Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 210

KURTULUŞ

FALİH RIFKI ATAY

KURTULUŞ

p o zitif
© Pozitif Yayınları

Genel Yayın Yönetmeni: M uharrem Kaşıtoğlu


Dizi Editörü : S. Dursun Çim en
Düzelti: Sinan Kavrak
Sayfa Tasarımı: Adem Şenel
K ap akT asarım ı:Yunus Karaaslan

Kasım 2012

Kültür Bakanlığı Yayıncılık Sertifikası No: 1206-34-004355

Baskı ve Cilt: Morpa Ofset


Akçaburgaz Mevkii, Akçaburgaz Cad. No: 70
Esenyurt/İSTANBUL
Tel: 0212 886 52 13

GENEL DAĞITIM
ARTI YAYIN DAĞITIM
Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. Çatalçeşme Han
No: 25/2 34110 Cağaloğlu-lstanbul
Tel: (0212) 514 57 87 • Faks: (0212) 512 0914
info@artidagitim.com.tr
satis@artldagitim.com.tr
www.artidagitim.com.tr

POZİTİF YAYINLARI
Alemdar Mah. Çatalçeşme Sok. Çatalçeşme Han
No: 25/2 34110 C a ğ a lo ğ l^ ^ u t b ııl
Tel: (0212) 514 57 87 • Faks:©212)512 0914
Tel: (0212) 512 48 84 • Fax: (0212) 512 0914
www.pozitifkitap.com
FALİH RIFKI ATAY

KURTULUŞ

I I B
p o zitif
İÇİNDEKİLER

Ö N SÖ Z............................................................................................................... 7
ALTI İHTİLAL....................................................................................................9
TEMEL............................................................................................................... 15
M U T.................................................................................................................. 21
ŞARLATAN...................................................................................................... 27
HAFIZ ÖMER................................................................................................. 33
SAYIM...............................................................................................................39
TAKILMA.........................................................................................................45
1966................................................................................................................... 51
BİZLİĞİMİZ.....................................................................................................57
KIZIM SANA.................................. 63
ESKİSİ................................................................................................................69
CUMHURİYET............................................................................................... 75
ALDANMA....................................................................................................... 79
HİKÂYELER.....................................................................................................8S
BİTEN TÜRKLÜK...........................................................................................93
SEMİNER..........................................................................................................97
M EZ İT ............................................................................................................. 103
SEKTÖR.......................................................................................................... 109
BÜYÜ...............................................................................................................115
ULU.................................................................................................................. 121
TONGA........................................................................................................... 127
SAAT................................................................................................................ 133
Ç İR K İN ...........................................................................................................139
43‘ÜNCÜ YIL..................................................................................................145
ANA DAVAMIZ............................................................................................. 147
¡0 KASIM....................................................................................................... 151
ZITO... ZITO...................................................................................................153
GO HOME!".................................................................................................. 157
TANIK............................................................................................................. 161
YÜZÜME BAKTI, GÜLDÜ.......................................................................... 165
17 VE 10...........................................................................................................169
FIKRALAR......................................................................................................175

5
ÖNSÖZ

Moda, 20 Şubat
Evet on sekizinci yüzyılın sonlarından beri kurtuluş yolu
arıyoruz. Altı ihtilal yaptık Doğru “teşhis ” koyan ve doğru
“tedavi" yolu gösteren yalnız Atatürk devrimciliği olmuştur.
Kurtuluş, onun gösterdiği bu yolda Türkiye Türklüğünü
Batı medeniyet toplumları arasına katmaktır.
Ne sağa ne sola sapmaksızın onun yolunda yürümektir.
Bu kitapta topladığım yazı ve fıkralarda Kurtuluş Savaş ı’na,
kendi anlayış ve görüşlerimle devam ediyorum.
Falih Rıfkı Atay
ALTI İHTİLAL

••
Ü çüncü Selim Fransız İhtilali yılında tahta çıkmıştır. 1808
yılına kadar hüküm sürdü. Yerli yabancı herkesin gördüğü
ve gösterdiği bir gerçek var: Batıyoruz! Sultan Selim sadrazama
bir mektubunda diyor ki: “Gece gündüz ağlayıp, ilahi, beni böyle
dünyaya rezil etmektense, Muhammed ümmetinin perişanlığını
görmeden bir gün önce canımı al!” Gönlü bu!
Fakat sadrazam seçmek için şeyhülislam ile kaymakam pa­
şayı huzura çağırır. İkisine beş altı vezirin adını vermişler. “Han­
gisini sadrazam yapalım?” diye sorar. İkisi de hiçbirini salık ver­
mez. “öyle ise istihareye bırakayım!” der. İstihare rüyaya yatmak
demek. Şeyhülislam rüyada bir şey görmez. Padişah ise üç defa
Cezayirli Haşan Paşa’yı görür. Ona sadrazamlık mührünü verir.
Sultan Selim Batı üstünlüğünün hayranlığı içinde. Ama kafa
da bu. İlk ihtilalimiz ki bir saray ihtilalidir, Nizam-ı Cedid’le
Tanzimat’ı bu ihtilal çerçevesi içine alalım, Batı üstünlüğünün ye­
niçeri ocağının bozukluğundan ileri geldiği inancındadır. Talimli
asker yaptık mı, biraz da idareyi düzelttik mi, yeniden Viyana ka­
pılarına kadar gideriz. Yeniçeri ocağı; biz testiye tüfek atar, keçeye
kılıç çalarız, talim gâvur işidir, istemeyiz diye tutturur. Ocak ve
kışla yan yana gitmez. Yeniçeri softa ile birleşerek hem orduyu
ortadan kaldırır hem Sultan Selim’i öldürür. Padişah Mustafa
devri sıfır. İkinci Mahmut devrinde saray medrese ile birleşerek

9
KURTULUŞ

yeniçeri ocağım siler süpürür. O kadar ki mezar taşlarındaki ye­


niçeri kavuklarını bile kırıp dökmüşler. Yeniçeri Bektaşi idi, biz
de Mevlevi’yi tutalım, demişler. Padişah da, vezirleri de Mevlevi.
Bektaşi sürgünde. Medrese hep o medrese. Nasıl ocak, talim gâvur
işidir istemeyiz, derse medrese de, bize Ulûm-u şer’iyye1 yeter,
ulûm-u akliyye’nin2 lüzumu yok, der. Aynı müsbet ilimler. Tıpkı
tıpkı demokrasi medreseleri gibi. Aynı sözün İstanbul’da bir imam
hatip okulunda söylendiğini gazetemizde yazmıştık.
Japonya Batı’ya karşı koymanın ilk şartı, yalnız talimli ordu
yapmak, asker okulları açmak değil, Çin medresesini yıkıp Batı
üniversiteleri açmak, Batı’ya öğrenci göndermek, ilkokuldan te­
peye kadar bütün öğrenim kollarını buna göre ayarlamak oldu­
ğuna karar verir. Kırk yılda büyük Batı devletleri sırasına geçer.
Kendi tersanelerinde yaptığı donanma ve kendi okullarından çı­
kan generallerle Rusya’yı devirir. Biz 1829’da Harbiye ile Hen-
desehane öğrencilerinden birkaçını Batıya yollamak istediğimiz
zaman gâvur oluyoruz diye kıyamet koptuydu. 1846’da darülfü­
nun3 binası yaptırmak için Avrupa’dan bir mimar getiririz. Yıllar
geçer. Mimara bir koskoca yapı masrafı kadar para veririz. En
sonu yapı bitince de başka hizmetlere ayırır, Adliye Nazırlığı bi­
nası olmasında karar kılarız.
Osmanlı darülfünunu 1908’den sonra bile, kültür bakımından
medrese egemenliği altındaydı.
Ulûm-u akliyyeye kapılarını kapıyan medrese ile, ulûm-u
akliyye temeli üzerine kurulan darülfünun, yeniçeri ocağı ile
Nizam-ı Cedid gibi, yan yana gider sandıktı. Nasıl ki bugün de
öyle sanıyoruz.
1 Şeriat bilimleri
2 Akla dayalı bilimler
3 Üniversite

10
FALİH RİFKI ATAY

Niçin batıyoruz? Sarayın teşhisi yanlıştı. Onun için Nizam-ı


Cedid de, Tanzimat da Milli Kurtuluşu sağlayamamıştır. Birinci
meşrutiyet pek çabuk iflas etti.

■■■

İkinci ihtilal Meşrutiyet rejimine, yani demokrasiye kavuşa­


bilmek için Abdülmecid’in son yılında ordudan Hüseyin Paşa’nın
gizli cemiyeti tarafından hazırlanmıştır. Maksatları namuslu bir
hükümet kurmak, Müslüman, Hıristiyan bütün milletçe bir mil­
letvekilleri meclisi seçtirmekti. Bu gizli cemiyet haber alınmıştır.
Tuhafı Kuleli’de Hüseyin Paşa ve adamlarını sorguya çekenler ara­
sında “Meclis-i Vâlâ ikinci kâtibi” niteliği ile Birinci Meşrutiyet’in
kurucusu Mithat Paşa da vardır.
Fransız İhtilali olmuştur. Milletler uyanmıştır. Osmanlı Hıris-
tiyanları Batı usulü okullar açmışlardır. Fransa’ya ne olup bitti­
ğini anlamak için yolladığımız elçi Marsilya ile Paris arası bir bü­
yük bahçedir, ihtilal olmuşsa da yıkık dökük kalmamıştır, Paris’te
herkes sâzendeli;4 hânendeli5 bahçelerde, kışın da komedyalarda,
bir küçük limon büyüklüğünde dondurma bir frank, kadınlar ser­
best gibi laf ve güzaftan başka haber getirmez. Bütün filozoflar
“zındık!”6 Bütün yapılanlar “gâvurluk!”
Demokrasi hürriyetlerini verdik mi kurtulacağız. Hayır, bütün
Hıristiyanlar kendi devletlerini kuracaklar ve bizden kurtulacaklar.
Mecliste Türk temsilcileri medreseli. Ne yenilik gelirse “bidat!”7
Hürriyet şairi kahraman Namık Kemal Tanzimat büyüklerine Ku­
ran varken gâvurdan kanun aldıkları için söver. Bir başka hürri­
yetçi bir sevmediğini halk gözünde düşürmek için, Kuran'ın ba­
sılmasına izin verdiğini, halbuki baskı mürekkebinde domuz yağı
4 Çalgı çalan
5 Şarkı söyleyen
6 Tanrı’ya ve ahirete inanmayan
7 Din karşıtı

11
KURTULUŞ

bulunduğunu ileri sürer. Devletin teokratik karakteri olduğu gibi


durmaktadır. Osmanlı Hıristiyanlan on dokuzuncu asır eğitimi
altında. Osmanlı Türkleri yedinci asır Hicaz aşiretleri düzeni için­
dedirler. Halk çocuktan çoğunluğu medrese ilkokullarındandır.
Bugünkü gibi. Ve camiler kubbe ve tavanları altındaki millet ço­
ğunluğu cahillik ve taassubun eğitimi altındadır. Bugünkü gibi.
1908’de İkinci Meşrutiyet ihtilali gelir. İkinci Meşrutiyet’in
Darülfünun edebiyat fakültesindeki felsefe profesörü, Türklerin
dillerini Arapçaya değiştirerek bütün Müslümanlarla bir din mil­
liyeti içinde yoğrulmalannı isteyen bir yaman “eski”dir. Medrese­
ler durmadan ortaçağ taassup adamlarını üretip türetmekte, sivil
okul da bir türlü kültür ocağı olamamaktadır. Öyle ki tıbbiyeden
derviş yetişir, mühendishane-i berrî-i Hümâyundan8tekkeci. Efen­
dim, her ne kadar Batı Batı ise de gerçi Garp’ın terakkiyat-ı mad-
diyesine9 diyecek yoksa da...
İttihat-ı İslam Cihadı101açar, batarız. Dağılırız. İlk ihtilal ol­
duğu vakit kendimizi Japonya gibi toparlasak, Arap medresesini
yıkıp Batı üniversitesini kursak, Adriyatik’ten Fars Körfezi’ne ka­
dar, Afrika’da Mısırı ve Libyası ile koskoca bir imparatorluk olarak
kalırdık. Beş Hıristiyan, beş Müslüman memlekete bölündükten
sonra da Rusya’ya bir iki vatanlık toprak verdik. Sadece orta­
çağımızı bırakmamak, bir yeni çağ devleti olmamak yüzünden.

Battık. Birinci Kuvayı Milliye Meclisi" gericiydi. İçki yasağı


kanunu bir din kanunu olarak çıkarılmıştır. Hatta kanun şüpheye
düştüğü vakit, bir Ispartalı hoca milletvekili pencereyi açarak
halka kendi ağzı ile:
8 Kara ordusu için subay yetiştiren okul
9 Maddi gelişme, ilerleme
10 İslam birliği için savaş
11 Birinci Ulusal Güçler Meclisi

12
FALİH R1FKIATAY

— Din elden gideyooo, diye haykırmıştı. Dört yüze yakın


medrese açılmış, resim dersi çizgi dersine çevrilmişti. Mustafa
Kemal zafere kadar dişini sıktı. İzmir’de bize:
— Yunanlıları denize döktük. Şimdi asıl düşman üzerine yü­
rüyeceğiz, diyordu.
Kara kuvvetti bu düşman!
Aynı gün bir medrese softası da Ankara’da Millet Meclisi’nde
kendine zafer müjdesi veren rahmetli Muhiddin Baha’ya:
— Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal’den na­
sıl kurtulacağız?
Fakat Türk İmparatorluğu’nun niçin dağılıp battığına, Türk
milletinin neden düşüp süründüğüne tek doğru teşhis koyan dev­
rimci Mustafa Kemal’di. Devrimlerinin iki temel taşı, eğitim bir­
liği ve layisizmdir. Her Türk çocuğu müsbet ilimler disiplini al­
tında ilkokul eğitimi görecektir. İlk veya ortaokulu bitirdikten
sonra, meslek okulları gibi din adamı yetiştiren okullara da gide­
bilecektir. İlk imam hatip okulları onun devrinde açılmıştır. Ama
din adamlarının dünya işlerine karışmaları yasak edildiği için, din
ve dünya işleri ayrıldığı için pek rağbet görmemiştir. Çünkü Os­
manlI medresesi din değil, dünya adamı yetiştirir. Fetvacı, nikâhçı,
yargıç yetiştirir. Asıl kazanç kaynağı bundadır.
Tek milli kurtuluş devrimi buydu. Ne yapacaksak, bu dev­
rim eğitimini ilkokullar ve halk eğitimi ile bütün millete sindir­
dikten sonra yapacaktık.
O zaman gericiler:
— Hani kayıtsız şartsız milli hâkimiyet? Nerede demokrasi?
diyorlardı.
Çünkü Mustafa Kemal’i de, yaptıklarını da öyle yıkacaklardı.
Terakkiperver Fırka ile Serbest Fırka denemeleri de bunu ispat etti.
1946 demokrasisi, büyük çoğunluğu okuma yazma bilmeyen
halk yığınlarını, eli kolu bağlı devrim yıkıcılarına teslim etmiş­

13
KURTULUŞ

tir. O da bir “teşhissizlik,” halk ve yurt realitelerinden habersizlik


eseriydi. Ben daha o zaman çıkmaza saplanan tek parti diktator-
yasına, memleket gerçeklerine daha uygun bir gelişme verilme­
sinde diretmiştim. O devirdeki tanıdıklarımdan pek çoğu bunu bi­
lir. Böylece tek doğru teşhisli devrini yarıda bıraktık. 27 Mayıs
İhtilali de “teşhis” ve “tedavi” bakımından toyca olmuştur. Bize
belki de en büyük fırsatı kaybettirmiştir.
Türk halkı bugün gene medrese cahillerinin hükmü altında­
dır. İstanbul camilerinde geçen gün:
— Gâvura selâm veren Müslüman değildir, diye vaaz veril­
miştir. Bir tarihçi:
—Nizam-ı Cedid yıkılmakla yüz yıl geri gittik, demişti. De­
mokrasi devrinde eğitim birliği ve layisizm temellerini sarsmakla
1923’ten Tanzimat boyunca geri gittik.
Altı ihtilal bizi kurtarmaya yetmedi. Bu ramazanda gördüm
ki eğer siyasi parti aydınları medeniyetçi ve kültümü prensiplerde
birleşmezlerse, yeni bir kurtuluş savaşı devrine gireceğiz.
Altı ihtilal... Acaba Hızır’ın üç tüy hikâyesini bilir misiniz?
Bilenler bilmeyenlere anlatsın, demekten başka da çarem yok!

14
TEMEL
■■■

on yayımladığım Atatürk’ün 1914-1919 yılları arasındaki ha­


S tıralarını İş Bankası’nın Kültür Yayınları kolu bastı ve da­
ğıtıma verdi. Bu hatıraları kendisinden 1926’da dinlemiş ve ilk
bölümünü iki gazetede yayımlamıştım. Otuz dokuz yıl sonra ta­
mamlayıp ortaya atmamın nedeni yalnız bir boşluğu doldurmak
değildir. Gençliğe bir şey söylemek ve bir şey anlatmaktır.
Bu şey nedir?
Yirminci yüzyılın başlarında bir genç subay güzel giyinmeyi,
iyi yaşamayı seven bir delikanlı. İçer, gezer, müziğe ve dansa me­
raklı, arkadaşlarına vals dersi verir. Fakat bütün varlığının iki te­
mel dayanağı vardır: Biri görevini iyi bilmek ve hiç aksatmaksı­
zın yerine getirmek. İkincisi vatan çökme ve dağılma yolundadır,
onu nasıl önlemeli fikrini hiç ama hiçbir gün hatırından çıkarma­
mak. Hep onu konuşmak, toplantılarda hep onu ortaya atmak, dü­
şündüklerini açıkça söylemek.
Düşündükleri devrin anlayışlarına aykırıydı. Onun anlayı-
şınca imparatorluğu tutmak bir hayaldir. Bizden olmayan toplum
ve bizim olmayan topraklar için Türk kanı dökmemeliydik. Der­
lenip toparlanmak, kendi kendimizi kurtarmaya, maddi manevi
kalkındırmaya bakmalıydık. Arnavutluk’ta, Yemen’de Türk kanı
dökmek boş yere Türklüğe kıymak demekti. “Peki, hepimiz Sul­

15
KURTULUŞ

tan Hamid istibdadım12yıkmak istiyoruz. Ama yıktıktan sonra ne


yapacağız?” sorusu üzerine, bir Selanik gazinosunda, imparator­
luğun tasfiyesi13 fikrini ortaya sürdüğü vakit, kendini pek seven
arkadaşları da yanında olmasa kim bilir ne olacaktı? Çünkü bu,
klasik Osmanlı vatanseverlik eğitimine göre bir “vatan hainliği”
idi. O toplantı Misak-ı Milli’nin14 doğum tarihidir.
1909’da Bingazi delegesi olarak Selanik İttihat ve Terakki
kongresine katıldığı vakit ki bir ara kongreye başkanlık da etti,
iki fikir ileri sürmüştür: 1- Ordu politikadan ayrılmalıdır. Hepi­
miz ordu içindeki görevlerimize dönüp onu yetiştirmeye bakma­
lıyız. 2- İttihat ve Terakki artık “cemiyet” olmaktan çıkıp normal
bir siyasi parti olarak açıkça görevini yapmalıdır.
Mustafa Kemal İttihat ve Terakki’nin kurucularındanken, bu
iki teklifi üzerine “cemiyet haini” diye damgalanmış, o gece fedayi
subay topluluğu arasında kura çekilerek Halil Bey (Enver Paşa’nın
amcası) ve Abdülkadir Bey (Kuvayı Milliye devrinde Ankara va­
lisi) kendisini öldürmekle görevlendirilmiştir. Mustafa Kemal teh­
likeyi sezindiği için evine gidiş gelişlerinde dikkatli davranmış
ve bir gece ikisinin de köşede beklediklerini görmüştür. Sonra­
dan ordu komutanlığına kadar yükselen Halil Paşa böyle bir gö­
rev aldığını itiraf ettiği vakit ben de sofradaydım.
■■■

Hatıraların verdiği başlıca ders bunlar da değildir. Daha önem­


lisi var. Daha 1914’te Sofya’dan İstanbul’a yazdığı mektuplarda,
harbe girmeyiniz, diye direnen Atatürk savaş bir olupbitti olunca
hemen orduda görev ister. Çanakkale’de, cephelerde tümen ko­
mutanlığından ordular grup komutanlığına kadar çeşitli ve hepsi
birbirinden başarılı hizmetler görür. Tehlike büyüktür. Türklüğün
12 Baskı yönetimi
13 Ayıklama, temizleme
14 Ulusal ant

16
FALİH R1FK1 « A Y

topyekûn15varlığı söz konusudur. Söyler, yazar, dinletemez. Ordu­


lar arasında işbirliği sağlamak ister, olmaz. Birlikte Almanya’ya
gittiği veliahdı’6 savaşın nasıl kaybolduğuna inandırır. Boğazlar
ordusu komutanlığını isteyerek kendisini kurmay başkanı yapma­
sını ister. Olmaz. Aynı prens padişah olunca yeniden onu vatan
kaderine el koyması için harekete geçirmek ister, olmaz. En so­
nunda Mondros Mütarekesi17 ile teslim oluruz. Bu defa yeni hü­
kümetleri işgal kuvvetlerine koyun gibi boyun eğmekten alıkoy­
maya çalışıp durur, olmaz. Meclise kadar sokularak bir dayatma
ruhu uyandırmak ister, olmaz. Hatıralarda anlattığı bin bir yola
başvurur, en sonunda Anadolu’ya giderek bildiğimiz Kurtuluş
Savaşı’nın başına geçer.
Evet, verdiği dersin başlıcası, hiç ama hiçbir kötü durumun
bir vatandaşı umutsuzluğa düşürmeyeceği, hiç ama hiçbir çare
kalmadığı sanılan şartlar içinde de vatandaşlık görevinin bir ça­
resizlik fikrine asla teslim olmayacağıdır.
Hitler, ellinci yıldönümü için Türkiye’den Berlin’e gittiğimizde
bize demişti ki:
— Atatürk her türlü vasıtaları elinden alındığı zaman da bir
milletin kendini kurtarma vasıtalarını yaratabileceğini bize öğ­
retmiştir.
Aradaki fark Atatürk’ün duracağı noktayı da bilmesiydi.
Bir başkası olsaydı İzmir zaferinden sonra imparatorluğu ye­
niden kurmak hırsına kapılarak ve Hitler’le Musolini’nin uğra­
dıklarına uğrayacaktı.
Gandhi açlık grevi ile protesto yolunu bulduydu. Günlerce aç
susuz kalmak kolay bir şey değilse de şimdiye kadar bu yüzden
pek ölen de olmamıştır. Maksat bir dava üzerine dikkat çekmek.
İS Bütün
16 Vahdettin
17 Ateşkes

17
KURTULUŞ

Halk efkârım18kendi istediği, dileği üstünde düşündürmek. Buda


softaları daha ileri giderek meydanlarda benzine bulanıp kendi­
lerini yakmak ypluna gittiler... Doğrusu bi|?daha etkiliydi. Hafta­
larca Avrupa dergilerinde mp^hep tedayjlerinin alevler içinde na­
sıl yanıp kül olduklarını gösterir resimler çıktı.
Amerika’da barış tarikatçıları bu metodu benimsediler. Biri
neden Vietnam’da çarpışıyoruz diye sokakta üstüne benzin döktü,
kibriti çaktı ve tutuştu. Fakat Amerikan belediyelerinin yangın sön­
dürme araçları pek tetikte olduklarından yetiştiler. Adamı ağır ya­
nıkları ile hastaneye götürdüler. Öldü mü, Ölmedi mi, bilmiyorum.
Ya, demek Amerika’yı savaştan vazgeçirmek için kendini
yakan var. Nashville’de Cari Lee Bibee adında bir vatandaş da
Amerika’yı Vietnam Savaşı’ndan alıkoymak isteyenleri protesto
etmek için, seyirciler ortasında ve onlar tarafından alkışlanarak,
kendini benzine bulamış. Kibriti de çakmış. Tam tutuştuğu sı­
rada söndürücü aletlerle yetişmişler, adamcağızı hafif yanıklarla
hastaneye götürmüşler.
Ucunda ölüm de olsa bu bir yıldızlık modası ya, yirmi iki
yaşında bir kız da kendini ateşe verir. Yetişip hastaneye kaldırır­
larsa da yanıkları pek ağır. “Bana bir papaz çağırınız!” dedikten
sonra son sözlerini söyler:
— Tanrı’yı çok sevdiğim için öyle yaptım. Kendimi yakmak­
lığımın Vietnam Savaşı ile hiçbir ilgisi yok!
Amerika burada bitmez: İkinci delikanlı üzerine ilk yapılan
“muamele,” aklından zoru var mı diye ruh hekimliğine vermek
ve kamunun gezip dolaştığı yerde düzensizliğe sebep olmak su­
çundan kovuşturma açmak!
Kennedy’yi öldüreni öldürenin ölüm cezasından kurtulduğu
bile belli değil! Bizde olsa da o kadar sevilen bir lider öldüreni,
18 Kamuoyu

16
FALİH RIFKIATAY

biri, ölene sevgisinden öldürse alkışlar içinde nasıl bağrımıza ba­


sacağımızı bilemeyiz.
Hiçbir özür, suçu suçluluktan çıkarmaz ve hiç kimse kanun­
lara “vekâlet”19 edemez. Batili anlamış da bu!
il
■■■

Amerika’da sekiz kadınla dört erkekten kurulu jüri, Komü­


nist Partisi’ni, üyeler kendilerini resmi defterine Sovyetler Birliği
Devleti’nin ajanları olarak yazdırmadıkları için mahkûm etmiş­
tir. Az değil, üç milyon lira ceza! Mc Carran İç Düzen Kanunu’na
göre bir yabancı devlet adına çalışan her şahıs veya kuruluş ada­
lete kendinin hangi devlet ajanı olduğunu bildirecektir. 1962’de
ilk defa hüküm giyen parti yargıtay karan bozduğu için, üye­
leri yabancı devlet ajanı olduklarını yazdırmamakta direnmiş­
lerdi. Parti yeniden yirmi üç suçtan kovuşturulmâktaydı. Jüri,
“evet,” der demez yargıç hemen partiyi her suç için.10.000 dolar­
dan 230 bin dolara mahkûm etmiştir. Bu suçlar arasında mesela
Amerika’nın bağımsız olmadığını ileri sürecek, kadar ağın bulun­
duğunu da sanmıyoruz.
Komünist partili, ajan demektir; Kızıl enternasyonale bağlı ol­
mayan komünist olamaz. Mc Carran Kanunu ile halk vicdanına
yerleştirilmek istenen de işte bu gerçek! -
Komünistlik Amerika’d a bir iç düzen tehlikesi olursa, bizde
nedir, artık kolayca anlarsınız. Atatürk, böyle birinin mecliste ol­
duğunu bildiği için:
— Dikkat ediniz, aramızda komünist var, demezdi de:
— Casus var, derdi.
Çünkü duyup işittiğini hemen Sövyetler’e haber vermeyen
ve onun direktiflerine boyun eğmeyen komünist “kâfir” demekti.
19 Yerini tutma

19
KURTULUŞ

Bizim soldaki Amerikan düşmanlığının da öz kaynağını ko­


layca kestirmiş olacaksınız.
Sinekler peygamber Süleyman’ı poyrazdan dava etmiştiler.
Süleyman:
— Çağırın poyrazı, deyince sinekler:
— Affedin, biz gidiyoruz çünkü poyrazın geldiği yerde du­
ramayız, demişler.
Kızıllığın poyrazı da Amerika! Nerede füze kuruluşu varsa,
orada hürriyet ve bağımsızlık paratonerli demektir. Bütün kızıl
şimşekler boşuna çakıp gider... Öyle yerlerdeki komünistlerin de
görevleri belli!

20
MÜT
■■■

izim hanım ara sıra benim Türkçemi düzeltmeye kalk­


B tığı için:
— Söyle bakalım, mut ne demektir, diye sordum.
Keşke lades tutuşur gibi, mesela aşureyi pek iyi yaptığı için
bir bahse girseymişim... Gazetelerde o kadar okumuş da uzay te­
rimi gibi bir şey mi sanmıştır, nedir:
— Mut, mut, mut, dedi, ne anışma andırışma ne de yaklaş­
tırmaca ile bir şeye benzetmediği için şaşakaldı:
— Ayol saadet demektir. Mutlu mesut demektir. Türkçesi böy-
leymiş, ama sen ve ben gecekonduda değil de apartmanda otu­
ranlardan olduğumuz için Bolşevikçe mutlu azınlık denen suçlu
azınlıktan sayılıyoruz.
Bayram konuşması yazmak için masama oturmaktan kutlu,
ondan kut, kuttan mut, ondan da Türkçesine güvenen eşime ta­
kılma hatırıma geldiydi.
Ben ilk defa mutlu azınlık keyfini Kayzer’in davetlisi ola­
rak bahriye nazın ile Almanya’ya gittiğimde Adlon Oteli’ndeki
odamda bir sabah vakti sürdümdü. Kahvaltımı istedim. Bir fincan
sakarinli çay, bir lokma kuru peynir getiren garson, tepsideki bir
dilim ekmeği göstererek üstelik ekmek vesikamı sormuştu. Biraz
kekelediğim Almanca ile Türk heyetinden olduğumu anlatmaya

21
KURTULUŞ

çalıştım. Meğer bana heyet için hazırlanan odalardan başkasını


vermişler. Garson yanlışlığı anlaması üzerine hemen:
— Yavol,20diyerek gitti ve tereyağlı, reçelli, süt ve çay takımlı,
francalalı mutlu azınlık kafeıphışt ¡gelirdi, Kröhnah’ta Kayzer’in
öğle yemeğinde bulunmuştuk.,İmparator sofrası bu... Bir yavan
çorba, bir de tatsız balık getirdiler. Üçüncü yemek olarak da gene
o balığı ikinci defa önümüze sürdüler. Mutsuz çoğunluğun nafa-
kasıydı bu. Akşam Hindenburg’un sofrasında ise tatlısına yemi­
şine kadar bir eski saray ziyafeti çeşitlerinin hepsini doyasıya ye­
dik. O vakitler mutlu azınlık cephede dövüşenler, asker sınıfıydı.
Savaştı, ölenler onlardı, mut dediğimiz de onların hakkıydı.
Türkiye’de de böyle olmak gerekirken Şark kayırmacılığı yü­
zünden mutlu azınlık ve mutsuz çoğunluk karmakarışıktı. Harp
zengini göbeklisinin yemediği halt kadar, tatmadığı yemek ve ye­
miş yokken, Doğu’da açlıktan insan eti yiyen mutlu azınlığın ağ­
latıcı hikâyesini Atatürk’ten de duymuştum. Yalnız rahmetli Ta­
lat Paşa, harbiye nazırlığı levazım reisi İsmail Hakkı Paşa’nın
kendine de yolladığı mutlu azınlık francalasını geri göndererek:
— Biz ekmeğimizi vesikamızla alıyoruz, demişti ki, bu, ar-
palı samanlı mutsuz çoğunluk somunuydu, At etinden sucuk ya­
panları hapse atıyoruz. O savaşın kıtlık günlerinde mutsuz çoğun­
luğa eşek eti yedirmekle övünen Kızılay başkanıydı. Bunun da
cephede mutlu azınlığın birbirini yemesinden daha iyi olduğuna
şüphe yok.

Odessa’da karaya çıktığımızda hepimiz iyice, besliysek de Yu­


nus Nadi pek semiz ve yüzü renkli olduğundan; sarı solgun yüzlü,
çökük karınlı mutsuz çoğunluğun ona, sanki henüz sindirimden
geçmemiş besin artıklarından bir şey koparabilirmiş gibi aç aç
bakıştığını hiç unutmam. Trene binmiş, Moskova’ya gidiyorduk.
20 Almanca “baş üstüne”

22
FALİ1İ R1IKI ATAV

Yemek vakti istasyonlara geldikçe, mutlu azınlığın nasıl yiyip iç­


tiğini mutsuz çoğunluğa göstermemek için, lokanta arabası per­
delerini kapatmışlardı^. ¡o1',.
Bir tarihte Yeni Rusya kitabını yâitmak için Moskova’da kal­
mıştım. “Otelde rahatsız: olurtfiirttoiz, istediklerinizi bulamazsınız,”
diye beni sonradan başbakan Molotofun oturduğu eski şeker kra­
lının konağına misafir etmişlerdi. Kapıdan yatak odama kadar kaç
sofadan geçersem ortadaki masa çeşit çeşit yemişlerden başka
votka şişe ve kadehleri ile donatılmıştı. Sofram Çarlık mutlu azın­
lığı sofrasıydı. Mutlu azınlığın gölgem gibi yanımdan ayrılmayan
temsilcisi ve onun beni halkı nasıl rahata kavuşturduklarına inan­
dırmak için getirdiği propaganda ajanları ile birlikte kahvaltı, öğle
ve akşam yemeklerini tereyağı, reçeli, tatlısı, eti, hindisi, tavuğu,
votkası, şarabı ile yerdik. Bir gece Kremlin’de başkan yardımcı­
sına davetli olduğumu söylediler. Meğer çarlar sarayının bir kıs­
mını pek rahat, geniş apartmanlara bölmüşler. Birkaç vize kont­
rolü ile güç yanaşılan sarayın içine kolaylıkla girdik. Vay mudu
azınlığı ortadan kaldırmak için dünyayı tutuşturmak isteyen ko­
münist vay... Çalgısı ile, dansçısı ile, şarkıcısı ile, birkaç defa kal­
kıp kurulan mezeler ve içki sofrası ile ne coşkunca “iş-ü-nûş”21
gecesiydi o... Sabaha doğru kuş uçup kervan geçmeyen saray içi
bahçelerinden sarhoş artistler bir arabada, ben bir başkasında, ve
bekâr başbakan yardımcısının apartman kapısı arkasında tek bir
kadın şapkası bırakarak çıkıp gittikti. Kremlin yöneticileri ile Kı-
zılordu başları ve polislerden kurulma mutlu azınlığın bütün imti­
yazlarından22 faydalanıyordum. Bu azınlığın bir kooperatifi vardı
ki içinde yok yoktu.-Samrım A kooperatifiydi. Mutsuz çoğunlu­
ğun kooperatifine de gittim. Bir yokluk ambarıydı. Daha sonra
bizim hükümet adamları ile gene Kremlin’de Stalin’le sabahla-
mıştık. Voroşilof, Molotof ve seçkin daha birkaç yönetici sofra-
21 Yiyip içme
22 Ayrıcalık

23
KURTULUŞ ,

daydı. Şeref üstüne şerefe içtik. Benim de dayanıklı bir çağımdı.


Bir defasında votka yarışında başbakanı jg&uğa yığdığımı bili­
rim. O gees.% ^p’in, ş « | ^ ş U e n | | büyük tanınmışlarla
nasıl Çarca, anuı ş ^ ^ t a f l i n M |.'Ç a r üslubu ile alay et­
tiği hiç hatırımdan gitmez. SiaMıfeiıgE«ha mu, mutlu azınlıkta­
sın. A kooperatifi, tereyağı, havyar, apartman ve araba, hepsi var.
Öven şair mutlu azınlıkta. Yerdi mi Bayram Paşa’yı yeren Nefi
gibi ya boğazlanmıştır ya da Sibirya’da herhangi bir çalışmaya
vida gibi takılmışlar.
Bir törende soğuktan titreyen mutsuz çoğunluğun, üşümekten
kırmızı elleri alkışladığı mutlu azınlık generallerinin hanımları
sırtındaki ısıtıcı ve lüks kürklere bakıyorum. Tam kalori almak,
her türlü yaşama nimetlerinden faydalanmak gibi üşümemek de
mutlu azınlığın hakkıydı.

Faşistler ve Naziler de teorice sosyalisttiler. Hem Mussolini


hem Hitler’le tanıştım. İki sosyalist rejimin de mutlu azınlığı
Moskova’da olduğu gibi, Roma’daki Venedik veya Berlin’deki baş­
bakanlık sarayı takımı ile kara gömlekli veya gamalı haçlı parti
ve polis tayfasıydı. Mutsuz çoğunluğun görevi kahvelerde mutlu
azınlığın radyo ve hoparlör nutuklarım dinlemek, sokaklarda
mutlu azınlığı selamlamak ve meydanlarda mutlu azınlık şefle­
rine alkış tutmaktı. Hiçbir Sırbistan kralı, Tito’nun onda bir sal­
tanatım görmemiştir. Saraylar onun, yatlar onun! Bir İsveç kra­
lının yaşayışını, bir de yalnız dış yolculukları için yılda yarım
milyon dolar harcayan sözde Endonezya sosyalisti Sukoma’nun
sefihliğini23 düşününüz.
Hitler ve arkadaşları yanında benim gördüğüm Kayzer ve ya­
nındakiler proletarya gibi şeylerdi.
23 Savurganlık

24
FAIÎH R1FKİ ATAY

ÇarNikola, Ceberutça Stalin’i uzaktan bile hatırlatmaz. Ve hiç


mezbaha kasabı onun boğazladığı kadar koyun boğazlamamıştır.
Bizde demokrasiden beri mutlu azınlık parti “eşraf ve ayan!”24
Bir Arapça ezana sekiz on yıl birkaç yüz bin lira ödenek. Bir ezan
okumayı hoparlörle ezan haykırışına çevirmeye bir hayli apart­
man katı. Din propagandası ile nabız tutturulmayan hekimler,
dava alamayan avukatlar, iflas eden tüccarlar, bakan, başkan ve­
saire. Ve otomobilli, apartmanlı, en aşağısı ayda altı yedi bin lira
ödenekli Türkiye solları!
Parazitlerimiz bunlar!
Doğrusunu isterseniz ben mutsuz azınlıkta mutlu çoğunluğu
İskandinavya kapitalistleri ile Amerika emperyalistlerinde gördüm.
Ne ise, acaba bir doğu ilçesi adı olan Mut nereden gelir?

24 İleri gelenler

25
ŞARLATAN
■■■

nkara’nın ilk günlerindeydi. Milletvekillerine özel bir çağrı


A geldi. Rahmetli bir dilci hepsi ile toplanarak kendi tezini an­
latacaktı. Henüz şehirde ne sinema ne tiyatro ne de adamakıllı bir
kahve olmadığı için, milletvekilleri vakit geçirme fırsatıdır diye
toplantıya gittiler. Rahmetlinin tezi güneş-dil teorisine benzer bir
şeydi. Sık sık profesör adları mı istersiniz, ek ve kök kıyaslama­
ları mı hoşunuza gider, konferansçının söylediklerinde o vakit “il­
milik” dediğimiz, şimdiki bilimsellik alabildiğineydi. En sonunda
konferans salonunda oturanlara:
— İşte tezimi dinlediniz. Benimsediğinizi oylarınızla belir­
tirseniz toplantınız eseri olarak milletlerarası bir değer alacaktır,
dedi.
Tabii böyle Türkçe değil, Osmanlıca söylediydi. Milletvekil­
leri ne yapacaklarını şaşırdıkları sırada, sonradan bahriye vekil­
liği eden rahmetli İhsan’m öksürüklü kısık sesi duyuldu:
— A efendim, bizi ne karıştırıyorsun? Seni dinledik, ama de­
diklerin doğru mu, yanlış mı, onu dil bilgini olanlarla tartış!
Onun sözlerini de kırk yıl öncesi Osmanlıcadan çeviriyorum.
Yıllarca sonra dil komisyonunda toplantılara başkanlık ediyor­
dum. Birbirine aykırı en aşağı üç dört tez. Özcü, karmacı, gele­
nekçi ve her söz karşılığı üstünde üçüzlü fırtına! Hepsi ayrı ayrı
“bilimsel.” Bu uğursuz “sel-sal” yumurcağı da o tartışmalar ara­

27
KURTULUŞ

sında günlerce süren doğum sancılarından sonra, bıçak altında


sezaryen yolu ile dünyaya geldiydi.
Hepsinin ağzında profesör adı, lügatçı adı. Cilt 3, sayfa 5, hep­
sinin akademiden bir tanığı, bilginden bir yargıcı... Milli bilimsel­
liğimiz geleneğince hepsinde cümle sonu “dır,” hiçbirinde “ola­
bilir” yok. Asılları ile farkı da buydu. İki kere iki yalnız hesapta
dört eder. Tarihte hayır, sosyal ilimlerde hayır, ekonomide hayır.
“Belki”siz, “şüphe”siz gerçek bilgin olmaz.
Bizim profesörleri ve politikacıları son radyo tartışmalarında
dinlediniz. Ne bilimsellik, ne bilimsellik! Hepsinde profesör adı,
yüzde altı sıfır iki, orantı, sayfa 7 sütun sekiz. Tuhafı ellerinde
aynı planlama kitabı. Birinin kaynağı Tablo A, birinin Tablo 5.
Tanık profesörlerin hepsi de sağ, istatistik üzerine istatistik, hepsi
de taze, bilginler nerede ise Nobelli... Yüz binlerce vatandaş dinle­
yici. Bir bilimsele göre sallanıyoruz, ötekine göre yuvarlanmışız,
üçüncüsüne göre dimdik ayakta. Hele sol bilimseli, hani şeriye
mahkemeleri25 iki tanık dinleyerek bir adamın öldüğü hükmünü
verir. Mirasçılar malı mülkü üstüne üşüşünce adamcağız can havli
ile mahkemeye koşup kadının karşısına çıkar, “Ben sağım!” derse
de kadı deftere bakarak: “Ne çare ki şeran ölmüşsünüzdür!” der.
Hem de “belki”li, “şüphe”li değil, “dır”lı, hem üç “r” ile “dırrr”lı.
Sol bilimselliğine göre nerede ise Amerikan uyruğu, NATO uy­
dusu, dörtte üçümüz köle, otuz milyonun 29.500.000’i yan aç yarı
çıplakmışız da haberimiz yokmuş.

Nasıl Fransız kralı:


— Devlet benim, demişse bizim bilimselcilerin her biri de:
— Bilim benimki, der diretip durur. Hindistan’a gidiyorduk.
Uçakta arkadaşlardan biri Hint şöyledir. Hint böyledir. Bize hiç de
25 Şeriat hükümlerine göre yargılayalı mahkem e

28
FALtH RIFKİATAY

dediği gibi sanmadığınız bir Hindistan anlattıydı. Gittiğimiz yer­


lerde dediklerinin tersi ile karşılaştıkça kendi anlattıklarını değil
de gözlerimizle gördüklerimizin yanlış olduğu gibi üstünsel bir
gülümseme takındığını hiç unutmam, “sel-sal” yumurcağını söz­
leri mizahlaştırmakta marifetli bulmuyor musunuz? Nitekim solun
nasır gibi kaskatı topraksal demagojisi seçimlerde neden tutma­
mıştır? DemirePin rakamlı tenkitlerinden anladık. Ne kadar olsa
kürsü hocalığını daha batılca anladığı için Demirel:
— Benim rakamlarım resmidir, devlet dosyalarından alın­
mıştır, ama tamdır, doğrudur, diyemem. Başka bir kaynağım ol­
madığı için onları kullanıyorum, diyordu.
Sol önce masa başında uydurur, sonra yüzde yaklaşık olarak
altı demez de altı virgül iki sıfır beş diye gür gür öter. Yalandan
her şey yapılmıştır, ama ilk defa bizim sol onu kronometreye çe­
virmiştir. Gerçi buluş aslında kıpkızıl Bolşeviktir. Ama gene as­
lında bizim solun aşırısının da ılımlısının da hocası o.
Bilimselliğin bütün cakası ile Türk toplumunun tam yüzde
doksan beşi kendilerindendi. Seçimler sonunda rakam yüzde iki
buçuğa yuvarlanınca bunu bizim Hindistan yolu dostumuz gibi,
kendi bilgi eksikliğine değil de Türk toplumunun kendi kendini
bilmediğine verdiler.
Bilim, Bizimki’cilerin karşısına hangi belge ile çıksanız cehil-
sel bir davranıştır bu. Tanık gösterdiğiniz profesör genç ve üniver­
site kürsüsünde olsa, istatistikleri aldığınız kitap 1965 baskılı da
olsa gerisinizdir. Cehilseldir, dedikleriniz! Onlar ise Batı’da çok­
tan balmumu müzesine giren on dokuzuncu yüzyıl ütopistlerinin,
ayrıca elli yıllık Rus denemesinde cıcığı çıkarca iflas eden teori­
leri ile ileridirler. Tarihte ileriye doğru geri, geriye doğru ileri gi­
dildiği de bizim sol bilimselliği çağında görülmüştür.
Şişli’de bir apartman kapıcısına gitmişler. “Sen de tabii bize
oy vereceksin!” demişler.

29
KURTULUŞ

— Niçin vereyim?
— Kapıcılık ettiğin şu apartman yok mu, onu sahibinin elin­
den alıp devletleştireceğiz.
— Pekiyi, ama o zaman benim aylığımı kim verecek?
Liste propagandacısının sözü ne kadar bilimselse, kapıcının
sözü de ancak o kadar cehilsel görünüşlü. Ama kapıcının sıcak bir
odası, yiyeceği, içeceği, giyeceği var. Mutlumca. Bu peşini hangi
veresiye feda edeceğinden şüphe etmekte haklı değil mi? Üstelik
seçimler ekimde. Önümüz kış. Adamcağızın kaygısal bir düşün­
ceye kapılması tabii veya doğaldı.

Efendim, bilimi, bilimseli bırakınız. Komünistlik artık bir ilim


değil, bir körü körüne inanç. Bu Nakşibendilik gibi bir tarikat ar­
tık. Ne hesapta yeri var ne kitapta. Derviş vardır, döner, döner,
döner, aklınca dünya ve mafihayı, gerçekte sadece başcağızını
döndürür. Sosyalizm dediğiniz, komünizm dediğiniz karma-eko-
nomi ve sosyal adalet dediğiniz, hepsi bütün uygulama biçimleri
ile Batı ve Doğu’nun her köşesinde.
Merih’te canlı var mı yok mu davası değil ki! Asya ve Af­
rika gerileri arasında devletleştirmeci rejimler var, olmayanlar var.
Batı’da Doğu Almanya var. Batı Almanya var. Uzakdoğu’da Kızıl
Çin var. Formoza var. Hepsine giden gelen, yazan anlatan var. O
bilimsel bu cehilsel, onun mutluluğu gericilik, bunun mutsuzluğu
ilericilik diye kesip atmak bilimsel değil, tarikatçılık, tekke derviş­
liği! Açlıktan iskelete dönene ülkücü ilerici, bütün kalorisini alıp
doyana çıkarcı gerici deyip de halkı isterse yarın sabah oy kutu­
sunda komünist olmakta serbest Batı Almanya veya İngiltere’yi,
yüzlerine emperyalist diye tükürüp bir yana atacakmışım, değil
oy vermek, değil tenkit etmek, işçisi bir vida gibi takıldığı yer­
den kımıldadı mı, zavallıya asılacağı bir suç takılan Doğu sosya­
listliğine sarılacakmışım. Tarikatçı kalalı yobaz:

30
FALİH RIFKİ ATAY

— Ey halk, der, siz bu dünyada yoksul olduğunuza, kâfirin


varlıklı olduğuna, kendinizin kulübede pinekleyip onların ko­
naklarda, saraylarda yaşadıklarına bakıp da üzülmeyiniz. Dünya
kâfirlerinse ahret sizindir, yarın onlar cehennemde cayır cayır ya­
narken sizler cennette ağaç gölgeleri altındaki akarsular başında
mışıl mışıl uyuyacaksınız.
Hani öldükten sonra olacağına göre inanmakta bir avuntu da
var. Marks’ın cenneti ise Sibirya, cehennemi de Kaliforniya! Öl­
meye lüzum yok. Turistik bir biletle ona, ikinci bir biletle ötekine
gidip ortanın solu veya kardeşçe öpüştüğü aşırısına mı, yoksa
karma ekonomi ve 27 Mayıs Anayasası’na mı bel bağlıyacağı­
nıza karar verirsiniz.
Kıtlık ve istibdat! Batı’nın hürriyetçi sosyolistliği dışında yal­
nız bu!
Sonra a dostlarım, kuru bir ekonomidir tutturmuşuz, insanın
yalnız kursağı yok ki... Kafası var, gönlü var, vicdanı var, kalbi
var. Topyekûn kalkınma topu ile birden! Kursak gibi kafanın, vic­
danın, gönlün, kalbin hiçbir hakkını bir yana atmayarak!
Ne demiş zavallı Pasternak? Gelin de Rusya’da sosyalizmin
kırk yıl sonraki halini görün, demiş. Adam Nobel mükâfatını ka­
zandı, almayacaksın diye boğazına sarıldılar. Gurbetlerde sürün­
dürdüler. Marksçı iseniz neresi bilimsel bunun?
Moskova’da biri kalksa da ne hakla Macaristan hürriyetçile­
rini tanklarımızla ezdik dese, cümlesini tamamlamadan darağa-
çına gider. New York sokakları Vietnam Savaşı’nı protesto eden
Amerikalı barışçılarla dolu. Bütün karşılaştıkları şey Life dergi­
sinin fotoğrafçıları!
Eğer kölelik hürriyetsizlik, hukuksuzluk, baş kaldırmamak
demekse, kızıl blok halkı küllühüm26 köle! Tüm maraba.
26 Tümüyle

31
KURTULUŞ

Reform, reform... Atatürk’e göre bunun konusu, bütün cep­


heleri ile insandı. Onun kursağı kadar kafası, vicdanı, gönlü ve
ruhuydu. 1938’den beri bütün mevlitleri rahmetlinin bu merhum
ülküsüne okutmuş olanlar, partimiz toplu sözleşmecilerin elinde
ilk defa fikir partisi olmuştur, diyorlarmış, şu bizim reformsel-
ler veya sallar!
Lügate göre şarlatan halkın saflığını sömüren yalancı ve sahtekâr
demek. Bizim üniversite kürsüsünden bile politika piyasasına sü­
rebildiğimiz bilgin tipi, şimdilik bu!

32
HAFIZ ÖM ER

rakya köylerinden birinde, iki dünya savaşı arasında geçen


T bu olayı, Edirne’de yüksek idare görevinde bulunan bir dos­
tumdan pek yakınlarda duydum.
Günün birinde köye Hafız Ömer adında bir hoca gelir. Saçı
sakalı, sözü sohbeti yerinde. Dini bütün, “mübarek” denen yüzlü,
yatkın huylu bir efendi. Köyde ve çevresinde büyük saygı görür.
Gezmeyi sever. Ara sıra merkeze gidip gelir. Öğütler verir. Her
bakımdan halka kılavuzluk eder. Köyün, köylünün can yoldaşı.
Merkezden bir dönüşünde:
— Bizimkilerden mektup aldım. Ben artık gidiyorum, der.
Eşyasını toplamaya koyulur. Köylüler:
— Aman etme. Bizden ayrılma. Ne istersen yapalım, der­
lerse de Hafız Ömer özrünün çok önemli olduğunu söyleyerek
ertesi günü erkenden yola düzülür. Kadın erkek, küçük büyük,
bütün köy uğurlamak için peşinde. Biraz gittikten sonra bir de
bakarlar ki karşıdan başlarında çavuşları ile iki jandarma geli­
yor. Yaklaşınca:
— Hafız Ömer sen misin, derler.
— Evet, cevabım alınca:
— Haydi seni götüreceğiz, önümüze düş, emrini verirler.

33
K IS M lJttlŞ KIMv)

“ Köylü adeta baş kakfarm““Müte€fc adam da o. Yalmz iyi­


liğini gördük onun. Ne istiyorsunuz iyilikten başkahir şey hik

^.-Gd.buraya'IMiHJÖBiE^Şattıikıçbfcdesürmetliolmadı-
ğtaqgööten-demişve dediğini dtod^ife?%Hat*te yaptırmış.
Hafız Ömer bir Bulgar casgşgydu.
Bu köye şimdi ne zaman bir politikacı gidip de atıp tutsa gü-
lûm ^erek:, - / '
— Biz Hafız Ç ^ r ^ g ö ^ îe r d e n i ^ derlermiş
^ j s ı p ı ^ ^ İ ! ^ ; ; . , , ,
- .^rrrî 3iz.,T0«İQb»^.llNb9iiSa^«^ı^kavu^armsdc İÇ?n yeni bir
KM^i:MiJliyesavaş»iwfiywıız..-Türiciye yalnız Türklerindir de­
diklerini duyunca, teşbihte/ bata olmazdemişler, hemen Hafız
Onser hikâyesi hatOTpa gej<fe;k,-..v^ ,
Sakın bizim komünistlere,'içlerindenbirtakımı vaktiyle as­
ker ygya siyil yargıçlar taraftndanhüküm giymişolduklarını öğ-
rendiğim için komünist dediğimi sanmayınız. İçlerinden bizzat
höoaai tanıklar arasında» “P.fid;kpnröıystimr diyenler ve “Mus*
tafa Kemal’in yanlışlığı devrimi'Na^ım Hikmet’e yaptırmamış plT
raasıdıci” sözünü itiraflariBa ekleyenler vardır. ,
> Buna daifeaöet y©k( En çok-defiı. Moskova ile Y-e bazı defa

ama hiç fark olduğunu görüyor musunuz? Batı dünyası göfüşlerin-

yol: delegesinin olduğiı gibi* anlattığı üzere,' Rusya Asyası’ndaki


toplantıda Türkiye’nin “milli ve dinitaassuplan” okşanarak önce
Batt’ı ^ kçgıarılmaşı, daha sonra da;ister istemez Kızıl Blok peykli­
ğine sürüklenmesi karacını,harfi harfine uygulamakla görevlidirler.
•“ Komünistler, Küvayı Milliyeti, bağımsızcı, biz Batı ile işbir­
liği»güdenler,, yani -l^45 ve sonrasında -Türkiye’yi Bulgaristan gibi,
Macaristan gibi, Polonya ve Çekoslovakya gibi Rus mandası al­

34
FALİH RIFKIAİMT

tına yuvarlanmaktan Batı işbirliği He korumuş ve kurtarmış olan­


lar milliyetsiz, bağımlıcı!
sanah-

Bizim bir terzimiz vardı. Dul bir kadın, Beyoğlu’nun arka so­
kaklarından birinde altı metre cepheli iki katlı bir eski aile evine
üçü dördü sığınmışlardı. Günün birinde tanımadıkları biri kapıyı
çaldı: “Yanınızda da tıpkı sizinkine benzer bir ev var. Sahipleri
ile konuştum. Eğer siz de razı olursanız arsanıza kaloriferli, par­
keli, banyolu bir apartman yapıp birer dairesini size vereceğim,”
dedi. Sözleştiler. Adam apartmanı tam vaktinde bitirdi. Bizim terzi
ailesi de ömründe rüyada görmediği bir yuvaya kavuştu. Sebep
olana candan duacı. Bu bir işadamı.
Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye ve İrak da bizdeyken, demir­
yolu ile Avusturya ve Almanya’ya bağlıyken, giyecek gömlek, ta­
kacak kravat, koca Suriye’de pabucumuzu perdeletecek kösele,
kahvemize koyacak şeker, hiç ama hiçbir şey bulamazdık. Kapi­
tülasyonları kaldırıp Türklüğü imtiyazladıktan sonra, bugün eğer
abluka altında kalsak yiyecek, içecek, giyecek, kullanacak her şe­
yimiz var. Hepsi kurtuluş ve bağımsızlığın yetişme fırsatım ver­
diği işadamlarının eseri.
Şimdi siz bir solcu gazetenin tam yedi sekiz sütun üzerine,
AP liderlerini yermek için en iri punto ile ileri sürdüğü suça ba­
kınız: “Demire! işadamlarını övdü.”
Şüphesiz işadamları arasında kötüleri, banka kredilerini kö­
tüye kullananları, batakçılık edenleri, dolandırıcıları da var. Nasıl
ki devletin işlerinde hırsızı var, rüşvetçisi var. Kendi beş kuruşluk
kazancı için hâzineyi yüz binlerce lira kayba uğratanlar var. Her
şey devletin dindeyken ve kazanılan parayı harcama imkânı bile

35
Kükretip

yokken böyle vurguncuların Rusya’da bile nasıl ürediğini, ikide


bir idam edildiklerini bildiren Tass Ajansı haberlerinden alıyoruz.
r Nitekim bîfelfe pek'kötü t^n'fhniışlanfiİİün biri de kimdir, bi­
lir misiniz? O dediğimiz ğ l^î§ ^ îcferiÜ' klacak hesaplarından ona
rehin, buna devir oyunları ile kaçırdığı bilinen adam.
Ya bu adam nerededir, onu da bilir misiniz? Yakın vakte ka­
dar CHP Hükümeti bakanıydı. Şimdi de Demirel’e, kır at AP’nin
damgası olduğu için, “at cambazı” diyen CHP merkez üyesinin
aday listesinde!

