Din Bu 1 Cilt TanrA Ve Kuran Turan Dursu

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 266

Youtube: Tanrı Mı Varmış

T uran D u r su n

D İN BU-1
Tanrı v e Kur'an

Youtube: Tanrı Mı Varmış


© Bu kitabın yaym hakları
Analiz Basım Yayın Tasarım Gıda Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti.nindir.

Birinci Basım: Ekim 2006


Teknik Hazırlık: Analiz Basım Yayın
Baskı: Uğur Matbaacılık

ISBN: 975-343-464-2 (Tk. No.)


975-343-468-5 (1. cilt)

KAYNAK YAYINLARI: 461

ANALİZ BASIM YAYIN TASARIM GIDA


TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.
Meşrutiyet Cad. Kardeşler Han No: 12/3
34430 Galatasaray-İstanbul
web adresi: www.kaynakyayinlari.com
e-posta: iletisim@ kaynakyayinlari.com
Tel: (0212) 252 21 56-99 Faks: (0212) 249 28 92

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Turan Dursun

DİN BU-1
Tanrı ve Kur’an

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İÇ İN D E K İL E R

K A Y N A K YAYINLARI'NIN SU N U ŞU 11
PROF. DR. İLH A N A R SE L ’İN Ö N SÖ Z Ü 15
Y A ZA RIN Ö N SÖ ZÜ 19

TANRI 21

K U R 'A N 'IN TA N RI'SI N ER ED E? 23


TA N R I'N IN TAHTI, SARAYI 8 D A Ğ K E Ç İSİN İN SIRTINDA 26
TA N RI'N IN B İÇ İM İ V E B O Y U 29
İSLA M IN TA N RI'SI A K ILLI M I? 32
A kıl İslam da Ne Denli Ö nem lidir? 33
K U R 'A N 'IN "TANRI"SI "İN SA N İRA D ESİ" TA N IM IY O R 35
"TANRI B İLD İ-A N L A D I K İ..." 37
K ur'an'm Tanrı'sının Bilm ediği Şeyin B elirm esi (Beda') 37
"Tanrı G örüş D eğiştirir" 37
"Tanrı, İnsanların, C insel İlişkiden U zak K alm aya
D ayanam ayacaklarını A nladı" 38
G Ö RÜ Ş D E Ğ İŞT İR E N "TANRI" 40
Ayet Y ürürlükten K aldırm a, D eğiştirm e 40
D eğişikliği "Tanrı" N asıl Yapıyor? 41
Y azm a-B ozm a Tahtası 41
K ur'an'daki Ç elişkiler 42
İN A N D IR M A K İÇİN K U R 'A N 'D A K İ TA N RI'N IN A N T İÇ M ELER İ 43
K U R 'A N 'D A K İ TA N RI’N IN B E D D U A L A R I 46
K U R 'A N 'D A K İ TA N RI'N IN İN SA N L A R I AYIRM A PO LİTİK A SI 48
İnanır-İnanm az (M ü'm in-K âfır) Ayrım ı 48
K ur'an’m Tanrı'sının K adm -E rkek Ayrımı 49
K ur'an'ın Tanrı'sının S ınıf A yrım ı 49
K U R ’A N 'IN TA N RI'SIN IN ELİN D E K İ T E R A Z İ 51
D ünyadayken T an n ’m n Elindeki Terazi 51

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Tanrı’nın Elindeki Terazinin D engesi Yok 51
ŞERİAT TA N RI'SIN IN H İLESİ 54
TANRI SA RA Y IN D A N A M A Z İN D İR İM L E R İ 57
"K alem lerin G ıcırtısı" 58
"Elli Vakit N am az Farzı" 58
"Elli Vakit N am az Çoktur, G it İndirim Yaptırt!" 58
"N am az İndirim i İçin M uham m ed'in 6. G ök K atıyla
Saray A rasındadi Gidiş G elişleri" 58
İN SA N I HAYVANA D Ö N Ü ŞT Ü R M E C EZA SI 60
İnsanı M aym una D önüştürm e Cezası 60
D om uzlara D önüştürm e C ezası 61
S ıçanlara D önüştürm e Cezası 61
M U H A M M E D 'İN "EL M ER H Û M E Ü M M E T İN E
D EPR EM V E Ö TEK İLER 63

K U R 'A N 67

K U R 'A N 'D A K İ "İM A N 'İN A N A Y U RD U 69


Yemen 70
M uham m ed'in Yemen'le İlişkisi 70
H adise G öre "İslam ın Tüm ü Yemenli" 71
M uham m ed'in "İslam "ı A ldığı K anal 71
"Y em ame Rahm an'ı" 71
M uham m ed'in "İslam "ı N ereden A ldığını B elirten B elg elerd en ... 73
K U R 'A N ’IN BİRİN C İ KAYNAĞI: YAHUDİ KAY N A K LA RI 75
Tevrat'ın "Tahrif Edildiği" B ir U ydurm a 75
"Tevrat'ın Tahrif Edildiği" N eden İleri Sürülem ez 77
M üslüm anlar "Tevrat Tahrif Edilm iştir"
D erken Ç elişkiye D üşüyorlar 79
Tevrat'ın K apsam ı 79
" T a h rif, K ur'an'dadır 80
K ur'an'daki "Yahudilik" 80
"İsrailiyyat" Tefsirlerde N eden Var? 83
K ral "Peygam ber" D avud Hitti U riya'nın K arısıyla 84
K U R 'A N 'D A K İ İLK YAHUDİ "MAVAL"I: YARATILIŞ SÖ Y LEN C ESİ 93
"K utsal K itap"taki "M aval O kum a"lar 93
Eski "M av a fla r, "Yaratılış Söylencesi"yle B aşlar 102

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yaratılış Efsanesinde, "Â dem , Havva" ve
B unların C ennette Bulundurulup Sonra K ovulm aları 103
 dem 'in Yaratılışı 104
H avva'nın "Yaratılması" 106
 dem 'le H avva'nın Cennetteki Y aşam ları ve K ovuluşları 107
İB R A H İM "PEY G A M BER" MAVALI 113
İbrahim H angisinin Babası? 113
K ur'an'ın Tevrat'tan A ktarılm a "TanıT'sı Tarihleri K arıştırıyor m u? 113
İbrahim -N em rud M avalına İlişkin Yanlış,
"Farkında O lm adan" m ı K ur'an'a G eçirilm iş? 114
N em rud "K ürt"m üş ve K ürtler İbrahim "Peygam ber"i A teşe Atmış! 116
B ir Başka İnsan-A teş M asalı 118
K ur'an'a G öre İbrahim N asıl B ir A dam dı? 120
İbrahim , T üyler Ü rpertici ve İnsanlık Dışı İşler Yapan
Biri O larak Sunuluyor 120
K ur'an'a ve H adislere G öre İbrahim "Yalan" Söyleyebiliyordu 123
K ur'an'a G öre, K endisine M ucize G österilene Dek
İbrahim 'in Tanrı İnancı da Tam D eğildi 124
K ur'an'a G öre İbrahim , B ir "Rüya" Y üzünden
Ç ocuğunu B oğazlam aya K alkm ıştı 124
İbrahim ’in, K orku Y üzünden, K arısını H üküm dara
"Peşkeş Ç eker Gibi" D avranm ası da "Ö rnek A lınacak Şey" m i? 125
"K abe'yi İbrahim 'in ve İsm ail'in Yaptıkları
ya da O nardıkları" M avalı 125
İB R A H İM "PEY G A M BER" M AVALINDAKİ SÜ N N ET 133
Sünnet G eleneği ve İbrahim 133
Sünnet, B ir "İlkel G elenek"tir 133
K esilen K abuk K im e A rm ağan? 134
Sünnet, İslam a Yahudilikten G eçm edir 134
M uham m ed'e G öre, İbrahim K endini "K eser'le Sünnet Etm iş 135
M usa ve Sünnet 135
Sonuç 136
TEVRAT, İN CİL, K U R'A N 137
K U R 'A N 'IN O R İJİN A LLER İ Y A K ILD IĞ I İÇ İN ŞİM D İ Y O K 140
K u ra n N asıl D erlendi? 141
K ur'an İkinci Kez D erleniyor 143
Birinci D erlem enin Y akılm asındaki A m aç 145

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M uham m ed D önem indekiyle B ugünkü K ur'an Aynı D eğil 148
N A SIL Y A KILDIM ? 150
G Ü R Ü LTÜ C Ü LER İN T O PU N A B İRD EN 158
K ur'an'ın Y akılm asına İlişkin E leştirilere C evap 158
"7 H a r f 166
"7 Lehçe" 168
"O sm an M ushafları Tağyir E tm ezden Önce" 169
İbn Ömer, "K ur'an'ın Çoğu, E ksilip G itm iştir" D iyor 170
D evrim ci K urtuluş M urtaza H areketi'nin Bildirisi 185
"K U R 'A N TA H RİF E D İLM İŞTİR " 172
İSLA M IN ANAYASASI 191
K U R ’A N DA A N A K O N U LA R 194
K U R A N A N SİK L O PE D İSİ 197
Ö zelliği 197
İçeriği 197
K U R ’A N 'D A K İ "Ç E L İŞ K İ"L E R D E N ... 198
K ur’an'da "A ykınlık"lar 198
K ur'an'da Ne K adar Çelişki Var 199
K ur'an'daki Ç elişkiden B ir Ö rnek 199
İslam B aşka D inleri K abul E der mi? 200
İslam da "Hoşgörü" Var m ı? 201
K U R 'A N ’D A K İ "A K IL V E BİLİM " DIŞ ILIK LA R 203
A kıl" N edir? 203
"Bilim " N edir? 204
A dam , "Eşeğiyle Birlikte Yüz Yıl Ö lü K alm ış, Sonra D irilm iş" 205
"K esilip H er B ir Parçası B ir D ağa K onm uş O lan Kuşlar,
Ç ağrılınca D irilip G elm işler" 206
"G ökler ve Yer (Tüm Evren) Altı G ünde Yaratılmış" 209
"Tanrı, H aftanın Hangi G ününde N eler Yaratmış?" 210
"İki G ünde de D ağlar ve Ö teki Şeyler Yaratılmış" 211
"Tanrı, G ökleri Yaratm aya, Yeri Yarattıktan Sonra G irişm iş" 212
"İki G ün İçinde de Yedi K at G öğü Y aratma İşi Tamam" 212
"Yeryüzü, Dağlar, A ğaçlar, D aha Işık Yokken Yaratılmış" 213
"Yaratılış Söylencesi" 213
"Tanrı İşini B itirinci B ir Ayağını Ö bür Ayağının Ü stüne Atıp
O turm uş; ya da Sırtüstü Yatmış" 214
N uh ve Tufanı 215

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"N uh Tufanı", K esinlikle B ir "Efsane"dir (Söylencedir) 216
İnandırm ak İçin "M ucize"ler 217
B ir "Ü fürük", B ir "Can" O luyor 219
Ay İkiye Bölünüp Yere D üşm üş 221
G ökteki Ay mı, A rabistan'daki "H ira Dağı" m ı Daha Büyük 222
"K U R 'A N M U C İZELERİ" 224
"GÖ K SO FRA SI" 227
AYETLER U Y D U R M A M I? 230
"ŞEYTAN A YETLERİ" İSLA M IN G E R Ç E Ğ İ 232
K U R 'A N 'A VE M U H A M M E D 'E G Ö R E
TÜ R K L E R İST E SE L E R DE M Ü SL Ü M A N O LA M A ZLA R 236
K ur'an'ın "Tanrı"sınm Irkçılığı 237
"En Ü stün Toplum , İsrail Toplum u" 237
A rap Toplum undan B aşkası "M uhatap" D eğil 237
K orkutm a Yalnız "M ekke ve Ç evresi"ne 238
M uham m ed'in T ürk D üşm anlığı 239
İSL A M C IL A R IN PEHLİVANI Y O K 241

DİZİN 251

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
D İN BU Y EN İD EN D Ü ZEN LEN M İŞ TAM M ETN İN Ö N SÖ ZÜ

Turan D ursun'un K aynak Y ayınlan tarafından okuyucuya sunulan dört kitap­


lık D in Bu adlı eserinin 1990 yılı Eylül ayından beri 1. kitabının 21., 2. kitabının
16., 3. kitabının 11., 4. kitabının 8. basım ı yapıldı. D enebilir ki, Türkiye, Turan
D ursun Ü niversitesi tarafından eğitilm iştir ve eğitilm ektedir. Turan Dursun, B in­
göl'ün Solhan ilçesindeki gizli M edrese'nin talebelerinden K arabük D em ir Çelik
işçilerine kadar, yüzbinlerce, hatta m ilyonlarca yurttaşım ızı aydınlatm ıştır. Bu
eser, İslam cı çevrelerde, tarikat m ensupları arasında bile, büyük ilgi görm üştür ve
bir başvuru kaynağı olarak değerlendirilm iştir. Turan D ursun'un Türkiye'de İslâ­
mî en iyi bilen ve 8. yüzyıldan bu yana yazılm ış eski Arapça eserleri en doğru
okuyan düşünürlerim izden olduğu İslam cı ulem a tarafından da kabul edilmiştir.
"Din B u"nun 1. kitabını, Turan D ursun’un kendisi hazırlam ıştı. 2., 3. ve 4. k i­
taplar ise, 2000'e D oğru dergisinde ve çeşitli yayınlarda çıkan yazılar bir araya
getirilerek, yayınevim iz tarafından derlendi. Bu derlem elerin iki önem li eksiği
vardı.
B irincisi, yazılar 2 0 0 0 ’e D oğru dergisinde yayınlanm ış haliyle yer aldı.
İkincisi, kitaplar konulara göre sistem leştirilm iş değildi.
T uran D ursun'un yazılan, 2 0 0 0 ’e D oğru dergisinde yayınlanırken, yer yer kı­
saltılm ış ve ifadelerinde bazı değişiklikler yapılm ıştı. Turan D ursun, derginin
Genel Yayın Y önetm eni D oğu Perinçek'e böyle bir yetki verm işti. D erginin y a­
zılarının redaksiyonunu yapan C em al Süreya da Doğu Perinçek'in bilgisi içinde
bazı bölüm ve cüm leleri yeniden kalem e alm ıştı. Turan D ursun, yazılar yayınlan­
dıktan sonra bu m üdahalelerin bazılarım uygun bulm uş, ancak bazılarım yerinde
bulm adığım belirtm işti. D in B u'nun ilk kitabını yayınlarken, genellikle dergide
çıkan m etinleri aldığı görülüyor. D iğer üç kitabı ise, artık kendisinin düzenlem e
olanağı yoktu. Ç ünkü O'nu, bu büyük değerim izi vurm uşlardı.
Yeniden düzenlenm iş tam m etinde, yazıların Turan D ursun tarafından kalem e
alınm ış özgün halini ilk kez yayınlıyoruz. Turan D ursun'un yazılarını kendi elin ­
den çıktığı haliyle saklayan ve yayınevim ize veren A ydınlık dergisi ve Aydınlık
A rşivi yöneticilerine yürekten teşekkür ederiz. D in B u ciltlerinin eksiksiz b ası­
m ını onlara borçluyuz.

11
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İkincisi, D in Bu ciltlerindeki yazılar, içeriklerinden hareketle bir sıraya, bir
sınıflandırm aya göre derlenm em işti. O ysa Turan D ursun'un yazıları, üç başlıkta
toplanıyordu:
Bir: Tanrı ve K ur'an
İki: Hz. M uham m ed
Üç: İslam Toplum u ve Laiklik

Ayrıca bu konular genelden özele doğru sistem leştirilebilirdi. Yeniden düzen­


lenm iş tam m etinde eserin bu anlayışla sistem leştirildiğini göreceksiniz. Bu bi­
lim sel sınıflandırm a, kitabın dört ciltten üç cilde indirilm esini de gerekli kılm ış­
tır. Ü ç ana konu, üç ayrı ciltte toplanm ıştır.
Turan D ursun’un İslam dinini çok iyi bildiğini herkes teslim etm ektedir. A n­
cak İslam dinini tarihsel yerine oturtm ak, İslam ın ve Hz. M uham m ed'in tarihsel
işlevini değerlendirm ek konusuna gelince, 2000'e D oğru yöneticileri ile Turan
D ursun arasında derin tartışm alar geçm iştir. Bu tartışm alar, birbirini çok seven
ve çok sayan düşünürler arasındaki tartışm alardı. Turan D ursun, özellikle D oğu
P erinçek'in bu konudaki eleştirilerini hep önem vererek ve saygıyla dinlem iş, iti­
razlarını belirtm iş ve genellikle kendi görüşlerinde ısrar etmiştir.
D oğu Perinçek, İslam ın ve Hz. M uham m ed'in tarihsel rolü konusundaki fark­
lı görüşlerini, "Turan D ursun H ayatını A nlatıyor" başlıklı kitapçığa 1 K asım
1992 günü yazdığı Ö nsöz'de belirtm iştir. Turan D ursun'un büyük eseri Din B u'yu
özgün haliyle ilk kez yayınlarken, Doğu Perinçek'in 1992 yılında yazdığı Ön-
söz'ün ilgili bölüm lerini alm ayı yararlı bulduk:

"İslam ın toplum um uzda bin yıllık bir tarihi var, am a insanlarım ız İslam ı da
dinleri de bilm iyor. Toplum um uzun bin yılını etkileyen bir ideoloji aslında
çok yüzeysel tanınıyor. Toplum um uzun bilincine ancak kalıplarla, törensel
davranış biçim leriyle sokuşturulm uş bir İslam var. Tartışılm ayan bir ideolo­
ji öğrenilem iyor da. İslam yüzyıllar boyunca feodal hâkim sınıflar içinde,
ulem a arasında, m edreselerde d ar bir çevre içinde sıkışm ış kalm ış. G eniş
halk kitleleri ise, İslam ı o A rapça duaları anladığı kadar öğrenm iş, yani öğ­
renem em iş.
ıı ı»

"İşte Turan D ursun, kendi inandığı dini bilm eyen bir toplum a, o dini öğret­
m eye başlam ıştır. B ilgisiz köy vaizlerinden, kasaba hocalarından, şeyhler­
den, im am lardan, m üftülerden, im am -hatip okulları ve ilahiyat fakültelerin­
den, D iyanet İşleri’nden, tarikat ulem asından öğrenem ediğim iz İslam ı, ken­
di kaynaklarından Turan D ursun aracılığıyla öğreniyoruz.

12
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Turan D ursun'un İslam ulem asına iki üstünlüğü vardır. Birincisi, gerçeğe
bağlıdır. İkincisi, İslam ı ve dinleri onlardan çok çok daha iyi bilm ektedir.
İslam ulem asının Turan D ursun'un bilgisi karşısında nasıl eziklik duygusu
içinde bulunduğu biliniyor.
II II

"Turan D ursun, hayatı boyunca dinleri O rtadoğu tarihindeki düşünsel kay­


naklarıyla bağlantılı olarak inceledi, ancak dinlerin oluşturduğu ideolojik
düzlem le toplum ların m addesi arasındaki ilişkiler üzerinde yoğunlaşm adı;
dinlerin üzerinde yükseldikleri sınıfsal süreçlerle bağlantıları, bu süreçler­
den nasıl etkilendikleri ve yine o süreçleri nasıl etkiledikleri sorunsalına yö­
nelm edi. Bu nedenle Turan D ursun'un dinleri, tarihsel bir kategori olarak
ele alm aktan çok, A ydınlanm a Ç ağını yaşam ış bir dünyanın penceresinden
değerlendirdiğini görüyoruz. Ö te yandan Turan D ursun’un bir ideoloji olan
dine, toplum sal süreçleri etkilem ede bütün tarih boyunca belirleyici roller
yüklediğini de görüyoruz. K uşkusuz tarihin belli anlarında ideolojinin ve
üst yapı kurum larm ın böyle roller oynadığı bir gerçektir. A ncak ideoloji ve
siyasetin kendisi de, belli toplum sal ilişkiler üzerinde yükselir, belli ilişki­
leri yerleştirm ek veya sürdürm ek gibi bir işlev görürler.

"O rtadoğu'nun tektanrılı dinleri olan M usevilik, H ıristiyanlık ve İslam iyete


baktığım ız zam an, ortak bir payda saptıyoruz. H er üç din de, belli tarihsel
dönem lerde, birbirine yakın m ekânlarda, belli toplum ların sınıflara bölün­
m esine, özel m ülkiyeti kurum laştırm alarına, ticaretin ve m eta ekonom isinin
gelişeceği bir düzeni gerçekleştirm elerine yönelik ideolojik iklim i yarat­
mışlardır.

"M usevilik, bu ideolojik işlevi, H ıristiyanlıktan çok geri toplum sal koşul­
larda üstlendi. İslam iyet ise, H ıristiyanlıktan zam an olarak altı yüzyıl son­
ra ortaya çıkm akla birlikte, O rtadoğu'da m eta ekonom isinin kıyısında kalan
daha geri bir bölgenin, ticaret uygarlığına katılm asına önderlik etti.

"H ıristiyanlık çok uzun bir dönem m uhalefette kaldı, ancak R om a im para­
torlarının benim sem esi üzerine zam anın süper devletinin ideolojisi haline
geldi. İslam iyet ise, doğuşundan çok kısa b ir zam an sonra devlet kuruluşu­
na önderlik etti ve toplum u düzenleyen bir rol oynadı.

"D inlerin üzerinde yükseldiği toplum sal ilişkiler ve roller, onların ideolojik
içeriklerini de belirledi.

"G ezegenim izde 8-15. yüzyıllar arasındaki yedi yüzyıla baktığım ız zam an,
uygarlığın m erkezinin İslam i ideolojiyi savunan im paratorluklarda olduğu-

13
Youtube: Tanrı Mı Varmış
nu görüyoruz. B una karşılık, A vrupa'da kapitalizm in daha önce gelişm esi,
O rtaçağ Skolastiğinin kendisini H ıristiyan olarak kabul eden coğrafyada y ı­
kılm asına yol açtı. K apitalizm e geçişte önderliği Batı'ya kaptıran D oğu top-
lum ları ise, O rtaçağın pençesinde kaldı.

"H ıristiyanlığın veya İslam ın reform şansını ise, bu dinlerin ideolojik yapı­
ları değil, var oldukları toplum ların kapitalistleşm e dinam ikleri belirledi.
A kdeniz'in çevresindeki toplum ların gelişm esindeki eşitsizlik, dinlerin oy­
nadıkları rollere, parlayış ve sönüşlere de yansıdı."

D in Bu, T ürkiye'nin A ydınlanm a kitaplığındaki eşsiz yerini yüzyıllar boyun­


ca koruyacak bir eserdir. Turan D ursun'un az rastlanır bir çalışkınlıkla ürettiği bu
eseri, onun kalem inden çıkm ış özgün haliyle ve sırasıyla "Tanrı ve K ur'an”, "Hz.
M uham m ed" ve "İslam Toplum u ve Laiklik" konularına göre, yeniden düzenle­
yerek üç ciltte yayınlıyoruz. Eski dört kitaplık diziyle birbirine karışm am ası iç­
in, Yeniden D üzenlenm iş Tam M etni büyük boy ve üç cilt halinde yayınlıyoruz.
Eski dört kitabın ciltlerinde yer alan konu ve yazılar, bu yeni dizide genellikle ay ­
nı ciltlerde bulunm uyor.
B üyük A ydınlanm acım ız ve m illetim izin unutulm az öğretm eni Turan Dur-
sun'u saygıyla anarak.

KAYNAK YAYINLARI

14
Youtube: Tanrı Mı Varmış
PROF. DR. İL H A N A R SE L'İN Ö N SÖ ZÜ

Y ıllarca önce bir gün, Fakülte'deki odam da çalışırken hiç istem ediğim bir an­
da telefon çaldı. H azırlam akta olduğum "Toplumsal G eriliklerim izin Sorum lula­
rı: D in A dam ları" adlı kitabım ın "Giriş" ve "Önsöz" kısım larını kafam da şekil­
lendirm ek üzere olduğum için, zihnim karışır ve fikir silsilesini kaybederim en ­
dişesiyle, o an telefona cevap verm ek istem edim . Ö nüm deki kaynaktan, A ta­
türk'ün din adam larıyla ilgili şu sözlerini m etne geçirm eye devam ettim :

"E ğer onlara (hoca kıyafetli sahte din âlim lerine) karşı benim şahsım dan bir
şey anlam ak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşm anıyım . O nların
m enfi istikâm ette atacakları bir hatve, yalnız benim şahsî îm anım a değil,
yalnız benim gâyem e değil, o adım benim m illetim in ... kalbine havale edil­
m iş zehirli b ir hançerdir. Benim ve benim le hem fikir arkadaşlarım ın yapa­
cağı şey, m utlaka o adım ı atanı tepelemektir. Sizlere bunun da fevkinde bir
söz söyleyeyim : farz-ı m uhal bunu tem in edecek kanunlar olm asa, bunu te­
m in edecek M eclis olm asa, öyle m enfi adım atanlar karşısında herkes çe ­
kilse ve ben kendi başım a yalnız kalsam , yine tepelerim

B irkaç dakika ara ile tekrar telefon çalınca ahizeyi elim e aldım ve soğukça bir
ifadeyle, "D inliyorum " dedim . K arşı taraftan ince ve nazik bir ses kendisini ta­
nıttı: A dının Turan D ursun olup TRT'de görevli bulunduğunu, yazılarım ı ve k i­
taplarım ı okuduğunu, benim le söyleşi yapm ak arzusunda olduğunu, m üsait bir
zam anım da kendisine zam an ayırıp ayıram ayacağım ı sordu.
O tarihlerde, şeriat azgınlığının sanki bugünkü boyutlara ulaşacağını seziyor-
m uşum gibi, çeşitli kitaplarım dan gayrı, bir de gazetelerde ve özellikle Cum hu-
riyet'te, laiklik, A tatürkçülük ve şeriatçılık konularıyla ilgili olarak sık sık yazı­
larım yayım landığı için çağdaş düşünce sahibi okuyucularım ın desteklem eleri
yanında, gericilerden seviyesiz m ektuplar ve çoğu zam an gırtlaktan fırlam a k ü ­
fürlerle dolu telefonlar alırdım . H atta b azılan habersiz olarak odam a gelir ve yaz-
d ık lan m m abartm a olduğunu söyleyerek çalım satarlardı; onlara şeriat kaynakla­
rını gösterip bilgisizliklerini suratlarına vurduğum da susarlardı.

1 Bu sözleri Atatürk 1923 yılının Şubat ayında söylemiştir. Yukardaki satırlar Prof. Enver Z iya K a­
ra tın A tatürk’ten Düşünceler adlı kitabından alınmıştır. (Türkiye İş Bankası Yayınları, s.72.)

15
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Fakat bu kez karşım da pek alışık olm adığım m edeni bir ses, sanki beni m eş­
gul ve rahatsız etm iş olm aktan üzüntü duyuyorcasına, bana hitap etm ekteydi. A l­
tıncı hissim ağır bakm ış olacak ki, kendisiyle belli bir gün üzerinde anlaştık.
Telefonu kapadıktan sonra kitabım ın "Giriş" kısm ına şu satırları karaladım :
"Batı, bugünkü gelişm esini ve ilerlem esini ve uygarlığını, din adam ı'nın sah­
te saltanatına ve olum suzluklarına son verm ekle, onu dünya işlerinin dışına it­
m ekle, im tiyazlarını ve yetkilerini yok etm ekle sağlam ıştır... Y eryüzünün en zi­
yade gelişm iş ülkeleri arasında sosyal gelişm e, teknik ilerlem e, ekonom ik aşam a
ve (refah) varlık bakım ından ön sıralan işgal edenler, bu m utlu sonuca, diğer bir­
çok nedenler yanında, bir de din adam ını D evlet'in 'Beslem esi' ve 'D estekçisi' du­
rum undan çıkarm ak sayesinde erişm işlerdir. Bu so n u ç1un alınm asında (gerçek)
aydın iş görm üştür. H er şeyin tersini yapm ak, bizim öteden beri geleneğim iz ol­
duğu için, biz bu uygarlık çağında dahi laik ve dem okratik A nayasa esaslarını hi­
çe sayar ve başka ülkelerin sakınca bilip terk ettikleri kötü usulleri, bu usullerden
A tatürk sayesinde (ve m ucize kabilinden) kurtulm uş iken, yeniden canlandırm ak
için elim izden geleni esirgem eyiz ve üstelik şeriatın dahi öngörm ediği kabul edi­
len bir sınıfı, yani din adam ları sınıfını yaratır, bu sınıfa olm adık olanaklar tanır
ve devletin tüm kadem elerine onları yerleştiririz. G eçm iş yüzyıllar boyunca din
adam ı (nın dünya işlerine karışm asından doğm a) m usibetleri ve felaketleri unu­
tur, onu yeniden bu m illetin başına m usallat eder (iz)..."
B u satırları yazdığım sırada, aklım , biraz önce beni telefonla arayan kişinin
m aksat ve niyetlerinin ne olabileceği sorusuna takıldı. Fakat ders zili çaldığı için
kalem i bırakıp, ders verm ek üzere sınıfa yollandım .
Ertesi sabah anlaştığım ız saatte odam a geldi. Y üzünde dürüstlük ve sam im iyet
yatan bir insanı karşım da bulm akla biraz olsun rahatladım. H ele konuşm aya başla­
dığı an, o her zam an için hayranı olduğum ve insanı insan hale sokar olduğuna
inandığım ve kendim e yaşam amacı yaptığım "Katıksız M üspet Akıl" belirdi
önüm de sanki!
A raştırm alarım ve incelem elerim boyunca nice yıllar kafam a istif etm iş oldu­
ğum veriler ve bu verilerin diyalektik sonuçları, canlı olarak karşım da tekrarlan­
m aktaydı san k i...
Şunu belirtm eliyim ki, bu verileri edinirken, Batı dünyasını 1 500 yıllık k a­
ranlıklardan kurtarıp akıl çağm a ve insanlık haysiyeti duygusuna ulaştıranların,
din adam larını dünyevi işlerden uzaklaştırm aya m atuf görüş ve davranışları beni
daim a hayranlığa sürüklem iştir. Fikirsel gelişm e yoluna yönelm em bakım ından
bunlar beni ne kadar büyüledi ise, bu aynı şeylerin kendi m ensup bulunduğum
şeriat dünyasında bulunm ayışının nedenlerini düşünm ek de o derece üzüntüye
sürüklem iştir. D üşünürler ve bilginler bir yana, fakat din adam ları açısından k ı­
yaslam a yaptığım da kendi kendim e; "N eden bir M arcion, neden bir A belard, n e­
den bir N icholas, neden bir A m aud De B rescia gibi ya da bunların nice benzer­
lerinden biri bizde çıkm am ıştır acaba?" diye sorm aktan kurtulam azdım .

16
Youtube: Tanrı Mı Varmış
O M arcion ki, H ıristiyanlığın daha ilk birinci yüz yılında, "M ükem m el ol­
m aktan uzak, kötülüklerle dolu bu dünya, Tanrı'yı keyfi, gaddar, insan yazgısına
egem en niteliklerle tanım layan zihniyetin oluşturduğu bir dünyadır. Tanrı anlayı­
şını akılcı tem ele dayatm ak ve sevgi öğesi yapm ak ve böylece insanlar arası iliş­
kiler kaynağı kılm ak g erek ir..." diyerek din adam ları sınıfına çatabilm iştir.
O A belard ki, 12. yüzyılda; "G erçeklere din kitaplarıyla değil akıl yolu ile eri­
şilebilir; din verilerini akılcı tem ele dayatm ak gerekir. A ncak bu suretledir ki, din
kitaplarındaki akla ve vicdana aykırı hüküm ler giderilebilir. Tüm insanlar arası
sevgiyi ve kardeşliği sağlayabilm ek için 'K orkutucu ve keyfî' Tanrı fikri yerine
iyilik Tanrısı fikrini yerleştirm ek gerekir" diyerek, din adam larına insanlık dersi
verebilm iştir.
O N icholas ki, hem de kardinal rütbesinde bir din adam ı olm asına rağm en,
"Kutsal diye bilinen din kitaplarını gerçekler kaynağı saym ak hatadır" diyerek
din adam ının otoritesini tem elden sarsabilm iştir.
O A m aud De Brescia ki, kendisi bir din adam ı olm akla beraber, 12. yüzyılda
ruhban sınıfının ik tidanna ve saltanatına karşı savaş açm ış ve din adam larının
yalanlarını ve halkı aldatm alarını ortaya vurm uş ve bu idealist davranışı yüzün­
den, başta Papa olm ak üzere diğer din adam larının düşm anlığını kazanm ış ve
1155 yılında ölüm e m ahkûm kılınm ış, cezanın infazı sırasında kendisine, "Eğer
ölüm den kurtulm ak istiyor isen fikrini değiştir, sözlerini geri al" denm iş olm ası­
na rağm en, fikir ve düşünce haysiyetine sahip bir insanın ölüm den kurtulm ak
için dahi olsa gerçekleri ortaya vurm aktan kaçınm ayacağım ve doğruluğuna
inandığı şeyler uğruna hayatını fedaya hazır bulunduğunu söylemiştir. İnsanlığa
bıraktığı bu öm ek, daha sonraki kuşaklara ideal kaynağı teşkil etm iş ve o tarih­
ten bu yana din adam larının söm ürüsüne ve sahteliklerine karşı isyan edenler,
hep onun ve benzerlerinin izinde gitm işlerdir. Bu doğrultuda olm ak üzeredir ki,
18. yüzyıldan bu yana kültürlü her insanın beynine, Voltaire'in şu form ülü çörek­
lenm iştir: "N erede ki akıl özgürdür ve egem endir, orada din adam ına yer yoktur."
Ve işte kendi toplum um itibarıyla her zam an için özlem ini çektiğim ve haya­
lim de yaratm aya gayret ettiğim insan tipi, m utlu bir tesadüf sonucu, şim di kar­
şım da, m uhtem elen yüzlerce yıllık bir gecikm e ve değişik bir kılık altında bana,
M arcion'un ya da N icholas'ın ya da A m aud D e B rescia'nın ve benzerlerinin ağ­
zıyla konuşm aktaydı. E ğer telefona cevap verm em iş ya da verip de sudan bir ba­
hane ile görüşm e teklifini geciktirm iş olsaydım , kendisini tanım a fırsatına sahip
olam ayacaktım . Bu fırsatın ne kerte değerli ve önem li olduğunu, zam anla daha
iyi anlam ış bulunm aktayım .
K onuşm alarım ız bitip de kendisinden ayrıldığım zam an, din adam ları konu­
sundaki yargılarım ın, farklı bir yörüngeye yerleşm ekte olduğunu fark ettim . Sa­
nırım bu itişledir ki, G iriş kısm ına şunları ekledim :

17
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Bu k ita p ... din ad am ın ın ... olum suzluklarını, suçluluklarım ve (toplum u)
uçurum lara sürükleyen duygusuzluklarını ortaya vurm ak için (yazılm ıştır). B unu
yaparken, din adam ları içerisinde gerçek anlam da insancıl ve bilgili ve aydın
olanları yoktur dem ek istem iyoruz. Fakat m evcudu gerçekten çok az olan bu ki­
şilere bakarak yersiz b ir iyim serliğe yönelm ekte anlam yoktur. İnancım odur ki,
b ir gün gelecek, sayıları böylesine az olanlar çoğalacak ve şeriatın ilkelliklerini
giderm enin gereğine inanm ış olarak bu toplum a olum lu bir şeyler verm enin b i­
lincine saplanacaklardır.
Fakat bunu da yeterli bulm ayıp kitabım ın iç kapağına, sayılarının çoğalm asını
candan diler olduğum yeni Turan D ursun'lan m uhatap edinerek şu ithafı koydum:
"Sayılan gerçekten az olan T.D.'lar var bu toplumda. Din adam ı olm akla bera­
ber kendilerini şeriat zihniyetinin çok üstüne çıkarabilm işler ve çıkarabilm ek için
de insanlık sevgisi denizine atabilmişlerdi. A tatürkçülüğün ve Atatürk Devrim le-
ri'nin kurtarıcı tılsımına, inanmışlardır. T ann ve peygam ber em irleridir diye belle­
dikleri esaslann akıl yordam ıyla yeniden elden geçirilmesi, Türk'ün gerçek nitelik­
lerine uydurulm ası ve 'müspet akıl' verilerine oturtulması gereğine sarılmışlardır.
B ugünkü şeriatçı ortam içerisinde ve 'Atatürk ve uygarlık düşmanı' din adamları
arasında kendilerini 'din adamı' kılığında görm ezler ve gerçeği söylemek gerekirse,
'din adam ı' deyim iyle çağnlm ak da istemezler. Bu kitap onlara arm ağan edilmiştir."
K itabım ın yayım tarihi 1977'dir. O tarihten bu yana, Turan dostum un son d e­
rece sağlam karakterine, dürüstlüğüne, ahlakiliğine ve m edeni cesaretine ve y a ­
lan denen "yedi başlı ejderhaya" karşı savaşım azm ine tanık oldukça, sevincim
ve üm idim daha da artmıştır.
Ve hele onu, şeriat sorunları konusundaki derin bilgisiyle ve her sorunu akıl
kıstasına vuran m aharetiyle, b ir yandan çevresini etkilerken, diğer yandan "bilgi­
li" geçinen nice din adam lannı (ki aralarında "profesör" ya da "doçent" unvanı­
na sahip olanlar vardır) alt edip, foyalarını ortaya vurabilir görm ekten her zam an
için zevk duym uşum dur. Şunu belirtm ek gerekir ki, şeriatla ilgili olarak yazdığı
h er şey, h er bir din adam ına ibret verici bir ders niteliğindedir.
K uşku etm iyorum ki, Turan D ursun'un bu hayırlı ve yararlı etkisiyle, din
adam larım ız, şeriatın iç yüzünü akılcı yoldan incelem e ve eleştirm e itiyadını
edinm ekte gecikm eyeceklerdir. Bu onlara, şeriat eğitim i yüzünden fikren kısır­
laştırılm ış M üslüm an ülkeler halklarının, istisnasız olarak yeryüzünün en ilkel,
en geri, en yoksul, en bahtsız halkları arasında yer alm ış olm alarının nedenlerini
öğretecek ve böylece akılcılığın tek çözüm olduğunu fark ederek kendi kendile­
rine "G erçeklere şeriat yolu ile değil akıl rehberliğiyle, laiklikle gidilir" diyebi­
leceklerdir. D aha başka bir deyim le, her biri, başlı başına birer Turan D ursun k e­
silecektir. Ve işte o zam an bu toplum , sürüklenm ekte olduğu uçurum u fark ed e­
cek ve ilkellikler girdabından kurtulm a şansını deneyecektir.
Prof. Dr. İlhan Arsel

18
Youtube: Tanrı Mı Varmış
YAZARIN Ö N SÖ ZÜ

E linizdeki kitap, daha güzel bir dünya için açılm ış bir çığırın kitabıdır.
D aha güzel bir dünyanın, daha özgürlüklü dünya olm adan gerçekleşem eyece­
ği açık. D aha özgürlüklü bir dünyanın kurulabilm esi için de "tabu"lann yıkılm ası
gerekli. H er türlü tabu yıkılm alı. En başta da "din'lerden, "inanç"lardan kaynağı­
nı alan tabular. Ö zgürlükleri bağlayan h er türlü zincir kırılm alı. En başta da kafa­
lardaki "im an zinciri"... Bu zincirlerin geçerli olduğu toplum lardaki insanlar, ger­
çekte "insanlar"dan daha başka şeydirler. İnsanın "düşünme" özelliğine tam yara­
şır biçim de düşünem ezler. "İman" kalıplan içindedir düşünceleri. D oğanın yapı­
sına, yasalarına ters doğrultudaki "değişm ezlikler" iç in d e ... D uygulan da öyledir.
Hepsi "göklü"dür, "Tann dam galı”dır. Zincirli olm ası yüzünden gelişm e göstere­
mez; değişm elere, gelişm elere ayak uyduram az. U yum lan bile uyum suzluklarla
doludur. D ünyam ızdaki her tür olum lu gelişm e, "din"inki, "im an"ınki başta olm ak
üzere, "tab u 'ların zincirlerinden kurtulabildiği, yol bulabildiği ölçüde gerçekleşe­
bilmiştir. "İnsan aklı", bilim , teknoloji, "insan haklan" alanında ulaşılan noktalar,
bu yoldaki adım lann ürünleridir.
"Akıl" ve "bilim ", aydınlık kesim dedir. "Din", "im an"sa karanlık kesim de.
A klın, bilim in "ölçüleri" bellidir. "G özlem " vardır, "deney" vardır, "nesnellik"
v a rd ır... Yolu "ışıklandıran" da bunlar. D in ve im andaysa bunlar yoktur. K aran­
lığı da b u n d an ...
Ö yleyse "din"in üzerine nasıl gidilm esi gerektiği ortada ve son derece açık:
K aranlığın üzerine nasıl gidilirse, "din"in üzerine de öyle gidilm elidir. K aranlık­
la savaşılırken ışık gerekli. D inin, im anın üzerine giderken d e ...
Elinizdeki kitapta bulunan yazılarla, bu alanda bir ışık sunm aya çalışılmıştır.
B u yazıların "kitap" durum una getirilm esi de çok yoğun istekler üzerine olmuştur.
Sevgili okurum ! Bu yazıları, elbette ki sen değerlendireceksin. B enim bura­
da, tarih ve kam uoyu önünde belge niteliğini taşısın diye belirtm ek zorunda ol­
duğum bir şey vardır:
Bu yazıların, yazılı basında yer alm ası için çok uğraştım . Çok kapı çaldım .
Aylarca, yıllarca sürdü çabalarım . A m a hep geri çevrildi. "Çağdaş", "aydın" ola­
rak tanınan kesim de bile, ürküntüler oluşturdu. E n " h a f if olanlar sunulduğunda
bile, "yer verirsek bizi taşlarlar" diye karşılandı. "Taşlanmak" ne dem ek, "bom ­

19
Youtube: Tanrı Mı Varmış
balanacaklarından" korkanlar bile oldu. K im ilerinin karşılığıysa alışılagelen
"taktikçi" politikacıların ağzıyla; "Biz, dine saygılıyız. Din duygularının incitil­
m esinden yana d e ğ iliz ..." biçim indeydi. H er geri çevrilişim de düşünüyordum
hep. Bu duyguları "incitm e" göze alınm azsa, karanlıklarla nasıl savaşılabilir?
U ygarlık alanındaki adımlar, bu duyguları incitm eden oluyor mu? "D in duygula­
rı incitilm eden", daha güzel, daha uygar, insana daha yaraşır bir dünyaya ulaşm a
yolundaki "değişm e"ler, "değiştirm e"ler nasıl olabilir? Ve olabiliyor m u? H angi
"yeni" ve "yenilik" bu duyguları incitm eden gelm iş ya da getirilebilm iştir? İnsa­
noğlu kendisini ve doğayı değiştirirken "din duyguları"nı da "incitm em iş m idir"?
B unları düşündüm , durdum yeniden düşündüm . Ö bür yandan tartıştım . N e ki,
yol bulam adım , kapı bulam adım bizim "özgürlükçü" (!) yazılı basınım ızda. B u ­
nu belgeliyor ve suçladıkları "baskıcı rejim "lerin egem enlerinden pek geri kal­
m ayacak biçim de katı birer bekçi, özgürlük için gerekli suların akm asına m ey­
dan verm eyen birer tıkaç durum undaki "aydın"lan, ülkem iz ve dünya kam uoyu
önünde suçluyorum .
Sonunda bir kapı buldum : 20 0 0 'e D oğru dergisini çıkaranlar açm ıştı bu kapı­
yı. Saça k dergisi ve sonra 2000'e D oğru. "Ohh!" N e güzel bir olay. A rtık, İslam -
daki özel deyim iyle "m esail-i m üstetire"yi, yani dince "kapalı kalm ası gereken
konular"ı gün ışığına çıkarabilecektim . Ve koyuldum . B ildiğiniz g ib i...
Bu k itap la birlikte, başk a b ir y ay ınevinden de olsa (A kyiiz Y ayınları) b ir k i­
tabım elinize ulaşacak: K ulleteyn. R om an. B elki de tam değil. "R om anlaşan"
gerçekler. Bu kitapta da karan lık üstüne ışıkla gitm eye çalışılm ıştır. B elgesel
nitelikte.
B ir gün öbür kitaplarım ın da yayım lanabileceğim biliyorum : 5 cilt olarak ya­
yım a hazırladığım "K utsal K itapların K aynakları". Ayrıca tarihte ve dünyada ilk
olan ve çok değerli bir dostum un desteğiyle yayım a hazırladığım 14 ciltlik
"K ur'an A nsiklopedisi". B iliyorum , bütün bunları okuyacaksın sevgili okurum .

H aziran 1990
Turan D ursun

20
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TANRI

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R ’A N 'IN TA N RI'SI N ERED E?

M ülk Suresi'nin 16. ve 17. ayetlerinin, Diyanet'in resm î çevirisindeki anlamı


şöyle:
"G Ö K T E O LA N 'ın, sizi yerin dibine geçirm esinden güvende m isiniz? O za­
m an, y er sarsıldıkça sarsılır. G Ö K T E O LA N 'ın, başınıza taş yağdırm asından gü­
vende m isiniz? Benim uyarm am ın nasıl olduğunu yakında bileceksiniz."
A yetlerin başında, "m en fi's-Sem â" yer alıyor. "Gökte Olan" anlam ında.
"G ökte O lari'ın:
- İnsanları yerin dibine geçirebileceği,
- İnsanların başına taş yağdırabileceği,
- O 'nun verebileceği bu tür cezalara karşı kim senin G Ü V EN C E D E olam aya­
cağı anlatılıyor.
Bu "G ökte Olan" kim?
K uşkusuz, anlatılm ak istenen, "Tanrı".
D em ek ki bu ayetlerde, "Tanrı"nın "gökte olduğu", çok açık biçim de anlatıl­
makta.
"Tanrı" için "G Ö K TE O LA N " denm esi, birçok konuda olduğu gibi şaşkınlı­
ğa ve bocalam alara yol açm ış M üslüm an yorum cular arasında. B ir kesim i, buna
da dayanarak şöyle dem işlerdir:
- Tanrı'nın yeri, yurdu vardır. (T ann'nın yeri, göktür.)1
N e var ki, buna karşılık şu sorular sorulm uş:
- Tanrı, "gök"te olsa, "Tann"nm "gök"ten daha küçük olm ası gerekir. B öyle
bir şey nasıl düşünülebilir?
- "Tanrı"nm "gök"te olduğu düşünülürse, varlığının ve varlığını sürdürebil­
m esinin, bir başka şeye bağlı olduğunu da düşünm ek gerekir. Bu, nasıl olabilir?2
K ur'an yorum cularından, "gökte olm a"yı, "yerinin yurdunun olm ası"nı, "Tan-
rı"ya, "Tanrı" kavram ına yakıştırm ayanlar pek çok. N e var ki, K ur'an'ın kendisi­
nin, bunu "T ann"ya yakıştırdığı ve öyle anlattığı da bir gerçek. Yorumcular, zor­
lam alı yorum lara sapsalar da, bu gerçeği değiştirem em ekte. "İlkel"ler de, "Tan-

1 Bkz. F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 30/69.


2 Bkz. Elm alılı Ham di Yazır, H ak Dini Kur'an Dili, 7/5233.

23
Youtube: Tanrı Mı Varmış
n "y ı "gök"te görm ezler m iydi ve "çağdaş ilkeller” de öyle görm üyorlar m ı? Ebu
M üslim de, ayetlerde Tanrı için "G Ö K TE O LA N " denm esini, A rapların, Tanrı'yı
gökte görm elerine bağlıyor.3
B akara Suresi'nin 210. ayetinde de şöyle denir:

"Onlar, Tanrı'nın ve m eleklerin, gölgeli bulutlar (ya da buluttan gölgeler)


içinde gelm esini beklerler yalnızca. Ve işin (işlerinin) bitiriliverm esini...
İşler, T an rıy a döner."

D iyanet çevirisinde "A llah’ın azabının ve m eleklerin tepelerine b in ip ..." biçi­


m inde bir anlam veriliyor. Ayetin sözleri, böyle bir anlam a elverişli değil. Ayet­
te, "A llah’ın azabının gelm esi"nden değil; K E N D İSİ’nin "bulutlar içinde" gelm e­
sinden söz ediliyor. Ayette açıkça yer aldığı halde, "Tanrı"nın "bulutlar içinde
gelm esi", T an n ’ya yakıştınlm adığı için, çeviriye yorum katılıyor ve "A llah’ın
azab ın ın ..." deniyor. Bu yorum , kim i K ur’an yorum larında da var.4
A m a yorum lar, K ur’an ’da, "Tanrı"nın "bir yerden bir yere geliş"lerinden
sözediliyor oluşunu örtm eye, yani bu gerçeği gözlerden saklam aya yetm iyor.
A m a gerçek o ki, Tanrı’nın K ur’an’da "gökte olduğu", "bulutların içinde geldiği"
anlatılıyor.
"Tanrı"nm "bulutlar içinde gelm esi" Tevrat'ta da var. K aynak da zaten orası.
Şunları okuyoruz Tevrat'ta:

"Ey Efendi T annm (Rab A llah), çok büyüksün! ( ...) Şensin bulutları ken ­
dine araba e d e n ...” (Tevrat, M ezm urlar, M ezm ur 104: 1-3.)

"İşte Efendi Tanrı (Rab), hızlı bir buluta binm iş olarak M ısır'a gidiyor. Onun
bulunm asından M ısır'ın putları titrey ecek..." (Tevrat, İşaya, Bap 19: 1.)

B ununla birlikte K ur'an'ın T ann'sının da, Tevrat'ın Tann'sının da asıl yeri,


"Tahtı-sarayı" dem ek olan "A RŞ"ı, "göklerin üstünde"dir. K ur'an'da, yeri ve gök­
leri yarattıktan sonra "arşa dayandığı" bildirilir (A ’râ f Suresi, 54. ayet; Yunus S u­
resi, 3. ayet; R a'd Suresi, 2. ayet; Tâ-H â Suresi, 5. ayet ve öteki sureler.) H adisler­
de de "ARŞ"ın, göklerin üstünde bulunduğu bildirilir. "A R Ş”a ve "Tanrı"nın üze­
rinde bulunduğu bildirilen "sekiz dağ keçisi"ne ilişkin ayet ve hadisler sunuldu­
ğunda ayrıntılar görülecektir. Ayrıca unutm am ak gerekir ki, M uham m ed'in de,
"T anrıyla görüşüp konuşm ak" için "göklerin ötesine", O'nun "ARŞ"ına gittiği bil­
dirilir (M iraç olayı). Tevrat'ta da şu tür anlatım lar göze çarpar: "Göklerin göğü üs­
tüne binm iş olana ezgiler söyleyin!" (Tevrat, M ezmurlar, M ezm ur 68: 33.) "Efen­
di Tanrı (Rab), kutsal tapınağındadır. O'nun TAHT'ı, G Ö K L E R D E dir..." (M ez-

3 Bkz. F. Râzî, 30/70.


4 Örneğin bkz. Tefsiru'n-Nesefî, 1/105; Tefsiru'l-Celâleyn, 1/31; Taberî, Camiü'l-Beyân, 2/191-192;
F Râzî, 5/215.

24
Youtube: Tanrı Mı Varmış
murlar, M ezm ur 11: 4.) "Efendi T ann, TAHTINI G Ö K LERD E K URD U." (M ez-
murlar, M ezm ur 103: 19.) İlk çağların ilkellerinin de, çağdaş ilkellerin de "TAN-
RI"larım n yeri, "gökler"dir. Bu, m itolojilerde ve araştırm alarda açıkça görülür.
"T ann'm n asıl yeri"nin "gökler"de olduğu bildiriliyor. A m a bu, T an rın ın o
yerden, zam an zam an "inm esi"ne engel değil. Tevrat'ta şöyle denir: "Ve gökleri
eğip indi. Ve ayaklan altında kara bulutlar vardı." (M ezm urlar, M ezm ur 18: 9.)
K ur'an'da da T ann'm n, "kıyam et günü, m eleklerle birlikte geleceği" (Fecr Sure­
si, 22. ayet); "TAHTI'm taşıyan 8 m elekle (tahtının üzerinde) geleceği" (H âkka
Suresi, 17. ayet) bildirilir. H adisçilerce tartışm asız sağlam lıktaki bir hadiste de
M uham m ed şöyle der:

"E fendi Tanrım ız (R abbuna), her gece, gecenin son üçte biri kaldığında,
DÜNYA G Ö Ğ Ü N E İN E R ..." 5

T ann'm n dünya göğüne (birinci kat göğe) inm esini Tanrı'ya yakıştıram ayan
M üslüm an yorum cular, "te'vil" yoluna sapıp yorum larla durum u kurtarm aya ça ­
balarlar. A m a İbn Teym iyye gibi bu yola karşı çıkanlar, sözlerden ne anlaşılıyor-
sa öyle alm ak ve anlam ak gerektiğini savunurlar.6

2000'e D oğru
20 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 34

5 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tehaccüd/14; Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarih Terceme-
si ve Şerhi, hadis no. 590; M üslim, e's-Sahîh, K itabu Salati'l-M üsafirîn/168-172, hadis no. 758
ve öteki kitaplar.
6 Bkz. İbn Teymiyye, Der'u Teâruzi'l-Akli ve'n-Nakl, Arapça, 1971, 1/15.

25
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TANRI N IN TAHTI, SARAYI
8 D A Ğ K E Ç İSİN İN SIRTINDA

"Tann'nın tahtıyla sarayı"na, K ur'an dilinde "ARŞ" denir. "Arş", sözlük anla­
m ıyla, "tavanlı bir yapı" dem ek.1 "Taht", "saray" anlamında kullanılır (bkz. Arapça
sözlükler). Şerif Cürcânî'ye göre, "ARŞ", "tüm cisimleri (varlıkları) içine alıp kuşa­
tan bir cisim"dir.2 Eski gökbilim de, "gök" dem ek olan "felek"ler "9”dur. "9. Fe-
lek"e, "Feleklerin Feleği", "En Büyük Felek" ve "Atlas Feleği" diye adlar verilir.3
İşte din dilindeki "Tann'nın Arşı" da budur.4
K ur'an'da Tanrı için "Kral" anlam ında "M elik" denir (bkz. T â-H â Suresi, 114.
ayet; M ü'm inûn Suresi, 116. ayet; H aşr Suresi, 23. ayet; Cum 'a Suresi, 1. ayet;
N âs Suresi, 2. ayet). "Kral" olunca da "SARAY"ı ve "TAHT"ı olur. "Tann'nın
A R Ş'ı" da bu anlam da.
"Arş" K ur'an'da, türevlerinin dışında 26 kez geçer. 4'ü, "Sebe' (Saba) K raliçe-
si"nin "tahtı-sarayı" anlam ında (bkz. N em i Suresi, 23, 38, 41 ve 42. ayetler). B i­
ri, "Peygam ber" Y usufun "taht"ı. M ısır'da hüküm darken (bkz. Y usuf Suresi, 100.
ayet). Ö bürleriyse T ann'nın (bkz. A 'râf Suresi, 54. ayet; Tevbe Suresi, 129. ayet;
Yunus Suresi, 3. ayet; Hûd Suresi, 7. ayet; R a'd Suresi, 2. ayet ve öteki surelerde-
kiler). D em ek ki K ur'an'daki "A R Ş"lann tüm ü, "taht ve saray" anlam ında.
Ayetlerde T ann'nın "A R Ş"a "dayandığı" (istivâ), yani "tahtına, sarayına geçip
kurulduğu" anlatılır (gösterilen ayetlere bakınız). N e var ki, "kelam cı" M üslü­
m an yorum culardan birçoğu, bunu Tanrılık için uygun görm ez ve akılla bağdaş­
tırm az.5
Bu nedenle de durumu kurtarm ak için sözleri, kendi gerçek anlam lannın dışına
çıkanp yorumlarlar.6 Ne var ki, bu "te'vil" yolunu, "SELEF" adı verilen "eski İslam
ululan" benimsemezler. Bu yüzden kelam cılarla "Selefıyye"den hadisçiler arasında,
bu ve benzer konularda uzun tartışm alar süregelmiştir.7

1 Râğıb, el-Müfredât.
2 Cürcânî, Ta'rifât.
3 Şerhu'l-Çağminî, Arapça, 15-16, 23-24.
4 M uham m ed Ali Tehanevî, Keşşafu Istılahati'l-Fünûn, İstanbul, 1984, tıpkıbasım, Arapça, 2/981.
5 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 14/101 ve öt.; Tefsiru'n-Nesefî, 2/56 ve öteki tefsirler. Ayrıca bkz. ke­
lam, akaid kitapları, örneğin; İmam Ebu M ansur M aturidî, Kitabu't-Tevhid, s.67-77.
6 Yorumlar için bkz. F. Râzî, 14/114 ve öt.; Elmalılı Hamdi Yazır, H ak Dini Kur’an Dili, 3/2176 ve öt.
7 Talat Koçyiğit, Hadisçilerle Kelamcılar Arasındaki Münakaşalar, Ankara, 1969, s. 115, 135-136.

26

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H adisçilerden İm am M âlik ve İm am A hm ed İbn H anbel'in görüşü şöyle:
"Tanrı'm n istivası (yani sarayında tahtına geçip kurulm ası) M A LU M D U R
(bilinir), nasıl olduğuysa M EÇ H U LD Ü R (bilinem ez)."8
K ıın u b î de şöyle der:
"Salih seleften hiç kim se şunu inkâr etm ez: Tanrı, A R Ş'ın üstüne kurulm uş­
tur. (İstivâ) Bu, gerçektir. S elef yalnızca, bu kurulm anın N A SIL olduğunu bil­
mez. Ç ünkü bunun nasıl olduğu, gerçek anlam da bilinem ez."9
K elam da olduğu gibi usulu'l-fıkh denen İslam hukukunda da bu konu, anla­
şılm ası en güç sayılan (m üteşabil) konular arasındadır. Böylesine kapalı konula­
rı "yalnızca Tanrı'm n bilebileceği" ileri sürülür ve bu görüş, "eskiler"e (selef) d a­
yandırılır. İbn Teym iyye'yse bilinem ezliği kabul etm ez ve bunun eskilere dayan­
dırılam ayacağını savunur.10 İbn Teym iyye'ye göre, ne zorlam alı yorum lara sapıl­
m ak, ne de "yalnızca Taun bilir" denm eli; sözlerden ne anlaşılıyorsa o öylece alı­
nıp kabul edilm eli.
K ısacası; "Tanrı'mn Arşı" denince anlatılm ak istenen "Tanrı'mn tahtıyla sara-
yı"dır ve ayetlerde Tanrı'm n buraya geçip kurulduğu bildirilir.
M uham m ed'in bir açıklam asına göre, "G Ü N EŞİN K A RA R YERİ" de "A R ­
ŞIN ALTF'dır. M uham m ed, "G Ü N EŞ"in her gün bu "karar yeri"ne vardığını, b a­
tışının böyle olduğunu, burada secde ettiğini, sonra Tanrı'm n buyruğuyla dönüp
yeniden doğduğunu anlatır.11
N e var ki, M uham m ed'in bu açıklam ası, "ARŞ "m nerede olduğuna ilişkin
açıklam alarıyla çelişir durum dadır. Ç ünkü yine kendisinin açıklam asına göre,
"A R Ş", yedi k at göğün de, hepsini kuşatan (bkz. B akara Suresi, 255. ayet) K ür-
si'nin de ötesinde ve üstündedir. Sağlam hadislere göre bunların hepsi olağanüs­
tü büyüklükte birer "maddi cisim "dir.12 Ö yleyse "G Ü N EŞ"in "karar yeri (varış
yeri)" nasıl olur da "A R ŞIN ALTI" diye gösterilebilir?
M uham m ed'in bir açıklam asında da, "A R Ş"m , "C E N N E T ’in üstünde olduğu
anlatılır.13
Peki "yer, gök, cennet yokken' nerede ve neyin üzerinde bulunuyordu bu
"Tanrı'm n sarayıyla tahtı?" "ARŞ" neyin üzerindeydi o zam an?
Sorunun karşılığı, H ûd Suresi'nin 7. ayetinde: "SU üzerindeydi."
K ur'an'ın bu açıklam asının kaynağı: Tevrat. "B aşlangıçta Tanrı gökleri ve y e­
ri yarattı. ( ...) Ve Tanrı'm n ruhu, suların üzerinde hareket ed iy o rd u ..." deniyor.
(Tevrat, Tekvin, Bap 1: 1-2.)

8 M uham m ed Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/450.


9 Bkz. Kurtubî, tefsir, 7/219.
10 İbn Teymiyye, Der'u Teâruzi'l-Akli ve'n-Nakl, Arapça, 1/14-15.
11 bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Bed'u'l-Halk/4; Tecrîd, hadis no. 1321; M üslim, e's-Sahth, lm an/250, ha­
dis no. 159.
12 F. Râzî, 7/12.
13 Buhârî, e's-Sahîh, Tevhid/22; Tirmizî, Sünen, hadis no. 2530-2531.

27
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K ur'an'a göre "A R Ş"ın "m elekler"den "taşıyıcılar"ı da var (bkz. M ü'm in Su­
resi, 7. ayet). K im i M üslüm an yorum cuya göre, bu "taşıyıcılar"ın şim dilik sayı­
sı 4. "K ıyam et"teyse ayete göre "8” olacak sayı (bkz. H âkka Suresi, 17. ayet).
M uham m ed, açıklam asında bunlar için "8 D A Ğ K EÇİSİ" diyor. Ve bu açık­
lam aya göre, bu "8 dağ keçisi", bugün de "ARŞI SIRTLA RIN D A T A ŞIY O R ­
LA R ". H adisin özeti:
D ünya ile birinci gök katı arasındaki uzaklık: 71-73 yıllık. M uham m ed'in bir
açıklam asına göre ise, uzaklık 700 yıllık. H er iki gök katı arasında da bu kadar
b ir uzaklık var. H epsinin üstünde de bir D EN İZ. D erinliği iki gök katı arası k a­
dar. B unların üstünde de 8 D A Ğ K EÇ İSİ var. H er birinin çatal tırnaklarıyla
om uzları arasındaki uzaklık, iki gök katı arasındaki uzaklık kadar. (B ir hadise
göreyse uzaklık: 700 yıllık. Bkz. Ebu D avud, hadis no. 4727.) A RŞ, bunların sırt-
larındadır. Tanrı'ysa işte bunun (A RŞ'ın) üstündedir.14

2000'e D oğru
27 A ğustos 1989, yıl 3, sayı 35

14 Ebu Davud, Sünen, Sünnet/19, hadis no. 4723; İbn M ace, Sünen, Mukaddime/193; Tirmizî, S ü ­
nen, hadis no. 3320.

28
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TANRI N IN B İÇ İM İ V E BOYU

Şura Suresi'nin 11. ayetinde bir parçanın, D iyanet’in resm î çevirisindeki anla­
m ı şöyledir:
" ... O 'nun (Tanrı'nın) benzeri hiçbir şey y o k tu r..."
Parçanın sözlerinin tam karşılığıysa şöyle:
" ... O 'nun (Tanrı'nın) benzeri gibi bir şey y o k tu r..."
Bu şöyle yorum lanır:
"O 'nun kendisinin benzerinin bulunm ası şöyle dursun, benzerinin bile benze­
ri y o k tu r..." 1
"Tanrı'nın benzerinin olm adığı" anlatılm ak isteniyor. D aha doğrusu böyle d e­
m ek istendiği savunuluyor yorum larda.
B ununla birlikte "Tanrı'nın benzeri yoktur" sözü, K ur'an'ın bütününde ve h a­
dislerde tanıtılan "Tanrı"ya pek uym uyor. Ç ünkü gerek ayetlerde, gerek hadisler­
de "Tanrı"nın nasıl tanıtıldığına, O 'na uygun görülen niteliklere bakıldığında, bu
T an rın ın "tıpkı insana benzediği" görülür. Yani "insan"da bulunan nitelikler bu
"Tanrı"da da var.
Ö rneğin: İnsan görür, işitir; bu Tanrı da görür, işitir. İnsan konuşur; bu Tanrı
da ö y le ... İnsan gelir, gider; bu Tanrı d a ... İnsan kızar, öfkelenir; bu Tanrı d a ...
İnsan "öç alma" yoluna gider; bu Tanrı d a ... İnsan yatışır, düşünür, acır, bağışlar;
bu Tanrı d a ... İnsan gibi "efendi"dir (Rabb), "kral"dır (M elik), "ev"i (K âb e...),
"tahtı, sarayı" (A RŞ) vardır. G üçlüdür kim i insan gibi (Azîz). "E zici"dir (Kah-
hâr), "zorba"dır (C ebbâr), "sevecen"dir (V edûd)... Dost, düşm an ed in ir...
B İÇ İM İ de insan gibidir bu "Tanrı"nın:
İnsan gibi "yüz"ü vardır. B irçok ayette, Tanrı'nın "vech"inden, yani " y ü z e n ­
den söz edilir (örneğin bkz. B akara Suresi, 115. ayet; R ahm an Suresi, 27.
a y e t...). "El"inden, "iki el"inden söz edilir. Â dem için "iki elim le yarattım " diyor
(bkz. Sâd Suresi, 75. ayet). K endisi için "iki eli açık" denir (bkz. M âide Suresi,
64. ayet). "İki göz"ünden söz edilir. K im i zam an "aynî", yani "gözüm" der (bkz.
T â-H â Suresi, 39. ayet), kim i zam an kendi "gözler"inden "a'yunina", yani "göz­
lerim iz" diye söz eder (bkz. Hûd Suresi, 37. ayet; M ü'm inûn Suresi, 27. ayet; T ûr
Suresi, 48. a y e t...)

1 E lm alıh Hamdi Yazır, H ak D ini K u ra n Dili, 6/4225.

29

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ütün bunları, yani T ann'nın K ur'an'daki biçim ini, kafalarındaki Tanrı kavra­
m ına uygun bulm ayan yorum cular, kelam cılar ve usulu'l-fıkıhçılar (İslam hukuk­
çuları), kendi görüşlerine uydurm ak için sözleri, sözcükleri gerçek anlam larının
dışına çıkarıp yorum lar yaparlar. E skiler (selef) ve eskilerin görüşünü benim se­
yenler (Selefiyye) ise, "yorum " (te'vil) yolunu benim sem ez; "Ne dem ek istendi­
ğini ancak Tanrı bilir" derler. İbn Teym iyye buna da karşı çıkar, "yalnızca Tanrı
bilir" görüşünü kabul etm ez. G erçek anlam ın dışında yorum lar yapm ayı benim ­
sem ese d e ...2
T ann'nın görm esinin, işitm esinin ve öteki niteliklerinin insanınkine görünüş­
te benzese de gerçekte benzem ediği savunulur genellikle. "Eli, yüzü, g ö z ü ..."
için de benzer şeyler söylenir. "Tanrı'nınki çok başkadır" denir.
Şöyle denebilir:
- T ann'nın eli vardır. A m a bu "EL" kim bilir nasıl bir eldir? Y üzü de vardır.
A m a bu "YÜZ" nasıl bir yüz? G özleri de vardır, am a bu "GÖZLER" nasıl göz­
ler?
" S e le fin , ”Selefiyye"nin dediklerinin de aşağı yukan bu olduğu söylenebilir.
D ahası öteki yorum culannki de, döne dolaşa bu noktaya gelebilir.3
N e var ki, T anrının, "Â dem 'i K E N D İ SU R ETİN D E yarattığını" anlatan h a­
disler göz ardı edilem ez.
M uham m ed açıklıyor:
"Tanrı Â dem 'i K EN D İ SU R E T İN D E (kendi biçim inde) yarattı. O sırada
 dem , 60 zıra'dır (bir 'zira' = dirsekten ortaparm ak ucuna kadar 75 cm, 90 cm
arası. 60 zira; 45 m, 54 m arasında değişiyor).4
"K endi su retin d e...", yani "T anrının su retinde..." B ir hadiste de  dem 'in
"R ahm an'm ('Rahm an' Tanrı'nın bir adıdır) suretinde yaratıldığı” açıklanır.
B ir "insan"m - b u insan  dem de o ls a - 45-50 m etre boyunda olam ayacağı
açık. Yani gerçek anlam ıyla "bilim "in hiçbir dalı bunu kabul etm ez. K ur'an'ı, h a­
disleri, kısacası "din"i "bilinT'le bağdaştırm a çabalan da boşuna bir çabadır.
M uham m ed, T ann'nın "Â dem 'i kendi suretinde yarattığını" açıklarken, "o sı­
rada  dem 'in 60 zira olduğunu" da açıklam akla "Tann'nın da 60 zira (yaklaşık
45-50 m etre) boyunda olduğunu" m u açıklam ak'istiyordu? K esin bir şey söyle­
nem ez. A m a bu açıklam aya göre şu söylenebilir: M adem ki Tanrı İN SA N biçi­
m indedir; öyleyse organlannın biçim i ne olursa olsun, insanda olan organlar Tan-
rı'da da vardır. Örneğin; T ann'nın da iki eli, her elinin beş parm ağı, iki ayağı, her
ayakta beş parm ağı, iki gözü, iki kulağı, b ir burnu, saçlı y a da saçsız başı, bir

2 İbn Teymiyye, Der'u Teâruzi'l-Akli ve'n-Nakl, 1/14-15.


3 F. Râzî, 27/150-154.
4 Hadis için bkz. Buhârî, e's-Sahîh, K itabu'-İstizan/ 1; Tecrîd, hadis no. 1367; M üslim , Kitabu'l-
Cenne/28, hadis no. 2841.

30

Youtube: Tanrı Mı Varmış


beyni, b ir kalbi, ciğerleri, böbrekleri, b arsak ları... vardır. K ur'an'ın, hadislerin
"söz"lerine bakan İslam kelam cılarından "m ücessim e" (Tanrı'mn cisim li olduğu
görüşünde olanlar) ve "m üşebbihe" (T ann'yı insana, varlıklara benzetenler) adı
verilen kesim de böyle der.5
"Tanrı'm n  dem 'i kendi biçim inde yarattığı" yolundaki açıklam a Tevrat'tan
alınm adır (bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 1: 27; B ap 5: 1-2; Bap 9: 6).
T ann'm n "kıyam et"te "8 taşıyıcı" ü z e rin d i geleceği ayette anlatılır (bkz. H âk-
ka Suresi, 17. ayet). M uham m ed, Tanrı'm n, o sırada iki biçim de insanların k arşı­
sına çıkacağım , bir tanım adıkları biçim de, bir de tanıdıkları biçim de (insan b içi­
m inde) görüneceğini" açıklar.6

2000'e D oğru
24 Eylül 1989, yıl 3, sayı 39

5 Bkz. Akaid.
6 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tevhid/24; Tecıîd, hadis no. 450; M üslim , e's-Sahîh, hadis no. 182.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSLA M IN TA N RI'SI A K ILLI MI?

B u soruyu, 45. sayıdaki m ektubundan anım sayacağınız gibi, Halil K onut


adındaki okurum uz da sorm uştu. Bu okurum uz, "akaid kitaplan"nda, Tanrı için
"akıllı, şuurlu" denm ediğini, "denem eyeceği"nin belirtildiğini, 22 Eylül günlü
Türkiye gazetesinde de, b ir okuyucuya bu yönde cevap verildiğini yazm ıştı.
Ö nce şu gerçeğin altını çizelim : İnsanlar, kafalarındaki "TanıT'yı "insan" gibi
düşünürler. "Tanrı"nın varlığını kanıtlam a yöntem inden, "Tann'yı nitelem eler"e
dek bu geçerlidir. İnsanların eliyle yapılanları görm üşler, bir de doğaya, evrene
bakm ışlar, "öyleyse bu şeylerin de bir YAPAN'ı, YARATAN’ı var" diye düşün­
müşler. "İnsan"m bir "canlı" olduğunu, yaşadığını, "gördüğünü", "işittiğini", "ko­
nuştuğunu", birtakım şeyleri "bildiğini", "istediğini", kimi şeylere "güç yetirdiği­
ni", "sevdiğini", "sevm ediğini", "acıdığını", "öfkelendiğini”, "bağışladığını", "öç
aldığını", "cezalandırm a" ve "ödüllendirm e" yollarına gittiğini görm üşler; "Tan-
rı"larında da bu nitelikleri düşünüp inanm ışlar. Tann'da da ”hayat"m , "bilgi"nin,
"görm e”nin, "işitm e”nin, "irade"nin, "kudret"in, "kelam "ın ve öteki niteliklerin
bulunduğunu savunm uşlardır. İslam inancında da ("kelam", "akaid") bu görülür.
B irçok din gibi İslam da "insan biçim ci"dir ("antropom orfizm "). Tevrat'ta "Tan-
n 'm n insanı kendine benzer biçim de yarattığı"nm açıklanm ası (Tekvin, B ap 1; 25)
ve bunun İncil'e, K ur'an'a, "hadis"lere yansım ası (konu için bkz. "Tanrı'nm B içi­
m i ve Boyu" başlıklı yazı, sayı 39) "insan biçim cilik"ten kaynağını alır. Burada
ister istem ez bir düşünürün sözlerini anım sıyoruz: Elea O kulu'nun en eski filo ­
zofu X enophanes (M Ö 570-485): "Ethiob'lu (kara) bir adam , Tanrı’yı K A RA sa­
nır. B ir Trakyalı MAVİ G Ö ZLÜ görür. Ö küzler ve atlar da bir Tanrı düşünebil-
selerdi, kendi biçim lerinde görürlerdi." (Bu sözleri yorum larıyla birlikte görm ek
için bkz. C em il Sena, Tanrı A nlayışı, R K Yayınları, İstanbul, 1978, s .110.)
"İslam kelam ı", özellikle "Sünnet Ehli (sünni ekol)", Tanrı’da "dirilik", "bil­
gi", "görm e", "işitm e"... var görür de, "AKIL" var görm ez. Tanrı için "A K IL L I­
DIR (Â kil)" d em ez.1
Tanrı için "akıllıdır" denem eyeceğinin N E D E N ’i açıklanırken, "akıl o lm a­
dan önce Tanrı'nın B İL G İSİZ bir dönem geçirm iş olm ası"nı kabul etm ek gere­

1 Akaid kitapları, örneğin Hayâli, Şerhu Nuniyye, Arapça, İstanbul, 1318, s.23.

32

Youtube: Tanrı Mı Varmış


keceği, b u nunsa kabul edilem eyeceği ileri sürülür.2 Yani, "A K IL, sonradan y a ­
ratıld ığ ın a göre, Tanrı için söz konusu olam az. T an n 'm n her şeyi A K L IY L A
bild iğ i ileri sürülürse, akıl y aratılm adan önce bir şey bilm ediği kabul edilm iş
olur." O ysa "Tanrı"nm öteki "nitelik"leri için de aynı şey söylenebilir. Ö rneğin;
"HAYAT'ı Tanrı yaratm ıştır, T a n n ’m n h ayatı vardır denem ez; B İL G İ'yi Tanrı
yaratm ıştır, T an n 'm n bilgisi v ar d e n e m e z ..." gibi savlar ileri sürülebilir.
İslam kelam ında konu şöyle ortaya getirilir: "Tanrı'ya herhangi bir ad ve n i­
telik verm ek, o ad ve niteliğin ayet ve hadiste bulunm asına mı bağlıdır (tevkî-
fî'dir), yoksa buna bağlı değil m idir?" Tartışılır. Sünni kesim genellikle "bağlı"
olduğu görüşündedir.3
"T ann'm n A K IL L I olduğu", ne K ur'an'da var, ne de hadislerde. Tanrı için "şu­
dur ya da budur" diyebilm enin, ayet ve hadislerde geçm esine bağlı olduğunu sa­
vunanlara göre "Tanrı akıllıdır" denem ez. T ann'm n "adlar"ı, "sıfatlar"ı açıklan­
mıştır. M uham m ed, bunların "99" olduğunu ve bunları sayanların da "cennetlik"
olacaklarını söylüyor.4 M uham m ed, bunları açıklıyor ve sayıyor.5 B unlara bak ı­
yoruz, bunların arasında, T ann'm n "A K ILLI" olduğunu anlatan bir ad ve nitelik
yok. ("Akl" ve benzeri bir şey geçm iyor.)
K im ileri "Tanrı Â LİM (bilgili), K Â D İR (güçlü) de değildir" dediklerinde
SÜ N N İ k elam cılann buna karşı çıktık lan ve en başta Ebu M ansur M aturidî'nin
şöyle dediği görülür: "O zam an Tanrı BİL G İSİZ, G Ü Ç SÜ Z olur. Böyle bir şey-
dense T ann, yüceliğiyle uzaktır."6 Tanrı için "ÂLİM ", "K Â D İR "... dem em eyi,
Tanrı için bir eksiklik sayanlann, aynı T ann için "AKILLI" dem em eyi eksiklik
saym am aları ilginçtir.

Akıl İslam da Ne Denli Ö nem lidir?

İslam için, inanırlan, savunurlan hep "akıl dinidir, m antık dinidir" derler. Bunu
kanıtlam aya çalışırken, K ur'an'daki "akl"dan türem e sözcüklerin kullanıldığını ve
"aklı olm ayanın dini de yoktur" türünden "hadis"leri kanıt olarak gösterirler.
B irçok sözcük gibi "A K L"ın kökü de "deve"lidir. "Ikâl" A rapçada, "devenin
bağlandığı (deveyi bağlam aya yarayan) ip"tir.7 Ayet ve hadislerdeki "akF'dan tü ­
rem e sözcükler de bu köke dayanır. "B ağlam ak, alıkoym ak, hapsetm ek" anlam ­
larını içerir.8 A yetlerdeki "belki ak led erler..." anlam ındaki sözlerde geçen "aklet-

2 H ayâli, Şerhu Nuniyye.


3 Hayâli, Şerhu N uniyye; Ebu'l-M uîn Nesefi, Tebsıra, s.72; Dr. Ali Abdulfettah, el Fıraku'l-Kela-
miyye, Ezher, 1986, s.390.
4 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu't-Tevhid/12; M üslim, e's-Sahîh, Kitabu't-Zikr/5-6, hadis no. 2677.
5 Tirmizî, Sünen, Kitabu'd-Deavât/83, hadis no. 3507.
6 Ebu M ansur Maturidî, Kitabu't-Tevhid, s.66.
7 A rapça sözcükler ve Râğıb, el-Müfredât, A-K-L maddesi.
8 Bkz. Râğıb.

33
Youtube: Tanrı Mı Varmış
mek" de "anlam ak" ve "özellikle Tanrısal k o n ulan düşünm ek"tir. B unun bilinen
"akıl"la ilgisi yoktur. B ir başka yazıda konu üzerinde ayrıca durulacak.
"Aklı olm ayanın dini de yoktur" hadisine gelince. Bu hadisin, nice benzerle­
ri gibi "U Y D U RM A " olduğu, kesin olarak belirlenm iştir.9
K ısacası, "din" için, "İslam" için "AKIL" değil, "İM AN" gereklidir. "Tan­
r ıs ın ın "A K ILLI O LM A M A ST'm n "eksiklik" sayılm am ası da buna uygun değil
m i?

2 0 0 0 'e D oğru
12 K asım 1989, yıl 3, sayı 46

9 Aclunî, Keşfu'l-H afa, 2/487, no. 306.

34

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K U R 'A N 'IN "TANRT'SI
"İN SA N İR A D ESİ" TA NIM IYO R

"İrade"nin kendisi değil, türevleri yer alır K ur'an'da. Ve D iyanet'in resm î çev ­
risindeki anlam ı da "dileme"dir.
B uradaki "dilem e"yse "isteme"dir.
Türkçe Sözlük'te, "irade'îıin birinci anlam ı "isteme"dir. Aynı sözlükte "ruhbi-
lim "deki anlam ı için de "bir şeyi yapm ayı veya yapm am ayı belirten iç güç, istem ek
yetkisi" deniyor. Bu anlamı da, İslam kelam ındaki anlam ına oldukça uygundur.
"Cüz'î irade" de, "küllî irade"nin, yani "olum lu"yu ve "olumsuz"u birlikte içine
alan "irade"nin bu iki yandan yalnızca birine yöneltilmesi, yani bir şeyi "yapma"
ya da "yapmama" yönlerinden birini seçm edir.1 Dem ek ki "irade", bir "seçme"dir.
O lum lu ve olum suz, yapm a ve yapm am a yanlan birlikte bulunurken "küllî"; bu
yanlardan biri seçildiği, istek bu yanlardan birine yöneldiği zam an da "bölündüğü"
için "cüz'î" adını alır. Böyleyken genellikle "küllî irade" Tann'm n iradesi, "cüz'î ira­
de" de insanın iradesi olarak bilinir ki, bu yanlıştır. Yani İslam kelam ındaki açıkla­
m ası böyle değildir.
K ısacası, "irade", karşıya çıkan seçeneklerden birini seçm edir ya da seçebil­
m e gücüdür. "İrade"si olan bir "seçim" yapar; onu ya da bunu, şu yönü ya da bu
yönü, şu biçim de ya da bu biçim de, olum lu ya da olum suz doğrultuda seçer.
N e var ki, K ur'an ayetlerinin, hiçbir yorum a yer kalm ayacak biçim deki açık
anlatım larına göre, insanın böyle bir "seçim " yapabilm esi, "T ann'm n iradesi"ne,
"T anrının dilem esi"ne bağlıdır. Şim di buna ilişkin ayetlerden hiç değilse bir k e­
sim ine bir göz atalım:
"A llah dilem edikçe siz diley em ezsin iz..."
D iyanet çevirisidir bu. Ve bunu diyen söz, iki ayette aynen yer alıyor (bkz. İn ­
san Suresi, 30. ayet; Tekvîr Suresi, 29. ayet).
B u ayetlerin açıklam asıyla, insana, bir şeyi yapm a ya da yapm am a özgürlüğü
şöyle dursun, bir şeye yönelm e, b ir şeyi "dilem e, istem e özgürlüğü"nün bile v e­
rilm ediği son derece net bir biçim de anlatılıyor.
Ç ünkü bu ayetlere göre, herhangi b ir konuda "Tanrı dilem eli" ki "insan da d i­
leyebilsin". İnsanın "dilem e"sini, istem esini Tanrı "dilem iyor", istem iyorsa, in­
san dileyem ez, isteyem ez.
Yine D iyanet çevirisinden:

1 Gelenbevî, Ale'l-Celâl, 1316, 1/194 ve öt.

35
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"A llah kim i dilerse onu saptırır ve kim i dilerse onu doğru yola koyar." (En'âm
Suresi, 39. ayet.)
"Ey M uham m edi R abbin dileseydi, yeryüzünde insanlann hepsi ir anırdı."
(Yunus Suresi, 99. ayet.)
K ur'an'ın "Tann"sının şu sözü de ne denli açıktır:
"Biz dilesek herkese hidayet verirdik. Fakat cehennem i tam am en cin ve in­
sanlarla dolduracağım a dâir, benden söz çıkm ıştır." (Secde Suresi, 13. ayet.)
Şu ayetler de az açık değildir:
"A llah kim i doğru yola koym ak isterse, onun kalbini İslam iyete açar. K im i de
saptırm ak isterse, göğe yükseliyorm uş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. A llah
inanm ayanları, küfür karanlığında bırakır." (En'âm Suresi, 125. ayet.)
"’Ü stün delil, A llah'ın delilidir. O dileseydi hepinizi doğru yola eriştirirdi’ d e!"
(E n’âm Suresi, 149. ayet.)
"İnsan iradesi"ne özgürlük tanım ayan bu ayetleri yorum lam ada nasıl zorluk
çekildiğini ve bu zorlam alı yorum ların nasıl bir kom edi durum unu aldığını gör­
m ek için "akaid (kelam )" kitaplarına şöyle bir göz atm ak yeter.2
B irkaç ayet daha:
"De ki: ’A llah size bir kötülük dilese, veya bir rahm et istese, sizi O ’na karşı
kim savunabilir?" (A hzâb Suresi, 17. ayet.)
"A llah size b ir zarar gelm esini dilerse, O ’na karşı kim in gücü bir şeye yeter?"
(Fetih Suresi, 11. ayet.)
Bu doğrultuda K ur’an’da pek çok ayet ve ayet hükm ü vardır. İslam kelam cı-
sı, "Tanrı dilediğini yapar" (H ûd Suresi, 107. ayet) ilkesini benim sem iştir. T ann
dilerse insan iradesini iyiye, dilerse kötüye yöneltir. A nlatılan bu. Bu benim se­
nince de "insan iradesi" havada kalır.
C ebriyye m ezhebi ayet ve hadisleri göz önünde tutarak, insanın iradesizliği­
ni kabul etm ek zorunda kalm ıştır. Bu m ezhebe göre, insan "cansız varlıklar" gi­
bidir. K esm eye yarayan bir bıçağın, yelden sallanan bir ağacın ya da savrulan bir
nesnenin, açılıp kapanan bir kapının nasıl özgürlüğü yoksa, insanın da bir şeyi
yapm a ya da yapm am a özgürlüğü yoktur; ne yapıyor ya da yapm ıyorsa zorunlu
olarak yapıyor ya da yapm ıyor. E ş’arî m ezhebinin görüşü de buna yakın olduğu
için "orta dereceli bir zorunluluk (el cebru’l-m utavassıt)" görüşü savundukları
kabul edilir. M aturidî m ezhebi zorlam alı yorum larla "insan iradesi"ni biraz kur­
tarm a çabasını gösterir. M utezile m ezhebi biraz daha çok gösterir bu çabayı.3 Ne
var ki, K ur'an'ın "Tann"sm ın ayetlerdeki açıklam aları karşısında, "insan irade­
s i n i kurtarm aya yönelik hiçbir çaba bir şeye yaram az.
Yüzyıl
9 Eylül 1990, yıl 1, sayı 6
2 Örneğin bkz. Ebu M ansur Maturidî, Kitabu't-Tevhid, Arapça, İstanbul, 1979, s.286-287.
3 Bu mezhepleri bir arada görm ek için bkz. Hayâli, Şerhu Kasideti'n-Nuniyye, İstanbul, 1318, s.56-
57; Osman el Uryanî, Hayru'l-Kalâid Şerhu Cevâhiri'l-Akâid, İstanbul, s.80-81.

