhu Üzerine, Çeviren:
Emile Durkheim, The Division of Labor in Society, Fehmi Baldaş, Hiperlink Yayınları, İstanbul.
Translated by George Simpson, Noble Offset
Mustafa Y. Keskin, “Din ve Toplum İlişkileri Üzerine
Printers, New York, 1960.
Bir Genelleme, Dinbilimleri Akademik Araştırma
George Orwell, 1984, Çeviren Celâl Üster, Can Dergisi, C. 4, S.2, 2004.
Yayınları, İstanbul, 2013.
Nur Vergin, “Toplumsal Değişme ve Dinsellikte Artış”,
Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sosyolojisi, Ankara Toplum ve Bilim, S. 29-30, 1985.
Üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınları No:147,
Peter L. Berger, Dinin Sosyal Gerçekliği, Çev. Ali
Ankara, 1960.
Coşkun, İnsan Yayınları, İstanbul, 1993.
Hans Freyer, Din Sosyolojisi, Çev. Turgut Kalpsüz,
Sabri F. Ülgener, Zihniyet, Aydınlar ve İzm’ler, Derin
Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2013.
Yayınları, İstanbul, 2006.
http://www.law.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/
Sefer Yavuz, “Zihniyet ve Din”, [içinde (s.589-
sites/238/2013/07/Ataturkunkonusmasi.pdf,
596), Din Sosyolojisi, Ed. Niyazi Akyüz/İhsan
03.02.2018.
Çapçıoğlu, Grafiker Yayınları, Ankara, 2012.]
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_
Ülker Gürkan, Hukuk Sosyolojisine Giriş, 4. Baskı,
bilimsanat&arama=kelime&guid=TDK.
Siyasal Kitabevi, Ankara, 2005.
GTS.5a9295e62e3d08.00052382, 25.01.2018.
Ünver Günay, Din Sosyolojisi, On İkinci Baskı, İnsan
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_
Yayınları, İstanbul, 2014.
bts&arama=kelime&guid=TDK.
GTS.5a91361d4aa249.39307258, 16.01.2018. Yaşar Salihpaşaoğlu, Din ve Devlet Arasındaki İktidar
Mücadelesi: Avrupa Örneği, 3. Baskı, Adalet
İbn Haldun, Mukaddime, I. Cilt, Yayına
Yayınları, Ankara, 2017.
Hazırlayan:Dr.Arslan Tekin, İlgi Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2015.
İzzet Er, “Bugünkü Avrupa’da Din-Devlet İlişkileri”,
Bilgi ve Hikmet, Yaz 1995, S. 11, s.20-23.

70
Bölüm 5
Uyma Davranışı
öğrenme çıktıları

Toplumsal Norm ve Rol Ekseninde Uyma Uyma Davranışının Psiko-Sosyal Açıdan

1 2
Davranışı İncelenmesi
1 Toplumsal norm ve rol ekseninde uyma 2 Uyma davranışını psiko-sosyal açıdan
davranışı kavramlarını açıklayabilme inceleyebilme

3
Uyma Davranışını Etkileyen Faktörler
3 Uyma davranışı etkileyen faktörleri
değerlendirebilme

Anahtar Sözcükler: • Uyma • Toplumsal Rol • Toplumsal Statü • Muzafer Sherif Deneyi
• Stanley Milgram Deneyi

72
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ bir süreç değildir, zira insanlar rollerinin gerektir-


Sosyal bir varlık olan insan, doğduğu andan iti- diği toplumsal normları kolaylıkla içselleştirir. Bu
baren bir “toplumsallaşma” sürecinden geçer. Bire- rollerin ihlali toplumda rahatsızlığa neden olur ve
yin çevresindekilerle etkileşimine dayanan bu süreç, birey, toplumsal yaptırımlara tabi tutulacağından
sosyal davranış örüntülerinin kabulü ile sonuçlanır. bu rollere uygun davranışlar sergiler (Sunstein,
Bu süreçte birey bir kuşaktan diğerine aktarılan 1995, s. 15, 16).
normları, değerleri, tutumları öğrenme ve içselleş- Aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğu-
tirme sürecinden geçer. Birey, çocukluktan başla- nun rollerine uygun davranması, davranışlarının
yarak, doğduğu anda hazır bulduğu belli normla- benzer olması, ortak değer yargılarını paylaşması
ra uymaya zorlanır, böylece adım adım “toplumca ve benzer tepkiler göstermesi sosyal psikologlar ta-
kırılmış” bir hale gelir (Fichter, 2016, s. 27). Bu rafından “sosyal etki”yle açıklanmıştır. Sosyal etki,
noktada karşımıza “toplumsal norm” ve “toplumsal toplumsal olarak uyarılmış davranış değişikliğidir.
rol” kavramları çıkar. Bireyden toplumsal norm ve Dolayısıyla sosyal etki, birey bir kişi ya da grubun
rollere “uyma” davranışı göstermesi beklenir. etkisiyle davranışını değiştirdiğinde söz konusu
olur. “Uyma” davranışı da bireylere var olan top-
lumsal normlara uyma yönünde baskı hissettiren
TOPLUMSAL NORM VE ROL bir sosyal etki türüdür (Kayaoğlu, 2013, s. 186).
EKSENİNDE UYMA DAVRANIŞI Uyma, “itaat”, “benimseme” ya da “özdeşleşme” şek-
Toplumsal norm, bir grubun üyelerinin etkile- linde görülebilir.
şime geçmesiyle oluşan grup üyelerince anlaşılan,
grup üyelerine rehberlik eden ve/veya grubun üye- Toplumsal statü ve toplumsal rol birbirine karış-
lerini belli bir toplumsal davranışa zorlayan kural- tırılan kavramlardır. Toplumsal statü, toplumsal
lar ve standartlar olarak tanımlanabilir (Cialdini/ yapıdaki kişi, sınıf veya kategorinin pozisyonunu
Trost, 1998, s. 151, 152). Basitçe ne yapılması veya gösterir. Yani toplumda yer alan geçerli sosyal
yapılmaması gerektiğini düzenleyen onaylama ve değer ölçütlerinin kullanılmasıyla ulaşılan bir
onaylamamaya ilişkin toplumsal tutumdur. Çöp değerlendirmedir. Statü, başkalarıyla karşılaştı-
atmaya, içki içmeye, ne zaman ayakta durulup rıldığında bireyin sosyal yerinin neresi olduğunu
oturulacağına, ne zaman konuşulup susulacağına anlatır. Oysa toplumsal rol, kişinin ne yaptığıy-
la ilgilidir. Rol, bireyin statüsünün ölçülmesin-
ilişkin neredeyse insan davranışının tüm yönleriyle
de kullanılan ölçütlerden sadece biridir. Rolün
ilgili toplumsal normlar vardır.
yanında servet, soy, cinsiyet, yaş ve diğer ölçütler
Toplumsal normlar, toplumsal yaptırımlar ara- statüyü belirler.
cılığıyla zorla kabul ettirilir. Bu yaptırımlar, kural-
Kaynak: Fichter, s. 112.
ları ihlal eden insanları baskı altına alır (Sunstein,
1995, s. 10-14).
Birçok toplumsal norm, güçlü bir şekilde “top- İtaat (compliance), bireyin, diğer bir birey ya
lumsal roller”i tanımlamaktadır. Yani rollerin her da gruptan olumlu bir reaksiyon almayı umduğu
biri karmaşık toplumsal normlarla çevrilidir (Suns- durumda uyma davranışı göstermesidir. Uyma
tein, 1995, s. 10-14). Birey tarafından oynanan davranışı, belli bir ödül ya da onaylanmak veya
tüm roller, toplumsaldır zira pek çok kişi tarafın- belli bir cezalandırmadan kurtulmak ya da kınan-
dan paylaşılan tek tip hareketlerle temsil edilir. Bu, mamak için yerine getirilir. Örneğin bir gruba gir-
pek çok kişinin aynı rolü hemen hemen aynı bi- mek için birey, sadece o grup için “doğru” fikirleri
çimde oynadığı anlamına gelir. Örneğin bir erkek, ifade etmeye çabalar. Özellikle bazı bireyler, bu-
ailede baba, iş yerinde satıcı, takımda kaptan, siya- lundukları her durumda, iletişime geçtiği herkesi
sal partide aday rollerini oynar ve bu rollerin senar- memnun etmek için hep istenilen şeyi söyler ve ya-
yosu bellidir. Bu erkek, her yerde aynı kişidir ama par. İtaat durumunda birey, kaynağın (etkilemek/
o an içinde bulunduğu topluluğun kurumsallaşmış baskısından kurtulmak istediği kişi ya da grubun)
rollerini oynamaktadır (Fichter, 2016, s. 111). Ki- kendisinden istediği şekilde davranır. Birey, istenen
şiler oynadıkları roller aracılığıyla kim olduklarının davranışı, o davranışın doğruluğuna inandığı için
bilincinde olurken aynı anda bu rollerinin getirdiği değil, tatmin edici bir sosyal etki yaratmak için ger-
toplumsal normlara da uymaktadır. Bu, zor işleyen çekleştirir. Dolayısıyla, itaat sonrası birey, davranı-

73
Uyma Davranışı

şı nedeniyle ortamdaki diğer kişilerce hoşnutlukla beklentileri varsa söz konusu olacaktır. Arkadaş
karşılanması nedeniyle memnun olur (Kelman, ilişkisi bu türdendir (Kelman, 1961, s. 64).
1961, s. 62). Özdeşleşmenin itaatten farkı, özdeşleşmede
Özdeşleşme (identification), bireyin bir baş- kaynağın fikirlerine ve davranışlarına inanılması-
ka kişi ya da grup ile kendini tanımlayan (self- dır (Kelman, 1961, s. 64). İtaatte ise karşı tarafı
defining) bir ilişki kurmak ya da sürdürmek istedi- memnun etmek için hareket edilir. Ayrıca itaatten
ği durumda uyma davranışı göstermesidir. Kendini farklı olarak özdeşleşme nedeniyle gösterilen uyma
tanımlayan ilişki ile kişinin benliğinin bir parçasını davranışı sonrası, birey ilişki üzerindeki olumlu et-
şekillendiren ilişki kastedilmektedir. Özdeşleşme, kiden dolayı memnun olur (Kelman, 1958, s. 53).
kendisini tanımladığı kişi ya da grup ile istenen Benimseme (internalization), birey uyarılan
ilişkinin kurulması ya da devam ettirilmesinin bir davranışın içeriğini (içerdiği fikir ve davranışları)
yoludur (Kelman, 1961, s. 63). ödüllendirici bulduğu zaman gerçekleşir. Yani bi-
Bireyin kurmak ya da devam ettirmek istediği reyin uyma davranışı sergilemesinin sebebi, dav-
bu ilişki, farklı şekillerde karşımıza çıkabilir. Klasik ranışın içeriğinin kendi değer sistemi ile uyumlu
özdeşleşme durumunda birey kaynağın rolünün olmasıdır. Örneğin, davranış bir sorunun çözümü
tamamı ya da bir parçasını yüklenir. Bu durumda için yararlı olabilir ya da bireyin ihtiyaçlarını karşı-
kendi rolünü, kaynağın rolüyle tanımlamaya başlar lamak için gerekli olabilir. Bu durumda, değerlen-
yani onun gibi olmaya çalışır. Onun yaptığını ya- dirme sürecinden sonra beklenen davranış mantıki
par, söylediğini söyler, inandığına inanır. İlişkinin gerekçelerle kabul edilir. Örneğin birey, bir uzma-
karşı tarafı olan kaynak, genellikle birey tarafından nın tavsiyelerini kendi sorunlarıyla alakalı bulup
istenilen role sahiptir ve onun sahip olmadığı özel- benimseyebilir (Kelman, 1961, s. 65). Bu şekilde
likleri taşır. Komünist Çin’deki beyni yıkanan ve benimsenen davranış bireyin mevcut değerleri ile
hapishane çalışanlarının tutum ve inançlarını be- entegre olma eğilimindedir. Dolayısıyla, benim-
nimseyerek diğer mahkûmlara onlar gibi davranan semeden kaynaklanan tatmin, davranışın bizatihi
mahkûmun davranışı klasik özdeşleşmeye örnek kendisinden elde edilir (Kelman, 1958, s. 53).
verilebilir (Kelman, 1961, s. 63). İtaat, özdeşleşme ve benimsemede yaşanan sü-
Bireyin kurmaya ya da devam ettirmeye çalıştı- reçler, karşılıklı birbirini dışlamaz. Teoride açık ve
ğı ilişki, karşılıklı rol ilişkisi de olabilir. Bu durum- net olarak birbirinden ayrılan bu uyma biçimleri,
da iki taraf da rollerini birbirine göre tanımlayacak- gerçek hayatta aynı olayda bir arada da karşımıza
tır. Bu tip bir ilişki iki tarafın birbirinden karşılıklı çıkabilir (Kelman, 1961, s. 65).

Öğrenme Çıktısı
1 Toplumsal norm ve rol ekseninde uyma davranışı kavramlarını açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Sosyal etkinin uyma dav-


Toplumsal norm ve rol kav- Toplumsal norm ve rol ara-
ranışı olarak hangi türlerde
ramlarını açıklayınız. sındaki ilişkiyi açıklayınız.
görülebileceğini anlatınız.

UYMA DAVRANIŞININ PSİKO-SOSYAL AÇIDAN İNCELENMESİ


Sosyal psikolojide sosyal etki araştırması, açık sosyal güçlere doğrudan yanıt olarak ortaya çıkan dra-
matik psikolojik fenomenlerin gösterilmesi ve açıklanmasıyla ünlüdür. Bu alanda yaptıkları etkileyici de-
neylerle öne çıkan isimler, Muzafer Sherif, Stanley Milgram ve Solomon Asch’tir (Kelman, 1974, s. 128).

74
Hukuk Sosyolojisi

Sherif’in Deneyi: Grup Standardının Oluşumu


Türk-Amerikan sosyolog Sherif ’e göre oto-kinetik hareket, sosyal
etkinin araştırılmasında önemli bir fenomendir. Zira deneysel olarak
oto-kinetik hareketler yaratmak kolaydır. Bu yüzden Sherif, üç evreden
oluşan bir deney gerçekleştirmiştir. Üç evreli bu deneyde cevaplamaya
çalıştığı sorular şunlardır: Birey karşılaştırma imkânı olmayan istikrarsız
bir durumda nasıl davranır? Dış referans noktaları ortadan kaldırıldı-
ğında ne yapacaktır? Karmaşık cevaplar mı verecek yoksa kendi referans
noktasını mı oluşturacaktır? Peki aynı istikrarsız durumda bir grup in-
san ne yapacaktır? Bir grup standardı ya da referans noktası oluşacak
mıdır? (Sherif, 1935, s. 17).
Bu sorulara yanıt vermek amacıyla oto-kinetikten yararlanan She-
rif, ses ve ışık geçirmeyen bir odada deneyine başlamıştır. Deneyin ya-
Resim 5.1 pıldığı odanın duvarına, yerden 85 cm yukarıya bir ışık yansıtılmıştır.
Denekler, bu ışığın 5 metre karşısına oturtulmuştur. Deneklerin ışığın
Kaynak: https://study.com/
kaynağıyla ilgili hiçbir fikri olmaması için oda ayarlanmıştır. 19 denek,
academy/lesson/muzafer-sherif-
Columbia, Teachers College ve New York Üniversiteleri’nin birbirlerine
robbers-cave-experiment-
tamamen yabancı çalışanlarından seçilmiştir (Sherif, 1935, s. 19, 22).
autokinetic-effect.html, 23.02.2018.
Deneyin ilk evresinde tek tek odaya
alınan deneklere, aşağıdaki talimatlar
okunmuştur:
“Oda tamamen karanlık olduğunda,
size ‘hazır ol’ sinyali vereceğim ve bir ışık
göstereceğim. Kısa bir süre sonra ışık hareket
etmeye başlayacak. Hareket ettiğini görür
görmez, butona basın. Birkaç saniye sonra
ışık kaybolacak. O zaman bana hareket et-
tiği mesafeyi söyleyin ve tahmininiz olabil-
diğince doğru olsun” (Sherif, 1935, s. 23).
Deneklerin her biri kendine göre bir
ölçü belirtmiştir. Bu ölçü, birbirinden
habersiz olan her denek için birkaç gös-
terimden sonra her bir deneğe özgü bir
ortalamaya dönüşmüştür (Sherif, 1935,
s. 24-27).
İkinci evrede Sherif, denekleri top-
luca odaya almış ve aynı talimatları
“lütfen diğer insanları beklemeden bu-
tona basın” ifadelerini ekleyerek yerine
getirmelerini söylemiştir. İlk deneğin
butona basmasıyla diğer denekler kendi
fikirlerinden caymış ve birbirlerinden
etkilenerek hareket etmiştir. Böylece bir
grup ortalaması gelişmiştir. Yani birey-
Resim 5.2 Fotoğrafta, ışık kaynağı, pin, disk, kablo, kapak, zamanlayıcı sel standartların yerini, grup standartla-
gibi aletler gösterilmiş ve ışığın yansıtılma mekanizmasını anlatılmıştır. rı almıştır (Sherif, 1935, s. 28, 29).
Son aşamada bireyler, ilk deneyde olduğu gibi tek tek laboratuvara sokularak deney tekrarlanmıştır.
Sonuçta her deneğin kendi standartlarına göre değil, grup halinde oluşturulan standartlara göre davrandığı
görülmüştür (Sherif, 1935, s. 34).

75
Uyma Davranışı

Bir sosyal normun nasıl oluştuğunu açıklayan Söz konusu gruplardaki tüm üyeler, gerçek de-
ve klasik kabul edilen bu deneyi Asch’ın var olan nek haricinde, deneyden haberdardır. Onlardan
sosyal normlara uyma davranışı konusundaki de- çizginin uzunluğu, apaçık sadece üç çizgiden bi-
neyleri takip etmiştir. riyle örtüşmesine rağmen yanlış cevabı oybirliğiyle
vermeleri istenmiştir. Denekler ise, kendilerinden
önce oybirliğiyle verilen yanlış cevap karşısında
Asch Deneyi: Grup Normu
azınlık konumda kalmıştır. Deneyin sonunda du-
Solomon Asch, grubun, bireyin karar alma dav- rumdan habersiz deneklerin %32si, yanlış oldu-
ranışı üzerine etkisine dair bugün hala adından söz ğunu bildikleri halde çoğunluğun kararına uygun
ettiren psiko-sosyal bir deney yapmıştır. Bu deney- cevabı vermiştir.
de bir kişi, grubun diğer tüm üyeleriyle radikal bir
Denekler, gerçeği yakalamak için birbirlerinin
çatışma ilişkisine konulmuş ve bu durumun, onun
yardımına ihtiyaç duymamaktadır, zira gerçek
üzerinde yarattığı etki niceliksel olarak ölçülmüştür.
apaçık ortadadır. Fakat deneklerin üçte biri ço-
ğunluğun oluşturduğu grup normuna, çoğunluğa
katılmaya dair güçlü bir eğilim hissettikleri için
karşı çıkmamayı tercih etmiştir (Asch, 1951, s.
226-229).
Yukarıdaki her iki deney sosyal etkinin kişinin
uyma davranışları üzerinde büyük oranda belirle-
yici olduğunu ortaya koymuştur. Peki sosyal etkiye
rıza gösterme derecesi nereye kadar gitmektedir?
Bu sorunun cevabı Stanley Milgram tarafından ya-
pılan bir deneyle verilmiştir.

Resim 5.3
Milgram Deneyi: İtaat
Kaynak: https://www.haikudeck.com/social-psychology-
Milgram’a göre itaat, toplumsal yaşamın te-
education-presentation-FCmC2aS676, 23.02.2018.
mel bir unsurudur. Otorite, komünel hayatın
bir gerekliliğidir ve başkalarının emirlerine karşı
Asch’in deneyinde gruplar, sekiz kişiden oluş- meydan okuma ya da teslim yoluyla yanıt ver-
maktadır. Bu gruplardan, belirli bir çizginin (x) mek zorunda kalmayan yalnızca tecrit edilmiş bir
uzunluğunu eşit olmayan (a, b ve c) üç çizgiden adamdır. O’na göre itaat davranışı, özel olarak bu-
biri ile eşleştirmesi istenmiştir. Grup üyeleri karar- günle ilgilidir. Zira 1933-45 yılları arasında mil-
larını kamuya açıklamıştır. Bu monoton “test”in yonlarca masum kişi, emir üzerine sistematik bir
ortasında gruptan sadece bir kişi kendisini aniden şekilde katledilmiştir. Gaz odaları inşa edilmiş ve
tüm grup üyeleriyle çelişkili bir durumda bulmuş ölüm kampları kurulmuştur. Bu insanlık dışı po-
ve bu çelişki deney süresince tekrarlanmıştır. litikalar, tek bir kişinin kafasında ortaya çıkmış,
ancak çok sayıda kişi emirleri yerine getirdiği için
büyük bir katliama sebep olmuştur (Milgram,
1963, s. 371).
Fakat Milgram’a göre kendi çalışmasında ele
alınan itaat şekli, itaatin sadece başkalarına karşı
saldırı eylemleri gerektirdiğini düşündürmemeli-
dir. Zira aynı zamanda itaat, çok sayıda üretken
x a b c işlev de görür. Nitekim toplumun kendisi, itaatin
varlığının kanıtıdır. İtaat, yardımseverlik ve şef-
Şekil 5.1 kat eylemlerine dayanarak saygıdeğer ve eğitici
Kaynak: https://www.oercommons.org/courseware/ olabileceği gibi imha edici de olabilir (Milgram,
module/15364/student/?task=2, 23.02.2018. 1963, s. 371).

76
Hukuk Sosyolojisi

yetişkinleri bir araya getiriyoruz. Ve bazılarının öğret-


men ve bir kısmının ise öğrenci olmalarını istiyoruz.
Farklı insanların öğretmenler ve öğrenciler olarak
birbirlerine ne gibi etkileri olduğunu öğrenmek ve ce-
zanın bu durumda öğrenme üzerinde ne gibi bir etki-
si olacağını bulmak istiyoruz. Bu nedenle, birinizden
bu gece burada öğretmen olmanızı ve diğerlerinin de
öğrenci olmasını isteyeceğim. İçinizden herhangi biri-
nizin bir tercihi var mı? (Milgram, 1963, s. 373)”
Daha sonra denekler kimin öğretmen ve ki-
min öğrenci olacağını belirlemek için bir şapkadan
kâğıt çekmiştir. Denek her zaman öğretmen ve suç
Resim 5.4
ortağı kurban her zaman öğrenci olacak şekilde
Kaynak: http://www.famouspsychologists.org/stanley- kağıtlar ayarlanmıştır. Hemen sonra, öğretmen ve
milgram/, 17.03.2018. öğrenci bitişik bir odaya götürülmüş ve öğrenci bir
“elektrikli sandalye” aparatına bağlanmıştır. Öğren-
İtaatin imha edici olabileceğini gösteren deney, cinin bileklerine bir elektrot takılmış ve “kabar-
Yale Üniversitesi’nde yapılmıştır. Denekler, New cıklar ve yanıkları önlemek için” elektrot macunu
Haven ve çevresinden 20 ila 50 yaşları arasında 40 uygulanmıştır. Deneklere, elektrotun bitişik odada
erkekten seçilmiştir. Deneklere bir gazete ilanı ve şok jeneratörüne bağlandığı söylenmiştir. Deney
doğrudan posta talebi ile ulaşılmıştır ve başvuran- gözlemcisinin güvenilirliğini artırmak için, “şoklar
lara, hafıza ve öğrenme üzerine bir çalışmaya ka- aşırı derecede ağrılı olabilse de, sürekli bir doku hasa-
tılacakları söylenmiştir. Denekler posta kâtibi, lise rına neden olmaz” diye açıklama yapılmıştır. “Öğ-
öğretmeni, satıcı, mühendis, işçi gibi meslek grup- retmen” ve “öğrenci” birbirini duyabilecek ancak
larındandır ve eğitim seviyeleri ilkokulu bitirenden göremeyecek şekilde ayrı odalara alınmıştır (Milg-
doktora yapana kadar değişmektedir. Deneye katı- ram, 1963, s. 373).
lan deneklere $4.50 ödenmiştir. Bununla birlikte, Deneyden önce öğretmene 45 voltluk bir elekt-
ödemenin tek koşulunun sadece laboratuvara gel- rik şoku uygulanarak öğrenciye uygulayacağını
mek olduğu ve deneyi tamamlamasalar bile para- sandığı şokun neye benzediği hakkında bir fikir
nın kendilerine ödeneceği söylenmiştir (Milgram, verilmiştir (Milgram, 1963, s. 373).
1963, s. 372). Daha sonra öğrenciye öğretmesi amacıyla öğret-
Deney gözlemcisi rolü, 31 yaşındaki bir lise bi- mene sözcük çiftlerinden oluşan bir liste verilmiş ve
yoloji öğretmeni tarafından oynanmıştır. Bu kişi, öğretmen bu listeyi öğrenciye bir kere okumuştur.
deney boyunca ruhsuz ve sert bir görünüşe sahip- Ardından öğretmen listeyi oluşturan sözcük çiftle-
tir. Gözlemci, gri bir teknisyen ceketi giymiştir. rinin ilk sözcüklerini teker teker okumuş ve oku-
Kurban rolü ise, rol için eğitilmiş 47 yaşındaki bir duğu her sözcük için öğrenciye dört adet seçenek
muhasebeci tarafından oynanmıştır. Kurban, de- sunmuştur. Öğrenci de bu seçenekler arasından
neklerin çoğunun ılımlı ve sevimli bulduğu İrlanda doğru olduğunu düşündüğü cevabı bildirmek için
kökenli bir Amerikalıdır (Milgram, 1963, s. 372). önünde yer alan dört düğmeden birine basmıştır.
Deneklere okunan metin, denek tarafından Verdiği cevap yanlış ise, her yanlış cevap sonucu gi-
elektrik şoku verilmesini haklı çıkaracak şekilde derek artan elektrik şoklarına maruz bırakılmıştır.
tasarlanmıştır. Konu, ceza ile öğrenme arasındaki Cevap doğru ise öğretmen sonraki sözcük çiftine
varsayımsal ilişkidir ve konuya genel bir giriş yapıl- geçmiştir (Milgram, 1963, s. 373).
dıktan sonra şunlar söylenmiştir: Denekler, öğrencinin verdiği her yanlış yanıta
“Fakat cezanın öğrenme üzerindeki etkisine dair karşılık onun gerçek şoklara maruz kaldığını dü-
çok az şey biliyoruz, çünkü bu konuda neredeyse hiç- şünmekteydi. Gerçekte ise şok uygulanmamıştır.
bir bilimsel çalışma yapılmamıştır. Örneğin ne kadar Onun yerine deneğin, kurbanın acı çektiğini san-
cezanın öğrenme için en etkili olduğunu bilmiyoruz. ması için çığlıklardan oluşan bir ses kaydı dinle-
Dolayısıyla bu çalışmada farklı meslek ve yaşlardaki tilmiştir. Voltajın birkaç defa artırılmasından sonra

77
Uyma Davranışı

kurban, kendisini yan odadaki denekten ayıran yüzden lütfen devam edin” diyerek cevap vermiştir.
duvarı yumruklamaya ve voltaj artırımıyla artık Denek yine de devam etmek istemezse, deney göz-
sorulara cevap vermemeye başlamıştır (Milgram, lemcisi, “Öğrenci tüm sözcük çiftlerini doğru öğrene-
1963, s. 374). ne kadar devam etmelisiniz. Bu yüzden lütfen devam
Bu noktada denekler, deney gözlemcisine da- edin” demiştir (Milgram, 1963, s. 374).
nışmış ve ondan devam etmeleri gerektiğine dair Deney gözlemcisinin komutlarıyla 40 denekten
bir yanıt almıştır. Denek elektro şok uygulamakta her biri beklenen kopuş noktasının ötesine geçmiş-
isteksizliğinin devam edeceğini gösterdiyse, deney tir. 20 voltluk şoktan önce hiçbir denek durmamış-
gözlemcisi, aşağıdaki ifadeler ile yanıt vermiştir. Bu tır. 40 denekten sadece 5 tanesi, 300 voltluk seviye-
ifadeler, sırayla kullanılmıştır ve denek, 4. ifadeye sinin üstüne çıkmayı reddetmiştir. Dört denek, 300
rağmen talimata uymadıysa deney sonlandırılmış- voltun üstüne çıkmış ve daha sonra devam etmeyi
tır (Milgram, 1963, s. 374): reddetmiştir. İki denek, 330 voltluk seviyede, diğer
“1. Lütfen devam edin. üçü de 345, 360 ve 375 voltta durmuştur. Sonuç
olarak sadece 14 denek deney gözlemcisine mey-
2. Deney için devam etmeniz gerekiyor.
dan okumuştur. 40 deneğin 26sı emirlere uyarak,
3. Devam etmeniz çok önemli. en güçlü şoka ulaşana kadar (450 volt) kurbanını
4. Devam etmekten başka şansınız yok”. cezalandırmaya devam etmiştir. Bu noktada, otu-
Denek, öğrencinin kalıcı bir fiziki hasara uğra- ruma ara verilmiştir (Milgram, 1963, s. 375, 376).
ması halinde kendisinin sorumlu olup olmadığını Deneyin çeşitlemeleri daha sonra Milgram ve
sorduğunda deney gözlemcisi, “Şoklar ağrılı olabi- dünya genelinde farklı isimler tarafından yapılmış
lir, ancak kalıcı bir doku hasarı söz konusu değil, bu ve birbirine yakın sonuçlara ulaşılmıştır.
Öğrenme Çıktısı
2 Uyma davranışını psiko-sosyal açıdan inceleyebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

İstikrarsız bir durumda


Uyma davranışına dair ya-
grup standardının oluşu- Miligram deneyini ana hat-
pılan psiko-sosyal deneyleri
munu Sherif ’in deneyi kap- larıyla anlatınız.
sayınız.
samında irdeleyiniz.

UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN


FAKTÖRLER
Birbirinden oldukça farklı olan üç deneyin ortak
yanı, sosyal etkiyi ve onun meydana getirdiği uyma
davranışını incelemeleridir. Uyma davranışı, grup
büyüklüğü, grubun söz birliği, mevkii ve saygınlığı
ve yüz yüze olma faktörlerinden etkilenmektedir.

Grubun Büyüklüğü
Milgram ve meslektaşları Leonard Bickman, Law-
rence Berkowitz yaptığı deneyde kişi sayısı arttıkça, de-
Resim 5.5
neklerin uyma davranışlarının arttığını gözlemlemiştir.

78
Hukuk Sosyolojisi

Bu deneyde denekler, otuz dakikalık denemelerde New York’un çok kalabalık sokaklarından birinin 15
metrelik bir kaldırımdan geçen 1.424 yayadır. Deney, 1968 yılında kış aylarından iki günde öğleden sonra
gerçekleştirilmiştir. Seçilen bölgenin karşısındaki bir ofis binasının altıncı katındaki pencereden çıkan bir
sinyalle bir uyarıcı grup kalabalığın arasına girmiş ve durup, altıncı katın penceresine bakmıştır.
Bu bakış 60 saniye sürmüştür. Bu sürenin sonunda grup dağılmak üzere uyarılmıştır. Bu işlem, farklı
boyutta bir uyarıcı grup kullanılarak tekrar edilmiştir.
Altı farklı büyüklükte uyarıcı grubun her biri için rasgele düzenlenmiş beş deneme yapılmıştır. Uyarıcı
grup, 1, 2, 3, 5, 10 ve 15 kişiden oluşturulmuş ve bu grupların pencereye bakışının sürdüğü 60 saniye bo-
yunca gözlem alanından hareketli resimler çekilmiştir. Hareketli resimler, gözlem alanından geçen kişilerin
toplam sayısını ve davranışlarını belirlemek için analiz edilmiştir. Sahaya giren kişilerin sayısı, yukarı bakan
kişilerin sayısı ve duran kişilerin sayısı hesaplanmıştır.
Gelip geçenlerden durup yukarıya bakanların sayısı uyarıcı grup,
1 kişiyken %4
15 kişiyken asistan %40 olmuştur (Milgram, 1969, s. 81).

100
90
80
who look up
PERCENT OF PASSERSBY

70
60
50
40
30 who stop
20

10

1 2 3 5 10

SIZE OF STIMULUS CROWD


Şekil 5.2

Bu sonuçlardan, daha büyük grupların, bireyi uyma davranışına itici gücünün daha fazla olduğu
söylenebilir.

Grubun Söz Birliği


Yukarıda Asch’in grup normu oluşumuna dair yaptığı deney anlatılmıştır. Bu deney, yalnızca “söz bir-
liği halinde bir çoğunluk”un muhalefetine maruz kalma koşulunun, gözlenen etkilerin seyrini ve gücünü
belirlemede belirleyici bir rol oynayabileceğini ortaya koymuştur. Asch, bundan hareketle bir dizi ardışık
varyasyonda oybirliği olmayan çoğunluğun etkilerini araştırmıştır. Deneyi farklı koşullarda tekrarlayan
Asch’in vardığı sonuç ise şöyledir: Üç kişinin oybirliği çoğunluğu, bir muhalif içeren sekiz kişinin çoğun-
luğundan daha etkilidir (Asch, 1951, s. 231). Bu durum, azınlığın önemini göstermektedir.

Mevkii ve Saygınlık (Prestij)


Psikolojide bir çalışmanın, belli bir kurumda yapılması, ölçüm için teknik ekipman yeterliyse ve
süreç yetkin bir şekilde yürütülüyorsa çalışma verilerinin değerlendirilmesinde herhangi bir önem arz
etmez. Fakat bu durum Milgram’ın deneyi için geçerli değildir. Zira deney gözlemcisinin emirlerine

79
Uyma Davranışı

uyulmasında onun güçlü bir kurumsal arka pla- rafından endüstriye katkı sağlamak amacıyla ya-
nın olması önemlidir. Örneğin Milgram’ın deneyi pıldığı konusunda bilgilendirilmiştir (Milgram,
gerçekleştirdiği Yale Üniversitesi, neredeyse tüm 1947, s. 71).
deneklerin saygı duyduğu bir kurumdur. Denek- Deneyin sonunda ilk deneydeki %65’lik oran,
lerin birçoğu deneyin Yale Üniversitesi tarafından %48’e kadar düşmüştür (Milgram, 1947, s. 70,
yapılmasının kendilerini güvende hissettirdiğini 71). Yani yüksek saygınlığa ve mevkie sahip bir
ve başka kurum tarafından yapılıyor olması du- kaynaktan gelen sosyal etkide uyma davranışı daha
rumunda deneye katılmayacaklarını belirtmiştir fazla olmaktadır.
(Milgram, 1947, s. 69).

Otoriteye Yakınlık
Milgram araştırmasının çeşitli kısımlarında
otoriteye yakınlığın uyma davranışı üzerine etki-
sini incelenmiştir. Milgram, deney gözlemcisinin
fiziksel yakınlık ve gözetimin derecesini farklılaş-
tırarak deneyi tekrarlamıştır. Bir durumda deney
gözlemcisi, denekten bir adım uzaktadır. İkinci
durumda deney gözlemcisi ilk talimatları verdikten
sonra, ortamı terk etmiş ve diğer talimatları tele-
fonla vermiştir. Üçüncü durumda denek, talimat-
ları gözlemcinin bıraktığı ses kaydından öğrenmiş
yani denek, gözlemciyi hiç görmemiştir (Milgram,
Resim 5.6 1947, s. 65).
Deney gözlemcisi, ortamdan ayrıldığında itaat
oranı oldukça düşmüştür. Birinci durumdaki oran,
ikinci durumdakinin neredeyse üç katıdır. Birinci
durumda 28 denek, talimatlara uymuşken, ikinci
durumda sadece 9 denek uymuştur. Denekler, göz-
lemcinin gözetiminde olmadığında ise, talimatları
yerine getirdiklerini söylemiş fakat söylenen daha
az voltaj vermiş ya da hiç vermemiştir. Sonuç ola-
rak bu göstermektedir ki, otoritenin fiziksel mev-
cudiyeti uyma davranışı için çok önemlidir (Milg-
ram, 1947, s. 66).
Resim 5.7

Bu nedenle otoritenin mevkii ve saygınlığı,


itaat açısından ciddi bir önem arz etmektedir. Bu
varsayımı doğrulamak için Milgram, deneyini Yale
Üniversitesi yerine Bridgeport’ta bulunan eski bir
binada bilinmeyen bir kurum adına tekrarlamıştır.
Deneyin diğer bütün koşulları ilk deneyle aynıdır
(Milgram, 1947, s. 70).
Deney, şehrin alışveriş merkezinde yer alan üç
odalı bir dairede yapılmıştır. Laboratuvar, özen-
siz döşenmiş, pis ve az çok saygı uyandıracak bir
durumdadır. Denekler, deneyin özel bir şirket ta- Resim 5.8

80
Hukuk Sosyolojisi

Öğrenme Çıktısı
3 Uyma davranışı etkileyen faktörleri değerlendirebilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Mevkii ve saygınlığın uyma


Uyma davranışını etkileyen Grubun söz birliği uyma davranışına etkisini Milg-
faktörleri sayınız. davranışını nasıl etkiler? ram deneyi kapsamında
anlatınız.

Araştırmalarla
İlişkilendir
Stanley Milgram, 1957 yılında ulusun uyma Ulusun uyma davranışı üzerindeki etkisini
davranışı üzerine etkisini görmek için Norveç ve ölçmek istediği deneyde, Asch’in deneyinden il-
Fransa’yı seçtiği deneysel bir çalışmaya başlamıştır. ham alan Milgram, çizgiler yerine akustik tonları
Uyma davranışını bu yönden incelemeyi birkaç seçmiştir. Deneklerin beşi işbirlikçidir ve altıncı
nedenden dolayı seçmiştir. İlk olarak ulusal bir sırada olan deneğe toplumsal baskı yapmak için
kültürün var olduğu ancak erkekler ortak davranış talimat almıştır. Deneklere iki ses dinletilmiş
standartlarına uyarsa söylenebilecektir. Bu da, tüm ve hangisinin daha uzun olduğunu söylemeleri
kültürel davranışın temelini oluşturan psikolojik istenmiştir. Beş işbirlikçi önce cevap vermiş ve
mekanizmaya işaret edecektir. İkinci olarak, uyma cevapları altıncı sırada olan denek tarafından du-
günümüzdeki sosyal eleştirilerin çoğunda yer alan yulmuştur. İşbirlikçilerden 30 denemenin 16’sın-
bir konu haline gelmiştir; eleştirmenler insanların da yanlış cevaplar vermeleri istenmiştir. Deney
başkalarının görüşlerine karşı çok hassaslaştığını ve sonucunda Fransız deneklerin yüzde 59’unun
bunun modern toplumda sağlıksız bir gelişmeyi
çoğunluğa uyduğu; Norveçlilerde ise yüzdenin
temsil ettiğini savunmaktadır. Son olarak, uymayı
75’e çıktığı görülmüştür.
ölçmek için iyi deneysel yöntemler geliştirilmiştir.
Kaynak: Stanley Milgram, “Nationality and
Conformity”, Scientific American, Vol.: 205,
No.: 6, 1961.

81
Uyma Davranışı

1 Toplumsal norm ve rol ekseninde uyma


davranışı kavramlarını açıklayabilme
öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

Toplumsallaşma her insanın bebeklikten itibaren geçirdiği bir


Toplumsal Norm ve Rol
Ekseninde Uyma Davranışı süreçtir. Bu süreç sonucunda birey, adeta toplumca kırılmak-
tadır. Bireyden bu süreç içerisinde toplumsal normlara uyması
beklenmektedir. Her toplumun kendine has olan bu normlar,
bireyin neyi yapıp neyi yapmayacağını düzenlemekte ve aksi
şekilde davranan birey, yaptırımlara tabi tutulmaktadır. Benzer
şekilde bireyden, toplumsal rollerine uygun davranması bek-
lenmektedir. Bu roller, oyuncu değişse de senaryosu değişme-
yen rollerdir.

2 Uyma davranışını psiko-sosyal açıdan


inceleyebilme

Uyma davranışını incelemek üzere, Sherif tarafından oto-kine-


Uyma Davranışının Psiko-
Sosyal Açıdan İncelenmesi tikten yararlanılarak bir deney yapılmıştır. Asch ise uyma dav-
ranışını incelemek için cevabı fizik kurallarına göre çok açık
bir sorudan hareket etmiştir. Milgram ise itaat davranışını anla-
yabilmek için Yale Üniversitesi’nde deneklerin “öğretmen” rolü
oynarak, işbirlikçi “öğrenci”ye elektro şok verildiğine inanılma-
larına dayanan bir deney tasarlamıştır.

3 Uyma davranışı etkileyen faktörleri


değerlendirebilme

Uyma davranışının görülme oranı, grubun büyüklüğü arttı-


Uyma Davranışını Etkileyen
Faktörler ğında artmaktadır. Benzer şekilde grubun söz birliği etmesi ve
mevkii ve saygınlık da uyma davranışı gösterilmesi olasılığını
arttırmaktadır. Ayrıca otoriteyle kurulan fiziksel yakınlık yani
otoriteyle yüz yüze olma da uymayı arttıran bir etkendir.

82
Hukuk Sosyolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisi bireyin çevresin- 5 Aşağıdaki deneylerden hangisinde oto-kine-


dekilerle etkileşimine dayanan ve sosyal davranış tikten yararlanılarak uyma davranışı incelenmiştir?
örüntülerinin kabulü ile sonuçlanan sürece verilen

neler öğrendik?
A. Asch’in deneyi
isimdir? B. Sherif ’in deneyi
A. Toplumsallaşma B. Toplumsal norm C. Milgram’ın deneyi
C. Toplumsal rol D. Toplumsal statü D. Leonard Bickman’ın deneyi
E. Uyum E. Lawrence Berkowitz’in deneyi

2 I. Grubun büyüklüğü
II. Grubun söz birliği
6 Belli sayıda denekten oluşan gruplara birer
çift kart dağıtılmıştır. Kartlardan birinde, arala-
III. Otoriteye yakınlık rında belirgin uzunluk farkları bulunan üç çizgi
Yukarıdakilerden hangisi/hangileri uyma davranı- vardır. Diğer kartta ise tek bir çizgi görülmektedir.
şını etkileyen faktörlerdendir? Deney yürütücüsünün üniversitede çalışan asistan-
ları ile birlikte bir odaya aldığı deneğe X çizgisinin,
A. I B. II A, B ve C çizgilerinden hangisinin eşi olduğunu
C. III D. I, II sorulmuştur. X’in B’nin eşi olduğu açıkça görül-
E. I, II, III mektedir. Fakat deney yürütücüsü özellikle asis-
tanlarına C demeleri konusunda önceden senaryo-
3 Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? sunu hazırlamıştır. Bunu bilmeyen ve kendisine en
son söz verilen deneklerin %35’i çekinerek de olsa
A. Toplumsal statü, toplumsal yapıdaki kişi, sınıf asistanların cevaplarına uygun cevaplar vermiştir.
veya kategorinin pozisyonunu gösterir. Bu deney uyma davranışını etkileyen aşağıdaki
B. Pek çok kişi aynı toplumsal rolü hemen hemen faktörlerden hangisine örnek olarak verilebilir?
aynı biçimde oynar.
C. Toplumsal norm, ne yapılması veya yapılma- A. Grubun büyüklüğünün etkisi
ması gerektiğini düzenleyen onaylama ve onay- B. Grubun söz birliği etkisi
lamamaya ilişkin toplumsal tutumdur. C. Mevkii ve saygınlığın etkisi
D. Toplumsal rol, toplumda yer alan geçerli sosyal D. Yüz yüze olmanın etkisi
değer ölçütlerinin kullanılmasıyla ulaşılan bir E. Grubun kararlılığının etkisi
değerlendirmedir.
E. Aynı topluluk içinde yaşayan insanların çoğu- 7 Milgram, deneyini Yale Üniversitesi yerine
nun rollerine uygun davranması sosyal etkiyle Bridgeport’ta bulunan eski bir binada bilinmeyen
açıklanabilir. bir kurum adına tekrarlamıştır. Deneyin diğer bü-
tün koşulları ilk deneyle aynı olmasına rağmen,
4 Aşağıdakilerden hangisi itaatin tanımıdır? deneklerin itaat oranı ciddi derecede azalmıştır.
Bunun sebebi aşağıdakilerden hangisidir?
A. Uyma davranışı, belli bir ödül ya da onaylan-
mak veya belli bir cezalandırmadan kurtulmak A. Otoriteye yakınlık
ya da kınanmamak için yerine getirilir. B. Grubun büyüklüğü
B. Birey uyarılan davranışın içeriğini ödüllendirici C. Grubun söz birliği
bulduğu zaman gerçekleşir. D. Mevkii ve saygınlık
C. Bireyin bir başka kişi ya da grup ile tatmin edi- E. Kurbana yakınlık
ci kendini tanımlayan bir ilişki kurmak ya da
sürdürmek istediği durumda uyma davranışı
göstermesidir.
D. Bireyin çevresindekilerle etkileşime geçmesidir.
E. Bireyin kaynağın rolünün tamamı ya da bir
parçasını yüklenmesidir.

83
Uyma Davranışı

8Aşağıdakilerden hangisi özdeşleşme için 10 Asch’in araştırmasında uyma davranışını en


söylenemez? çok etkileyen durumsal faktörün grubun söz bir-
neler öğrendik?

A. Özdeşleşme (identification), bireyin bir başka liği etmesi olduğu tespit edilmiştir. Buna karşın
kişi ya da grup ile tatmin edici kendini tanım- grubun fikirlerine karşı çıkan birisinin fikri, di-
layan (self-defining) bir ilişki kurmak ya da ğerlerini de cesaretlendirdiği yapılan deneylerde
sürdürmek istediği durumda uyma davranışı görülmüştür. Bu durum aynı zamanda bir top-
göstermesidir. lumda ………………….önemini göstermekte-
B. Özdeşleşme sosyal etkinin kabul edilmesi diğe- dir. Boş bırakılan yere konuyla ilişkin olarak
riyle istenen ilişkinin kurulması ya da devam getirilebilecek en uygun ifade hangisidir?
ettirilmesinin bir yoludur. A. Azınlığın
C. Komünist Çin’deki beyni yıkanan ve hapishane B. Çoğunluğun
çalışanlarının tutum ve inançlarını benimseyen C. Eşitliğin
mahkumun davranışı karşlıklı rol ilişkisine da- D. Hoşgörünün
yanan özdeşleşmeye örnek verilebilir.
E. Özgürlüğüm
D. Özdeşleşmede kaynağın fikirlerine ve davranış-
larına inanılır.
E. Özdeşleşme nedeniyle gösterilen uyma davranı-
şı sonrası, birey ilişki üzerindeki olumlu etki-
den dolayı memnun olur.

9 Bir kişinin davranış ve hatta bazı durumlar-


da düşünce ve duygularını gerçek ya da sosyal etki
aracılığı ile değiştirmesi ve baskı yönüne doğru
eğilim göstermesi dır/dir. Dini gruplara mensup
insanlar için uyma davranışı türlerinden geçerli-
dir. Trafik kurallarına uyan bir birey için uyma
davranışı türlerinden geçerlidir.
Yukarıdaki boşluklara gelecek en uygun ifade-
ler hangi şıkta doğru sırada verilmiştir?
A. Uyma-özdeşleşme-benimseme
B. İtaat-benimseme-uyma
C. Uyma-inanç-özdeşleşme
D. Benimseme-itaat-uyma
E. Özdeşleşme-itaat-uyma

84
Hukuk Sosyolojisi

Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Norm ve Rol Yanıtınız yanlış ise “Uyma Davranışını Etki-
1. A 6. C
Ekseninde Uyma Davranışı” konusunu yeni- leyen Faktörler” konusunu yeniden gözden
den gözden geçiriniz. geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


Yanıtınız yanlış ise “Uyma Davranışını Etki- Yanıtınız yanlış ise “Uyma Davranışını Etki-
2. E 7. D
leyen Faktörler” konusunu yeniden gözden leyen Faktörler” konusunu yeniden gözden
geçiriniz. geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Norm ve Rol Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Norm ve Rol
3. D 8. C
Ekseninde Uyma Davranışı” konusunu yeni- Ekseninde Uyma Davranışı” yeniden gözden
den gözden geçiriniz. geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Norm ve Rol Yanıtınız yanlış ise “Toplumsal Norm ve Rol
4. A 9. A
Ekseninde Uyma Davranışı” konusunu yeni- Ekseninde Uyma Davranışı” konusunu yeni-
den gözden geçiriniz. den gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Uyma Davranışının Psi- Yanıtınız yanlış ise “Uyma Davranışını Etki-
5. B 10. A
ko-Sosyal Açıdan İncelenmesi” konusunu leyen Faktörler” konusunu yeniden gözden
yeniden gözden geçiriniz. geçiriniz.

Araştır Yanıt
5 Anahtarı

Diğer canlılardan farklı olarak insan, sosyal bir varlıktır ve doğduğu andan
itibaren bir “toplumsallaşma” sürecinden geçer. Bireyin çevresindekilerle ara-
sındaki etkileşimine dayanan bu süreç, sosyal davranış örüntülerinin kabulü
ile sonuçlanır. Toplumsal norm, bir grubun üyelerinin etkileşime geçmesiyle
Araştır 1 oluşan grup üyelerince anlaşılan, grup üyelerine rehberlik eden ve/veya gru-
bun üyelerini hukukun gücü olmadan belli bir toplumsal davranışa zorlayan
kurallar ve standartlar tanımlanabilir. Birey tarafından oynanan tüm roller,
toplumsaldır zira pek çok kişi tarafından paylaşılan tek tip hareketlerle tem-
sil edilir.

Sherif tarafından yapılan grup standardının oluşmasına ilişkin deney, Asch


Araştır 2 tarafından yapılan grup normuna ilişkin deney ve Milgram’ın itaat deneyi.

Araştır 3 Grup büyüklüğü, grubun sözbirliği, mevkii ve saygınlık ve otoriteye yakınlıktır.

85
Uyma Davranışı

Kaynakça
Aysel Kayaoğlu, “Sosyal Psikoloji”, içinde Birey ve Solomon Asch, “Effects of Group Pressure upon the
Davranış, Editör: Sezen Ünlü, 3. Baskı, T.C. Modification and Distortion of Judgments”, in
Anadolu Üniversitesi Yayını No.: 2329, Açıköğretim Groups, Leadership and Men, Edited by Harold
Fakültesi Yayını No.: 1326, Eskişehir, 2013. Guetzkow. Pittsburgh: Carnegie Press, 1951.
Cass R. Sunstein, “Social Norms and Social Roles”, Stanley Milgram, “Behavioral Study of Obedience”,
John M. Olin Law&Economics Working Paper Journal of Abnormal and Social Psychology, Vol.:
No. 36, 2D Series, Chicago, 1995. 67, No.: 4, 1963, 371-378.
Herbert C. Kelman, “Compliance, Identification, Stanley Milgram, Leonard Bickman, Lawrence
and Internalization Three Processes of Attitude Berkowitz, “The Drawing Power of Crowds
Change”, The Journal of Conflict Resolution, Different Size”, Journal of Personality and Social
Vol.: 2, No.: 1, 1958, 51-60. Psychology, Vol.: 13, No.: 2, 1969, 79-82.
Herbert C. Kelman, “Social Influence and Linkages Stanley Milgram, Some Conditions of Obedience and
Between the Individual and the Social System: Disobedience to Authority, Human Relations,
Further Thoughts on the Compliance, Vol.: 18, No.: 1, New York, 1947.
Identificaiton, and Internalization”, in Perspectives
Stanley Milgram, “Nationality and Conformity”,
on Social Power, Edited by James T. TeJescht,
Scientific American, Vol.: 205, No.: 6, 1961.
Aldine, Chicago, 1974.
https://study.com/academy/lesson/muzafer-sherif-
Herbest C. Kelman, “Processes of Opinion Change”,
robbers-cave-experiment-autokinetic-effect.html,
Public Opinion Quarterly, Vol.: 25, 1961.
23.02.2018.
Joseph H. Fichter, Sosyoloji Nedir, 3. Baskı, Çev.:
https://www.haikudeck.com/social-psychology-
Nilgün Çelebi, Anı Yayıncılık, Ankara, 2016.
education-presentation-FCmC2aS676,
Muzafer Sherif, A Study of Some Social Factors in 23.02.2018.
Perception, Archives of Psychology, New York,
h t t p s : / / w w w. o e r c o m m o n s . o r g / c o u r s e w a r e /
1935.
module/15364/student/?task=2, 23.02.2018.
Robert B. Cialdini, Melanie R. Trost, “Social
http://www.famouspsychologists.org/stanley-
Influence: Social Norms, Conformity, and
milgram/, 17.03.2018.
Compliance”, içinde The Handbook of Social
Psychology, Vol.: 2, 4th Edition, Edited by
Gardner Lindzey, Daniel Gilbert, Susan T. Fiske,
McGraw-Hill, New York, 1998.

86
Bölüm 6
Uymama Davranışı
öğrenme çıktıları

Uymama Davranışı: Sapma, Suç ve

1 2
Suçluluk Kavramları Suça Sosyolojik Yaklaşım
1 Uymama, sapma, suç ve suçluluk 2 Suça açıklamaya yönelik sosyolojik
kavramlarını ayırt edebilme teorileri değerlendirebilme

Anahtar Sözcükler: • Suç • Suçluluk • Sapma • Suç Mekanizması • Sosyolojik Kuramlar

88
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ vardır (Freud, http://freudians.org/wp-content/


Sapma, suç ve suçluluk kavramları geçmişte sık- uploads/2014/09/Some-Character-Types-Met-
ça tartışılmış ve hala tartışılmaktadır. Bu kavramlar, With-in-Psycho-Analytic-Work.pdf, 09.02.2018,
felsefe, psikoloji, hukuk, siyaset bilimi ve sosyoloji s. 3118). Psikolojik yaklaşımlar, aynı şartlarda bazı
gibi sosyal bilimlerin yanı sıra, biyoloji gibi doğa insanların neden suç işlemelerine rağmen, bazıları-
bilimleri çerçevesinde de ele alınmıştır. Felsefi açı- nın neden suç işlemediklerini açıklamada yetersiz
dan bu kavramları irdeleyen Klasik Okulun etkile- kalmaktadır.
ri günümüzde de belirgindir. Klasik Okul, XVIII. Biz bu bölümde uymama davranışı ve uymama
yüzyılın reformcu düşüncelerinin hâkim olduğu davranışının görünümlerinden biri olan suça pozi-
bir dönemde şekillenmiştir. Aydınlanma felsefesin- tivist bir eksenden bakan sosyolojik yaklaşımı ele
den kaynaklanan “insan onuru” kavramının önem alacağız.
kazandığı bu dönemde ortaya atılan “özgür irade”
ve “hedonizm” kavramları çerçevesinde suç, rasyo- UYMAMA DAVRANIŞI: SAPMA,
nel bir tercih olarak görülmüştür (Sokullu-Akıncı,
2002, s. 114-116).
SUÇ VE SUÇLULUK KAVRAMLARI
Sosyolojik açıdan “normal” kabul edilen uy-
XIX. yüzyıl Avrupa’sında artan suç oranlarının
mama davranışı, en geniş anlamda ele alındığında
etkisiyle Klasik Okulun iddiaları eleştirilmeye baş-
toplumsal normlara itaat etmemenin her türünü
lanmış ve bilimsel gelişmelerin sonucu olarak “bi-
kapsamaktadır (Işıktaç, 2013, s. 172). Fakat hiçbir
limsel pozitivizm” her alanda kutsanır olmuştur.
toplum basit bir şekilde kurallardan sapanlar ve ku-
Pozitivist Okul, söz konusu gelişmelerin etkisiyle
rallara uyanlar şeklinde sınıflandırılamaz. Zira pek
ortaya çıkmış ve Klasik Okulun “özgür irade” ve
çok kişi, sosyalleşmenin bir sonucu olarak böyle
“rasyonalite” iddialarını kabul etmeyerek; sapma ve
yapmaya alışmış olduğu için çoğu zaman toplumsal
suçun birey tarafından bile isteye gerçekleştirilen bir
kurallara uyar. Buna rağmen insanların çoğu arada
eylem olduğu fikrini reddetmiştir (Akgün, 2012,
sırada genel olarak kabul edilmiş davranış kurallarını
s. 332). “Özgür iradenin” tahtına “determinizm”i
da çiğnemektedir (Giddens/Sutton, 2016, s. 945).
oturtan Pozitivist Okula göre suç, bireyin tama-
men özgür iradesi dışında kalan birtakım biyolojik, Uymama davranışı, “sapma (deviation)” ve “suç
psikolojik ve/veya sosyolojik faktörlerin bir neticesi (crime)” olarak gerçekleşmektedir. Sapma, “bir top-
olarak ortaya çıkmaktadır (Tahir, 1953, s. 23). lulukta ya da toplumda önemli sayıda insan tarafın-
dan kabul edilen bir dizi kurala uymama” olarak
Suçu açıklamada biyolojik faktörler denil-
tanımlanabilir (Giddens/Sutton, 2016, s. 944). Po-
diğinde ilk akla gelen isim, İtalyan bilim insanı
zitivist eksende suç, yasalar tarafından yasaklanmış
Lombroso’dur. O, suçu, suçluların biyolojik bazı
ve bu yasağa uymanın bir ceza ile yaptırıma bağlan-
özelliklerine göre açıklamıştır. Örneğin suçluların
dığı ve kamu otoritesinin müdahalesini gerektiren
yüzleri, aynı hayvanlar gibi orantısızdır, gözleri sert
bir eylem veya eylemsizliktir (Atay, 2012, s. 282).
bakar ve iki gözün rengi farklıdır. Ayrıca kulakları
Sosyolojik olarak ise, kişisel alanı aşıp kamusal ala-
normal insanlara göre daha küçüktür. Dolandırıcı-
na giren ve yasak olan kural ya da yasaları çiğneyen,
ların dudakları ise ince ve düzdür. O’nun teorisinin
buna bağlı olarak meşru cezaların ya da yaptırım-
çıkış noktası, “doğuştan suçluluktur” (Lombroso
ların uygulandığı ve kamusal bir otoritenin mü-
Ferrero, 1911, s. vi, vii). Fakat cezaevi doktoru olan
dahalesini gerektiren fiillerdir (Marshall, 2013).
İngiliz Goring, İngiliz cezaevlerinde yaptığı araştır-
Suçluluk (criminality), suçtan farklı bir kavramdır.
mayla Lombroso’nun tezini çürütmüş ve iddiala-
Suç, gerekli koşulların (hareket, fırsat, mahkûmlar
rının kriminolojik batıl inançtan öte olmadığını
gibi) bir araya gelmesiyle oluşan olayları ifade eder-
ifade etmiştir (Goring, 1913, s. 18).
ken; suçluluk, suç teşkil eden fiillerin (veya benzer
Zekâ, öğrenme ve kişilikle suç ve suçluluk ara- fiillerin) işlenmesi eğilimindeki kişisel farklılıklara
sında güçlü bir ilişki olduğunu savunan (Yüksel, işaret etmektedir. Hirschi ve Gottfredson’a göre
2017, s. 8) psikolojik yaklaşımda öne çıkan isim- suçluluk, suçun işlenmesi için gereklidir; fakat ye-
lerden biri Freud’dur. Freud’a göre insanlar, duy- terli değildir. Zira bireylerin işlediği suçların sayısı
dukları suçluluğu gidermek için suç işler. Suçlu- ile suçlulukları arasında zayıf bir ilişki vardır (Hirs-
luk duygusunun temelinde ise “oedipus kompleksi” chi/Gottfredson, 1986, s. 58).