Gazetelerde okuyorsunuz: “Sovyetler Birliği ekonomisi kâr


sistemine döndü.”
1917 İhtilali sonrasında Rusya’da din yoktu. Evlenme olma­
yacaktı. Para kalacaktı. Milliyet silinecek, bütün insanlar her
türlü haklarda eşitlikte birbiri içinde kaynayıp gideceklerdi. Ben
Moskova’ya ilk gidişimde arkadaşımız bir toplantıdaki nutkunda
vatan sözü ağzından çıktığı için “O... O... 0...”landıydı. Protesto
etmemek bile suçtu, “herkes ihtiyacına göre...” parolası bütün
ağızlardaydı.
Marks’ın “bencillik yerine özegecilliğin” geçeceği bir toplum
rüyası temelinden çöktü. Artık komünistlerde eşitlik, başlangıçta
herkes için şans eşitliği demektir. Yoksa araba güdenle fabrika iş­
lerini güden arasında eşitlik demek değildir.
Kâr sistemine geçmek demek de insan yaratıcılığının ancak
maddi veya manevi bir karşılık olmazsa körleneceği anlaşılmış
olmasıdır.
Atatürk’ü bir daha rahmetle andım. O devletin kendisi iş ya­
parak veya yerli yabancı özel teşebbüsü koruyuculuğu ve kont­
rolü altına alarak, sınıf kavgası yaratmayacağı bir güdümlü eko-

36
FAllH RJFKIAJAY

nomi sistemine inanmıştı. “Devlet yapar, şahsi teşebbüs yapar.


Yabancı sermaye yapar. 'Türkiye’yi hep beraber yaparız,” derdi.
Karma ekonomi h<^iğim izr§çy.i Atatürk’ü ,pçk, yakından bi­
lenlerin henüz tanık olarak, göştççj^Jpileceği üzere, Rusya’daki
komünistlikten söz edildikçe;.“Önlar da sonunda bize doğru ge­
lecekler!” derdi.
Gelecek bilinmez. Ama Marksizm’in bir gelecek zamanlar
düzeni olmadığı anlaşılmıştır. On dokuzuncu yüzyıl kapitalizmi
gibi, on dokuzuncu yüzyıl sosyalizmi de kalmamıştır. Şimdi bir
uzlaşma sisteminin denemeleri karşısındayız. Dogmatik saplanış­
ların manası yok. Bir gerçek varsa o da öz Türkçe birey denen
ferdin, maddi manevi karşılık şartı ile işleyen yaratıcılığını silip
süpürücü bir sistemin yürüyemeyeceğidir.
Tabii bunlar ileri Batı’nm işleri! Bizim ne şeriatçı sağın ne de
6/7 Eylülcü solun bileceği şeyler!

37
SAYIM

en çocukken Rüştiye27 coğrafyasına göre 31 milyon küsur


B nüfustuk. Bir kıyı sınırımız Adriyatik, öteki Fars Körfe-
zi’ndeydi. Libya, Hicaz, Irak, bütün petrol toprakları bayrağımı­
zın gölgesi altındaydı.
Artık pek çoktan bizim olmaktan çıkmış Girit’i tutturarak rü­
yalarında bile kendilerini yan yana görmeyen Balkan devletlerini
birleştirdik. “Atina’ya!”, “Sofya’ya!”, “Belgrad’a!” diye yola çık­
tık. Birkaç hafta sonra ordumuzdan artakalanı Çatalca’da bulduk.
Sadece pek çoktan beri artık bizim olmayan Girit uğruna iki üç
vatanlık yer verdik. Birinci Dünya Savaşı çıkınca Rusya’dan eski
topraklarımızı almak, âlem-i İslam’a dayanarak Hint’e kadar yol
bulmak için Ankara’da biten demiryolu ile Kafkas Cephesi’ni,
Konya’dan biraz ötede biten demiryolu üzerinden Mezopotamya
ve Süveyş cephelerini açarak, akıl ne derse, hesap ne düşünürse
hepsinin tam tersini yaptık. Aden’e doğru karadan yola asker çı­
kardık. Enver Paşa’nın Mustafa Kemal’e vermek istediği görev
neydi, bilir misiniz? Kendisinden dinlemiştim: “Sana bir alay ve­
ririz. İran sınırını geçince Müslüman katıla katıla çığ olup Hin­
distan üzerine inersin!”
27 Ortaokul

39
Musfcfiı Kemal gülümseye# tipmiş \a; “Yoo, sizden nişin
Wr «üay asker alayım? Kendim İfdiı’a g{f^ Ç»ğ olup Hindistan’a

Eski harp akademimi? tü)¡fite, bif «Kıllı yetiştirdi mi, Mps-


tafa Kemal’i yetiştirir, batmışı kurtar!?. IMr de akılsız yetiştir mi
Enver’i türeterek varı hiçe indirir.
Ne ise, olanlar olup bittikten sonra biz Girit mitingi pankart­
çıları Ankara’ya Gazi Mustafa Kemal’in yanma gidince bir de
yaklaşık bir sayımla öğrendik ki 12 milyona inmişiz. Nasılsa:
“Ya Musul,” “Ya Adalar?”, “Hitler’in bir onlusu Stalingrad’da,
öbür ordusu Elalemeyn’de daha mı bekleyeceğiz?” diyenlere al­
dırış etmeyerek binlerce yıllık Türk tarihinde ilk defa Türkiye’de
yaşayan Türklüğe 44 yıl barış yüzü gösterip 12 milyondan tek­
rar 31 milyona çıktık.
Geçenlerde Ürgüplünün 6/7 Eylül ve patrikhane vesaire gibi
sözlerini duyunca babası Hayri Efendi’nin ve hükümetleri içinde
bulunduğu devir hatırıma geldi. “Acaba hâlâ mı us pahasını öde­
yemedik?” diye şöyle bir irkildim.

Sayımın çeşit çeşit dökümleri var. Erkek, dişi. Okur, okumaz.


Evli, bekâr. Tevfik Fikret, îstanbul’a bakarak, “Milyonla barındır­
dığın ecsad28 arasından - kaç nâsiye29 vardır çıkacak pâk-ü dırah-
şan?” 30diyerek, yalnız yaşayanlar değil; “ecsad” sözünden anlaşı­
lacağı üzere Fatih bu şehri aldığından beri ölüp gitmişler arasında
pek kötümserce bir namuslu namussuz sayımına kalkıştıydı.
Hani önce bir politikacı sayımı yapıp sonra bunlar arasında
ayrıca bir de “Pâk-ü dırahşan nâsiye”, yani “temiz ve pırıl pınl
28 Gövdeler
29 Alın
30 Temiz ve parlak

40
FA1İH R1FKIATAY

alın” dökümü yapmak pek faydalı olur, ama bir rahat uykumuz
var, onu da kaçırırız diye korkarım.
“İktisadi nüfus” dedikleri^ medeni ihtiyaçlanmasım tamam­
lamış, kazanan, harcayan, işleri döndüren nüfus bakımından Bi­
rinci Dünya Savaşı’ndan önceki Rusya 15 milyon hesap edilmek­
teydi. Vaktiyle bir Fransızın İki Avrupa adlı kitabında okumuştum.
Gene ona göre Romanya, bu bakımca o devirdeki Çin’den daha
kalabalık, endüstri Batısı ile alışverişi daha fazlaydı. Osmanlı
yarı sömürgesinin böyle bir sayımda hali yaman olacağına şüphe
yoktu. Türkler ancak bir iki şehirde kravatlıydılar. İstanbul’da
biraz düzgünce esvâplıyı Şeker bayramlarında görürdük. Ütülü,
kumaşı parlamamış kostümün adı bile “bayram lıktı. Müslüman
nüfustan pek çoğunun çorap masrafı yoktu. Şehir orta hallisinin
çekidüzeni haftada bir hamam, üç günde bir berberde sakal tıra­
şıydı. Geçen gün bir köy muhtarı gördüm, o bile kapitülasyonlar
Türkiyesi’nin bir alafrangası sayılabilir. Biz İstanbul’dan Ankara’ya
gidenler 1923 meclisinde poturlu boz getirli, yandan düğme göm­
lekli Kuvayı Milliye devri adamlarınca şöyle bir nereden çıktı bu
züppeler yollu bakıldığımızı hatırlarım. Yol asfaltlama günde bir
tıraş gibi lükstü. Bir milletvekilinin: “Nemize yetmez elli lira ay­
lık?” Bir başkasının: “Ankara yollarının tozu yüzlerimizin pud­
rasıdır!” dediği günlerdi.
Petrol gazı lamba, “Eşşek bulan... Eşşek bulan...” telkih, po­
turlu abani sarıklı başkentten aygaz ocaklı Batı Anadolu köyüne
doğru bir hayli yol aldık. Batı Anadolu il merkezlerinde yumurta
vererek sinemaya giden nüfusla şimdi Hakkâri’de para vermeden
ekmek alamayan nüfus arasındaki farkı da 19 milyon +12 mil­
yona eklemek lazım!
Fakat bilir misiniz, asıl işimize yarayabilecek dökümlerden hiç­
birini yapamayız. Mesela yüzde kaç kişi yalan söyler, kaçı söyle­
mez? Solun yüzde kaçı komünist, kaçı sosyalist, kaçı sosyal ada­
letçi? Veya hiçbiri değil de sahtekâr?

41
KUKrtJIİJŞ i

Bizdeki güçlük nüfustan fazla adam sayısında! Ta yüz küsur


yıldan beri Oşmanlı aydınları büyük derdimizin adını “kaht-ı ri­
cal” koymuşlardır ki nüfus azlığı değil, adam kıtlığı demektir. Nü­
fustan biri ilkokula gider, ortasını, lisesini bitirir, üniversitesine
gider, Avrupası’nâ, Amerikası’na da uğrayarak sürüden uzaklaş­
tıkça uzaklaşır, işte bir adam denecek olgunluğa erer, bir gün ba­
karsınız size söylediği gerçek düşünüşün meclis veya miting kür­
süsünde, erme, ulaşma hırsı ile tam tersini söylemiştir. O gün o
adamlıktan çıkmıştır. Yığına da geri dönmez. Eli diplomalı, yurt
ve toplumun başına bela olup gider.
“Büyük denen bir kişiye Atatürk:
— Beyefendi, demesi üzerine, biraz da içmiş olduğundan:
— Bana Beyfendi demeyiniz.
— Ya ne diyeyim, efendim?
— Adam deyiniz, yeter.
— İşte onu diyemediğim için Beyfendi diyorum ya...” fıkrasın­
daki adamın kıtlığı yok mu hani, bilgisi arttıkça zararı artan, yük­
seldikçe insanlığı alçaltan, görünüşte “adam,” biz ondan çekeriz.
Ama bir de karakterlisi, ahlaklısı, sözü sözdürü vardır, bu defa
da kafası kelleden ibaret! Gerçi “nâsiyesi pâk-ü dırahşan,” fakat
gel gelelim içine! Bilgiden, kültürden, sağ ve sol her türlü duyudan
tertemiz! Yık, der, tutulacağı yıktırır, yap, der, yıkılacağı yaptırır.
Zavallı İstanbullu Tanburi Arutin Ağa, hani Nadir Şah bizim
heyetten isteyip almış da Hint seferine götürmüş, Karaşi yolunda,
bir su kenarında durmuşlar. Cehennem sıcağı. Arutin nargileye
de meraklı. Soyunup ırmakta ıslattığı yatak çarşafına bürünerek
marpuçu ağzına alınca bakar ki ateş sönmüş. Ateşi yakayım der­
ken çarşaf kurur. Çarşafı ıslatayım der, ateş söner:
— Hulasa iki keyfi bir arada süremedik, gitti, der.
Adam bahsinde bakalım ne zaman iki keyfi oır arada süreceğiz?

42
FALİH RIFKIATAY

Âlem-i İslamdan hatınma geldi. Nasıl şimdi Amerika’yı bı­


rakalım da üçüncü dünyaya katılalım, masalına kapıldıksa, Bi­
rinci Dünya Savaşı’nda da âlem-i İslama bel bağladıktı Önce biz
Türkiye’nin İslamları hem de peygamber oğullarının sancağı al­
tında İngilizlerle birleştiler. Sonra sarıklı sakallı Asya Müslüman-
lannı Irak ve Suriye’de görmüştüm. Esir de alınca Hıristiyan veya
Brahman yahut Budistleri kampa gönderir, Müslümanlanna turist
muamelesi yapardık. Bizlerle nasıl kucaklaştıklarını gösterir re­
simler çekip âlem-i İslama dağıtırdık. Rumeli gitti, aman âlem-i
İslam, düşmanlar İstanbul’a girdiler, aman âlem-i İslam, viski çek­
mekten vakit bulup da Ağahan Times’e, halifeye karşı o kadar da
kötü davranmayın diye bir mektup yazdı mı, yaşa âlem-i İslam,
hiç kimseden imdat olmayıp Mustafa Kemal Anadolu’da savaşa
atıldı mı, karşısına ilk çıkan, sen ki İstanbul’da halifeye karşı koy­
dun, kâfirsin, fetvası31 ile müfti-i âlem-i İslam!32
Bir türlü de uslanmayız. Ankara’da her devrimi yapacağımız
sırada bir fısıltı:
—Acaba âlem-i İslam ne diyecek?
Bu defa Keşmir kavgasında âlem-i İslam Pakistan’ı tutalım
dedik. Bereket Atatürk Kırıkkale'de bir silah fabrikası yaptırmış.
Vere vere biz silah verdik. Âlem-i İslamdan Nasır Süveyş’te gemiyi
tuttu. Gene bereket kanal mahkemesi karar verdi de geçip gitti.
Biz gazeteciler 1943’te Lahor’dayken bir Müslüman gazeteci:
— Siz nasıl Müslümansımz? Kuran Cihat-fi-sebilüllah33 em­
retmiştir. Hıristiyan âlemi ile cihat yapmaktan başka nasıl bir dış
politika güdebilirsiniz, demişti.
31 Müftülerin şeriattan kaynaklanan kararlan
32 İslam dünyasının müftüsü
33 Tann uğruna savaş!

43
KURTULUŞ

Yüzyıllarca Avrupa Hıristiyanlığı ile dövüştüğümüzde ordu­


larımıza kaç gönüllünüz geldi, diye sormadım.
İzmir zaferinden sonra Ankara’ya bir Mısırlı vatansever gel­
mişti. Atatürk’e:
— Ne d u r bağımsızlık savaşıihızda bizim de liderimiz olun,
demişti.
Atatürk sordu:
— Bu savaş için kaç bin vatandaşınız ölmeye hazırdır? Dü­
şündü, taşındı:
— Efeıidim ölmeye öldürmeye gitmeden yapılamaz mı? Ah
biz Tûrkler, tarih boyunca milletlerarası bir fedayiler sayımı ya­
pılsa, yânımızda bir ikinci bulabilir miyiz acaba?

44
TAKILMA

izim ilk meclislerimizde kürsüyü laf^ boğan, atıp tutucu bir


B milletvekili tipi vardı ki gazetelerde adlan “civanmert34 ha­
tip” diye geçerdi. Hepsi: “Yaşa!”eıydılar. Bir ikinci hırslan da İs­
tanbul gazetelerinde isim ve resimlerini görmekti. Meclise gelir
gelmez doğru kitaplık katma fırlayıştan bu yüzdendi.
Son Kıbrıs görüşmelerim doldukça eski devrin bu “civanmert
hatip”lerini hatırlıyorum. Nedir işin aslı, ne siz ne ben anladık.
Gerçekte ta baştan beri halk aldatılmıştır. Bereket adada bir ala­
yımız var. Onu denize dökmeye kalkışmak Makarios’un bize sa­
vaş açması demek. Ne onun ne de Yunanistan komşumuzun buna
cesaret edeceğini sanmıyoruz. Kalan Türklüğe güvenlik sağlaya­
bileceğimizi sanıyoruz.
Fakat söyleyin bana: Antlaşma diye ne yapmışız? Adanın bir
ucunda bir alay Yunan askeri, bir ucunda bir alay Türk askeri,
ikiz cumhurbaşkanlı bir bağımsız devlet kurulmak ve antlaşma
bozulduğu vakit müdahale hakkı almakla zafer kazandığımızı
sanmışız. Millete öyle anlatmışız. Evet, böyle antlaşmalar gere­
ğince müdahale haklan kullanıldığını biliyoruz. Sovyetler Bir­
liği Macaristan’ı müdahale hakkına dayanarak tankları altında
ezdi. Avrupa, Afrika milletleri Macar hürriyet savaşçıları için
yalnız kilise, cami, sinagog ve pagotlarda dua edebildiler. Kızı-
34 Esirgemez, cömert

45
KURTULUŞ

lordu dilediği gibi kesti, biçti, kendi kullarından bir hükümet bı­
raktı, çizmeleri, tekerlekleri ve at nallan kan içinde çekilip gitti.
İkinci müdahale hakkının Vietnam’da kullanıldığım görüyoruz.
750 milyonluk Kızıl Çin 200 milyonluk Sovyetler Birliği, Asya
ve Afrika devletlerinden pek çoğu Amerika’ya karşı! Umurunda
mı Amerika’nın? Yedinci filosunun ateş kuvveti bütün Kızıl Çin
ateş kuvvetinin üstünde. Bir yeni ankette atom bombasının kul­
lanılmasını isteyen Amerikalı sayısı yüzde kırktan daha yukarı.
Biz tam müdahale hakkını kullanacakmışız, Amerika önü­
müze çıkmış: “Eğer bu yüzden Rusya başınıza bir dert açarsa
yanınızda savunucu bulamazsınız,” demesi üzerine askerimizi
teknelerden geri almışız. Pekiyi, o antlaşmayı yaparken noterde
Amerika’yı iki tanıklı kefil mi almıştık? Sovyetler Birliği ile ete­
ğimizden geri çekmemesi için bir uzlaşma mı yapmıştık? Bu nasıl
müdahale hakkıdır ki efendim NATO benzin vermemiş de uçak
filolarımızı kullanamamışız, Amerika çıkarma teknesi gönderme­
miş de asker bindirememişiz, ya Rusya başımıza bir dert açarsa
ne yaparmışız da fırsatı ondan kaçırmışız. Ayıp olmasa Trabzonlu
Ali Ağa’nm hikâyesini anlatırdım, ama siz söyleyin bana, böyle
bin kayıtlı şartlı müdahale hakkına güvenerek Kıbrıs Türklüğü­
nün de başını derde sokmak neden?
Ne koparabilirsek koparacaktık o zaman!
Kıbrıs Türklüğü hiç olmazsa yarım yıllık kalkınma sermaye­
sini bu uğurda kaybetti.
Faydalananlar yok mu, var: Biri aşırı sol ki Türkiye’de bu fır­
satla Amerikan düşmanlığı havası yaratmış ve Türkiye’yi Sovyet
Birliği’nin kucağına atmak istemiştir.
İkinci sağ ki Batı ve Hıristiyan düşmanlığı havasını yaratmış,
Ayasofya işini çıkarmış, suçlu Atatürk’müş gibi, Kıbrıs’ı ondan
öç almak bahanesi olarak sömürmüştür.
— Devam, devam, civanmert hatipler.

46
FALİH JtlFKI ATAY

Sana:
—Yaşa!
Ötekilerine de:
— Şa şa şa...

Yılbaşını geçirmek için Bursa’ya gidiyordum. Rahatsızım.


Yolda ilaç almak vakti geldi. Bir kasaba geçiyoruz. Baktım bir
çayevi. Önünde birkaç da delikanlı var. Arabayı durdurup kim­
den su isteyeceğimi sordum. Acayip acayip baktılar:
— Hiçbir yerde bulamazsınız, dediler.
Ramazanmış. Sonra birine evinden bir bardak su getirtebil­
dim. Bursa çevresini hiçbir zaman bu kadar baskılı görmemiş­
tim. Taaa Sultan Hamid günleri hatırıma geldi, “alenen nakz-ı
siyan >”ın3Sgerçi kanunda cezası yok. Fakat bir şoför ki oruçsuzdu,
çarşıda görürlerse dayak yerim, dedi. Kimsenin ne “özr-ü şer’i”36
ne de seferilik37 dinledim var. İşin tuhafı önümüzdeki beş turis­
tin arabasıydı. Bunlar hiçbir yerde yiyecek içecek bulamayacak­
lardı. Oruçsuzlann dükkânları da Şark riyakârlığı gereği saat beş­
ten önce kapanıyordu. İşyerleri de öyle. Bu kalkınma ülkesinin
bir ayda kaç milyon iş saati kaybettiğini düşündüm. Ve 1932’de
Antep’te “seferi” özürlü hanımlarla bir ramazan öğle yemeğini
andım. O zaman da vatandaşların kimi oruçlu, kimi oruçsuzdu.
Fakat Tanrı ile kulları arasında polislik takınan yobazlık baskısı
yoktu. Biz memleket ufuklarını kızartmayalım derken kararttık.
Cahillik yığınlarını, politikada uşaklık ettirdiğimiz bir yobazlar
azınlığının kışkırtmasına bıraktı;'.. Ve bu yurt boyunca yeni bir
yığın istibdadı yarattık. Tanrı bana izin verir, ama bu istibdat ver­
mez. Her zaman olduğu gibi dörtte üçü de sahte. Bir hoca millet­
35 Açıkça oruç bozma
36 Dinin kabul ettiği özür
37 Din buyruklarım hamkHicivo'..ıiiuki;nlgn'
KURTULUŞ

vekilinin Beyazıt’ta öğle yemeğini yedikten sonra, Beşiktaş top­


lantısındaki nutkunda:
— Şu oruçlu ağzımla yemin ederim ki, dediği hatırıma ge­
liyor. Kara kuvvetin baskısı İstanbul ve Ankara’nın caddelerine
yüklenemediği için, buralarda oruçlu oruçsuz arasındaki nispeti38
görüyoruz. Nispet her yerde aynı. Namaz kılanlar ve kılmayanlar
gibi! Acaba ezan okundukça sokak ve kahvelerdeki halkın sopa
ve kırbaçlarla aptesli aptessiz camilere kovalandığı günlere ne za­
man kavuşacağız?
Türkiye’de din, Müslümanlığı bilmeyenlerin pençesinde, Müs­
lümanlıkta hiçbir kuvvet Tanrı ile kulu arasına giremez. Ama yal­
nız bizde dün üfurdüğü kadının memesine sarılan yobaz, ertesi
gün sokaklarda Tanrı polisliği eder. Kaybedilen hürriyetler de­
mokrasisini icat etmekle nasıl da utanmadan övünüyoruz!

Bu arada pek sevdiğim Fazlı Güleç dostumu toprağa verdik.


Bilgili, namuslu, karakterli bir vatandaştı. Valiliğe kadar çıkan bir
kişi için bizim demokrasimizden başka hiçbir hürriyet ülkesinde
bu sıfatlar kullanılmaz. Vali değil, çok daha küçük rütbede hiz­
met adamları tabii olarak bilgili, namuslu ve karakterlidirler. De­
mokrasimizden beri böyleleri idarede ve politikada tutunmak için
ne çile doldurmuşlardır. Demokrasimizde çoğunca “gün, uğursu­
zun” olmuştur. Bugün bile içişleri bakanlığında partizanların baş
başa vererek idareyi, parti kulluğu etmeyenlerden temizlemeye
çalıştıklarım ve listeler hazırladıklarım işitiyoruz.
Rahmetli Fazlı Güleç gerçek bir din bilginiydi. Hocalıktan
yetişmeydi. Ömrünün son günlerine kadar diyanet işleri kadro­
larındaki bilgi ve ahlak yoksullarının İslamlığı nasıl çamura bu­
ladığını esefle bize anlatırdı. Onun bu yıllarda yeri diyanet işleri
38 Oran

48
FALİH RIFKIATAY

başkanlığı olmalıydı. Fakat uğrunda mesleğini feda ettiği parti­


sinde nerede o vefakârlık? Nerede o kafa ve anlayış?
Türkiye, değerlerini yerlerine kaymamak, değersizliğe, poli­
tika gerçekleri ile yer vermek yüzünden adeta çökercesine den­
gesizliğe uğramıştır.

■■■

Ankara’da Bahçelievler’de oturan ve benim yaşımda olduğunu


söyleyen bir okurumdan aldığım aşağıdaki mektubun son fıkrala­
rına Sayın Süleyman Demirel’in de bir göz gezdirmesini isterdim.
Mektubu yazanın üslubuna dokunmadım: “Sizin ve benim gibi
düşünür pek çok kimseleri üzen şu, irticaya39 taviz40 verme, dini
taassubu okşama faaliyetleri maalesef artarak devam etmektedir.
Hafız okulları körpe dimağları Atatürk devrimleri aleyhine işler,
durmadan Atatürk düşmanları yetiştirir. Türk kadını her gün bi­
raz daha geriliğe sürüklenir. Hiç olmazsa lise kültürü alan, dev­
rimleri kavrayan din adamları yetiştirelim, dersiniz. Kadını on on
beş asır önceki şartından çıkarıp yirminci yüzyıl insanı yapalım,
dersiniz. Bu bağırış hep boşuna gidiyor galiba!
“En taze misal dünkü başyazınızda, aynı dinden bir memle­
kette bir hür, biri köle, biri hekim ve yargıç bile olan, biri bir ha­
remin üçüncü dişisi olarak kümeste gibi yaşayan iki kadın ve baş­
tan aşağı, iki ayrı medeniyet anlayışı, iki ayrı hayat anlayışı ve
ikisi taban tabana aykırı, nasıl gider bu iş diye sızlanıyordunuz.
Aynı gün iftar sohbetinde laik devlet radyosunda “... Bir, iki, üç,
dörde kadar kadınla evlenebilirsiniz, bir de cariye olarak alabilirsi­
niz...” gibi sözler yayınlanmıştır. Arkasından da üstünkörü bir tef­
sir.41 Hem de bunlar bir kadın ağzı ile söyletilmektedir. Ne kadar
ayıp! İnsanın, yangın var, diye bağıracağı geliyor. Bu sözleri din­
39 Gericilik
40 Ödün
41 Yorum

49
KURTULUŞ

leyen cahil, bak dinimizin dörde kadar müsaadesi var, der. Tefsire
aldırmaz. Diyorlar ki Sayın İnönü yazı devrimine bağlı kalarak
o zamandan beri eski yazı ile hiç yazmamış. Ne kadar iyi. Ama
aynı Sayın İnönü koca devrim yıkıntısını tamir etmeye bakma­
mıştır. Kendi partisinden Devlet Başkanı, elli beş bin kişinin tah-
silsiz olarak imamlık yaptığını Söylemişti de bu önemli aksaklığa
karşı hiçbir tedbir aldırmamıştı. Ben de bir devrime bağlılık taas­
subu var. On beş yıldan beri namaz kılarken kaameti hep ‘Tanrı
uludur,” diye yaparım. Bu benim Türklüğümün bir gururudur da!
İngilizler, İncin İngilizce yapar. Her millet öyle!
“Fikirlerime değer vereceğini bilsem şu Ayasofya hakkında da
başbakana bir şeyler söylemek isterdim. Derdim ki Sayın Demire],
gerek partinizce gerek şahsinızca Atatürk’e bağlılıktan bahsedilip
durulmaktadır. Buna inanmak için fiiliyat42görmeliyiz. Ayasofya
hâkkındaki söz ve yazılan neden hep sükût ile karşılıyorsunuz?
Bence Atatürk’ü seven Atatürk sağmış gibi davranmalıdır. Sevgi,
bağlılık böyle olur. Ayâsöfya’yı cami yaparak müteassıp43 yığının
sevgisini kazanma zihniyeti yanlış bir yoldur. Atatürk ölmüştür,
ne yapabilir, demeyiniz. O ölmemiştir, ölmeyecektir, her şeyi ya­
par. Tavizler gittikçe artarak sonu hüsran44 olur. Tarih tekerrür­
den45 ibarettir, sözü çok defa doğru çıkmaktadır.”

42 Eylem, uygulama
43 Bağnaz
44 Düş yıkımı
45 Yineleme

50
enim çalışma odamınpenceresinden yıldaüç yüz altmış beş
B defa güneşin battığı görünür. Hiçbir batışı da ötekine ben­
zemez. Şimdi tam karşımda. Engin, prtasmda. Günler uzadıkça
sağa doğru giderek Sultanahmet Camisi kubbesi üstüne kadar va­
rır. Sonra günler kısala kısala gene karşıma gelir. 1966 yılına gir­
mişizdir. Yetmişliğin yılı, yedi yaşının haftası gibi geçiyor. Bana
1965 yılının hatıralarını anlat deseniz, bilmem kaç dakikalık bir
konuşma yapabilirim. Bir de çocuğunuza dün okulda neler oldu­
ğunu sorunuz. Aşağı yukarı bir gazetelik hikâye.
Bir eski fotoğrafçı ahbabımın nereden de aklına gelmiş, bana
arşivinden bir hatıra verdi. 1924’te dört gazeteci, bir ajansçı, bir
de yakın dostumuz meclis dış merdivenleri önünde yan yana di­
zilmişiz. Soldan sağa doğru rahmetli Ruşen Eşref, merhum Ra-
gıp Zonguldak, rahmetli Haydar Rüştü, ben, merhum Mahmut Si­
irt, rahmetli Vasıf Çınar. Ben ve Ragıp fesliyiz, ötekiler kalpaklı.
Akşamüstü Kemal’in lokantasında buluşmamız gözümün önüne
geliyor. Daha dün gibi. İstanbul basın gençlerinin o vakit bizleri,
Cumhuriyet prensleri diye durmadan yerdiklerini düşünüyorum.
Niçin Mustafa Kemal onları seçmemiştir de bizi meclise almıştır
diye. Şimdi onların da dörtte hemen hemen dördü rahmetli. Hele
biri vardı, bana Bolu Mebusçuğu derdi. Mebusçuk, dede yaşında,
kendisi yılbaşlannı toprak altında geçireli on yılı aştı. Ne boşuna

51
KURTULUŞ

bir didişme, ne boşuna keyif kaçırmaydı. Biz gençler gene parça


parçaydık. O vakit gerici değil de “mürteci” dediğimiz hoca ve
sivil takım gene, el ele, kol kola, opıuz omuza. Ispartalı softa:
— Medreseleri kaparsınız. Meyhaneleri açarsınız. Erzurumlu
yobaz: ı'» "m
— Floriyye’de ümmehat-ı müslimin üryan46 olarak... Sizin an­
layacağınız Floriyye bizim Florya hafızcası. Ümmehat da analar!
Hani tıpkı bugün: Sinemaya gidin kadının boş olacağını söyle­
yen hoca okulları kol kola, el ele, omuz omuza, Cumhuriyet genç­
likleri sağ, sol, orta, ortanın sağı, ortanın solu, beş on parça. Ve
pek çoğu da Ankara’da, Papa’nın kaç tankı var, diyen Stalin’i taklit
ederek Atatürkçü dediğin de kaç oy diyerek geri ve gerici peşinde.
Bir türlü şu irticayı rahmetli diye anamadık gitti. İnşallah mil­
letçe ve devletçe rahmet-i rahmana47 kavuşmadan son “hüvelba-
kiyi48 onun kitabe-i seng-i mezarı’49 üstünde görür ve altına yal­
dızlı yaldızlı “ne kendi eyledi rahat, ne halka huzur - Yıkıldı gitti
cihandan dayansın ehl-i kubûr”50 beytini kazdırırız.

Alın size Osmaniıca bir beyit: “Akşam, ketum51 beldenin en­


ginle birleşen - Issız ufuklarından iner karlı dağlara.” Merak et­
meyin, benimdir. On altı yaşında Tecelli dergisine sokuşturmuş­
tum. Tarih 7 Şubat 1326. Biz o zaman on dördüncü asırdaydık.
Asır... Acaba saat saat, hele dakika ile saniyeye dakika ve saniye
deyip gidiyoruz da şu kısa “asır” sözünü ne diye “yüzyıP’a çevir­
dik? Yirminci asrın altmış altıncı yılı yerine niçin yirminci yüzyı­
lın altmış altıncı yılına giriyoruz? Hele bir de yüz asın Türkçeye
46 Çıplak
47 Tamı'nın rahmeti
48 Tanrı ölümsüzdür.
49 Mezar taşı yazısı
50 Ölüler
51 Saklayan

52
FALİH RIFKIATAY

çeviriniz. Dakika ve saniye ise Nasır fellâh olduğu kadar Arap.


Zaman desek Arapça; onu Arapça ‘‘vakit” ile Türkçeleştiriyoruz.
Köyün de pek iyi bildiği “müdded”i atarak yerine'bizim hanımın
da anlamadığı “süre”yi yakaladık. Geçen gün “tesadüf’e ne de­
mişler diye baktım. “Raslama” demişler. Buradaki “ras” Farsça
“rast.” Arabistan’dan gelen birine koyunun Arapçasını sormuş­
lar: “Ganem!” demiş. “Ya kuzu?” sorusuna da Arapçasını bilme­
diği için: “Bir yıl bekleyip ona da ganem derler!” diye işin için­
den çıkmış. Biz de Arapçayı Farsça ile öz Türkçeye çevirerek işin
içinden çıkıyoruz. “Türkiye”nin bile Türkçe olmadığını hatırlamı­
yoruz. Türk evinin konuşma diline sinen, hele Türk söz kalıbını
alan her söz Türkçedir. “Kalıb”ın Arapçası üç elif miktarı çekişle
“kaalip”tir. Bacanın Farsçası “bâce”dir. Mutbak “tabh”dan gelir.
Kafanın Arapçası “kafa”dır ki ona eklediğimiz tas da Farsça. Kafa
Arapça ense demek. Kafasız yerine ensesiz diyemeyiz tabii. Bu­
radaki “tabii”nin yerine de doğal diyemeyeceğimiz gibi!
Bir gün hiç Türkçe bilmeyen bir Fransıza sormuşlar: “En çok
işittiğiniz kelime hangisidir?” “Tabii kelimesi!” demiş.
—Yarın bana geleceksiniz, değil mi?
— Tabii, efendim tabii! Buyurun da “Doğal, efendim, do­
ğal!” deyiniz.
Lügata baktınız mı, “efendf’nin karşısında “elinoz lisanından.”
Ben Türkçeciyim. Terimlerde uydurma eksiksiz olmak ve Latin
köklerini de bir yana atmamak şartı ile dilediğiniz kadar Türkçe­
leştirmeye gidin. Ama roman dili? Şiir dili? Onun tek kaynağı bu­
günkü konuşma dili. Neden şiire şiir de nesire “düz yazı” demek?
Yaşayan dil durmadan, ağaç yaprak döküp yenisini açtığı gibi
kelime yeniler. En doğru yazı, terimleri bırakırsak, bugünkü evin
anlayacağı ve yadırgamayacağı yazıdır.

53
KURTULUŞ

Bu yılbaşını da Bursa’da geçiriyorum. Otel rahat Emekli San­


dığı, Çelik Palas’ı kurtarmıştır.
.-s Bilir misinieb'Sur^’yajaiSrİpda^yanan^iÇutnhuıiy^: çimen­
tosu ile onun eşsiz karaklel'MâİBbOBdufc. Otuz iki yıl önce: “Ah
Bursa’ya Galata’yı sokmasak;»” rÜtmlrıu. Haşimİşcan buraya vali
dunca .kendisinden Türk sivil mimarisine bağlı olanlardan fay­
dalanmasını dilemiştim. Valievi, Çekirge ydundaki bir iki ev ve
bazı .yapılar bu yolda gitti. .Ama:Galata şehrin göbeğinde. Eski
Çarşı’nın restorasyonunda bile pek kötü yanlışlar var.
Osmaıih Türkleri anıt yapmışlardır. Sivil mimarileri vardır. Fa­
kat ev ve konaklarımız ahşap veya kerpiç olduğu için geriye pek
az bir şey kalmıştır. Osmanlı Türkleri şehir yapmamışlardır. Dev­
letin en zengin ve saltanatlı günlerinde bile İstanbul’a gelen ya­
bancılar sokaklarımızı, mahalle ve semtlerimizi her zaman berbat
bulmuşlardır. Fakat evlerin çoğu bahçeli Olduğu için batıya doğru
ilk yönetilişimiz ve batı şehirlerini tanıyışımızda urbanizme değer
verseydik, şehirlerimizi yeni çağın eşsiz örnekleri yapabilirdik.
Hepsi geçen asırda yandı, yıkıldı, boş kırlar içinde genişleyip bü­
yüdü. Bugün bile meydan nedir, blok nedir, yeşil saha nedir, öğre­
nemedik’Plancılık yalnız parsel ve kat haydutlarının işine yaradı.
Bursa’nm da bütün çirkinlikleri bizim. Bursa’nın “yeşil” denebi­
lecek bir avuç yerini bile bırakmamaya ant etmiş görünüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti imamlığında kültür sıfır. Sanat sıfır.
Zevk sıfır. Ne diye Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve teknik üni­
versitede şehircilik ve mimarlık dersleri okutuyoruz?
Ankara’dan bana gelen şu mektubu okuyunuz:
“15 Aralık 1965 tarihli Dünya gazetesindeki başmakalenizi
okudum. İstanbul’un yürekler acısı o imar perişanlığını, bizim
gibi senede bir kere orayı ziyaret edenler, daha büyük bir elemle
müşahede etmektedirler. Bu yaz Topkapı Müzesi’ni gezerken bir
alakalıdan şunları duydum: İçeride dolaşırken iki ecnebi turistin,

54
FALİH İÜFKİ ATAY

sarayın pençelisinden, Boğaziçi’ne bakarak foinin ötekine: “Bar­


barlar İstanbul’u ne hale getinnişlei^'dediğini duythu$!
“Gelelim Ahkarâîja, bihyöreuöûZ/Ank^^ du­
man yüzünden pek kiftü durtBtıdsdirtat. Böyle zamanda şehir ha­
vasının temizlenmesinde, eninttfhim unsur, yeşil saha açarak hava
cereyanlarını hızlandırmak, tedbirdir, ilim böyle diyor; Ya bizim
Ankara Belediyesi ne yaptı bilir misiniz: Mebus evleri ve Bahçe-
lievler’deki bahçeleri kaldırtarak yerine beton yığını apartmanları
koydurdu. Yeşil çamların, gül bahçelerinin katliamını görenler, el­
leri ile dizlerini döve döve şuraya buraya beyhude müracaat etti­
ler. Birkaç menfaatçinin arzusu yerine getirilmiş, imar planı çok­
tan vekâlete tasdik ettirilmişti. Şimdi her gün bir iki dolandırıcı,
geri kalan evleri yıkmak için ev sahiplerini taciz edip duruyor.
Buna bir son vermek lazımdır. Ankara ve İstanbul’un imar plan­
larının, bir kere daha ele alınması hususundaki lütufkâr mücade­
lenize devamınızı sizden rica eder, saygılarımı sunarım efendim.”

Adana’da sözde bir din okulunun kapısında Atatürk’ün ha­


yatta en büyük irşatçının52 ilim olduğu sözü varmış. Latin ya­
zısı ile olduğu için bütün yobazlığın gözüne batmaktaydı. Gü­
nün birinde, eğer yerine Arap yazısı ile bir hadis koyar, onu da
içeride kütüphaneye atarsak, kimin haddi ses çıkarmak, demiş­
ler ve yapmışlar da!
Müdürün bir yorumu var ki Allahlık. Efendim, gerçi Atatürk’ün
sözü orada yakışık almazdı. Gerçekte Arap harfleri ile ve Türkçe
olarak şu söz yazılmalıydı: “Sınırlan Viyana kapılannda, Ceza­
yir ötesinde, Fars Körfezi’nde, Kızıldeniz sonlannda, Rusya içe­
rilerinde, o koskoca imparatorluk Türk çocuklannın bu duvarlar
arkasında mahkûm edildiği cehalet yüzünden dağılmıştır, çök­
müştür, batmıştır!”
52 Doğru yol gösteren

55
KURTULUŞ

Bay savcı, eğer Adana’da bu rezaleti yapanlar henüz hapiste


değil ise, sakın hiçbir solcu için soruşturma açma! Komünist bile
olsa, suçu o reşf^ti yapanların su^u ile kloşlanamaz.

56
BİZLİĞİM İZ
■■■

rıs Dış Bakam Kipriyanu ne dese beğenirsiniz: “Efendim,


tatürk büyük adamdı. O nasıl Sevres Antlaşması’m yırttı
ise biz de Zürich-Londra Antlaşması’m yırttık.”
Buyrun size bir Atatürkçü daha. Nasıl ki bizde sağ sola karşı,
sol sağa karşı, ikisi ortaya, orta ikisine karşı, ortanın sağı ortanın
soluna, ortanın solu, ortanın sağına karşı, Ayasofyacı bana karşı,
ben Ayasofyacıya karşı, özetin özeti hepimiz hepimize karşı Ata-

Kipriyanu da bakmış ki geçer akça bu. O ad bize karşı Ata­


türkçü ve tabii biz de ona göre “mürteci.” Yeni deyimi ile gerici.
İçeride komüniste karşı olduğumuz gibi!
Vala Nurettin Kuvayı Milliye’nin ilk günlerinde eşyasını
İnebolu’dan Ankara’ya götüren katırcıya sormuş:
— Mustafa Kemal kimdir?
— Padişahtır?
— Padişah kimdir?
— Enver Paşa’dır.
— Enver Paşa kimdir?
— Halifedir.
— Halife kimdir?
— Peygamberdir.

57
KURTULUŞ

— Peygamber kimdir?
— Allah’tır.
- Allah kimdir?
— Ali’dir
— Pekiyi ne yapar Mustafa Kemal, padişah, Ali mali olan
bu adam?
— Çamurlu iki parmağı vardır. Uzatınca düşman kralının
gözlerini oyar.
“Çamurlu parmakla göz oymak” eski bir masal!
Atatürkçülük, dışarıda ve içeride, çoğunca, bizleri 1920 İne­
bolu katırcısının katırı kadar beyinsiz sananların silahı!

Atatürkçülük demek, Türk toplumunu akıl yolu ile bu çağ me­


deniyetinin ileri toplumları arasına katmak, akıl yolu ile araştır­
malardan bizleri alıkoyucu gelenek ve görenekleri yıkarak aşmak
demektir. Atatürk “nakiP’ci ve “nas”cı değildi. Akılcıydı. Ekono­
mik ve sosyal bakımdan, dil ve tarih bakımından düşündüklerinde
o devir için doğru olmasa bile faydalı ve gerekçeli bugün için be­
ğenilmeyecekler olabilir. O ne bir ekonomi bilgini, ne de tarihçi
ve dilciydi. O Türklüğü Batı medeniyet toplumları arasına katıl­
maktan alıkoyucu bütün köstek ve engelleri silip süpüren bir dev­
rimci, Doğu’da onda biri çar çavuşlarını imparator yapan şanlarım
şereflerini bir, ama tek bir anda vatanı kurtarıştan da çok önemli
tuttuğu millet kurtuluşu uğruna feda etmeye hazır bir ülkücü idi.
Biz 1965 yılında neler yapacağımızı 1925 değil, 1965 aklı­
mız ve bilgimizle arayıp bulacağız. Tarım bakımından Atatürk’ün
1925’te düşündüğü gibi düşünmemek ve 1965 akıl ve bilgimizle
davranışlarımızı ayarlama Atatürkçülüğü çiğnemek. Ama onun
yıktığı gelenek ve görenekleri “rnuı.jddesatçılık” saymak, lai­
sizm ve eğitim birliği ilkelerini baltalamak, yani gericilik, geri

58
FALİH R1FK1ATAY

dönüştük, Atatürk’ün kabrini tırnakla eşip kalan kemiklerini kır­


mak demektir.
Atatürk devrinde gerekliği kendini doyurmayan toplu sözleştir-
meciliği yapmak, Atatürkçü olmak demektir. Fakat çağdaş eğitim
ve öğretim verici din ortaokul ve liseleri yerine, eski medreseleri
“hortlatmak” ve kalkınma sermayesinden bu hortlağa milyonlar
vermek Atatürkçülüğü taşa ve çamura çalmak demektir.
Tevfik Nevzat Çağdaş, gazetemizdeki “Vesikalarla Sultan Ha-
mid” tefrikası ile Türk gençliğine büyük bir hizmette bulunmak­
tadır. Eserde yalnız devlet arşivlerinden alınma vesikalar var. Ne
Türkçe yoruma götürür ne de Arapça “tevil!”53Benim doğduğum
yılların Türkiye’si ayan beyan54meydanda. Hamid’in ikide bir kov­
duğu tok sözlü vezirleri de var. Biri Kamil Paşa. Hamid’in sistemi
Avrupa basınında çıkan tenkitleri para vererek susturmak. Sadra­
zamı diyor ki: “Para vermekle başa çıkmayız. Arkası sökün eder.
Yazılanlar nelerdir? İstanbul sokakları berbat. Mahkemeler kötü.
Donanmamız Haliç’te “Hapis.” Tenkit fırsatçılarına para verece­
ğimiz yerde sokaklarımızı onarsak, mahkemelerimize ve idare­
mize düzen versek, donanmamızı liman liman dolaştırsak, böy-
lece fırsatçıları silahsız bırakırsak...”
Ankara’da bir valimiz köylünün Atatürk Bulvarı’ndan geç­
mesini yasak ettiği idi. Yabancılar görür diye. Ankara’nın eski
semtlerinde fotoğraf çekenler de çok defa karakolluk olmuştur.
“Ne diye köhne evlerin resmini alıyorsun? Postanenin fotoğra­
fını çekersen a ..
Nasıl ki Ankara’nın burnu dibindeki köyü olduğu gibi şiire
ve hikâyeye aktaran edebiyatçıya hemen:
— Komünist(?) damgasını vururduk. Köylüyü giydirmek ye­
rine. Arka semtleri bakım altında bulunduracağımız yerde. Köyü
53 Sözü çevirme, döndürme
54 Açık, seçik

59
kurtu lu ş

“köylü efendimiz”in oturabileceği, kazanıp yaşayabileceği şartlara


kavuşturacağımız yerde!
Daha korkuncu var: İşkodra’da Amavutlar, efendim ne diye
hutbeyi Arapça söylüyorsunuz, Arnavutça söyleyin de biz de an­
layalım, demişler. Bir uyanık imam da haklısınız, demiş. Vay
efendim vay, bütün yobaz takımı ayaklanmış: “Efendim hutbeyi
Arapça okumak sünnet-i seniyyedir. Peygamberimiz zamanından
beri böyle gelmiştir.” Ve üstelik vali de uyanık imama ve halka
hak verildiği için yüzlercesi telgrafhaneye giderek, “Alınız bu va­
liyi İşkodra’dan,” diye padişaha telgraf çekmişler.
Hutbede ne der hatip? Kimsenin hakkını yemeyin, cehen­
nemde yanarsınız, der. Bunu dinleyenlerin anlayacağı dille mi,
anlamayacakları dille mi söylemek doğru?
Bu tefrikanın çıktığı aynı gündü. Aynı gazetede, İstanbul’da
birçok hafız kursları da işleten
-demokrasi okullarından yetişme- bir hocanın halka:
— Sinemaya giden boş olur, diye vaaz ettiği yazılıydı. Ertesi
gün de Cumhuriyet Millet Meclisi’nde Türkleri camiye Arapça
mı çağıralım Türkçe mi tartışması olduğunu okudum.
Işkodra kavgası on dokuzuncu yüzyılın son yıllarında. Ezan
tartışması yirminci yüzyılın ikinci yarısının on beşinci yılında!
Ne kadar biz, biz kalmışız!

Mecliste devlet bakanının “ezanı isteyen Türkçe, isteyen


Arapça okur” dediği doğru. Ama 1950 diyanet işlerinin tamimi55
bunun tersineydi.
Geçen gün hasta bir dostumun yatak odasındaydım.
Odanın içinde çığlık çığlık bir hoparlör ezanı! Neden “ezan
okumak” değil de “ezan bağırmak!”
55 Genelge

60
FALİH RIFKJ ATAY

Bir zamanlar bugünkü hijyen gerçekleri göz önüne alına­


rak camilerde kabarık secdelikler yapılmıştı. Yıllarca halk ayak
basmayan yere alnını koyarak namaz kıldıydı. Demokraside bi­
dattir diye söktürdüler. Bizim öğrendiğimiz Müslümanlıkta bir
bidat-i hasene, bir de bidat-i seyyie vardı. Yani iyi bidat, kötü bi­
dat! Secdelik iyisiydi. Hoparlör kötüsü! Neden iyisini atıp kötü­
sünde dayatmak?
Bütçe toplantısında Aydın Yalçın’ın dedikleri ne kadar doğru
ise bir başka AP’linin hele bir MP’linin söyledikleri o kadar sapıt-
kancaydı. Balkanlar’da müze yapılmış camiler vardır. Nasıl vak­
tiyle kiliseye çevrilenler olmuşsa! Türkiye’de camiye çevrilen bir­
çok kilise yanında eskiden beri müze olarak bırakılanlar vardır.

Dünyada dost ararken bu defa Amerika’dan başka bir İran, bir


de Pakistan’la Arnavutluğu bulduk. Irklardan sarısı, karası, be­
yazı, dinlerden Müslümanı, Mecusi ve Budisti, Hıristiyan ve put­
peresti bize karşıydı. Hilal-haç desek ikisi de kol kola!
Nerelere gitti o heyetler? Hepsine verdiğimiz dövizlerin bo­
şuna olduğunu yazıp durmuştuk. Zenciler için her olay dans ba­
hanesidir, derler. Bizim için de dövizli yolculuk fırsatı! Kırk yıldır
bilirim. Heyet ertesi günü çarşı pazardadır. Bir vakit bulup top­
lantıda kürsüye çıktı mı, beş on laf eder, dinleyenler ya evet der,
ya demez. Fakat dövizlinin elyazısı ile bu büyük başarı Anadolu
Ajansı’na girer. Hiç ama hiçbir Batı gazetesinde başarıcımız de­
ğil, Türkiye’nin adı geçmez. . , .s ,
Kıbrıs Türklüğüne yanıyorum. Ne oldu ise bugüne kadar ona
olmuştur. Halkın ve gençliğin yürek acısını anlıyorum.
Politikacılar onları aldatmışlardır.
— Başbuğ... Başbuğ, diye salona giren Türkeş:

61
KURTULUŞ

— Beton köprü yapmakla, köye su götürmekle sanki iş bece­


riyoruz, dedikten sonra:
— Gençler Oniki Ada’ya, Selanik’e, direktifini vermiş. Ben
gençken Selanik bizde olduğu için:
— Budin’e direktifini alırdık. Nitekim devlet Belgrad’day-
ken parolamız:
— “BeçP’di.
“Beç,” ki Viyana!
Köye su götürmek nemize gerek? Mahallede okul açmak iş mi?
A Türkeş’im köprü, su, okul yerine, Viyana, Budin, Belgrad
diye diye Sakarya’ya geldik ve Cumhuriyet henüz Hakkâri’ye
ayak basmamıştır.
Hayır, henüz şu Belgrad Ormanı ötesindeki Gümüşdere
Köyü’nde yokuz.
Führer yerine midir Başbuğ? Bütün Avrupa’yı, Ingilteresi,
Fransası, Rusyası ile hallaç pamuğu gibi atan korkunç 1938
Almanyası’nın bu “hayal-i muhaP’ler56 yüzünden başına gelen­
leri hatırlayınız.
Hayır Başbuğum, köye su, akarsu üstüne köprü!
Atatürk, Harp Okulu ve Akademisi kurulduğundan beri yeti­
şenlerin en büyüğü ve en aklilısıydı. En büyükçe ve akıllıca eser­
lerden biri Misak-ı Millisi’dir, Türk’ün gözünü dışardan kesmek ve
kendi üzerine çevirmektir, milletine “yurtta sulh, cihanda sulh”
direktifini vermesidir.
O umutsuzluğu yendiği gibi, hayalciliği de yenmişti.
Bizim bir tek meteliğimize, bir tek saniyemize, bir tek ada­
mımıza ihtiyacımız var.

56 Gerçekleşmeyecek düş

62
K IZ IM SANA..:
■■■

İzmir’de çıkan bir gazete önümde. Dünya çapında ekonomi ve


turizm adamı Prof. Baade Kuşadası’ndan Sisam Adası karşı­
sına doğru uzanan otuz sekiz kilometre uzunluğundaki ormanlı
koyu dolaşıp döndükten sonra:
— Fransa, İspanya, İtalya, Yugoslavya ve Yunanistan’da tu­
rizm incelemeleri yaptım. Samimi olarak söylüyorum ki Kuşadası
kıyılarının turizm potansiyeli Akdeniz’in hiçbir köşesinde yoktur.
“Ömrüm boyunca gömüğüm en duru deniz. Haşmetli bir an­
tik kapasite Eşsiz tabii güzellikler.” Bu da Belçika turizm umum
komiserinin sözü. Eski İngiliz başbakanı Mc Millan’ın, Fransa
başbakanı Pom Pidou’nun, İspanya dışişleri bakanının, Lady Gu­
inness ve Lady Halifax’m, Princesse Esterhayz’nin hep bu türlü
sözleri de bir broşürün sayfa altlarına toplanmış. Acaba nasıl işle­
yecek, diye düşündüğümüz Tusan Oteli 1966 turizm mevsiminin
yedi ayı için iki Alman firması tarafından kiralanmış.
Daha birkaç yıl öncesine kadar hiç ama hiçbir şey yoktu
Kuşadası’nîn'ne içinde ne dışında!* Genç Kr'kaymakam kendini
kaybederce bir aşk ile Kuşadası’na sarılmıştır. Planlamayı da, yerli
işadamlarını ve halkı da harekete geçirmiştir. Sonunda CHP par­
tizanlarınca Hatay’dan uzaklaştırılan yapıcı ve imarcı valiye de
kavuşunca Kuşadası alıp yürümüştür.

63
KURTULUŞ

Geçen yaz sözünü ettiğim Öküz Mehmet Paşa turistik çarşı ve


Osmanlı sistemi motel olarak tamamlanma yolunda. Aslanbumu’nda
emekli sandığı turistik tatil köyü yapmak üzere beş yüz bin met­
rekare kumsallı yer satın almış. Geniş bir kumsal arkasında Si­
sam Adası’na doğru uzanan iki yüz bin dönümlük orman milli
park olarak ele alınmış. Kuşadası’nın altmış beş kilometrelik kı­
yılarına paralel kıyı yollan asfalt olarak yapılmaya başlanmış. Şe­
hir karşısındaki Küçükada üzerinde turistlik eğlence yerleri yapıl­
makta. Büyük otel bu mevsime yetişecek. Ayrıca topu bir arada
bir otel gibi işletilmek üzere iki yüz ellisi tek, yüz ellisi iki, yüzü
üç odalı özel bir tatil köyü için bir anonim ortaklık iş başında.
Devlet, halk ve özel sektör el ele vermiştir. Hepsinin yardım­
cısı vali ve kaymakam. Bir santim menfaatleri yok, fakat ikisi de
resmi veya özel teşebbüsleri yürütebilmek için çırpınıp durmakta.
En önemlisi bütün Kuşadası turizm bölgesinin sıkı disiplin
altına alınmış olmasıdır. Kum kapmaca yok.
Gelişigüzellik yok.
■■■
Konuşmama “Kızım sana...” başlığını koymaktan maksadım,
gelinime derdimi anlatmak. Gelinim İstanbul. Tarih boyunca bin­
lerce yıl övülmüştür. Pendik ve Tuzla takımı ile, Boğaz yolları­
nın kıyıdan götürüp ormanlardan geri getirdiği kilometrelerce
Karadeniz kumsalları ile, Florya ve ötesi kumsalları ile, Yalova
ve Armutlu’ya kadar ormanlı ve plajlı eşsiz kıyıları ile, İstanbul
turizmi “kapanın elinde!” parselliyenin pençesinde. Valinin her
köye yol yaptığını, Karadeniz’e doğru yollar açtığını biliyorum.
Fakat turizm planı yok. Disiplin yok. Aydın valisi ne yapmışsa
ve yapıyorsa, İstanbul valisi vakit pek geçmeden, turizm bakan­
lığı ve planlama ile anlaşarak, gerekirse yaza kadar haftada bir
Ankara’ya giderek İstanbul ili turizm çalışmalarını bir disiplin ve
bir plan altına almalıdır.