36
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"TANRI B İLD Î-A N L A D I Kİ.

K ur'an'da "Tanrı bildi-anladı k i... (A lim e'llahu)" denir (Bakara Suresi, 187 ve
235. ayetler) ve Tanrı'nın "neyi bilip anladığı, sonra ne yaptığı, nasıl bir değişik­
liğe gittiği" anlatılır. "Tanrı bildi-anladı k i..." diye başlayarak değil de, "Tanrı şu­
nu şöyle b ild i..." diye başlayarak da ayetlerin sözleri Türkçeye çevrilebilir. Di-
yanet'in resm î çevirisinde, "A llah ... biliyordu", "A llah... bilir" denir. "A lim e'lla-
hu"yu, "A llah biliyordu" ya da "A llah bilir" diye çevirm ek yanlıştır. B ir durum u
kurtarm ak için - k i zam an zam an bu yola g id iliy o r- böyle çevrilm iştir. Çünkü
tam karşılığı, "Tanrı bildi"dir (doğrusu için H aşan Basri Ç antay çevirisine ve Ali
Ö zek'in de içinde bulunduğu kurulun çevirisine bakınız).

K ur'an'm Tanrı'sının B ilm ediği Şeyin B elirm esi (Beda')

Ö nceden bilinm edik, bilinem edik b ir şey ortaya çıkabilir. Buna, "İslam kela-
m ı"nda "B ED A "' denir. Ö nceden bir tutum gösterilir, bir iş yapılır, bir davranış­
ta bulunulur. Sonra, daha önce bilinm eyen, kestirilem eyen bir durum belirip o r­
taya çıkar. D aha önce gösterilen tutum , iş ve gidiş, bu yeni durum a, yeni bilgiye
uygun düşm üyordun Yeni bilgiye göre yeni b ir tutum gösterm ek, yeni durum a
uygun yeni bir şey yapm ak gereklidir artık. Politikacıysa yeni durum a göre ayar­
lar politikasını. Y öneticiyse beliren durum a göre önlem ler düşünüp uygular. Ya­
sa koyucuysa yeni bilgilerin ışığı altında yeni durum lara, yeni gereksinim lere gö­
re yeni yasalar çıkarır.
İN SA N ve toplum lar için D O G A L 'dır bu. A m a ya "TANRI" için?
İslam m ezhepleri içinde, "Tanrı için de bu olur" diyenler vardır.

"Tanrı G örüş Değiştirir"

Şiilerin bir kesim i bu inançtadır. K eysaniyye bu inancı savunur.1 Bu inancı


paylaşanlar, kanıt olarak, en başta, R a'd S uresi'nin 39. ayetini gösterirler. Ayetin

1 Bkz. Şehrestani, el M ilel ve'n-Nihal, 1/197; Bağdadî, el-Farku B eyne’l-Fırak, s.38-46; Eş'arî, Ma-
kalatu’l-Islamiyyin, 1/91.

37
Youtube: Tanrı Mı Varmış
anlam ı şudur: "Tanrı, dilediğini siler; dilediğini yerine koyar (bırakır ya da yen i­
den yazar). A na K itap (yorum : her şeyin yazılı olduğu LEV H -İ M A H FU Z)
O 'nun yanındadır."2 Ü nlü M uhtaru's-Sakafi (ölm . 687) "Tann'm n kendisine b ir­
takım sözler verdiğini" söylem iş, söyledikleri çıkm ayınca da "BED A' oldu, Tan­
rı görüş değiştirdi, sözünden d ö n d ü ..." dem iştir.3
"B eda"'ya, yani "Tanrı için de 'bilinm edik şeylerin ortaya çıkm ası’nın söz ko­
nusu olabileceğine ve T ann'm n zam an zam an görüş değiştireceğine" inananlara,
"El Bedâiyye" adı verilir.4
K ur'an’da, "Tann'm n her şeyi bildiği” yazılı (bkz. N isâ Suresi, 176. ayet; Cin
Suresi, 26. a y e t...). N e var ki, kim i sözlerine yorum suz bakıldığında, "Tann'm n
birtakım k o n u lan sonradan B İLİP A N L A D IG I'nın anlatıldığı" da açıkça görülür:

"Tanrı, İnsanların, C insel İlişkiden U zak K alm aya


D ayanam ayacaklarını Anladı"

B akara Suresi'nin 187. ayeti: "Oruç gecesinde, kadınlarınıza yaklaşm ak size


helal kılındı. O nlar sizin için birer elbise, siz onlar için birer elbisesiniz. Tanrı bil-
di-anladı ki, siz kendinize egem en olam ıyorsunuz. O nedenle sizin tevbenizi k a­
bul etti ve sizi bağışladı. Şim di G İR İŞİN kadınlarınıza a rtık ..."
Olay:
O dönem de, bir kişi oruç tutar da, iftar zam anı, orucunu bozm adan uyursa, o
kim se ne o gece, ne de ertesi gün akşam a değin orucunu bozabilirdi. N e yem e,
içm e, ne de cinsel ilişki. A dam ın birinin başına bu durum gelmiştir. Yani iftar e t­
m eden uyum uştur. Şim di, ertesi günün akşam ına değin her şey yasak. A dam d a ­
yanam az, gece uyanınca karısıyla yatıp cinsel ilişkide bulunur. Ertesi gün, üzgün,
durum u gidip M uham m ed'e anlatır. R astlantı bu ya, aynı şey Ö m er'in (H alife) b a­
şına da gelir. O da dayanam ayıp yasak olan cinsel birleşim de bulunm uştur. O da
üzgün biçim de M uham m ed'e açıklar durum unu. Bu durum başlarına gelen baş­
kaları da vardır. O nlar da açıklarlar. İşte bu OLAYLAR üzerine, anlam ı yukarı­
da sunulan ayetin geldiği bildirilir.5
B akara Suresi'nin 235. ayeti: "Evlenm eye ilişkin istediğinizi kadınlara çıtlat­
m anızda ya da içinizden geçirdiğinizi saklam anızda size bir günah yoktur. (Ç ün­
kü) Tanrı bildi-anladı ki (takılıp) yoğunlaşacaksınız onlara. (O kafanıza koydu­

2 Gösterilen kaynaklara bkz. A ynca bkz. F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 19/66 ve öteki tefsirler.
3 Özellikle bkz. Bağdadî, el-Farku Beyne'l-Fırak, s.46.
4 M uham med Ali Tehanevî, Keşşafu lstılahati'l-Funûn, 1/157.
5 Ebu Davud, Kitabu's-Savm/1, hadis no. 2313; Buhârî, e's-Sahîh/15; Tecrîd, 910 no.lu hadis ve 911
no.lu hadisten sonra K. M iras’ın "İzah"ı; Süyuti, Lubabu'n-N ukûl Fi Esbâbi'n-Nüzûl, Tefsirü'l-Ce-
laleyn'in kenarı, 1/36...

38
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ğunuz kadınları gönlünüzden ve dilinizden düşürm eyeceksiniz. Yanaşın.) A m a
onlarla gizlice sözleşm eyin. M eğer ki uygun bir söz söyleyesiniz..."
B urada da "Tanrı'nın bilip anladığı" belirtilen şey, "insanların, kadınlara olan
düşkünlüğü". Yani; "Tanrı bilip anladı ki: Siz o kadınlara kafanızı takm adan, içi­
nizden geçirm eden edem eyeceksiniz. O nun için buna yol verildi.6 İsteğinizi ç ıt­
latm anızdan sakıncayı kaldırdı Tanrı. A m a hem en o sırada isteğinizi açıklam anı­
zı yasakladı. D uyulan istekte de bir sakınca yok.7 D em ek ki, burada anlatıldığı­
na göre, "Tanrı, insanların kadınlara olan düşkünlüklerini anlam am ış olsaydı, ev ­
lenm ek için kafaya konulan kadına olan ilgiyi ve evlenm e isteğini kadına çıtlat­
m ayı yasak bırakırdı".
K ur'an'ın "TamT'sı, önce bir şey yapıyor, bir "hüküm" ortaya koyuyor; sonra
bir gelişm e olunca görüşünü, dolayısıyla "hükm ünü değiştiriyor"; yani bir başka
"hüküm " koyup, bir öncekini geçersiz kılıyor. Bu "nâsıh-m ensûh (geçerli-geçer-
siz)" biçim inde de sunuluyor.

2000'e D oğru
19 K asım 1989, yıl 3, sayı 47

6 M. Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/151.


7 F. Râzî, 6/132. Bu konudaki tartışm alar için ayrıca bkz. Taberî, tefsir, 2/323-325.

39
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G Ö RÜ Ş D E Ğ İŞT İR E N "TANRI"

B akara Suresi'nin 106. ayetinin, D iyanet'in resm î çevirisindeki anlamı:


"H erhangi bir ayetin hükm ünü yürürlükten kaldırır veya unutturursak, onun
yerine daha hayırlısını veya onun benzerini getiririz. A llah'ın her şeye kâdir ol­
duğunu bilm ez m isin?"
Ç eviride "ayetin hükm ünü" deniyorsa da, aslında "hüküm " yer alm ıyor. Ya­
ni d o ğrudan "ayetin kendisinin y ürürlükten k aldırılm akta olduğu"ndan söz e d i­
liy o r ayette.
D em ek ki, K ur'an'ın "Tanrı"sı, yukarıdaki ayette şunu diyor:
- Zam an zam an "ayet" (çeviriye göre ayet hükm ü) yürürlükten kaldırırız.
- K im i zam an "ayet"i unuttururuz d a ...
- B ir ayeti yürürlükten m i kaldırdık ya da unutturduk mu; ya "daha hayırlı-
sı"nı önünüze getiririz ya da benzerini.
- B ilesin ki, "TamT'nın her şeye gücü yeter.
B urada, kim i ayetin "yürürlükten kaldırıldığı", kim ininse "unutturulduğu"
çok açık biçim de anlatılıyor. Yerine konanlardan kim inin "daha hayırlı (yararlı),"
kim ininse "benzeri" olduğu d a ...

Ayet Y ürürlükten K aldırm a, D eğiştirm e

N ahl Suresi'nin 101. ayetinin anlamı:


"B iz b ir ayeti, b ir başka ayetin yerine koyup değiştirdiğim iz zam an (bir ay e ­
ti, b ir başk a ayetle yürürlükten kaldırdığım ızda) - k i, Tanrı ne indireceğini d a ­
h a iyi b ilir - d ed iler ki: 'Sen, y aln ızca b ir uydurm acısın.' H ayır, onların çoğu
bilm ez."
B urada anlatılan bir ayet, bir başka ayetin yerine konuyor. Biri yürürlüğe so­
kulurken, öbürü yürürlükten kaldırılıyor. B akara Suresi'ndekinde de, burada da
Tanrı, "Biz yapıyoruz bunu!" diyor.

40
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Değişikliği "Tanrı" Nasıl Yapıyor?

Bürûc Suresi'nin 21. ve 22. ayetlerinin, D iyanet'in çevirisindeki anlamı şöyle:


"Ey M uham m edi Doğrusu, sana vahyedilen bu kitap, Levh-i M ahfuz'da sâbit
şanlı b ir Kur'an'dır."
B urada da anlatıldığına göre, "K ur'an"ın aslı, "Levh-i M ahfuz" adı verilen
"Tanrısal Levha"da. Bu "levha"ya, "KİTABIN A N ASI" ya da "ANA KİTAP" d e­
m ek olan "Ü m m ü'l-K itâb" da denir.
İşte "Tanrı'nın ayetleri yürürlüğe koym a, yürürlükten kaldırm a gibi işler için
yaptığı değişiklik", K ur'an yorum cularına göre bu "LEV H A "da, bu "A na Ki-
tap"ta oluyor. Yorumcular, bu konudaki yorum larını şu ayete dayandırıyorlar:
"Tanrı, dilediğini siler ('m ahv'); dilediğini yerleştirir. A na Kitap, O ’nun yanın­
dadır." (Ra'd Suresi, 39. ayet.)

Yazm a-Bozm a Tahtası

Yani "Ana K itap (Levh-i M ahfuz)" yanında bulunduğu için "Tanrı", istediği
değişikliği yapar. "Yerinde olduğu gibi bıraktığı" da olur; "silip attığı" da olur.
B ir başka deyişle, "Tanrı yazar da, bozar da".
Yorumculara göre, Tanrı'nın söz konusu "LEVHA"da "dilediğini bozup diledi­
ğini yazm a (el m ahvu ve'l-isbât)" işi, birçok konuda gerçekleşir. Ahmet, Ali, G ül­
lü, Fadim e, C e v a t... Falan yerli, filan yerli, falan ülkeli, filan ü lk e li... Şu insan bu
insan zengin mi olacak, yoksul m u olacak; mutlu mu, m utsuz mu olacak; hırlı mı,
hırsız m ı olacak; uzun öm ürlü m ü, kısa öm ürlü m ü olacak; "cennetlik" mi, "cehen­
nem lik" mi olacak?.. Çoğu yorum cuya göre, "Tanrı'nın yazm ası-bozm ası" bunları
da kapsıyor. B ütün bunlann yanında da kim i "ayef'in ya da bir ayet parçasının "yü­
rürlüğe konulm ası, yürürlükten kaldırılm ası" olayını içine alıyor.1
Kısacası, "Tanrı", her şeyi "yazıp çizdiği" o "Ana Kitap"ta, dilediği her tür "de­
ğişikliği" yapıp durur yukarıdaki ayete göre. Bununla birlikte, aynı Kur'an'ın Tan-
rı'sı şunlan da söyleyebilmekte: "Benim katım da söz değişm ez..." (K af Suresi, 29.
ayet.) "Tanrı'nın sözlerinde değiştirm e o lm az..." (Yunus Suresi, 64. ayet.)
"D eğişiklik" yapıldığında, "yürürlüğe k o n u lari'a "nâsıh"; "yürürlükten kaldı-
rılan"a "m ensûh” denir. Bu olayın adı da "nesh"dir.
İslam a göre, İslam şeriatından öncekiler, "Tanrı" eliyle yürürlükten kaldırıl­
m ıştır. Yani K ur'an yürürlüğe konunca, " İn c irin , "T evraf'ın hüküm leri yürürlük­
ten kaldırılm ıştır. Bir "nesh" olayı bu. (İslam dünyası bu görüşte.) Bir başka

1 F. Râzî. 3/229; 19/64-65; Taberî, tefsir, 13/111-115; Tefsinı'n-Nesefî, 2/252...

41
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"nesh" olayı da K ur'an'ın içinde. K onunun araştırm asını yapanlarca, 249 yerdeki
ayet hükm ünün "yürürlükten kaldırıldığı" belirtilir.2

K ur'an'daki Ç elişkiler

"Nesh", Kur'an'daki çelişkilere, K ur'an yorum cularınca bulunan bir açıklam a


biçimidir. "Hadis"lerdeki çelişkiler için de "nesh" ileri sürülerek açıklam a getirilir.
"Tanrı” aynı konuda, bir ayette bir şey söylüyor; başka ayette başka şey söy­
lüyor. Örnek:
Enfâl Suresi'nin 65. ayetinde "Ey Peygam ber! İnanırları, öldürüşm eye (sava­
şa) kışkırt!" dendikten sonra şöyle deniyor: "Sizin sabırlı 20 kişiniz, onlardan
200 kişiyi yener. Sizin 100 kişiniz, kâfirlerden 1 000 kişiyi yener. Çünkü onlar,
anlam ayan (geri zekâlı) bir topluluktur."
"Tanrı" burada, inanırların, kendilerinden sayıca "10 kat" daha çok olan inan­
m azları yenecek güçte olduklarını açıkça bildiriyor. A m a daha sonra görüş değiş­
tirm iştir. B akın ne diyor: "Şim di, Tanrı sizden (yükü) hafifletti. Bildi-anladı (ali-
m ellahu) ki, sizde bir güçsüzlük vardır. Sizin sabırlı 100 kişiniz, onlardan (yal­
nızca) 200 kişiyi yener. Sizin 1 000 kişiniz, T ann'm n izniyle, onların 2 000 kişi­
sini yener. Tanrı, sabredenlerle birliktedir." (Enfâl Suresi, 66. ayet.)
Bu iki ayet de "nesh" olayına örnek gösterilenlerdendir.3

2 0 0 0 'e D oğru
26 K asım 1989, yıl 3, sayı 48

2 İbnü'l-Barızî, N âsıhu'l-Kur'anı'l-Aziz ve M ensuhû, Beyrut, 1988, s.23.


3 Dr. M uham med Vefa, Ahkâmu'n-Nesh Fi'ş-Şeriati’l-İslamiyye, Arapça, Kâhire, 1984, s.49.

42

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İN A N D IR M A K İÇİN
K U R 'A N 'D A K İ TA N R I'N IN A N T İÇM ELERİ

K ur'an'ın Tanrı'sıyla Tevrat'ın Tanrı sının birçok benzerlikleri vardır. Ö rneğin


ikisininki de "E F EN D İ”dir (Rab). Tevrat'ınki bu niteliğini efendi-köle ilişkisinin
çok geliştiği Fenikelilerin, "efendi" anlam ına gelen "B aT'lerinden almıştır. Yu­
nanlıların yine "efendi" anlam ına gelen "A donis"leri de aynı kaynaktan gelm e­
dir. B a'l, K ur'an'da hem put olarak geçer (Sâffât Suresi, 125. ayet), hem de "efen-
di-koca" anlam ında (Bakara Suresi, 228. ayet; N isâ Suresi, 128. ayet; H ûd Sure­
si, 72. ayet; N ûr Suresi, 31. ayet; Sâffât Suresi, 125. ayet).
İkisininki de "KRAL"dır. K ur'an'da Tanrı'ya "kral" anlam ında beş yerde
"M elik" denir (T â-H â Suresi, 114. ayet; M ü'm inûn Suresi, 116. ayet; H aşr S ure­
si, 23. ayet; C um 'a Suresi, 1. ayet; N âs Suresi, 2. ayet). Nâs Suresi'ndeki deyim
çok ilginç: "M ELİK Ü 'N -N Â S"; yani, "İnsanların K ralı". Tanrı'ya uygun görülen
niteliklerden biri de bu.
İkisininki de "kullar"ına sırasında "acır". Ö düller verir. Am a sırasında da çok
"öfkelenir". B aşlara, türlü ve tüyler ürpertici belalar gönderir. Ayrıca da "cehen-
n em ”de yakacaktır. K ur'an'da Tanrı'nın bir adı da ”Z Ü 'N T İK Â M "dır (Âl-i İm rân
Suresi, 4. ayet; M âide Suresi, 95. ayet; İbrahim Suresi, 47. ayet; Züm er Suresi,
37. ayet), yani "ÖÇ ALICI". "Öç" alır öfkelendiklerinden.
D aha başka ortak nitelikleri de sıralanabilir. A m a az da olsa ortak olm ayan ni­
telikleri de var. B unlann başında da K ur'an'daki Tanrı’nın çok "ant içiyor oluşu"
gelir. İnandırm ak için çok çok ant içer. Tam A raplara özgü biçim de. (Y orum lar­
da da A rap geleneğine bağlanıyor.) Ve pek çok şey üstüne içer andını:
1) K endi üstüne ant içer.
- "Fe ve R abbike!" Yani, "Senin E fendi'ne-T ann'na antiçerim k i..." der.
(M eryem Suresi, 68. ayet; H icr Suresi, 92. ayet.)
- "D oğuların ve Batıların Efendisi'ne-Tanrı'sına antiçerim k i..." anlam ındaki
sözleri kullanarak ant içer. (M eâric Suresi, 40. ayet.)
- "Tallahi!", yani "Tanrı üstüne antiçerim k i..." diyerek ant içer. (N ahl Sure­
si, 56 ve 63. ayetler.)
2) "Peygam ber"inin, yani M uham m ed'in üstüne ant içer.
- "Le am ruke!", yani "(ey M uham m edi) Senin yaşam ın üstüne antiçerim
k i..." der. (H icr Suresi, 72. ayet.)

43

Youtube: Tanrı Mı Varmış


3) K ur'an üstüne ant içer.
- "Ve'l-Kur'ani!", yani "K ur'an üstüne antiçerim k i..." der. (Sâd Suresi, 1.
ayet; K af Suresi, 1. ayet.)
- "V e'l-Kitâbî!", yani "K itap üstüne antiçerim k i..." der. (D uhân Suresi, 2.
ayet.)
4) G öğe, gök cisim lerine, gök olaylarına ant içer.
- "B urçları olan göğe antiçerim k i..." (Bürûc Suresi, 1. ayet.)
- "G öğe ve yapanına (Tanrı'ya) antiçerim k i..." (Şem s Suresi, 5. ayet.)
- "G öğe ve gece ortaya çıkana antiçerim k i... G ece ortaya çıkan nedir bilir
m isin? O, (cinlere, şeytanlara taş olarak atıldığında) delip geçen y ıld ız d ır..." (T â­
rik Suresi, 1-3. ayetler.)
- "G üneşe ve ışığına; onu izlerken aya; onu açığa vururken gündüze, onu bü­
rüyen g ecey e... antiçerim k i..." (Şem s Suresi, 1-4. ayetler.)
- "G eri dönüp yuvalarına gidenlere (yıldızlara); kararm aya yüz tutarken ge­
ceye; soluklandığında (aydınlanırken) sabaha antiçerim k i ..." (Tekvîr Suresi, 15-
18. ayetler.)
- "Hayır, tanyeri ağarm asına, geceye ve bürüyüp basana (karanlığa), dolunay
durum undayken aya antiçerim k i..." (İnşikak Suresi, 16-18. ayetler.)
- "Hayır, yıldızların yerlerine antiçerim . Ve andolsun ki bilseniz hu, büyük bir
antiçm edir." (V âkıa Suresi, 75-76. ayetler.)
Tanrı, "yıldızların yerlerine andiçm e"nin ne denli "büyük bir ant" olduğunu
belirtiyor bu ayetlerde! H em de ant içerek belirtiyor!
- "Sabaha (fecr), on geceye (haccm on gecesine), çifte, teke ve gelip geçer­
ken geceye antiçerim . Bunlarda akıl sahibi için birer ant değeri vardır." (Fecr
Suresi, 1-5. ayetler.)
K ur'an'daki "akl"ın, bugün bilinen türden bir "akıl" olm adığı, bu ayetlerden
de çok güzel anlaşılır.
Aynı şeyler üstüne ant içm eler sürer gider.
5) "Yer, yani dünya üstüne ant içer.
- "Ve'l-ardi ve m â dahâhâ!" Yani, yere ve onu yayıp düm düz yapana antiçe­
rim k i..." (Şem s Suresi, 6. ayet.)
Bu ayete göre, dünya "yuvarlak" değil; serilen bir şey gibidir. Dümdüz!
6) Ve daha başka şeylere, sayılam ayacak kadar çok şeye ant içer.
- "Tur"a, yani "kutsal dağ"a. (Tür Suresi, 1. ayet; Tîn Suresi, 2. ayet.)
T ann'm n üzerine ant içtiği dağ, Tevrat'taki "Sina Dağı"dır. M ûsâ'nm , "on bu y ­
ruğu" bu dağda aldığı bildirilir.
- "K ıy am ete..." (K ıyam et Suresi, 1. ayet); "yele, yağm ur yüklü buluta, gem i­
ye, m e le ğ e ..." (Zâriyât Suresi, 1-4. ayetler); "düşm an üzerine sürülen a tla ra ..."
(A diyât Suresi, 1-5. ayetler); "d en ize..." (T ûr Suresi, 6. ayet); "M uham m ed'in

44

Youtube: Tanrı Mı Varmış


doğum yerine, doğum sah ib in e..." (B eled Suresi, 1-3. ayetler); ona, buna, "inci­
re, z e y tin e ..." (Tîn Suresi, 1. ayet), kısacası her şeye ant içer.
- "G ördüğünüz ve görm ediğiniz şeylere antiçerim k i..." der. (H âkka Suresi,
38-39. ayet.)
K ur'an'daki Tanrı, bunca şey üstüne ant içerken, insanları belirli şeylere inan­
dırm ak ister. Ö fkelendiği kim selerin başlarına neler getirebileceğine; "kıya-
m et"e, kendisine inanm ayan ve karşı gelenlerden nasıl öç alacağına; korkunç ce­
hennem ateşinde nasıl yakarak cezalandıracağına... Evet, bunlara inandırm aya
çabalar.

2000'e D oğru
25 Haziran 1989, yıl 3, sayı 26

45
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'D A K İ TANRI N IN B ED D U A LA R I

B ilindiği gibi "beddua" iki sözcükten, "bed" ile "dua" sözcüklerinden oluşur.
B irincisi Farsça, İkincisi Arapçadır. "Kötü dua" demektir. Türkçesi; ilenm e ya da
"ilenç".
K ur'an'm "TamT'smın inandırm ak için nasıl "ant içtiğini" ayetlerden sunm uş­
tuk örnekleriyle. Bu "Tanrı", inanm ayanlara, kızdıklarına "beddua" da eder. Ya­
ni ilenir.
M antıkta, istem üçe ayrılır: Eşitler arasındaki istem. Buna "iltimas" (Türkçede-
ki değil) denir. Yukarıdan aşağıya olan istem. B u da "buyruk"tur (emir). Aşağıdan
yukarıya yöneltilen istem (dilek). Buysa "dua"dır. Yani aşağı durum da olan bir
kim se, yukanda olan birinden bir şey istediğinde, bir dilekte bulunduğunda "dua"
denir buna. Kötü olanına da "beddua". Bu dilek yöneltildiği zaman, birinin kötü
durum a düşm esi istenir. Bunu sağlaması için yukanda olan bir kim seden, üstün bir
güçten dilenir.
İnsanların "TamT'dan, "üstün bir güç"ten dilekte bulunm alan doğal. Ama,
"Tanrı'nm dilekte bulunm ası"na gelince, anlaşılır gibi değil. Tann, "her şeyin, her
gücün üstünde" görüldüğüne göre, hangi üstün güçten dilekte bulunur? Gelin işin
içinden çıkın!
K ur'an'daki Tanrı'nm "bedduaları"nı akla uygun bir biçim de yorum lam aya ça­
lışan K ur'an yorum cuları da çok zorlanırlar, işin içinden çıkam azlar bir türlü.
K ur'an'm "Tanrı"sı, en başta, "insan" denen varlığa "beddua” eder:
- "C am çıksın o insanın, o ne nankördür." (A bese Suresi, 17. ayet.)
Bu çeviri, D iyanet'in resm î çevirisidir.
"C anı çıksın" yerine "kahredilesi" (H. Basri Çantay'm çevirisi); "kahrolası"
(Suudi A rabistan'ın çevirttirdiği); "geberesi", "gebersin", "öldürülsün", "(dile­
rim ) başı kesilsin" diye de çevrilebilir Türkçeye.
"İnsan", T an rıy a karşı "nankör" sayılıyor. Tanrı'nm istediği doğrultuda bulun­
m adığı için. Tanrı, ona bu nedenle "kahrolsun", "gebersin", "başı kopsun" diy e­
rek beddua ediyor. Yani derler ya: "G ebersin inşaallahü!" İşte öyle.
Böyle bir "beddua" kim için yapılır?
K uşkusuz, "düşm an" için.

46

Youtube: Tanrı Mı Varmış


D em ek ki, "insan"ı da K ur'an'ın "Tanrı"sı "düşman" görüyor genel olarak.
Sonra inanm azlardan özellikle kim ilerini seçer, onlara beddua eder:
Ö rneğin "Yahudiler"e, "H ıristiyanlar"a.
- "Onları (Yahudileri, H ıristiyanîarı) A llah yok etsin!" (Çev. D iyanet, Tevbe
Suresi, 30. ayet.)
"A llah',m kendisi, "A llah onları yok etsin!" diyor. Şaşılacak şey değil mi?
T üm "kâfirler"e, özellikle de bir kesim ine:
- "A nd olsun ki ey inkârcılar! Siz aykırı görüştesiniz! B undan dönebilecek
kim seler döndürülür. Boş sanıda bulunan, bilgisizliğe saplanıp kalanların canla­
rı çıksın!" (Çev. D iyanet, Z âriyât Suresi, 8-11. ayetler.)
"Boş sam da bulunm ak", T ann'yı K ur'an'daki gibi düşünm em ek; "bilgisizliğe
saplanıp kalm ak" da, yine K ur'an'daki gibi inanm am aktır. Bu düşünce ve inanç­
ta olanlara "beddua" ediyor Tanrı.
- "Ey M uham m ed! O nlara baktığın zam an, cüsseleri hoşuna gider. K onuşur­
larsa sözlerini dinlersin. Tıpkı sıralanm ış k o f kütük gibidirler. H er çığlığı kendi
aleyhlerine sayarlar. O nlar düşm andır. O nlardan çekin. A llah canlarım alsın! N a­
sıl da aldatılıp döndürülüyorlar!" (Çev. D iyanet, M ünâfikûn Suresi, 4. ayet.)
B urada da "Allah", m ünafıklar için "A llah'a beddua ediyor".
- "Çünkü o düşündü, ölçtü, biçti! Canı çıkası (canı çıksın, gebersin!..) ne bi­
çim ölçtü biçti! Canı çıkası sonra yine ne biçim ölçtü, biçti! Sonra baktı; sonra
kaşlarını çattı; suratını astı; sonra da sırt çevirip büyüklük tasladı. 'Bu, sadece öğ­
retilen b ir sihirdir', 'bu K ur’an, yalnızca bir insan sözüdür' dedi. İşte bu adam ı, y a ­
kıcı bir ateşe yaslıyacağız!" (Çev. D iyanet, M üddessir Suresi, 18-25. ayetler.)
H adislerde, K ur'an yorum larında belirtildiğine göre, burada kınanan, beddua
edilen kim se, M uğire O ğlu V elîd'dir.1 Aynı kim se için K alem Suresi'nin 8-13.
ayetlerinde de birçok sövgüler yer alm ış, en sonunda "piç" anlam ında "zenim"
denm iştir.2 G elin görün ki, bu adam ın oğlu "H âlid", sonradan önem li bir "İslam
kahram anı" niteliğinde ortaya çıkmıştır.
- "E bu Leheb'in elleri kurusun! Yok olsun! M alı ve kazandığı kendisine fay ­
da verm ez. A levli ateşe yaşlanacaktır. K arısı da, boynunda bir ip olduğu halde
ona odun taşıyacaktır." (Çev. D iyanet, Tebbet Suresi'nin tam am ı.)
" ... elleri kurusun!" yerine, "iki eli kurusun!" diye çevrilirse, ayetteki aslına
daha uygun düşer.
T an rın ın burada beddua ettiği "Ebu Leheb", M uham m ed'in amcasıdır. M u-
ham m ed'e inanm adığı için ve düşm an sayıldığı için Tanrı beddua ediyor.

2000'e D oğru
15 Ekim 1989, yıl 3, sayı 42

1 F. Râzî, 30/198-202.
2 Celaleyn, 2/230 ve öteki tefsirler.

47
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'D A K İ TANRI N IN
İN SA N LA R I A Y IRM A PO LİTİK A SI

İnanır-İnanm az (M ü'm in-K âfir) Ayrımı

Yunus Suresi'nin 19. ayetinde (çeviri D iyanet'in) şöyle denir: "İnsanlar bir tek
üm m ettiler, sonra ayrılığa d ü ştü ler..."
B akara Suresi'nin 213. ayetinde de, insanların başlangıçta "tek bir üm m et",
yani "aynı inancı paylaşan bir topluluk" olduğu anlatılır. Ayrıca anlatıldığına gö­
re, "Tanrı isteseydi, tüm insanları BİR T E K Ü M M ET yapabilirdi". (Bkz. H ûd Su­
resi, 118 ayet; N ahl Suresi, 93. ayet; Şûrâ Suresi, 8. ayet.)
K ur'an'ın Tanrı'sı, "insanların tek bir üm m et olm am aları için" özel politikası
olduğunu, "tek üm m et olm ayı" özellikle önlediğini, mal m ülk dağıtım ını yapar­
ken de bu politikayı güttüğünü açıklar.
D iyanet'in resm î çevirisinden üç ayetin anlamı:
"Eğer bütün insanlann bir tek inkârcı üm m et olm akta birleşm elerini önlem ek
istem eseydik; A llah'ı inkâr edenlerin tavanlarını, üzerinde yükseldikleri m erdiven­
leri, evlerinin kapılarını, üzerine yaslanacakları kerevetleri G Ü M Ü ŞTEN yapar ve
ALTIN bezeklerle işlerdik. B unların hepsi ancak, dünya hayatının geçimliğidir.
Ahiret, R abbinin katında, O'na karşı gelm ekten sakınanlaradır." (Zuhruf Suresi,
33-35. ayetler.)
Yani "bu dünya"da "kâfir"lere daha büyük zenginlikler verebileceğini, ancak,
"herkes kâfir olur diye" bu yola gitm ediğini, zenginlik dağıtım ını bunu önleye­
cek biçim de yaptığını anlatıyor.
İnsanların "kâfirlik"te birleşm elerini önlem ek için güdülen bu politika anlaşı­
labilir. A m a insanları "im an"da birleştirm eyi neden gerçekleştirm edi Tanrı? B öy­
le b ir soru sorulabilir. "Tanrı, inanırlara dünyada daha çok mal vererek herkesi
im anlı yapabilirdi. N eden yapm adı?" Bu soru soruluyor ve K ur'an yorum larında
şu karşılık veriliyor: "O zam an da İslâm , dünya için M üslüm an olan m ünafıkla­
rın dini o lu rd u ."1 N e var ki, bu kez şöyle bir konu getirilebilir. İslam da, K ur'an'da
da geçen b ir "El M üelleftü'l-K ulûb" vardır. "G önülleri İslam a kazandırılanlar"
diye anlam veriliyor. B uhârî'deki hadislerde de yer aldığına göre, bu kapsam a gi­
ren kim seler varlıklı insanlar oldukları halde bunlara ganim etten çok büyük oran­
larda fazla pay verilm iş ve bu da M uham m ed'i "adaletsizlik"le suçlam alara, söy-

1 Zem ahşerî, Keşşâf, 4/197.

48

Youtube: Tanrı Mı Varmış


lenm elere yol açm ıştı M üslüm anlar arasında.2 "El M üellefetü'l-K ulûb", K ur'an'a
da geçirilm iştir. Tevbe Suresi'nin 60. ayetinde, bunlara Z EK A T verilebileceği de
belirtilm iştir. Yani ZE N G İN de olsalar, bunların zekât alm aları uygun görülm üş­
tür. İslam ı benim sem eleri ya da İslam da kalm aları için kendilerine daha çok G A ­
N İM E T ve ayrıca zekât verilm esi uygun görülen "El M üellefetü'l-K ulûb"a veri­
len ayrıcalık, Taberî tefsirinde "R Ü ŞV ET" diye niteleniyor.3 Şu sorulabilir: Bu
durum da, "insanları dünyalık için M üslüm an yapıp İslam ı m ünafıkların dini du­
rum una getirm iyor m uydu?" Bu sorunun karşılığını bulam ıyoruz.
K ur'an'da her şey "T ann'nm dilem esi"ne bağlanıyor. Ve değişm ez politika: İn ­
sanlardan kim ini doğru yola çekm e, kim ini "saptırm a". Bunun böyle olduğu an­
latılıyor hep:
N ahl Suresi'nin 93. ayetine D iyanet çevrisinde şu anlam veriliyor: "A llah di-
leseydi sizi T E K BİR Ü M M E T yapardı. A m a O, istediğini saptırır; istediğini
doğru yola eriştirir. İşlediklerinizden, and olsun ki, sorum lu tutulacaksınız."
M âide Suresi'nin 48. ayetinde de, T ann'nm insanları "tek üm m et" yapm am a­
sı, "insanları denem esi"ne bağlanıyor.

K ur'an'ın Tanrı'sm ın K adın-E rkek Ayrım ı

B akara Suresi'nin 228. ayetinde, "erkeklerin D ER EC ELER İN İN , kadınlardan


Ü ST Ü N olduğu" açıklanır. N isâ Suresi'nin 34. ayetinde de T ann'nm erkekleri k a­
dınlara Ü STÜ N yaptığı belirtilir, sonra, kadınlarının kendilerine başkaldırm ala­
rından kaygılanacak erkeklere, "O nlan (o kadınlarınızı) D Ö V ÜN!" denir.

K ur'an'ın Tanrı'sm ın S ın ıf Ayrımı

K ur'an'da birçok ayette, T ann'nm , "dilediği kim selerin rızkını BO L, dilediği


kim selerin rızkm ıysa DA R yaptığı" anlatılır. (Ö rneğin, bkz. Ra'd Suresi, 26. ayet;
İsrâ Suresi, 30. ayet; K asas Suresi, 82. ayet; A nkebût Suresi, 62. ayet; Rûm S u­
resi, 37. ayet; Sebe' Suresi, 36. ayet; Z üm er Suresi, 52. ayet.)
İnsanların kim ini neden İŞÇİ, kim ini neden PATRON, işveren yaptığını, bu
alandaki politikasını da anlatır K ur'an'da:
D iyanet'in resm î çevirisinden:
"Ey M uham m edi R abbinin rahm etini onlar m ı taksim edip paylaştırıyorlar?
D ünya hayatında onların geçim lerini aralarında B İZ TAKSİM ETTİK. Birbirle-

2 Tecrid-i Sarih, Diyanet Yayınlan, hadis no. 1299-1303.


3 Taberî, 10/113.

49
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rine İŞ G Ö R D Ü R M ELER İ İÇİN K İM İN İ KİM İN E D ER EC EL ER LE Ü STÜ N
K ILD IK . R abbinin rahm eti, onların biriktirdikleri şeylerden daha iyidir." (Zuh-
ru f Suresi, 32. ayet.)
B u ayette açıkça şunlar anlatılıyor:
- İnsanlara m al varlıklarını veren TANRI'dır. M alı mülkü, geçim likleri T ann
paylaştırm ıştır insanlar arasında.
- M al varlıklarıyla, zenginliklerle Tanrı insanların kim ini kim ine üstün yap­
mıştır.
- Tanrı'nın böyle yapm asının nedeni de, insanları çalıştırm ak. İnsanların kim i
zengin, kim i yoksul olm asaydı, kim i insan kim i insanı çalıştıram azdı, kim i insan
İŞÇİ, kim i insan da İŞV ER EN olm az ve dünyanın düzeni bozulurdu.

2 000'e D oğru
1 Ekim 1989, yıl 3, sayı 40

50

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K U R'A N 'IN TA N RI'SIN IN E L İN D E K İ TERAZİ

K ur'an'ın, M uham m ed'in anlattığına göre; "Tann'nın terazisi" vardır. H em bu


dünyada, hem de "Ahiret"te.
Terazi, bildiğim iz bir tartı aygıtıdır. Farsça bir sözcüktür. K ur'an'da, 16 kez
"mîzân" diye geçer.
"Terazi" bir sim gedir de. "Hak ve adalet"in sim gesi. Çok "doğru tutulm ası”
gerekiyor "adalet" için.

D ünyadayken T an n'n ın E lindeki Terazi

M âide Suresi'nin 64. ayetinde (D iyanet çevirisiyle) şöyle denir:


"Yahudiler, 'A LLA H 'IN ELİ SIK ID IR' dediler. D ediklerinden ötürü elleri
bağlansın! (B edduada bulunan: Tanrı.) L ânet olsun! (Lânet eden: Tanrı.) Hayır!
O 'N U N İKİ ELİ D E AÇIKTIR! Nasıl dilerse (öyle) sarfeder..."
Bu ayet nedeniyle bir hadis y er alır hadis kaynaklarında:

T an n'n ın E lindeki Terazinin D engesi Yok

H adis, yukarıdaki ayet nedeniyle y er veren Tirm izî'deki biçim iyle şöyle:
"R A H M A N 'ın (Tann'nın) SA Ğ E L İ doludur. (İçindekiler akar da akar. G ece gün­
düz akışlar, o eldekinden hiçbir şey eksiltm ez. (Yani: T ann'nın sağ elinde bitip
tükenm ez nim etler-nzıklar vardır. K u llan n a gece gündüz durm adan aktığı halde
tükenm ez, eksilm ez d e ...) Ö BÜ R (sol) E L İN D EY SE TER A Zİ vardır. Terazinin
(n z ık konulup tartılan) GÖ ZÜ , BİR A ŞA Ğ I İNER; BİR Y U K A R I Ç IK A R ."1
B u hadis B uhârî'de de yer alır. A z uzunca. T ann'nın varlıklı kuluna, "Sen
(başkalarına) harca ki, ben de sana harcıyayım !" dediği ve M uham m ed'in, "B ili­
yor m usunuz, gök ve yerin yaratılm asından bu yana T ann ne denli harcam ada bu­
lunuyor (kullarına)?" diye sorduktan sonra yukarıdaki açıklam ayı yaptığı bildiri­
lir. T a n n ’nın A R Ş'ınm (tahtıyla sarayının), başlangıçta, su üzerinde bulunduğu da

1 Tirmizî, Sünen, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/6, hadis no. 3045.

51
Youtube: Tanrı Mı Varmış
anlatılır. Şöyle bir değişiklik de var: "Rahm an" yerine "Allah" geçer. "Sağ el (ye­
m in)" yerine de yalnızca "el (yed)”. . . 2
Tanrı insanlara "terazi"yle R IZ IK dağıtırken, n zık konulm uş olan göz, neden
"bir aşağı inip bir yukarı çıkıyor?" H adisi T ürkçeye çeviren Kâmil M iras şöyle
açıklıyor:
"Bu suretle (Tann), insanların kim ine Ç O K , kim ine A Z rızık verir." (Bkz.
Tecrîd'dekı aynı hadisin Türkçesi.)
A kla gelen bir soru: T ann'nın elindeki TE R A Zİ'de bir B O ZU K LU K m u var?
B ir inanır ("m ü'm in") kişi, buna "evet!" diyem ez.
A çıklam aya göre: R ızık tartılırken kim i insana "ağır ağır", yani bol bol n z ık
verm eyi, kim i insanı geldiğinde de, rızık konulm uş "kefe"nin yukarıda kalm ası­
nı, yani az verilm esini T ann'nın kendisi istiyor. Y ukanda geçen ayetteki açıkla­
m a da çok açık: "(Tanrı) nasıl dilerse öyle sarfeder (n z ık la rı)..." Yani, kim se "ni­
ye böyle yapıyorsun, niye kim i kuluna çok, kim i kuluna az veriyorsun?" diye ka­
rışam az. B u doğrultuda başka ayetlerde de açıklam a var.
K ısacası, kim i insanın ZE N G İN , kim i insanın Y O K SU L olm ası, "T ann’nın
elindeki T E R A Z İ"nin durum undan. "R ızıkların tartılıp dağıtılm ası" sırasında,
"terazinin iki kefesi"nin bir düzeyde bulunm am asından, "terazinin kolu" denge­
de değil. B unun böyle olm asının nedenini de K ur'an, özet olarak şöyle açıklıyor:
"Tanrı öyle istiy o r..."
İlgili ayetlerden birkaçı:
"Tanrı, dilediği kim senin rızkını geniş, dilediğininkini de dar y a p a r..." (Ra'd
Suresi, 26. ayet.) "Senin Efendi Tanrı'n (Rabb), rızkı, dilediğine geniş, dilediği­
ne dar y a p a r..." (İsra Suresi, 30. ayet). "Tanrı kullarından kim ine rızkı geniş,
kim ine d ar verir. K uşkusuz Tanrı, her şeyi BİLEN'dir." (A nkebût Suresi, 62.
ayet.) (Aynı açıklam ayı yapan ayetler için bkz. R ûm Suresi, 37. ayet; Sebe' Su­
resi, 36 ve 39. ayetler; Z üm er Suresi, 52. ayet; Şûrâ Suresi, 12. ayet.) "Efendi
T ann'nın rahm etini onlar m ı paylaştırıyorlar?! D ünya yaşam ında, onların (kulla­
rın) geçim lerini aralarında biz bölüştürdük de, birbirlerine iş gördürsünler (kimi
Ç A L IŞA N , kim i Ç A LIŞTIR A N olsun) diye, kim ini (zengini) kim ine (az varlık-
lıya ya da yoksula) derecelerle Ü ST Ü N k ıld ık ..." (Z uhruf Suresi, 32. ayet.)
B urada bir soru daha akla gelebilir: Ö yleyse, "Tann'nın elinde terazi" neden
var? E şitlik gözetm ediğine, herkese eşit ölçüyle n z ık dağıtm adığına göre, "'TE-
R A Z İ"yi niye kullanıyor?
K u r’an yorum lannda, kim i ayet ve hadislere dayanılarak, bu soruya şu karşı­
lık verildiği görülür: "İnsanları SIN A M A K iç in ..." 3 Ya da "Bir H İK M ET için!"
denir.4 "T ann'nın hikm etinden ve yaptığı şeylerin nedeni so rulm az..." (Bkz. E n­

2 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/11/2; Tecridi, hadis no. 1707.


3 Bu karşılık için örneğin bkz. M. Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 2/467.
4 Sabunî, 1/352-353; E bu’s-Suûd, 2/43.

52
Youtube: Tanrı Mı Varmış
biyâ Suresi, 23. ayet.) "Tann'nın yaptığına itiraz yok."5 "İtiraz olm am ası"nın "ne-
deni"ni E H L-İ SÜ N N ET şöyle açıklar: "M ülk, T ann'nın kendisinindir. O nun için
kim senin itiraz etm eye hakkı yok."6

2000'e D oğru
8 Ekim 1989, yıl 3, sayı 41

5 F. Râzî, 12/44; Celaleyn, 1/104.


6 F. Râzî, aynı yerde.

53
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ŞERİAT TANRI SIN IN HİLESİ

B uradaki "hile"yi Türkçedeki anlam ında kullanıyorum . "Düzen, aldatm aya,


oyuna getirm eye yönelik yapılan iş, tu z a k ..." anlam ında.
Ç ok lan , "Şeriatın Tanrısı"m iyice tanım az. K endi kafasında geliştirdiği, "son­
suz güzellikler kaynağı" ve "iyilik, güzellik, dürüstlük yolunu gösteren, bunu
inanırlarına aşılayan varlık" diye görür. Savunduğunda da öyle savunur. İslam ın,
İslam şeriatının "Tanrı"sı m ıdır konu? K onuşurken, tartışırken kafasındaki bu
"Tanrı "ya uyacak biçim de konuşup tartışır.
O nun için İslam "kelam "m da da zam anla, durum a göre, "kafalardaki Tanrı"ya
uygun düşecek biçim de yorum lar oluştu n n ay a çabalanm ıştır. "Şeriat Tanrısı"nın
orası burası budanm ış, orasına burasına eklem eler yapılm ış ve bu "Tanrı"da "ta­
dilat" yoluna gidilmiştir.
Bu yapılırken, şeriatın kendisindeki, tem el kaynaklan olan K ur'an’daki ve "ha-
dis"lerdeki "Tanrı", olduğu gibi kalm ıştır kuşkusuz. Yani değişm eden... Gelişen,
değişen her şeye, zam ana, çağa, yeni durum lara, yeni anlayışlara, yeni yaşam a bi­
çim lerine "m eydan okumuş"tur. Böyle gelm iştir çağlar boyu. "Hile" söz konusu
olunca da "Tanrı"ya yakıştm lm az. G elip "kafalardaki T ann"ya çarpar çünkü.
"Tanrı’nın hile yapm ayacağı" düşünülür. "Tanrı da hile yapar m ı? H âşâ!” denir.
Gelin görün ki, "Şeriat Tannsı", ayetlerin, hadislerin çok açık açıklam alanna gö­
re; hem kendisi "hile" yapar, hem de "hile" yapılsın diye "Peygamber"ine öğütler
verdirir.
K ur'an'da "hile (düzen, tuzak)" anlam ına gelen "hud'a"nın türeviyle bir yerde
(bkz. N isâ Suresi, 142. ayet); aynı anlam a gelen "mekr" söcüğü ve türevleriyle
de altı yerde (bkz. Â l-i İm rân Suresi, 54. ayet; A 'râf Suresi, 99. ayet; Enfâl Sure­
si, 30. ayet; Yunus Suresi, 21. ayet; R a'd Suresi, 42. ayet; N em i Suresi, 50. ayet),
"Tanrı'nın hile yapar olduğu" anlatılır. K ur'an'ın "TanıT'sı birtakım kasabaları na­
sıl yok ettiğini uzun uzun anlattıktan sonra sorar: "Onlar, Tanrı'nın hilesine karşı
kendilerini güvenlikte m i görüyorlardı?" (A 'râf Suresi, 99. ayet.)
Sonra şöyle der:
"Tanrı'nın düzenine karşı, yalnızca zararlı çıkan bir toplum kendisini güven­
likte görür."

54
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yine K ur'an'ın "Tanrısı" herkese şunları duyurur:
" ... D e ki: 'Tanrı, hile yapm akta, herkesten daha hızlıdır.'" (Yunus Suresi, 21.
ayet.) Bunun tam karşılığı olan sözlere, "Tanrı"ya yakıştırılm adığı için D iya-
net'in resm î çevirisinde, kendi anlam ının dışında bir anlam verilm iştir. Bu, hep
yapılır.
"O nlar hile yaptılar; Tanrı da hile yaptı. Tanrı, hile yapanların en hayırlısıdır."
(Â l-i İm rân Suresi, 54. ayet.)
" ... O nlar hile-tuzak kurarlar. Tanrı da hile-tuzak kurar. Tanrı hile-tuzak ku­
ranların en hayırlısıdır." (Enfâl Suresi, 30. ayet.)
M uham m ed de "inanır"lannı, "inanm az"lanyla savaşa yöneltirken şu öğütü
verir:
"El ham bu hud'atun = savaş hiledir."1 M uham m ed, bu öğüdü verm ekle kal­
m am ış, kendisi uygulam ış ve uygulatm ıştır da. N icelerini, örneğin bir ozanı,
K a'b ibn E şre fi, "hile" yaptırarak, tuzak kurdurarak öldürtm üştür.2
îslam şeriatı, tüm dünyayı bir savaş alanı görür. Bu savaş, "İslam inanırla-
rı"yla "inanm azlar" arasındadır. Şeriat, güçleninceye dek, "müm aşat" yolunu, y a­
ni "birlikte barış içinde bulunm a"yı kullanır. Bu da bir çeşit "hile"dir. A m a güç­
lenince, iki yoldan birinin seçilm esini ister insanlardan:
- Ya ölüm
- ya da İslam.
İnanç ve düşünce özgürlüğünün soluğu kesilm iştir o zam an. İslam , hiçbir
"din"i "din" olarak tanım az. K ur'an'ın "Tann"sı; "T ann'm n dininden başka bir din
m i istiyorlar? (Yani hiç olur m u?)" diye sorar (Âl-i İm rân Suresi, 83. ayet). S on­
ra, "kim İslam dan başka bir din isterse, onunki kabul edilm eyecektir hiçbir za­
m an" der. Ve yine şöyle açıklam ada bulunur: "Tanrı katında din, kuşkusuz, yal­
nızca İslamdır." G üçleninceye dek şöyle dem iştir: "Senin dinin sana, benim di­
nim bana." (K âfırûn Suresi, 6. ayet.) "D inde zorlam a y o k tu r..." (B akara Suresi,
256. ayet.) G üçlendikten sonraysa, inanm azlar gösterilerek M üslüm anlara şu
buyruk verilm iştir:
" ... O nları nerede bulursanız orada öldürün!" (Bkz. B akara Suresi, 191. ayet;
N isâ Suresi, 89 ve 91. ayetler; Tevbe Suresi, 5. ayet.)
İran'da m ollalar, Şah'a karşı, sol kesim le "m üm âşat" yapm ıştır (barış içinde
birlikte yürüm üştür, Şah'a karşı birlikte savaşm ıştır). A m a ne zam an ki güçlen­
m işlerdir; daha önce "ittifak" kurduklarına ne yaptıklarını herkes bilir. M ollalar,
İslam şeriatındaki "hile" yöntem ini kullanm ışlardır.

1 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/157; Müslim, e's-Sahîh, K itabui-Cihâd/17-18, hadis no. 1739-


1740.
2 Buhârî’nin de içinde bulunduğu hadis kitaplarında yer alan olay için bkz. Tecrtd, Diyanet Yayın­
lan, hadis no. 1578.

55
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ü lkem izdeki "m olla"lann, din çevrelerinin, "çifte standart olm asın", "dem ok­
rasi, inanç ve düşünce özgürlüğü" diyerek sol kesim in karşısına çıktıkları, bir­
çoklarını istedikleri çizgiye getirm eyi başardıkları ve Türk Ceza Yasası'nın 141,
142. m addeleriyle birlikte 163. m addesinin tartışıldığı şu sıralarda bunların bilin­
m esinde, unutulm am asında yarar var. "G örüş"lerin soluğu kesilm esin d iy e ...

Ekonom i ve P olitikada G örüş


Şubat 1990, sayı 39

56

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TANRI SA RA Y IN D A N A M A Z İN D İRİM LERİ

E fendi T ann (Rab) görüşm ek üzere M uham m ed'i m akam ına, sarayına (A RŞ)
çağırm ıştır. Bunun için de önce bir hazırlık yaptırtm ıştır: M eleğe, onun göğsünü,
şurasından ta şurasına değin yardırm ış, kalbini çıkarttırm ış, zem zem suyuyla yı­
kattırm ış, im an dolu altın bir tasla bu kalbe İM A N doldurtm uş, sonra kalbi yeri­
ne koydurtup göğsü kapattırm ıştır.
B urada sorulabilir:
M uham m ed'in kalbi, daha önce
- Tem iz değil m iydi?
- İm anlı değil miydi?
Bu ve benzeri sorular üzerinde durm ak, konuyu dağıtabilir. E n iyisi, hadisten
konuyu izlem ek:
Efendi Tanrı (Rab), sonra, M uham m ed’in gezisi için bir binit gönderir (cennet­
ten). "BURAK" adı verilen, katırla eşek arası ak bir binit. Geziyi başlatır. M uham-
med, önce bu binitle, geceleyin, M ekke'den Kudüs'e; sonra aynı gece, "mi'rac
(m erdiven)” denen, göğe dayalı bir M ERD ÎV EN 'le, Cebrail'in eşliğinde göğe va­
rıp ulaşır.
Birinci kat gök. K apısı K A PIC I-B E K Ç İ M ELEK , C ebrail'in kapıyı çalıp bu
kapıcı m elekle konuşm ası:
- K im o?
- B en Cebrail.
- Yanındaki kim ?
- M uham m edi
- G öğe çıkm ak için ona çağrı oldu m u?
- Evet.
H er gök katında bu konuşm alar olur. Sonra kapıcı-bekçi m elek, M uham m ed’e
"m erhaba, hoş geldin" diyerek kapıyı açar. C ebrail'le M uham m ed içeri girerler.
Peygam berlerin m akam ları da gök katlarında. Cebrail, M uham m ed'le bu pey­
gam berleri tanıştırır. İlkin, birinci katta, Â dem 'le olur tanışm a.
Sonra ikinci kat. Ü çüncü, dördüncü, b eşin ci... derken yedinci kat. G ök katla­
rı tam am dır. A m a daha yukarıya da gezi sürecektir.
Sonra C ebrail'in kendisi alır taşım a işini. (K anadıyla) alıp götürür M uham ­
m ed'i. Y ükseldikçe yükselirler. Ö yle bir yere gelirler ki, gıcırtı işitirler.

57

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"K alem lerin Gıcırtısı"

K im i şeylerin bozulup yeniden yazıldığı ("el m ahvu ve'l-isbât"), K ur'an'daki


deyim iyle "Ana K itap"ta (Ü m m ü'l-K itab), yorum larındaki anlatım ıyla "Levh-i
M ahfuz"da yazılar yazılm akta. Bu "yazgı yazan kalem lerin gıcırtıları" (sarîfu'l-
aklâm ) duyulur.
B urada da b ir soru sorulabilir: B unlar ne tür kalem ler ki, gerilerden duyula­
cak k adar gıcırtı yapıyor?
B una da "kim bilir?" diye karşılık verip geçelim ve hadislerde anlatılanları iz­
leyelim yine:
"Sidretü'l-M üntehâ" denen ve bir "sınır"ı oluşturan kesim dir burası. N ecm
Suresi'nde açıklandığına göre, "varılacak cennet" de buralarda. (Bkz. N ecm S u­
resi, 14-15. ayetler.) Ve burası "TANRI'NIN SARAYI"nın (ARŞ) yakınlarında.
İşte burada bir "farz" bildirilir.

"Elli Vakit N am az Farzı"

A slında M uham m ed'in bir de, buradan "SARAY"a yolculuğundan söz edilir.
"R efref (kim ine göre bir döşek, kim ine göre bir görevli)" denen araç ya da ara­
cıyla gittiği anlatılır.1 N ecm Suresi'nin 10. ayetinden çıkarılan anlam a göre de,
"nam az farz"ı "Tanrı katı"nda olur.
"Farz" olarak bildirilen "nam az", tam "elli vakit"tir.
M uham m ed, buyruğu alıp döner, gök katlarına. 7. KAT'a, sonra 6. KAT'a iner.
M ûsâ'ya uğrar.

"Elli Vakit N am az Çoktur, G it İndirim Yaptırt!"

M û sâ’yla konuşurlar:
- Tanrı senin üm m etine ne farz etti?
- Elli vakit nam az. H er gün için.
- Buna, üm m etinin gücü yetm ez. Efendi T ann'na (Rabbine) dön de İN D İRİM
yaptırt!
M uham m ed, günlük nam az vakitlerinde indirim yaptırtm ak için Efendi Tan-
rı'sına döner.

"N am az İndirim i İçin M uham m ed'in 6. G ök K atıyla


Saray A rasındaki G idiş Gelişleri"

M uham m ed, Tanrı'ya vardığında bir indirim yaptırtır. N e var ki, dönüp M û-
sâ'nın yanm a geldiğinde, M ûsâ yine çok bulur nam az vakitlerini. İndirim yaptırt­

1 Kâm il M iras, Tecridin 1551 no.lu hadisinin "izah"ı ve notlar.

58
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m ası için M uham m ed'i bir daha gönderir. M uham m ed gider, bir indirim daha
yaptırır. Döner; M ûsâ bunun da çok olduğunu, yine çıkıp indirim yaptırtm ası ge­
rektiğini söyler. M uham m ed yine gider, yine indirim yaptırır. Ve böylece birkaç
gidip geliş sonucunda, günlük nam az vakti sayısı 5'e iner. M ûsâ bunu da çok b u l­
muştur. A m a M uham m ed, artık utandığını, gidip yeni bir indirim yaptırm ak için
yüzünün kalm adığını söyler ve günlük nam az vakit sayısı 5'te kalır. Ve Tanrı,
"Beş vakittir, am a yine de elli vakittir” der; b ir ayetten alınm a, "Benim katım da
söz değişm ez" (K âf Suresi, 29. ayet) anlam ındaki parçayı ekler. Şunu da söyler:
"Ana K itab'da nasıl farz kıldım sa öyledir. Beş vakitten her birine on katı sevap
olunca yine elli vakit eder."2
E fendi Tanrı (Rab), "görüş değiştirm edim !" dem eye getiriyor, am a yine de bir
"değişiklik olduğu" üzerinde birleşiliyor. Çünkü, "50 vakitten, 5 vakte indirim "
olm uştur. îleri sürülür ki, "Yahudilikte farz olan da, 50 vakit nam azdı." Ve E fen­
di Tanrı'nın, M üslüm anlardan kendisine şöyle yalvarm alarını bu nedenle istediği
belirtilir; "Efendi Tanrımız (Rabbenâ)! B izden öncekilere yüklediğin gibi bize de
ağır yük yüklem e!" (Bakara Suresi, ayet 286.)3
D aha "tebliğ edilm eden" nam az vakitlerinde indirim ler yapılm ış olm asının
uygun gerekçelerle açıklam ası için çok çabalanıyor, am a kolayca içinden çıkıla­
m ıyor.4
Tartışm alarda açıklığa kavuşm ayan bir soru:
- En iyisini, Tanrı değil de, M ûsâ m ı biliyordu?

2000'e D oğru
3 A ralık 1989, yıl 3, sayı 49

2 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu's-Selât/1, Kitabu't-Tevhid/37; Tecrîd, hadis no. 227, 1551; M üslim , e's-
Sahîh, Kitabu’l-Îmân/259-265, hadis no. 162-164.
3 Yorum için özellikle bkz. F. Râzî, 7/146.
4 A skalanî, Fethu'l-Bârî. Bulak Matbaası, Mısır, 1300, 1/391-392.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İN SA N I HAYVANA D Ö N Ü ŞTÜ R M E CEZA SI

K ur'an'daki "Tanrı", öfkesini sık sık belli eder. K ızdıklarına nasıl cezalar ver­
diğini, nasıl "öç" aldığım anlatır. "C eza"ları arasında insanlan hayvanlara dönüş­
türm e de var.

İnsanı M aym una D önüştürm e Cezası

"C um artesi yasağı"na uym am a cezası olarak bu ceza verilmiş!


"(Ey Yahudiler!) İçinizden cum artesi günü azgınlık edenleri elbette biliyorsu­
nuz. O nlara: 'Aşağılık birer m aym un olunuz!' dedik. Bunu, çağdaşlarına ve son­
radan geleceklere bir ceza örneği ve A llah'a karşı gelm ekten sakınanlara ders ol­
sun diye yaptık." (B akara Suresi, 65-66. ayetler.)
İki ayetin, D iyanet çevirisindeki anlam lan böyle.
A nlatılan şu:
- C um artesi iş yapm ak yasak.
- C um artesi yasağı çiğnenm iş.
- Yasağa uym ayanları, Tanrı, "B irer aşağılık m aym un olun!" diyerek m aym u­
na çevirm iş. B ir "ceza örneği" o larak ...
O lay nasıl olm uş?
Olay, bir başka surenin ayetlerinde anlatılıyor: A 'râf Suresi'nin 163. ayetinin
D iyanet'in çevirisindeki anlam ı şöyle:
"Ey M uham m edi O nlara deniz kıyısındaki kasabanın durum unu sor. C um ar­
tesi yasaklarına tecavüz ediyorlardı. C um artesi balıklar sürüyle geliyor; başka
günler gelm iyorlardı. Biz onları (kasabalıları), yoldan çıkm aları sebebiyle böyle-
ce deniyorduk." Aynı surenin 166. ayetinin anlam ı (D iyanet çevirisi):
"Kendilerine edilen yasaklan aşınca, onlara: 'Aşağılık birer m aym un olun!' de­
dik."
D em ek ki, ayetler olayı şöyle anlatıyor:
- Tanrı, "deniz kıyısında bulunan", yani geçim leri balıktan, balıkçılıktan olan
bir kasaba halkını denem ek istemiştir.

60

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- B ir yandan cum artesi günleri çalışm ayı, balık tutm ayı yasaklarken; öbür
yandan da balıkları cum artesinin dışındaki günlerde tutabilecek yerlerden uzak-
laştırm ıştır.
- K asabalılar bakarlar ki, balıklar cum artesi günleri sürüyle gelirken başka
günler hiç m i hiç gelm iyor! N e yapsınlar? G eçim leri de balıktan. D ayanam ayıp
yasağı çiğnerler, cum artesi günleri balık avlarlar.
- İşte bunun üzerine Tanrı öfkelenm iştir. Yani cum artesi yasağını çiğneyip
balık avladılar ve sınavı kazanam adılar diye.
- Tanrı, oyuna gelen kasabalıları en ağır biçim de cezalandırm ış; onları "aşa­
ğılık m aym unlar"a çevirm iş.
K im i K ur'an yorum cusu, durum u biraz kurtarm ak için, ünlü yöntem i kullana­
rak "te’vil" yoluna gider, yani "yorum "larla çözüm lem eye çabalarlar: "M aym un­
lara doğrudan dönüştürm e" değil, "m aym un karakterine dönüştürm e" olduğunu
savunurlar. Elm alılı H am di Yazır da bu yolu benim seyenlerden.1 N e var ki, bu
görüşün tutarlı olm adığını yorum cuların çoğu kabul etm ekte. Ü nlü K ur'an y o ­
rum cusu F. R âzî de böyle bir yorum un doğru olam ayacağını belirtir.2 Ayetlerin
sözleri, ceza verilen insanlann, "birer aşağılık m aym un" yapıldıklarını açıkça an­
latır nitelikte.

D om uzlara D önüştürm e Cezası

B aşka ayetlerde de, cezalandırılan insanlardan kim inin "m aym unlar"a, kim i­
nin de "dom uzlar"a "dönüştürüldükleri" anlatılır:
D iyanet'in çevirisinde, M âide Suresi'nin 60. ayetine şu anlam verilir:
’"A llah katında bundan daha kötü bir karşılığın bulunduğunu size haber vere­
yim m i?' de! A llah kim e lanet ve gazab ederse, kimlerden maymunlar, dom uzlar
ve şeytana kullar kdarsa, işte onlar yeri en kötü ve doğru yoldan en çok sapm ış
olanlardır."

Sıçanlara D önüştürm e Cezası

İnsanların ceza olarak "sıçanlara" da "dönüştürüldükleri" hadislerde açıklanır.


M uham m ed şöyle der:
- "İsrailoğulları'ndan bir topluluk yitiktir. N e yaptıkları, b aşlanna ne geldiği
de bilinm iyor. Ben bunların, kesinlikle SIÇ A N LA R A D Ö N Ü ŞT Ü R Ü LD Ü K LE-

1 H ak Dini Kur'an Dili, 1/378-379.


2 F. Râzî, 3/111.

6!

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Rİ görüşündeyim . B akıp görm ez m isin ki sıçanların önüne deve sütü konuldu­
ğunda hiç içm ezler de, koyun sütü konulduğunda içerler."3
D em ek ki M uham m ed'e göre bugün görülen sıçanlar, İsrailoğullan'ndan hay­
vana dönüştürülenlerden. M uham m ed, sıçanların koyun sütü içtikleri halde, "de­
ve sütü" içm em elerinden bu sonuca vardığım belirtiyor! Peki sıçanların "deve
sütü"nü içm em elerini neden bu yolda bir kanıt sayıyor M uham m ed? İsrailoğul-
ları'nda "deve” (tabu olduğu için) etiyle, sütüyle haram dı da ondan. Yani, "Sıçan­
lar d a İsrailoğullan'ndan oldukları için yasak olan deve sütünü içm iy o rlar..." de­
m ek istiyor. K im i hadiste de M uham m ed'in, İsrailoğullan'm n kertenkelelere dö­
nüştürülm üş olabileceklerini düşündüğü, bundan kuşkulandığı anlatılır.4
M uham m ed, kendi üm m etinden de hayvanlara, örneğin m aym unlara, dom uz­
lara dönüştürülenler bulunacağını açıklar. Ve açıklam asına göre bunlar, "zina"yı,
"şarab"ı, "ipekli giym e"yi ve "çalgı çalıp eğlenm e"yi "helal" sa y an la rd ır...5

2000'e D oğru
22 Ekim 1989, yıl 3, sayı 43

3 M üslim , e's-Sahth, Kitabuz-Zühd/61-62, hadis no. 2991.


4 Ebu D avud, Sünen, Kitabu'l-Et'ım a/28, hadis no. 3795.
5 Buhârî, e's-Sahth, Kitabu'l-Eşribe/6; Tecrîd, hadis no. 1892.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M U H A M M ED 'ÎN "EL M E R H Û M E Ü M M E T 'İN E
D EPR EM V E Ö TEK İLER

B u yazı İran deprem i sırasında yazılm ış; am a bilinen nedenler yüzünden g ü ­


nünde yayım lanam am ıştır.

İran'daki son deprem , her deprem gibi üzücü. A m a "düşündürücü" de. İnanı­
lan "Tanrı" açısın d an ...
B ununla birlikte "şeriat m ollaları", acı olayları, "Tanrı'nın hikm eti"ne, "dene-
m e"sine bağlam akta güçlük çekm eyeceklerdir. Çok çok eski bir açıklam a biçim i­
dir bu. İslam öncesi inançlardan İslam a geçm iş bir inanca dayalı, her "felaket"te
hem en başvurulan bir gerekçe. "Tanrı daha iyisini bilir. Öyle uygun görmüştür.
Yaptığı her işte bir hikm et vardır. İlahi takdire kim se karışam az. Bu takdiri kim ­
se değiştirem ez. Bunlar, günahlarım ız yüzündendir. A ynca Tanrı insanları dener.
N e ölçüde sabırlı olduklarına bakarak karşılıklar verir. Sevab ya da a z a b ..." İran
m ollaları da bu türden şeyler söylem işlerdir. Ü stelik ellerinde, bunu söylem ele­
rine yarayacak nitelikte "ayet"ler ve "hadis"ler de vardır: K ur'an'daki "felaket",
"akebet" ve "denem e (im tihan)"la ilgili ayetler. M uham m ed de şöyle der.
- "Benim üm m etim , el m erhûm e bir ümmettir. O na âhirette azab yoktur. O nun
azabı yalnızca dünyadadır: Fitneler (kargaşalar), deprem ler ve öldürm e-öldürülm e
(kati)."1
"M erhum " sözcüğü, Türk toplum una da yabancı değildir. "Ölen" bir insandan
"m erhum " diye söz edilir. C enazelerde de, "Bu m erhum u nasıl bilirdiniz?” diye
sorulur, "âdab-ı İslam iyye"ye uygun olarak, "doğru-gerçek" ve "yalan" olm asına
bakılm aksınız "M üslüm anlara tanıklık ettirilir".
"M erhum e" de "m erhum "un dişilidir. Yani dişi için, kadın için söylenir.
"Ü m m et" de "dişil" sayıldığı için "el m erhum e" denmiştir.
N e var ki, buradaki "el m erhum e", "Tanrı'nın rahm etine ermiş" anlam ındadır.
"R ahm et"in Türkçedeki karşılığı "acım a"dır. Bu durum da M uham m ed "Üm-
m eti"nin "el m erhum e" olm ası, "Tanrı'nın acıdığı bir üm m et" anlam ını içerir.
M uham m ed’in yukarıdaki açıklam asına göre, "üm m et"ine "Tanrı acım ıştır".
Peki "acım ış"tır da ne yapm ıştır?

1 Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Fiten/7, hadis no. 4278; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, 4/410,418; Ac-
lunî, Keşfu'l-Hafa, 1/229, hadis no. 600.

63

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yine aynı açıklam aya göre, Tanrı "acıdığı için, bu üm m eti, ahiret azabından
korum uştur". B ununla birlikte "M uham m ed üm m eti"nden de "cehennem e gire­
cekler" olacağını anlatan hadisler de var. Ve yukarıdaki hadisle bu hadisler ara­
sında bir çelişki olduğu kuşkusuz. Bunun üzerinde de durulabilir. A m a burada
konu bu değil.
M uham m ed'in yukarıdaki açıklam asına göre, Tanrı, "üm m et"ine acıdığı için
"cehennem azabı"ndan korurken "dünyadaki azab"dan korum am ıştır. D ünyadaki
"azab" da; "Fitneler, deprem ler, belalar, öld ü rülm eler..."
H adiste bunlar, "azab" diye nitelendiğine göre, hepsi "günah karşılığı"dır.
Bu şu dem ektir:
Tanrı, "M uham m ed üm m eti"nden "günah" işlem iş olanlara "gazab" edince,
yani "öfkelenince":
- "Fitneler" salıyor.
- "Belalar" gönderiyor.
- "Ö ldürm e-öldürülm e" olayları oluşturuyor.
- Ve bu arada "D EPR EM LER " m eydana getiriyor.
A m a yine de şunun bilinm esi isteniyor ki, bütün bunlar, O 'nun "m erham eti",
"acım ası" nedeniyledir. "A cım asaydı, işi âhirete b ırak ırd ı..." dem ek isteniyor.
"C ezası âhirete bırakılan günahlar"dan dolayı insanların "daha büyük azab ve iş­
kence çekecekleri" bildirilm iş oluyor.
B una göre bir yorum yapılacak olursa, son "İran deprem i"nden de şu sonuç
çıkarılabilir:
"Tanrı İranlılara acımıştır. A cıdığı için, günahlarının azabını öbür dünyaya bı­
rakm am ıştır. H ikm eti ve takdiriyle, günahlarının karşılığını bu dünyadayken ver­
m iştir. Ş im dilik bir D EPR EM o larak ... D aha önce de İran-Irak savaşlarında 'fit­
n e le r, 'belalar, 'katletm e' ve 'k atled ilm eler biçim indeydi..."
Yine de akla bir soru geliyor:
K im ileri için "im tihan", kim ileri için de bir "azab" sayılan bu deprem de ölen­
lerin tüm ü "günahkâr” mıydı?
H iç "günahsız" yok m uydu? C an veren ya da öksüz kalan "çocuklar da gü­
nahkâr" sayılabilir mi?
İyice bakılırsa K ur'an'da bu tü r durum lar için de karşılık var:
Enfal Suresi'nin 25. ayetinin, D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle:
"A ranızda yalnızca zalim lere erişm ekle kalm ayacak fitneden sakının! A l­
lah'ın azabının şiddetli olduğunu bilin!"
B u ayete ilişkin yorum lar ve hadisler ne dem ek istendiğini açıklar: K ur'an'ın
"TamT'sı, kim i zam an "zalim" olanların yanında öyle olm ayanları da "azab" içi­
ne salar.2 Bu, "kurunun yanında yaşı da yakıyor" demektir.

2 M uham m ed Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/500.

64

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"İm an”a ve "şeriat"a bağlı kafaların deprem ler, "felaket"ler konusundaki d e ­
ğerlendirm eleri hep bu doğrultudadır ve böyle gidecektir.
"Tanrı'ca acım a ..."
Belki de İranlılar "Tanrı'ca bir acım a"yı değil de, "insanca bir acım a"yı yeğ
tutarlar kendileri için!

Yüzyıl
12 A ğustos 1990, yıl 1, sayı 2

65
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N

67
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'D A K İ "İM A N "IN A NAYURDU

M uham m ed açıklıyor: "El îm ânu Yemânin."


A nlam ı şu: "İm an Yemenlidir."
"İm an"ın nereli olduğunu açıklam akla da en azından iki önem li şeyi dile g e­
tirm iş oluyor:
- İslam ın "im an"ı, sanıldığı gibi "M ekkeli" ya da "M edineli" değil.
- Bu "im an"ın anayurdu: Yemen.
Bu, bir " itira f tır M uham m ed'den. Yani, çok önem li bir şeyi, her nasılsa, sak­
lam aktan vazgeçip açığa vurm aktır.
İyi am a, M uham m ed gerçekten böyle bir açıklam ada bulunm uş m udur? Bu
"hadis", onun ağzından çıkm ış m ıdır? "U ydurm a" olam az mı?
Bu hadisin "uydurm a" olduğu ileri sürülem ez. Bu hadis, B uhârî, M üslim gi­
bi en sağlam kabul edilen hadis kitaplarında y er alm ıştır.1 Dahası, bu hadisi, M u­
ham m ed'den 11 arkadaşı aktarm ıştır. Onun için bu hadis, sağlam lık derecesinin
en üst basam ağı olan "tevâtur" basam ağına yükselm iş, "m utevâtır" hadisler ara­
sında yer alm ıştır.2
M uham m ed'in bu açıklam ayı yaptığı, tartışm asız kabul ediliyor. N e var ki,
şaşkınlığa yol açtığı için açıklam ayı örtbas etm ek am acıyla birtakım çabalar gös­
term ekten de geri kalınm adığı gözleniyor. H er zam anki kurtarıcı yola, "te'vil",
yani "yorum " yoluna başvuruluyor. Z orlam alı ve kom ik de olsa:
- "Yemen" denirken, anlatılm ak istenen "M ekke"dir. Çünkü M ekke, Tihâ-
m e'dendir. Tihâm e de Yemen yöresinden sayılır.
- "Yemen" denirken anlatılm ak istenen, M ekke ve M edine’dir. Ç ünkü İslam
M ekke'de doğdu, M edine'de yayıldı.
Bu ve benzeri yorum lar.3
Oysa:
1) M uham m ed, "M ekke"yi ya da "M edine"yi söylem ek isteseydi, doğrudan
doğruya bunların adını söylerdi; "Yemen" deyip de "M ekke"yi ya da "M edine"yi
am açlam azdı.
1 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-M eğâzî/74; Tecrîd, hadis no. 1362; Müslim, e's-Sahîh, Kitâbu'l-
lm ân/81-82, hadis no. 51-52; Tirmizî, Kitabu'l-M enâkıb/72, hadis no. 3935.
2 M uham med ebu'I Feyz M urtazâ Zebidî, Lukatu'l-Leâi'l-M utenâsire f i Ehâdisi’l-Mutevâtıre, Bey­
rut, 1985, s.41,43.
3 Tecrîd, hadis no. 1362, K. Miras'ın ”Îzah"ı.

69
Youtube: Tanrı Mı Varmış
2) H adiste, M uham m ed'in bu a ç ık la m a y ı," Yem enli"lerin onun yanına geldik­
leri sırada yaptığı açıklanır.
3) H adis kitaplarında da bu hadisler, "Yem enlilerin erdem i ve üstünlükleri"ne
ilişkin ayrılan bölüm de yer alır.
D em ek ki, hadisteki "Yemen", ne "M ekke”dir, ne "M edine"dir, ne de başka
bir yerdir; herkesin bildiği "Yemen"dir.
B urada iki şey önem kazanıyor:
1) M uham m ed'in dönem inde Yem en'in durum u;
2) M uham m ed'in Yemen'le ilişkisi.

Yemen

Ö teden beri, çok önem li bir m erkezdi. Ticaret akışının da olduğu odaklardan.
Mısır, M ezopotam ya ve Pencap gibi uygarlık yuvaları arasında da hem bir köp­
rü olarak, hem de bileşke olarak önem liydi.4 Din olarak da Yahudilik ve H ıristi­
yanlık dinlerinin de, İslam ın da, hem "im an", hem de "ibadet" yönünden tem eli
olan "yıldız tapım ı", "Güneş tapım ı", "Ay tapım ı", hepsini içine alan Sâbiîlik5
vardı. Yahudilik ve H ıristiyanlık da çoktan gelip yerleşm işti.6 K ısacası, Yemen,
din-inanç yönünden de, bugünkü gelişm iş dinlerin önem li yuvalarından biri du­
rum undaydı.

M uham m ed'in Yem en'le İlişkisi

"İslam Peygam beri"nin y azan Prof. M uham m ed H am idullah, M uham m ed'in


daha "peygam berlik" savıyla ortaya çıkm adan önceki ticaret gezileri üzerinde
duruyor. K a n sı H atice M uham m ed'i gönderm iştir bu gezilerdeki yerlere, yörele­
re. B unların arasında Yemen d olaylan var. Ö nem li bir fuar olan H ubâşe fu an . Ve
o yöredeki kim i kent, kasaba.7
A rap kabileler topluluğundan birçoğunu içine alan bir Ezd K abilesi vardır.
M uham m ed'in "peygam berlik" savıyla ortaya atıldığı sırada M edine'de üstün du­
rum da bulunan Evs ve H azreç kabileleri de bu kabileden aynlm a. Ve bu kabile
Yemen kökenli.8

4 Prof. Dr. Philip K. Hitti, İslâm Tarihi, çev. Prof. Dr. Salih Tuğ, İstanbul, 1980, s. 1/58.
5 Eren Kutsuz = Turan Dursun, "Güneş Kültü", Saçak Dergisi, Şubat 1988, s.4-62.
6 Hitti, age, 1/95 ve öt.; Prof. Dr. Neşet Çağatay, İslam Öncesi A rap Tarihi, Ankara, 1971, s.1-37.
7 Ham idullah, İslâm Peygamberi, çevr. Prof. Dr. Salih Tuğ, İstanbul, 1980, 1/61.
8 Prof. Dr. Neşet Çağatay, İslam Öncesi A rap Tarihi, s.95.

70
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Ezd K abilesi" ve bu kabileden olm ak, M uham m ed'in dilinde çok önem lidir.
İşte sözleri:
"Em ânet (güven, güvenilirlik), E zd’dedir."9
H adiste, "Ezd" dendikten sonra, bu adla, "Yemen"in anlatılm ak istendiği
açıklanıyor.
"Ezd K abilesi'nden olanlar, Tanrı'nın yeryüzündeki arslanlarıdırlar. O nları in­
sanlar alçaltm ak isterken, T ann buna karşı çıkar ve onları yükseltir. İnsanlar öy­
le bir zam an yaşıyacaklardır ki, kişi hep, 'keşke babam bir E z d ii olsaydı, keşke
anam bir Ezd'li o lsa y d ı...' diy ecek ."10

H adise G öre "İslam m T üm ü Yemenli"

11 "sahâbî"nin M uham m ed'den aktardığı ve sağlam lığına kuşku duyulm ayan


hadiste, "İm an Yemenlidir" dendikten sonra, "fıkıh da Yemenlidir, hikm et de Ye­
m enlidir" deniyor. Bu, "İslam, tüm aldığı bilgi ve inançlarıyla, ibadet ve gelenek­
leriyle Yemenlidir" dem ekle eşanlam lıdır.
B u, "İslam "ın M uham m ed'e, "Tann'dan, vahiyle geldiği" yolundaki savı da
havada bırakm akta, kökünden işlem ez durum a getirm ekte.
Ç ünkü bir "yer"i, "yurdu, anayurdu" olan bir şeyin, bir bütünün, "Tann'dan
vahiyle geldiği" söylenem ez, söylense de önem i olmaz.

M uham m ed'in "İslam "ı Aldığı K anal

M uham m ed, ”İslam "ı, İslam m "im an"ım , esaslarını, aldığı yerden "doğru­
dan" mı, yoksa "bir kanal"dan m ı alm ıştır?
"D oğrudan" aldıkları bulunabilir. Şu kadar, b u k a d a r... A m a görünen odur ki,
çoğunu "dolaylı yollar"dan almıştır. "Aracılar" da rol oynamıştır. İleride "M u­
ham m ed'in öğretm enleri" anlatılırken bu daha iyi anlaşılacaktır.
M uham m ed'in "İslam "ı aldığı anlaşılan önem li bir kanala, burada kısaca d e­
ğinelim .

"Yem am e Rahm an'ı"

M üslüm anlar "sahte peygam ber" diye nitelerler. Adı: "Habib," "M üslim " de
olabilir. A m a M üslüm anlar aşağılam ak için "M üslim cik" anlam ında "M üseyli-
me" derler; bununla da yetinm eyip "çok yalancı" anlam ında "Kezzâb"ı da ekler­
ler. M üslüm anların her zam an olduğu gibi bu konuda da belgeleri yok etm iş, her

9 Tirmizî, Sünen, Kitabu'l-M enâkıb/72, hadis no. 3936; Ahm ed İbn Hanbel, M üsned, 2/364.
10 Tirmizî, hadis no. 3937.

71
Youtube: Tanrı Mı Varmış
şeyi tersine çevirm iş olm aları nedeniyle, bu kişinin asıl adı, kişiliği, yolu, yönte­
mi ve inancı konusunda çok az şey bilebiliyoruz. Yine de bilinenler önem li.
M üslüm an yazarların da aktardıklarına göre, "Yemame Rahmanı" diye tanını­
yordu.
Yemame: A rabistan'ın ortalarında, Bahreyn'in batısında bir yöre.
"Peygam berlik" savında olan "Yemame R ahm anı" da, bu yöreyi elinde tutan
H anif kabilesinin başı, yörenin egem eni.
K ur'an'da başka anlam da da olsa önem li bir yeri olan "Rahm an", "H a n if' söz­
cükleri burada oldukça ilgi çekici. "M üslim " sözcüğü de ö y le... M uham m ed'in
bu sözcükleri, bu kanaldan alıp edindiğini düşündürebiliyor. "İslam" adıyla b ir­
lik te ...
Bu konuda, İbn İshak'ta önem li bir bilgi buluyoruz:
M ekke'nin ileri gelenleri, toplanm ışlar, M uham m ed'e bir uyan d a bulunm aya
karar verm işlerdir. K ararlarını uygularlar, birtakım sözler arasında şunu da söy­
lerler:
"B ize ulaşan bilgiye göre, Y em am e'deki şu adam , R ahm an denen kişi sana
öğretiyor (M üslüm anlığı). K uşkun olm asın ve T ann'ya antiçerek söyleriz ki, biz,
hiçbir zam an, R ahm an'a inanm ayız."11
"K ureyş"in "inanm azlar"ı boş bir dedikoduya mı önem vererek konuşm uşlar­
dı? M üslüm anlar bunu ileri sürebilirler, am a bu kolayca savunulam az. Çünkü,
"kabile onuru", boş bir dedikoduyu tem el alm aya engeldir. M uham m ed'in "Ye­
m am e R ahm anı"ndan "öğrendiği" söyleniyorsa, bu, "tem elsiz" sayılam az.
"M uham m ed'in öğretm enleri” anlatılırken, K ureyşçe belirlenen ve kim i
K ur'an yorum larına da yansım ış olan öteki "öğretm enler" üzerinde de durulacak;
ilgili ayetler, yorum lar sunulacak.