89
Uymama Davranışı

Durkheim’a göre sapma, suç ve suçluluk, kaçı- zenlenmiştir. Fakat söz konusu hükümler 1996,
nılmaz ve gerekli toplumsal olgulardır. Kaçınılmaz- 1998 ve 1999 yıllarında Anayasa Mahkemesi tara-
dır. Zira her toplumda “suç” ve “sapma” davranışla- fından alınan kararlarla iptal edilmiş ve daha sonra
rına rastlanmaktadır. Gereklidir, çünkü toplumda yapılan kanun değişiklikleriyle zina, suç olmaktan
iki önemli işlevi yerine getirmektedir. İlk olarak çıkarılmıştır. Zinanın suç olduğu dönemlerde bu
topluma yeni düşünceleri sunmakta ve toplumsal davranış toplum tarafından onaylanmayan, örf,
ve kültürel değişimi tetiklemektedir. Bu yönüyle adet ve geleneklere aykırı bir davranış olduğu için
ahlak ile hukukun gelişimini de sağlamaktadır. Ay- aynı zamanda sapma olarak değerlendirilmekteydi.
rıca iyi ve kötü arasındaki sınırı koruma davranışını Ancak, değişen şartlar neticesinde bu eylem suç
desteklemekte böylece grup dayanışmasını güçlen- olmaktan çıkarıldığı halde toplum nezdinde hala
diren ve toplumsal kuralları netleştiren ortak bir tasvip edilmeyen, onaylanmayan ve kınanan bir ey-
tepki yaratmaktadır (Durkheim, s. 112-115; Gid- lem olarak görülmeye devam etmiştir. Bundan do-
dens/Sutton, 2016, s. 946). layı, Yargıtay evlilik kurumu içinde eşlerin birbirle-
Sosyolojik anlamda “norm ihlali” olarak tanım- rine sadakatsizlik etmesini boşanma için yeter şart
ladığımız sapma davranışlarıyla hukuki tanımlar olarak görmüştür. Zinanın suç olmaktan çıkmış
çerçevesinde suç teşkil eden davranışlar büyük oluşunun sosyal normlar ve değerler bağlamında
oranda birbirleriyle örtüşmektedir. Fakat bu kav- hala onaylanmayan bir davranış olarak görülmeye
ramlar eş anlamlı değildir (Giddens/Sutton, 2016, devam edişinden farklı bir durum olduğunu ortaya
s. 944). Ayrıca “suç, daha büyük bir küme olan sap- koymuştur.
manın içindeki bir alt küme” de değildir. Her ne Sapma ve suç arasındaki farklılıklara rağmen bu
kadar çoğu sapma teşkil eden davranış, suç olarak iki kavram, büyük oranda birbiriyle örtüşmektedir.
tanımlanmış olsa da her suç bir sapma olmadığı Bu nedenle ister sapma kapsamında isterse dışın-
gibi her sapma da bir suç değildir (Dolu, 2015, da yer alsın en yaygın uymama hallerinden olan ve
s. 8). Örneğin, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun sosyal ve hukuki bir nitelik taşıyan suç sosyolojik
440-444 sayılı maddelerinde zina, suç olarak dü- açıdan değerlendirilecektir.

Öğrenme Çıktısı

1 Uymama, sapma, suç ve suçluluk kavramlarını ayırt edebilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Ensest yasağını uymama


Sapma, suç ve suçluluk kav- Sapma ve suç kavramlarına
davranışı açısından değer-
ramlarını açıklayınız. Türkiye’den örnek veriniz.
lendiriniz.

SUÇA SOSYOLOJİK YAKLAŞIM


Suç ve suçluluk, önemli toplumsal sorunlardan biridir. Bu önemi nedeniyle sosyolojik açıdan incelen-
mesini gereken konuların belki de başında gelmektedir. Bunu doğrular şekilde suç ve suçluluğu açıklamaya
yönelik olarak geliştirilen sosyolojik teorilerin sayısı oldukça fazladır. Zira bizatihi “suç olgusu” karmaşık
olduğu gibi suç işleyenlerin nitelikleri de farklılık göstermektedir (Kızmaz, s. 149).
Suçu açıklamak için geliştirilen ilk teoriler olan geleneksel suç teorilerinin en belirgin özellikleri; suçu
sınırlı değişkenler ekseninde ele almış olmalarıdır. Günümüzde geliştirilen suç teorileri ise büyük ölçüde
bütünleşik niteliktedir. Yani bu konuda ileri sürülen çok sayıda varsayım aynı çatı altında ele alınmaktadır
(Kızmaz, s. 150). Dolayısıyla hem yakın geçmişi anlamak hem de günümüz suç yaklaşımlarını irdeleyebil-

90
Hukuk Sosyolojisi

mek için geleneksel suç teorilerini öğrenmek ciddi yaşamaktadır. Burgess, bu yapının ortaya çıkış ne-
bir önem arz etmektedir. deni olarak ulaşım maliyetlerini göstermiş ve insan-
Bu noktada önemle ifade edilmesi gereken, ların maddi durumu iyileştikçe bir sonraki halkaya/
tüm teorilerin belirli bir bakış açısıyla şekillendiği bölgeye taşındığını ifade etmiştir (Burgess, 1967, s.
ve belirli toplumsal sorun ve yapılardan hareketle 53-61). Burgess’ın yaptığı araştırma ile geliştirdiği
ortaya konulmuş olduğudur. Bu nedenle her teori, kent yapısını açıklayan modele “yoğunlaşma bölge-
kendi içinde yetersizlik ve eksiklikler barındırmak- leri modeli (concentric zone models)” denilmektedir
tadır. Sonuç olarak denilebilir ki, suç teorilerinin (https://people.hofstra.edu/geotrans/eng/ch6en/
her biri, suç olgusunun farklı boyut ve problemle- conc6en/burgess.html, 11.02.2018).
rine odaklandığı için teorilerden hiçbiri tek başına Yoğunlaşma bölgeleri modeli daha sonra sos-
suç olgusunu tamamen açıklamada yeterli değildir yologlar Shaw ve McKay tarafından kullanılmıştır.
(Güllü, 2014, s. 105, 106). Onlar, çevre ve suç arasında bir bağlantı olduğu-
nu varsaymış ve teorilerini test etmek amacıyla suç
Chicago Okulu: İnsan Yaşadığı oranı en yüksek olan bölgeleri bulmak için polis
Çevrenin Çocuğudur ve mahkeme kayıtlarını incelemiştir. Daha son-
ra bu bölgelerin özelliklerini analiz eden Shaw ve
Robert Park, Ernest Burgess ve Louis Wirth’in
McKay, Burgess’in yoğunlaşma bölgeleri modeline
de aralarında olduğu birçok sosyolog, 1920’lerden
suç verilerini eklemeye başlamıştır (Shaw/McKay,
1940’lara kadar Chicago Üniversitesi’nin deste-
2014, s. 109). İkili, yaptıkları sosyolojik araştırma
ğiyle kent üzerine bugün halen önemini koruyan
sonucunda bölgelerdeki sosyal düzensizliğin en çok
düşünceler geliştirmiştir (Giddens/Sutton, 2016,
fabrikaların yer aldığı ticari bölgede (I. bölge) gö-
s. 215). Bu üçlünün 1925 yılında yayımladıkları
rüldüğü ve şehrin dış tarafına doğru azaldığı sonu-
“Kent” adlı kitap, Chicago’da yaptıkları sosyolojik
cuna varmıştır. Bozulma, nüfustaki artışın sonuçla-
araştırmalara dayanmaktadır.
rı olan yoksulluk, yetersiz barınma, yabancı nüfus
Chicago’nun nüfusu 1840’ta yalnızca 44.770 gibi nedenlerle paralellik göstermektedir. Onlara
iken, başta Avrupa olmak üzere dünyanın her ye- göre temel faktör ise, bu bölgelerde ortaya çıkan
rinden Amerika’ya göç eden insanlarla birlikte sosyal düzensizlik ve toplumun bu şartlarla başa
1900’lerin başında 1 milyona ulaşmış, 1910’da ise çıkma konusunda çaba sarf etmemesidir (Shaw/
2 milyonu aşmıştır (http://physics.bu.edu/~redner/ McKay, 2014, s. Abstract). Bu bölgelerde nüfus o
p ro j e c t s / p o p u l a t i o n / c i t i e s / c h i c a g o. h t m l , derece harekettedir ki, ortak tutum ve menfaatlerin
11.02.2018). Ernest W. Burgess, Chicago’nun geli- gelişmesi için fırsat yoktur. Bu da bütün toplumsal
şimini incelemiş ve şehir gelişiminin kentsel işleyiş kurumların sürekli çözülmesine sebebiyet vermek-
ve ulaşımla bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur tedir (Dönmezer, 1994, s. 186).
(Burgess, 1967, s. 58).
İkilinin yaptıkları araştırmalar sonunda, litera-
Burgess’ın Chicago üzerine yaptığı araştırma- türde “sosyal düzensizlik teorisi” adı verilen meşhur
lar sonucu hazırladığı haritanın I. bölgesinde Orta çalışma ortaya çıkmıştır. Sosyal düzensizlik teorisi,
Avrupa’dan gelen evsiz göçmenler yaşamaktadır. Bu heterojen yapı, sosyal yapının dağılması, çözülmesi
bölgeyi çevreleyen II. bölge ise geçiş bölgesi (transi- ve istikrarsızlığı, sosyal hareketlilik ve sanayileşme
tion)dir. “Kenar mahalleler (slums)” ve “kötü yerler” gibi değişkenlerin, doğrudan veya dolaylı olarak suç-
olarak anılan bu bölgede fakirlik, yozlaşma, hasta- luluk üzerinde etkisi olduğuna dikkat çekmektedir.
lık, suç ve ahlak bozukluğu vardır. Burada göçmen Zira bu etkenler, bireylerin toplumsal değerlere bağ-
kolonileri (Getto, Küçük Sicilya, Yunan Kasabası, lılığını zayıflatmaktadır (Dönmezer, 1994, s. 186).
Çin Kasabası gibi) yaşamaktadır ve bölge, olduk-
Fiziksel yapının sosyal yapıyı, sosyal yapının da
ça kalabalıktır. III. bölgede, baskın olarak fabrika
bireyi etkileyeceğini öngören sosyal düzensizlik te-
ya da dükkanlarda çalışan vasıflı ve tutumlu işçiler
orisi, suçun nedenlerinin insanların yaşadıkları sos-
yaşamaktadır. Bunlar ikinci jenerasyondan göç-
yal ve fiziksel çevrede aranması gerektiğini ortaya
menlerdir ve bölge nüfusu, kenar mahallerden ka-
koymuştur. Bu yönüyle önem arz eden teori, aynı
çanlardan oluşmaktadır. IV. bölgede ise maddi du-
zamanda bazı eleştirilere de uğramıştır. İlk olarak
rumu daha iyi olan kesim ve V. bölgede banliyöde
teori, neden sadece görece küçük bir yüzdenin suç
oturup şehir merkezinde yaşayan en zengin kesim işlediğini açıklayamamıştır. Sosyal olarak düzensiz

91
Uymama Davranışı

görülen bölgelerde bile suç işlemeyen bireyler var- Diğer teoriler, ahlaki bir insan varsayımıyla;
dır. Yani yüksek düzeyde suçun işlendiği bölgeler- kontrol teorileri ise ahlaksız insan varsayımıyla ha-
de, suç işlemeyenlerin durumu açıklanmamaktadır. reket eder. Kontrol teorileri, bazıları için ahlaki de-
Ayrıca kent merkezinin sosyal olarak düzensiz ol- ğerlendirmelerin önemli; bazıları için ise hiç önemli
duğu varsayımıyla hareket edilmesi de eleştirilebi- olmadığını kabul eder ve bu kabul, ahlaki açıkla-
lir. Bir bölgeye sosyal olarak düzensiz demek çerçe- madan sıyrılma olanağı sağladığı için suçun neden
vesi araştırmacı tarafından çizilen bir sosyal düzen tercih edilmediği akli ve muhasebeci davranışlara
algısıyla o bölgedeki farklı değerlerin oluşturduğu odaklanarak açıklanır (Hirschi, 2002, s. 10, 11).
sosyal düzeni inkâr etmektir. Teorinin eleştirilebi- Kontrol teorileri, genel olarak iç ve dış kontrol
lecek bir diğer yönü, polis ve mahkeme kayıtlarının üzerine yoğunlaşmıştır. Suçun öz kontrolle (self-
kullanılmış olmasıdır. Birçok kişi, resmi herhangi control) yani kişinin kendisinin suç işlemesini en-
bir işleme maruz kalmadan suç işleyebilmektedir. gellenmesiyle önlenebileceğini savunan görüşler
Bu yüzden resmi kayılar o bölgedeki gerçek suç suçu engelleyecek mekanizmayı bireyin kendisinde
oranı yansıtmayabilir (Bohm/Vogel, 2011, s. 75). arar. Dış kontrol üzerinde duran teoriler ise bireyi
Tüm bunların yanında Tierney’e göre teori, suç- suçtan alıkoyacak asıl faktörün toplumsal ortam
luların genelde çevresel faktörler tarafından belirle- olduğunu ifade eder (Nettler, 1984, s. 290, 291).
nen yaratıklar olarak resmedilmesi, teorinin sadece
fakir/yoksul bölgelerde test edilmesinin yoksulların
suç işlediği algısı yaratması fakat her yoksulun suç Sosyal Bağ Teorisi (Dış Kontrol
işlemiyor olması, suç mağdurunun ihmal edilmesi Mekanizması)
ve suçluların yaşadığı yer ile suçun meydana geldiği Hirschi’nin “Suçluluğun Nedenleri” (“Causes of
alanlar arasındaki ayırımın açık bir biçimde ortaya Delinquency”) adlı kitabında ortaya koymuş olduğu
konulamaması nedenleriyle de eleştirilebilir (Tier- teori, “sosyal bağ teorisi” adıyla anılmaktadır (Rego-
ney, 2013, s. 101). li/Hewitt/DeLisi, 2017, s. 137). Sosyal bağ, bir ki-
şinin toplumla ilişkisini ifade eder ve suç davranışı,
Sosyal Kontrol Teorileri bireyin toplumla bağı zayıfladığında ya da koptu-
Sosyal kontrol teorisinin kökleri, XVII. yüzyıl ğunda gerçekleşir. Sosyal bağ dört element içermek-
düşünürü Thomas Hobbes’a kadar götürülebilir. tedir. Bunlar bağlılık, inanç, adanmışlık ve katılım-
Hobbes, Leviathan adlı kitabında insanın doğası dır. Bu unsurları içeren sosyal bağ güçlendikçe, suç
gereği agresif ve kavgacı olduğunu, diğerlerine ha- işleme olasılığı da azalacaktır (Hirschi, 2002, s. 16).
kimiyet kurmak için ise şiddete başvurabileceğini Bağlılık: Hirschi’ye göre psikopatlığa atfedilen
savunmuştur (Hobbes, 1985, s. 188). Bu özellikler tüm özellikler, başkalarına bağlanma eksikliğin-
ise, sadece suçluların değil, insanların özellikleridir. den kaynaklanmaktadır. Bir hayvan olarak insanı
Zira Hobbes’a göre insanlar doğuştan kötüdür ve dürtüsellik ve saldırganlıktan çekip çıkaran ahlaki
devlet, suç işlediklerinde onları cezalandırmalıdır kısıtlamalardır. Oysa toplumdan izole olunması
(Regoli/Hewitt/DeLisi, 2017, s. 134). XX. yüzyıl halinde insanın hayvani ve ahlaki tarafı arasında çe-
kriminologları Hobbes’un bu fikirlerinden ilham lişki yaşanacak ve insan, kolayca suç işleyebilecektir
alarak sosyal kontrol teorisini ortaya atmıştır. Zira (Hirschi, 2002, s. 18). Suçlu davranışın en iyi gös-
onlara göre suç davranışı beklenen davranış, uyma tergesi, kişinin ailesine, okuluna ve arkadaşlarına
ise olağan dışı davranıştır (Regoli/Hewitt/DeLisi, yani sosyalleşmenin ilk ajanlarına bağlılığıdır. Bu
2017, s. 134). kişilerden saygı görmek isteyen kişiler, saygılarını
Kontrol teorisinin modern anlamdaki öncü- kaybetmeye neden olacak faaliyetlerden kaçınacak-
leri, Hirschi ve Gottfredson’dur (Kızmaz, s. 165). tır (Regoli/Hewitt/DeLisi, 2017, s. 137).
Hirschi’ye göre uyma açıklanmalı ve “insanlar İnanç: Bir kişi, toplumsal normların ahlaki ge-
neden suç işlemez?” sorusu sorulmalıdır. Zira suç, çerliliğine inandığı sürece suç işleme ihtimali de
normatif davranıştan daha çabuk ve daha kolay azalmaktadır (Hirschi, 2002, s. 10, 26). Örneğin
amaca ulaştırdığı için insanlar, fırsat bulduklarında Sebahattin Ziyanak tarafından Kürt gençler üze-
bu davranışlara yönelecektir. O halde açıklanması rinde yapılan bir araştırmada geleneksel ahlaki
gereken neden böyle yapmadıklarıdır (Regoli/He- düzene olan inancın suç işleme olasılığını azalttığı
witt/DeLisi, 2017, s. 134). tespit edilmiştir (Ziyanak, 2015, s. 93).

92
Hukuk Sosyolojisi

Yani, eğer ki insanların toplumsal normları ve suçu, öz kontrol kadar etkilememektedir. Hatta bu
değerleri çiğnememeleri, kanunları ihlal etmemele- etmenler öz kontrolün gölgesinde kalmakta veya
ri isteniyorsa, öncelikle insanlara bu kuralların her- öz kontrolden türemektedir (Gottfredson/Hirschi,
kesin yararına olduğu anlatılmalı ve kişiler inandı- 1990, s. 87, 88).
rılmalıdır (Regoli/Hewitt/ DeLisi, 2017, s. 137). Yazarlara göre, öz kontroldeki zayıflığın nede-
Adanmışlık: Bağlılık, süper ego ya da bilincin ni, kötü ebeveynliktir. Ebeveynler, çocuklarının öz
sosyolojik sureti iken, adanmışlık, ego ya da sağ du- kontrol geliştirmesine onları severek, gözlemleyerek
yunun suretidir. Adanmışlıkta hırs ve odaklanılan ve kötü davranışlarını fark edip cezalandırarak katkı
amaç önemli bir rol oynamaktadır. Hırslı ve moti- sağlamalıdır (Regoli/Hewitt/DeLisi, 2017, s. 137).
ve olan bireyler başarılı olma şanslarını düşürecek Sosyal kontrol teorileri, üzerinde en çok çalış-
her türlü faaliyetten kaçınacaktır. Yani, “insanların ma yapılan önemli teorilerdendir. Fakat teorilerin
kaybetmekten korkacakları şeyler ne kadar çoksa, o bazı yönleri de eleştirilmiştir. Örneğin işlenen tüm
ölçüde sahip oldukları bu değerleri riske atmak iste- suç olayları, bireylerin toplumsal kurum ve unsur-
ği azdır” (Hirschi, 2002, s. 20, 21). Adanmışlığın lara olan bağlılıklarının zayıflamasıyla açıklanamaz.
önemini inceleyen bir sosyolojik araştırma da ken- Kan davaları ve töre cinayetlerinde olduğu gibi
dilerini kariyerlerine, ailelerine ve belli bir hedefe bazı suçlar, toplumsal kontrol mekanizmasının za-
ulaşmaya adayan insanların daha az suç işleyeceğini yıflamasının sonucunda ortaya çıkmasının aksine
göstermiştir (Bao/Haas/Chen/Pi, 2014, s. 412). bireyin, toplumsal kurum ve değerlere olan güçlü
Katılım: Kişilerin boş zamanlarında yapacak- bağlarından kaynaklanmaktadır (Kızmaz, s. 167).
ları faaliyetlerin olmasıdır. Eğer kişiler, kendileri- Bunun yanında Bohm’a göre en önemli sorun, sos-
ni sürekli meşgul edecek faydalı uğraşlar bulursa o yal kontrol teorilerinin insanların nasıl sosyalleşti-
takdirde suç işleme ihtimalleri düşecektir (Hirschi, ğine yanıt vermemesidir. Başka bir deyişle “insanlar
2002, s. 22). Bu konuya ilişkin belki de en çarpıcı sosyalleşmediğinde onların suç işlemesi bekleniyorsa,
deyiş, İngiliz atasözü “boş eller, şeytanın atölyesidir kim ilk insanları sosyalleştirmiştir?” sorusu yanıtla-
(idle hands are the devil’s workshop)”dir. namamıştır (Bohm/Vogel, 2011, s. 109).
Hirschi’ye göre bireyi içinde yaşadığı topluma
daha sıkı bir şekilde bağlayan bu dört bileşenden olu-
Töre, sosyolojik bir kavram olan toplumsal norm
şan toplumsal bağlar güçlendikçe birey suçtan uzak içinde yer almaktadır. Toplumsal değerlerden ve
duracak, zayıfladıkça suç işleme olasılığı artacaktır. normlardan sapmalar, genellikle sert ve acımasız
bir şekilde cezalandırılır.
Öz Kontrol Teorisi (İç Kontrol
Mekanizması) Kaynak: Mahmut Tezcan, Ülkemizde Aile İçi
Töre ya da Namus Cinayetleri, Töre Cinayetleri
1990 yılında Michael Gottfredson ve Travis
Paneli, Ankara, 1999, s. 23.
Hirschi, Hirschi’nin önceki çalışmasından ciddi
farklılıklar gösteren bir suç teorisi kitabı yayımla-
mıştır. “Suçun Genel Bir Teorisi (A General Theory Sosyal Öğrenme Teorileri
of Crime)” isimli kitapta kişinin öz kontrolünün ya Kriminolojide önemli ve etkili teorilerden bir
da öz kontrolsüzlüğünün suçun merkezinde yer al- diğeri, sosyal öğrenme teorisidir (Kızmaz, s. 161).
dığı ortaya konulmuştur. Onlara göre öz kontrolü Suçluluğu “öğrenme” faaliyetinin sonucu olarak
düşük kişiler, suçla kolaylıkla elde edilecek ödüle gören bu teoriye göre suçun oluşumu, suça iliş-
karşı koyamaz. Peki öz kontrolü olmayan kişiler kin eylemlerle ilgili norm, değer ve davranışların
kimlerdir? Onlar, dürtüsel, duyarsız, fiziksel yanı öğrenilmesi ile ilintili bir süreçtir. Bu teori, hem
ağır basan ve öngörüsü olmayan insanlardır. Ayrı- suçun tekniklerini (nasıl araba çalınır, uyuşturucu
ca çabuk sinirlenir ve kolay risk alır. Bu yüzden de satılır ya da kimlik hırsızlığı yapılır gibi) hem de
suç işlemeye daha yatkındır (Gottfredson/Hirschi, suçluluğunun psikolojik yanlarının (yasadışı faali-
1990, s. 90). yetler gerçekleştirme neticesi olan suçlulukla nasıl
Gottfredson ve Hirschi’ye göre gerilim, arkadaş baş edilir gibi) öğrenilmesini içermektedir (Siegel,
etkisi, sosyal bağlar, kültürel etmenler ve diğerleri, 2017, s. 218).

93
Uymama Davranışı

Olumsuz davranış ve inançların öğrenilmesi, linde olursa suç davranışı öğrenilmiş olur (Suther-
erken yaşta başlayabilir. Bazı çocuklar ergenlik ça- land/Cressey, 1978, s. 81). Örneğin uyuşturucu
ğında önyargılı, kötümser, alaycı birine dönüşebi- kullanmanın çok havalı olduğunu söyleyen arka-
lir. Kimseye güvenmemeyi, geleceklerine olumsuz daşlarını duyması olumlu, ailesinden suçun kötü
bakmayı ve hayatta başarılı olmanın tek yolunun bir şey olduğunu duyması ise olumsuz tanımladır.
toplumsal kuralları yıkmak olduğunu öğrenir. On- Yani sadece bireylerin suçlularla bir araya gelme-
ların hayat tecrübesi onlara kabul gören toplumsal si yeterli değildir, ayrıca yasaların ihlal edilmesi-
kuralları küçümsemeyi öğretir. Sonuçta geleneksel ni olumlu kabul eden tanımların, olumsuz kabul
toplumsal kuralları küçümsemeyi öğrenmek suç eden tanımlardan baskın olması da gerekmektedir
işleme oranlarını arttırır. Sosyal öğrenme teorisi- (Siegel, 2017, s. 219).
nin, en öne çıkan görünümleri ayırıcı birliktelikler, Teorinin toplumsallaşma sürecinin suç davranı-
ayırıcı pekiştirme ve nörtleştirme teorisidir (Siegel, şının meydana gelmesindeki etkisine çektiği dikkat
2017, s. 218). önemlidir. Ancak aynı kültürel ve sosyal ortamda
En çok bilinen sosyal öğrenme teorilerinden yetişen bireylerin tümünün suç davranışı sergile-
biri, Edwin H. Sutherland’ın ayırıcı birliktelikler memeleri teoriye getirilebilecek eleştirilerden biri-
teorisidir (Siegel, 2017, s. 218). Sutherland, teori- dir. Ayrıca teori, suçun meydana gelmesinde suç
sini 1939 yılında teorisini Kriminolojinin İlkeleri mağdurunun etkisini (tahrik etme, provoke etme
(Principles of Criminology) adlı kitabında ortaya vb.) de ihmal etmektedir (Kızmaz, s. 164). En et-
koymuştur. Sutherland’a göre suç, her kültürden kili eleştirilerden biri de teorinin ilk suçlunun suç
bireyleri etkileyen öğrenme sürecinin bir sonucu- tekniklerini ve tanımlarını nasıl öğrendiğini açıkla-
dur. O’na göre suça iten yetenekler ve motifler, mamasıdır (Siegel, 2017, s. 221).
suça ilişkin normlar, davranışlar ve tanımlarla te-
mas sonrası öğrenilmektedir (Siegel, 2017, s. 218).
Bu teoriye göre birey, kanunlara aykırı davran- Anomi (Normsuzluk) ve Gerilim
maya sadece suça yatkın bir çevrede yaşadığı ya da Teorisi
suçluluğa yatkın bir karakteri olduğu için başlama- İlk olarak Durkheim’ın, “Toplumsal İş Bölümü”
maktadır. Suç davranışı, diğerleriyle iletişime geç- adlı eserinde neyin toplum için normal neyin ise
menin bir sonucu olarak öğrenilmektedir. Suç dav- patolojik olduğunu incelenirken ele aldığı anomi
ranışının öğrenilmesi ile diğer öğrenmeler arasında kavramı (Durkheim, 2014, s. 11), bugünkü ano-
ise herhangi bir farklılık yoktur. İnsanlar, toplum- mi ve gerilim teorisinin temelini oluşturmaktadır.
sallaşırken aktif olarak öğrenmekte ve diğerleriyle Durkheim, anomi kavramını daha sonra yayımla-
iletişime geçmektedir. Bazı çocuklar ise, suçlularla dığı “İntihar” adlı eserinde daha detaylı incelemiş
tanışıp birliktelik kurmakta ve onların yardımıyla ve anominin patolojik olduğunu ifade etmiştir.
başarılı suç eylemleri gerçekleştirmeyi öğrenmekte- Durkheim’a göre, insanların istekleri, gideril-
dir. Suç davranışını öğrenmek, aile, arkadaşlar gibi meyen bir susuzluk ve sürekli yinelenen bir işken-
en yakın ilişkide olduğumuz gruplarda gerçekleş- cedir. Tutkulara aşmamaları gereken sınırı hatırlat-
mektedir (Sutherland/Cressey, 1978, s. 80-82). ma yetkisi ve görevi ise toplumdadır. Fakat toplum,
Sutherland’a göre toplumsal kurallara gösteri- bir kriz sonucu ya da beklenmeyen bir mutlulukla
len tepki, tüm toplumda aynı değildir. Bu yüzden, gelen dönüşüm yüzünden sarsıldığında geçici ola-
insanlar kurallara uymanın yararı hakkında farklı rak bu görevi göremez. Bu durumda ise anomi
fikirleri olan insanlara devamlı karşılaşmaktadır. (kuralsızlık) ortaya çıkar. Bozulan toplumsal yapıyı
Karşılaşılan insanların bazıları kurallara uymayı ifade eden anomi, ekonomik kriz, savaş, hızlı yaşa-
savunurken, bazıları ise aksini savunur. Bu durum nan teknolojik gelişmeler gibi etkenlerin toplum-
Sutherland’in “kültürel çatışma” adını verdiği du- sal hayatta çok hızlı değişimlere yol açması ve eski
rumu yaratır. İşte bu durumda kişi, yasaların ihlal kurallar, normlar ve değerlerin, ortaya çıkan yeni
edilmesini olumsuz tanımlayan insanlardan ayrı durumları düzenlemekte yetersiz kalmasıyla oluşur
kalır ve olumlu tanımlayan insanlarla iletişim ha- (Durkheim, 2013, s. 251, 255, 259).