64
FALİH R1FK1ATAY

Aynı zamanda belediye başkanlığı eden eski valilere bir türlü


dert anlatamadığım için Anadolu yakası, halka bir karış deniz ve
kumsal payı bırakılmakstzın, bir iki yüz kişinin eline geçti. İki bu­
çuk milyonun hakkı! Bugün de Pendik’ten İzmit’e, Çekmece’den
Tekirdağı’na doğru kıyılar yağma altında. Şile ve ötesi, plan ve
disiplin bakımından, sıfır, Kilyos ve ta Edime ili sınırına kadar
o canım kumsallar cenneti öyle. Yol büyük iş. Fakat neden yal­
nız açıkgöz menfaatçiler menfaatine yol?
Aydın ili ve Kuşadası çalışmaları bütün idare başında bulu­
nanlarımıza örnek olmalıdır. Neden imar plancılığı bakımından
İstanbul şehri en geride, niçin turizm plancılığı bakımından İs­
tanbul en geride kalmalı?
Belediyenin başında Türkiye belediye başkanlarının en ça­
lışkanı ve işvereni, vilayetin başında da kasaba kasaba, köy köy
koşarak yolsuz ve elektriksiz köşe bırakmayan bir valimiz var.

■■■

Tam sırası geldi. Saldırışçı ve kara kafalı softalık yüzünden


nasıl gülünç olduğumuza bakınız. Türkiye’de film çevirmeye ge­
len İsviçreliler arasındaki gazeteci İstanbul ve Anadolu’da gör­
düklerini yazarken diyor ki: “Boğaziçi’nde uykularımız kısa idi.
Her sabah saat beşte müezzinim]57 sabah ezanı hepimizi yatakla­
rımızdan fırlatıyordu. Sabah ezanının çok yüksek sesli hoparlörle
okunduğunu söylersem nasıl rahatsız olduğumuzu anlayabilirsiniz.
Bu çığlık çığlık haykırma yüzünden ezana karşı eski Müs­
lüman saygısı da kaybolmuştur. Ses meyhaneye kadar gelir, her­
kes hiç tınmadan rakısını çeker. Kahvede sohbet eden, yüzünü
ekşiterek: “Sus be!” der gibi sesin geldiği yana çevirir. Hoparlör
ayette mi, hadiste mi vardır? Peygamber zamanında saat olsaydı
57 Metnin okumasını kolaylaştırmak adına bazı yerlere ekler getirilmiş ve bu ekler köşeli
parantez ile belirtilmiştir.

65
KU R T U L U Ş

B ila l-i H a b e ş i’y e 5859b ile lü z u m k a lm a y a c a ğ ın a şü p h e y o k tu . B ir d e


m e m e ç o c u k la r ın ın a n a la rın a so r u n u z . S o fta b u , d a h a ik i y ı l ö n c e
“G â v u r u n a y a k b a s tığ ı y e r d e b e rek et k a lıtta /!” d iy e F e th iy e ’d e tu ­
r iz m fe tv a sı v e r m e y e k alk tıytfı.

B e h e y le r bari g a z in o v e o te l y a k ın la r ın d a n h op arlörü k ald ırın .


S a b a h la n m e m e ç o c u k la r ın ı u y k u d a n sıç r a tm a y ın .

T ü cca rla rı d o la n d ır m a k ta n s a n ık b iri m a h k e m e d e :

— B e n bir s o s y a lis t y a z a r ım , d e m iş.

Y argıç da:

— S e n in so s y a lis tliğ in d e n b a n a ne? B e n s e n i d o la n d ır ıc ılık ta n


y a r g ılıy o r u m , c e v a b ın ı v e r m iş.

S a n ık , s o s y a lis t d o la n d ır m a z , d e m e k is te m iş is e d e y a r g ıç
bu m e m le k e tli o ld u ğ u iç in , h ır sız la r p o lis e s v a b ı g iy e r e k e v s o y ­
d u k la rı g ib i, n ic e m a z a n n a -i su 5l) ta k ım ın ın b a şın d a v e p o litik a d a
s o s y a lis t m a s k e si ile “ ic r a -y ı sa n a t” e ttik le r in i b ilm e k te y d i. H o ll­
y w o o d sü r tü ğ ü k e n d in i a h la k ü stü g ö r e r e k k im i k o c a , k im i karı
k o le k siy o n u y a p tığ ı g ib i, D o ğ u so s y a lis tle r i d e y a la n ı, u y d u r m a y ı,
iftir a y ı se r m a y e e d in m işle r d ir .

S o s y a lis t d o la n d ır m a z d o ğ r u , a m a B a tı s o s y a lis ti o. B iz d e k i
b ü tü n m ille ti k a fe s e k o y m a y a ça lışıy o r.

A n k a r a ’d a y k e n b ir g ü n İn g iltere b ü y ü k e lç ile r in d e n b iri bana:

“ Ş e h r in iz y a b a n c ı d olu ... O n la ra v e k e n d in iz e n e d e n bir g o l f


yer[i] a y ır m a z s ın ız , d e m iş ti.

S o n r a k e n d isi b ir g o lfç ü y ü m isa fir o la r a k g etird i. B iz d e p a ­


r a sız y a tırıp k a ld ırd ık . Ş im d i A n k a r a ’y a ö z e l bir itibar k a z a n d ı­
ran g o l f k u lü b ü m e y d a n a g e ld i.

58 İslam dininin ilk müezzini


59 Kendisinden kötülük beklenen

66
FALİH RIFKİATAY

Amerika’ya gittiğimde belediyelerin halk için parasız golf yer­


leri yaptıklarım görmüştüm. Belli spor tesisleri olmayan medeni
şehir olmaz. Golf bunlardan biri. İstanbul’da Boğaz yolunda Ha-
mid devrinden beri böyle bir golf ye^ y p .(
Ne olsa beğenirsiniz? İnanmazsınız.
Bir devlet kolu, verin orasını bize, apartmanlar yapacağız, demiş.
Hâzineden hiç fiyatına alacaklar. Apartmanlarını dikecekler.
Kır ortasında.
İstanbul’un dört yanı bomboş. Bula bula şehrin tek medeni
tesisine göz dikmişler. Bu cinayetin önüne geçmesini idman işle­
rini üstüne alan bakandan istiyoruz. İstanbul golf yerinin tapusu
idman birliğine verilmelidir!
İstanbul golf yerinin tapusu idman birliğine verilmelidir!
Yakında stadyumlara, parklara da mı müşteri çıkacaklar? Na­
sıl şey bu! Devlet bir yeri elinden çıkarırsa eksiltme ve artırma
kanununa göre çıkarır. Orası lüzumsuz da milyonlar ederse, o
milyonlar hâzinenin, yani milletindir. Ne benimdir, ne şenindir.
Yeter bu yontmacılık!

Ne yapmış Tahsin Banguoğlu? Senatördür. Seçim çevresini ve


Ege taraflarını gezdiği sırada, görür ki eğer partisi tuttuğu yan­
lış yolu bırakmazsa, 1954’te uğradığından daha ağır bir bozguna
uğrayacaktır. Önce liderine özel bir mektupla bunu bildirir. Al­
dırış edilmez. Herkes sol sözünün sihrine kapılmıştır. Banguoğlu
durmaz, kendisi seçilecek veya seçilmeyecek değildir, ne gelirse
nice yıllar meclislerinde ve bakanlığında bulunduğu partinin ba­
şına gelecek. Derdini gazeteye döker. Merkezin duymazlıktan gel­
diğini teşkilata işittirmek ister.
Ne olmuştur sonu? Eğer çoğunluk sistemi ile seçim yapıl­
mış olsaydı CHP on iki milletvekili ile meclise gelecekti. Demek

67
KURTULUŞ

1954’te uğradığından çok daha ağır bir bozguna uğramıştır. “Gel


Banguoğlu, haklıymışsın, keşke seni dinlemiş olsaydık...” diye­
cekleri yerde içlerinden biri, “Onu haysiyet divanına verelim.
Çünkü yazdıkları muhaliflerimiz tarafından her yana yayılmış­
tır. O yüzden kaybımız büyük olmuştur,” diyor. Acaba CHP’nin
haysiyet divanı üyelerinde ne şeref ne de akıl bulunmadığı, hep­
sinin merkez takımı gediklisi, ödenekçi ve ikbalcilere kul köle ol­
duğu sanısında mıdır?
Nasıl şey bu? Komutanın yanındasın, “Aman soldan saldırma,
cephemiz çöker!” dersin. Dinlemez ve cephe de çöker. Komutan
dönüp senin boğazına sarılarak: “Sen böyle demeseydin bozul­
mazdık!” diye üstelik seni sorguya çeker. Belki de kendini kur­
tarmak için ipe gönderir.
Seçimden önce geniş memleket çevrelerini ben de dolaştım.
Sonuç ayan beyandı. CHP’nin yalnız muhalifleri değil, üyeleri de
“Biz bu gidişe oy vermeyiz!” diyorlardı.
CHP biz artık sosyalistiz dese iş değişecek. Bugünkü kargaşa­
lık gidecek. Fakat sağı türbeci, tekkeci, solu kolhozcu, nasıl yürür
bu? Ayol bunun sağı soluna, solu sağına oy değil, selam vermez.
Ben CHP reformcularının yapmak istediklerini söyledikleri
arasında bugünkü anayasa ve Atatürkçülüğe bağlılıkla gerçek­
leştirilmeyecek hiçbirini görmüyorum. Niçin kıblenümâ60 oyun­
ları ile şüphe ve ürküntü yaratmak?

60 Kıbleyi gösteren pusla


ESKİSİ

oğrusu böylesini ilk defa dostumuz Fuad Carım’ın Türkçeye


çevirdiği yeni bir kitapta okuyorum. Kitabın adını konuş­
manın sonunda bulacaksınız.
İstanbul’da Comte de Cesy adında bir Fransız elçisi var. 1621’den
1631’e kadar görevi başındadır. Yerine bir başkası gelir. Fakat bir
borç işinden Comte de Cesy Fransa’ya dönemez. Yerine gelen
Marquis de Marcheville bir psikopat. Bir gün önümden çabuk
çekilmediler diye birkaç silahsız yeniçerinin üstüne kılıcı ile sal­
dırır. Buna benzer halleri yüzünden hiç sevilmez. Sonunda sad­
razamın kaymakamı Koca Kenan Paşa kendisini çağırtarak yola
çıkmak üzere bulunan bir Fransız gemisine bindirir. Hatta rüzgâr
ters estiğinden gemi limandan çıkamadığı için iki çektirme gön­
derip limandan dışarı attırır.
Kenan Paşa daha sonra bütün elçileri ve Türklerce pek sevi­
len eski Fransız elçisi Comte de Cesy’yi çağırtarak:
— Padişahımız ölçüsüz davranışlarından ötürü Marquis de
Marcheville’yi dışarı atmak zorunda kalmıştır. Onun yerine de
Fransa kralı yeni birini gönderinceye kadar Comte de Cesy’yi el­
çilik işlerini çevirmekle görevlendirmiştir der.

69
KURTULUŞ

Cesy, aman böyle şey olamaz, beni ancak Fransa kralı görevlen­
direbilir diye çırpınırsa da kaymakam paşa, ferman böyledir, diye
dördüncü Murad’ın Hatt-ı Şerifi’ni61 okutarak Comte de Cesy’ye:
— Çoluk çocuğunu al ve hemen elçilik konağına taşın, em­
rini verir. Tuhaftır, Fransa kralı XIII. Louis de olup biteni benim­
seyerek Comte de Cesy’yi 1639 yılına kadar süren ikinci elçili­
ğine atamıştır.
Comte de Cesy’nin bu elçiliği sırasında kralın bir oğlu doğ­
muştu: XIV. Louis! Elçilikte şenlik yapılmış, fişekler ve bu arada
tüfek de atılmıştır. Gürültü üzerine bostancıbaşı gider. Karşısına
elçinin İstanbul’da büyüyen ve pek iyi Türkçe konuşan oğlu çı­
kar. Sevimli de bir delikanlı. Bostancıbaşıya:
— Padişahımızın bir oğlu oldu da onu kutluyoruz, demesi
üzerine bostancıbaşı:
— Vay küstah, dünyada padişah bir tanedir, o da bizimki,
diye elçinin oğlunu yaka paça sürükler. O sıra yetişen elçi:
— Aman dur, oğlumu bırak, onun yerine beni götür, ama
sonrasına karışmam, der. Bostancıbaşı delikanlıyı salıverir.
Daima dediğim gibi, başımıza ne geldi ise işte bu on yedinci
yüzyılı kaybetmemiz yüzünden gelmiştir. Medreseyi üniversi­
teye doğru türütemedik. XIII. Louis’in başbakanı Fransız aka­
demisini kuran Kardinal Richlieu. Bir din adamı. Onun bizdeki
çağdaşı kimdir, biliyorsunuz: Cinci Hoca!
O kadar şaşmayın: Lise öğretimini vermeyen bugünkü med­
reselerimizin yetiştirdikleri ile Hıristiyan din adamları arasında
aynı arayı olduğu gibi tutuyoruz. Bir Vatikan’daki Konsil görüş­
melerini, bir de son Ankara müftüler toplantısı haberlerini kar­
şılaştırınız.
61 Padişahın buyruğu

70
FALİH RIFK! ATAV

Cinci Hoca devri ve sonrası, on sekizinci, on dokuzuncu yüz­


yıl medresecileri müsbet ilimleri aforoz etmekte devam edecek­
ler. Batı’dan yeni ne aîirsak gâvurluk sayacaklar.'
1908’de Çanakkale’de medrcscciİe^Ve&mli okuma kitaplarına
karşı halkı ayaklanmaya kışkırttılardı. Kuvayı Milliye günlerinde
softalar okullardan resim dersini yasak ettirmek istemişler, adı
“çizgi dersi” konarak bir kaçamak yapılabilmiştir.
Politika ikbalcisi ve sağcı, solcu, ortacı Cumhuriyet aydınla­
rının akıllarına yabani bayırturpu sıkayım!

Aynı kitabın başında Güney Amerika hürriyet kahramanı ge­


neral Miranda’nın İstanbul hatıraları var. On sekizinci yüzyılın
sonlarına doğru Frenkler ve Hıristiyanlar, kendi aralarında, mede­
nice tam bir Batı yaşayışı, kazancı ve keyfi içinde. Biz ölüm uyku­
sunda. Yalnız kibir ve caka alabildiğine. Miranda’nm şu satırları
üstünde acı acı düşündüm: “İstanbul, Üsküdar, Kadıköy, Boğaz,
Galata ve Beyoğlu’ndan kurulma azametli grubun camileri, mi­
nareleri ve ağaçlıkları ile olağanüstü görünüşü üzerine bir fikir
vermek imkânsız. Limanın (şu pis Haliç!) güzelliği ve genişliği,
bir kıyıdan öbürüne durmadan işleyen kayık ve sandal akını, pa­
dişahın sarayı, bahçeleri, yalıları, köşkleri görülecek şey!
... Belgrat Ormanı’na gittik. Ağaçlarının besliliği, güzelliği ve
yüksekliği olağanüstü... (Az daha tarlaya dönecekti!)
... Yeryüzünde tabiatın yâratfığı güzelliklerden birinin Boğa­
ziçi olduğuna şüphe yok. Kıyılardaki köşkler ve bahçeler şirinli­
ğini bir kat daha artırır.
... (Çamlıca’yı anlatırken) Dünyada rastlanabilecek en ihti­
şamlı, en ilgilendirici tablo...

71
KURTULUŞ

... Tıpkı Hollanda’daki gibi sırlanan tuğla döşeli ayak yolları­


nın parıltısı, bu milletin temizliğe karşı duyduğu merakı gösterir.
Bu yönden Fransızların tam aksi.
Marsilya’da “passez” diyip başınıza lazımlığı dökerler. Paris’te
lazımlığı yatıp kalktığımız odaya sürerler.”
Adam dünyayı görmüştür. Bizi tanımayanlara kızıp durur. An­
lattığı İstanbul’u bir düşünün. Bir de onu ne hale soktuğumuza
bakın. İstanbul’un ne ağaçlıkları ne görünüş güzelliği kalmıştır.
Hepsini barbarca çimentoya gömdük. Hem de en çok demokrasi
devrinde! Çünkü bundan kırk yıl önce de Corbusier İstanbul sem­
tini hâlâ ideal bir şehir görünüşü saymaktaydı. Arsa ve kat vur­
guncularına kurban ettik.
Türk yaşayışı bozuk: “Saat dört sularında Galata’ya geçtim.
Lostarya’lardan birine girip bir yemek ısmarladım. Şarap yuvarla­
yan birçok Türk. Çalgı çengi ve köçek. Köçekler kötü yola sapmış
genç çocuklar. Bunlar sanatlarım açıkça yaparlar ve bunun için
bir para ödeyerek vesika bile alırlar. Bu çocukları nasıl da sömü­
rüyorlar? Bir tanesini elde etmek için patrona elli kuruş vermek
gerek. Halbuki bunun ancak beş kuruşu çocuğun eline geçiyor!”
Hani gelenekçi ve gericilerin, nerede o eski zaman dedikleri
zaman! Sokakta sopa ile camiye sürülen, evlerinde biri yıpran­
dıkça ikinci karışım alarak hepsini harem hapsinde tutan dedele­
rimizin “iç yüzü!”
Generalin anlattığı temizliği düşünün. Turistlerin o cennet
gibi Akdeniz kıyılarımızdaki otellerde bile şimdi en fazla yalan­
dıkları şey pislik!

Geçen gün Erenköy Vergi Daiıesi’nden bana bir ültimatom


geldi. O semtteki 711 metrekare toprağıma 119.000 bilmem kaç
lira değer koymuşlar. Bin yedi yüz küsur lira veıgi verecekmişim.

72
FALİH R1FK1ATAY

Numara, damga, mühür, pafta, harta, parsel, hepsi tastamam. Git­


tim, “Verin benim 711 metrekare toprağımı, veıgisi kolay!” dedim.
Çünkü o semtte ve bütün Türkiye’de bir, ama bir santimkare top­
rağım yoktu. Defterleri açtılar, kapadılar, bana baktılar, birbirle­
rine baktılar, basılı kâğıt da rakamlı, ada ve parsel numaralı, bi­
limsel mi bilimsel, çare bulamayıp “Bir defa vilayete gitseniz...”
dediler. On lira taksi param da boşa gitti. Dönüş masrafı ayrı.
Ben bir yanlış yapılmasını anlarım. Ama onun bir telefonla bile:
— Affedersiniz, denerek düzeltilmemesini aklım almaz.
Devletin yaptığı yanlışı vatandaş günlerce dilekçeler vererek,
taban teperek, masraf ederek düzeltecek.

Size samimi söylüyorum. Bu iş için gittiğim yerde tam karşı


cami minaresinin hoparlör çığlığından ne söylenenleri anlayabi­
liyor ne de söylediklerimi anlatabiliyordum. Ne de kötü bir sesti
bilseniz... Bari bir iyi seslinin ezanlarını teybe alıp biraz daha
peşten, hele sabahları kundak beşik çocuklarını düşünerek, hem
kulaklarımız rahatsızlıktan hem de camileri ezancı masrafından
kurtarsalardı...
Geçen gün gazetelerde okudum: Turizm reklamı yapmak üzere
camiye giren sinemacıyı, sürü sepet, domuz kovar gibi sürmüş­
ler. Hoparlör plak kutusunda “günah-ı kebâir;”62 minare şerefe­
sinde “emanet-i mukaddese”den!63

Not: Adını ettiğim eser üç bölüm: 1- Venezüelalı General


Miranda’nın Türkiye’ye dair hatıraları 2- Yazar ve seyyah Jean
Chardin’in anlattığı kalp para ticareti 3-Gomte de Cesy, Dördüncü
Murad tarafından atanan Fransa elçisi. Berksoy matbaası 3,5 lira.
62 Büyük günah
63 Kutsal emanet

73
CUMHURİYET

ocukken padişah ve şehzade yüzü görmemiştik. Sokağa çık­


Ç mak değil, resimleri bile yasaktı. Akşama doğru ilkokulun
bahçesinde toplanıp hep bir ağızdan “Padişahım çok yaşa!” [diye]
bağırırdık. Cülus64 günleri de Sultan Hamid’in alafrangamsı mar­
şını söylerdik: “Ey Veliyyun-nimet-i âlem-ü şehenşâh-ı cihan...”
Padişahımızın gerçekte Beyoğlu caddesindeki Yunan uyruklu bak­
kala hükmü geçmez, fakat marşta gene de “cihan şehenşâhı”ydı.
Edebiyat yasak olduğu için şiiri ve nesri cülus günleri pa­
dişah övgülerinde görürdük. Yahya Kemal’in ilk şiiri uzun bir
“Cülusiye”ydi. Sonradan bıraktığı “Agâh” adı bu cülusiye altında
vardır. Tanınmış yazar ve şairlerin ellinci yıl kutlayışları töreninde
yanılmamak için rahmetli Hakkı Tarık Us bütün eski gazete ve
dergi koleksiyonlarını arayıp taradığı sırada bu kasideyi de ele
geçirmişti. Pek vehimli65 olduğu için, Yahya Kemal’in Cumhuri­
yet devrinde bir cülusiyesini açığa vuran Hakkı Tank Us’u affet­
mediğini biliyorum. Biraz düşünse kızmamalıydı. Çünkü Hamid
okullarında Mustafa Kemal de kim bilir kaç defa “Çok yaşa!”
[diye] bağırmış ve marş söylemişti.
Keşke Meşrutiyet gelip de saray haremlerine kapanan padi­
şah, veliaht ve şehzadeler sokağa uğramasaydılar... İlk şehzadeyi
64 Padişahın tahta çıktığı gönün yıldönümü
65 Kuruntulu

75
KURTULUŞ

siyah fesi kenarına boyalı saçı kıvrılmış, açık çarpıcı renkte es­
vabı ve san pabuçtan ile atlas bir faytonun içinde peçeli ve yaş­
maklı mesire kadınlarına bıyık burarak “sulanırken” göıdümdü.
Biz ki okulda tarihi Fatih’e, Yavuz’a kadar okur, ertesi yıl döne
döne o fasıllan okurduk, bu şehzadeyi bir türlü ne onlara götü­
rebiliyor, ne de onlardan getirebiliyordum. Sultan Reşad’ı, sarsak
ve şişman, İstanbul’a gelen Almanya imparatoru ile yan yana gö­
rünce utancımdan başımı çevirmiştim.
Meşrutiyet’te artık sıra ile son üç dört padişahın, biri yarı
deli, biri tam deli, biri kaçık hikâyelerini okudukça, ah araların­
dan bir Fatih yahut Yavuz çıksa gibi ilkokul çocukluğu hayalle­
rini de kaybetmiştik.
Ama Cumhuriyet? O kimsenin hatırında yoktu. Olsa olsa,
eğer Dünya Savaşı’nı kazanırsak, bu zafer Enver’in sayılacağı, o
da damat ve harbiye nazırı olduğu için önce diktatör, sonra yeni
bir hanedan kurucusu olacağı yolunda yakıştırmalar duyardık.

Son padişah bir İngiliz zırhlısına binip vatanından kaçtığı gün


Osmanlı hanedanı sona ermiş olduğuna kaç kişinin inandığını
pek kestiremiyorum. İzmir’de Mustafa Kemal’i gördükten sonra
Bursa’ya geldiğimde vali Hacı Adil’e gitmiştim. Kendisini eski­
den tanırdım. Bana Mustafa Kemal’in Bursa’ya geldiğinde nasıl
karşılanacağını gösterir programı verdi.
— Sen ne dersin, dedi.
Birinci maddeye baktım. Sultan Osman’ın türbesini ziyaret!
Programı bıraktım, valiye:
— Mustafa Kemal’in hanedan türbesine gideceğini sanmıyo­
rum, dedim.
Şaştı:

76
FALİH RIFKIATAY

—Nasıl? ... Biz bu maddeyi ***’in tavsiyesi üzerine koyduk,


dedi.
Sakladığım isim bütün Kuvayı Milliye devrini Ankara’da geçi­
ren, genç ve ilerici bir dostumuzdu. Fakat bizim birlik olduğumuz
Gökalp kolundan değil, Ocak kolundan Türkçüydü. İkisi arasın­
daki fark bugün de biz Atatürk milliyetçileri ile koyu denen ırkçı
ve gelenekçi milliyetçiler arasında sürüp gitmektedir.
Ankara’da şimdi müze yapılan eski meclis yapısının arka cep­
hesindeki küçük reis odasına 1923 Ekim’i ortalarına doğru gene
bu arkadaşımızın koşarak:
— Paşam paşam, bir yabancı gazetede Cumhuriyet ilan ede­
ceğimiz haberi var. Hemen bunu tekzip ettirelim, diye telaş ettiği
gün de hatırıma gelir.
Bir sabah gene o odadaydık. Mustafa Kemal ilk defa artık re­
jime adını koymak vakti geldiğini söyleyince, hepimiz konacak
adın “Cumhuriyet” olduğunu biliyorduk. Yunus Nadi:
— Bunu en kuvvetli zamanımızda yapmalıyız, dedi.
Mustafa Kemal elini masaya vurarak:
— En kuvvetli zamanımız bugündür, cevabını verdi.
Cumhuriyet’i haber veren toplar atıldığı vakit, Trabzon müs­
tahkem mevki komutanı Kazım Orbay’a o gün Trabzon’da bulu­
nan ordu komutanı Karabekir:
— Niçin attınız bu topları? Neden bana haber vermediniz,
diye çıkıştıydı. Sonunda da:
— Biz cumhuriyet ilan etmeye karar vermemiştik, demişti.
“Biz...”lerden biri de İstanbul gazetelerinde isyan ettiydi.
“Biz...” denilen birkaç, kişiydi. Kuvayı Milliye ve zafer “mal-i
müşterek”leriydi. İçlerinden biri başa geçerek, asla! Tuhafı, hele
ikisinin geçmişi ve geleceği görmekte Mustafa Kemal’le birleş­
melerine ihtimal yoktu. Mustafa Kemal kendinin olan kurtuluş

77
KURTULUŞ

z a fe r in in şa n v e şe r e fle r in e d a y a n a ra k n eler y a p ılm a k g e r e k ir se


y a p m a k z o r u n d a y d ı.

D e m ir ta v ın d a d ö v ü lm e liy d i.

■■■
M u sta fa K e m a l’le s a m im i o la r a k y a ln ız G ö k a lp k o lu n d a n ,
ırkçı v e g e le n e k ç i o lm a y a n . B atı k ü ltü r v e m e d e n iy e tç is i T ü rk çü ­
ler işb irliğ i etm işle r d ir . S a y ıla r ın ın n e k ad ar a z o ld u ğ u n u s ö y le ­
m e k te n s ık ılır ım . P ek ç o k la r ı M u sta fa K e m a l g ib i bir k u r ta r ıc ı­
n ın h er y a p tığ ı k en d i in a n çla rın a a y k ırı d a o ls a e lb e tte d a h a d o ğ ru
o ld u ğ u n u fik r in e b a ğ lıy d ıla r. P ek a z ı y a p ıla n la r ı a n la y a r a k v e o n ­
lara in a n a ra k , p e k ç o ğ u M u sta fa K e m a l’e b a ğ lı ola ra k v e o n a in a ­
n arak y ü r ü m ü şle r d ir .

A ta tü r k ’ün ilk a m a c ı T ü rk m ille tin i k e n d in e g ü v e n d ir m e k v e


on u m e d e n iy e tç e v e k ü ltü rce bir B atı to p lu m u ola ra k y o ğ u r m a k tı.
B u o lm a d ık ç a h er ş e y b o şu n a y d ı. B u n u n o lm a sı için d e ik i te m e l
ta şın d a n biri la is iz m , y a n i to p lu m u n d ü n y a işle r in i s a d e c e a k lın
v e ilm in e g e m e n liğ i altın a a lm a k , İk in cisi e ğ itim b irliğ i, y a n i Türk
k a fa sın ı o r ta ç a ğ m e d r e s e si k a r a n lığ ın d a n m ü sb et ilim le r e ğ itim i
ış ığ ı a ltın a ç ık a r m a k tı.

M illi k a lk ın m a n ın şü p h e s iz b irço k y ö n le r i vardır. F akat her


şe y d e n ö n c e v ic d a n c a v e k a fa ca k u r tu lu ş gelir. A tatü rk so n r a sı bu
g e r ç e ğ i a n la m a m ıştır . K e m a liz m i T a n z im a tç ılığ ın b ü tü n sa k a tlık ­
ları ile “ m a lû l”56 k ılm ıştır .

H er n e is e , g e n e d e iş im iz e b a k a lım . E lb et A ta tü r k ’ü d a h a iyi
a n la m ış o la n la r ın d a g ü n ü gelir. 6

66 Sakat, illetli

78
ALDANMA

e n s o lc u lu ğ u n , id eoloji b a k ım ın d a n , n e k ad ar a z ın lık ta o l­

B d u ğ u n u b ilir d im . N e r e d e is e y ü z e lli y ıld a n b eri “ T a n zim a t


v e te c e d d ü t” a d ı a ltın d a k i B a tıla ş m a y ı b ile v e A ta tü r k sa n c a ğ ı
a ltın d a d a h i ç o ğ u n lu ğ a e r d ir e m e d ik . L en in sa n c a ğ ı g ö lg e s in d e k i
k o m ü n is tliğ i b ır a k ın ız , o n a “ç a la n ” s o s y a lis tliğ i h a lk m a lı olarak
y ü r ü tm e k iç in n ic e d e m a g o ji h o k k a b a z lığ ı g e r e k e c e ğ in i d ü şü n ­
m e m e k b u d a la lık tı. G erç i C H P so s y a lis tle r i, k e n d ile r in e s o s y a lis t
d e m e y e r e k v e M illi B irlik so lc u la r ı ile C H P so s y a lis tle r i ya rd ım ı
a ltın d a y e r ü s tü n e ç ık a n k o m ü n istle r , k e n d ile r in e k o m ü n ist d e m e ­
y e r e k , h a tta A m e r ik a v e B a tı’y a “g â v u r ” d iy erek v e y e n i bir K u-
v a y ı M illiy e b a ğ ım s ız lık s a v a ş ç ılığ ı sü s ü ta k ın a ra k , h a y li m a s k e ­
len d iler, a m a s a d e c e “ s o l” s ö z ü b ü tü n o y u n la r ı y ık tı.

“ K ö y lü m , ırg a tım , iş ç im , yarı a ç yarı to k sarı b e n iz li k ard eşim ,


to p r a k s ız ım , g iy in ik s iz im , s e n i a ğ a , k a p k a ç ç ı, v u r g u n c u , fa iz c i,
çık a rcı...” g ib i, ra d y o d a n o tu z m ily o n u n k u la ğ ın a g id in c e ü ç y ü z
a y a k la n m a b ird en k ışk ır ta c a ğ ı sa n ıla n e d e b iy a t, “ b u rju va” sö zü n ü
a ğ z ın d a n k a ç ır ır k a ç ır m a z “ h a v a d a y a p ra ğ a d ö n d ü ,” u çtu gitti.

N ite k im iç le r in d e n biri vardır, a n a sı b ile so l y atark en d o ğ m u ş ­


tur, “ H e le m ik r o fo n u n b a şın a g e ç e lim , g ö r ü r sü n ü z b ü tü n parti­
leri n a sıl s ilip sü p ü r e c e ğ iz ,” d iy e n le r d e n d i. “ K a r ş ım d a ü ç y ü z g e ­
c e k o n d u k a d ın ın ın a ğ la d ık la r ın ı g ö r d ü m , sa n d ık la r ın d a n b an a üç
o y ç ık m a d ı... G ö s te r e c e ğ im o n la r a , y a z ıla r ım ın p arası ile bir o to ­

79
KURTULUŞ

mobil alıp içine kurularak pis sokaklarına gideceğim, siz buna oy


vermeye alışmışsınız, verin oylarınızı bakayım, diyeceğim,” diye
köpürüp durmuş. Hani, ye kürküm hikâyesi gibi.
İşçi haklarını yoktan var ettiklerini söyleyen CHP solcuları
ise bütün işçi bölgelerinde kaybettiler. Henüz Atatürkçüyken en
bozgunluk günlerinde kırk milletvekilliğine düşen parti, eğer aynı
seçim sistemi devam ederse, solcu olarak yalnız on iki milletve­
kili çıkaracaktı. Nitekim Demirel’in şu sözünde bir acı alay var­
dır: “Nispi seçim sistemini değiştirecek değiliz. Çünkü muhale­
fetsiz demokrasi olmaz.”
Türkiye’de diktacı, otoriter ve Afrikakâri67 bir sosyalizmden
başkası kurulamayacağını, hürriyetçi sosyalizmin bir Batı mede­
niyet ve kültürü çiçeği olduğunu boşuna ileri sürmemiştim. De­
mokratik olarak bir toplumun yüzde iki buçuğuna dayanan bir
rejim akla gelmez. Böyle bir iktidar bir kargaşalıkta başa gelir.
Silah kuvveti ile tutunur ve sonunda ister istemez kuvvet kulla­
nanın eline geçer. Türkiye açlıktan ve yoksulluk yüzünden şimdi
hangi Batılı efendiden dileneceklerini şaşıran Arap komşularına
döner. Bir avuç, idealist bile olsa, acemi ve toy teoricinin elinde
otuz milyonluk bir milleti laboratuvar denemeleri tavşanına çevir­
mek, hep tepkiyi ateşle, hapisle karşılamak, kıtlık arttıkça zulmü
artırmak ve yıllar yılı koca vatanı çilehaneye benzetmek...
Bir toplumu ilerletme, eğitme ve güdümlü planlı ekonomi yolu
ile kalkındırmak, ilkokul görmeyen kız erkek çocuk bırakmamak,
ama ilkokulunu ilkokul, lisesini lise, üniversitesini üniversite yap­
mak. Çünkü hiçbiri yok şimdi, hepsi birer müsvedde... Topyekûn
yüzde yirmiyi bile tutmayan Batılı azınlığın görevi buydu. Poli­
tikada başlıca bilim ki memleket ve halk gerçeklerini iyice bil­
mektir, işte biz çok şey bilen ve bu ana bilgiden som habersizle­
67 Afrika işi

80
FA L İH R IF K I ATAY

rin cezasını çekiyoruz. Bir millete bin yılda bir gelen Atatürk gibi
bir şansı böyleleri yüzünden kaybettik.
Bildiğiniz üzere Batı medeniyet ve kültür sınırları dışında is-
tibdatsız ve üstelik kıtlıksız tek bir sosyalist rejim yok. Ama nor­
mal ilerletici, kalkındırıcı ve kendilerine göre seçimli rejimler var.

Geçenlerde sivil eğitimin ve plan çalışmalarının kontrolü al­


tındaki bir İstanbul ili köyüne gittim. Hayli uzak. Yüz küsur ki­
lometre. Edirne ili sınırına yakın. Köyde 462 erkek ve 486 kadın
var. Okuryazar nispeti yüzde doksan. Okuması yazması olma­
yanlar yalnız pek yaşlı kimseler. Kızların okula gidip gitmedik­
lerini sordum. Okulda oğlandan fazla kız öğrenci olduğunu söyle­
diler. Hububat üretimi yetmediğinden hayvancılığa ve yemişçiliğe
önem vermişler. Burada bir kültür sitesi ile bir tarım sitesi ku­
rulmuş. Kültür sitesinde her türlü toplantılar için büyük bir sa­
lon, kitap odası, muhtar odası, misafir yatabilecek iki oda, temiz
sıhhi tesisler var. Tarım sitesinde boğa ahırını, selektör odasını
ve köy malı tarım makinelerini gördüm. Köy, hep öğretmenlerin
ve il mütehassıslarının kılavuzluğu ile büyük de bir koru yetiş­
tirmek üzere. Kanalizasyon tesisi bile var. Elektrik için direkleri
getirme ve donatma masraflarını köy yapmıştır. Yeni programla­
rında bir kooperatif kurmak, un değirmeni yapmak, bir projek­
siyon makinesi almak, havacılığı geliştirmek, köy içi ara yolları
yapmak, fenni gübre sağlamak, köyü güzelleştirme derneği kur­
mak gibi şeyler var. İstanbul ili bütçesi şimdi her köye asfalt yol,
her köye okul ve öğretmen evleri, her köye elektrik ve bu türlü
tesisler yapılmak için harcanmaktadır.
Köye “İlerleme!” diyen yok. “Kalkınma!” diyen yok. Öğret­
menleri dövdüren sövdüren yok. Bunlar için bir diktatör buyuru­
cusu da yok. Aydmlar’dan dönüşte Kestanelik Köyü’ne geldim.
O da öyle. Ötekinde ne yapıldı ise bana da, demiş.

81
KÜRtUİUŞ’ ' !

Milli eğitim tarafından, daha büyüğünü yapmayınız, dedikleri


evlerden birini gezdim. Kutu. En büyük birisinde Osman Bölük-
başı gerinmek değil, belki de ağzının alabildiği kadar esneyemez.
Öğretmen aylıklarını sordum.iJ380 lira ile 600 arasında. Deniz­
yollarında bin lirayı beğenmeyen yük işçilerinin grev yaptıkla­
rını da yeni okumuştum. Bu köylerde et İstanbul fiyatına. Çünkü
hepsi iyi yolla şehre bağlı. “TİP’e sizden kaç oy çıktı?” diye sor­
dum. Birinden 1, ötekinden 2, “O da yanlışlıkla belki...” dediler.
Ne ırgatlığı, ne yarı açlığı, ne sarı benizli kardeşimi benimsemiş­
ler. Bir sürü de transistor!
■■■

Bir de bana şehirden gelen bir mektupta şu yazılanlara bakı­


nız: “Memleketin başına çöken disiplinsizlik ne korkunç! Bizim
apartman kapıcısı iki yıldan beri verdiğimiz odada bizden ay­
ıkla yaşamaktaydı. Bu defa sosyal sigorta işi ile beraber yıllar-
.ıan beri metres: ile oturduğu meydana çıktı, /im idare heyeti
deride başına gelecek olandan çekinerek kapıcıya yol vermek iş­
edi. Adam diretti. Bütün kapıcılar böyledir. dive verinden kı­
mıldamadı. Savcı yardımcısına giden şikâyetçi:
‘Efendim bir otelde bile nikâhsız kimseler .¡rinama/. Bizler
aile reisleriyiz. Bu nasıl olacak böyle?’
Savcı yardımcısı — Vallahi bilmem. Bunda suç unsuru yok.
Anadolu’da bu hal var. ¡mam nikâhı yürürlükte. ’ edeni Kanun’la
evlenme az.”
Hiç olmazsa meşru olmayanı kolaylaştırmamak değil miyiz?
mam nikâh! sı haydi ara sıra çıkan kanunlarla çocuğunu piç ol-
ııaktan kurtarır. Fakat biz. her şeyi bırakınız, bilgili din adamları
.-eriştirmek ve onlar birden fazla eşliğin şeriatça şartlarını söyle­
meler, bu kapıcı da yalnız suçlu değil, cehennemlik de olduğunu
ınlasa! Din emridir diye, bu cahiller iki çocuk aldıkları kadını
köye atıp bir yenisini “satın almakta”dır. Alabildiğine bir fuhuş.
FALİH R1FKJ ATAY

Bu topluma medeni demeye dil nasıl varır? Dünyaca da, dince


de yasak. Peygamber dört kadına kadar izin vermedi. Hicaz’da
cinsi hayat fuhuş halindeydi. Eş denecek kadın sayısını indire in-
dire, bin bir şartla dörde kadar indirebildi.
Bir toplum ki orada kadın hekim, yargıç, milletvekili, her şey,
bu Atatürk’ün yaptığı. Sonra da “satın alınan üçüncü veya dör­
düncü kadın!” Bu da tavizcilerin ve din nedir öğretmediğimiz,
fakat oy simsarı olarak kullanmak üzere din adamıdır diye halka
musallat ettiğimiz Süleymancı, Nurcu ve hafız okulcu yobaz ta­
kımının marifeti!
Eğitim, eğitim, eğitim. Hele kızları yüzde yüz okutmak ve
onlara kadınlık şerefini öğretmek! Eğitimciyi en sıkıntılı prole­
tarya sınıfı olmaktan kurtarmak. Din adamına hiç olmazsa bir
Rum köy papazı eğitimi vermek.
Ve utanmak!

s:'.

-V 7

'
HİKÂYELER

erbest Fırka’nın kurulduğunu yurtdışındayken haber almıştım.


S Türkiye’ye döndüğümde Atatürk Yalova’daydı. Görmeye git­
tim. Akşam toplantısında Serbest Fırka’dan Atatürk’ün kız kar­
deşi ile Nuri Conker ve o gün yeni partiye katılan Şair Mehmet
Emin Yurdakul vardı. Serbest Fırka’nın devletçilik ve güdümlü
ekonomiye karşı on dokuzuncu yüzyıl liberalliğini savunan­
lar arasındaki devamlı tartışma üzerine doğduğunu biliyordum.
Ama çok partili bir rejim sırası gelmediği düşüncesindeydim.
Fikrimi saklamadım. Denemelerden hiç çekinmeyen ve emirle iş
yürütmek değil, konuşarak inandırmak ve çevresini inançla ken­
dine bağlamak mizaçlısı olduğu için diktatörden de, diktatörlük­
ten de söz ettirmeyen Atatürk, İnönü ile Okyar yakınları olduğu
için, yığın zaaflarını sömürmeksizin, yalnız sosyal ve ekonomik
prensipler üzerinde rejimi demokrasiye doğru geliştirmek müm­
kün olup olmayacağını anlamak istemiş olmalıydı. Tenkitlerim­
den hoşlanmadığını sezdim. Ertesi gün başyavere, iki partili top­
lantılara henüz alışamadım, ben Ankara’ya gidiyorum, dedim ve
Yalova’dan ayrıldım.
Daha üç gün sonra kendi kız kardeşinin Yalova köylerinde mu-
kaddesatçılık propagandası kolaylığına dayanamadığını Ankara’ya
■Nenlerden öğrendim. Atatürk’ün Okyar partisine geçen eski lıo-
ca
"Kütahya’da iktidara gelince ilk işleri tekkeleri açmak olacağı

85
KURTULUŞ

m ü jd e sin i v e r d i. A r i f O r u ç ’u n g a z e te s i b ir 31 M a r t k ış k ır tıc ıs ıy d ı.
Y eraltı k o m ü n is tliğ in in d e b o z g u n c u lu ğ a k a tıld ığ ım g ö rü y o rd u k .
E k o n o m i y a ln ız O k y a r ’la b irk a ç a r k a d a şın ın a ğ z ın d a y d ı. B a ş k a ­
ları y ığ ın z a a fla r ın ı sö m ü r e r e k k ıs a v e k e s tir m e y o ld a n ik tid arı
y a k a la m a k p e ş in d e y d ile r . B u g e liş m e d e n b irk a ç a y so n r a A ta tü rk
k en d i p artisi ile s e ç im e g ir s e y d i, a z ın lık ta k a la c a ğ ın a şü p h e yok tu .
Ç o ğ u n lu ğ u a la c a k o la n la r is e d ü p e d ü z g e r ic ile r d i. K u r ta r ıc ı d e v ­
r im le r y ık ılıp g id e c e k t i. H a lk y ığ ın la r ı T a n z im a tı b ile g â v u r lu k
sa y a n m e d r e s e ü r e tm e n le r in in m a n e v i b a s k ıs ı a ltın d a y d ı. A şa r k i
A n a d o lu k ö y lü s ü n ü y ü z y ılla r c a in le tm iştir , k ıv r a n d ır m ıştır , büt­
ç e n in b a ş lıc a g e lir k a y n a ğ ıy k e n A ta tü r k b ir k a le m d e T ü rk k ö ­
y ü n ü bu b e la d a n k u r ta r m ıştır , h o c a la r h alk a: “ B ir d in b o rcu y d u
o... K a lk tığ ı iç in ta r la n ız d a n d a b e r e k e t k a lk tı,” d iyorlard ı. A k s i
g ib i h a v a la r d a k u r a k g id iy o r d u .

■■■

A ta tü r k ’ü n H a lk F ır k a sı B a tı s is t e m i b ir t e k p a rti d e ğ ild i.
Ç ü n k ü o ta r ih le r d e C u m h u r iy e t’e v e d e v r im le r im iz e in a n a n bir
p a r tilik b ile a y d ın y o k tu . O s m a n lı a y d ın la r ı h e n ü z T ü r k ç ü lü ğ e
b ile k a r şıy d ıla r . O n u n iç in H a lk P a r tis i’n in d e ç o ğ u n lu ğ u d e v -
r im le r i k e n d i iç in e s in d ir m e m iş ti. B u ç o ğ u n lu k A ta tü r k ’e b a ğ lı,
A ta tü r k ç ü lü ğ e k a rşıy d ı.

1 9 2 3 -1 9 2 4 ’te g e r ic iliğ in te k is te ğ i ç o k p a r tili d e m o k r a s iy d i.


D e v r im c iliğ i d e v ir m e k iç in en k e s tir m e v e ü s te lik h u k u k v e a n a ­
y a s a te o r ile r in e e n u y g u n y o l b u yd u .

D e v r im p a r tisin in a sıl k a d ro su C u m h u r iy e t lis e v e ü n iv e r s ite ­


le r in d e n y e tiş e c e k , b u n la r d a e ğ itim y o lu ile b ü y ü k h a lk ç o ğ u n ­
lu ğ u n a b ir B a tı m e d e n iy e t to p lu m u k a r a k te r i v e r e c e k le r d i. B ü tü n
m e s e le o g ü n g e lin c e y e k a d a r p a rtiy i v e m e c lis i y e n i şartlara g ö re
g e liş tir m e y o lla r ın ı a r a m a k v e b u lm a k ta y d ı.

T arih g ö s te r ir k i 18. v e 19. y ü z y ılla r d a bu m e m le k e t, halk*


to p y e k û n b a ğ lı o ld u ğ u id areler a ltın d a ç ü r ü m ü ş , d a ğ ılıp ç ö 1' lU;?

86
FALİH RltK İ Â T A '

ve biraz kurtulur gibi olmuşsa, bu, gene halkının topyekun karşı


olduğu idareler altında olmuştur. Fakat bir türlü içinde çalkalan-
dığı medeniyet ve kültür krizini atlatamamıştır. Medrese üniver­
site olmamıştır. Halk çocukları 'ilkokulda müsbet ilimler eğitimin­
den geçirilmemiştir. Aydınlar da gerçekleri ve görevlerini iyice
kavrayamamışlardır.

Atatürk ölünce CHP devrimleri benimsemeyen, sindirmeyen,


\ıa ürk’e kurtarıcı olarak saygılı ve belki de bağlı, fakat Atatürkçü
olmayanların baskı havası altına girmiştir. Kurultay komisyonla­
r d a “Kemalizm" ve “Laisizm" deyimlerim tüzükten çıkarmak
sevenlere pek güç karşı konabilmiştir. İkinci Dünya Savaşı yıl-
■nida 1923 devrimieri sırasında okula girmiş olanlar nerede ise
milletvekilliği aşımlaydılar. Bütün bu aydınları, teşkilatı elle-
verdiğimiz geçmişten kalma, inançsız geri kimselerin emri
anma almak istiyordu.
Okul angar ası gibi, “mahsulât-ı ziraiyye vergisi”1s mbi, var-
K vergisi gibi ahaiılık ve kıtlık gibi halk yığınlarını büsbütün
uzaklaştırıcı işler e ne üniversite aydınlarını ne orduyu ısındırma­
ma bürokrat tutum rejimi bir çıkmaza saplamıştır. Daha 1930’da
¡¿ a gittiğimde Birinci Dünya Savaşımdan tanıdığım ve vük-
s'k komuta rütbelerine çıkan generaller ordunun halinden de. ba­
sı ;ıdakilerden de acı acı yakınmışlardı.
Fakat parti us: kadrosu “hoşa giden" haber getirenlerle do-
:ydu. İnönü’nün yanında körü bir olay anlatmak isteyen bir davet-
e, büyük mevkili bir şahsiyetin göz kaş kaldırarak sus işmarı6'*
erdiğini görmüştüm. Bunlar ve 1923’ten beri fırsat bekleyenler
hemen çok partili demokratik rejime geçmekten daha doğru bir
yol olmadığı fikrini ileri sürmüşler, kısa ve kestirme ikbal yolunu*69
Tarım ürünleri vergisi
69 ı_
»öz ya da baş ile yapılan işaret

87
KURTULUŞ

h o ş a g id ic i o lm a k ta b u la n g e n ç b ir ta k ım o p o r tü n istle r d e a y n ı
c e p h e y e k a tılm ışla r d ı.

T u h aftır, S e r b e s t F ırk a d e n e m e s in d e n a sıl b ir e s k i h a rb iy e h o ­


c a sı te k k e c ilik le s e ç im y a tır ım ın a ç ık m ış s a , d e m o k r a s iy e g ir iş y ı ­
lın d a d a b ir ü n iv e r s ite p r o fe sö r ü A n k a r a k ö y le r in d e A r a p ç a e z a n
p a ro la sı ile d o la şıy o r d u .

H e r k e s “ h o ş a g id e n ” h a b e r g e tir m e y a r ışın d a y d ı:

— E fe n d im , s e ç im d e m e k te ş k ila t d e m e k tir . Y e n i p arti y a y ı­


lıp k ö k le n in c e y e k a d a r b iz e n a şa ğ ı d ö rt s e ç im k a z a n ır ız .

D ö r t s e ç i m o n a ltı y ıl! C e b in d e n b ir k â ğ ıt çık ararak :

— 3 0 k a d a r e fe n d im . O tu z d a n fa z la m ille tv e k ili ç ık a r m a la ­
r ın ın ih tim a li y o k .

M e r k e z ta k ım ın ın k o d a m a n la r ın d a n b iriy d i.

— Y a p m a c a n ım . V e r h iç o lm a z s a a lt m ış m ille tv e k illiğ i... Par­


m a k la r ı ile b ir ç e ş it h e s a p y a p a r a k , so n r a g ö z le r in i h a v a y a d ik ip
d ü şü rerek :

— B ir tü rlü ç ık m ıy o r e fe n d im . H a y d i ik i m ille tv e k illiğ i d a h a


v e r e lim .

1 9 4 6 s e ç im le r in i y o ls u z lu k la k a z a n ıld ığ ın ı b e n p e k so n r a d u y ­
d u m . A m a b u y o ls u z lu k ta İn ö n ü v e b a şb a k a n ı S a r a ç o ğ lu ’n u n a sla
ilg ile r i o lm a d ığ ın ı y a k ın d a n b iliy o r u m . S e ç im g e c e s i İstan b u l v a ­
lisi Ç a n k a y a ’y a te le fo n e ttiğ i v a k it k e n d is i ile b e n k o n u ştu m :

— A r k a d a şla r ı ile C e v d e t K e r im y a n ım a g e ld ile r . S e ç im i b o z ­


m a lıy m ış ım . B o z a r s a k d e m e m k i İsta n b u l a y a k la n ır. F akat b iz e
o y v e r e n le r i d e k a y b e d e r iz .

İnönü:

— N e d e m e k o? K ır d a r ’a s ö y le y in . İstan b u l s e ç im le r in i YJ
b e ttik . Y a p a c a ğ ı h iç b ir ş e y y o k , d e d i.

88
F A L İH R IF K I ATAY

S a r a ç o ğ lu d a h a d a ile r i gitti:

— İstan b u l'd a s e ç im le r i k a y b e tm e k le b ü tü n d ü n y a y a d ü rü st bir

s e ç im y a p m ış o ld u ğ u m u z u g ö s t e r m iş o lu r u z , d iy o rd u .

H e p s in i o ld u ğ u g ib i s ö y le m iş k e n n e d iy e h e n ü z sa n d ık la rı a ç ıl­

m a y a n K a d ık ö y ’d e b irk a ç m ille tv e k ili ç ık a r ılm a o y u n u o y n a n d ı­

ğ ın ı h â lâ a n la m a m ış ım d ır . B u n u n b ir o y u n o ld u ğ u n u işite n H ü ­

s e y in C a h it Y a lç ın v a liy e g e le r e k h e m e n ç e k ile c e ğ in i s ö y le m iş ,

g ü ç lü k le v a z g e ç ir ilm iş t i.

C H P ’n in tu ta c a ğ ı te k b ir y o l vardı: A ta tü r k p r e n sip le r in e s ım ­

s ık ı s a r ılm a k . A s la ta v iz c ilik 70 y a p m a m a k . Y e tiş m iş v e y e tiş e n

g e n ç lik le r iç in b ir sa v a ş c e p h e s i o lm a k . V e y ılla r c a a z ın lık par­

tisi o la r a k k a lm a y ı k a b u l etm ek !

1 9 4 6 s e ç im le r i g e r ç e k te k a y b e d ilm iş ti. O n d a n so n r a d a s e ç im

k a z a n m a k ih tim a li y o k tu .

H a y ır. P a r tin in g e r ic ile r i v e o p o r tü n is t ta k ım ı C H P ’y i b ir ç o ­

ğ u n lu k p a rtisi h a lin e g e tir m e k iç in b irleştiler. 2 0 y ıld a n b e r i n e


e ğ it im b ir liğ i d e v r im in in y ık ılm a s ın a n e M e d e n i K a n u n ’la ö te k i

d e v r im k a n u n la r ın ın ç iğ n e n m e s in e k a rşı bu p a rtid e h iç a m a h iç ­

b ir s a v a ş m a ç a b a sı g ö r ü lm e m iş tir .

D P ’y e g e ç e n C H P ’lile r C H P ’d e y k e n n e y e v e n iç in e l k ald ır­

m ışla r s a ş im d i o n u n a k s in e ö y le v e o n u n iç in , y a n i y a ln ız ö d e ­

n e k v e ik b a l h ır s ı ile e l k ald ırıyorlard ı. B a tı m e d e n iy e tç i v e kü ltü r-

c ü s ü g e n ç lik le r c e p h e s iz k a lm ışla r d ı. Y a p o litik a y a g ir e r e k a h la k

v e k a r a k te r le r in i b ır a k m a k , y a a h la k v e k a ra k terlerin i k o r u m a k

iç in p o litik a d ış ı k a lm a k zo ru n d a y d ıla r.

1 9 5 0 s e ç im le r in in e r k e n e a lın m a s ı k o n u ş u ld u ğ u sırada:

70 Ödün vericilik

89
KURTULUŞ

— E ğ e r e r k e n e a lm a z d a h e m e n k u r u lta y ı to p la r sa n ız v e parti
iç in d e k i ik iliğ i k a ld ır ıp s e ç im le r i k a y b e d e c e k g ib i c a n la b a şla ç a ­
lış ır s a n ız b ir s o n u ç a lm a n ız ih tim a li o la b ilir , d e m iş tim .

R e c e p P ek er v e o n u n A ta tü r k ç ü ta k ım ı ile g e r ic i v e y e n i ik -
b a lc ile r a r a sın d a k a v g a g ü n le r in d e y d i. H o c a G ü n a lta y :

— P a şa m , P a şa m , a r k a d a ş ım ız A ta y a v u c u m u z iç in d e k i z a ­
fe r e o r ta k y a r a tm a y a ç a lışıy o r , d e m işti.