Teori
M art 1990, yıl 1, sayı 3

11 Siratu İbn Ishak, yay. M uham med Ham idullah, Arapça, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254.

72

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M uham m ed'in "İslam "ı Nereden A ldığını Belirten B elgelerd en ...

Cvt) vV

■Liii-'V j Ç Î i J f 'J » Ü jr jS ) jf Jüt» Cİ>i, i* J jm»j'j j j i»


»•i • >•! .* .T. • *:•« * .* .• ..t • t. .
{JJ*? V f * r V Sri '- y
W -W ¿ t Um* ^ * -* W
s »* V 5* it»*- t■ > : . . . ' . . .
U . j * f*\S, *J w . -Ll>*

‘i, ” »* \ «« 'ı*. ,ı* * *« i,*», i*#« * *:»■ -* • . •* ** *„• t #


U. *+■J~ W>%/. J 'y f ,u ^ W* ; -* J j~ sj%
¿‘J*-*

.¿ tt jû i J j t y v i ' C Û İ i- 3 C P -3
(»* * * l * >
¿ P 3*i» >>P ’ J * ıP* •»• P i J-* .•**J j~ 3 v-3
(• **'3p-jÇ ¿LÎ i! ^ - ¿ • ’İtjÇİ ’•‘■'J*
l -. • • . . ,::s. * . *..» t . * r *

t \ < A'».* WA»*J*^1» j i* 4JPa<|&iJw£ ^

i %S i/
V*
•aJU
• ' • ' I » Î * 'V ^ *
•j. * U* J V V J r*i - J» V - J* «kİ,-**J •; k/.' W*►^.»tt» J i

•rV * M
jro ijJ rl t i ? ¿¿. V Jl*J\'<
j.

- • ^ - - 'i > p •*iJ-* c P û"1*y. ı P v ' j * j ' j » j*j p j ’j j»


3J*- ’ jP 'j* .' t'^ İ? j 'i û l i j 3 j - i ' Ü4> tv * «1*1 i J S J jH I

İ - 5 t^> ^ •j’l J r j J *

*?M. i ıj^ « ip ü lii j 3 'j Çy» J p 1jjki y i \ J'i


U j L v İ İ ^ , t £ ?

j ' 4 - v ^ > V J i i î e » A iiv H 'jû î ü î î ; ‘î j'

T'vJ)
“im an'da, "Fıkıh’da, "Hikm efde Yemenlidir. (Bkz. Buhârî, e ’s-Sahîh, Kitabu'l-Meğazi/74;
Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'l imân/81-82, hadis no, 51-52 ve öteki hadis kitapları.

73

Youtube: Tanrı Mı Varmış


:^ U J i

: ' —o j>*İ İjU v^İİ j a ^ « o i l , û u j ^ 'i »

W^->' w*» »•**• ¿* v 1 j./*-* l»«i1 ¿*«¿1 •S ijs (\)


■4-A7*-•‘, yk) 4J-İ- K‘ ^_jU ' < 4 UiL«4 ^jJiİjlaîl

.j\* y _ ’c T 4>UİI J a j ^ ts & ij .i^ U d l j ^ j ı ^ J (r)

•ey l ^ ^ y .—** 0* j ——J'j c?^* <J I~â4 « j ’«


,^'^joi'» , 4 l_jUİİ WUJNu** ; J »İjJjİ-I _J»i
î J>~*,J~ *y~“* .*11 4AA 4At *■A\ wvA>- y l j * 4¡»nw*»
. Tn v i ’'«n . reT . r r e /r wU » v ^ a —. <viUI'j »J il' ^ U f
4 e .T 4 tA t 4 tA- 4 tV t » t#V 4 tT« 4İ «V 4TA* t rvT 4 TVV 4 H \
«_v-w~ .^JLia-'i . r v r / e » ta v 4 s n a / i 4ireı ( m / r »on
. n \ 4/jjiyı s^jU y . r « * r . 4 \ t o

"iman, Yemenlidir" hadisini 11 "Sahabî (Muhammed'in arkadaşı)" aktarmakta,


(M uham m ed Ebu'l-Feyz Murtazâ Zebicfî, Lukatui-Leâii, Beyrut, 1985, s,41-43.)

^ ia 4ji J w j J i- İ â . J —»îj j t yt İÜ j —* y ¥ k ü • J —** ,l —- »j' ti—>j


. ■■ 4.44a L : idi — i . JUj »t—~k ,jt . <*_al! J t j : / -4—^ "-i
w4İUj^ . < Si Ji L_»i J1 *-..1j J .„AA ^ ı X j . X , ^ I—i< J_4 j pL.f. L jî
J j l j «* U JjJJkiJ 4 ( .4 i_* «Lül ftj,..:ûiA , »jitu 1—• iliJ»
1------ »j! o._t L-ÂL» a—ia , <_j U ¿ i* J - Ûj (»»J tjl l»4 J i j ij ~ k
jkjJU ¿ * y y AUIj W_j . J a a j i l t—J J I L 4 S-«*Iaj1U tâ_A ibJUj
Lut CıÂlt I—»j vdS^û 'i 421j l_ iilj . jo*..* U • du-ıit Uj j.—1.\ a , u , !a —>1
¿/*) 4 iiivU ! ,> iM.j ¿ jn : j.AİİUJI J L j j , \iSJL*J jt _<[*)■})_ .‘ll ljt l
<ı> jU-t ÂSatül^ <ÜU j t ¡jXa4 dJ {jm-*y ^ t i J l î ^ ¿1 û L İ j
(.lij) • *.., J>-4t ^JU , <aL_x *i»t ^yLd» tlıl J y —4j i » iSü <—3 f^ili L»*Lı

Kureyş ileri gelenleri, "islam"ı M uham m ed' "Yemame Rahmanı"nın (Müslümanla­


rın "Müseylime" dedikleri kişinin) öğrettiğini belirlediklerini bildirmektedirler. (Bkz. Si-
retu ibn ishak, yay. M uham m ed Hamidullah, Konya, 1981, s.180, fıkra: 254.)

Teori
M art 1990, yıl 1, sayı 3

74

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K U R 'A N ’IN B İR İN Cİ KAYNAĞI:
YAHUDİ KAY N A K LARI

K ur'an'ın tem el kaynaklan şöyle sıralanabilir:


1) Tevrat ve "şerh"leri gibi Yahudi kaynaklan,
2) "İncil"ler,
3) Çeşitli yaşam ıyla, edebiyatıyla eski A rap geleneği,
4) O zam anki (M uham m ed dönem indeki) A rap yaşam ı,
5) M uham m ed'in özel yaşam ı,
6) K ur’an'ın çağdaşı olan inanç akım ları,
7) M uham m ed'le K ur'an için işbirliği etm iş olanlarca tasarlananlar,
8) M uham m ed'in kendi tasarladıkları,
9) M uham m ed'in "en yakın çevresi"ni oluşturanlarca tasarlananlar,
10) M uham m ed'den sonraki dönem lerdeki gelişm eler. (Bu dönem lerde
K ur'an'a önem li sokuşturm alar olm uştur.)
B unları bir b ir sunm aya çalışacağım .

Tevrat'ın "Tahrif Edildiği" Bir U ydurm a

"Tevrat'ta ve Incil'de, M uham m ed'in peygam berliğine ilişkin haberlerin yer al­
dığı ayetler bulunduğu için, bunlar yok edilm iş ya da değiştirilmiştir. Ayetlerle bir­
likte gerçeği saklam ak için ..." Ü nlü K ur'an yorum cusu F. Râzî de, kim i yerde, ör­
neğin Yunus Suresi'nin 94. ayetinin yorum unda bu görüşü benim ser nitelikte söz­
ler yazıyor.1 N e var ki, aynı Râzî, başka yerlerde de bu görüşü benim sem ediğini
belirtiyor. Örneğin, Âl-i İm rân Suresi'nin 78. ayetinin yorum unda (A rapçasından
aynen çeviriyorum ) şunlan yazmakta:

"2. soru: H alk arasında bunca yaygın ünü varken Tevrat'ta tahrif yapılm ış
olm ası nasıl m üm kün olabilir?

"Cevap: B elki de bunu yapan çok az kişidir. Bunların çevresinde tahrifte


birleşilm iş olabilir; sonra da bunlar, bir kesim halka, o tahrif edilm iş biçim i
sürüp sunm uş olabilirler. Bu görüşe göre, bu türden bir tahrif müm kün.

1 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 17/163.

75
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"A m a benim görüşüm e göre ayetin yorum unda bir başka görüş daha doğru.
O da şudur:

"Tevrat'taki M uham m ed’in peygam berliğine ilişkin kanıt sayılacak ay et­


ler, ü zerinde durulup düşünm eye, in celem e ve yorum a m uhtaç türdendir.
Yahudi toplum undan ilgililer, kon u y a ilişkin kuşku yaratıcı sorular ve k a ­
ranlık itirazlar yöneltiyorlardı. Bu da işitenlerde bulanık duygular d o ğ u ­
rucu izlenim ler oluşturuyordu. Ve Y ahudiler şöyle diyordu: ’(Ey m üslü-
m anlar!) Bu ayetlerle Tanrı'nın anlatm ak istediği, hiç de sizin sö y led iğ i­
niz şey (M uham m ed'in paygam berliği) değildir.' İşte 'ta h rif denirken an ­
latılm ak istenen ve dillerde dolaşan budur. Ve bu, şuna benzer: H ani za ­
m anım ızda da, Tanrı'nın K itabı'ndan (K ur'an'dan) bir ayeti, herhangi bir
kim se h aklı olarak herhangi b ir şeye k an ıt diye gösterdiğinde, yanlış y o l­
da o lan kim se kalkıp ona ilişkin sorular yöneltir, kuşkular gündem e g eti­
rir ve şöyle konuşur: 'Tanrı’nın bu ayetle am açladığı, hiç de senin söyle­
diğin d e ğ ild ir...' İşte T evrat'ta sözü edilen tah rif biçim i de böyle."2

K ısacası, F. Râzî'nin görüşüne göre, K ur'an'da kim i ayetlerde de geçen "tah­


r i f l e am açlanan, bilinen anlam ı değildir. Yapılan "yanlış yorum "lara, "tahrif" adı
verilm iş. Yine Râzî'nin görüşüne göre, aynı türden " ta h rif , Kur'an ayetlerinden
kim ileri ele alınırken de kim ileri tarafından yapılıyor. Çünkü kim ileri, K ur'an'dan
kim i ayetlere anlam verirken, "yanlış yorum "lara sapıyorlar.
Bu görüşe göre şöyle denebilir:
—"Yanlış yorum ", eğer " ta h r if diye nitelenirse, K ur'an'dan kim i ayetlerde de
"tahrif" yapıldığını kabul etm ek gerekir.
N isâ Suresi'nin 46., M âide Suresi’nin 13. ve 41. ayetlerinde, Y ahudilerden ki­
m ilerin, kitaplarından kim i sözlerinin yerini "tahrif" ettikleri anlatılır. F. Râzî, bu
üç ayetten ilk ikisinin yorum unda da " ta h r if e ilişkin aynı görüşünü, yani "tah­
r i f i n sözlerin, sözcüklerin kendilerini "değiştirm e-bozm a" anlam ında olduğunu
savunur.3 "T a h rifte n bir de Bakara Suresi'nin 75. ayetinde söz edilir. Râzî, bu
ayetin yorum unda da " ta h rifin , "yanlış yorum " anlam ında olduğunu düşündüğü­
nü belli eder.4
"T a h rifi, "sözlerin değiştirilm esi, bozulm ası" anlam ında alıp da, - k i biline-
negelen anlam ı b u d u r- "Tevrat'ta (ya da İncil’de) tahrif vardır" diyen, "Tevrat’ın
(ve İncil'in) tah rif edildiğini" ileri süren M üslüm anlar, hem gerçeği dile getirm e­
m iş olurlar, hem de çelişkiye düşerler.
G erçeği dile getirm em iş olurlar, çünkü:

2 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 8/107-108.


3 F. Râzî, age, 10/1189; 11/187.
4 F. Râzî, age, 3/135-136.

76

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Tevrat'ın Tahrif Edildiği" N eden İleri Sürülem ez

Y ukanda da belirtildiği gibi, "tahrif' savı, "Tevrat'ta M uham m ed'in peygam ber
olarak geleceğini anlatan ayetler vardır. Bu anlaşılm asın diye ayetler tahrif edilmiş
(yani sözler bozulm uş, değiştirilm iştir)" savıyla birlikte ileri sürülegelmiştir.
Şöyle b ir soru sorup karşılığını aram ak, gerçeği ortaya koym aya yeter:
Tevrat " ta h r if edildiyse ne zam an yapılm ıştır bu?
E ğer M uham m ed’den önce, M uham m ed'in söz konusu olm adığı dönem lerde
olm uşsa, bunun hiçbir anlam ı olam az. Z aten bu da ileri sürülmüyor.
E ğer M uham m ed'in "peygam ber" olarak ortaya çıktığı dönem de yapıldıysa,
yani bu ileri sürülüyorsa bu da olam az.
O lam az çünkü:
1) Tevrat'ın bugünkü durum unu alm ası, M uham m ed'in dönem i şöyle dursun,
m ilattan önceki dönem lerde gerçekleşm iştir.
Lut G ölü Tom arları, bir başka adıyla K um ran Yazıtları, bu gerçeği gözler
önüne seren kanıtlardan biridir:
Yıl 1947. Filistin. Eriha'nın (jericho) 12 kilom etre güneyinde, Kum ran Yıkıntı-
lan'nın bulunduğu bir kesim. Yıkıntılara 4, Lut Gölü'ne 2 kilometre uzaklıkta göl­
den 300 m etre yükseklikte bir yer. Ve köylü bir Arap. Kuzusunu yitirmiştir. A rar­
ken bir m ağaraya rastlar. M ağara 8 metre uzunluğunda, 3 m etre genişliğinde, 2,5-
3 m etre yüksekliğinde. İşte burada kimi kırık, kim iyse olduğu gibi sapasağlam du­
ran birkaç küp bulunuyordu. İçlerinde de, bezle kaplı, en üstü ziftlenmiş meşin to­
marlar. Köylü Arap nereden bilecekti ki, bunlar, soluk kesecek ölçüde önemli.
B unlardan en iyi korunm uş olanlarını, bir antikacı aracılığıyla götürdü; Kudüs'teki
Süryani St. M arc M anastın M etropolidi M ar Atanas Yeşue Sam uel'e sattı. Birkaç
kuruş karşılığında. Tomarlar, önceleri pek ilgi görmemişti; ama bunlann ne denli
önem li olduklarının anlaşılması uzun sürmemişti. Daha o yıl önem anlaşıldı; gere­
ken ilgi gösterildi. İzleyen yıllarda, aynı m ağarada araştırm alar yapılarak başka
önemli parçalar elde edildi. Kimi buluntular da, Kum ran'ın tarihini ortaya koym a­
ya yaradı. 1974'te bulunan elyazm alan arasında, Tevrat'ın çok önemli bir bölüm ü­
nü oluşturan İşaya da var. Bu kopyalar, İsa'dan önceki dönemlere ait. Bugüne değ­
gin bilinen m etinlerin en eskileridir. Ve yine Tevrat bütününden Hababuk (Habak-
kuk), M Ö 6. yüzyılda kalem e alınmıştır.5
Lut G ölü Tom arları ve önem i üstüne, kongrelerde çeşitli bildiriler sunulm uş­
tur. Ve özellikle şunlar dile getirilm iştir:

5 S. Şişman, "Lut Gölü Yazmaları", İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, yıl 1956-1957, İstanbul, 1957,
c.2, cü z:l, s.36-41)

77
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Bu tom arlar M Ö'ki zam ana aittir.
- Bu tom arlar içinde bulunan Tevrat bölüm lerine ait metinler, Tevrat'ın M Ö'ki
m etinlerine uygunluğunu ortaya koym uştur.
22. U luslararası D oğubilim ciler K ongresi'nin çalışm alarında da bunun yansı­
tıldığı görülür. 1951 yılında İstanbul Ü niversitesi H ukuk ve İktisat Fakülteleri b i­
nalarında toplanan bu kongreye sunulan tom arlara ilişkin bildirilerden Ord. Prof.
Dr. Zeki Velidi Togan, uzun uzun söz eder.
- Tom arların çoğunun M Ö 3. yüzyıla ait olduğu belirtilmiştir.
B ir de aynen şöyle dendiği görülür:

"Bu tom arların Tevrat'ın İşaya bölüm üne ait olanları M asora tefsirleri tesi­
riyle değiştirilen noktalardan ayrılm akta, yani Tevrat'ın G rekçeye çevirisin­
den önceki şeklini ortaya koym aktadır. İşte tom arların asıl değeri de bura­
dadır. İslam lar (M üslüm anlar) Tevrat'ın tahriflere uğradığını ileri sürdükle­
rinden, L ut Gölü Tom arları'nın incelenm esine, bir gün onlar da katılırlar."6

H ayrullah Örs de şunları yazar:

"M Ö 300'e doğru da Tarihler, E zra ve N ohem ya bölüm leri. Bu son tarihten
sonra Eski A hd'in (Tevrat’ın) artık şim diki şeklinde kaldığı, hatta bir harfi­
nin bile değiştirilm ediği bir g e rç e k tir..."7

Tevrat, M Ö 300'e doğru aldığı biçim iyle hiç değişm ediğine göre, M uham m ed
dönem inde bu kitabın "tahrif edildiği" hiçbir biçim de düşünülem ez.
2) Tevrat, sayılam ayacak kadar çok inanırlarınca okunm uş, saklanm ış ve ko-
runagelm iştir. B ir yerdeki nüshasında değişiklik yapılm ış olsaydı, başka yerler­
deki nüshaları bu değişiklikten uzak kalırdı. Çünkü her yerde aynı değişikliğin
yapılm ış olabileceğini hiçbir akıl ve m antık kabul etmez.
B u nedenledir ki, K ur'an yorum cularından kim ileri, örneğin F. Râzî, şöyle d e­
m ek zorunda kalm ıştır:

"Sözlerin değiştirilm esi biçim inde b ir tahrifin olam ayacağı yolundaki görüş
daha doğrudur. Çünkü tüm ünün yalan üzerine birleşm eleri m üm kün olm a­
yan bir toplulukça aktardan bir kitabın sözleri değiştirilm iş olam az."8

K aldı ki, "Tevrat tah rif edilm iştir, değiştirilm iştir" diyenlerin, "aslı"nı da o r­
taya koym aları gerekir. Bunu yapam am ışlardır ve hiçbir zam an da yapam ayacak­
lardır. Ç ünkü ileri sürdükleri biçim de "aslı" hiç olmamıştır.

6 Zeki Velidi Togan, "22. Beynelmilel M üsteşrikler Kongresi'nin Mesaisi ve İslam Tetkikleri", İs­
lam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, yıl: 1953, İstanbul, 1954, c .l, cüz:l-4, s.30.
7 Hayrullah Örs, M usa ve Yahudilik, İstanbul, 1966, s.37.
8 F. Râzî, age, 11/178.

78

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M üslüm anlar "Tevrat T ahrif Edilm iştir"
D erken Ç elişkiye D üşüyorlar

1) H icr Suresi'nin 9. ayetinin D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle:


"D oğrusu K itab'ı (K ur’an'ı) Biz indirdik; onun koruyucusu, elbette Biziz."
B unu, K ur'an'ın "Tanrı"sı söylüyor. "İndirdiği K itab'ı kesinlikle koruyacağı­
nı" açıkça belirtiyor. Yani "K ur'an"ı, "kendisinin indirm iş olm ası” nedeniyle "ko­
ruyacağını" açıklıyor. D em ek ki bir "kitabı indirm iş olm ası, o kitabı korum asını"
da gerektiriyor. K ur'an, Tevrat'ı da "T ann'm n indirdiğini" açıkladığına göre,
"Tanrı"nın Tevrat'ı da "korum ası" gerekir. M üslüm anlar bir yandan "Tevrat'ın da
Tanrı'nın indirdiği kitap olduğuna" inanırlarken, öbür yanda bu kitabın "tahrif
edildiğini, sözlerinin değiştirildiğini” söylem eleri bir çelişkidir. M üslüm anlar şu
soruya cevap verem ezler:
İnancınıza göre, Tevrat'ı da "Tanrı gökten indirm iştir". Ö te yandan bu kitabın
"tahrif edildiğini" ileri sürüyorsunuz. Tanrı, kendi indirdiği kitap diye K ur'an'ı
koruyor da, yine kendi indirdiği kitap olan Tevrat'ı niye korum am ış?
2) K ur'an'da, "K ur'an'ın, Tevrat'ın ve İncil'in M U SA D D IK 'ı olduğu" açıklanır
(bkz. Bakara Suresi, 41, 91 ve 97. ayetler; Â l-i İm rân Suresi, 3. ayet; N isâ Sure­
si, 47. ayet; M âide Suresi, 48. ayet; F âtır Suresi, 31. ayet; A hkaf Suresi, 30. ayet).
"M usaddık" sözcüğüne, K ur'an'dan önceki kitapların "tahrif edildiklerini" ileri
süren İslam cılar, belki de "çelişk i'y e düşm em ek çabasıyla "tasdik edici" anlam ı­
nın yanında bir de "doğrultucu" anlam ını verirler.9 O ysa "m usaddık"ın tam k a r­
şılığı "doğrulayıcı"dır. D em ek ki K ur'an, Tevrat ve Incil'i "doğrultucu" değil,
"onaylayım , doğrulayıcı" olarak kendisini tanıtıyor. M üslüm anlar bir yandan
K ur'an'ın bildirdiklerine inanırlarken, bir yandan da bu konudaki açıklam asına
aldırm ayıp "Tevrat (ya da İncil) tahrif edilm iştir" savında bulunurken çelişkiye
düşüyorlar.

Tevrat'ın K apsam ı

"Tevrat" bölüm ünde ayrıntılarıyla görülecektir ki, Tevrat, K ur'an'ın ileri sür­
düğü, inanırlarının inandığı gibi "gökten inm e (M usa'ya indirilm iş) bir kitap" d e­
ğildir. Y ahudilerin yaşam ı ve edebiyatıyla geleneklerini, oradan buradan aldıkla­
rı hukuku, söylenceleri, çeşitli ilişkileri yansıtan söylence biçim indeki açıklam a­
ları kapsar. Tarihsel olgularla çelişen, akıl ve bilim le bağdaşm ayan anlatım larla

9 Örneğin bkz. Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde Israiliyyât, Ankara, 1979, s.3.

79
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dolu. N e var ki, bilindiği gibi Yahudiler, bu kitabı "kutsal kitap" olarak inanıp ko-
ruyagelm işlerdir. Ve kuşkusuz, M üslüm anların ileri sürdüğü gibi bir "tahrifat"
hiç olm am ıştır.

" T a h r if , K ur'an'dadır

T evrat'ta olanlardan K u r'an 'a yansıyanlar, aktarılanlar incelendiğinde şu g ö ­


rülür:
T evrat'tan K ur'an'a yansıyan ya da aktarılanlar, genellikle şu ya da bu b i­
çim de geçm iştir, geçirilm iştir. K ur'an o luşturulurken M uham m ed'in ö ğ reticile­
ri d urum undaki kişilerden, kim i zam an da M uham m ed'den kaynaklanm ıştır bu.
"D eğişiklik", kim i zam an, T evrat'ın kapsam ının kim i öğretici ya da M uham -
m ed tarafın d an yeterince bilinem em iş o lm asından ileri gelm iştir. K im i zam an ­
sa birtak ım gerçekleri saklam ak ya da ters yüz etm ek am acıyla ve özellikle y a­
pılm ıştır. Bu gerçek "M uham m ed'in Ö ğreticileri"nin yer aldığı bölüm de daha
açık lık la görülecektir.
Tevrat, son biçim ini aldığı m ilattan önceki zam andan bugüne değin, olduğu
gibi ve değiştirilm eden geldiğine ve bu, bilim sel yollardan (araştırm alarla) kanıt­
landığına göre, "sözleri değiştirm e, bozm a (kapsam ı genişletm e ya da daraltm a)"
biçim indeki b ir "tahrif", ileri sü rüldüğünün tersine, "Tevrat"ta olm am ış,
"K ur’an"da olmuştur. Tevrat'ta olanların, K ur’an'da "değişik biçim ve kapsam da"
görülüyor olm ası karsışında bunu kabul etm ek zorunludur. K ur'an'daki başka tür
"ta h rifle ri de ilgili bölüm lerde göreceğiz.

K ur'an'daki "Yahudilik"

"Tefsir"lerde, yani K ur’an yorum larında, biraz "abartılı", "akıl ve bilim dışı"
anlatım lar, öyküler olup da aklı ve bilim i ölçü alanlarca eleştirildiğinde ya da
eleştirileceği anlaşıldığı zam an, "İslam ı kurtarm a" çabasında olanlar hem en şunu
söylerler:
"Bu, K ur'an'da yok. K ur'an'da olan böyle değil. Bu, İsrailiyyattır."
Bu çabayla kitaplar da yazılm ıştır. Bu türden olan, D iyanet İşleri B aşkanlığı
yayınlarından da var.10
"İsra iliy y a fın ne oldunu, çoğu "aydın" kişiler bile bilm ez ya da yeterince b il­
m ez. İslam ı kurtarm a çabasında olanlar da bu bilgisizlikten yararlanırlar. Sıkış­

10 Örneğin bkz. Dr. Abdullah Aydemir, Tefsirde İsrailiyyât, Ankara, 1979, s .1-331, Önsöz, XIII-
XIX.

80

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tıkları zam an, "eleştiri konusu" yapılan şeyler oldu mu, "İsrailiyyattır" deyip ge­
çiştirirler; "K ur'an'da İsrailiyyat yokm uş gibi" gösterirler.
O nun için "İsrailiyyat" nedir, İslam da, İslam ın tem eli olan "K ur'an"da "İsra­
iliyyat" v ar m ıdır, yok m udur, ne ölçüde vardır; iyi bilinmelidir.
"İsrailiyyat", sözlük anlam ıyla, "İsrail'le ilgili, İsrail konusunda olanlar" de­
mektir.
"İsrail" sözcüğü, A rapça d eğ ild ir.11 M üslüm an olan ve olm ayan tüm u z­
m anlar, "İsrail"in, Yahudi "peygam ber"lerinden Yakup olduğunda görüş birliği
ederler. M üslüm an yorum cuların kim ine göre sözcük "İbranice"dir.12 A n lam ı­
na gelince; Fahreddin R âzî şunları yazar:

"Tefsirciler İsrail'in, İbrahim O ğlu İshak O ğlu Yakub olduğunda birleşirler


ve şöyle derler: 'İsrail'in anlam ı: 'A bdullah'tır (Tanrı'nın kulu). Çünkü 'İsra',
onların (yahudilerin) dilinde 'kul' (abd), 'îl' de 'Allah' demektir. 'Cebrail',
'M ikâil' de 'Tanrı kulu' anlam ındadırlar. K affâl'sa şöyle der: K im ilerine gö­
re 'İsra', İbranice'de, 'insan' anlam ına gelir. 'Tanrı adam ı' dem iş oluyor 'İsra­
il' denirken."13

Tevrat inanırları kesim indeyse, "İsrail"e "Tann'yla uğraşan" anlam ı verilir. Ve


Yakub'un bu adı nasıl aldığı da bir öyküyle anlatılır. Tevrat'ta şunları okuyoruz:

"Ve Yakub yalnız başına kaldı. Ve seher sökünceye dek bir adam onunla gü­
reşti. Ve yenm ediğini görünce adam , Yakub’un uyluğunun başına dokundu.
Ve Yakub'un uyluk başı incidi. ( ...) A dam : 'adm nedir?' dedi. Yakub karşı­
lık verdi. 'Yakub.' Ve adam şöyle dedi: 'A rtık sana: Yakub değil, İsrail (Tan-
rı'yla güreşen, T ann'yla uğraşan) denecek. Çünkü T ann'yla ve insanlarla uğ­
raşıp yendin.'" (Tevrat, Tekvin, Bap 32: 24-25, 27, 28.)

Yakub'un "görüştüğü adam" da m eğer "Tann" imiş (!) (Bkz. aynı bap, ayet: 30.)
Bu öyküye göre, "İsrail"in Yakub'a ad olarak verilm esinin nedeni, Yakub'un
"Tann'yla güreşm iş olması"dır.
"İsrailiyyat", "İsrailoğulları'na ait" her şeyi dile getirir.
K ur'an'da "İsrailoğulları'ndan pek çok söz edilir. Bu toplum un başlarına g e­
lenlerden, "k itap 'ların d an , hukuklarından, in an çlanndan, gelenek ve görenek­
le rin d e n ... K ur'an'ın Tevrat'tan aktarılm a "Tam T'sı, sık sık "Ey İsrailoğulları!”
(Ya B enî İsraile!) diyerek bu toplum a seslenir. "İsrailoğulları" dem ek olan "Be-
nû İsrail" deyim i, K ur'an'da tam 42 kez geçer. (Bkz. Bakara Suresi, 40, 47, 83,

11 M uham med Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/53 ve öteki tefsirler.


12 Tefsiru'n Nesefî, 1/44; F. Râzî, age, 3/29 ve öteki tefsirler.
13 F. Râzî, age, 3/29.

81
Youtube: Tanrı Mı Varmış
122, 211 ve 246. ayetler; Â l-i İm rân Suresi, 49, 93. ayetler; M âide Suresi, 12,
32, 70, 72, 78 ve 110. ayetler; A 'râf Suresi, 105, 134, 137 ve 138. ayetler; Yu­
nus Suresi, 90 (iki kez) ve 93. ayetler; İsrâ Suresi, 2, 4, 101 ve 104. ayetler;
M eryem Suresi, 58. ayet; T â-H â Suresi, 47, 80 ve 94. ayetler; Şuarâ Suresi, 17,
22, 59 ve 197. ayetler; N em i Suresi, 76. ayet; Secde Suresi, 23. ayet; M ü'm in
Suresi, 53. ayet; Z u h ru f Suresi, 59. ayet; D uhân Suresi, 30. ayet; C âsiye S ure­
si, 16. ayet; A h k af Suresi, 10. ayet; S aff Suresi, 6 ve 14. ayetler.) Ö yküsüyle,
inancıyla, "İsrailoğulları'na ilişkin olanlar", K ur'an'ı neredeyse baştan sona k a p ­
lam ış durum da.
D em ek ki, "İsrailiyyat K ur'an'da var m ı?" sorusuna "var" dem ek yetm ez;
"K ur'an'ın başından sonuna dek var, çok var" dem ek gerekir. K ur'an, "İsrailiy-
yat"la dolup taşıyor, am a Tevrat'taki biçim inden değişik anlatım biçim leriyle...
Tefsir'de İsrailiyyât’m y azan Dr. A bdullah A ydem ir şöyle diyor:

"İslam a düşm anlıkta en ileri giden yahudilerdi. Çünkü onlar, K EN D İ K U ­


R U N T U LA R IN A G Ö RE, A LL A H 'IN SEÇK İN BİR K A V M İ'dirler."14

O ysa K ur'an'ın "Tanrı"sınca da bu böyledir. Yani "Yahudiler (İsrailoğullan),


en seçkin, en üstün bir toplum dur" K ur'an'a göre de. K ur'an'ın "TamT'sı bakın na­
sıl sesleniyor bu toplum a (D iyanet çevirisiyle):
"Ey İsrailoğullan! Size verdiğim nim eti ve sizi DÜ NYALARA Ü ST Ü N K IL ­
D IĞ IM I hatırlayın!"
Bu anlam daki sözler K ur'an'da, B akara Suresi’nin hem 47., hem de 122. aye­
ti olarak yer alıyor.
D em ek ki, "Yahudiler"in "dünya toplum ları içinde EN Ü STÜ N TO PLU M "
olduğu inancı, yalnızca Y ahudilerde değil; K ur'an'ın "Tann"sı da bu görüşte. Bu
"Tanrı", A 'râf Suresi'nin 140. ayetinde de aynı şeyi söylüyor; İsrailoğullan'm n
(Y ahudilerin) "tüm dünya toplum larından daha üstün kılındıklarını" duyuruyor.
K ur'an'da bu ayetler varken, kalkıp "Yahudiler, kendi kuruntularına göre A llah'ın
seçkin bir kavm idirler" dem ek, bir "M üslüm an" olarak bunu ileri sürm ek olduk­
ça gülünç oluyor. A m a ne kadar kim se bunun farkında?
K ur'an'ın "Tanrı"sınm "İsrailoğullan" için böyle bir nitelem ede bulunm ası, bu
"Tanrı"nın "Tevrat kaynaklı" oluşundandır. Tevrat'ta da, ilgili bölüm ünde görüle­
ceği gibi, başka kaynaklardan geçm edir.
Ayrıca İslam şeriatı da çok önem li bir kesim iyle "Yahudi şeriatı"ndan gelm e­
dir. Bu düşünüldüğü zam an da, "İsrailoğullan'm n üstünlüğü"nden söz ediliyor
oluşunun doğallığı görülür.
14 Dr. Abdullah Aydemir, Tefsir'de Israiliyyât, Önsöz, s.l.

82

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"İsrailiyyat" Tefsirlerde Neden Var?

1) "İslam ı kurtarm a rolü"nde olanlara göre:


"İsrailiyyat, İslam ın düşm anı, İslam ı içten yıkm aya yönelm iş dış güçler, Ya-
hudiler eliyle tefsirlere sokulmuştur."
"İslam kurtarıcıları"nın bu konudaki görüşleri böyle özetlenebilir.15
B u görüş benim senirse, M uham m ed'in yakın arkadaşlarından tutun da tarih
boyunca gelm iş geçm iş olan tüm "tefsir sahipleri"nin İslam için kötülük d ü şü n ­
m üş ya da İslam d üşm anlarına araç olm uş kim seler olarak görülm eleri gerekir.
B una göre b ir İbn A bbas (ölm . 687-688) böyle bir kim sedir. B ir Ebu H üreyre
(ölm . 678) böyle b ir kim sedir. B ir A m r İb n ü ’l A s'ın oğlu A bdullah (ölm . 684-
685) böyledir. Ç ünkü M uham m ed'in "A shab"ınm ileri gelenlerinden olan bu
kişilerin , "tefsirde İsrailiyyat"a kaynaklık ettikleri ünlüdür. B uhârî (810-870)
ve M üslim (ölm . 875) gibi, İslam d ünyasında "en sağlam hadis kitapları"m
yazm ış hadisçiler olarak kabul edilen hadis u zm anları da böyledir. Ç ünkü bun­
ların kitapları da "İsrailiyyat"la doludur. D ahası, M uham m ed'in kendisini de bu
kesim e sokm ak gerekir. Ç ünkü onun sözleri olarak "Sahîh" (sağlam ) diye b e ­
lirlenm iş olan nice h adisler de, "İsrailiyyat"ı içerir. Yeri gelince örnekleri g ö ­
rülecektir.
B ugün İslam dünyasında kaynak olarak başvurulan ve güvenilen hangi tefsir­
ler varsa, hep İsrailiyyat'la doludur. O zam an, bunları yazanlan da İslam düşm a­
nı ya da düşm anların aracı saym ak gerekir aynı düşünceye göre.
2) G erçek olan:
G erçek şu ki, "tefsirde İsrailiyyat", bir zorunluktan doğm uştur. Kim i politika­
cı vardır, üzerinde durulan bir olaydan, bir konudan öyle söz eder ki; bir türlü y a­
kalanam az. Çünkü som ut bir şey söylem ez. Söylediği şeyler yuvarlaktır, yalnız­
ca bir değinm edir, şöyle bir değinip geçm edir. A nlam ı yönünden de her yana çe­
kilebilir niteliktedir. K ur'an'da da bu türden değinm eler vardır. D eğinilen olayın
içyüzü anlatılm am ış olsa, hiçbir şey anlaşılm az. İşte tam bu sırada, "tefsirci" dev­
reye girer. D eğinilen konu Tevrat'ta ya da Tevrat'ın şerhlerinde varsa oradan ak­
tarır ya da aktarılm ış olanı aktarır; böylece bir boşluğu doldurm aya çalışır. Yok­
sa K ur'an'daki sözlerle neye değinilm ek istendiği anlaşılm ayacak. N e var ki, ço ­
ğu kez, asıl kaynağa doğrudan başvurulm adığı, başvurulam adığı, oradan buradan
aktarıldığı için y er verilen açıklam a, asıl kaynaktakinden şöyle ya da böyle biraz
değişik olabilir:
B ir örnek:
15 Bkz. Abdullah Aydemir, Tefsirde israiliyyat, Önsöz.

83
Youtube: Tanrı Mı Varmış
A hzâb Suresi'nin 37. ayetinde, M uham m ed'in, herkesçe "M uham m ed'in O ğ­
lu" diye tanınan oğulluğu Z eyd'in karısı Z eyneb'e nasıl ilgi duyup bu kadınla ev ­
lendiği, hadislerdeki açıklıkta olm asa bile anlatılır. 38. ayette de (D iyanet çeviri­
siyle) şöyle denir:
"A llah'ın Peygam bere farz kıldığı şeylerde, ona bir güçlük yoktur. Bu, A l­
lah'ın öteden beri gelm iş geçm işlere uyguladığı yasasıdır. A llah'ın em ri, şüphe­
siz, gereği yerine gelecektir."
Bu ayette ne dem ek isteniyor? Ö zellikle de, "Bu, A llah’ın öteden beri, gelm iş
geçm işlere uyguladığı yasasıdır" anlam ındaki sözlerle dem ek istenen nedir? B i­
linm iyor. B unu öğrenm ek isteyenler, tefsirlere başvurur. Çünkü tefsirlerde asıl
kaynaktan aktarm alar ya da aktarm aların aktarm aları, dolayısıyla açıklam alar
vardır. B aşvurulduğunda görülür ki, 38. ayette, D avud'un -h e m kral, hem de
"p eygam ber"ken- b ir kom utanın, H itti U riya'nın karısıyla evlenm esine ilişkin,
Tevrat'taki öyküye değinilm ek isteniyor, değinip geçiliyor. Başka bir deyişle, bu
öykü anım satılıyor.

Kral "Peygam ber" Davud H itti U riya'nın K arısıyla

Bu ayet nedeniyle F. R âzî şöyle diyor:


"B urada, D avud P eygam berin kıssasına (öyküsüne) işaret (değinm e) var. Uri-
ya'nın karısıyla başına gelene ilişk in ."16
B aşka tefsirlerde biraz daha çok bilgi aktarılır:
"B aşka peygam berlerin de (M uham m ed'inki gibi) çok karısı ve cariyeleri var­
dı. D avud'un 100 karısı, 300 cariyesi; Süleym an'ın 300 karısı, 700 cariyesi bulu­
n u y o rd u ."17
Asıl öyküyse Tevrat'ta. Ve şöyle:

"Ve akşam leyin vaki oldu ki D avud yatağından kalktı ve 'kral evi'nin dam ı
üzerinde ve yıkanm akta olan bir kadını dam dan gördü. K adının bakılışı çok
güzeldi. Davud (adam) gönderip kadın hakkında soruşturdu. Biri dedi ki:
'Bu kadın, Hitti U riya'nın k an sı, E liam 'ın kızı B at-Şeba (Bint Seba) değil
m i?' Ve D avud ulaklar gönderip onu getirtti. Kadın onun yanına geldi. Ay-
başılı durum undan tem izlendiğinden, D avud onunla yattı. Ve kadın gebe
kaldı." (Tevrat, II. Sam uel, Bap 11: 2-5.)

16 Bkz. F. Râzî, age, 25/213.


17 Kimi tefsirde görmek için bkz. Tefsiru'n-Nesefî, 3/305, Kurtubî, 14/195.

84

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H itti U riya, düşm anla savaşan kom utanlardan biridir. C ephe kom utanı da Ya-
ob adında biri. D avud m ektup yazıp, Yaob'dan, U riya'yı kendisine gönderm esini
ister. Yaob, U riya'yı D avud'a gönderir. D avud, U riya'yı yakından görüp tanım ış­
tır. Ertesi gün de geri gönderm eye karar verm iştir. Yaob'a m ektup yazar ve Uri-
ya'nın eliyle gönderir. M ektupta da "U riya'yı savaşta ön saflara koym asını" b il­
dirm iştir. Yaob, D avud'un isteğini yerine getirir. Ve H itti U riya savaşırken öldü­
rülür. K arısı D avud'a kalm ıştır tem elli. U riya'nın öldüğü, D avud'a bildirilir. (Bkz.
II. Sam uel, Bap 11: 6-25.)

"Ve U riya'nın karısı, kocası U riya'nın öldüğünü işitti. Ve kocası için dövün­
dü. Ve yası geçince D avud adam gönderip onu evine aldı. Ve kadın onun
karısı oldu. Ve ona bir oğul doğurdu. Fakat D avud'un yaptığı şey, R abb'in
yanında kötü oldu." (II. Sam uel, Bap 11: 26-27.)

D em ek ki, K ur'an'ın "Tanrı"sı, A hzâb Suresi'nin 38. ayetinde, "Bu, A llah'ın


öteden beri gelm iş geçm işlere (peygam berlere) uyguladığı yasasıdır" derken, bu
olayı anım satıyordu. Yani "Zeyd"in karısı Z eyneb'i aldı diye M uham m ed kınan-
m am alıdır. D aha önceki peygam berler de benzerini yapm ıştır. Ö rneğin D a­
v u d ..." dem iş oluyordu.
Yalnız şu var: Bu "Tanrı", Tevrat'tayken olayı "kötü” bulurken, K ur'an'da M u-
ham m ed'in olayını kötü bulm uyor. B ununla birlikte, Sâd Suresi'nde D avud ola­
yına biraz daha ayrıntılı olarak değinirken -m elek leri aracılığıyla da o ls a - D a­
vud'un tutum unu pek iyi bulm uyor gibi. D ahası, D avud'u "99 dişi koyunu (karı­
sı)" varken, bir başkasının "yalnızca bir tane olan dişi koyunu"nu alıp kendisinin-
kilere katm ak istediği (bunu gerçekleştirdiği) için "haksız" bulduğunu belli edi­
yor. Bu ayetlerin anlam ını, D iyanet çevirisinde görelim :
"Ey M uhammed! Onların söylediklerine sabret; güçlü kulum uz D avud'u an. O,
daim a A llah'a yönelirdi. D oğrusu Biz, akşam sabah onunla beraber teşbih eden
dağları, k uşlan da toplu halde onun buyruğu altına vermiştik. H er biri ona yönel­
m ekteydi. O nun hüküm ranlığını kuvvetlendirm iştik. O na hikm et ve kesin hüküm
verm e salahiyeti vermiştir. Ey M uham m ed! Sana davacıların haberi ulaştı mı?
M abedin duvan n a tırm anıp D avud'un yanına girm işlerdi de o, onlardan ürkm üş­
tü. Şöyle dem işlerdi: 'Korkma! B irbirinin hakkına tecavüz etmiş iki davacı. A ra­
m ızda adaletle hükm et, ondan aynlm a. Bizi doğru yola çıkar. Bu kardeşim in dok­
san dokuz dişi koyunu, benim de bir tek dişi koyunum vardır. 'Onu da bana ver!'
dedi. Ve tartışm ada beni yendi.' Davud: 'A nd olsun ki, senin dişi koyununu, ken­
di dişi koyunlanna katm ak istem ekle sana haksızlıkta bulunmuştur. D oğrusu o r­
takçıların çoğu, birbirinin haklarına tecavüz ederler. İnanıp yararlı iş işleyenler
bunun dışındadır ki, sayılan ne kadar azdır' dem işti. Davud, kendisini denediği­

85
Youtube: Tanrı Mı Varmış
mizi sanm ıştı ('sanm ıştı' yerine 'bilm işti, anlam ıştı' diye dilim ize çevirm ek gerekir
-T .D .) da, Rabb'inden m ağfiret (bağışlam a) dileyerek eğilip secdeye kapanm ış,
tevbe etm iş, A llah'a yönelm işti. Böylece onu bağışlam ıştık. K atım ızda onun yük­
sek bir m akam ı ve güzel bir geleceği vardır." (Sâd Suresi, 17-25. ayetler.)
Sorular:
- Ayetlerde sözü edilen "iki davacı" kim lerdi?
- "99 dişi koyun" ve "bir dişi k o y u ri’la anlatılm ak istenen nedir?
- D avud'un "suç"u neydi ki, "tevbe" etm işti de, Tanrı da onu bağışlam ıştı?
"Tefsir"ler olm asa ve bunların aktarm aları yer alm asa, bu ayetlerden hiçbir
şey anlaşılm ayacak.
"Tefsir"ler, genellikle bu ayetlerle, D avud'un Hitti U riya'nın karısını nasıl al­
dığına ilişkin Tevrat'taki, yukarıda anlatılan öyküsüne değinildiğini yazar.
"Tefsir"lerde anlatıldığına göre; "iki davacı", T anrının, "Davud'a, yaptığı şe­
yin kötü olduğunu bir sınav biçim inde göstersinler diye özel olarak görevlendi­
rip gönderdiği iki m elek"tir. "99 dişi k o y u ri'la "99 karı", "bir dişi k o y u ri'la da
"bir karı" am açlanıyor. Taberî, eski Arap şairlerinin bir şiirini de kanıt göstere­
rek, A raplarda "koyun" dendiğinde, bununla "kadıri'ı da anlattıklarını bu ayetler
nedeniyle yazar.18 Taberî, birçok tefsir gibi, bu ayetler nedeniyle, D avud'un yu­
karıda yer alan Tevrat'taki öyküsüne, uzun uzun yer verir.19
K ısacası, tefsirlerde anlatıldığına göre; D avud, U riya'nın karısını çıplak gö­
rünce âşık olur. O sırada kendisinin 99 karısı, U riya'nın yalnızca bir karısı var­
dır. Ö yleyken bu kadını da alıp kendi karıları arasına katm ak ister. Sonunda da
bu gerçekleşir. Süleym an da bu kadından olur.20
D avud'un bu öyküsü, İslam a leke getiriyor düşüncesiyle kim ilerince doğru
bulunm az ve yadsınır. Ayetlerin, bu öyküyle olan bağlantısı ilk dönem lerde de bi­
lindiği için, "el m esailü'l-m üstetire"den, yani "kapalı kalm ası gereken konu-
lar"dan olm ası nedeniyle A li'nin şöyle dediği aktarılır: "Kim bu öyküyü anlatır­
sa, ona 160 sopa vururum ."21
Karşı çıkılsın, çıkılm asın, Tevrat'taki öykü ve tefsirlerin aktarm aları bilinm e­
dikçe, bu ayetlerle ne dem ek istendiğinin anlaşılam ayacağı ortada.

18 Taberî, Camiü'l-Beyân, 23/92.


19 Taberî, Camiü'l-Beyân, 123/92-97.
20 Tefsirler, örneğin Taberî, aynı yerde.
21 M uham med Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 3/54, F. Râzî'nin öyküyü peygam berliğe yakıştırama-
yıp yadsımasını görm ek için de bkz. e't-Tefsirü'l-Kebir, 26/192-193.

86
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İşte Belge

"Peygam ber" D avud'un, Hitti U riya'm n yıkanm akta olan karısını nasıl gördü­
ğü, bu kadına nasıl âşık olduğu, nasıl elde etm eye çalıştığı ve nasıl başardığı, bu
kadının, "peygam ber" Süleym an’ın da anası o ld u ğ u ... A rapça sayfalarda bunlar
da var. (Taberî, C am iü'l-Beyân, 23/91-96.)

. u a k K i U j ^ ı ^ ı u u # J u ı ^ i u . t t: jı» j - A y

J. U - b J i £> U * j k \ y
j k l j t tif'cil
J JW 4 y jıjf jdjiH ç
( v '^ k k j y j u«bw

J t j - l j 4 J U n < l By*bA>/’ JitA»«


^ "di* Ç"^1T
J j k y ' O İJf l
JtUii» jrl l«** o 4 y l k ı » i 4 «hU-*
A—ijA ufj
jş j^ y ır
Cî>r i
ÇJUΔlJUi4j*j V—*"ÇVt, ^_J>! İ m i! ) Ü j- 1 4<ykuél A w J ^
v * o c M d » <sx X » r ’J* ty*jJ W ?U dtsdA
u - t: Jli v - y l
A/r
OIT v W J d iW
¿t J.jÖ > ÎJ6 J>a,^aAİ
4>J ^ d® V
O*- ud ur d8 £>* V*-Jd^kiHolJ^Auljüd* v '^ U U / j
LrtJ4>'utbijıjİjUJl» irWOrlj* dlfd'^/ ıH r—ü
(k-*J» v 'j * tjd üf dİ» ii-’r-kyi/.'ü'ci1*
dr Jlî-u-j-a* lfJ^ljtijlj«j»'i>îj''4ikk*d8Jt <hj-*&
£>y-ij'JSw rüik'jJyj ud Jr d8 ^ «J? J8

Ji"'* —'lk i.y jy .j t Jtt L i Jfr


JîyJluüjjJ^iJS v -U.LkjJ>j 4ji>ı. j^UUJ8 w^xdV-^d# ¿ jl
ùt À-4|d»L"“ v^ *A- t Jtt v d i ' '£<* f’^Öv'ki-'b
v-i» j y l j!f) v_yU«i-^^kıyy-r'J>r^>
¿ç—4 - ^ d j û

87

Youtube: Tanrı Mı Varmış


i ^ ^ Ü^Jii w»liai^ \^^Jj^X-j <'_ÿ j JUwJi
— ~j jXAU-lJJJl* ^ J U ’ f) j kj
¡y—^ j 'o\j <>-L'
jjbJIi » y ¿JU»Jj¿ ^kyl'îjUÎ^

0*1 k\ J»jí^ ^ jL ^ a tjÁ <u

14U¿!a^j« J _ a Ij À^ » ->¿1¿í U¡j UjíIj C*a5*'aí


» J IJ I îa ».!^Ikii'í^lJl^i^LUi-úl^»’le lj J^ jíí^ líliJli J »
¡y \ J¿ f'ó \jJ jimJ o M ^ ^ M Kj^ ^ ^ ¿ k \ ¡y \jiS 'i) \i) ^ y j 4 [ J ¿ » ju — i\\j
«jiSitlLjljt^jJ^i ott-UaJ!l^tAj¿Uji#T(^jSt'i/l j^Jt»(_ja»iJ .(S^d!
L»aJ jl**> ^»UJJij<!y JjJ lU j,- i^U JJij .j j j l ¿ ^ j ^ y * 1/-»U">r'j
y f y j ( * ^ ' ^ J— V ^ Ö İj* W l/l> V /r>¡>*JJ*j ^ '4 ~ e ô J ^'j l
j^CâCAİliJicîciL^-tc-iÎ^ a»J ll I f j^nAjét»J J ij J*eU"-i^j»*j Iríu_£j jl
jA^»lb/jlj )j S j L*j _^óí^!/^3^í<¿JUicliíJ-oC-í
— ;íj^ U ló _ ^ jl^ liy ó V iy (»yS3ljl^J
¿ f-^Sjjj c J j t*_*¿Jei l j ! o- í ”" ıil!jJ_ı*ıiLâ
J6 l K / - <-? Jl¡ ¿-U-jit ti Jl» J e té ¿ M U liïjjy 'U jl
Jl* v ^X j^ jw-ÍJI* urói J f j lt ^O ;'

l- i^ J ^ (^Vj>JJ»Jlîj^_*UjJ*_»ÿ>U-lJl'_j^jlyJ'!JrjJlVl Jj»J-^¡ j¿JJl»


jt— oll-UaJI l_jl— jJSYl J"ia"^¿J^^cSa'1 J__-u.'i
L el^ b jU j^ Jyj ¿ . J rf J^ llÁ * J cU j(J « J e¡>^ í^ V vJ;Á)iJ * f <-Aj¡T
íaL»^ a-*_ Li Jli x y t* Jl» j—j J a? ^ *Ui;lLjc ÍAjljjlij J_j¿_ «Lü
Á-b¿rl U Jli ^ j )¿s, jI
sS Jlí tí Jtî J f
lilJ$*3?y*r>n aljci-t « b i L - X j L m
JL-j J ^ jjAjs—~ \* 4 jj u t - J a¿* Ji
y * *w-J t J Al J u X C ^ l » Í ^ ^ ^ A> - L — 1*5^ <» ^

|tfÚLAfJU» » aJ lLj>-
^-Ui jÁ*¡. - * J ^ Í4 ií^ jw -u -¿ '^

Youtube: Tanrı Mı Varmış


: ^ ^ y W J U ^ (_¿Llatí¿L:ío^j.,U_f' J ^ rb _aU t^ J ,f.î ai
i J>í*<Ul» [ » * ' jli
;aJ«LL jU& j J llíj j_¿Cj!«i!*l¿.Uj£i .¿J*^»i£jt^ ~
i (j! c j j \k» uá*-í j l jíjC* c^¡j
j 't d/*J— kOjiy
Ii lt>-jjjp L_¿t-í«c*li- Ipii
¿jíjlj \jj~aj\i JJ y é j^. Uí ’Iv-jUou— *ı/*Jî>^
<Jcjj-j j W jî jl jl jjî jAi
^ { & ’S ^ ‘ l> lj U i «4»-jJ J , y úl^aJ- !

juyl^-iltí^ljUi ^Jj -Í'íÀ* Jii L<^r*li


^ ^ ü ^ j J S '\ J S ' ^ j ^ > ye.3j ! J lív J U : jl\> t ^ j í
4y*,-^bj^*ÁJLÍoi£^£Í*j J
y»-» ¿íy.JS^U'jJI iiÍ2^'Jlj_j¿JUl»JLá3o

Û —-Jl,je ¿ L -'f tí tí
I» y_J — <Jijj!JuiS""J¡¡ k_jlyil jb*a¿j|
jjL^fiô'ÿj ¿1s*\ô_yt~iJ *—) 4j(Sj4í L«iÍAJjl¿^j) J4i j jjLJo^üt
j«bióík_jji j ii

t » f - * ^ ' Vrü^'^.íiby^í « J U l^ fc
<¡*t~t-,' ^ J-‘¿(jb.ii_jjIJU 'pivillj^yjşfjlıikly
jt«i' *LiUw}i¿JUkiXíJl» (j'^liJi^¿ll4j!jhjC *JU j^x;ltt!u j_ i» L¿iií.íj
f jy j Jy-.»^ j¿*i*U - v _ J t » j l k j Ü I » * U . jlklÄC
»jCil^yjüaİ »jj*£)s_-*j< ijT”j ^ J tJ»-^tjA _«r3 ty«ú3 íÁ¿.t)»ií
I ¡ ^ [ f ^ í i j l i »j\(jvi-njj

89

Youtube: Tanrı Mı Varmış


1 UbJ £j
o A ^ ^ v t ^ l J 'İ A İ c J ^ j l A i J l İ A ^ y * l* r J t y J ~ÜUJ.\^^jj*l*->\j$j\£'j¿C'
L f o İ ATJ L t * y f ^ j <>ÎJu>-y t ü f . ^ G * A»j I l i i a i wO '• ^ vl~*¡ L ç -^ V l

I y k jy ^lijlíw ily^İA ^ljy^A ^^l^A ^t^yi-l


jİA l - a V j ^ j L l l l v ^ ► l » ^ A k - ^ J c L - %  w ^ ı ó l c A > - 1j ¿ L - £ t^Ju^V V & L » f b » £ j  I
J l u J U Ç l ^ d i i ' ^ J c U ı i J U i J l i * U a i ) İ J o c ^ İ l J ~ a }\ *1y - * J y¿

¿)î Ajy y^jl «A^IjAäwu^J A¿ha>¿)y«---»Ay ^uJ Aİ^^Î 1a*¿)1U^A»-1


a#jÎ i C i S A ^ l j ^ j ^ A i l j ü k ^ ^ ^ ^ A j ^ ^ t v c - ^ j L u - d i ü l ^ l L í j ^ i i u U j> - L*a¿»>-üı»

J l jj¿kA¿VVjlJt«yíSy*jjl# $J£j *j JÖ#J£ j *j JWU^Ulf*jTCíA>UÁ¿*TjÍ


y~İylJujljufcj\Juİb»t- yJ>¿li ¿A*y.Jİ^ İ^ İ/W7»¿¿>UJlîjjU«JU!jJpC-*ÎUJU

kJ^tUO>yc AıyJ/^ «Aa^lj ¿ î^ l^ ll y*V^^^J«^y*İA!»^öy***^j£^*^vi-^bÂ*j


U ^ l ^ y f c J U a i ^ U é U j O ^ ijA îU o » y ıîlL - J İ ^ ^ ¡İ J â J J l i A J Î ^ k i ^ i j r j

w L— *Îj ^İIj l J j b s u L y ^ ^ ^ a * y î J k  i ^ J l ı û i l ^ ^ j t i ^ J l İ A G ^ £ ^

I j l * L ¿ i5 1 J o J U î w M w *y tc-A ^ s ı

J y ¿ . ¿ U y t - J J j U j A d J j j t ^ ^ - l Î A J l f i J İ A U C A— -.1J İ Â Ü ±İ*U »

iû A ^ ^ A A * ıJ.X « S y !L -^ « C iL ^ A İk L 4 y C J s iA lo b ) ^ * lA İ A ^ J l ^ J ^ ^ C i ^ J l İ ^ ^ U ^ lİ A Â ^ —


^^-Jl^ÿfAjuX- jî y^AÍ»iXÍiJL.«i¿úVlw> AiÜwliÀiA^i ti
ıf £ ~ * J> jJJ\ U J Ü J r - iJ c - ^ ¿ 0 ^ J ^ â \ ^ j a j j r + J ı y * \ * *
}fe»bU¿ S * A jta ^ a > J li v j L - ' y İ 1 ♦ l i t j í d ^ .V v j^

\ j p jk ^ ijU íjA i ♦ O y k ^ ijd X c iw L > -u ^ W s iîi^ jy iu L j4

t^ À l^ y -^ v j y> »A «İ K , iJy^ a ( j î

l~ (3^ Aiy b» Jlî y*“A ^*yA^ wÜj^Jlî^ÿ*^ d k»«*JA#b<*j „/»A*İ£I A«fc«ı*>^£u3*


* U u ) U y . j a J j L J U j ^ j a î u j J U y > _ « V ^ İÂ « jîy * A İı l y - j y l j j l / p . i l ^ j p

Jr b İ aJ^^C- j j < j f '\ 1ÂjJt' ^ymJ<S? ir* ^


î
J ^ ÿ . b u.—A# A«mA ^ J ^1 J y f ^ l İ J A-J » ,.k v3.^^ J
|*yî k U<J * V ^ A ^ J İİ

<AjySj yfrl^^aljy^i^Jciw-S^lj Jj^A-ic^^A^Vo^y^j A»ly»î^3^'^AÎjLc^^0^ t i


O j I İ î İ J İ İ U a ^ D ^ J J y fc C íA iA rf^ O A Íj

ut> o l y > l^ U i w İ y A ^ ^ > - J y — ^ ^ y * A—d y j ^ y ¿ J^^A uU yİ

l b ¿ ' L k > J j à î j ö j ' y U y J j Ij-wJL c J . U ^ j S ?l j a J í o I j L A í J U l t^ > . j l tp l ¿ * A :^ C i

J U IJ' 1J f t J f & A Jl<-> j !aJI


y A İ ^ J L jJ l» ^ » J . ^ ^ l y l î b Â İ . ö j b i j l i y J lil^ y J ^ l^ iÁ l^ ^ ^ C f ^ L - iU iJ lí^ -y ^ A J í

Youtube: Tanrı Mı Varmış


£—*JjW jfej a«uuü^«~Jj^Jaİ (_f- 'IaaoJ 0*J¿A cíi¿í 1»\j *lI\*\j —,vi' t¡A»lj
\J^-J tf-iiTIj'o» «A^j^awubiji^^ldj«—-Jj
j J İ J J '^ L¿ JİJ—iwLÜ>.ı_»)JLu ^ ^Al»i_¿í >_^lki-'íj
■i^'A.'!_>l]»^kt-A>-jjlSjJli k_>t t j l í " 4Ai *k
lkUC'_j<¿<*ÍvjUJLÍÍ>_#‘_)í^»- «J JjjUUjî
ıjfJL C-;Ü»^jJ^|lJ!» y ~ -\f <d¿L¿il,JlJiíl.A^l
j df 4«b* Jİİ ^\Zjj¿£-¿Í ~«bj
JJt^ Jw W JfL jfo Je J^‘^> .C -* * i* -lU Ü 8 ^1 J_ * I
j[>J f jt/J«Jlj j ü - l ^ l j ^ V t * I
y - jMÄ j X j j f * M ç 4 ^bO^T"4i
4 ı - i i ı b - ' b j <*b lİj J*bj~^.■■~.-A-^>I* j j*a)
- ^ İJr, j^líCi jS j
w l/■ ^ 3 C j f - l*«\Ji 'ı i î r o tly t/»_^.|r * ^ L jíí”tU ‘V ^
j yj\iSÿô± -sx> ÿ*
J j - J . U — li JI» v O r\ 4 , U I U l ^ jjb ^ U lj) i¡ 1 jl'J * J '^ - ^

l_i _>î — l'î/jJ-J'ji-A » -! j!_/. Jc


^âL^ıj^Lfl j b j j i l*ilirj¡c* 4—â I İ u p aJy^yjy j
Uf" jjT-C-jfcCiU T j y j _ ^ L ' ' J ^ , i J j* . „ j j j , :
<Xj^ c^jjÿ i\_f}\j, jLii-b'b »V—-Üİ'U-lC-j-oUyjı j U
( j ^ C - lijk á íjO '^ J'c —¡xt-»!^*^l*j_« jiCsj^v. —’j sA—-U jL j
4jU-b ^ ^ 1 -b J U -l^ l^ ^ c ^11 b li «á’¿,> »y-uljA^Ci-cxi-' !

• j y °TJ oU.A„ ,..»-4iOj'_yi<—íjvl^va^ —^ - ! w'_v<í" ‘‘


j u r j *_Uj j U V<>L^ \¿->

j w - x v ? 1LAi «uJ,

4— _/^j *->-La!jf!<• <~;10v^>: -


^ ¿ } ¿}'l!S ^rÜ ^U _X > 1^ V i’Jr<Ll> j 1‘«:
. -oV j ü ; í Vj ¿ l u ^ í Lj, İ
A— İ <'Jr_JJfc '^U ^_,'■ iU irybU b-J.l ••>

91
Youtube: Tanrı Mı Varmış
<ay» j j *— >J

Jxjlj ' lİ-jf.ÎJ»^*0-W*>JjAj S j *_-*Ü*İ>\j


w^-^1_/ivj ’ ¿¡îiJUî(^ -w jl^ j J'
(¿/ai jİAgt.^l^T lrLû*t-l*^A>'l-'^Î^¿t ^ ^1/
j _^>«_J!^jiî^>._j CNL-cUibL*
^ J > iı j c - i ^ - U o o J J ^ ü c ^ w « b A ^ - j ^ . j
^A A w A li^iiX jûiU Î^^^J> t^jl^jjbl 4 j ^ ^ L İ U 'J ^ y A w>Lfi *1/^
<xTJ| aJLİi>-^v.j*Jî l o j b ^ ^ - > U i ¿L&<*-d J *—;'*■*?* l)U «iC.Jfc—< £ $ }
w u i j U i . r iiu y u o b i5 ;v ı J û t ^ J u u i . v j ^ Ju
JU |_/^j- ^»>40 aJa^<^Lİa>»^.jbyü^Uİly-^J^ ...^l»*I>»b
0** ^j^b«i^*!Ütti^UjbwiL#ili(JUi-»ljf^jfc^j.lıJs.Ljür“21# t*

J ü J J I j J ü l ^ / ^ a / A *

^ aijÎ4 & ^ < ^ j2 o U « ^ ^ » İİ^ J[jı


İaO J-W ¿^b<AAjjyUO^jı < c 2 >j

i* y5C*<ûU»>-bLi)îj*y * ^ j r j^21i^}Ü>^4*oj.}jb<A^jA4f|OÎ 4*oj,jı^& l


¡y^ 4 / Wj4>Vt>**v^.(*•
^iU^^'îjc. ^ **7^Jw^'vi^
J ^ O ^ ^ jC b a İl^ ^ J b jb jiJ j£ » ^ - j ü c ^ ) j C j ^ J j *İ* AÎ*

n>J/iI>îw»^İİJaJİj-ti-UyUı J^i^^^Jc^iû^kCüîs^U
O ^ y - * i L - î jU J^ j(jo j» l^ u İJjh -^ ‘>‘.bi(<^J^
Ajbjjaü*^ajAİcjL*I J j b j c ü$Ü J>b *1J ^ j T J j JJ**..

J/^ ll^ U -u j'^ j Ajb • J j ^ vj J j ir


jbA ^A ^ jyi.Uaj.Çj
^¿¿.ii«^jb^blJU» aU v^ aw_ aJ c

J x_YJ^«ilj l c i > ( j j ] ^ y y U O İ J c j j Uv »j 'j î c - J c j j b j u »


<-bâl j — JlS ^ b A ^ t^ jJ^ ^ ıjtJU » L > U y .j» * U b ^ j^ U v JıÎb
^ l 5 0 j j b J w ^ j J . ^ ^ ^ ^ J L i i u U V /c X İ^ J X b jftd ıjc J t-U (Jl—»j
a/ 2 j #JU» v v-A- Ajbt J » j>w). j^s^jC-JijUij^yajiULil*
-A'j ‘i yLA*'*-,'.ACAlj>> ¿J ' •>«4_^. ^J>Jİ^sli* <*Lâ)^j*

Tevrat'a göre (aktarılanlara bkz.) D avud, Hitti U riya’nın karısıyla ilk yattığı
zam an, bu kadın daha U riy an m karısıydı. Süleym an, bu birleşm eden m i olm uş­
tu? K u r’an’a ve "tefsir"lerine de geçen öykü, bu soruyu akla getiriyor. Yani "Sü­
leym an Peygam ber, bir veled-i zina m ıdır?"
A tatürk'ün babası konusunda uydurm a "belge" (!) yayım layarak kuşkular
uyandırm aya çalışan İslam cı "raiyye", bunları düşünm eli.

Teori
N isan 1990, yıl 1, sayı 4

92
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'D A K İ İLK YAHUDİ ”MAVAL"I:
YARATILIŞ SÖ Y LEN C ESİ

"M aval" için Türkçe sözlükte; "Ü stünkörü uydurulm uş yalanlar söylem ek"
denir. Bu tanım , tam doğru değildir. D aha doğru karşılığı, "masal", "söylence (ef­
sa n e y d in A rapçadaki "ustûre" karşılığıdır.1
"Ustûre" için M uham m ed Ali Sabunî, Cevherî'ye de dayanarak "hurafe, batıl
(boş inanç, asılsız)" anlamını veriyor.2 Râğıb'a göre de "yalanlı-y ani işli şey"dir.3 F.
Râzî, ise, "kıssa, hikâye (öykü)" anlam ını veriyor bu sözcüğe.4 Buradaki "kıssa",
"hikâye"yle am açlanan da "söylence (efsane)" ve "masal"dır. Kur'an'da, bu sözcü­
ğün çoğulu olan "esâtir"e, D iyanet çevirisinde "masallar" anlamı verilmekte.
K ur'an'da, inanm ayanların K ur’an ve K ur'an'daki öyküler için "esâtiru'l-evve-
lîn" yani "eskilerin m asalları (efsaneleri)" dedikleri anlatılır. İnanm azların böyle
dedikleri tam 9 kez geçer K ur'an'da. (Bkz. En'âm Suresi, 25. ayet; Enfâl Suresi,
31. ayet; N ahl Suresi, 24. ayet; M ü'm inûn Suresi, 83. ayet; Furkan Suresi, 5. ayet;
N em i Suresi, 68. ayet; A hkaf Suresi, 17. ayet; K elam Suresi, 15. ayet; M utaffi-
fîn Suresi, 13. ayet.)
K ur'an'daki öykülerin çoğunu, Yahudi kaynaklarından, özellikle de Tevrat'tan
aktarılm a olanlar oluşturuyor. "Tevrat"a "Eski Ahit" dendiği gibi "Tarih-i K adim
(eski tarih, eskilerin tarihi)" de denir. Tevfik F ikret’in dilindeki "Tarih-i Kadim "
de budur işte.5
Bilindiği gibi Tevfik Fikret, "Beşerin köhne sergüzeştinden / Bize efsaneler te­
rennüm ed en ..." diye başlar "Tarih-i Kadim"ine. A. K adir de "İşte der, insanoğlu­
nun geçm iş hayatı bu / Ve başlar bize m aval okumaya" diye bugünkü dile çevirir.

"K utsal K itap"taki "M aval O kum a"lar

"Tarih-i K adim "in tüm ünü, A. K adir'in T ürkçeleştirdiği biçim iyle buraya ak­
tarm ak konum uza uygun olacaktır:
1 M evlut San, Türkçe-Arapça Lügat, "masal" ve "maval" maddeleri.
2 M uham med Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/383.
3 el-M üfredât, S-T-R.
4 F. Râzî, age, 12/188-189.
5 Hayrullah Örs, M usa ve Yahudilik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1966, s.34.

93
Youtube: Tanrı Mı Varmış
'TARİH-İ KAD İM "

işte der, insanoğlunun geçm iş hayatı bu.


Ve başlar bize m aval okum aya.
N inniler uydurup uyutur bizi,
dedelerim izin derin boşluklar içinde, uzun,
zifirî karanlık hayatında.
G österir bize evvel zam anı,
tek doğru, en güzel örnek, der.
Bakarsın gelecek günlerin fa rk ı yok geçen geceden.
Senin tarih dediğin işte budur,
alnında altı bin yıllık buruşuklar
ve bir o kadar da kuşku.
Başı geçm işe, bir düşe benzer,
sürünür ayağı bom boş bir geleceğe,
bir deri bir kem ik,
ayakta zorla durur.
Ben hiç tiksinm em ondan,
karşım a alırım onu arada bir,
anlat bakalım , derim şu eskilerden.
B ir parça feyleso fa benzer o,
bir parça sırtlana benzer,
berbat suratıyla da bir hortlağa.
Yoklar m ezarını unutulm uş gecelerin,
başlar paslı, boğuk bir sesle,
bir bir bana anlatm aya,
sırasıyla, ne olm uş ne bitm işse:
H ep yıkım üstüne yıkım ,
acı üstüne acı!
N e vakit geçse anlı şanlı bir ordu,
çöküverir ağır gölgesi bir bulutun,
kanlar yağar dört bir yana.
En başta bir kanlı bayrak.
Kanlı bir taç gelir arkasından.
Sonra araçlar sökün eder kan içinde:
Balta, topuz, yay, kılıç, m ızrak,
m am cınık, top, tüfek, sapan,
Arada kanlı kom utanlar ve savaş birlikleri.
En son alay alay esirler geçer.

94
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yenen bir kişiye, yenilen on kişi,
çiğneyen haklı, çiğnenen hapı yuttu.
Yıkım lara, acılara alkış tut,
yüksekten bakanlar önünde eğil,
insafla birdir aşağılık ve nam ussuzluk,
doğruluk lâfta, yürekte değil,
iyilik ayaklarda, kötülük kucaklarda.
B ir gerçek var, tek bir gerçek:
E li kolu bağlayan zincir,
bir tek şey var sözü geçen: Yumruk.
H a k güçlünün, kötünün yani.
Uzun lâfın kısası:
E zm eyen ezilir!
N erde bir şe re f var, iğreti.
N erde bir m utluluk var, yam a.
B ir şeyin ne başına inan, ne sonuna,
D in şehit ister, gökyüzü kurban.
H er yanda durm adan kan akacak,
durm adan her yanda kan!
işte böyle inler, sayıklar o,
anlatır insanoğlunun bu belâlı öm rü
ne yolda, nasıl sürdüğünü.
Bakarım iskeletin kanlar köpürür dişlek ağzında.
D uyarım sesinin titreyen kuyusunda
yankısını korkunç bir iniltinin,
ben de başlarım birdenbire titremeye,
toprak da tiksintiyle titrem iş gibi gelir bana.
Savaşın gürültüsü patırtısı, indir artık,
indir bu acıklı sahnelerin perdesini!
D insin bu sonu gelm eyen karışıklık!
Sen de gelenekçi iskelet,
yazdığın kara yazılara bir son ver,
aydınlığa susadık biz, aydınlığa susadık.
Uzun karanlıklar içinde uyum ak isteyen m i var?
B izden iyi geceler onlara,
bizden onlara iyi uykular!
K im sin ey gölge, kendinden geçm iş
koşuyorsun karanlıklara doğru?
K anla oynam ış gibisin,

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kırm ış geçirm işsin insanoğlunu.
Sen buna kahram anlık mı dedin?
Onun kökü kan ve hayvanlık be!
Şehirler çiğne, ordular dağıt,
kes, kopar, kır, sürükle,
ez, vur, ya k ve yık.
Yalvarmalara yakarm alara boş ver,
gözyaşına, iniltilere aldırma.
Ö lüm le, acıyla doldur geçtiğin yeri,
ne ekin ko, ne ot ko, ne yosun.
Sönsün evler, sürünsün insanlar orda hurda,
kalm asın a lt üst olm ayan hiçbir yer,
m ezar taşına dönsün her ocak,
dam lar çöksün yetim lerin başına.
Bu ne alçaklık böyle, bu ne nam ussuzluk!
H ey bana bak, başbuğ m usun ne?
Yerin dibine bat cakanla, gösterişinle!
H er başarı bir yıkım , bir m ezarlık,
işte bir yavrucak yatıyor şurda,
ey cihangir, onu g ör de utan!
D evril, bağım sızlığın eskim iş tahtı, devril!
N ice acılar verdin insanlara,
inim inim inlettin insanları.
Parçalan, kararm ış taç, tuz buz ol,
hep senin yüzünden yoksulluğu insanların.
G öz yaşından incilerin nerde hani?
N asıl da yosun tutmuşlar, bi görsen!
E ski çağlar nasıl kanm ış size?
Ey kan içen kargalar,
bütün karanlıklar sizinle dolu!
A rtık yeter fik r i susturduğunuz,
yerini hiçbir şey tutam az bu dünyada
zincirsiz, kelepçesiz yaşam anın.
H aydi gidin, tarih korusun sizi,
-h a yd u tla ra en iyi sığınaktır g e c e -,
gidin, yo k olun siz de o m ezarlıkta,
işte m üjdelerin en güzeli,
işte en gerçek özgürlük
düşüm üzdeki gelecek çağlarda:

96

Youtube: Tanrı Mı Varmış


N e savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınm a, ne de zulm ün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim , sen de sen!
E y soluyan iskelet, kim se bilm eyecek o zaman,
kim se bilm eyecek senin sayıp döktüklerini,
savaş ne, karışıklık ne, zafer ne, antlaşm a ne?
B elki duyulm adık bir öykü,
belki korkunç bir masal.
Ç ok sürm ez, köhne kitap,
fik r i gören sayfaların
bugün olm azsa yarın yırtılacak.
A m a kim yapacak dersin bu işi?
Bu öyle büyük, öyle kocam an bir devrim ki,
hangi güç kalkar, ben yaparım der?
Yerlerin ve göklerin sahibi mi?
Tamam, işte oldu şim di!
Yeri göğü elinde tutan, o kibirli,
o som urtkan ve dokunulm az.
B ütün bu kavgalar onun yüzünden değil mi?
G ökyüzü, sen söyle!
Yüzyıllarca sel gibi akan şu,
-ş im d i esrik bir ağzın türküsü,
kuru sesi zindandaki bir adam ın,
iç açan bir söz ya da yakan bir söz şim di,
bir geniş "oh!", bir derin "eyvah!",
bir yakarış, bir övgü,
şim di tüy gibi bir rüzgâr,
şim di azgın bir kasırga
ve topunun yukarlarda bir gökyüzü.
Topunun güneşi, ayı, yıldızları var,
ve topunun görünm ez bir tanrısı.
Topunun adanan bir cenneti var,
ve topunun bir varlığı, bir yokluğu,
ve topunun saygıdeğer bir peygam beri.
Topunun cennetinde körpecik güzel kızlar yaşar,
ve topunun cehennem inde birer lokm adır insancıklar.
Tanrılar ne derse onu yapacak halk,

Youtube: Tanrı Mı Varmış


sabırla ve kahırla olacak iki büklüm.
A m a tanrılar ne derse onu yapacak,
inanasım gelm iyor bunların hiçbirine.
"Ne bileyim ?" diyor kim e sorsam.
H epsi bir kuruntu m u bunların yoksa?
Belki aldanm ak yaşam anın bir gereği.
B elki de hepsi doğrudur, kim bilir,
belki ben hiçbir şeyin fa rkın d a değilim ,
karıştırm adayım "yok"la "var"ı.
K usurum ne, kuşkuda olm ak mı?
Kuşku, koşm aktır aydınlıklara doğru.
İnsan aklıdır eninde sonunda gerçeği bulacak olan.
B elki de yo k olacağız bir gün topum uz birden.
Kim bilir, öbür dünya belki de var.
M adem bu beden o ölüm süzün işi,
ne diye kıvranır durur bir türlü dert içinde?
H adi diyelim aslım ız toprak bizim,
sen gel onu kederden bir çam ur yap,
- h e r yeri kanla, göz yaşıyla d o lu -
in sa f be, bu kadarı da olur mu?
Sen gel hem yoktan var et,
sonra var ettiğini boz, kötüle!
H içbir ya r adandan um m am bunu.
Yaradan yo k eder, perişan etmez!
En zorlu düşm anın işte, tanrı.
B oğm ak ister seni ulu katında,
çok iyi tanırsın sen o yılanı,
onun kızgın zehrinden bir vakitler bize,
bir tadım lık verm iştin hani.
K uşku! En zalim , en güçlü düşm an.
Bunu ya bildin de koydun kafam ıza,
ya da bilem edin işin nereye varacağını.
"Şeytanlık, düzen, sapıklık" denen şey var ya,
bugün yerinden yurdundan edecek seni o.
Tapınağında ışıklarını söndürüyor,
elleriyle parçalıyor heykelini.
Sense, iler tutar yerin kalm am ış,
göçüp gidiyorsun olanca gücünle.
B urçlarında yıkılm alar fa la n hani?

98
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N erde hani güm bürtüsü yıldırım larının?
O kızgın soluğun hani nerde?
N e cehennem lerinde bir kaynam a var.
Ne büyük acını gören bir göz.
Ne de kulaklarda bir dokunaklı çınlama.
O ysa bir ufak parçası kopsa insanın,
bir sızlam a olsun duyulur, bir ağlaşm a.
Sen "yeryüzü" ve "gökyüzü"nle göç g it de,
bir inilti bile duyulm asın ortalıkta.
Tam tersi, kahkahadan geçilmiyor.
Zaten yalana ağlasa ağlasa,
bir ikiyüzlüler ağlar,
bir de ahmaklar.

Evet, bunlan diyor Tevfik Fikret "Tarih-i K adim "inde. N e var ki, "m aval oku-
yan"lar bugün de var. G üçlülerin çıkarlarının üstüne kurulduğu ve sıkıca korun­
duğu görülen koyu karanlıklar içinde. Fikret'in yakındığının yok olm ası için güç­
lü, çok güçlü ışıklar istiyor bu karanlık. Bu satırlar da onun iç in ...
B ilindiği gibi Tevfik Fikret'in bir de "Tarih-i K adim "e "zeyl"i, yani "ek"i var.
B urası, onun da yeri. A nlaşılırlığı için yine A. K adir'in Türkçeleştirm esiyle suna­
lım:

"TARİH-İ K A D İM "E EK:

-M o lla S ırâ t'a -

P araya hiç dayanm ayan bir şairm işim ,


zangoçluk ederm işim protestanlara gider.
Size ed eb î saygılarım ı sunarını efendim ,
ya n i yıldızlı bir kürsünün üstadına,
bilgin şairine yani İslam D ini'nin,
M olla Sırât H azretlerine yani,
lütfen bize ne güzel,
zangoçluğu yakıştırıverm işler.
A m a aldanm ış olm ayasın sakın, üstadım ,
m üslüm an oğluyum ben ne de olsa
Sen o g üzel dini anlatm a bana,
O dinden senin kadar ben de anlarım .

99
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B en de okudum o Tanrı kitabını,
yüreğe doğan o sözleri ben de dinledim .
Ben de dolaştım sizin gibi cam i cami,
Tanrı önünde ben de oldum iki kat,
-a çılırd ı hayalim de cennet yolu,
dolardı yüreğim e cehennem ko rku su -,
ulu Tuba'ya ben de tırmandım.
Ben de çıktım m elekler katına.
E zanı duydum mu bayılırdım,
nasıl koşardım o "Tanrı" sesine!
B en de teşbih çektim , dua ettim,
ben de nam az kıldım , oruç tuttum ,
hepsini hepsini yaptım , halt ettim!
Ç ünkü ne dendiyse inanm ıştım ,
kanm ıştım senin kandıklarına.
B ağlanm ıştım körü körüne,
canım ı adam ıştım dinim e, canımı.
Tanrıyı da sevm iştim peygam beri de.
A m a onlar bugün çok uzaklarda,
anladım ben asıl gerçek ne,
A nladım H anya'yı, Konya'yı,
bizi H akka götüren yo l başka.
Senin şu saydıkların var ya hani,
şu şaşılacak şeyler, hani doğaüstü,
onlar hep m asal, hep kafadan atm a,
bugün hiç durm adan arıyor insan,
gitgide görüyor işin içyüzü de,
senin hokkabazlar unutm uşlar geleceği.
İsa ile M usa, aldatılan ve aldatan,
o büyülü değnek, bir koca kuyruklu yalan.
İşte insanoğlu bir yerde böyle sapık,
kendi yapar putunu,
sonra tapar gene kendi.
("B eşerin böyle delâletleri var;
Putunu kendi yapar, kendi tapar.")
G it ara kiliseyi, dolaş K âbe'yi,
çan sesini duy, tekbiri dinle,
um duğun, beklediğin şeyler nerde hani,
ortada bir tek şey göreme.

100

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Şeytanı da düzm e, A llah'ı gibi,
Buda'sı düzm e, E hrim en'i düzm e, Yezdan'ı düzme.
B ir korkak kuşku yaratm ış bunların topunu.
G ölgeler baktım , gölgeler, g ö lg eler...
Sonra baktım bir karanlık uçurum.
H aydi dön geri, dön geri, dön, oğlum !
Ve beynim den vurulm uş gibi devrildim .
Şim di benim ne cennet, ne cehennem um urumda.
Bakarım evrene, şaşar şaşar kalırım.
N e tapılan tanırım , ne taptıran tanırım ,
yaradılışın kuluyum ben artık,
ben yaradılışın kulu.
P ıtrak gibi işte gökyüzünde mescitler.
İşte onlara orda vicdanım secde eder.
İşte benim bundan böyle tapınm anı bu.
İşte bundan böyle benim vaktim böyle geçer.
A rtık öyle rahat, öyle rahat ki içerim,
a yırt edem em kendim i bir kayadan.
Tapınm akta biraz m innacık bir kuşla,
b ir ishak kuşu da, lâilâhe illallah der,
ben de, lâilâhe illallah derim.
Ve doğruluk ve alçakgönüllülük ve sıkı dostluk,
ve el uzatm a ve korum a ve in sa f ve acım a,
ve sonra bir şaire zangoç d em em ek...
İşte buyuran bunlar benim vicdanım a.
B enim âyinim düşünüp yapmaktır,
benim dinim , insan gibi yaşamaktır,
inanm ışım : Taparım ben varlığa
H er kanat bana bir m elek sesi getirir.
N e işim var peygam berle benim,
beni H akka bir örüm cek götürür.
K itabım işte yeryüzü kitabı,
bendedir iyilik, kötülük tohumu.
Varırım hep böyle ta m ezara dek,
yeniden dirilm ek bizim nem ize gerek.
Taşır insanların hem aşkını, hem acısını,
bağrım daki şu deli, şu ince yürek,
insan gibi yaşam aktır bugün gerçek din,
insan gibi yaşam ak.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İslam cılar, İslam ı "çağın dini" gösterm ek için oradaki buradaki H ıristiyan "bi­
lim adam lan"nm sözlerini çarpıtarak kanıt diye gösterirler. Sık sık da birer "ya­
lancı tanık" durum undaki M aurice B ucaille, W.M. Vatt, R oger G araudy gibi baş­
ka dünyalarda ölürlerken İslam dünyasında dirilm eye yönelm iş kişilere yer ve­
rirler. Tevfik Fikret'leriyse görm ezler, görm ezlikten gelirler.