94
Hukuk Sosyolojisi

ABD’de zenginliği elde etmenin araçları, sınıf ve


Esaretin Bedeli adlı filmde hapishanede çok uzun statüye göre farklılaşmaktadır. Eğitim seviyesi dü-
yıllar kalan ve yaşlı bir adam olarak çıkan Brooks,
şük olan yoksul kesim, yasal yollardan bu hedeflere
o hapishanedeyken yaşanan teknolojik gelişmele-
re adapte olamayıp, ardında bir veda mektubu ulaşmanın mümkün olmadığını söylemektedir. Bu
bırakarak, intihar eder. O’nun yaşadığı, anomik durum ise bu kesimde bir gerilim yaratmaktadır.
intihara örnek verilebilir. Sonuç olarak amaçlarını gerçekleştirmek isteyen bu
Brooks’un intihar mektubu: Dışarıda her şeyin ne kesim, “amaç, aracı meşrulaştırır” diyerek suç dav-
kadar hızlı olduğunu anlatmam mümkün değil ranışı sergilemektedir (Merton, 1938, s. 681).
millet. Küçükken bir otomobil görmüştüm ama Sosyolojik önemlerine rağmen gerilim ve ano-
onlar artık her yerdeler. Dünya gerçekten çok ace- mi teorileri ise, toplumsal engellemelerle veya eşit-
leyle hareket ediyor. Şartlı tahliye memurları beni
sizliklerle karşı karşıya gelen her bireyin, suç işle-
bu eve soktu, bir de markette iş verdiler. Zor bir
iş değil ama çoğu zaman ellerim acıyor. Mağaza mediği nedeniyle eleştirilmiştir (Kızmaz, s. 157).
müdürünün benden hoşlandığını sanmıyorum. Ayrıca bir kişi hırsızlık yaparken diğerinin neden
İşten sonra bazen parka gidip kuşlara yem veriyo- uyuşturucu sattığını yani neden belli tipte suçların
rum. Belki Jack gelip beni bulabilir diye düşünü- işlendiğini açıklayamamıştır (Siegel, 2017, s. 187).
yorum ama gelmiyor. Nerde olursa olsun umarım
iyidir ve yeni arkadaşlar ediniyordur. Geceleri
uyumakta güçlük çekiyorum sanki düşüyormu- Damgalama Teorisi
şum gibi kötü rüyalar görüyorum korkuyla uya-
Damgalama teorisi, bireylerin etiketlenmele-
nıyorum. Bazen nerede olduğumu hatırlamam
bir süre alıyor. Belki de bir silah alıp birini vur- rinin onların suç işlemeleri üzerinde etkili oldu-
malıyım o zaman beni eve gönderebilirler. Mü- ğu varsayımından hareket etmektedir (Kızmaz, s.
dürü vurabilirim, bir tür kazanç olur. Sanırım 167). Önemle belirtilmelidir ki, bu teoriye göre ilk
bu saçmalıklar için biraz fazla yaşlıyım, burayı suçtan sonra kişi damgalanır ve tekrar sapma dav-
sevmiyorum. Sürekli korkmaktan yoruldum. Kal- ranışı gösterir (Becker, 1966, s. 179). İlk sapmanın
mamaya karar verdim. Sanırım benim gibi yaşlı nedenleri ise belli değildir. Eğer toplum ve özellik-
bir hırsız için çok üzülmezler. le resmi organlar, ilk sapmayı gerçekleştiren kişiye
olumsuz davranırsa, suçlu negatif olarak damgala-
Kaynak: http://ademozbay.com/esaretin-bedeli-
nacaktır. Suçlu negatif damgalamayı kabul etmez
ve-brooks-was-here/, 04.02.2018.
ya da içselleştirmezse ilk sapma davranışı tekrarlan-
mayacaktır. Fakat damgalama içselleştirilirse suçlu-
Durkheim’ın anomi kavramından yararlanan ve nun karakteri bu damgayla tanımlanacak ve ikinci
kendi sosyolojik kavramlarını ekleyerek “gerilim te- sapma gerçekleşecektir. Bunun önleminin yolu ise,
orisini” geliştiren isim, Amerikalı bir sosyolog olan suç işleyen bireylere damgalama yapılmamasıdır
Robert K. Merton’dur. “Toplumsal Yapı ve Anomi (So- (Bohm/Vogel, 2011, s. 118).
cial Structure and Anomie)” adlı makalesinde kültürel Toplumun suçlulara davranışa odaklanmasıy-
olarak tanımlanan hedefler ve toplumun onları elde
la öne çıkan damgalama teorisi, birincil sapmayı
etmede onayladığı araçlar olmak üzere iki kavram-
açıklayamaması (Taylor/Walton/Young, 1988, s.
dan söz eder. Amerikan toplumunu inceleyen Mer-
142) ve damgalama sürecini abartması nedenleriyle
ton, Amerikan Rüyası fikrinin herkesi zengin, başa-
eleştirilmiştir. Ayrıca damgalanma sonrası suça yö-
rılı ve güçlü olmaya ittiğini ifade etmektedir (Taylor/
Walton/Young, 1988, s. 94). Bu hedefleri gerçekleş- nelmeye yoğunlaşan söz konusu teori, damgalan-
tirmek için kullanılan araçlar ise, çalışma, eğitim ve ma korkusunun bireyi suç işlemekten alıkoymasını
tasarruftur (Merton, 1938, s. 672, 673, 675). görmezden gelmektedir.

95
Uymama Davranışı

Öğrenme Çıktısı

2 Suça açıklamaya yönelik sosyolojik teorileri değerlendirebilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Ankara’nın Çinçin mahal-


Geleneksel suç teorilerini lesinde yaşanan yoğun suç Anomi ve gerilim teorilerini
sayınız. olaylarını suç teorileri açı- anlatınız.
sından değerlendiriniz.

Araştırmalarla
İlişkilendir
Durkheim’ın İntihar Olgusuna Bakışı
Durkheim, İntihar adlı kitabında intihar olgusunu incelemiştir. Bencil, özgeci ve anomik olmak
üzere üç intihar tipi belirlemiştir. Bencil intihar, toplumun dini, ailevi veya siyasi bütünlüğünün bo-
zulmasıyla gerçekleşmektedir. Zira bu durumda bireyler, aşırı bireyselleşir ve toplumdan kopuş yaşar.
Örneğin dindarlar, intihara daha az meyletmektedir. Benzer durum evliler için de geçerlidir. Özgeci
intihar ise, yetersiz bireyselleşme sonucu insanın toplumun içine iyice yerleşmesi durumunda gerçek-
leşir. Toplumsal işleyişin düzenlenemediği ekonomik kriz, siyasal devrim gibi durumlarda ise anomik
(kuralsız) intihar görülmektedir.

Kaynak: Emile Durkheim, İntihar, Bir Toplumbilim İncelemesi, Çev.: Z. Zühre İlkgelen, Pozitif Ya-
yınları, İstanbul, 2013, s. 158-241.

96
Hukuk Sosyolojisi

1 Uymama, sapma, suç ve suçluluk


kavramlarını ayırt edebilme

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


Sosyolojik açıdan “normal” kabul edilen uymama davranışı,
Uymama Davranışı: Sapma, Suç
ve Suçluluk Kavramları en geniş anlamda ele alındığında toplumsal normlara itaat et-
memenin her türünü kapsamaktadır. Uymama, sapma, suç ve
suçluluk kavramları çerçevesinde ele alınabilir.

2 Suça açıklamaya yönelik sosyolojik


teorileri değerlendirebilme

Suçu sosyolojik yaklaşım çerçevesinde geliştirilen ilk teoriler ge-


Suça Sosyolojik Yaklaşım leneksel suç teorileridir. Bunlar, sosyal düzensizlik, sosyal kont-
rol, sosyal öğrenme, anomi, gerilim ve damgalamadır.

97
Uymama Davranışı

1 Aşağıdaki kavramlardan hangisi “bir topluluk- 6 Aşağıdakilerden hangisi ilk olarak Emile
ta ya da toplumda önemli sayıda insan tarafından Durkheim tarafından Toplumsal İş Bölümü adlı
kabul edilen bir dizi kurala uymama” olarak tanım- kitabında ileri sürülen kavramdır?
neler öğrendik?

lanmaktadır?
A. Gerilim
A. Suç B. Sosyal bağ
B. Sapma C. Öz kontrol
C. Suçluluk D. Anomi
D. Suçlu E. Ayırıcı birliktelik
E. Anomi
7 Aşağıdakilerden hangisi Edwin Sutherland
2 Aşağıdakilerden hangisi Robert K. Merton’un tarafından geliştirilen suç teorisidir?
geliştirdiği suç teorisidir?
A. Sosyal öğrenme
A. Anomi
B. Sosyal düzensizlik
B. Sosyal kontrol
C. Damgalama
C. Gerilim
D. Damgalama D. Anomi
E. Sosyal düzensizlik E. Gerilim

3 Aşağıdakilerden hangisi sosyal düzensizlik te- 8 Aşağıdakilerden hangisini gerilim teorisine


orisinin esin kaynağı olan şehirdir? getirilebilecek bir eleştiridir?
A. Chicago A. Sosyal olarak düzensiz görülen bölgelerde bile
B. Boston suç işlemeyen bireyler vardır.
C. Ankara B. Teori, ilk suçlunun suç tekniklerini ve tanımla-
D. New York rını nasıl öğrendiğini açıklamamaktadır.
E. Miami C. İnsanların nasıl sosyalleştiğine yanıt verme-
mektedir.
4 Aşağıdakilerden hangisi bireylerin etiketlen- D. Toplumsal engellemelerle veya eşitsizliklerle kar-
melerinin suç işlemeleri üzerinde etkili olduğunu şı karşıya gelen her birey, suç işlememektedir.
ileri süren teoridir? E. Kan davaları ve töre cinayetleri gibi suçları
A. Anomi açıklayamamaktadır.
B. Dış kontrol
C. Gerilim 9 Aşağıdakilerden hangisi sosyal kontrol teori-
D. Sosyal bağ lerine esin kaynağı olan düşünürdür?
E. Damgalama A. Durkheim
B. Freud
5 Aşağıdakilerden hangisi sosyal bağın element- C. Hobbes
lerinden birisi değildir?
D. Locke
A. Adanmışlık E. Merton
B. Katılım
C. Sevgi 10 Öz kontrol teorisine göre öz kontroldeki za-
D. Bağlılık yıflığın nedeni aşağıdakilerden hangisidir?
E. İnanç
A. Genetik
B. Kötü ebeveynlik
C. Toplumsal baskı
D. Arkadaş etkisi
E. Damgalama

98
Hukuk Sosyolojisi

Yanıtınız yanlış ise “Uymama Davranışı:


1. B 6. D Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla-
Sapma, Suç ve Suçluluk Kavramları” konu-
şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.
sunu yeniden gözden geçiriniz.

neler öğrendik yanıt anahtarı


2. C Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla- 7. A Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla-
şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

3. A Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla- 8. D Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla-
şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla- 9. C Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla-
şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

5. C Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla- 10. B Yanıtınız yanlış ise “Suça Sosyolojik Yakla-
şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz. şım” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Araştır Yanıt
6 Anahtarı

Sapma, “bir toplulukta ya da toplumsa önemli sayıda insan tarafından kabul edi-
len bir dizi kurala uymama” olarak tanımlanabilir. Suç ise, yasalar tarafından
yasaklanmış ve bu yasağa uymanın bir ceza ile yaptırıma bağlandığı ve kamu
Araştır 1 otoritesinin müdahalesini gerektiren bir eylem veya eylemsizliktir. Suçluluk,
suç teşkil eden fillerin (veya benzer fiillerin) işlenmesi eğilimindeki kişisel
farklılıkları ifade etmektedir.

Sosyal düzensizlik teorisi, sosyal kontrol teorisi, sosyal öğrenme teorisi, anomi
Araştır 2 ve gerilim teorisi ile damgalama teorisi geleneksel suç teorileridir.

99
Uymama Davranışı

Kaynakça
Anthony Giddens, Philip W. Sutton, Sosyoloji, 7. Gina Lombroso Ferrero, Criminal Man According
Edisyon, Çev.: Mesut Şenol, Kırmızı Yayınları, to The Classification of Cesare Lombroso, G.P.
İstanbul, 2016. Putman’s Son New York, 1911.
Cesare Lombroso, Crime: Its Causes and Remedies, Gordon Marshall, Dictionary of Sociology, New
Translated by Henry P. Horton, M. A., London: Edition, Oxford University Press Oxford, 2003.
William Heinemann, 1911.
Gwynn Nettler, Explaining Crime, McGraw-Hill
Cevdet Atay, Hukuka Giriş, Sentez Yayınları, Bursa, Book Company, 1984.
2012.
Hirschi, T., Gottfredson, M., “The Distinction
Charles Buckman Goring, The English Convict: A Between Crime and Criminality” içinde Critique
Statistical Study, London, H.M.S., 1913. and Explanation: Essays in Honor of Gwynne
Nettler, Edited by T. F. Hartnagel, R. A. Silverman,
Clifford Robe Shaw, Henry D. McKay, “Juvenile
New Brunswick: Transaction Books, 1986, 55-69.
Delinquency in Urban Areas”, içinde
Understanding Deviance: Connecting Classical Howard S. Becker, Outsiders Studies in the Sociology
and Contemporary Perspectives, Edited by of Deviance, The Free Press, New York, 1966.
Tammy L. Anderson, Routledge Publication,
http://ademozbay.com/esaretin-bedeli-ve-brooks-
New York and London, 2014.
was-here/, 04.02.2018.
Edwin H. Sutherland, Donald R. Cressey,
http://physics.bu.edu/~redner/projects/population/
Criminology, Tenth Edition, J.B. Lippincott,
cities/chicago.html, 11.02.2018.
USA, 1978.
https://people.hofstra.edu/geotrans/eng/ch6en/
Emile Durkheim, İntihar, Bir Toplumbilim
conc6en/burgess.html, 11.02.2018.
İncelemesi, Çev.: Z. Zühre İlkgelen, Pozitif
Yayınları, İstanbul, 2013. Ian Taylor, Paul Walton, Jock Young, The New
Criminology: For a Social Theory of Deviance,
Emile Durkheim, İntihar, Çev.: Zühre İlkgelen,
Routledge, New York, 1988.
Pozitif Yayınları, İstanbul, 2013.
İlhan Üzülmez, “Ceza Sorumluluğunun Esası ve
Emile Durkheim, The Division of Labor in Society,
Cezalandırmanın Amacına Dair Düşünce
Edited and with a New Introduction by Steven
Hareketleri”, AÜEHFD, Cilt: 5, Sayı: 1-4, 2001.
Lukes, Translated by W. D. Halls, Free Press, New
York, 2014. İsmail Güllü, Suç Olgusuna Teorik Ve Eleştirel Bir
Yaklaşım, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar
Emile Durkheim, The Rules of Sociological Method
Dergisi, Cilt: 16, Özel Sayı I, 2014, 104-107.
and Selected Texts on Sociology and Its Method,
Edited and A New Introduction by Steven Lukes, John Tierney, Criminology Theory and Context, Third
Free Press. Edition, Routledge Publication, USA, 2013.
Ernest W. Burgess, “The Growth of the City An Larry J. Siegel, Criminology: The Core, Seventh
Introduction to a Research Project”, içinde Edition, Cengage Learning, USA, 2017.
Robert E. Park, Ernest W. Burgess, Roderick D. Mahmut Tezcan, Ülkemizde Aile İçi Töre ya da
McKenzie, The City Suggestions for Investigation Namus Cinayetleri, Töre Cinayetleri Paneli,
of Human Behavior in the Urban Environment, Ankara, 1999.
The University of Chicago Press, Chicago and
London, 1967. Mezher Yüksel, “Klasik Suç Kuramları”, içinde
Mezher Yüksel, Fuat Güllüpınar, Çagdas Ümit
Fatmanur Akgün, “Suç Davranışı Konusunda Klasik Yazgan, Evren Balta Paker, Emre Gökalp, Yaşar
Okul ile Pozitivist Okulun Yaklaşımları”, Ceza Suveren, Sutay Yavuz, Coşkun Taştan, Suç
Hukuku Dergisi, Sayı: 19, 2012. Sosyolojisi, Editör: Fuat Güllüpınar, T.C. Anadolu
Füsun Sokullu-Akıncı, Kriminoloji, 3. Baskı, Beta Üniversitesi Yayını No.: 3629, Açıköğretim
Yayınları, İstanbul, 2002. Fakültesi Yayını No.: 2457, Eskişehir, 2017.

100
Hukuk Sosyolojisi

Michael R. Gottfredson, Travis Hirschi, A General Sulhi Dönmezer, Kriminoloji, Gözden Geçirilmiş 8.
Theory of Crime, Stanford University Press, Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 1994.
Stanford, 1990.
Taner Tahir, Ceza Hukuku Umumi Hükümler, 3.
Osman Dolu, Suç Teorileri Teori, Araştırma ve Baskı, İstanbul, 1953.
Uygulamada Kriminoloji, Gözden Geçirilmiş ve
Geliştirilmiş 5. Baskı, Global Politika ve Strateji Thomas Hobbes, Leviathan, Edited With An
Yayınları, Ankara, 2015. Introduction by C. B. Macpherson, Penguin
Robert K. Merton, “Social Structure and Anomie”, Books, England, 1985.
American Sociological Review, Vol.: 3, No.: 5, Travis Hirschi, Causes of Deliquency, With An
1938, 672-682.
Introduction by the Author, Tranaction Publishers,
Robert M. Bohm, Brenda L. Vogel, A Primer on New Brunswick and London, 2002.
Crime and Delinquency Theory, Third Edition,
Wadsworth, Cengage Learning, USA, 2011. Wan-Ning Bao, Ain Haas, Xiaojin Chen, Yijun
Pi, “Repeated Strains, Social Control, Social
Robert M. Regoli, John D. Hewitt, Matt DeLisi,
Delinquency in Society, Tenth Edition, Jones and Learning, and Delinquency: Testing an Integrated
Bartlett Learning, USA, 2017. Model of General Strain Theory in China”, Youth
& Society, Vol.: 46, No.: 3, 2014, 402–424.
Sebahattin Ziyanak, Analyzing Delinquency among
Kurdish Adolescents: A Test of Hirschi’s Social Yasemin Işıktaç, Hukuk Sosyolojisi, 2. (Tıpkı) Baskı,
Bonding Theory, Lexington Books, USA, 2015. Filiz Kitabevi, İstanbul, 2013.
Sigmund Freud, “Some Character-Types Met with Zahir Kızmaz, “Sosyolojik Suç Kuramlarının Suç
in Psycho-Analytic Work”, http://freudians.org/ Olgusunu Açıklama Potansiyelleri Üzerine Bir
wp-content/uploads/2014/09/Some-Character-
Değerlendirme”, C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi,
Types-Met-With-in-Psycho-Analytic-Work.pdf,
09.02.2018. Cilt: 29, No: 2, 149-174.

101
Bölüm 7
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

Tarihsel Süreçte Mülkiyetin Varoluş


öğrenme çıktıları

Biçimleri

1 2
Mülkiyetin Psikolojisi 2 İlkel toplumdan günümüz toplumuna
1 Mülkiyetin doğuşunda insanın ruhi mülkiyetin varoluş biçimlerini ortaya
yapısının etkisini açıklayabilme koyabilme

3 Mülkiyetin Sosyal Yönü


3 Mülkiyetin sosyal yönünü açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Ferdi Mülkiyet • Kolektif Mülkiyet • Mülkiyetin Sosyal Yönü • Sahip Olma Duygusu
• Fikri Mülkiyet

102
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ lins, 2009, s.9). Örneğin bugün Dünya’nın büyük


Sadece insanla nesne arasındaki ilişkileri değil, kısmında su, çatışma yaratacak bir kaynak olarak
insanla insan arasındaki ilişkileri de kapsayan ge- görülmemektedir. Fakat küresel ısınma, yeraltı su
niş ve karmaşık bir kavramı ifade eden mülkiyet; kaynakların yanlış zirai tekniklerle kullanımı gibi
kişilik, güç ve kontroldür. Kişiliktir çünkü, bizler nedenlerle BM’den yapılan açıklaya göre 2030 iti-
bireysel veya toplumsal olarak kim olduğumuzu bariyla Dünya nüfusunun neredeyse yarısı su kıtlı-
sembolize etmek, tanımlamak ve ifade etmek için ğı yaşamaya başlayacaktır (UNCCD Thematic Fact
mülkiyeti kullanırız. Örneğin, ne denli seçkin/ Sheet Series No.: 2, http://www.unccd.int/Lists/
elit olduğumuzu göstermek için marka kıyafet ve SiteDocumentLibrary/Publications/Desertificati-
ayakkabılar giyer ya da toplumun geri kalanından onandwater.pdf, 29.12.2017). Bu durumda, tüm
ne kadar farklı olduğumuzu göstermek için genel canlılar tarafından talep edilen ve kıtlığa düşen
giyim tarzının dışına çıkan kıyafetler tercih ederiz. suya sahip olmak, çatışmaların doğmasına neden
Mülkiyet güçtür zira sahip olduklarımız sayesinde olacak ve belki de yakın gelecekte su savaşları yaşa-
hayatlarımızı idame ettirir ve eğer şanslıysak refah nacaktır. Bu örnekten de yola çıkılarak denilebilir
içinde yaşarız. Fakat öyle bazı nesneler vardır ki sa- ki, mülkiyetin ortaya çıkması için; söz edilen ko-
dece hayatımızı idame ettirmemizi sağlamaz ayrıca şullardan sadece biri yeterli değildir. Ancak anılan
bizi yani o nesnelerin sahiplerini normalden çok iki koşul (talep ve kıtlık) birlikte mevcut olduğun-
daha güçlü hissettirir. Bunun belki de en güzel ör- da mülkiyetten bahsedilebilecektir.
neği Türk toplumundaki Mercedes Benz marka bir
araba sahibi olma hayalidir. Her ne kadar günü-
müzde bu hayal çok yaygın olarak mevcudiyetini
sürdürmese de özellikle 1990’lerde bu markada bir
arabaya binmek çoğu insanın hayalidir. Tüm bun-
ların yanında mülkiyet, bize sahip olduklarımız
üzerinde tüketme, tasarruf etme ve daha da önem-
lisi, diğerlerini dışlama hakkı verdiği için kont-
roldür (Witte/Alexander, 2008, s. 207, 208). Bu
yanlarıyla mülkiyet bireysel bir olgu olduğu kadar
sosyal bir olgudur da.
Ayrıca mülkiyet, hukuki bir kavramdır zira birçok
ülke mevzuatında mülkiyetle ilgili normlar yer almak-
ta ve İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Korumaya
Dair Avrupa Sözleşmesi gibi birçok uluslararası söz- Resim 7.1
leşme mülkiyeti koruma altına almaktadır. Tüm bu Kaynak: “The Next Weapon”, Al-Sharq al-Awsat,
yönleriyle hem hukuki hem de sosyal bir olgu olma- 2010, http://www.make-a-wave.org/tag/water-wars/,
sından ötürü mülkiyet, hukuk sosyolojisi kapsamında 29.12.2017.
incelenmesi gereken kavramlardan biridir.
Talep ve kıtlığın yanında insanın ruhi yapısı da
mülkiyetin doğuşunda etkili olmuştur. Mülkiyetin
MÜLKİYETİN PSİKOLOJİSİ temelinde sahip olma duygusu yer almaktadır. Bu
(Bu bölüm Dilara Buket Tatar’ın Mülkiyet ve duygusunun sonradan mı kazanıldığı; yoksa do-
Fikri Mülkiyetin Felsefi Temelleri, Astana, Anka- ğuştan mı olduğu; yaş ve cinsiyetin farklılık yaratıp
ra, 2014, s. 21-24’den alınmıştır). İnsan yaşamının yaratmadığı; farklı milliyetler arasında farklılıkların
devamı su, ekmek ve barınmanın mevcudiyetine mevcut olup olmadığına dair birçok araştırma ya-
bağlıdır. Bunlar, bütün insanlar tarafından yaşam- pılmıştır. Bu araştırmalardan biri mülkiyetin psiko-
larını devam ettirmek için talep edilmektedir. Eğer lojisi konusunda birçok araştırma yapan Lita Furby
herkes tarafından talep edilen bu nesne ve kaynak- tarafından 1975 yılında yayımlanmıştır. Bu araş-
lar, kıtlığa düşerse ya da kıt olanlar, talep edilme- tırmada sahip olma duygusunun, doğuştan olup
ye başlanırsa; mülkiyet doğacaktır. Kısaca talep ve olmadığı ve ebeveynlerin bu duygunun gelişme-
kıtlık, mülkiyetin ortaya çıkışı için zaruridir (Col- sindeki rolleri saptanmaya çalışılmıştır. Araştırma-

103
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

nın sonuncunda; sahip olma duygusu ve sahip olmaya


yönelik insan davranışlarının, insan faaliyetlerinin çok
büyük bir kısmının merkezinde yer aldığı ve sahip olma
duygusunun bebeklikte ortaya çıktığı tespit edilmiştir.
Ayrıca ailenin ve sosyal çevrenin, sahip olma duygusuyla
baş ediş yollarının, çocuğun fiziki ve zihinsel gelişiminde
önemli rol oynadığı da açığa çıkarılmıştır (Furby, 1975).
Milliyetin, kültürün ve yaşın, mülkiyet üzerinde-
ki etkisini gösteren başka bir araştırmada ise, üç farklı
gruba mülkiyetin anlamı ve mülkiyete iten nedenler
hakkında sorular sorulmuştur. Bu üç grup, Amerika’dan
yüz elli, İsrail’den altmışı Kibutz ve altmışı Kibutz ol-
Resim 7.2 mayan beş farklı yaş aralığındaki kişilerden oluşmuştur.
Kaynak: http://www.bluenoemi-jewelry.com/ Yani araştırma grubunda farklı değerler, farklı çocuk
aboutkibbutz.html, 11.02.2018. yetiştirme şekilleri ve mülkiyete ilişkin farklı hukuki dü-
zenlemeleri olan insanlar yer almaktadır (Furby, 1976,
s. 49-65).