Ç a n k a y a ’y a “ h o ş a g id e n ” h ab erler y a ğ ıy o r d u :

— E fe n d im , k ö y lü m ü z ü n bir s a ğ d u y u s u va rd ı ki...

E fe n d im , k ö y lü b iz i a r tık ö y le s in e a n la m ış tır ki...

O k a d a r k i 1 9 5 0 y e n ilg is in e b ir y a n lış lık g ib i b a k ılm ış , h a l­


k ın e r te si g ü n ü y a p tığ ın a p iş m a n o ld u ğ u h o ş h a b eri g e tir ilm iş v e
d a h a y ir m i d ö rt sa a t g e ç m e d e n a z g ın c a , k ır ıc ı v e h er türlü k ö p ­
r ü leri a tıcı m u h a le fe t b u y ü z d e n b a ş la m ış tı. 1 9 5 0 ’d e n so n r a k i ara
s e ç im d e “ h o ş a g id e n ” h a b erler e tk is i a ltın d a b e n i d e a d a y g ö s ­
te r m e k iste d ile r . “ H e m k e n d im iç in d o ğ r u b u lm a m . H e m d e k o ­
r u m a k is t e d iğ in iz şa h s iy e tle r i g ö s te r m e n iz i ta v s iy e e tm e m !” d e ­
m iştim . B an a:

— A m a a r k a d a şla r A y d ın ’d a b ile k a z a n a c a k la r ı k a n a a tin d e -


dirler, d e m işle r d i.

C H P b ir id e a l, b ir d e v r im , bir sa v a ş p a rtisi o la ra k A ta tü r k ’ün


şe r e fli h a tır a sın a b a ğ lı k a la c a k y e r d e , y ık ıla n la r a s e s ç ık a r m a m a k
v e ik tid a r e lin e g e ç in c e b ile o lu p b ittile r e d o k u n m a k v e e n so n sa -
p ıtk a n lık o la ra k d a h a lk y ığ ın la r ın a so lc u lu k d e m a g o jisi ile s o k u l­
m a k y o lu n u tu ttu . T r a k y a k ö y le r in d e k o m ü n is t o c a k la r ın ı, s ö z d e
A P o y la r ın ı p a r ç a la m a k iç in H a lk P a r tilile r k u rm u ştu r. R a d y o d a
b a z e n H a lk P a rtisi s ö z c ü le r iy le K o m ü n is t P a rtisi s ö z c ü le r i b irb i­
rin e k a r ıştır ılm ıştır . Ü r k ü tü le n işa d a m la r ın a : “ G ö r ü y o r s u n u z y a,
so l g e lir s e n e n iz v a r n e n iz y o k s a g id er. S o la k a r şı te k sig o r ta b e ­
n im !” d e m iştir .

90
FA L İH R1FK1 ATAY

S a ğ a k a rşı “ e h v e n -i şer,” 71 so la k a rşı “e h v e n -i şer,” p ro g ra m


m ı bu?

■■■

Batı m e d e n iy e t v e k ü ltü r ü d ış ın d a k i M ü s lü m a n to p lu lu k la r ı
m e d e n iy e t v e k ü ltü r k r iz i için d ed irler. B u k r iz la ik e ğ it im y o lu
ile g id e r ilm e d ik ç e , b u to p lu m la r d a a n c a k b ü tü n a y d ın la r a z ın lı­
ğ ın d ü rü st, a h la k lı v e k a ra k terli o lm a s ı ile n o r m a l bir d e m o k r a si
g e liş m e s i olur. A n c a k b u şa r tla d e m o k r a s i bir ile r le m e v e k a l­
k ın m a r e jim i ola b ilir.

T ü r k iy e ’d e k i B a tılı a z ın lık sağd ır, sold u r, ortad ır, o rta n ın s a ğ ı­


dır, o r ta n ın so lu d u r, b in p a rça y a a y r ılıp b irb ir le r in in b o ğ a z la r ın a
sa r ılm ışla r , ik b a l v e m e n fa a ti p o litik a n ın b a ş lıc a a m a c ı s a y m ış ­
lar, h a lk y ığ ın la r ın ı d a B a tı m e d e n iy e t v e k ü ltü r d ü şm a n ı o r ta ç a ğ
m e d r e s e s in in b a s k ıs ı a ltın a y u v a r la m ışia r d ır .

B u n d a n so n r a “ h o ş a g id e c e k ” te k h a b e r y e n i m e c lis d e v r in d e
p o litik a cıla rın g e ç e n y ir m i y ıld a n ibret a lm ış o ld u k la rın ı görm ektir.

Y ir m in c i y ü z y ıl d a b ir to p lu m sır tın d a te k k e s i ile tü r b e si ile ,


ü ç d ö rt k a r ılı h a r e m i ile , fiz ik v e m a te m a tik n ed ir, ü stü n k ö r ü b ile
b ilm e y e n h a c ıs ı h o c a s ı ile , to p a lla y a to p a lla y a b ir y e r e g id e r g ö ­
rünür, a m a A lla h b ilir n erey e?

71 İki kötüden daha hafif olanı

91

*4 f ’


BİTEN TÜRKLÜK

obet Lacontre adında bir Fransız yazarı Sovyetler Birliği As-


R yası’ndaki Türk ülkelerini baştan sona dolaşıp gördüklerini bir
röportaj serisinde toplamıştır. Bilindiği üzere Kızıl Rusya “Türk”
adını kaldırmıştır. Som Türklük ülkelerini ayrı cumhuriyetlere bö­
lerek her birinin halkına başka bir toplum sanılışı vermiştir. Her
lehçeyi bir dile çevirerek Türkleri birbirleri ile anlaşmaz kılmak
istemiştir. Figaro yazarının söylediğine göre bu lehçeleri dilleşti-
ren yazı önce Latin alfabesiydi. Fakat biz Türklerin yazısı da aynı
olduğu için, ileride bir dil birliği çabasını önlemek üzere, sonra­
dan bu alfabeyi de Rusçanın Cyrille alfabesine değiştirmiştir. Her
Türk Rusça öğrenmek zorunda olduğu için, her iş de Rusça yü­
rüdüğü için öz dil gitgide faydasız da kalmak üzere.
Fakat asıl önemlisi Türk ülkelerine akın akın durmaksızın ya­
bancı göçleri yapılmasıdır. Volga Almanları, Ermeniler ve hele
İslav seli daha şimdiden bazı Türk cumhuriyetlerinde yerli hal­
kın yüzde ellisini bulmuştur. Bu göçmenler için yüz binlerce ra­
hat evler yapılmış, türlü endüstri ve tarım kolları hepsine geçim
ve üreme sağlamıştır. Bir örnek olarak verilen Kazakistan’da, göç
akınları ile bugün 12.000.000 nüfusun ancak 2.500.000’i yerli kal­
dığına göre Türk ülkelerinin pek yakın gelecekte ne olacakları
kolayca kestirilebilir. Fransız yazarı diyor ki: “Eğer biz Cezayir’e
50.000.000 Fransız yerleştirseydik, Cezayir Fransız olur giderdi.”

93
KURTULUŞ

F ra n sız y a z a r ı r a stla d ık la r ın d a n ç o ğ u n a m illi b a y r a ğ ın ın ] n e o l­

d u ğ u n u so r m u ş. B ile m e m iş le r . H e p s in in a slı K ız ıl B o lş e v ik ren g i.

K ır k y ıld a s u la m a k a n a lla r ı b o y u n c a y e n i şe h ir le r ü retm iştir.

S ta lin , M a c a r is ta n b ir fu r g o n m e s e le s id ir , d iy o rd u . N ite k im

K ır ım ’d a a r tık T ü r k k a lm a m ış g ib id ir . A lm a n la r la iş b ir liğ i e t­

tik le r i b a h a n e e d ile r e k d a ğ ılıp A s y a R u s y a s ı’n a sü rü lm ü şlerd ir.

H a lb u k i b e y a z e m p e r y a liz m d e v r in d e T ü r k lü k h iç b ir d a ğ ı­

tılm a , g ö ç le r le k a r ış tır ılm a v e “sin d ir ilm e ” b a s k ıs ın a u ğ r a m a m ıştı.

■■■

O sm a n lı e m p e r y a liz m i so n u n d a S ır p lık S ırp , B u lg a r lık B u lgar,

Y u n a n lık Y u n a n lı, A r n a v u tlu k A r n a v u t, A r a p lık A r a p ç ık tı. B e ­

y a z F r a n sız e m p e r y a liz m i so n u n d a S iy a m S iy a m lı, C e z a y ir C e z a ­

y ir li, F as F a slı v e T u n u s T u n u slu ç ık tı. B e y a z e m p e r y a liz m y a ln ız

A v u str a ly a v e A m e r ik a g ib i, b o m b o ş lu k ü lk e le r e g ö ç m e n ta şıd ı.

B ö y le y k e n d e m e s e la B r e z ily a ’d a L a tin k a n ı[n ın ] k ır m ız ı y erlile r

k a n ı ile k a tış tığ ın ı b iliy o r u z . A s y a T ü r k lü ğ ü ç a ğ la r c a T ürk. K ı­

z ıl e m p e r y a liz m in ü z e r in d e n d a h a y ir m i o tu z y ıl g e ç ti m i silin ip

g id e c e k . T ü r k lü ğ e te k T ü rk y u r d u T ü r k iy e ’d e n b a ş k a y e r d e rast-

la y a m a y a c a ğ ız .

E ğ er R u s y a , B ir in c i D ü n y a S a v a ş ı’n d a so n u n a k a d a r k a lıp da

İstan b u l v e h in te r la n d ı K ız ıl e m p e r y a liz m p e n ç e s in d e k a lsa y d ı

v e y a H ir o ş im a a to m b o m b a s ı ile y o k e d ile r e k İsta n b u l m e r k e z o l­

m a k ü z e r e T r a k y a v e K o c a e li b ö lg e le r in d e K ı z ıl H a lk C u m h u r i­

y e ti k u r m a k iç in S ta lin ’in B a lk a n la r ’a y ığ d ığ ı k u v v e tle r T ru m an ’ın

se r t tu tu m u ü z e r in e g e r iy e ç e v r ilm e s e y d i, b iz im T ü r k lü ğ ü n d e

s o n u g e lm iş o la c a k t ı. B u g ü n d e k o m ü n is t h a r ita s ın d a T ü r k iy e

K ü rd ista n , L a z is ta n v e A le v iy y e c u m h u r iy e tle r i g ib i b ö lü m le r e

p a rça la n m ıştır.

94
FALİH RIFKI ATAY

S o s y a liz m d e n b ö y le bir K ız ıl e m p e r y a liz m ca n a v a rı d o ğ a c a ­


ğ ın ı, b ir B a tılı o la n K ari M ark s r ü y a sın d a b ile g ö r se y d i d o ğ d u ­
ğ u n a p iş m a n olu rd u .

S o s y a liz m in s a n iy e tç id ir . B a r ışç ıd ır . H a k ç ı v e h ü rriy etçid ir.


O n u n iç in d e “ B A T I L P ’dır. D o ğ u lu o la m a z . A n c a k o m e d e n iy e t
v e k ü ltü r to p r a ğ ın d a ç iç e ğ in i açar.

A ra p s o s y a lis t d ik ta c ıla r ın ü lk ü s ü n e d ir ? K a ra e m p e r y a liz m !


O rta d a n m ille tle r [i] k a ld ırm a k ! D e v le tle r [i] k a ld ırm a k !

H iç u n u tm a m . B ir g ü n bir A n k a r a to p la n tısın d a :

— B u lg a r is ta n ’d a k i y a r ım m ily o n d a ik i y ü z e lli b in d e n fa z la
T ü rk var. H e p s in i v a ta n a g e tir e lim , d e m e k liğ im ü z e r in e p e k b ü ­
y ü k s a n ıla n , b e n c e p e k k ü ç ü k biri:

— N e d e m e k ? Y e n id en R u m e li’y e g e ç t iğ im iz z a m a n o T ürk-
lere tu tu n a c a ğ ız , d e m iş ti.

B u n d a n ik i y ıl ö n c e B u d a p e ş te ’y e g id e n bir B u lg a r h e y e tin ­
d e k i T ü rk , fır s a tın ı b u lu p e lç iliğ im iz d e n b ir ta n ıd ığ ım a :

— A m a n y e tişin . T ü r k ç e k o n u şa n so n T ü r k ü z . B ü tü n ç o c u k ­
la r ım ız d ille r in i k a y b e tm e k ü z e r e , d iy e y a k ın m ış t ı.

O k ö h n e k afalı m u k a v v a fü tu h a tçıy a rah m et o k u m a d ım elbette!

K i li s ’in g ü n e y in d e y a r ım m ily o n a y a k ın T ü r k A r a p la ş m a k
ü z e r e , K e r k ü k b ö lg e s in d e k i y a r ım m ily o n T ü rk d e ö y le . K ırk b in
k a la n k a lm a y a n K ıb r ıs T ü r k lü ğ ü iç in ç ır p ın ıp d u r u şu m u z la bu
g e r ç e k le r d e n u z a k k a lış ım ız a r a sın d a k i a y k ır ılığ a n e d e r sin iz ?

A n a d o lu b ile le h ç e le r le , S ü n n i s o f ta lığ ın m ily o n la r c a A le v i


T ü rk ü to p lu m d ış ı sa y m a s ı ile n a sıl d a r m a d a ğ ın ık tı. B iz “ T ü rk ”
sö z ü n ü n “ k a b a v e y o n tu lm a m ış ” m a n a s ın a g e ld iğ i g ü n le r i gör­
m ü ş le r d e n iz . A ta tü r k B a tılı m i ll iy e t ç i li k , la ik lik v e e ğ it im bir­
liğ i y o ğ u r u ş la r ı ile ta rih te ilk d e fa , A n a d o lu ’d a m ille t b ir liğ in in
te m e lle r in i a tm ıştı. Ş e r ia ta v e y a ırk çı s a ğ d e m a g o jisi, d e m o k r a s i

95
KURTULUŞ

h ü r r iy e tle r in i sö m ü r e r e k B a tılı m illiy e t ç ilik , la ik lik , e ğ it im bir­


liğ i d e v r im le r in i te m e lle r in d e n sa rsıp A ta tü r k ’ü n e n b ü y ü k e s e ­
r in i te h lik e y e so k m u ştu r .

A s y a ’d a K ız ıl e m p e r y a liz m b a sk ısı ile b ite n , tü k e n e n T ü rk ­


lü k 1917’d e A n a d o lu T ü r k lü ğ ü n ü n ik i m is lin d e n fa z la y d ı. R u m e li
T ü r k lü ğ ü gib i sıfır a in d i. B e n d o ğ m a d a n o n y e d i y ıl ö n c e , bir Çar­
lık R u s g e n e r a lin in y a z d ığ ın a g ö r e , B u lg a r is ta n ’d a B u lg a rla r a z ın ­
lık ta v e T ü r k le r ç o ğ u n lu k ta y d ı. B e n d e lik a n lıy k e n S e la n ik İz m ir
g ib i, M a n a stır E s k iş e h ir g ib i, Ü sk ü p B u r sa g ib i T ü rk tü .

H e p s in i m e d r e s e y e m a te m a tik v e f i z ik d ersi k o y a m a d ığ ım ız
iç in k a y b e ttik . B u g ü n k ü m e d r e s e le r d e d e m a te m a tik v e fiz ik y o k .
D a h a d a k ö tü sü “ h o c a s ız lık ta n m a te m a tik v e f iz ik d ersi v e r ilm e ­
m iştir,” y a z ılı C u m h u r iy e t lis e d ip lo m a la r ı var.

96
SEMİNER
KÎ8K

— Sayın Haşim îşcan’a —

a b a n c ı, ta r a ç a ü s t ü n d e n A n a d o iu k ıy ıla r ın a v e İ s ta n b u l’a

Y d o ğ r u b a k tı. H a y r a n lığ ı g ö z le r in d e ışıld a y a ra k :

— N e İsp a n y a , n e İta ly a , n e Y u n a n is ta n ’d a b ö y le s in i g ö r m e ­
m iş tim . N a s ıl b ir g ü z e llik bu. N iç in ş im d iy e k a d a r d u y m a d ım ?
B u a d a la r ın ız ı n e d e n ta n ıtm a z s ın ız k u z u m , d iyord u .

Ş im d i g e c e . O tel o d a sın ın b a lk on u n d an b a k ıy o ru m . Y a k a cık ’tan


A y a so fy a m in a r e le r in e k ad ar b ü tü n k arşı, so n ra d a h a y a k ın d a H e y ­
b e li v e K ın a lı p a rıltı iç in d e . D o ğ r u s u b e n d e d ü n y a y ı g e z m iş le r ­
d e n im , b ö y le s in i p e k h a tır la m ıy o r u m .

A m a bir tu rist is k e le d e n g eri döner. K ır k y ıld a o tel d iy e b ir ş e y


y a p ılm a m ıştır . T e k plajı a la b ild iğ in e b erb at. A n a d o lu K u lü b ü ’n ü n
ü y e si d e ğ ils in iz , n e y a p a c a ğ ın ız ı b ile m e z s in iz . N e z a m a n A d a la r
iç in b ir ş e y d ü ş ü n ü ls e , y e r li o y s a y ısı a z o ld u ğ u iç in k im s e u m u r­
sa m a z . Ü s te lik , “ Ş e h r in b u n c a b a k ım s ız fa k ir y e r le r i var. K ib ar­
la r ın a d a s ın ı m ı d ü ş ü n e c e ğ iz ? ” s ö z ü n ü iş itir s in iz .

B ü tü n a d a a h ır k o k u su iç in d e . Y ü z le r c e araba. H e p s in in h a y ­
van ları a çık ta. B a z ı çevrelerd e k a rasin ek bulutları. P laka sın ırlam ak
v a ta n d a ş ın tic a r e t h a k k ın ı sın ır la m a s a y d ığ ın d a n , tıp k ı şe h ird ek i
ta k s i v e d o lm u ş e n fla s y o n u g ib i, b u ra sı d a araba d o lu . H e p s in in
to p la n d ığ ı m e y d a n a b u rn u n u zu tık a m a d a n y a k la ş a m a z s ın ız . E şe k ­
ler d e h e s a p s ız . O n u n iç in n e at, n e d e o n la r b e şli. A tlı araba b a z ı

97
lCllRXÜLü$

A v ru p a şe n ır ie r in d e lü k s bir g e z in ti v a sıta sı, B ü y ü k a u a 'd a te k ta ­


şıt. B o ğ a z t o k lu ğ u g e ç im i y ü z ü n d e n a ra b a cıla r d a k ılık s ız .

S a y ın İ ş c a n , a s ıl s ö y le y e c e k le r im i s o n a b ıra k a ra k s iz k i e n
y ü k s e k m a a ş lı d e v le t e m e k ta r la r ın d a n s ın ız . N iz a m C a d d e si s o n ­
ların a d o ğ r u bir e v k ir a la m ış o ld u ğ u n u z u fa r z e d e r e k A d a ’y a g e l­
m e n iz i ta v s iy e e d e r im . V ap u rd an e v e d ö rt lir a y a g id ip sa b a h le y in
d e d ört lir a y a is k e le y e g e le c e k s in iz . E ğ e r e ş i n iz h a p is c e z a s ı ç e k ­
m iy o r d a o n u n d a ç a r şıy a k ad ar in ip d ö n e c e ğ i tu ta rsa a y lık araba
m a s r a fın ız ı k o la y c a h e s a p la m ış o lu r s u n u z . K a la b a lık ç a a ile le r in
araba m a sr a fı a y d a b in b e ş y ü z lira d a n a ş a ğ ı d ü ş m e z . B ü y ü k tur
y o lu o n b e ş k ilo m e tr e . K ü ç ü k tur y o lu o n u n y a r ıs ı kadar. K ö şk
v e e v le r k ü ç ü k tu r y o lu ü z e r in d e . F akat a s ıl y a p ı y ığ ın ı isk e le d e n
y a y a g id e b ile c e k ç e v r e d e . B itişik n iz a m . Ü st ü ste a p a rtm a n , ev.
B ir a d a d a m ı y o k s a G a la ta ’d a m ıs ın ız , ş a ş m a k iç in .

B iz T ü rk ler d e n iz g ib i, ad a k u lla n m a sın ı d a b ilm e d iğ im iz için


İm alı. H a y d a r p a şa m e n d ir e ğ in e u c u z ta ş a lm a k iç in K ın a lı’n m
arısın ı y ık tık . E v e t, İstan b u l d e n iz in d e b ir a d a n ın y a r ıs ın ı y o k
e ttik ki m ille tle r a r a s ı bir m a h k e m e o ls a K ıb r ıs ı b iz e v e r m e k d e ­
ğ il. d ört İsta n b u l a d a s ın ın da B ir le şik M ille tle r k o r u r lu ğ u altın a
a lın m a sın a karar verir. A r a b a ile g id ip g e lm e o tu z lira o ld u ğ u için
o ü y ü k tur y o lu , y a n i B ü y ü k a d a ’n ın y a r ıs ı u z a k bir A n a d o lu d a ğ
p arçası. “ E m v a l-i m e tr u k e 7273b ır a k ılm ışlığ ın d a . G ö r m e d in iz s e d o ­
la şıp g ö r ü n . B e r ik i y a r ıs ın d a n d a h a a lım lı. Ç a m o r m a n lığ ı b ö l­
g e s i d ış ın d a d ü z in e le r le o te ilik b o ş to p r a ğ ı var.

K ın a lı n ın y a r ıs ın ı y ık t ığ ı m ız g ib i, B ü y ü k a d a ’n m y a r ıs ın ı da
sa n k i s o k a ğ a a tm ış ız . Y ah ya K e m a l’in tü r k ü s ü n d e k i V ira n b a ğ 'd a
G ö k a lp v e d o s tla r ım ız la o c ü n b ü şlü p ik n ik le r im iz in ü stü n d e n elli
y ıl g e ç ti. V ir a n b a ğ , h â lâ o “ E sk ib a ğ !” ; D e n iz n e k a d a r d e ğ iş m e ­
m iş s e on u n ç e v r e s i d e a y n ı y a b a n i b itk ile r iç in d e .

72 Sahipleri kaybolmuş mallar


73 Asıl adı Eskibağ'dır

98
FALÎH RIFKI ATAY

A d a la r b e n z in z e h r i ile h a v a la n b o z u lm a y a n te k s ığ ın a k la r ı­
m ız . A m a b e n z in y e r in e at p is liğ i v e s id iğ i k o k u s u iç in d e .

A d a ’y a o to m o b il v e m in ib ü s g e tir ilm e z . B u bir barbarlık. A k ü -


m ü latörlü o to m o b il d ü şü n m ü şle r . R e s im le r in i g ö r d ü m . O y u n c a ğ a
b e n z e r şey ler. B ü y ü k le r i y a p tır ıla b ilin ir m i, b ilm iy o r u m .

E s k id e n b ir k a ç is k e le d ü ş ü n m ü ş le r d i. D e n iz d e n y o la d o ğ r u
b u d ik y a m a ç la r d a o d a g ü ç . B a n a e n u y g u n u orta b o y lu tr o le y ­
b ü sler g ib i g e ld i.

F ak at a z iz d o s tu m , s iz d e n a la fr a n g a b ir d a v r a n ış b e k liy o r u m .
T e k n ik ü n iv e r s ite , G ü z e l S an atlar A k a d e m is i, şe h ir c i v e m im a r ­
ları ile A d a la r ’d a o tu ra n z e v k v e k ü ltü r a d a m la r ı a ra sın d a b ir s e ­
m in e r d ü z e n le y in iz . B u n lard an :

1 — T a şıt d a v a sı iç in ,

2 — N e r e le r i a ğ a ç la m a y a a y r ıla c a k tır , h e n ü z im a r g itm e y e n


y erle rd e n e r e le r i e v v e o te lle r e v e r ile c e k tir , k a ç k a tlı y a p ı y a p ı­
la c a k v e a d a h a v a sın ı b o z m a m a k iç in a r sa la rın e n a z n e k a d a r
b a h ç e o la r a k b ır a k ıla c a k tır , g ib i e s a s lı n o k ta la r ı te s p it e tm e le r i
iç in karar v e r m e le r in i is te y in iz .

. d a h a ö n c e , y a n i y o lla r g e n iş le tilm e d e n v e u c u z ta şıl


işi h a lle d ilm e d e n ö n c e b o l top rak e d in e r e k b e le d iy e n in m a s r a f­
larım k a r şıla d ık ta n b a şk a b ü y ü k k a z a n ç la r d a s a ğ la y a b ilir sin iz .

O te l y ü k s e k liğ in i e v y ü k s e k liğ i ile b ir tu tm a k d o ğ r u o lm a d ı­


ğ ın ı d a h a tır la tm a k iste r im .

O z a m a n A d a la r ’d a d a araba lü k s b ir g e z in ti v a sıta sı o lu r v c
p e k a z s a y ıy a in e r e k b u g ü n k ü m a h z u r la r ı74 o r ta d a n k alkar.

S iz o a z m in iz le is te r s e n iz , b u iş g e le c e k m e v s im e k a d a r biter.

İs ta n b u l b e le d i y e s i z e n g i n o lm a lıd ır . B u n u n b a ş l ıc a şa rt'
İsta n b u l’u n b ü tü n tu r istik im k â n la r ın ı iş le tm e k tir . B u y o ld a her

74 Sakınca, engel
KURTULUŞ

y a tır ım , İstan b u l şe h r i ih tiy a ç la r ın a y e tiş m e y e n ş im d ik i g e lir i ar­


tır m a n ın e n k e s tir m e yolu d u r.

■■■

İstan b u l ç e v r e s i ilç e le r in d e n b ir in d e y iz . C a m i h o c a s ın ın e lin d e


b ir g a z e te . O k u d u ğ u y a z ı “ K ız ıl m ı k ız ıl.”

— A y o l o k o m ü n is ti n e d e n o k u y o r su n ? G ü lü m se y e r e k :

— E fe n d im bir m e m le k e tte so v a n d a o lu r s a r m u sa k ta! İk isi­


n in d e ta d ın a b a k m a k la z ım .

B iz le r b ir a c e m i iş ç i k a d a r b ile ü cret v e r e m e y e c e ğ im iz , ç o ­
lu k ç o c u ğ u v a r sa d ile n e c e k k a d a r s ık ın tı iç in d e v e e s k i “c e r h o ­
c a s ı” d ü ş k ü n lü ğ ü n d e p ro leta ry a s e r m a y e s in i d in a d a m ı d iy e k o ­
m ü n iz m e k arşı s ila h g ib i k u lla n a c a ğ ım ız ı s a n ıy o r u z .

O n a h iç b ir s o lc u , b e n k o m ü n is tim , d e m e z . “ B e n y o k s u lc u -
y u m !” d er v e o h a fız o k u lu y o k s u lu n u d a k o lu n a ta k a ra k v e g e ­
r e k tiğ in d e o n a A r a p ç a s ö z le r o k u ta ra k p r o p a g a n d a sın ı yü rü tü r.

N e o lu rd u , c a m i y a p tır m a n ın ilk şa rtı, o n u n k a d r o m a sr a fla ­


rın ı k a r ş ıla y ıc ı v a k ıfla r y a p tır m a k o la y d ı... C a m i y a p tır m a b a z ı
iş g ü z a r la r la m im a r la r a r a sın d a e n k ârlı iş o la r a k e le a lın d ığ ın ­
d a n b eri, b a z e n ü ç d ört e v e b ir c a m i d ü ş e c e k k a d a r a ş ır ılığ a g i­
d ilm iştir . A m a h e p s i so n u n d a bir m a s r a f o la r a k d e v le tin sır tın a
y ü k le tilm iş tir .

Yarı a ç v e y o k s u l, so n r a a la b ild iğ in e d e c a h il in sa n la r a d in
a d a m ı im tiy a z ın ı75 v e r m e k le h a n g i e k o n o m ik v e s o s y a l d ü z e n e
sa v u n u c u y e tiş tir d iğ im iz i sa n ıy o r u z ?

T ü r k iy e ’n in h iç o lm a z s a top rak refo rm u k a d a r v e şü p h e s iz p e t­


rol k a v g a sın d a n b in d e fa d a h a ö n e m li b u m e s e le s in e d il v e k a le m
d o k u n d u ra n g ö r ü y o r m u s u n u z ? D in i k ö tü y e k u lla n m a k , a k la ha­
y a le g e le b ile c e k her ş e y i k ö tü y e k u lla n m a k ta n d a h a kötü o ld u ğ u n u
b ilm e z lik te n g e lm e k te d a h a n e k a d a r m a t e d e c e ğ iz ?

75 Ayrıcalık

100
FALİH RIFKJ ATAY

D e v r im c i, b ile n v e d o y a n , T an rı’y a v e p e y g a m b e r in e o ld u ğ u
k ad ar m e d e n iy e te , h ü r r iy e te v e m ü s b e t ilim le r e in a n a n y ir m in c i
y ü z y ıl d in a d a m la r ın ı y e tiş tir m e k iç in b ü tü n p a r tile r e lb ir liğ in d e
d a h a n ic e g e c ik e c e k le r ?

. u k n ab rm ak ■ - - -

101
— -
MEZ1T
ta »

ir d e fa d a h a y a z d ım m ı, b ilm iy o r u m . E sk id e n m e z it b a lığ ı­

B n ın m ü şte r ile r i y a ln ız Y a h u d ile r m iş. A r a la r ın d a n b irk açı ta t­


il ğı için M ü slü m a n la r da d a d a n m ış. B a lık a z . m ü ş te r i ç o k . fiyatı
a rtın ca Y a h u d ile r h a h a m la r ın a gid ip :

- A m a b u n a bir ç a re b u l, d e m işle r .

H a h a m g ü lü m se y e r e k :

— Y a rın d a n te z i y o k o d u u Y ahudi b a lığ ı k o y u n , d e m iş.

B a lık p a za rü n d a m e z it Y ahudi b a lığ ı o lu n c a M ü slü m a n la r m ek ­


ruhtur7'’ d iy e a lm a k ta n v a z g e ç m iş le r . Y a h u d ile r d e ta v a sı m ı iy i­
d ir ız g a r a sı m ı, p ek fa rk ın d a d e ğ ilim , a ğ ız la r ın ın tad ı ile b o l b ol
y e m e y e d e v a m e tm işler.

B iz d e d o ğ u p b ü y ü m ü ştü k . O k u lla r d a h a y li d ir s e k ç ü r ü tm ü ş­
tü k , F akat h âlâ ticarettir, fa b r ik a c ılık v e y a b a n k a c ılık tır , h o c a la r ı­
m ız ın “ ilm -i s e r v e t” d iy e ö ğ r e ttik le r in in h e p s in i H ır istiy a n v e y a ­
b an cı im tiy a z ı sa n ır d ık . B e z ir g â n 767778O s m a n lıc a d a “ m ü s t e h c e n e 7
b e n z e r s ö z le r a ra sın d a y d ı.

D e r v iş ç e m i ö m ü r s ü r m e k is te d ik ? H ayır. H e p im iz z e n g in o l­
m ak h ırsı ile y a n a r d ık . Fakat:

76 Müslümanlıkta haram sayılmayan, fakat zorda kalınmadıkça yapılmasına izin


verilmeyen
77 Tüccar
78 Açık, saçık, ayıp

İ03
KURTULUŞ

— A h , b ir s e r m a y e b u ls a m d a d ü k k â n v e y a fa b r ik a a ç sa m ...
y e r in e ,

— A h , iy i b ir s a a tin d e p a d iş a h ın g ö z ü n e iliş s e m d e v e z ir o l­
s a m . . .Y ahut, ah b ir v e z ir in h o şu n a g its e m d e v a li o ls a m , g ib i ö z ­
le m le r e k a p ılır d ık . P a d işa h b ile r ü ş v e tç i, sa d r a z a m v a lilik , ş e y ­
h ü lisla m m ü f tü lü k sa tıc ıs ı, b ü tü n b a rem 7980a ş a ğ ı d o ğ r u e k s iltm e c i
a r tır m a c ıy d ı. Y u k a r ıy a v e r d iğ im iz i a ş a ğ ıd a n ç ık a rır, ü ste d e bir
h a y li a lır d ık . T a rım v e tic a r e tle k a z a n a n re a y a 811 d a h a ra ç k a y n a -
ğ ım ız d ı. ‘"Be a d a m su ç lu s u ç s u z r a s g e le H ır is tiy a n k e s iy o r m u ş -
su n , h er ö ld ü r d ü ğ ü n H ır is tiy a n la d e v le te c i z y e (H ır istiy a n la r d a n
a lm a n v e r g i) k a y b e ttir d iğ in i u n u tu y o r m u s u n ,” b u y r u ltu su n u ta­
rih te o k u m u ş su n u z d u r . H ır is tiy a n ın M ü slü m a n o lm a s ın ı b ile , c iz ­
y e d e n k u r tu la c a ğ ı iç in p e k is te m e z d ik .

O s m a n lıd a z e n g in d e m e k , v e z ir , p a ş a , k a z a sk e r , k a d ı, b e y le r ­
b e y i, v a li, sıra sır a d e v le t v e h ü k ü m e t a d a m ı o lm a k v e y a o lm u ş
o lm a k d e m e k t i. O d e v ir s in e k ü r le r i, ş im d ik i p a r ti o c a k b u c a k
a d a y lığ ı v e y a id a r e m e c lis i ü y e liğ i y e r in e iç g ü v e y liğ iy d i. Y u k a ­
r ıy a d a lk a v u k lu k e d ip h a v a d a n g e ç in m e k . N a s ıl k i d e m o k r a s id e
d a lk a v u k lu ğ u a ş a ğ ıy a ç e v ir d ik !

D e r k e n T a n z im a t g e ld i. R e a y a d a n c iz y e a la m a z old u k . Ç arşı
p azar, m a ğ a z a b a n k a h e p o n la r ın e lle r in e g e ç ti. V e z ir v e p a şa d a n
z e n g in le r in sa y ıla r ı g ittik ç e a z a ld ı. Y a şa y ış ta b iz e s k i e fe n d ile r re­
a y a o lm u ş tu k , e s k i r e a y a d a m e m le k e t e fe n d ile r i y e r in d e y d i. D iş
b iliy o r d u k , a m a n e sa n a tla r ın ı e d in e b iliy o r d u k n e d e k a fa la r ın ı
k e sip m a lla r ım m ü lk le r in i y a ğ m a e d e b iliy o r d u k . G e ç m iş te n y a l­
n ız k ib r im iz i sü r ü k lü y o r d u k : K ız ım ız ı y ir m i k u r u ş m ü la z e m e t81
m a a ş lı B a b ıâ li k â tib in e y a h u t y ü z s e k s e n k u r u ş m a a ş ü ç a y d a bir

79 Devlet kadrosu
80 Vergi veren halk
81 Stajyer

104
FALİH R1FK1 ATAY

ç ık a n m ü la z ım a 82 v e r ir d ik . M ü s lü m a n d a n e s n a f a k ız d e ğ il, s e ­
la m d a v e r m e z d ik .

M e ş r u tiy e t’te b a k tık k i b u b ö y le g it m e z . B a n k a y a b a n c ın ın ,


çarşı p a z a r H ır is tiy a n m , T ü rk ler y a ln ız b a r e m p r o le ta r y a sı v e ja n ­
d a r m a , k a n c a n b iz d e n , k e y i f o n la r d a , n a s ıl o lu r b u , d e d ik . F a­
k at o k a p itü la sy o n la r d ü z e n i iç in d e k a d e r im iz i d e ğ iş tir m e n in y o ­
lu n u b u la m ıy o r d u k . N a z ım H ik m e t’in b a b a sı T e p e b a şı’n d a “ Şir-i
ter” a d lı bir sü tlü ş e y le r d ü k k â n ı a ç tı. T ü r k iç in p a h a lı, R u m iç ­
m e z , E r m e n i y e m e z , y a b a n c ı u ğ r a m a z , o r ta ğ ı ile b attı v e B a b ıâ li
k a le m le r in d e n b ir in e s ığ ın d ı. S ir k e c i’d e b irk a ç a h ç ı d ü k k â n ım ız
vard ı, a m a h iç b ir in i lo k a n ta lığ a ç ık a r a m ıy o r d u k . S a d a ret, d a h iliy e
v e h a r ic iy e k i ş im d i v ila y e t ola ra k k u lla n d ığ ın ız b in alard ayd ı, h e p ­
sin d e ç a lışa n la r v e araların d a b iz b ir ik i g a z e te c i ça rşı iç in d e k i k ü ­
fü r b a z K a r a b e t’te y e m e k y e r d ik . T ü r k lü ğ ü n d e ğ il d e M ü slü m a n ­
lığ ın y ü z ü n ü b ir a z a ğ a rta n la r m u h a lle b ic i, d o n d u r m a c ı v e b o z a c ı
A r n a v u t v a ta n d a ş la r ım ız d ı.

D e r k e n B ir in c i D ü n y a S a v a şı g e ld i. M ıs ır sın ır ın d a İn g ilte r e ’y e
M e z o p o ta m y a top ra k la rın d a g e n e o n a , E rzu ru m ö te s in d e R u sy a ’y a
v e Ç a n a k k a le B o ğ a z ı n d a İ n g iliz , F r a n sız , A v u stu r y a lI, k im g e l­
m iş s e h e p s in e k a r şı h arb e g ir iştik . K a p itü la sy o n la r ı k a ld ır m ıştık .
H ü s e y in C a h id ’i “ m e n -i ih tik â r” 83 k o m is y o n u r e is liğ in e , C a v id ’i
D ü y u n -i U m u m iy e ’n in 84 b a şın a g e ç ir m iş tik . T ü tü n rejisi85 d e d o s ­
tu m u z İ z z e t M e lih 'in e lin d e y d i. N ih a y e t arab alard a e k o n o m i v e
fin a n s T ü rk ü g ö r ü y o r d u k . B ir d e İtibar-ı M illi b a n k a m ız v a r y a ,
“A r tık ik tis a d -ı m illi d e v r i g e ld i,” d e d ik . T ü rk leri z e n g in e tm e k
g ö r e v in i, b ü tü n ord u lar iç in a lışv e r iş y a p a n L e v a z ım a t-ı U m u m iy e
reisi İsm a il H a k k ı P aşa ile İttihat v e T e r a k k i F ır k a sı’n ın e s n a f iş ­

82 Teğmen
83 Vurgunculuğu önleme
84 Devlet borçlan
85 Tekel

105
KUR*i ü u

leri ile u ğ r a şa n İsta n b u l k âtib i m e s u lü K a r a K e m a l’e h a v a le ettik .


K ara K e m a l m ir a sç ıla r ın a n a rg ilesin d en b a şk a e ş y a b ırak m am ıştır.
İs m a il H a k k ı P a şa ’m n d a p a r a sız ö ld ü ğ ü n ü iş ittim . B u n la r k im s e
ile o r ta k lık e tm e d ile r . F a k a t ik tisa d -ı m i ll i’y i g ö z d e k im se le r d e n
z e n g in y e tiş tir m e k s a n m ış o la c a k la r k i h er m a h a lle y e d e ğ ils e d e
h er ile b ir m ily o n e r d ü şü r m e k ü z e r e , p a r tiy e b a ğ lı fe d a y ile r d e n ,
ta r ih h o c a la r ın d a n p a r a lı k im s e le r g ö r m e y e b a şla d ık . O rd u d o ­
n a m a p a z a r ı k i h e r ta r a fta n k u ş a t ıld ığ ım ız o sa v a ş ta A lm a n y a v e
O rta A v r u p a ’d a n m a l g e tir m e k o n u n e lin d e y d i, b a şın d a b u lu n a n
k im s e b a ş k u m a n d a n ın e n iş te s i o ld u ğ u n u b ile r e k , “ O h o h . H r is-
ta k i y e r in e T ü lk le r in k a z a n m a sıra sı g e ld i,” d iy e se v in iy o r d u k .
A d a ’y a g id ip g e le n ç a ta n a la r T ü r k le r in , Y at K u lü p m a sa la r ın d a
m e y d a n o k u y a n la r T ü rk lerd i. H a tta D ö r d ü n c ü O rd u k u m a n d a n ı
b ile S u r iy e ’y e g e le n S ü le y m a n N a z i f v e C e n a b S a h a b e ttin ü sta d -
la r ım ız a b ir a z p ara k a z a n m a la r ı iç in ip e k k u m a ş k o la y lığ ı g öster-
d iy d i. A n a d o lu ’n u n h e r y e r in d e n b ir y ü k v a g o n u iç in iz in a lm a k
z e n g in e y a k ın b ir ş e y o lm a k d e m e k ti. E h h ... b u n u d a S im o n ’la
H a m p a r su n ’a v e r e c e k d e ğ ild ik a...

V e b ö y le c e b ü tü n k a z a n d ık la r ım ız , k a z a n d ık la r ın d a n ç o k d ah a
k o la y c a k a y b e ttile r . D ile n m e y e k ad ar d ü ştü ler.

K u r tu lu ş H a r b i İs ta n b u l sın ır la r ı d ış ın d a k i b ü tü n ça rşı p a ­
za r v e y ü k s e k tic a r e t H ır is tiy a n lığ ı ile im tiy a z lı y a b a n c ılığ ı ta s­
fiy e e tti. T ü r k le r i, a d e ta , k en d i y u r tla r ı iç in e h a p se d e r e k , k ap alı
ça r şıla r ın ı a ç m a k , ö le n sa n a tla rın ı d ir iltm e k , ith a l ih r a ç tü c c a r lı­
ğ ın ı y a p m a k , b a n k a la r ın ı, fa b rik a la rın ı d ir iltm e k , ith al ih r a ç tü c ­
c a r lığ ın ı y a p m a k , b a n k a la r ın ı, fa b r ik a la r ın ı k u r m a k z o r u n d a b ı­
raktı. K ü ta h y a ’da: “ G a z i P a şa ’y a s ö y le y in . Ç a r ş ım ız k a p a lı. B iz e
z a n a a t v e tic a r e t y a p a n H ır is tiy a n la r ı g e r i g ö n d e r tin !” d iy e d ile ­
m e le r d e b u lu n a n la r ı h â lâ h a tırlıy o ru m . B ü tü n A n a d o lu v e T rakya,
İ 9 2 3 ’te ta r ım c a , tic a r e tç e , e s n a flık ç a , k r e d ic e , h er ş e y c e sıfırd a n

106
FALİH R1FK1 ATAY

ibaretti. Y a ln ız b ilg is iz d e ğ il, g e le n e k s iz d ik . G e n e d e v le t n ü fu z u


ile h a v a d a n k a z a n m a y a ç a lışıy o r d u k . M e b u s lu ğ u m u z u , g a z e t e c i­
liğ im iz i, A ta tü r k ’le y a k ın lığ ım ız ı, ş u n u n la a k r a b a lığ ım ız a k u lla ­
n arak ik tisa d -i m illi d e v r in i d ir iltm e y e ç a lışıy o r d u k . Ş ü p h e s iz bir
h a y li o y u n la r o y n a n m ış tır . F akat 1 9 2 3 -1 9 5 0 d e v r i p o litik a c ıla r ın ­
d a n g ö s t e r ile c e k n ü fu z sö m ü r ü c ü le r i e l p a r m a k la n ile s a y ıla b ile ­
c e k k a d a r a zd ır. 1 9 5 0 -1 9 6 0 a r a sın d a m i ll i e k o n o m is i n ü fu z tü c ­
ca r lık la r ı ile , b u m e m le k e tte iş y a ra ta ra k , iş b ile r e k , iş gö rerek ,
a lın terleri v e b ilg ile r i ile b ü tü n y o k la r ı v a r la ştır a n la r ın d a k ö tü ­
le n m e s in e s e b e p o lm u ştu r . 1 9 5 0 ile 1 9 6 0 a r a sın d a k i b ir ö z e llik d e
B ir in c i D ü n y a S a v a ş ı ö r n e ğ i z ıd d ın a , d e v le tin n ü fu z tü cca rla rı il e
o r ta k lık e tm iş o lm a sıd ır .

D e v le t d e v le t liğ in i y a p a c a k , k o n tr o l c ih a z la r ın ı iş le te c e k , p o ­
litik a m e n fa a tle r i d ış ın d a v e ü stü n d e k i h a lk v e m e m le k e t d a v a la ­
rın ı g ü d e c e k y e r d e , k e n d in i a k a n se le b ır a k tığ ı iç in v a r ı d a y a ğ m a
e d e r e k y o k e tm e k T ü r k iy e ’y i 1917 R u s y a s ı k a r g a şa s ın a sü r ü k le ­
m e k is te y e n k ış k ır tm a c ıla r a fır sa t v erd i.

E lli y ıl ç a lıştık ta n so n ra bir ev, b ira z g e lir m i e d in d in iz , bu defa:

— Ü r e tim a ra çla r ın ı d e v le tle ştir s e y d ik , g a z e te c ilik te n para k a ­


z a n ıp z o r b ö y le bir a p a rtm a n d a o tu r u r d u n , d iy e bir h a y k ır ışın a .

M e z it b a lığ ın ın m e k r u h o lm a d ığ ın ı ö ğ r e n d ik , a m a n a sıl tu tu ­
lur, ta v a sı m ı, ız g a r a s ı m ı n e tü r lü sü n ü p iş ir s e k a ğ ız ta d ı ile y e r iz
h e n ü z ö ğ r e n e m e d ik . B ir b ir im iz e lin d e d e g ö r d ü k m ü , ç iğ ç iğ y e ­
m e k iç in iş ta h la n ıy o r u z .

B iz im s is te m b a sit. S o l h iç b ir ş e y k e şfe tm e m iştir . Ö n c e g e ­


lir g id e r n e v a r sa d e v le tle ş tir m e k , so n r a k e n d im iz d e v le t o lm ak !

107
■ ■■■■• \*û ,• í !..

' c ‘.y ■ ■: '• -, ■ "•••


■’ ' ’ ■ ■■ ....... . ■’ • ■ ■
*■. ....... ■: ....................
.................. ■

.... . / ■

' ■.i .4,- ■


;
SEKTOR

e v le t s e k tö r ü var. Ö z e l sek tö r var. H e p s in in a y ıp la r ın ı, e k sik ­


lerin i b iliy o r u z . D e v le t se k tö r ü n e d e , ö z e l sek tö re d e a y n ı k a ­

ra k terle g e ç iy o r u z . K r o m iş le tm e s in in b a ş ın d a m ıy ız ? Ö n c e b e n ,

so n r a k r o m , d a h a so n r a d e v le t. Ç o ra p fa b r ik a sı m ı a ç tık ? Ö n c e

b e n , so n r a h a n ım b a c a ğ ı, d a h a s o n r a d e v le t. B ir d e p o litik a se k ­

törü var. O ra y a İsk a n d in a v y a ’d an a h la k v e k arak ter ithal e tm iy o r u z

y a , b e le d iy e m e c lis in d e y s e k ö n c e b e n , so n r a p arti v e p la n , m ille t

m e c lis in e a tla m ış s a k ö n c e b e n v e ö d e n e k , so n r a fik ir v e p ren sip ,

d a h a so n r a “ V a ta n v e S ilistr e .”

E h h . F ik ir se k tö r ü iç in b a şk a tü r lü sü n ü m ü b e k liy o r u z ? S a ğ ­

c ıs ın d a , o r ta c ı v e so lc u s u n d a , b ilm iy o r m u s u n ? A t. H a tır la m ıy o r

m u su n ? U y d u r . Ş u s e ç i m e d e b iy a tla r ın a b a k ın . S a ğ ı m u k a d d e ­

sa t tü c c a r ı, s o lu y o k s u llu k tü c c a r ı, o rta sı d ü p e d ü z e sn a f. D ü n y a ­

b a n cı p e tr o l ş ir k e tin d e m em u r. A y lığ ı a r tm a y ın c a b u g ü n k o m ü ­

n is t lis te s in d e a d a y v e d e v le tle ş tir m e c i. Ü lk ü se k tö r ü d e bu! S a ğ

lis te d e m e s le ğ i c iğ e r c i, s o l lis te d e g a r so n . “ O k u m a y a z m a ö ğ r e n ­

m e d e n a d a m o ld u m b e n !” d iy e n se k tö r b a şı el ü stü n d e . A lk ış la ­

y a n la r a r a sın d a p rofesör. B e lk i de: “ B r a v o y a h u , b e n d e o k u d u m ,

y a z d ım , Ü n iv e r s ite k ü r sü s ü n e b ile ç ık t ım d a a d a m o la m a d ım !”

d e m e k iç in a lk ışla m ış tır .

109
KURTULUŞ

B ö y le le r in i m e c lis te h â b -ı g a fle tte n 86 u y a n d ır m a k iç in lis te y e


k o n a n bir a d a y sordu:

— S ig a r a m n ered e?

— A ğ z ın d a a y o l?

U le m a s ı87 bu. M ü slü m a n c ı a d a y ın y ü z ü şa ra p ta n k ıp k ır m ız ı.


S e k tö r b u , ilim sek tö rü ! H er y ıl b irk a ç k o n fe r a n s a g id e n b ir in in ,
e lç ilik d e e ttiğ i iç in A v r u p a ’d a k i ş o fö r ü n e so rm u şla r:

— E fe n d im iz h a n g i d ille r i k o n u şu r?

— B ir k a ç d il k o n u şu r, a m a h iç b ir in i a n la m a y ız .

İd eal d ış se k tö r a d a m ı, g e z d ir g e z d ir d iğ in k ad ar, n e k im s e ile


b o z u ş m a k n e d e k im s e ile u y u ş m a k ih tim a li var. İç p o litik a n ın
sa ğ ın d a d a , so lu n d a d a , o r ta s ın d a d a g e ç e r .

B ir in a n c a b a ğ lı m ıs ın , a h la k lı, k a ra k terli m is in , in a n d ığ ın ı
a ç ık ç a s ö y le r m is in , y a la n c ı, d ü z m e c i, iftir a c ı d e ğ il m isin ? H an i
Y e ş ilk ö y ’e g id e n y o l ü s tü n d e , g e n iş b a h ç e d u v a rla rı o r ta s ın d a bir
h a sta n e vardır, o r a y a u ğ ra , a k lın ı bir y o k la tıv e r .

T e v e k k e li D e r s im ’e g it tiğ im v a k it ih tiy a r b ir s ü r g ü n , arı T ürk-


ç e s i ile bana:

— B ir y e r e v a r d ın , g ö r d ü n k i h e r k e sin b ir g ö z ü kör, s e n d e bir


g ö z ü n ü k a p a , d e m e m iş ti!

• ■■■

G e ç e n le r d e a d a la r Ü zerin e b ir [y a z ı] y a z m ış tım . E sk i bir d o s ­


tu m d a n iş ittim . M e ğ e r S u lta n H a m id ’in A d a la r ’d a ta ş o c a ğ ı a ç ıl­
m a s ın ı y a s a k e d e n bir ir a d e si88 v a r m ış. A n a d o lu y a k a s ı y a z lık la ­
r ın d a b ir d ö n ü m d e n a ş a ğ ı “ ifr a z ”89 y a p ılm a m a s ı d a H a m id d e v r i
d is ip lin iy d i. Ö m r ü m d e h er ş e y a k lım a g e lir d i d e h e r h a n g i b ir işte

86 Gaflet uykusu
87 Bilginler
88 Buyruk
89 Bir bütünden (toprak) parça ayırma

110
FAL İH RIFKI ATAY

S u lta n H a m id ’i a r a y a c a ğ ım ı d ü ş ü n m e z d im . K ın a lı A d a ’n ın arka­

s ın a g id in iz d e h a d d in iz s e o n u a n m a y ın ız . H e le b ü tü n A n a d o lu

y a k a sı k o r u lu k la r ın ın y e r le b ir e d ile r e k ç im e n to y ığ ın la r ı v e la­

ğ ım u fu n e tle r i90 iç in d e b o ğ u ld u ğ u n u g ö r ü p o k o c a m ü ste b id e 91 n a ­

s ıl g e ç ic i b ir r a h m e t o k u m a z s ın ız ?

B iz ile r le y e ile r le y e M e d e n i’d e n b a şk a h e r ş e y o lu y o r u z . Y a l­

n ız b ir ta k ım b a rb a rca g e le n e k le r im iz d e y e r im iz d e sa y ıy o r u z .

■■■

N a m a z k ılıp k ılm a d ığ ın ız ı b ilm e m . O r u ç d a b e lk i tutar, b e lk i

tu tm a z s ın ız . A m a h e p in iz M ü s lü m a n s ın ız . E ğ e r biri M ü slü m a n ­

lığ a sö v e r s e ş e r e fin iz d e n y a r a la n ır sın ız .

Ş im d i b e n i M ü s lü m a n lık s ıfa tın ız la d in le y in . S o n m ü ftü le r

to p la n tısı ü z e r in e y a z d ık la r ım ı b e lk i o k u d u n u z , b e lk i g ö z d e n g e ­

ç ir m e y e v a k it b u la m a d ın ız . M ü ftü n e d e m e k tir , b iliy o r s u n u z . D in

a d a m la r ın ın b a şı d e m e k . D a h a ü st r ü tb e si y o k . R u m la r d a b ile p a ­

p a z la r ın bu a y a r d a o la n ı y a H arvard y a O x fo r d ’d a n ç ık m a .

S o n to p la n tıd a g ö r ü lm ü ş k i C u m h u r iy e t m ü ftü le r i d ö rt ta ­

k ım : 1- S ü le y m a n lı ta k ım ı 2 - N u r c u ta k ım ı 3 - H a f ız o k u lu ta ­

k ım ı 4 - A y d ın ta k ım .

E ğ itim b ir liğ i d e v r im in d e n so n ra ilk yera ltı m e d r e s e s in i Ç a m -

lıc a lı S ü le y m a n a d ın d a b iri a ç m ış. O n u n y o lu n d a o la n la r k ıp k ı­

z ıl A ta tü rk d ü ş m a n ı, m ü te a ssıp v e c a h il. N u r c u ta k ım 31 M a rtçı

S a id -i K ü rd i y o lu n d a , m ü te a ssıp v e c a h il. H a f ız o k u lu ta k ım ın ı

ta h m in e d e r s in iz . B u n la r a y d ın d in a d a m la r ın a b ile “ k â fir” g ö z ü

ile b a k m a k ta v e k e n d ile r i ç o k lu k o ld u ğ u v a k it o n la r a a ğ ız b ile

a ç tır m a m a k ta .

90 Kötü koku
91 Baskıyla yöneten, zorba

111
KURTULUŞ

P ek ç o ğ u y e n i y a z ı b ilm e z . T arih, c o ğ r a fy a g ib i b a sit o r ta o ­


k u l d e r sle r in d e n b ile h a b e r siz . M ü ftü lü k r ü tb e s in e ç ık a m a y a n la r
iç in a r tık s iz h ü k ü m v e r in iz .

D in im iz i b u n la r a t e s lim e t m iş iz . S o n ik i t a k ım ı y e tiş tir e n


o k u lla r k im le r in d e v r in d e k u r u lm u ştu r ? A ta tü r k ’e b a ş b a k a n lık
e d e n İn ö n ü v e B a y a r ’ın!

D in a d a m ı y e tiş tir e c e k o k u lla r d a li s e ö ğ r e tim i y a p tır m a k , a şa ­


ğ ıd a n y u k a r ıy a d o ğ r u , s ic ille b a ğ lı v e k o n tr o llü b ir rü tb e v e m a a ş
b a r e m i y a p m a k e lle r in d e d e ğ il m iy d i? H iç ş ü p h e s iz ev et!

B u g ö r e v i y a p m ış la r m ıd ır ? H ayır!

Meydan d e r g is in d e b ir m e k t u p o k u d u m . M ü ft ü le r d e n b ir
k ıs m ı h er k ö y e b ir h a fız o k u lu s o k m a k k a r a r ın ı v e r m işle r . Y an i
h e r k ö y d e s a ğ d a n y a z ı ö ğ r e te c e k le r . M e d e n iy e t ç iliğ e g â v u r lu k
d a m g a s ı v u r a c a k la r . İlk o k u l ö ğ r e tm e n in i d ö v d ü r e c e k le r , k o v d u ­
racak lar, sü r d ü recek ler.