E ski "M aval"lar, "Yaratılış Söylencesi"yle Başlar

"B aşlangıçta Tanrı gökleri ve yeri yarattı. Yer ıssız ve boştu. Enginin yüzü
üzerinde karanlık vardı; Tanrı'nın ruhu suların üzerinde hareket ediyordu. Ve
Tanrı 'Işık olsun!' dedi; ışık o ld u ..." (Tevrat, Tekvin, Bap 1:1-3.)
Tevrat, T evfik Fikret'in deyişiyle "Tarih-i K adirri'i böyle anlatır gider. H er
şeyin, "Tanrı"nm "ol!" dem esiyle nasıl olduğunu, "gökleri ve yeri", tüm can lı­
ları ve cansızları "altı günde" nasıl y arattığını bir bir anlatır. (Bkz. T evrat, T ek­
vin, Bap: 1-2.) B unların asıl k aynaklarının eskiçağ toplum larının söylenceleri
olduğunu bu dizinin ("K utsal K itapların K aynaklan" dizisinin) Tevrat b ö lü ­
m ünde, birlikte göreceğiz.
Bunlar, şöyle ya da böyle K ur'an'a da geçm iş durum da:
K ur'an'ın açıklam asına göre de, her şey, T ann'nın "ol!" dem esine bağlr. Tan­
rı, "ol!" deyince olur her şey (bkz. Bakara Suresi, 117. ayet; Â l-i İm rân Suresi,
47 ve 59. ayetler; E n'âm Suresi, 73. ayet; N ahl Suresi, 40. ayet; M eryem Suresi,
35. ayet; Y âsin Suresi, 82. ayet; M ü'm in Suresi, 68. ayet).
K ur'an'a göre de Tann, "gökleri ve yeri altı günde yaratm ış"tır. (A 'râf Suresi,
54. ayet; Yunus Suresi, 3. ayet; H ûd Suresi, 7. ayet; Furkan Suresi, 59. ayet; S ec­
de Suresi, 4. ayet; Fussilet Suresi, 9-12. ayetler; K af Suresi, 38. ayet; H adîd S u­
resi, 4. ayet.) K ur'an'ın açıklam asına göre, T ann yaratm ayı gerçekleştirdiği "altı
güri'd en dördünü, Y ER 'i (dünyayı) yaratm aya, iki günü de gökleri yaratm aya"
harcam ış bulunuyor. N eden? Çünkü çıplak gözle bakıldığında "gökler", Ay'ıyla,
G üneş'iyle, yıldızlarıyla "Y ER"den (dünyadan) daha küçük görülür.
Dini, bilim karşısında savunm a çabasında olanlar, buradaki "güri'lerle am aç­
lananın, bildiğim iz haftanın günleri olm adığını ileri sürerler. O ysa M uham m ed'in
açıklam ası var ve çok açık. Bu açıklam aya göre, buradaki günler, "pazartesi, sa­
lı, ç arşam b a..." gibi haftanın günleridir. Ve M uham m ed, Tanrı'nın, haftanın han­
gi gününde neleri yarattığını açık seçik anlatıyor. M üslim 'in e's-Sahîh'mâe. de yer
alan hadise göre:
- Y ER 'i (düm düz biçim iyle) cum artesi,
- D ağları pazar,
- A ğaçları pazartesi,

102

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- "M ekruh"u ("kötü"yü, "kötülüğü" anlatıyor olm alı) salı,
- "N ur"u (ışığı) çarşam ba,
- H ayvanları perşem be,
- "Â dem "i cum a günü "yaratm ıştır Tanrı."6
Tevrat'ta T ann'm n "yedinci gün dinlendiği" yazılı (bkz. Tevkin, Bap 2: 2).
K ur'an'da, T ann'm n "yedinci gün dinlendiği" yolunda açık bir anlatım yok.
Ancak, "gökleri ve yeri altı günde yarattıktan sonra T ann'm n A R Ş'a istiva ettiği"
bildirilir. "İstiva", İslam kelam ında çok tartışılan bir sözcüktür. K elam cılar,
K ur'an'ın anlatım ını akla uydurm ak için "istiva"ya kendi anlam ından başka türlü
anlam lar verm eye çabalarlar. Bu sözcük, sözlük anlam ıyla "doğrulm a, dayanm a,
bir düzeye gelm e" anlam larını içerir. T ann'm n "Arş'a istiva etm esi”, bir çeşit
"dinlenm e am acıyla dayanm a" biçim inde yorum lanabilir. N e var ki, Sünnet ehli
bunu kabul etm ez. K ur'an'ın "Tanrı"sı da şöyle der: "A ndolsun ki gökleri ve ye­
ri ve ikisinin arasında bulunanlan altı günde yarattık ve Biz, bir yorgunluk d u y ­
m adık." (K af Suresi, 38. ayet.)
B ununla birlikte M uham m ed'in şu açıklam ası ilginç:
- "Yüce tann, yaratıkları yaratm a işini bitirince, sırt üstü uzandı. O sırada bir
ayağını, öbür ayağının üstüne koym uştu. Bunun benzerini yapm ak hiç kim seye
uygun değildir."7 "Ayak ayak üstüne atm ak", Tanrı'ya özgü sayıldığı için, insanla­
rın bunu yapm aları yasaklanır.8
"Tanrı, yaratıkları yaratm a işini bitirince niçin sırt üstü uzanm ış ve ayak ayak
üstüne atm ış"tı? Bunda, Tevrat'ta anlatılan "dinlenm e" anlam ı yok mu?
K aldı ki, K ur'an’ın "Tanrı"sı da Yahudilikteki "SEBT" gününe çok önem ve­
riyor. Bu yasağa uym ayanları, "aşağılık m aym unlara dönüştürdüğünü" açıklıyor.
(Bkz. A 'râf Suresi, 163-166. ayetler). Sebt ise, bilindiği gibi, Tevrat'ta anlatılan,
T ann'm n dinlendiği "yedinci gün"dür (cum artesi).

Yaratılış E fsanesinde, "Âdem , Havva" ve


B unların C ennette Bulundurulup Sonra K ovulm aları

"Yaratılış m avalı"nm önem li bir kesitini oluşturuyor bu. Tevrat'tan yer yer d e­
ğiştirilerek K ur'an'a geçirilm iş olduğu görülüyor.
"M elek"ler, K ur'an'ın "Efendi T ann"sm ın (Rabb) danışm anlarıdır. Bu neden­
le "Â dem ’in yaratılışı" konusunda da "m elek "lere danışıldığı, am a "m e le k le rin

6 M üslim, e's-Sahîh, Kitabu Sıfatı'l-M ünâfıkîn/27, hadis no. 2789; Ahmed İbn Hanbel, M üsned,
2/227.
7 Hâfız Ebu Bekr M uhammed İbnü'l-Hasan İbn Fûrek, Müşkili'l-Hadis, tahkik: Dr. A bdul'm ütî, s.42.
8 Müslim. e's-Sahîh, Kitabu'l-Libâs/72-74, hadis no. 2099; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Edeb/35, ha­
dis no. 2767.

103
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bu işe karşı çıktıkları, bununla birlikte "Tanrı"nın kararlaştırdığı işi gerçekleştir­
diği, yani A dem 'i yarattığı anlatılır:
Ö yküyü, B akara Suresi'nden izlem eye başlayalım (D iyanet'in çevirisinden):
"R abbin m eleklere: 'B en yeryüzünde bir halife var edeceğim ' dem işti.
"M elekler: 'O rada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini m i var ede­
ceksin? O ysa biz seni överek yüceltiyor ve seni tekdis etm ekte bulunuyoruz' d e­
diler. A llah: 'Ben şüphesiz sizin bilm ediklerinizi bilirim ' dedi." (Bakara Suresi,
30. ayet.)
A nlatılanlara göre, "Rabb", yani "Efendi Tanrı", "Halife" diye nitelediği
A dem 'in yaratılm aya değer ve üstün nitelikli olduğunu kanıtlam a yoluna gider.
Bunun için bir sınav düzenler. Â dem 'e de, m eleklere de bir soru sorup, cevabım
isteyecektir. N e var ki, Â dem 'e, sorulacak sorunun cevabını öğretir. Konu: "Tüm
adlar." Â dem 'e bunları önceden öğrettikten sonra sınavı başlatır. Âdem 'e öğret­
tiklerini m eleklere sorar: "Eğer doğru söyleyenlerdenseniz haydi bunları bilin ba­
kalım , bana bunların adlarını söyleyin" der (bkz. Bakara Suresi, 31. ayet). M e­
lekler o konuda bir bilgileri olm adığını, kendisinin öğrettiklerinden başka bir şe­
yi de bilem eyeceklerini söylerler (bkz. 32. ayet). Sonra soruyu  dem 'e yöneltir
Tanrı. D aha önce kendisine öğretildiği için, Â dem istenen adları bir bir söyler.
B unun üzerine Tanrı, "B en size dem edim m i ki, göklerin ve yerin gizliliklerini
ben daha iyi bilirim . Sizin açıkladıklarınızı, gizlediklerini en iyi ben bilirim " di­
ye konuşur (bkz. 33. ayet). B öylece sınavı Â dem , daha doğrusu "Tanrı" kazan­
m ış olur.
B urada sözü edilen "adlar"la anlatılm ak istenen nedir? Bunu K ur'an yorum ­
cuları araştıradursunlar; biz asıl kaynağa, Tevrat'a baktığım ız zam an ne olduğu­
nu görebiliyoruz.
"Ve R ab Allah, h er kır hayvanını ve göklerin her kuşunu topraktan yaptı ve
onlara ne ad koyacağını görm ek için  dem 'e getirdi.  dem , her birinin adını ne
koyduysa, canlı yaratıkların adı o oldu. Ve  dem , bütün sığırlara, göklerin k u ş­
larına ve her kır hayvanına ad koydu." (Tevrat, Tekvin, Bap 2: 19-20.)
G örülüyor ki, söylence (efsane), T evrat'takinden biraz değişik olarak K ur'an'a
geçirilm iştir.
Peki Tanrı, Â dem 'i nasıl yapm ıştı?

 dem 'in Yaratılışı

Efsaneye göre "toprak (çamur)" ve "üfürük", Â dem 'in yaratılm asına yetmiştir:
"Ve Rab Allah, yerin toprağından  dem 'i yaptı. Onun burnuna hayat üfürü­
ğünü üfürdü. Ve  dem yaşayan can oldu." (Tevrat, Tekvin, Bap 2:7.)

104

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu, Tevrat'taki anlatış. K ur'an'daki de bu doğrultuda:
- Â dem "toprak"tan yaratılm ıştır (bkz. Â l-i İm rân Suresi, 59. ayet).
- Bu "toprak, çam ur durum una" getirilm iştir. (Bunun anlatıldığını görm ek
için örneğin bkz. A 'râf Suresi, 12. ayet; M ü'm inûn Suresi, 12. ayet; Secde Sure­
si, 7. ayet; Sâd Suresi, 71 ve 76. ayetler.)
- Tanrı, bu çam ura bir biçim (insan biçim i) verm iştir. (Bunun anlatıldığını
görm ek için örneğin bkz. H icr Suresi, 29. ayet; Secde Suresi, 9. ayet; Sâd S ure­
si, 72. ayet.)
- Tanrı "kendi canından üfürünce", Â dem insan olarak m eydana gelmiştir.
(Bkz. H icr Suresi, 29. ayet; Secde Suresi, 9. ayet; Sâd Suresi, 72. ayet.)
- D em ek ki özet olarak anlatılan şu:
"Tanrı", önce bir "toprak" alıyor. Sonra "çamur" yapıyor. Sonra "bir insan b i­
çim i (insan heykeli)" m eydana getiriyor bundan. Ve sonra bu "çam urdan insan"a
(insan heykeline) "üfürüyor". İşte o zam an "canlı bir insan" oluveriyor. Bu insan,
Âdem 'dir.
M uham m ed'in anlattığına göre, Â dem 'in yapılm ası için gerekli olan "toprak",
yeryüzünden "avuç avuç toplanarak" elde edilmiştir.
Y ine onun açıklam asına göre, toprak böyle, yeryüzünün çeşitli kesim lerinden
toplanm am ış olsaydı, bugün insanların derilerindeki "renk farkları" m eydana
gelm ezdi. Hadis şöyle:
- "Tanrı Â dem 'i yaratırken tüm yeryüzünden toplayıp avuçladığı topraktan
(çam urdan) (heykelini) yaptı. T üm  dem oğulları da (toprağının alındığı) yerin
özelliğine göre özellik kazanarak gelm iştir. (Bu nedenle) kim i kızıl, kim i ak, k i­
m i kara d e rili... olm uştur.9
Y ine M uham m ed'in açıklam asına göre, Â dem 'in yapılm ası için toplanan top­
rağın tüm ü harcanm am ış bu iş için. Topraktan (çam urdan) biraz artm ış, bundan
da "hurm a ağacı" yaratılm ıştır. O nedenle M uham m ed, hurm a ağacına, "İnsanoğ­
lunun hâlâsı" olarak saygı gösterilm esini istiyor.10
G örülüyor ki, söylencenin kökü Tevrat'ta olsa da, öteki konularda olduğu gi­
bi, "Â dem 'in yaratılm ası" konusunda da gerek K ur’an'a, gerek hadislere biraz d e­
ğişik biçim iyle yansım ış bulunuyor. Bu da, öteki Yahudi kaynaklarındaki ayrın­
tılardan, değişik anlatım lardan ve kim i zam an M uham m ed'in kendisinin, kim i
zam an da öğreticisi durum undaki kişilerin değişik şeyler katarak ve yer yer d e­
ğiştirerek öyküye değişik bir biçim verm e çabalarından kaynaklanm ış olabilir.
 dem 'in yukarıda anlatıldığı gibi "yaratılm ası" söz konusu olunca şöyle bir
soru akla gelebilir:

9 Ebu Davud, Sünen, Kitabu's-Sünne/17, hadis no. 4693; Tirmizî, Sünen, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/3,
hadis no. 2955; Ahm ed İbn Hanbel, M üsned, 4/400, 406.
10 Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 1/195-196, 459, hadis no. 511, 1223.

105
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- T an rın ın yalnızca bir "ol!" dem esiyle "her şeyin oluverdiği" anlatıldığına
göre, A dem 'in yaratılm ası için onca işe ne gerek vardı? Tanrı, "ol!" derdi, Â dem
de oluverirdi. N iye böyle olm am ış?
B enzer soruyu, "göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı" anlatılırken de sor­
m ak m üm kün. N e var ki, bu tür soruların karşılığı yoktur. "Tanrı'nın yaptığından
sorulm az." (Bkz. E nbiyâ Suresi, 23. ayet.)

H avva'nın "Yaratılması"

"M avaF'ın bu kesim i de oldukça ilginç:


"Ve Efendi Tanrı (Rab Allah): 'Âdem 'in yalnız olması iyi değildir. Kendisine uy­
gun bir yardımcı yapacağım' dedi. ( ...) Â dem 'in üzerine derin uyku getirdi. Ve o
uyudu. Ve Efendi Tanrı onun kaburga kem iklerinden birini aldı. Ve onu Âdem 'e ge­
tirdi. Â dem şöyle dedi: 'Şimdi bu, kem iklerim den bir kemik, etimden bir ettir. B u­
na NİSA denecek. Çünkü o, insandan alındı.'" (Tevrat, Tekvin, Bap 2: 18, 21-23.)
Söylencenin bu kesim i bu ayrıntıyla K ur'an'da yer almıyor. K ur'an'daki anla­
tım biraz kapalı:
K ur'an'm "Tanrı"sı, insanlara şöyle seslenir:
- "Ey insanlar! O Efendi Tanrınızdan (R abbeküm ) korkun ki, sizi bir tek can­
dan (Â dem ’d e n )11 yarattı. O ndan da karısını -e şin i (Havva'yı) yaptı. Ve ikisinden
de çokça erkekler, kadınlar m eydana g etird i..." (N isâ Suresi, 1. ayet.)
Bu ayette geçen "bir tek can" diye çevirdiğim iz "e'n-nefsun vahide" ile anlatı­
lanın Âdem ; "kan-eş" diye çevirdiğim iz "zevc"le anlatılm ak istenenin de H avva
olduğunu söyler Kur'an yorumcuları. İkincisinin, birincisinden "yaratıldığı" belir­
tildiğine göre, Havva'nın  dem 'den alınan şeyle yapıldığı anlatılıyor demektir. Ya­
ni söylencedeki H avva'nın  dem 'in kaburga kem iğinden yaratıldığına ilişkin kesi­
m inin Tevrat'tan K ur'an'a bu anlatım la yansıdığı görülüyor. M uham m ed'in "ha-
dis"indeki açıklam a da bu doğrultudadır ve K ur'an yorum larında yer alm ıştır.12
K ur'an yorum larında da yer alan M uham m ed'in "hadis"lerinden biri şöyledir:
"K adınlar konusunda yarar sağlayacak biçim de davranm anızı öğütlerim .
Çünkü bunlar, eğe kem iğinden yaratılm ışlardır. Bu kem iğin en eğri kesim i, üst
kesim idir. Onu doğrultm a yoluna gidersen kırarsın. B ıraktığın zam an hep öyle
kalır. Ö ylece kullanırsın o n u ."13
Bu bakış, Yahudi kaynaklı İslam şeriatının kadına olan bakışını da som ut bi­
çim de sergiliyor. "K adını doğrultam azsan; ondan ne ölçüde yararlanırsan o ölçü­
de yararlanm aya bakm alısın." M antık bu.

11 Bkz. tefsirler, örneğin Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/258.


12 Örneğin bkz. Taberî, Camiü'l-Beyân, 4/150; F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 9/161.
13 Bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Enbiya/1; Tecrîd, hadis no. 1816; Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'r-
Rıdâ'/60, 6, hadis no. 1468.

106

Youtube: Tanrı Mı Varmış


 dem 'le H avva'nın C ennetteki Yaşam ları ve K ovuluşları

Bakara Suresi'nin 35. ve 36. ayetlerinin D iyanet çevirisindeki anlam lan şöyle:
"Ey  dem , eşin ve sen cennette kal. O rada olandan istediğiniz yerde bol bol
yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşm ayın. Yoksa zâlim lerden olursunuz; dedik. Şeytan,
oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulunduklan yerden çıkardı. Onlara:
'B irbirinize düşm an olarak inin, yeryüzünde bir m üddet için yerleşip geçinecek­
siniz' dedik."
A 'râf Suresi'nde de anlatılır bu. B undan önce de "Tanrı"yla "şeytan" arasında­
ki bir tartışm adan söz edilir; Tanrı Â dem 'i yaratınca, m eleklere, ona secde etm e­
lerini söyler. Hepsi buyruğa boyun eğip secde ederler. A m a İblis, yani şeytan k ar­
şı çıkar. T ann'yla İblis arasındaki tartışm anın özeti şöyle:
- Sana buyurduğum halde seni secde etm ekten alıkoyan nedir ey İblis?
- Ben ondan daha üstünüm . Çünkü sen beni ateşten, onu çam urdan yarattın.
- Hadi oradan! İn aşağı! B öbürlenm ek neyine senin? Ç ık git. Sen alçaklardan
birisin.
- D iriliş gününe değin bana bak, süre ver.
- H aydi dediğin gibi o lsu n ...
- Beni azdırdığın için, andolsun ki ben de senin kullarını azdıracağım . D oğ­
ru yollarında oturup şaşırtacağım o n la rı...
- D efol oradan. K ınanm ış ve kovulm uş olarak defol! Ben de antiçerek söyle­
rim ki, insanlardan sana uyanlarla birlikte topunuzu cehennem e dolduracağım !
(Bkz. A 'râf Suresi, 11-18. ayet.)
Sonra şunlar anlatılır:
- Ey  dem , sen ve karın, cennette kalın. D ilediğiniz yerdekilerden yiyin.
A m a şu ağaca yaklaşm ayın. Y oksa k endisine yazık etm iş olanlardan olursunuz.
(Tanrı Â dem ’e böyle seslendi.) N e var ki hem en şeytan (araya girip) açılm ası
kötü olan yerlerini k endilerine g ö stersin diye ikisine de fısıldadı: "Efendi Tan-
rı'n ızm size bu ağacı yasaklam ası, iki m elek oluverm enizi ya da burada te m el­
li kalanlardan olm anızı önlem ek içindir." İkisine de ant içerek söyledi. "B en
ikinize de, öğüt verenlerdenim " dedi. B öylece ikisinin de yanılm alarına yol aç­
tı (şeytan). İkisi birden ağaçtan tadınca, ikisine de açılm ası kötü olan yerleri
göründü. Ve cennet yapraklarından oralarını örtm e yoluna gittiler. O sırada ik i­
sinin de E fendi Tanrı'sı; '-B e n ikinize de o ağacı yasaklam am ış m ıydım ? Ve si­
ze d em em iş m iydim ki, şeytan sizin için apaçık düşm andır!' diye seslendi."
(A 'râf Suresi, 19-22. ayetler.)
K ur'an'a geçirilm iş olan söylencenin bu kesim inin Tevrat’taki aslı şöyle:
"Ve Efendi Tann (Rab Allah), doğuya doğru Aden'de bir bahçe (cennet) dikti. Ve
yaptığı adamı (Âdem'i) oraya koydu. Ve görünüşü güzel, yenmesi iyi olan her ağa­

107

Youtube: Tanrı Mı Varmış


cı ve bahçenin ortasında yaşam ağacını, ayrıca iyiliği, kötülüğü bilme ağacım yer­
den bitirdi. Bahçeyi sulamak için Aden'den bir ırmak çıktı. Bölündü, dört kol oldu.
Birincisinin adı Gihon'dur. (...) Üçüncü ırmağın adı Dicle'dir. ( ...) Dördüncü ırm a­
ğın adı Fırat'tır. (...) Ve Efendi Tanrı Â dem'e buyurup şöyle dedi: 'Bahçenin her ağa­
cından istediğin gibi ye. A m a iyiliği ve kötülüğü bilme ağacım yemeyeceksin. Çün­
kü ondan yediğin gün, m utlaka ölürsün. ( ...) Âdem'le karısı ikisi de çıplaktılar, ama
(bilmedikleri için) utanç duymuyorlardı. Ve Efendi Tann'mn yaptığı bütün kır hay­
vanlarının en hilecisi olan, yılandı. Kadına (Havva'ya) gidip şöyle dedi: 'Gerçekten
Tanrı, bahçenin hiçbir ağacından yemeyeceksiniz dedi mi?' Kadın yılana karşılık
verdi: 'Bahçenin ağaçlarının m eyvelerinden yiyebiliriz. Am a bahçenin ortasında bu­
lunan ağacın meyvesi hakkında, Tann ondan yemeyin ve ona dokunmayın ki ölm e­
yesiniz, dedi.' Yılan kadına şöyle konuştu: 'Hiç ölmezsiniz. Tanrı bilir ki ondan ye­
diğiniz gün gözleriniz açılacak. Ve iyiyi kötüyü bilerek Tann gibi (ölümsüz) olacak­
sınız.' Kadın, ağacın yemek için iyi ve görünüşünün de güzel olduğunu gördü. (...)
O nun m eyvesinden alıp yedi. Ve kocasına da verdi, o da (Âdem de) yedi. İkisinin de
gözleri açıldı. Kendilerinin çıplak olduklannı bildiler. Ve incir yapraklan dikip ken­
dilerine önlük yaptılar. ( ...) Ve Efendi Tann Âdem'e: 'Çıplak olduğunu sana kim bil­
dirdi? Sana yememeni buyurduğum ağaçtan yedin m i yoksa?’ dedi. Âdem karşılık
verdi: 'Yanıma verdiğin kadın o ağaçtan bana verdi ve yedim!' Efendi Tann kadına
sordu: '-B u yaptığın nedir?' Kadın (Havva) karşılık verdi: 'Yılan beni aldattı ve ye­
dim.' Efendi Tann (bu kez) yılana seslendi: 'Bunu yaptığın için bütün sığırlardan, bü­
tün kır hayvanlarından daha lanetlisin. K am ın üzerinde yürüyeceksin. Öm rünün bü­
tün günlerinde toprak yiyeceksin. Ve seninle kadın arasına, senden türeyenlerle on­
dan türeyenler arasına düşm anlık koyacağım . ( ...) Kadına da şöyle dedi: 'Sıkıntıla­
rını, gebeliğini çok ağırlaştıracağım. Ağrı-acıyla çocuk doğuracaksın. İsteğin koca­
na olacak, o da sana egemen bulunacaktır.' Â dem'e şunları söyledi: 'K annın sözünü
dinlediğin ve yememeni buyurduğum dan yediğin için toprak senin yüzünden lanet­
li oldu. Öm rünün bütün günlerinde sıkıntı çekerek ondan yiyeceksin. Toprağa dö-
nünceye dek alnının teriyle ekm ek yiyeceksin. Çünkü, ondan alındın, topraksın ve
toprağa döneceksin..." (Tevrat, Tekvin, Bap 2: 8-11, 13, 14, 25; Bap 3: 1-7, 12-19.)
Tevrat'taki söylencenin bu kesim i de, biraz Kur'an'a, çeşitli surelere, daha çok
da hadislere, yer yer değişik biçim lerle de olsa serpiştirilm iş durum dadır.
Tevrat'taki "yılan", K ur'an ayetlerine "İblis-şeytan" olarak yansım ış. B ununla
birlikte K ur'an yorum cuları, "yılan"ı, "İblis"in kullandığı yolunda yorum lar yap­
m ışlardır.14 H avva'ya ve yılana ne tür ceza verildiğine ilişkin Tevrat'ta anlatılan­
ları da K ur'an yorum larında buluyoruz (bkz. aynı kaynaklar). Nedeni şu: K ur'an
yorum cuları biliyorlardı ki, "m aval"ın, eskiçağ toplum larından alınm a aslı Tev­
rat'ta. B uraya başvurarak aldıklarıyla ya da aktaranlardan aktararak, ayetlere, ha-

14 Bkz. tefsirler, örneğin bkz. Taberî, Camiü'l-Beyân, 1/87; Tefsiru'n-Nesefî, 1/43; F. Râzî, e't-Tef-
sirü'l-Kebir, 3/15.

108
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dişlere serpiştirilm iş olan söylencenin boşluklarını doldurm aya çalışm ışlardır.
Yenilerini uydurm aktan çekinm eyerek... M aval içinde m aval...
Voltaire, ünlü Felsefe Sözlüğü'nde "Yaratılış" söylencesinin "göklerin ve ye­
rin (içindekilerle birlikte)" yaratılm asına ilişkin kesim i için oldukça uzunca y a­
zar. B ir yerde de şöyle der: "Eski olduğu kadar da yanlış olan bu düşünceye, gök­
yüzünün dünya için yaratılm ış olduğu düşüncesine, bilgisiz halk arasında her za-
. m an değer verilm iştir. Bu (T anrı gökleri ve Yer'i yarattı' denm esi), T ann'nın b ü ­
tün dağları bir de kum tanesini yarattığını söylem eye benzer. Çok iyi gem ici olan
Fenikelilerin, iyi astronom ları da vardı elbette. A m a eski önyargılar her şeye ü s­
tün tutuluyordu. Yahudilerin bütün bilgileri bu eski önyargılar olm uştur."15
Yahudilerin Fenikelilerden -in a n ç a la n ın d a - çok şey aldıkları doğrudur. A m a
bu toplum , başka toplum inançlarından da alm ıştır. B unu, "Tevrat" bölüm ünde
göreceğiz. Yani başka toplum lardan Tevrat'a, Tevrat'tan da K ur'an'a...
Ü nlü düşünür, "Âdem" m addesine de şöyle başlar:
"D ini bütün M m e B ourignon, Â dem 'in, yüce Eflatun'un ilk insanları gibi
H Ü N SA (hem erkeklik, hem de dişilik cinsel organı sahibi) olduğundan em indi.
Tanrı ona bu büyük sırrı bildirm iş; am a ben aynı bildirilere erişm ediğim için bun­
dan hiç söz etm eyeceğim ."16 Yazar, "taklitçi" diye nitelediği Yahudilerin "Âdem
ve H avva" inancını da H indistan’dan aldıkları görüşünden yana olduğunu belir­
tiyo r.17 "Tevrat" bölüm ünde bu konu üzerinde de durulacak.
İşte Kur'an'a da yansıyan "m aval"lardan ilkinin kimliği (ya da "ne idiği") böyle.
Bu hadislere ve açıklam alara göre, Â dem 'in toprağından arta kalanla yaratıl­
dığı için insanların "halâs"ı sayılan hurm a ağacından, Tanrı katında daha değerli
Belgeler

(*>*-* <f' ( ')

Bu hadiste, Tanrinın haftanın hangi gününde neleri yarattığı açıklanıyor.


(Bkz. Müslim, e's-SahTh, hadis no. 2789.)

15 Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çev. Lütfı Ay, İstanbul, 1977, 1/38.


16 Bkz. Voltaire, age, 1/10.
17 Bkz.Voltaire, agy.

109

Youtube: Tanrı Mı Varmış


1— L o' o d J 3— * 3

I y ' i * J i * J*Â^ o* 3— a-V < y -f " ^ üS>*^' K " ^ ‘-•'

<aLx_j />-A ı q î ij ^ A ¿zt *."** - ,*t y (_/*-* *— 1 O4- *-£.>J


»^U j 4—Jlş. l*j! Jlij> (N ) t S - ^ ^ ' i_5^

C i^ ti-ia-l £ ~ » J V>* o + ^ ' >*4 ‘İ'i-ia J' «Ja- - İ jj (V)


— YT i Y i vtfc»A>i jj-ıLİJ^ «-—A__J2SI j.l .-K ıj »lll'ı ...’jl <JL^ j ^ ja V t
<_$ja)M ^1* <Jİa*J <ÎAa.t ç—İ j J a ^3! j <--.L i_»jVt ı_A— :£ J _>j )j _^1
dkuj a. ( \ \ ) İ-Aj <-aV1 S*'--- ^ j 4 İA'lO {¿J û J a H Y /l
. m / r *ü— j a * a ir u v i j < \*\ — \ o / o i ty t\ • m o

1) Tanrı'nın, yaratıklarını yaratıp bitirince sırt üstü yattığı, bir ayağını da öbür ayağı üstüne
koyduğu, o nedenle kimsenin aynı duruşta bulunmasının doğru olm ayacağı anlatılıyor.
Ayrıca "Tanrı'ya özgü oturuş" sayıldığı için ayak ayak üstüne atıp oturmanın da kimse için
uygun düşmeyeceği bildiriliyor.
2) Aşağıdaki notta da hadisin yer aldığı öteki hadis kaynakları gösteriliyor. (Bkz, Mûşkilu'l-
Hadis, s.42.)

, * t v£~X*iMj
. ( T) J j j . « ¿ Uj ¿ g j I ^ J ¿Ij

Bu hadiste, Tanrı'nın, Âdem'in toprağını, yeryüzünün değişik kesimlerinden avuç avuç


topladığı, insanların renklerinin ve karakterlerinin de bu yüzden değişik olduğu anlatılıyor.
(Bkz. Ebu Davud, Sünen, hadis no. 4693.) Bu anlayış öylesine yerleşmiştir ki, karakteri bo­
zuk sayılan bir kimseye "Tineti bozuk" derler. "Tinet" çam ur demektir.

110

Youtube: Tanrı Mı Varmış


tf . ¿ i '’ J* ı ç f)) * J* »*¿„.1 (r \ )

• j C ^ ü ' ö * w -$ . ç a j ¿?!Lîâ*-_j f . "c»J Lr^». . <1^ { ¿ £ jj (•••) — VT

fa / £ j. tj j ‘ J Û fİl J t 'J İ t£ Ş , «İ1.u jZ .j j \ İ y U 'j i


• I’ »-»'1 m•\-S >' ** ' , *• •KİK
*- • • * ‘ *• .
* - « . .U_» Ji ¡£A*‘l

"... Ve kişinin sırt üstü yatarken ayak ayak üstüne atması d a yasaklanmıştır." (Müslim, e's-
Sahîh, hadis no. 2099.)

<J* âu*İ ¿ j-* t**!» t âUJI •CLIı/ 1j a jT ı )«. o \ s


* " + \ *

O jJ j w * y *ü t J p I ¿r* u * i b 4 ^ j£ ~ J

¿ C \ jii i J ^ ) \ ¿ S }\ fU \ ^ S \ i t o i > f c | fy * \ £

<J~. J1} * rjrh ‘ ^ JU-Vl^ tf y j^ J h ^ j) **jj


CJLU i ü l j t v ja J 'j .U u c J J Ü iü i* ¿ O t ¿rt » 4i . . . ^

< t - * j* . Ç ^ . ü* A * » au j U <^4İI 0 5 UÎI j *

( o t cJ» âU*İ <y» iJsiJİ co U u i-) - ur»*'


' -* ^ ^ a
S^5y ¿1 ¿ y ~ j ü t — JÜ i^j4İİİ 4 —— ^1 ¿je. ^ T L x. ¿/i «I j j

t j.ıT İÜ* «Ui S-4JİJ ût-Jfj JİJU. Jlif ÎÜJI jJU


Aa-î. (>1 41c. j € J ü J l <
Ç-t.'JF- I>*j5"î > ı^j ^-Le. jr tj ¿»4»

• **• *</* ¿r* ti JS «.-—İl (jrl

"Hâlânız olan hurma a ğacına saygı gösterin. Çünkü bu a ğ a ç, babanız Âdem 'in ça m u ­
rundan arta kalanla yaratılmıştır..." (Aclunî, Keşfu'l-Hafa, hadis no. 511, 1223.)

! 11
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bir ağaç yoktur. Yine bu alandaki hadisler ve açıklam alarına göre, nar ve üzüm
ağaçları da, ayrıca çekirgeler de A dem 'in çam urundan arta kalanla yaratılm ışlar­
dır. A rapça yazılarda bunlar da var.

Teori
M ayıs 1990, yıl 1, sayı 5

112

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İBR A H İM "PEY G A M B ER" MAVALI

" ... B abanız İbrahim ’in m illetinde. D aha önce size m üslüm anlar adım veren
de o o lm u ştu ..." (Hac Suresi, 78. ayet.)
B urada anlatılan:
- İbrahim , "m üslüm anlann babası"dır.
- M üslüm anlara "m üslüm anlar" adını koyan da İbrahim olmuştur.
Yahudiler:
- "İbrahim , bizim babam ızdın"
M uham m ed inanırları ("M üslüm an'lar):
- "Hayır, İbrahim bizim babam ızdın"

İbrahim H angisinin Babası?

Voltaire, İbrahim ’in "birbirinden bu denli ayrı iki toplum "un, yani "hem Ya-
hudilerin, hem M üslüm anlann" birden "baba"sı olm asının kolay anlaşılır bir şey
olm adığını yazar.1
İbrahim 'in bu iki toplum a da "baba" sayılm ası, bu toplum ları (Yahudileri,
A rapları) birbirlerine ısındıram am ış; "düşm an" olm aktan bile uzaklaştıram am ış.
N eden ki, tem eli olm ayan bir "babalık"tır bu. Tıpkı, söylenceden alınıp Tevrat'a,
sonra da İncil'e ve K ur'an'a geçirilm iş olan A dem 'in "insanlığa baba" yapılm ası­
nın hiçbir y aran olm am ası gibi. B ilim sel tem eli olm adığı artık bilinen bu "ba-
ba"lığın, toplum larm birbirlerine olan düşm anlıklannı önleyem em esi gibi.

K ur'an'ın Tevrat'tan A ktarılm a "Tanrı"sı Tarihleri K arıştırıyor mu?

"K ur'an"ın kaynakları üstüne kitap yazm ış olan C lair D isdull'a göre bu soru­
ya "evet" dem ek gerekiyor:
D isdull, Yahudilerin, Tevrat yorum larını içeren "M idraş"ını, "M idraş Rabbi"
kesim ini ele alıyor. İbrahim 'in N em rud'un buyruğuyla "ateşe atılm ası" m avalına
ilişkin "M idraş"ta anlatılanlarla, K ur'an'da, "tefsir"lerde ve öteki din kitaplarında

1 Bkz. Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çev. Lütfi Ay, "Abraham" maddesi.

113
Youtube: Tanrı Mı Varmış
anlatılanları karşılaştırıyor. K ur'an ve yorum larındakilerin kaynağını belirliyor,
kaynağın, Yahudi "M idraş"ı olduğunu görüyor, gösteriyor. A rdından, İbrahim 'le
N em rud'un Tevrat'ta anlatılanlara göre ayrı ayrı yüzyıllarda yaşam ış olduklarını
anım satıyor. B öylece "M idraş"ta, Tevrat ayetini yorum layan Yahudi din adam ı­
nın yanlışının K ur'an'a geçirildiğini ve bu yanlışa dayalı öykünün, "M idraş”ta n a­
sıl anlatılıyorsa, tüm ayrıntılarıyla M üslüm an din kitaplarına da aktarılm ış oldu­
ğunu ortaya koyuyor. Ö zetle şunları yazıp dile getiriyor:

İbrahim -N em rud M avalına İlişkin Yanlış,


"Farkında Olm adan" mı K ur'an'a G eçirilm iş?

"...İbrahim 'in ateşten kurtarılm ası hikâyesinin esası, bir eski Yahudi yorum cu­
sunun yaptığı bilgisizce bir yanlışlıktır. Bu da, Cunatan'ın Babilon'u bilm ediğin­
den, orada bir kentin adı olan U R sözcüğünü, A ram i dilinde ATEŞ dem ek olan OR
anlam ına alarak, (Tevrat'ın) Tekvin kitabının 11. babının 28. fıkrası üzerine yazdı­
ğı yorum da: 'Nem rud putlara tapm adığından İbrahim 'i ateş ocağına attığı zaman,
ateşin ona zarar verm esine izin verilm edi’ diye yazm asından ibarettir. G erçekte, bu
öykünün aslı yoktur. Cunatan'ın böyle bir yanlışlık yapm ış olm asına şaşılmaz. Asıl
şaşılası olan, Tann'dan vahiy aldığı savında olan bir kim senin (M uham m ed'in),
yanlışlığa dayalı böyle bir masalı doğru sayıp, Cebrail aracılığıyla doğrudan Tan­
n 'dan aldığım ileri sürdüğü kitabının (Kur'an'ın) çeşitli yerlerine sokması ve ken­
disine bağlı olanlara, buna inanm alannı öğütlem esidir..."2
"M uham m ed, bu hikâyeyi okum ayıp, ancak kim i Y ahudilerden işitm iştir.
M idraş Rabbi'deki öyküyü aktarm aktaki am acım ız, M uham m ed'in bu öyküyü bu
kitaptan aldığını kanıtlam ak değildir. Ö ykünün, eskiden beri Y ahudiler arasında
aktarılagelm ekte olduğunu ve A rapların bu m asala ilişkin bilgileri, bu kitapta ya­
zılı olandan ya da buna benzeyen şekillerden aldıklarını gösterm ektir. ( ...)
"...B ö y le m asallara cahil Y ahudiler inanırlar. Çünkü bunlar, geleneksel den­
m eye (bile) layık olm ayan, hiçbir dayanağa dayanm ayan şeylerdir. Y ahudilerin
(geleneklerine göre) İbrahim zam anına ait olarak güvenilir sayılan biricik gele­
neksel kaynakları (Tevrat'ın başındaki) beş kitaptır. Bu çocukça m asalınsa bu ki­
taplarda bulunm adığını söylem eye bile gerek yok. Tersine, Tekvin kitabından an­
laşıldığına göre, N em rud'un, İbrahim 'in zam anından birçok yüzyıllar önce yaşa­
dığı açık seçiktir. G erçi K ur'an'da N em rud adı geçm iyor. A m a bu ad, M idraş
R abbi'deki yahudi öyküsünde olduğu gibi, hem m üslüm anların geleneksel aktar­
m alarında, hem de K ur'an tefsirlerinde, İbrahim 'in ateşe atıldığına ilişkin kesim ­
de görülür. Buradaki tarih yanlışlığı, B üyük İskender'le Türk padişahı O sm an

2 İsmail Fenni Ertuğrul, H akikat Nurları, İstanbul, 1949, s. 113-114.

114

Youtube: Tanrı Mı Varmış


(G azi) arasında ne kadar süre geçtiğini ve böyle bir olayın O sm an'ın başından
hiçbir zam an geçm ediğini bilm eyen bir kim senin: 'Büyük İskender, O sm an'ı ate­
şe attı' dem esi kadar büyüktür."3
C lair D isdull'un bu belirlem esini "cevap" verm ek için "reddiyye" niteliğinde­
ki kitabına alan, ülkem izdeki "İslam cı hareket"in 20. yüzyıldaki gelişm elerinde
rol alm ış önde gelenlerden sayılan4 İsm ail Fenni Ertuğrul (1855-1946) zorlana
zorlana cevap (!) veriyor. Salt "cevap veriyor" olm ak için.
İsm ail Fenni E rtuğrul'un bu konudaki "cevap"ları, şöyle özetlenebilir:
"K ur'an'da, N em rud adı geçm iyor. Ö yleyse, C lair D isdull'un 'K ur'an'da geç­
m em iş olan N em rud'dan dolayı, K ur'an-ı K erim 'i tarih yanlışına düşm üş olm ak­
la suçlam aya hakkı yoktur."5
Bu "cevap" doyurucu değildir. Çünkü, K ur'an'da kim i ayetlerde, "İbrahim 'le
birlikte N em rud'dan söz ediliyor" olduğunda, K ur'an yorum cularının ve M üslü­
m an yazarların hem en hem en görüş birliği vardır.
Ö rneğin Bakara Suresi'nin 258. ayetinde, İbrahim 'in, bir "kâfir hüküm dar"la
tartıştığı ve onu susturduğu anlatılıyor.
Bu "kâfir hüküm dar" kim dir?
K ur'an yorum cuları, hem en tüm üyle, bu soruya verilm esi gereken karşılığın
şu olm ası gerektiğini belirtirler:
"N em rud (N üm rûd, N um ruz)."6
Bu ayet nedeniyle de, N em rud'un, İbrahim 'i ateşe attırm asından söz ediliyor.
(Bkz. aynı kaynaklar.)
E nbiyâ Suresi, ayet 66-70, D iyanet çevirisinden:
"İbrahim: 'O halde A llah'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar verm eyecek
olan putlara ne diye taparsınız? Size de A llah'ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar
olsun! A kletm iyor m usunuz?' dedi. Onlar: 'B ir şey yapacaksanız şunu yakın da
tanrılarınıza yardım edin' dediler. Biz: 'Ey ateş! İbrahim 'e karşı serin ve zararsız
ol!' dedik. O na düzen kurm ak istediler. Fakat biz, onları hüsrana uğrattık."
İbrahim 'i göstererek, "Şunu yakın!" dediği bildirilen kişi kim di?
B una da tefsirler:
"N em rud'du" diye karşılık veriyorlar. Ve öyküyü ayrıntılarıyla anlatıyorlar.7

3 İsm ail Fenni Ertuğrul, age, s. 113. Alıntı T ürkçeleştirilm iştir-T .D .


4 İsm ail Kara, Türkiye'de İslam cılık Düşüncesi, İstanbul, 1987,11/139-183.
5 İ.F. Ertuğrul, age, s. 114, 115.
6 Tefsirler, örneğin Taberî, Camiü'l-Beyân, 16-18; F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 7/21 ve öt.; Kurtubî,
2/1091-1094; Tefsiru'l-M erâği, Mısır, 1974, 3/21; Ebu Hayân, Buhnı'l-M uhîd, Riyad, 2/286 ve
öt.; Celaleyn, 1/40; Tefsirün-Nesefî, 1/30; M uham med Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 1/165; Elm a­
lık Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul, 1960, 2/877 ve öt.
7 Bkz. bu ayetlerle ilgili tefsirler, örneğin F. Râzî, 22/187; Zemahşerî, el-Keşşâf, Kahire, 3/66; Ta­
berî, 17/32; K âzî Beyzavî, 2/86; Tefsiru'n-Nesefî, 3/83 ve öt. Bununla birlikte aynı kaynaklar, bu­
rada, "yakın!" diyenin o toplumdan başka biri ya da birileri olabileceğini de belirtiyor.

115

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Buradaki ayetlerde, İbrahim 'i N em rud'un ateşe attırdığına ve T anrının da kur­
tardığına ilişkin öyküyü olanca ayrıntılarıyla alıp aktaranlardan biri de, Clair Dis-
dull'un Yahudi kaynaklarıyla karşılaştırm ak için ele alıp üzerinde durduğu "Ara-
isu’l-M ecâlis (Kısasu'l-Enbiya)" adlı kaynak kitaptır.8
D em ek ki C lair D isdull, K ur'an ayetlerinde, "İbrahim 'in ateşe atıldığı ve Tan­
rı tarafından kurtarıldığı" anlatılırken "İbrahim -N em rud" m asalına değinildiğini,
bunu M üslüm an yorum cuların da ortaya koyduğunu yazm akla bir gerçeği dile
getirm iş oluyor. İsm ail Fenni E rtuğrul kabul etm ese de gerçek bu. K ısacası: E ğer
İbrahim 'le N em rud ayrı ayrı yüzyıllarda yaşam ışlarsa - k i tek kaynak olan Tev­
rat'a göre ö y le - K ur’an'm "Tanrı"sı "İbrahim -N em rud" m asalını doğru sayar ni­
telikte aktarm akla, alıntı yaptığı Tevrat yorum cusunun düştüğü tarih yanlışına
düşm üş oluyor.
Şim di U rfa'daki "H alilu'r-R ahm an C am ii”ni ve "balıklı iki havuz"u düşünün.
Ve buralarda piyasaya sürülegelen inancı, yutturm acayı. H erkes, "N em rud'un,
İbrahim Peygam ber’i ateşe attırdığına ve m ucize olarak ateşin İbrahim 'i yakm a­
dığına" inanıyor değil m i? Peki bu bir yalansa, bu yalana yüzyıllar boyu halkı
inandırm ış olm anın sorum lusu İslam ve en başta onun "kutsal kitabı (K ur'an)"
değilse nedir ya da kim dir?
K onuya ilişkin tem el "tefsir"lere baktığım ız zam an bir başka düşündürücü
nokta daha görürüz: İslam ın, bir toplum u bir toplum a düşm an ediyor oluşu:

N em rud "K ürt"m üş ve K ürtler İbrahim "Peygam ber"i A teşe Atm ış!

İslam ın en tem el "tefsir"lerinde ileri sürülen bu.


Ü nlü K eşşaf (Arapça) tefsirinde İbrahim 'i ateşe atanın kim olduğundan ve
"N em rud"dan söz edilirken, "Reculun m in a'râbi'l-acem. Yurîdu'l-ekrâde" deniyor.
A nlam ı şu: "İran köylülerinden bir adam . K ürtleri anlatm ak istiyor."9
R âzî'de de benzer açıklam a:
"R eculun m ine'l-kürdi m in a’rabi'Faris." Yani; "İran köylü kesim inden bir
adam , bir K ü rt."10 Tefsirlerin tüm üne yakın b ir bölüm ünde bu açıklam a yer alı­
yor. B unun korkunçluğunu düşünebiliyor m usunuz? Bir kesim toplum , bir kesim
toplum a, "İbrahim Peygam ber'i ateşe atan bunlardır, bunların atalarıdır" denerek
düşm an yapılıyor.
B iz yine konum uza gelelim :
İsm ail Fenni Ertuğrul, D isdull'a cevap verirken bir de şöyle diyor:

8 Mısır, Matbaa Atıf, s.43-46.


9 Bkz. Zem ahşerî, el-Keşşâf, Kahire, 3/66.
10 Bkz. F. Râzî, age, 22/187.

116

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"H azreti İbrahim 'in kıssası Tevrat'ta yoktur diye, 'M uham m ed bu aslı esası ol­
m ayan m asalı K ur'an'a ithal etti' dem eye ve buna şaşm aya ne hakla cü'ret etm iş­
tir? "11
B unun da bir "cevap" değeri olm adığı açık. Ü slubu bile, M üslüm an inanırlar
kitlesine bir "kahram an" olarak görünm e çabasını ortaya koyar nitelikte.
İ.F. Ertuğrul bir yandan, "Yahudi kaynaklan "na M üslüm anlann başvurdukları -
nı, alacaklarını alıp kitaplanna aktardıklannı "kabul" ediyor; am a bunu "saflık"la-
n n a, iyi niyetlerine bağlıyor.12 B ir yandan da, bunun tam tersini ileri sürm ekten çe-
kinm eyip, Yahudi kaynaklanndan alınm adığını savunabiliyor. "Arais ve Kısas-ı
Enbiya"da (oysa "Araisu'l-M ecâlis'le Kısasu'l-Enbiya" aynı kitaptır) görülen "fık-
ralar"ın "Yahudilerden alınm ayıp K âbe'yi tam ir eden İbrahim Peygam ber'den kal­
m a olduğu"nu ileri sürüyor.13 Yani bir sayfada bir görüş, öbür sayfada tersi savu­
nuluyor. Bu da, İ.F. Ertuğrul'un "cevap"ta ne denli zorlandığını açığa vuran bir il­
ginçlik. D aha neler var.
Ve ardından şöyle diyor:
"Ç ünkü A raplann, Yahudilerin ne M idraş adındaki kitabını, ne de C unatan'ın
tefsirini okum aları şöyle dursun, bunların adlarını bile işitm em iş olduklarından
em in iz."14
"Em iniz" diyor, am a gerçek bunun tersini kanıtlam akta. Biz de bunu biliyo­
ruz. H em de elim izdeki kanıtlarla ve kesin olarak. B iliyoruz ki, M uham m ed'in
dönem inde de Y ahudilerin kitapları, A raplarca biliniyordu. K im i, ilgililerince
çok iyi biliniyordu. K im inin bilgisiyse "kulaktan dolma" niteliğindeydi.
Şim di bir ilahiyatçının kitabındaki bilgilerden sunalım:
"C ahiliyye devrinde yazılm ış şiirlerden anlaşıldığına göre, İslam öncesi
A rapları, yarım adanın çeşitli bölgelerinde kurulm uş olan -F ıra t ve D icle n eh ir­
lerinden b aşlayarak Suriye, F ilistin ve M ısır ile güneye, iç bölgelere ve hatta
çöle k ad ar uzanan b ö lg e d e - m a nastırlardaki hayatı biliyorlardı." 15
"H alen A m erika'da bir kütüphanede bir yazm a eser vardır ki, İbrani harfler ile
A rapça yazılm ıştır. Eseri yayım layan 'bilgin', el yazısının, '12. yüzyıla ait oldu­
ğunu' ve K arai m ezhebi (Yahudi m ezhebi) aleyhtarı bazı yazm alar arasında ele
geçirildiğini belirttikten sonra, 'bunda P eygam ber M uham m ed'in Yahudi a rka ­
daşlarının bir listesi ile onlar tarafından yazılm ış bazı ayetleri ihtiva etm ektedir'
der. Bu 'arkadaşlar (ashab)', yazdıkları ayetleri öyle seçm işlerdir ki, her birinin
baş harfi İbrani harflerine çevrildiği zam an, 'İsrail hâkim leri (bilgeleri) Sahte
P eyg a m b er't böyle yaptılar' anlam ında b ir cüm le ortaya çık m aktadır.. ," 16

11 Bkz. İ. Ertuğrul, Hakikat Nurları, s .115.


12 Bkz. age, s.114.
13 Bkz. age, s. 115.
14 Bkz. agy.
15 Doç. Dr. Yaşar Kutluay, AÜ İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1965, s.6.
16 Bkz. Kutluay, age, s. 14.

117

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ir başka ilahiyatçının, D iyanet İşleri eski başkanlarından Prof. Dr. Süleym an
A teş'in kitabından:
İslam öncesi şairlerinden ve ünlü "yedi askı"dan (el M uallakatu's-Seb'a) biri­
nin sahibi olan Z üheyr İbn Ebi Sülm a'nın b ir şiirine17 yer veriliyor. Şiirin anla­
mı (A teş'in çevirisiyle) şöyledir:
"Göğüslerinizcte (kalplerinizde) olanı A llah'tan gizlem eye çalışm ayın. N e k a­
dar gizlense A llah onu bilir. Yaptığınız şeyin cezası ertelenir, bir kitaba konulur,
hem en intikam ı alınır."18
Ve sonra şu bilgi aktarılıyor:
"C harles Lyall'in uzun zam an gösterdiği gibi Züheyr'in bu şiirde hitap ettiği
kabileler, hıristiyan ve yahudi dini fikirlerini bilen bir halkın arasında yaşıyorlar­
dı. B atıda ve kuzeyde Yesrib, H ayber ve Teym â vardı ki buralar, Yahudi merkez-
leri' y d i..." 19
İslam öncesinde A rapların, Yahudi ve H ıristiyan m erkezleriyle içli dışlı ol­
duklarını, gerek Yahudilikten, gerek H ıristiyanlıktan çok şey öğrendiklerini orta­
ya koyan kanıtlar arasında sayılabilecek çok sayıda şiir vardır.20 İlgili bölüm ler­
de, yeri geldiğinde bu şiirler sunulacaktır. O zam an, İslam öncesi şiirlerden b ir­
çoklarının, kim i zam an aynı A rapça kalıplar içinde K ur'an'a nasıl geçirilm iş ol­
duğu da görülecektir.
Yine "İbrahim -N em rud m asalı"na dönelim . Bu m asala benzer bir başka m a­
salı, Tevrat'ın ilk beş kitabında değilse bile, başka bölüm ünde bulabiliyoruz.

Bir B aşka İnsan-A teş M asalı

Babil. A rapların "B uhtunnasır (Buhtunnassar)" dedikleri Kral N ebukadnetsar


(ya da N ebukadnassar ya da N ebukad-N assar, N ubu-haznassar) dönem i. Bu kral
bir "altın heykel" yaptırm ıştır. B abil'de, D ura Ovası'nda. A çılışı için, ileri gelen­
leri çağırır. Toplanan, ileri gelen devlet yetkilileri, yüksek dereceli m em urları
arasında M Ü FTÜ LER, FA K İH LER de vardır (bkz. Tevrat, Daniel, Bap 3: 1-2).
K ral, herkesin altın heykele tapm asını istediğine ilişkin buyruğunu duyurur.
"Kim heykel önünde yere kapanıp tapınm ada bulunm azsa, ateşi alevli bir fırının

17 Bu şiiri, Züheyr'in el M uallaka'sm da görm ek için bkz. Zevzeni, Şerhu’l-M uallakati's-Seb’, Bey­
rut, s.81.
18 Dr. Toshihiko Izıtsu, K ur’a n ’da Allah ve insan, çev. Süleyman Ateş, AÜ İlahiyat Fakültesi Yayın­
ları, Ankara, 1975, s.84.
19 Izıtsu, aynı çeviri, s.85.
20 Bunlardan birçok örnek görmek için bkz. Hasen e's-Sendûbî, Şerhu Divani Imrii'l-Kays, Kahire,
M atbaatül-lstikâm e, s.81, 91, 113, 115, 120, 136, 151, 160, 161, 163, 169, 178-179, 183, 188-
191, 193-194, 201, 204-206, 208, 210, 212-215; Sandusî, Ahhâru'l-M erakıse ve eş'âruhıım,
s.266, 269, 270, 301-304, 385-386, 395-397, 405.

118
Youtube: Tanrı Mı Varmış
içine atılacaktır." H erkes buyruğun gereğini yerine getirir. N e var ki, kim i "Ya-
hudiler", buyruğun gereğine uym am ışlardır: Şadrak, M eşak ve A bdu N egu
(A bed-nego). (Bkz. Tevrat, D aniel, Bap 3: 5-12.)
B undan sonrası Tevrat'ta şöyle anlatıyor:

"(13) O zam an Şadrakı M eşakı ve A bed-negoyu getirsinler diye N ebukad-


netsar öfke ve kızgınlıkla em retti. O zam an bu adam ları kiralın önüne g e­
tirdiler. (14) N ebukadnetsar söyliyip onlara dedi: ey Şadrak, M eşak ve
A bed-nego, bilerek mi ilâhım a kulluk etm iyorsunuz ve dikm iş olduğum al­
tın heykele tapınm ıyorsunuz? (15) Şim di, boru, zum a, çenk, ud, rebab, gay­
da ve her çeşit m usiki âletleri sesini işitince, yere kapanm ağa ve yapm ış ol­
duğum heykele tapınm ağa hazırsanız, âlâ; ve eğer tapınm azsanız, hem en o
saat ateşi alevli fırının içine atılacaksınız; ve benim elim den sizi kurtaracak
ilâh kim dir? (16) Şadrak, M eşak, ve A bed-nego cevap verip kirala dediler:
Ey N ebukadnetsar, bunun üzerine sana cevap verm ek bize gerek değil. (17)
Ö yle olursa kendisine kulluk ettiğim iz A llahım ız ateşi alevli fırından bizi
kurtarabilir; ve senin elinden bizi kurtaracaktır, ey kıral. (18) O lm azsa bile,
m alûm un olsun ki, ey kıral, senin ilâhlarına kulluk etm eyiz, ve dikm iş ol­
duğun altın heykele tapm ayız.

"(19) O zam an N ebukadnetsar kızgınlıkla doldu ve Şadraka, M eşaka, ve


A bed-negoya karşı yüzünün şekli değişti; bunun üzerine cevap verdi, ve fırı­
nı kızdırılm ası âdet olandan yedi kat kaha kızdırsınlar diye emretti. (20) Ve
Şadrakı, M eşakı, ve A bed-negoyu bağlasınlar, ve onları ateşi alevli fınna at­
sınlar diye, ordusundaki bazı zorlu yiğitlere emretti. ( 2 1 ) 0 zam an bu adam ­
lar, şalvarları, sarıkları, ve kaftanlar, ve diğer esvapları üzerlerinde olarak
bağlandılar, ve ateşi alevli fırının içine atıldılar. (22) Bunun üzerine, kiralın
em ri sıkı, ve fın n pek çok kızgın olduğu için, Şadrakı, M eşakı, ve A bed-ne­
goyu alıp götüren adam ları ateşin alevi öldürdü. (23) Ve bu üç adam, Şadrak,
M eşak, ve Abed-nego, bağlı olarak ateşi alevli fırının içine düştüler.

"(24) O zam an kıral N ebukadnetsar şaştı, ve tez ayağa kalktı; öğütçülerine


söyliyip dedi: B iz ateşin içine bağlı üç kişi atm adık m ı? K irala cevap verip
dediler: G erçek, ey kıral. (25) C evap verip dedi: İşte, ben çözülm üş dört ki­
şi görüyorum , ateşin içinde yürüm ekteler, ve kendilerine bir zarar olm am ış;
dördüncüsünün görünüşü de b ir ilâh oğluna benziyor. (26) O zam an N ebu­
kadnetsar ateşi alevli fırının kapısına yaklaştı; söyliyip dedi: Ey Y üce A lla­
hın kulları, Şadrak, M eşak, ve A bed-nego, dışarı çıkın, ve buraya gelin. O
zam an Şadrak, M eşak, ve A bed-nego ateşin içinden çıktılar. (27) Ve satrap-
lar, kaym akam lar, ve valiler, ve kiralın öğütçüleri bir araya toplanm ış ola­

119
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rak bu adam ları gördüler; bedenleri üzerinde ateşin kudreti yoktu, ve başla­
rının saçı yanm am ış, ve şalvarlarının hali değişm em iş, ateşin kokusu da on­
lara sinm em işti.

"(28) N ebukadnetsar söyliyip dedi: Şadrakın, M eşakm, ve Abed-negonun A l­


lahı m übarek olsun, o ki, m eleğini gönderdi, ve kendisine güvenen kullarım
kurtardı, ve onlar kiralın sözünden öte geçtiler, ve kendilerinin Allahından
başka bir ilâha kulluk etmesinler, ve tapm asınlar diye bedenlerini verdiler.
(29) Ve ben ferm an ediyorum ki, Şadrakın, M eşakın, ve Abed-negonun A lla­
hına karşı yolsuz söz söyleyen her kavm , millet, ve dil parçalanacak, ve ev­
leri gübrelik edilecektir; çünkü böyle kurtarabilen başka bir ilâh yoktur. (30)
O zam an kıral Babil vilâyetinde Şadrakın, Meşakm, ve Abed-negonun m er­
tebelerini yükseltti." (Bkz. Tevrat, Daniel, Bap 3: 13-30.)

K ur'an ve K ur'an yorum larındaki "İbrahim -N em rud" m asalının kaynağı bura­


sı da olabilir m i? Bu da bir olasılık. M uham m ed ya da öğreticileri, bu m asalı alır­
larken çeşitli Yahudi kaynaklarından, kulaktan dolm a bilgilerden, Tevrat'tan,
Tevrat'ın bu bölüm ünden, Tevrat yorum larından ("M idraş"tan) biraz biraz alıp
b ir karm a da yapm ış olabilirler. Sonradan gelenler de, aynı kaynaklara yeniden
başvurup alıntılan biraz daha genişletm işlerdir diye düşünülebilir. Ve bu olasılık
daha güçlü.
N e olursa olsun; kesin olan şu: Bu m asalın gerçekle bir ilintisi yok.

K ur'an'a G öre İbrahim Nasıl B ir Adam dı?

"Ö rnek alınacak bir kim se."


K ur'an'ın "TamT'sı, M üslüm anlara seslenerek şöyle diyor:
"İbrahim ve onunla beraber olanlarda, sizin için uyulacak güzel bir örnek var­
d ır..." (Bkz. M üm tehine Suresi, 4. ayet.)
O ysa anlatılanlara bakıldığında İbrahim ’de neler buluyoruz:

İbrahim , T üyler Ü rpertici ve İnsanlık Dışı İşler Yapan


Biri O larak Sunuluyor

B ir adam düşünün: "K arı"sınm "cariye"siyle yatıyor. Bir çocuğu bundan. K ıs­
kanç "karı"sınm isteğine uyarak, hiçbir suçu olm ayan "cariye"yi çocuğuyla b ir­
likte alıp götürüyor; K ur'an'daki (bkz. İbrahim Suresi, 37. ayet) deyim iyle "ekin-
bitki bulunm ayan (ğayri zi zer'in. D iyanet çevirisinde; çorak) bir yere, yavrusuy­
la yapayalnız bırakıyor.

120

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bu adam ın davranışı nasıl bulunur?
K uşkusuz "insanlık dışı".
İlgili ayete, ilgili hadisle birlikte bakıldığı zam an görülür ki, bu insan; "İbra­
him Peygam ber"dir. "K arı"sı Sara; "cariye"si H acer; çocuğu da İsm ail'dir.
"T ann'dan gelen buyruk" üzerine bu yapılm ış. Yani öyle anlatılıyor. O zam an
da, bu acım asızlığı, "insanlık dışı" durum u yaptıran "TanrTdır. İşte "kutsal ki-
tab"ın "Tanrı"sıyla, bir "ulu peygam ber"i böyle sunuluyor.
İlgili ”ayet"in, D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle:
"Rabbim iz! Ben çocuklarım dan kim ini, nam az kılabilm eleri için, Senin k u t­
sal evinin yanında, ÇO R A K bir vadiye yerleştirdim . İnsanların gönüllerini onla­
ra m eylettir. Şükretm eleri için onları ürünlerle rızıklandır" (dedi İbrahim ). (İbra­
him Suresi, 37. ayet.)
İlgili "hadis", B uhârî'nin "e's-Sahîh"inin de içinde bulunduğu, İslam dünya­
sınca en güvenilir hadis kitaplarında da y er alır. Bu hadisi, D iyanet yayınlarından
Sahîh-i B u h â rî M uhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi adlı kitapta görelim : 1381
no.lu hadis. "Türkçesi", hem eski bir dilledir, hem de yorum larla karışıktır. Yine
de anlaşılabilir. B ir bölüm ü aynen şöyle:

"İbn-i A bbâs radiya'llâhu anhum â'dan şöyle rivayet olunm uştur:

"K adınların uzun etekli libâs kullanm aları İsm ail'in anası (H âcer) tarafın­
dan konulm uş bir âdettir. Hâcer, (kıskanç ortağı) Sâre'den izini gizlem ek
için uzun eteklik giym işti. İbrâhim H âcer'le evlenip İsm âil doğduktan son­
ra em zirm ekte olduğu oğliyle beraber (Sâre’nin taarruzundan korunm ak
için Şam 'dan çıkıp M ekke'ye) geldi. N ihâyet H âcer’le İsm âil'i M escid-i Ha-
râm 'ın (bugün bulunduğu) yerin, ve M escidin yüksek bir m ahallindeki
Z em zem kuyusunun yukarısında büyük bir ağacın yanına bıraktı. O tarihte
M ekke'den hiçbir kim se yoktu. H attâ içecek su da yoktu. İşte İbrâhim bu
ana ve oğulu buraya bıraktı. Y anlarına içi hurm a dolu (m eşin) bir dağarcık,
içi su dolu bir kırba bıraktı. Sonra İbrâhim kendi (Şam 'a) gitm ek üzere dön­
dü. İsm âil'in anası H âcer de peşi sıra onu ta'kip etti de:

Ey İbrâhim bizi bu vâdide bırakıp da nereye gidiyorsun? Ö yle bir vâdi


ki, ne görüp görüşecek var, ne başka b ir hayat eseri var. (V ahşet-âbâd yer)
dedi. H âcer bu sözlerini tekrar ettiyse de İbrâhim ona dönüp bakm adı. N i­
hayet H âcer ona:

(Bizi burada bırakm ağı) A llah m ı sana em retti? diye sordu. İbrâhim:

Evet, A llah emretti! diye cevap verdi. Bunun üzerine Hâcer:

Ö yle ise (A llah bize yetişir), O bizi korur, bırakmaz! dedi. Sonra
(K âbe'nin yerine) döndü. İbrâhim de ayrılıp gitti. Tâ M ekke'nin üstündeki

121

Youtube: Tanrı Mı Varmış


'Seniyye' m evkiinde görülm iyecek bir yerde bulununca yüzünü Kâ'be'ye
döndürdü. Sonra ellerini kaldırarak şu kelim elerle duâ etti de:

Rabbım ! Zürriyetim den bir kısm ım (İsm âil ile onun soyunu) ekin bitm ez
b ir vâdide Sen'in taarruzu harâm olan, B eyt'inin yanında iskân ettim . Nâs-
tan bir kısım kim seleri, (nam az kılm az için) zürriyetim in bulunduğu bu ye­
re doğru m eylettirip heveslendir! Ve o n lan her nevi' m eyvalardan m erzûk
et! G erektir ki, sana şükredeler! dedi.

"Artık İsmâil'in anası, oğlu İsm âil’i em ziriyor ve (kendisi) kırbadaki sudan içi­
yordu. Nihâyet kırbadaki su bitince hem Hâcer, hem de çocuğu susadı. Hâcer
çocuğun susuzluktan toprak üstünde sızlanarak yuvarlandığına bakm ağa baş­
ladı. Fakat çocuğun bu elîm hâline bakm aktan fenâlaşarak onun yanından kal­
kıp biraz öteye gitti. Ve o m ıntıkada Kâ'be'ye en yakın dağ olarak Safâ tepesi­
ni buldu. Ve bunun üstüne çıktı. Sonra vâdîye karşı durup bir kimse görebilir
miyim? diye bakm ağa başladı. Fakat hiçbir kim se göremiyordu. Bu d e fa Sa­
fâ tepesinden indi. Vâdîye varınca (ayağına dokunmamak için) entârisinin ete­
ğini topladı. Sonra müşkül bir işle karşılaşan bir insan azmiyle koştu. Nihâyet
vâdıyi geçti. Sonra M erve mevkiine geldi. Orada da biraz durdu. Ve bir kimse
görebilir miyim? diye baktı. Fakat hiçbir kim se göremedi. H âcer bu sûretle
(Safâ ile M erve arasında) yedi d e fa gitti, geldi. Nebî sallâ'llâhu aleyhi ve sel-
lem: Bunun için nâs (hacılar) Safâ ile M erve arasında sa'yederler, buyurm uş­
tur. Son d e fa M erve üzerine çıktığında bir ses işitti. Ve kendisi nefsine hitâb
ederek: Sus, iyice dinle! dedi. Sonra dikkatle dinledi. Bu sesi evvelki gibi bir
daha işitti. Bunun üzerine Hâcer: ey ses sâhibi sesini duyurdun! Eğer sen bize
yardım etm ek kudretine m âlik isen bize yardım et! dedi. Ve böyle der demez
hem en Zem zem kuyusunun yerinde bir melek (Cibril) göründü. O M elek aya­
ğının topuğiyle, yâhut kanadiyle yeri kazıyordu. Nihâyet su göründü. (Su baş­
ka tarafa akmasın diye) H âcer hem en suyu büyedi. Havuz gibi yaptı. Hâcer
hem eliyle öyle yapıyordu. B ir taraftan da kırbasını doldurm ağa devam edi­
yordu. Su ise avuç avuç alındıktan sonra yerinde kaynıyordu."

G örüldüğü gibi, bugünün uygar insanlığm ca kesinlikle kınanacak türden bir


insanlık dışı ve acım asızlık yanında bir sürü de ilkel, boş inanç sergileniyor.
B urada acım asızlığı yaptıran güç olarak "Tanrı" gösteriliyor. D em ek ki, İs-
lam daki anlayışına göre "Tanrı" insanlara bu tü r acım asızlığı da yaptırabilir. Bir
başka deyişle, insan, "Tanrı için", böyle acım asızlık gösterebilir.
Suçsuz b ir anne, atıldığı ıssız b ir yerde, susuzluktan ölm ek üzere olan, "top­
rak üzerinde sızlanarak yuvarlanan" çocuğuna SU bulm ak için oradan oraya, o
tepeden bu tepeye koşuyor. N ice kez koşup debelendikten sonra Efendi Tanrı
(Rabb), m eleğini, "C ebraif'i gönderiyor.

122

Youtube: Tanrı Mı Varmış


M elek ne yapm ış?
"Ayağının topuğu"yla ya da ”kanadı"yla "yeri kazım ış". Ve de su çıkarm ış!
K adıncağıza ve çocuğuna verilen onca işkenceden sonra!
K uşkusuz buradaki "m aval"ın aslı da "Tevrat"tan.

(9) Ve Sara M ısırlı H acarın İbrahim e doğurm uş olduğu oğlunun güldüğünü


gördü. (10) Ve İbrahim e dedi: Bu cariyeyi ve oğlunu dışarı at; çünkü bu cari-
yenin oğlu benim oğlum la, İshakla, beraber mirasçı olmıyacaktır. (11) Ve oğ­
lundan dolayı bu şey İbrahim in gözüne çok kötü göründü. (12) Ve A llah İb ­
rahim e dedi: Çocuktan dolayı ve cariyenden dolayı gözün de kötü olmasın;
Saranın sana söylediği her şeyde onun sözünü dinle; çünkü senin zürriyetin
İshakta çağırılacaktır. (13) Ve cariyenin oğlunu da bir m illet edeceğim , çün­
kü o senin zürriyetindir. (14) Ve İbrahim sabahlayın erken kalktı, ve ekm ek­
le bir su tulum u aldı, ve om uzu üzerine koyarak H acara verdi, çocuğu da ve­
rip onu gönderdi; ve H acar gidip Beer-şeba çölünde dolaştı. (15) Ve tulum ­
dan su tükendi, ve çocuğu bir çalı altına attı. (16) Ve gidip karşıda bir ok atı­
mı kadar uzakta oturdu; çünkü: Çocuğun ölüm ünü görmiyeyim, dedi. Ve kar­
şıda oturdu, ve sesini yükseltip ağladı. (17) Ve Allah çocuğun sesini işitti; ve
Allahın m eleği göklerden H acara çağırıp kendisine dedi: N en var, Hacar?
korkma; çünkü bulunduğu yerden çocuğun sesini A llah işitti. (18) Kalk, ço­
cuğu kaldır, ve onu kendi elinde tut, çünkü onu büyük millet yapacağım . (19)
Ve A llah H acarın gözlerini açtı, ve bir su kuyusu gördü; ve gidip tulum u su
ile doldurdu, ve çocuğa içirdi." (Bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 21: 9-19.)

K ur'an'a ve H adislere G öre İbrahim "Yalan" Söyleyebiliyordu

B uhârî'nin de yer verdiği bir hadise göre M uham m ed, İbrahim 'in üç kez y a­
lan söylediğini, bunlardan ikisinin Tanrı'nın "ZAT"ı için olduğunu söylüyor.
- Birinci yalanı: H asta değilken "ben hastayım !" dem esi.
- İkinci yalanı: K endi kırdığı putlar için: "Ben kırm adım , en büyükleri kırdı"
dem esi.
B irinci yalan, Sâffât Suresi'nin 89., ikinci yalan da E nbiyâ Suresi'nin 63. aye­
tinde anlatılıyor.
- Ü çüncü yalanı: "Zâlim" bir hüküm dara (M ısır K ralı'na), k an sı (Sare) için,
"bu, benim kız kardeşim dir!" dem iş olm ası.21
A slında K ur'an'm anlattıklarına bakacak olursak, İbrahim , "üç yalan"dan d a­
ha çoğunu söylem iş.

21 Bunları anlatan hadis için bkz. Diyanet yayınlarından Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrtd-i Sarih
Tercemes 'ı. 1380 no.lu hadis.

123
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Çünkü E n'am Suresi'nin 76, 77 ve 78. ayetlerine göre, İbrahim "yıldız"a,
"ay"a ve "güneş"e de "Tanrım!" dem iştir. E ğer İbrahim 'in bunları "Tanrı" saym a­
dığı ve bunların birer "Tanrı" olam ayacağı doğruysa, o zam an burada da "üç y a­
lan" var dem ektir. Yalan sayısı bu durum da "6"ya çıkm ış oluyor. İncelendiğinde
daha kim bilir kaça çıkarılabilecektir.
G erçekteyse İbrahim , "yıldız"ların karşısında değil, bir "yıldız tapar"ı idi.
(Bu konuda geniş bilgi için bkz. Saça k dergisindeki "Güneş K ültü Sâbiîlik" k o ­
nusundaki yazım .) Sâffât Suresi'nin 87 ve 88. ayetlerine göre İbrahim , "yıldız­
lara bir bakıyor, ona göre sonuca varıyordu". Yani "m üneccim lik" yapıyordu.
B u ayetler de, onun dünyasında, "yıldızlar"ın yerinin, değerinin büyüklüğünü
açığa vuru r nitelikte.

K ur'an'a G öre, K endisine M ucize G österilene Dek


İbrahim 'in Tanrı İnancı da Tam Değildi

İbrahim : Efendi Tanrım (Rabbi)! Ö lüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!


Tanrı: İnanm ıyor m usun?
İbrahim : Ö yle değil de, kalbim yatışsın diye istiyorum.
B akara Suresi'nin 260. ayetine göre Tanrı'yla İbrahim arasında böyle bir ko­
nuşm a geçm iş. Tanrı da onun "kalbinin yatışm ası", yani tam olarak inanm ası için
m ucize gösterm iş. K uşları parçalatm ış, sonra diriltm iş.
B una göre, herkese böyle bir hak doğmuştur. İnanmak için herkes böyle bir m u­
cize isteyebilir. Böyle bir mucize gösterilmedikçe de kimse, tam inanmadığı için kı­
nanam az. İbrahim'in "örnek alınması" yolundaki öğüt de bunu gerektirm iyor mu?

K ur'an'a G öre İbrahim , Bir "Rüya" Y üzünden


Ç ocuğunu B oğazlam aya K alkm ıştı

A yetlere göre, yukanda belirtildiği gibi "tam inanç sahibi" bile olm ayan İbra­
him , "uykuda", yani "rüya"da "boğazlıyor gördü" diye oğlunu, hem de "Tanrı
için" boğazlam aya yönelm işti. İlgili ayetlerin çevirisi, D iyanet "m eal"inde şöyle:
"Çocuk, kendisinin yanı sıra yürüm eye başlayınca: 'Ey oğulcuğum! Doğrusu,
ben uykudayken seni boğazladığım ı görüyorum . Bir düşün ne dersin?' dedi. 'Ey ba­
bacığım! N e ile em rolundunsa yap! A llah dilerse sabredenlerden olduğum u göre­
ceksin!' dedi (oğlu). Böylece ikisi de Allah'a teslim iyet gösterip, babası oğlunu al-
nı üzerine yatırınca Biz: 'Ey İbrahim! Rüyayı gerçek yaptın! İşte Biz, iyi davranan­
ları böyle mükâfatlandırırız' diye seslendik. D oğrusu, bu apaçık bir denemeydi.
O na fidye olarak bir kurbanlık verdik." (Sâffât Suresi, 102-107. ayetler.)

124

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K ur'an'm "Tanrı"sı, "denem e" için ne acım asızlıklar yaptırıyor: Ö nce suçsuz
bir anneyi, çocuğuyla birlikte ıssız bir yere attırıyor. Bu da yetm iyor; "baba"yı,
"oğlunu boğazlam aya" yöneltiyor. "K urtarıyor", am a o acıyı çektiriyor.
Bu da, İslam daki "kurban"m ve "hacc"ın tem ellerinden birini oluşturuyor.
Gerçekte, Saçak dergisinde, Tahsin M ayatepek Raporu dolayısıyla da toplayıp
sunduğum uz belgeler gösterm iştir ki, Kâbe, bir "GÜNEŞ TAPINAĞI" olarak y a­
pılm ıştı. Herkes bu tapınağa "güneşe tapınmak" için gidiyordu. "Kurban"ım da bu
inanç doğrultusunda kesiyordu. Bugün m ilyarlarca lira harcanarak gidilen hacca,
tem eldeki bu inanç nedeniyle gidiliyor. Hacılarım ız "güneş tapınağı"nı ziyarete git­
tiklerini ve tem elde "GÜNEŞ-TANRI"ya tapınm ış olduklarını bir bilseler durum
nasıl olur acaba? Bu yoksul toplum un paralarını o yollarda harcarlar mı yine?

İbrahim 'in, K orku Y üzünden, K arısını H üküm dara


"Peşkeş Ç eker Gibi" D avranm ası da "Ö rnek A lınacak Şey" mi?

Yukarıda sözü geçen "üç yalan" nedeniyle değinilen "hadis"te22 M uham -


m ed'in söyledikleri çok açık. Tevrat kaynaklı olan bu açıklam aya göre, İbrahim ,
korkusu yüzünden, "hüküm dar"a, karısını, "kardeşim " diye tanıtıyor ve "teslim"
ediyor. (Tevrat'taki yeri için bkz. Tekvin, Bap 12: 11-20.)

"K âbe'yi İbrahim 'in ve İsm ail'in Y aptıkları


ya da O nardıkları" M avalı

B akara Suresi'nin 127. ayetinin, D iyanet'in çevirisindeki anlam ı şöyledir:


"İbrahim ve İsm ail, K âbe'nin tem ellerini yükseltiyordu. 'Rabbimiz! Y aptığı­
m ızı kabul buyur! Sen hem işitir, hem bilirsin!' dediler."
Al-i İm rân Suresi'nin 96. ayetine göre K âbe, "ilk ev"dir.
K âbe'nin "ilk ev" olduğu yolundaki sav, bilim dünyası, örneğin "kazıbilim "
uzm anları için, etnologlar için, antropologlar için üzerinde bile durulm aya değer
olm ayan bir savdır. A m a eğer K âbe "ilk ev"se, İbrahim ve İsm ail tarafından y a­
pılm ış olm ası düşünülem ez. Çünkü yapım ını çok daha önceki zam anlara götür­
m ek gerekir o durum da. Nasıl ki, İslam yorum cuları da bu gereği duym uşlar, am a
bir başka olam azlığa düşüp K âbe'nin ilk yapım ını Â dem 'e götürüp dayam ışlar­
dır.23 K âbe "ilk ev" değilse - k i değildir k u şk u su z- İbrahim ile oğlu İsm ail tara­
fından yapılm ış olabilir mi?

22 Bkz. Sahîh-i Bııhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi, hadis no. 1380.
23 Savlan bir arada görmek için bkz. Diyanet yayınlarından Tecrîd-i Sarîh, c.6, Hacc bölümü.

125
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Yine olamaz. Çünkü: İbrahim Suresi'nin 39. ayetine göre, İsm ail ve İshak oğul­
lan daha dünyaya geldiklerinde bile İbrahim "çok y aşh 'y d ı. Böyle yaşlı birinin,
"K âbe'nin yapımı" şöyle dursun, "onarım ı"nda bile bulunam ayacağı açık. Tersini
ileri sürmek, mantığı, insan aklım hiçe saymaktır. Kaldı ki, Batılı bilim adam ları ve
yazarlar, İbrahim'in M ekke'ye gitm ediği üzerinde birleşirler. Bunu, K ur'an’ı ve İs­
lâmî, "yorum"larla kurtarma çabası içinde görünenlerden Prof. Dr. Süleym an Ateş
de çevirdiği bir kitapta, "dipnot"ta belirtir.24
Tevrat, İbrahim 'e birçok geziler, göçler yaptırır. (Bunu görm ek için bkz. T ev­
rat, Tekvin, Bap 12-23.) M üslüm anlar da bu gezi ve göçlerin tüm üne yakın bir
kesim ini, kim i yerlerini değiştirerek alıp kitaplarına geçirm işlerdir. Yani tüm ü
söylenceye dayalı söylence.
Bu söylenceyi bir de Voltaire'nin anlatım larında görelim:

"Yahudilerin tarihine, K utsal-R uh tarafından yazıldığı açıkça görüldüğün­


den, beslem em iz gereken duyguları besliyoruz. Bizim sözüm üz burada yal­
nız A raplaradır; onlar İsmail yoliyle İbrahim 'den geldiklerine övünürler;
M ekke'yi bu şeyhin kurduğuna, onun bu kentte öldüğüne inanırlar. G erçek
şudur ki İsm ail oğulları, Yakub oğullarından daha çok Tanrı'nın lûtfuna uğ­
ram ışlardır. D oğrusunu isterseniz h er iki soy da hırsızlar yetiştirm iştir; am a
A rap hırsızları Yahudi hırsızlardan çok daha yam an çıkm ışlardır. Yakub
oğulları ancak küçük b ir ülke ele geçirm işlerdi. O nu da kaybettiler; oysa İs­
m ail o ğ u llan A sya, Avrupa ve A frika'nın bir bölüm ünü ele geçirdiler, Ro-
m alılarınkinden daha geniş bir im paratorluk kurdular, Yahudileri de adan­
m ış toprak dedikleri m ağaralarından kapı dışarı ettiler.

"Bu gibi şeyler üzerinde sadece yeni tarihlerim izden alınacak örneklerle
hüküm yürütürsek İbrahim 'in biribirinden bu kadar ay n iki ulusun da baba­
sı olm ası epey güçleşecektir; K alde'de doğduğu, topraktan yaptığı küçük
putlarla hayatını kazanan yoksul b ir çöm lekçinin oğlu olduğu söylenir. Bu
çöm lekçi oğlunun yolu, izi olm ıyan çöllerden geçip oradan dört yüz fersah
uzakta, tropika altındaki M ekke kentini kurm aya gitm esi hiç de akla yakın
bir şey değildir. B ir fatih olduysa kuşkusuz o güzel A sûr ülkesinde olm uş­
tur, yok bize anlattıkları gibi yoksul bir adam olarak kalm ışsa, o zam an da
kendi ülkesinin dışında krallıklar kurm am ıştır.

"Yaratılış'ın dediğine göre, babası çöm lekçi Terah'ın ölüm ünden sonra, H a­
ran ülkesinden çıktığı zam an 70 yaşındaym ış; am a gene aynı Yaratılış, İb ­
rahim 'in, Terah 70 yaşındayken dünyaya geldiğini, bu Terah'ın 205 yaşm a
kadar yaşadığını, İbrahim 'in, ancak babasının ölüm ünden sonra H aran'dan
ayrıldığını da söylüyor. Şu hesaba, ve gene Yaratılış'a göre, açıkça görülü­
yor ki, M ezopotam ya'yı bırakıp gittiği zam an İbrahim 135 yaşındaydı.

24 Dr. Toshihiko Izıtsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, çev. Doç. Dr. Süleyman Ateş, Ankara, 1975, s.93.

126

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K alkm ış putatapar denen bir ülkeden, Filistin'de, Şekem denen putatapar
b ir başka ülkeye gitm iş. A caba niçin gitm iş? Şekem gibi kısır, taşlık, b u n ­
ca uzak bir ülke için Fırat'ın bereketli kıyılarını neden bırakm ış? K aide di­
li herhalde Şekem 'de konuşulan dilden bam başka bir dildi. O rası bir ticaret
kenti de değildi; Kaide, Şekem 'den yüz fersah uzaktadır; oraya varm ak için
çöller aşm ak gerek; am a Tanrı bu geziyi yapm asını buyurm uş, ona, kendin­
den yüzyıllarca sonra, torunlarının o tu n c a k ları toprakları gösterm ek iste­
m iş. D oğrusu böyle bir gezinin nedenlerini insan kafası zor alıyor.

"Bu küçük, dağlık Şekem ülkesine varm asıyla açlık yüzünden oradan ayrıl­
m ası bir olm uş. K arısıyla beraber M ısır'a yiyecek bir şeyler bulm aya g it­
m iş. Şekem 'le M em phis arası 200 fersahtır; buğday aram ak için bu kadar
uzağa, dili hiç bilinm eyen bir ülkeye gidilir mi? D oğrusu 140'ına m erdiven
dayadıktan sonra girişilm iş acaip geziler.

"K arısı Sara'yı da M em phis'e götürm üş; karısı çok gençm iş, onun yanında
sanki çocuk gibi kalıyorm uş, çünkü henüz 65'inde imiş. Çok güzel olduğu
için, güzelliğinden faydalanm aya karar verm iş. Karısına: 'K endini benim
kız kardeşim m iş gibi göster ki, senin sayende bana da iyi davransınlar' de­
m iş. O ysa daha doğrusu, ona: 'K endini benim kızım m ış gibi göster’ dem e­
liydi. Kral genç Sara'ya âşık olm uş, sözüm ona ağabeysine de birçok koyun,
sığır, erkek ve dişi eşek, deve, köle, cariye vermiş; bu da M ısır'ın daha o za­
m anlardan, çok güçlü, çok uygar, bundan dolayı da çok eski bir krallık o l­
duğunu, M em phis krallarına kız kardeşlerini peşkeş çekm eye gelen ağa­
beylere çok güzel arm ağanlar verildiğini gösterir.