Türkçe sözlükte kibutz, “topluluğu oluşturan yaşlı ve çocuklar dışında herkesin ücret almadan çalışmak zorunda
olduğu, gıda maddelerinin gereksinimlere göre dağıtıldığı, başlangıçta Filistin’e göç eden Yahudilerin işlenmemiş
toprakları ortaklaşa işleme gereksiniminden doğan, daha sonra yasal esaslara bağlanan İsrail’deki örgütlenmiş
tarım toplulukları” olarak tanımlanmıştır. Bu topluluğun bütün üyeleri, yine kendileri tarafından üretilen nes-
nelerle beslenme, sığınak, tekstil, eğitim, sağlık ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Gelirin eşit paylaşımından herkes
yararlanmaktadır. Bu toplumda ferdi mülkiyet yoktur. Çocuklar dahi herkesin gözetimi altındadır.

Kaynak: Bradley J. Ruffle, Richard Sosis, “Cooperation and the In-group-Out-group Bias: A Field Test on Israeli
Kibbutz Members and City Residents”, Journal of Economic Behavior and Organization, Vol.: 60, Issue: 2, 2006.

Anaokulu düzeyinde olan katılımcılar, mülkiyetin kendileri için malik oldukları nesneyi kullanabilme-
yi sağladığına değinmiştir. Yani onlar için önemli olan oynayacak oyuncakları olmasıdır. En yaşlı grubu
oluşturan yetişkinler, mülkiyetin sağladığı hukuki haklardan bahsetmiştir. İsrailli katılımcılar Amerikalı
katılımcılardan farklı olarak, nesnenin iktisap sürecinin yani hediye olması, emekle üretilmesi ya da top-
lanması gibi aşamaların, mülkiyeti tanımlamada önemli bir ölçü olduğunu belirtmiştir. Kibutz ve Kibutz
olmayan İsrailliler bakımından ise şaşırtıcı bir şekilde mülkiyetin boyutları benzerdir ve Amerikalılardan
farklılık göstermektedir. Benzer durum neden mülkiyete ihtiyaç duydukları sorusuna verdikleri cevaplarda
da gözlenmektedir. İsrailler, nesnenin kullanımını kontrol etmeyi mülkiyete iten neden olarak göstermiş-
ken, Amerikalılar mülkiyetin sağladığı sosyal güç, statü, kişiliğin oluşturulması, belirli faaliyetleri mümkün
kılmak gibi daha farklı nedenlere yönelmiştir (Furby, 1976, s. 49-65). Bu araştırma sonucundan ferdi
mülkiyet olmadan yetiştirilen çocuklarda dahi mülkiyete eğilim gözlenebildiği ortaya konmuştur.
Alman, Fransız, Amerikan, İngiliz ve Türk vatandaşları üzerinde yapılan başka bir çalışmada hangi
ülkenin vatandaşının daha maddiyatçı, yani daha sahiplenici, kıskanç, dokunsal ve cömert olduğu tespit
edilmiştir. Dört yüz beş katılımcıdan, çeşitli soruları yanıtlamaları istenmiştir. Çalışmanın sonunda Türk
vatandaşlarının daha maddiyatçı, kıskanç, sahiplenici ve dokunsal olduğu görülmüştür. Buna rağmen
Türkler, diğer ülke vatandaşlarına nazaran daha cömerttir. Bu sonuç, akrabalık ilişkileri ve kültürel faktör-
lerle açıklanmıştır (Ger/Belk, 1990, s. 186-192).
Sonuç olarak sahip olma duygusu, insan doğasında yer almakta, insanların kişiliklerini oluşturmada ve
diğer insanlarla ilişkilerini belirlemede etkili olmaktadır. Bu yönüyle mülkiyet, duygusal, fiziksel, iktisadi,
eylemsel, hukuki ve sosyal bir gerçeklik olma niteliği taşımaktadır.

104
Hukuk Sosyolojisi

Öğrenme Çıktısı
1 Sahip olma duygusunu ve mülkiyeti açıklamadaki rolünü değerlendirebilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Mülkiyetin ortaya çıkışın- Kibutz ve Kibutz olmayan-


Yaş ve mülkiyet arasındaki
da hangi faktörler etkili ol- ların mülkiyete bakışını an-
ilişkiyi açıklayınız.
muştur? latınız.

TARİHSEL SÜREÇTE MÜLKİYETİN İlkel Toplumlarda Mülkiyet


GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ Fransız felsefeci, sosyolog ve antropolog Lucien
(Bu bölüm Dilara Buket Tatar’ın Mülkiyet ve Levy-Bruhl’a göre ilkel topluluklarda toprağın mül-
Fikri Mülkiyetin Felsefi Temelleri, Astana, Ankara, kiyeti ve ferdi mülkiyet çok az meta üzerinde söz
2014, s. 25-51’den alınmıştır). Mülkiyet, hakkın konusu olmuştur. Yani birkaç ufak eşya dışındaki
konusuna (gayrimenkul-menkul), hak sahibinin her şey kolektif mülkiyetin konusudur. Örneğin
niteliğine (kamu mülkiyeti-özel mülkiyet) ve hak toprak, tüm topluma yani yaşayanlar ve ölülerin ta-
sahibinin adedine (tek başına mülkiyet-birlik- mamına ait kabul edilmiştir (Levy-Bruhl, 2006, s.
te mülkiyet) göre çeşitli şekillerde tasnif edilebilir 110’dan naklen Wing, s. 127, 128). Bu inanışın bir
(Oğuzman/Seliçi/Oktay-Özdemir, 2006, s. 247, sonucu olarak, yaşanılan bölge ya da onun herhangi
248). Yapılan bu tasniflere, kolektif (ortak) ve ferdi bir parçası bir başkasına satılamamış veya bırakıla-
mülkiyet ayrımı da eklenmelidir. Kolektif mülkiyet mamıştır (Levy-Bruhl, 2006, s.110). Ayrıca ziraat,
belirli bir insan topluluğunun geçmiş ve gelecek toplama veya avcılık için kullanılan eşyalar da ortak
nesillerinin birlikte mülkiyetini ifade eder. Kolektif mal kabul edilmiştir (Challaye, 1994, s. 17).
mülkiyette topluluktaki bireylerden birinin ölümü,
mülkiyeti sonlandırmaz. Aksine, ölenin mirasçıları Klan: Boy; ortak bir atadan türediklerine inanı-
herhangi bir hukuki işleme gerek kalmadan kolektif lan toplumsal ve ekonomik ilişkilerinde anaerkil,
malik olur. Bir kabilenin ya da bir ulusun bayrak, ataerkil anlayışı uygulayan geleneksel topluluk;
vatan, milli marş gibi nesneler üzerindeki mülkiyeti kabile.
kolektif mülkiyete örnek olarak verilebilir. Kolektif
mülkiyet olmayan ve söz konusu edilen diğer tüm
Kaynak: Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve
tasniflerde yer alan tüm mülkiyet türleri ise; ferdi Tarih Yüksek Kurulu Yayınları, Ankara, 2010.
mülkiyettir. İlkel toplumdan günümüz toplumuna
dek kimi zaman kolektif kimi zamansa ferdi mülki-
yet ön planda olmuştur. İlkel toplumlarda insanların vücutlarının saldığı,
salgıladığı veya dışarıya attığı her şey, vücudun her
parçası ve üzerinde kişisel mülkiyetin belirginleştiği
özel eşyalar bireylere aittir (Challaye, 1994, s. 18).

105
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

konusu olan insan yani köle, babadan oğla; ölen-


den varisine geçebilmiş ve köleler, taşınır ve taşın-
maz olarak ikiye ayrılmıştır (Challaye, 1994, s. 26).
MÖ VI. yüzyıldan başlayarak, ticaretin geliş-
mesiyle, aile mülkiyeti hakkındaki inançlar zede-
lenmiş ve aile mülkiyeti dinsel güç olma özelliğini
kaybetmiştir. Bu vesileyle ferdi mülkiyet ortaya çık-
mıştır (Güriz, 1969, s.13).
Sonuç olarak; Antik Yunan’da kısa bir sürede
aile mülkiyetinden ferdi mülkiyete geçilmiştir. An-
cak ferdi mülkiyet, aile mülkiyeti ölçüsünde diren-
me gücüne sahip olmadığı için, hem kolektif mül-
kiyete dönüş eğilimine, hem de devletin mülkiyet
Resim 7.3 alanına karışmasına rastlanmıştır (Güriz, 1969,
Kaynak: Ekim 1972’de şimdiye kadarki en eski altın s.14, 15).
eşyaları içeren geniş bir Bakır Çağı nekropolü Varna,
Bulgaristan’da bulunmuştur. 300’den fazla mezarın Roma’da ilk mülkiyet, Antik Yunan’da olduğu
açıldığı nekropolde 3.000’den fazla kolye, çanak gibi her ailenin; kendi evi, hayvanları, tarlası ve
çömlek gibi altın eşya gün yüzüne çıkmıştır. Görseldeki kutsal ocağının tüttüğü yeri üzerindeki aile mülki-
mezarın yüksek statülü bir erkeğe ait olduğu tahmin yetidir. Paterimin (aile atası) mülkiyet konusu şey-
edilmektedir. Bkz.: http://www.ancient-origins.net/ ler üzerinde idare hakkı vardır fakat bunlar üzerin-
ancient-places-europe/varna-man-and-wealthiest-grave-
5th-millennium-bc-002798, 30.12.2017.
de herhangi bir tasarruf yetkisi yoktur (Coulanges,
2011, s. 63).
Kişinin kendisine ait olan şeyler arasında karısı Ayrıca Antik Roma’da da, Antik Yunan’da ol-
da vardır ve evlendikten sonra ona yalnızca kocası duğu gibi dini bazı inanışlar mülkiyet anlayışında
el sürebilmiştir. Kocasını aldatan bir kadına; hem etkili olmuştur. Örneğin iyi ruhlar olduğuna inanı-
kocası tarafından satın alındığı, hem de aldatması lan ölüler, evin altına gömülmüş; böylece ruhun evi
bir tür hırsızlık sayıldığı için tüm suç yüklenmiştir. koruyacağına inanılmıştır (Challaye, 1994, s. 40).
Ayrıca eğer koca, karısından daha önce ölürse karısı Yaşanılan toprak parçası üzerinde atalarının ruhları
da öldürülmüştür (Challaye, 1994, s. 20, 21). için, ailenin ocağının daima tütmesi gerekmekte-
dir. Ocağın oradan oynaması, bir an olsa sönmesi
anlamına geleceğinden en büyük günah sayılmıştır
Antik Yunan ve Roma’da Mülkiyet (Başgil, 1946, s.383).
Antik Yunan’da, din, aile ve mülkiyet üç önemli
Fakat hayli kalabalıklaşan ailelere üzerinde
sosyal olgudur. Bu üç sosyal olgu da karşılıklı bir
yaşadıkları “heredium” yetmez olunca, kolektif
ilişki içindedir. Bu toplumlarda ölülere ait ruhla-
mülkiyet ortaya çıkmıştır. Roma sitesi sınırların-
rın yaşamaya devam ettiğine ve ölülerin, tanrısal
daki arazi, “Agerpublicus” ve “agerprivatus” olarak
(kutsal) varlıklara dönüştüğüne inanılmıştır. Bu
ikiye ayrılmıştır. Agerpublicus adını taşıyan arazi
yüzden tanrılara yaşayacakları bir yer gerekmekte-
üzerinde çıplak mülkiyet devlete ait olmuş, fakat
dir (Challaye, 1994, s. 23). Burası da her ailenin
kişiler bu toprakları kullanmış ve yararlanmıştır
kendi ocağıdır. Ocak, yerleşik yaşamın simgesidir
(Richardson, 1980, s. 6). Kabileler kalabalıklaştık-
ve bir kere yerine konduktan sonra; ailenin sürekli
ça, kolektif mülkiyetin sakıncaları ortaya çıkmış
yaşadığı yer, onun olduğu alan olacaktır. Yaşanılan
ve her ailenin çalıştığı toprak üzerinde kullanım
bu yer artık bütün ailenin kolektif mülkiyetindedir
hakkına sahip olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla
(Coulanges, 2011, s. 63). Kolektif mülkiyet, aile-
ekilen arazi de aile mülkiyetine girmiştir. Agerpri-
nin yalnız yaşayan üyelerini değil, ölülerini ve do-
vatus içinde yer alan ve ailenin kolektif mülkiyetine
ğacak olanları da kapsayan bir nitelik taşımaktadır
konu olan topraklar ise heredium ve terresgentili-
(Güriz, 1969, s.13).
ce (kabile toprakları) olmak üzere ikiye ayrılmıştır.
Ayrıca bu toplumlarda mülkiyetin konusunun Terresgentilice de kabilenin kolektif mülkiyeti bu-
yalnızca eşyalar değil, insanlar da olabilir. Mülkiyet lunmaktadır (Laveleye, 1999, s. 96).

106
Hukuk Sosyolojisi

Orta Çağ’da Mülkiyet


Patrici: Vatandaşlık ayrıcalığını ellerinde bu-
lunduran ve senatoya girme ve bütün öbür resmî Orta Çağı anlamak için kullanılan temel kav-
görevleri elde tutma hakkının yalnızca kendisine ramlardan biri, “feodalite (derebeylik)”dir. Feodalite
ait olduğunu ileri süren soylu sınıftır. Halk da hem zaman, hem de coğrafya olarak tüm Orta Çağı
zamanla gerçek bir hak halinde dönüşen bu sava kapsamamakta (Ağaoğulları, 2011, s. 237) fakat
boyun eğmiştir. var olduğu zamanlarda; ülkelerdeki iktisadi, sosyal
Pleb: Fetihle büyüyen Roma topraklarının nüfu- ve hukuki açıdan etkili olması nedeniyle önem arz
su, yaşanan iç göçlerle ve çoğunluğu Latin olmak etmektedir (Göze, 2000, s. 64, 65).
üzere boyun eğmiş bölge halklarıyla artmıştır.
Devletin bütün bu yeni uyrukları, aslı Roma hal-
Heredium, evleri, avluları ve bahçeleri için yetecek
kından olmadıkları için, kişisel bakımdan özgür
kadar bir topraktan oluşmaktadır ve bu topraklar
olmaları ve toprak sahibi olabilmelerine rağmen,
mirasla geçmektedir. Mirasla geçebiliyor olmasına
kamu haklarından yoksun olmuştur. İşte bu uy-
rağmen, ailenin bir eve ihtiyaç duyuyor olması ne-
ruklar, plebi oluşturmaktadır.
deniyle el değiştirmemesi öngörülmüştür.

Kaynak: Friedrich Engels, Komünist Manifesto Kaynak: Laveleye, Emile De Primitive Property,
ve Komünizmin İlkeleri, Çev.: Muzaffer Erdost, Translated by: R.L. Marriott, Batoche Books, Ka-
9’uncu Baskı, Sol Yayınları, Ankara, 2011. nada, 1999.

Roma İmparatorluğu’na fethedilen toprakların Feodal düzende, serfler, senyörler, vasallar, Ki-
eklenmesiyle, mülkiyet konu bakımından genişle- lise ve kral olmak üzere beş toplumsal sınıftan söz
mekle kalmamış, mülkiyetten yararlanan kişilerde edilebilir. Kilise, Hristiyanların bağışları ve topla-
de bir artış söz konusu olmuştur. Başlangıçta top- nan sadakalarla, Avrupa’nın farklı yerlerinden top-
rak mülkiyeti, “quiritaire” denilen arsa ve tarlalarla rak satın almış ve hatta İtalya’nın neredeyse tümü-
sınırlı iken, İtalya topraklarının tamamen Roma nün maliki olmuştur (Ağaoğulları, 2011, s. 245).
egemenliğine girmesi ile site sınırları dışındaki di- Kilise, insanların bu dünyada geçici olduklarını ve
ğer topraklar da mülkiyete konu olmuştur. Mülki- hedefin öbür dünyada mutluluk olduğunu iddia
yet kazanımı için Roma vatandaşı olmak şart iken, ederek, yoksulluğa karşı isyanların önünü kesmeye
devletin savaştan kazandıkları topraklar, ekonomik çalışmıştır. Zenginlik tutkusuna kapılmanın günah
ilişkilerin gelişmesi ve dolayısıyla zenginlik kay- olduğunu belirterek, herkesin kendi durumunu
naklarının artması; patricilerin karşısına çoğunluk- kabullenmesini sağlamıştır. Ancak Kilise, varlıklı-
la azatlı (azat edilmiş) cariyeler, köleler, yabancılar ların yoksullara yardım etmesini ve ödünç verilen
ve Roma’nın eski yerlilerinden oluşan pleblerin paradan da İncil’deki hükümlere uygun olarak faiz
çıkmasına sebep olmuştur. Pelblere de, ticaret ve alınmamasını öğütlemiştir (Göze, 2000, s. 70, 71).
imalat işleri sayesinde zenginleşmelerini takiben XI. yüzyıldan başlayarak, ekonomik hayatın
mülkiyet hakkı tanınmıştır. Mülkiyetin konusu- canlanmaya başlanması ile birlikte kapalı tarım
nun ve mülkiyetten yararlananların genişlemesi, ekonomisinden çıkılmış, ticaret ve el sanatları
aile mülkiyeti ile kolektif mülkiyetin yerini ferdi önem kazanmaya başlamıştır. Paranın hakim oldu-
mülkiyetin alması sonucunu doğurmuştur (Başgil, ğu hareketli bir pazar ekonomisine doğru bir geçiş
1946, s. 381-387). başlamıştır. Bunun sonucunda; girişim serbestliği,
Fakat belirtilen bu gelişmeler mülkiyetin eşit kişi özgürlüğü ve ferdi mülkiyet önem kazanmış-
olarak dağıtıldığı izlenimi vermemelidir. Zira in- tır. Yetiştirdiği ürünü satma olanağı bulan ve para
sanlar arasındaki zenginlik farklılıkları, Roma’da kazanan serfler ise, özgürlüklerini satın alabilir du-
kölelerin de katıldığı iç ayaklanmaların nedeni ol- ruma gelmiştir. Böylece, kurulan yeni şehirlerde
muştur. Bu çatışmaların nedeni olan eşitsizlik, öyle yeni bir sosyal sınıf doğmuş ve bu sınıf burjuvazi
bir hal almıştır ki; önce Cumhuriyet, daha sonra adını almıştır. Burjuvazi, girdiği sınıf mücadelele-
tüm Roma İmparatorluğu parçalanmıştır (Lavele- rinden galip çıkarak, iktisadi gücünü siyasi alanda
ye, 1999, s. 95). kazandığı güçle pekiştirmiş ve başta ferdi mülkiyet
olmak üzere birçok hakkını güvence altına almayı
başarmıştır. Burjuvazi, yeni gelişen ulus devletlerde

107
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

soyluların eski ayrıcalıklarını teker teker ellerinden landırılmış ve modern devletin toplum sözleşmesi
almıştır (Göze, 2000, s. 72- 77). kuramı ile temelleri atılmıştır (Akbay, 1968, s. 20,
21). Tüm bunların yanında Reform’la birlikte mül-
kiyet, teolog düşünürler tarafından gerekli bulun-
Serfler, toprağa bağlı olmalarına rağmen köle muş ve hatta dini açıdan temellendirilmeye başlan-
değildir. Fakat bağlılığı gereği özgür de değildir. mıştır (Witte/Alexander, 2008, s. 18).
Serfler, toprak mülkiyetine sahip olamamalarına
rağmen, küçük işletme sermayelerine, toprağın ta-
sarruf hakkına ve küçük üretim araçlarına sahip
Toplumsal sözleşme kuramı, devletin kökenini
olabilir.
bir sözleşmeye dayandırmaktadır. Bu sözleşmeden
Senyörler, serflerin bağlı kılındığı toprakların sa- önce insanların hayatında müşterek bir otorite-
hibidir ve toprak mülkiyetleri karşılığı ödenme- ye tabi olmadıkları dönem mevcuttur. Buna da
yen emek ya da zora dayalı çalıştırmayla işlenen, doğal durum denilmektedir. Doğal durumdaki
senyöre ait öz topraklar (hassa toprağı) ve mül- şartlar düşünürlerce farklı şekillerde tasavvur
kiyeti senyöre ama kullanımı serfe terk edilmiş edilmişse de hepsinin birleştikleri nokta, günün
toprakları olmak üzere ikiye ayrılmıştır. birinde insanların toplu bir şekilde yaşamaya
Vasallar, aynı zamanda senyör olduklarından karar vermiş olmalarıdır. Bu kararın sonucunda
toprak mülkiyeti açısından ifade edilenler onlar insanlar doğal durumu bırakarak toplum duru-
için de geçerlidir. Buna ek olarak yetkiyi devralan muna geçmiştir. Toplum durumuna geçiş, insan-
vasallar, hukuken malik senyör kalsa da; senyö- ların aralarında karşılıklı olarak, birbirlerinin
rün üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğu haklarına riayet edeceklerine ve bir arada barış
toprak parçasının tamamı ya da belirli bir kısmı içinde yaşayacaklarına dair bir sözleşme akdet-
üstündeki kullanım hakkına sahip olmuştur. meleri ile olmuştur.

Kaynak: Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yö- Kaynak: Muvaffak Akbay, Umumi Amme Hu-
netimler, 9’uncu Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, kuku Dersleri, 1’inci Cilt, 3’üncü Baskı, Güzel
2000. Sanatlar Matbaası, Ankara, 1968.

XIV ve XV. yüzyıllarda, ulusal ve uluslararası ti- XVIII. yüzyıl ise Aydınlanma Çağ’ı olarak ad-
caret, süratli bir gelişme göstermiş ve sermayenin landırılmaktadır. Zira bu yüzyılda bilim, felsefe,
endüstrideki önemi gittikçe artmıştır. Yeni ülkelerin ekonomi, sosyoloji ve hukuk gibi birçok alanda
bulunması, bunların sömürge durumuna getirilme- bugün dahi önemini ve geçerliliğini sürdüren ge-
si, denizaşırı ticaretin ilerlemesi ve özellikle Amerika lişmeler yaşanmıştır. Aydınlanma düşünürleri mül-
Kıtası’ndan Avrupa’ya çok miktarda altın ve gümüş kiyet dahil olmak üzere toplumsal sözleşme, doğal
madeninin getirilmesi, ticaret hayatının gelişmesi ve hukuk, hak, özgürlük gibi birçok kavramı tartışmış
değişmesinde etkili olmuştur (Challaye, 1994, s. 78). ve incelemiştir. Örneğin Hobbes’a göre doğa du-
rumunda; herkes eşit ve özgürdür. Ayrıca herkesin
her şey üzerinde kolektif mülkiyeti vardır. Böyle bir
Yeni Çağ’da Mülkiyet
doğa durumunda ise çatışma ve savaş kaçınılmaz-
XVI. yüzyılın başlarında ticaretin gelişmesi ve dır. Bu yüzden insanlar, barışı sağlamak için bir an-
tarıma ilginin azalmasıyla çiftçinin durumu hızla laşmaya varmış ve bu sayede ferdi mülkiyet ortaya
kötüleşmiştir. Ekonomik hayattaki gelişmeler Orta çıkmıştır (Hobbes, 2013, s. 104). İngiliz Locke ise,
Çağın sınıf yapısını etkilemiş, yoksul sınıflar daha mülkiyetin doğal bir hak olduğu varsayımından
da yoksullaşmış, orta sınıfın az gelirli zümresinin hareket etmiş ve onu, emekle ile temellendirmiş-
ekonomik durumu sarsılmış, küçük aristokrasi tir (Güriz, 1969, s. 134). Bugün onun mülkiyetin
buhran içine girmiştir (Güriz, 1969, s.80). Bu yüz- kaynağı olarak gördüğü emek birçok farklı ülke
yılda sermayenin, piyasanın ve rekabetin rolü daha mevzuatında karşımıza çıkmaktadır.
önce hiç olmadığı kadar önemli hale gelmiştir.
Aydınlanma düşünürleri, ortaya koydukları dü-
Aynı zamanda, modern kapitalizmin gerekli bütün
şüncelerle Fransız Devrimi’ni hazırlamıştır. 1789
unsurları ortaya çıkmıştır (Froom, 1989, s.51, 52).
yılında yayımlanan Fransız İnsan ve Yurttaş Hakla-
Ayrıca XVI ila XVII. yüzyıla kadar olan süreçte,
rı Bildirgesi’nde ise ferdi mülkiyet, insanın doğuş-
Otuz Yıl Savaşları Westphalia Antlaşması’yla son-
tan sahip olduğu bir hak olarak kutsanmıştır.

108
Hukuk Sosyolojisi

Günümüzde Mülkiyet XX. yüzyıl başlarında ise, kapitalizmin gelişme-


Günümüzde mülkiyet, kimi zaman çok fazla si ve büyük şirketlerin ortaya çıkmasıyla birlikte,
değer atfedilen bir kavram olarak karşımıza çıkar- fikri mülkiyet hakları eser sahipleri ya da mucit-
ken, kimi zaman da bir lanet olarak addedilmek- lerin olduğu kadar şirketlerin de takip ettikleri bir
tedir. Örneğin Marksizm, ferdi mülkiyete geçme- konu halini almıştır. Fikri mülkiyet haklarının te-
nin gülünç olduğunu ve tarihin kolektif mülkiyete mel bir ticari kaygı şeklini alması küresel kapita-
işaret ettiğini savunurken (Marks, 1993, s. 224); lizmin 1980’lerde başlayan dönüşümünde ortaya
liberalizmin dayandığı temel değerlerden biri mül- çıkmıştır. Dönüşüm, mal ticaretinin yanı sıra hiz-
kiyet olmuştur. Her ne kadar sert karşı çıkışlar olsa met ticaretinin de önem kazanması ve hatta mal
da mülkiyet, yukarıda ortaya konulduğu gibi sosyal ticaretinin yerini almasıyla gerçekleşmiştir (Atabek,
bir olgu olarak varlığını sürdürmektedir. 2006, s. 4). Bugünün küresel dünyasında, fikri
mülkiyet, sadece bireysel haklar açısından önem
Bugün mülkiyetin özel bir biçimi olarak fikri
arz etmemekte, büyük şirketler açısından da sağla-
mülkiyet karşımıza çıkmaktadır. XIX. yüzyılda,
dığı yenilik ve yaratıcılıkla, sürdürülebilir gelişme
teknolojik gelişmeler nedeniyle hızla artan icatların
ve ekonomik kalkınmanın temelini oluşturmakta-
korunmasına yönelik mucitler tarafından patent
dır (Helvacıoğlu, 2004, s. 4).
uygulamaları kapsamında fikri mülkiyet hakları
dile getirilmeye başlamıştır.

Fikir ve sanat eserleri hakları ve sınai mülkiyet hakları olmak üzere iki ana kategoriye ayrılarak incelenebilen fik-
ri mülkiyet, insan zihninin ürünleri üzerinde (gayri maddi mallar) kurulabilen mutlak bir haktır. Fikir ve sanat
eserleri üzerinde sağlanan hak, telif hakkıdır ve ilim, edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eserleri, bilgisayar
programları telif hakkı kapsamında koruma görmektedir. Zira bunlar insan fikrinin ifade edilmiş biçimleridir.
Sınai mülkiyet hakları ise; patentler, markalar, ticari sırlar, coğrafi işaretler, endüstriyel tasarım ve modeller ile
entegre devre topografyaları üzerindeki hakları ifade etmektedir. Yani sınai haklar; sanayi ve tarımdaki yenilik-
lerin, buluşların ve tasarımların ilk uygulayıcıları veya malların üzerindeki işaretlerin sahipleri adına belli bir
süre ile korunan haklardır.

Kaynak: Levent Yünlü, “Fikrî Mülkiyet Hakkı”, Milletlerarası Hukuk Bülteni, Yıl: 23, 2003, s. 891. Sami
Karahan, Cahit Suluk, Tahir Saraç, Temel Nal, Fikrî Mülkiyet Hukukunun Esasları, Genişletilmiş 2’nci Baskı,
Seçkin Yayınları, Ankara, 2009, s. 2.

Öğrenme Çıktısı
2 Tarihsel süreçte mülkiyeti ve mülkiyeti etkileyen faktörleri açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Küreselleşmenin mülkiyet Mülkiyet ve hukuk sırasın-


Fikri mülkiyet ne demektir?
üzerindeki etkisini anlatınız. daki ilişkiyi ortaya koyunuz.