Y a C K M P ’d e n b ir b a k a n ı y a r d ım c ı a la b ilm e le r in e n e d e r sin iz ?

Y a bir C K M P o n d ö r tlü sü n ü n , h er m ü ftü y e b ir o to m o b il, d iy e


S ü le y m a n iı, N u r c u v e h a fız o k u lu ta k ım la r ın ı te k e r le k le n d ir m e y e
k a lk m a s ın a n e b u y u r u r su n u z ?

K a lk ın m a n ın t e m e li “ in s a n ”dır.

B a tı m e d e n iy e t to p lu m u o lm a m ız ın t e m e li e ğ it im b irliğid ir.
B u iş T ü r k iy e ’d e b ü tü n d a v a la r ın ü stü n d e . K o r k u n ç lu ğ u , ç ir k in ­
liğ i, b erb a tlığ ı a p a ç ık . H iç b ir parti p r o g r a m ın d a b ir te k s ö z g ö ­
rü yor m u su n u z ?

H içb ir, s ö z ü m y a b a n a , p r o fe sö r a d a y ın n u tk u n d a bir c ü m le y e


r a stlıy o r m u s u n u z ?

H ayır. A m a bu te h lik e y i g ö r m e m e k a h m a k lık , g ö r ü p d e s u s ­


m a k bu s ö z le k a fiy e li p e k d a h a a ğ ır bir şey d ir.

T ü rk g e n ç liğ i ile r ic iliğ i, s e ç i m e e lv e r iş li o lm a d ığ ın d a n , b ir


y a n a b ır a k ıld ığ ı v e A ta tü r k ile r ic iliğ in d e n v e m e d e n iy e tç iliğ in ­

im
FAÜH RİFKI A1AY

d e n ta v iz v e r m e k s e ç im e e lv e r iş li o ld u ğ u iç in , b e n im s e n d iğ i y ü ­
z ü n d e n s o la k a y d ı. G e n ç liğ i h a v a d a b ıra k tık .

E vet, s iz ki M ü s lü m a n s ın ız , b e n im d in im in a d a m ıd ır d iy e b ö y -
le le r in d e n h a n g is in i to p lu lu ğ u n u z a a lıp g ö r ü şü r s ü n ü z ?

B e d ii’n in y a z ıs ın d a o k u d u m . B iz im s o lla r k ırk b e ş m ily a r li­


ra lık b ir b ü tç e v a a t e tm işle r . En a z m a a ş 2 .0 0 0 lira. T e k n isy e n e
1 0 .0 0 0 lira.

D o ğ r u s u b ö y le v a a d e g e le m e y iz . D e v le t B a s ım E v i’n d e ç ık a n
p ara ile b e n d e y ü z m ily a r v a a t e d e b ilir im . T ab ii o z a m a n v a ta n ­
d a şla ra k ilo s u y ü z lir a d a n e n fla s y o n e k m e ğ i, k ilo s u s e k iz y ü z li­
rad an e n fla s y o n z e y t in i v e k a ra b o rsa d a n ş iş e s i b ir m ily o n a v is k i
iç ir m e k s a a d e tin i ta ttır tır ız , a m a b ir k a ç g ü n s o n r a fe lla h zorb a
s o s y a liz m in d e o ld u ğ u g ib i, d ile n c iy e b ile k a r m a e k o n o m id e k i k a ­
rın d o y u r u c u d ile n c iliğ in i a ra tırız.

E fe n d im , b ü tç e n in d a h a iy is i var. B ir a ltın e n a z ın d a n y ü z
lira. D e m e k e n a ş a ğ ı a y lık 2 0 a ltın . T e k n is y e n 100 a ltın . B ü tç e
d e 4 5 0 .0 0 0 .0 0 0 a ltın . İşte bu bir ş e y e b e n zer.

D e v le t Para B a s ım E v i’n in n e r e d e o ld u ğ u n u b iliy o r u z , a m a bu


a ltın ın m a d e n in in n e r e d e k e ş fe d ild iğ in d e n h a b e r im iz yok !

113

-■ • • "

ï $ - 'jtr'sï ■

' . 'f s J vil-; - . Ù*. - Í •-

.-.'1

JT.- i « » . - , -i «♦ »o r» ' ,,

• ..................• . . .• . • . V, . . - •. ’ : : •• . - . <• ». >• •

.*• X. n-i t, t > Mis;*« • «» * « -•

s ' » ! ts ; r , . / » » * si t (

• 1 . r 3 ¡ .•.» 1 J ...

■t,■■• .
BÜYÜ

■■■

sk i a la tu rk a 10 T e m m u z ’u k u tla m ıy o r u z artık! Ü stü n d e n e lli

E y e d i y ı l g e ç ti. K a ç k u ş a k e d e r e lli y e d i y ıl? B e n 2 3 T e m m u z


1 9 0 8 ’d e o n ü ç y a ş ın d a , Ç ifte sa r a y la r ’d a k i M e r c a n İd a d isi’n d e y -
d im .92 M ü d ü r ü m ü z H ü s e y in C a h id Y a lç ın ’d ı. T e v fik F ik r e t’in
-S7,v’ini g iz li g iz l i o k u r, S e r v e t-i F ü n u n ’d a n g e lm e v e p e ş in d e h a ­
fiy e o ld u ğ u iç in o n a d a y a s a k bir ş e y g ib i b a k a rd ık . Ş ü p h elen d ir­
m e m e k iç in ö ğ r e n c ile r i ile h iç g ö r ü şü p ilg ile n d iğ i o lm a z d ı. H a fiy e
b iz i so p a ile a b d e s ts iz c a m i o d a s ın a sü r e n b ir sa r ık lıy d ı.

2 3 T e m m u z sa b a h ı İkdam g a z e te s in d e A h m e t R a s im ’in h er
sa tır b a şı iç “o ” ile ik i “o o o h ” lu v e “ k a v u ş t u k t u , “ k u r t u ld u k t u
h ü rriy et y a z ıs ı b a s ıld ık ta n so n r a , b irk a ç g ü n iç in d e m ü d ü r ü m ü z ü
g ö r m e z o ld u k . Tanin g a z e te s in i ç ık a r m a y a g itti. H a fiy e m u b a s­
sır93 y u h a la n m a m a k iç in , b iz g e n ç k e n “ y u h ” d e ğ il d e “ y u h a ” ç a ­
ğ ır ır d ık , sırra k a d e m b a stı94 v e k ork arak fıs ıltı p e r d e sin d e o k u ­
duğum uz Sis, b ir d e Riicu k u y r u ğ u ile Tanin g a z e te s in in b ir in c i
s a y fa s ın d a ç ık tı. D e v r im m id ir, sa n k i C u m h u r iy e t v e y a 2 7 M a ­
y ıs , s iz 2 3 T e m m u z 1 9 0 8 “ in k ıla b -ı m e s u d ”u n u 95 g ö r m e liy d in iz .
O k u lu m u z d a k ıs ılm a y a n s e s k a lm a m ış tı. C a d d e le r e , m e y d a n la r a

92 Lise
93 Eskiden okullarda öğrencilerin sınıf dışı davranışlarını düzenleyen kimse
94 Kayıplara karıştı.
95 Mutlu devrim

115
KURTULUŞ

d ö k ü lm ü ştü k . H o c a la r la p a p a z la r ı b ir b ir in e ö p tü r ü y o r d u k . H a d ­
leri m iy d i ir k in m e k ? '

“V a y s e n i e n k a z -ı istib d a t!” ^6 d iy e c ü b b e le r in d e n sü r ü k le r d ik .

H ü rriyeti n e y a p a c a ğ iılıiz ı b irk a ç g ü n so n r a g ö b e k h a v a sı b e s ­


te s in d e şark ı v e m a rşla rd a n ö ğ r e n d ik . “ D ü ş m a n d a n e s k i y e rle ri
a la c a k tık ,” 9697 G ir it n e d e m e k , Ş ark ı R u m e li k i B u lg a r is ta n ’ın y a ­
rısıdır. O n u v e A v u stu r y a -M a c a r ista n İm p a ra to rlu ğ u m d a n B o s n a -
H e r s e k ’i y e n id e n to p r a k la r ım ız a k a ta c a k , so n r a B u d in ’e g id e c e k ­
tik . Y an i B u d a p e şte ! D a ğ d a n N iy a z i B e y ’in g e y iğ i in m iş d e ğ il d e
K a n u n i S u lta n S ü le y m a n d ir ilm iş ti sa n k i!

O y s a T e p e b a şı b iz im d e ğ ild i. P o lis im iz Y u n a n u y r u k lu m e y ­
h a n e c in in k a p ısın d a n iç er i b ıra k m a zd ı. A v u s tu r y a B o s n a -H e r s e k ’i
k en d i ü lk e s in e k a tın c a b o y k o t y a p tığ ım ız d a n f e s s iz k a lm ış , b a şla ­
r ım ız a b e y a z k e ç e d e n ta k k e u y d u r m u ştu k . Y e n i g e le n İ n g iliz b ü ­
y ü k e lç is in in a r a b a sın d a n a tla rın ı sö k ü p k e n d im iz k o ş u m a ltın a
g ir m iş , k o c a fa y to n u 1 9 0 8 y a z ı s ıc a ğ ın d a B a n k a la r y o k u şu n d a n
y u k a r ı ç ık a r m ış tık . B ir o n a , bir d e F ra n sa ’d a P ie r r e L o ti’y e g ü ­
v e n iy o r d u k .

■■■

Y ir m in c i y ü z y ı l ı n b a şla r ın d a b ü tü n A s y a v e A fr ik a B atı e g e ­
m e n liğ i a ltın d a y d ı. D e m o k r a si ü stü n e h içb ir şü p h e g ö lg e s i d ü şm ü ş
d e ğ ild i: B u g ö lg e d e m o k r a s i B ir in c i [D ü n y a ] S a v a ş ı’nd an so n ra
b a ş g ö ste r e n k r iz le r e k a rşı k o y a m a d ığ ı z a m a n k e n d in i b e lir tm iş ­
tir. D a h a ö n c e d e m o k r a s i k i O s m a n lıc a ad ı “ M e ş r u t iy e f ’ti, m u ­
k a d d esa tta n d ı: O b ir b ü y ü , bir tıls ım , “ h er d erd e d e v a ” bir m u c i­
z e le r k a y n a ğ ıy d ı. M e şr u tiy e t o lu p K a n u n -i E s a s i98 y ü r ü r lü ğ e g ir d i
m i a ç ın d o y a c a ğ ın a , ç ıp la ğ ın g iy in e c e ğ in e , ç a tıs ız ın b a r ın a c a ğ ın a
v e a y lık la r ın p e ş in ö d e n e c e ğ in e in a n m a m a k T an rı’y ı in k â r e tm e k

96 Zorbalık döküntüsü, kalıntısı


97 “İleri ileri arş ileri - alalım düşmandan eski yerleri"
98 Anayasa

116
FALİH RIFKI ATAY

g ib i bir şe y d i. N ite k im 2 3 T e m m u z ’d a n so n r a b u tü rlü in k a rcıla r


k ö p r ü ü s tü n d e v e y a B a h ç e k a p ı fır ın ö n ü n d e fe d a y i ta b a n c a s ı ile
ö ld ü rü lm ü şlerd ir. ^

M e ş r u tiy e t o ld u m u , O s m a n lı İm p a r a to r lu ğ u ’n u y a ln ız ç ö k ­
m e k te n k u r ta r m a k la k a lm a y a c a k , o n a e s k i g ü ç lü lü k v e ü s tü n ­
lü ğ ü n ü d e v e r e c e k tik . K ü ltü r sü z k im s e “ b a sit”çid ir: B iz im hür­
r iy e tç ile r d e ilim d e n , fe ls e fe d e n , ta r ih te n k o p u p g e lm e k im s e le r
d e ğ ild ile r . O n la ra g ö r e b ir e n g e l vardı: İstib d a t. B ir k u r tu lu ş y o lu
vardı: M e şr u tiy e t.

K an u n -i E sa si y ü r ü r lü ğ e g ir ip d e m ille tv e k ille r i se ç ile r e k m e c ­


lis k ü r s ü s ü n d e “ b a r ik a -i h a k ik a t m ü s a d e m -i e fk â r d a n ç ık a r ” 99
h ik m e ti b e lir d i m i, ü ç “o ” lu d an y e d i “o ” lu y a k a d a r “ o h ” la kur­
tu lu ş n e fe s i a lm ış t ık . H ü r r iy e tin b iz T ü r k ie r e d e ğ il, im p arator­
lu ğ u d a ğ ıtm a k is te y e n le r e y a r a d ığ ın ı b ir a z so n r a ö ğ r e n d ik . R ejim
“ m u k a d d e s”ç ile r i m e c lis te tu tu n a b ilm e k iç in o y sa n d ık la r ım kara­
k o lla rd a a ltla rın d a n g e lip p u sla tık m a k te d b ir in i seçtile r.

B ir m ü d d et so n ra h ayd i ik in c i rejim . B a s k ılı m e c lis . E n ver P aşa


k ü r sü y e ç ık tı m ı, “m ü s a d e m e -i e fk â r ” y e r in e m a h m u z şık ır tısı.
K u r tu lm a n ın ç a r e le r i d e ç iz m e lin in z ih n iy e tin e g ö r e d e ğ iş ti tabii.
D ış p o litik a d a K a y z e r ’in p e ş in d e n h arb e g ir ip v a r ı y o ğ u o n u n z a ­
fer z a r ın a b a ğ la m a k , iç e r id e k a d ın la rın e te k le r in i to p u ğ a k ad ar in ­
d ir m e k . b ıy ık k ır p tır m a m a k , “a le n e n n a k z -ı s iy a m e ttir m e m e k !”

T em el h e p o k öy, h e p o ta rım , h e p o m e d r e s e v e y o b a z , te m e l
o y ü z d e y e tm iş v e y a a ltm ış ü m m ilik 100 te m e l, h e p d ö rt b e ş ü n iver­
site y ılın ı o n d ört o n b e ş te ta m a m la y a n b in bir e k s ik li y a r ı ayd ın .

B ir B atı h u k u k ç u s u n a g ö r e k i b u g ü n d e L e M o n d e ’un y a zar­


ları a ra sın d a d ır, g e r i bir to p lu m u ile r le te c e k e n u y g u n d e m o k r a si
ta r z ım A ta tü rk b u lm u ştu r. T ü r k iy e ’d e b ir ik i y ü z y ıl so n r a gö re-

99 Gerçek yıldırımı, düşüncelerin çatışmasından çıkar,


i 00 Anadan doğma cahil, okuma yazma bilmeyen

17
KURTULUŞ

r a e y e c e k le r im iz i on u [n ] rejim i a ltın d a v e h a lk y ığ ın la r ın ı y ü z ü bu­


r u şm a d a n görd ü k . B e n 1932 su la rın d a G ü n e y ille r in d e b irin in h al-
k e v in d e bir r a m a z a n g ü n ü h a n ım lı e r k e k li ö ğ le y e m e ğ i y e m iş tim .
K im s e n in y a n b a k tığ ı y c^ t]^ , .V icdanlar, ilk d e fa , T anrı ile karşı
k a r şıy a h ü r k a lm ışla r d ı. D ile y e n n a m a z ın ı k ılıy o r , o r u c u n u tu tu ­
yor, h o c a d a g ö r e v i n e is e o n u y a p ıy o rd u . B ü tü n ta şra ça r şıla r ın d a
şa p k a lı h a n ım la r d o la şıy o r , k ız e n stitü le r i y e r li k ız la r la d olu p ta ­
şıy o rd u . B ir u z a k il m e r k e z in d e e n stitü k ız la r ın ın h a z ır la d ığ ı çay
so fr a sın a g ö z le r im y a şa r a r a k b a k m ış tım . K e n d im i İsta n b u l’u n k i­
bar bir d a v e tin d e sa n ıy o r d u m .

B u r e jim i, A ta tü r k d e v r im le r in in e ğ it im y o lu ile , k a lk ın m a
y o lu ile T ü rk m ille tin i b ir B atı to p lu m u şa r tla r ın a e r iş tır in c e y e
k ad ar a ç a a ç a g e tir m e y i b ile m e z d ik . B ila k is A ta tü r k ’te n so n r a tı-
k a y a tık a y a b ir ç ık m a z a sa p la d ık .

H e m e n “ b a sit”ç il iğ i m i z tep ti: Ç are r e jim in h u k u k k ita p la r ın ­


d a k i a d ın ı k o y m a k tı.

T ü r k iy e g ib i ik i m e d e n iy e t ç a r p ış m a s ı iç in d e ç ır p m a n b ir
B atı ü lk e s i o lm a d ığ ı iç in o n u n k ita p la r ın d a b u şarta u y a r rejim
a d ı da y o k tu .

B ir A v r u p a y o lc u lu ğ u n d a p e k g iy in m e s in i b ilm e y e n b ir ar­
k a d a ş ım ız ın k u la k la r ın a k a d a r g e ç e n b ir şa p k a a ld ığ ın ı görüp:

;— S e n in b a şın iç in p e k b ü y ü k . D e ğ iş tir şu n u , d e n m e si üzerin e:

— D ü k k â n d a n öyle; v erd iler, d iy e k e s ip a tm ıştı.

Biz de Atatürk gibi memleket ve millet şartlarına değil, ki­


taba bakıp rejim seçiyorduk.
Hükümetin darılttığı İstanbul valisi:
— Evet efendim, tek çaresi tek dereceli çok partili demok­
rasidir, derken sanıyordu ki serbest kalınca halk onu seçecekti.
Ordu, başına getirilenlerden hoşnutsuzdu. Birinci Dünya
Savaşı’nda genç subay olarak tanıyıp da büyük komuta mevki­
lerine erişenler, demokrasi oldu mu başlarına yeniçağ askerliğini

118
FALİH R1FK1ATAY

k a v r a y a n la r ın g e le c e ğ i sa m sın d a y d ıla r . R ü ş tü E r d e lh u n ’u v e o y
s a n d ık la r ın a d a y a n a n ik tid a r a d a m ın ın g e n e lk u r m a y b a şk a n ı ile
g ö r ü ştü ğ ü n ü sö y le y e li) İ n g iliz g e n e r a lin e :

— Y a n i s iz g e n e lk u r m a y b a ş k a n ın m e z a n n e d iy o r s u n u z ? O b e ­
n im bir u m u m m ü d ü r ü m d e n fa r k sız d ır , d iy e c e ğ in i h atırd an b ile
g e ç ir m iy o r la r d ı.

1908 b ü y ü sü n e tu tu lm u ştu k . 1 9 0 8 ’d e “k a y ıtsız şa rtsız h ü rriyet”


im p a ra to rlu ğ u d a ğ ıtm a k is te y e n le r in iş in e y a r a d ığ ı g ib i, 1 9 4 5 ’ten
so n r a d a d e v r im le r i y ık m a k v e y a e s k i şa rtla rı “ h o r tla tm a k ” is te ­
y e n le r in iş in e y a r a m ıştır : İlk a d ım T ü r k iy e m in a r e le r in d e T ürk-
ç e y i A r a p ç a y a ç e v ir m e k o lm u ştu r. E ğ itim b ir lik ç isi T ü r k iy e şe h ir
v e k a sa b a la r ın ı m e d r e s e ilk o k u lla r ı k a p la y a r a k h a lk ç o c u k la r ın ın
b e y in le r in i s u la n d ır a c a ğ ın ı d ü ş ü n m e m iş , ik ili ü çlü h a r e m i o la n la ­
rın h ü k ü m e tle r e g ir e c e ğ in i r ü y a m ız d a b ile g ö r m e m iş tik .

H e p s in i, b ir ç o k sa ğ d u y u lu d o s tla r ım la g ö z ü m le g ö r m ü ş g ib i
b iliy o r d u m . E ş e ğ e ters b in e r e k y a r ış y a p ıld ığ ı vard ır, a m a o bir
alayd ır, h iç b ir to p lu m g e r ile y e r e k ile r le y e m e z .

Yok çoğunluk istibdadıdır, yok 27 Mayıs İhtilali’dir, yok koa­


lisyon sistemini sağlayıcı seçim kanunudur diye hocalamalar bir­
birini kovalayınca, “basit”çiliğim iz imdada yetişti: Acaba Arap
sosyalist olsak, yabancı yerli sermayeyi yağma etsek, özel sek­
törü silip süpürsek, basımevlerinde toprak tapusu bastırıp tarım
reformunun şifası budur, diye muska gibi dağıtsak yahut Nazi­
liğe geçsek, sizin anlayacağınız gene bir büyü, gene bir tılsım!
Ayol ne olur baş başa versek de temele inmedikçe Türklüğü
tekkesiz, medresesiz, her türlü eğitim yolu ile medeni bir toplum,
Türkiye’yi devlet, özel sektör, yabancı sermaye, elbirliği ile ça­
lışarak medeni bir ülke yapmadıkça hepsinin boş olduğuna ka­
rar versek! Suları tersine akıtmak imkânsız olduğuna göre, siyasi

119
KURTULUŞ

p a rti a y d ın la r ı b e lli b a şlı e sa s la r d a b ir le şse le r ! İsrail p o litik a c ıla r ı


k a d a r ü lk ü c ü lü k etseler!

Ş u 9 K a s ım sa b a h ı 9 ’u 5 g e ç e d u ran s a a tim iz i çark la rı b ü s ­


b ü tü n p a s la n m a d a n b ir iş le te b ils e k !

B ü y ü y o k . T ıls ım y o k . M u c iz e y o k . R iy a z i101 b ir g e r ç e k var:


T ü rk to p lu m u n u A ta tü r k d e v r im le r i ç e r ç e v e s i iç in d e e ğ itip iler­
le tm e d ik ç e , T ü r k iy e ’y i B a tı e k o n o m i şa r tla r ın a u y a ra k k a lk ın d ır ­
m a d ık ç a , ç a m a ş ır d e ğ iş tir ir g ib i rejim d e ğ iş tir m e k te n , b u g ü n e k a ­
dar a ld ığ ım ız so n u ç la r d a n b a ş k a s ın ı a la m a y ız .

101 Matematiksel

120
ULU

ir p a d iş a h k i b u d a la c a k u ru n tu y ü z ü n d e n , y ir m in c i y ü z y ıld a ,

B İs ta n b u l’a e le k tr ik so k m a z .

T e le fo n g e tir tm e z .

A s k e r e m a n e v r a fiş e ğ i ile d e a te ş t a lim i y a p tır m a z .

D o n a n m a y ı, e ğ e r d e n iz e a ç ılır s a , to p la r ın ı Y ıld ız ’a ç e v ir ip v u ­
rab ilir d iy e , ö n k ö p rü ile b a ğ lı H a liç ’te çürütür.

B ir p a d iş a h ki o k u lla r d a e d e b iy a t d e r si o k u tm a z .

K u r u ö v m e d ış ın d a ta r ih d ersi v e r d ir m e z .

A ş k ş iir in i v e r o m a n ın ı b ile y a s a k eder.

K e n d i a d ıd ır d iy e bir sab ah u y a n ıp b ü tü n k ıs a “a” lı H a m id le r i


u z u n “ a” lı H â m id ’e v e v e lia h tm ın a d ıd ır d iy e b ü tü n R e ş a d a d la ­
rın ı N e ş e t ’e d e ğ iştirtir.

O tu z ü ç y ıl b ö y le bir p a d iş a h ın h ü k m ü a ltın d a ç ö k ü p g id e n bu
m e m le k e tte 1 9 6 5 ’te o n u “ u lu h a k a n ” d iy e an a n la rı d e n e m e ta v ş a n ı
g ib i k u lla n ılm a k ü z e r e a k ıl h a sta n e sin e y o lla m a z d a n e y a p a rsın ız?

A m a p o litik a n ın ö n sa fın d a d ır o . B a s ın ın b aş sü tu n la rm d a d ır o.

S a ğ ı bu.

T e k ir d a ğ ’d a s iy a s i p arti s ö z c ü lü ğ ü e d e n bir m ü ş te r is iz a v u ­
k at, ik i k a tlı b ir a p a r tm a n ı s o k a k ta k ile r e , k ö y lü le r e gö stererek :

— A r tık b u a p a rtm a n la rd a s iz le r i o tu r ta c a ğ ız .

121
KURTULUŞ

Y ah u t h a s ta s ız h e k im :

— T ü c c a r d a n n a sıl p a ra k a z a n d ığ ın ı s o r a c a ğ ız , d iy e h a y k ı­
rır, b irk a ç k a ld ır ım ç a ğ ır tg a n ı C o c a c o la g ö tü r e n g arson a:

— E m p e r y a lis t iç k i is te m iy o r u z , d iy e c a k a atar.

S a ğ ın ın s e ç i m s e s i o , so lu n u n d a bu is e , al s a ğ ın ı v u r so lu n a...

■ ■ e

Y a o r ta d iy e c e k s in iz . O n u n d a y e r in d e d u rd u ğ u y o k k i... S a ğ ı
var, so lu var, k u z e y i g ü n e y i var. K e n d isi k i A ta tü r k ç ü lü k d e d iğ i­
m i z ş e y o ls a g e r e k , o y g e tir tm e z d iy e o n d a n g ö r ü n e n y o k . S a ğ a
k a y d ın m ı, h a fız o k u lu , m e d r e s e , te k k e , A r a p ç a e z a n , lis e d e ilm i­
h a l, b in b ir ç e ş it o y a v la m a tu z a ğ ı var. S o la k a y d ın m ı, k ö y e g id ip
b ü tü n a ğ a to p r a k la r ı s iz in , b a n k a la r d a n e b ir ik m iş s e s iz e , g e c e ­
k o n d u s e m tle r in e g id ip Ş iş li a p a r tm a n la r ın d a a r tık s iz le r k e y fe ­
d e c e k s in iz , y o llu “ s o s y a l ad a İefi’ç ilik !

B ir k a p ıc ı k a r ıs ı M o d a ’d a b ir d o s tu m u n d a ir e s in e g ü n lü k h iz ­
m e te g elir , s a f s a f e v in h a n ım ın a :

— B u r a la r a b iz le r g e le c e k m iş iz , d o ğ r u m u a c a b a , d iy e sorar.

O r ta n ın s a ğ ı k i N a z ilik tir , d a h a ş im d id e n g a z e te k a d ro la rın d a


ç a lışa n la ra :

— B iz ik tid ara g e ld ik m i, h er b ir in iz e ik i b in b e ş y ü z lira m aaş,


b irer d e c ip a ra b a sı, d iyor.

O r ta n ın so lu n d a k i d e lik a n lıy s a V o lk s w a g e n a r a b a sın a b in ip


g id e n bir m is a fir in a rk a sın d a n d o lu d o lu s ö v m ü ş : “ K a p ita list!”

S a ğ so la , s o l s a ğ a y u h , ik isi b ird en o r ta y a y u h a , o r ta ik is in e
b id e n “ K a r a g ö z lü m b ir a z d a h a p es... B ir a z d a h a p es...” S o l sa ğ a a l­
ç a k , s a ğ so la c a s u s , ik is i b ird en o r ta y a h ır s ız , o rta 141’e sarılarak:
“N e r d e s in sa v c ı? ” y a h u t 142’y i y a k a la y a ra k : “ N e r e d e s in p o lis ? ”

S a v c ı ç o c u ğ u iç in p a r a sız o k u l p e ş in d e , p o lis k a r ısı iç in para­


s ı z h e k im v e ila ç p e şin d e !

122
FALİH RIFKI (V(AY

A l s o lu v u r sa ğ a y a h u t ik is in i b irb iri ile d o k u ştu r ! B ir i c a h ilin


şe r ia tç ı d a m a r ın a b a sa ra k , b iri v a r lık lı il e y o k s u l a ra sın d a k i o n
b in le r c e y ıl lı k m a n e v i ç a tış m a y ı s ö m ü r e r e k , ik is i d e o y c u .

Ş u b ir b ir le r in i y iy e n , a ç ın b o ş k a r n ın ı, ç ıp la ğ ın y ır t ık p a ­
ç a v r a s ın ı s ö m ü r e n v e b ü tü n ü lk ü s ü b e ş b in lik ö d e n e ğ i k e m ir ­
m e k iç in m e c lis e c a n a tm a k ta n ib aret s o k a k sü r tü k le r in e b a k ın .
D ü n k ü k ö tü n ü n y e r in i k a p m a k is te y e n y a r ın k i b eter. Y a la n cıla r,
iftir a c ıla r v e ajan lar so lu , k ır p m a sa k a lla r , k ara b erele r v e k a z ın ­
m ış k e l k e lle le r s a ğ ı v e ik is i a r a sın d a e ş e k y e r in e fik ir b o y a y ıc ı
ik b a l o p o r tü n istle r i! S a ğ a h o ş g ö r ü n m e k iç in k a sa b a o r ta s ın d a
a y a k la r ın a k o v a ile su d ö k tü r e r e k , “ a le n i” a b d e st alan lar, so n ra
so la r a stla d ıla r m ı, g e l b e n im r e fo r m a ğ a b e y c iğ im , s ö y le b e n im
p etrol k a r d e ş ç iğ im , d iy e k e n d ile r in i u n u tu p z a ti k ılm a y a c a k la r ı
n a m a z ı k a z a y a bırak an lar...

G e ç e n le r d e b a n a b iri geld i: “ K ı z ıl Ç in ’e g id e n g a z e te c ile r im i­


z in y a z d ık la r ın ı o k u d u n u z m u ? ” d e d i.

— Ö v m ü ş o lacak lar...

— N e r e d e n b iliy o r s u n u z ?

— B a ş k a tü rlü sü im k â n sız d ır d a o n d a n . Ü ç d e fa R u sy a ’y a g i­
d iş im d e n b ilir im . Ç in c e k o n u şu y o r la r m ıy d ı?

— H ayır!

— AvrupalIlar bir Çince bilir tercüman alıp onunla birlikte


kendileri mi gezmişlerdir yoksa resmi tercümanla resmen mi gez-
dirilmişlerdir?
— İ k in c is i o lm a lı?

— Ö y le is e p e k k u la k a sm a d o stu m . B e n d e h ep “ n u m u n e” leri
d o la ş tır ıld ım d ı. O n y ıl so n r a g id e n F r a n sız y a z a r la r ın ın k ita p la ­
rın a b a k tım , a y n ı “ n u m u n e ” lik le r in h ik â y e s i! A y n ı k o lh o z , a y n ı
in e k le r v e a y n ı ahır. S o n r a D a n im a r k a ’y a g itm iş tim . G e z d im , g e z ­
d im , h e p “ n u m u n e lik .” B a sın c ıla r a g ittim , “ P e k m ü te v a z ı bir k ö y
g ö r m e k is tiy o r u m . B a n a y o k s u l s a y a b ild iğ in iz bir k ö y a d r e si v e ­

123
KURTULUŞ

r in iz ,” d e d im . B ir m e r a k lıs ı a ld ı, arab ası ile g ö tü rd ü . K ıt g e ç im li


d e n e n b ir k ö y y u v a s ı!'B ü fe li y e m e k o d a s ı var. B u z d o la b ı var. S u
is te d im , s o ğ u k b ir a v erd iler. O tu r m a o d a la r ın ın d u v a r ın d a d a bir
a v tü f e ğ i, b ir d e fo t o ğ r a f m a k in e s i g ö r d ü m . D a n im a r k a m e k tu p ­
la r ın d a d a h a o v a k it b u h ik â y e y i y a z m ış tım . B e lk i o k u d u n u z , g e ­
ç e n le r d e b ir F r a n sız y a z a r ı, K ı z ıl Ç in ’d e bir e n y ü k s e k b a şa r ı k a h ­
ra m a n ı iş ç i ile k a r ıs ın ın ik i o d a c ığ ın a g ö tü r m ü şle r . K a d ın ın en
ö v ü n d ü ğ ü şe y , k o c a s ın ın h e d iy e o la ra k k e n d in e a ld ığ ı b ir İsv iç r e
b ile k sa a ti. A m a b ile ğ in d e b ile d e ğ il d e iş le y e r e k e s k im e m e s i için
d o la b ın d a ! B ir a to m b o m b a s ı b in le r c e y u v a n ın b ir y ıl lı k sa a d e ti­
dir, d o stu m . E m p e r y a lis t D a n im a r k a ’n ın s o s y a l a d a le tç iliğ in d e n
şa şm a !

Ha... B ir d e k ü ç ü k haber: B iz im ticaret h e y e tim iz M e k k e ’y e u ğ ­


ra d ığ ı v a k it n e g ö r se le r b e ğ e n ir s in iz ? B ira! N e ? H a cer -i e s v e d ’in 102
b u rn u d ib in d e a lk o l?

S o r u n c a ö ğ r e n m işle r : M e ğ e r D a n im a r k a M ü slü m a n la r iç in al­


k o ls ü z b ira y a p m ış . T ad o ta d . A y n ı s e r in le tic ilik . G id i n e o k o lo n -
y a lis t gid i! G id i c e h a le t s ö m ü r ü c ü b ilg i, b u d a la lık sö m ü r ü c ü a k ıl,
te m b e llik s ö m ü r ü c ü ç a lış m a gid i!

D ü n y a d a c e h a le tle b ilg i, b u d a la lık la a k ıl, te m b e llik le ç a lış m a


a r a sın d a k i e ş it s iz lik y e n i b a ş la m ış d e ğ ild ir . G ö k te n s e s le r in erek ,
h iç b ilm e y e n le b ile n e ş it o lu r m u , d e n ilm e z d e n , o n b in le r c e y ıl
ö n c e d e b ö y le y d i.

İstan b u l Ü n iv e r s ite s i’n d e o n y ıld a g ü ç s ı n ı f a tla y a n a y la k ta­


k ım ın ın k e ş fi d e ğ ild ir bu!

B ir g e n ç . .. İ k m a ls iz s ı n ı f g e ç e n , ü n iv e r s ite te s tle r in in d e il­


k in d e b a şa rı k a z a n a n b ir d e lik a n lı b a b a sın ın b u lu n d u ğ u bir d e ­
m ir p erd e ark ası m e m le k e tin d e n h e n ü z d ö n m ü ş . S o k a k ta n e fe s

102 Kabe’de hacıların öptükleri kara taş

124
FALİH RIFKI ATAY

n e fe s e a n la ttığ ı: “ E fe n d im , h e r k e s m a k in e , a m a k o rk a k m a k in e ...
B ir ş e y so r a y ım d e d im , ö n c e so k u lu r g ib i old u lar, İ n g iliz c e y i d u ­

y u n c a k a ç ış ıv e r d ile r . Ş e h ir ö lü , c a d d e le r v itr in le r ö lü , a y a k ta g e ­
z e n in sa n la r ölü ...” Z a v a llı d e lik a n lı b iz im s o lu n s e n in k u şa ğ ın a
v a a t e ttiğ i c e n n e t d e iş te bu!

■■■

Ş air F u z u lî, o v a k it n e b a sk ı, n e d e d ü z e ltic i y o k da y a z ıla n la r ı


k o p y a e d e n le r v a r d ı, b u n lard an b ir n o k ta d ü şü rerek , e s k i A ra p y a ­
z ıs ın a g ö r e “g ö z ”ü “ k ö r” e d e n le r e b e d d u a ed er. B iz im d ü z e ltm e

iş im iz d e b ir tü rlü y o lu n a g ir m e m iştir . B ir ta r ih te L o n d r a ’da Ti­


mes g a z e te s in i g e z m iş tim . D ü z e ltic ile r sa lo n u k o c a b ir k ü tü p h a ­

n e y d i. D e d ile r k i e ğ e r b ir y a z ıd a b ilg i y a n lış ı o lu r s a o n u d a d ü ­


z e lt m e k z o r u n d a y ız . K im s e , şu y a z a r y a n lış y a z m ış tır , d e m e z .
F lerk es Times'ta ş ö y le b ir y a n lış ç ık m ış t ır der.

G e ç e n g ü n b ir k ü ç ü k y a z ıd a “ 3 m ily o n d olar, y a n i 35 m ily o n

lira,” d iy e ç ık tı. B iz b ö y le y a z m ış o ls a y d ık Times'a g ö r e , g a z e te


b iz i d ü z e ltm e liy d i.

B ir b a ş y a z ıd a d a “d e k a d ” s ö z ü “d a k ik a ” ç ık m ıştır . “ D e k a d ”
o n y ıllık z a m a n d e m e k tir . D a k ik a ile h a y li farkı var.

■■12

Türklerin Denizciliği. .. A z i z d o s tu m u z F uad C a r ım ’m bu y e n i


k ita b ın ı g e ç e n g ü n a ld ım . F uad C a r ım ’ın e se r le r in d e k i ik i ö z e llik ­
te n b iri e s k id e n “ n â ş e n id e ” d e d iğ im iz h a r c ıâ le m 103 o lm a y a n b il­

g ile r in d e r le n m iş o lm a sıd ır . İk in c isi v e s ik a la r a d a y a n m a s ı, y a n i


“ in a n d ır ıc ı” o lm a sıd ır . B iz d e ç o k d e n iz c ilik m a s a lı y a z ılm ıştır :

B u e se r d e o m a s a lla r d a d a a n la tıla n la r ın ü stü n d e d e sta n sı m a c e ­


ralar ü s te lik a la b ild iğ in e g erçek tirler.

103 Herkesin harcı

125
KURTULUŞ

G e ç m iş le r in e a sırlarca d u rm a d a n s ö v ü lm ü ş o la n T ü rk lerin ç o ­
c u k la r ı b ö y le e s e r le r i y a ln ız a lıp o k u m a lı d e ğ il, e z b e r d e e tm e li­
dirler. H e le d e n iz c ile r im iz !

K ita p B e r k s o y M a tb a a s ı’n d a b a sılm ıştır .

126
YONGA
■■■

ü r k ç e y e “ B ü y ü k Y a sa ” d iy e ç e v ir m iş iz . F r a n sız c a s ı “G ra n d e

T C h arte,” İ n g iliz c e s i “ M a g n a C arta” k i İn g ilte r e ’d e m a l v e c a n


g ü v e n liğ i h a k la r ın ın te m e lin i a tm ıştır , iş te b u g ü v e n lik h a k la r ı­
n ın m ü s te b id 104 k r a llık e lin d e n z o r la a lın d ığ ın ın ta m 7 5 0 ’n c i y ı l ­
d ö n ü m ü n d e g e lm iş iz . O s m a n lı d e v le tin in k u r u lu ş u ile 1225 ara­
sın d a y e tm iş b e ş y ıl kadar. T a n z im a t ile d e altı y ü z b e ş y ıl fark
var. D a h a o n d o k u z u n c u y ü z y ıl ın o r ta la r ın a d o ğ r u , a rtık m a h ­
k e m e k ararı o lm a d a n v a ta n d a ş ö ld ü r m e k y a s a k e d ild iğ in i d u y a n
O s m a n lı h ü k ü m e t ad a m la rı:

— G e l d e b u n d a n s o n r a m e m le k e ti id a r e et, d iy e h a y ıfla n -
m ışla r d ı.

P a d işa h a s a d r a z a m lık e d e n M e le k A h m e t P a şa ü ste lik d am at.


E şi K a y a S u lta n ç o c u k d o ğ u r u r k e n ö lm ü ştü r . D u r u m u n u n k ö tü
o ld u ğ u b ilin d iğ i iç in sa d r a z a m M e h m e t K ö p r ü lü d a h a ö n c e s u l­
ta n ın E y ü p ’te k i y a lıs ın a a d a m la r ın ı y o lla m ıştır . A r k a sın ı E v liy a
Ç e le b i’d e n d in le y in : “ K a y a S u lta n ö ld ü ğ ü a n , a rk a d a h a z ır b u ­
lu n an a d a m la r ın h e p si g e lip su lta n ın n a a ş ı105 b u lu n a n o d a la r ı v e
b a şk a h â z in e le r i k ilitle m ü h ü r le y ip M e le k A h m e t P a şa ’y ı v e b iz -
leri ayrı o d a la r a k o y u p K ö p r ü lü ’y e v e p a d iş a h a h ab er gön d erd iler.
P e k a z s o n r a d a r ü ss a a d e a ğ a sı, h a z in e d a r a ğ a , h a z in e d a r b a şı v e

104 Zorba
105 Tabut

127
KURTULUŞ

c ü m le v e z ir le r g e le r e k m a lla n za p t ettiler. Z a v a llı c a r iy e le r i “ ür­


y a n v e p ü r y a n ” 106 b ıra k tıla r. B iç a r e p a ş a ş a ş k ın ş a ş k ın e tr a fa b a ­
k a rk en İsta n b u l’d a n b ir b a lta c ı g e lip p a ş a n ın sa r a y d a b u lu n a n b in
y e d i y ü z k e s e n a k it, ü ç b in tü fe k , ik i y ü z k ılıç , s e k iz y ü z at e ğ e r i,
s e k iz zırh v e k ü la h , s e r p e n a h v e k o lç a k , y a n c ık v e su ta sla r ı, ü ç
a ltın iş le m e o ta ğ , h ü la s a k ır k y ı l l ı k v e z ir in to p la d ığ ı e ş y a v e si­
la h la rı K a y a m a lıd ır d iy e z a p t ettiler. P a şa fe r y a t ed ip :

“ B re a v r e t (k a d ın ) z ır h , k ü la h , k ılıç , o ta ğ , tü fe k v e k ap la n p o s ­
tu n u n eyler? H e p s i b e n im d ir !” d ed i is e d e k im s e d in le m e y ip p a şa ­
n ın b in y e d i y ü z n a k it k e s e , y e tm iş k e s e a ltın ı d a h i g id ip p a ş a bu
d e fa m a l v e c a n d a n a y r ıla r a k “ y a sab u r” ç e k ti. İsta n b u l’d a K ö p ­
r ü lü v e z ir , K a y a S u lta n ’m m a lı a sıl v a lid e h a n ın d a k i o r ta k u le d e ­
d ir d iy e k e n d isi g id e r e k bir b ü y ü k M ıs ır h a sır ı ile bir m er te b a n i
ta b a k ta n b a şk a b ir ş e y b u la m a y a r a k h â ip v e h â ir (eli b o ş v e u m ­
d u ğ u n u b u lm a m ış ) E y ü p ’e g e ld i. B ü tü n m a lla r b o sta n c ıb a şı k a y ı­
ğ ın a k o n u p g itti. M e le k Paşa:

“ K a ld ır ın c e n a z e y i ! ” d iy e r a h m e tli s u lta n ı k a ld ır ttı. M e le k


A h m e t P a şa g ö z d e v e z ir le r ara sın d a . Y a b u “ m ü s a d e r e ” 107 n e d ir
d iy e c e k s in iz . H iç! S a d e c e “gelir.” H a n i y ir m i şu k a d a r y ıl ö n c e
v a r lık v e r g is i d e d iğ im iz şey...

asa

B ö y le c e y ü z y ılla r c a n e c a n ım ız n e d e m a lım ız h iç b ir g ü v e n c e
a ltın d a o lm a d a n k e n d im iz c e y a ş a d ık . T a n z im a t v e d a h a so n ra ,
y e d i y ü z e lli y ı l l ı k İ n g iliz h a k la r ın a k a v u ş u r g ib i o ld u k s a d a h u y
c a n ın a ltın d a d ır, d e m iş le r , h a s ım ö ld ü r m e k v e h â z in e y e “ m ü s a ­
d e r e ” ile para s a ğ la m a k is te d ik ç e ö z e l m a h k e m e le r k u r m a k v e
ö z e l k a n u n la r ç ık a r m a k y o lu n u b u ld u k . V a h id ü d d in d e v r i h arb iye
n a z ır ın ın K ü rd M u sta fa D iv a n -ı H arb i’n e 108 g ö n d e r d iğ i, b e n im d e

106 Açık, çıpiak


107 Malın padişah adına zaptı.
108 Askeri mahkeme

128
FALİH R1FKI ATAY

iç in d e b u lu n d u ğ u m , e lli ü ç k iş ilik lis te n in b a ş ın d a şu b u y u r m a


vard ır: “ Ş a r k ın h u z u r v e sü k û n u n u ih la l e ttik le r i iç in b e h e m e ­
h al id a m e d ilm e s i la z ım g e le n le r !” A n a d o lu ’n u n b ir b ü y ü k z a feri
İsta n b u l’u n c e s a r e tin i k ır m a s ıy d ı b e n d e ç o k ta n g ö ç ü p g itm iş tim .
B ir in c i D ü n y a S a v a şı sır a sın d a h arp d iv a n la r ın a “ y ir m i d ö rt sa ­
a tte id a m k ararı v e r ile r e k ta s d ik o lu n m a k , te lg r a fla b ild ir ilm e s i”
g ib i e m ir le r i h a tırla tırım .

1 9 4 5 ’te n s o n r a İsta n b u l k o m ü n is tle r in in k u r d u k la r ı “ in s a n


h a k la rı” c e m iy e tin in , o g ü n k ü p o litik a k ız g ın lığ ı iç in d e , r e is liğ in i
a la n b ir “ b ü y ü ğ ü m ü z ,” o n d a n b e ş altı y ıl ö n c e İ z m ir ’d e v a liy i de
y a n ın a ala ra k b ir te f tiş e g id iy o r d u . Y o ld a v a liy e :

— E ğ e r b ir h a rb e g ir e r se k lis te d e k i b e ş b in k iş iy i id a m e t­
tir m e d e n k ım ıld a m a m , d e m işti.

B u b e ş b in k iş in in n a sıl te s p it e d ild iğ i so r u s u n a d a k ısa ca :

— P o lis ra p o rla rın d a n , c e v a b ın ı v e r m işti.

N e u z u b illa h 109 o b eş bin k işi arasın d a İn san H ak ları C e m iy e ti’ni


k u ran lar o ld u ğ u n a h iç şü p h e y o k y a , o sıra la rd a N a z ım H ik m e t’in
a ff e d ilm e s i d ile k ç e s in i im z a la y a n la r ın b a şın d a o ld u ğ u m d a n b e n
d e b u lu n m a k ta o lm a lıy d ım .

M a la g e lin c e , V a r lık V e r g isi K a n u n u ’n d a n ö n c e d e m e s e la bir


şe h ir d e y o l a ç a c a k s ın ız , k a m u la ştır m a y a fa z la c a para g id e c e k , h e ­
m e n o g e ç e c e k y o lu n a sk e r lik ç e g e r e k li o ld u ğ u ü z e r in e bir karar
ç ık a r ır , A s k e r i K a m u la ş tır m a K a n u n u u y g u la r s ın ız k i D o lm a -
b a h ç e S a r a y ı’n ı h e m e n h e m e n b e ş o n g e c e k o n d u p a ra sın a a lıv e -
rirdi o z a m a n !

O z a m a n d e d im , a m a o n p a ra v e r m e d e n İ s ta n b u l y a k a s ı­
n ın y a r ıs ın ı d a b u z a m a n y ık tık . E d e b iy a tın ı b u ld u k m u , z a m a n
m e k â n v ı z g e lir b ize!

109 Tann’ya sığındık.

129
KURTULUŞ

N ite k im y e d i y ü z e lli y ıl lı k B ü y ü k Y a sa c ı İn g ilte r e s i’n in s o s ­


y a lis tle r d e m ir v e ç e liğ i d e v le ş tir m e k is te d ik le r i v a k it ilk d ü şü n ­
d ü k le r i fa b r ik a , şirk et v e m a d e n s a h ip le r in e v e r ile c e k m ily a rla rı
h a z ır la m a k o lm u ştu r.

B iz im so lu n to p ra k re fo r m u n u n b a ş d a y a n a ğ ı, to p ra k a ğ a la ­
rın a v e r e c e k p a r a m ız y o k la fı d e ğ il m id ir ? “ O n la r ın c e d le r i k ö y ­
lü y ü a n g a r y a a ltın d a in le te r e k ç o k ta n p a r a la r ın ı ç ık a rm ışla rd ır,”
g ib i g e r e k ç e le r e d e ş im d i ra stlıy o r u z . B e lk i d e e s k i ç a lışa n la r ü z e ­
r in e bir h e s a p g e ç e r e k ü st p ara d a iste y e c e k le r .

B iliy o r s u n u z , b iz im C H P so lc u la r ı to p r a k re fo r m u n d a “ m e c ­
buri k o o p e r a tifç i,” y a n i k o lh o z c u . N a s ıl k i ö n c e d e v le t e lin d e k i
to p ra k la rı d a ğ ıt ın ız , d e d in iz m i, h e p sin d e b ir a y a k la n m a . Ç ü n k ü
b u n la r h a z ır so fh o z !

H er n e is e , İ z m ir ’e g ittiğ im d e d u y d u m , re fo r m u n “m ü s a d e r e ”
m a n a s ın a g e ld iğ in i g ö r e n m ü lk sa h ip le r i y a r ın b ir d e a p a rtm a n
refo rm u o lu r sa k a y g ıs ın a v e b e lk i bir a ile y e b ir d a ir e bırak ırlar
u m u d u n a d ü şe r e k ç o lu k ç o c u k v e y a k ın la r ın a d a ir e le r in i d a ğ ıtı-
v e r m işle r . Y arın s o lc u b ir ik tid arın :

— Efendi senin beş dairen var. Hakkın bir daire. Gerisini çatı­
sızlara dağıtacağız. Para mı? Ödemeyiz tabii. Para planın. Elli yıl
taksitle bir şeyler vermeyi düşünürüz. Gerçi sen yıllardan beri ki­
racıları sömürerek çoktan apartman parasını çıkarmışsındır ya...
Üste verecek duruma düşmemek için hemen tapunuzu tes­
lim edersiniz.
Mal canın yongasıdır, demişler. Kendi solları CHP’ye işte bu
yonga şüphesinin cezasını çektirecekler.
Afrikalı sömürgelerde mal mülk, banka, bankadaki para, fab­
rika, fabrikadaki sermaye yabancılarındı. Zavallı Arabın elinde
bağımsızlık senedinden başka bir şey yoktu. Onun için Araplar,
Hazreti Muhammed, Bedir’de Mekke’nin müşrik110 kapitalistlerini
110 Tanrı’ya ortak koşan, birden çok Tanrı’ya inanan

130
HALI H RIH Kİ ATAY

v u r m u ştu r , d iy e iş e bir d in sü s ü v e r e r e k k â fir le r in v a rla rın ı y o k ­


la rın ı silip sü p ü rd ü ler. G a v z e 111 m a lı tü k e n in c e g e n e e s k i a ç lık la ­
rın a d ö n d ü le r y a , o d a b aŞ k a. A m a b iz d e s o lu n y a ğ m a s ın a k o ş ­
t u ğ u m a l m ü lk , b a n k a , fa b rik a y ü z d e d o k sa n T ü r k ]'Y ü z d e o n u da
b iz im a y a k la r ın a d ü şe r e k g e tir ttiğ im iz y a b a n c ı parası!

T ü rk so lc u lu ğ u n u n ru h u 6 /7 E y lü l ruhu! Y a ğ m a v e “g a n im e t-
ç ilik ” ruhu!

S o la b a k , 6 /7 E ylü l ruhu!

S a ğ a b a k , 31 M art 1 9 0 9 ruhu!

111 Din uğruna savaş

131
SAAT

a n ım ız d a b ir o te l var. H a fta d a b ir e lli a ltm ış V iy a n a lı tu rist


d eğ iştir ir . G e ç e n le r d e k a p ı ö n ü n d e y u k a r ıd a n b ir in i b e k le ­
y e n g e n ç k a d ın a , ik i şa lv a rlı k a p ıc ı k a r ıs ın d a n b iri y a k la ş tı, b ile ­
ğ in d e k i saati g ö ste r e r e k , “ S aat k a ç ? ” y e r in e g e ç e n b ir el v e g ö z
işa r e ti y a p tı. V iy a n a lı A lm a n c a : “ Ü ç !” d e m e s i ü z e r in e kırıtarak:
“A n la m a d ım k i...” d er g ib i g ü ld ü . B u d e fa tu rist: “ K e n d in b a k da
ö ğ r e n !” g ib ile r d e n sa a tli b ile ğ in i a v u c u n u a ç ıp b e ş p a r m a ğ ın d a n
ik isin i a v u c u iç in e b ü k e r e k sa a tin ü ç o ld u ğ u n u a n la ta b ild i.

K e n d i k e n d im e 10 E k im ’d e s a n d ık b a ş ın a g e le c e k p a r m a k
iz c i y ü z d e a ltm ış v e y a y e tm iş te n ik is i b u n la r o ld u ğ u n u d ü ş ü n ­
d ü m . Ş ü p h e s iz o g ü n e k ad ar k e n d ile r in e n e s o l M a r x ’ın lü gatları
ile , n e o r ta k a r m a e k o n o m is in in te r im le r i ile a d a y lığ ın ı b e ğ e n ­
d ir m e y e k a lk ış a c a k d e ğ ild irler. S o l, k a d ın ım sa n a n a h şu n u v e ­
r e c e ğ iz d iy e b e n im a p a r tm a n ım ı g ö s te r e r e k k a r m a e k o n o m ic i d e
k o m ü n istle r g e lin c e k a p ıcıla rı p o lisle r ta y in e d e c e k le r , k o c a n ı iş e
sü r e c e k le r y o llu b irer k ış k ır tm a p a r o la sı su n a c a k tır .

K a d ın la r ın ark a sın d a n b a k tım . 1 9 2 3 ’te o r m a n lık h a lk ın ın , b en


o r m a n la rı sa v u n d u ğ u m için:

— B u b iz im d e ğ il, o d u n la r ın m e b u s u ... A l ı n o n u b iz d e n ...


d iy e A n k a r a ’y ı tu ta n a k g ö n d e r ip o r m a n la r iç in d e k ile r in b a lta lı­
ğ ıd ır, o r m a n ın a ğ a c ı k e s m e k le biter m i h iç , d iy e n le r d e n b irin i is ­
t e m iş o ld u k la r ın ı h a tırla d ım .

133
KURTULUŞ

G e r i ü lk e le r d e d e m o k r a s i b ilg id e n ö n c e , o k a d a r ö n c e k i b ilg i
h e m e n h e m e n a k la g e lm e y e c e k k a d a r ö n c e b ir a h la k v e k a rak ter
rejim id ir. T ır n a k la r ım sö k s e le r y a la n s ö y le m e y e c e k , d ir se k le r in i
k ır sa la r d ü şü n d ü ğ ü n ü n te r s in e e v e t d e n m e y e c e k o la n la r ın rejim i!

B ir d e b iz im p o litik a y a b a k ın ız . S a ğ ı y a la n s o lu d olan ! O rta sı y a ­


lan v e d olan!

G e r ile r d e p o litik a c ı a y d ın ın g ö r e v i h a lk ın z a a fla r ın ı “ te d a v i


e tm e k !” B iz d e b u z a a fla r ı “ is tis m a r e tm e k !” 112 T ıp k ı e s k id e n A f ­

rik a z e n c ile r i a r a şm a g id ip k e n d i k a z a n c ın d a n b a ş k a b ir ş e y le il­


g ile n m e y e n s ö m ü r g e c i b e y a z la r gib i!

E sk id e n , d in d e a y ıp o lm a z , d iy e b ir s ö z v a r d ı, h a n i tıp d e r sle ­

r in d e ayıp o lm a y a c a ğ ı gib i... D e m o k r a sid e a h la k o lm a z , h ik m e tin i


b iz ica t e ttik . Y ah u t d e m o k r a s iy i B a tı’d a n ta k lit e t t iğ im iz sırad a,
a h la k ın ı e s k i k ö tü Ş a rk g e le n e k g ö r e n e k le r in d e n sü z e r e k p a d iş a h ­

lara, v e z ir le r e b ir k a ç k e s e “ ih tar” 113 iç in y a p tığ ım ız d a lk a v u k lu ğ u


p ara d e ğ e r in e g ö r e b ir k a ç y ü z v e y a b in lira ö d e n e k iç in h a lk e fe n ­

d im iz e ç e v ir d ik . M it in g v e y a to p la n tı k ü r sü le r in d e d ü şü n d ü k le r i­
n in , b ild ik le r in in , in a n d ık la r ın ın m a s k a r a sın ı ç ık a r a n d e m a g o ji114

p e r e n d e b a z la r m ı115 g ö r d ü k ç e , in s a n a ğ z ın a h o p a rlö r a la ra k , h a n g i
ş a ir in s e h a tır la m ıy o r u m , b e y tin i h a y k ır a c a ğ ı g e liy o r : “ K im i gör­
s e k e te k le r iz - N e u ta n m a z k ö p e k le r iz !”