"Tanrı kendisine, o zam anlar 160'ında olan İbrahim 'den, yıl içinde bir çocu­
ğu olacağını m üjdelediği zam an genç Sara 90 yaşında imiş.

"G eziye çıkm asını seven İbrahim , her zam an genç, her zam an güzel olan
gebe karısıyla o korkunç K adeş çölüne gitm iş. M ısır kralı gibi bu çölün h ü ­
küm darlarından biri de Sara'ya âşık olm aktan geri kalm am ış. İnananların
babası M ısır'daki yalanını orada da tekrarlam ış; karısını kız kardeşiym iş gi­
bi gösterip bu işten de gene koyunlar, sığırlar, köleler, cariyeler edinm iş. Bu
İbrahim 'in karısı sayesinde epey zenginleştiği söylenebilir. Yorumcular, İb ­
rahim 'in davranışını haklı gösterm ek, tarihler arasındaki aykırılığı düzelt­
m ek için ciltlerle kitap karalam ışlardır. O kuyucuya bu yorum lara başvur­
m asını salık verm eli. O yorum ların hepsini de ince, olgun zekâlar, kusursuz
m etafizikçiler, önyargıları, ukalalıkları olm ayan kişiler yazmıştır.

"Zaten bu B ram , A bram adı H indistan'la İran'da pek ünlü imiş: hatta birçok
bilginler bunun Yunanlıların Z erdüşt dedikleri aynı yasa kurucusu olduğu­
nu ileri sürerler. Başkaları da H intlilerin B ram a'sıdır derlerse de ispat edil­
m iş değildir.

127
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"A m a bilginlerden çoğunun akla uygun gördükleri bir şey varsa o da İbra­
him 'in ya K aleli ya da İranlı olduğudur: F rank'lann H ector'dan, B rethon'la-
rın da Tubal'den geliyoruz diye övünm eleri gibi, Yahudiler de, sonraları,
onun soyundan geliyoruz diye övündüler. Yahudi ulusunun pek yeni bir tay­
fa olduğu; Fenike dolaylarına daha son zam anlarda yerleştiği; eski uluslar­
la kom şu olduğu; onların dilini kabul ettiği; Yahudi Flavius Josephus'un an­
lattığına göre, bir K aideli adı olan İsrail adını da onlardan aldığı m eydana
çıkarılm ıştır. M eleklerin adlarını bile B âbillerden; nihayet Tanrı'ya verdik­
leri Eloi veya Eloa, A donai, Yehova veya Fliao adını da Fenikelilerden al­
dıklarını biliyoruz.

"A braham veya İbrahim adını da belki B âbillerden öğrenm işlerdir. Çünkü
F ırat’tan O ksus'a kadar bütün ülkelerin eski dinine K ıys-İbrahim , M ilâdı-
İbrahim deniliyordu. Bilgin H yde'in yerinde yaptığı bütün araştırm alar bizi
doğruluyor.

"D em ek ki Yahudiler, tarihi de eski m asalı da, eskiciler eski giysileri ne ha­
le sokuyorlarsa o hale sokm uşlar: onlar eski giysileri ters yüz edip yeniy­
m iş gibi tutturabildikleri k adar pahalıya satarlar.

"Kendi tarihçileri Josephus aksini itiraf edip dururken, bizim Yahudilere


uzun zam an öteki uluslara h er şeyi öğretm iş bir ulus gözüyle bakm am ız da
insanların aptallığına eşsiz b ir örnektir.

"İlkçağların karanlığım delm ek güçtür; am a Yahudi denen A rap tayfasının


kendisine ait bir toprak parçası edinm eden, daha bir kenti, yasaları, değiş­
m ez bir dini olm adan önce, A sya'daki bütün krallıkların adam akıllı gelişm iş
oldukları kuşku götürm ez. O nun için M ısır'da, A sya'da ve Y ahudilerde y er­
leşm iş eski bir törene, eski bir kanıya rastlayınca, pek doğal olarak kaba,
her zam an sanatlardan yoksun kalm ış olan küçük bir ulusun, eski gelişm iş
ve becerikli ulusu elinden geldiğince taklit etm iş olduğu akla gelir.

"Yehuda ili, Biskaya, C om ouailles, A rlequin'in ülkesi Bergam o vb. üzerine


hep bu ilke ile hüküm yürütm ek gerektir: m uzaffer R om a elbette ne Biska-
ya'dan, ne C om ouailles'dan, ne de B ergam o'dan bir şey taklit etti; Yahudi-
lerin Y unanlılara hocalık ettiğini söylem ek için de insan ya koca bir bilgi­
siz olm alı, ya da koca bir düzenbez."25

Sanırım belirlenip unutulm am ası gereken şudur: "M aval (söylence)"nin "m a­
val" olarak görülüp gösterilm esi başkadır; "T ann'dan gelm e bir vahiy ürünü" ola­
rak sunulm ası başka şeydir.

25 Voltaire, Felfese Sözlüğü, çev. Lütfî Ay, Abraham maddesi.

128
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BU H A D İST E İBR A H İM 'İN ÜÇ KEZ
YALAN SÖ Y LED İĞ İ ANLATILIYOR

129
Youtube: Tanrı Mı Varmış
BA K A RA / 258 VE İB R A H İM -N EM R U D MAVALI,
K urtubî, 2/109-1093

il j ' ►
U j H V «*» ■J .» J - i *J> £ j ; b ) s j u <!,

•• >■>;* - 1j® * « * - t
J» • « P X * V & '.P J r 'X j l b i . : J y ; ; j > j ‘ ' £•
§2 a_»U J'i/ » dl»*AS JU »W j ı ja_İ) j y ) ; c»Eü«Jİ : ¡j'ci

■# »I» U i,^«4» l j j f j Î J cJy » J j ¿* « Jj» : * Q Jjî ¿T Ü


S 1 P » ¿1 Jtf . wUiklt J! Jjjl j . -*»'>1 14, \>j£Us O * ¿t J-» l
İS __ <*» *
^¿jZm* *^|l JüJj t wUl«lt Jt «•>*■>jÖuII j \i t jkül'fi» ji£» >

J» ı«^*!!Tlr*» ¿■Jîjri*! ¿ f J '•¿s* j» J> 1 >ju* v


2 _y* \jfi ijy j *mJ»?J ,J İ jL ı^ ljj. JJ «Jî» ¿0 t. y\ *•
SJ) t <rı
'** t
»*^î « 9 t « M «.U-^» J . , b ^ 'j i 1 «Jî

İÎ IÂ> • J ** l* J^. V *«- V>» jUl j ¡^4» ‘v

VÎ • » < L > • o-»-1

i P ^ * ‘Î J t : < j j b iV jt b u t i i t j t 7 j t : JLu <1>


Sf w " ' ' '
p2> t •/ » f ' /{ # ^ * •* i /• » # «-* o ^ I «* **»- )l
'İ W-*1> > Wt J 'i ¿ -.i j < .^, (¿Jt J _j « î» /t J i ¿t (iS Jı y
;$ - r ' ' . >
• *•* + * * *■» *#».* .*•* *1 ^ *• <• * ,
& V > J > ¿r* U - o t i İ ^ J t v. 0_ : > l J U ¿ r ^ u ‘4 J» i
y y ................................. . ' • .' , o
Ji <MÎ> ¿ jJ İ!t" /JÜ f (¿J.; V' *i/# 7i r o i*" C-r» ►
,3 ', , . * • . r
1« ; J - ’_ « K» ►
5 *t* . ..; .* ►
t«,
‘ J<- wij k '-* ■ ) £ •-*1 *•»-» > İ) : Jt» «fy — JÂ1
I
<5
4 £ u 'i *H
J * ^ ‘c '.,-‘ J * J*f « / ,*' • : ■'?' JL* • <! L*^’ «#'
N<
><• «*>.. ! , >
4iU j*auj»>^fU ,\. ¡S**S¿ ¿ f ¿ / . y f \ j ¿*’s* 4
yU • J /J li» j'ii: (>) (t) ^
^ * *»V! * »;/ • »i j (*' ►

130

Youtube: Tanrı Mı Varmış


r-».-~xxr> \.\x

I .ÍW1
j. juüjiiıi ju «c ; ^ ı u u f « tx, ■

VUSMciH» *fW Kl i». ,1/.^ ıjll, ^ a t v!w yvM V


«W>t ..U , m»tAijJofc«J*J»c-jUj» drt ¿U.j
•<>•/*j <*•jj*j* <^A«ı j * •«•*<*,'•* a *•*j u ¡ví «>.
• û jt.Z fJ jojJji j> JAa :i*wJA - ov*Ó*. ou yi J4
¿401. ¿ 4, • * & /> * ( iWAya«* ‘1 ' <M>
. VU ¿t *4^ ,50 t fUOí v ji,lj£ lî j/>0i£t i*y E.1,
« Ä - * >Sİ ifJ&>j ,0 ¿ M î J-fij *o* <I'J*-*S~>
' ¿ n x x , c_v«!o,v-ı«. *j-tjs„ta ¿a jjuıj A
¡'i«»Ja Mı «M ***•o» ‘Vf
¿A/t¿l.i(tt-»j .1fjj.dC-j.10
JA vO j. Jjl >m• Ufiljft* .¿S ÍJ-'fC UW iSl~i»0lO
itl<,.rVIÜ.yJ .líf.j-i JUjlótr*.J,A*.«VI¿4j-
JŸ W * o *
C- Jl W r0<<>M•*•> ôw ~ .a- oJ». UfoUfı. ¡M
. îjAüi ¿*.1. ^ Js lw UtiVe*f<-CÎ> ¿4,1JMIf»
.A*5a jTOy.ot :jjjtaJ5¿. 0-:. .¿0jOOfjj’vl :JÖ’V*j

J .. «A ^ J» • jj. W îl X!J» 1J ■»>*•: J<*‘ j'»“î


wC.OtAoí|l-io{^of*¿.^,*#tA¿4u»>i(td/lJ«t ÍJOj
.y-W.J.p-j. jr.^i <>)
• 4,¿*y V^/C^AA^-A-OA,!».» A1-»(>)
I'..* , {•) »jU¿tyjjl (t) . OV.f.- j t»)
âkssessckk^ ^
\.\r
gpgBBasaBagsBBas^ , .jv-î'."o■,■•'•:,:/■!•.■■.' :\l'.t>'ÂWrs'i--r’3<rt&:
3 ,*«*
' 1_:»jíJ.-í5a O*J . Ú7*l/¿»I J : ..'A1JO ■“t*,)j.. j;■
• Lijdl^AVj^.ylíj.Ulíí¿..'Ay OyA;Ví jí
•iy* ¿*Vt*+M<«Al»,^rÎ*11 i*>l*«rU¿te-«j ^ fj • «u>V,.,<:í ’^ " ' «•*>.5« |,'_
d¿-*> w^" J»j* ¿J» 4*<Jl ^ /l £■>i »jjJ İ J t j i j i f j * ij.!V,'.,•;«.,‘yí..c;oy;;.i.v;0. jv-<,¿.iU ;"
»>1 ^ u _ * . 4Ujjte ? .•'■■! o*'--’J V'' J' •'-•/tó ‘ ;‘'' ,“í íy~~' A-'1' I-
«•£>»*•.>* ¿ u»«a*w^i -, ¿a¿i «v»jw^ V I
í^jip1* M ‘4~¿’*4•><*♦**l»U»4c-t-»y ; cJW . t,Jf, -o;V.•...'Jí •J..Üİj. t ¿SMlJAJ v*ih «ft I'
¿il ; JW**Cf L4Íi<j*¿JjJ-'iï ItftS>*•'
. Cíj¿j\ JW¿»jl ^y|,M• *•»¿W' : ¿Mf W ' «í-u».».v>i,«.a!,0W*W>I’
f*-* «J*V*g*V.l : •í>b \ • ¿'¿V0-fX* V1. J:*:JV‘JIJO(OÍ0¿l ;
» ti»u ; »JİUİ4»í J! ç j i V * ' V í / * ‘ fuJ¿>>*-*./A í O.'AIOUJ^ Ji,..J>(v-,lvJ.,..,!i.,J -.e y j ¿
¿^ •WVWt" ui^ : *V ^ u,^ í<.y *«w,:Jüi ; EStsy(o*j. .fSJ*c>!wa,»0 •v<0 jr
j3u ¿,/>»vi u. a *jn,. ir»>(: wjmui> ¡ j->'.'y S -. j;‘J ■'••lv, ¡ó, t y u!.d,,'.’.i-c¿i?'í ?•••
ü¿>c-v»-íj>: J-jI> Jy»ú^rJv-^1-5— 0 i^ i wtji.Vv‘*>—11J'.*>*-'j* A‘*■' ,H»*wf«1J>vivj .é Ji jj»>
1 Ü>«JJ.>JIJí JVA»J j¿jjf •C-f wrvil^«t «JtijU}U. i •JH»V jMMUi#«A« JM,*,o*« j,.'..«i,v»ViJ>j
] V • <*• > ^ t{J H *A > vr vr-^ J T> f>‘V
i ‘W.¿oi*J** vtjji/^.sy j»í oíj. ¿'vO^.joVi
< ¿*Jyi*dyjH.'/*!jt'40.4*lfi»4Äia.y9.4T|jyj. .o^yjf.j

8 .AJ I(*y;AW.1: ¿V.".JO.j;¿ > .j!»^oo.vi.-.A' 4 .. W»oi *1j jltA j . v>t>feaj V->-0J jj fx,0,40.
< . > ' > = j*.ÿd*'1j í jmv
• •->.'« ',4.' JÍ¿4 •■-r , t va y d> J?i. >V^ J?v; ¡ ¿ i
3 • v V i i V J o o .' a ï a ' !(vs. / ; ^ » v w a M I , VO.¿V V JiÍA >» A J-
y . l'vOı ■^vo».'¿.¿s. .o:l o t . ' (*) < . »*✓^«¿»•'4{») • (•)
2 ...y.. .(.'.(>> •«*>■»' : J e>*i*wi»^ciuv^Vï4W-:v,É«.v<*-/i^. ^«t).ui {«>
^ . ¿ - ; - j * „ * (-.) .^ ,_ .j{.> » « ..« H . r j . 1 ,

•’HSSWÄAïïmÂSSBBKSïaitit.»‘¡»iToW

131

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İB R A H İM -N EM R U D MAVALI "A R A IS U 'L -M E C A L İS'T E

ı«r£__
f»Jv» VW^‘VK-fc-*c-ı>
W ^ UA,W4İ4V.>»>Av^-.A»A*J -1,
- -y-, «U>'4-VA-/^H' *«*u>*VM > •>V
V.V’fW«ft,>„ 4JJUtfıM «4J>.wlJİ*wAA*
»/i1(j,<).4^/Uu*>»uwU,<.y,ulv*U4,.V>wrvi ^ fr*4r-*>(7-jW|4-U»>*V^;*-»<4<‘
i>U»>u>V*AW4 c-4UV^H^IV#iAS«
JVn^Vf W / -ı*>». UA«-4»A>J +¡¿¿0?AW*tju^y.^
^ AAA-*V4t J^4.r-k4^w1»i-v^l / wA’>Ui
Ai*- J r !~Şİ1**, J >A*j <l»au»>lJiiç > Aâi*»«AAA^
A<A4«/*>miAA vAAJ-tU^A^^M^/yA
JVV1*'»4>^ *y>^#*44f5UKW^ JI/l-^VAi
/ ^U>/V ûy-u * J W ^
WW»rfvAVtf AaylAİM^U«fU>>W»
«ı«»,t. X>v>-/yi>^» «A»*İA*^rW ¿y>4>
/ j^ JT^JJ»^ ,»y-J^ ^fc-A-7 OJ/
>-\®*J^, »A / w^-ı ,k-t >«Ayv^ A»tyKJVw/^4vW v<-
W ’WJfc-—/’V-A
4»/*î7AK-< AJ’i/'J / jlA 4-ru r-
4W
>, y**»J*,pul ¿Y
(>«y.f»i*,rt!«**.t» 1dr*A*A—YA «6^-i
4*
^U -r*-»V» cU
A, VtJ>r>v W*t<V
ç-'j* *ttJto*K&ı+±*n/*+*sı /P-J«¥f
A*-»+S/J**«^U. Juv*/AİA/*WÎ^»'>4
pUAW <JY-»jt» AAf^J-f^' -«^4A-*
f* ¿i>4
A»/♦A V ^-uA 4*AÇ>44^V4*pAİ'>-4*î»
A-AVISA>4>4ya4t4Y4^UU
j u**,* Yw»J<Y^oU'fa*vM *>4AAl** W«A4U*-»A.».*
« ¿U/^ir wV^»A/V*^U>v*4<'t*Ar-,*'4«/A >VA'A». j AHWA¿i'**cr^ V^4VA
^>,1*1#.*,^v«*W‘y/i ^ * 4 / J*u*v4s»*>
-«r»-S**^*W/-jB**A <*-.A*=*\«■*İ*W#Av/H4J«4^ V•'^VJ3^ 1
.»¿/*>i*Ay»*,*< jii>4*
*W* +'*'tıtx»+/4j
»iU rf*OiJ>4U^y*44J 4JyUiJ4/JUüj
J*n*>İÛ.J,),if%.jf,, > , * *UU.J*İ-W/.J Pl*J>/ u*->**Ap•/«r-i'A*4^4o*^>VJ«y»>ly
•/*^¿^vT/ilr».<- I <jb>yUyV.>*wVA>P^»iA»

(W (İV) _ ___
yUa.rJUJ ¿>*<^(¿*>2**0 ,wj*>^cJjyfidjy-.^t, <4/-f4»^uc>A*c.-tjuwu;v
J*4>a» V*tA+-ycr'-^^AfcjfeV*,,«
v i**« y>*rtJTW-JV »>,
‘A J*Vj>*< fr*i*JI¿J*/J»î<M >iyw* j.JJU-İ.^V, r»j>y^'^JAVi^i^’yi’ii.^y.tı
v»,*U>fVjr Ji*MfS Ji)^4^>tJyNAiP4*tv>j*v4'i~^;y^uA»y
j**j > v^yi ^! *>>.<. jiA('4’‘4,.KJ < J ^ k,4Jcl,/f|¥*.l,A(.44<l
<y~v*/Wi >-Ayf3ULV*>4«JH^>^v-z«- ..U >nJYif>JVJ»>*»iA-44, /. J^JÖvU)
•Î— «
,*%• »Y4U>>-t>JV-7 (fy>A^ir/ 1
»w»tU>..>ı*.-.!«*; '»-'> "ft >*4^*4** A* JW#>i(J4.Sl^fU>1J')
¿41/y,*Up*AU.-*»¿JL*^^1 4^ V'fiX**-y^^^AP/a^iJyAki^yJ/
wW glJlfcVAJK^Ul f*^^^yA»4A,y/J^4'A*^Y*i‘4,-^<4^'-44UJ.
fsKMJMA-*~u*j* /* VcA^^vV^Ay'yl -CA4«Ji‘^V
¿^¿•j%>AAİ**/*V>» vutruv» 'yVV*t>e*-^./ AMU»
•**r,V
4*4* y*^*<#0>li*M**^r**
*/-aAyrtde4, 4*4 .L*4o—1^
>lyMiUİ>i»t.
j»J*juiiv/lyi.^îîyYr1^
J'M’J-Aviuy,^4-~>,
i~>» <V»ujiM SA*r*J+±~4+*cu?^MJ <H ‘JAJJ^lr 7gi>VJlV^7A„4.Utov'jVy*-Iwy,
>w*.,u*j/r-zV
J >U >j/i» /\ >,*J**j»
*»ı* f**1+^4»-»Aı>* <•vii- ÜTl»>Iaıl.->tA4-K,»,U-8**y'*J'iJfvJ
*-«y.,»^ir» ^.v.*JJVz‘ f»-*A n»,/V,'AAIüA-
*-M'*i-U«j1lyl^»/^ JU»**•U-AU^»*/» ^1< m.M»JM.*•JJ.-*-y.v >,
* ^ '44-JJMAi»*,,.*», »jlU^bvuUAVttAJU*.3ti >i*>.vUiJ>Uji>/l
jEu.^4^4U,U>kY
>4><^4-J»‘i>»^^^H**'-*Xl'lf!7»"*,«^—n.1J><1,^ >»' V^’^^UUiAVHiiVy<a'*Uv*„^1^,1jjw.yL
A» 4)Ok.M ft^4 ^ı/j» (A-tviJi)-VJ-U
¿>-'^ A.¿4*7 »■'/VV’r-*1*•»Jl-“*yW<y^**4J’Wm4)i'>A>4fyV*>***>
*I^İV»v* Ul^>>V»,^fıuU.^1,uvt/6r• A V » J/UV>>*5*Am|>V -*'Jli-İ^Yl4
MW -,'^>/ *ulj- i/*-
*uv**V¿¿-W v»¿uyıv>J'r.ıJ('vi,> a*'*!*/«y
^ >^WV ıMijfrvi, l*4fiA,y-7*r**r-'ts*-f~i*
**£*V), V»*V*nwVJÛ#p. d/ ¿fcJVJu*>. J«J,w
AJ>i'o'C
CA¿A4* !->w
JA
,y*w
4*-> AiİA
*.ry :v*4i'^'Ai>>A#>«4-.r,4
/.^Yi»-'.yf/— İcy*
v^/^Vy*-»
^4fc*^-İsVA***^ 0^,1
*•/•»-t1»*'*y>4*-*•r'vJ/V-V-ç>44»tı>-.<,•v»*4»‘/ r*u
*W*fAİ«Ai4»**ıW»-VV7Ui7^»j.tt>«eVj»^*».^.^i. .Uv-.,«>U^CyU*iy/ixuj,
*/*-e/k4»S4j' VW/» |
k« aJİ>»A#j*/AvW>>i^J w*İİ»^»JM*»A# i »/***/y' ut*Ai>-y/ - U / A /

Teori
Tem m uz 1990, yıl 1, sayı 7

132
Youtube: Tanrı Mı Varmış
IBR A H IM "P E Y G A M B E R ” MAVALINDAKİ SÜNNET

İbrahim "Peygam ber" m avalım 7. sayım ızda görm üştük. İçindeki ilkel inanç­
lar yığınını ve tüm ünün Yahudilik kaynaklı olduğunu d a ... Şim di bu ilkel inanç­
lara dayalı geleneklerden sünnet üzerinde durulacak.

Sünnet G eleneği ve İbrahim

Prof. Dr. Sedat Veyis Ö m ek, bilindiği gibi, uzm an bir din etnologudur. E tnolo­
ji, Ö m ek'in anlatımıyla, "Özellikle ilkel diye nitelenen halkları ve onların kültürle­
rini inceler."1 Bu bilim dalında "ilkel" diye nitelenen toplum ların kültürleri incele­
nirken evrene bakışları, sorunları algılamaları, sorunları çözme yöntemleri, inanç­
ları, gelenek ve görenekleri üzerinde durulur. Ö m ek, bu alanda kalem e aldığı de­
ğerli yapıtlarından Etnoloji S ö zlüğünde "Sünnet" geleneğine de yer veriyor. B ura­
ya aynen aktarıyorum:

Sünnet, Bir "İlkel G elenek"tir

"Sünnet: (Aim . B eschneidung, Fr. C irconcision, İng. C ircum cision.) Sem itik
halklarda, A vustralya'da, O kyanusya, A frika ve A m erika'nın birçok kısım ların­
da, penisin ucundaki kabuğu kesm ek ya da siyeğin alt tarafını biraz yarm ak şek­
linde uygulanan bir âdettir. G enellikle erginlik çağm a giren erkeklere, seyrek
olarak da kızlara (D oğu A frika, A rabistan vb.) uygulanır. K ızların sünneti, kli­
torisin ya da küçük ferç dudaklarının bir kısm ını kesm ek suretiyle yapılır. S ün­
net gibi çok yaygın b ir âdetin ortaya çıkışını bir tek kökte aram ak doğru d eğ il­
dir. Sünnet, delikanlının ya da kızın, evlenm e çağm a geldiğini gösterir. Ö te yan­
dan sünnete, kesilen kabuğun, b ir bereket tanrısına kurban edilm esi gözüyle de
b akılm aktadır.”2

1 Bkz. Sedat Veyis Ömek, Etnoloji Sözlüğü, "Etnoloji" maddesi.


2 Prof. Dr. Sedat Veyis Ö m ek, Etnoloji Sözlüğü, "Sünnet" maddesi.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


133
Kesilen K abuk K im e A rm ağan?

"Bereket" kaynağı "Tanrı" olarak inanılm ış olan "Dumuzi" için de kadınlar


sünnet oluyor ve organlarından sunuyorlardı. Prof. Dr. Philip Hitti, Yahudilikte
ve M üslüm anlıkta görülen "sünnet" geleneğinin buradan geldiği görüşündedir.3
K adınlar, cinsel organlarından "Tanrı"ya arm ağan etm ekle, onda bütünleşm iş
olduklarına inanm ışlardır. K adının "erkek" olarak "Tanrı"ya cinsel organından
arm ağan etm esinin bir anlam ı da vardır. A na Tanrıça için de erkekler sünnet olur
ve cinsel organlarından arm ağan sunarlardı. K ybele'nin "rahip"lerinin, cinsel o r­
ganlarını kökünden kestikleri m itolojilerde anlatılır. B unun da bir anlam ı düşü­
nülebilir. N e v ar ki, Sami toplum lanndaki sünnet için aynı şeyi söylem ek olduk­
ça zor. Çünkü bu toplum ların kurum laştırm alarıyla yayılan dinlerde, bu arada Ya­
hudilikte ve İslam da "Tanrı", ER K E K olarak düşünülm üştür. Erkek erkinin eg e­
m en olduğu dönem lerde yaratıldığı için. B ir erkek "Tanrı" olan, Fenikelilerin
"Ba'l" adlı "Ulu T ann"sından kopyadır. Hem erkek, hem de "efendi” (seyyid). Bu
nedenledir ki, K ur'an'da "koca"ya, "kadının efendisi" sayıldığı için "ba'l" den­
m ekte. (Bkz. B akara Suresi, 228. ayet; N isâ Suresi, 128. ayet; H ûd Suresi, 72.
ayet; N ûr Suresi, 31. ayet.) Ve onun için kadın, erkek karşısında ikincil konum ­
da kalm ış, dahası bir mal, bir m ülk olarak görülm üştür. D urum böyle olunca, "er-
kek"lerden kesilen cinsel organ kabuğunun bir "erkek" olarak düşünülm üş olan
"Tanrı"ya arm ağan diye sunulduğunu, yani bunun böyle tasarlandığını düşünm ek
kolay değil! Yani "erkekten erk e ğ e ..." biraz tuhaf!
"Sünnet" için Sedat Veyis Ö rnek "delikanlının ya da kızın, evlenm e çağına
geldiğini gösterir" diyorsa da, bu, Yahudilikte ve İslam da böyle değil. Ç ünkü bu
dinlerdeki "sünnet", herkesin bildiği gibi, çok küçükken olur; Yahudilikte 8 g ü n ­
lükken, İslam da da genellikle 7 yaş daha uygun görülür.4

Sünnet, İslam a Yahudilikten G eçm edir

"Sünnet", K ur'an'da yer alm am ış olm akla birlikte, İslam daki tem el gelenekler
arasındadır. Ve İslam a, Yahudilikten geçm edir. Yahudiliğe de eski M ısır'dan.
M uham m ed, "ilk sünnet olan insan"ın, "İbrahim " olduğunu ileri sürer.5 Bu sa­
vın, bir dayanağı yoktur. M uham m ed’in kaynağı olan "Tevrat"ta, sünnet gelene­
ğinin "İbrahim "den kalm a olduğu anlatılıyor olm akla birlikte, bu sav yer alm az.
Tevrat'ta, İbrahim 'in kendisinin sünnet olduğu bile yazılı değil. Şunlar yazılı:

3 Hitti, Tarihu Suriye ve Lübnan ve Filistin, 1958, s.126.


4 Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından Tecridin 1379. hadisindeki "İzah".
5 İmam Malik İbn Enes, el-Muvatta, Kitabı Sıfati'n-Nebiyy, hadis no. 4.

Youtube:
134Tanrı Mı Varmış
"Ve A llah İbrahim 'e şöyle dedi: Sen ve senden sonra soyundan gelenler, ah­
dimi tutacaksınız. Seninle ve senden sonra soyundan gelecek olanlarla benim
aram daki, uym anız gereken SÖ Z L E ŞM E (ahd) şudur:
A ranızda h er erkek sünnet edilecektir. Gulfe etinizde (yani erkeklik orga­
nının ucundaki deriyi keserek) sünnet olunacaksınız.
"Bu, seninle benim aram daki sözleşm enin belirtisi olacaktır. Ve aranızda, ev ­
de doğm uş yahut senin soyundan olm ayıp da bir yabancıdan satın alınm ış olan 8
günlük her erkek çocuk, kuşaklar boyu sünnet olunacaktır. Senin evinde doğm uş
ve senin paranla alınm ış olan m utlaka sünnet edilecektir. Ve sözleşm em , bitim ­
siz bir sözleşm e olarak sizin (bu) etinizde olacaktır. Ve gulfe etinde sünnet ed il­
m em iş erkek çocuk varsa, o can, kendi toplum undan kesilecektir (atılacaktır); o,
benim ahdim i bozm uştur." (Tevrat, Tekvin, Bap 17: 9-14.)

M uham m ed'e G öre, İbrahim K endini "K eser"le Sünnet Etm iş

M uham m ed şöyle diyor:


"İbrahim , 80 yaşındayken kadum (keser) ile kendini sünnet etti."6
H adiste "keser" dem ek olan "kadum "u "kaddum" ve bir köy adı olarak alıp
aktaran da var. A m a bu sözcüğün, genellikle "keser" anlam ında olduğu kabul edi­
lir (bkz. M üslim 'de hadisle ilgili olarak düşünülen "1” no.lu not).
"80 yaş ve keserle sü n n et...!" G erçekten yaşandığı düşünülebilir m i? "İman"
gözlüğü takılm adıkça buna kolay kolay "evet!" denem ez. Bu gözlükle bakıldı­
ğındaysa her şeye inanılabilir.

M usa ve Sünnet

Sigm und Freud (1856-1939), "sünnet"i, M usa'nın eski M ısır'dan aldığı görü­
şündedir.7 H eredot (M Ö 490-425) da, "yalnız M ısırlılar ve bu âdeti M ısırlılardan
alm ış olanlar sünnet o lu rlar..." der.8
Freud: "M usa, Yahudilere sadece yeni bir din verm ekle kalm am ış, sünnet ge­
leneğini de ortaya çıkarm ıştır. Bunun, problem im iz için kesin bir önem i olup
şim diye kadar hiç üzerinde durulm am ıştır. Tevrat'taki nakillere göre bu, böyle ol­
m am ıştır. Zira bu âdetin ifası İbrahim 'in A llah ile ahid yaptığı devreye kadar uza­

6 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Enbiya/8; Tecrîd, hadis no. 1379; Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'l-Fedâ-
il/151, hadis no. 2370.
7 Sigm und Freud, M usa ve Tektanrıcılık, çev. Erol Sevil, s.32 ve öt.
8 Heredot Tarihi, çev. Müntekim Ökmen, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1973, s .116.

135
Youtube: Tanrı Mı Varmış
nır (Tevrat'a göre). ( ...) Bunlar, bizi şaşırtm am ası icab eden tahrifatlardır. B unla­
rın sebeplerini iyice araştırm alıyız. M esele şudur ki, sünnetin kaynağı, M ısır'dır.
Tarihçilerin babası olan H eredot, M ısır'da sünnetin eskiden beri uygulandığını
söyler. O nun bu beyanı, m um yalar üzerinde yapılan araştırm alarda da teyit ed il­
m iştir. D oğu A kdeniz'de hiçbir kavim , bildiğim iz kadarıyla bu âdeti yerine getir­
m iş değildir."9 Freud, "D oğu A kdeniz'de hiçbir kavim , Yahudiliğe geçm iş olan
M ısır'daki biçim iyle sünnet geleneğini yerine getirm iş değildir" dem ek istiyor ol­
sa gerek. Yoksa ”sünnet"in başka biçim leriyle başka toplum larda da görüldüğü
biliniyor.
Freud, şunu da ileri sürüyor:
"M usa, M ısırlılara ('Yahudilere' olacak. B urada bir dizgi yanlışı olsa gerek
-T .D .) sadece yeni bir din değil de, sünnet âdetini verm işse, o bir Yahudi değil­
dir; bir M ısırlıdır. Ve kendi dini, m uhtem el olarak bir M ısır dinidir. Yani bu bir
A ton dinidir. Ve (bu dinin) Yahudi dinine uygunluğu, birçok noktada göze çar­
p ar."10
Ve Freud, "M usa'nın bir Fravun ya da Firavun olm ak isteyen bir prens oldu­
ğu" görüşü kabul edilirse, sorunun çözüleceğini savunur.11

Sonuç

Sonuç olarak, İslam da da çok önem verilen "sünnet" geleneği, kökü çok es­
kilere dayanan ilkel inançların ve sonra T evrat’taki İbrahim "m aval 'ının bir
ürünüdür. İleri sürülen ”yarar"ından çok, "zarar"ı olduğu da ortada. B ugün tıp
dünyası, sünnet edilirken çocukların büyük çoğunlukla zarar gördüklerini k a ­
bul ediyor.

Teori
Eylül 1990, yıl 1, sayı 9

9 Freud, age, s.31-32.


10 Freud, age, s.32.
11 Freud, age, s.32-33 ve öt.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TEVRAT, İN CİL, K U R AN

K âfirûn Suresi'nin son (6.) ayetinin anlam ı şudur: "Sizin D İN İN İZ size, b e ­


nim D İN İM banadır."
Bu sure, "M ekkeli"dir (M ekkî). M ekke'nin "putatapar" diye nitelenen kesim i­
ne sesleniliyor. K ur'an'ın Tanrı'sı M uham m ed'in böyle seslenm esini istiyor.
İbn A bbas'ın yorum u: "Sizin Tanrı'yı yoksaym anız, kâfirliğiniz size; benim
Tanrı'yı birlem em b an a."1 Ü nlü K ur'an yorum larında da ayette böyle dem ek is­
tendiği belirtilir. Ö rneğin C elaleyn tefsirinin yorum u şöyle: "Sizin D İN İN İZ, y a­
ni sizin PUTATAPARLIĞINIZ size, benim D İNİM , yani İSLAM da banadır."2
B uhârî'de de bu yorum benim seniyor ve "sizin dininiz, yani kâfirliğiniz size, b e­
nim dinim , yani İslam banadır" deniyor.3 "Din" için burada başka yorum lar y a­
panlar da var.4 A m a genellikle benim senen yorum bu. G erçekten de belli ki böy­
le dem ek isteniyor ayette.
D em ek ki bu ayette, "K Â FİR LİK ", dahası kâfirliğin, doruk noktasında sayı­
lan "PUTATAPARLIK" bile "DİN" sayılıyor. İslamı "çağdaş" ve sevim li göster­
m e çabasında olan çevreler, bu ayeti, "İslam ın kendinden başka dinlere, inançla­
ra, hatta inançsızlığa bile hoşgörülü olduğu"na kanıt diye gösterirler.
"M edineli (M edenî)" surelerden Âl-i İm rân Suresi'ndeyse çok açık biçim de
şöyle denir:
"K esin olarak Tanrı katında D İN , yalnızca İSLA M 'dır" (ayet 19). Aynı sure­
nin 85. ayetinin, D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle: "Kim İslam iyetten başka bir
dine yönelirse, onunki kabul edilm eyecektir."
A çıkça görülüyor ki, Kur'an'ın Tann'sının "din"i, "İslam"dan başka değil. Bu
Tanrı, daha önce, M ekke dönem indeyken, "putataparlığı" bile "din" diye niteler­
ken, Âl-i İm rân Suresi'nin 19. ayetinde, İslam ın dışında kalan hiçbir "din"i "din"
saymıyor, 85. ayetinde ve daha birçok yerde de başka dinde bulunm a isteğinin ke­
sinlikle "kabul edilemeyeceğini" bildiriyor. Aynı surenin 83. ayetinde de "TAN-
RI'N IN DİNİ'nden başka bir din m i istiyorlar?" diyerek, başka din isteyenleri kını­
yor. K âfirûn Suresi'ndeki ayetle, bu ayetler arasındaki çelişki ortada. Kâfirûn
Suresi'ndeki ayet, "kılıç ayeti" diye de adlandırılan "cihat ayeti"yle de çelişiyor. Ve

1 F. Râzî, 32/147.
2 Celaleyn, 2/272.
3 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/109.
4 F. Râzî, 32/147.

137
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bu çelişkiden dolayı, İslam hukukunda, Kâfirûn Suresi'ndeki ayetin "mensuh" ol­
duğu, yani hükm ünün "yürürlükten kaldırıldığı" belirtiliyor.5
K âfirûn Suresi'ndeki ayet, İslam m "m üm aşat dönem i"nin, yani yeni ortaya
çıktığı, tutunm aya çalıştığı ve öteki "din"lerle "bir arada, barış içinde yürüyüp
yaşam ak zorunda olduğu" dönem in ürünüdür. K ur'an'm bütünündeki anlayışı
oluşturan hoşgörm ezliğin egem en olduğu ayetlerse, daha sonraki dönem lerin.
H oşgörm ezlik, İslam ı sevim li gösterm eye çalışan çevrelerde de yansıyor za­
m an zam an. Bu çevrelerin sözcüsü durum undaki basında, "T E V R A T 'm , "İN-
C İL "in tanıtılm asına bile tepki gösteriliyor. Ö rneğin, bir tanıtım nedeniyle M illi
G azete'de şu başlıkla tepki gösterilm iştir: "Bir D erginin H açlılara H izm eti" (5
A ğustos 1989). Zam an gazetesinde de aynı nedenle, M üslüm anlara seslenen bir
m ektubun başlığı şöyle: "Yetişir Yattığın K alk Artık!" (4 Tem m uz 1989.) Yani
M üslüm anlar böyle kışkırtılıyor. Birinci gazete de "Incil'i hiç okudunuz mu?" di­
ye tanıtım yapanların, "K ur'an'ı hiç okudunuz m u?" diye bir tanıtım a yer verem e­
yeceklerini ileri sürüyor. O ysa kınanan çevre, bu "din çevreleri"nden çok daha
fazla, "K ur'an'm okunm ası"m ve iyice anlaşılm asını ister. K ur’an'daki "akıl ve bi-
lim "le çelişen çok eski efsane ve geleneklerin kalıntısı, insanlığın yararına olm a­
yan, çağın çok çok gerilerinde kalm ış içerik nasıl anlaşılabilir yoksa? H erkes
okum alı K ur'an'ı. Ö zellikle de "İslam ı akıl, m antık dini" sayanlar. K ur'an iyi
okunduğu zam an, A tatürk'ün İslam şeriatını niçin kaldırdığı daha iyi anlaşılır.
K ur'an "okunm alı", am a başka kitaplar da okunm alı. "Tevrat" da, "İncil" d e ...
B unlar okunduğu zam an hem bunlardaki birer "efsane ürünü inançlar", hem de
K ur'an'm içeriğinin çok büyük bir kesim inin kaynağı belli olur.
"Dinî çevreler" ve sözcüsü durum undaki basında, yeri geldiğinde, daha doğru­
su işlerine geldiğinde, "Tevraf'ın, "İncif'in "mukaddes kitaplar" diye nitelendiği
görülür.6
K ur'an, birçok ayetinde, kendisini, "Tevrat"ı, "İncil"i "M U SADD IK " olduğu­
nu, yani "O N A Y LA D IĞ F'm açıklar (bkz. Bakara Suresi, 41, 91 ve 97. ayetler;
 l-i İm rân Suresi, 3 ve 50. ayetler; N isâ Suresi, 47. ayet; M âide Suresi, 46 ve 48.
ayetler; Fâtır Suresi, 31. ayet; A h k af Suresi, 30. ayet; Saff Suresi, 6. ayet). B aş­
ka bir yazıda da konu üzerinde a y n c a durulacak.
E ynesil'den (G iresun) m ektup yazan bir okurum un m ektubunu bu sayıda,
m ektupların yer aldığı sayfada okuyacaksınız. O kurum yazılarım ı övüyor ve be­
nim için kaygılandığım belirtiyor. O kurum a teşekkür eder, "lütfen kaygılanm a­
yın!" derim . O kurum , belli ki çok okuyan, kültürlü bir insan. M ektubunda bir k i­
taptan alıntılara yer veriyor ve bu alıntılarda yer alan açıklam aların doğru olup
olm adığını soruyor. Benim bu yazım , sevgili okurum a da bir karşılıktır. Ö teki ya­
zılarım ı da izlerseniz daha geniş yanıt bulabilirsiniz.

5 Usûlu'l-fıkıh kitaplarına bkz. Örneğin, İbn Melek, Şerhu'l-Menâr, İstanbul, 1308, Arapça, s.247.
6 6 Eylül 1989 günlü Zaman gazetesi arka sayfa, "Kudret Helvası" başlıklı yazı.

138

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"İslam "ın "K ur'aıTıyla, "hadis"leriyle, verdiği "bilgileri"yle, "ahlak"ıyla,
"inanç"ıyla ve "hukuk"uyla bir B Ü TÜ N olarak, "Tevrat"a, öteki Yahudi kaynak­
larına, Zerdüştçülüğün "AVESTA"sına, "H int hikm etçiliği"ne, bir ölçüde "H ele-
nizm "in bozuk kalıntılarına, "İncil"e, H ıristiyanlığın başka "m etin"lerine, öykü­
lerine, A rap geleneğine, M uham m ed'den önceki şairlerin "şiir"lerine, M uhatn-
m ed'in özel yaşam ına ve hepsinden de önce ilkçağlardan kalm a ilkel inanç, söy­
lence, gelenek ve göreneklerine dayandığı, onun için de İslam da "akla, bilim e
uygunluk" diye bir şeyi aram anın boşuna bir çaba olacağı bir gerçek. Tabular bu
gerçeği örtüyor. A kla ve bilim e aykırılıklar örtülm eye çalışılsa da tüm surelerde
ve hadislerde çok açık biçim de var.

2000'e D oğru
17 Eylül 1989, yıl 3, sayı 38

139
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'IN O R İJİN A LLER İ
YAKILDIĞI İÇİN ŞİM Dİ YOK*

K ur'an’ın ilk orijinali: K üçük taşlar, deri, ağaç parçası, kem ik gibi çeşitli nes­
nelere yazılıydı. Yakıldı.
K ur'an'ın ikinci orijinali: Ebubekir dönem inde yapılan derlem e. Yakıldı.
K ur’an'ın üçüncü orijinali: O sm an dönem inde oluşturulan "yazm alar”. B unlar
da dünyanın hiçbir yanında yok.
Yapılan incelem e ve aktarm alarda görülen o ki: M uham m ed'in "vahy kâtiple­
rine yazdırdığı" bildirilen "K ur'an"m ne "aynı", ne de "tümü" eldeki Kur'an'da.
H alife M ervan kendi gerekçesini şöyle açıklar; "O nda yazılı olanlar, O sm an
tarafından yazdırılan m ushaflara geçm iştir. A rtık ona gerek kalm am ıştır. Yakılıp

4 j> İİMİîl C-* «ûJ


Iy 'S " r 1 g * İ** â p > i ¿ V * f* y**
J1 * jj- k - t - f l j C J d - » l d ] iO O _ > u > U > ı ^

J f ' v j i j . ——j i Uoj «.««- ou-ri u ^ 1W


c_*y ijj j » . c_!> «.•' ( is c. j ¿<ı,
*** o; * : *^ y - * UiU*—s • . ipi 3 ' — „ 1. ö»-f
ju» . -u y *»>. j< ı^» u cA Uu
t . 1 ( t » ö * oL ^ c1oUj
«*ILU«UU»
- • Ö«A Uı‘ „’fO V ^ —A»-.o4' »04 ^ .*»

Emevi Halifesi Mervan ibn Hakem, orijinal nüshayı Hafsa'nın sandığından alıp yaktırıyor.
(Dr. Subhl e's-Sallh, Mebâhis fi Ulûmi'l Kur'an, s.83.)

* 29 Mayıs 1988 günlü 2000'e Doğru dergisinde yayım lanan metin farklı. Burada Turan Dursun'un
özgün metnini yayımlıyoruz. Ayrıca 2000'e D oğru'da çıkan m etne ilişkin eleştirilere verdiği ya­
nıtlar için bkz. elinizdeki kitapta "Gürültücülerin Topuna Birden" başlıklı yazı (s. 158.)

140

Youtube: Tanrı Mı Varmış


yok edilm eseydi, zam anla kuşkula­
ra yol açılabilir, ondan alınarak ya­
zılan m ushaflar çevresindeki kuş­
kuları önlenem eyebilirdi. Bundan
korktum , o nedenle yaktırdım ."1

K ur'an Nasıl Derlendi?

— -
K ur'an ayetleri bugünkü b içi­
m iyle yazılıp bir araya getirilm iş •jjjı ¿ rjjı l Viğ
d eğ ild i. H ad islerd e peygam bere
* \ \ \ ii-jy L l
vahy olan ayetler çeşitli nesneler
üzerinde yazılıydı; hepsi de dağınık
durum daydı. A yetler "Lihaf" (kü­
çük taşlar), "rıka" (deri, ağaç yapra­
ğı, bir çeşit kâğıt), "ektaf" (deve ve
koyun kem ikleri), "üsub" (ağaç p ar­
çası) gibi nesnelere yazılm ıştı.
k JJD
"Yitip gitmesin" diye tüm ünü bir
araya getirm e çabasına ilk kez H ali­
fe Ebubekir dönem inde gerek duyul­
du ve bu çabalar gerçekleştirildi.
Bir aktarm a da "bunların tüm ü­
nün peygam berin evinde, bir arada
bulunduğu ve dağınıkken bir araya
getirip, içinden eksilen olm asın di­
ye ortasından iple bağlanm ış oldu­
ğu" da açıklanır.
Buhârî'nin yer verdiği bir hadise
göre; "Dinden dönüş ("ridde") olay­ Celaleddin Süyuti, el-itkan fi Ulumü'l Kur'an.
Mısır, 1978, 4. basım.
ları ve bu olaylar nedeniyle savaş ha­
li vardı. K ur'an’ı ezber etmiş kişilerin
bir kısm ı ölmüştü. Ö lenlerin sayısı artabilirdi, bunların tümü ölüp gitmeden
K ur'an’ın orada burada yazılı ayetleri derlenm eli, tüm ü bir kitap durum una getiril­
m eliydi. Hattaboğlu Ömer, durum u ve konunun önemini Halife Ebubekir'e anlattı.
Ayetlerin derlenmesini önerdi. Halife başlangıçta pek doğru bulmamıştı bu görüşü.

1 İbn Ebi Davud, Leiden, 1937, yay., s.243; Subhi e's-Salih, M ebâhisfı Ulûmi'l Kur'an.

141
Youtube: Tanrı Mı Varmış
«AV İ t \X * i .» . »„* . ,< . .» *»
J fc
\ ** *
»—r^'J' ¿V &
»’ *muı 1 "
¿ £ £
i» *
* ** >*•*!•»•# * ı ' i 1»*' !♦**'' ^l ı # ^ I# ^ *?*! #. ✓ , #
w . 0 0 # *

*?* ' * İ# ^ ı f 0 * * >|*k > î >•* ''ı Tl #|i* t #«■##• # , /


j f U J V « - > j

Muham m ed öldüğü zaman Kur’an'ı bütünüyle ezberlemiş olan dört kişi vardı.
(Buhârî, e's-Sahfh, Kitabu Menâkıbtl-Ensâr/17, s.229.)

"Peygam berin yapm adığı şeyi yapm ak nasıl doğru olabilirdi?" diye düşünü­
yordu. Ö m er direndi ve önerisini kabul ettirdi. İşin gerçekleşm esi için de Zeyd
İbn Sabit'e görev verildi. Zeyd, "Ebubekir bana: 'Sen akıllı bir gençsin. P eygam ­
bere vahy de yazdığın için senin başaracağına güveniyorum . A raştır ve topla
K ur'an ayetlerini!' dedi. Tanrı'ya ant içerek söylerim ki, dağlardan bir dağı yük­
leyip taşım ayı önerseydi, buyurup verdiği görev kadar bana ağır gelm eyecekti.
Yani K ur'an'ı derlem ek kadar" diyor, am a sonunda görevi kabul ettiğini söylüyor
ve işi nasıl yaptığını şöyle dile getiriyor:
"K ur'an (ayetlerini) derlem eye koyuldum . H urm a dallarından, küçük taşlar­
dan ve kişilerin ezberlerinden izleyip derledim . İşin sonunda, Tevbe (Beraet) Su-
resi'nin sonunu, E bu H uzeym etu'l-E nsari'de buldum . Ki, başkasında da bulam a­
m ıştım bu parçayı." Zeyd, bu parçanın Tevbe Suresi'nin sonundaki ayetleri (128
ve 129. ayetleri) oluşturduğunu açıklıyordu.
B öylece Zeyd, K ur'an ayetlerini derlem e işini yaparken iki kaynağa başvur­
m aktaydı: A yetlerin yazılı bulunduğu nesneler (ağaçlar, ta şla r...) ve ezber bilen­
lerin bellekleri.
E bubekir dönem inde yazılan K ur'an için başvurulan ezbercilerin, başka d e­
yişle hafızların sayısı M üslüm anlar arasında tartışm alıdır. O dönem e ilişkin
önem li kaynaklardan B uhârî'nin "e's-Sahîh"inde yer alan üç hadisten anlaşıldığı
kadarıyla, K ur'an'ın tüm ünü ezberleyenlerin en iyim ser rakam la yedi kişi olduğu
kabul edilebilir. Aynı zam anda Peygam ber dönem indeki "hafız"larm , yani
K ur'an'ı tüm üyle ezberlem iş olanların sayısı pek azdı.

142

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B uhârî'nin e's-Sahîh'inde geçen hadis şöyle:
Birinci hadis: A m r İbnü'l-A s anlatıyor: P ey gam berin "K ur'an’ı dört kişiden
alın, A bdullah İbn M es'ud'dan, Salim 'den, M uâz'dan ve Übeyy İbn Ka'b'den" d e­
diğini işittim .2
İkinci hadis: Enes anlatıyor: "Peygam ber öldüğünde, dört kişiden başka
K ur'an'ı tüm üyle ezberlem iş olan yoktu. E bu'd-D erdâ, M uâz İbn Cebel, Z eyd İbn
Sâbit ve Ebu Zeyd." (Buhârî.)
Ü çüncü hadis: K atade'den aktardıyor: M alik oğlu Enes'e; "Peygam ber döne­
minde. K ur'an'ı tüm üyle ezberleyenler kim lerdir?" diye sordum. Şu karşılığı ver­
di: "D ört kişi. Tüm ü de M edineli Ü beyy İbn K a'b, M uâz İbn Cebel, Z eyd İbn Sa­
bit ve Ebu Z eyd."3
B u hadislerde adları yazılanları topladığım ız zam an Peygam ber dönem inde
K ur'an'ı tüm üyle ezberlem iş olanların sayısı, yediydi dem ek gerekiyor.
İbn M esud (birinci hadiste), Salim (birinci hadiste), M uâz İbn C ebel (birinci,
ikinci, üçüncü hadiste).
İslam dinbilirleri bu hadislerdeki açıklam aların "dinsizlerin işine yaradığı"nı
ileri sürerler.4
El-İtkarı'da daha başkalannın da Kur'an'ı ezberlemiş oldukları adlarıyla açıkla­
nıyor. A m a aktarm ayı yapan, bu adlan sayılanlardan kimilerinin, K ur'an'ın tüm ünü
ezberlem e işini Peygamber'in ölüm ünden sonra bitirdiklerini açıklamaktadır.5
Z eyd İbn Sabit, herhangi bir parçayı K ur'an'a geçirm ek için "iki tanık" koşu­
lu koym uştu. A ncak bir tanıkla K ur'an'ı alm a gereği duyduğu ve geçirdiği parça­
lar da vardı. Ö rneğin, U be H uzeym e'de bulduğu ve Tevbe Suresi'nin son iki aye­
tini oluşturan parça böyleydi.
K ur'an'ı derlem e ve yazm a işi bir yıl sürer. B u işe girişikliğinde Ö m er'le
Zeyd, m escidin kapısında oturm uşlar, "H erkesin peygam berden ayet olarak elde
ettiği ne varsa getirm esini" istem işlerdi.
B aşarılan iş kaynaklarda şöyle tanım lanır: "K ur'an ayetlerinin, surelerinin bu­
lunduğu iki kapaklı bir kitap."
Z eyd, "D erlenip yazılan sayfalar, ölene dek E bubekir'in yanında kaldı, sonra
(halife) Ö m er'in yanında bulundu. Yaşamı boyunca. O da ölünce, kızı H afsa'ya
verildi."

K ur'an İkinci Kez D erleniyor

B uhârî'de yer alan bir hadis şöyle: E rm eniyye ve A zerbaycan'ı ele geçirm ek
için savaşılıyordu. H uzeyfe, İbnu'l-Y em ân, H alife O sm an'a geldi. M üslüm anla-

2 Buhârî, Fadailu'l-Kur'an, 8.
3 Buhârî, age; Müslim, 2465. hadis.
4 Süyuti, el-İtkanfi Ulumü'l-Kur'an, Mısır, 1978, c .l, s.94, satır 13.
5 El-İtkan, 95-96.

143
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rın okudukları K ur'an lard ak i birbirini tutm azlıktan yakındı, "Em îre'l-M ü'm inin!
Bu üm m et, kendisinden önceki Y ahudiler ve H ıristiyanların içine düştükleri bir­
birini tutm azlıklar gibi bir durum a düştü!" B unun üzerine O sm an, H afsa’ya
adam gönderdi, başka K ur'an nüshaları yazıp alm ak için kendisinde bulunan
'sayfalar'ı (yani E bubekir dönem inde oluşturulm uş olan kitabı) gönderm esini is­
tedi. "İş bitince, geri sana gönderirim " dedi. H afsa da gönderdi o sayfaları O s­
m an'a. O sm an, hem en Zeyd İbn Sabit'e, A bdullah İbn Zübeyr'e, Said İbn A s'a ve
H işam oğlu H aris oğlu A bdurrahm an'a buyruğunu verdi. O nlar da H afsa'dan ge­
tirilenden alıp K ur'an nüshalarını oluşturdular. O sm an kuruldaki üç kişiye şunu
söyledi: "(M edineli) olan Z eyd'le, K ur'an'dan herhangi bir kesim de ters dü ştü ­
ğünüz zam an, tartışm a konusu olan parçayı K ureyş diliyle yazın. Ç ünkü K ur'an
yalnızca K ureyş diliyle inm iştir."
O nlar da buyruğu yerine getirdiler. Sonunda (esas) sayfalardan K ur'an nüsha­
ları oluşturup işi bitince: O sm an söz konusu sayfaları (H afsa'dan getirileni) geri
gönderdi. A lm an nüshaların da h er bir kesim e gönderilm esini buyurdu. Ve b u n ­
ların dışında kalan her bir K ur'an sayfasını ya da M ushafı buyurup yaktırdı.6
B uhârî'nin hadisinde anlatılan çabalardan ve Kureyşli olanlarla olm ayanlar
arasında belirecek anlaşm azlığın çözüm biçim inden anlaşıldığına göre, K ur'an
nüshalarını ortaya çıkarırken, H afsa'daki M ushaftan aynen kopya etm ek söz ko­
nusu değildi.
İleri sürülegelen "aynen kopye edildiği" ileri sürülürken neden kopye ed ildi­
ğine de "ağız (şive) farklarından dolayı" diye gerekçe gösterilir. A ncak Dr. Sub-
hi e's-S alih, M ebâhis f i Ulûmi'l-Kur'arı (B eyrut, 1979) adlı eserinin 80, 84 ve
85. sayfalarında bu gerekçenin inandırıcı olm adığını belirtiyor. Dr. Subhi'ye gö­
re, o zam an, aynı m etni, aynı sözcükleri değişik okunacak nitelikte yazıp yansı­
tabilm ek için gerekli işaret ve noktalam a yoktu. O zam anki yazı, harflerinin d ı­
şında işaretsiz harfler de noktasızdı. K ısacası H alife E bubekir dönem inde oluş­
turulan "M ushaf", istenseydi bile, çeşitli kabile ağızlarını (şiveleri) içerir nite­
likte yazılm ış olam azdı.
D urum böyle olunca şu sorular karşılıksız kalıyor: E bubekir dönem inde ha­
zırlanan ve H afsa'dan alınarak getirilen "M u sh af'la, O sm an dönem inde m eyda­
na getirilen "nüshalar, m ushaflar" arasındaki fark neydi? Yeni çalışm ayla gerçek­
leştirilen nedir?
Yukarıda anlam ı sunulan hadiste bu açıklanm am akta. A ncak, hadisin devam ı
niteliğindeki bir açıklam ada, yapılan işin yalnızca "bir tem el nüshadan alınıp
başka m ushaflara aktarm a" olm adığını anlatır niteliktedir.

6 Buhârî, e's-Sahîh, Kutabu Fedâili'l-Kur'an, hadis no. 3.

144

Youtube: Tanrı Mı Varmış


v_' 41)1 İJ» j ^ y e y t l ^
«JH '■•—>««• j u ' n u ¿Lw j- j V -1 * jjr 4*i
* 1 i" ^ t ^r-—»-.ı S *s* J t y J j < 1 •::=^■, 1
j '" -~ ’*» U .â ı # / J fe£m *.............. • «Üt
»Akf® _ ^ is ^ la . *1* r*‘M «w1- * *
«te* r^ju ( i > Ssa^» -«. J« l»-İ-* # JW
J a * ~~ <=aJnat>tza* f * ■>-*
>*( -a»*^U _ / t -=k*- jr
= * l> * ..ju ,a
■f a, ^n/i ^,<*--1) i *><_s, J*Su

jnyç v .\

islamiyetin ilk yıllarında, A rapça yazıda şimdiki gibi birtakım işaret ve noktalar yoktu.

D örtlü kurulda yer alan Z eyd İbn Sâbit, şöyle diyor: "M ushaf oluşturm a işini
yaparken, A hzâb Suresi’nin sonundan bir ayet yitirdim ('fakattu'). Ki, Peygam be­
rin onu K ur'an'dan bir parça olarak okuduğunu işitip tanık olm uştum . A radık bu
ayeti. Ve Sabit oğlu H uzeym e el Ensâri'de bulduk: A hzâb Suresi'ne (23. ayet) ek ­
ledik o m u sh afd a."7

B irinci D erlem enin Yakılm asındaki Am aç

Ö lüm üne değin sandığında saklayan ve alınıp yakılm asını önleyen Hafsa'ydı.
Bu koruyucu ölünce, K ur'an’ın T an rısı "K uşkusuz Zikr'i (K ur'an'ı) biz indirdik;
kuşkusuz koruyucuları da yine biziz" (H icr Suresi, 9. ayet) dese de, koruyucusu
kalm am ıştı. M ervan İbn H akem "sandık"tan aldırtıp getirm iş ve yaktırm ıştı.
M ervan'm bu ilk derlem eyi yaktırm asındaki gerekçesini, kendisi şöyle açıklıyor:
"Bunu yaptım , çünkü: O nda yazılı olanlar, resm î (İm am ) M u sh af a yazılıp geçi­
rilm iş ve korunm uştur. K orktum ki aradan uzun zam an geçtiğinde, kuşkucu kim ­
seler bu (resm î) M ushaf hakkında kuşkuya düşerler."8 O ysa asıl " k u ş k u ’lara yol
7 Süyuti, el-İlkan, Mısır, 1978, c .l, s.79.
8 Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, M ebâhis f î Ulûmi'l-Kur’an, s.83. Dayandığı kaynak: İbn Ebi Davud, Ki-
tabu'l-M esâhif, s.24.

145
Youtube: Tanrı Mı Varmış
açan, esas alınm ış olduğu belirtilen ilk derlem enin yakılm ası olmuştur. Çünkü ilk
derlem eyle sonraki (O sm an dönem inde oluşturulan ve İmam adı verilen) "M us­
h a f arasında fark olm asaydı ilkini yakm a yoluna gidilir m iydi? İlk derlem ede

- T V - _____________ ______
\ y L j «J»' j U ' ¿Uf¿i-i* v .K ‘
<¿1 Uj*» : J t î j UjU*; ¿¿jl' J f j ‘ U —
j i r , j a |3 r 5 > 7 7 ^ W d { ^ j ¿ J a-, a jj J.M & f 1* * e 11- ¿ l
î J j i A l d J : JtA fjio»li : Jtf . «*li4/ ^ ^ ' • ' J A M I ' ■ * ! M * d*0
dlS" jlj t j ü t «J) j j i ; OÎ 4r *-^l L»lj ^»T j î j i j i itrjR *b]j i'iUtil ^1»}1 Jl-lt Ü j»t U|
; ı w»l! j» ^ At —'J*iJ * Mi ¿«¡I v iy r bU ^ j t AJtdl Ugl] öj£>. öî d ^ Mi
dî J y .î Al d l »^-3 4J# Al Al J j+ j J Jtf : ¿¡'dî d
jL f jT j.1 dt J : Ç -i j * j - i j f jAİ'y d* Jt® C & l- } /* ‘ dÇ3l ¿ijU-î/î
I ^lyDl VI fjT Jjl u»ji- 4 ött (jL M*b yu JL db ‘ Çlî üL 4-Wt» JL J - UtJ
tjm. J - u t îd !r^ V j* ^ jî* V t^*1 di*^ c 'li 4 d * J*
Uİ d> ‘- y y a i d* **ti di J * d* MU d i d * ç}**~t *J*' ’-C V
f l y t di*1®'"i*1 Jijr* Al d iı : ^ ¿ ¡ ¡ ^ ¡ ¿ ¿ ¿ ¡ ¡ ¡ ¿ ( ^ ¿ ¿ ¿ ¿ ' ^ ■ ^ : ^ &
K s y \ ^ \ fjîdi» ¿ y r ''K .'İj ı «« Ulj ı/ 1 JL d* f*T ^ ^ V
d - b ^ t^A! ijf» 1 |ii b f : J»f s ş & J d* f W u|î di1 j r / ^ J « V 1*d*-ü* * '
UÇi (_.4ci: djU iî VL IMjJ< V 1ji*T di-*® W 'l * • L* ' ■ '***' jî * ‘ * £ « ^ ¿ ¿ ¿ ¡¡¿ £ ¿ 1
4#^ d* i ±* d* d6 11**-' d* : ^ sllij ı i-U® {3t \j* djfLö ^Îl>t j
f : ç^t? ,v a jl Jtf / . ^ j £ *1» ^ t d * 1 : l* ^ ^ . wl'i : ^ ‘>!’
di J^ 1 d* ^ ^ vji1 4 / di ¿ u * / J 4>i' ^ : -/L liÜ *.
UJ» •_,* J jî ^-ute U i >o*lr di UJ» ü J»^L» : (s*3* di d*~j^' "Mi Jli : Jü v y *
d: 4iJi d* *"»* df1 4>* î t * 4>i' ÜJ* " : d* W : J l î . Uj ^V
JyH j d^iÇ d j y^»î : f j i o ü Jl# d jM j i it d İ d* 4#y*^'
ly J d:-^ dj di' JIA ‘ AHİ* di J*“' **jik p ‘ 'M■>■*!! d ^
d i ^ 'j • d j» ü li b y -jİ 1/i p ^ - i 't j ^ i ^ t Al (Jet- <j
. d^L-i t y i r w »ij t dı*i O d* ^ d*"^u «/■** (<l* ^ 'f*** r*^
^ ¿ -J Al J«» Al i J<r<düfcrj L : 4İI*^ d 1.1 d* Jü^*1 <«İ d* jjW* (ry^ij
j U# Al Al J d ü f l * <«Ay»(J* d ü^ j iU "j'i dti* 4 V; d^i

d f ^ 4‘J** J*i — Mİj y-*i ‘^ İ S C £ ı S » î J * ^ C** ^ ^ ‘ ^ ^ 'J /’Ji

Eldeki Kur’an'la M uham m ed dönem indekinin aynı olmadığına


ibni Ömer'in tanıklığı ve ötekiler.

146
Youtube: Tanrı Mı Varmış
bulunm ayan eklem eler ya da K ur'an'dan çıkarm alar yapılm am ış olsaydı neden
korkulm uştu?

. -M 1 ¿p® j* ¿-> 1 * ü d : J!» a>) ¿ f *■/f’i - <*'


: J'-i. Jj^il e 4 İUII ûT^ii j* c4*~J <J" J j î : Jt» o ¿»î j* iidî d Jjb ^
jiti d Jl*; *)j» 1,1* o U Î j « j *1 a i j ; Jtf , j* .u d ğ ^ U» J * j

- *1^*1 «j«li *ij» - 'j>T j<4S *>¿jr^y.) j«t:j d j*Vrt -


O l w J İ 4 i i J ‘ 1 * d*d' *J.*?' J d Jt»1f y ¿~* d* : ‘«1* - ıjd d
. üU'i i i f ¿İlai
j* ji «4* âı' ât' ü_>-j ¿i- çU 'j* Ji! J1 jjd l'J ¿ e ji Vr’i : jU^d-' ¿¡t dü [ «*£ ]
^j* A^ A ¡j*jl*ill aj ^ j ait a f^dr 4>j ı dtf . '-is~ C 4»-ü I~İ5" ¿T Ujjk
J* O* ûl-vd' *Ç r! Ji i J iy - ^ ' f V dj» ç d i' d ■‘•a» : J 1* • fl^il d*y«^
4 ^L.j *J* âl' (d** **4? d ü > ^ CıU} j t j J».nİTı ¿ 4 ® 0^1 <
■ < u id jU * V j d*
JÂ ^ Jî^* t/* 4 1 /*?*' dd* Jsî 'â» J ^ Ü 'j : Jtf . al^cV'j 4ip ' öj» ç jU lj J ü l d ı.-nUj
. »1 U i y dt'SU- «_/!j^ilj 4 a,je jî J y , <ji t d> ul! »U^fl çâH d
»jîfcl! £*j d î^sdl U ; 'l/İd* <j j,,. ¿ij ¿jjî 4İj . <£d» ü_>3 aîj^fc ^n-iU ; CJUİI w t
4üi ut Ojiâ! w>-U> 4-ıd-tj ? Vd^k v *yi J*d* |M»iW *j5W' 4İ_it 4 ^d-l »U ^
dji» dl^<«â jî* j* ¿W* ¿¿d»: ^.>cil d i di fcjt-b d difl »i* i»iU jUi* * _,dd .'
ii n jfe>fJ . ^ j ) l J i > d»t (»Ü.!j |»U, «jjJ y j d İ J ı^ -l » jjt ^ t d y ^ 4j ¿ j jşj*_^

d*« jr^ Ji' 0 * ¿ ^ < / d * g * U l ¿i J tf, *


• jâü W4* <iai»î 4» J îd j S j j 4 O y * a 4* <15*1* 4ı ıJ. U . d T dÇjt c d » t Ji

¿ ¿ V T : CJSİ 4âlW ^ jmJİ' y* »a^* ,y* â6 ^ d 1 0 ^ (Cy <j} yi' k*4^ : J tfj
V* J İ İ { d l> ^ u » 4 jT ^ U ^ U j 4İP âl! d ^¿> w » > >!**■
0» j * û * -» W 1 d^ <j; ^h*1* 4>* 3Uâ* j j d j d i ¿ t jâ«ç. j ı J-*l(-l U 4 » -: d t f j . ¿Sil j * U ^
‘ *J C»**i ) *y ¿Jfr*j dd *1 : 4^1»f v l>^* * j y 4» j « ^ : ^ j S j . : J ix f
Sîj lii : dlı f r } i T Uj : c J î . %Tl^i [ k i \ & û ]j 4 i y ü i ¡JJX . d t e i CâlT ¿¡i : d »
¿.„J* jp jdU* j> âıi x* b‘4». : j iîj . y j Alj dı j» Nftö «¡lî \»y:Ji i i t ^ j
4İİ : s'M dW dt j , â*ut a î j* di> jj <>ljy j* JlsU ¡jî j , 4,^. j(i jfjj j , j|W j*
; <J!Îj - ül)' J ‘ Uâ* lf * İr^ J ' t* J ^ ^ ' J. ¿ y 'J ^
j i ' j * j d^ d * l» : u^Ji d* 1 4»^ 4^ ' d Ji*d j j t j ^ jrUa»' Ua»*

Kur'an'dan eksilmeler ve Kur'an'a eklemeler olduğunun bir çeşit İtirafı.

147
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed D önem indekiyle
Bugünkü K ur'an Aynı Değil

B urada çok önem li bir tanıklığa başvuralım :


İbn Ö m er diyor ki:
"H içbiriniz, K ur'an'm tüm ünü aldım (elim de bulunduruyorum ) dem esin. B i­
lem ez ki K ur'an'ın çoğu yok olup gitmiştir. 'N e kadar ortada varsa o kadarını
elim de tutuyorum ' desin yalnızca."9
Bu tanıklık, bugün elim izdeki K ur’an'la M uham m ed'in "vahy kâtipleri"ne
yazdırdığı bildirilen K ur'an'm aynı olm adığını çok açık biçim de anlatm ıyor mu?
K aldı ki İbn Ömer, O sm an dönem indeki derlem eden sonra bu sözü söylem iştir.
Yani O sm an dönem inde oluşturulan "M u sh af'ın orijinali de yok. O el yazm ası,
dünyanın hiçbir yerinde bulunm uyor. İleride konuya yine dönülecek.
Tem el kaynaklarda sözü edilen, am a bugün bulunm ayan "değişik m ushaflar”
da ayrıca üzerinde durulm aya değer nitelikte. Süyuti'nin el-Itkanin d a, Buhârî'nin
eserlerinde bazı önem li m ushaflardan ve bu m ushaflann içindeki surelerin liste­
lerinden söz edilir. Ö rneğin, M uham m ed'in en yakınlarından biri bilinen ve Pey-
gam ber'in, K ur'an için ezberine başvurulacak dört kişiden biri olarak belirttiği
İbn M esud'un m ushafı, yine M uham m ed'in danışılm ası gereken dört kişiden biri
olarak söz ettiği Übeyy İbn K a'b'ın m ushafı, A bdullah İbn A bbas’ın m ushafı, M u­
ham m ed'in karısı Â işe'nin m ushafı, A li'nin m ushafı bunlann başlıcaları.
A yrıca bugün A levilerin, A li'nin m ushafı olarak sözünü ettikleri bir m u sh af ve
H indistan'da saklanan ayrı bir m u sh af daha var.
Süyuti'nin ve Buhârî'nin kitaplarında belirtilen m ushaflardan hiçbiri günüm üze
gelem em iş. A ncak bunlann içerik listeleri yazılmıştır. Aynca bazı din kitaplarında,
bunlarda bulunduğu söylenen ayet ve surelerden parçalar günümüze kadar gelm iş­
tir. Eldeki resm î nüshadan içerik yönünden farklı olduklan, bu listelere bakınca he­
m en anlaşılıyor. Örneğin, İbn M esud'un "M ushaf'ında Fatiha Suresi gibi çok temel
bir sure yok. Felak ve Nâs sureleri de, A li'nin surelerinin sırası bugünküne uym u­
yor. Süyuti, kitabında, Bakara Suresi'nin A hzâb Suresi'yle aynı uzunlukta olduğu­
nu aktarıyor.10 O ysa bugün eldeki resm î K ur'an'da Bakara Suresi, 286 ayetken, A h­
zâb yalnızca 73 ayettir.
Ü çüncü halife O sm an dönem inde bir heyet tarafından yeniden derlenip yazı­
lan K u r'an'lann kaç adet olduğu ve şu anda nerede bulundukları da tartışm alıdır.
K im ilerine göre dört, kim isine göre beş ya da yedi adet yazılm ıştır. D örttür
diyenlere göre, O sm an bir nüshasını kendisine alıkoym uş, diğerlerini K ûfe'ye,

9 Süyuti, el-İtkarı, 2/32.


10 Süyuti, el-İtkarı f i Ulumü'l Kur'an, 2/32.

148

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B asra'ya ve Şam 'a gönderm iştir. M ekke'ye, Yemen'e ve B ahreyn’e gönderilenler­
den de söz ediliyor.
K im i kitaplardaki bilgilere göre, bu nüshalardan kopya edilip çoğaltılm asına
izin verilm iş, kim i kişiler kendileri için "m u sh af'lar m eydana getirm işlerdir. A n ­
cak, o zam an bu m ushaflarda bulunduğu söylenen ve örnekler aktarılan bazı
K ur'an parçalarının resm î K ur'an'da bulunm am asına ne demeli!
Bazı İslam kaynaklarında, O sm an dönem inde çoğaltılan nüshaların bir kısm ı­
nın bugün elde bulunduğu iddia edilir. Ö rneğin bir kopyanın Taşkent'te olduğun­
dan söz eden çok sayıda kitap vardır. Yine bazı İslam i Türk kaynaklarında Top-
kapı M üzesi'ndeki K ur'an'ın da O sm an zam anından kaldığı söylenir.
K onunun araştırm acılarından Prof. Dr. Subhi e's-Salih, kitabında, "Peki, O s­
m an dönem inde hazırlanm ış resm î nüsha şim di nerededir?" sorusunu ortaya atar
ve doyurucu bir cevap bulam adığını açıklar. K ahire K ütüphanesi'nde olduğu söy­
lenen nüshanın O sm an dönem inden kalm ış olam ayacağını belirtir. Çünkü bu ki­
tapta birtakım işaret ve noktalar vardır, böyle işaret ve noktaların İslam iyetin ilk
yıllarında bulunm adığı bilinm ektedir.
M üslüm anların kutsal kitabının resm î nüshasının her yerde aynı olduğu doğ­
rudur. A ncak, bugün İslam dünyasında bilinen ve elde bulunan K ur'an, Peygam ­
b e rin "vahy kâtiplerine yazdırdığı" söylenen K ur'an'ın aynı değil. K aynaklar, b u ­
nu ortaya koyuyor.

Yararlanılan İslam i K aynaklar

B uhârî e's-Sahîh (A rapça); K itabu-l F edail-ül Kur'an M enakıbu'l Ensar.


Sahîh-i B uhârî M uhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi.
Dr. Subhi e's-Salih: İslam dünyasında son yüzyılın ileri gelen ve birçok eseri
olan araştırm acı. M e b â h is fî U lûm i'l Kur'an adlı eseri.
C elaleddin Süyuti: K ur'an yorum cusu, hadis uzm anı olarak İslam dünyasında
en güvenilir din bilirlerinden birisi. e l-İtk a n fî Ulumü'l Kur'an adlı eseri.
M üslim e's-Sahîh (Arapça)
E bu Davud.

2000'e Doğru
29 M ayıs 1988, yıl 2, sayı 23

149
Youtube: Tanrı Mı Varmış
N A SIL YAKILDIM ?

"Kitap" derler bana. "Sâmi" d illerd e.1


D oğum yerim: Doğa.
Anam : Doğa.
Babam : İnsan. Bir anlam da.
B ir başka anlam daysa, onu ben yarattım .
B ir m aym unsuydu daha, ben olm asaydım .
O da beni yarattı. Yazdı. A m a yaktı da.
N eden yaktı? U zun uzun anlatm ak isterdim . A m a "kitap"lar tutar. D oğum ön­
celerim , doğum um , bebekliğim , çocukluğum , delikanlılığım ... hepsi var.
En iyisi ben, "nasıl yazıldığım ı" değil de, "nasıl yakıldığım ı" anlatayım . H ep­
sini değilse de bir küçük kesim ini. En başta da "neden"ini. D aha doğrusu bir ke­
sitini. Ö zet olarak:
B ana yazılanlar, "aydınlatm ak" için de olur, "karartm ak' için de. "İyi” de olur,
"kötü" de. N e yazılm ışsa kalır. K orurum . O lduğu gibi. "Aytınlatma"m, dünyala­
rı karanlık üstüne kurulu olanların işine gelm ez. Yazılıp bana "giz" olarak bıra­
kılanları olduğu gibi korur oluşum da. Gün olur ki, buniar, olguları, olayları dile
getirir. Yalan dolan m ı var, kalın kalın örtülü suçlar mı var? B ir bir ortaya çıkar
benim le. A nt içm em , am a tanıklığım da gerçeği söylerim . İşte bir de bu yüzden
beni yakarlar. "Suç kanıtı" bırakm ak istem eyen ”cani"ler gibi. Ve bir de dinden
im an d an ... "İnançla ırzına geçilm iş kafalar"ın tüm ü bana, benim türüm e; ters
düştüğü sürece düşm an.
"Yandım m evlam su..!"
B akın şu piskoposa. N 'aptım ben ona "Tanrı aşkına (!)"! B i kötülük etm işim .
Diş biliyor. "İnancını bozm uşum ."2 C übbesini toplam ış, cin cin bakışlarla öfke

1 Aziz Günel, Süryanca olduğunu belirtir. Süryancada Ktobo (bkz. Aziz Günel, Türk Sûryaniler Ta­
rihi, Diyarbakır, 1970, s.48).
2 I. Halife Osman döneminde Kur'an resm î "m u sh a f durum una getirildikten sonra, derlem eye esas
olan belgeler ve resmî olmayarak yapılm ış derlemeler; Hakem Oğlu M ervan döneminde de ilk ya­
pılan resm î derleme, Hafsa'nın sandığından alınarak yakılmıştır. "İnançları bozmasın" diye (bkz.
16 ve 17 no'lu notlar). İskenderiye Kütüphanesi'nin bir bölümünün Hıristiyanlar, daha sonra biri­
kenleriyle birlikte tamamının M üslüm anlar tarafından yakılm ası da "inancı bozuyor, bozar" kay­
gısına dayalıydı. (İlgili notlara bakınız.) Ünlü kilise babalarından, ayrıca " filo z o f da sayılan Sa-
int Thomas, "inancı bozan"larm, "ölüm"e mahkûm edilişlerinin çok doğal olduğunu anlatırken,

150

Youtube: Tanrı Mı Varmış


dolu geliyor. B ir şey yapacak. E yvah yakacak! Ve alevler içindeyim . B ir yanım
Y unan'dan gelm işti. B ir yanım M ezopotam ya'dan gelm işti. B ir yanım H int'ten,
bir yanım Y em en'den... N e denli uğraşılm ıştı yazılarım için. O nca çaba, onca k a­
lem , onca kâğıt (ya da deri), onca m ürekkep, onca ışık ve onca düşünce dem et­
leri uçup gitm işti dum anlarıyla birlikte.3
Papazlarla "Sezar"lar elbirliği etm işlerdi. Beni yakm ak için. N eden ki, aynı
şeylere karşı aynı şeyleri korum a çabasındaydılar.
Tek tek verdiler alevlere. Y ığın yığın da. "Kitaplık" dedikleri yerim le y u r­
dum la birlikte d e ... Dizi dizi uy g arlık lar... K ül olup getm işti.
"Eski çağların kitaplan değil mi, varsın yansın!" denebilir m i? Voltaire de
"eski çağların kitaplaıT'm değersiz bulur. A m a türüm ün "boşinançlar kanalizas-
yonlaıT'm . "K utsal kitap" denenleri. "H içbirinden ne fiziğe, ne de tarihe ilişkin
tek doğru olsun öğrenem ezsiniz. B ugün küçücük bir fizik kitabı bile, eski çağla­
rın bütün kitaplarından daha yararlıdır"4 der. Şu sözlerin ardından: "M ısırlılarla
Fenikelilerin k itap lan kaybolm uştur. Çinliler, Brahm anlar, M ecusiler, Yahudiler
ise, kendi (kutsal) kitaplarını kaybolm aktan korum uşlardır. Bütün bu yapıtlar, g a­
rip anıtlardır, am a hepsi de insanoğlunun hayalinde kurduğu a n ıtla r..."5 yine de
kalkıp "bunlar yakılsın" dem ez.
İbn H aldun'a kulak verelim:
"B ilim ler çoktur. İnsan toplum ları içinde çok sayıda, bilgeler, bilginler g e­
lip geçm iştir. Bize ulaşam ayan bilim ler, bize ulaşanlardan çok daha kaba­
rıktır. Tanrı hoşnut olası Ö m er'in 'fetih' sırasında (özellikle İskenderiye ele
geçirildiğinde) yok edilm esini buyurduğu o bilim belgeleri nerede, var m ı
şim di? K aidelilerin, Süryanlann, B abillerin bilim leri, o çağda ortaya konan
yapıtlar, belgeler, çalışm a ürünleri nerede? N erede eski M ısırlıların ve d a­
ha öncekilerin bilim ve kültür ürünleri? Bize bilim ve kültürü ulaşan, sade­
ce bir toplum olm uştur ki, o da Y unan'dır.. ,"6
Sevgilim , büyük araştırm acı İbn Haldun! N e çok sorm uşsundur: "N erede, n e­
rede?" diye.
"N erede onca uygarlıktan kalm ası gereken beyin ürünleri?!"
A rıyordun sürekli.

"inancı bozma"yı "parayı bozma"yla, "kalpazanlık'ia bir tuttuğunu söyler (bkz. Albert Bayet, D i­
ne Karşı D üşüncenin Tarihi, çev. Cemal Süreya, s.56-57). Tarih boyunca dinler inançları bozul­
m asın diye suçlu bulduklarını ağır cezalara çarptırm aktan, yok etm ekten geri durmamışlardır.
3 Tarihlerin yazdığına göre, 390 yılında, İskenderiye'de en az, 400 bin cilt kitap birikmişti. Burada­
ki kütüphanenin Serapium adı verilen kesimi, Piskopos Theophilos tarafından yaktırılm ıştı (bkz.
A. Adnan Adıvar, Tarih Boyunca İlim ve Din, İstanbul, 1969, s.98, 103).
4 Voltaire, Felsefe Sözlüğü, çev. Lütfi Ay, İstanbul, 1977, c.2, s. 127.
5 Voltaire, age, c.2, s.126-127.
6 İbn Haldun, Mukaddime, çev. Turan Dursun, Ankara, 1977, c .l, s.130.

151

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H ani çok gençtin. İspanya'da. B inlercem in bulunduğu yurtlarım dan birindey-
din. C oşkuyla dalıverm iştin sevgililerin içine. "A radığım ı bulacağım " diyordun.
M utluluğun doruğunda, şehvetle dokunuyordun herbirim e. O kşuyordun. En vu­
rulduğun sevgilinin en bayıldığın yerlerini okşarcasına kendinden geçiyordun.
B irim i bırakıp öbürüm e yöneliyordun. Ve herbirim , el ederek, göz kırparak çağı­
rıyordu seni:
- G el, bana da gel bak.
H em en koşup bakıyordun. Satırlar, sa y fa la r... Ve arıyordun. Ve soruyordun:
- N erede, nerede?
- B ir de bana bak!
- Yok işte, sende de yok.
- B ende olabilir.
- Yazık, sende de yok.
- B ana da bir göz at.
- Yok, yok, yok. B ulam ıyorum . N ereye gitm iş bunlar? N erede yitm iş bunca
dünyalar? D üşünce dünyaları..?
Sevgilim ! B enim leydi aradıkların. "Din" ve "T ann” aşkına yakılan ateşin
içinde. O rada, burada, şurada. Ve İskenderiye K ütüphanesi'nde... Sen de anladın
araştırm aların sonunda. Ya bir de gözlerinle görseydin o tüyler ürpertici durum u!
H am am lara yakıt yapm ışlardı beni.
"İskenderiye K ütüphanesi." Y üzyıllar içinde dam la dam la biriktiğim , havuz
olduğum , göl olduğum , deniz olduğum , okyanus olduğum ve yüzbinleri, m ilyo­
nu bulduğum yurdum . Bir kesim im (Serapium ) yakıldı.7 Yeniden denizleşip ok-
yanuslaşm a. Ve işte yeniden yakm aya gelen yeni düşm an. Bu kezki M üslüm an:
İslam ın asıl kurucusu H alife Ömer. "Fetih" sırasında buyruğu verir:
"Yakılsın!"
G erekçesi de var:
"Bu kütüphanedeki kitapların içindeki bilgiler K ur'an'da varsa, bunlara gerek
yok. K ur'an'da yoksa, bunlar geçerli değil. Ö yleyse ne duruyor, yakılm alı!"
M ısır Fatihi A m r İbnü'l-A s da buyruğu yerine getirtm işti:
Tarihler yazar:
"O sırada, kütüphanenin kitapları ham am lara dağıtıldı. Yakıt olarak kullanıl­
dı. K itaplar o denli çoktu ki, uzun süre ham am lar -o d u n a gerek k alm ad an - bu k i­
taplarla ısıtıldı." Y azılanlar uzun. A m a böyle özetlenebilir.8

7 Kimileri, bu kütüphanenin tüm ünün yakıldığını ileri sürerler. Bunu ileri sürenler Müslümanlar.
Ama Adnan Adıvar, kütüphanenin Serapium adlı bölümünün Hıristiyanlarca yakıldığım belirtir.
(Bkz. bu yazıdaki 3 no.lu dipnot.)
8 Doğu ve Batı kaynaklarında yer alır. M ehm et M ansur da, İskenderiye Kütüphanesi adlı, "reddiye"
niteliğindeki kitabında aktarır. (Bkz. İstanbul, 1300, s.54 ve öt.)