109
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

MÜLKİYETİN SOSYAL YÖNÜ laştırılmalıdır. Zira mülkiyet eşit olarak paylaştırılırsa


Aydınlanma Çağı’ndan itibaren mülkiyet teori- toplumsal katkısı daha fazla olan insanlar memnun
leri kökleri doğal haklar doktrinine odaklanmıştır. olmayacak ve eşitlikten daha fazlasını hak ettiklerini
Bu doktrin çerçevesinde insanların Tanrı tarafından ileri sürecektir. Ayrıca Aristoteles’e göre, toplumsal
donatıldıkları dokunulamaz, mutlak, vazgeçilmez katkıya göre dağıtılan mülkiyet yine toplum yararı
ve devredilemez hakları olduğu kabul edilmiştir. için kullanılmalıdır. Örneğin gayrimenkul mülkiye-
Bu dönemde düşünürler mülkiyeti bir doğal hak tine konu toprağın yarısından elde edilen kazançlar,
olarak kabul etmiş ve devletin yegane amacının do- tanrılara hizmet; diğer yarısı ise toplumun beslenme
ğal hakları dolayısıyla mülkiyeti korumak olduğu- ihtiyaçları için harcanmalıdır (Aristotle, 1992, s. 69,
nu ileri sürülmüştür. Zira mülkiyet, tüm insanların 87, 420, 131).
herhangi bir ayrım gözetilmeden sahip olduğu bir Mülkiyetin sosyal bir fonksiyonu olması ge-
haktır ve devlet ya da diğer bireyler tarafından sı- rektiğine vurgu yapan bir diğer düşünür, Auguste
nırlandırılamaz ya da ihlal edilemez. Comte’dur. Comte’a göre mülkiyet, doğası gereği
1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi ve sosyaldir ve kontrolü gerektirir. Birçok modern
Napolyon Kanunu gibi düzenlemelerde yer aldığı hukukçu, iyi ya da kötü kullanımdan bağımsız
şekliyle mülkiyet, sübjektif, kesin ve mutlak bir olarak mülkiyetin mutlak bir hak olduğunu iddia
haktır. Kullanma, yararlanma ve istendiği zaman etmektedir. Oysa her çağ ve her ülkede devlet, sos-
elden çıkarmayı kapsayan bu hak, insan iradesi- yal gereklilikleri karşılamak amacıyla az ya da çok
nin özerkliği ile kişi bağımsızlığının mükemmel mülkiyete müdahale etmiştir. Her bireyin ferdi
bir tezahürüdür. Mülkiyetin sağladığı bu yetkilere servetinden toplumun yararlanmasını sağlamaya
rağmen malik isterse sahip olduğu şeyi kullanmaz, yönelik olarak vergi alınması buna örnek gösterile-
ondan yararlanmaz ve elden de çıkarmaz. Bunun bilir (Comte, 1851, s. 153).
sonucunda toprağı işlenmemiş, evi kiralanmamış Ayrıca mülkiyetin sadece malike fayda sağlayan
veya tamir edilmemiş ya da sermayesi değerlendi- mutlak bir hak olduğuna ilişkin söz konusu bu
rilmemiş olarak kalır. Bu durumda mülkiyet mut- iddia, Comte’a göre, anti-sosyal niteliktedir. Zira
lak olduğu ve malik kendi iradesiyle elden çıkar- mülkiyet, toplumsal dayanışma için her zaman ge-
madığı sürece devam ettiği için herhangi bir şey de reklidir ve bu yüzden tamamen ferdi olarak nite-
yapılamaz (Duguit, 1918, s. 131, 132). lendirilemez (Comte, 1851, s. 123).
Duguit’ye göre mülkiyetin sübjektif bir hak ol-
duğu iddiası, tamamen metafiziktir ve pozitivizme
Madde 2: “Her bir politik birleşmenin amacı; do- aykırıdır. Bunun yanında mülkiyetin ferdiliğinin
ğal ve dokunulamaz insan haklarını korumaktır. kabul edildiği hukuksal sistemler, terk edilmeye
Bunlar; özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, güvenlik
başlanmıştır. Çünkü bu sistemler, sadece bireyleri
hakkı ve baskıya karşı direnme hakkıdır”.
koruma eğilimindedir. Oysa bugün insan amaç de-
Madde 17: “Mülkiyet dokunulmaz ve kutsal bir ğil, araçtır. İnsan, sadece bir mekanizmanın dişlisi-
hak olduğu için, yasaların belirlediği kamusal
dir ve bu mekanizma toplumun bizatihi kendisidir.
gereklilik açıkça doğmadıkça ve meşru bir taz-
minat ödenmedikçe kimse bu haktan yoksun bı-
Ayrıca mülkiyete dair bu bakış, sadece ferdi men-
rakılamaz”. faatleri korumakta ve kolektif yani sosyal amaçlara
hizmet etmemektedir (Duguit, 1918, s. 132, 133).
Oysa sosyal bilincin baskın olduğu modern
Her ne kadar doğal haklar doktrini baskın olsa dünyada sosyal dayanışma egemendir ve özgürlük
da mülkiyetin sadece bireye yani malike fayda sağla- bireyin bu dayanışmayı arttırmaya yönelik bir gö-
yan sübjektif bir haktan öte topluma fayda sağlaması revi haline dönüşmüştür. Aynı şekilde mülkiyet de
gereken sosyal bir olgu olduğu görüşü de ileri sürül- malik için sosyal dayanışmayı desteklemek ve art-
müştür. Bu görüşün ilk sahibi olarak Antik Yunan tırmak için kullanması gereken objektif bir görev
düşünürü Aristoteles gösterilebilir. Platon’un ko- ya da yükümlülük olarak görülmelidir (Duguit,
lektif mülkiyet tercihini eleştiren Aristoteles’e göre 1918, s. 133).
insanların mutluluğunu sağlamak için gerekli olan
ferdi mülkiyet, bireyin toplumsal katkısına göre pay-

110
Hukuk Sosyolojisi

Toplumdaki her birey, belli bir işlev yerine ge- Her bir mülkiyet kurumu toplumsal yapıya en
tirme göreviyle donatılmıştır. Servet sahibi de sahip uygun mülkiyet değeriyle (otonomi, fayda, emek,
olduklarından dolayı onunla aynı servete sahip ol- kişilik, toplum ve dağıtıcı adalet), eşleştirilmek için
mayanların yerine getiremeyeceği bir göreve sahip tasarlanmıştır. Her kurum malik ve malik olmayan
olmalıdır. Servet sahibi kendi sermayesini koyarak arasındaki ilişkide uzlaştırmacı role sahiptir. Fakat
toplumun refahını arttırabilir. Sosyal nedenlerden her kurumda malikler diğerlerini dışlama yetkisi-
ötürü o, servetinden toplumu yararlandırma külfe- ni korur zira, birey otonomisi önemli bir değerdir.
ti altındadır; toplum da bunu başardığı ölçüde onu Ama bu değerin yanında diğer değerler de önemli
koruyacaktır. Böylece mülkiyet, malikin sübjektif bir yer tutar. Örneğin mülkiyet kişilik, ödül, refah,
ve mutlak bir hakkı olmaktan çıkacak ve sosyal bir sosyal sorumluluk ve dağıtıcı adalet değerlerine de
fonksiyon kazanacaktır. Duguit’ye göre böyle bir hizmet etmelidir. Farklı mülkiyet kurumları mül-
sistemde ferdi mülkiyet asla yok olmayacak aksine kiyet değerleri arasındaki dengeyi sağlamaktadır
öncekine nazaran daha çok korunacaktır (Duguit, (Dagan, 2011, s. 46).
1918, s. 131-135). Bir diğer önemli isim, Gregory S. Alexander’dır.
XXI. yüzyılda mülkiyetin, sosyal bir fonksiyonu Alexander “insani gelişim temelli sosyal-yükümlü-
olması gerektiği düşüncesi daha sık dile getirilme- lük” teorisinde herkesin insan gelişimi için gerekli
ye başlanmıştır. Mülkiyet konusundaki eserleriyle olan imkanların arttırılmasına dair bir yükümlülü-
tanınan Hanoch Dagan’a, göre mülkiyet doğal hak ğü olduğunu ifade eder. Bunun özellikle malikler
gibi tek yönlü bir formülle açıklanamaz. O’na göre açısından önemli sonuçları vardır. Eğer böyle bir
mülkiyet, birçok kurumun toplamından oluşan bir yükümlülüğünün varlığı kabul edilirse ve böyle bir
şemsiyedir. Bu yüzden Dagan, “mülkiyetin çoğul- yükümlülükten fazla kaynağın paylaşımı anlaşılırsa
culuğu” kavramını kullanmış ve mülkiyetin birçok bu durumda diğerlerinin gelişimi arttırılmış ola-
liberal değere hizmet edebileceği ve etmesi gerekti- caktır. Fakat gönüllü transfer olmadığı durumda
ğini ifade etmiştir (Dagan, 2011, s. xiii, 42). devlet artan kısmın kendilerini geliştirmek için fa-
O’na göre mülkiyete dair hukuki metinler, kirlere verilmesine yönelik servet paylaşımını zorla-
malik ve diğerleri arasındaki ilişkileri düzenlediği ma yükümlülüğü altındadır. Bu devletin yetkisinin
kadar çeşitli paydaşlar arasındaki ilişkileri de dü- sınırsız olduğu anlamına gelmez. Devletin yetki-
zenlemektedir. Bu denli çeşitli ilişkileri kapsayan sinin sınırları yaptığı eylemi meşrulaştıran ilkeyle
bir kavram için tek bir değeri öne çıkaran tek bir açıklanabilir: İnsan gelişimini arttırmaya yönelik
açıklama aranmasına şüpheyle yaklaşılmalıdır (Da- talepler-özgürlük, pratik rasyonalite, sosyallik ve
gan, 2011, s. 43). diğerleri (Alexander, 2009, s.746).
O’na göre mülkiyetin anlamı kaynakların türü- Sonuç olarak bugün mülkiyetin sosyal bir fonk-
ne (arsa, telif, patent, su gibi) ve toplumsal yapıya siyonu olması gerektiğine dair birçok teori mevcut-
(aile, komşuluk, el birliği ile mülkiyet gibi) göre tur ve hepsi sosyal bir olgu olan mülkiyetin, sadece
değişiklik göstermektedir. Bu heterojenlik nede- ferdi açıdan değerlendirilemeyeceği konusunda
niyle yapılacak olan araştırmalar, kaynak ve insan hemfikirdir.
ilişkilerinin özelliklerine göre şekillen mülkiyet ku-
rumlarına odaklanmalıdır (Dagan, 2011, s. 42).

111
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

Öğrenme Çıktısı
3 Mülkiyetin sosyal yönünü açıklayabilme

Araştır 3 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Mülkiyeti toplumdan ba-


ğımsız olarak ele aldığı ge- Toplum ve mülkiyet arasın- Malikin sosyal yükümlükle-
rekçesiyle eleştirilen doktrin daki ilişkiyi açıklayınız. rine örnek veriniz.
hangisidir?

Araştırmalarla
İlişkilendir
Mülkiyet hakkındaki görüşleriyle öne çıkan masıdır. İnsanların bir arada yaşaması doğanın
Antik Yunan düşünürlerinden biri Platon’dur. O, bir kanunu olsa da; bu birlikten umut edilen
Devlet adlı eserinde mal ortaklığı rejimini ve ai- malların ve şehirlerin korunması olmuştur. Dev-
lenin kaldırılmasını savunmuştur. Yani ona göre let, mülkiyet üzerinden vergi almaktan kaçınma-
sadece mallar değil, kadın ve çocuklar da ortak lıdır. Ama bir kriz doğar ve böyle bir yük altına
olmalıdır. Fakat Platon, Yasalar adlı eserinde in- girilmek zorunda kalınırsa; devlet, vergi alımının
sanların insani tarafları gereği mevcut olan ku- kaçınılmaz olduğuna dair bütün insanları ikna
surlarını göz önüne alarak, belirli sınırlarla ferdi etmeye çalışmalıdır.
mülkiyeti kabul etmiş, evlenmeyi, hukuki bir ku-
rum olarak benimsenmiştir.
Kaynak: Platon Devlet, Çev.: Cenk Saraçoğ-
Antik Roma düşünürlerinden Cicero’nun lu-Veysel Atayman, Bordo Siyah Klasik Yayınla-
mülkiyete dair görüşleri daha çok De Officiis rı, İstanbul, 2005. Platon Yasalar, 3’üncü Basım,
adlı eserinde berraklaşmaktadır. Bu eserde Ci- Çev.: Candan Şentuna-Saffet Babür, Kabalcı Ya-
cero, kamu görevlileri tarafından mülkiyet hak- yınevi, İstanbul, 2007. Marcus Tullius Cicero,
larının kısıtlanmamasını dile getirmiştir. Çünkü De Officiis, Translated by: Walter Miller, Har-
Cicero’ya göre devletin ve belediyelerin kurulma- vard University Press, Cambridge, 1913.
sındaki amaç; ferdi mülkiyet haklarının korun-

112
Hukuk Sosyolojisi

Sahip olma duygusunu ve


1 mülkiyeti açıklamadaki rolünü

öğrenme çıktıları ve bölüm özeti


değerlendirebilme

Mülkiyetin ortaya çıkışında talep ve kıtlık kadar insanın ruhi


Mülkiyetin Psikolojisi yapısı da etkili olmuştur. Yapılan araştırmalarda mülkiyetin te-
melinde sahip olma duygusunun yer aldığı ve bu duygunun in-
sanların kişiliklerini oluşturmada ve diğer insanlarla ilişkilerini
belirlemede etkili olduğu ortaya konmuştur. Yani mülkiyet, sa-
dece hukuki ve sosyal bir olgu değil, aynı zamanda duygusal, fi-
ziksel, iktisadi, eylemsel bir gerçeklik olma özelliği taşımaktadır.

Tarihsel süreçte mülkiyeti ve


2 mülkiyeti etkileyen faktörleri
açıklayabilme

Tarihsel Süreçte Mülkiyetin İlkel toplumlarda ziraat, toplama ve avcılık için kullanılan eş-
Görünüş Biçimleri yalar da ortak mal kabul edilmiş iken, ilkel insanın vücudunun
saldığı, salgıladığı veya dışarıya attığı her ürün, vücudun her
parçası ve birkaç küçük eşya ferdi mülkiyete konu olmuştur.
Orta Çağ ve Yeni Çağ’da ise kolektif mülkiyet yerini ferdi mül-
kiyete bırakmıştır. Günümüzde ise mülkiyetin özel bir biçimi
olan fikri mülkiyetten söz edilmektedir.

3 Mülkiyetin sosyal yönünü


açıklayabilme

Doğal haklar doktrininde mutlak, devrilemez ve dokunulamaz


Mülkiyetin Sosyal Yönü sübjektif bir hak olarak tanımlanan mülkiyetin sosyal bir yönü
olduğu ve bu yüzden sadece ferdi olarak değerlendirilemeyece-
ği konusunda Aristoteles’ten günümüze kadar Comte, Duguit,
Dagan ve Alexander gibi düşünürler tarafından farklı fikirler
ortaya atılmıştır.

113
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

Güliz Ger ve Russell W. Belk tarafından 1990 yı- 3 Aşağıdakilerden hangisi mülkiyet türlerden
lında mülkiyetin psikolojisine dair Alman, İngiliz, biri değildir?
neler öğrendik?

Fransız, Türk ve ABD vatandaşlarına çeşitli sorular


A. Gayrimenkul mülkiyeti
sorulmak suretiyle bir araştırma yapılmıştır. Araş-
tırma verileri aşağıdaki tabloda yer almaktadır. 1 ve B. Kamu mülkiyeti
2. soruları bu tablodaki verilere göre yanıtlayınız. C. Birlikte mülkiyet
D. Kolektif mülkiyet
Sahip
E. İlkel mülkiyet
Ülke Olma Cimrilik Kıskançlık Dokunsallık Materyalizm
İsteği
ABD 23.7 16.5 14.0 16.3 70.5 4 Mülkiyetin ortaya çıkışı ile ilgili olarak aşağı-
Almanya 24.3 13.9 12.1 14.8 65.0 dakilerden hangisi doğrudur?
Fransa 22.5 15.3 12.1 16.5 66.5 A. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece talep ye-
İngiltere 25.4 14.7 12.1 16.9 69.0 terlidir.
Türkiye 27.4 11.3 15.2 17.8 71.8 B. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece kıtlık ye-
terlidir.
1 Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? C. Mülkiyetin ortaya çıkması için sadece kıtlık ve
talep koşullarının ikisinin aynı anda bulunması
A. Türk vatandaşları, ABD vatandaşlarına göre
yeterlidir.
daha materyalisttir.
D. Mülkiyetin ortaya çıkışında insanın ruhi yapı-
B. Alman vatandaşları, İngiliz vatandaşlarına göre
sının hiçbir etkisi yoktur.
daha cimridir.
E. Mülkiyetin ortaya çıkışında kıtlık ve talep gibi
C. Fransız vatandaşları Türk vatandaşlarına göre
insanın ruhi yapısı da etkili olmuştur.
daha kıskançtır.
D. ABD vatandaşları, Fransız vatandaşlarına göre
daha cimridir.
5 İlkel toplumlarda mülkiyete ilişkin olarak
aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
E. İngiliz vatandaşları, Alman vatandaşlarına görre
daha sahiplenicidir. A. İlkel toplumlarda toprak üzerinde ferdi mülki-
yet vardır.
B. Ziraat, toplama ve avcılık için kullanılan eşya-
2 I. Akrabalık ilişkileri
lar da ortak mal kabul edilmiştir.
II. Kültürel faktörler C. İlkel toplumlarda toplumsal mülk değerlidir.
III. Ekonomi D. Kişinin karısı üzerinde ferdi mülkiyeti vardır.
E. İlkel toplumlarda ferdî mülkiyet çok az meta
Araştırma sonucunda Türk vatandaşlarına dair üzerinde söz konusudur.
ulaşılan sonucun nedeni yukarıdakilerden hangisi/
hangileri olamaz?
A. I
6 Aşağıdakilerden hangisi Antik Yunan ve
Roma toplumlarında mülkiyete bakışı anlamada
B. II önem arz eden bir olgu değildir?
C. III
D. I, II A. Ocak
E. I, III B. Aile
C. Din
D. Kilise
E. Kolektif mülkiyet

114
Hukuk Sosyolojisi

7 Aşağıdakilerden hangisi kolektif mülkiyeti sa- 9 9. Aşağıdakilerden hangisi “mülkiyet, birçok


vunduğu için Aristoteles tarafından eleştirilmiştir? kurumun toplamından oluşan bir şemsiyedir” de-
miştir?
A. Cicero
A. Platon
B. Platon

neler öğrendik?
B. Cicero
C. Seneca
C. Dagan
D. Marx
D. Alexander
E. Dagan
E. Duguit
8 “İnsani gelişim temelli sosyal-yükümlülük”
teorisi aşağıdakilerden hangisine aittir? 10 Aşağıdakilerden hangisi XIX. yüzyılda, tek-
nolojik gelişmeler nedeniyle hızla artan icatların
A. Duguit korunmasına yönelik mucitler tarafından dile ge-
B. Comte tirilmeye başlayan haklardır?
C. Dagan A. Fikri mülkiyet hakları
D. Alexander B. Ulaşım hakları
E. Aristoteles C. Kişilik hakları
D. Miras hakkı
E. Evlenme hakkı

115
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

Yanıtınız yanlış ise “Tarihsel Süreçte Mülki-


1. C Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Psikolojisi” 6. D
yetin Görünümü” konusunu yeniden göz-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

2. C Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Psikolojisi” 7. B Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Sosyal Yönü”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Tarihsel Süreçte Mülki-


3. E 8. D Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Sosyal Yönü”
yetin Görünümü” konusunu yeniden göz-
konusunu yeniden gözden geçiriniz.
den geçiriniz.

4. E Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Psikolojisi” 9. C Yanıtınız yanlış ise “Mülkiyetin Sosyal Yönü”
konusunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Tarihsel Süreçte Mülki- Yanıtınız yanlış ise “Tarihsel Süreçte Mülki-
5. A 10. A
yetin Görünümü” konusunu yeniden göz- yetin Görünümü” konusunu yeniden göz-
den geçiriniz. den geçiriniz.

Araştır Yanıt
7 Anahtarı

Araştır 1 Mülkiyetin ortaya çıkışında kıtlık ve talep ile insanın ruhi yapısı etkili olmuştur.

Fikri mülkiyet, insan zihninin ürünleri üzerinde (gayri maddi mallar) kurula-
bilen mutlak bir haktır. Fikri mülkiyet, fikir ve sanat eserleri hakları ve sınai
mülkiyet hakları olmak üzere iki ana kategoriye ayrılarak incelenebilir. Fikir
ve sanat eserleri üzerinde sağlanan hak, telif hakkıdır ve ilim, edebiyat, musiki,
Araştır 2 güzel sanat ve sinema eserleri, bilgisayar programları telif hakkı kapsamında
koruma görmektedir.
Sınai mülkiyet hakları ise; patentler, markalar, ticari sırlar, coğrafi işaretler,
endüstriyel tasarım ve modeller ile entegre devre topografyaları üzerindeki
hakları ifade etmektedir.

Doğal haklar doktrin çerçevesinde insanların Tanrı tarafından donatıldıkla-


rı dokunulamaz, mutlak, vazgeçilmez ve devredilemez hakları olduğu kabul
Araştır 3 edilmiştir. Mülkiyet de bir doğal hak olarak kabul edilmiş ve devletin yegane
amacının doğal hakları dolayısıyla mülkiyeti korumak olduğunu ileri sürül-
müştür.

116
Hukuk Sosyolojisi

Kaynakça
Adnan Güriz, Teorik Açıdan Mülkiyet Sorunu, Ankara Felicien Challaye, Mülkiyetin Tarihi, Çev.: Arif
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Sayı: 253, Kızgıntuğ, Düşünen Adam Yayınları, İstanbul,
Ankara, 1969. 1994.
Ali Fuad Başgil, Hukukun Ana Mesele ve Müesseseleri: Friedrich Engels, Komünist Manifesto ve Komünizmin
Siyasi ve Sivil Hukuk Üzerine Etüdler, İsmail İlkeleri, Çev.: Muzaffer Erdost, 9’uncu Baskı, Sol
Akgün Matbaası, İstanbul, 1946. Yayınları, Ankara, 2011.
Aslı Deniz Helvacıoğlu v.d., “Dijitalleşen Fustel De Coulanges, Antik Site: Yunan’dan Roma’ya
Dünyada Fikrî Mülkiyet Haklarının (FMH) Kadar Tapınma, Hukuk ve Kurumlar Üzerine
Ülkeler Açısından Küresel Rekabet Avantajı İnceleme, Çev.: İsmail Kılınç, Epos Yayınları,
Oluşturmadaki Yeri”, 3. Ulusal Bilgi, Ekonomi ve Ankara, 2011.
Yönetim Kongresi, Eskişehir, 2004.
Gemma Collins, “The Uneasy Case For Intellectual
Auguste Comte, System of Positive Polity, First Property”, Yüksek Lisans Tezi (Tez Danışman:
Volume, L. Mathias, Carilian Goeury, Von Tom Flanagan), Calgary, Canada (Calgary
Dalmont, Paris, 1851. Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi), 2009.
Aristotle, The Politics, 3rd Edition, Penguin Classics, Güliz Ger, Russell W. Belk, “Measuring and
England, 1992. Comparing Materialism Cross-Culturally”,
Advances in Consumer Research, Vol.: 17, 1990.
Ayferi Göze, Siyasal Düşünceler ve Yönetimler, 9’uncu
Baskı, Beta Yayınları, İstanbul, 2000. Gregory S. Alexander, “The Social Obligation Norm
in American Property Law”, Cornell Law Review,
Bradley J. Ruffle, Richard Sosis, “Cooperation and the
Vol.: 94, 2009.
In-group-Out-group Bias: A Field Test on Israeli
Kibbutz Members and City Residents”, Journal of Hanoch Dagan, Property Values and Institutions,
Economic Behavior and Organization, Vol.: 60, Oxford University Press, 2011.
Issue: 2, 2006.
J.S. Richardson, “The Ownership of Roman Land:
Dilara Buket Tatar, Mülkiyet ve Fikri Mülkiyetin Tiberius Gracchus and the Italians”, The Journal
Felsefi Temelleri, Astana, Ankara, 2014. of Roman Studies, Vol.: 70, 1980.
Emile De Laveleye, Primitive Property, Translated by: John Witte, Frank S. Alexander, Christianity and
R.L. Marriott, Batoche Books, Kanada, 1999. Law: An Introduction, Cambridge University
Press, New York, 2008.
Erich Froom, The Fear of Freedom, Reprinted,
Cox&Wyman Ltd, Great Britain, 1989. Karl Marx, Ekonomi Politiğinin Eleştirisine Katkı,
5’inci Baskı, Çev.: Sevim Belli, Sol Yayınları,
Ankara, 1993.

117
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Mülkiyet

Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Saibe Oktay-Özdemir, Rene Gonnard, Muhtasar Para Ekonomisi Para Tarihi,
Eşya Hukuku, Gözden Geçirilmiş 11’inci Baskı, Para Teorileri, Para Sistemleri, Çev.: Refik Şükrü
Filiz Kitabevi, İstanbul, 2006. Suvla, Üniversite Kitabevi, İstanbul, 1939.
Leon Duguit, “Changes of Principle in the Field of Platon, Devlet, Çev.: Cenk Saraçoğlu-Veysel Atayman,
Lİberty, Contract, Liability, and Property”, in The Bordo Siyah Klasik Yayınları, İstanbul, 2005.
Progress of Continental Law in the Nineteenth
Platon, Yasalar, 3’üncü Basım, Çev.: Candan Şentuna-
Century, by Various Authors, Little, Brown, and
Saffet Babür, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007.
Company, USA, 1918.
R.P. Van, Wing, Etudes Bakongo.
Levent Yünlü, “Fikrî Mülkiyet Hakkı”, Milletlerarası
Hukuk Bülteni, Yıl: 23, 2003. Sami Karahan, Cahit Suluk, Tahir Saraç, Temel Nal,
Fikrî Mülkiyet Hukukunun Esasları, Genişletilmiş
Lita Furby, “A Proposal For Behavior Observational
2’nci Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2009.
Studies of Possessiveness in Young Children”,
Oregon Research Institute Research Bulletin, Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Vol.: 15, No.: 9, 1975. Kurulu Yayınları, Ankara, 2010.
Lita Furby, “Possession in Humans: An Explanatory UNCCD Thematic Fact Sheet Series No.: 2 http://
Study of Its Meaning and Motivation”, Social www.unccd.int/Lists/SiteDocumentLibrary/
Behavior and Personality, Vol.: 6, No.: 1, 1976. Publications/Desertificationandwater.pdf,
29.12.2017.
Lucien Levy-Bruhl, İlkel İnsanda Ruh Anlayışı, Çev.:
Oğuz Adanır, Doğu Batı Yayınları, Ankara, 2006. Ümit Atabek, “İnternette Etik Sorunların Ekonomi
Politik Bağlamı”, Küresel İletişim Dergisi, Sayı: 2,
Marcus Tullius Cicero, De Officiis, Translated
2006.
by: Walter Miller, Harvard University Press,
Cambridge, 1913. “The Next Weapon”, Al-Sharq al-Awsat, 2010,
http://www.make-a-wave.org/tag/water-wars/,
Mehmet Ali Ağaoğulları, Duygu Türk, Ayhan
29.12.2017.
Yalçınkaya, Zafer Yılmaz, Filiz Zabcı, Sokrates’ten
Jakobenlere Batı’da Siyasal Düşünceler, 2’nci http://www.ancient-origins.net/ancient-places-
Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul, 2011. europe/varna-man-and-wealthiest-grave-5th-
millennium-bc-002798, 30.12.2017.
Muvaffak Akbay, Umumi Amme Hukuku Dersleri,
1’inci Cilt, 3’üncü Baskı, Güzel Sanatlar Matbaası, http://www.bluenoemi-jewelry.com/aboutkibbutz.
Ankara, 1968. html, 11.02.2018.
Nestor M. Davidson, “Sketches for A Hamiltonian http://kot0.com/avm-projesine-karsi-tek-basina-
Vernaculae As A Social Function of Property”, direnen-ev/, 26.12.2017.
Fordham Law Review, Vol.: 80, Issue: 3, 2011.