... Ve sicilli: Hukuktan diplomalı, Sorbonne Üniversitesi’nden


doktoralı. Fransızcadan başka İngilizce bilir.
Asıl marifeti ise bir ayak üstünde dört yalan kıvırmak! Bir
nefes dokunuşunda tam devirde kırk defa dönmek!

112 Sömürme
113 Bağış
114 Söz savcılığı
115 Takla atan

134
FALİH RIFKJ’ATAV

G e ç e n le r d e “ b a ğ ım s ız p o li s ” ü z e r in e b ir fık r a y a z m ış t ım .
L o n d ra ’y a g id e n b ir h e y e tte k i e s k i ta n ıd ığ ım d a n d in le d im . K e n ­
d ile r in i A v a m K a m a r a s ın ın a ç ılış tö r e n in e d e g ö tü r m ü şle r . T am
reis iç e r i g ir e c e ğ i sırada:

— D ik k a t e d in iz , d e m işle r , ş im d i g ö r ü lm e d ik b ir ş e y g ö r e ­
c e k s in iz . P o lis , r e is e se la m v e r e c e k . H a lb u k i b ilir s in iz b e lk i, İn ­
g iliz p o lis i k r a liç e y e b ile s e la m v e r m e z !

B iz d e is e g e le n g e ç e n “ b ü y ü ğ ü n e ” s e la m v e r m e k te n z a v a llı
p o lis tr a fik işa r e ti v e r m e y e v a k it b u la m a z .

Y a r g ıç g i b i b a ğ ı m s ı z p o l i s , ç o c u ğ u n u n n a f a k a s ı n ı ç a r ş ı
d ü k k â n la r ın d a n d ile n m e y e ih tiy a c ı o lm a y a n , h a s ta s ın ı d ü ş ü n m e ­
y e n , h a k v e h ü r r iy e t b e k ç is i, ş e r e f d u y g u lu p o lis!

— S e n b e n im k im o ld u ğ u m u b ilm iy o r s u n ha...

G ö s te r ir im b e n san a...

V e e r te s i g ü n b u y u r u n u z G a la ta ’d a n H a k k â r i’ye!

■■■

A n k a r a ’d a k i m ü ftü ler toplantısı iç in y a z d ık la r ım a bir h o c a e fe n ­


d in in p e k k ız d ığ ın ı b a n a y o lla d ığ ı m e k tu p ta n ö ğ r e n d im . O k u l e k ­
sik le r in i k e n d i k e n d in i y e tiştir e r e k ta m a m la m a y a n b u tü rlü k im ­
se le r e d in d e r si v e r m e k b iz e k a d a r d ü ş e r s e n e d e n şa ş m a lı b u n a?
M e s e la o to p la n tıd a iş ç ile r e c u m a n a m a z ı iç in b ir sa a t iz in is te n ­
m iştir.

Pekiyi, hocam bilirsin ki cuma namazı farz değildir. Am a


beş vakit namaz farzdır. Neden her gün öğle ve ikindi namazları
için birer saat izin istemiyorsunuz? Her gün işçi başına iki saat­
ten on binlerce saat!
Süleymaniye Cami’sinin mihrap duvarına asılı bir hadis vardı.
Son onarmalarda kaldırılmamışsa manası şudur: “Öyle günahlar
vardır ki namazla giderilmez, oruçla giderilmez, hacla giderilmez,
onlan ancak geçim sağlamak için harcanan çaba affettirebilir!”

135
KURTULUŞ

D e m e k k i te z g â h b a şın d a k i T ü rk iş ç is i n a m a z ın ı k a z a y a b ıra­
k a b ilir, fa k a t ç o lu k ç o c u k g e ç im i v e r e n iş k a z a y a k a la m a z .

B iz im a m h a tip o k u lla r ın d a ta m lis e ö ğ r e tim i v e r ile r e k ayd ın


d in a d a m ı y e tiş tir e lim d erk en , g e r ç e k M ü s lü m a n lığ ı k a v ra y a n h o ­
c a la r ın b iz le r e k ıla v u z lu k e tm e le r in i s a ğ la m a k is tiy o r u z .

S o n h a fta b ir ile r ilik ta r tışm a sı ç ık tı. T u h a f b ir a n la y ış a göre


g r e v h a k k ı v e r m e k ile r le m e k tir d e iş ç i ç if t ç i ç o c u k la r ın ı d a h a
1 9 2 3 d e v r im in in k a p a ttığ ı m e d r e s e ilk o k u lla r ın d a e ğ it m e k , z a ­
v a llı y a v r u c a k la r ın b e y in le r in i b ilm e d ik le r i d il e z b e r le r i ile su ­
la n d ır m a k g e r ile m e d e ğ ild ir .

M a d e n k u y u s u n d a ç a lış a n iş ç iy e fa z la g ü n d e lik v e r m e k ileri-


lik tir d e o iş ç in in d ö rt k a d ın a lm a s ın ı ö n le y ic i M e d e n i K a n u n u ’nu
“ lâ f z ı m u r a d ” b ir p a ç a v r a g ib i b u r u ştu r u p s e p e t e a tm a k g e r ile ­
m e k d eğ ild ir .

A ta tü r k ç ü lü k p r o le ta r y a c ı c e p h e s i k u r m a k tır d a to p lu m u m e ­
d e n iy e t v e k ü ltü r e ğ it im i ile y o ğ u r a r a k g e r ile m e y e karşı s a v a ş ­
m a k A ta tü r k ç ü lü k d e ğ ild ir .

M illi k a lk ın m a m a d d i v e m a n e v i b ir b ü tü n d ü r. H er türlü re­


fo r m u n te m e li e ğ itim o ld u ğ u n a g ö r e , h e le g e r i v e g e c ik m iş le r d e
o , m a n e v is i m a d d is in d e n d e ö n c e g e le n b ir bütü n d ü r.

B u b a k ım d a n T ü r k iy e , ile r is i 2 7 y ıl ö n c e s in d e k a lm ış olan
a c a y ip bir m e m le k e t o lm u ştu r . B iz h a tır la r ım ız d a 2 7 y ıl ö n c e s in ­
d e n d a h a g e r iy e d o ğ r u b u g ü n e n is p e tle v e b ir ç o k b a k ım d a n , to p ­
lu m u m e d e n ile ş tir m e k iç in p e k e s a s lı b a k ım la r d a n , g ittik ç e d ah a
a y d ın lığ a k a v u şa r a k , g id e r iz .

N i c e A n a d o lu ç a r ş ıla r ın d a , h a r e m li s e la m lık lı ş e h ir v e k a ­
sa b a sin e m a la r ın d a T ü rk k a d ın ı h ü rriy et v e h a k h a sr e tin i 2 7 y ıl
g e r iy e b a k a ra k çek er.

■■■

136
FALİH RJFKIATAY

N e d ir bu d e v r ik c ü m le ? N e s ir d e v e p iy e s le r d e sa n a tçı k o n u şm a
d ilin i y e r y e r k u lla n a b ilir . F ak at n a s ıl b ir m e m le k e ttir o k i tarih ­
ç is i, İsta n b u l’u S u lta n F atih a ld ı, der, r o m a n c ıs ı, a ld ı İsta n b u l’u
F atih, d iy e y a z a r . N a s ıl bir y a z ı d ilid ir o k i b ü tü n b ilim k ita p la ­
rın d a g r a m e r li, e d e b iy a t y a z ıla r ın d a g r a m e r s iz d ir . Y o k sa g r a m e r
d e m i “p is b u r c o y !”

V e n a sıl bir m illi e ğ itim d ir o k i b u a n a rşin in o k u lla ra v e T ürkçe


d e r sle r in e s o k u lm a s ın a iz in verir?

N e d e m e k b ö lg e s e l? N iç in d u y g u sa l? İ lle A r a p n is p e t “ i”s in e
b u y ü z d e y ü z u y d u r m a k a lıb ı k a r şılık a lm a k is tiy o r u z ? T ü r k ç e -
n in fiille r i h e p “ k ıy a s i.” "6 B u d ilim iz e o ld u k ç a y o r u c u bir m o n o ­
to n lu k verir. B ir d e o n u “ se l,” “ sa l” la d o n a tm a k ? “A n ıts a l” y o k ,
“a n ıtsı” var. “ B ö lg e s e l” y o k , “ b ö lg e lik ” var. D a h a tü rlü tü rlü v e
d ili g ü z e lle ş t ir ic i n is p e t ş e k ille r im iz var. A m a T ü r k ç e b ilm e k ,
T ü r k ç e y i ta tm a k la z ım . “ E d e b iy a ts a l” o lu r m u h iç ? A y ıp g ib i bir
şey ! A c a b a p e k y a k ış tır a m a d ık la r ım ız iç in b irk a ç e s k iy i k liş e o la ­
rak sa k la s a k n e çık a r?

D o s tu m T a h sin B a n g u o ğ lu T ü r k ç e n is p e t116117 ç e ş itle r in i g ö s t e ­


rir b ir e tü t y a p m ış tı. B u etü d ü T ü r k ç e s e v e n le r iç in Dünya'da ve
k e s ilip e l a ltın d a b u lu n d u r a b ile c e k ş e k ild e y a y ın la tm a k ü z e r e ­
y im . D ille r in i s e v e n o k u r la r ım ın fa y d a la n a c a k la r ın ı u m u y o r u m .

116 Kurallı
117 İlgi, bağlılık

137

ÇİRKİN

ü y ü k m im a r v e şe h ir c i L e C o r b u sie r d e n iz d e y ık a n d ığ ı sıra

B k a lb i d u r a r a k ö ld ü . K e n d is in e g e le c e k y ü z y ı l ı n a d a m ı d i­
y e n le r var. D e ğ e r i p e k g e ç a n la ş ılm ış tır . B ü y ü k e se r le r in d e n biri
N e h r u ’n u n o n a y a p tır m ış o ld u ğ u bir şeh ir. A d ı Ş an d irgarh . B u n ­
d a n k ırk ik i y ı l ö n c e L e C o r b u sie r k i a slı İsv e ç lid ir , L e m a n G ö lü
k ıy ıs ın d a a n a sı iç in bir e v y a p m ış. B e le d iy e c ile r b ö y le bir yap ı ile
ta b ia tı b o z d u ğ u n u s ö y le y e r e k k e n d is in e , b u son d u r, b ir d a h a bu
tü rlü h a lt k a r ış tır a m a z sm , d e m işle r . B ir e n d ü str i a d a m ı d a B or­
d e a u x y a k ın la r ın d a k i P e s s a e ’d e g e n e o n a e lli e v y a p tır m ış. R e n k
re n k d u v a rlı, sta n d a r t e v li b a h ç e li site ta m a m la n ın c a y e r li id are­
ciler, n e k ü sta h lık tır g ö z le r im iz ö n ü n e b u ç ir k in liğ i se r m e k , d e ­
m iş le r v e e v le r e su v e r m e m işle r . A ltı y ı l L e C o r b u sie r ’n in d eğ eri
a n la ş ılm c a y a k ad ar, e v le r b o ş k a lm ış. B a h ç e le r d e o t b itm iş.

B ü tü n e r k e n le r in b a şla r ın a b u d e r tle r g e lir . B e n h ik â y e n in


b a şk a y ö n ü n d e y im . B a tı’d a şe h ir v e ta b ia t g ü z e lliğ in i k o r u y u c u c u
o to r ite le r in y e t k ile r in in ] n e k a d a r g e n iş o ld u ğ u n u g ö r ü y o r su n u z .
B u y e tk ile r e İs ta n b u l’u t e s lim e ts e k ilk işle r i e v v e a p a rtm a n la ­
r ım ız ın y ü z d e d o k s a n ın d a n h a v a g a z ı, e le k tr ik v e s u y u k e s m e k
o la c a k . N a s ıl d a h â lâ p a r se lc i v e k a tc ı e s n a fın çık a rla rı iç in y e ­
raltı v e çatı ü stü k a ç a k la r ın a g ö z y u m u y o r u z ? G e ç e n le r d e M o d a
C a d d e s i’n d e y e d i k atlı d ar b ir a p artm an g ö r d ü m , a sa n sö r sü z . Y al­
n ız v a ta n d a ş g ö z le r in i “ç ir k in ”d e n k o r u m a m a k la k a lm ıy o r u z , v a ­

139
KURTULUŞ

ta n d a ş k a lp le r in i d e d ü ş ü n d ü ğ ü m ü z y o k . G e n e M o d a ’d a k o y a b a ­
k a n bir a p a r tm a n ın n a sıl o lu p d a bu k a d a r y ü k s e k tu tu ld u ğ u n u
so ru ştu rd u m : “ B ilm e z m is in a y o l... Ö n c e a rsa ü s tü n e to p ra k y ı­
ğarlar. Y ü k s e k lik iz n in i o y ığ ın tı ü stü n d e n a lıp so n r a top rağı ta ­
şıtır, te m e li k azarlar.”

K o r u b ir a rsa d e ğ il, b ir tab iat p a rça sıd ır. H iç b ir ta b ia t p arçası


ç ıp la k a rsa g ib i p a r ç a p a rça b ö lü n ü p a sır lık a ğ a ç la r ı d o ğ ra n a ra k
p a r se lc i v e k a tçı e s n a f ın a sa ttır ılır m ı?

A c a b a b u m e m le k e tte m e d e n iy e te d a h a k a ç d ü z in e y ıl var?

E v et, d e v r im iz d e b ü y ü k b ir d e ğ iş m e var. A c a b a n e d ir b u d e ­
ğ iş m e ?

B u d e ğ iş m e o n d o k u z u n c u y ü z y ı l so n u v e y ir m in c i y ü z y ıl
b a şla rı k a p ita lis t-s o s y a lis t k a v g a s ın ın , m e d e n i B a tı’d a y a tış m ış o l­
m asıd ır. N o r v e ç ’te o t u z y ıl sü ren s o s y a lis t rejim so n s e ç im le r d e
y e r in i b u rju valar k o a lis y o n u n a b ırak tı. B u h a l n e y i g ö ste r ir ? B ir
to p lu m n e k a d a r ile r le y e b ilir s e o k a d a r ile r le m iş o ld u ğ u n a şü p h e
o lm a y a n N o r v e ç lile r d e b ile s o s y a liz m in g e le c e k z a m a n la r rejim i
o lm a k şa r tla r ın ı g e r ç e k le ş tir e m e m iş o ld u ğ u n u g ö ste r ir . N o r v e ç
s o s y a liz m i, tu tu m u n u d a h a d a r a d ik a lle ş tir m e k is te d iğ i v e h e le
N A T O ’d an ç ık m a y a k a lk ış tığ ı iç in a tılm ıştır. Y e r in e g e le n e s k i k a ­
ra k terd e b ir k a p ita list re jim i d e ğ il, bir s o s y a l a d a le t rejim idir. B u
re jim , in s a n ın y a r a tıc ı g ü c ü n ü ö ld ü r d ü ğ ü n e , e lli y ıl lı k R u s y a d e ­
n e m e s i ile a r tık ş ü p h e k a lm a y a n , d e v le tle ş tir m e , r o m a n ı y a z a n la
d iz e n i e ş itle ş tir m e , ü r e tim a ra çla r ın ı k a m u la ş tır m a s is te m le r in e
k arşıdır. A d a le tç id ir , e ş itç i d eğ ild ir . H ü rriy etçid ir, d ik ta c ı d eğild ir.

D o ğ u s o s y a liz m i b ir ir tic a d ır .118 G e r ç e k a n la m ı ile s o l d e ğ il,


sa ğ d ır. T İP p r o g r a m ın ı y a z a n la r ı B a tı s o s y a liz m i s ın ıfta n d ö n ­
dürür. B u d e v le tle ş tir m e v e m e m u r la ş tır m a c ılığ ın d ik ta , k ıtlık v e
d a r lık g e tir m e d iğ i h iç b ir D o ğ u m e m le k e ti y o k .

118 Gericilik

140
FALİH RIFKI ATAY

A m a b iz B a tı’n ın h er z a m a n h iç o lm a z s a e lli y ıl ark a sın d a n


g id e r iz . S o lu m u z d a B a tı so lu n u n e lli y ıl g e r is in d e , s a ğ ım ız d a
B a tı sa ğ ın ın !

H a n i y e n iç e r i Y a h u d in in y a k a s ın a y a p ışa ra k :

— V ay s iz İs a ’y ı h a ç a g e r e r s in iz ha...

D e m iş d e Y ahudi:

— A m a n e fe n d im b in y e d i y ü z y ı l l ı k m e s e le b u , d iy e k e n d in i
k u rta rm a k is te y in c e :

— N e m e la z ım , b e n y e n i d u y d u m , d e m iş .

B iz im k ile r in d e y e n id ir d iy e sa r ıld ık la r ı fik ir a k ım ı ç o k ta n


ta r ih e k a rıştı.

R u sy a ’n ın 1917si’n d e n b a ş la y a c a ğ ız d a y ir m i b ir in c i y ü z y ıl ın
o n b e ş in c i y ılın d a k ıtlık ta n n e k ad ar a lt ın ım ız v a r sa K a n a d a ’y a
g ö n d e r ip b u ğ d a y d ile n e c e ğ iz .

V e e lli y ıl y u m r u k altın d a!

■■■
G e ç e n le r d e 1917 B o lş e v ik e ş itç iliğ i ü z e r in e , h u tb e sö y le r g ib i,
n u tu k ç e k e n k ıp k ır m ız ı bir s o lc u y a , k e n d is in i so n u n a k ad ar sa ­
bırla d in le y e n ta n ıd ığ ım so rm u ş:

— A m a m a ş a lla h s e n in b in le r c e lira m a a ş ın , o to m o b ilin , ö ğ -


leli a k ş a m lı v is k in h e p si y e r in d e . M e s le ğ in d e n o lu p d a g e ç in e c e ğ i
o lm a y a n la r a o n k u r u ş y a r d ım e ttiğ in i g ö r m e d ik , d e m e s i ü zerin e:

— H aa, d e m iş , bu ayrı m e se le ... B e n b ü tü n m ille ti k u rta rm a y a


ç a lış ıy o r u m . C a n la b a şla ç a lış a b ilm e m iç in e lb e tte h er türlü ra­
h a tım ta m o lm a lı!

N a im a n ın a n la ttığ ı h o c a la r k a v g a s ın ı b e lk i h a tır la r sın ız . B ir


ta k ım ı k u ru b e z d e n b a şk a b ü tü n k u m a ş la r ı, k u r u e k m e k v e k a ­
tık ta n b a şk a b ü tü n y iy e c e k le r i, b a k ır k a p k a la c a k ta n b a şk a b ü ­
tü n k u lla n a c a k la r ı h a ra m sa y a ra k y a s a k e d ilm e s in i istiyorlard ı.
B u h o c a la r d a n b ir b ü y ü ğ ü n ü n e v in e g id e n biri:

141
KURTULUŞ

— A m a n h o c a m , h a ra m d e d iğ in iz h er ş e y s iz in ü stü n ü z d e
b a şın ız d a , e v in iz d e m u t fa ğ ın ız d a var, d e y in c e s o fta k öp ü rm ü ş:

— O bir ta s a r r u f işid ir a h erif... B e n p aram ı fa iz e v e r ir im , fa iz


haram ... B u fa iz le ip e k li iş le m e li u çk u r a lır ım ... U ç k u r d a haram ...
İk i h aram b irb irin i götü rü r. S iz a v a m ta k ım ı b u n la rı b ile m e z s in iz .

N ite k im M o s k o v a ’d a b e ş i b ird en 4 x 4 b ir o d a y a s ığ m a n R u s
iş ç ile r i k e n d i lid e r le r in in n e d e n H o lly w o o d m ily a r d e r a r tistlerin i
b ile im ren d iren v illa la r d a k e y if sü rd ü k lerin i a n la y a b ilm işle r m idir?

S o fta n ın s a ğ ı g ib i s o lu ile d e b a şa ç ık ılm a z .

S o v y e tle r ö n c e a to m b o m b a s ı te h d itle r i ile B a tı’y ı y ık m a k ,


A m e r ik a ’y ı B a tı’d a n k o v m a k isted iler. İ k id e bir L o n d r a ’y ı b irkaç
d a k ik a d a y ık a r ız , P a r is’i bir ik i d a k ik a d a y a k a r ız , d iy e y ü r e k o y ­
n a tıc ı n u tu k la rı h a tır la r sın ız . B u g ö s te r iş le o r ta lığ a b ir h a y li ür­
k ü n tü v erd iler.

A m e r ik a :

— H arp m i istiyorsu n u z, b u yu ru n , d iy in c e şa fa k attı. B erlin ’d e


v e K ü b a ’d a g ö tü r ü ld ü ğ ü ü z e r e S o v y e tle r in , k ız ı l e m p e r y a liz m ­
d en a sla v a z g e ç m e m e k le b erab er, sa v a şta n n e k a d a r ç e k in d ik le r i
d e m e y d a n a ç ık tı.

İşte bu sıra d a B o lş e v ik d e h a sı A m e r ik a ’y ı B a tı’d a n ö n le y ic i


k u r u lu şla r ı o rta d a n k a ld ır m a k iç in e n iy i b u lu ş u n u m e y d a n a k o y ­
m u ştu r: T a r a fsız blok!

T a ra fsız b lo k d e m e k , s ö z d e ik i c e p h e arası k a lm a k , fa k a t her


m e s e le d e M o s k o v a g ib i g ö r m e k , W a s h in g to n g ib i g ö r m e m e k ,
so lc u rejim k u r m a k , k e n d ile r in d e n b a şk a la r ın ı A m e r ik a n u y d u su
sa y a r a k k e n d ile r i a d ım a d ım S o v y e tle r e v e K ı z ıl Ç in ’e a y a k u y ­
d u r m a k , T ü r k iy e ’y i u y d u , M a c a r ista n ’ı u y m a d ı g ib i g ö r ü p g ö s ­
te r m e k d em ek tir.

T am bu s e ç im sır a sın d a p a rtiler d ışı k u r u la n ta r a fsız b lo k da


tıp k ı, a m a tıp k ı bu. D a im a o ld u ğ u g ib i k a tıla n la r iç in d e iy i n i­
y e tli v e s a f y ü r e k li o la n la r var. K ıp k ız ıl k o m ü n is t d e a y a n b e y a n

142
fA Ü H R1FK1 ATAY

var. H iç k ıp k ız ıl k o m ü n is tin k e n d i u y d u lu ğ u n a u y m a y a n b ir d a v ­
r a n ış a k a tıld ığ ı T ü r k iy e ’d e d e ğ il, y e r y ü z ü n d e g ö r ü lm ü ş m ü dür?

T ü rk k o m ü n istle r b ir z a fe r k a z a n m ışla r d ır : S o s y a lis t b a h a n e si


a ltın d a T ü r k iy e b a s ın v e y a y ın d ü n y a sı k a p ıla r ın ı a rd ın a k a d a r k ı­
z ıl e n te r n a s y o n a le a ç tır m a k !

Ş im d i u ğ r a ştık la r ı, y e n i m e c lis t e b ir sa lo n k o a lis y o n u h ü k ü ­


m e ti k u r u la b ile c e k s e ç im şa r tla r ın ı sa ğ la m a k !

Ş ü p h e s iz o n d a n s o n r a s ın ı M o s k o v a h e p im iz d e n d a h a iy i b i­
lir v e yü rü tü r.

İşte, iç le r in d e k i k a p ılg a n iy i n iy e tlile r d ış ın d a , ta r a fsız b lo ğ u n


s a ğ la m a k is te d iğ i şe y !

T ü rk iy e n a sıl bir te h lik e k a rşısın d a b u lu n d u ğ u n u ta m v a k tin d e


a n la y a b ile c e k m id ir ? M e s e le bunda!

B iz T ü r k iy e s o k a k la r ı v e g a z e te le r in d e fik ir v e y u r ts e v e r lik
a k ım ı d iy e k ö p ü ren c o ş k u n lu k la r ın k o c a im p a r a to r lu ğ u n a sıl p a ­
ra m p a ra m p a rça e d ip so n r a d a b a tır d ığ ın ı v e te h lik e le r i g ö s te r e n ­
le r in d e ç e şitli su ç la m a la r a k ın d a b u n a ltıld ık la r ın ı g ö r m ü ş o la n ­
la r d a n ız . K u r ta r ıc ı y o ld a n b a tırıcı y o la y e n id e n a y n ı g a fle tle nasıl
s a p tığ ım ız a ş a ş ıy o r u z .

143
mm


43’ÜNCÜ YIL

u m h u r iy e t’in k ır k ü ç ü n c ü y ılm a a y a k b a sıy o r u z . Y e n i h ü k ü ­

C m e ti k u r a n la r ın y a ş la r ın a b a k tım : Y ir m i ü ç ü n d e n o n ik isi
C u m h u r iy e t d e v r in d e d o ğ m u ştu r . O n b ir in d e n b irk a çı d a 1 9 2 3 ’te
ç o c u k lu k ç a ğ ın d a y d ı.

B iz M e ş r u tiy e t T ü r k iy e s i’n i y a k ın d a n ta m m ış o la n la rd a n ız.


Y a b a n cı e g e m e n im iz , H ır is tiy a n v e Y ah u d i a z ın lık e fe n d im iz d i.
B iz T ü rk ler h e p sin in a y lık lı b ek ç ile r i, n ö b e tç ile r i v e “ m u a m elat” "9
m e m u r la r ıy d ık . 1913 ’te R u s g e m is in d e y a k a la n a n bir k atili e lç i­
lik k a v a sı b iz d e n ister, b iz d e on u g e r i v e r m e k z o r u n d a k a lır ız
d iy e s a d r a z a m v e d a h iliy e n a z ır ı bir iş u y d u ru p E d ir n e ’y e g it­
tik le r i z a m a n y a n la r ın d a y d ım . K atili o g e c e h a p iste b o ğ d u r m u ş-
lardı. F akat h ü k ü m e t d e b ü y ü k e lç in in b a sk ısı ile p o lis m ü d ü rü n ü
y e r in d e n a ttık ta n b a şk a bir dah a h iç b ir d e v le t h iz m e tin d e k u lla n ­
m a y a c a ğ ın a d a s ö z v e r m işti.

Ç arşı p azar, b a n k a şirk et, a tö ly e v e y a fa b rik a , ithal v e ih raç ti­


ca reti, şe h ir su la rı, ışık la r ı v e taşıtları, d e n iz v e k arayolları, h ep si,
h e p si y a b a n c ı v e H ır istiy a n a z ın lık la r ın ] e lin d e y d i.

B e y o ğ lu ’n d a b ir A v r u p a şeh ri so k a ğ ın d a g ib i d olaşırd ık .

D ü k k â n la rd a n itibar g ö rm ek için T ü rk çe k o n u şm a m a k lazım d ı.


K u lü p le r in d ille r i F r a n sız c a v e y a İn g iliz c e y d i. 19

119 Dairelerde evrak üzerinde muamele yapma işi, işlem

145
KURTULUŞ

B ü tü n b u n la r ı T ü r k g e n ç li ğ in e M e ş r u t iy e t v e C u m h u r iy e t
T ü r k iy e le r i a r a sın d a k i b a ş d ö n d ü r ü c ü fa rk ı g ö s te r m e k iç in y a z ı­
y o r u m . K o m ü n is tle r in a lç a k ç a “k ü ç ü ltü c ü lü k ’le r i n i su ra tla rın a
ç a r p ın ız . A ta tü r k b ir İ n g iliz A s y a k o lo n is i k a d a r e li k o lu b a ğ lı
T ü r k iy e ’y i İn g ilte r e ’n in b iz z a t k e n d is i k a d a r b a ğ ım s ız k ılm ıştır .
T ü r k iy e ’n in b ü tü n ç a lış m a v e k a z a n m a k a y n a k la r ın ı T ü rk to p lu -
m u n u n e lin e v e r m iştir .

A ta tü r k d e v r im le r i, b iz e , 4 3 ’ü n c ü y ıld a n m e d e n iy e tç e v e k ü l­
tü r c e ta m b ir B a tı m e m le k e t v e to p lu m u o lm a k im k â n la r ın ı d a
sa ğ la m ıştır .

A ta tü r k so n r a s ı a d a m v e p o litik a c ıla r ı o n u n e s e r in i ta m a m la -
y a m a d ıla r . H a tta d e v r im le r in d e n e n e s a s lı o la n la r ın ın sa r s ılm a ­
s ın a g ö z y u m d u la r. B a ş la d ığ ım ız sıfır a g ö r e , h e r b a k ım d a n , ç o k
ile r iy iz . V a r a c a ğ ım ız a g ö r e , s ı r f A ta tü r k so n r a s ı a d a m v e p o liti­
k a c ıla r ın ın “a c iz v e g a fle t” v e k ör ç ık a r c ılık la r ı y ü z ü n d e n p e k
g e c ik m iş iz d ir .

G e ç m iş e b a k a r a k iy im s e r o la lım . B a tı ile a r a m ız d a k i ırak­


lığ ı d ü ş ü n e r e k ç ır p m a d ö v ü n e ç a lış a lım . Ç a lış m a la r ım ız ı ö n le ­
m e k v e y a sa p ıtm a k is te y e n s a ğ ı v e s o lu a y a k la r ım ız a ltın a a la ­
lım . D o ğ r u y o l ik is i a r a sın d a k i A ta tü r k yolu d u r.

146
y Jİİ!-
'iy« / . .'ciligrü üt

ANA DAVAMIZ

iç o k u r u y a z a r ı o lm a y a n , g e le n e k ç i g ö r e n e k ç i bir k ö y d e y iz .

H B a ş ın d a k i h o c a y a in a n m ıştır . O n e d e r s e d e m e k k i T anrı
ö y le b u y u r m u ştu r . B u k ö y d e d e m o k r a s i ç o ğ u n lu ğ u n u n ir a d e sin i
y e r in e g e tir m e k s e , s ıtm a lıs ın a k in in v e r m e k b ile a n tid e m o k r a tik .
N e s ö y le s e n iz , h o c a “ G â v u r lu k tu r bu!” d e d i m i, k ö y sa n d ığ ın d a n
s iz in iç in b ir te k o y ç ık m a k ih tim a li y o k . M ille t v e k illiğ in in y ıld a
a ltm ış y e tm iş b in lira d a ö d e n e ğ i var.

E ğ er b u k ö y A fr ik a ’d a v e s iz d e B e lç ik a ’d a n g e lm e b ir sö m ü rü -
c ü y s e n iz iç in iz d e n : “ O h n e iy i, b u n la r b u h a ld e k a ld ık ç a b iz y ü z ­
y ılla r c a b a şla r ın d a k a lır ız , b e n im ç ık a r ım bu h o c a y ı b e s le m e k v e
tu tm a k ta n ib a ret!” der, rah at e d e r sin iz .

Nitekim Balkanlar’da Sırplar öyle yapmışlardır. Yunanlılar


öyle yapmaktadırlar. Balkan Savaşı’ndan sonra Üsküplü uyanık
Türkler sivil ilkokul açmak için bir dernek kurmuşlardı. Sırplar
ise cami avlusundaki medrese ilkokulunu ve hocaları tutuyorlardı.
Bu derneğin şimdi İstanbul’da bulunan bir üyesine, eskiden tanı­
dığı bir cimnaz120 öğretmeni: “Biz sizden okulla kurtulduk. Size
okul açtırıp başımıza bela olmanıza fırsat vermeyiz!” demişti.
Nitekim bu arkadaşımızı asker kaçağı saymak baskısı altında
İstanbul’a kaçırmıştı.
120 Lise

147
KURTULUŞ

Türkiye aydınlarının cevap vereceği bir soru var: Biz kendi­


mizi, Afrika karaları içine giden Belçikalı gibi, yığın zaaflarının
sömürücüsü flıü yoksa onlarla tarih, kan'/dil ve din kardeşi oldu­
ğumuzdan, kendilerini İ3urzaaflarcİan kurtarıcı mı saymaktayız?
1946’dan beri politikaya giren aydınlar, yığını bu zaaflardan
kurtarıcı Atatürk devrimlerini, hele eğitim birliği ile laisizm dev-
rimini bıraktıkları için sözde demokrasi prensiplerine uygun, ger­
çekte tam sömürücü gibi davranmışlardır. CHP’nin de bu olup­
bittilere karşı koyacak yerde onları benimsemesi ve sarılışlarını
“demokrasi kefareti”121 sayması Türk gençliğinin en aşırısına doğru
sola kaymasına sebep olmuştur.
Bana söylediniz: İktidarlardan ne istedik? Din adamı yetişti­
ren okulları kapayın mı dedik? Hayır. Ya ne dedik? Din adamı
yetiştiren okullarda meslek dersleri dışında müsbet ilim eğitimi
veriniz. Onlara devrimlerimizin yalnız bu milleti değil, dünya­
nın her köşesinde aynı sebepler yüzünden çöküş ve sürünüş du­
rumundaki Müslümanlığı da kurtarıcı olduğunu öğretiniz. Or­
duda olduğu gibi, ne bileyim, üç yüzden üç bin liraya doğru bir
barem yolu açınız. Sicil yolu ile ilerleme disiplini kurunuz. Yir­
minci yüzyılda yedinci değil, yirminci yüzyıl din adamları ye­
tiştiriniz. Bir Türk çocuğuna ilkokulu bitirmeden hiçbir yabancı
dil ve yazı öğretilmez. Anayasaya taban tabana aykırı medrese
ocaklarında ana baba yavrularının beyinlerini çürütmeyiniz, de­
dik. Bir memleketin bütün partilerdeki aydınları bu kadar basit,
bu kadar açık bir meselede prensip anlaşmasına varmazlarsa on­
lara nasıl yurtsever, halksever diyebiliriz?
Millet önce bir yeniçağ milleti yapılır. Her şey ondan sonra!
Sağcılıkta, solculukta, ortacılıkta!
121 Demokrasi karşılığında verilen şey, nesne

148
FALİH R1FKI ATAY

Eğitimi temel dava diye almayan hiçbir kalkınma davası ama­


cına ulaşamaz. Camide ve dışında gâvur ve Müslüman diye ikiye
parçalanmış bir toplum nasıl kendini toparlayabilir? Nasıl krizler
kaynağı ve sergüzeştçiler oyuncağı olmaktan çıkar bu şartlar içinde?

149
10 KASIM

tatürk’ün ölümü üstünden yirmi yedi yıl geçti. Keşke 1919’dan


A on yıl önce Türklüğün başına geçseydi... Ne Balkan Savaşı’na
fırsat verirdik, ne de Birinci Dünya Savaşı’na girerdik. Ve keşke
1938’den on yıl sonra ölseydi... Kurtuluşumuzu tamamlardık.
Bugün aydınlarımız, sayıca ve nitelikçe kırk yıl öncesi ile kı-
yaslanamaz. Söyleyiniz bana, sağdan yazı devam etseydi Latin al­
fabesini alabilir miydik? Medeni kanun olmasa alabilir miydik?
Eğitim birliğini yapabilir miydik? Medreselerin yeniden hortla­
masına engel olamadıktan başka, meclis nutuklarına dikkat edi­
niz, bu hortlayışı protesto eden kimseyi göremezsiniz.
A ta tü rk , 1965 T ü r k iy e si ilim v e te k n ik k a d r o su n u n d örtte b i­
rin i b u ls a y d ı, ç o k ta n b ü tü n iş le r im iz i b itir m iş o lu rd u k . M e c lis le ­
r im iz d e k ü r sü a rk a sın a e sk id e n A r a p ç a “ D a n ış ın ız !” s ö z ü n ü asar­
d ık . S o n r a o n u “ H â k im iy e t m ille tin d ir ” s ö z ü ile d e ğ iş tir d ik . E n
iy is i şu b e y ti y a z d ır ıp ç e rçev eleterek asm ak tır: “ M a lu m d u r k i z u lm
ile o lm a z c ih a n h arap - E y le r a n ı m ü d a h e n e -i â lim a n harap.” 122

A ta tü r k ile r i a tılışla r ın d a , d a im a s ta tü k o c u , e l a ltın d a n sin si


s in s i b a lta la y ıc ı T a n z im a t b ü ro k ra tla rın ın p a s i f d a y a tışın a u ğra­
m ıştır . G e r ç e k te A ta tü r k p a r tisi m ille t iç in d e d e ğ il, A ta tü r k ç ü ­
lü k d e d iğ im iz h er ş e y k e n d i p artisi iç in d e a z ın lık ta y d ı. Ö lü m ü n ­
d e n so n r a parti g ü d ü m ü b u in a n ç s ız la r ın e lin e g e ç ti. N e y a z ık k i

122 Dünya, eziyetle yıkılmaz. Onu bilginlerin dalkavuklukları yıkar.

ıs ı
KURTULUŞ

Atatürk’ün başladıklarını severek, bilerek, benimseyerek tamam­


layacak olanlar, o öldükten sonra yetişmişler ve ONSUZLUK yü­
zünden eski şekilci ve statükocu Tanzimat bürokratları engelini
sökememişler, sonunda da henüz ne devrimlere ısınan ne eğitim­
den geçen halk yığınları çoğunluğunun seli içine atılmışlardır.
Ve Türkiye’de ülkücülüğün yerini, bir ikbal yarışının kuru ve kör
oportünizmi kaplamıştır.
Medeniyet YAŞAYIŞ demektir. Maddi, manevi ve hele kül­
türce her bakımdan bir yaşayış bütünlüğü! Atatürk bu yoldaydı.
Bugün kendilerine reformcu diyen korkak ikbalcilere bakınız:
Sivil ilkokulu Türk çocuğuna hiçbir yabancı dil ve yazı öğretil­
memek yasağını neden uygulamadığını hükümetten sorabilecek
cesarette midirler? Türk çocuklarının on binlercesine medrese il­
kokullarında medeniyet düşmanlığı ve Türkiye halkının milyon-
larcasma cami kürsülerinde Atatürk devrimleri düşmanlığı tel­
kinleri yapıldığım bilirken susmakta değil midirler?
Türkiye’nin Atatürk sonrası ve demokrasi tarihi, dünya tari­
hine karaktersiz aydınların bir millete yapabilecekleri kötülükler
örneği olarak ve kurtuluş tarihinde sağlam karakterde bir aydının
nasıl mucizeler yaratabileceği örneği olarak geçecektir.

152
Z I T O ... Z I T O ...

■■■

ir ik i h a ft a g e ç ir m e k ü z e r e B ü y ü k a d a ’y a g e ld im . Y ılla r d a n

B b e r i h a v a sı iç in e b u k a d a r y a k ın d a n g ir m e m iş t im . H e r İs ta n ­

b u llu , g e n ç li ğ in d e d ö r t a d a d a n b ir in e ta tlı b ir h a tır a ile b a ğ la n ­

m ıştır . B u h a tır a y a ş l ı l ı k y ılla r ın a b ir şa r k ı s e s i g ib i g e lir . B e n is e

d e r in b ir a c ı ile y a n m a d a n B ü y ü k a d a ’y a a y a k b a s a m a m . B u r a d a

y a z lı k ış lı b ir m ü ta r e k e 123 y ı l ı g e ç ir m iş im d ir .

1 9 2 1 ’d e B ü y ü k a d a R o d o s k a d a r R u m , A t in a ’d a n f a z la Y u n a n ­

lıy d ı. B iz T ü r k le r , k e n a r k ö ş e d e , k e n d i a r a m ız d a a v u n u r d u k . R u m

n e y a n a b a k a r a k n e y e g ü l s e b iz e g ü le r s a n ır d ık . T a T u n a b o y la r ın ­

d a n E d ir n e s ın ır la r ın a k a d a r , a s ır la r c a y u r t y u v a k a y b e d e n T ü r k -

le r in a c ıs ın ı ta d ıy o r d u k . Ç a r ş ı R u m lu k , e ğ l e n c e R u m , k ır la ter-

n a lı, R u m c a b il e n T ü r k b il m e y e n d e n d a h a a d a lıy d ı.

B u d e fa d a b ir s a n c ı g ib i k u la ğ ı m a 1 9 2 1 ’in s e s le r i g e ld i: “ Z ito ,

z i t o V e n i z e l o s , K o n d o r y o t is k e D a n lis ! ” V e n i z e l o s Y u n a n o r d u la ­

r ın ı B a tı A n a d o l u ’y a s ü r e n lid e r in , K o r d o r y o t is f e t ih d o n a n m a s ı

a m ir a lin in v e D a n l i s d e k u m a n d a n ı n a d ıy d ı. S o k a k g ö s t e r iş ç i s i

ç o c u k l a r ı n ı n b o ğ a z d a m a r la r ın ı ş iş ir e r e k b u ş a r k ıy ı n a s ı l s ö y l e ­

d ik l e r i v e e ll e r in d e t a ş b a s m a s ı k a b a r e n k li r e s i m le r i n a s ı l y ü z l e ­

r i m i z e d o ğ r u s a l la d ı k la r ı g e n e g ö z l e r i m i n ö n ü n e g e ld i . H a y a l in i ,

s i n e k k o v a r g i b i , e l i m l e it m e k is t e d im .

123 Ateşkes

153
KURTULUŞ

Ancak birkaç konak Sultan Hamid vezirleri mirasçılarının,


birkaç ev de biz Türklerindi. Tapusu Rum, kadastrosu Rurndu.
1965’te Büyükada malı mülkü ile Kütahya kadar Türk, çarşı
Ankara çarşısı kadar Türkün. Lokanta, meyhane, otel ve her türlü
eğlence Türk. Yürükali Plajı kahvesinde bir Rumun üç kadına
Rumca danıştıktan sonra, Türk garsona dört içecek ısmarladığını
duydum ki bu, İstanbul’un fethinden beri inanılmayacak bir şeydi.
Geçen gün Amerika büyükelçisi:
— Acaba neden kendinizi bu kadar kötü görüyorsunuz? İşle­
rinizde iyi bir gelişme var, diyordu.
Biz Cumhuriyetçiler, 1923’te Ankara’da, Anadolu’nun Selçuk-
lardan beri bir yana atılarak hiçbir şey yapılmadığını yazıp söyle­
yerek işe koyulmuştuk. Söylediğimiz de, yazdığımız da doğruydu.
Fakat 1950’de iktidarı alanlar, ikballerine hak kazanmak için 25
yıldan beri hiçbir şey yapılmamış olduğunu söyleyenler hiç de iyi
etmediler. “Biz daha çok, daha iyi yapacağız!” diyeceklerdi. 25
yılın deneme, yetiştirme ve düşüp kalkınmalarına göre bu da ta­
biiydi. Aynı kötü geleneğe göre 27 Mayıs İhtilali de on yılda yal­
nız fena şeyler yapıldığı ve iyi hiçbir şey yapılmadığı söylenerek
ve yazılarak gözünü açtı. İhtilal sonrası hükümetinin arkasından
da gene o şarkıyı tutturduk.
Hiçbir şey yapılmamıştır.
Bu inkârcılık acaba çok tuhai uır sorumluluk yüklendiğinin
farkında mıdır? Komünist Türk solunun, kırk yıldır yerinden kı-
mıldatamadığımızı kendimizin birbirimize karşı haykıra bağıra
söylediğimiz bu memleketi, ancak kendisinin özel Demir Perde
arkası metotları ile kalkındıracağını ortaya atmasına sebep olduk.
1914’te Anadolu rençberlikten yukarı tarımca, her türlü ticaretçe
ve bütün çarşı pazarları ile Rum ve Ermeni ve yabancıydı. Hiçbir
işte hiçbir Türk denemesi yoktu. 1921’de Anadolu ve Trakya’nın
Rum, Ermeni yahut yabancı elinde bulunan ekonomisini de kökle­

154
FALİH RIFKİ ATAY

rinden söküp attı. “Hiçbir şeysiz” kaldık. Balıkesir’de yumurta ile


sinemaya girildiğini hatırlıyorum. Tütünümüzü ne yapacağımızı
bilmediğimiz için Yunanistan’a gidip Türkiye’den göçme Rum tü­
tüncüleri arayarak akıl danışmak zorunda kalmıştık.
Bugün eksikli kötülü, fakat “her şey”imiz var. Bu “her şey”
o “hiçbir şey”den üremiştir.
Atatürk’e bir gün:
“Bizim yaptıklarımızı İttihatçılar neden akıllarına bile getire­
mediler, yollu bir söz edilmesi üzerine rahmetli lider:
“Ama biz onların yanlışlıklarından ve denemelerinden fay­
dalandık,” demişti.
Benim bir metodum vardır: Batı ile aramızdaki farka bakarak
tenkitlerde bulunur, fakat başladığımız sıfırla bugünümüz arasın­
daki farkı düşünerek avunurum.
1921 Büyükadası ile 1965 Büyükadası arasındaki gelişme,
Türk firmalı gelişme, her yerde her işte var. Eksikleri, yanlışları
ve kötülükleri ile içinde olmak üzere.
Büyük dert şu: Türkiye politikacıların elinde! Politikaya gi­
ren aydınlarımız ahlak ve karakter zaafı içinde! Birinin yaptı­
ğım öteki beğenmek veya kötülememek, nafakasız kalmak teh­
likesi gibi bir şey...
Büyükada’da artık “Zito... Zito” sesleri duymuyorum.
Fakat onun kadar düşmanca bir ses var: Türk oteli mi, tuu ka­
pitalist, Türk köşkü mü tuuu sömürücü, her şey ne kadar Türkse,
o kadar “lekeli!”
1920’de Ada, Çarlık göçmenleriyle doluydu. 1964’te Moskova
sloganları ile rahatsız...
Politika... Politika... Bunun kötüsü Batı Anadolu’ya ordularını
süren Yunanlı kadar kötü, tarihin Moskofu kadar kötü...
Sol denen salgını yaratan da o!

155
KURTULUŞ

Ziya Gökalp, Yahya Kemal ve devrin “parlak’ları ile işte bu


bahçede, bu ağaç gölgesi altında otururduk. Rüyalar içindeydik.
“Sayıklar gibi” nice kuşaklar ötesinde gördüğümüz Türklük, bu­
gün kötülediğimizin yanında bile ne kadar sönüktü. Türk Büyü-
kada bile bir hayaller ülkesiydi. Evet, pek çok yapacaklarımız,
pek çok düzelteceklerimiz var. Sokak politikası canavarı ile Rusçu
sol arasında kazandıklarımızı da kaybetmek! Ne acı olurdu bu!
Bilmeyene, görmeyene, sevmeyene ve güvenmeyene inanma­
yın. Ojiyas’ın ahırlarını temizlemekten de güç olsa, politikayı te­
mizlemeye bakın. Unutmayın ki Herkül’ü küçük düşürecek ka­
dar büyük işler yapmışızdır.
Bugünkü Türkiye’de yapacaklarımız 1919’la 1922 arasında
yaptıklarımız yanında hiçbir şeydir.

156
G O HOME!

en vatandaş açıktaydım. Amerikan yardımından bir ev de


B benim hisseme düştü. Kaç yıldan beri rahatça oturuyor­
dum. Ne kesemden bir kuruş çıktı ne de devlet bütçesinden, di­
yerek Amerikan yardımcılığına dua ediyordum. Meğer ne kadar
alçakça aldatılmışım.
Bunu yeraltı solculuğu partisi ile, gazete ve gazetecileri ile,
dernek ve dergileri ile yer üstüne fırladığından beri anlıyorum.
Bana ev yapıp veren Amerika yok mu, eşsiz savaş sonrası refa­
hını bana borçlu olduğunu ve yardımının sadece çıkarcılığa da­
yandığını nereden bilecektim? Evimin çivisi Amerika’dan. Her şey
hazır geldiği için marangozu bile Amerikalı. Maksat beni barın­
dırmak bahanesi atında kendi demir, çelik, cam, kereste, fabrika­
larını işletmek, genişletmek. Amerikan işçisine tereyağlı kahvaltı,
otomobil, kumsallarda yaz tatili sağlamak! Beni de buna alet diye
kullanmak! Vay alçak sömürücü, sola hürriyet verilmeseydi bir
türlü öğrenemeyecektim bu gerçekleri!
Ama ya oturduğun ev, diyeceksiniz.
Evet, ya oturduğum ev? Onu da yeni öğrettiler bana: Başkası
vermezse, millet yapar. Yapmayacağı tutarsa Rusya verir.
Acaba Rusya, keresteyi bizim ormanlarımızdan mı keser, çi­
viyi bizim fabrikalarımızda mı döktürür, camı Tuzla’dan mı ge­

157
KURTULUŞ

tirir, yollu sağcılarca bazı şüphelere de düşürüldüm. Solcu dos­


tum dedi ki:
— Amerika’nın maksadı sana Vietnam çığırtkanlığı yap­
tırmak. Bağımsızım ben, çığırtkanlık yapmam de, vur tekmeyi
Amerikan evine...
Sağcı ahbabım:
—Ama Viet-Gong çığırtkanlığı yapmazsan, Rusya’dan ev ala­
mazsın ki... Bağımsızım ben, Viet-Gong çığırtkanlığı etmem, se­
nin evini de istemem, de!
Bağımsız ve barmaksız, hür ve açıkta, yağmurlu, fırtınalı bir
hava ile polisler ve bekçiler bir kulübeye sığındıkları saatte acaba
nerede, kimin parseline bir gecekondu kursam!
Evet, pek basit bir misal. Ne üstünde ekonomiklik, ne altında
sosyallik var. Fakat siz de okuyarak öğrenmişsinizdir ki bizde
solcu bağımsızlığı Amerika’yı bırakıp Rusya’yı almak! Pilotla­
rımızı Amerikan kanatları yerine, Rus kanatları ile uçurmak!
Çünkü milli kanadımız yok henüz. Siz de sorarsınız, nasıl oluyor
da Amerikan kanadı ile bağımlı, Rus kanadı ile bağımsız uçabili­
yoruz? Amerikan evinde emperyalist kafesine giriyorum da Rus
evinde hürriyete kavuşuyorum?
Doğrusu hukuk fakültesinin her sınıfında dörder yıl döne do-
laşa bilgilerinizi tamamlamadıkça, bu bilmecenin içinden çıka­
mazsınız.
Amerikan yardımından soyayağını mutfaklarınıza sokmayı­
nız, yemeklerinizi Rus yardımından margarinle pişiriniz, diyen
solların bir düşündüğü var elbette! Yirmi yıl yeraltı kovuklarında
uyumakla vakit geçirmediler ya, baş başa kafa işletmişlerdir.
Onlarca iş, Türkiye’nin dış yardımsız kalkınıp kalkınamaya­
cağını tartışmak değildir. Amerika, hürriyetçi olduğu için yardım­
larında ferdi124 özel sektörü önde tutar. Devletleştirmeyi, ferdi ve
124 Birey

158
FALIH RII Kl AI'AV

özel sektörü yıkıcı ve silici süpürücü kızıl sistemi kuvvetlendir­


meyi düşünmez. Hatta bir işe sermaye koyacak da, o iş de devlet
hisseli ise, onun yürütmeye karışmamasını ilk şart olarak öne sürer.
Rus yardımı tam bunun tersinedir: O da ferde, özel sektöre
el uzatmaz. Bilakis, onların silip süpürülmesi için devletleştirme-
ciliği tutar. Türkiye henüz ekonomik gelişmenin pek başındadır.
Sol için, tam bu çağında Türkiye’yi Afrika nasyonal komünist­
leri yoluna kaydırmak ölüm kalım meselesidir.
Bizim, yani ne o ne bu sistemde hiçbir çıkarları olmayanların
düşünecekleri tek şey, Batı medeniyet ve kültür seviyesi dışında
hiçbir yerde devletleştirmeci sol akımının hürriyet içinde yaşama­
dığıdır. Ancak dikta rejimi olarak tutunduğudur.
Türkiye’de karma ekonomi ve Batı cepheciliği hürriyet yoludur.
Siz “çıkarcı” sözünün sözde yermeci haline edasına bakma­
yınız: Biz milyarlarca vergiyi çıkarcılardan alıyoruz. Milyonlarca
lira vergilerimizi çıkarcılık bilmeyen devlet sektöründen kaybe­
diyoruz. Menfaatçi olmayan kazanamaz: Kayıp da vergi vermez.
Elli yıl döndü dolaştı, komşumuz Rusya ile endüstri ve tarımın
daha verimli olabilmesi şartını işleri çevirenlerin çıkarcılık duy­
gularını uyarmakta buldu. Libermancılık denen şey bu!

159
.

V.
T A N IK

■■■

a m sıra sı g e ld i, b ir d a h a a n la ta y ım : İsa ’n ın ö lü m ü n d e n a ltm ış

T y ıl so n ra , S a y d a H ır is tiy a n la r m d a n b ir k a ç ı b a k m ışla r k i d in
ç ığ r ın d a n ç ık m ış tır , b ir sü rü b id atler125 o n u s o y s u z la ş tır m a y o lu n ­
d ad ır, a ra la rın d a b irleşerek :

— İsa n a sıl y a ş a d ı, n a sıl otu rd u k a lk tı, n a sıl y e d i içti v e d a v ­


randı is e , b iz o n u d e v a m e ttir e lim , d e m işle r .

— V a y k âfirler, H ır is tiy a n lık ta b id a t ç ık a r ıy o r s u n u z h a , d iy e


h e p sin i tu tu p ö ld ü rm ü şler.

B e n d e A ta tü r k ’ü o n b e ş y ıl g ö r d ü ğ ü m , d in le d iğ im g ib i a n ­
la tsa m , s a ğ v e s o lu n k im b ilir n e g ib i sa ld ır ışla r ın a u ğ r a y a b ilir im ,
d iy e d ü şü n ü y o r u m . B e lk i d e b e n i v e y a b e n im g ib i k a la n la rı ista v ­
r o z a m ıh la y a c a k la r b ile çıkar.

S a ğ c ın ın a ğ z ın d a A ta tü r k ç ü lü k , so lc u n u n a ğ z ın d a A ta tü r k ç ü ­
lü k , o rta n ın a ğ z ın d a g e n e o...

Ö n c e bir e s a s lı n o k ta ü stü n d e a n la ş a lım : Ö lü m ü ü stü n d e n 2 7


y ıl g e ç ti. E ğ e r A ta tü r k y a ş a s a y d ı, b u g ü n ü n o la y la r ı v e g er ç e k le r i
k a r şısın d a n e d ü şü n ü r d ü , d iy e so r m a k v e b ö y le bir so r u y a c e v a p
arayıp v e r m e k s a ç m a bir şeyd ir. B u bir fa lc ılık ta n ibaret. Z ati A ta ­
tü rk 1965 y ıl ın a k a d a r y a ş a s a y d ı, 1965 T ü r k iy e s i’n in n e o la c a ğ ın ı
k e stir m e k d e im k â n sız d ır . B iz le r k i o n u n y a p tık la r ın ı b ile tu tam a­
d ık , b o z d u k . E ğ e r o y a ş a y ıp d a b a şla d ık la r ım ta m a m la s a y d ı n a-

125 Sonradan türeyen âdetler

161
KURTULUŞ

sil b ir y u r tta , n a sıl b ir to p lu m o la r a k y a şa r d ık , b u n u ş im d ik i d ar


u fu k lu d ü ş ü n ü ş le r im iz in k a v r a y ış ı iç in e a la m a y ız .

N ite k im 1 9 1 9 ’d a n 1 9 2 3 ’ü g ö r e n y a l n ı z o o lm u ş tu . K e n d is in e
bir h a y a l a rk a d a şı b ile b ü k ü c ü m işti. -«•

A ta tü rk , sa ğ lığ ın d a s a ğ v e s o l e ğ ilim le r ü z e r in e n e d ü ş ü n m ü ş ­
tür, b u n u k e n d is in d e n d in le y e r e k v e d a v r a n ışla r ın ı g ö r e r e k b ile n ­
le rd en b ir h a y lim iz h e n ü z h a y a tta y ız .