152

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ve "reddiye"ler başlıyor:
"Şûrây-ı D evlet M uavinliği'nden m ütekaid M ehm et M ansur" eğiliyor konu
üzerine. Döşeniyor:
"M eşhur İskenderiye K ütüphanesi'nin güya ehl-i İslam tarafından ihrâk edil­
m iş (yakılm ış) olduğuna dair hikâye-i m âlûm enin kizb m ahs (tüm üyle yalan) ol­
d u ğ u ..." diye başladığı kitabında, kütüphanenin M üslüm anlar kesim inden yakıl­
dığı yolunda ileri sürülenleri çürütm eye çabalıyor. B u yolda yazılanları, "İslâm
aleyhine ortaya atılan iftiralar" diye niteliyor.9 Buna göre, İbnü'l K ıftî'den, İbn
H aldun'dan K âtip Ç eleb iy e varana dek bu konuya yer verenlerin tüm ü, "İslam ın
aleyhinde bulunm ak için iftira" ediyorlar. M ehm et M ansur'u kaynak alan A. A d­
nan A dıvar da, "Bu kütüphane yakılm ası ispatı kabil olm ayan bir efsanedir" di­
yor. Bu yoldaki "rivayet"in, B atı ve Doğu kaynaklarına H ıristiyan tarihçi Ebu'l-
Ferec'in kitabından geçtiğini, sonra şunları yazıyor:
"E ğer bu rivayet doğru olsaydı, İslâm 'da dinle ilm in çatışm ası sayılabilirdi.
H albuki D oğu kaynaklarında ilk defa bu vak’aya dair A bdullatif M uvaffa-
kuddin İbnü'l-Lebbad (1162-1231) adlı B ağdatlı bir m üslüm an bilgin ve h e­
kim in M ısır tarihinde tek bir satır vardır ki, ondan sonra A rap tarihlerinde­
ki, m esela İbnü'l-K ıftî'nin (1173-1248) tarihindeki bilgilerin kaynağı hep
bu satır olsa gerektir. Yazık ki K âtip Ç elebi de bu rivayeti olduğu gibi, fa­
kat kaynak gösterm eksizin üzerinde işleyerek M izanu’l-H ak isim li kitabına
g e ç irm iştir..."10
A dıvar'ın kaynak aldığı M ehm et M ansur, konuyu yazanların, "K ütüphanede
ne kadar kitap bulunduğunu, bu kitaplarla kaç ham am ın ne kadar süre yandığını"
da ayrıntılarıyla yazdıklarını yazıyor. Ve bunların çok "yaygın biçim de" yazıla-
geldiğini belirtm ekten kendini alam ıyor.11 A dıvar'ın ileri sürdüğü gibi, "kaynak",
hep o sözünü ettiği "tek bir satır" olsaydı bu denli ayrıntılar ve yaygınlık buluna­
bilir m iydi? H ele "tarihteki bilgileri doğru değerlendirm e'nin" "bilim "ini yarat­
m ış olan İbn H aldun'un böylesine b ir yanlışa düşm esi, yani uydurm a bir "riva-
yet"i, gerçek görüp öyle gösterm esi nasıl düşünülebilir? Adıvar, İskenderiye K ü­
tüphanesi'nin "Serapium " adı verilen bölüm ünün, H ıristiyanlığın IV. yüzyılında
Piskopos T heophilos tarafından yaktırıldığım , onun için H alife Ö m er tarafından
yaktırılm ış olam ayacağını, "önce kütüphanenin VII. yüzyıla kadar durduğunu is­
pat etm ek gerektiğini" y azm akta.12
O ysa kolayca düşünülebilir ki, kütüphanenin bir kesim inin yakılm ış olm ası,
ne tüm ünün ve bütün kitapların yakıldığı anlam ına gelir; ne de ortam bulundu­
ğunda kitapların birikm esini, kütüphanenin yeniden eski zenginliğine ulaşm ası-
9 Bkz. M ehmet Mansur, İskenderiye Kütüphanesi, İstanbul, 1300, s.2 ve 53 ve öt.
10 Adnan Adıvar, Tarih Boyunca ilim ve Din, s. 103.
11 Bkz. M ehm et Mansur, age, s.59-60.
12 A. Adnan Adıvar, agy.

153
Youtube: Tanrı Mı Varmış
m önler. H ıristiyanlık bilim in, düşüncenin karşısında olm uştur, bu yadsınam az.
B ir piskopos da kalkıp kütüphanenin bir kesim ini ya da bir kesim kitapları yak­
tırm ış olabilir. A m a unutulm am alı ki, bir süre sonra H ıristiyanlık da kendi ilke­
lerini savunm ak ve kendini ayakta tutm ak için "akıl" ve "bilim "le -ırz ın a geçe­
rek de o ls a - uzlaşm a yolunu seçti. B unu, herkesle birlikte A dıvar da yazar. Ş öy­
le dile getirir:

"Bu din de, o vakit insan aklının ve m antığının en büyük eseri olan Yunan
felsefesiyle tem asa gelm ek zorunda kalıyordu. Ya bu felsefeyi tam am iyle
reddedecek, yahut onunla uzlaşacaktı. İşte III. yüzyıldan itibaren gelişm eye
başlayan 'patristik' felsefe, yani kilise babalarının felsefesi, bu uyuşm a ze­
m ini üzerinde yerleşti."13

A dıvar, bu konuda "ilk adım "ı, İskenderiyeli O rigenes'in attığım da belirtir.14


N e var ki, b ir başka zam an, T heophilos’un İskenderiye K ütüphanesi'nin bir kesi­
m ini yaktırdığı dönem de, "H ıristiyanlığın bilim e düşm an olduğunu" da yazm ayı
u n u tm az.15 O ysa H ıristiyanlık da, öbürleri de, "bilim "in "düşm an"ı olm aktan
hiçbir zam an geri durm am ışlardır tem elde. A m a hem en her zam an, "dost" görün­
m e gereğini duym uşlardır.
K ısacası; İskenderiye K ütüphanesi'ni yakm a suçunu işledikten sonra H ıristi-
yanlar M üslüm anlara, M üslüm anlar da H ıristiyanlara atm aktalar:
- Siz yaktınız!
- Hayır, yakan biz değiliz, sizsiniz!
- Siz!
- S i z ! ..
D urun durun! Bu onur (!) ikinizin de! İkiniz de yaktınız beni. İnsanlığın bey­
nini. Yakıp yok ettiniz. Tüm "din"ler, hepiniz. İşine gelm eyenleri yakm ak, yok
etm ek; özellikle size vergi. Bir kentte, b ir yerde değil; çağlar boyu, her yerde iş­
lediniz bu "şerefli cinayat"i.
Ve siz ey "cem aat-i m üslim în"! Kendi kutsal kitabınızı, K ur'an'ı da yakm adı­
nız m ı? B ir kez A ffan O ğlu H alife O sm an’ınız, bir kez de H akem O ğlu M er-
van'ınız e liy le .. . 16 Bu yakm alar, yok etm eler nedeniyle değil m i ki, K ur'an'ın ori­

13 A. Adnan Adıvar, age, s.97.


14 A. Adnan Adıvar, age, s.97-98.
15 A. Adnan Adıvar, age, s.98.
16 Halife Osman döneminde Kur'an'ın ikinci kez derleme ve "resmî m ushaf' işi bitirildikten sonra, bu
mushafa esas olanlar ve bu mushafın dışında kalan derlemeler, tümüyle yakıldı. Yalnızca Hafsa'mn
sandığından alınmış olan birinci derleme Hafsa'ya geri verildi. Yakma buyruğunu veren de, Halife
Osman'dı. (Bkz. Buhârî, Kitabu'l-Fedâil, Bab: 1-2.) Yakılmaktan kurtulmuş olan Hafsa'daki "mus­
h a f' da, Emevi halifelerinden Hakem Oğlu Mervan tarafından yaktırıldı. Hafsa'mn ölümünden son­
ra. Gerekçe: "Yakılmamış olsa, kuşkulara yol açar." (Bkz. İbn Ebi Dâvud, Leiden, 1937, yay. Art-
hur Jeffery, s.24.) Bu yakmalar M üslümanların imanım bozulmaktan kurtarmak içindi.

154

Youtube: Tanrı Mı Varmış


jinali dünyanın hiçbir yerinde bulunam ıyor. B unu, bugün ateşli İslam savunurla­
rından Dr. Subhi e's-Salih de araştırm alarında belirtm ek zorunda kalıyor.17
Hiç sona erm em iştir beni yakm a alışkanlığınız.
İşte 21. yüzyıla yaklaşırken sergilenenlerden bir örnek:
29 Eylül 1984. İstanbul'da Sheraton Oteli. Ü çüncü İslam K onferansı Tıp
K ongresi. K ongrenin ikinci günü.
Ö ğle nam azı saatinde delegelerden biri kürsüye çıkıp ezan okuyor.
A rdından, B irleşik Arap Em irlikleri delegesi A bu D abili D oktor Selim A hm et
A li el Yufâî, getirilen bir "tıp kitabı"nı, bir tepsi üzerinde yakıyor. Gerekçe: "Bu
kitap, İslam tıbbim kötülem iştir."18
M olla doktor, beni böyle yakarken çok m utlu. Başlığı, kafasının içindekine
uygun bir ilkellikte. Başlığının altından sarkan ve suratının çirkinliğini örtem e-
yen örtünün arasından yüzünü çıkarm ış, sırıtıyor. Ve konuşuyor:
"Bu kitabı yakm akla Batı'dan intikam aldım ."
M olla doktorun daha da geniş açıklam ası şöyle:
"Son iki yıldan beri ben ve arkadaşlarım bu kitabı, İslam kongrelerinde yak­
mayı kararlaştırm ıştık. İlk defa burada yakılıyor bu kitap. A rkadaşlarım bu­
nu, benim niye Avrupa'da, M ekke'de, K ahire'de yakm adığım ı sordular. Ben
de İstanbul'da yakacağım dedim . K itabı İstanbul'da yakm am ın üç nedeni
var: En önem lisi; İstanbul halifeliğin, F atih Sultan M ehm ed'in başşehri. Av­
rupa m edeniyeti, halifeliği ortadan kaldırarak, İslam ın bölünm esini buradan
başlatm ıştır. İkinci neden: 1527'de Avrupalı doktor Paracelsus, İsviçre'nin
B asel kentinde İbn Sinâ'nın Tıbbın K anunları adlı kitabını ve öteki kitapla­
rını toplayarak yaktı. ( ...) B en de bu kitabı yakm akla İbn Sinâ'nm intikam ı­
nı burada alm ış oluyorum . O nun kitabını 400 yıl önce yakm ışlardı. 400 yıl
sonra intikam ını aldım. Şunun için: Batı'yla, Batı'nm tıp âlem iyle hiçbir iliş­
kim iz kalm asın. Sem bolik olarak yaktım. Ü çüncü neden: Batı âlem i, Türki­
ye'nin Batı ülkesi olduğunu ve İslam birliği içinde yer alm adığını düşünüyor.
Ben bu kitabı İstanbul'da yakarak m eş'aleyi başlatm ış o ld u m ..." 19
M olla doktorun bu açıklam ası, beni yakışından çok daha tüyler ürpertici de­
ğil mi?!
M olla doktor ve yolunda olanlar isterler ki, "m odem tıp", "çağdaş tıp" yerine
"Tıbbu'n-N ebevi (Peygam ber'in doktorluğu)" egem en olsun her zam an. N e acı
ve ne düşündürücüdür ki, "Batı uygarlığı"m , "çağdaş uygarlığı”, ulaşılm ası gere­

17 Resm î mushafa temel olan orijinaller yakıldığı için bulunamıyor. Ayrıca Osman döneminde m ey­
dana getirilen ve birkaç nüsha yazılan resm î mushafın orijinali de yok. Dr. Subhî e's-Salih, "Os­
man döneminin m ushafları şimdi nerede, sorusunu soruyor ve bu soruya bir karşılık verilem eye­
ceğini yazıyor. (Bkz. Dr. Subhî e's-Salih, M ebâhis fî Ulûmi'l-Kur'an, s.87.)
18 Bkz. 30 Eylül 1984 günlü Cumhuriyet gazetesi, 1 Ekim 1984.
19 Bkz. Cumhuriyet gazetesi, 1 Ekim 1984.

155
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ken bir h ed ef olarak gösteren A tatürk T ürkiye'sinde, B atıklar topluluğunda yer
alm ayı am açladıklarını söyleyip duranların dönem inde sergileniyor bunlar. M ol­
la doktor, "cesaret"ini nereden alm ıştır dersiniz?
B uhârî’nin de yer verdiği "Tıbbu'n-N ebevi"den:

"H erhangi birim izin (su ya da yem ek) kabına sinek düştüğünde, o kim se, o
sineğin tüm ünü (kabın içine) daldırsın. Sonra da kaldırıp atsın. Ç ünkü sine­
ğin bir kanadında şifa, öbür kanadında hastalık vardır." (Buhârî, Tecrîd, h a­
dis no. 1941.)

"Bu kızı okutun. Buna göz değm iştir." (B uhârî, Tecrîd, hadis no. 1933.)

M olla doktor, İngiltere'de yedi yıl öğrenim görm üş, Abu Dabi'de de kulak bu­
run boğaz dalında cerrahlık yapıyor olm uş bulunsa da "M üslüm an kuşakların, ço­
cukların tıp bilim indeki gerçekleri ve öğretileri Batı'dan değil, İslam âlem inden ve
K ur'an'dan kaynak edinerek öğrenm eleri gerektiğini" savunuyor. Ve sözkonusu
"tıp kitabı" için "bu kitabı, büyük bir m utlulukla ve severek yaktım" diyor.
Ve T ürkiye Cum huriyeti bakanları arasındaki m olla doktorlar: B ilir m isiniz
bunlar beni nasıl yakm aktalarü!
D em irtaş Ceyhun'un bir yazısı: Başlığı, "H aydin Kitap Yakmaya!"
Yazıyor:

"3 Eylül 1984 günlü C um huriyet gazetesindeki haberi okuyunca, gerçekten


sözcüğün tam anlam ıyla dondum kaldım . K olay kolay inanılır şey değil.
D ehşet verici. Turizm ve K ültür B akanı M ükerrem Taşçıoğlu, bakanlığınca
1978-1979 yıllarında bastırılm ış 100 bin kitabın yakılarak yok edilebilm e­
si için m ahkem e kararının beklendiğini açıklıyordu haberde.

"Evet evet. Y üz bin kitabın yakılarak yok edilm esi için m ahkem e kararının
beklendiğini açıklıyordu sayın bakan. Çünkü bu kitaplar için birtakım ih­
barlar gelm işti bakanlığa ve bakanlık içinde oluşturulan bir kurul, kitapları
incelem iş ve hepsini 'zararlı' bulm uştu. D olayısıyla bu kitaplar yok edilm e­
liydi. N e var ki, yok edilm ek üzere SEK A 'ya gönderilen bu yüz bin kitabı,
SEK A yöneticileri de yakm aya cesaret edem em işlerdi. Böylesine çağdışı
bir uygulam a için m ahkem e kararı istiyorlardı. İşte sayın bakan da, şimdi
bir m ahkem e kararı beklediklerini açıklıyordu kam uoyuna.

"A llah aşkına, 20. yüzyılın son çeyreğinde, birazcık uygarlıkla tanışm ış bir
toplum da böylesi bir haberi okuyup da donup kalm ayacak bir kişi düşünü­
lebilir m i?”20

20 Dem irtaş Ceyhun, Gösteri dergisi, Ekim 1984; Can Çekişen Kitap, Cem Yayınları, s. 106.

156

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yazı ve yakınm a sürüp gidiyor.
G eçm işteki beni yaktırm a cinayetini işlem iş olanların suçlarını, bugünkü sa­
vunurları "inkâr" yoluna gitm e gereği duyuyorlar. Bugün bu suçu işleyenleri sa­
vunacak kim seler de çıkacak m ı? Suçu işleyenler utanm adan, göğüslerini gere
gere işliyorlar. U tanm ak ve "inkâr" etm ekse savunurlarına düşüyor. N e şaşılası
şeydir bu!
Ç ağdaşlık yarışını benim seyenler bulunduğu gibi, çağdışılık yolunu benim se­
yenler de olur. İkinci yolun yolcuları beni "m uzır” (zararlı) bulur ve yasasına da
yaslarlar. B ir toplum da bunlar egem ense işlenir bu suç her zaman. Yüz binlerce-
mi yüzünün akıyla (!) ateşlere sunan sayın bakan da nice benzerleri gibi bu y o l­
da bir kahram an.
Tarih, yakılm am a ilişkin öykülerle dolu.
Tevfik Fikret'in şu ünlü dizelerini kim bilm ez:
"B eşerin böyle dalâletleri (sapıklıkları) var:
Putunu kendi yapar, kendi tapar."
Ben de derim ki:
"B eşerin böyle dalâletleri var:
Beni hem kendi yazar, hem de yakar!"

M artı
K asım 1987, sayı 1

157
Youtube: Tanrı Mı Varmış
G Ü RÜ LTÜ C Ü LER İN T O PU N A BİRDEN*

K ur'an'm Y akılm asına İlişkin E leştirilere C evap

B aşlarken iki noktayı belirtm e gereği duyuyorum .


Birincisi: "Asıl K ur'an Yakıldı" başlıklı kapağın bulunduğu sayıda düşülen
önem li yanlışlar:
- "Asıl K ur'an Yakıldı" yerine, "K ur'an'm A slı Yakıldı" olm alıydı. Çünkü
"asıl K ur'an" diye bir şeyin bulunduğu nesnel olarak ileri sürülem ez. Yakılanlar,
"Kur'an" diye bilinenin "aslı"dır. Birinci aslı yakılm ıştır. Buna, bugün yaygara
koparanların hiçbirinin karşı çıkm aya gücü yetm ez. Çünkü bu, İslam i çevrelerce
"en m uteber", yani en sağlam ve geçerli sayılan, B uhârî'nin e's-Sahîh'inin de
içinde bulunduğu tüm kaynaklarda açıkça belirtiliyor. İkinci aslının yakıldığı da
kolayca söylenebilir. B una ilişkin aktarm a, İslam çevrelerinin en büyük ”âlim "le-
rinin de birçok konuda kaynak alageldikleri İbn Ebi Davud'un kitabında {Kita-
b u 'l-M esa h ifd e) yer almıştır.
- İkinci aslının yakıldığı anlatılırken "H alife M ervan'm K ur'an'ı neden yak­
tırdığı, B uhârî'nin e's-Sahîh'inde de aynen geçiyor" deniyor. Bu da yanlış. Ç ün­
kü bu konu, B uhârî'de yoktur. B ununla birlikte, şim di hiçbir yerde bulunm ayan
bu aslın da yakıldığı yolundaki aktarm a, gücünü yitirm em ektedir. D oğaldır ki,
birinci aslı nasıl yakılm ışsa, ikinci aslı da öyle yakılm ış olabilir. Bu, M üslüm an­
ların tutum una ters değildir. E sasen alm an kararın çok açık olan hüküm lerine
göre, "ikinci asıl" diye nitelediğim iz "H afsa'daki nüsha"nm da yakılm ası gere­
kiyordu. Ç ünkü B uhârî'nin e's-S a h îh ’inde yer alan ve m etninin fotokopisi dergi­
de okunacak biçim de (A rapça) yayım lanan karar açıklanırken şöyle deniyor:
"Fe ersele ilâ külli ufkin bi m ushafin m im m â nesehû ve em ere bi m â sivahu mi-
ne'l-K ur'an'i fi külli sahîfetin ev m ushafin en yuhraka." Türkçesi: "(K urul), her
çevreye (önem li m erkezlere) resm î M u sh aftan , yani çoğalttıklarından gönderdi

* Turan Dursun, bu yazıyı "Eren Kutsuz" imzasıyla 2000'e Doğru için yazmıştı. Ancak çok uzun ol­
ması nedeniyle yayımlanamadı. İlk kez burada yayımlanıyor. Turan Dursun'un "Asıl Kur'an Ya­
kıldı" yazısına eleştirileri, 2000'e D oğru 'nun yazıyı özetlerken yaptığı hatalardan kaynaklanıyor.
Turan Dursun tarafından düzeltilm iş olan m etin için bkz. elinizdeki kitapta "Kur'an'm Orijinalleri
Yakıldığı İçin Şimdi Yok" başlıklı yazı (s. 140).

158
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ve K ur'an'dan bunun dışında kalan ne varsa, ister b ir sahife, ister bir m ushaf o l­
sun; yakılm asını b u y u rd u ."1 Bu karara göre, H afsa'daki "M u sh af'ın da yakılm a­
sı gerekiyordu. A m a H afsa'nın kişiliği, Peygam ber'in karılarından biri olm asın­
dan kaynaklanan etkinliği ve ağırlığı sağlığındayken bunun olm asını en g elle­
m işti. Bu, bu denli açık.
İkinci nokta: Bu yazıyı ben "solculuk" adına yazm ıyorum . "Solculuk" ya da
"solcular" beni ilgilendirm iyor da. "Solcu" çevrelerle -y a z ık k i- bu tür konula­
rın üstüne gitm ek gerektiği görüşünde birleşem iyorum . D üşünün ki, "sağcı" çev ­
reler, "kıyam etler" koparırken, "solcu" ve kendilerine "aydın" niteliğini yakıştı­
ran çevrelerde, bu çevrelerin gazete ve dergilerinde bir suskunluk var. D ahası, bu
çevrelerin kim i, "R am azan ayı"nda, sağcı çevrelerden hiç de geri kalm ayacak bi­
çim de bir "din söm ürüsü" yapm aktan geri durm am ışlar, hele bir gazete, bir yan­
dan "bacak", öbür yandan da "din" ticareti yaparken, "İslam da M ucizeler" başlı­
ğı altında türlü saçm alıkları birer gerçekm iş gibi okurlara sunmuştur. Bir başka
gazetenin b ir y azan da, "Asıl K ur'an Yakıldı mı?" başlığı altında, "O rijinaliyle
elim izdekinin farkları giderilebilseydi bu dinin ve kitabın oluşturduğu insan sev­
gisi ve yardım laşm a duygusu şim dikinden çok değişik m i olurdu?" diyebilm ek­
tedir (G üneş, 5.6.1988). "İnsan sevgisi" denen şey, "din"in ve "kutsal" kitabın
özünü oluşturan "cih af'la ve "din için insan öldürm e"yle bağdaşıyorm uş gibi. Ve
sanki d ar b ir çevrenin dışında "yardım laşm a duygusu" aşılanıyorm uş g ib i... Ben
hep, "aydın"larm , İran'da olduğu gibi, karanlığa uykuda yakalanabileceklerini
düşünür ve söylerim . Sonra şunu da açıkça belirtm eliyim : Bu dergiyi ya da baş­
ka dergileri çıkaranların "siyasal görüş"lerine de bağlı değilim . Şim diye dek her­
hangi bir siyasal grup ya da örgütün içinde olm adım ve olm ayacağım . Bu bağım ­
sızlığım ı, özgürlüğüm ün vazgeçilm ez gereği sayarım . B enim vurm ak istediğim ,
yalnızca "karanlık”tır. "Şükür"cülüğün, "kader"ciliğin, türlü "söm ürü"nün ve
"karanlıkta tezgâhlanan sahtecilikler"in kaynağı olan karanlığın belini kırm ak ve
herkesi de, en başta "insanlık" için, -y a sa la r çerçevesinde- çaba gösterm eye ça­
ğırıyorum . Bu açıklam ayı şunun için yaptım : G ürültücü çevreler, benim de falan­
ca siyasal düşünceden ya da filanca örgütten olduğum u, bunun için böyle yazılar
yazdığım ı boşuna ileri sürmesinler.
G elelim "cevap"lara:
D ergide yayım lananlar nedeniyle "yalan", "iftira", "hezeyan" denip gürültü
koparılıyor, bu arada tehditler de savruluyor.
Şu artık küçüm senem eyecek b ir kesim de biliniyor ve daha da bilinecektir ki,
nice gerçekler, tarih boyunca hep böyle gürültülerle "örtbas" edilmiştir. A m a k a­
ranlığı koyulaştırm a çabaları ne denli yoğun olursa olsun ve bu çabalar ne denli
güçlü ekonom ik kurum ve kuruluşlara dayalı bulunursa bulunsun, gerçekler ü s­

1 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Fedâi-'li'l-K ur'an, 3 Babu Cem 'il-Kur'an, c.6, s.99.

159
Youtube: Tanrı Mı Varmış
tüne tutulan ışık karanlığı yenecektir. D üşünün ki, bir m um ışığı bile, koca bir
odanın karanlığım giderebiliyor. K itlelere yutturulagelen "yalanlar"ın, "sahteci-
lik"lerin üstündeki kalınca perdeler artık dayanam ayacak, yırtılıp atılacaktır. G ü­
rültücülerin, "kuyruklarına basılırcasına" bağırıp çığırm aları bundandır.
D ergide yayım lananların hangisi "yalan", hangisi "iftira"dır?
- E ldeki K ur'an'ın, "orijinaF'lerinin "yakıldığı" mı?
Hayır. Bunu kim se ileri sürüp "yalandır" diyem ez. Çünkü bu, Buhârî'nin e's-
S a h îh 'inin de içinde bulunduğu "en m uteber" kaynaklarda, son derece açık bi­
çim de vardır.
- Eldeki K ur'an'ın, M uham m ed’in yazdırdığı ya da yazdığı "parçalar"ınkin-
den "değişik" olduğu yolunda ileri sürülenler m i?
Hayır, bu da "yalan" ya da "iftira" olam az. Din ve çıkar çevreleri, "Kur'an"
üstüne bir "kuşku" kondurm ak istem iyorlar. A m a bu kuşkuyu önlem eye güçleri
yetm ez. Bu kuşkuyu yok etm ek için ellerinde "kanıt" yoktur. H er şeyden önce,
"K ur'an'ın orijinalleri"ni gösterm eleri gerekir. B unu hiçbir yerde bulam azlar.
Ç ünkü hiçbir yerde yoktur. Çünkü yakılıp yok edilmiştir. Kendi çevrelerince.
G erçekler ortaya çıkm asın d iy e ... "K ur'an'ın birinci ve ikinci asılları"nı göster­
m ek şöyle dursun; O sm an dönem inde oluşturulan "resm î M u sh af'ların bile aslı­
nı bulm ak m üm kün değildir. Çünkü, İstanbul'da ya da falanca yerde, filanca yer­
de bulunduğu yolunda şim diye dek ileri sürülen "yalan"lar ortaya çıkm ıştır. B u­
nu artık İslam çevrelerinin birçok "ulem a”sı da kabul ediyor. Ve artık biliniyor ki,
ne İstanbul'da, ne de bir başka yerde vardır bu "M u sh af’lar.
G erçi bugün de aynı yutturm acayı "gerçek" diye ileri süren "ulema" yok de­
ğildir. İşte örnek:
"H azreti O sm an zam anında yedi nüsha yazılm ış ve İslam m erkezlerine gön­
derilm iştir. ( ...) E lim izdeki K ur'an budur. B u nüshanın asılları da bugün İsta n ­
bul'da ve bazı dünya m üzelerinde mevcuttur." B u "iddia", Türkiye gazetesinin 31
M ayıs 1988 günlü sayısında, "Prof." olm adığı halde böyle gösterilen Doç. Dr. Ali
Ö zek'ten alınıp yayım lanm ıştır.
Z am an gazetesinde de şunları okuyoruz:

"Prof. Süleym an H ayri Bolay da, iddiaların asılsız olduğunu, Hz. O sm an'ın
(r.a) çoğalttığı K ur'an-ı K erim 'den alm an nüshadan bugün elde iki tane bu­
lunduğunu belirterek, bunlardan birinin İstanbul'da Türk İslam Eserleri M ü-
zesi’nde, diğerinin de L eningrad'da bulunduğunu söyledi."2

İşte "din ulem ası"nm "ilim" anlayışının çarpıcı örneği.


Bu doçent ve profesörler bu iddiayı ileri sürerlerken, görüşlerine başvurulan
"müze yetkilisi" açıklıyor: "Elimizdeki en eski Kur'an parçası, 8. yüzyıla ait".3 As-
2 Zaman, 1 Haziran 1988.
3 2000'e Doğru. 5 Haziran 1988, s.13.

160

Youtube: Tanrı Mı Varmış


lında söz konusu m üzede, 8. yüzyıla ait K ur'an bulunduğu da kesin değil. Bu da şi­
şirme.
Y ukarıdaki "ulem a"yı bu açıklam a yalanladığı gibi, aynı kesim den başka
"ulem a" da yalanlıyor:
"Asıl K ur'an Yakıldı" başlıklı yazıdan dolayı gürültü koparanlardan ve "ce­
vap" verm ek için kolları "kahram anca" sıvayanlardan, D iyanet İşleri eski baş-
kan lan n d an Tayyar A ltıkulaç şöyle diyor:

"A kla gelebilecek bir başka soru da, M ervan'ın ilk nüshayı yaktığı yolun­
daki rivayeti itim ada şayan değilse, bu nüshanın akıbetinin ne olduğudur.
Bu sorunun cevabı, m aalesef şöyledir:

"Hz. O sm an'ın çoğalttırdığı nüshaların akıbeti ne olm uşsa, bu ilk nüshanın


başına gelen de odur. N e yazık ki, M üslüm an nesiller, hatıraları ve m anevi
değerleri açısından paha biçilm ez ve hâzinelere değişilm ez değerde olan bu
servetlerini korum akta başarılı olam am ışlardır. A sırlar içinde çeşitli harpler,
yangınlar ve se lle r..., bu hâzinelerim izin herhalde sonu o lm u ştu r..."4

"İlk nüsha" gibi, O sm an dönem inde "çoğaltılm ış olan nüshalar"ın da bugün


bulunm adığı, bu yazıda, bu m olla tarafından kabul ediliyor. "M üslüm an nesil­
ler", bu "nüshalar"ı korum ayı başaram am ışlar. Peki bu "M üslüm an nesiller"in
"koruyuculuk"larına, eldeki K ur'an'ın "aslına uygunluğu" açısından nasıl güveni­
lebilir? Yani "aslına uygun olm ası için gerekli titizliği gösterdikleri"ne nasıl k e­
sin güven duyulabilir? Tanrı da "yangın", "sel" gibi "afet"ler göndererek, eldeki
K ur'an'da "koruyacağını" bildiriyor olduğu K ur'an'ını "korum am ış"! A slında
"Tanrı'nın kendisi indirdiği için K ur'an'ı koruyacağı" yolunda ayet var diye
K ur'an'ı " ta h rifle rd e n "koruyacağı" ileri sürülem ez. Ç ünkü K ur'an'da ileri sürül­
düğüne göre, "M usa"ya ve "îsa"ya da "kitap indirilm iştir", am a îslam da benim ­
senen o dur ki, bu "kitap"larda " ta h rifle r olm uştur. Yani bu kitaplar da "Tanrı k a­
tından indirilm iş kitaplar" olarak sunulduğu halde, Tanrı bu kitapları, "tahrifler­
den konam am ıştır". T ann onları korum adığı halde, K ur'an'ı niçin korusun?! "Ni­
tekim " işte K ur'an'ın "orijinal"lerini, yok olm aktan korum am ış!
Dr. Subhi e's-Salih de, "peki O sm an m ushafları şimdi nerede?" diye bir soru
sorulabileceğini ve "şuradadır" diye kim senin bu soruya doyurucu karşılık vere­
m eyeceğini, daha doğrusu bu "m ushaflar"ın şim di, hiçbir yerde bulunm adığını
yazm aktan kendini alam ıyor.5
D urum buyken, "kuşku"lar nasıl silinebilir?
B urada kesin olarak söylenebilecekler var:

4 Tercüman, 7 Haziran 1988, s.9.


5 Bkz. Dr. Subhi e's-Salih, M ebâhis f î Ulûmi'l-Kur'an, Beyrut, 1979, s.87.

161
Youtube: Tanrı Mı Varmış
1) Hiç kim se, kesin kanıta dayalı olarak, "K ur’an" diye bilinen eldeki bütü­
nün, M uham m ed dönem inde yazdırılanlara her yönden "tüm üyle uygun" olduğu­
nu kesin olarak ileri süremez.
Çünkü:
a) Y ukarıda da belirtildiği gibi, eldeki K ur'an'm "a sırla rın d a n hiçbiri, dünya­
nın hiçbir yerinde yoktur, bulunam am aktadır.
b) "H afız"ların "bellek"leri, kesin dayanak olm akta yeterli değildir.
D eğildir çünkü:
- Yeterli olsaydı, "Kur'an'ı derleyip yazm a" girişim lerine gerek kalm azdı.
- K ur'an'm derlenişi, yazılışı sırasındaki "hafız" sayısı, önem siz denecek öl­
çüde azdı.
En sağlam sayılan kaynaklardan "B uhârî"de de bu açıkça belirtildiği halde,
İslam ın savunurları, bu gerçeği yok saym ak için büyük çabalar harcıyorlar:
B uhârî'nin yer verdiği ve Tecrîd-i S a rîh 'te 1532 no.lu hadis olarak yer alan
Enes hadisi - k i bu hadis, K âm il M iras'ın "tercem e"si ve "izah"ıyla birlikte foto­
kopi olarak, üzerinde gürültü koparılan yazıda yer a lm ıştır- açıkça dile getiriyor:
"Peygam ber'in dönem inde, K ur'an'ı ezberlem iş olanların sayısı, dörttür."
B unların kim ler olduğu da, hadiste, adlarıyla birlikte açıklanıyor.
Ne var ki, hadisin "izah"ında, her nasıl olursa olsun İslam ı savunm a ve hiçbir
kesim ine toz kondurm am a "gayret"inde olanlardan K âm il M iras, "adet m efhum u­
nun ziyadeyi nefyetm eyeceği"ni, yani belirli bir sayı verilm iş olsa da, bunun, sa­
yının daha çok olm asına engel olm ayacağını ileri sürüyor. Bu tür yorumlar, dinsel
çevrelerde her zam an görülür. B una göre "dört" denebilir, am a "aslında beş, altı,
y e d i... de olabilir". "D aha çok" da olabilir. Sayıyla hangi sınır konursa konsun,
yorum a sınır yok. D iyelim ki, "şu anda şu evde dört kişi vardır" deniyor. A slında
"beş" kişi vardır o anda o evde. Ya da "on kişi, yüz kişi" vardır. Ö yleyken "şu an­
da bu evde dört kişi vardır" sözü "yanlış" ya da "yalan" sayılmayabiliyor. Yorum
böyle işliyor İslamda! Bu yorum la, "hafız"lann sayısı çoğaltıldıkça çoğaltılıyor.
Tayyar A ltıkulaç, hem en herkesin ve bu arada Kâmil M iras'm "ezberledi" anla­
m ını verdiği "cemaa" sözcüğüne, durum u kurtarm ak için "topladı" anlam ını veri­
yor. G erçekte de sözcüğün asıl anlam ı bu. A m a başka çelişkilerden kurtulm ak için
İslam uzm anlarınca genellikle, buradaki "cem"e, "ezberleme" anlamı verilir. Süyu-
ti'nin el-İtkan'ında da bu belirtilir. Aynı kaynağa dayanm ış görünen ve dipnotunda
gösteren A ltıkulaç, hadisi yorumlarken, "Kur'an'ı Hz. Peygam ber zam anında top­
ladığı ve bu konuda cam i oldukları ileri sürülen sahabilerin yaptığı bu işten m ak­
sat, onların Kur'an'ı bütün kıraet vecihleriyle, tefsiriyle, nasih ve mensuhuyla, öğ­
retim usulüyle ezberlem ek suretiyle, bu konudaki uzmanlıklarına ve diğer sahabi-
lere üstünlüklerine işaret etm ektedir".6 "Cümle"nin bu denli berbatlığmın, Altıku-

6 Tercüman, 6 Haziran 1988.

162

Youtube: Tanrı Mı Varmış


laç'm kendini çok zorladığından kaynaklanm ış olabileceğini düşünüyorum. A ltıku-
laç burada kendi deyim iyle bir "kurnazlık" yaparak, yorum u Süyuti’ye dayandırı­
yor. Gerçekteyse, bu yorum, Süyuti’deki yorum lar içinde yalnızca biridir.7 K aldı ki,
A ltıkulaç burada bir çelişkiye de düşüyor. "Topladı" anlamını verdiği "cemaa"ya,
bu kez bu yorum da "ezberledi" anlam ı verm iş oluyor. Ve kaldı ki, ileri sürdüğü yo­
rum, Süyuti'dekini de tam olarak yansıtmıyor. Üstelik, Kur'an'ı, o söylediği biçi­
m iyle "ezberlemiş" olm ak m üm kün de değildir. Kur'an, "bütün kıraet vecihleriyle,
tefsiriyle, nasih ve m ensuhuyla, öğretim usulleriyle" birlikte "ezberlenemez". Bu,
insan doğasına aykırıdır, kendisinin de kullandığı sözcükle "muhâl"dir (yani ola­
maz). O nedenle de, ne Süyuti'de, ne de bir başka kaynakta, bu çapta düşünülem e­
yecek türden bir sav ileri sürülmüştür.
Süyuti'de, sözü edilen kaynakta ve aynı yerde, "Enes hadisi”ni yorum lam ak,
durum u bir ölçüde de olsa kurtarm ak için "yorum "cuların ne denli zorlandıkları
çok açık biçim de görülüyor. Yorum larla sayı çoğaltılırken, K urtubî dayanak alı­
narak, "Yem am e'de 70 kurra"nm öldürüldüğü ileri sürülüyor. "Kurra", "K ur'an'ı
çok okuyan ya da çok iyi okuyan, K ur'an uzm anı" demektir. Bu nitelikteki biri
"H A FIZ" olabilir de, olm ayabilir d e ...
A bartm alı yorum larla "hâfız" sayısı artırılırken, "yüz"lerceye, "bin"lerceye
çıkarılıyor! "Yalan"m sınırı yok ki çıkarılm asın! Ali Bulaç, 2000'e D oğruda, yer
verilen yazısında bunu yapıyor. "Tarih"i, "bilim ", "akıl", "mantık" ölçülerini
um ursam azcasına, "Yemame savaşında, üç bin kişinin K ur'an hâfızı olduğu"nu,
bunlardan "700 kişinin şehit düştüğü"nü, "geriye 2 300 hâfız kaldığı"nı ve "bun­
ların M edine'ye sağ salim varm ayı başardığı"nı yazıyor.8 O ysa yukarıda belirtil­
diği gibi, Süyuti'de, K urtubî'den, "Yem am e'de, 70 kurranın öldürüldüğü" aktarı­
lırken bile gerçeği abartm asız dile getirm iyor. B ulaç'ın yazısında bu abartm a, d a­
ha da şişirilerek "70" sayısı, "700"e çıkarılıyor. D insel çevreler neler yapabiliyor,
varın düşünün!
G erçek bütünüyle başka. "Peygam ber dönem inde, Kur'an'ı ezberlem iş olan­
l a r ı n sayısının "dört" olduğunu açıklayan "Enes hadisi"ndeki sayı bile, gerçeğin­
den daha abartmalıdır. Yani gerçekteki sayının bundan daha az olduğu bile savunu­
labilir. Peygam ber döneminde K ur’an tam am lanm ış değildi daha. Onun için, Pey-
gam ber'in dönem inde "Kur'an hafızı vardı" dem ek bile, bugünkü anlam ına pek uy­
maz. N eden ki bugünkü anlamıyla "hafız", "Kur'an'ı tümüyle ezberlemiş kimse"dir.
"Kur'an okuyan"lann sayısı kuşkusuz, giderek artmıştır. Am a eskilerin "hafız" di­
ye nitelediklerinin tüm ünü, bugünkü anlam ıyla "hafız" diye alm ak yanlıştır.
K ur'an'dan bir parça ezberlem iş olan kim seye de "hafız" denirdi. Bugünkü anla­
m ıyla "hafızlık" geleneği, çok sonraki yüzyıllarda başlamıştır. K ur'an'm derlendiği

7 Süyuti, el-İtkan, e'n-Nevu'l-Işrûn, c.l, s.94.


8 2000’e Doğru, 5 Haziran 1988, s. 16.

163
Youtube: Tanrı Mı Varmış
dönem lerde bu gelenek, yok denecek ölçüde önemsizdi. Kur'an'ı baştan sona ez­
berlem ek, kim senin kolay kolay katlanacağı iş değildi. M üslüm an olanların çoğu,
"müellefetü'l-kulûb (kalbleri çıkarlarla İslam a kazandırılmış olanlar)" denenlerden,
yani "rüşvetle M üslüm an olanlar"dan oluşuyordu. Kısacası; o dönemlerde, "hâliz"
diye öne sürülenlerin "ezber'leri, eldeki K ur'an'ın "hiç değişm eden korunabildiği­
nin katım" olacak güçte değildir.
c) Kur'an'ın bize "mütevatır" olarak geldiği yolundaki sava da güvenilemez.
Çünkü:
- K aynaklar, "K ur'an'ı ilk derlem e işi"ne, Zeyd İbn Sabit'in tek başına giriş­
tiğini aktarm akta birleşir. Bu durum da da "tevatür” basam ağı oluşm az. Bilindiği
gibi, uzm anlarına göre, bir m etnin, bir bilginin "m ütevatır" niteliğine kavuşabil­
m esi için, "yalanda birleşm eleri düşünülem eyecek kadar çok kim se" tarafından
iletilm iş olm ası gerekir. İletm e, birçok kanaldan olmalıdır. U zm anlarınca verilen
sayıya göre, en az on kanal gereklidir. Z eyd İbn Sabit'in başvurduğu söylenen iki
tanık yalnızca Z eyd’i ilgilendirir. Yani ayrı kanal sayılm azlar daha berideki alıcı­
lar için. B unlar hesaba katılsın diyelim , kanal üçe ulaşır; "tevatür" oluşm ası için
bu da yetm ez. M etnin sonradan şu k adar kişiye, bu kadar kişiye "onaylattırılm a-
sı" da durum u kurtarm az. Çünkü tem eli yalnızca Z eyd’e, bir de hesaba katarsak
başvurduğu iki tanığa dayanıyor. K aldı ki, O sm an dönem indeki kurulda görev al­
dığı bildirilen kişilerin sayısı da "m ütevatır" olm ak için yeterli olmuyor. Ve kal­
dı ki, tüm K ur1an m etinlerinin birinci aslının da, ikinci aslının da, dahası O sm an
dönem indeki "resm î M u sh a f'ın da "orijinal"leri elde bulunm adığı için "m üteva-
tır"lık iyice suya düşüyor. G erçi "m ütevatır" olm adığı halde öyle sayılanlar
("hükm en", "manen" m ütevatır olanlar) vardır. A m a bunun da koşulları vardır.
K onuyu daha başka alanlara taşırm am ak ve uzatm am ak için geçiyorum .
K ısacası, özellikle "usûlü'l-fıkh (İslam hukuku)" yazarlarınca ileri sürülen
"K ur'an'ın m ütevatırlığı" savı da işe yaram ıyor.
D em ek ki, "elde bulunan Kur'an, her yönden ve tümüyle aslına uygundur" di­
yebilmek, bunu bilim sel bir gerçeklik ve kesinlikte söyleyebilm ek için dayanaklar
yeterli değildir. Tutunulan ne varsa, biraz incelenince, çürüklüğü yüzünden dağılıp
gidiyor.
2) Tersine "eldeki K ur'an, aslına göre birçok yönden değişm iştir" dem ek için
çok, pek çok neden var:
a) Sözlük anlam ıyla "değişik okunuş biçim leri" dem ek olan "kıraet vecihleri
(vücûhu'l-kıraet)": Yazının sınırı, bu konuyu burada geniş olarak alm aya elver­
m ez. K ısaca şu belirtilm eli ki, bugün eldeki K ur'an'ın m etni, yazısı ne olursa ol­
sun; kim i sözcükler, cüm leler, kim i yerde anlam lan bile değiştirecek nitelikte de­
ğişik biçim de okunuyor uzm anlarınca. Ve bu "okunuş"lann çok önem li bir k esi­
m i sağlam kabul edilir. Yani bunlara karşı çıkılm az.

164

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Bunlardan kim inde yalnızca "hareke” değişikliği vardır. Ö rneğin M âide Su-
resi'nin 6. ayetindeki bir sözcük, eldeki K ur'an’ın Sünniler kesim indeki harekele-
nişine göre "ercüleküm " okunuyor. B una göre anlam , "Ayaklarınızı da yık a­
yın! "dır. İbn Kesir, Ebu Amr, H am za ve E bubekir'in okuyuşuna göre "ercüliküm "
biçim indedir. O zam an anlam değişiyor, "ayaklarınızı da m eshedin!" oluyor. Bu
nedenle bir kesim (özellikle Sünniler), abdestte ”ayaklar"ın "m eshedilem eyece-
ği"ni, "yıkanm ası" gerektiğini ileri sürerken, kim ileri "m eshetm e"nin yeterli ola­
cağını savunur.9
Sorm ak gerekir: M uham m ed dönem inde bu sözcük nasıl okunuyordu? "E rcü­
liküm " biçim inde mi, "ercüleküm " biçim inde m i? İkisi birden olam az.
K im inde "illet harfleri"nde değişiklik vardır. Bu da pek çoktur.
K im inde sözcük "tekil"ken, kim i o kuyuşta "çoğul"dur. B una da pek çok
rastlanır.
İsm ail C errahoğlu şöyle der:
"Kıraat meselesi İslam da en çok tecavüze uğramış, hatta bu işin neticesi olarak
K ur'an'da yanlışlıklar olduğu söylenm iş, m üsteşrikler için bir ganim et olm uştur."10
C errahoğlu, konu üzerinde duran doğubilim cilerin (m üsteşriklerin) kim ileri­
nin adlarını veriyor. Bunlardan yakınıyor. G erçekte doğubilim ciler, birçok yön­
den İslam propagandacılarına yardım cı bile olm uşlardır. K im i konulardaki fazla
"yansızlık" çab alan nedeniyle öyle şeyler de söylem işlerdir ki, İslam propagan­
dacıları yalnızca o yanları alarak "Batı bilim adam ları"nm da "K ur'an'ı takdir e t­
tikleri" yolundaki palavrayı piyasaya süregelm işlerdir.
b) Söz ve sözcük değişikliği
"Asıl K ur'an Yakıldı" başlıklı yazı üzerine "yaygara" koparan ve bu yöntem ­
leriyle herkesi sindirm eye, gerçekleri bastırm aya çalışan "bil cüm le" gürültücü­
ler, aşağıdaki örnekleri iyice bir görsünler:
Fotokopisi* görülen hadise göre, (Peygam ber'in karılarından) A işe'nin azad-
lısı E bu Yunus anlatıyor:
"Â işe -T an rı kendisinden hoşnut o lsu n - bana, bir M U SH A F (K ur'an) yazm a­
m ı buyurdu. Ve: 'Şu ayete (B akara Suresi'nin 238. ayetine) gelince, bana haber
ver!' dedi. (Ayet: 'H âfizû ale's-Salavati ve's-salavati’l-vustâ = K oruyun nam azla­
rı! Ve (özellikle) vustâ (orta) n am azın ı...!' diye başlıyor.) Bu ayete gelince haber
verdim . O zam an ayeti bana şöyle yazdırdı: 'H âfizû... ve salati'l-asri = Ve ikindi
nam azını (koruyun). Ve kûm û lillahi kânitîn = Ve Tanrı'ya boyun eğerek ayağa

9 Bu konudaki vecihler ve hüküm ler için bkz. Abdurrahman Ebu Zer'a, H uccetu’l-Kur'an, Beyrut,
1984, s.2 19-221.
10 Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara, 1971, s.98.
* Turan Dursun'un, yazısının özgün metni elim izde, m etin içinde geçen fotokopileri bulamadık. Ya­
zının akışını bozmam ak için fotokopilerin bulunduğu yerlere num aralarını koyduk. Turan D ur­
sun'un, belgeleri orijinal baskılarından aldığını bildiğim iz için konuyla ilgili alıntıları fotokopile-
meyi uygun görmedik.

165

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kalkın (nam aza durun)!' (Âişe) şunu da söyledi: 'Tann'm n rahm et ve selâm ı üze­
rine olsun, Peygam ber'den de bu âyeti ben böyle duym uştum .'"
Aynı konu, H afsa'dan da böyle aktarılır.
E bu İsâ; "Bu hadis, 'hasen'dir (güzel), 'Sahîh'tir (sağlam )" d ed i.11
H adiste yer alan ayetteki "ve salâti'l-asri" sözü, elim izdeki K ur'an'da yoktur.
"E's-Selhatu'l-vustâ"nın bir "tefsir"i, bir açıklam ası diye ileri sürülürse de, bu
sözcükler, hadiste açıkça "ayetten bir p arça" olarak yer alıyor.
Bu konuda birçok örneğin de, Süyuti’nin el-İtkan\nda yer aldığı görülür.12
Eldeki K ur'an'da bulunm adığı halde, K ur'an ayetleri arasında yer aldığı be­
lirtilm iş ve K ur'an bilirlerince okunagelm iş olan sözlere, sözcüklere; İslam ın sa­
vunurlarından görülen C errahoğlu da, kitabında, örnekler verm ek zorunda kalı­
yor. (İşte fotokopisi, 2-3.)
M âide Suresi'nin 89. ayetinde, "ant bozm a kurtulmalığı (yemin keffareti)" an­
latılırken, "üç gün oruç"tan söz ediliyor, ama bu orucun nasıl tutulacağı açıklanm ı­
yor. K aynaklarda belirtildiğine göre, Übeyy İbn K a'b'ın13 ve İbn M es'ud'un belir­
lem elerine göre, ayette bir de, "ard arda" dem ek olan "mütetabiâtin" yer alm akta­
dır. Bu sözcük, ayette var kabul edildiği için İslam hukukunda, "keffaret orucu"
olarak tutulan oruç günlerinin "art arda" olm ası "şart" görülmüştür. Yani eldeki
K ur'an'da bulunm ayan bir sözcük, İslam hukukunda uyulması gereken bir hüküm
oluşturm uştur.14

"7 H arF'

"K ur'an 7 h arf üzerine inm iştir" gerekçesi altında "özr"e bağlanm ak istenen
değişiklikler:
Ö m er'i küplere bindiren olay:
Fotokopisi görülen hadise göre, Ö m er şöyle anlatıyor:

"H âkim O ğlu H işam 'ı, Peygam ber'in yaşadığı dönem de, Furkan Suresi’ni
okurken dinledim . Ö yle birçok harflerle okuduğunu dinliyordum ki, P ey­
gam ber o sureyi bana o harflerle okutm am ıştı. N eredeyse nam azdayken y a­
kalayıp ara verecektim . A m a, selam verene (nam azı bitirene) dek katlan­
dım . Sonra hem en giysisinden yakalayıp konuştum :

- Bu sureyi sana böyle dinlediğim biçim de kim okuttu (öğretti)?!

11 Hadis için bkz. Tirmizî, Sünen, Kitabu Tefsiri'l-Kur’an, c.5, s.217, Bap: 3, hadis no. 2982.
12 el-İtkan, e'n-nevu's-Sâbiu ve'l-Erbaûn, c .l, s.28, 32-34.
13 İmam Malik İbn Enes, el-Muvatta, Kitabu's-Sıyâm, hadis no. 49
14 Sadru'ş-Şerîa- Sa'duddin Teftazânî, tenkihu'-Usûl, e't-Tavdîh, e't-telvih, İstanbul, 1310, s.490; İbn
Melek, Şerhu'l-Menâr, İstanbul, 1308, s.247.

166

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- Peygam ber okuttu!

-Y a la n söylüyorsun! Çünkü P eygam ber bu sureyi, senin okuduğundan baş­


ka bir biçim de okuttu bana!

Sonra adam ı sürükleyip Peygam ber'e götürdüm . Konuştum :

- Ey Tanrı Elçisi! Bu adam ı Furkan Suresi'ni, senin bana okuttuğundan baş­


ka tür harflerle okurken dinledim .

- B ırak onu!

Hişam'a:

- H aydi H işam oku!

(Peygam ber'in buyruğu üzerine) H işam Sureyi okudu. Benim daha önce
dinlediğim biçim de. Bunun üzerine P eygam ber şöyle dedi:

- Sure böyle (adam ın okuduğu biçim de) inrniştir.

Sonra: Ömer, bir de sen oku! dedi. B en de sureyi bana okuttuğu gibi oku­
dum . Peygam ber yine öyle dedi:

- Sure böyle (senin okuduğun gibi) inmiştir.

(Ekledi:)

- K ur'an, 7 h arf üzerine inmiştir. O ndan, hangisi kolaysa o biçim iyle oku­
y un!”15 (Fotokopi 4, aynı belge bu kitapta, 179. sayfada da veriliyor.)

G örülüyor ki, hadiste adları geçen (halife) Ö m er'in öğrendiği Furkan Suresi
başka, H âkim O ğlu H işam 'ın öğrendiği başkaydı.
Şim di bir soru: Bu başka başka olan iki biçim den hangisi, bugün elde bulu­
nan K ur'an'da yer alıyor? İkisi birden olam az. Çünkü K ur'an'ın yazılış biçim i,
yalnızca birine elverişli. Ö m er'in okuduğu bu eldeki K ur'an'a geçm işse öbürü
kalm ıştır. Ö bürü geçm işse, beriki yok dem ektir. Yani ikisinden biri eksiktir. Bu
bile, "K ur'an'da eksik yoktur” denem eyeceğini ortaya koym aya yeter.
B ir başka soru: H adiste, "K ur'an'ın 7 h a rf üzere indiği" belirtiliyor. Bu "7
h a r f i n ne olduğu tartışm alıy sa da, "her birinde değişik söz ve anlatım lar" b u ­
lunduğu kabul ediliyor. C errahoğlu da bunu k itabında dile getiriyor, (bkz. 2, 3
ve 5 no.lu fotokopiler.) Bu "7"den, bugün eldeki K ur'an'da hangisi vardır? Ya­
zılış biçim i, yalnızca birinin bulunm asına elverişli olduğuna göre, "6"sı, eld e­
ki K ur'an'ın dışında kalıy o r dem ektir. B aşka türlüsü düşünülebilir m i? (İşte fo ­
tokopisi, 5.)

15 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu Fezâili'l Kur'an/5, c. 6, s.100.

167
Youtube: Tanrı Mı Varmış
" 7 L eh çe"

H em en tüm kaynaklar, O sm an dönem inde "resm î M u s h a f m eydana getirm e


girişim inde, "çeşitli kıraet ve lehçe (şive, ağız)" farklarını atıp yalnızca birine,
K ureyş lehçesine, en doğru sayılan kıraete yer verm e gereğinin duyulm asının rol
oynadığını belirtir. D olayısıyla çok iyi anlaşılıyor ki, O sm an dönem inde oluştu­
rulan "resm î M u s h a f , sonraki İslam propagandacılarının ve şim diki gürültücü­
lerin ileri sürdükleri gibi, "aslından aynen çoğaltılm ış" değildir.
Tayyar A ltıkulaç, Tercüman gazetesinde, "Tahrif İddiasına İlm in Verdiği C e­
v a p ” başlığı altındaki yazısında, kendi "ulem a"sına bile ters düşüyor ve "değişik
şive ve lehçeler"in, O sm an dönem indeki "nüsha"larda değil, bu nüshaların aslı
olan nüshada (H afsa'dakinde) bulunduğunu ileri sürüyor. Hem "ilm "i, hem de
çağdaş "bilim "i torbaya korcasına. Şöyle diyor:

"A ncak Z eyd'in ilk çalışm ası, K ur'an'ın iki kapak arasında cem edilerek
korum aya alınm ası gayesiyle sınırlıdır. Bu yüzden bu ilk nüsha, resm -i hat
ve im la bakım ından, bizzat Hz. P eygam ber'in okunm asına izin verdiği
kıraet farklılıklarının (değişik şive ve lehçelerin) hepsinin icrasına yetm e­
m iştir. D aha sonra Z eyd'in de içinde bulunduğu 4 kişilik kom isyonun ça­
lışm ası sırasında ashabın hepsinin Hz. P eygam ber tarafından okunm asına
izin verilen bu şive ve lehçelerinin icra ve edasına cevap verm ek üzere
M u sh a f m yazı ve im lası geliştirilm iş, Y üce K itab'a tarihin en büyük h iz­
m eti yapılm ıştır."16

A ltıkulaç'ın bu iddiası, hiçbir kaynakta yoktur. Ve de gerçekten m antık dışı­


dır. D üşünün, eldeki K ur'an'daki yazı, O sm an dönem indekinden daha da gelişm iş
olduğu halde, "değişik şive ve lehçelerin icra ve edasına" elverişli m idir? K uşku­
suz "hayır"! A ltıkulaç, burada sözüm ona b ir "görüş sahibi" rolünü oynuyor, am a
tutm uyor. Eldeki K ur'an'da, "değişik şive ve le h ç e le fin bulunm adığı açık. K ay­
nakların verdiği bilgiye göre, "lehçe farkları", O sm an dönem indeki "resm î M us­
h a f 'ta da yoktu, çıkarılm ıştı çünkü. İlk derlem ede vardı. A ltıkulaç'ın şaşılası sa­
vm a göreyse, bunun tersi söz konusu! A ltıkulaç bilgiçlik taslayayım derken, ken­
di "ulem a"sım da çıkm aza sokuyor. Çünkü bu durum da onların, O sm an döne­
m indeki "resm î M u s h a f oluşturm a gerekçesini de yok ediyor.
H er neyse, "lehçe farkları", birinde var öbüründe yok. Onun için de birinde
bulunan, ötekinde yok demektir. E ldeki K ur'an'da "fark"lar bulunm adığına göre,
"eksikler" bulunduğu bir gerçek olarak bir kez daha ortaya çıkıyor.

16 Tercüman, 7 Haziran 1988, s.9.

168

Youtube: Tanrı Mı Varmış


c) E ldeki K ur'an'da bulunm ayan ayetler:
M üslim 'in e's-Sahîh'inde de yer alan bir hadise göre, Âişe anlatıyor:

"Kur'an'da, 'aşra radaâtin m âlûm âtin yuharrim ne = (bir kadın memesinden)


belli olan on kez emme, (em işenlerin süt kardeşliklerinden dolayı evlenm ele­
rini) haram kılar' (sözü), indirilen ayetlerdendi. Sonra ’hamsu radaâtin m âlû­
m âtin = belli olan beş kez em m e (haram kılar)1 denerek hüküm değiştirildi.
Peygam ber öldüğü sırada bu ayet, K ur’an’dan bir parça olarak okunuyordu."17

A nlatılan şudur: "Süt kardeşliği"ni oluşturan "em m e"yi önce "on kez" olarak
bildiren, sonra bu hükm ü "beş kez" diye değiştiren ayet, Peygam ber ölünceye
dek, K ur’an’da vardı. Şim diyse yok. Yani burada sözü edilen ayet, eldeki
K ur'an'da bulunm am aktadır. (Fotokopi 6.)
Yine M üslim 'in kitabında yer alan b ir hadise göre, "Bir'ru M aûne"de savaşta
öldürülen M üslüm anlann (öldükten sonra) neler dediklerini anlatan bir ayet de
K ur'an'dan b ir parça olarak okunurken sonradan okunm az olm uştu. Bu ayette şu
sözler vardı:

"En belliğû K avm ena. E n kad lakînâ R abbenâ. Fe radiye annâ ve radînâ an-
hu = Toplum um uza bildirin ki biz T ann'm ıza kavuştuk. O bizden hoşnut ol­
du; biz de O 'ndan hoşnut o ld u k ."18 (Fotokopi 7.)
K aynaklar (İslam da en güvenilir kaynaklar) daha nice, eldeki K ur’an'da yer
alm am ış olan "ayet"lerden, K ur'an parçalarından söz ediyor ve örnekler veriyor.
Süyuti de el-İtkan'm âa bunların birçoğunu sıralıyor.19
Süyuti'nin aktardığı bir hadise göre, Ebu Yunus'un kızı şunları söylüyor:

"O sm an M ushafları Tağyir E tm ezden Önce"

"Babam 80 yaşındayken, Âişe'nin M ushafında bana şunları okumuştu. (Bura­


da A hzâb Suresi'nin 56. ayetini okuyor. Sonra burada bulunm ayan şu parçayı oku­
yor): ... Ve alellezine yusallûne'es-sufûfe'l-evvele = ve birinci saflarda nam az kı­
lanlara da (tann ve m elekleri salat eder). Bu ayeti, O sm an m ushaflan tağyir etm ez­
den önce böyle okuyorduk."20 (Fotokopi 8.)
B urada, "O sm an’ın, m ush aflan ’tağyir' ettiği" açıkça belirtiliyor.
 işe'nin tanıklığı da bu doğrultuda:
 işe de, O sm an'ın "resm î m ushaflar"ı yazdırm a olayından önce, A hzâb S ure­
si'nin 200 ayetken, bu olaydan sonra 73 ayete düştüğünü çok açık biçim de dile
getiriyor.21 (Fotokopi 9.)

17 Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'r-Rada'/24-25, hadis no. 1452, c.2, s.1075.


18 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu’l-M esâcid/297, hadis no. 677, c .l, s.468.
19 Süyuti, el-İtkan, c.2, s.32-34.
20 Süyuti, el-İtkan, c.2, s.32-33.
21 Süyuti, el-İtkan, 2/32.

169

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yani iki kadın da, birçoklan gibi, K ur'an surelerindeki ayet sayısının, Osm an
dönem inde "değiştiği"ni, açıkçası " ta h r if edildiğini belirtiyor.
Yine Süyuti'de, ünlü Ü beyy İbn K a'b ile Z err İbn H abiş arasında şu konuşm a­
nın geçtiği aktarılır:
- A hzâb Suresi'ni kaç ayet sayarsın?
- 72-73 ayet.
- Hayır, bu sure ayet sayısı yönünden Bakara Suresi'ne denkti. (Bakara Sure-
si'nin eldeki K ur'an'da ayet sayısı 286.)22 (Fotokopi 10.)
A çıkça görülüyor ki, eldeki K ur'an'daki "eksiklikler" küçüm senm eyecek bo­
yutta: Yalnızca A hzâb Suresi'ndeki eksiklik bile, Peygam ber'in karılarından Ai-
şe'nin tanıklığına göre 127, Ü beyy İbn K a'b tanıklığına göre 213 ayettir.
Şim di gürültücü İslam cı ve şeriatçı çevreler buyursunlar, bunu da "inkâr" e t­
sinler, bunun için de "iftira" deyip gürültü koparsm lar.
10 no'lu fotokopideki parçada görüldüğü gibi Ü beyy İbn Ka'b, A hzâb Sure-
si'nde ne denli eksiklik olduğunu belirtirken, bu surede bir de "Recm Ayeti" bu­
lunduğunu belirtiyor ve bu ayetin m etnini veriyor.
"Recm ", yani evliyken zina eden suçlulara "taşlayarak öldürm e cezası" uygu­
lam ası İslam hukukunda bulunduğu halde, eldeki K ur'an'da yer alm ayan bu
"Recm Ayeti", son derece ünlüdür ve en sağlam ları da içinde bulunm ak üzere
tüm hadis kaynaklarında geçm ektedir.23
İslam hukukçuları, özellikle H anefi kesim , "recm cezası" için bu ayeti, yani
K ur'an'da bulunm ayan, am a "hükm ünün geçerli olduğu" belirtilen "R ecm Aye-
ti"ni dayanak alırlar.24
Süyuti'de, eldeki K ur'an'da bulunm ayan ayet ve K ur'an parçalarına verilen ör­
neklerden: (Fotokopi 11).

İbn Ömer, "K ur'an'm Ç oğu, Eksilip Gitm iştir" Diyor

(Fotokopi 12) görülen parçanın Türkçesi aynen şudur:

"Bu türün (yani hükm ü geçerli olduğu halde sözleri eldeki K ur'an'da bulun­
m ayan K ur'an parçalarının) örnekleri çoktur: Ebu A bîd dedi ki: İbrahim
O ğlu İsm ail Eyyub'dan, o da N âfi'den, o da İbn Ö m er'den aktarm ış olarak
bize haber verdi. İbn Ö m er şöyle dedi:

'Sakın herhangi biriniz K ur'an'm tüm ünü elim de tutuyorum (elde ettim ) d e­
mesin! T üm ünün ne (ne kadar) olduğunu bilem ez. Kuşku yo k ki K ur'an'dan

22 Süyuti, el-İtkan, 2/32.


23 Buhârî, Kitabu'l-Hudûd/30; Müslim, Kitabu'l-Hudûd/15, hadis no. 1691; Ebu Davud, Kitabu'l-
Hudûd/23, hadis no. 4418; Tirmizî, Kitabu'l-Hudûd/7, hadis no. 1431.
24 Sadru'ş-Şeria-Teftazânî, Telvih, Tavdîh, 2/487.

170

Youtube: Tanrı Mı Varmış


çoğu (yok olup) gitmiştir. O nun için herhangi biriniz yalnızca görünürde
olanı aldım desin.1"25

G ürültücü çevreler, buyursunlar, İbn Ö m er'e de "iftira ediyor" desinler!


Bu çevreler, "gürültü"lerle, "tehdit"lerle, h er şeyi bastırabileceklerini ve ger­
çekleri sonsuza dek örtebileceklerini sanıyorlar. Zam an zam an da, her gün laik­
liği ve yasaları çiğnedikleri halde, yasa uygulayıcılarını kendi yanlarına çekm e
çabalarına giriyorlar. O ysa çabalan boşunadır. Kol kanat gerdikleri karanlığın
öm rü de, ışığa kadardır. Tutulan ışığı ve gücünü önleyem ezler.
E ldeki K ur'an'da "eksiklik"ler bulunduğu gibi, ilk asıllarına göre "eklem e"ler
de vardır. Bunun sayılam ayacak kadar kanıtlarından biri de, eldeki K ur'an'da pek
çok görülen "çelişki"lerdir.
R astgele bir örnek:
K ur'an'da kim i ayetlerde, M uham m ed'in ve Kur'an'ın "nâs"a, yorum a göre in­
sanlığa gönderildiği bildirilirken, En'âm Suresi’nin 92. ve Şûrâ Suresi'nin 7. ayet­
lerine göre, yalnızca "Ü m m ü'l-K ura", yani M ekke ve çevresine gönderildiği bil­
diriliyor. H içbir Tanrı inancında rastlanam az ki, "eksiksiz", "bilgisi sonsuz" diye
nitelenen bir Tanrı, birini önce b ir yere, d ar bir çevreye Peygam ber olarak gön­
dersin, sonra da "şim di seni tüm insanlığa P eygam ber yaptım !" desin.
Bu anlatılanlar ne yalan, ne iftira, ne de "hakaret"tir. O lguları, gerçekleri dile
getirm ektir.
"M ervan H afsa'nın M ushafı'm yaktırdı" dendi ve bu kaynağından aktarıldı d i­
ye basılan "yaygara" lara dönelim :
Bu yaygaralara hiç gerek yok. Çünkü, bugünkü D iyanet İşleri B aşkanı M us­
tafa Sait Yazıcıoğlu da söz konusu M u sh afın yakıldığını kabul etm ek zorunda
kalıyor. Ü stelik, "kom isyori'un yaktığını söylüyor. Şöyle diyor: "Hz. O sm an'ın
zam anında aynı kom isyonca çoğaltılarak İm am adı verilen nüshası O sm an'ın ya­
nında alıkonulm uş; diğer nüshalar m uhtelif m erkezlere gönderilm iş; (kom isyon)
Hz. H afsa nüshasını alıp y a k m ıştır..."26 B undan daha açık " itira f olur mu?

Yazılış Tarihi, Haziran 1988

25 Süyuti, el-İtkan, e'n-Nevu’s-Sâbiu ve'I-Erbeûn, 2/32.


26 M illi gazete, 3 Haziran 1988; Kenajans, 3 Haziran 1988.

171
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"K U R1A N TA H RİF ED İLM İŞTİR"*

Libya'nın, "Tahrif edilm iş K ur'an'ı basıp yayım ladığı" ileri sürülüyor. (K ur’an,
1986, İslam a D avet C em iyeti Y ayınlarından.)
K ur'an'ın "tahrif edildiği"ne, edilebildiğine ilişkin, İslam dünyasında yeni iti­
raflar gözleniyor. "D evrim ci K urtuluş M urtaza (Ali) H areketi" adlı İslam cı örgüt,
"Libya C em ahiriyesi M ushafı" adıyla basılıp yayım lanan "K ur'an"a karşı tepki
gösteriyor ve yayım ladığı bildiriyle, İslam dünyasına seslenerek, "bu tahrif k ar­
şısında", tüm M üslüm anların "birlikte seslerini yükseltm eleri"ni istiyor.

¿ ¿ ¡D d» / o :1 &

j s 'S i < -> * £ « i f u « . >*■ u . ¿ fi» •*

A k tanldığına göre, Ö m er'in oğlu şöyle dem iştir:


"H içbiriniz, 'K ur'an'ın tüm ünü elim de tutuyorum ' dem esin. B ilir m i ki
K u r'an ’ın (ayetlerinin) çoğu, yitip gitm iştir. A m a herhangi biriniz, 'K ur'an'dan ne
kalm ışsa (görünüşte ne varsa) o kadarını elim de tutuyorum ' d esin."1

"K u ran , T ann'nın korum ası altındadır", "Kur'an, bir harfi bile değişm eden
korunagelm iştir", "İslam dünyasının h er yerinde K ur'an aynıdır" .. .türünden sav­
lar, artık gücünü yitirm ekte.

1 Celaleddin Süyuti, el-İtkanfı Ulumu l-Kur'an, 2122.


* Turan Dursun'un bu yazısı 2000'e D oğru'da "Eren Kutsuz" imzasıyla yayımlanmıştır.

172

Youtube: Tanrı Mı Varmış


H alife Ö m er'in oğlu (İbn Ö m er) bile, açık açık, "H içbiriniz K ur'an'ın tüm ünü
elim de tutuyorum dem esin. B ilir m i ki, K ur'an'ın (ayetlerinin) çoğu yitip gitm iş­
tir. A m a herhangi biriniz, K ur'an'dan ne kadarı kalm ışsa o kadarını elim de tutu­
yorum d e sin ..." diyerek, K ur'an'dan çoğunun eksik olduğunu söylem işken2 ve
bugün eldeki K ur'an'da yer alm adığı halde ezberlerde ve kitaplarda aktarılagel-
m iş "ayet"ler bulunurken,3 "K ur'an'ın hiç değişm ediği" yolundaki propaganda
piyasaya sürülegelm iştir. G erçek o ki, m ilyonlarca, m ilyarlarca inanırın kafasına
öylece yerleştirilm iştir. A rtık bu yutturm aca, orasından burasından yara alm akta.
Bugün Libya'da birçok yönden "farklı bir K ur'an" basılm ış ve "C em ahiriye M us-
hafı" diye de adlandırılm ış bulunuyor. "D evrim ci K urtuluş M urtaza Hareketi"
adlı örgüt de basıyor "feryadı". Tüm İslam dünyasına seslenerek, "G elin, bize k a ­
tılın, buna karşı çıkalım , fırsat verm eyelim !" diyor.
Söz konusu İslam cı örgüt, önce ilkeler sıralıyor:
1) O sm an yazı biçim i (e’r-R esm ü'l-O sm ânî), hiç yorum yapılm adan örnek
alınm ası gereken bir K ur'an yazı biçim idir. K ur'an yazısı bir de ünlü kıraetlere
uygun olmalıdır.
2) H içbir ayetin ayetliği tartışılam az. B ir küçük tartışm a var yalnızca: O da,
”besm ele"nin "ayet olup olm adığı" noktasındadır.
3) Eklenm iş olan " v a k ıf (durm a) ve uzatm a işaretleri koym ak zorunludur.
4) "Tevâtür" (çok kim senin aktarm ası) yoluyla aktanlagelen ve "Hind rak-
kam ları" adıyla anılan Arap rakam larını koym ak da zorunludur.
Söz konusu İslam cı örgüt, "C em ahiriye M ushafı" adlı Kur'an'ın bu ilkelere
uym adığını belirtiyor, ayrıca da adına takılıyor:
"Büyük, küçük her ülke kendine göre b ir M U SH A F (Kur'an) belirleyip 'bu ül­
kenin M u sh a f ı derse durum ne olur?" diyor ve bunun, içinden çıkılm az, korkunç
bir şey olacağını savunuyor. Yani, "Şu ülkenin K ur’an'ı, bu ülkenin Kur'an'ı" d e­
nem ez dem ek istiyor. İyi de, "dünyada yalnız bir tür K ur'an vardır. K ur'an her
çağda, h er yerde aynı olm uştur, çünkü K ur'an'da hiçbir değişiklik olm am ıştır"
yutturm acasının tersine, gerçekte değişik K ur'an'larla karşılaşılıyorsa ve bir ülke
bunlardan birini, "resm î Kur'an" diye kendisi için seçm e yoluna gitm ek istiyorsa
ne olacak? Libya'nın yaptığı budur işte.
B ildiri sahibi İslam cı örgüt, bir tür "yanlış-doğru çizelgesi" yapm ış. U zunca
bir çizelge. D aha doğrusu çizelgeler. Ö rgütün "doğru" saydığı, genellikle herke­
sin bilegeldiği K ur'an'da bulunan biçim dir; "yanlış" saydığıysa, "Libya M usha-
fı"nda yer alanlardır.

2 Celaleddin Süyuti, el-İtkan f i Ulumü'l-Kur'an, 2/32.


3 Süyuti, aynı yerde.

173
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ö rgütün "yanlış", " ta h r if diye nitelediği örneklerin çoğu, eski ünlü "kıraet
üstadları"nın "kıraet"lerinde de yer almıştır. "Yanlış"sa, " ta h rifs e , bu yanlış ve
tahrifler, yüzyıllardır süregelmiştir.

"Litey» X ur'anı "rufa "Libya Kur'aBi“a*akiyla 1*1»« **Jny»aınâa


508* VE*«Sf ayaı o laa h « t _______
b u , (« ti .
F a tih » , 4
B a k an , 9 K âfi, t ha / M i r , Kbu i a r O ^o Js?
Bakara, U
u W f*
Sakara, 25
B akan, 29
Bakara, 54 p >i >
B akan, 56 » iri
M
B akan, 62 Hâfl

A a k a ra , 81 . <Ü\ Râf 1 k k
B ak an , 119 Bârı
B a k a n ,125 K âfi, tha / » i r
B ak an , 14C H â fi, îbo /M İT , Ebu k a r, Ebu Bakr «3 ajt-l
, «H
B ak an , 165 H tf l, İt» / » i r (_ 5 y jy ^
B ak an , 251 *«rı
Bakara, 259 K âfi, ît» K aair, Ebu Aar l /^ » j

â l i l a r i n , 49 Bildin
â l i ta râ a , 57
â l i î a r l n , 79 S tf 1, Ebu t u , îka /« » İr
* # ir ~
â l i ta râ n , 81 { b ' Kâfi
â l i ta râ n , 155 \~*-u K âfi, Ebu Aatr

174

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Libymr.ur'»B»'ln<ia "Libya Kıır’Ml’nıUkiyl« Îıl4» «tüny»«ın4*
sots vs m î _________________________________t a f f ia . _ 0 l f f l leır—t bilinan iöır'»a'4«

İ l i l« r4 n , 146 N İfl, îbn K ta lr , BVs 4»r J515


» irf, 5 Hafi, ît« 4a6r t# L j2
HIM , 13, 14 M f i , tim 4» i r
K irf, 24 BCnîn x± > 1
» ı» 4 , 33 Bitcûa 0 \-J İx :
»i*4, 75 ^ T ıf , Btkûn ö C 'rl
S l» i, 136 İkn K s sir, îbn 4 » i r , Ebu â ar

S ı r f , 15* Sİk*,
\M i* e , 53 S h lU 'l-H irf* v«’ ş-Ş4» r*?V
J .Â
* »İ4». 54 Ktfi, îbn tn il 5.-
H»İ4», 67 N£fi, îbn 3t»lr, Ebu 8»kr a»

Xai«l», 69 Kifl
M ali», 107 Ramsut, Ebu B«kx Uz>
H alâ«, 110 B41cûn CJLeCb-^1 I
En'aa, 6J Btkû»
Sn’an, 100 m i

E n 'aa, 119 fihl(i'f-$»», Hica», Baara * j& & -

as'»», 124 Mr i
Kn'»», 12«

Bu çizelgedeki farklardan kim i "hareke", kim i de " h a r f farkıdır ve bu fark ­


lar da bu yerlerde, "farklı anlam lar" m eydana getirm ekte.4

4 Bu değişiklikleri görm ek için bkz. Ebu Zer'a Abdurrahm an, Huccetü'l-Kıraât, Beyrut, 1984, 77-
270, sure ve ayet sırasına göre. Bu sayfalardan kim inin fotokopisine yer verilmiştir.

175

Youtube: Tanrı Mı Varmış


' I jlk i i j i J * »: J t j u £ l l j ) J * y\ \)
ó jS / i j a ûLJUi JU & I ul «¿Di sJ»íSlt ÜUl '• j L ,í t )

ó J V I \yj¡0 i ±>jj> J J > ¿0 J j ü l ¡}¿X' İJ - & I J ¡


«Jjïül 1j l j . if*- £ ll
y— l* lj
• ♦ i
£¿Újl <—'U j i 4¿1)¿ ^ . İİUJ jv«» I •

t U v*<U *5/1 IjüI o *ií U ¿jl_j i * j yi

• J * ü* V.^í J * ^ f 'r*

[A - .. Vj Uj . . ]

I j*^~~¿>í U j ij: j,ij ^ ¡ i l \)


« • •
*¡l/^ <^a> c^*^ ^ ^ w
. ( I^poüc Ul ■* k J ü I çj^ o>-i J li (

j*4avj • Äj£ilj ^UJt J aÍ i / j

4İ I *VJa ,/í^ ^ viita

t ^ j»-i C-Jü i
* . • .
I ^ |--* ‘t V| yJ t V |*^>l vilJj Ç ut f JV* |X

<£} j t 4İ_jl ^ pjL <J¡\ U ^ ^ £ )l y-\ le- A¿ ó yy

. i^»l>- UJ £Jk»Jl j l ||j t |1*> j* íéoUJi j 1

t j i l T U f j*JÍ wj I í p jt^Jj L¿y* ¿il j*Ü J^ ^ ]

[ \ • —. .

I*t-»j 4 4İÜJ «4j¡ j l k i ¿.U u¡ y J»i 'j a i t : v * /r j l ^ ó~• (t)


i .. L w U < S f- '■Z U > IL U ¡ V jL * -0 c » l¡ j l

Ebu Zer’a Abdurrahman Huccetûl-Kıraât/Nafi, ibn Kesir Ebu Amr

176
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"D evrim ci K urtuluş M urtaza Hareketi" adlı örgütün bildirisinde, bir başka
noktaya daha dikkat çekiliyor: "Libya K ur'an"ında "ayet sonu" olarak gösterilen
kesim , İslam dünyasında bilinen K ur'an'da ayet sonu değildir. Ya da birincisinde
ayet sonu gösterilm em işken, İkincisinde ayet sonudur. Ve örnekler sıralanm akta:

.:■*
( J 9***>
B akara Suresi'nin 219. ayetindeki ^ *•
"yünfikûne", "Libya K u r'an 'ın d a ayet sonu olarak gösterilm iştir, oysa bilinen
K ur'an'da ayet sonu değildir.

 l-i îm rân Suresi'nin 4. ayetindeki


ci
"ve enzele'l-fur'kâne", bilinen K ur'an'da ayet sonu değilken, "Libya K ur’an"ında
ayet sonudur.

. .
Al-i Im rân Suresi'nin 97. ayetindeki
"İbrahim e", bilinen K ur’an'da ayet sonu değilken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu­
dur.

M âide Suresi'nin 1. ayetindeki _


"bi'l-ukûd", bilinen K ur'an'da ayet sonu değilken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu­
dur.

E n ’âm Suresi'nin 73. ayetindeki


"fe yekûn", eldeki K ur'an'da ayet sonu değilken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu­
dur.

E n'âm Suresi'nin 161. ayetindeki "Sıratın m üstakim ", bilinen K ur'an'da ayet
sonu değilken, "Libya K ur'an"ında ayet sonudur.

İJ ı'
B akara Suresi'nin 219. ayetindeki 3
"tetefekkerûn", bilinen K ur'an'da ayet sonuyken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu
değildir.

177
Youtube: Tanrı Mı Varmış
 l-i İm rân Suresi'nin başındaki
"elif lâm m îm ", bilinen K ur'an'da ayet sonuyken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu
değildir.

 l-i İm rân Suresi'nin 3. ayetindeki


"ve'l-İncîl", eldeki K ur'an’da ayet sonuyken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu değil­
dir.

N isâ Suresi'nin 44. ayetindeki <v >


"Sebîl", eldeki K ur'an'da ayet sonuyken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu değildir.

E n'âm Suresi'nin 107. ayetindeki * >


"bi vekîl", eldeki K ur'an'da ayet sonuyken, "Libya K ur'an"ında ayet sonu değil­
dir.

B ildiride, İslam dünyasında bilinen K ur'an'dakilerle "Libya K ur'an"m dakiler


arasında bulunan daha başka farklara da dikkat çekiliyor ve bütün bunların, "yan­
lış" olduğu ve "K ur'an'da tahrifler" oluşturduğu dile getiriliyor.
Ö rgütün bildirisini okuyanlar, "tahrif" d iye n itelenenlerin, yanlızca "L ibya
K u r'an "ın d a bulu n d u ğ u n u sanabilirler. Ü stelik, bunun sanılm ası istenm ekte.
Y eniym iş gibi ortaya atm ak, yeni b ir y u tturm acadır. Ç izelgede yer alan eski ve
ün lü "kıraet uzm an ları"n m "kıraet"leri de g ö sterir ki, sözü edilen, tepki g ö ste­
rilen " ta h r if le r yeni değil. D ahası; K u r'an'daki yalnızca "hareke"ler, " h a r f le r
değ il, "kelim e"ler, "cüm le"ler, " a y e f le r de, değişik "m etin"lerde, "m us-
h a f la r d a , d eğ işik o larak y er alm ıştır. A m a b u nları gözlerden kaçırm ak, saklı
tu tm ak için elden gelen yapılm ış, b u n u n için y ü zy ıllar boyu türlü, akla gelm e­
d ik "hile"lere, "sahtelik"lere ve p ro p ag an d alara başvurulagelm iştir. D eğişik
K u r'an p arçaların a, yani aynı sure ve ay etlerdeki sözlerin, çok değişik b iç im ­
d e o rtay a çık ışın a P ey g am b er'in k en d i d ö n em inde bile rastlanıyordu. İşte b ir
örnek:

178
Youtube: Tanrı Mı Varmış
i » 'i İ 'j ç j k j f i ' i i J V>i ’i - } «İÜ

¿1 4+*' » ¿ ► i j . A ;ii\i ^ - î ^ L ^ 'iJ s y

Jf * * —5^ JSyöh f f . ' J. }J* '£-) « i


»f„ - ' *- i.** „ - ı ** ',*' *,
vt* ^ ÇfcS cJ.)ü j Î+Şkj^j * **'J#—J jZ3c*fc -
-A-» J j 'j y K c p t 'u £ i
¿ J f - ir'i? J1 ' <*mm**/ Jı
Jj'-iV ji jV, ¿¡¿Fi *1il
¿3j' i»' Jİ»i>‘ „¿' İÇİ*¿ ‘.d. w ^ J? Jlit i>*I» İ^ÎÇj‘1*.
l» 4 « .y o 7 <
*«£ J >«0 <<-U- \yi**
.• /J U jl jjii l * Y â l d e t -

<zı üı ^p j^ ./i jy> »r«f1i^» j* ¿.j* 4* yi ¿»¿t j» l e• t


J S y 1*#¿İç*j£of'*»- y i 'd j j t f ı ^ '4 * - 'l l r ^ r
ifiİ ¿ > 4
SS*t\yi*ji\ §
v
¿jjl« *'■» jp^i j( i'* r Jyi, ytiih s}.jf'^r i»#' w 5 m — » d » to , " P « rk » n

j* 'A '¿—j y* ’d ¿ı J ¿ 3 VUi J S u r * « i e l* r * k " ö n e r '* a g -

r t t t i ğ i h tş ic M y iı, H i ç » » '«
• jjt* ' ¿ A Î j ~ ~ 3 * i i ’i 1j i y i J j ^ - 3 i» y A t f 'j L S ' jt tJ r

ur"*3>—V**—'j*',yc-i*‘ ?»'»/. v-?* w jüt» ^ W « r ■ 5 fk , ı . » > ı t t \


d ii 4»lt
j i ¿¿ f" ci» **c->«tu ’¿ 'J - ¿'J^l-j Di 0* ¿t»r «C . * » * > tu h * T .» e » l k i i
W!C ni <e ygtiÇtiMlı''
*' <-*i<i'' *iJ* „ + , . . . .
.. " I l c ı * j n l n ¿-olcu»
C jL y l o * i 'o ^ ı n u n i i t e n ­
k i s in e i n d i r i l e n # u y g u ıs o l
° } * u iş n u " » e y le d i,
f ^ i * v*1İ r i '£• i *İ ‘Ü j y «¡K3 >. j Jtİ» ly?>"’[ w>j £
( ^ u n ir ^
K / f o b a F i p j / f r 'f —
k u r 'd v

B u h â rî, e 's - S a h î h , K ita b u F e z â i l i 'l K u r 'a n . El y a z ıla r ı T u r a n D u r s u n 'a a it.