118
Bölüm 8
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile
öğrenme çıktıları

1 2
Evlilik Boşanma
1 Evlilik tiplerini sıralayabilme 3 Boşanma ve Türkiye’deki “boşanma”
2 Türkiye’deki evlilik olgusunu açıklayabilme olgusunu açıklayabilme

Anahtar Sözcükler: • Evlilik • Ensest/Fücur Yasağı • Evlilik Yaşı • Boşanma • Boşanma Nedenleri

120
Hukuk Sosyolojisi

GİRİŞ kaç yaşında ve hangi koşullar altında evlenebilece-


En ilkel topluluklardan en modern toplumlara ğine dair birtakım kurallar yaratmıştır. Bu kurallar
kadar her toplumda bazen otorite, çevre, akrabalık toplumdan topluma ya da çağdan çağa değişiklik
ve mülkiyet ilişkilerine bazen de hane halkı kom- arz etmektedir. Bu durum, evliliğin değişik kültür-
pozisyonuna bağlı olarak şekillenen toplumsal bir ler içinde oluşması ve farklı değer yargılarıyla yüklü
kurum olarak “aile” ile karşılaşılmaktadır (Gökçe, olmasıyla açıklanabilir (Gökçe, 1978, s. 7).
1976, s. 57). Her ne kadar tüm toplumlarda mevcut Evlilik, toplum tarafından onanan kadın ve er-
olsa da ailenin sınıflandırılması ve özellikleri top- kek ya da kadınlar ve erkekler arasında yaratılan bir
lumdan topluma, kültürden kültüre, çağdan çağa ilişki türünü ifade etmektedir. Bu yönüyle evlilik,
değişiklik göstermektedir. Bu, herkes tarafından belirli sosyal kalıplar içinde gerçekleşmekte ve aynı
kabul edilen ortak bir aile tanımının yapılmasını zamanda aileyi oluşturan toplumsal ilişkileri belirli
zorlaştırmaktadır. En küçük toplum birimi (Rüs- kalıplar içine yerleştiren bir sözleşme işlevi görmek-
tow, 1961, s. 176); kan bağıyla başlayan ve evlilikle tedir. Tüm bu yönleriyle evlilik, sosyal bir kurum
kurulan asli bir birim (Eyce, 2000, s.225); anne, olarak ele alınıp incelenebilir (Gökçe, 1978, s. 7).
baba, çocuklar ve kimi zaman da yakın akrabaların
yer aldığı ekonomik ve toplumsal bir kurum (Gök- Evlilik Tipleri ve Çevre Ölçütüne Göre
çe, 1976, s. 48); çiftlerin çocuk yapmak ve yetiş- Evlilik Ayrımında Ensest/Fücur Yasağı
tirmek için karşılıklı olarak yaptıkları ve toplumsal
Evlilik tipleri, çevre, eş sayısı ve yerleşilen me-
olarak onaylanan sözleşme ailenin tanımlarından
kana göre sınıflandırılabilir. Eş sayısına göre ise tek
birkaçıdır (Işıktaç, 2013, s. 348).
eşle evlilik (monogami) ve çok eşle evlilik (poliga-
O halde ailenin tanımını yapmaya çabalamaktan mi) olmak üzere iki ayrı temel tip vardır. Yerleşilen
ziyade belli özellikleri çerçevesinde aile tiplerini be- mekan, aile tipinin anaerkil ya da babaerkil oluşu
lirlemek daha doğru olacaktır. Aile, ailedeki kişi sayı- ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evli-
sına göre büyük/küçük aile; ailede otoritenin kimde likler, grup içi (endogami) ve grup dışı (egzoga-
olduğuna göre ana ailesi/baba ailesi (Gökçe, 1976, s. mi) olmak üzere iki farklı tiptedir. Grup içi evlilik
57) ve ailenin modernliğine göre kırsal aile/kent aile- “kadın ya da erkeğin, üyesi olduğu sosyal gruptan
si/geçiş (gecekondu) ailesi olmak üzere sınıflandırıl- bir kimse ile evlilik bağı kurmasının zorunlu olma-
maktadır. Aile tiplerinin tümünde, ailenin belli başlı sı durumu”dur. Tanımda kastedilen sosyal grup;
işlevleri vardır. Bunlar, türün sürdürülmesini, bakım soy, kabile, mezhep, sosyal sınıf, köy gibi birçok
ve güvenliği, ruhsal toplumsal desteği, ekonomik iş grup çeşidini kapsamaktadır. Örneğin Hindis-
birliğini ve toplumsallaşmayı sağlamaktır. tan’daki kast sisteminde, her kastın kendi içinde
Aile, tarihsel süreç içinde geçirdiği değişimle- evlenme kuralı, bir tür grup içi evliliktir (Wells,
re rağmen, varlığını ve işlevlerini sürdürmektedir. 1993, s. 100). Öte yandan, grup dışı evlilik, bi-
Tüm insanların hayatını derinden etkileyen bu reyin evleneceği kişiyi üyesi bulunduğu grubun
toplumsal kurumun sosyolojik olduğu kadar huku- dışından seçmesi kuralıdır. Toplumların kategorik
ki yönü de vardır. Evlilik ve boşanma, ailenin sosyal olarak gruplara ayrılması ve bireyin kendi grubu-
ve hukuki yönünü en iyi yansıtan olgular olarak nun içinden veya dışından birisi ile evlenmesinin
karşımıza çıkmaktadır. zorunlu olması, bu iki kuralın ortak noktasıdır.
Burada “zorunluluk”, yaptırım gücü oldukça yük-
EVLİLİK sek bir toplumsal norm olarak bireyin karşısında
durmaktadır (Needham, 1961, s. 114). Modern
Evlilik, insanların yaşamları boyunca uygula-
toplumlarda her iki tipe de rastlanmakla beraber
dıkları ve geliştirdikleri sosyal bileşenlerle yüklü bir
uygulamalar, ilkel toplumlardaki kadar sistemli ve
kavramdır. Tarih boyunca toplumlar kimin kimle,
kesin kurallara tabi değildir (Gökçe, 1978, s. 8).

121
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

Amca-yeğen
(Uncle-niece unions)
evlilikleri Güney Hindistan İkincil kuzenler (second cousins) Bir nesil farklı birincil kuzenler
sık görülen evlilikler, akraba evliliği sayılan en (first cousins once removed)
bir evlilik şeklidir. düşük akrabalık seviyesidir. Bundan arası evliliklere en
daha uzak akrabaların arasındaki bilinen örnek Hz. Ali (r.a.) ile
F=0.125 evliliklerin genetiksel olarak akraba Hz. Fatıma (r.a) annemizin
olmayan evliliklerden neredeyse arasındaki evliliktir.
farksız sayılmaktadır.
F=0.015625
F=0.015625
Şekil 8.1 Abdullah Mesut Erzurumluoğlu, Population and Family Based Studies of Consanguinity:
Genetic and Computational Approaches, Yayımlanmamış Doktora Tezi (University of Bristol, School
of Social and Community Medicine), 2015.

Çevre ölçütüne göre yapılan sınıflandırmada kar- larla evlenebilir. Onlara yasak kılınmış kişiler ise,
şımıza en temel toplumsal tabulardan olan ensest ya başkalarınca seçilebilir. Böylece kadınla erkeğin
da fücur yasağı çıkmaktadır. Ensest, Fransızca aile içi birleşmesi bir toplumsal iletişim durumuna dönüş-
yasak ilişki anlamına gelen “inceste”den dilimize geç- müş olur (Strauss, 1969, s. 51).
miş (Türkçe Sözlük, 2010, s. 802); fücur ise Arap- Ensest yasağının kapsamı kültürden kültüre fark-
ça “ahlaksızlık, yırtıklık, fuhuş” anlamlarına gelen lılaşmaktadır. Bazı toplumlar, ilk dereceden tüm
“facara”dan türetilmiştir (Nişanyan, 2012, s. 198). kuzenlerle cinsel ilişki ve evliliği yasaklarken; bazı
Ensest/fücur yasağı, akrabalık ilişkilerinin getir- toplumlar belli kuzenler arasında evliliği tercih etmek-
diği davranış zorunlulukları yanında, gerçek ya da tedir. Fakat bugün neredeyse her toplum çekirdek aile
sanal akrabalar arasında cinsel ilişkileri yasaklayan üyeleri arasında cinsel ilişkiyi yasaklamaktadır (Peop-
evrensel nitelikteki bir yasaktır (Wells, 1993, s.98). les/Bailey, 2017, s. 192).
Bu yasağın ortaya çıkışını, ateşin keşfine kadar gö- Buna rağmen eski dönemlerdeki bütün kültür-
türen görüşler vardır. Ateşin keşfiyle vahşi hayvan- leri kapsayacak genel bir yargıda bulunmak müm-
larla savaşılmış ve yeni oluşan küçük aile birimleri kün değildir. Zira etnografik araştırmalar, ensest
ortakçı gruptan ayrılsalar bile varlıklarını sürdür- yasağının bulunmadığı toplumların varlığını ortaya
me olanağı elde etmiştir. Bu yüzden çekirdek aile koymaktadır. Örneğin Antik Hawaiililer, İnkalar
içindeki cinsel rekabeti önleyecek ensest yasağına ve Eski Mısırlılar kardeşler arasında cinsel ilişkiye
gereksinim duyulmuştur (Wells, 1993, s. 18). Cla- izin vermiştir. Hawaiililer ve İnkalar arasında ensest
ude Levi-Strauss ise yakın akrabalarla evlenmenin sadece kraliyet ailesi için serbest olmuş ve ensest
yasaklanmasını ve bunun fiili biçimi olan ensest/ ilişkide asil kanının saflığı ve seçkinliğini koruya-
fücur yasağının nedenlerini incelemiş ve bu yasa- cağına inanılmıştır (Peoples/Bailey, 2017, s. 192).
ğın nedeni olarak salt doğa kurallarını gösterme- Tarihi bulgular, Eski Mısır’da firavun sülalelerinde
nin, eski dönemlerde yaşanan cinsel karmaşa ve baba-kız, anne-oğul, kız kardeş-erkek kardeş evli-
hayvanların yasak tanımaz tutumları göz önünde likleri görüldüğünü göstermektedir. Bunu doğru-
bulundurulduğunda doğru olmadığını ifade et- lar nitelikte 2015 yılında yapılan bir araştırmada
miştir (Strauss, 1969, s. 24). O, grup dışı evlilik Eski Mısır’daki halk tabakası ve firavunlara ait 259
kurallarından başlayarak, bu yasakların temelinde, mumyanın boy uzunluğu incelenmiş, iki grubun
“karşılılık” ilkesini bulmuştur. Yani vermenin kar- boyları karşılaştırılmış ve firavunlar arasında akraba
şılığında alınır. Evlilik yasağı olan kişiler, başkaları evliliklerin olduğu sonucuna varılmıştır (Habicht/
için yasak kılınmamıştır. Dolayısıyla diğerleri on- Henneberg/Öhrström/Staub/Rühli, 2015).

122
Hukuk Sosyolojisi

Resim 8.1 Tutankhamun’un iskeleti. 2010’daki genetik testler, KV35’teki iskeletin,


KV55’te bulunan ve (tartışmalı olarak) firavun Akhenaton’a atfedilen iskeletin
kardeşi olduğunu ortaya koymuştur. Bu iki iskelet, Tutankhamun’un anne-babası
ve kardeşleriydi.
Kaynak: http://arkeofili.com/?p=4221, 21.01.2018.

Böyle bir ensest ilişkinin nedeni olarak, birçok karısıdır. Onunla ilişki kurmayacaksın. Kardeşinin
neden gösterilebilir. Öncelikle kraliyet mensupları karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o karde-
arasında ensest evlilik, hükümdarların çok güçlü şinin namusudur. Bir kadının hem kendisiyle, hem
oldukları ve tanrılar dışında onlara denk kimsenin kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Kadının kızının ya
olmadığı toplumlarda görülmektedir. Bu toplum- da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü
larda tanrıların birbiriyle evlenebildiğine inanıl- onlar kadının yakın akrabasıdır. Onlara yaklaşmak
maktadır. O halde yarı tanrı durumundaki kraliyet alçaklıktır. Karın yaşadığı sürece onun kızkardeşini
mensupları da sıradan insanlarla evlenerek kutsal kuma olarak almayacak ve onunla cinsel ilişki kurma-
kişiliklerine gölge düşürmemelidir. Ayrıca ensest yacaksın” (Kutsal Kitap, 2008).
ilişkiyle kraliyet varlıkları korunması hedeflen- İslamiyet’te de ensest yasaklanmıştır. Nisa
mektedir. Aile üyeleriyle evlenmek, hükümdarın Suresi’nin 23. ayeti bu konuda hüküm içermekte-
zenginliği, ayrıcalıkları ve gücünü garanti etmekte- dir: “Size (nenelere de şamil olmak üzere) analarınız,
dir (Dobbs, http://ngm.nationalgeographic.com/ kızlarınız (evlat kızları da dahil), kız kardeşleriniz,
print/2010/09/tut-dna/dobbs-text, 18.01.2018). halalarınız, teyzeleriniz, erkek ve kız kardeşlerinizin
Tarihsel süreçte semavi dinlerin ortaya çıkması kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşle-
ve yaygınlaşmasıyla ensest/fücur evlilik yasaklan- riniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdi-
mıştır. Eski Ahit (Tevrat) Levililer 18/6-18’de en- ğiniz karılarınızdan olup himayenizde bulunan üvey
sest yasağı ile ilgili şu ayetler yer almaktadır: kızlarınız haram kılındı. Eğer analarıyla zifafa girme-
“Hiçbiriniz cinsel ilişkide bulunmak için yakın ak- dinizse o kızlarla evlenmenizde bir günah yoktur. Öz
rabasına yaklaşmayacak. RAB benim. Annenle cinsel oğullarınızın karılarıyla evlenmeniz ve iki kız kardeşi
ilişkide bulunarak babanın namusuna dokunmaya- birlikte nikahlamanız dahi haram kılındı. Ancak ca-
caksın. O senin annendir. Onunla ilişki kurmayacak- hiliyet devrinde geçen müstesna. Şüphesiz ki Allah, çok
sın. Babanın karısıyla cinsel ilişki kurmayacaksın. Ba- bağışlayıcı ve esirgeyicidir” (Davudoğlu, 1981).
banın namusudur o. Annenden ya da babandan olan, İnsanlık tarihi, ensest/fücuru önemli ölçüde
ister seninle aynı evde doğmuş olsun, ister olmasın üvey geride bırakmıştır. Halen bazı kabilelerde gelenek
kızkardeşlerinden biriyle cinsel ilişki kurmayacaksın. olarak görülmekle beraber modern dünyada gerek
Kızının ya da oğlunun kızıyla cinsel ilişki kurmaya- semavi dinler gerekse hukuk ensesti yasaklamıştır.
caksın. Çünkü onların namusu senin namusundur. Örneğin Türk Medeni Kanunu’nun evlenme engel-
Babanın evlendiği kadından doğan kızla cinsel ilişki lerini düzenleyen 129. maddesinde “hısımlık” ev-
kurmayacaksın. Çünkü o babandan olmadır, senin lenme engellerinden sayılmıştır. Bu maddeye göre
kızkardeşin sayılır. Halanla cinsel ilişki kurmayacak- “üstsoy ile altsoy arasında; kardeşler arasında; amca,
sın. Çünkü o babanın yakın akrabasıdır. Teyzenle dayı, hala ve teyze ile yeğenleri arasında, kayın hısım-
cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o annenin yakın lığı meydana getirmiş olan evlilik sona ermiş olsa bile,
akrabasıdır. Amcanın namusuna dokunmayacaksın. eşlerden biri ile diğerinin üstsoyu veya altsoyu arasın-
Karısına yaklaşmayacaksın, çünkü o senin yengendir. da, evlât edinen ile evlâtlığın veya bunlardan biri ile
Gelininle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü oğlunun diğerinin altsoyu ve eşi arasında evlilik yasaktır”.

123
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

İslamiyet’in öngördüğü evlilik yasakları ile Türk nitelendirilebilecek erken yaşta evlilik değerlendi-
Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlilik yasakları rilmelidir. Son başlık ise, Türkiye’de resmi nikah ve
(kişinin, sanal akrabalar kategorisinde olan süt nine- imam nikahı uygulamalarının sosyolojik ve hukuki
si, süt annesi, süt kız kardeşi ile evlenmesini yasak- açıdan inceleneceği evlenme törenidir.
layan kural dışında) örtüşmektedir. İslam dinindeki
süt ninesi, süt annesi ve süt kız kardeşi ile evlenme
yasağına benzer bir yasak Anadolu’da yaygın olan Grup İçi ve Grup Dışı Evlilik Ayrımı
başka sanal akrabaların (kirve, musahip) eşleri ve Ekseninde Değerlendirme
kızları ile evlenme yasağıdır. Süt anne biyolojik an- Grup içi/dışı evlilik ayrımı açısından Türk top-
nenin yerini alırken, kirve (sünnet sırasında çocuğu lumuna ilişkin genelleştirilebilecek bir kuraldan söz
tutan kişi) babanın yerini almaktadır. Dolayısıyla etmek pek mümkün değildir. Sınırlı sayıda olmak-
sanal akrabaların çocukları birbirinin kardeşi olarak la birlikte köy üzerine yapılan çeşitli araştırmaların
değerlendirilmekte ve bu kişiler arasındaki evlilik tö- sonuçlarına göre ne grup içi evlilik ne de grup dışı
resel olarak yasaklanmaktadır (Köksal, http://turko- evlilik normatiftir. Zira köy içi ve köy dışı evliliğin
loji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/semp_2/ yanı sıra ana tarafından veya baba tarafından biri
koksal.pdf, 18.01.2018; Kolukırık/Saraç, 2010). ile evlilik de yapılmaktadır (Altuntek, 2001, s. 20).
Bununla birlikte akraba evliliği gerek semavi din- Seyfi Karabaş’ın 1981 yılında Dede Korkut Hi-
lerce gerekse çağdaş hukuk kurallarınca tamamen kayeleri üzerine yaptığı yapısal analize göre, Oğuz
yasaklanmış değildir. Örneğin hem Türk Medeni Türklerinde “ideal” evlilik modeli “dayı kızı-hala
Kanunu hem de Kur’an-ı Kerim, kuzenlerin evlen- oğlu” evliliği olmuştur (Karabaş, 1999, s. 222). Her
mesini yasaklamamıştır. Kur’an’a göre birçok kan ne kadar bu tip kuzen evliliği biyolojik açıdan kan
yakını için evlilik yasağı getirilmemiş ve ne içevlilik yakını evlilikse de kültürel açıdan grup dışı evlilik
ne de dışevlilik bir kural olarak ortaya konulmuştur. kategorisi altında değerlendirilmektedir. Çünkü
Bu yüzden, Kur’an’ın evliliğin düzenlenmesine iliş- baba soyu sistemine göre, dışarıya gelin verilen ha-
kin yasak kategorisinin, içevlilik kuralını uygulayan laların çocukları başka soydan kabul edilmektedir
toplumlar ile dışevlilik kuralını uygulayan toplum- (Güvenç, 1991, s. 258). Başka bir anlatımla, baba
larda farklı etkileri olduğu söylenebilir. Söz konusu soyu sisteminde halalar başka soya gelin gittiğinden
yasak kategorisi, Orta-Doğu Bölgesi’ndeki birçok “dayı kızı” evliliği grup dışı evlilik kabul edilmek-
toplumda (Arap, Fars, vd.) uygulanagelen soy içi ev- tedir. Oğuz Türklerinin İslamiyet’i kabul etmesi ve
liliğin sürekliliğine olanak tanımış; bir anlamda grup Arap toplumunun etkisiyle “dayı kızı” evliliği yeri-
içi evlilik kuralının geçerliliğini perçinlemiştir. Hz. ni “amca kızı” evliliğine bırakmaya başlamıştır. Bu
Muhammed’in kızı Fatma, amca oğlu Ali ile evlen- tip evlilik, erkek kardeşler aynı soy içinde bulundu-
miştir. İslamiyet’in doğuşu sırasında amca kızı-amca ğundan grup içi evlilik tanımlamasına girmektedir.
oğlu evliliğinin bir örneği Peygamberin ailesinde de Böylece Anadolu Türk toplumunda grup dışı evlilik
görülmektedir (Altuntek, 2001, s. 21). kuralından grup içi evliliğe doğru yapısal bir deği-
şim gerçekleşmiştir (Altuntek, 2001, s. 20). Sonuç-
ta birçok araştırmacı, Arap toplumuna ait evlenme
Türkiye Açısından Evlilik Olgusunun düzeni olarak kabul ettikleri amca kızı evliliğinin,
Değerlendirilmesi Türk toplumu ile Arap toplumu arasında başlayan
Her toplum gibi, Türk toplumu da ailenin sosyokültürel etkileşimin sonucunda uygulanmaya
oluşumunu çeşitli evlilik kurallarına bağlamıştır. başladığını belirtmektedir (Karabaş, 1999, s. 222).
Türkiye açısından evlilik olgusu değerlendirilirken TÜİK verileri, Türk toplumunun grup içi veya
karşımıza üç temel konu ve bu konuları kurala bağ- grup dışı evlilik tercihlerindeki istatistiki oranları ve
layan hukuki düzenlemeler çıkmaktadır. Bunlar- uygulama biçimleri hakkında bizleri aydınlatmakta-
dan ilki grup içi ve dışı evlilik ayrımın çerçevesinde dır. 2016 yılında yapılan aile yapısı araştırmasının
Türkiye’nin nerede konumlanacağıdır. Bu başlıkta sonuçlarına göre; 15 ve üzeri yaşta olup evlilik dene-
özellikle akraba evlilikleri ve amca/dayı-kızı evlilik- yimi yaşamış bireylerin eşleri ile nasıl tanıştıkları in-
leri üzerinde durulması gereken konulardır. Bir di- celendiğinde, ülke genelinde bireylerin %49,8’inin
ğer önemli başlık evlenme yaşıdır. Bu başlıkta sade- eşleri ile aile ve akraba çevresinden tanıştıkları görül-
ce Türkiye’nin değil, tüm Dünya’nın sorunu olarak müştür. Bireylerin eşleri ile nasıl tanıştıkları cinsiyete

124
Hukuk Sosyolojisi

göre incelendiğinde, erkeklerin %47,8’inin, kadınla- Amca kızı evliliği de bunun “ideal” bir formu
rın ise %51,5’inin eşleri ile aile ve akraba çevresinde olarak belirmektedir. Başka bir deyişle, bireyler ve
tanıştıkları sonucuna ulaşılmıştır. 15 ve üzeri yaşta gruplar var olmanın gücünü ve kaynağını kendi iç-
olup evlilik deneyimi yaşamış bireylerin %23,2’sinin lerinde görmektedir. Bu durum, hem bireylere haya-
eşi ile akraba olduğu ve İstatistiki Bölge Birimleri tın her alanında sosyal güvence sağlayıcı bir ortam
Sınıflaması (İBBS) 1. düzeye göre; akraba evlilik- sunmakta hem de aşiret sisteminin sürekliliğine kat-
lerinin en yaygın olduğu bölgenin %42,6 ile TRC kıda bulunmaktadır (Bruninessen, 1992, s. 72).
Güneydoğu Anadolu (Gaziantep, Adıyaman, Kilis,
Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman, Şırnak, Si-
Evlenme Yaşı Açısından
irt) bölgesi olduğu tespit edilmiştir. Akraba evlilik-
Değerlendirme
lerinin en düşük oranda görüldüğü bölge ise %8,9
Evlenme yaşı, toplumdan topluma büyük de-
ile TR2 Batı Marmara (Tekirdağ, Edirne, Kırklareli,
ğişiklik göstermektedir. Fakat genelde ekonomik
Balıkesir, Çanakkale) olmuştur (İstatistiklerle Aile,
yaşam düzenine bağlı olarak şekillenmektedir. Ör-
2017, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.
neğin ilkel topluluklarda çoğunlukla çocuklarını
do?id=24646, 09.03.2018). bir an önce evlendirmek eğilimi gözlemlenirken,
Yapılan sosyolojik araştırmalar neticesinde hem avcılıkla geçinen kabilelerde gerekli yaşam beceri-
Güneydoğu Anadolu hem de Doğu Anadolu’da soy lerinin kazanılması, tarımcılıkla geçinen toplum-
sistemine dayalı bir grup içi evlilik türü olan aşiret içi lara göre daha uzun zaman aldığından bu toplum-
ve kabile içi evliliklerinin uygulandığı ve başka aşiret- larda erkekler daha geç evlenmektedir. Tarımla
lerden evlenmenin neredeyse hiç olmadığı görülmek- geçinen toplumlarda ise, başta toprak mülkiyeti
tedir. Beşikçi bunun sebebini aşiretlerin her birinin olmak üzere, varlıkların birleştirilerek güvence al-
kendisinin daha soylu, daha üstün olduğuna inanma- tına alınmak istendiği durumlarda “beşik kertmesi”
sı olarak açıklamaktadır (Beşikçi, 1969, s. 159). Ay- geleneği yaygındır (Wells, 1993, s. 107).
rıca, sadece günümüz Ortadoğu ülkelerinde (Suriye, Türkiye açısından bir değerlendirme yapıldı-
Irak, Lübnan, İran, Suudi Arabistan, Pakistan, vd) de- ğında Eski Türk Medeni Kanunu’nda evlenme yaşı
ğil, İslam öncesi Arap toplumunda da soy içi evliliğin erkekler için 17, kadınlar için 15 olduğu görüle-
uygulandığı göz önüne alındığında, bu evlilik tipinin cektir. Şüphesiz kadın ve erkek arasındaki bu fark
tarihi ve kültürel temelleri olduğu da ifade edilebilir. da geçmişte kadının ekonomik hayata erkekten
Sonuç olarak bu bulgular konunun sadece İslamiyet daha az katılmasıyla açıklanabilir. Yeni Medeni Ka-
veya Arap toplumu ile sınırlandırılamayacağını gös- nun, kadın ve erkek arasındaki bu ayrımı ortadan
kaldırarak her ikisi için ortak bir yaş belirlemiştir.
termektedir (Altuntek, 2001, s. 22).
Türk Medeni Kanunu’nun 124. maddesine göre
Belli bir coğrafi bölgede hala güçlü bir şekilde sü- “erkek veya kadın onyedi yaşını doldurmadıkça ev-
rekliliğini koruduğu gözlenen soy içi evlilik uygula- lenemezler. Ancak, hâkim olağanüstü durumlarda ve
masının başlıca nedenlerinden biri olarak soya dayalı pek önemli bir sebeple onaltı yaşını doldurmuş olan
ayrışmış/gruplaşmış toplumsal yapı gösterilebilir. Bu erkek veya kadının evlenmesine izin verebilir…”
ayrışmış yapıyı oluşturup besleyen başlıca öğelerden TÜİK 2016 verilerine göre, Türkiye’de orta-
biri “asabe/asabiyet”tir (Altuntek, 2001, s. 21). Cahi- lama ilk evlenme yaşı erkekler için 27,1; kadınlar
liye döneminde, aralarında baba tarafından kan bağı için 24’tür. Erkek ile kadın arasındaki ortalama ilk
bulunan akrabanın oluşturduğu topluluğa “asabe”, evlenme yaş farkı ise 3,1 yaş olarak gerçekleşmiştir.
bu topluluğun bütün fertlerini birbirine bağlayan ve Ortalama ilk evlenme yaş farkının en yüksek oldu-
herhangi bir dış tehlikeye karşı koymak veya saldı- ğu il 4,7 yaş ile Kars iken; bu ili 4,3 yaş ile Ağrı, 4,2
rıda bulunmak söz konusu olduğunda bütün top- yaş ile Bitlis, Ardahan ve Iğdır izlemiştir. Ortalama
luluk üyelerinin harekete geçmesini sağlayan birlik ilk evlenme yaş farkının en düşük olduğu il ise 2,4
ve dayanışma ruhuna da “asabiyet” denilmekteydi yaş ile Karabük olmuş ve bu ili 2,5 yaş ile Şırnak
(Çağrıcı, 1991, s. 453). Dolayısıyla, tarihsel olarak ve Kastamonu izlemiştir. Türkiye’de erkek ile ka-
savaşçı özelliğe haiz aşiretlerin soy içi dayanışmayı dın arasında ortalama ilk evlenme yaşı farkı 3,1
sağlamanın bir yolu olarak aşiret içi/kabile içi evlilik olmasının en önemli nedeni, erkeklerin belirli bir
yaptıkları söylenebilir (Altuntek, 1993, s. 86). düzeyde eğitim gördükten, askerliğini yaptıktan ve
bir iş sahibi olduktan sonra evlenmeleri yönündeki

125
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

genel toplumsal eğilimdir. Bu durum ise nispeten ileri yaşlarda gerçekleşmektedir (Evlenme ve Boşanma
İstatistikleri, 2016, TÜİK, Sayı: 24642, 2017, www.tuik.gov.tr/PdfGetir.do?id=24642, 18.01.2018).
Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü evlenme yaşından daha küçük yaşta olan kadın ve erkeğin yap-
tıkları evlilikler “erken yaş evliliği” olarak nitelendirilmektedir. Burada erken yaş evliliği ile kastedilen,
hukuki anlamda değil, sosyolojik anlamda bir evliliktir.
Bugün erken yaşta evlilik, hala tüm dünyada mevcudiyetini sürdürmektedir. UNICEF’in Kasım
2017’de güncellediği çocuk yaşta evlilik raporuna göre tüm dünyada 20-24 yaş grubunda olan kadınların
%25’i, 18 yaşın altında evlenen veya birlikte yaşayan kişilerden oluşmaktadır. Dünyada en fazla erken yaş
evliliklerine Batı ve Merkez Afrika’da rastlanmaktadır.