A ta tü r k İ z m it’te p a r tisin e “ h a lk ” a d ın ı k o y d u ğ u v a k it, a n la ­


d ığ ı ş e y in s ı n ı f k a v g a s ız b ir to p lu m d ü ş ü n c e s i o ld u ğ u n u a ç ık ç a
sö y le m iş tir . B u o n u n a d ın ı s ö y le m e k s iz in s o s y a l a d a le tç ilik d ava­
c ıs ı o ld u ğ u n u gö sterir. “ K a lk ın a c a ğ ız . D e v le t y a p a c a k , fert y a p a ­
c a k , y a b a n c ı y a p a c a k , h e p b ir lik te y a p a c a ğ ız ,” d erd i. İm tiy a z lı y a ­
b a n c ı s e r m a y e şir k e tle r in i A r a p la r g ib i y a ğ m a e d e r e k d e ğ il, satın
a la ra k ta s fiy e 126 ettir m iştir . O s m a n lı D e v le ti’n in b o r ç la r ın ı, ih tila l
R ııs y a s ı g ib i b atırarak d e ğ il, m illi ta k a te g ö r e ö d e y e r e k silm iştir .
Y e n i k a n u n la ra g ö r e ö d e y e r e k silm iştir . Y e n i k a n u n la r a g ö r e , ilk
y a b a n c ı se r m a y e te şe b b ü sle r i d e o n u n d e v r in d e o lm u ştu r. B a şk e n t­
tek i ilk o te l A n k a r a P a la s, b ir y a b a n c ı s e r m a y e e se r id ir . B ü tç e d e n
y a p m a y a b a ş la m ış , fa k a t p a r a m ız o lm a d ığ ı iç in b itir e m e m iş tik .

K u r tu lu ş S a v a ş ı’n d a S o v y e t R u s y a ’d a n y a r d ım g ö r m ü ş , fa k a t
k u r tu lu şta n so n ra , h e m e n B a tı ile işb ir liğ i y a p m ıştır . D ış p o liti­
k a d a b a ğ ım s ız lık d e ğ il, B a lk a n v e S a d a b a d p a k tla r ı127 ile b a ğ ım ­
la ş m a y o lu n u se ç m iştir .

T ü r lü iş le r d e , o n u s a ğ a d o ğ r u v e y a ö z e l s e k t ö r e k a r şı s o la
d o ğ r u ç e k m e k is te y e n le r d a im a o lm u ştu r . A ta tü r k ’ü n h a k e m li­
ğ in d e , h iç b ir z a m a n ö z e l s e k tö r e g ü v e n s iz lik d u y g u s u s e z ilm e z .
K a r m a e k o n o m ic iy d i, b u n a şü p h e e d ile m e z .

B a tı iç in d e k i s o s y a lis t r ejim i ile , B a tı iç in d e k i N a z i v e fa şist


d ik ta la r ın d a n h iç b ir in in b a şa r ısın a in a n m a m ıştır .

126 Ayıklama
127 Antlaşma

162
FAL İH RIFKİATAY

A ta tü r k a s lın d a b ir h ü r r iy e tç iy d i. O n u n d e v r im le r in in b a ş
a m a c ı T ü rk v ic d a n ın ı v e k a fa s ın ı te o k r a tik k u r u m v e g e le n e k le r
b a sk ıs ın d a n k u r ta r m a k tı. “ K e r h e n ” 128 te k p a rti lid e r i o la ra k k a l­
m ıştır. İk i d e fa b u s e v m e d iğ i e g e m e n lik te n k u r tu lm a k istem iştir.

A ta tü rk y a şa r k e n , b u g ü n k ü s a ğ b ü tü n s ö y le d ik le r i v e y a z d ık ­
ları ile , b u g ü n k ü s o l b ü tü n s ö y le d ik le r i v e y a z d ık la r ı ile y era ltın -
d a y d ıla r. H e p s in i b iliy o r d u k . T ü r k iy e ’d e y e n i h iç b ir s ö z , h içb ir
tu tu m y o k . M a n e v i v e m a d d i k a lk ın m a y ı b irb ir in d e n a y ır m a y a n ,
T ü r k lü ğ ü h er b a k ım d a n hür v e rahat b ir y a ş a y ış a k a v u ştu r m a k
is te y e n A ta tü r k ç ü lü k , k e n d is i ö ld ü k te n so n r a s a h ip s iz k a lm ıştır.
H e r k e s o n u , e ğ il im in e g ö r e , k e n d i iş in e g e le n u c u n d a n tu tm u ştu r.

B u g ü n k ü a n a rşi h a li b u n d a n g eliy o r.

128 İstemeyerek, zorla

163
.

' -

' ■
Y Ü Z Ü M E BAKTI, G Ü L D Ü

ir ta rih te R u sy a ’y a g itm iş tim . C a d d e b o s ta n ’d a k i e v im e d ö n ­

B d ü ğ ü m d e b a n a m asaj y a p a n R u s k i b a c a k la r ın d a n b ir in i sa ­
v a şta k a y b e d e n e s k i bir su b a y d ı, g ö r d ü k le r im i s o r m a s ı ü zerin e:

“ Y a z ıla n la r ın h e p s in e in a n m a y ın . B ir ç o k ş e y le r y a p tık la r ın ı]
g ö z ü m le g ö rd ü m . D u r m a d a n ile r le y e c e k le r in e şü p h e e tm iy o r u m ,”
d e m iş tim .

G ü ld ü v e y ü z ü m e b ak tı:

“ 1917’de ih tilal o lm a sa y d ı 1918’d e Ç arlık R u sy a sı B irin ci D ü n y a


S a v a ş ı’n ı k a z a n m ış o la r a k ç ık a c a k tı. A c a b a o R u s y a ’y ı b u g ü n n a ­
sıl g ö r ü r d ü n ü z , h iç d ü şü n d ü n ü z m ü , d e d i.

Ö n c e y ü r e ğ im e b ir a te ş p a r ç a sı y a p ış tığ ın ı d u y d u m . Ö y le o l­
sa y d ı b e n İsta n b u l’d a k a la m a z d ım . B o ğ a z iç i R u s y a lıla r ı ile d on a-
n a c a k tı v e çar a ile si y a z la r ın ı D o lm a b a h ç e S a r a y ı’n d a g e ç ir e c e k ti.

Y ir m in c i y ü z y ılın b aşlarında esk i R u sy a ’da d a rejim k r izlerin in ]


b a ş g ö s te r d iğ in i h e p b iliy o r u z . O R u sy a k i b iz e g ö r e k u şa k la r c a
ö n c e A v r u p a lı v e o n d o k u z u n c u y ü z y ıl s o n la r ın a d o ğ r u m illi g e ­
liri A lm a n y a ’n ın k i ile h e m e n h e m e n eşittir. B a tı’d a k i e k o n o m ik v e
s o s y a l g e liş m e y e k a tıla r a k a y n ı r e fo r m c u lu k la tü k e n m e z k a y n a k ­
ların ı iş le ts e y d i, B ir in c i D ü n y a S a v a şı z a fe r in in ş ö y le b ö y le e llin c i
y ılın d a y a ln ız a to m y a r ış ın d a d e ğ il, b o llu k , k a z a n ç v e rahat y a r ış­
ların d a d a A m e r ik a ile b o y ö lç ü ş e c e ğ in e şü p h e e d ile b ilir m iy d i?

165
KURTULUŞ

D ik ta c ı k o m ü n iz m R u s y a ’d a b a şa r ı ö r n e ğ i v e r m e m iştir . B u
ö r n e k B a tı s o s y a liz m in in k e n d i k e n d in i g ö z d e n g e ç ir m e s in e yar­
d ım e tti. ab,

E lli y ı l bu. R u s iş ç is i “ k a p ita list” A m e r ik a n iş ç is in d e n d ah a


m ı rahat? H ayır!

İş ç id e n y u k a r ıy a d o ğ r u m a a ş v e ü c r e t b a r e m le r i d a h a m ı eşit?
H ayır! M u ltim ily a r d e r y o k , a m a m ily a r d e r y a ş a y ış ı var.

B u n a k a r şılık bu rejim e lli y ı l iç in d e y a z a r a v e sa n a tç ıy a çar-


lığ m T o lsto y v e G o r k i’v e v e r d iğ in in b in d e biri h ü rriy et v e r m e m is -
tir. R e s s a m ın fır ç a sı, b a le r in in b a c a ğ ı b ile “d e v le tle ştir ilm iştir .”
R e jim te k p arti d ik ta sı. N e fark ı v a r R u sy a v e Y u g o s la v y a r e jim ­
le r in in N a z i v e fa ş is t r e jim le r in d e n ? O n la r da s o s y a lis tti. O n la ­
rın d a g ö z d e le r i iş ç ile r d i. B e n H itle r A lm a n y a s ı’n d a k i iş ç i h ayat
şa r tla r ın ın S ta lin R u s y a s ı’n d a k in d e n ç o k d a h a iy i o ld u ğ u n u gör­
d ü m . S ü r g ü n k a m p la r ı is e ik is in d e d e var. A y n ı d ü ş ü n e n k a fa y ı
e z m e k s e ik is in d e d e var. N a z ile r in Ç e k o s lo v a k y a c in a y e tle r i varsa
B o lş e v ik le r in d e M a c a r ista n c in a y e tle r i var. N a z i v e fa ş istle r s ö ­
m ü r g e p e ş in d e y d i ise le r , R u s y a p e n ç e s i a ltın d a h iç b ir h ü rriyetleri
o lm a y a n la r ın sa y ıs ı o n m ily o n la r c a !

N e N a z i v e fa ş is t r e jim le r in d e b e n s iz i is te m iy o r u m , d iy e b i­
lir d im . N e d e a y n ı ş e y i k o m ü n is t ü lk e le r in d e s ö y le y e b ilir im . N a ­
sıl o r ta ç a ğ d a p a d iş a h k u lu y d u m s a , b u r e jim d e id e o lo ji k ö le s iy im .
İd e o lo g bir e n g iz is y o n d e s p o tu d ilin d e n ç ık a n g ö k te n in m e “A yet.”

R u s y a d e n e m e s i “ m a d d i” v e “ m a n e v i” k a r şılığ ın ı b e k le m e d e n
v e a lm a d a n in sa n y a r a tıc ılığ ın ı iş le te c e k bir fak tör k eşfed em em iştir.

İleri ü lk e le r iç in o to r ite r s o s y a liz m r e jim in in d a h i r e fa h la n d ı-


r ıc ı v e k u v v e tle n d ir ic i o ld u ğ u y a la n . İşte a y n ı k a n , a y n ı k ü tle d e n
B a tı v e D o ğ u A lm a n y a !

166
FALİH RIF'KI S%Y

G e r ile r iç in B a tı ile işb ir liğ i e d e n k a r m a e k o n o m i siste m in d e n


d a h a ilerletici o ld u ğ u y a la n . İşte A fr ik a ’d a k i ö rn ek ler! ,

M e s e le s o s y a liz m d e d eğ ild ir. B a tı a ş a ğ ı y u k a r ı s o s y a lis t. A m a


1917’d e n b e r i R u sy a ’d a k i o lu p b ite n le r d e n d e r s a la n s o s y a lis t hür-
r iy e tç i v e in s a n iy e tç i so s y a lis t, ile r ic is i o. G e r ic is i D e m ir P erde
ark ası v e o n u n A s y a v e A fr ik a ’y a sıçra y ışla rı!

B e n h ü r r iy e te g ö tü r m e y e n y o lu is te m iy o r u m . B e n im iç in ek ­
m e k v e h ü rriy et, b a r ın m a k v e h a k , g iy in m e k v e ş e r e f in s a n lık y o -
ğ u r u lu ş u n u n k a r m a m a y a sıd ır.

İk i b ü k lü m b e s le n m e k le h ü r s ü r ü n m e k a r a sın d a h a y v a n lık
d e ğ il, a m a in s a n lık b a k ım ın d a n n e fark var?______________________

İn g ilte r e ’d e 2 5 .0 0 0 .0 0 0 ç a lış a n n ü fu s u n 2 3 .0 0 0 .0 0 0 ’ü ü cretli


v e m a a ş lı. 1 .8 0 0 .0 0 0 ’i iş v e r e n v e y a k e n d i iş in d e , İn g ilte r e ’d e a la ­
b ild iğ in e h ü r r iy e t o ld u ğ u n a g ö r e y a r ın b u 2 3 .0 0 0 .0 0 0 ’ü n s e ç m e n ­
leri o y sa n d ığ ı b a şın d a İ n g ilte r e ’y i k o m ü n is t y ap ab ilirler.

A m e r ik a iç in d e , F r a n sa iç in d e , b ir ç o k B a tı d e m o k r a s ile r i
iç in d e hal bu.

Y a p m a d ık la r ın ın s e b e b i n e d ir a cab a? İ ş s iz b ile k a lsa la r R u sy a


iş ç ile r in d e n d a h a rahat o ld u k la r ım b ilm e k .

A ç d ah i k a lsa la r R u sy a h a lk ın ın h ü r r iy e tsiz lik c e h e n n e m i iç in e


d ü şü p k e z z a p iç in d e erir g ib i, m a n e v i b ir e r iy iş iç in d e g u ru rlu in ­
sa n lık la r ım k a y b e tm e m e k !

B iz a k ıl d e ğ iş t ir e c e ğ im iz y e r d e rejim d e ğ iş tir m e p e ş in e d ü ş­
m e k y ü z ü n d e n b u d e fa d a bir A fr ik a s is te m i so lc u lu k h e v e s in e
k a p ıld ık . R e jim a k lı d e ğ iş tir m e z . A k ıls ız lık lib e r a llik le d e , karm a
e k o n o m ic ilik le d e , s o s y a lis tlik le d e iş le r i k ö tü y ü rü tü r. D ik ta c ı
o ld u m u , ü st ü s t e lik to p a ta n k a d a y a n a r a k s iz i a p ta llığ a tapındırır.

167
-

'

t
17 VE 10
■■■

o m ş u m u z S u r iy e ’n in r a h a tç a y a ş a m a k iç in ta n k lı je t li bir

K o r d u su o lm a k ta n b a ş k a h iç b ir k u s u r u y o k . O n y e d i y ıld a
o n u n c u ih tilal! Y o k e s k is i o r ta la m a s o lc u y m u ş d a y e n is i Ç in c iy -
m iş. E sk is i B a tı’y a k arşı ılım lıy m ış d a y e n is i A r n a v u tç a se r tle -
n e c e k m iş . “ K e s k in sirk e k a b ın a zarar...” d e m işle r . O s m a n lı fık r a ­
s ın ı da n a sıl h a tır la m a z s ın ız : “A d ın n e ? ” “ M ü la y im !” “ S a n k i sert
o ls a n n e h a lt e d e r sin ? ”

H a lb u k i n e iy i tü ccard ır, işa d a m ıd ır , b e c e r ik lid ir , S u riy eli! B i­


r in c i D ü n y a S a v a ş ı’n d a n ta n ır ım . S o n r a bir d e L ü b n a n ’a b a k ın ız :
Irkça a y n ı kök! T ic a r e t d e n e n ş e y i y a ra ta n ırk. A lb a y a y a rb a y a fır­
sa t v e r m e y e n L ü b n an A k d e n iz ’in e n z e n g in v e rah at m e m le k e tle r i
arasın d a. L ü b n a n -S u r iy e sın ır ı, a y n ı z a m a n d a a k ılla a k ıls ız lığ ın d a
sın ır ı. M ısır , Irak , C e z a y ir , Y e m e n , h e p s i a lb a y lı y a r b a y lı s o s y a ­
list. H e p si y a r ı a ç , h a p isli v e d a r a ğ a ç lı s o s y a lis t. D e m ir c i E fe ’ye:
“N iç in bu k a d a r a d a m ö ld ü rd ü n ? D e n iz li’y i k a n a b o y a d ın ? ” d iy e
sorm u şlar. “ E fe n d im , d e m iş , g ü n g e ld i, ü ç d ö rt v ila y e tin id aresi
b a n a d ü ştü . İdare y a ilim ile olur, y a z u lü m ile... B e n d e ilim o l­
m a d ığ ı iç in z u lü m ile id are e ttim .”

B atı d ü n y a s ın d a h iç b ir s o s y a lis t b ilg in i h arp a k a d e m is in d e n


ç ık m a m ış tır . A m a H u m u s H a rp A k a d e m is i d u r m a d a n so lu n a şı­
r ısın ı ılım lıs ın ı, M o s k o v a lI s ın ı P e k in lis in i y e tiş tir ip durur.

169
Al
KURTULUŞ

Arap harp akademileri yalnız savaşçı yetiştirmez. Dünya ta­


rihinde yalnız, içinde Nasır’ın da subay olarak bulunduğu Mısır
ordusudur ki kendi toprakları içinde iki yabancı ordu çarpıştığı
sırada bu savaşı bir futbol maçı gibi seyretmiştir. İkinci Dünya
Savaşı’nda, altmış milyon Arap ülkeleri ordularını iki milyon nü­
fuslu İsrail’in bir a v u ç askeri çölde darmadağın etti. Nasırın or­
duları Yemen’in bir iki kasabasında çeteler tarafından kuşatılmış­
tır. Ama açım dedin mi, buyur darağacına! Her işin tepesinde bir
subay. Her kârlı işin ortağı subay. Yeni Cezayir rejiminin adı, Bin
Belasız Bin Bellacılık! Çünkü Bin Bella Bumedyen gibi, Fransız
ordusu sömürge subaylığından değil de Fransız zindanlarının ih­
tilalci koğuşundan gelmeydi.
A ta tü r k Ç a n a k k a le S a v a ş ı’n d a , a sk e r k ıtlığ ı s ık ın tıs ı iç in d e ,
y o la ç ık a r ıld ığ ı b ild ir ile n , Ş a m tü m e n in i b e k le m e k te y d i. B ir sab ah
e r k e n sa a tte k e n d is in e sır s ık la m b ir A ra p n eferi g etird iler. “ T ü ­
m e n in n ered e? ” s o r u s u n a , e li ile d e n iz d ib i d e r in liğ in i gö stererek :

— K ü llü h ü m c u v v a , d iy o r d u . M e ğ e r b ir İ n g iliz d e n iz a ltıs ı tü ­


m e n i g e tir e n te k n e y i b a tır m ış tı. N e k ad ar o ls a d in k a r d e şi o ld u ­
ğ u m u z d a n , b ü tü n A r a p o r d u la r ın ın bir to r p ille k ü llü h ü m orta d a n
k a lk m a m a s ın ı s iz d e iç te n iç e d ile m e z m is in iz ?

H in d ista n sosyalist. A m a d em o k ra tik so sy a list. G e r ic iliğ e A n a ­


y a s a ile “m ıh lı!” O n m ily o n la r c a in e k , k u tsa l o ld u k la r ın d a n , n e
y e n e b ilir n e d e b e s le n e m e d iğ i iç in sü t v ereb ilir. İn e k le r d e m o k r a ­
tik s o s y a liz m r e jim in d e a n a y a sa m a d d e s in in d e k o r u r lu ğ u altın d a.
Ü s te lik b ir ç o k b ö lg e le r d e d in g e r e ğ i h er türlü c a n lıy ı ö ld ü r m e k
g ü n a h o ld u ğ u n d a n h a şa r a t ila ç la n b ile k u lla n ıla m a z .

G e r i t o p lu n d a n e n iy i g e liş tir e c e k r e jim in s o s y a liz m o ld u ­


ğ u n u s ö y le y e n b iz im s o l, H in d is ta n ’ı a ğ z ın a a lm a z . O n b e ş y ı l ­
d a n b e r i e m p e r y a list A m e r ik a h a fta n ın h er g ü n ü H in t lim a n la r ın a
y ir m i b in to n b u ğ d a y g etirir. Ü s te lik d e p a r a sız . G e r ç i H in d is ta n

170
FALİH RIFKJ ATAY

k en d i p a ra sı ile A m e r ik a n b u ğ d a y ın ı ö d e r g ö r ü n ü r s e d e bu p a ­

rayı A m e r ik a tü rlü y a r d ım la r iç in g e n e k e n d ile r in e verir. B u g ü n e

k ad ar s o y u c u v e sö m ü r ü c ü A m e r ik a ’y a b u ğ d a y sa tışın d a n b ir te k
d o la r g itm e m iştir .

A m a d e m o k r a tik s o s y a liz m H in d is ta n ’ı b ir m ily a r lir a lık bir

a to m b o m b a s ı p a tla tm a p e şin d e . Y ü z d e y ü z y e r li ta n k y a p m a k ta .

M ily o n la r c a in e k li H in d is ta n ’a F ran sa’n ın y a r d ım ı n e d ir b ilir m i­


s in iz , sü tto z u !

H a lk ın ın y a r ı s a y ıs ın d a in e k sü rü leri ile H in d is ta n a ç. İk i m il­

y o n in e k li D a n im a r k a z e n g in b ir m e m le k e t. H in d is ta n ’ın d ü şm a n ı

d a “g â v u r ” d e ğ il, “ so fta ,” k e n d i so fta sı.

Y en i b a ş k a n lığ a g e le n N e h r u ’n u n k ız ı İn d ira G a n d i M o s k o ­

v a ’d a y k e n u y a n m ış: “ B iz R u sy a k â r i b ir ih tila l y a p ıp g e le n e k le r in

g ö r e n e k le r in a ltın ı ü s tü n e g e tir m e d ik ç e n e g e r ilik te n n e a ç lık ta n

k u r tu lu r u z !” d iy e d ü şü n m ü ş . A m a n e r e d e A ta tü rk ? G e ç e n g ü n

b ir r e sm in i g ö rd ü m : “ B a şb a k a n İn d ira G a n d i H in t u su lü b a ğ d a ş

k u ru p y e m e k y e r k e n !”

C e z a y ir s o s y a lis ti şarap b a ğ la r ın ı b u ğ d a y ta r la sın a “ ih tid a ” 129130

e ttir e c e ğ in i a rk a d a şı K ü b a lı K a str o ’y a s ö y le m e m iş m iy d i? B u g ü n

d e s o s y a lis t C e z a y ir ’d e y e r li M ü slü m a n a bir k a d e h içk i v e r e n e b il­

m e m k a ç b in fr a n k c e z a !

H in d is ta n ’a g it t iğ im iz d e L a h o r ’d a b ir P a k ista n lI g a z e te c i:

— Kuran p r en sip leri d ış ın d a b ir d ış p o litik a n ız


S iz in n a s ıl
olab ilir? K u ran Cihad-fi-Sebilüllahm em r e tm iştir . M ü slü m a n d e v ­
le tle r in H ır is tiy a n d e v le tle r le b a şk a tü rlü iliş k is i o la m a z , d e m işti.

B e n L a tin y a z ıs ın ı b ır a k ın ız , İ n g iliz c e d ili ile “ S eb ilü r r e şa d ,”

y a n i k ap k ara k a fa lı s o fta d e r g isi ç ık t ığ ın ı d a o r a d a g ö r m ü ştü m .

129 Doğru yola girme, Müslümanlığı kabul etme


130 Tanrı uğruna savaş

171
KURTULUŞ

A ta tü r k h a y r a n lığ ı iç in d e k i M ü slü m a n v e H in d u g e n ç le r i so fta


b a sk ısı a ltın d a k i y ığ ın ın d e s p o tlu ğ u n d a n kork arak k e n d i s ö y le y e ­
m e d ik le r in i b iz e s ö y le tm e k iç in B o m b a y ’d a n a y rılırk en :

— B iz e b ir Ç a n a k k a le d e m e c i b ır a k ın ız , d e m işle r d i.

S a d e c e bir c ü m le b ıra k tım :

— P a k ista n lIla r k a d ın la r ın ı ç u v a ld a n ç ık a r m a d ık ç a v e H in -
d u la r in e k le r in i a h ır a s o k m a d ık ç a H in d is ta n g e r ç e k h ü r r iy e te k a ­
v u şa m a z.

N e h ile y d im k i o n d a n s o n r a b iz h ü r A ta tü rk k a d ın la r ın ı y e n i­
d e n ç u v a la s o k a c a ğ ız v e h a lk y ığ ın la r ın ı b a s k ıs ın d a n k u rta rd ığ ı
so fta y ı y e n id e n ü retip tü k e t e c e ğ iz ?

S o lu ile , s a ğ ı ile , o r ta sı ile te k “ y ü r ü r lü k te ” m e d e n iy e t vardır.


A k ıl h ü rriy eti ü z e r in d e g e liş e n v e in sa n a k lın ı h er türlü b a sk ıd a n
k u rta ra n B atı m e d e n iy e ti! B u m e d e n iy e t a k ıl v e v ic d a n h ü rriyeti
b a k ım ın d a n , h iç b ir ta v iz g ö tü r m e z . İk i k a d ın la e v li er k e k , örtü ­
n e n k a d ın lı to p lu m , y a ş a y ış v e d ü şü n ü ş d is ip lin le r in i y e d in c i y ü z ­
y ı l ç ö lle r i a şir e tle r in d e a ra y a n h o c a h a c ı, in e k y e m e y e n H in d u ,
şa p k a g iy e r s e d in in d e n o la c a ğ ı in a n c ın a sa p la n a n s o fta v e y a şa ­
rap ü z ü m le r i b a ğ la r ın ı b u ğ d a y tarlasın a “ ih tid a” ettiren M ü slü m a n
s o s y a lis t, h içb iri bu m e d e n iy e tte n o la m a z . H e r h a n g i ç a ğ ın e g e m e n
m e d e n iy e tin d e n o lm a y a n to p lu m d a e g e m e n m e d e n iy e tte n o la n ­
la rın b e s le m e liğ in d e n , y a n a ş m a lığ ın d a n k u r tu la m a z .

B iz d ik k a ts iz c e , ih tila ls iz c e , ta n k s ız v e je t s iz , B a tı m e d e n iy e ti
to p lu m u o lm a k şa rtla rı iç in d e te k M ü slü m a n m ille t iy iz . B iz e bu
şartları A ta tü rk h a z ır la m ıştır . H e r türlü e ğ it im i o k u ld a e ğ itim i, c a ­
m id e e ğ it im i, k ö y d e e ğ it im i, h e p s in i a n a y a sa p r e n sip le r in e g ö re
ay a rla m a k ! T ek y a p a c a ğ ım ız bu! D in a d a m ın ı B a tı ü n iv e r s ite le ­
rin d e y e tiş e n p a p a z la r g ib i b ilg in le ş tir ir s e k , T ü rk y a v r u s u n a d ü n ­
y a n ın d ü z d e ğ il, y u v a r la k o ld u ğ u n u ö ğ r e tir se k , v a iz i v e h u tb e y i

172
FALİH RIFKI ATAY

b ile n le r e y a z d ır ıp d a b ilm e y e n le r e y a ln ız b u n la r ı o k u m a k g ö r e v i
v e r ir se k m ille t is y a n m ı ed er? İn d ira G a n d i h a k lı. 1917 B o lş e v ik
İh tila li’n e b e n z e r a ltü st e d ic i bir to p lu m sa r s ım ı o lm a d ık ç a H in ­
d ista n k u r tu la m a z . Y ahut k u r tu lm a sı k u şa k la r sürer. B iz ö y le d e ­
ğ iliz . S a d e c e s e ç m e n le r ç o ğ u n lu ğ u n u n b e y a z o y v e r d iğ i v e b ü tü n
m e c lis le r e g e le n le r in y e m in e ttik le r i a n a y a sa y ı u y g u la m a k la , sa­
d e c e b u n u n la m illi g e liş m e v e k a lk ın m a y ı h e r h a n g i ih tila l şar­
tın a b a ğ la m a k ta n k u r tu lu r u z .

B iz im o r d u m u z ih tila lle r i m illi k u r tu lu ş iç in y a p m ıştır. H iç ­


bir z a m a n ik tid a r ı e le a lm a k v e ik tid a r d a k a lm a k iç in y a p m a m ış ­
tır. B u arka n iy e tte o la n la r ı d a y o la g e tir m iştir . S a d e c e A ta tü rk çü ,
s a d e c e k a lk ın m a c ı v e g e liş m e c i m e d e n iy e t s a v a ş la r ın ın b ö y le bir
d e s t e ğ i v e d a y a n a ğ ı d a v a r k e n , e ğ e r k e n d i k e n d im iz i a y a rla y a -
m a z s a k , T ü rk ta r ih in in “en su çlu ” d a m g a s ın ı y iy e c e k k u ş a ğ ı b iz
o lm a z m ıy ız ?

173

’ ‘ ■ í ■ :: ■ ■

: ... . . .
■V ■. .. V. ■.

‘" V J
FIKRALAR
■■■

S o lu n a bak: “ T ü r k iy e ’n in k o m p ra d o r b u r ju v a z isi ile idare o lu ­


n a n g e r i A fr ik a to p lu m la r ın d a n fark ı y o k .”

B ir B o lş e v ik k liş e s i k i g e r i d e n e n ü lk e le r d e b a s ıla b a sıla ç ü ­


r ü ğ ü ç ık m ıştır . Y ü z d e y ü z h ü rriy et iç in d e o y v e r e n T ü r k le r in , bu
B o lş e v ik u y d u r m a sı ile y ü z d e ik isi g ü ç k a n d ır ılm ıştır .

K a h ir e ’d e a ta ş e m ilite r k e n N a s ır ’a im r e n e n p a ş a ile ik i so lcu


a rk a d a şı d a ö ğ r e n c i k o n g r e s in e g e le r e k k o m ü n is t s ö z ü n d e n kork­
m a y ın , k a lk ın , y ü r ü y ü n , d iy e n u tu k ç e k m iş le r . B u k iş ile r b u g ü n
se n a to d a n ç ık ıp d a s e ç im e g ir se le r , bir k ö y m u h ta r lığ ı b ile k a z a ­
n a m a y a c a k la r ın a şü p h e y o k .

A fr ik a ’d a k o m p r a d o r b u r ju v a z isi ile id a re o lu n m a k ta n kur­


tu lm a k iç in b iz im so lu n is te d iğ i o to r ite r d e v le tle ş tir m e c i s o s y a ­
liz m i s e ç e n M ıs ır h â lâ e n k atı istib d a t131 v e e n k o y u k ıtlık altın d a.
K a h ir e ’d e n 3 A r a lık tarih i ile g e le n h a b e r i o k u y a lım : “P la n la m a
D a ir e si y o ğ a ltım d a y e n i k ısın tıla r y a p ılm a s ı g e r e k tiğ in i b ild ir m iş­
tir. B u n u n ü z e r in e b ü tü n fiy a tla rd a g ö r ü lm e m iş b ir a r tm a o lm u ş ­
tur. M e s e la b u z d o la p la r ı 135 M ıs ır lira sı b ir d e n fır la m ıştır . A rab a

131 Baskı

175
KURTULUŞ

fiy a tla r ın d a k i a rtış 8 0 0 M ıs ır lirası! C igara, şek er, b ü tan g a z , e ş y a


k e r e s te s i, ıs ın m a v e m u tfa k ara çla r ı fiy a tla r ın d a k i a r tış y ü z d e 35

v e d o k u m a d a y ü z d e 10’dur.”

B iz is e y u k a r ıd a sa y ıla n şe y le r in y ü z d e d o k sa n d o k u z u n u m illi
s e r m a y e m iz le k e n d im iz y a p ıy o r u z .

B iz A fr ik a ’n ın h iç b ir m e m le k e tin e b e n z e m iy o r ju z ], S o lu n ç a ­
b a sı b iz i o n la rd a n b ir in e b e n z e tm e k ! Y o k ö y le şey ...

S a ğ a b a k ın : K ö r k ü tü k N u r c u lu k ! M illi g ü v e n liğ in g a z e te le r e
g e ç e n b ir r a p o ru n a g ö r e im a m h atip o k u lla r ın ın ç o ğ u n d a N u r c u

y e tiş tir ilm e k te v e b u n la r b a şta d iy a n e t işleri b a şk a n ı o lm a k ü zere,


a y d ın m ü ftü v e h o c a la r ı b ile ta s fiy e e tm e y e ç a lışm a k ta d ır . A y a -
s o f y a c ı bunlar! A r a p a lfa b e c i bu n lar! Ş e y h ü lis la m c ı bun lar! M ak ­

sa tla rı b iz i e n a ş a ğ ı ik i y ü z y ı l g e r i g ö tü r m e k !

S a ğ te h lik e s i so lu , s o l te h lik e s i s a ğ ı a z ıtm a k ta !

Y a orta? P u s la y ı şa ş ır a n o! A m a n e d e o ls a n e k o m p r a d o r p a-
r o la c ısm ın N a sır n e d e A y a s o fy a p a r o la c ısın ın E z h e r c e h e n n e m in e
y u v a r la n m a k ta n A ta tü r k T ü r k iy e s i’n i k o r u y a c a ğ ız .

B u sa ğ so l sa p ıtk a n lık la rım g ö r ü n c e v a k tiy le a la y iç in k u lla n d ı­


ğ ım ız “ H ayrel Ü m u r, ev sa tu h a ” 132 s ö z ü in sa n a a y e tm iş g ib i geliyor!

2
B ir d in lilik , b ir d e d in c ilik var. İy ic e a y ır t e d e lim . E sk i “d in ­

d ar” d e y im i d in lilik d e m e k tir . B ir d in li T an rı’y a k a r şı g ö r e v le r in i


y e r in e getirir. P e y g a m b e r le r in i tanır. Ç o c u ğ u n a d in ö ğ r e tim i v e ­
rir. İb a d et v e d in b o r ç la r ın d a bir b ilm e d iğ i v a r sa m ü tfü y e sorar.

D in lilik b u ra d a biter.

132 İşlerin hayırlısı, vasat olanıdır.

176
FALİH RİFKI ATAY

R a h m e tli M u sta fa A b d ü lh a lik R e n d a “d in d a r ”d ı. B ir a k şa m


bir m a liy e işi iç in k e n d is i ile g ö r ü ş ü lm e k la z ım g e ld i. A tatürk:

— M u sta fa B e y o ru çlu d u r. Ş im d i r a h a ts ız e tm e y e lim ,d e d i.

R a h m e tli R ıfa t H o c a A ta tü r k ’ü n s e v d ik le r in d e n d i. A ta tü r k
“d in li”y e d e ğ il, “d in c i”y e k a rşıy d ı.

D in c ilik d e m e k y a y ir m in c i y ü z y ıl d a b ir y e n iç a ğ to p lu m u n u
y e d in c i y ü z y ıl d ü z e n i iç in e so k m a y a ç a lışm a k , y a n i şe r ia tç ılık v e y a
d in i bir to p lu m a h ü k m e tm e k iç in s ö m ü r m e , o n u d ü n y a iş le r in e
k a r ıştır m a , a slı fa s lı o lm a y a n kara in a n ç la r ı y a y m a v e k ış k ır tm a ,
ta a ssu b u k a z a n m a y o lu n d a o y d a la v e r e le r i ç e v ir m e d em ek tir.

B u g e r ç e k M ü s lü m a n lık ta y a k ap k ara c a h illik y a h u t k üfürdür.

H a d in s iz lik , h a d in c ilik , ik isi birdir. T arih te b ü tü n m ü ste b id ,133


z a lim , ca n a , m a la , h ak k a, ırza k ıy ıc ı h ü k ü m d a r v e v e zir ler d in ciyd i.

D in li d e ğ ild ile r . T an rı’y a n a m a z , o r u ç b o r c u n u z u ö d e y e b ilir ­


s in iz . Z u lü m v e h a k s ız lık g ü n a h la r ın ız iç in O ’n u n c e h e n n e m in d e
y a n a r sın ız .

B iz im d e m o k r a s i d e v r i h ır s ız , h a k s ız , k ıy ıc ı v e n ü fu z 134 e s ­
n a fla r ın ın h e p si d in c iy d i.

V e d in s iz diler.

A ta tü r k la is iz m le d in tü c c a r lığ ın ı, v ic d a n sö m ü r ü c ü lü ğ ü n ü ,
şe r ia tç ılık la T ü rk to p lu m u n u n ile r le y işin e e n g e l o lm a y ı ön lem iştir.

Y ir m in c i y ü z y ılın d in e h iz m e t e d e n en b ü y ü k M ü slü m a n ı odur.

G e r ic i, d in c i d e m e k tir . G e r ç e k M ü s lü m a n lık ta y a a la b ild iğ in e


kara k a fa lı y a d a “ k â fir ” d em ek tir.

G e r ic iy e karşı m e ş r u olan v e o lm a y a n h er sila h ı k u lla n m a k ,


o n u y ık m a k v e a y a k la r a ltın d a ç iğ n e m e k b ir cih attır. Farzdır.

İşte s iz e g ö n ü ld e n b ir r a m a z a n v a a z ı!

133 Zorba
134 Söz geçirme

177
KURTULUŞ

3
“ T e b d il g e z m e k ” n e d ir , b e lk i g e n ç le r b ilm e z . M e s e la p a d iş a h
b o s ta n c ı y a h u t v e z ir k a p ıc ı k ılığ ın a g ir e r e k şe h ir d e n e le r o lu p bit­
t iğ in i g ö r m e k , ö ğ r e n m e k ister. T eb d il g e z m e k budur.

B iz d e k o m ü n is tlik y a s a k o ld u ğ u iç in M o s k o v a u y d u la r ı T ü rk
b a s ın ın d a , m e c lis le r in d e v e h e le b a z ı fa k ü lte le r in d e K u v a y ı M illi-
y e c iy e “ te b d il” o lm u şla rd ır. O n la r b a ğ ım s ız d ır la r d a A m e r ik a ile
a n tla şa n v e N A T O ’y a g ir e n d e v le t a d a m la r ı v e b u p o litik a y ı b e ­
n im s e y e n le r u y d u c u , y a n i p ey k ç id ir le r . B ilin d iğ i ü z e r e u y d u a n ­
c a k D e m ir P erd e a r k a sın d a v a rd ır v e e m p e r y a liz m ç a ğ ın ın “ s ö ­
m ü r g e ” d e y im i y e r in e g e ç m iş tir . M a c a r ista n S o v y e tle r B ir liğ i’n in
u y d u su d u r. B a ş ın ı k a ld ır d ı m ı, R u s ta n k la r ı h e m e n s ın ır ı g e ç e r .

D e m ir P erd e, e li a ltın d a o lm a d ığ ı iç in u y d u la ş tır a m a m a k la


b erab er, a to m g ü c ü n d e n ö d ü k o p tu ğ u A m e r ik a ’y a k a r şı bir m a ş a
g ib i k u lla n m a k ü z e r e A fr ik a geri v e y o k su lla r ın d a n bir d e ü çü n cü
b lo k u yd u rm u ştu r.

B u A fr ik a , A s y a g e r i v e y o k s u lla r ı ile A m e r ik a ’y a v e B a tı’y a


v e r y a n s ın e d e c e ğ iz . “ S iz i g id i e m p e r y a listle r ...” d iy e so k a k la r a
d ö k ü lü p , a k şa m y e m e ğ in d e A m e r ik a n so fr a sı a r tık la r ın ı k e m ir e ­
c e ğ iz . Z a v a llı M ıs ır fe lla h ı g i b i . ..

S o v y e tle r B ir liğ i A k d e n iz ’e v e Ira k -S u riy e sın ır la r ın a in e r e k


ta A tla n tik k ıy ıla r ın a k a d a r b ir u y d u la r b ü tü n lü ğ ü k u r m a k iç in
A m e r ik a v e N A T O T ü r k iy e ’d e n ç ık m a lıd ır . “ T a r a fsız b lo ğ a gir,
b a ğ ım s ız ol o ğ lu m . A m e r ik a u ç a k , ta n k , c ip v e r m e z s e sa n a b en
v e r ir im y a v r u m . K o v A m e r ik a ’y ı ik i g ö z ü m .” B iz im so lu n , iç in -
d e k ile r d e n ç o ğ u b ile r e k b a z ıla r ı sa fç a a k la n a r a k , d ü ş tü ğ ü o y u n
bu. Ç o c u k y a şın d a olsak : “ P ış ş ş , k arşı duvara y a p ış !” d erd ik . A m a
ara la rın d a h o c a sı var. Y a r d ım c ı var. Y a za rı var. M illi k a lın tıd a n
t e m s ilc ile r i var.

178
FALİH RIFKI ATAY

H erk es b ilir k i N A T O iç in d e B a tı-A lm a n y a , İn g ilte r e v e K u ­


z e y d e v le tle r i n e k a d a r b a ğ ım lı is e b iz d e o k a d a r b a ğ ım lıy ız .

G e ç e n g ü n M c N p m a r a a p a ç ık , 1 9 7 0 ’te u ç a k b ile k u lla n m a k -


s ız ın o tu r d u ğ u m u z y a rd en R u sy a 'y ı v e Ç in ’i silip sü p ü r ü r ü z , d i­
yord u . N A T O b ö y le e ş s iz v e h ü rriy etçi b ir g ü c ü n k o r u m a s ı a l­
tın d a d ır . B u d u r u m u n g e r e k t ir d iğ i b a z ı f e d a k â r lık la r e lb e t t e
o la ca k tır. G e c e le r i so k a k la r ım ız ı d o la ş tığ ı iç in b e k ç iy e a y lık v e ­
riy o r u z . B e k ç i A m e r ik a ’n ın o r d u m u z v e k a lk ın m a m ız iç in ver­
d iğ i m ily a r la r d a cab a!

G e r ç e k b u . A m a n e ç a r e k i A P ’n in s a ğ k a n a d ı bir d e v le t b a ­
k a n ım d a ö n ü n e k a ta ra k v e d iy a n e t işleri k a d r o su n u a la b ild iğ in e
k arartarak , m e m le k e tt e y o b a z la r d e s p o tlu ğ u te h lik e s i b e lir ttiğ in ­
d e n , b ü tü n a y d ın y ü r e k le r e o k o r k u y u d ü şü r d ü ğ ü n d e n b eri, so l
a z ıtm a fır sa tı b u lm u ştu r. B ild ir ic iliğ e k o y u lm u ştu r .

A n te p o la y ı b ir 31 M a rt o layıd ır. V a h d e tic ilik h a v a sı y u r t b o ­


y u n c a y a y ılm a k ta d ır . S ö z d e ilerici m u h a lifler is e A P ’d ek i g e r ic iliğ i
tu tarlarsa ih tila l olu r, ih tila l d e ik tid a rı b iz e verir, h a m h a y a li ile
ik tid ar ile r ic ile r in e d e ğ il, k o y u V a h d eticilere y a r d ım etm ek ted irler.

B ilm e z le r ki y e n i bir ih tila l sa ğ ı d a so lu da sü p ü ren v e u z u n


v a d e li b ir p a r tis iz lik r ejim i o la ca k tır.

E y sa ğ d u y u T ü r k iy e ’y e u ğ r a m a z m ısın ?

A m e r ik a T a rım B a k a n lığ ı’m n b ir ra p o ru n a g ö r e so n o n b e ş


y ıl iç in d e ta r ım g e liş m e s i b a k ım ın d a n y ir m i altı d e v le t iç in d e İ s ­
rail b ir in c iliğ i k a z a n m ıştır .

İsrail d e n e n d e v le t O s m a n lı İm p aratorlu ğu m u n bir ili b ile d e ­


ğ il d e b ir m u ta s a r r ıflığ ıy d ı.135 B iz r a h m e tli C e m a l P a şa k arargâh ı
ile o r a sın ı d ö r tte ü ç ç ö l o la r a k b ır a k m ıştık . H a lk ın ı b e s le m e k iç in
H a m a v e H u m u s b ö lg e s in d e n b u ğ d a y g e tir m e k la z ım d ı. H e m c e p ­

135 İl ve ilçe arası bir yerleşim birimi, sancak

179
KURTULUŞ

h e y e , h e m h a lk a v e t iş e m e y e c e ğ im iz iç in h a lk ın ı H a m a v e H u m u s
ta ra fla rın a g ö ç e ttir m iştik .

B ü tü n ö te s in i b ır a k ın ız : A d a la r d e n iz i ije H a ta y a r a sın d a ik i
ü ç İsrail vardır. .¡v;i

■■■

Y a h u d i a k ıllıd ır , d e r iz . E ğ e r b u b iz d e a k ıl y o k d e m e k s e ,
B a tı’d a n a k ıl “ ith al’’ e d e b ilir d ik . E ğ er para y a r d ım ı d e r se k , sa d e c e
1 9 4 5 ’te h â z in e m iz d e k i a ltın v e d ö v iz y e d e ğ in d e n b a şk a A m e r ik a
v e B a tı’d a n a ld ığ ım ız m ily a r la r ı d ü şü n ü n ü z . 1 9 5 0 -1 9 6 0 a ra sın d a
Park O t e lin d e bir b a sın to p la n tıs ın d a b aşb ak an :

— P la n d a n e d e m e k tir , d e m e s i ü z e r in e b a şta r a h m e tli P e-


y a m i S a fa o lm a k ü z e r e n ic e g a z e te c ile r k e n d is in i a lk ışla m ış la r d ı.

H a c e t y o k , M e ş r u tiy e t’te İsta n b u l’un y a r ıs ı y a n d ı. E lli y ıld ır


y a p ı d o ld u r d u ğ u m u z p e k ç o k yerleri d e b o m b o ştu . P e k iy i, b iz d e v ­
let h â z in e s in d e n v e k e n d i k e s e m iz d e n bir k o s k o c a şe h ir y a p a c a k
para h a r c a m a d ık m ı?

H a rca d ık .

E ğ er san at v e b ilg i k ontrolü altın d a h arcasayd ık , o n k u r u ş fa zla ­


sın a ih tiyaç o lm a k sız ın , b irin ci s ı n ıf bir B atı ş e h r im iz o lm a z m ıy d ı?

O lurdu.

N e e ld e ettik ? “ P is v e iğ r e n ç bir e n d ü stri şe h r i k en a r se m t­


leri” to p lu lu ğ u !

■■■

İsr a il’e ta v u k v e y u m u r ta sa ta rd ık . Ş im d i İsrail b e lli b a ş lı ta ­


v u k v e y u m u r ta ih ra ca tçısı! B a ş lıc a tic a r e tle r in d e n b iri tu r u n ç g il­
ler! H e y b e lia d a a r k a sın d a n tu tu n d a H a ta y ’a k a d a r tu r u n ç g ille r ,
z e y t in lik le r c e n n e ti iç in d e y iz .

K ö y d e b o ş k alan iş sa a tlerin i d eğ erle n d irerek g ö z le r im iz le gör­


d ü k , A fr ik a ’dan a ğ a ç getirip İn giltere’y e kontrplak çıkarm aktaydılar.

180
FALİH RIFKI AtÂY

H er n e is e , g e ç e n le r d e İstan b u l c a m ile r in d e n b ir in d e bir h o c a ,


sa v c ıla r ın a k ta r ılm a la r ın d a n fa y d a la n a r a k o lm a lı,

— G â v u ra selârti v e r e n M ü slü m a n d eğ ild ir , d iy e v a a z e tm işti.

— B ir İsr a illi is e , b iz d e v le t im iz d e n y ılla r c a ö n c e ü n iv e r s i­


t e m iz i k u rd u k , d e m iş ti.

H a lk y ığ ın la r ın ı o h o c a y a te s lim e tm iş iz .

H e n ü z ta m k u r u lu ş lu te k , a m a te k ü n iv e r s ite m iz y o k .

G erç i d u r m a d a n d ö v iz a lıp A v r u p a v e A m e r ik a ’y a g id iy o r u z ,
a m a se la m v e r ir se k , M ü slü m a n lık ta n ç ık a r a c a ğ ım ız g â v u rd a n a k ıl
a la c a k d e ğ iliz a, bir m ik ta r tic a r e t e ş y a s ı a lıp d ö n ü y o r u z .

İsra il’d e P a r is, B o n n v e N e w Y o rk e ş y a s ı o lm a d ığ ı iç in , or­


ta y a u ğ ra y a n b ile y ok !

S u u d i A r a b ista n k ra lı d ışa r ıd a b u lu n a n e lç ile r in e k a d ın la r ı ile


b irlik te d a v e tle r e g it m e y i y a s a k e tm iş. L o n d ra ’d a k i e lç i, p e k s ık ıl­
m ış o lm a lı k i g a z e te c ile r e :

“ B e n d e ş a ş tım b u n a !” d e m iş.

S u lta n H a m id d e v r in d e b iz im G ir it v a lis i bir su a r e y e gid er.


K o n s o lo sla r v e H ır is tiy a n la r e şle r i ile b erab er. Y a ln ız b iz im k i tek
b a şın a . D a v e tte b u lu n a n la r d a n b ir in in ta ş a tm a sı ü z e r in e F r a n sız -
c a y ı p ek a z k e k e le y e n v a lim iz :

B iz d e , d e m iş , f e m m e m a is o n c l e f p o c h e .

K a d ın e v d e , an ah tar c ep te! O d e v ir d e a h la k ın n e k a d a r d ü ­
ş ü k o ld u ğ u n u d a v a k a n ü v is tle r im iz d e n 136 v e y a b a n c ı se y y a h la r ın
k ita p la rın d a n ö ğ r e n iy o r u z . E s k i O sm a n lIla r d a e ş le r in in ç a rşı ha­
m a m ın a g it m e m e s in i n ik â h şa rtı k o y a n la r ç o k tu .

N e is e , A ta tü r k b iz T ü rk leri n e İs la m d a n e T ü r k lü k te o lm a ­
y a n b u k ö le -k a d m u ta n c ın d a n k u rta rm ıştır.

136 Resmi tarihçi

181
KURTULUŞ

E s k i p a d işa h la r içer, k a r a c iğ e r le r i b o z u lu p iç e m e z h a le g e ld i­
le r m i, iç k iy i y a s a k ed erler, iç e n in 'b a ş ın ı k b ie r le r v e k e n d ile r i ş e ­
h ir d e k ol g e z e r le r d i.

K e y i f e h li iç k iy e b a şla m a k iç in sa ğ la m c iğ e r c i y e n i b ir p a d i­
şa h ın ta h ta ç ık m a s ın ı b e k le r d i.

S a p sa rı v e bir deri b ir k e m ik C e z a y ir d ik ta tö r ü B u m e d y e n d e
C e z a y ir ’d e s ık ı b ir iç k i y a s a ğ ı k o y m u ş . D a h a ö n c e k i d ik ta tö r v e
d e m a g o g B in B e lla ’y ı C e z a y ir şarap b a ğ la r ın ı arp a ta r la sın a “ ih ­
tid a” e ttir m e k te n d o stu K a s tr o g ü ç a lık o y m u ştu .

G e ç e n le r d e bir B atı g a z e te s i V a tik a n ’d ak i m e c lis in p e k ö n e m li


kararlar a lıp d a ğ ıtılm a s ı ü z e r in e :

— K a to lik k ilis e s i y ir m in c i y ü z y ıl a a y a k b a stı, d iy o rd u .

A ta tü r k d e v r im le r i k ırk y ı l ö n c e M ü s lü m a n lığ ı b u b ah tiyar­


lığ a , y ir m in c i y ü z y ıl m e d e n iy e tin in İs la m lığ ı o lm a k m u tlu lu ğ u n a
k a v u ştu r d u y d u .

P a r is’te b ir d a v e t fa r z e d in iz . T ü rk e lç is i e ş i ile b ir lik te . S u u d i


A r a b ista n e lç is i y a ln ız . İ k is i d e M ü slü m a n .

T ü rk e lç isi y e m e k t e şarap k a d e h in i k ald ırır, C e z a y ir e lç is i li­


m o n a ta b a r d a ğ ın ı. İ k is i d e M ü slü m a n . Z a m a n ile “ a h k â m ”ın 137
d e ğ iş e c e ğ in i s ö y le y e n le r d e M ü slü m a n b ilg in le r i!

6
B ir o k u r u m a : “ B iz ç o c u k lu ğ u m u z d a k e n d im iz e T ü rk d e m e z ­
d ik . T arih e ğ it im in e g ö r e a sk e r lik te n b a şk a h iç b ir iş y a p m a m ıştık .
M e d e n iy e tte , ilim d e , sa n a tta y e r im iz y o k tu . K a f a m ız ın d ü ş ü n c e
ta ra fı F arstı. D ili m i z e g e lin c e ç a r şıd a p a z a r d a , e v d e k a h v e d e k o ­

137 Emirler, buyruklar, yasalar

182
FAL İH R1FK1ATAY

n u şm a k ta n b a şk a iş e y a r a m a z d ı. O n u n la n e ilim n e d e e d e b iy a t
y a p a b ilir d ik . K ö k le r im iz d e n y a ln ız “ m ü s te h c e n ’l e r 138 iç in fa y d a ­
la n ırd ık . “ C i” g ib i B u lg a r c a y a , b ile g e ç e n z e n g in e k im iz a n c a k
“ p ır a s a c ı”d a k u lla n ılır d ı. “ T ü r k ç ü ” d e m e k , N e û z u b illa h !139 H e ­
m e n , “ Y a s iz T ü rk m ü sa ta r sın ız ? ” d erlerd i.

T ü r k ç ü lü k h a r e k e tin d e b ir a z k e n d im iz e g e lir g ib i o lm u ştu k .


F akat Z iy a G ö k a lp b ile A r a p ç a y ı, k ö k o la r a k te m e l tutard ı. “ G er­
ç e k ” d e ğ il, “ş e n i y e t ” d erd i. O n u n d e v r im c il iğ i “ ş e n iy e t ç i” d e ­
m e y e c ü r e t e t m iş o lm a k tı. Ş im d i ü lk ü d e d iğ im iz e k a rşı O s m a n ­
lIca “g a y e -i h a y a P ’i a n c a k “m e fk û r e ”y e ç e v ir e b ilm iş ti.

■■■

A ta tü r k iş te b u O s m a n lı a y d ın la r ı ile k a r şıla ştı. K e n d i d ili d e


k o y u in ş a 140 d iliy d i.

F akat T ü r k lü ğ ü ik i a ş a ğ ılık k o m p le k sin d e n k u rta rm a k iç in ta ­


rih te v e d ild e a la b ild iğ in e yü rü d ü . T arih m i, b ü tü n m e d e n iy e tle r in
b ab ası b iz d ik . D il m i, b ü tü n d ille r in te m e li b iz im k iy d i.

İlk d e fa T ü r k ç e k ö k le r in d e n ilim te r im i y a p ıld ığ ı g ü n d a v a y ı


k a z a n m ıştık . B e n d e b a şın d a n so n u n a D il K u r u m u ’n d a y d ım . B iz
ö z le ş tir m e c i d e ğ ild ik . B u d ü p e d ü z b ir h a y a ld i. B iz a n la ş ılm a y a n
O s m a n lıc a y ı a n la ş ıla n T ü r k ç e y e ç e v ir m e k iç in ç a lış tık . Ö z le ştir ­
m e c ilik a n la ş ılm a y a n b ir d ili a n la ş ılm a y a n b ir d ille d e ğ iş tir m e k
d e m e k ti.

K o n u ş m a d ilin d e o lm a y a n v e y a o d ile g e ç m e y e n s ö z ha “e v ”
y e r in e “ b e y t,” h a “k e lim e ” y e r in e “ tilc ik .” İ k is i d e bir, ik isi d e
“ b ela g a t.” “ C a n ”ım ız d a n , “ m aF ’ım ız d a n , a sılla r ı y o k F arsça, y o k
A r a p ç a d ır d iy e v a z m ı g e ç e b ilir d ik ? Ö z le ş tir m e d e n e m e s in i bu
a ş ır ılığ a k a d a r g ö tü r e n le r o lm u ştu r. “ C a n ” y e r in e “ tin ” d en d i.

138 Ayıp, çirkin


139 Tanrı’ya sığındık.
140 Nesir

183
KURTULUŞ

U y d u r m a c ılığ a k a r şıy d ık v e iy i T ü r k ç e b ile n iç in u y d u r m a y a


ih tiy a ç o lm a d ığ ı in a n c ın ı sa v u n u y o r d u k .

..i

İk i a ş a ğ ılık k o m p le k s in d e n T ü r k lü ğ ü k u r ta r m a k iç in g ir iş i­
le n ilk a ş ır ılık ta n ırk çı v e k o y u m illiy e tç i ile ö z le ş tir m e c i d oğd u .
İ k is i d e b irer d ert. H iç k im s e g e le c e ğ in k e lim e s in i y a r a ta m a z . T e­
r im le r d ış ın d a , b ü tü n s ö z le r k o n u ş m a d ilin d e y a şa y a n la r d ır . B u n ­
la r ın n e z a m a n n e y e d e ğ iş e c e k le r in i k im s e b ile m e z .