M uham m ed'in en yakın arkadaşlarından (Halife) Ömer, bir gün, H âkim Oğlu
Hişam 'ı, Furkan Suresi'ni okurken dinler. Hişam'ın, bu sureyi, kendisine öğretilen­
den tüm üyle başka sözlerle okuduğunu görür. Öfkelenir. Ve yaka paça tutup Pey-
gam ber'e götürür. A nlatır Peygam ber’e. Peygam ber ikisine de aynı sureyi okutur.
Başka başka sözlerle okudukları halde, ikisini de onaylar. "Kur an böyle indirilm iş­
tir" der. Ve ekler: "Kur’an 7 harf üzerine indirilmiştir." İlginci odur ki, bugün İslam
dünyasında bilinen K ur'an’da, sözü edilen ”7 h a rf'in yalnızca "bir"i, evet yalnızca
"bir tanesi" bulunm akta. "H a rfle rle am açlanan ne olursa olsun, "7 h a rf te n "6"sı

179
Youtube: Tanrı Mı Varmış
eksik. D em ek ki, bugün eldeki K ur'an'ın "indirilmiş" olduğu ileri sürülenlerinden
yalnızca "yedide bir"i bulunuyor. "Yedide altı"sıysa yok. N e denli ilginç değil mi?
Bu "7 harf”, bir yutturm acayı tezgâhlam ak ve "değişik Kur'an'lar" bulunduğunu
örtbas etm ek için uydurulmuştur, am a farkında olm adan bir başka yönde açık ve­
rilmiştir, Kur'an'dan -pey g am b er dönem indekilerden- çoğunun, hem de büyük bir
çoğunluğunun eksik olduğu m eydana çıkmıştır. Yazının başında yer verilen ve
"Asıl K ur'an Yakıldı" başlığını kapak yaptığım ız sayım ızda da sunulan,* Ö m er'in
oğlunun ilginç sözleri de bunu anlatm ıyor mu? "Asıl Kur'an Yakıldı" başlığının ka­
pak olduğu sayım ızda daha başka belgeler ve bilgiler de yer almıştı. Orada dile ge­
tirilen gerçekler, çıkarlarını kitlelerin "im ari'lannı söm ürm ekte bulan çevreleri,
özellikle "din uleması"nı çok kızdırm ış ve telaşlandırmıştı. Kimi gazetelerde, söv­
güleri, tehditleri, gürültüleri sütunlar, sayfalar doldurmuştu.
Libya'da basılan ve herkesin bildiği K ur’an'la arasında birçok farklılıklar bulu­
nan "M ushaf'ın, "Libya Cem ahiriyesi M ushafı" diye adlandırılm asına gösterilen
tepki çok saçma. "Ali'nin M ushafı, Â işe'nin M ushafı, Übeyy İbn Ka'b'ın M usha-
fı, İbn M es'ud'un M ushafı..." bulunur da, falanın, filanın, falan ülkenin, filan ül­
kenin ve bu arada Libya'nın K ur'an’ı olm az m ı? G erçek olan ne kadar örtülebilir,
ne kadar saklanabilir? Baskılar, tehditler, saldırılar, işkenceler, öldürm eler tarih
boyu süregelm eseydi kim bilir daha nice gerçekler ortaya çıkarılacaktı. "Kur'an'ın
bir harfinin bile değişm eden süregeldiği" yolundaki katıksız yalan, inanırlar üze­
rinde bu denli etkili ve yerleşm iş olam azdı. Bugün herkesin bildiği Kur'an'daki
birbirini tutm azlıklar, çelişkiler, insan akıl ve m antığıyla hiçbir yönden uzlaşm a­
yan nice neler, başanyla saklanm ıştır kitlelerin gözünden. "Kur'an'da akıldışı, bi-
lim dışı hiçbir şey yoktur" diye işlene ve alışılagelmiştir. A m a bundan sonra ger­
çekler daha bir açıklıkla gözler önüne serilecektir. K aranlıklardan yarar um anlara,
"im ari'ın körlüğü, koşullanm ışlığı ve karanlığı üstüne kuranlara karşı, "akıl ve bi-
lim "in aydınlık yolunda olanların yapabilecekleri çok şey vardır.
K onu şöyle özetlenebilir:
1) "D evrim ci K urtuluş M urtaza Hareketi" adlı örgüt, L ibya'da basılan ve
"Libya C em ahiriyesi M ushafı" diye adlandırılan K ur'an'ın hem böyle adlandırıl­
m asına kızıyor, hem de bu K ur'an'dakilerle İslam dünyasında herkesin bildiği
K ur'an'dakiler arasında "fark"lar var diye tepki gösteriyor. "Libya C em ahiriyesi
M ushafı"nda gördüğü değişiklikleri "yanlış", " ta h rif1 diye niteliyor. B unların da
"Y ahudilerden, siyonistlerden, m asonlardan” kaynaklandığını ileri sürüyor. Ne
var ki, sözünü ettiği "fark"lar, " ta h r if diye nitelenen değişiklikler hep olagelm iş­
tir. N e denli örtbas edilse de, ünlülerin "M u sh af'lan n d a, "kıraef'lerinde de yer al­
mıştır. Yukarıdaki çizelgede ad lan verilen "kıraet" sahipleri, "Libya M ushafı"yla
buluşuyorlar. B unlarsa rastgele kim seler değillerdir.

* 2000'e Doğru, sayı 23, 29 Mayıs 1988. Bkz. elinizdeki kitapta s.140.

180
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Örneğin:
M edineli N âfı (H. 70-169/M . 689-785), "7 kıraet" sahibinden biri ve İslam
dünyasının en önem li, güvenilir sayılan K ur'an uzm anlarındandır.
İbn K esir (H. 45-120/M . 665-737) de "7 kıraet" sahibinden biridir ve bu alan­
da M ekke'nin en güvenilir bulunan önderi olmuştur.
Ebu A m r (H. 68-154/M . 687-770) ve ötekiler de öyle. Hep "kıraet üstadla-
n ”dır bunlar ve İslam dünyasının ileri gelenlerindendir.

i j y*

[i... ¿ IU ]

. ¡Jdü ı ¿¿oh şÜİU t :

| •» : 1 > î : 0/M * ’/ l
j j*t- yS jfcfy ı *» (>y ıjl dJllh <¿1 » ‘ *• ^ h l 1 411» *j
. , > J l dJiat i»! j u » » :

4JJU 4İİ* J f u' ) VX ^ U jT i

t yMiıl ÎJ o . . , * ? « , . : ( _ ) „) ı>,
w>^jûu : ( eJÜU) tjU « wy*Jl jL j i j i yA)1 ^ (11
T/m J.UÎ ÎJ^. (t) . t/n mJU (f)
. U / t > «i» i;.*, t»>
Uyjju jli" ’O* j ^1 ¿Jr O } ^ Xş . viWl» l;4-1 1*1
Û U V %Jy»l* Ot-J yitil - .l) / * (J* J * ’4*J • İS’U > >yi»
( 4li* )
v_j>-U
# i (*TTt_ t»l) _>wS|l ^UyAl* ¿i Oı
. yîNlj V>y*!( V j**> **lyİ* ^ «I . 4 ^ 1 O1»*,*'14
. ¿¿»i» m , ı—■ j*ı fU j: 4 1-**1- J

vv

Asım Kesâi (Ebu Zer'a Abdurrahm an, Hüccetü'l Kıraat)

181
Youtube: Tanrı Mı Varmış
: /-lîii J y ) û j j J * « Oî ^ j » : '^1

f 1/ - r * ^ r» * ^ {**>** u - ^ ’ J * r iU İ' J
* * . *

« ^ I T ^ ı J a sJ» i j >»' ü ö j . W . *>*i j^ -V f

O» ^ . > il J * V -' J* j ! *“* -V - v *V‘ >


j ^ S ıı j w t r v-’i U* » * * î f f k ) : u u * > • j i i , . i/rf /

« jA Î} * ' oy*t . (*->15" C U jj o 4 i* ( / )

( V ) ^ w ^ 1 J i y ^ w * * U l» ^ C i r f j>)< j> <tfk


. v > y j ı lö* gı Vj ¿ iy iı j c d * ¡1 -> f

*3tfM J* J j t f j I ^ y ' j j s i f Jj»i ¿i* •>


w j> U * ¿ t o*»** J j Jai ^ j» *ü<

JUifi ¿* ¿>î ¿1 İ^U* J>l dUi j» : p¥**j >/* *m


\yu»t} U ii i '« d * «U»m J â : j f d » ! ' £*U> i | . *►' tg
* m * I * %*
-uj»*» U j i : ¿ 1 J y l i 4 ( j u>w» ) L * # * ) ' l y li ^ • â /u î^ * teii

üVi jd f « jd iil J â >İ O U gl*İ «L* j» vli»- d J j*, ^


* y ^ • **
j£ ** Jî* <j y y ^ 3 *: ^ m
^İ ¿Aİİ& . ijiîl» J& i '>*> fcr*1 J

* h ,^*!^* ‘ f^sî* J** }. W ^

t^ /\ : l^lli « \ j * i û » : *Sj»/(*4¡«n^-j »*»• J î l i » : ¿>^Ut


'y - ^ i j î Js*»i - i *iS/ d * jy « 4»-} t iy*y l i ı : «!y} ,1 tjü jî ^

<^y ^ * : > * -* J î * j ^ J • ( *>r. * « r* I

JT ^ : ( w-) ^ (») . ( v ) ^ U tjİ» ( J» ) J-»S J f t


. u ı/t j v > • . - ı*ı

Nafi, ibn Kesir, Ebu Amr (Ebu Zer'a Abdurrahman, Hüccetü'l Kıraat)

182

Youtube: Tanrı Mı Varmış


t .1^1 J* s* C-iJİ is* '*j~¿ J u!
• £ r * W»-**» * > ^ Jr>

[ \ f t _ .. <r< j»!*1^! ^ 1

jî U ^ a i w j . s-JjSít; i V: i : jß\* j j l j İ>

. .¿ £ l} VJ üj ^ î M ( ) i t . ¿ £ l j J iä J Ú & ( )

¿i* ( ı x * J ) 1 J * s i i : t ^ U ' '/>

^ )-> ' / > V ( <jr-v' > ^ <k W )


: Jji* ^ Jlij . ijiS o 1s V
^ ^ 3 • ( ‘- k ^ í j *“ k * .X ) ^ c l .* / )
t \ |^Li w<b^Jl 1ÿ j\ ¿,İJI -ûlj t : 4)1 Jli J*.
i : Jlij i l ı o j*5^L»j j*53i i t f ı l»>ji * ^») «*«
. JjJ JL:llj *« O y * ÿ *?*3 -^y J “ *) • **4»

■j**’ v > í j J * * ! j > * - ! j (^ * '> ! ¿¡ f1)


[ U * - .. J s * j 'ij*

■ ^ -**-* *■ ?* y ^* £ * s)
• ¿j^Ji J j 0 f i : ¿ iji i j> jU -J 'i * j> f 4r* + i

* Ia-U; g p lj IfLi ¿ i l U r U İI p f ı + r j . * u ı OÿU> İJ f


’ '[ *¡ji iy ^ b U j ı \ f 5 — ¿I ¿ L jjjy L jl J» » ]*lji **JÀ»é

• \ T \ I t » L J I i j j * ( t ) . ( y ) v ı> u > , {*1

\» r,\» ^ ,\»\l\ fW V ijj* <t) . ı r / t î j û j J 1 hj* (r »

.( ) j, JS \ <1) \ y , \ \ l t .U«i;-K i»)

»u

Nafi, ibn Kesir, Ebu Amr, Ebu Behr (Ebu Zer'a Abdurrahman, Hüccetü'l Kıraât)

Youtube: Tanrı Mı Varmış


G örülüyor ki, "Libya M ushafı"nda bulunan ve " ta h rif, "yanlış" diye nitele­
nen değişiklikler yeni değildir. Bu " ta h rifle r, İslam ın en güvenilir K ur'an uz­
m anlarınca da benim senegelm iştir.
2) B ununla birlikte gösterilen tepki, bir "itiraf" niteliğini de taşım akta.
K ur'an'ın "tahrif" edildiğinin, edilebildiğinin itirafıdır bu.
3) K ur'an'ın " a s ıf la n , gerçekleri saklam ak için çeşitli dönem lerde yakılm a­
m ış olsaydı, her şey daha bir açık anlaşılacaktı.
4) K aranlıklar yarılarak yapılan araştırm alar, çok şeye ışık tutuyor. Yapılacak
araştırm alar, gerçekleri daha da gün yüzüne çıkaracaktır. Baskılar, yıldırm alar,
İslam dünyasında herkesin bildiği K ur'an'ın, nice değişm elere uğrayarak sürüp
geldiği gerçeğinin her geçen gün biraz daha ortaya çıkm asını önleyem eyecektir.
5) K ur'an savunucuları, K ur'an'ın, "Tann'nın korum ası altında" bulunduğunu
savunup dururlar. Bunu da daha çok, H icr Suresi'nin 9. ayetine dayanarak yapar­
lar. Bu ayetin anlam ı şudur: '"ZİK R ’i (yorum a göre K ur'an'ı) biz indirdik; onun
koruyucuları da kesinlikle biziz."
"K ur'an'ı korum a" işini, Tanrı'nın kendi üzerine alm ası üstünde biraz durm ak
gerekir. Tanrı K ur'an'ı neden "koruyor?" Ayette bu sorunun karşılığı var: "Çünkü
onu biz indirdik!" Tanrı'ya böyle söyletiliyor. A ncak, K ur'an'ın, "Tevrat"a ve "İn­
c i r e ilişkin ayetleri göz önünde bulundurulduğu zaman, koca bir ÇEL İŞK İ orta­
ya çıkıyor: K ur'an ayetlerinde çok açık biçim de, Tevrat'ın, İncil'in de "Tanrı k a­
tından indirildiği" bildirilir. İslam dünyasında, bu kitapların, "zam anla tahrife uğ­
radıkları" ve "bu yüzden yeni bir kitap olarak K ur'an'ın indirildiği" inancı payla­
şılır. B una ilişkin ayetler, hadisler kanıt olarak gösterilir. Soru şu: Tanrı, "kendi
indirm esidir" diye K ur'an'ı koruyor da, yine kendi "indirdiği kitaplar" olan Tev­
rat'ı, İncil'i neden korum am ıştır? Bu soruya kim se doyurucu karşılık verem ez.
D em ek ki, "K ur'an'ı Tanrı indirdi, koruyucusu da O'dur!" yolundaki sav, h a­
vada kalıyor. Yukarıdaki ayeti kanıt diye gösterm ek de boşuna. Ö m er'in oğlunun
-y a z ın ın başında yer v e rile n - "K ur'an'ın çoğunun yitip gittiği"ne ilişkin sözleri
ve daha nice belgeler, gerçekler de, yukarıdaki ayeti doğrulam am akta. Bu ayetin
de, "K ur'an'ın hiç değişm eden geldiği" yolundaki propaganda için, sonradan uy­
durulup K ur'an'a eklendiği söylenebilir.
Yazılış tarihi: Tem m uz 1988

184

Youtube: Tanrı Mı Varmış


D EV R İM C İ KURTULUŞ M URTAZA H A R E K ETİ’NİN B İLD İRİSİ

0 •,11 ,

« o i '- i l J 4 I I ¿ I j / û j l Ü J> U )) , ; ^ J Û s J l i

i*** J* yrJ vH

c 3 ? ^ n>
V t»J iJ £0

JÜ»JJ >UU«j.H _jı ^ VİJİ’j O* Û*»"^1.... "^ f—


JU ı^~* U*i*
<J---^ Jl *~V‘ ' / U«fc!^ C^I».J « *Umumu««Mj{j*J ^ ^4«wJL w « w w y j- jLmmtUt)tl ¿JL -~ * jy . *U-«fc....... <«J i

r *>. u j - l i J , * U - J i • * V ^ V» 'i— J— **>

. Z Üt a ,----- «*,
• U%mM J U> U m ^dJ y ^ ‘» ir^ >•**►'’ ¡¿j* « .* »_■■■■.m J i .m m > iiıi/j

j i- ^*-->*1 îü| o* um* \ ı • ı V*^> sj^tv r • «*—*-"|}


■J**—- * l> ‘ 5 4 -r^ ! J i , i ‘¡ ^ 1 ^ l . t t tJy L T------------------------p l --------------4—j n ^ 4^mrili

t >.i.m~,.m*~ fr-J U » \ • { ı l llV ^ îj W *-y ' j t — S * " -a ^ D L fJ D İU m -^ V I ¿5 ^ ’i ........W■ ^ ’••< '

^ L.^__ ^.j i L» ,-jh i- tfljJ^J V■ Aj^'y. ¿j C -t ll^ a ..., q\ UJ A» A>«H.... .. «mU^

* " WH< ¡j ......mm ^ < Jjjı.« n..ı. / L m m « ^

>‘V' ^ vi*.... ~wÜ|/ .....■—' ^f|V<*iK 4^^—«■UJJ <»■■■». .


6 X . ...m « .— ) U #W W — <■» *)i_) ^ U »’ 4.ımi M^ f ^ ^ ^ > « ,||^ ı { t y ^ -N » f« — . — * /U Ü 'L — J . ' i

* * ı M W «M « v A t »rf - U *fc— ı— »W' D İÎ 4......—....... JLW *ı».M »ü ^

^ t.- ^ -y 1 i. JCn i» , yi---------------- ^

UV* O1

185

Youtube: Tanrı Mı Varmış


'" A " 11
^ -4ın. .f t •A.re-ili* * . .f < Jfr............ « ¿ ft 4 14 í ^ (ÿ ft ...1» * y j I ipL/V* IiP

J ÏI-IT--II-H- 1 * l I 1!!"" .t“- I j i.K liia ^ jh ÿ 4 4 * . ,^< tjft ! «A lıımf ¡w^ . m . i \ a . ) K&Jf..........* • ^ ^ y , J : > ...n.O. I ^ ^Nin I>.' ^ ,{ t

• w . J k ik w V ^ -« ■««"> «z*— * c * L — J f tj r « w J I 4 ...—„—,,,..» > i j J I o « 1*« O * " ^ ^ *

<J*ış*ü ‘sfî Váz** g» 1»*^ »¿-.,...». L> wAj*. U-Jİ t ........................................... J l(i,r... .M

^y i-.—i. «tf.fr ( J t f * w İ ^*4~—

oJİ V**”. 0 ^l*y C** tj4* f&A* Cri '»--_jii


C X .........................O ^ 1".....***!? ....... «» ¡ j p fs * ç ty k > i' ¡g ? K ^ ô s i^ J '¿ - I j f t i M l>yJfr *«41 S f 4 i - ~ »*«> V I

f 1 ..f l% ^ > f 1*4 *** L ^ - y jÈ 4>î J*£+ ^ ^ * l —İ j İ Ü L j vi**“ ' 5** £*.

Ö 4 .— -M ^y* ¡JßJ...,m.,1f,^i.¡j^JSS f,,ç*m.i\ U ^ . .................« « * » $ — <U .«...».—.^ 4


«* ^

« ¿ I , ,. . » Jl *.-«*»**► )j lîUZ* 4 (J4 <

İJ '-» W J) *« 4--- « -W 1f - f 1 Ú* •';' i i ı / '■■jİ - Ü 1 ı> C -i-^^ ı- ^

• ¿j ...... v « »«*4^... *...........JLH f L—


—¿^ VI .jİS’
p<y '•4’ i — *4^ 4 g » ,jp i& p A.»,...t t,..,.â „> ft ^.ıııı .m m X ii ^ ** İ ^ tv

Ú — V-; W » - ^ r~ ~ •'■** « J» - ^ a¿ ^ * X ’i ¿ j i (( 4 ^ f. U ’J t *)

^......... .................,lfc:' j ^ A p ¿ . ' ^ » A i '^ . ı . «, . , j : ^ ^ y < ıiı— l» J ............ *Jİ- ^^w w h#^ ^j ^ıOı.l» .. <««>^4^

^ Ji ~1. - - f — »*» " **•* C ^ I,/ ...... ""KH ^ 4 İ -'.<-—.««■^ >4.—a l ( j ^ — • .« j Ù ■«aO.« ’' ^V»

^ *ıi ^j i » Î İ J lj>^ .,.,...^ <»4 g J » İ i» ..H ,j y ........... M ^ J u -wmmmm -m> ^ ................. *>............—..«O L f 4y.*—................. »"««

â _ . - 'V - ^ , - , . ,.«.>.J l j J A ..... . l ^ .i.3 4- ÜJ ^Miiiinwiui.iiiii. V 4 w « w m jl 4 - m * » .'i

». V « y ’ -^i j~ ~ t¡X ¿ t > Oj>*3^ ^ L —^ ^ <-• L,......^-»^ L j » > , ,jy>t V.U .— . va^4> ( îr> ■■>■.....

(( S ysf ' ' )) ¿ U ——— M -J 5 6 Â N W W w 4 t * -V l..n .» t >> t ...~— ^ ^ L» y — î* ^ - *>^

w * > lü ¡ o1 M e ' " 2 <*«>»■* >^ ! yi^J L >1*^.1 »^»¿»-^ <u* M w Ji * J' Cwj -u»

.'<-------- Hf--. V_ P ' i ij, Û J1 I «i ----^ J - V flİK ^ t > 4 f 4İ İ - |g |^ ■ » . . . J .M y k ¡ 4 y .r»Û ».M

4--------------------->*î 4> y # L Ji 4 iU « t» W * --;-;]| [^ ,y k * ü 4 '4 1 4 ' ^ w«.í*» U j ~ * ,^ m . . . . Z * - y . * - ' <~~J

^>* v i > ■> - }l ^ ^ L İİ <4>— ^ J {

• ' * ‘ ^ ^ 4 ^ - ■»■¿ ^ ^ g>w w # - y Vî U . ti-w it ^ 4 ..II- ...J

186

Youtube: Tanrı Mı Varmış


r -

* j*v^î»îl ¿T ^ âJLI t^tk^Ä»)l ^MMAvpt -1

^Lw^ie-i s^teJv^K * <v>’-"~,w J-¿ ¿v***#

wJfc«.M V»i ü i á l ^ g ^ w l » . < J I V.it r .1,«,» ^ t - j l £ • 4* f \¿J İ^ ^ İ^ m J İ Q u . J t ü l < (mwm¿

_11
^jwwabUÍ ^ i«^$ ^İM,%|İ W**^ <J*¿Ml** L'í*^¿y w 1^»**»Vj *-Xm.Joy

I ijr—4»^» C » » f ^ ôTÂ^* ij r j ti t **j*. ** 4 »il fO*^* o li* ^ 0¡pAlll

*l'*l a»!—:. . ÿ j ^ f j i i ^ '' j .1

• r t ^ ‘ o V J ' . > c¿j¿» l¿Jt¿«* t^. ' «¿i ,jT Í,^a¿» v. ^ »JI

i-ú-i ^ a J s . ^ 1 > » < f»VÍ'j \j‘ ^y»£(*AjÉ ♦)#<-'•• ¿ ^ —V

.. 5¿5^á»U^ & ~ (V ) ^ >JI uáwtí*

vÁ^1 • » » » jp/'A ( 1• ) » » * -

j— 1~ ^ » *► » j —«“^* ( < 11 * * • * “
♦v# * 4*. *
¿Í»V< a s . y } ' 1 |\A ) «S » a * —

>'*% . . . (VT) - » •
• ,J . ■ .¿ I» « H ^ l . ll . l i f l * . "I ■ • ' ■ ’j «........................« » • * > ..... " « » ' « .* - *

^ cj» ( f ) «¿Vi - ' - ««¿lili *#-

Ï I C—,~ JI y f j Ú JP slU . ( A) w ^ )-

. . • vtx &t ( '« )


a « . ,-\) ¡Jj J ( «. y )

úA'.L‘J |j ■ - úw^ ' j (ti)


«•-:aJ>a ( A- ) - -

j L—J x. .i^—">’• í i I / i -- -

187
Youtube: Tanrı Mı Varmış
1 } J -— ¿ L WJ I ^ ( 1 Vf . ) i_ )fl _ İ ^ U J İ U ^ « . İj U l i ^

o>j>i5 (•'i , , cofyv = . = _ = ..

^ » - ' İ h > > İ5 ( t U ) - - . = _

e ¿ U ¡-¿ si ^ se te et 4İİ1 £ l s *î Y ijjj ( V* Í ' } - - c - _ - at

uj m _ _ UJ-tL?u,'>'( V ■)

I— f ^ y i - = ( 0 i ) V V U V w ••«.-'J l ^ - u — - o 'r » J* * !» -

İ t ——*= - et = £ _ j(!, (iA ) = _• _ = _


* ¿ ✓
U jT * U J Ï > * J I } ss as « ûgteİA S j { YA ) » et et se es

>y>jl 3 - I j ^ l --„ ( j y t ) ta _ „ e-

j. ‘ |J *,

Me - H j-İ-J l » te te U ji, If -JI ( ü ) - - - ’U J İ İ ^

4 .......... ^ » « *s 4 u - J j" -. >,U ( } \‘ ) e .. - Œ _ ... ¡_

“ A *. + ?
Ä « - >J - » ' * ' *J ( V I } » - * - - « S6

O + *r *
C -ti-ü - e. Æ -v iîU { Iff) et _ =e ee

O *—~ ( 1 te te « ^ ( y YJ) te . _ et -
i. “'.
Jj . et .
X ■> ( ) f ’Y ; te _ et _ _

f "1I'"*> w>~ = » * f - ^ V '- >■• ( I l 1 i et - - = _ te


Ü >' 1-J et Se et Ü j V ( 6 Ç ) te — 'V U ¿ * —t . » - Ö -è— — tte J^ *j f * ' ’
m

•A- -te-v^t = et = J i.S * ( f i ) « » te » _ «


/
<ÜI .tete.y SB « » ¿VLvw^ ( j 't J „ te. s B — as *

o ïe .t.J lj = te te ( y t j s e - . et - te

|>.- i et te te te (i-'l)« •> * te - te


» ' , *
t, „- es » „ İ J .-.J I ’ { n VJ • » se • - te te

U l - t e í t £ |S J te . te kv^jl ( H t ) « te t ^ f e U tjJ t Wtetete. - fU iV IS ^ p - e ,

!, .I .. i.v \ _

188

Youtube: Tanrı Mı Varmış


sj*-» 1 ó-**1 i/ (' •' ) íVt ¿ J j^ lo o jl 0 ; VI ».

j..^1 -Jl ^ o>lívl ( I V* )

, = = = «SVL-j { l ï ûj

: _Af c « = t- 'J ---- ^ O V *• )

■V/l i— »áVÍI i-~"~ pj ol* lo¿-ó_5^“»1»l f l*j i l'~'j f*' —


J-Í\ ül —•-* ( 1" I V* ) oÿ*~* •- .L -J ' o - - ójJ~'

» ( Ï* ) 4*Vit I o j* J i i j j » I j - á ^ o o ^ U ^ J l - ûlr*
( ‘. V) *vVJ' Lf_; - - =

( >) == ‘¡J -' oí

■= ( Vi ) “ - jeİ'

O) - ■= = rU ^ li* .

■= ( f T) - -
= (nr| =» = I'ÍU"

-i’l , J)_, ^1 JU .:•*,* u* _ -r,

, t~~- *^**SÍ^“tw ■*’J~*~ ^ 1**^ ^ ^t*í »f*J JI«..J I 1— — Í'jÚ.iJ I Cjy.-.


* v •' ^ ^ J I ^ ¿ 7 il I U j C --..« -.. 1 p . . . J T — t - - va— — t¿J ¿

- « = «= = *= = - ^ U .J V I - =: = - =

) = - = = = = : = - »Jr.'-f- = = - -

: i . -1 , .i. I -J» .

••'i¿ü J
—I ( •■j' ~i j I i V ' “ OL? ‘ ^“í *-*^> v j i'i' — _¿,

- j » *'j— j ■■:.•>: 01 .V > llc - ¿ • "-1------j l j l - O - ^ - j ' ^ 11

; *,, i- J L - j j c -i - J i '- J i j o ¿ ..ji- ji

■ cJI c Vi

189

Youtube: Tanrı Mı Varmış


" V

• ö— h ii V -£ s o _ i o — ß i j- j U-.JI i-,-.— .,«. g» i ; —kî. j I' j , is *Aí.

o ^ c j i •lüj'ü Uu.j ¿ 11, ^ , 5 1 ^ıum . ^ n ^ jı «,.,...¿j> —.jı 0*

¿Jj^**< • L5 p-iüLj ^ı>yj L-J j wÜL¿»^ 0 .<^ı6«» ^•¿■MC-U ^


• '>"J--- ( 1 i V / 1— b1 ( « t ) i— ‘ -1—3 '~J|
/- h m J I ^ c ÿ J i .. 4 :-..... ^ ^ ^ ,^ y ¿y . ... C -V f i "

. ^^>. ^ I v^ j J I ,y c^.1; ,y j I 4á* Vî

**- -ıi^ y« —
"■ L^dw-&^ IuLe^^b U^j\» <-y Û«JI A >Xr-3LJ^ «4—
—pJİ C- Jjj uiij

¿ .¿ . . . - . J l Lj-xJI c b j L _ ^ .l o - 1,«,f J « v i.^ J ) (, ı < y - (' ‘ ' —‘«►"»¡id** )

• I k J o . Vs*— J* ' I ^ V I *¿~¿s L. *>_...- u - L - V ^ U J I « W » * »

. ı.ı— m w -e -v V v—
t*
f 1--¿o p—V~^'"V <»U^ Isj“1“*-' O^ : ..>——^•'**/ 4— ^ - "'r'

M g f-V o Ja
^ 4 v \4Â L»»M w1â **'^ ^

V -v *,,/
fe S i'l
Mvv-Vfc. i * ’. 4L . lû ü ’ «w«\
fı^evUAsı* W»ı

190
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ÎSLA M IN ANAYASASI*

- İslam anayasası nedir?


- İslam cem aatinde 19. yüzyıldan sonra özellikle bir kesim İslam ulem ası İs-
lam ın anayasa biçim inde gündem e getirilebileceğini düşünm üşler ve İslam yöne­
tim inin böyle bir anayasa ile hem daha çağdaş hem daha sağlıklı olabileceğini sa­
vunm uşlardır.

- İslam cılarca K ur'an anayasa değil midir?


- K uşkusuz öyle, ancak K ur'an'da bütün konular sırayla düzenlenm iş değil­
dir. Bu sıra izlenem ediği için de çağdaş yasa ve anayasa anlayışına pek uym az.
Dahası derli toplu olm am ası nedeniyle. B ir de her konuyu içine alm adığı için İs­
lam hukuku, İslam fıkhı diye b ir şey yaratılıp ortaya konm uştu. Yani bu bir g e­
reksinim den kaynaklanm ıştır. A ncak çağım ızda İslam fıkhını da çağdaş bir ana­
yasa görm ek m üm kün olam ayacağı için, son çağın İslam ulem ası bu fıkhı m ad-
deleştirm e yoluna gitm iş, adına da anayasa dem işlerdir.

- Bu anayasayı hangi akım uyguluyor?


- E n başta H izbü't-T ahrir örgütünü söyleyebiliriz. T eorisyeni olan Tahayid-
din N ebhani İngilizlerin desteğiyle bir anayasa yazm ıştır. Bu anayasa için M u-
kad d im etü 't-D u stû r da deniyor. T ahayiddin N ebhani’nin H izbü't-T ahrir yayın­
larından N izam -ül İslam adlı bir kitabı vardır, 1953 yılında 5. basım ı y ap ılm ış­
tır. Bu k itap ta anayasa da yer alm aktadır. M u ka d d im etü ’t-D üstûr ise gerekçeli
anayasadır.

- Peki neler var bu anayasada?


- Bu anayasada 1. m addede devletin tüm kuram larının ancak İslam ölçüleri
içerisinde geçerlilik kazanacağı, hiçbir yasanın ve anayasanın bu ölçülerin dışı-
na çıkam ayacağı belirtilir. 2. m addede ise devlet başkanının şeriat hüküm lerini
kurala bağlayabileceği, onun şeriat yasası dediği şeye yönetilenlerden herkesin
uym ak zorunda oldukları belirtilir.

* 2000’e D oğrunun Turan Dursun'la yaptığı bir görüşme.

191
Youtube: Tanrı Mı Varmış
i)U ¿ ¿ M

ç s * o r - * \rvr

V-

y.U *i

Tahayiddin Nebhani, Nizamü'l-islam, 5. basım, 1953, A rapça

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- D evlet neden norm koym a yetkisine sahip?
- Ç ünkü bu hareket İngiliz destekliydi. Şeriat dogm alan bu hareketi destek­
leyenleri de güç durum da bırakabilirdi. O nedenle bu esneklik özellikle konul­
muştur.

- Bu anayasanın Türkiye'ye etkisi oldu mu?


- Evet. Çünkü İslam egem enliğinin özlem i içinde olanlar için çok çekici ol­
m uştur. Türkiye'de b irçoklan H izbü't-Tahrir akım ının içine girm işlerdir. B unlar­
dan b ir doçent de 1969 yılında birçok lan y la birlikte yakalanm ıştır. B en de A nka­
ra 1. A ğır C eza M ahkem esi'nce b ilir kişi olarak tayin edilm iştim . A nayasalannı
ve tüzüklerini dilim ize çevirip m ahkem eye sunm uştum . M ahkem e de ilginç b u l­
m uş, kitap olarak yayım lam ıştı.

- Tüzüklerinde ne vardı?
- T üzüklerinde nasıl örgütlendikleri anlatılır. Ö rgütleniş biçim lerine bakıldı­
ğında bir hücre yöntem i göze çarpar.

- N a sıl bir yönetim kurm ak istiyorlar?


- D ünya çapında bunu gerçekleştirm ek istiyorlar. H er bir ülke de bir il kabul
ediliyor. T ürkiye, H izbü't-Tahrirciler için İslam egem enliğine bağlı bir ildir y a l­
nızca.

o l* f l5C^I

<3^* ^ * <JjJÜI \ ¿JuÂaJİ — \ • ¿ i l i

4JİÎ LİI^I ÂÜJIc-a) \jC J


. H! • jLJutü CjJLLâ
^ J K+JrjJ & jt 1 4j J J y ¿.>11İ

, td » llj tj* lii O J \ Sj i

193
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R A N DA A N A K O N U LA R*

1) A CIM A 30) BÜYÜ


2) A Ç LIK 31) CA H İLLİK
3) A D A K 32) CAN
4) A D A L E T ANLAYIŞI 33) CA RİY E
5) A H İR ET 34) CEH EN N EM
6) A H LA K ANLAYIŞI 35) C EN N ET
7) A İLE, SEÇK İN A İLELER 36) CEZA
8) A K IL 37) CİH A D
9) A LLA H 38) CİN
10) A L L A H ’IN A SK ER LER İ 39) CİN SEL YAŞAM
11) A LL A H 'IN B EK Ç İLER İ 40) CU M A RTESİ YASAĞI
12) A L L A H ’IN BOYASI 41) ÇA LIŞM A
13) A L L A H ’IN PARTİSİ 42) DİN
14) A LLA H 'IN TAHTI 43) D O Ğ R U O LAN
SARAYI (ARŞ) 44) D O M U Z-D O M U ZA Ç EV İRM E
15) ALTI G Ü N D E YARATIŞ 45) D O ST-DO STLUK
16) ANAYASA 46) DÜNYA
17) A N T 47) DÜŞ
18) A N TLA ŞM A 48) D Ü ŞÜ N CE
19) A R A P 49) EBU LEHEB V E KA RISI
20) A R M A Ğ A N 50) E FEN D İ-EFEN D İLİK
21) AYET 51) E V LİLİK
22) A Z A P 52) FAİZ
23) B A K İR E Y K E N D O Ğ U RM A 53) FARZ
24) B ESİN -B E SL E N M E 56) G A N İM ET
25) B E Y İN SİZLİK 55) FİD Y E
26) B İLG İ 57) G EC E-G Ü N D Ü Z OLAYI
27) B İLİN EM EY EN LER 58) G Ö K (YEDİ KAT G ÖK)
(BEŞ B İLİN EM EY EN ) 59) G Ö K TEN Y İY ECEK
28) BO ŞA M A İN D İR İLM ESİ
29) B O Y U N EĞ M EK

* Turan Dursun, 2000'e D oğruya, yazm aya başladığı zaman, D oğu Perinçek'in dileği üzerine verdi­
ği konu başlıkları.

194

Youtube: Tanrı Mı Varmış


60) G UN 99) M ELEK
61) GÜNAH 100) M A YM UN-M AYM UNA
62) H A B ER D Ö N Ü ŞTÜ RM E
63) HACC 101) M İLLET
64) H AK 102) M İRAÇ
65) H A RA M 103) M İRAS
66) H ELA L 104) M U CİZE
67) HİDAYET 105) M Ü N A FIK
68) H URİ 106) N A M A Z
69) İB A D ET 107) NAM US
70) İBLİS 108) O K U M A
71) İÇK İ 109) O LG U N LU K
72) İFK (Â İŞE'Y E İFTİRA ) 110) ORTAY Y O L
OLAYI 111) O RUÇ
73) İN A N Ç 112) OYU N
74) İN C İL 113) Ö Ç-Ö Ç ALM A
75) İN SA N 114) ÖFK E
76) İR A D E 115) Ö Ğ Ü T
77) İSA 116) ÖLÇÜ
78) İSLA M 117) Ö LÜ M -Ö LÜ M Ö TESİ
79) İY İ-K Ö TÜ 118) PEY G A M BERLİK
80) K A D IN 119) RESİM
81) K A D İR G EC ESİ 120) RU H
82) K Â FİR 121) RÜ ŞV ET
83) KA LB 122) SA D A K A
84) K A R D EŞLİK 123) SA Ğ LIK
85) K A D E R -K A Z A 124) SAK IN M A
86) KIBLE 125) SALAT-SALAVAT
87) K ISM ET 126) SANAT
88) KIYAM ET 127) SA PIK LIK
89) KİN 128) SAYI
90) KİTAP 129) SERTLİK
91) K O R K U 130) SEVGİ
92) K Ö L E -K Ö LELİK 131) SIĞ IN M A
93) K U R ’AN 132) SINAV
94) KURTU LU Ş 133) SIR
95) K U ŞK U 134) SİLA H
96) L E V H -İ M A H FU Z 135) SO L C U LU K -SA Ğ C ILIK
97) L U T TO PLU M U 136) SORU
98) M A L-M Ü LK 137) SÖZ

195
Youtube: Tanrı Mı Varmış
138) SU
139) SÜ N N ET
140) ŞA H İTLİK
141) ŞA ŞK IN LIK
142) ŞEH İTLİK
143) TABU
144) TA N RI-TA N RILA R
145) TA ŞLA M A -TEV RA T
146) T O PLU M LA R
147) TÖ V B E (TEV BE)
148) U ÇM A K
149) U Ğ U R -U Ğ U R SU ZLU K
150) U N U TM A K
151) UTANÇ
152) UYARI
153) U Y K U
154) Ü FÜ R Ü K -Ü FÜ R Ü K Ç Ü L Ü K
155) VAHİY
156) V ELİ
157) YAĞM UR
158) YA K IN -A K RA BA
159) YALAN
160) YARATILIŞ
161) YASAK
162) YAZGI
163) YAZM AK
164) Y EL
165) Y EN İLİK
166) Y Ü C ELİK
167) Z A M A N
168) Z E K Â T
169) ZİK İR
170) ZİN A

196
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R ’A N A N SİK LO PED İSİ*

Ö zelliği

- Tarihte, İslam dünyasında da İLKTİR.


- A B C sırasına göre düzenlenm iştir.
- H erkesin anlayabileceği bir dil kullanılm ıştır.
- İlgili ayet ve hadislerin Türkçeleri ve açıklam aları vardır.
- A çıklam alar, yorum lar, İslam dünyasının en önem li uzm anlannındır.
- H er açıklam a ve yorum un kaynağı gösterilm iştir.
- Kaynaklar, İslam dünyasında da karşı çıkılam ayacak sağlam lıkta olanlardan
seçilm iştir.
- İlgili ayet ve hadislerin "asıl"larına da y er verilmiştir.
- H adisler, Buhârî, M üslim gibi en güvenilir bulunanlardan alınıp konulm uş­
tur.
- Ü lkem izde, ilgili m addeler ilgili kim selere, uzm anlara okutturulup olum lu
görüşler alınm ıştır. (B ir bölüm ü eklidir.)
-A ra ş tırm a yaptırılmış, en çok ilgi görecek bir ansiklopedi olacağı belirlenm iş­
tir.

İçeriği

A - K ur'an'daki konular:
- H angi konu, K ur'an'da nasıl yer alm ış?
B- K ur'an'daki kavramlar, sözcükler:
- Küfür, şükür, im an, insan, m elek, c in ... gibi binlerce kavram ve sözcükten
hangileri, hangi surede, hangi ayette ve hangi anlam lara geliyor? A çık, net, anla­
şılır biçim de açıklanıyor.
140 fasikül ve 14 cilt olarak düzenlenm iştir.

* Turan Dursun'un "Kur’an Ansiklopedisi"ni tanıtm ak için kalem e aldığı kısa bir yazı.

197
Youtube: Tanrı Mı Varmış
K U R 'A N 'D A K İ "Ç E L İŞK İ”LERD EN .

"Ç elişki", burada hangi anlam da kullanılıyor? Önce onu belirteyim :


"A ykırılık", "b irb irin e u y m am a", "b irbirini tu tm am a", "ç a tışm a " ...,
doğruluğunun, öbürünün yanlışlığını - b ir ö lç ü d e - gerektirir o lm ası... M antıkta­
ki "tenâkuz"dan daha geniş anlam da.1 U sûlü'l-fıkh (İslam hukuku) uzm anlarının
kullandıkları "tenakuz" ve "teâruz"la eşanlam da.2 N isâ Suresi'nin 82. ayetinde
geçen ve D iyanet'in resm î çevirisinde "aykırılık" diye dilim ize çevrilen " ih tila f
anlam ında. Bu çeviride ayetin tüm ünün anlam ı şöyle:
"K ur'an'ı durup düşünm üyorlar m ı? E ğer o, A llah'tan başkasından gelseydi,
onda çok aykırılıklar bulurlardı." (N isâ Suresi, 82. ayet.)

K ur'an'da "Aykırılık"lar

Şim di bakalım , K ur'an’da "aykınlık"lar var m ı, yok mu?


İslam dünyasında işlenegelen "NESH" diye bir şey var. Kur'an'daki "nesh"den
söz edilir. Bakara Suresi'nin 106. ayetinde de, K ur’an’m "Tann"sınca, "Biz, bir aye­
ti nesh ettiğim iz zam an ..." diye başlanır, kim i ayetlerin "nesh" edildiği anlatılır.
"NESH" nedir? Sözlük anlam ıyla, "Bir şeyi bir başka şeyle giderm ek". Ö rne­
ğin, "ışık" getirilince "karanlık" giderilir. "G üneş gelince gölgeyi giderir." B aka­
ra Suresi'nin 106. ayetinde de bu anlam dadır. Çünkü "bir ayeti getirip, bir başka
ayetin hükm ünün giderildiği" anlatılm ak istenir.3 B ir başka anlam ı da, "bir şeyin
bir başka şeye aktarılm ası, göçürülm esi"dir.
İslam hukukundaki anlamı, "D aha sonraki bir hükümle, daha önce var olan bir
hükm ün (yürürlükten) kaldırılm ası (bunun, ayet ve hadisle sağlanması)". Ya da "bir
şeriat hükm ünün gelmesiyle, bir önceki şeriat hükm ünün sona ermesi". İkinci ta ­
nım şöyle de dile getirilir: "Bir önceki şeriat hükm ünün TERSİNİ sonuçlandıracak
biçim de, sonradan bir şeriat hükm ünün gelm esidir."4
1 M antıktaki anlamı için bkz. Seyyid Şerif Cürcanî, Ta'rifât, "Tenakuz", s.68; M uham med Ali Te-
hanevî, Keşşafu Istılahati'l-Fünûn, 2/1313.
2 Bu anlam ı için bkz. Tehanevî, aynı yerde.
3 Râğıb, el-Müfredât, "N-S-H" maddesi.
4 Sadru'ş-Şerîa-Saduddin, Teftâzanî, e't-Tavdih-e’t-Telvih, İstanbul, 1310, 2/481-482; Dr. Muhammed
Vefa, Ahkâmu'n-Nesh Fi'ş-Şeriati’l-İslamiyye, Kahire, 1984, s. 10-26; F. Râzî, el-Mahsûl f i Usûli'l-
Fıkıh, tahkik: Dr. Tâhâ Câbir, 1/433 ve öt.; e't-Tefsirü'l-Kebir, 3/229 ve öt.; Gazali, 1/69 ve öt.; Ham-
di Yazır, Hak Dini K uran Dili, İstanbul, 1960, 1/460.

198

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Râzî, İslam dünyasında Ebu M üslim 'in dışında herkesin, "K ur’an’da N ESH
bulunduğu" görüşünde birleştiğini yazar.5 Ebu M üslim (ölüm ü 934) ise,
"K ur’an’da N ESH bulunm adığı" görüşündedir. Bulunm am ası gerektiğini savu­
nur; en başta da şu ayete dayanır:
"G eçm işte ve gelecekte onu (Kur'an'ı) bâtıl kılacak yoktur. H akîm ve övülm e­
ye lâyık olan A llah katından indirilmiştir." (Fussilet Suresi, 42. ayet, D iyanet’in
çevirisi.)
Ebu M üslim , N isâ Suresi’nin 82. ayetini de (yukarıda geçti) dayanak göste­
rir.6 Ve "hüküm ler arasındaki uyuşm azlıklar"ı giderm ek için yorum larla çabala­
ra girişir. Y orum lan son derece zorlam alı olduğu için kabul görm ez (bkz. yuka-
n d a k i kaynaklar).
K ısacası; İslam dünyasında benim senen şu: "K ur’an'da N ESH var."
Yani K ur’an’da aralarında "A YKIRILIK (teâruz)" olduğu için "geçerli (nâ-
sıh)" ve "geçersiz (m ensûh)" sayılan ayetler, hüküm ler bulunur.
Sonuç: K ur'an’da "ÇELİŞK İLER" var. "N esh"in kabul edilm esi, zorunlu ola­
rak bunun da kabul edilm esi dem ektir. Ç ünkü "çelişki"siz "NESH" olm az. B un­
da birleşiliyor. O ysa N isâ Suresi'nin yukarıda geçen 82. ayetinde, "K ur'an'da ay­
kırılıklar bulunursa, bunun, K ur'an'm Tanrı'dan olm adığına kanıt olabileceği" be­
lirtilm ekte.

K ur'an'da Ne K adar Çelişki Var

K ur'an'daki "NESH" sayısı, kim ilerinin saym asına göre hiç de az değil.
"M ensûh âyet hükm ü" sayısı 249.7
K ur'an'daki "çelişkiler", yalnızca "NESH" sayılan kesim de değildir. Başka da
var.

K ur'an'daki Ç elişkiden Bir Ö rnek

Soru: "T anrının yazgısı"nda, "söz"ünde, "D EĞ İŞM E", "D EĞ İŞTİRM E" olur
m u?
K im i ayetlere göre, "Hayır, kesinlikle olm az".
Ayetler:
"(Tanrı söylüyor): Benim katım da SÖ Z D E Ğ İŞ M E Z ..." (K af Suresi, 29.
ayet.)
" ...Tanrı'nm sözlerinde D E Ğ İŞM E o lm a z ..." (K ehf Suresi, 64. ayet.)

5 F. Râzî, aynı yerde.


6 M uham med Ali Sabunî, Revayiu'l-Beyân, 1/101. Ayrıca bkz. Dr. Subhi e's-Salih, M e b â h isfî Ulû-
m i'l-K ur’an, Beyrut, 1979, s.262.
7 İbnü'l-Bânzî, Nâsıhu'l-Kur'am 'l-Azîz ve Mensûhuhu, Beyrut, 1988, s.23.

199
Youtube: Tanrı Mı Varmış
B u doğrultuda başka ayetler de var (bkz. A hzâb Suresi, 62. ayet; F âtır Sure­
si, 43. ayet; Fetih Suresi, 23. ayet; E n'âm Suresi, 34, 115. ayetler).
K im i ayetlere göreyse, "Evet, D EĞ İŞM E ve D EĞ İŞTİR M E vardır. Tanrı d i­
lediğinde değişiklik yapar. H er şeyi yazıp çizdiği LEV H -İ M A H FU Z'da yazar,
bozar, yeniden yazar".
Ayetler:
"Biz bir ayeti başka bir ayetin yerine değiştirdiğim iz zam an ..." (N ahl Suresi,
100. ayet.)
"H erhangi bir ayeti 'nesh' eder ya da unu tturursak..." (B akara Suresi, 106.
ayet.)
"Tanrı dilediğini siler, dilediğine yer verir. A na Kitab (Levh-i M ahfuz) O 'nun
yanındadır." (Ra'd Suresi, 39. ayet.)

II

B undan önceki yazıda, İslam dünyasında benim senen "K ur'an'daki nesh"ten
ve "nesh"in, "hüküm ler arasında çelişki" bulunduğu için söz konusu olduğundan
söz edilm işti. K ur'an'daki çelişkilerin bir türü bu alanda. Örneklerinden:

İslam B aşka D inleri K abul Eder mi?

B ir kesim ayetlere göre, İslam , başka dinleri de tanır. Dahası "putatapar"


(m üşrik) denenlerin "d irile rin i bile "DİN" olarak tanım akta:
"Sizin D İN İN İZ size, benim dinim bana." (K âfirûn Suresi, 6. ayet.)
"P utataparlar"a böyle denm esi istenir. "Sizin putataparlığınız size, benim
Tektanrı inancım b a n a ..." diye yorum lanıyor (bkz. Râzî, Taberî ve öteki tefsir­
ler) am a, burada önem li olan "SİZİN D İN İN İZ SİZE" denmesidir. Yani "putata­
par" denenlere bunun söylenm esidir üstelik.
"Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, H ıristiyanlar ve Sabiilerden A llah'a ve
ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri (sevap olarak karşılıkları), Rab-
lerinin katindadır. O nlar için artık korku yoktur." (Bakara Suresi, 62. ayet, Diya-
net'in çevirisi.)
N e denli başka tür yorum layanlar bulunsa da, bu ayete göre, "inananlar", ya­
ni "M üslüm anlar" dışında "Yahudiler", "H ıristiyanlar" ve "Sabiiler", yalnızca
"Tanrı"ya, "ahiret"e inanm aları, bir de "yararlı iş (dinsel nitelikte) yapm aları" ko­
şuluyla "korkudan kurtulacaklar", yani "cennet"e girebilirler. D em ek ki, bu ayet­
te Yahudilik, H ıristiyanlık ve (tüm ünün asıl kaynağı olan) Sabiilik (gök cisim le­

200
Youtube: Tanrı Mı Varmış
rine tapım . B ununla birlikte bu dinde, "TEKTANRI" denen "A SIL TANRI" inan­
cı var. G eniş bilgi için bkz. E ren K utsuz=Turan D ursun, G üneş K ültü, Saçak d er­
gisi, Şubat 1988, s.4-62) dinleri resm en tanınıyor. B u dinler tanındığı için, bu
ayet "m ensuh”, yani "yürürlükten kaldırılm ış" sayılır. B elirtildiğine göre, bu aye­
ti yürürlükten kaldıran (nâsih), Â l-i İm rân Suresi'nin, anlam ı aşağıda gelecek
olan 85. ayetidir.8
A m a başka kesim ayetlere göre, "Tanrı katında İslam dan başka D İN yoktur":
"K im , İslam iyet'ten başka bir dine yönelirse, onunki kabul edilm eyecektir. O,
ahirette de kaybedenlerdendir." (Â l-i İm rân Suresi, 85. ayet, D iyanet'in çevirisi.)
"A llah katında D İN , şüphesiz İslam iy et'tir..." (Âl-i İm rân Suresi, 19. ayet,
D iyanet'in çevirisi.)
"A llah'ın dininden başka din m i arzu ediyorlar? O ysa göklerde ve yerde kim
varsa, ister istem ez O 'na teslim olm uştur. O ’na dönecektir." (Âl-i İm rân Suresi,
83. ayet, D iyanet'in çevirisi.)
D em ek ki, "Tanrı'nın dini" olarak "İslam" gösteriliyor ve bu dinden başka d i­
nin "istenem eyeceği" bildiriliyor açıkça.

İslam da "Hoşgörü" Var mı?

B ir kesim ayetlere bakılırsa, "İslam da hoşgörü var" dem ek gerekiyor. A nlam ­


ları yukarıda sunulan, K âfirim S uresi'nin 6. ayetiyle B akara Suresi'nin 62. ayeti
de bunlardan. Şu ayetler de:
"Ö ğüt ver, çünkü sen, yalnızca bir öğütçüsün; onların üzerinde bir Z O R B A
değilsin." (G aşiye Suresi, 22-23. ayetler.)
Bu anlam ve doğrultuda başka ayetler de var. (Bkz. Â l-i İm rân Suresi, 20.
ayet; M âide Suresi, 92, 99. ayetler; R a'd Suresi, 40. ayet; Nahl Suresi, 35 ve 82.
ayetler; N ûr Suresi, 54. ayet; A nkebût Suresi, 18. ayet; Fâtır Suresi, 23. ayet; Yâ-
sin Suresi, 17. ayet; Teğâbün Suresi, 12. ayet.)
"D inde Z O R L A M A yoktur." (Bakara Suresi, 256. ayet.)
İslam ın propagandasını yapan ve "hoşgörü dini" olduğunu savunanlar, bu
ayetleri, özellikle de K âfirûn Suresi'nin 6. ayetini ve bu son ayeti sık sık kulla­
nırlar. O ysa İslam hukukunda bu ayetler "m ensuh (hükm ü yürürlükten kaldırıl­
m ış)" ayetlerdendir. Bunlar, "Kılıç Ayeti" (Â yetü's-Seyf) diye adlandırılan ayet­
le (Tevbe Suresi, 5. ayet) "Ö ldürüşm e Ayeti" (Â yetü'l-K ıtâl) diye adlandırılan
ayetle (Tevbe Suresi, 29. ayet) ve "cihad ayetleri"yle "yürürlükten kaldırılm ış"
sayılm ışlardır. "Kılıç A yeti"yle yürürlükten kaldırılan ayet hükm ü sayısı: 114.
"Ö ldürüşm e (kıtâl) A yeti"yle yürürlükten kaldırılan ayet hükm ü sayısı: 8.9 İslam
dünyasında, İslam hukukundaki uygulam alar da buna göre olagelmiştir.

8 İbnu'l-Barızî, Nâsıhu'l-Kur'anı'l-Aziz ve M ensuhû, Beyrut, 1988, s.24-25.


9 İbnü'l-Barızî, age, s.22.

201
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Şöyle ya da böyle, "hoşgörü" yansıtan ayetlerden başka kesim ayetlere bakıl­
dığında tam ters bir doğrultuyla karşılaşılır. İslam ın katı bir "H O ŞG Ö R M EZLİ-
Gİ" görülür bu ayetlerde. "Y ürürlükte sayılan"lar da -b elirtild iğ i g ib i- bunlardır:
"H ürm etli aylar çıkınca, puta tapanları, bulduğunuz yerde öldürün. O nları y a­
kalayıp hapsedin. H er gözetlem e yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, nam az
kılar ve zekat verirlerse peşlerini bırakın. D oğrusu Allah bağışlar ve m erham et
eder." (Tevbe Suresi, 5. ayet, D iyanet'in çevirisi.)
"O nları, nerede bulursanız orada ö ld ü rü n ..." (B akara Suresi, 191. ayet; N isâ
Suresi, 89, 91. ayetler.)
N isâ S uresin d ek i "öldürün!” buyruğu "m unafık"lar içindir.
"Ey Peygam ber! K âfirlerle ve m ünafıklarla savaş. Ve onlara katı-sert davran!
V aracakları yer, cehennem dir. O rası ne kötü bir varış yeridir." (Bu ayet, iki ayrı
surede aynen yer alm ıştır: Tevbe Suresi, 73. ayet; Tahrîm Suresi, 9. ayet.)
Aynı doğrultuda pek çok ayet var. (Bir kesim i için bkz. M âide Suresi, 35. ayet;
Tevbe Suresi, 41, 79. ayetler; Hacc Suresi, 78. ayet; Furkan Suresi, 52. ayet.)
"Kitap verilenlerden A llah'a, âhiret gününe inanm ayan, A llah'ın ve Peygam ­
berinin haram kıldığını haram saym ayan, H A K D İN İ din edinm eyenlerle; bo­
yunlarını büküp kendi elleriyle C İZ Y E verene kadar savaşın!" (Tevbe Suresi, 29.
ayet, D iyanet'in çevirisi.)
İslam da geçerli olan bir şey var: "M ümaşat." Anlamı; "Birlikte yürüm e". İs­
lam , "güçleninceye dek barış içinde birlikte yürüm e"yi ilke edinmiştir. Biraz "hoş­
görü" yansıtan ayetler, "m üm aşat dönem leri"nin ürünüdür. "M ümaşat" ilkesi, M u-
ham m ed'in "savaş hiledir" sözünden kaynağını alır daha ço k .10
İslam , tüm insanlar M üslüm an olan a dek, yeryüzünü bir SAVAŞ A L A N I sa­
yar. "B arış" ve "hoşgörü" de, eğ er gerekiyorsa, "savaş"ın gereği olan "hile"
içindir.
K ur'an'da "evlenm e", "boşanm a", "m iras" ve öteki konularda da gerek "nesh"
sayılan türden, gerek başka türden "çelişkiler" var.

2 0 0 0 'e Doğru
10 Aralık 1989, yıl 3, sayı 51;
17 A ralık 1989, yıl 3, sayı 52

10 Bu söz için bkz. Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/156; Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/18, ha­
dis no. 1740.

202

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K U R AN D A K İ "A K IL VE BİLİM " D IŞILIK LA R

B ir arkadaşım la konuşuyordum :
"K ur'an'daki 'akıl ve bilim ' dışılıklar" dedim .
B ana şu karşılığı verdi:
"K ur'an'da 'akıl ve bilim ' içi olanlar var m ı ki..?"
D üşündüm . "K ur'an'daki 'akıl ve bilim ' dışılıklar"dan söz ederken "K ur'an'da
'akıl ve bilim ' içinde yerini alabilen şeyler de bulunduğunu" söylem ek istem e­
m iştim . Yazı (dizi) başlığını koyarken de böyle bir am acım yok.
"Akıl" ve "bilim "den am açladığım nedir? "Akıl" ve "bilim" derken neyi an ­
latm ak istiyorum , bu kavram ları hangi anlam ve tanım larda kullanıyorum ? K o­
nuya girm eden önce bunu belirtm eliyim .

Akıl" N edir?

K ur'an'da "akıl" geçm iyorsa da, "A-K-L" kökünden türevleri yer alır. "D üşün­
m e", am a "iman için düşünm e", "im ana bağlı düşünm e", yani "din"in istediği
doğrultuda "düşünm e"... A nlam ı bu. Bu düşünm enin tem el hedefi, "Tanrı”ya,
"m elek"lerine, "birtakım kitapların gökten indirildiği"ne, "T anrının insanlara
m esajlarını iletm ek için kim i insanları aracı yapıp PEY G A M B ER olarak gönder-
diği"ne, "öldükten sonra bir dirilm e olacağı"na, "bu dirilm ede insanların hesap
verecekleri"ne, "kim i insanların C E N N E T 'e, kim ilerinin C EH EN N EM 'e gide-
cekleri"ne ve ayrıca "her şeyin, TA N RI'N IN TA K D İRİY LE olacağı"na, yani
"K A D E R "e "İN A N M A K "tır. "D ünya"ya, "gökler"e ve her türlü varlığa, yalnız­
ca bunun için "bakılm ası ve düşünülm esi" istenir. Yalnızca bu hedef için ...
"D üşünm e" dem ek olan "fikr" kökünden türem e sözcükler de yer alır. A m a
aynı doğrultuda.
"Lübb" ve kim i yerde "hicr" de "akıl" dem ekse de, yine aynı doğrultuda k u l­
lanılıyor K ur'an'da. Yani bunların, bilinen "insan aklı"yla bir ilişkisi yok.

203
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ö rneğin, Fecr Suresi'nin başında, K ur'an'ın ”Tanrı"sı, insanları, dediğine
inandırm ak için; "sabah"a, "(Zi'l-H icce ayından ilk) on gece"ye, "çift"e, "tek"e
ve "geçip giden gece"ye A N T İÇ E R (bkz. ayet 1-4). Sonra da şöyle der:
"Şim di bunlarda, A K IL SA H İBİ için bir A N TİÇ M E D EĞ ERİ yok m udur?"
K ur'an'daki "im ana zincirli akıl sahibi", bu soruya elbette ki, "EVET!" diye­
cektir. "İm an zinciri"nden kurtulm uş "özgür akıl"sa böyle dem eyecektir. Ö zgür
akıl için "Tanrı'nın, sabaha, on geceye, çifte, te k e ... ant içm esinin bir D E Ğ E R ta­
şıyacağı" söylenebilir mi? "Aşk" ya da "nefret" zincirine vurulm uş olan akıl n a­
sılsa, "im ana zincirli akıl" da öyledir; eli kolu bağlıdır. "Akıl dışı" dendiğinde öl­
çü alınan akıl bu değildir, "özgür a k ıfd ır.
T ürkçe Sözlük'te "akıl" için şöyle denir: "İnsanın düşünm e, anlam a, tedbir al­
m a yetisi."
Bu "yeti"nin, am açlanan kapsam da bir "akıl" olabilm esi için koşul şu: G ücü­
nü "gök"ten, "Tanrı"dan alm am alı, "dünya yaşam ı"ndan ve bu yaşam daki "ger-
çek"lerden alm alıdır.
"BilinT'den ne am açlandığına gelince:

"Bilim" Nedir?

E instein'in tanım ı:
"D uyu verileriyle m antıksal, düzenli düşünce arasında uygunluk çab ası."1
Başka tanım lar da var.2
Ayırt edici özellikleri3 göz önünde tutularak, bilim şöyle de tanım lanabilir:
O laylara dayalı, gözlem li-deneyli, m antıklı, nesnel, yansız (objektif), eleştiri­
ye açık, genel, seçici ve düzenli b ir yöntem le OLA Y LA RIN Y A SA LA RIN I
BU LM A Ç A B A SI ve bu çabayı içeren BİLGİ.
"B ilim dışı" dendiğinde de, ölçü alm an "bilim" budur.
"B ilirn 'le "din", hep çatışagelm iştir.4 B akış açılan tüm üyle ayrı olduğu için.
P ropagandacılanna göre; "İslam dini, akıl dinidir, m antık dinidir, bilim dini­
d ir..."
K ur'an'daki "akıl ve bilim dışılıklar” sergilendiğinde, neyin ne olduğuna ışık
tutulm uş olacak. B ilindiği gibi "K ur'an", İslam ın en tem el kaynağıdır. "A kıl ve
bilim "le ilgisi olm ayan ya da bağdaşm ayan, barışm ayan şeyler "K U R 'A N "da
varsa - k i örnekleriyle sunulacak-; "İslam ın akıl dini, m antık dini, bilim dini" ol­

1 Cemal Yıldırım , Bilim Felsefesi, İstanbul, 1979, s .15. Dayandığı kaynak: "The Fundam ents o f Te-
oretical Phyics" Science 91, 1940.
2 Cemal Yıldırım, age, s. 12-16.
3 Cemal Yıldırım , age, s.16-20.
4 Cemal Yıldırım , age, s.24.

204
Youtube: Tanrı Mı Varmış
-

duğu yolundaki propagandanın gerçekle ilintisi olam az. K aranlığa olabildiğince


ışık tutulm alı. N eyin ne olduğunu herkes anlam alı. İnsanlığa daha yakışan, daha
uygar, daha güzel bir dünya için başka bir yol var mı?

II

İslam propagandacıları hep yaparlar: B ir ayeti, bir hadisi ya da bunlardan bir


parçayı ele alırlar. B ir bilim sel durum la, bir buluşla karşılaştırırlar. A kla gelm e­
dik zorlam alarla yorum a girişirler. Ve ardından şöyle derler:
"B ugün İLİM daha yeni bulduğu halde, bundan 1 400 yıl önce böyle bir İL ­
M İ HAK İK A TE İŞA R ET edilm iş olm ası, b ir M UCİZE'dir."
G erçekte, üzerinde durulan o ayetin, hadisin ya da parçasının, sözü edilen o
"ilm i hakikat"le en küçük ilgisi yoktur. A m a var gösterilir. Ö zellikle "bilim "in se­
sini duyurduğu, etkinliğini gösterdiği çağlarda başvurulur olm uştur bu yöntem e.
İslam , "akıl dini" midir; "m antık dini" m idir; "bilim dini" m idir? Bakalım , gö­
relim:

A dam , "Eşeğiyle Birlikte Y üz Yıl Ölü K alm ış, Sonra Dirilmiş"

B akara Suresi'nin 259. ayetinin, D iyanet'in resm î çevirisindeki anlamı:


"Yahut altı üstüne gelm iş b ir kasabaya uğrayan kim se gibisini görm edin m i?
A lla h bunu, ölüm ünden sonra nasıl diriltecek?' dedi. Bunun üzerine A llah O N U
Y Ü Z Y IL Ö LÜ BIRA K TI, SO N RA DİRİLTTİ. (Allah:) 'Ne kadar kaldın?' dedi.
(D irilen adam :) 'Bir gün veya b ir günden az kaldım !' dedi. (A llah:) 'Hayır! Yüz
yıl kaldın! Y iyeceğine, içeceğine bak; bozulm am ış. Eşeğine bak. Ve hem seni in­
sanlara b ir ibret kılacağız. K em iklere bak! O nları nasıl birleştirip sonra onlara
(nasıl) et giydiriyoruz!' dedi. Bu ona (o adam a) apaçık belli olunca: 'A rtık A l­
lah’ın her şeye kâdir olduğuna inanm ış bulunuyorum !' dedi."
K ur'an yorum larında açıklandığına göre: Bu ayette sözü edilen "kasaba" K u­
düs. Eşeğiyle birlikte "yüz yıl ölü olarak kaldıktan sonra dirildiği" anlatılan adam
da, "Peygam ber" Ü zeyir.5
A yette anlatılan şu:
B ir adam (Üzeyir) var. K arşısında "altı üstüne gelmiş bir kasaba (Kudüs)".
A dam düşünüyor; "Tanrı, bu ölm üş kasabayı nasıl diriltir?" diyor kendi kendine.
"K asaba artık eski durum una gelmez" anlam ında. İşte o sırada, Tanrı, "nelere K â­
dir olduğunu" kanıtlam a gereği duyuyor adama. Ve adam ı öldürüyor. Eşeğini d e ...
A dam ın ve eşeğinin ölüsü, Y Ü Z Y IL orada, öylece kalıyor. (Nasıl da kim se gör­
m üyor?!) Bozulabilecek türden "yiyecek ve içecekler"i de vardır. Bunlar da orada

5 Bakara Suresi, 259. ayet; F. Râzî; Beyzavî, Taberî ve öteki tefsirler.

205
Youtube: Tanrı Mı Varmış
aynı süre içinde kalıyor. H em de hiç m i hiç bozulmadan! "Yüz yıl"..! (Niye bu k a­
dar yıl da, daha aşağı ya da daha y ukan değil?!) Sonra adamı diriltiyor "Tanrı". Ve
kendisiyle konuşuyor:
"O rada ne kadar zam andır bulunuyorsun, biliyor m usun?"
"B ir gün ya da biraz daha az."
"Ne diyorsun sen? Tam YÜZ Y IL kaldın Ö LÜ olarak."
"Tanrı", adam ın yiyecek ve giyeceklerinin "bozulm am ışlığı"na ve eşeğinin
biraz sonra nasıl diriltileceğine bakıp düşünm esini, düşünüp "ibret" alm asını söy­
lüyor.
A dam ın gözleri önünde "eşeğinin dirilişi". Ö nce "kem iklerin bir araya geli­
şi". Sonra "bu kem iklerin etlerle k ap lan m ası"... (H er şey "ol!" deyince oluyorsa,
bunlara neden gerek görülüyor?)
Ayette belirtildiğine göre, bütün bunlar, "insanlara İBRET (M U CİZE) olsun
diye" yapılm ış. (Bu çağlarda niye bu tür "m ucize"lere gerek görülm üyor? "Pey­
gam ber yok da ondan" denecekse, inandırıcı olm az. İlle de gerekliyse gönderilir
bir "peygam ber". "Tanrı" için zor bir şey mi?)
B unlar b irer "m ucize" olarak anlatıldığı için "akıl ve m antığa uygun" bir
"te'vil”i, yani "yorum "u da olm az. K ısacası; bunlar, m addi, som ut biçim de yaşan­
m ış şeyler, olaylar diye anlatılıp sunuluyor.
A nlatılan öykü, K ur'an'daki "İsrailliyyat"tan. Yani Yahudi kaynaklarından
K ur'an'a yansım adır.

"K esilip H er Bir Parçası Bir Dağa K onm uş O lan Kuşlar,


Ç ağrılınca D irilip G elm işler"

Bakara Suresi'nin 260. ayetinin anlam ı (yine D iyanet'in çevirisinden):


"İbrahim : 'Rabbim! Ö lüleri nasıl dirilttiğini bana göster' dediğinde;
"(Tanrı:) 'İnanm ıyor m usun?' deyince; (İbrahim :) 'Hayır, öyle değil; fakat k al­
bim iyice kansın' dem işti. (Tanrı:) 'Ö yleyse dört çeşit kuş al; onları kendine alış­
tır; sonra onlardan her dağın üzerine bir parça koy. Sonra onları çağır. K oşarak
sana gelirler. O halde, A llah'ın güçlü ve H âkim olduğunu bil!' dem işti."
D em ek ki, "İbrahim "in kafası, "öldükten sonra dirilm e"ye pek yatm am ış,
"Efendi Tanrı"sm dan (R abbinden) bunu, som ut biçim de kanıtlam asını istem iş. O
da kabul edip kanıtlam ış: "D ört kuş al. K esip parçala. Parçalardan götürüp dağ­
lara koy. Ve sonra kendine çağır. K uşlar dirilecek; koşup (uçup) gelecekler sana!"
B öyle dem iş ve gerçekleştirm iş. B ir "mucize" olarak.
Bu da bir başka öykü. K ur'an yorum larında "kuşların tüyleri"ne değin ayrın­
tılar da v ar (bkz. ayetle ilgili tefsirler). A ktarm aya gerek yok.

206

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"İm an"a zincirli olm ayan "akıl" ve "bilim "in böyle şeylerin olabileceğini k a­
bul edebileceği düşünülebilir mi?

III

K ur'an'daki "akıl ve bilim " dışılıkların önem li bir kesim ini, "m ucize"ler oluş­
turur. K ur'an'da "m ucize"ye kim i yerde "ayet" denir (bkz. Kasas Suresi, 36. ayet;
K am er Suresi, 2. ayet). Bu, "tefsir"lerin belirttiğine göre, K ur'an'daki "ayet" söz­
cüğünün 6 anlam ından biridir.6
"M ucize" için "el hârıku li'l-âde (hâriku'l-âde)" denir. "Âdet"i, yani "sürgelen
durum "u ya da "doğa yasası"nı "yırtan", yani "bozan", bir başka deyişle "doğa
yasasına aykırı olan" anlam ında. Bu nitelikteki "olağanüstü bir durum "dur.
A ncak, böyle "olağanüstü bir d u ru m 'u n , İslam "kelam "ına göre "M UCİZE"
olabilm esi için "6 koşul" vardır:
- "T ann'm n işi" olm alı. B ir şeyi "Tanrı yaptırm alı ya da yaptırm am alı".
- Aynısını başka hiç kim se yapm aya güç yetirem em eli.
- Bir "m eydan okum a" (tehaddî) ile birlikte olm alı. Yani, "ben peygam berim "
diyerek ortaya çıkan kim se, "ortaya koyduğum m ucizenin aynım hiç kim se orta­
ya koyam az" diyerek "m eydan okum alı".
- "Peygam berlik" savında olan kim se, bu savına "uygun" nitelikte olmalı.
- O kişinin kendisini yalanlar nitelikte olm am alı.
- D aha önceki bir zam anda değil, tam "peygamberlik" savının olduğu sırada ya
da kısa bir süre sonra gerçekleşm eli.7
"Ö lüyü diriltm e", "bir dağı yok etm e"... gibi örnekler de verilir "m ucize" için
(yukarıda gösterilen kaynaklara ve öteki "akaid" kitaplarına bkz).
"Ö lünün diriltilm esi." İm ana bağlı aklın bunu kabul edebileceği söylenebilir.
Ya özgür insan aklı ve bilim ? B öyle bir durum un olabileceğini kesinlikle kabul
etm eyeceği açık değil mi?
Ö yle şeyler var ki, "iman" ya da "im ana bağlı akıl" için "m üm kün"dür
("m üm kin"). Ö rneğin "göğe çıkm ak" (burada am açlanan "uçmak" değildir) gibi,
"herhangi bir taşı altına dönüştürm ek" g ib i... Bu konularda "ant içilm iş" olsa g e­
çerli olur.8 H ele "peygam ber m ucizesi" ya da "veli kerâm eti" söz konusu oldu­
ğunda, "im an"ın ve "im ana bağlı akl"ın "saçm a" ya da "olam az (m uhâl)" diyece­
ği b ir şey yoktur. Ö rneğin "gökteki AY'ın bölünüp parçalanarak yere düşm esi,
sonra birleşip yerine gitm esi ve eski durum unu alması" olam ayacak türden değil;
olabilecek türdendir. G erekçesi de şudur:

6 Abdurrahman İbnü'l-Cevzî, Nüzhetü'l-A'yüni'n-Nevâzır, Beyrut, 1985, s.155.


7 İsmail Gelenbevî, Ale'l-Celâl, İstanbul, 1316, 2/276-277; Muhammedi Ali Tehanevî, Keşşafu Istıla-
hati'l-Fünûn, 2/976.
8 Fıkıh kitapları, "Eyman" bölümü, örneğin Dürer, Kitabu'l-Eymân, İstanbul, 1316, 2/52)

207
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"AY Tanrı'nın bir yaratığıdır, Tanrı nasıl dilerse öyle yapar.9 H erhangi bir
"ölüyü diriltm ek" de öyle. "M ucize" olunca, "iman" ve "im ana bağlı akıl" kolay­
lıkla "olur" diyor. Ne var ki bunlar, "özgür insan aklının ve bilim in olur diyebi­
leceği şeyler değildir. Ç ünkü insan aklının ve bilim in "ölçü"sü başkadır: "Ger-
çek"ler, "gözlem "ler, "deney"ler, "o lg u 'la r ve bunlar üstüne yapılan "değerlen-
dirm e"lerdir.
B ununla birlikte, "çağdaş" olm a ve İslam ı "çağdaşlaştırm a" çabasında olan,
"K ur'an'ın T annsallığı"nı kanıtlam aya çabalayan kim i İslam propagandacıları,
"m ucize"leri "akla ve bilim e uydurm a" yolunu seçm işlerdir. "M ucize"nin "ta-
n ım ”m a ve "koşul"lanna ald ırm ad an ... Ö rneğin; D iyanet İşleri Başkan Yardım ­
cılığı da yapm ış olan Sadeddin Evrin (Paşa), bu yolu seçm iş olanlardandır.10 S ı­
rası geldikçe bunlar üzerinde durulacak, gerekli karşılıklar verilecektir.
Tanımı ve koşulları göz önünde tutularak unutulm am ası gereken önem li bir
nokta var: "M ucize" konusunda en "temel" olan, "doğa yasalarına aykırılık"tır.
Bu olm adığı zam an "kelam ", herhangi bir şeyi "mucize" saymaz.
"M ucize", "Peygam berlik k u ru m u 'n u n tem el dayanağıdır. Dahası; tek daya­
nağı. "M ucize”yi görm eyen insanın "inanm ak zorunda olm adığı" kabul edilir.11
Ö yleyse, "Peygam ber"e ve "m ucize"sine tanık olm ayan bugünün insanından
"din"e, "İslanT'a inanm ası nasıl isteniyor?
B öyle denm esin diye, her zam an ileri sürülen şu: "K ur’an, en büyük m ucize­
dir. K ıyam ete kadar da kalacaktır."
"K ur'an'ın benzeri"ni hiç kim senin yapam adığı, "Kur'an m eydan okuduğu
halde" kim senin buna güç yetirem ediği ve güç yetirem eyeceği savunulagelm iş-
tir. H erkes de bunun böyle olduğuna inanm ıştır. "Gerçek" mi, değil mi; incele­
m e, araştırm a gereği pek duyulm am ıştır. Bu konuya da sıra gelecek.
K ur’an'da, Tevrat ve açıklam alarında yer alan "Yahudi peygam berleri"nin
"m ucize"leri, Incil'lerde yer alan "İsa'nın m ucizeleri" anlatılır. Bu arada da M u-
ham m ed 'in k iler... N e var ki, M uham m ed'in "m ucize'leri, K ur’an'dakinden çok,
”hadis"lerde yer alır. Tüm "peygam berler"inden var "M uham m ed'in m ucizeleri"
arasında. Bu dizide bunlardan birtakım örnekler sunulacak. "M ucizeler" ve "M u­
ham m ed'in M ucizeleri" dizisi ayrıca gelecek. İslam dünyasında en sağlam kabul
edilen kaynaklarıyla b irlik te... H er zam an olduğu g ib i... Ve "tabu"lann yaşam
kaynağı olan karanlığın yenilm esi iç in ...

9 Bkz. Kam er Suresinin 2. ayetinin yorum lan ve bu ayete ilişkin hadislerin açıklamaları, örneğin;
Nevevî, Şerhu Müslim, Hâmiş, İrşadu's-Sârî Li Şerhi Sahîhi'l-Buhari, Mısır, 1307 10/276.
10 Evrin, Çağımızın Kur'an Bilgisi, Ankara, 1970, 1/232-233, 2/633-646.
11 Bkz. "Kelam" kitapları, örneğin Nureddin e's-Sâbûnî, M âturîdiyye Akâidi, çev. Bekir Topaloğlu,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s . l l l .

208

Youtube: Tanrı Mı Varmış


IV

K ur'an'da "gökler ve y e r..." d e n ir (bkz. B akara Suresi, 3 3 ,1 0 7 ,1 1 6 ,1 1 7 ,1 6 4 ,


255 ve 284. ayetler; Âl-i İm rân Suresi, 29, 83 ve 109. ay etler...). Tam 190 yer­
de. "Yer", içinde yaşadığım ız gezegen, yani "Dünya"dır. "G ökler"se, evrenin ka­
lan kesim i. Yani "gökler ve yer" denirken, evren ikiye ayrılıyor. B ir yanda "gök­
ler", öbür yanda da "DÜNYA". "D ünya"da, "insanlar ve öteki canlılar" yaşar.
"C inler ve şeytanlar"la birlikte. "G ökler"deyse, "GÖK halkı (ehlü's-sem â)", yani
"m elekler". En üstte de ("A R Ş"da) "Tanrı". A m a "Gökte Olan" diye nitelenir
(bkz. M ülk Suresi, 16 ve 17. ayetler). K ur’an'm "Tanrı"sı ve "O'nun sözleri"ni b i­
ze aktarıp yorum layanlar, bize bunu anlatırlar. (Yani, "hadis"lerde, "tefsir'lerde.)
Voltaire, "Eski Yunanlılar"ın "gök" anlayışları ve "tannlar"ından söz ederken,
"A tm osferim izin m avi kubbesine bağlı gibi görünen yıldızlarla gezegenler, son­
radan tanrıların evi oldu. İçlerinden yedisinin kendisine özgü bir gezegeni vardı,
ötekiler de nerede y er bulabildilerse orada o tu rd u lar..." diye anlatır.12 Voltaire,
"Yer ve G ök" ya da "G ökler ve Yer" deyim i için de şöyle der: '"Yerle gök1 diye
bağırıp duruyorlardı. Bunun, 'S O N SU Z L U K 'la bir ATOM' diye bağırm aktan far­
kı y o k tu ."13
"Y eryüzü"nden "yukaıT'ya doğru çıplak gözle bakan kim se "Yer ve Gök" ya
da "G ök (gökler) ve Yer" diyebilir yalnızca. "Eskiler" de onun için böyle diye-
gelm işlerdir. K ur’an'm "TamT'sı da, E V R E N 'e, çıplak gözle bakan kim senin gö­
züyle baktığı için "G Ö K LER V E YER" diyor. Voltaire'in, "Eskilerin Göğü" m ad ­
desinde sözünü ettiği "eskiler" g ib i...
B ir de şim di "İM A N "la ya d a "im ana bağlı a k ıf'la bakanlar böyle görür evre­
ni. Ç ağdaş "BİLİM G Ö Z L Ü Ğ Ü ”yle bakanlarsa "Yer ve Gök" ya da "G ökler ve
Yer" deyim ini çok "kom ik" bulurlar.

"G ökler ve Yer (Tüm Evren) Altı G ünde Yaratılmış"

K ur’an'da, sekiz yerde, "göklerin ve yerin ALTI G Ü N D E yaratıldığı" anlatılır


(bkz. A 'râf Suresi, 54. ayet; Yunus Suresi, 3. ayet; H ûd Suresi, 7. ayet; Furkan Su­
resi, 59. ayet; Secde Suresi, 4. ayet; Fussilet Suresi, 9-12. ayetler; K af Suresi, 38.
ayet; H adîd Suresi, 4. ayet; M ücâdele Suresi, 4. ayet).
Sol gelişm elere karşı "dinlerarası işbirliği" için çağrılıp konferanslar verdirilen
teologlardan Prof. Dr. A. Guillaum e, şunları söylem ek zorunda kalmıştır: "Tevrat'ta
T ekvin/l 'de ve Kur'an'ın K af Suresi'nde, 'gökleri ve yeri ve her ikisi arasındaki her
şeyi altı günde yarattık’ diye söylendiğinin tersine, bu dünyanın (evrenin) altı gün-

12 Voltaire, F elsefe Sözlüğü, çev. Lütfı Ay, İnkılap ve Aka, 1/229.


13 Voltaire, age, 1/230.

209
Youtube: Tanrı Mı Varmış
de yaratılm adığım biliyoruz." Teolog Profesör, bunu dedikten sonra, "Tevrat ve
K ur'an'ın bilim e aykırı" anlatımı karşısında "M ODERN BİLİM "in ne dediğini an­
latm aya başlıyor.14 Teolog Profesöre bu açıklam asından dolayı, M üslüm an dinle-
yicilerce tepki gösterilmiştir. "Soru-cevap" sırasında biri kalkıp Profesör'e, "Tann
katındaki bir gün"ün, "insanların 50 bin yıl kadar" olduğunu anlatan M eâric Sure-
si'nin 4. ayetini ve . .altı günde y arattık .. derken de, insanların bildiği "24 saat­
lik gün"ün am açlanm adığına ilişkin kim i "m üfessir'in yorum unu anımsatır. Profe­
sörün bu soruya karşılığı şu olur:
"B inlerce m ilyon yıl gibi geniş zam an kavram ını 50 000 yıl ile ifade etm enin,
bu zam anı '24 saatlik bir gün' ile ifade etm ekten daha isabetli olacağını sanm am .
Ve eskilerin '24 saatlik bir gün' derken bundan, bu kadar kısa bir zam anı kastet­
m ediklerini söyleyen m üfessirler de, fazla bir etki m eydana getirm ediler."15
K aldı ki, M eâric Suresi'nde, Tanrı katındaki "bir gün"ün ”50 bin yıl" olduğu
anlatılırken, H acc Suresi'nin 47. ve Secde Suresi'nin 5. ayetlerinde, o "gün"ün
yalnızca "bin yıl" olduğu anlatılır. Yani ayetlerde, bu konuda da çelişki var.
Sonra, "göklerin ve yerin altı günde yaratıldığı"nı anlatan ayetlerdeki "altı
gün"le neyin am açlandığını M uham m ed'in kendisi açıklıyor. B u açıklam aya gö­
re, am açlanan, herkesin bildiği "haftanın günleri"dir:

"Tanrı, H aftanın H angi G ününde N eler Yaratmış?"

E bu H üreyre anlatıyor:
"Peygam ber elim den tuttu ve şöyle dedi: 'Tann, TO PRA Ğ I (yeryüzünü, C U ­
M A R TESİ yarattı. Toprağın üzerinde D A Ğ LA R I da PAZAR günü yaptı. A Ğ A Ç ­
LA R I da PAZARTESİ varetti. M E K R U H U (kötü? olanı) da SALI G Ü N Ü yarat­
m ıştır. N U R U (ışığı) da Ç A R ŞA M B A g ü n ü ... HAYVANLARI da, PE R ŞEM B E
günü yaratıp yaydı. ÂD EM 'İ yaratm ası da C U M A GÜ N Ü İK İN D İD EN SO N RA ,
ikindiyle gece arasında, cum a günü saatlerinden en son saatte oldu. Sonuncu ya­
ratık o larak ."16 A clunî, bu hadisi "M üslim 'in, N eseî'nin ve A hm ed İbn H anbel’in,
E bu H üreyre’den ak tan p yer verdiğini" belirttikten sonra, aynı konudaki açıkla­
m ayı içeren hadisin İbn A bbas’tan da aktanldığım yazıyor.17
M uham m ed'in bu açıklaması, K ur'an'da "göklerin ve yerin altı günde yaratıldı­
ğı" bildirilirken görülen "günler"le, bildiğim iz "haftanın günleri"nin am açlandığı­
na kuşku bırakmıyor. En yetkili sayılan "müfessir"lerin görüşü de bu yöndedir.