Ülkemizde ise TÜİK’in 2016 yılında hazırlamış olduğu İstatistiklerle Çocuk Raporuna bakıldığında
16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarındaki resmi evlenmelerin toplam resmi evlenmeler içindeki oranı
%4,6’dır. Kız çocuk evlenmelerinin toplam evlenmeler içindeki oranının en yüksek olduğu il, %15,7 ile
Ağrı iken, %14,9 ile Muş ve %14,3 ile Kilis bu ili izlemiştir. Kız çocuk evlenmelerinin toplam evlenme-
ler içindeki oranının en düşük olduğu iller ise sırasıyla; %1,1 ile Tunceli, %1,3 ile Trabzon ve %1,5 ile
Karabük’tür (İstatistiklerle Çocuk, 2016, TÜİK, Sayı: 24645, 2017, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBul-
tenleri.do?id=24645, 09.03.2018).
Fakat bu istatistiksel sonuçlar belediyeler, nüfus müdürlükleri ve muhtarlıklar aracılığı ile derlenen ra-
kamlardan çıkartıldığından, resmi bir makam önünde yapılmayan ve kayıtlara geçmeyen erken yaş evlilik-
lerini kapsamamaktadır. Oysa ülkemizde erken yaş evliliklerinin yapıldığı bir vakadır. 2006 yılında Güney-
doğu Anadolu bölgesinin en kalabalık nüfusunu barındıran illerden Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde yapılan
bir araştırma bu iddiayı destekler niteliktedir. Araştırmaya göre erken evlilik, özellikle eğitimsiz yoksul
bireylerde sürmektedir. Kişiler, erken evlilik riskinin bilincinde olsalar da bir değişiklik görülmemektedir.
Yani küçük yaşta evlenen kızlar hala çoğunluktadır. Bölge insanları için erken yaşta evliliğin nedenlerinden
biri özellikle kız ailesinin çok çocuğa sahip olması ve evlenecek her bir kız çocuğunun ailenin ekonomik
yükten kurtulacağının düşünülmesidir. Ayrıca başlık parası, kısmen de olsa bu tutumu etkilemeye devam
etmektedir. Ergenlik çağına gelmiş bir kız çocuğunun, okumuyorsa “namusuyla evlendirilmesi” de bir başka
neden olarak çıkmaktadır. Çevrede kendi yaşında olan kız çocuklarının evlenmesi de bu çocukları evliliğe
özendirmektedir (Orcan, 2008).
Sonuç olarak erken yaşta evlilik, başlık parası almak, ebeveynlerin çocuklarının mürüvvetini bir an
önce görme arzusu, kızın soylu ve saygın bir aileye mensup olması nedeniyle birçok ailenin böyle bir aile
ile akraba olmak istemesi, kız çocuğunun küçük yaşlarda anne ve babasından birini kaybetmesi sonucu
üvey anne ve babaya sahip olmasının evde huzursuzluğa ve kavgalara sebep olması, yaşanılan yerin coğrafi
özellikleri, halkın geleneksel yapısı gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır.

126
Hukuk Sosyolojisi

Evlenme Töreni Bakımından Değerlendirme


Türk Medeni Kanunu’nun 134 ve devamı maddelerinde evlenme başvurusu ve evlenme töreni ile
tescil ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. Kanuna göre evlendirme memuru” …belediye bulunan yerlerde
belediye başkanı veya bu işle görevlendireceği memur, köylerde muhtardır”. Evlenme töreni ise “…evlendirme
dairesinde evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip ergin iki tanığın önünde açık olarak yapılır.
Ancak, tören evleneceklerin istemi üzerine evlendirme memurunun uygun bulacağı diğer yerlerde de yapılabi-
lir”. Kanunu’nda düzenlenen bu evlenme halk arasında “resmi nikah” olarak isimlendirilmektedir. Bunun
dışında halk arasında “imam nikahı” ya da “dini nikah” olarak bilinen bir başka nikah da söz konusudur.
Daha çok dini gerekçe ve kaygılarla başvurulan bu nikah biçimi hukuk tarafından tanınmamakta, hatta
“resmi nikah” öncesi kıyılan böyle bir nikah yasaklanmakta ve hem nikahı kıydıran hem de nikahı kıyan
cezalandırılmaktadır.
Ülkemizde “dini nikah”, Kanuna aykırı evlilik yapmak amacıyla da kullanılmaktadır. Bu anlamda din,
bir meşruiyet aracı olarak suiistimal edilmekte ve Türk Medeni Kanunu’nun öngördüğü yaş, tek eşlilik
gibi kuralları delinmektedir. Ancak hukuk tarafından kabul edilmeyen bu nikah biçiminin toplumun bir
kesimi tarafından meşru görülmesi özellikle kadınların mağduriyetine yol açmakta, eşler ve onların aileleri
açısından birçok başka problemi de beraberinde getirmektedir. Bu anlamda en sık karşılaşılan problemler,
miras ve aile hukukuna ilişkindir. Ortaya çıkan en ilginç sonuçlardan biri de küçük yaşta çocuğunun imam
nikahı ile evlenmesine rıza gösteren kişilerin (bu çoğu zaman anne ya da babadır), Türk Ceza Kanunu’nda
düzenlenen “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”dan bazılarını, çocuğuna karşı işlemeye iştirakten mah-
kum edilmesidir.

127
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

Öğrenme Çıktısı
1 Evlilik tiplerini sıralayabilme
2 Türkiye’deki evlilik olgusunu açıklayabilme

Araştır 1 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Evlilik tipleri hangi ölçüt- Türkiye’deki hukuki düzen-


Ensest yasağının ne olduğu-
lere göre sınıflandırılmak- lemeleri çevre ölçütüne göre
nu anlatınız.
tadır? değerlendiririz.

BOŞANMA boşanmadır. Boşanmanın yasaklanması daha çok


Evlilik kadar eski bir kurum olan boşanma, Bir- inanç çerçevesinde şekillenmiştir. Evlilik ruhların
leşmiş Milletler tarafından “evliliğin hukuki olarak birleşmesi biçiminde kutsal bir bağlantı sayıldı-
sonlandırılması, karı ve kocanın ayrılması ve her ğından, bu bağlantının insanlar tarafından kopa-
ikisinin de ilgili ülkenin medeni, dini ve/veya diğer rılması kabul edilmemiştir. Nitekim Katoliklerde,
hukuki düzenlemeleri açısından tekrar evlenebilme boşanma değil; süreli ya da süresiz ayrılık söz konu-
hakkını kazanmaları” olarak tanımlanmıştır (Prin- sudur. Özel ve serbest boşanma sisteminin benim-
ciples and Recommendations for a Vital Statistics sendiği ülkelerde boşanma kolaylaştırılır. Bu sistem
System, 2014). Belirli bir kültür düzeyine ulaşmış içerisinde değerlendirilebilecek olan İslam hukuku
ve evliliği sosyal bir kurum olarak kabul eden top- uygulaması bizim için ayrı bir önem taşımaktadır.
lumlarda boşanma hakkı, yasa ve geleneklerle kı- Çünkü Türk Medeni Kanunu’nun yürürlüğe girdi-
sıtlansa da hiçbir zaman ortadan kaldırılmamıştır. ği 1926 yılından önce ülkemizde bu sistem uygu-
Çeşitli sosyolojik biçimlemelerden ve gelişmeler- lanmaktaydı ve boşanma teoride oldukça kolaydı.
den sonra, devletin örgütlenmesi ve hukuk kuralla- Özellikle erkek eşe tanınmış olan irade beyanı ile
rı koymaya başlaması ailenin ve bunun doğal sonu- boşanma hakkı ne mahkeme kararına ne de diğer
cu olarak evlenme ve boşanmanın da hukuk düzeni eşin kabulüne bağlı olarak gerçekleşmekteydi. Ka-
içine girmesine yol açmıştır (Işıktaç, 2013, s. 359). dın sadece kocasından boşanma hakkını nikahla-
nırken saklı tutmuşsa ya da kocası boşanma hakkı-
Sosyal ve hukuki bir olay olarak boşanma, üç
nı temlik etmişse bu hakka sahipti. Ancak boşanan
evrede gerçekleşmektedir. Duygusal boşanma, bo-
eşle yeniden evlenebilmek için, onun bir başkası ile
şanmanın genellikle ilk evresi olarak sevgi, güven
evlenip boşanmasının zorunlu olması ve mehir gibi
ve saygının azaldığı dönem iken; yasal boşanma,
müesseseler teoride kolay olan boşanmayı pratikte
hukuki işlemin yapıldığı ve ekonomik sorunların
zorlaştırmıştı (Işıktaç, 2013, 359- 360).
da yasal yollarla neticelendiği evredir. Toplumsal
boşanma ise, toplumun boşanmış kimseleri kabu- Bu iki sistem arasında orta yolu bulmaya çalışan
lüdür. Çeşitli toplumlarda, toplumun kabulü ol- üçüncü bir sistem daha vardır. Bu sistemde boşan-
dukça güç gerçekleşirken, bazı toplumlar boşanma- ma ancak belirli sebeplerden birine ya da birkaçına
ya kolaylıkla hoşgörü ile yaklaşmaktadır (Doğan, dayanarak mahkeme kararı ile mümkün olmaktadır
dergipark.gov.tr/download/article-file/101056, (Işıktaç, 2013, s. 360). Türk Medeni Kanunu’nun
21.01.2018). da benimsediği bu sistem birden fazla boşanma
sebebi kabul etmiştir. Örneğin Türk Medeni Ka-
Tarihi gelişim içerisinde boşanma konusunda
nunu; evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin karşılıklı
üç temel sistem dikkat çekmektedir. Bunlar; bo-
rızası, herhangi bir nedenle açılmış boşanma dava-
şanmanın yasaklanması, özel ve serbest boşanma,
sının reddinden itibaren üç yıllık sürenin geçmiş
belirli sebeplere ve usule göre mahkeme kararı ile

128
Hukuk Sosyolojisi

olması ve bu süre içinde yeniden ortak hayatın kurulaması, zina, cana kast, pek fena muamele, cürüm
ve haysiyetsizlik, terk ve akıl hastalığı gibi çeşitli durumları açıkça boşanma sebebi olarak görmüştür. Bu
sebeplerden birinin ya da birkaçının varlığı tek başına boşanmayı sağlamaz; bunun için görevli mahkeme
tarafından boşanma kararı verilmelidir.
Türkiye’de boşanma sayısı, Batılı ülkelere göre daha azdır. TÜİK verilerine göre 2016 yılında 126.164
çift boşanmıştır. Bunun; Türkiye’de dini ve ailevi bağların sağlam olması, geleneklere bağlılık, boşanmaya
ve boşananlara iyi gözle bakılmaması, kadınların ekonomik özgürlüğe sahip olmaması gibi birçok nedeni
vardır.

Tablo 8.1 Evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2016, TÜİK, Sayı: 24642, 2017, http://www.tuik.gov.tr/
PreHaberBultenleri.do?id=24642, 09.03.2018.

2015 2016

Evlilik Süresi (Yıl) Sayı (%) Sayı (%)

Toplam 131 830 100,0 126 164 100,0

1 yıldan az 4 814 3,6 4 550 3,6

1-5 47 075 35,7 44 816 35,5

6-10 28 384 21,5 26 531 21,0

11-15 18 276 13,9 17 833 14,2

16-20 14 252 10,8 13 994 11,1

21-25 8 850 6,7 8 779 7,0

26+ 9 957 7,6 9 495 7,5

Bilinmeyen 222 0,2 166 0,1

Boşanma ile evlilik süresi ve çocuk sayısı arasında yakın ilişki vardır. TÜİK 2016 verilerine göre; bo-
şanmaların yüzde 39,1’i evliliğin ilk 5 yılında, yüzde 21’i 6-10. yılları arasında, yüzde 14,2’i 11-15. yıllar
arasında ve yüzde 25,6’sı 16. yıl sonrasında gerçekleşmiştir.
Türkiye’deki boşanma davalarının en önemli nedeni 2016 yılı itibariyle hem kadın hem de erkek için
sorumsuz ve ilgisiz davranma olmuştur.

129
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

Updated World Divorce Rates, 2012


(70 countries reporting)

Russia 4.5
Aruba 4.4
Belarus 4.1
Latvia 3.6
Lithuania 3.5
Gibraltar 3
Rep of Moldova 3
Cuba 2.9
Denmark 2.8
Curacao 2.5
Costa Rica 2.5
Sweden 2.5
Czech Republic 2.5
Belgium 2.5
Portugal 2.4
Liechtenstein 2.4
Finland 2.4
Estonia 2.4
Rep of Korea 2.3
Bermuda 2.3
Australia 2.2
Spain 2.2
Germany 2.2
Switzerland 2.2
Hungary 2.2
Aland Islands 2.2
Netherlands 2.1
New Zealand 2
Lutembourg 2
France 2
Iran 2
Slovakia 2
Norway 2
Macao 2
Austria 2
Egypt 1.9
Kyrgyzstan 1.8
Japan 1.8
Dominican Rep 1.8
Seychelles 1.8
Sinapore 1.8
China 1.8
Poland 1.7
Mauritus 1.6
Turkey 1.6
Georgia 1.6
Bulgaria 1.6
State of Palestine 1.5
San Marino 1.5
Romania 1.5
Croatia 1.3
Albana 1.3
Slovenia 1.2
Azerbaijan 1.2
Malta 1.1
Ukraine 1.1
Serbia 1
Tajikistan 0.9
Mongolia 0.9
TFYR of Macedonia 0.9
Jamaica 0.9
Qatar 0.8
Mexico 0.8
Montenegro 0.8
Bahrain 0.7
Ireland 0.6
Uzbekistan 0.6
Bosnia-Herzegovine 0.6
Peru 0.4
Guatemala 0.3
0 1 2 3 4 5

Source: United Nations World Created by divorcescience.org


Demographic Report January 2015

Kaynak: https://divorcescience.org/for-students/world-divorce-statistics-comparisons-among-countries/, 21.01.2018.

130
Hukuk Sosyolojisi

(%)
70
61,5
60
50 42,6
40,2
40 36,4 Erkek
30 24,0 24,6 24,5 20,8 Kadın
20 17,8

10
2,5
0
Dayak / kötü Evin ekonomik Sorumsuz Eşlerin Eşin ailesinin
muamele olarak geçimini ve ilgisiz ailelerine aile içi
sağlayamama davranma karşı saygısız ilişkilere
davranması karışması

Boşanma Nedenleri

Şekil 8.2 Evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2016, TÜİK, Sayı: 24642, 2017.

Öğrenme Çıktısı

3 Boşanma ve Türkiye’deki “boşanma” olgusunu açıklayabilme

Araştır 2 İlişkilendir Anlat/Paylaş

Türkiye’de boşanma ve eko-


Boşanmaya dair benimse- Ensest yasağının ne olduğu-
nomik durum arasındaki
nen sistemler nelerdir? nu anlatınız.
ilişkiyi irdeleyeniz.

Araştırmalarla
İlişkilendir
İbn-i Haldun’a göre göçebe toplumlarda adını verdiği şeflerin otoritesi de yer alır. Riyaset,
spontane hukuk düzeni vardır ve bu düzen asa- henüz devlet olamamış toplumlarda şeflerle ka-
biye bağı ve riyaset ile sağlanmaktadır. Asabiyyet, bile üyeleri arasındaki spontane hiyerarşiyi ve bu
“aynı zümreye bağlı olmaktan doğan bir dayanış- hiyerarşide şefin bir nevi hukuk koyucu rolünü
mayı, özellikle erkek soyuna dayanan kabilelerdeki oynadığını ifade etmektedir.
akrabalık ilişkisini” ifade eder. Ancak kabilenin
nüfusu artınca asabiyye bağı, dar manada bir ak-
Kaynak: Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sos-
rabalık bağı olmaktan uzaklaşıp daha çok geniş
yolojisi, Cilt I, Güzel Sanatlar Matbaası, Ankara,
anlamda bir kavim ve kabile bağına dönüşür.
1960, s. 273, 274.
Göçebe kabilelerde, düzeni sağlayan “asabiy-
yet” bağının yanında İbn-i Haldunun “riyaset”

131
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

1 Evlilik tiplerini sıralayabilme


öğrenme çıktıları ve bölüm özeti

2 Türkiye’deki evlilik olgusunu


açıklayabilme

Evlilik Tipleri ve Çevre


Ölçütüne Göre Evlilik
Ayrımında Ensest/Fücur Yasağı

1 Evlilik tipleri, çevre, eş sayısı ve yerleşilen mekana göre incelenir. Eş sayısına göre ise tek eşle evlilik (mo-
nogami) ve çok eşle evlilik (poligami) vardır. Yerleşilen mekan aile tipinin anaerkil ya da babaerkil oluşu
ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evlilikler, grup içi (endogami) ve grup dışı (egzogami) olmak
üzere iki farklı tiptedir.

2 Grup içi/dışı evlilik ayrımı açısından Türk toplumuna ilişkin genelleştirilebilecek bir kuraldan söz et-
mek mümkün değildir. Fakat akraba evlilikleri özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görülmektedir.
Hukuki olarak evlilik yaşı 18 olmasına rağmen erken yaşta evlilikler mevcuttur. Ayrıca Türk Medeni Ka-
nunu, evlilik memuru tarafından kıyılan ve belli şekli şartların yerine getirilmesi gereken bir nikah usulü
öngörmüş ve bu nikahtan önce dini nikah kıyılması yasaklanmıştır.

3 Boşanma ve Türkiye’de boşanma


olgusunu açıklayabilme

Türk Medeni Kanunu’nun birden fazla boşanma sebebi kabul


Boşanma etmiştir. Bunlar, evlilik birliğinin sarsılması, eşlerin karşılıklı
rızası, herhangi bir nedenle açılmış boşanma davasının reddin-
den itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması ve bu süre içinde
yeniden ortak hayatın kurulaması, zina, cana kast, pek fena
muamele, cürüm ve haysiyetsizlik, terk ve akıl hastalığı gibi çe-
şitli durumlardır.

132
Hukuk Sosyolojisi

1 Aşağıdakilerden hangisi çevre ölçütüne göre 6 Aşağıdakilerden hangisi TÜİK verilerine göre
kabul edilen aile tiplerinden biridir? akraba evliliklerinin en yaygın olduğu bölgedir?

neler öğrendik?
A. Anaerkil aile tipi A. Marmara Bölgesi
B. Babaerkil aile tipi B. Güneydoğu Anadolu Bölgesi
C. Endogami C. Akdeniz Bölgesi
D. Monogami D. Ege Bölgesi
E. Poligami E. İç Anadolu Bölgesi

2 Aşağıdakilerden hangisi yerleşilen mekana 7 Aşağıdakilerden hangisi erken yaşta evliliğin


göre kabul edilen aile tiplerinden biridir? nedenlerinden biri olarak düşünülemez?
A. Anaerkil aile tipi A. Ailenin ekonomik yükten kurtarılacağı düşün-
B. Endogami cesi
C. Monogami B. Başlık parası
D. Poligami C. Eğitim düzeyinin yüksek olması
E. Egzogami D. Çevrede erken yaşta evliliğin yaygın olması
E. Aile namusuna ilişkin kaygılar
3 Aşağıdakilerden hangisi arasındaki evlilik Türk
Medeni Kanunu tarafından yasaklamamıştır? 8 Aşağıdakilerden hangisini İslam Hukuku ve
Türk Medeni Kanunu aynı şekilde düzenlemiştir?
A. Üst soy ile altsoy arasında
B. Kardeşler arasında A. Kuzenler arası evlilik
C. Amca ile yeğenleri arasında B. Evlilik yaşı
D. Evlat edinen ile evlatlığın arasında C. Evlilik töreni
E. Süt kardeşler arasında D. Boşanma sebepleri
E. Boşanma usulü
4 Türk Medeni Kanunu’na göre olağan evlilik
yaşı aşağıdakilerden hangisidir? 9 Aşağıdakilerden hangisi babasoyu sistemine
göre farklı soydan kabul edilmektedir?
A. 18
B. 17 A. Baba
C. 15 B. Amca
D. 14 C. Dayı
E. 20 D. Amca oğlu
E. Erkek kardeş
5 Aşağıdakilerden hangisi Türk Medeni Kanu- 10 UNICEF verilerine göre Dünya’da erken yaş-
nu tarafından açıkça sayılan boşanma sebeplerin-
den biri değildir? ta evliliğin en fazla görüldüğü bölge aşağıdakiler-
den hangisidir?
A. Evlilik birliğinin sarsılması
A. Avrupa
B. Eşlerin karşılıklı rızası
B. Batı ve Merkez Afrika
C. Zina
C. Antartika
D. Pek fena muamele
D. Güney Amerika
E. Çocuk sahibi olamama
E. Orta Asya

133
Sosyal ve Hukuki Bir Olgu Olarak Aile

Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Tipleri ve Çevre Yanıtınız yanlış ise “Grup İçi ve Grup Dışı
1. C 6. B
Ölçütüne Göre Ensest/Fücur Yasağı” konu- Evlilik Ayrımı Ekseninde Değerlendirme”
sunu yeniden gözden geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.
neler öğrendik yanıt anahtarı

Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Tipleri ve Çevre Yanıtınız yanlış ise “Evlenme Yaşı Açısından
2. A 7. C
Ölçütüne Göre Ensest/Fücur Yasağı” konu- Değerlendirme” konusunu yeniden gözden
sunu yeniden gözden geçiriniz. geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Evlilik Tipleri ve Çevre Yanıtınız yanlış ise “Türkiye Açısından Evli-
3. E 8. A
Ölçütüne Göre Ensest/Fücur Yasağı” konu- lik Olgusunu Değerlendirilmesi” ve “Boşan-
sunu yeniden gözden geçiriniz. ma” konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Evlenme Yaşı Açısından Yanıtınız yanlış ise “Grup İçi ve Grup Dışı
4. A 9. C
Değerlendirme” konusunu yeniden gözden Evlilik Ayrımı Ekseninde Değerlendirme”
geçiriniz. konusunu yeniden gözden geçiriniz.

Yanıtınız yanlış ise “Evlenme Yaşı Açısından


5. E Yanıtınız yanlış ise “Boşanma” konusunu ye- 10. B
Değerlendirme” konusunu yeniden gözden
niden gözden geçiriniz.
geçiriniz.

Araştır Yanıt
8 Anahtarı

Evlilik tipleri, çevre, eş sayısı ve yerleşilen mekana göre sınıflandırılabilir. Eş


sayısına göre ise tek eşle evlilik (monogami) ve çok eşle evlilik (poligami) ol-
Araştır 1 mak üzere iki ayrı temel tip vardır. Yerleşilen mekan, aile tipinin anaerkil ya da
babaerkil oluşu ile bağlantılıdır. Son olarak çevre ölçütünde evlilikler, grup içi
(endogami) ve grup dışı (egzogami) olmak üzere iki farklı tiptedir.

Tarihi gelişim içerisinde boşanma konusunda üç temel sistem dikkat çekmek-


Araştır 2 tedir. Bunlar; boşanmanın yasaklanması, özel ve serbest boşanma, belirli se-
beplere ve usule göre mahkeme kararı ile boşanmadır.

134
Hukuk Sosyolojisi

Kaynakça
Abdullah Mesut Erzurumluoğlu, Population and Family İsmail Beşikçi, Doğu’da Değişim ve Yapısal Sorunlar
Based Studies of Consanguinity: Genetic and (Göçebe Alikan Aşireti), Doğan Yayınevi, Ankara,
Computational Approaches, Yayımlanmamış Doktora 1969.
Tezi (University of Bristol, School of Social and
Community Medicine), 2015. Kutsal Kitap Eski ve Yeni Antlaşma, Yeni Yaşam Yayınları,
Kore, 2008.
Ahmet Davudoğlu. Kur’An-ı Kerim ve İzahlı Meali, Çile
Yayınevi, İstanbul, 1981. Martin van Bruninessen, Agha, Shaikh and State, Zed
Books Ltd, USA, 1992.
Aile Sosyolojisi, Anadolu Üniversitesi Yayınları.
Michael E. Habicht, Maciej Henneberg, Lena M.
Birsen Gökçe, “Evlilik Kurumuna Sosyolojik Bir Yaklaşım”, Öhrström, Kaspar Staub, Frank J. Rühli, “Body
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 1, Height of Mummified Pharaohs Supports Historical
1978, 7-21. Suggestions of Sibling Marriages”, American Journal of
Physical Antropology, Vol.: 157, Issue 3, 2015.
Alexander Rüstow, “Organic Policy (Vitalpolitik) versus
Mass Regimentation”, Freedom and Serfdom, An Mustafa Çağrıcı, “Asabiyet”, İslam Ansiklopedisi, Cilt: 3,
Anthology of Western Thougt, Edited by Albert 1991.
Hunold, D. Reidel Publishing Company, Dordrecth
Holland, 1961. Mustafa Orcan, Muhsin Kar, “Türkiye’de Erken Yaşta
Yapılan Evlilikler ve Risk Algısı: Bismil Örneği”, Aile
James Peoples, Garrick Bailey, Humanity: An Introduction ve Toplum, Yıl: 10, Cilt: 4 Sayı: 14, 2008.
to Cultural Anthropology, 11th Edition, Cengage
Learning, USA, 2017. N. Serpil Altuntek, Van Yöresinde Akraba Evliliği, Kültür
Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme
Berrin Eyce, “Tarihten Günümüze Türk Aile Yapısı”, Selçuk Genel Müdürlüğü Yayınları: 190, Gelenek Görenek ve
Üniversitesi Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu İnançlar Dizisi: 14, Ankara, 1993.
Dergisi, Sayı: 4, 2000.
Nişanyan, Sevan, Sözlerin Soyağacı, Genişletilmiş ve
Birsen Gökçe “Aile ve Aile Tipleri Üzerine Bir İnceleme”, Gözden Geçirilmiş 6’ncı Baskı, Everest Yayınları,
Hacettepe Sosyal Bilim ve Beşeri Bilimler Dergisi, Cilt: İstanbul, 2012.
8, Sayı: 1-2, 1976, 46-67.
Principles and Recommendations for a Vital Statistics
Bozkurt Güvenç, İnsan ve Kültür, 5. Basım, Remzi Kitabevi, System Revision 3, United Nations, New York, 2014.
İstanbul, 1991.
Rodney Needham, Notes on the Analysis of Asymmetric
Calvin Wells, Sosyal Antropoloji Açısından İnsan ve Alliance”, Bijdragen tot de taal-, land-en volkenkunde,
Dünyası, Çev.: Bozkurt Güvenç, İkinci Basım, Remzi Vol.: 117, No.: 1, Leiden, 1961, 93-117.
Kitabevi, İstanbul, 1993.
Serpil Altuntek, “Türkiye Üzerine Yapılmış Evlilik ve
Cihangir Doğan, “Türkiye’de Boşanma Sorununun Sosyolojik Akrabalık Araştırmalarının Bir Değerlendirmesi”,
ve İstatistiki Açıdan Değerlendirilmesi”, dergipark.gov. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:
tr/download/article-file/101056, 21.01.2018. 18, Sayı: 2, 2001, 17-28.
Claude Levi Strauss, The Elementary Structures of Kinship, Seyfi Karabaş, Bütüncül Türk Budunbilimine Doğru,
Revisited Edition, Translated by James Harle Bell, John Gözden Geçirilmiş ve Genişletilmiş 1. Baskı, İstanbul,
Richard von Sturmer, Rodney Needham, Beacon Press, Yapı Kredi Yayınları, 1999.
Boston, 1969.
Türkçe Sözlük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu
David Dobbs, “The Risks and Rewards of Royal Incest”, Yayınları, Ankara, 2010.
http://ngm.nationalgeographic.com/print/2010/09/
tut-dna/dobbs-text, 18.01.2018. Yasemin Işıktaç, Hukuk Sosyolojisi, 2. (Tıpkı) Baskı, Filiz
Kitabevi, İstanbul, 2013.
Evlenme ve Boşanma İstatistikleri, 2016 TÜİK, Sayı:
24642, 2017, www.tuik.gov.tr/PdfGetir.do?id=24642, http://arkeofili.com/?p=4221, 21.01.2018.
18.01.2018. https://divorcescience.org/for-students/world-divorce-
Hamide Topçuoğlu, Hukuk Sosyolojisi, Cilt I, Güzel statistics-comparisons-among-countries/, 21.01.2018.
Sanatlar Matbaası, Ankara, 1960, s. 273, 274. İstatistiklerle Çocuk, 2016, TÜİK, Sayı: 24645,
Hasan Köksal, “Güneydoğu İllerimizde Kirvelik Geleneği”, 2017, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.
http://turkoloji.cu.edu.tr/CUKUROVA/sempozyum/ do?id=24645, 09.03.2018.
semp_2/koksal.pdf, 18.01.2018. İstatistiklerle Aile, 2016 (2017). TÜİK, Sayı: 24646, http://
Suat Kolukırık, İbrahim Halil Saraç, “Farklı Dini Gruplarda www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=24646,
Kirvelik Geleneği: Sanal Akrabalığın Dönüşümü 09.03.2018.
Üzerine Bir Araştırma”, Zeitschrift für die Welt der
Türken, Vol.: 2, No.: 1, 2010.

135

You might also like