E s k id e n e v le r d e b ir ş iir v e y a r o m a n o k u r s a k a n la m a z la r d ı.
B u g ü n a n la m a y a n la r a r a sın d a b e n d e v a r ım .

B ir d e v r ik c ü m le ç ık a r d ık . K o n u ş m a d ilin in e d e b iy a tta v e h er
d ild e n a sıl k u lla n ıld ığ ı b e lli. N e d ir o d il k i tarih y a za rk en İstan b u l’u
F atih a ld ı, d iy e y a z a r ız , r o m a n d a , ald ı İsta n b u l’u F atih , d iy e . N a ­
sıl d ild ir o k i c o ğ r a fy a , f iz ik , m a te m a tik d ili g r a m e r i ile rom an
d ili g r a m e r i b ir b ir in in ta m tersid ir.

V e n iç in “ ta m ” d e ğ il d e “ tü m !” N iç in “h alb u k i” d e ğ il d e “o y sa?”

M illi E ğ itim B a k a n lığ ı e d e b iy a t, T ü rk çe v e h e le o k u m a k ita p ­


ları ü z e r in d e iy ic e d u rm a lıd ır.

7
D o sy a la r ım ın ara sın d a n ç ık tı. B ir k a rtp o sta l. Y a z ısı F ran sızca:
“ P a rlem en t d e la T u rq u ie. 4 -1 7 d é c e m b r e 19 0 8 .”

Y a r ıs ı s a r ı k lı h o c a . A n a d o l u ’d a n , R u m e l i ’d e n , H i c a z v e
Y e m e n ’d e n , Irak v e L ib y a ’d a n b irer ik iş e r sa r ık lı sa k a llı. T a n ıd ı­
ğ ım v a r m ı, d iy e b a k ıy o r u m . Var: S o l u çta T alat B e y . S o n r a d a n
sa d r a z a m T a la t P a şa . Y a n ın d a k e n d is i g ib i E d ir n e ’d e n s e ç ilm e
R ız a T e v fik . Y ü z e llilik le r d e n . O rtalard a R ız a N u r. H a n i L o n d ra
M ü z e s i’n e M u sta fa K e m a l’i ö ld ü r ü n ü z , d iy e v a s iy e t b ıra k a n k o y u
m illiy e tç i. O k u ld a n b e r i A ta tü r k d ü şm a n ı o ld u k la r ın ı s ö y le y e n
ır k ç ı-m u k a d d e s a tç ı ta k ım ın ın p iri üstad ı!

184
FALİH R1FKJ ATAY

G e r ç i s e ç i m ik i d e r e c e li, a m a d e m o k r a s i m i, d e m o k r a s i. B ir
R u m m ille tv e k ili: “ B e n O s m a n lı B a n k a s ı k a d a r O s m a n lıy ım !”
d er d e İttih a tç ıla r a d in s iz g ö z ü ile b a k a n h o c a la r ın a lk ış ın a tu tu ­
lur. O rta sı d a var, o r ta s ın ın s a ğ ı d a , s o lu d a var. İs ta k h o lm S o s ­
y a lis t K o n g r e s i’n e d e le g e b ile ç ık a r a b ilir iz .

1968'e g e ld ik m i, m e c lis li v e s e ç im li d e v r im iz in 6 0 ’m c ı y ı l ­
d ö n ü m ü n ü k u tla y a c a ğ ız .

M e m le k e t ç o k d e ğ iş ti. E vet. H e k im liğ im iz ç o k ile r id e . E vet.


S a n a t v e b ilim h a y a tı d a ç o k ile r id e . E v e t. A m a o k a r tp o sta ld a k i
sa rık la rı ç ık a r ın , sa k a l v e b ıy ık la r ı tıra ş e d in , p o litik a c ı k a fa sı tı­
p atıp . R u m c u s u y o k s a d a R u s ç u s u var. H e m T ü rk ten ! M u k a d d e ­
sa t s ö m ü r ü c ü lü ğ ü y a p ıld ı m ı, ö d e n e k ç ile r s u s p u s. K a r a k u v v e t
k o rk u su . K ara k u v v e ti y o k o lm u ş k e n y a r a ta n d a d e m o k r a s i p o ­
litik a c ısı. Şair: “ P u tu n u k e n d i yap ar, k e n d i tap ar!” d e m iş . O n u n
g ib i b iz d e ş e y t a n ım ız ı k e n d im iz y e tiş tir iy o r u z , so n r a şer r in d e n
k u r tu lm a k iç in n e h a lt e d e c e ğ im iz i b ilm iy o r u z .

K ü ltü r s ü z d e m o k r a s i. F e ls e f e s iz d e m o k r a s i. Ü lk ü c ü s ü z d e ­
m o k r a si. H a fe s li s a r ık lı, h a şa p k a lı, h a p o s b ıy ık lı sü p ü r g e sa ­
k a llı, h a “ m a tr u ş-a le l-m a tr u ş.”

E v e t e fe n d im , “ G a r b ın te r a k k iy a t-ı m a d d iy e s in i141 a lm a lıy ız ,


d iy e c e k y o k am a ...”, “M e d a r is -i İ s la m iy y i142 ıs la h e tm e liy iz , d o ğ r u
a m a .. “ M e d e n iy e t-i g a rb iy e143 m e d e n iy e ti şa r k iy y e y i144 g erçi geri
b ıra k m ıştır. B u n a şü p h e y o k am a...”

141 Batı’nm maddi gelişmeleri


142 İslam medreseleri
143 Batı uygarlığı
144 Doğu uygarlığı

185
KURTULUŞ

B ü tü n T a z m in a t b u “a m a ...” lı ta r tışm a la r la g e ç ti. T ıb b iy e d e n


h e k im s a y ıs ın c a d e r v iş y e tiştir d ik . O rd u d a a la y lı m e k te p li sa y ı-
sın c a y d ı.

E v et e fe n d im , “g erçi K a n u n -i E s a s iy e ’y e 145 g ö r e b ü tü n O sm a n lı
v a ta n d a şla r ı m ü s a v id ir ,146 m ü s a v id ir am a...”, “A r a p A r a p lığ ı, A r­
n a v u t A r n a v u tlu ğ u ile ö v ü n d ü ğ ü g ib i, b iz d e T ü r k lü ğ ü m ü z e d ö n ­
m e liy iz , d ö n m e liy iz am a ...”, “ D ili sa d e le ş tir m e li, T ü r k ç e d e k en d i
d il k a id e le r im iz i h â k im k ılm a lıy ız , k ılm a lıy ız am a ...”

M e ş r u tiy e t’te “ e fe n d im g e r ç i h arb e g ir m e m e liy d ik a m a...”d an ,


“ e v e t harb i k a y b e ttik , b a ttık , b a ttık am a...”y a k a d a r “a m a ” lı g e ld i
g e ç ti.

K u r tu ld u k . “ E v et M u sta fa K e m a l P a şa v a ta n ı k u r ta r d ı, şü p h e
y o k am a...”, “gerçi d in d e n e te k k e vardır, n e m e d r e se , bu n ları kaldır­
m a m ız iy i old u , old u am a...”, “İsta n b u l’a y e tişip d e Fas ile C e z a y ir ’e
y e t e c e k k a d a r s e la tin 147 c a m i im i z var, A y a s o fy a ’n m d ü n y a d e ğ e r
m o z a ik le r in i a ç ıp m ü z e y a p a r a k m e d e n iy e t d ü n y a sın a a y r ıc a bir
b ü y ü k lü k ö r n e ğ i v e r m e k liğ im iz , d o ğ r u , d o ğ r u am a ...”, “g e r ç i e ğ i­
tim b ir liğ i v e la is iz m şart, b u n la ıs ız d e ğ il m e d e n i, a d a m b ile o la ­
m a y ız , d o ğ r u am a...”, “ E v et e fe n d im A ta tü rk g e r ç i A ta tü rk am a...”,
“ M e d e n i K a n u n M e d e n i K a n u n am a...”, “ k a d ın h ü r o lm a lıd ır , o l­
m a lıd ır am a ... D e m o k r a s i e lb e tte b ir ile r le m e r ejim i o lm a lıd ır , b iz
A ta tü rk d e v r im le r in e b a ğ lı k a lm a d ık ç a bu bir g e r ile m e rejim i olur,
o lu r am a ... G erç i C H P A ta tü r k p artisid ir, d ir am a ... G e r ç i A P g e ­
r ic ile r i b a şın d a n a tm ıştır , k e n d in i e k o n o m i v e e n d ü str i v e ta rım
k a lk ın m a s ın a v e r m iştir , v e r m iş tir a m a...”

145 Anayasa
146 Eşit
147 Sultanlar

186
FAL İH RIFKI ATAY

Y ü z y ıl g e ld i, g e ç ti, h â lâ a m a , g ü n a y d ın a m a , tü n a y d ın a m a ,
m erh a b a a m a , s e la m ü n a le y k ü m g e n e am a ...

S o fta c a s ı E m m â ’dır, T ü rk çe d e ğ ild ir , A r a p ç a d a m a n a -y ı şartı


ta z a m m ü n ed e r ,148 a h şu A r a p şa r tın ı b ır a k a lım , d e m e k a k lım a
g e liy o r sa d a b u d e fa bir “ is e de...” Ç ık a r ılıp b ir y ü z y ıl d a o n u n la
m ille tin v e d e v le tin c a n ın a o k u y a c a k la r .

H an i d o ğ r u su n u is te r s e n iz , b iz d e h â lâ y a ş ıy o r u z am a... ayak ta
d u r u y o r u z is e k de...

A h n e olu r, “a m a ”s ız bir k a lk ın m a , m a d d i m a n e v i k a lk ın m a !

A y b a r’ın A n ıtk a b ir d e fte r in e y a z d ığ ı b ir s ö z h a y li te p k i y a ­


ratm ıştır: “ S e n in d e y im in le b iz i m a h v e tm e k is te y e n e m p e r y a liz m
v e y u tm a k is te y e n k a p ita liz m e k arşı b iz T İ P ’lile r en ö n sa fta m ü ­
c a d e le e d iy o r u z .”

B ir d e fa s a y g ıs ız lık . A n ıtk a b ir ’d e p o litik a y a p ılm a z .

S o n r a d a a la b ild iğ in e “y a la n c ılık !” Y e r y ü z ü n d e bir te k em p er­


y a liz m var: O n u n d a r e n g i k ız ıl. E n k o r k u n ç k a p ita list d e iş ç iy i,
ırg a d ı, e m e k ç iy i y a r ı a ç b ıra k ıp te k e lin d e tu ttu ğ u b ü tü n k a z a n ç
k a y n a k la r ı g e lir in i b u e m p e r y a liz m i s ila h la m a k iç in h a rca y a n fa­
şist ta k lid i o toriter, to ta lite r d ik ta c ı s o s y a lis t im p aratorlu ğu !

A y b a r v e p a r tisin in y a p m a k is te d iğ i is e b iz i bu e m p e r y a liz ­
m in p e n ç e s in e d ü ş m e k te n k u rta ra n h ü r r iy e t c e p h e s i d a y a n ış m a ­
sın d a n T ü r k iy e ’y i ç e k ip y a p a y a ln ız b ıra k m a k !

V e ark ası b e lli...

148 Arapçada şart anlamını içerir.

187
KURTULUŞ

Y a ln ız y a la n d e ğ il, d o la n da: K ı z ıl e m p e r y a liz m e karşı B a l­


k a n v e S a d a b a d A n tla ş m a s ı v e ç e ş itli B a tı a n tla şm a la r ı y o lu n u
a ç a n A tatü rk !

K ap itü lasyon lar d ev rin d en k a lm a im tiy a zlı v e sö m ü rü cü yaban cı


s e r m a y e şirk etler in i ta s fiy e e ttik te n so n r a , T ü rk şa r tla r ın a u y u c u
B a tı se r m a y e s in i T ü r k iy e k a lk ın m a s ın a y a r d ım a ç a ğ ır a n g e n e o!

A n k a r a P alas O te li’n i b ile F ran sız se r m a y e sin e verd iyd i. Ç ü n k ü


c id d i b ir a n o n im şir k e t s e r m a y e s i d a h i sa y ıla m a y a c a k b ü tç e m iz le
o n a d a y e tiş e m e m iş t ik . Y arıd a b ır a k m ıştık .

K a r m a e k o n o m iy i k u ra n o. Ö z e l se k tö r e Ç a r şa m b a -B a fr a d e ­
m ir y o lu im tiy a z ın ı v e r e n o.

O , fe r d in y a r a tıc ı e n e r ji v e g ü c ü n ü iş le te n e k o n o m i r e jim in e
in a n ıy o r d u . M a r x iz m e a s la in a n m ıy o r d u .

A m a d e fte r d e k i o c ü m l e n in g e r ç e k m a n a s ın ı b i z a n la r ız :
T ü r k iy e ’y i A ta tü r k ’ten k u rta rm a k !

■■■

A ta tü r k is tila c ı B a tı ile ç a r p ış tığ ı v a k it a y n ı is tila c ı B a tı’n m


te h d id i a ltın d a k i s o s y a lis t d ü n y a d a n y a r d ım gördü: B u b o rcu n u
ik i d ü n y a a r a sın d a k i A n a d o lu şe d d in i s a v u n m a k la “ m a - fa iz ” 149
ö d e m iştir .

A m a b ü y ü k k a y g ıs ı B a tı ile h e sa p la ştık ta n so n r a S o v y e tle r tu ­


z a ğ ın a d ü şm e k te n k u r tu lm a k tı.

İç e r id e d e b u n a ç a lış a n la r o ld u ğ u n u b iliy o r d u . B ir in c i m e c li­


sin to p la n tısın d a :

— E fe n d ile r a r a m ız d a c a s u s la r vard ır, d e d iğ i z a m a n m ille t­


v e k ille r i a ra sın d a k i k o m ü n is t a ja n ın ı k a ste d iy o r d u .

O n d a n so n ra A ta tü r k , m e c lis le r in e k o m ü n is t ajan ı s ız d ır m a -
m a y a p e k titiz c e d ik k a t e ttiy d i.

149 Faiz

188
FALİH R1FKI ATAY

A n ıtk a b ir d e fte r in d e n o y a p ra k y ır tılıp a tılm a lıd ır .

S a v a ş m e r tç e o lm a lıd ır . M ız r a k u c u n a Kurarı ta k a ra k saf bo­


z u c u lu ğ u n a k a lk ış m a y ok !

10
B ir in c i D ü n y a S a v a ş ı’n ın s o n g ü n le r in d e y iz . B iz im c e p h e n in
ç ö k tü ğ ü n e h iç şü p h e k a lm a m ıştır . B u lg a r is ta n d a te s lim o lu n c a
b ü sb ü tü n k ö tü le d ik . B ir fa y d a s ı v a r m ı y o k m u b ilin m e z , a m a
h e r k e ste , a h b ir te k li b a r ış y a p a b ilse k ö z le y iş i var. B ü y ü k a d a Y at
K u lü b ü ’n d e İttih a tç ı k o d a m a n d o k to r N a z ım v e a rk a d a şla rı ile
to p la n ıy o r u z . Y a h y a K e m a l k ork a korka:

— A c a b a b ir b a r ış d e n e m e s i y a p s a k m ı, d e y in c e D o k to r N a ­
z ım , se r t v e kaba:

— T ü rk ler k a n c ık d eğ ild ir le r , d e m e s in m i?

B ö y le c e M o n d r o s’a k ad ar b e k le d ik . D o k to r N a z ım fın ] d a u tan ­


c ın d a n y ü r e ğ in e in d i v e y a sila h ın a sa r ılıp d a ğ a ç ık tı s a n m a y ın ız .
A v r u p a ’y a k a çtı.

■■■

B iz e ta ş a tm a sa la r y a z m a z d ık , a m a C H P ’y i e ğ e r ç o ğ u n lu k s is ­
te m i o ls a , bu d e fa m e c lis t e 12 m ille t v e k illiğ in e d ü şü r e c e k kadar
b o z g u n a u ğ ra ta n la r şim d i bir h a v a tu ttu rm u şla r: Y o lu m u z yold u r,
lid e r im iz lid er, so n u n a k a d a r a y n ı y o ld a g id e c e ğ iz .

P e k iy i, p a r tin iz in c a n ç e k iş m e s i p a h a sın a İn ö n ü ’y e g ö ste r d i­


ğ in iz b a ğ lılığ ın o n d a b irin i T ü r k iy e ’y i k u rta ra n A ta tü r k ’e g ö ste r ­
s e y d in iz ya...

T ü rk ç o c u ğ u n a ilk o k u lu b itir m e d ik ç e y a b a n c ı d il v e y a z ı ö ğ ­
r e tm e k y a s a k v e ü s te lik a n a y a sa k o r u r lu ğ u a ltın d a k i e ğ itim bir­
liğ i d e v r im in e d e a y k ır ı o ld u ğ u iç in k e n d i ilin d e h a fız o k u lla r ın ı
k a p a y a n A m a s y a v a lis in i s iz in bir m ille t v e k ilin iz cu rn a l ettiy d i.
S iz d e on u p a rtid en k o v a c a k y e r d e v a liy i y e r in d e n e ttin iz d i.

189
KURTULUŞ

B a sılı s e ç im p r o g r a m ın ız ın b irin ci sa y fa sın ın altın a k a rn ı ya rık


k o s k o c a d in p r o p a g a n d a sı e k le y e n s iz d e ğ il m is in iz ? Y a Ulus'un
o y ü z le r k ız a r tıc ı k liş e li b ir in c i sa y fa sı?

■■■

D e m e k L a tin y a z ıs ın ı a la n , şa p k a g iy d ir e n , h a life v e p a d iş a h ­
lığ ı k a ld ır a n , k a d ın a h ü r r iy e t v e h a k la r ın ı v e r e n , M e d e n i K a n u n u
ç ık a r a n A ta tü r k o r ta d a d a s iz s a d e c e N a s ır ta la n ı u su lü top rak d a ­
ğ ıt ıc ılığ ı v e y a s a d e c e to p lu s ö z le ş tir m e c iliğ i ile o n u s a ğ d a b ıra k ıp
so lu n a g e ç m iş s in iz ha!

A r a p h a r fç i s o l, t e k k e c i s o l, tü r b e c i sol! E s k i “z a fe r -i n ih a ­
iy e 150 k a d a r ”c ıla r g ib i, s iz le r d e “ h e z im e t-i n ih a iy e ”y e l5lkadar!

U s la n m a k d a m ı ayıp !

A m a g e n e d e s o n s ö z te ş k ila tın d ır . O n u n iç in d e k a n a ğ la y a n ­
la r k e n d ile r in i to p a r la d ıla r m ı, k u r tu lm a ç a r e si vardır.

11
R a d y o d a s e ç im h a b e r le r in i d in le d iğ im iz sırad a, İsta n b u l’d a v e
ta şr a d a iş ç i b ö lg e le r in in n e k o m ü n is t so la , n e d e k o y u d e v le tle ş -
tir m e c i o r ta so lu n a o y v e r m e m iş o ld u ğ u d ik k a t im iz e ça rp tı. P ro-
le t a r y a c ıy a s ı n ı f k a v g a s ı s o lc u lu ğ u n u n C H P ’y e “ m a liy e t ’! p e k
a ğ ır o lm u ştu r.

2 7 M a y ıs v e so n r a s ı fır s a tın ı d a k a çıra n C H P k e s in so n u ç b i­


lin m e m e k le b erab er, y e n id e n v e b ü y ü k fark la ik in c iliğ e y u v a r ­
la n m ıştır.

O r ta ç a ğ sis te m i m e d r e s e c iliğ i b ü tç e s in i b ir b u ç u k m ily o n d a n


o n altı m ily o n a ç ık a r d ığ ın ı, b a s ılı o la ra k e v e v , k a h v e k a h v e y a y ­
m a k la a y d ın la rı k a y b e tm iş , sa ğ d a n d a h içb ir “ iltifa t” g ö r m e m iştir .

■■■

150 Son zafer


151 Son bozgun

190
FALİH R1FK1 ATAY

C H P ’n in y a r d ım ı ile v e s ö z d e A P ’y e o y k a y b e ttir m e k iç iıı y e r


ü stü n e ç ık a n y e r a ltı k o m ü n is tliğ in in d e n e iş ç i b ö lg e le r in d e n e
d e k ö y le r d e tu tu n a m a y ış ı p e k u m ııt v e r ic i o lm u ştu r . K o m ü n istlik
T ü r k iy e ’d e p e k a z k im s e iç in b ir in a n ç , g e r is i iç in d e b ir k a p ılış,
b ir ru h h a s ta lığ ı v e b ir e n te le k tü e l z ü p p e liğ i o la y ıd ır.

K u v a y ı M illiy e ’d e n b eri h a n g i s e ç im d e k o m ü n istliğ e , C H P ’n in


y a r d ım ı ile b u g ü n o ld u ğ u k a d a r h ü r r iy e t v e r ils e y d i b u n d a n a z o y
k a z a n m a z d ı.

M e c lis e b ir ik i k o m ü n istin g ir iş i, m illi iş le r im iz iç in K ız ıl en -


te r n a s y o n e lin n e le r d ü şü n d ü ğ ü n ü ö ğ r e n m e k liğ im iz e yarayab ilir.

B a z ı b ü y ü k g a z e te so lc u la r k a d r o su n u n p e tr o l, A m e r ik a v e
N A T O , y a b a n c ı k r e d i v e y a r d ım a le y h in e , m illi d u y g u la r ı s ö m ü ­
rerek m e m le k e t h a v a sın ı k a p la m ışa b e n z e y e n d e m a g o jile r i ifla s
etm iştir.

A n la ş ılm ış tır k i k o la y c a “g ü d ü le n ” b a z ı m e y d a n v e so k a k y a y ­
g a r a c ılığ ı, m e m le k e t d e m e k d eğ ild ir. İk i ş e h r in m e y d a n v e so k a k
h a v a sı ile ik i ü ç g a z e te n in so lc u k a d r o su n a k a p ıla n g e d ik li v e ç ı­
k arcı m e r k e z p o litik a c ıla r ın ın h e p si a ld a n m ışla r d ır .

■■■

A P ’y e ş im d ilik p e k k ıs a bir ik i ö ğ ü d ü m ü z var: 1 9 5 0 -1 9 6 0 ta ­


r ih ç e s in i m a s a n ız ın ü z e r in e k o y u n u z . O d e v ir d e p o litik a c ılık v e
ç ık a r c ılık h ırsı ile n e s ö y le n m iş s e s ö y le m e y in . N e y a p ılm ış s a y a p ­
m a y ın . G e r ic iliğ e v e n ü fu s tü c c a r lığ ın a g ö z a ç tır m a y ın . P o litik a ­
c ıla r d e ğ il, b a şa r ıc ıla r h ü k ü m e ti k u r m a y a ç a lış ın .

12
A fe r in san a, içten , g ö n ü ld en , ca n d an k o m ü n ist. S e ç im nutk u n d a
T ü rk m ille tin in k ırk y ıid a n b eri s ö m ü r ü ld ü ğ ü n ü s ö y le m e k le , ar-

191
KURTULUŞ

k a d a ş la n n ın A ta tü rk v e K u v a y ı M illiy e c ilik sa h te k â r lığ ın a d ü ş ­


m e k te n k e n d in i k u rtard ın . N ite k im A ta tü rk ’e ta p tık la r ın ı sö y le y e n
1 9 4 6 d e m o k r a tla r ın ın iç te n , g ö n ü ld e n v e c a n d a n g e r ic i o la n la r ı
“ y ir m i y e d i y ıld a n b e r i ç e k tik le r im iz ...” d iy e r e k k ö k le r in i 1919’a
k a d a r g e ç m iş e sa lm a k ta y d ıla r .

İ m k â n var m ıy d ı, A ta tü r k ’e b a ğ lı o lm a k , fa k a t şa p k a y a , p e ç e -
s iz liğ e g â v u r lu k d e m e k , A ta tü r k ’e ta p m a k fa k a t p a d iş a h lığ ı, h a ­
lif e liğ i ö z le m e k ?

C H P ’d e b ile A ta tü r k ç ü m e d r e s e v e te k k e c ile r ç ık tı.

H e m k o m ü n ist, h e m A ta tü r k ç ü o la c a k s ın ! H a M e k k e ’d e e n te -
lija n s s e r v iste n sa r ık lı İ n g iliz , ha bu b iz im K u v a y ı M illiy e c i k o ­
m ü n ist!

K ö p r ü y ü g e ç in c e y e k a d a r a y ıy a d a y ı d e m e k !

Ö n c e M a r k siz m , so n r a M a r k s is t-L e n in iz m , d a h a so n r a M ark-


s is t-L e n in is t-S ta lin iz m , b ir a z d a h a so n r a M a r k sist-L e n in ist-K r u -
ç e fiz m v e şim d i kâr s is te m in e d ö n ü ld ü ğ ü iç in M a r k sist-L e n in ist-
S ta lin is t-K r u ç e fis t-K o s ig in iz m m e z h e b i T ü r k iy e ’d e b ir d e m illi
k u y r u k ta k ın a r a k M a r k s is t- L e n in is t -S ta lin is t-K r u ç e fis t-K o s ig i-
n is t-A ta tü r k iz m o la c a k d e ğ il a...

B iz im k o m ü n istle r y e r a ltın d a n y e r ü s tü n e ç ık tıla r , a m a h e n ü z


b a k la y ı a ğ ız la r ın d a n ç ık a r a m a d ıla r d ı. A fe r in sa n a b a k la y ı d a a ğ ­
z ın d a n çık a ra n fık a r a -y ı k â s ib e c ü !152

■■■

G e r ç i b u g ü n k ü R u s y a ’d a ırgat ü ç y ü z , m ü h e n d is ü ç b in alıp ,
“ y e n i s ı n ı f ’ ileri g e le n le r i, saraylar, k o n a k la r v e H o lly w o o d v i l ­
la la r ın d a y a şa y a r a k iş ç in in d ö rd ü n ü 4 x 4 bir o d a y a so k u p , k e n d i­
leri d ört tek e r le k te n in m e y e r e k e m e k ç ile r i ik i a y a k la rı ile b a ş b aşa

152 Kazanç fukarası

192
FALİH RİFKI ATAY

b ıra k ıp , A m e r ik a ’d a m is li g ö r ü lm e y e n b ir sö m ü r ü c ü lü k ta b lo su
g ö sterirler, a m a c a h ild ir s e n i d in le y e n le r , d ü n y a d a o lu p b iten ler­
d e n h ab erleri y o k tu r s e n i d in le y e n le r in , at dur!

B e lk i tutar. H o c a n ın d e n iz e a ttığ ı y o ğ u r t m a y a s ı gib i!

13
B ü y ü k k ü ltü r a d a m ı P aul V a le r y d er ki: “ B a tılı ruhu n e r e d e
h ü k ü m sü r e r se o r a d a ih tiy a ç la n m a , ç a lış m a , k a p ita l, v e r im , ih ti­
ras, g ü ç , d ış tab iatı d e ğ iş tir m e , fert v e to p lu lu k la r a ra sın d a k i m ü ­
n a se b e tle r v e d e ğ iş im le r so n h a d d in e varır. B a tı’n ın k r iz le r i b u n ­
d a n d o ğ u y o r , a m a ih t iy a ç la n m a y ı, ç a lı ş m a y ı , k a p ita li, v e r im i,
ih tirası v e g ü c ü e n a z h a d d in e in d iren y a ş a y ış v e d ü şü n ü ş s is te ­
m in e b a ğ lı m ily a r la r ü z e r in d e k i e g e m e n liğ i d e b u n d a n ileri g e li­
yor. B atı a k lı, k e n d i m e d e n iy e ti iç in d e er g e ç b ir d ü z e n le n m e y e
varır. F ak at b u sü r ü le r d a h a n e z a m a n a k a d a r u s p a h a sı ö d e m e k te
d e v a m e d e c e k le r ? ”

P au l V a le r y s ö y le m e d e n ç o k ö n c e , bu g e r ç e k le r i o “m ily a r ­
lar” sü r ü s ü n d e n y a ln ız J a p o n y a k a v r a m ış, te k k u r tu lu ş y o lu n u n
ta m v e tü m B a tı’y a k a tılm a k , o n u n a k ıl y o lu n u tu tm a k o ld u ğ u n u
g örm ü ştü r.

T a n z im a t J a p o n u y a n ış ın d a n ö n c e d ir , a m a m e d r e s e y i b ıra k a -
m a m ış , k a fa n ın iç k a r a n lığ ı sü rü p g itm iştir .

A s ıl A ta tü r k ç ü lü k iş te b u B a tı’y a k a tılm a , B a tı a k lı ile k a fa


iç in i ış ık la n d ır m a d em ek tir.

B u g ü n k ü T ü r k iy e ’d e m e d r e s e k a r a n lığ ı, T a n zim a t d e v r in d e de
o ld u ğ u n d a n k o y u ! Ö y le d e y a y g ın k i k o m ü n is t b ile o n u n iç in d e
p u su la m y o r!

193
KURTULUŞ

C a h ille r , a h m a k la r v e p o litik a c ıla r m e d r e s e y i b ir d in m e s e ­


le s i san ıyorlar.

O b ir m e d e n iy e t m e s e le s i! B a tı’m n sa ğ e lin d e n k u r tu ld u k sa ,
s o l p e n ç e s in e d ü ş m e k te h lik e si!

14
“...T üm ö rgü tleri e m e k ç ile r le ... B iz g e r ç e k d e v r im c ile r , to p lu m ­
cular... C ü m le sa tılm ışla r a u lu sa l g ü c ü n ilk şam arı... A m e r ik a n d o ­
la r ın ın e tk is i ile... A ltı y ü z y ı l l ı k ta r ih im iz iç in d e ö r n e k le r in i ç o k
g ö r d ü ğ ü m ü z s a tılm ış iığ a 1965 y ılın d a a rtık g ö z y u m m a y a c a ğ ız ...
İşç ile r , ırgatlar, to p r a k s ız v e a z to p r a k lı k ö y lü ler, tü m e m ek çiler...
S iz , y a n i T ü rk u lu su n u n y ü c e ç ık a rla rın ı A m e r ik a n g a z o z fab rik a­
la rın ın rek la m la rın a atan h a lk d ü şm a n la rı... M e m le k e ti p a r se lle y ip
sa tm a c e sa r e tin i g ö s te r e n sa tılm ışla r a k arşı... Dünya g a z e te s in in
e m p e r y a lis t d e v le tte n s a ğ la d ığ ı ik i b u ç u k m ily o n lu k d ış y a rd ım ...”

aaa

N e R u sç a d a n T ü r k ç e y e ç e v ir d ik . N e d e P e k in r a d y o su y a y ın ­
la rın d a n g a z e te m iz e a k ta rıy o ru z. B ir T ü r k iy e siy a si p a r tisin in m ü ­
h ü rlü e ly a z ı k â ğ ıd ın d a n o ld u ğ u g ib i a lın m ıştır .

K o m ü n is t d ili d e ğ il m i ş d e a s ıl A ta tü r k ç ü lü k d il i b u y m u ş .
Ç ü n k ü k ız ıl e n te r n a s y o n a l A r a p m e m le k e tle r i y e r a ltı k o m ü n is tle ­
r in e M u h a m m e d , T ü r k iy e y era ltı k o m ü n istle r in e d e A ta tü r k a d ın ı
v e n ü fu s u n u s ö m ü r m e k g ö r e v in i v erm iştir. S o l y u m r u ğ u a ltın d a k i
A r a p ü lk e le r in d e M u h a m m e d s ın ıfı k a v g a c ılığ ı k u r u c u s u , Ö m e r
k o m ü n is t, A li a n tie m p e r y a lis t to p lu m c u . İyi k i y e d in c i y ü z y ıld a
A m e r ik a k e ş fe d ilm e m iş ti. Y o k sa o n u la n e tle y e n b ir a y e t v e h a d is
u y d u r u la c a ğ ın a d a şü p h e y o k tu .

Türkiye’de Atatürk ki komünizme nerede rastlarsanız ayak al­


tında çiğneyiniz, demiştir ve ölmeden önce Ankara Bolşevik bü­

194
FALİH RIFKİ ATAY

y ü k e lç iliğ in d e n , S ta lin ’in g e n e r a lle r i y a n ın d a , M o s k o v a ’y a p r o te s­


to la r ın ı h a y k ır m ıştır , o d a T ü rk k o m ü n istle r in lid eri...

A ltı y ü z y ıl d e m e le r in d e n T ü rk tarih i b ilm e y e n s ı n ı f “çık a r ­


c ıla r ı” o ld u k la r ı a n la ş ıla n e lk â ğ ıd ı y a z ıc ıla r ın a T r a b z o n k ıy ıla ­
r ın ın b ir a z a ç ığ ın d a k i su la r ın a ltın ı a r a m a la r ın ı ta v s iy e e d e r iz .

A ta tü r k ’ü , K u v a y ı M illiy e g ü n le r in d e , k o m ü n is t y a p m a y a g e le n ­
lerin , T r a b z o n T ü r k le r i ta r a fın d a n u ğ r a tıld ık la r ı a k ıb e tin n e o ld u ­

ğ u n u g ö s te r ir b a z ı k a lın tıla r ı b e lk i b u la ca k la rd ır.

A ta tü r k ç ü lü ğ ü k o m ü n is tle ş tir m e k y o lu ile T ü rk g e n ç liğ in i a v ­


la m a k is te y e n le r in so n u d a b u g ü n k ü ta tlı r ü y a la r ın d a g ö rd ü k leri
g ib i o lm a y a c a k !

15
K a n s e r z a m a n la iy ile ş m e z . S ıtm a y a a lış ılm a z . Z a y ıfla y a n g ö z
d u ra d u ra d a h a iy i g ö r m e z .

Ş e k e r h a s ta s ın a v e r e m li re jim i v e r ilm e z . V e r e m liy e ü ls e r li r e ­


jim i iy i g e lm e z .

C e h a le t b ir k a n ser. T a a ssu p a k c iğ e r v e y a k a r a c iğ e r h a sta lığ ı.


G e r ilik : K a n s e r + ülser.

B iz n e S u lta n H a m id is tib d a d ın d a n k u r tu lm a k iç in n e d e tek


p arti ç ık m a z ın d a n s ıy r ılm a k iç in h a s t a lık la r ım ız a u y g u n r e jim

b u la m a d ık . “T a b ib -i h â z ık ” 153 d e ğ il, b a l g ib i “ m ü tea b b ip ” im iş iz .154

E lb e tte is tib d a t o lm a z . E lb e tte m e m le k e t g e r ç e k le r i ile dur­


m a d a n u y u ş a r a k g e liş m e y e n , d o n m u ş b ir “g e d ik lile r o lig a r ş is i”
n e s o y s u z la ş m ış te k p arti sis te m i y ü r ü m e z .

A m a iş te y ir m i y ıl so n r a liste le r e b a k ın . T e şh is le r i d in le y in .
Y ir m i y ıld ır “m ütetabbip” ila çla n y ü z ü n d e n ç e k tik le r im iz i d üşünün.

153 Usta hekim


154 Hekim bozuntusu

195
KURTULUŞ

E n s o n s e ç im s is te m i e n k ö tü s ü . 2 m ily o n ç o k ç o k b irb irleri


ile d a n ış ık lı 1 4 0 0 p a r tiz a n ın k u y r u ğ u n d a !

'' •• ■■■ 2-
.O f-t
Ç a m u r iç in d e ç ır p ın ıy o r u z . V e y ü z d ü ğ ü m ü z ü sa n ıy o r u z . H er
k u la ç a ttık ç a , h e le şü k ü r b ir k u la ç lık d a h a ile r le d ik , d iy e a v u n u ­
yoruz.

T e şh is y a n lış . R ejim te r sin e . R e ç e te k ötü . E c z a n e h ile c i!

H a sta d a n h a y ır b e k le y in .

16
A y ıp a yıp ... S e n b a şta a d a y g ö s t e r ilm e d im d iy e b ir b a şk a par­
tiy e g it, “ G a z e te m le b e n e m r in iz d e y im , e ğ e r b e n i h e m e n k o n te n ­
ja n d a n b a şta g ö s te r ir s e n iz ...” d e.

A y ıp ayıp ... S e n parti d e , “A m a n n e iy i bir k a z a n ç bu...” d iy e


s e v in , al o n u sıra b a şın a ...

A y ıp ayıp ... S e n g it, k ırk y ıl lı k lidere: “ B e n s iz e g e lir im , a m a


b e n i k o n ten ja n d a n se ç tir ir s e n iz ...” d e. O d a sa n a b u y u r e d e .

A y ıp ayıp... A y n ı lis te d e ik i ad ay. B iri g a z e te s in d e d a h a g e ç e n


y ıl ille ö te k i a ş ılm a lı d iy o rd u . E l e le b u y u r u n m e c lis e !

A y ıp ayıp ... B ir parti a d ın a m ille tv e k ili s e ç il. O parti ta r a fın ­


d a n b a k a n lığ a g e ç . A n la ş m a z lık ç ık ın c a , g it b a şk a p a r tiy e , b en
ş e n d e n im , s e ç tir b e n i, de!

V a y e fe n d im n e d e n b e n i b a ş sır a y a k o y m a d ın ız d iy e b a s is ­
tifa y ı p artiden!

A h Ş ario Ş arlo, n e d iy e m e s le ğ in i b ırak tın ? N e olu rd u so n e s e ­


rin “ T ü r k iy e ’d e d e m o k r a tik b ir s e ç im ” o lsa y d ı...

Y ah u t Ş arlo p e k k ib a r k a ç a r sa , ah N a ş it N a ş it, n e d iy e b u g ü n ­
le r e e r iş e c e k k ad ar y a şa m a d ın ?

196
FALİH RIFKI ATAV

A r n a v u d a sorm u şlar: “ C e h e n n e m e g id e r m isin ? ” “ M a a ş k a ç? ”


d e m iş.

H e m c e h e n n e m d e ğ il. H e m m a a ş b e ş b in lira. V a p u r p a r a sız ,


tren p a r a s ız , y a n çık a rla rı d a ayrı!

■■■

B ir de d em o k ra sin in g e lişm e sin d e n s ö z e d iy o r u z B ü sb ü tü n ayıp!

B ilin d iğ i ü z e r e c u m h u r iy e t R o m a ’d a m ille t e g e m e n liğ i d e ğ il,


d a h a d a ö n e m lis i fa z ile t e g e m e n liğ i iç in k u r u lm u ştu .

F a z ile tin b iz im C u m h u r iy e t’te h iç b ir h a k k ı o lm a d ığ ın a d a ir


2 7 M a y ıs A n a y a s a s ı’na n a sılsa bir h ü k ü m k o y m a y ı ih m a l e tm işiz !

17
“G a rb ın c e b in -i z a lim i155 a ff e tm e d im se n i-T ü r k ü m v e d ü şm a ­
n ım sa n a k a ls a m d a b ir k iş i” b e y tin i h e p e z b e r e b ild iğ im iz E m in
B ü le n t b ir fu tb o lc u y d u . D a h a o n a b e n z e r n ic e “o k u m u ş ” v e “ y e ­
tişm işle r .”

O z a m a n la r b iz id m a n ı g ü c ü k u v v e ti o ld u ğ u kadar, a h la k v e
karak teri d e b e s le y ic i o ld u ğ u iç in el ü stü n d e tu tard ık .

S o n r a işi a y lık v e ö d e n e k ç ilik le b a c a k tü c c a r lığ ın a ç e v ir d ik .


G e n ç le r im iz , e s k i e s ir p a za rla rın d a o ld u ğ u g ib i, sa tışa ç ık tı. Ş iir
m i, b o ş ver! N e s ir m i, ç u v a lla ! E n te le k tü e l m i, k ıç ın a bir top!

U z a k y o lc u lu k la r , p a za rlık la r, id a re k a d r o la r ın d a bir sü rü p a ­
razit. S o n r a k a p ıc ı k a rısı b ile sp o r k u m a r c ısı!

■■■

T ıpkı p o litik a gibi... H an i o b e ğ e n m e d iğ im iz “ m ü n tah ib -i sa n i” li


siste m d e k i m e c lis le r i a rıy o ru z. S p o ru b a c a k sa tışın a ç e v ir m e k b ile
g ö lg e d e k ald ı. P o litik a d a v ic d a n sa tışla rın a g ir iştik . C H P ’n in so lu n ­
d an A P ’n in s a ğ ın a , M P ’n in s a ğ ın d a n C H P ’n in so lu n a . T ran sferler

155 Batfnın zalim korkağı

197
KURTULUŞ

a la b ild iğ in e . Y ıld a a ltm ış y e tm iş b in d e n d ö rt y ıld a , türlü kârları


ile ş ö y le b ö y le y a r ım m ily o n . S p o r to to h er m a ç iç in b ir k iş iy i, s e ­
ç im to to o n u n d ö rt y ü z m is lin i ö m r ü n c e u m m a d ığ ın a k avu ştu ru r.

■■■

E n k a b a d a y ısı b in d ört y ü z k iş i ik i m ily o n a lis te sürer. Y a liste


y a h iç! S ils e n o lm a z , y a z s a n o lm a z .

V e tu ta n a ğ ın ı a ld ı m ı, “ b ilâ -k a y d v e şart h â k im iy e t-i m i d iy e ­


n in k a y ıts ız şa r tsız te m s ilc is i!”

H a d d in se s e la m d u rm a!

T o p a m ille tv e k ili a y lığ ı ile b ir te k m e a ttın m ı, m illi aslan!

A r k a d a şla r ın ı atlatıp 1 4 0 0 o y la 2 .0 0 0 .0 0 0 ’n u n v e k illiğ in i k o ­


p a rd ın m ı, m illi k a h ra m a n !

18
B iz b u s o l ilm in e ö n c e M o s k o v a s o k a k la r ın d a r a stla m ıştık .
B ir u z u n sarı ç iz g i, y a n ın d a b ir u fa k m a v i ç iz g i v e y a b u n u n tersi.
B ir i e m p e r y a liz m , ö te k i s o s y a liz m . G ra fik ü z e r in e g r a fik , rak am
ü s tü n e ra k a m . G r a fik le r d e e m p e r y a liz m a ş a ğ ıy a , s o s y a liz m y u ­
k a rıy a d o ğ r u . V e y a k o n u y a g ö r e b u n u n tersi. R a k a m la r a g e lin c e ,
a d a m b o y u n d a b ir k ır m ız ı B o lş e v ik 15, y a n ın d a siy a h r e n k li bir
c ü c e e m p e r y a lis t 1.

Y ah u t 5 .0 0 0 ’e 5 0 , 5 ’e 5 .0 0 0 ! İşte k a p ita lizm !

D u v a r ilm in e b a k ın c a A m e r ik a c e h e n n e m , R u s y a c e n n e t. B ir
d e b a ş ın ız ı ç e v ir s e n iz , A lla h A lla h , so k a k d a , h a lk d a , y a ş a y ış da
h e p s i ilim d ışı.

Şimdi bizim üniversite sınıflarının gedikli çakıcılarının pan­


kartları ile sokaklarda sürüdükleri ilim bu. Terimleri basit: Em­

198
FALİH R1FKI ATAY

p e r y a list, y e n i s ö m ü r g e c ilik , T e k sa s k u y u la r ı u şa k lığ ı y a h u t y a ­

b an cı şirk et a v u k a tlığ ı v s.

O h . n e s ın a v v a r n e d ip lo m a s ı. H a tta s e n p r o fe s ö r ü ö n ü n e

otu rtu r, o n a h u k u k ç u is e b a ğ ım s ız lık , ik tis a tç ı is e ü r e tim tü k e ­


tim d ersi v e r ir sin .

S a ğ ın d a , o r ta n ın d a ilim le r i var. O n la r ın k in d e d e ik i k ere ik i

d ört ed er, d ö rt b u ç u k e tm e z .

O k u m a z y a z m a z la r ç o ğ u n lu ğ u , d e m o k r a s is in d e a k a d e m i v e

ü n iv e r site ilm i o lm a z y a , e s k i fe tv a c ı y o b a z ın d a im a k en d i ç ık a -

rın a y o n ttu ğ u ç e te le m a te m a tiğ i olur.

Ü n iv e r s ite y e g e le n lis e d ip lo m a la r ın ın a ltın d a d e v le tin m ü h rü

ile “fiz ik v e k im y a d ersi a lm a m ıştır ,” k a y d ı b u lu n a n m e m le k e t bu!

19
B irk a ç k u ş a k şa lv a r m ı, p a n to lo n m u , k u şa k la r c a m ü z ik te a la ­

tu rk a m ı, a la fr a n g a m ı, 1 9 4 6 ’d a n b eri y e r ü stü v e y era ltı o k u lla ­

rın d a L a tin y a z ıs ı m ı, A r a p y a z ıs ı m ı, T ü r k ç e m i y o k s a A r a p ç a

e z a n m ı, k o y u O s m a n lıc a m ı, arı T ü r k ç e m i, d a h a s a y a lım , b a y

m ı, b e y m i, g e n e r a l m i, p a ş a m ı, n e d e k arar k ıla c a ğ ım ız ı b ile m e ­

d ik . B ile m iy o r u z d a.

S o k a k sa ğ a s o la y a lp a la y a n a sa rh o ş d e r iz . H e le d evr-i d ilâ ra -y ı

d e m o k r a s id e n 156 b eri b e d m e s t157 o ld u k .

G e ç e n le r d e b ir h a n ım İ n g iliz k a d ın d o s tu n u e s k i ta rih i c a m i­

lerd en b ir in e g ö tü rü r. K ıla v u z u tu r iz m in d e te m s ilc is i. H a n ım ın

T ü rk çe k o n u ş tu ğ u n u g ö rü n ce:

156 En hoş zaman olan demokrasiden


157 Kötü sarhoş olmak.
KURTULUŞ

— N e h al bu? S e n y a n ın d a k in d e n d a h a a ç ık s ın , d iy e ç ık ış tık ­
tan s o n r a k e n d is in e a d e ta “ te c d id i-im a n ”158 e ttir m e k ister. S ö y le ­
m e d iğ in i b ır a k m a z . İs ta n b u l’da! F atih ’in b ira z ö te s in d e !

■■■

E s k id e n k a lm a b ir a d a m d a d e ğ il. G e n ç . K e n d i y a ş ın d a k ile r
ü n iv e r s ite d e . B iz o n u k e n d i o k u lu m u z d a b ö y le e ğ it m iş , o k u tm u ­
şu z . B iz 1945 d e v r im c ile r i!

20
A ta tü r k ’ü n h a tıra la rın d a şu satırları o k u y a n la r ın g ö z le r i y a ­
ş a r m ış o ls a g erek : “ İsta n b u l so k a k la r ı İ t ila f D e v le t le r i’n in sü n ­
g ü lü a sk erleri ile d o lm u ş tu . B o ğ a z iç i, to p la r ın ı s a ğ a s o la ç e v ir e n
d ü şm a n z ır h lıla r ı ile la c iv e r t su la r ın ı g ö s t e r m e y e c e k k a d a r örtü ­
lü y d ü . H e r k e s so k a k la r d a h a tıra h a y a le g e lm e y e n h a k a r e tle r e u ğ ­
r a m a m a k iç in , c a d d e le r in d u v a r d ip le r in d e b ü z ü le r e k , e ğ ile r e k v e
k ork arak g e ç iy o r d u . K o s k o c a İsta n b u l’u n y ü z b in le r c e h a lk ı se sle r i
k ıs ılm ış b ir h a ld e y d i. İsta n b u l u fu k la r ın d a y ü k s e le n ş e y le r y a ln ız
d ü ş m a n se s le r i, d ü ş m a n b a y r a k v e sü n g ü le r iy d i.”

B iz im sol edeb iyatın a göre, hani geçen lerd e m üttefik A m e r ik a ’nın


u ç a k g e m is i b iz e m is a fir g e lm iş t i y a , işte b u g e liş İs ta n b u l’un o
g ü n le r in i h a tırla tırm ış.

H a y ır y a n lış . A m e r ik a H ir o ş im a b o m b a s ın ı a tm a sa y d ı v e İs­
ta n b u l m e r k e z o lm a k ü z e r e T ra k y a v e K o c a e li’n i iç in e a la n K ız ıl
bir h a lk c u m h u r iy e ti k u r m a k ü z e r e S ta lin ’in R o m a n y a ’y a y ığ d ığ ı
tü m e n le r i bu a to m lu A m e r ik a g e r i g itm e k z o r u n d a b ır a k m a sa y d ı,
iş te o z a m a n İsta n b u l A ta tü r k ’ü n a n la ttığ ın a v e b e te r in e b e n z e r d i.

M is a fir A m e r ik a h o ş g e ld i, s a fa g e ld i.

158 İnanç tazeletme

200
FALİH R IFK I ATAY

21

E v e t s e v g i li o k u r u m , b u s a v a ş ç ı y a z ıla r ım d a tıp k ı g e n e b u
B a b ıâ li y o k u ş u n u n a y n ı s o k a ğ ın d a k i g a z e te m d e k ırk b e ş y ı l ö n c e
y a z d ık la r ım ın te r si var. O z a m a n M u sta fa K e m a l’i v e te m s il e t­
tiğ i k u r tu lu şu k a z a n d ır m a m a k iç in sa ra y v e iş g a l k u v v e tle r i e l-
b ir liğ in e k arşı ç ıı p m ıy o r d u m .

Ş im d i d e A ta tü r k ’ü n v e te m s il e ttiğ i h ü r y a ş a y ış ın b iz e k a z a n ­
d ırd ık la rın d a n n e k a y b e d ilm iş s e g e r i a lm a k u ğ ru n a v e n e k a lm ışs a
o n la rı k a y b e tm e te h lik e s in e k arşı ç ır p m ıy o r u m .

T ü r k iy e ’d e d e v le tle ş tir m e c i so l d e m e k , oto riter v e to ta liter D e ­


m ir P erde ark ası v e y a A fr ik a tip i d ik ta v e k ıtlık re jim i a ltın a g ir­
m e k v e g ir e r e k hür B atı m e d e n iy e tç iliğ i d a v a s ın ı b ıra k ıp K ız ıl
e m p e r y a liz m p e y k i o lm a k d e m ek tir.

B a tı m e d e n i y e t s ın ır la r ı d ış ın d a b a ş k a tü r lü s ü o lm a m ış tır .
O la m a z da.

H e r tü rlü r e fo r m 2 7 M a y ıs A n a y a s a s ı d is ip lin i iç in d e g e r ç e k ­
le şe b ilir . E lb e tte r e fo r m c u y u m . E n b a ş r e fo r m e ğ it im b ir liğ i ü z e ­
r in d e k i e n g e lle r i silip sü p ü rm ek tir.

E k o n o m i d a v a sı b ir d in v e m e z h e p d a v a s ı d e ğ il, bir h e sa p k i­
tap v e a k ıl d a v a sıd ır. B a ğ ım s ız bir d e v le tiz . H a n g i iş n a sıl iş im iz e
g e lir s e ö y le y ü r ü tü r ü z .

F a ş iz m in h e m d e k ız ılı? M ıs ır v e S u r iy e v e b ilm e m n e r e d e
o ld u ğ u gib i!

A sla !

B ile b ile g id e n le r , a ld a tılıp g ö tü r ü le n le r , s a tıla n la r v e sa tın


alan lar, b u d a la v e y a c e z b e lile r 159 vardır.

159 Kendinden geçenler

201
KURTULUŞ

Hiçbiri tehlikeyi görmekte olanların yurtseverlik aşkı ve sa­


vaşma enerjisi üstünde değildir.
Kırk beş yıldır yendik... Gene de yeneriz.

22
İsimlere bir göz attım. Birkaçı hep tanıdığımız komünist.
Ama nasıl komünist? Deniz suyu nasıl tuzlu ise, Üsküdar nasıl
İstanbul’un Asya yakasında ise, tren nasıl ray üstünde yürürse
öyle komünist.
Sakladığı da yok ki... “Ben komünistim” diyor. Kanun yasak
ettiği için maskesi sosyalist. Rusyacı komünist. Sofhozcu komü­
nist. Belki de Pekin aşırısı gibi. Kruçef’e burjuva diyecek kadar
koyu, fırmlayıcı, ölüm kampçısı komünist.
Ama seçime girecek. “Milli bakiye” denen oy sadakasından
seçilecek de!

EBB

Hep bunu biliyoruz. Pekiyi neden komünist adı ve sanı ile


ortaya çıkmasına izin vermiyoruz? Komünistçe yazı, şimdi yaz­
dığından, komünistçe söz şimdi söylediğinden farklı olmayacak
ki... Onu da “tebdil” gezmekten, kendimizi de aptal yerine alın­
maktan kurtaracağız.
Hayır daha başka da bir şeyden: Nazım Hikmet’i hapse atan­
lar bugün güvertelerde bağrıla bağrıla satılan şiirleri için mahkûm
etmiş değil midirler? 141 ve 142 yürürlükte. Bütün Kızıl kütüp­
hane çevirileri satışta. Demek bizler, başta CHP olmak üzere yıl­
larca apaçık bir zulüm yapmışız. Bir suçsuz yazı ve sözü hapis­
lerde çürütmüşüz.

¡3KS

202
FALİH R1FKI ATAY

S o r a r ız h e p in iz e : D ü n y a n ın e n ü c r a k ö ş e le r in d e “ t e ş k ila t”
k u r a n o n m i ly o n la r c a p a r a d ö k e n R u s y a , c a n d a m a r ı s a y d ığ ı
T ü r k iy e ’d e n ç e k ilip g it m iş m id ir ? B u r a d a is e n e r e d e d ir ? V e r d iğ i
para k a r ş ılığ ı a ld ığ ı n ed ir?

T e h lik e m id ir ? Ö n le!

D e ğ il m id ir ? S e r b e st bırak!

H e m m ille t m e c lis in e k a d a r b ile b ile , g ö r e g ö r e s o k , h e m d e


m ille tin ş ö y le a ld a tılm a sın a y a r d ım et: “ İftirad ır iftira...” K o m ü n ist
o ls a e lin i k o lu n u sa lla y a r a k b e n d e n o y is te m e y e g e le b ilir m iy d i?

203
FALIM RIFKIATAY

m ı
f i
İ T "4

î
% i

MUSTAFA KEMAL’İN
MÜTAREKE DEFTERİ

p o z i+ if
FAL İH RIFKI ATAY

MUSTAFA KEMAL'İN A Ğ Z IN D A N

VAHDETTİN
p o z i+ if
ÇAN KAY *
p o z i+ îf
FALtH RIFKI AT AY

ZEYTİN DAĞI
“Zeytindağı. Cumhuriyet devri edebiyatının en büyük hadiselerinden biridir.
Yakup Kadri Karaosmanoğlu

pozi+if
FALI H RIFKI AT AY

KURTULUŞ

"Evet on sekizinci yüzyılın sonlarından beri kurtuluş yolları arıyoruz. Altı ihtilal yaptık.
D oğru 'teşhis' koyan ve doğru 'tedavi' yolu gösteren yalnız Atatürk devrimciliği
olmuştur."
Falih Rıfkı Atay

Atay bu kitabında, III. Selim dönemi ile 27 Mayıs 1960 tarihleri arasında gerçekle­
şen altı ihtilalle bu ihtilallerin Türk insanına kazandırdıkları ve kaybettirdikleri
hakkındaki görüşlerini dile getiriyor. Milli Mücadele yıllarına birebir tanıklık eden
Atay, eserinde Türkiye Cumhuriyeti'nin birçok konuda hâlâ bağımsızlık ve
özgürlük mücadelesi verdiğine değinmekte ve bunlar için asıl çözüm yolunun
sağ ve sol görüşten ziyade, Atatürkçülükte olduğunun altını çizmektedir. Bu eser
Falih Rıfkı Atay'ın gözünden Atatürk sonrası Türkiyesi'nin de bir panoraması...

786055 514426

You might also like