14 Prof. A. Guillaume'm İstanbul Üniversitesi'nde "Garp'ta İslam Tetkikleri” Mevzuuna Dair Verdiği
Konferanslar, İslam Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, cilt 1, cüz 1-4, 1953, İstanbul, 1954, s.122.
15 Bkz. aynı yazı, aynı dergi, s. 142.
16 M üslim , e's-Sahîh, Kitabu Sıfatı'l-M unâfıkîn/27, hadis no. 2789; Ahm ed İbn Hanbel, Miisned,
2/227.
17 Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 1/454-455, ha. 1214.

210

Youtube: Tanrı Mı Varmış


V

"Yeri İki G ünde Yaratm aya Kim in G ücü Yeter?"

Fussilet Suresi'nin 9. ayetinin anlamı:


"De ki: Siz Y ER'i İKİ G Ü N ’de Yaratan'ı yoksayıp da O 'na eşler koşuyorsu­
nuz? O, dünyaların Efendi Tanrı'sıdır (Rabbu'l-âlem în)."
"K oskoca Y ER "i "iki gün içinde yaratm a"ya kim in gücü yeter? "İki gün" gi­
bi k ısa bir süre içinde bu denli büyük işi kim başarabilir? D ünyanın bütün insan­
ları gelse bunu gerçekleştirem ez. Ö yleyken nasıl oluyor da "O 'na başkaları tan­
rılıkta ortak yapılıyor?"
A yette dem ek istenen b u .18
Bu "iki günde" gerçekleştirilen "iş"in içinde, "dağlar"ın ve "yiyecekler"iyle
birlikte "yeryüzü canlıları"nm yaratılm ası yok. "İki gün"de yalnızca "yeryüzü",
yani "dümdüz" olarak "yaratılm ış". M uham m ed'in daha önce sunulan "hadis"teki
açıklam asına göre, bu iş için yalnızca "bir gün"ün harcanm ış olm ası gerekiyor.
Cum artesi. A m a yukarıdaki ayette, bu iş için "iki gün"ün harcandığının anlatıldı­
ğını görüyoruz. K ur'an yorum larına göre bu "iki gün", PAZAR günüyle PAZA R-
T E S İ’dir.19

"İki G ünde de D ağlar ve Ö teki Şeyler Yaratılmış"

Aynı surenin 10. ayetinin anlamı:


"O ki yeryüzüne, üstünden Ç İV İL E R (D A Ğ LA R) yerleştirdi. O rada çoğalm a
(bereket) gerçekleştirdi. Ve yiyeceklerini b ir ölçüye-düzenine koydu. D ört gün
içinde tam am hepsi. S o ran lara..."
D em ek ki "iki gün" de "yeryüzünde yaratılan öbür şeyler"e harcanm ış. Öyle
anlatılıyor. T üm üne harcanan "gün sayısı": Tam "dört".
M uham m ed’in daha önce sunulan açıklam asına göre, "dağlar"ı yaratm aya ay­
rı bir gün (pazar), "ağaçlar"ı yaratm aya ayrı bir gün (pazartesi), "hayvanlar"ı y a­
ratm aya ayrı b ir gün (perşem be) harcanm ış. Yukarıdaki ayete göreyse, bunların
tüm üne harcanan "gün sayısı", "iki". Bu "iki gün" de, Kur'an yorum cularına gö­
re sah ile çarşam ba.20
9. ve 10. ayette bildirilen o ki, "Y ER"i, dağları, ağaçlan, bitkileri ve hayvan­
larıyla birlikte toplam "DÖRT G Ü N "de yaratm ıştır. B aşka ayetlerde, "göklerin

18 F. Râzî, 27/101; Taberî, Camiü'l-Beyân, 24/61-62. Ve öteki tefsirler.


19 Taberî, Camiü'l-Beyân, 24/61; Tefsiru'n-Nesefî, 4/88; Celaleyn, 2/153 ve öteki tefsirler.
20 Celaleyn, 2/153; Tefsiru’n-Nesefî, 4/89...

211
Youtube: Tanrı Mı Varmış
ve yerin altı günde yaratıldığı" bildirildiğine göre, geriye "iki gün" kalıyor. Yani
"yedi kat göğün y a ra tılm a s ın a da "iki gün" yetm iş. B u da aynı surenin 12. aye­
tinde açıkça bildiriliyor.

"Tanrı, G ökleri Yaratm aya, Yeri Yarattıktan Sonra Girişm iş"

Aynı surenin 11. ayetinde bildirilen:


"(Tanrı) Sonra (Y ER'i içindekilerle birlikte yarattıktan sonra), bir dum an du­
rum unda olan göğe yöneldi (yaratm ak için). G öğe ve yere: 'H aydi ikiniz de ge­
lin. İsteyerek ya da istem eyerek' dedi. İkisi birden: 'İsteyerek geldik' dediler."

"İki G ün İçinde de Yedi K at G öğü Y aratm a İşi Tamam"

12. ayette bildirilen:


"Bunun üzerine (Tanrı), tüm gökleri, yedi (kat) olarak iki günde yarattı. Ve
h er göğe, işini (görevini) bildirdi. (...)"
K ur'an yorum larında açıklandığına göre, "YER"in, içindekilerle birlikte yara­
tıldığı "günler" pazar, pazartesi, salı ve çarşam ba. "Yedi kat göğün" yaratıldığı iki
gün de perşem be ve cum a.21
T üm evren içinde "Y ER"in, yani "DÜNYA"nm önem i nedir ki? Ö yleyken
"Yer"in yaratılm asına "dört”, kalan tüm evrenin yaratılm asına da yalnızca "iki"
günün harcandığı anlatılıyor. B una şaşılabilir. A m a unutulm am alıdır ki, dünya­
dan çıplak gözle bakan kim se, "bilirri’den, özellikle de "gökbilim i "nden haber­
sizse, "DÜ N Y A "m ızı, evrenin öteki kesim lerinden "daha büyük" görebilir.
B urada asıl şaşılası şey şu olm alı:
A yetlerde, "A Y "ıyla, "G Ü N E Ş"iyle, "Y IL D IZ "larıyla "G Ö K " (ayetlerdeki
anlatım ıy la "yedi kat gök") daha ortada yokken, "Y ER "in, dağlarıyla, ağ açla­
rıyla, bitk ileriy le, hayvan larıy la "yaratıldığı"nm bildiriliyor oluşu. B unu y al­
nızca "im an" ve "im ana bağlı akıl" kabul edebilir. Ö zgür insan aklı ve bilim ise,
hiçb ir zam an.
"Yer"in "gökler"den sonra y aratıldığını an latır gibi anlatım lar içeren ayetler
de var (bkz. N âziât Suresi, 27-30. ayetler). A m a Fussilet Suresi'nin yukarıda
sunulan ayetlerindeki ayrıntı ve açıklık h içb ir yerde yok. "Yer"in "gökler"den
Ö N C E yaratıldığı, çok açık biçim de an latılıy or bu ayetlerde. K aldı ki M uham -
m ed'in, d ah a önce sunulan ve M üslim 'in "e's-Sahîh"inde de y er alan hadiste,

21 Celaleyn, 2/152-153; Tefsiru'n-Nesefî, 4/88-89.

212

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kendi açıklam ası da bu d o ğultuda son derece açık. K ur'an'da, "Tanrı"nın
"Y ER "i ve "G Ö K L E R ’ i yarattığı b ild irilen "ALTI YARATM A G Ü N Ü "nün
"İLK G Ü N "ünde "TO PRA K " diye anlatılan "Y ER Y Ü ZÜ "nün, onu izleyen
g ünlerde de "D A Ğ L A R "ın, "A Ğ A Ç L A R "ın y aratıldığını açıklıyor. Aynı h ad is­
teki açıklam aya göre:

"Yeryüzü, Dağlar, Ağaçlar, D aha Işık Yokken Yaratılmış"

"Nur" sözcüğüyle anlatılan buradaki ışığın ne olduğu açıklanm ıyor. "Gü-


neş"in, "Ay"ın, "yıldız"ların "ışık"ları olduğu söylenebilir. "IŞIK, D Ö R D Ü N C Ü
G Ü N D E " yaratılm ış. Tevrat'a bakıyoruz; burada da öyle. Yani burada da "ışığın
dördüncü günde yapıldığı" anlatılıyor. (Bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 1: 16-19.) T ev­
rat'ta da böyle anlatılm ası doğal. Çünkü asıl KAYNAK, Tevrat.

VI

K ur’an’da pekçok şey Tevrat kaynaklı ("İsrâiliyyât"). Eski K ur'an yorum cula­
rı ("tefsirciler"), bunu bildikleri için, çoğu kez değişik biçim de K ur'an'a geçm iş
olan öykülerdeki boşlukları, Tevrat'a başvurarak doldurm aya çalışm ışlardır.
Tevrat'ın kaynağı da "söylenceler" (efsaneler). En tem el kaynaktır bu. Ö rne­
ğin b ir "N uh (Sum erdeki adıyla U tnapiştim ) Tufanı"nın kaynağının "Gılgam ış
D estanı" olduğu artık biliniyor. O destan ki, Tevrat'tan çok önceki dönem lerin
ürünü. "Yaratılış Söylencesi" de bu türden. Yani Tevrat'a söylencelerden yansı­
m a. D olayısıyla da K u r'a n 'a ...

"Yaratılış Söylencesi"

K ur'an'm "Tanrı'dan olduğu" savı ortaya atıldığında, buna inanm ayanlar, "H a­
yır, bunlar eskilerin m asallarıd ır..." dem işlerdi. (K ur'an'da bu, pek çok yerde ak­
tarılır. Ö rneğin bkz. En'âm Suresi, 25. ayet; E nfâl Suresi, 31. ayet; N ahl Suresi,
24. a y e t...) Böyle diyenler, ne dediklerini biliyorlardı.
"Yaratılış" öyküsü, pek çok toplum un söylencesinde var. Eski T ürklerde de
türlü "yaratılış efsaneleri"nin bulunduğu bugün biliniyor. Kim i, "kitaplı" diye ün­
lü olan "din"lerdekine çok benzer. Ö rneğin; "Tanrı" Ülgen, söylenceye göre
"DÜNYA"yı altı günde yaratm ış, yedinci gün de yatıp uyum uş".22 Bu, söylence­
nin yaygınlığını gösterir. İnan, "K itaplı dinlerin, Şam anizm le beslendiklerini ve
bu beslenm enin az olm adığını" yazar.23

22 A bdulkadir İnan, Tarih Boyunca ve Bugün Şamanizm, Türk Tarih Kurum u Yayınlan, Ankara,
1972, s.20.
23 İnan, age, s.6. Karşılaştırmak için aynca bkz. "Dünyanın ve İnsanlann Yaradılışlarına D air E fsa­
neler" başlıklı bölüm, s.13-21.

213
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"TanrTm n ”Yer"i ve "gökler"i "altı gün"de yarattıktan sonra "yedinci gün din­
lendiği", Tevrat'ta yer aldığı halde, K ur'an'da bu açıklıkla yer almıyor. Yalnızca, işi­
ni bitiren "Tann"nın, "sonra ARŞ'a İSTİVA ettiği" anlatılıyor. ”İstiva"ya "dayan­
m a" anlam ı verenler de var. İslam kelam ında tartışmalı. Eğer bu anlam doğruysa,
"A R Ş'a dayanm ak"la "Tanrı", bir çeşit "dinlenmiş" oluyor diye düşünülebilir. B u­
nunla birlikte Kur’an'ın "TamT'sı da "SEBT" gününe son derece önem verdiğini b e­
lirtiyor. Öylesine ki, bu günde, çalıştılar, "balık avladılar" diye, insanları (koca bir
kasaba halkını) korkunç biçim de cezalandırdığını, bunları "aşağılık m aym unlara
dönüştürdüğünü" açıklıyor (bkz. A 'râf Suresi, 163-166. ayetler). "Sebt", Tevrat ina­
nırlarının, "Tann"nın "evreni altı günde yarattıktan sonra dinlendiği"ne inandıkları
(bkz. Tevrat, Tevkin, Bap 1: 1-31; Bap 2: 1-4) "yedinci gün'dür, Demek ki
"SEBT"e önem verdiğini anlatmakla, K ur’an'da, "TanıT m n "yedinci gün dinlendi­
ğini", dolaylı da olsa kabul etmiş oluyor. Böyle denebilir. Kaldı ki, M uham m ed'in
hadiste bir açıklam ası var:

"Tanrı İşini B itirinci Bir Ayağını Ö bür Ayağının Üstüne Atıp


O turm uş; ya da Sırtüstü Yatmış"

A bdullah O ğlu C âbir'in anlattığına göre M uham m ed, "herhangi bir kim senin,
ayak ayak üstüne atıp oturm asını ve sırtüstü yatarken de ayak ayak üstüne atm a­
sını yasaklam ıştır"; "sakın ha, kim se bunu yapm asın!" dem iştir .24
M uham m ed'in şu açıklam ası buna ekleniyor: "Çünkü bu oturuş (ayak ayak üs­
tüne atıp oturm ak), Y üce Efendi Tann'nın (Rabb Teâlâ) oturuşudur." Bu açıklam a­
sının başı da şöyle: "Yüce Tanrı, yaratıkları yaratm a işini bitirince, sırtüstü uzandı.
O sırada bir ayağını da öbür ayağının üstüne koymuştu. Bunun benzerini yapm ak,
hiç kim se için uygun d eğ ild ir.. ,"25
Tann'nın "ayak ayak üstüne atıp oturm ası ya da yatması", biraz ters bulunduğu
için M uham m ed'in bu açıklam asını uygun biçim de yorum lam a çabalanna girişili­
yor, bir sürü zorlam alı yorum lar yapılıyor .26
Tevrat'ın "TamT'sı, "yedinci gün dinlendiği"ne ilişkin açıklam ası yüzünden
"Tanrı da yorulur m u ki, dinlenm iş olsun? N e biçim Tanrı?" diye eleştirilince,
K ur'an'ın "TamT'sı bu eleştirinin kendisine yönelm em esi için şu açıklam ayı ya­
pıy o r (D iyanet'in çevirisi):
"A nd olsun ki, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları ALTI G Ü N D E
yarattık ve Biz, bir Y O RG U N LU K da duym adık!" (K af Suresi, 38. ayet.)

24 M üslim, e's-Sahîh, K itabu’l-Libâs/72-74, hadis no. 2099; Ebu Davud, e's-Sünen, Kitabu'l-
Edeb/35, hadis no. 4865; Tirmizî, Siinen, K itabul-Edeb/20, hadis no. 2767.
25 Hâfız-Ebûbekr M uhammed İbnü'l-Hasen İbn Fûrek, Müşkili'l-Hadis, tahkik: Dr. Abdul'mu'tî, Ha­
lep, 1982, s.42.
26 İbn Fûrek, age, s.42-44.

214
Youtube: Tanrı Mı Varmış
"Yaratılış günleri" olarak "söylence"lere dayanan ve "Tevrat"a, nice zam an
sonra da "K ur'an"a yansıdığı görülen "ALTI G Ü N "le anlatılm ak istenenin, "haf­
tanın günleri" olduğu son derece açık. N e var ki, bunun "akıf'la, "m antık"la ve
"bilim "le bağdaşm adığını gören kim i K ur'an yorum cusu ille de "bağdaştırm ak"
için bu konuda da yoğun ve zorlam alı yorum lara girişm işlerdir. Ü nlü yorum cu F.
R âzî de bu konuda aynı çabaya katılm ış görünüyor: "Altı gün, altı evre dem ek­
tir" diyor .27 Son yüzyılın İslam propagandacıları da bu yorum a tutunm uşlardır.
M aurice B ucaille ,28 Süleym an A teş 29 de, bu kervanda kuyruğa girm iş olanlar­
dan.
O ysa "altı gün", bildiğim iz "haftanın günleri, haftanın altı günü"dür. Bu, açık
seçik belli:
- K ur'an'ın "Tanrı"sı, bunca şeyi "altı günde" yarattığını anlatırken, ne denli
"G Ü Ç L Ü ” ve "HIZLI" olduğunu anlatm ak istem iştir. "Tefsir" lerde de bu belirti­
liyor .30
- Tevrat'ın "Tanrı"sı da "yaratılışın altı günü"nü, "haftanın günleri" olarak
alıp anlatm ıştır. (Bkz. Tevrat, Tekvin, B ap 1 ve 2.)
- M uham m ed'in "hadis"lerdeki açıklam ası da bu doğrultudadır (hadisi daha
önce sunulm uştu).

VII

N uh ve Tufanı

"N uh"un "tufan" öyküsü de, kendisinin "ne kadar yaşadığı"na ilişkin açıkla­
m a da "akıl ve bilim dişilik" için çarpıcı örneklerdendir.
D in çevreleri, "Nuh"u, "insanlığın ikinci atası" sayar (birincisi Adem ).
K ur'an'ın, her konuda ve her şey üstüne, sık sık ant içen, "ant"lanyla K ur'an'ı
dolduran "Tanrı"sı, altı kez de şöyle ant içer:
"A ndolsun ki, N uh'u da toplum una (peygam ber olarak) g ö n d erd ik ..." (Bkz.
A 'râf Suresi, 59. ayet; Hûd Suresi, 25. ayet; M ü'm inûn Suresi, 23. ayet; A nkebût
Suresi, 14. ayet; H adîd Suresi, 26. ayet; N uh Suresi, 1. ayet.)
Bu antlardan birinde, bir de açıklam a y er alır:
"A ndolsun ki, N uh'u toplum una gönderdik. O, onların arasında, elli yıl eksi­
ğiyle bin yıl kaldı (yaşadı). Sonunda, onlar kendilerine yazık etm ekteyken tufan
kendilerini yakaladı." (A nkebût Suresi, 14. ayet.)
"Elli yıl eksiğiyle bin yıl"ın ne dem ek olduğu belli: "950 yıl."

27 F. Râzî, 28/183-184.
28 M üslüm an olmadığı halde İslam propagandasını üstlenm iş görünür. Bu konu için bkz. Bucaille,
M üsbet ilim Yönünden Tevrat, İnciller ve Kur'an, çev. Dr. M ehm et Ali Sönmez, Konya, 1979,
s.2 17-224.
29 İslam a İtirazlar ve Kur'an-ı Kerim'den Cevaplar, Ankara, 1971, s.213 ve öt.
30 Bu, Râzî'de bile belirtilir. Bkz. 27/101. Ayrıca bkz. Taberî, 24/61-62.

215

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K ur'an yorum cuları, burada anlatılm ak istenenin şu olduğunu yazarlar:
N uh'un, tufandan önceki yaşam ı 950 yıldır.
Ve N uh'un "tufandan sonra" da şu kadar, bu kadar yaşadığından söz ederler.
Y azdıklarına göre, N uh, "tufandan sonra"; 60 yıl daha yaşam ıştır. K im ine görey­
se N uh'un toplam yaşam ı daha çok:
"1300 yıl."
"1400 yıl."
Y orum lar böyle .31
O ysa, M uham m ed'in ya da öğretm enlerinin, bu öyküyü aldığı kaynağa, Tev­
rat'a bakıldığında sorun çözüm leniyor:
"Ve N uh'un bütün günleri (öm rü), 950 y ıld ı..." (Tevrat, Tekvin, Bap 9: 29.)
"950 y ıl"ın n ered en çık tığ ı b ö y lece anlaşılıyor. T evrat'taki anlatım la
K ur'an'daki anlatım değişiklikleri hep olur; buradakini de yadırgam am ak gerekir.
K ur'an'daki ayette, "950" denecekken, niçin "50 yıl eksiğiyle bin yıl" deni­
yor?
K ur'an yorum cuları, bu som ya şu karşılığı verirler:
E ğer doğrudan ”950 yıl" denseydi, yıl sayısında "kesinlik olm adığı" düşünü­
lebilirdi. Y ıl sayısının kesin olarak bu kadar olduğu bilinsin diye, "50 yıl eksiğiy­
le bin yıl" anlatım ı seçilm iştir .32
İyi am a, insan bu kadar yaşayabilir m i? Yani hangi dönem de olursa olsun, in­
sanın bu kadar yıl yaşam ış olduğu düşünülebilir m i?
Kur'an yorum cuları da, buna "tıp dünyası"nın "evet" dem eyeceğini kabul edi­
yorlar. Ne var ki, yine de bunun olabileceğini, tıbbın kabul etm ediği şeyi "aklın ka­
bul edebileceğini" savunuyorlar. Ve "ayrıca şu da bilinm elidir ki, en çok 120 yıl
olabileceği söylenen ömür, tabiî (doğal yaşam daki) ömürdür; buradaki öm ür
(Nuh'unki) ise, İlahî (Tanrı vergisi) bir öm ü rd ü r..." diyorlar .33
Yani gerçekte, "insan aklı"nın ve "bilim "in hiçbir biçim de "olur, olabilir" de­
m ediği şey için K ur'an yorum cuları "olabilir", "olm uştur" diyorlar. B öyle diyor­
lar, çünkü K ur'an'da var.
"Tufan" öyküsüne gelince:

"N uh Tufanı", K esinlikle Bir "Efsane"dir (Söylencedir)

"Tufan" öyküsünü hem en herkes bilir. K ur'an'ın anlattığı, özet olarak şöyle:
N uh, toplum una sürekli uyarılarda bulunur; T ann'nın buyruklarına karşı gel­
m em elerini, T ann'ya inanm alarını ve gereğine göre davranm alarını ister; yoksa
T ann'nın kendilerini cezalandıracağını bildirir. A m a toplum u, N uh'un öğütlerine

31 "Tefsir"ler, örneğin; Taberî, 10/87; Tefsiru’n-Nesefî, 3/252.


32 Zem ahşerî, el-Keşşâf, 3/371; F. Râzî, 25/41-42; Tefsiru'n-Nesefî, 3/252.
33 Bkz. F. Râzî, 25/42.

216

Youtube: Tanrı Mı Varmış


aldırm az. Tanrı cezalandırm aya, "Nuh toplum u"nu dünya çapındaki suda boğm a­
ya karar verm iştir. A ncak, N uh'u ve "aile"sini kurtaracaktır. B unun için N uh'a, bir
"gem i" yapm asını, günü gelince de "her cinsten bir çift"i ve "inananlar"ı gem iye
alm asını buyurur. "TamT'nm dediği olur. G em idekiler kurtulur, öbürleri boğulur.
Sonunda gem i, bir dağa (Cûdî) o tu rm u ştu r... Bu öykü, K ur'an'ın birçok yerine
serpiştirilm iştir. (Ö zet için bkz. H ûd Suresi, 25-47. ayetler.)
Bu öykünün kaynağı: Tevrat. Tevrat'ta ayrıntılar da var. "Ve Tanrı N uh'a şöyle
dedi: Tüm insanlığın sonu geldi. Çünkü onlar nedeniyle yeryüzü zorbalıkla doldu.
İşte ben, onlan, yeryüzüyle birlikte yok edeceğim . Kendine gofer ağacından bir ge­
m i y a p ..." diye başlar; sürüp gider. (Bkz. Tevrat, Tekvin, Bap 6 : 13-22; 7-9.)
Ve tüm araştırm acılar, Tevrat'taki bu öykünün kaynağının da "SÜM ER T U ­
FA N E FSA N E Sİ" olduğunda birleşirler. Tevrat'tan bin yılı aşkın bir zam an önce­
sinin ürünü olan "G ILG A M IŞ DESTA N I". "N u h 'u n bu "efsane"deki adı, "Utna-
piştim (U t-N apishtim )"dir .34 "NUH TUFANI" öyküsünün, G ılgam ış D esta-
nı'ndan alınm a olduğunu, araştırm acı "ilahiyatçılar" da kabul etm ek zorunda kal­
m ışlardır. İlahiyatçı "D inler Tarihi M üderris M uavini" A. H ilm i Ömer, bu konu­
ya ayırdığı, gerçekten çaplı incelem esinde, gerçeği açık seçik yazm ıştır .35

VIII

İnandırm ak İçin "M ucize'Ter

- K ur'an'ın "Tann"sı insanları, dediklerine inandırm aya çok istekli. İnsanlar


inanm adıkları zam an çok öfkeleniyor; bu dünyaya tüyler ürpertici "felaket"ler
gönderdiğini, göndereceğini bildiriyor; daha büyük ceza ve işkencelerin de "ahi-
ret"te, "cehennem "de, buranın ölüm süzlüğü ve sonsuzluğu içinde verileceğini
duyuruyor. K im inde de inandırm ak için türlü "ant"lara başvuruyor, kim indeyse
"m ucize"lerle "peygam ber"lerini desteklediğini "haber" veriyor. Bütün bunlar
inandırm ak iç in ... İyi de bunların yerine, insanları istediği nitelikte, değişiklik
gerekliyse istediği değişikliklerde, am a hepsini de dilediği doğrultuda yürüyecek
biçim de yaratam az m ıydı? Tüm "kuf'larının gönüllerini istediği doğrultuya çevi-
rem ez m iydi? G ücü yetm ez m iydi buna?
- Yeterdi.
- Peki niye yapm adı?
- "İm tihan (sınav)" için.
- İyi am a kim e karşı "im tihan", niçin?

34 K arşılaştırm ak için bkz. Gilgameş D estanı, çev. M. Ramazanoğlu, MEB Yayınları, İstanbul,
1989, s.80-85.
35 A. Hilmi Ömer, "Tufan Hikâyesi", İlahiyat Fakültesi M ecmuası, İstanbul, 1932, yıl 5, sayı 23,
s.53-64; sayı 24, s.33-45.

217

Youtube: Tanrı Mı Varmış


B ilirsiniz, bu tür tartışm alar çok olur.
"Firavun ailesi: 'Bizi sihirlem ek için ne m ucize gönderirsen gönder, sana
inanm ayacağız' dediler (M usa’ya). B unun üzerine su baskınını, çekirgeyi, güve­
yi, kurbağaları ve kanı, birbirinden ayrı m ucizeler olarak onlara m usallat kıldık;
yine de büyüklük taslayıp suçlu bir m illet oldular." (A 'râf Suresi, 132-133.
ayetler, D iyanet çevirisi.)
Bu "bilim ve akıl d ışılık 'ların aslı ve ayrıntıları Tevrat'ta. 1) M usa'nın değne­
ğinin yılan olması; 2) D eğnekle suya vurunca koca ırm ağın suyunu kana dönüş­
türm esi; 3) Değnek, ırm aklara, kanallara, havuzlara uzatılınca kurbağa sürülerinin
oluşm ası; 4) D eğnekle yerin tozuna vurunca her yeri "tatarcık" ların (sivrisinekten
küçük, insan kanı em er) kaplam ası; 5) Evlerin "atsinekleri"nin saldırısına uğratıl­
ması; 6 ) H ayvanlarda kırgın (ölüm salgını); 7) İnsan ve hayvanlarda irinli çıban;
8 ) Dolu yağdırarak insanları, hayvanlan öldürm e; 9) Çekirge sürüleri gönderip,
ülkenin otunu, ürününü yedirm ek. (Bkz. Tevrat, Çıkış, Bap 7-10.) K ur'an'da Nem i
Suresi'nin 12. ayetinde, M usa'nın m ucizelerinin 9 olduğu belirtilir. A m a Tevrat'a
ve K u r’an'm başka surelerine, başka ayetlerine bakıldığında, M usa'nın m ucizele­
rinin sayısının 9'dan çok olduğu görülür. K im i tefsirde, M usa'nın m ucizelerinin
11 tane olduğu belirtilir .36 Tevrat'ta, yukarıdaki 9 m ucizeden sonrakiler de uzun
uzun anlatılır (bkz. Tevrat, Çıkış, öteki "B ap"lar). K ur'an'ın "Tanrı"sı M usa'yı
"büyücü"lerle y a n şa sokar, y arıştın r (bkz. T â-H â Suresi, 64-73. ayetler).
- Ç am urdan bir kuş yapıp sonra bunu gerçekten canlı bir kuş durum una ge­
tirm ek olabilir mi?
K ur'an'a göre "evet". İsa, m ucize olarak bunu yapm ış (bkz. Â l-i İm rân Sure­
si, 49. ayet; M âide Suresi, 110. ayet).
- B ir ölüyü insan diriltebilir mi?
K ur'an'a göre "evet". Peygam ber olan kişi bunu yapabilir. İsa "m ucize" ola­
rak bunu yapm ıştır (bkz. aynı ayetler).
Bu "akıl ve bilim dişilik" örneğinin kökeni de İncil'de. (İsa'nın dört günlük
ölü olan Lazar'ı, adıyla çağırıp nasıl dirilttiğini anlatan bölüm için bkz. Yuhanna,
Bap 11: 39-44.)
- B ir dağın yerinden sökülüp kaldırılm ası, insanların üzerinde tutulm ası ola­
bilir mi?
K ur’an'a göre "evet” ve M usa'nın m ucizesi olarak olm uştur (bkz. B akara S u­
resi, 63, 93. ayetler; N isâ Suresi, 154. ayet; A 'râf Suresi, 171. ayet).
Bu "akıl ve bilim dişilik" örneğinin kökeni de Yahudilik kaynaklarındadır .37
- A ç insanlar için "gök"ten "m en (D iyanet'in resm î çevirisinde, kudret helva­
sı)" ve kebap olm uş "bıldırcın" indirilir mi?

36 Örneğin bkz. F. Râzî, 24/184.


37 Bkz. Talmut, Şabat/88.

218

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K ur'an'a göre "evet". Ve bu, M usa'nın "m ucize"si olarak gerçekleşm iştir (bkz.
B akara Suresi, 57. ayet; A 'râf Suresi, 160. ayet; Tâ-H â Suresi, 80. ayet). "Gök
Sofrası" başlıklı yazıda da görüleceği gibi, bu "akıl ve bilim dişilik" örneğinin
kaynağı Tevrat (bkz. Çıkış, Bap 16: 13-15; Sayılar, Bap 7: 31-32).
- Aç insanlar için "gök"ten "gök sofrası" indirilm iş olabilir mi?
K ur'an'a göre "evet”. Ve bu, İsa'nın "m ucize"si olarak gerçekleşm iştir (bkz. M â-
ide Suresi, 114-115. ayetler). Bu "akıl ve bilim dişilik" örneğinin de kaynağı ("Gök
Sofrası" başlıklı yazım ızda belirtildiği gibi) Incil'dir (bkz. M atta, Bap 14: 16-20;
M arkos, Bap 6 : 37-44; Luka, Bap 9: 13-17; Yuhanna, Bap 6 : 9-14, 31).
- B ir insanın alev alev yanan "bir "ateş"e atılm ası ve onun da yanm am ası, ate­
şin "serin" oluverm esi olabilir mi?
K ur'an'a göre, bir "m ucize” olarak bu gerçekleşm iştir: N em rud, İbrahim 'i ate­
şe atm ış, am a ateş İbrahim 'i yakm am ıştır (bkz. Enbiyâ Suresi, 68-69. ayetler.
Ayette N em rud geçm ez). O ysa araştırm acılara göre, N em rud'la İbrahim arasında
birçok yüzyıl bir zam an var. Yeri geldiğinde konunun üzerinde ayrıca durulacak.
B öylece nice "m ucize"ler yer alır K ur'an'da. B unların "akıl ve bilim "le bağ­
daşabileceği söylenebilir mi?

IX

Bir "Ü fürük", Bir "Can" O luyor

- Ç am urdan bir biçim , yani bir canlının biçim i, benzeri yapılıyor. Sonra ona
"ruh üfürülüyor" ve o, "canlanıveriyor".
Bu türden şey olur mu?
K u r'an ’a göre:
- Evet!
A dem 'in kalıbı böyle yapılm ış, yani "çam ur"dan bir "insan" yapılm ış; sonra
ona "ruh üfürülm üş" ve A dem , canlanıp bir insan oluverm iş. İşte ayet (D iyanet'in
çevirisi):
"Rabbin m eleklere şöyle dem işti: Ben, çam urdan bir insan yaratacağım . Onu
yapıp ona ruhum dan üflediğim zam an, ona secdeye kapanın!" (Sâd Suresi, 71-
72. ayetler.)
A l-i İm rân Suresi, ayet 59'a göre de, A dem , önce topraktan, yani çam urdan
bir heykel olarak yapılm ış; sonra "O l!” denm iş; o da "hem en oluverm iş ."38 Tüm
insanlar da ondan, yani A dem 'den türem e K ur'an'a göre. (Bkz. A 'râf Suresi, 172.
ayet. B unu anlatan başka ayetler de var.)
Tüm insanlar A dem 'den gelm eyse, insanların derilerinin rengi niye değişik?

38 Bkz. F. Râzî, 8/76.

219
Youtube: Tanrı Mı Varmış
M uham m ed bu soruya karşılık veriyor:
"Tanrı A dem 'i yaratırken, tüm yeryüzünden toplayıp avuçladığı topraktan
yaptı (heykelini). Tüm A dem oğulları da (toprağının alındığı) yerin özelliğine gö­
re özellik kazanarak gelm iştir. (Bu nedenle) kim i kızıl, kim i ak, kim i kara deri­
li... olm uştur ."39
A ktarılan kim i hadise göre, Â dem 'in heykeli yapılırken toprağından biraz art­
m ış, bundan da "Tanrı", bildiğim iz "hurm a ağacı"m yaratm ış. Bu nedenle de M u­
ham m ed, "hurm a"ya, insanoğlunun "H A LA SI olarak saygı gösterilm esi gerekti­
ğini" bildirir .40
Ö zgür insan aklına ve bilim e göre "komik" gelebilir, am a anlatılan böyle.
 dem , öyle yapılıp yaratılm ış. H avva da "onun kaburga kem iğinden". M uham -
m ed'in açıklam asıdır bu 41 K ur'an'da da  dem 'in "eşinin, kendisinden (bir parça­
sından) yaratıldığı" anlatılarak, bu anlatılm ak istenm iştir (bkz. N isâ Suresi, 1.
ayet ve bu ayete ilişkin tefsirler). Asıl kaynaksa, yine Tevrat (bkz. Tekvin, Bap 2:
22 ).
İsa da "çam urdan bir kuş" yapm ış; "üflem iş" ona. Ve "Tann'm n izni"yle b il­
diğim iz "canlı kuş" oluverm iş (bkz. Â l-i İm rân Suresi, 49. ayet; M âide Suresi,
1 1 0 . ayet).
İsa'nın kendisinin de b ir "üfürm e"den olduğu bildirilir. M eryem , "ferc"ini,
yani "kadınlık organı"nı hep "korum uş". S onra bu organa "üfürülm üş".
K ur'an'ın "Tanrı"sı diyor ki: " ... O na (ferce) ruhum uzdan ü fü rd ü k ..." (Bkz. E n­
biyâ Suresi, 91. ayet; Tahrîm Suresi, 6 6 . ayet.) K ur'an yorum cularına göre,
"M eryem 'in fercine üfüren C EB R A İL"dir. C ebrail, "bir erkek (insan) kılığına
girm iş; M eryem 'in fercine üfürm üş. Ve M eryem , bu üfürükle İsa’ya gebe k a l­
m ıştır ."42 M eryem 'i "gebe" bırakm ak için, C ebrail'in bir "insan kılığına girerek"
ona yanaştığı K ur'an'da da anlatılır (bkz. M eryem Suresi, 19. ayet). İster "Tan­
rı" üfürm üş olsun, ister Cebrail; burada, "üfürm e"nin bir "m eni" yerine geçtiği
ve M eryem 'i döllediği anlatılıyor.
A raştırm alar, bunun kökeninde, "m itoloji"ler (efsaneler) olduğunu ortaya k o ­
yar. C ahit Beğenç, "K oca-A na" da denen "Ay-Ana"ların, m itolojilerde hep "be­
reket" sim gesi olduklarını, "bakire"yken çocuk doğurduklarını yazar ve örnekler
verir: "A nadolu'da C ybele A na, bâkiredir, babasız oğlu, hem de âşığı, Attis'tir.
Babil ülkesinin K oca-A na'sı: İştar A na, bâkiredir. Babasız doğan oğlunun adı:
Tem m uz'dur. M ısır ülkesinin K oca-A na'sı: İsis Ana'dır. Bakiredir. B abasız doğan
oğlunun, aynı zam anda sevgilisinin adı: Osiris'tir. Batı A nadolu ve G üney A n a­

39 E bu Davud, Sünen, Kitabu's-Sünne/17, hadis no. 4693; Tirmizî, Sünen, Kitabu T efsirii-K ur'an/3,
hadis no. 2955; Ahmed İbn Hanbel, M üsned, 4/400, 406.
40 Hadis için bkz. Aclunî, Keşfu'l-Hafa, 1/195-196, 459, hadis no. 511, 1223.
41 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'1-Enbiya/1; M üslim, e ’s-Sahîh, Kitabu'r-Rıdâ/59-60, hadis no. 1468.
42 Bkz. söz konusu ayetlerle ilgili tefsirler, örneğin F. Râzî, 22/218.

220

Youtube: Tanrı Mı Varmış


dolu bölgesinin K oca-A na'sı: A rtem is'tir, bâkiredir. Babasız oğlu, aynı zam anda
sevgilisi: A donis'tir. ( ...) H azreti M eryem de K oca-A na'dır, bâkiredir. O ğlu tsâ,
bab asızd ır . . . " 43
"Üfürm e" ya da "üfürük", K ur'an'ın "Tanrı"sının dilinde, son derece önemlidir.
"C ansız"lan "canlandırm a" ve "ölü"leri "diriltme" aracıdır. K ıyam et günü, "ölü-
ler"in de "üfürm e"lerle diriltilecekleri bildirilir. Bilindiği gibi, K ur’an'da bir "sur'a
üfürm e"den söz edilir ve "ölüleri diriltm e"lerin bu üfürm eyle gerçekleştirileceği
anlatılır. (Bkz. En'âm Suresi, 73. ayet; K ehf Suresi, 99. ayet; Tâ-H â Suresi, 102.
ayet; M ü'm inûn Suresi, 101. ayet; N em i Suresi, 87. ayet; Yâsîn Suresi, 51. ayet;
Z üm er Suresi, 6 8 . ayet; K af Suresi, 20. ayet; H âkka Suresi, 13. ayet; N ebe' Sure­
si, 18. ayet.) "Üfürm e (NEFHA)", diriltm eye yaradığı gibi "öldürm e'ye de yarı­
yor. B ildirilir ki, kıyam ette "SUR"a iki kez "üfürülecek". Birinci "üfürm e"yle can­
lılar "ölecek"; ikinci "üfürm e'yle de "dirilecek"ler. Şöyle deniyor ayette:
"VE SU R'a üfürülür; Tanrı'nın, tersini dilediklerinin dışında, göklerde ve yerde
olan herkes ÖLÜ olarak düşer. Sonra ona bir kez daha üfürülür. İşte o sırada her­
kes kalkıverir (dirilip ayağa kalkar) ve birbirine bakışır." (Züm er Suresi, 6 8 . ayet.)
M uham m ed'in "doktorluğu"na ilişkin yazılarım da 44 "üfürük"le "hasta tedavi"
etm ekten de söz edilm işti. "Ü fürükçülük" denen yöntem in, İslam da geçerli ve
yaygın olm asında, K ur'an'ın "Tanrı"sınm dilinde "üfürm e"nin çok önem li oluşu
rol oynuyor diye düşünülebilir.

Ay İkiye B ölünüp Yere D üşm üş

"M antık dini", "akıl dini", "bilim dini" sunulan İslam dininin en tem el kayna­
ğı olan K ur'an'daki "akıl ve bilim dışılık ”larla ilgili örnekler, bir-iki cilt kitap
oluşturabilir. B ir düşünce versin ve özgür insan düşüncesine yardım cı olsun diye
kim i örnekler sunm aya çalışıldı. B ir örnek daha sunulup, bu diziye şim dilik son
verilecek.
İslam da "Şakku'l-K am er (Ay'ın bölünm esi) M ucizesi" diye ünlü "m ucize"yi
birlikte göreceğiz:
K am er Suresi'nin 1. ayetine, D iyanet'in resm î çevirisinde şöyle anlam verilir:
"K ıyam et saati yaklaşır, ay ayrılır."
Bu çevirideki "yaklaşır, ayrılır", ayetteki sözcüklere uym uyor. Ayette, burada,
"geçm iş zam an" kipi kullanılıyor. Bu nedenle, doğrusu, "yaklaştı, ayrıldı"dır.
"Ayrıldı" yerine de ayetteki "inşakka" sözcüğüne uygun olm ası için "bölündü" ya

43 Beğenç, Anadolu M itolojisi, s.70-71; Eren Kutsuz = Turan Dursun, "Güneş Kültü", Saçak D er­
gisi, Şubat 1988, sayı 49, s .13.
44 Bkz. 2 0 0 0 e Doğru, yıl 3, sayı 31, 32, 33.

221

Youtube: Tanrı Mı Varmış


da "parçalandı" dem ek gerekir. D iyanet'in çevirisi, burada, "akıl ve bilim dişiliği
örtm ek" am acıyla, sözcükler kendi anlam larının dışına çıkarılarak, daha sonraki
ayetler, ayrıca açıklayıcı hadisler göz ardı edilerek yapılm ış bir "yorum "a, İbnü'l-
C evzî'nin yorum una 45 dayanm akta. Bu yorum , "tefsirciler"ce kabul edilm ez .46
Bu durum da ayetin doğru çevirisi şudur:
"K ıyam et (saat) yaklaştı; AY bölündü (parçalandı):"
Bunu izleyen iki ayetin anlam ı da şöyle:
"O nlar b ir m ucize gördüklerinde; yüz çevirirler ve: 'sürüp giden bir büyüdür'
derler. Y alanladılar ve kendi eğilim lerine uydular. H er şey, yerini bulur." (K am er
Suresi, 2-3. ayetler.)
G örüldüğü gibi ayetlerde açıkça, "Kıyam etin yaklaştığının da bir belirtisi" ola­
rak, "Ay'ın bölündüğü" ve "bu m ucizeyi, inanm azların yalanladıkları" anlatılıyor.
B u ayetlerin anlattığı "olay"ı aktaran "hadis"lere bakalım:

G ökteki Ay m ı, A rabistan'daki "H ira Dağı" mı D aha Büyük

İlkokul öğrencileri bile böyle soruyu saçm a bulur, değil mi?


A m a hadiste anlatılana bakılırsa bu soruya "saçma" dem em ek gerek.

"M alik Oğlu Enes anlatıyor:


"M ekkeliler, Peygam berden b ir m ucize gösterm esini istediler. Peygam ber
de onlara AY'ı ikiye bölünm üş olarak gösterdi. Ö ylesine ki, onlar, H ira Da-
ğı'nı, bu iki parçanın arasında görüyorlardı ."47

"A bdullah İbn M es'ud anlatıyor:


"Peygam berle birlikte M ina'daydık. B irden AY iki parçaya bölündü. Bu
parçalardan biri, dağın arkasında, biri de dağın beri yanında kaldı. İşte o sı­
rada Peygam ber: '(Bakın da) tanık olun!' d ed i ."48

D üşünün.
- İnanm azlar, M uham m ed'den, peygam berliğini kanıtlam ak için bir "mucize"
istiyor.
- "Tanrı" da M uham m ed'e güç veriyor. M uham m ed "mucize"sini gösteriyor: Şu
gökteki, şu Amerikalıların "ayak bastığı", şu bildiğimiz AY, iki parçaya bölünüyor.
- P arçalanan Ay, Y ER'e düşüyor. Y ERY Ü ZÜ 'nün UFACIK BİR B Ö LG E-
Sİ'ne sığınıyor. D üştüğünde orada, kim seyi EZM İY O R.

45 Tefsiru İbnü'l-Cevzî, 8/89.


46 M. Ali Sabunî, Safvetu't-Tefasir, 3/284; Hâzin, 4/226.
47 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-M enâkıb/36; M üslim, e's-Sahîh, Kitabu Sıfâti'l-M ünâfıkîn/46-47, ha­
dis no. 2802.
48 Buhârî, e's-Sahîh, aynı yerde; M üslim, e's-Sahîh, age, hadis no. 2800.

222

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- Ay öylesine ufakm ış ki: H ira D ağı ondan daha büyük. Çünkü geriden b a­
kınca, H ira Dağı, AY’ın iki parçası arasında gözükebiliyor.
Ve düşünün:
- B öyle b ir "olay"ı bile, M ekkeliler bir "mucize" saymıyor. "01ay"a "tanık”
oldukları h ald e...
- Ve dünyanın her yanından gözüken şu AY, o sırada ikiye bölünüp yere dü­
şüyor da, dünyanın hiçbir yerinde, kim se "farkında" olmuyor. "0 1 ay"ı ne gören
oluyor, ne de yazan. M uham m ed'in "Sahabî"lerinden b aşk a...
Ayrıca:
- AY'ın "bölünm esi", haber verilegelen "K IY A M E T ’in "yaklaştığının bir k a ­
nıtı" oluyor.
Y ukarıdaki ayet ve hadislere göre, bütün bunlara "inanm ak" gerekiyor. İnanan
inanır kuşkusuz. K im ne diyebilir? B izim burada yaptığım ız şey, yalnızca bir be­
lirlem e ve sergilem e. Şu da unutulm am alı: İnananın nasıl "inanm a hakkı" varsa,
inanm ayanın da "inanm am a hakkı" vardır. İnsanoğlunun aklına, bilim e "özgür­
lük" tanım ak bunu gerektirir. İnsan, "kınanm asız" ve "saldırısız" bir ortam için­
de insanlığına yakışır nitelikte geliştireceği düşüncesini, kişiliğini m eyvelendirir.
Bu köşedeki sergilem eler de bunun iç in ... Seslenişler, olabildiğince, "insan ak-
lı"na ve "b ilirri'e... İslam cı kesim in "duygulara seslenm e"sine karşılık seçilen
yol bu.

2000'e D oğru
24 A ralık 1989, yıl 3, sayı 53;
31 A ralık 1989, yıl 4, sayı 1;
7 Ocak 1990, yıl 4, sayı 2;
21 O cak 1990, yıl 4, sayı 4;
4 Şubat 1990, yıl 4, sayı 6 ;
11 Şubat 1990, yıl 4, sayı 7;
18 Şubat 1990, yıl 4, sayı 8 ;
25 Şubat 1990, yıl 4, sayı 9;
4 M art 1990, yıl 4, sayı 10;
11 M art 1990, yıl 4, sayı 11

223

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"K U R 'A N M U CİZELERİ"

12 Tem m uz 1989 günlü Sabah gazetesinin arka sayfasında, C evat B abuna


adında bir "prof. (!)"dan "im anlı"lan coşturm aya yönelik bir haber: "B ir K ur'an
M ucizesi Daha" başlıklı. K ocam an h arflerle... Ve "Babuna"nın fotoğrafıyla...
B aşlığı ve yazıyı görünce şöyle dedim kendi kendim e: "İşte bir yalan daha!"
Y üzlerce yıldan beri sürüp gelen bu yalanlar olm asaydı "iman" nasıl ayakta k a­
labilirdi?
N eym iş bu "yeni K ur'an m ucizesi"?
Prof. Dr. C evat B abuna şöyle dem iş:
"Biz 15 yıl öncesine kadar anne rahm indeki bebeğin kalp atışlarının üç aydan
sonra başladığına inanıyorduk. U ltrasonografinin uygulanm asından sonra bebe­
ğin kalp atışının, gebeliğin altıncı haftasında başladığını öğrendik."
B unu böyle söyleyebilecek b ir başka bilim adam ı yeryüzünde bulunabilir mi
dersiniz? B ilim i, bilim in yansızlığını, "im an politikası"na kaptırm am ış, eritm e­
m iş bir bilim adam ı ciddi ciddi böyle söyleyebilir m i? Prof.'a göre, ana rahm in­
deki bebeğin kalp atışlarının gebeliğin altıncı haftasında başladığı, bilim dünya­
sında, ancak 15 yıldan bu yana bilm iyorm uş!
Peki K ur'an'da "bebeğin ana rahm inde kalp atışları na bir değinm e m i var, bir
açıklam a mı var?
Hayır! K esinlikle hayır. Zaten böyle bir şey olam az.
A m a bakın Prof. Babuna ne diyor:
"K ur'an'daki hadiste de şöyle denilm ektedir: 'Sizden her birinin hilkati (yara­
tılışı) 40 günde tam am lanır' deniliyor. Bu da 6 hafta eder."
Y anlışlarla dolu olan bu sözü düzeltm eye neresinden başlanm alı?
B ir kez, "K ur'an'daki hadis" diye bir şey olm az. "K ur'an"da "hadis” yoktur da
ondan. Ayraç içinde gösterilen B uhârî ve M üslim , K ur'an'ın dışında hadis kitap­
ları olan hadisçilerdir. "Buhârî ve M üslim 'in yer verdiği hadis kitaplarında bu
böyle anlatılır" dem ek isteniyor olm alı.
"H adis"i ele alalım:
"K ur'an m ucizesi" diye sunulan hadis aynen şöyledir Buhârî'de:

224

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Sizin herbirinizin yaratılışı, ana karnında, 40 günde tam am lanır. Sonra bir
40 gün daha geçip kan pıhtısı olur. Sonra bir 40 gün daha geçince bir çiğnem et
olur. Sonra Tanrı bir m elek gönderir; dört kelim eyi yazm asını buyurur: 'Ona
A M E L 'ini, RIZK 'ım , EC EL'ini ve cehennem lik m i, cennetlik m i olacağını yaz!'
der. Sonra ana karnındakine R U H (can) Ü F Ü R İILÜ R . .
G örülüyor ki, hadise, yani M uham m ed'e göre, bebeğin ana rahm inde "kan
pıhtısı" durum una gelm esi için bile 2 "40 gün", yani "80 gün" geçm esi gerekiyor.
"120 gün" sonra da bir "çiğnem et (m udga)" durum una geliyorm uş! B undan son­
ra "gönderilen m elek" aracılığıyla "dört şey"i, "A M EL"i, yani yaşarken hangi iş­
ler yapacağı, kulluk görevini nasıl yapacağı; sonra "RIZK"ı, yani dünyada eline
geçecek yiyecekleri, içecekleri, m al varlığı; sonra "ECEL"i, dünyada ne kadar
yaşayacağı ve sonra cennetlik mi, cehennem lik mi olduğu yazılırm ış. Ve işte b ü ­
tün bunlardan sonra "ruh", yani can "üfürülür"m üş bebeğe. Yani aradan 120 gün
geçtikten sonra bebeğin canlı durum a gelebileceği anlatılıyor.
İşte Prof. C evat Babuna'nın dayandığı "hadis"te bunlar var. B unlar m ı o sö­
zünü ettiği buluşu ortaya koyuyor? B unlarda m ı "bilim sellik” var?
B ir de dayanılan ve hadise de kaynak olan K ur'an ayetlerine bakalım:
Bu ayetlerin, D iyanet'in resm î çevirisindeki anlam ı şöyledir: "And olsun ki
insanı, süzm e çam urdan yarattık. Sonra onu, nutfe (meni) halinde sağlam bir y e­
re yerleştirdik. Sonra nutfeyi donm uş kana çevirdik. D onm uş kanı bir çiğnem lik
et yaptık. K em iklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık. Yaratan­
ların en güzeli olan A llah, ne uludur!” (M ü'm inûn Suresi, 12-14. ayetler.)
G elin siz, profesörün söylediği "K ur'an m ucizesi"ni burada bulun. "B ilim dü-
rü stlü ğ u 'n d en sapm adan...
"Bilim "le "mucize" bir arada olam az. "M ucize" inancının var olduğu yerde
bilim yoktur.
G azetenin haberi verdiği sayfanın bir köşesinde "M ucize B ir Değil ki" başlıklı
bir yazı var. "Cenin"in nasıl oluştuğuna ilişkin yine "Kur'an mucize"sinden söz edi­
liyor. "Döllenme"nin bilim sel biçim i ve açıklam ası Kur'an'da varmış. K ur'an'ın ne­
resinde?
G österilen bir ayet de, İnsan Suresi'nin 2. ayeti. Ne deniyorm uş bu ayette?
"G erçekten biz insanı katışık nutfeden yaratm ışız" deniyorm uş. Peki deniyorsa
ne oluyor? B unda hangi bilim sel buluş var? İnsanın "karışık bir m eniden" oldu­
ğu, oluştuğu, ilk çağların ilkellerinde bile bilinen bir anlatım biçimi.
K ur'an'da şu da anlatılır:
T ârik Suresi'nin 5-7. ayetlerinin, D iyanet çevirisindeki anlam lan:

1 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu’t-Tevhid/28; Tecrtd, hadis no. 1324.

225

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"Ö yleyse insan neden yaratıldığına bir baksın. O, erkek ve kadının beliyle gö­
ğüsleri arasından atılagelen bir sudan yaratılm ıştır."
"İnsanın oluşm asına neden olan su", yani "meni", "BEL" ile "G Ö Ğ Ü SLER İN
A R A S I'n d an geliyorm uş. İşte bilim sellik ve işte "m ucize”.

2000'e D oğru
23 Temmuz 1989, yıl 3, sayı 30

226

Youtube: Tanrı Mı Varmış


"G Ö K SO FRA SI"

B ilindiği gibi K ur'an'm 5. suresinin adı "M âide"dir. "Yemek", "yem ek sofra­
sı" dem ektir. Bu surenin 112-115. ayetlerinde bu "yemek" ve "sofra"sından söz
edilir. Surenin adı da buradan.
B urada sözü edilen yem ek ve sofrası "gökten indirilm e"dir ve İsa'nın bir
"m ucize"si olarak sunulur.
Bu ayetlerin anlam ı, D iyanet'in resm î çevirisinde şöyledir:
"Havariler: 'Ey M eryem Oğlu İsâ! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir m i?'
dem işlerdi de, 'inanıyorsanız Allah'tan sakının!' demişti (Isa). 'Ondan yem eyi, kalp­
lerim izin kanm asını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi istiyoruz' dediler. M er­
yem Oğlu İsa: 'Allahım!' Rabbimiz! Bize ve bizden sonra geleceklere bayram ve
SEN D EN BİR DELİL olarak G Ö K TEN BİR SO FRA İNDİR! Bizi nzıklandır! Sen
n zık verenlerin en hayırlısısın!' dedi. Allah: 'Ben ONU SİZE İNDİRECEĞİM !
B undan sonra içinizden kim inkâr ederse, dünyalarda kim seye azap etm ediğim şe­
kilde ona azap edeceğim!' dedi." (M âide Suresi, 112-115. ayetler.)
H avariler İsa'ya inanm am ışlar m ıydı ki, inanm ak için bir kanıt, bir "mucize"
istem işler? Ayete bakılırsa H avarilerin kendilerinin karşılığı şu: İsa! İstiyoruz ki
"gökten sofra insin" de, yiyelim ; kam ım ızı doyuralım . Ve sen T ann'm n elçisi ol­
duğunu söylerken bize doğru söylediğini bilelim!
K im i K ur'an yorum cusuna göre: Böyle bir istekte bulunan H avariler başlan­
gıçta daha iyice inanm ış değillerdi. O nun için bu istekte bulunm uşlardı. Ya da
H avarilerin ağzından aktarılan sözler, aslında İsa'nın toplum undan cahil kişilere
aitti . 1 B ununla birlikte böyle bir istek yöneltm iş olsalar da H avarilerin İsa'ya
inanm ış kişiler oldukları görüşünde olan K ur'an yorum cuları çoğunlukta .2 N e var
ki, ünlü K ur'an yorum cusu Z em ahşerî, tam im anlı değil; kuşkulu oldukları görü­
şünde .3 Y orum cuların, H avarilerin "im ansızca" istekleri ve sözlerini im an do ğ ­
rultusunda yom m lam ak için zorlandıkları görülür .4
N e olursa olsun, ayetlerde açıkça belirtildiğine göre, H avarilerin istekleri k a­
bul edilm iş. İsa, Tanrı'sından "gökten sofra indirm esini" istem iş, Tanrı da "indir­
m iş" bu sofrayı. Am a, "bundan sonra inanm ayan olursa çok fena cezalandırıp iş-

1 Kurtubî, 6/364.
2 M uham m ed Ali Sabunî, Safvatu't-Tefasir, 1/373.
3 Zem ahşerî, el-Keşşâf, 1/540.
4 F. Râzî, e't-Tefsirü'l-Kebir, 12/129-130.

227

Youtube: Tanrı Mı Varmış


kence (azap) edeceğini" bildirm iş. "D ünyalarda kim seye azap etm ediğim biçim ­
de azap ederim !" dem iş.
Peki "gökten indirilen sofra"da ne varm ış?
Ayetlerde bu sorunun karşılığı yok. A çıklam a, hadislerde ve Kur'an yorum la­
rında var:
Elm alılı H am di Yazır şunları yazar:
".. .B ir de ne baksınlar: K ızarm ış, pulsuz ve kılçıksız, yağ akan bir BALIK. Baş
tarafında tuz, kuym k tarafında sirke, çevresinde pırasadan başka türlü sebze. Ve beş
yufka ki birinde zeytin, İkincisinde bal, üçüncüsünde tereyağı, dördüncüsünde p e y­
nir ve beşincisinde pa stırm a .. ."5
Yazır, bu sofranın "iki yağm ur bulutu arasında indirilen K IRM IZI bir sofra"
olduğunu da aktarır .6
Bu açıklam a, ünlü K ur’an yorum larında da böyle yer alır .7
B uradaki ayetlerin kaynağı İncil. Ü nlü "dört İncil"de, daha doğrusu, dört ak­
tarm aya göre olan Incil'de de "beş ekm ek ve balık"tan söz edilir (bkz. M atta'ya
G öre İncil, B ap 14: 1 7 ...; M arkos'a G öre İncil, Bap 6 : 3 8 ...; L uka'ya G öre İncil,
Bap 9: 1 3 ...; Y uhanna'ya Göre İncil, Bap 9: 9 ...) Bu İncil'lerde, hep aynı dille,
yani aynı sözlerle, İsa'nın bu "beş ekm ekle balığı", bir m ucize olarak, "beş bin
erkeğin" bulunduğu büyük bir kalabalığa bölüştürdüğü, tüm ünü doyurduğu ve
sofradan "on iki küfe" de yiyecek arttığı anlatılır. A nlaşılan o ki, M uham m ed'e
bilgi verenler, burada sözü edilen "so fra'n ın , İsa için "gökten indirildiği" yolun­
da bilgi v erir işlerdir. K ur'an yorum cuları da İncil'e başvurm uşlar, "beş ekm ek ve
balık" öyküsünü oradan alıp aktarm ışlardır.
H adiste, "gökten ekm ek ve etten oluşan yiyecek sofrasının indirildiği, herke­
se, bu yiyeceklerden yiyip karınlarım doyurm aları am a saklam am aları ve daha
sonra yem ek üzere bir şey ayırm am aları buyurulduğu" anlatıldıktan sonra, ora­
dakilerin "buyruğa uym ayıp, artan yiyeceklerden saklam a yoluna gittikleri" de
anlatılır. Ve buyruğa uym am anın cezası olarak da "tüm ünün M A Y M U N LA RA
V E D O M U Z L A R A D Ö N Ü ŞT Ü R Ü L D Ü K L ER İ" açıklanır .8 İnsanların "ceza"
olarak "m aym unlara, dom uzlara dönüştürüldükleri" K ur'an'da da anlatılır, am a
başka konularda (bkz. B akara Suresi, 65. ayet; M âide Suresi, 60. ayet; A 'râf Su­
re s i,166. ayet).
K ur'an'da, M usa'ya da "gökten M EN ve SELVÂ indirildiği" bildirilir. Yorum­
cular "men" için "kudret helvası", "selvâ" için de "bıldırcın" derler.

5 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili. 1960, 31847.


6 Bkz. age.
7 F. Râzî, e 't-Tefsirü 'l-Kebir, 12/133.
8 Tirmizî, Sünen, Kitabu Tefsiri'l-Kur'an/6, hadis no. 3061.

228

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İlgili ayetlerin, D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle:
"(Ey İsrailoğulları!) B ulutla sizi gölgelendirdik, kudret helvası ve bıldırcın in­
dirdik..." (B akara Suresi, 57. ayet); " ... B ulutla üzerlerine gölge yaptık, onlara
kudret helvası ve bıldırcın in d ird ik ..." (A 'râf Suresi, 160. ayet); "Ey İsrailoğul-
ları! Sizleri düşm anınızdan kurtardık, T ûr'un sağ yanını size vadettik ve kudret
helvasıyla bıldırcın indirdik." (T â-H â Suresi, 80. ayet.)
Bu ayetlerin kaynağı da Tevrat (bkz. Tevrat, Çıkış, Bap 16: 13-31; Sayılar,
Bap 11: 31-32).
"Kutsal kitap"larda, özellikle "Tevrat"ta ve "K ur’an"da, "rızık", yani yiyecek
ve geçim için insanların gözlerini "göğe çeviren ayetler" çoktur. K ur'an'ın Tanrı­
sı açıkça, "B ana nam az kıl, kulluk et, gerisine karışm a, senin rızkını ben veri­
rim !" diyor. B ir ayetin D iyanet çevirisindeki anlam ı şöyle:
"Ehline nam az kılm alarını em ret. K endin de onda devam lı ol. Biz senden rı-
zık istem iyoruz. Sana rızık veren biziz. Sonuç A llah'a karşı gelm ekten sakınan­
larındır." (Tâ-H â Suresi, 132. ayet.)
2000'e D oğru
3 Eylül 1989, yıl 3, sayı 36

Youtube: Tanrı Mı Varmış


AYETLER U Y D U R M A MI?

Bazı İslam cı çevrelerin "Şeytan Ayetleri" diye bir şeyin hiçbir zam an olm adı­
ğı şeklindeki iddialarını ciddiye alm ak m üm kün değildir. Bu ayetler kesinlikle
bir "m asal", bir "uydurm a" olm ayıp tam am ıyla bir gerçektir. Yani M uham m ed,
M ekke'de iken, ilk dönem lerde, "üç tanrıça"m n övgüsünü yapan ve o zam ana de­
ğin A raplarda da bilinen şiir, N ecm Suresi'nin ayetleri arasında okununca (oku­
yan M uham m ed'in kendisidir), A rap "putatapar"ları da "peygam berde birlikte
"secde" etm işlerdir. N e var ki, "sonra"dan, "C eb rail'in uyardığı ileri sürülerek,
ayetler arasına karıştıranın "Şeytan" olduğu savunulm uştur. Savunan, "Peygam ­
ber". B unu aktaran da başta Peygam ber'in arkadaşları olm ak üzere "İslam büyük-
leri"dir. "İslam hadisçi ve tefsircileri"dir. O layın bir bölüm ü, yani N ecm Sure­
si'nin okunm ası sırasında "putataparlar"ın, "P eygam berle birlikte secde ettikleri"
B uhârî’nin e's-Sahîh'inde de yazılıdır . 1 O layın kalan oölümü de sayılam ayacak
kadar çok "hadis" ve "tefsir" kitaplarında yer almıştır. O layın bütününe ilişkin
hadis, 15. yüzyılın en büyük hadisçi ve "tefsirci"lerinden sayılan C elaleddin Sü-
yuti ve İbn H acer (el-A skalanî) tarafından doğrulanm ış, "sağlam" kabul edilm iş­
tir. Yani olay, nitelendiği gibi bir "m asal" değildir ve yine ileri sürdüğü gibi, "İs­
lam karşıdevrim cileri"nce uydurulm am ıştır.
K onunun bir başka yönü: L aik kafa, özgür kafa; özgür düşünür. D üyündüğü-
nü de özgürce ortaya koyar, öyle olm ası gerekir. Ö zgür dünyada olm ası gereken
budur. Bu özgürlükse, "dinsel k u ra l'la rla , falanca dinin filanca "k u tsalla rıy la , bu
kutsallara "saygı"yla ya da dinsel duyguları incitiyor m u, incitm iyor m u "hesa-
bı"yla sınırlandırılam az. B öyle b ir sınırlandırm a da, bu tür sınırlandırm ayı kabul
etm ek de "çağ d aş'lık tan uzaklaşm aktır. O rtaçağ karanlığının ölçülerine bağlan­
m aktır. B unu isteyen din, İslam olabilir. İslam ın bunu istem esi doğaldır da. Yer-
yüzündeki dinler içinde, Yahudilik ve İslam , yaşam ın her alanına el uzatmıştır.
İnsanlara, "B enim kurallarım a göre yaşayacaksınız" der; yöneticilere de "Siz eli­
nizi çekin, ben yöneteceğim " isteğini yöneltir. K urallar "kesiri'dir, "değişm ezlik"
gösterir. M ecelle'de, "zam anın değişm esiyle hüküm ler de değişir" denm esi aldat-
m am alıdır. Ç ünkü aynı M ecelle'de ve İslam fıkıhında, "değişm e"nin "esas"ta ola­
m ayacağına, "ayet ve hadisin kesin hükm üyle belirlenenlerin, hiçbir biçim de d e­

1 Diyanet yayınlarından Tecrîd, hadis no. 555-556.

230

Youtube: Tanrı Mı Varmış


ğiştirilem eyeceğine" ilişkin açıklam a da yer alır. Temeli "değişm ezlik" olan "din
giysisi", gelişen yaşam ın, çağım ızın giysisi olam az. O giysi, bu gövdeye olmaz.
O lm adığı, olam adığı için Türkiye Cum huriyeti'nde "laik yasa"lar kabul edilm iş­
tir. M ahm ut E sat Bozkurt, M edeni K anun'un gerekçesinde bunu çok açık bir dil­
le anlatır. B undan ödün verm em ek gerekir. Verildiği zam an işin içinden çıkılm az.
M ollanın biri kalkar; "din hüküm leri"ni, "K ur'an hüküm leri"ni gösterip uyulm a­
sını ister. U ym ayanları da din adına cezalandırm aya yeltenir. Ü lke sınırlarını bi­
le um ursam azlıktan gelir. H üm eyni'nin yaptığı budur. "N erede bulursanız öldü­
rün!.." K ur'an böyle diyor. (Bkz. B akara Suresi, 191. ayet; N isâ Suresi, 89, 91.
ayetler; Tevbe Suresi, 5. ayet.) H um eyni de böyle diyor. "Öldürün" diyor. Tarih
boyunca hep böyle denm iştir. B ir C em el O layı'nda 15 bin kişi öldürülm üştür.
Ç arpışan iki yanda da "Peygam ber"in en yakın arkadaşları bulunduğu h ald e...
Tarihte nice kişiler, değerli insanlar bu "öldürün" fetvalarıyla can verm işlerdir.
"Sünnet Ehli"nin "dört m ezheb"inde de, H üm eyni'nin Şii m ezhebinde de bir kim ­
se "dinden dönm üş" (ridde) ya da bu eğilim i gösterm işse "öldürülm esi"ne fetva
verilir. D ünya, hele "uygar dünya" bu "fetva"lara göre yönetilem ez.
K ısacası, K ur'an'ın H ac S uresi'nin 52. ayetinin, bunu izleyen ayetlerin ve bu
ayetlere ilişkin aktarm a ve yorum ların tan ık lığıyla "Şeytan Ayetleri" olayı bir
gerçektir. K aynak, ileri sürüldüğü gibi y alnızca T aberî değildir. T aberî'den 150
yılı aşkın b ir zam an önce yaşam ış olan İbn İshak'm "e's-Sire"sinde de olay yer
alır .2 B unun yanında b ir başka gerçek, laik ve özgür düşünen insan - k i Salm an
R üşdü de böyle bir in s a n d ır- "din k u ts a llık la rın ın çerçevesine sokulam az. B u ­
nu y ap m a yolundaki "din terörü" karşısın d a korkm adan, yılm adan yeterince sa ­
vaşım verilm elidir artık.

C um huriyet
24 Şubat 1989

2 Siretii İbn İshak, yay. M uham m ed H am iduüah, fıkra: 219.

231
Youtube: Tanrı Mı Varmış
DİYANET G E R Ç E Ğ İ ÖRTM EYE ÇA LIŞIY O R

"Şeytan Ayetleri" diye ünlenen sözlerin önce K ur'an'a "ayet" olarak sokuldu­
ğu, bu sözlerde "Lat, Uzza, M enat" adlı Tanrıçalar övüldüğü için "putatapar-
lar"ın, "Peygam ber" ve inanırlarıyla birlikte "secde" ettikleri, bir olay olarak kay­
naklarda yer alır. Konu, bilim nam usu içinde ve soğukkanlı olarak tartışılm alıdır.
"Telaş"a, "heyecan"a gerek yok. O rtada bir olgu, bir gerçek varsa - k i v a r-, "ha­
yır yok öyle bir şey!" dem ekle "yok" olm az.
K im i polem ikçiler, H um eyni'nin "cinayete azm ettirici" fetvası doğrultusunda
tutum lar sergilediler, "hayır, şeytan ayetleri diye bir şey olm am ıştır, yalandır, if­
tira d ır..." dediler. Ve saldırı üstüne saldırıda bulundular.
Ö yle görülüyor ki, bu kervana, D iyanet İşleri Başkanı M ustafa Sait Yazıcıoğ-
lu da katılm ış durum da. TRT'de ve yazılı basında yer alan açıklam asına göre, Ya-
zıcıoğlu da, "olay"ın "uydurm a" ve "kasıtlı bir yalan" olduğunu ileri sürüyor.
Y azıcıoğlu'nun açıklam asında neler var, bir bakalım:
1) Yazıcıoğlu, olayı dile getirdiği ileri sürülen ayetlerin, İsrâ S u resin in 73-75.
ayetleri olduğunu yazıyor. Sonra "Bu hikâyeye göre, Hz. P eygam beri ikaz için
gönderilen İsrâ Suresi 73-75. ayetleri, H icret'ten 2-3 yıl önceki M i'rac olayından
sonra vahyolunm uştur. Bu ise, A llah'ın "Şeytan Ayetleri"ne karşı, P eygam berini
ikaz etm ek için 5-10 sene beklediğini gösterir ki, akl-ı selim ve m antığın kabul
etm esi düşünülem ez" diyor.
Bir kere, "Şeytan Ayetleri" olayına ilişkin ayetler arasında, İsrâ Suresi’nin sö­
zü edilen ayetleri de vardır. A m a birinci derecede ilgili görülen ayetler bunlar d e­
ğildir; Hac Suresi'nin 52-55. ayetleridir.
Kaldı ki, gerek İsrâ 73-75. ve gerek Hac 52-55. ayetler, "Peygam ber'i ikaz"
niteliğinde değil; "olayın açıklayıcısı” niteliğinde görülüyor. Yani olayı anlatır
niteliktedir. B ir olayın anlatılm asıysa çok sonraki ayetlerde de yer alabilir, bu do­
ğaldır, K ur’an'da da benzerleri çoktur. Ö yle olunca, "Peygam ber'i ikaz için şu k a­
dar yıl niye beklenm iştir?" denem ez.
Ve kaldı ki, ayetlerin tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülem ez. Surelerin
"M ekkî" ve "M edenî" olm alan bile çoğu kez tarih için ölçü alınamıyor. "M ekkî"
olan surelerde "M edenî", "M edenî" olan surelerde de "M ekkî" ayetler bulunuyor.

232

Youtube: Tanrı Mı Varmış


2) Yazıcıoğlu, "Esasen N ecm Suresi, 19-20. ayetlerinden sonra gelen söz ko­
nusu ifadeyi (Şeytan A yetlerini) doğru kabul etsek bile, aynı surenin m üteakip
21-23. ayetlerinde putların kötülenm iş olm ası, bir çelişkiye yol açacaktır. Bu du­
rum da m üşriklerin bu çelişkiyi görm eyerek, putların m ethedildiğini kabul etm e­
leri ve bu yüzden secde etm eleri söz konusu olam az" diyor.
O ysa, putları yeren ayetler, öven ayetlerin sureden çıkarılm asından sonra yer
alm ıştır diye düşünülem ez mi?
3) Y azıcıoğlu, "N itekim bu hikâye, ilk devir İslam i kaynaklarda yer alm am ak­
ta, ilk olarak 900'lü yıllarda yaşam ış olan bir tarihçiye (burada am açlanan Tabe-
rî'dir) ait ve Hz. Peygam ber'den üç asır sonra yazılm ış olan bir eserde geçm ekte­
dir" diyor.
Oysa, olay, ölümü 923'te olan Taberî'den çok önce, ölümü 768'de olan ünlü "Si-
ret" sahibi M uham m ed İbn İshak'ın kitabında da yer alıyor . 1
K aldı ki, öyle hadisler vardır ki, çok sonraki dönem lerin hadisçilerinin kitap­
larında yer aldığı halde, "İslam h u k u k u 'n a, "İslam kelam ı"na dayanak yapılm ış­
tır. Yani "hadisbilim "de, bir hadisin "sağlam lığı (sıhhat)" ve çürüklüğü (za'f) için
başka ölçülere vurup değerlendirirler.
Şim di, olayın gerçekliğini dile getiren kanıtları görelim:

1) "Şeytan A yetleri" olayına değindiği, bu olayı dile getirdiği savunulan


ayetler:
a) Hac Suresi'nin 52. ayeti ve izleyen ayetler:
52. ayette, her peygam berin "okuduğu şey"e, "şeytanın bir şeyler kattığı",
am a "Tanrı'nın, şeytanın kattığını neshettiği (hüküm süz bıraktığı) ve kendi ayet­
lerini geçerli, "sağlam kıldığı" anlatılır.
G örüldüğü gibi, anlatım , "Şeytan Ayetleri" diye bilinen ayetlerin, "Kur'an'a
sokulup sonra çıkarıldığı, sokanın şeytan, çıkaranın da Cebrail aracılığıyla Tanrı
olduğu" yolundaki "ifade"lere uygundur. Zaten, "tefsirler" de, bunun için bu
ayetleri, olayın yansıtıcısı olarak görürler. 52. ayetten sonraki ayetlerde de aynı
olaya uygun anlatım lar bulurlar.
b) İsra Suresi'nin 73-75. ayetleri:
Bu ayetlerin anlam ları şöyledir:
"(Ey M uham m ed!) Seni, sana vahyettiğim izden uzaklaştırıp daha başkasını
ileri sürerek bize iftira etm eye sürüklüyorlardı nerdeyse. O zam an seni dost bu­
lacaklardı. E ğer seni pekiştirm iş olm asaydık, andolsun ki, onlara eğilim gösteri­
yordun, az kalsın. O zam an sana, yaşam ı da, ölüm ü de kat kat azab biçim inde tat-
tırırdık. Sonra da bize karşı bir yardım cı bulam azdın."

1 Muhammed İbn İshak, e's-Sîre, tahkik: M uhammed Hamidullah, Arapça, Konya, 1981, s.157-158,
fıkra 219.

233
Youtube: Tanrı Mı Varmış
2) H adisler:
"H A D İS" 1:
"Peygam ber M ekke'de N EC M suresini okurken secde etti ve onunla birlikte,
-a ld ığ ı toprağı alnına götüren yaşlı birinin d ışın d a - M üslüm an ve putatapan her­
kes SEC D E etti."
A nlatan Peygam ber'in arkadaşları:
- A bdullah İbn Abbas
- A bdullah İbn M es'ud
KAYNAK: B uhârî .2 Tirm izî ve öteki hadis, fıkıh kitapları.
SORU:
1) "Peygam ber'in can düşm anı" diye nitelenen putataparlar nasıl oldu da,
"Peygam ber"le bir araya gelebildiler?
2) Putataparlar nasıl oldu da, Peygam berde birlikte secde ettiler?
Bu sorulann karşılığını bulabilm ek için, bundan sonraki hadis iyi incelenmelidir.
H A DİS 2:
"Peygam ber M ekke'deyken N E C M suresini okuyordu." Lat'ı, U zza'yı ve bir
öteki, üçüncü (put) olan M enat'ı gördünüz m ü? diyen yere gelince:
Şeytan, Peygam ber'in diline şunu atıverdi (sokuşturdu):
'İşte bunlar, yüce turnalardır (ğarânik). Şefaatleri de elbette ki um ulur'.
Bunun üzerine (putataparlar): 'M uham m ed daha önce değil, bugün tanrıçala­
rım ızı iyi (sözlerle) andı!' dediler.
Yine bunun üzerine Peygam ber secde etti ve onlar da SECD E ettiler. İşte bu
nedenle de Tanrı şu ayeti indirdi:
'(Ey M uham m ed!) Senden önce hiçbir Peygam ber (resûl, nebî) yoktur ki, şey­
tan onun okudukları arasına, (bir şeyler katıp) bırakm asın. Tanrı, şeytanın bırak­
tığını bozar (kaldırır), kendi ayetlerini güçlendirir. Tanrı Bilen'dir, Hikm etli'dir."
(Hac Suresi, ayet 52.)
A nlatan Peygam ber'in arkadaşları:
- A bdullah İbn A bbas'ın da içinde bulunduğu bir topluluk.
KAYNAK: B aşta Süyuti ve İbn H acer (el-A skalanî) gibi 15. yüzyılın ünlü
"hadis" ve "tefsir" uzm anları olm ak üzere çoğu İslam hadis ve tefsir uzm anları­
nın kitapları.
Ç ok açıkça görülüyor ki:
İkinci hadis, birinci hadisi tam am lıyor. D aha doğrusu, ikisi aynı hadistir. B i­
rincisi eksik, İkincisi tamam.
Ve çok açıkça şunların anlatıldığı görülüyor:
Putataparların Peygam berde birlikte SE C D E etm elerinin nedeni, "Peygam -
ber’in üç putu (Lat'ı, Uzza'yı ve M enat'ı) öven sözlerle anm ası ve bunu, 'ayet' ola­
rak okum asıdır".

2 Diyanet Başkanlığı Yayınları, Tecrid, hadis no. 555, 556.

234

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Ü ç putu öven sözleri, "Peygam ber'in diline ayet olarak sokan", ŞEYTAN'dır.
Yani bu sözlerin oluşturduğu "ayetler", Tann’nm ayetleri değil, "şeytanın ayetle-
ri"dir.
"Şeytanın ayetleri", sonradan, sureden çıkarılmıştır.
Hac Suresi'nin 52. ayetinde anlatılan da budur.
D iyanet'in resm î çevirisindeki Hac Suresi'nin 52. ayetinin çevirisi, tartışılan
yorum katılm ış bir çeviridir, onun için de güvenilir değildir. D oğru çeviri, ikinci
hadiste yer verilen çeviridir.
Bu konuda uzun söze gerek yok. İslam dünyasının en büyük uzm anlarından
Süyuti (C elaleddin Süyuti, ölm. 1505) ve İbn H acer (el-A skalanî, ölm. 1449)
"hadis"i sağlam ve olayı gerçek kabul ediyorlar. Süyuti, hem tefsirinde, Hac Su-
resi’ne 52-54. ayetleri nedeniyle yer veriyor; hem de başka kitaplarında, örneğin
"ayetlerin gerekçeleri"ne (sebeb-i nüzûl) ilişkin yazdığı ünlü kitabında, "Lüba-
bu’ıı-Nukûl fi Esbabi'n-N üzûl" olayı sağlam kabul ettiğini yansıtıyor. İbn H a­
cer'se, "K âdi Iyaz" ve İbnü'l-A rabî gibi kim i yazarların "olayı anlatan hadis"i uy­
durm a saydıklarını, am a bunların bu sözlerinin hiçbir önem i bulunm adığını, çün­
kü olayın ve hadisin "birçok y o f'd a n gelen tanıklıklarla doğrulandığını belirtiyor.
İbn Hacer, F ethu'l-B ari adlı kitabının, Hac Suresi'ne ilişkin kesim inde açıklıyor.
O nun bu açıklam asına da Süyuti, kitabında yer veriyor.
Süyuti de, İbn H acer de hangi hadisin sağlam , hangisinin çürük olduğunu en
iyi bildikleri İslam dünyasında kabul edilegelm iş uzmanlardır. Ve bunlar için de
"dinsiz, İslam düşm anı" suçlam ası yapılam az.
K ısacası:
1) "Şeytan Ayetleri" olayı gerçektir. B unu yok saym a çabaları da boşunadır.
2) Diyanet İşleri Başkanlığı en büyük İslam otoritelerince de sağlam kabul edi­
len hadise dayalı ayetlerle destekli bu olayı yok saym a yerine ülkede kim seye ya­
rarı olm ayan din terörünü kınayıcı çabalara girse çok daha yararlı bir tutum göster­
m iş olurdu. Çünkü gerçek olduğu halde bu olaya, "iftira"dır, "dinsizlerin uydurm a­
sıdır" biçim indeki sözler, cinayete azm ettiren fetvalara çanak tutm aktan başka bir
şeye yaram az

2 000'e Doğru
19 M art, 1989, yıl 3, sayı 12

235
Youtube: Tanrı Mı Varmış
KU R'A N 'A VE M U H A M M ED 'E G Ö R E TÜ RK LER İSTESELER DE
M Ü SLÜ M A N O LA M A ZLA R

"Tevrat'ın Tanrısı"m n son derece "ırkçı" olduğunu hem en herkes bilir. K im i


araştırm acılar, bu "Tanrı"daki özelliğin, Yahudilik için "yararlı" olduğunu da sa­
vunurlar. Ne var ki, şu da bir gerçek: Bugün, "Yahudiler"in sergiledikleri tüyler
ürpertici ve insanlık dışı acım asızlıklarda, Tevrat'taki ”Tanrı"nın (Yehova) ilkel,
katı bir ırkçı oluşunun payı az değildir.

"KITALUT-TÜRK" HADİSLERİNDEN... “Müslümanlar, Türklerle kesin öldürüşecekler."

236

Youtube: Tanrı Mı Varmış


K ur'an'ın "Tanrı"suıın Irkçılığı

T evrat'ınkinin "ırkçılığı"nı herkes bilir de, "K ur'an'ın Tanrı'sı"m n "ırkçılığı"nı


çoğu kim se bilm ez. Ve kim i "iyi niyetli aydınlar" bile, K ur'an'ı ve "Tanrı"sım
"evrensel" sanır. O ysa, K ur'an'm ki, Tevrat'ınkinin bir çeşit "kopya"sıdır. Bunu,
bu "Tann"nın "Îsrailoğulları"m nasıl tanıttığından bile anlam ak m ümkün:

"En Ü stün Toplum , İsrail Toplumu"

B una, kim ileri şaşacaklar. Ne var ki, b ir gerçek. İşte ayetler:


K ur'an'ın "Tanrı"sı, tıpkı, Tevrat'ın "TanrTsı "Yehova" gibi, iki yerde, aynen
şöyle seslenir:
"Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nim eti ve sizi dünyalara üstün kıldığım ı ha­
tırlayın." (B akara Suresi, 47, 122. ayetler, D iyanet çevirisi.)
B ir y an d a İslam dünyasın d ak i "Y ahudi düşm anlığı", öb ü r yanda da,
K ur’an'daki "Tanrı"nın "İsrailoğulları"na böyle seslenişi... Bir çelişkidir bu. B u­
nu da geçelim .

A rap T oplum undan Başkası "M uhatap" Değil

K ur'an'da birçok şey anlatılır. "K aynaklar"ı biliniyor bugün. A m a "Tanrı'dan"


diye sunulur. Bu "TamT'yla "insanlar" arasında, daha doğrusu, "zam an"ına göre
"bir kesim insanlar", "bir toplum " ya da "bir toplum un bir kesim i" arasında da bir
"elçi". "Tanrı Elçisi" diye sunulur. "Peygam ber" deniyor. K ur'an'da anlatılan o ki,
"Tanrı" şu açıklam ayı yapm akta:
"Biz her peygam beri, kendi toplum unun diliyle gönderdik. İlle de böyle yap­
tık ki, o toplum dan olanlara anlatabilsin." (İbrahim Suresi, 4. ayet.)
D em ek ki, K ur'an'a göre, "Tanrı'nın E lçisi"nin bir "toplum "u var. "Elçi",
"ırk"ından geldiği bu "toplum "la "Tanrı" arasında yapar aracılığını. N e iletecek­
se bu "toplunT'a ve "kendi diliyle" iletm ekle yüküm lü. K ur'an'da anlatılan bu. Yi­
ne buna göre; M uham m ed de bu yüküm lülüğü taşım akta. Onun da bir "toplum u"
var ve o da "Tanrı"sıyla bu "toplum " arasında bir "aracı".
K ur'an'ın bütünü içinde, M uham m ed'in "kavm "ından, yani "toplunT'undan
"Tanrı vahiyleri"ni, bu "toplunT'a iletm ek zorunda olduğundan, bunu yaptığından
söz edilir. M uham m ed’in "toplum "u, "Arap toplum u"dur. Ö yleyse "m uhatap" da
bu toplum dur. K ur'an, kendi deyim iyle "A rapça"; seslendiği kesim de "Araplar".
A m a "A raplar"ın da "tümü" değil; yalnızca "bir kesim i".

237
Youtube: Tanrı Mı Varmış
KITALUT-TÜRK" ("TÜRKLERLE ÖLDÜRÜŞME") HADİSLERİNDEN.
“Sonunda Türkler kesilecekler... (Ebu Davud, Kitabu'l-Clhâd/9, hadis no. 4305.)

K orkutm a Yalnız "M ekke ve Ç evresi"ne

A yetler çok açık. "Kur'an'Ta yapılan "uyarı'Tarın, "korkutm a’Tarın, "M ekke"
(Üm m üT-Kurâ) ve "çevresi"ne yönelik olduğu, E n'âm Suresi'nin 92., Şûrâ Sure-
si'nin 7. ayetinde, kuşkuya yer bırakm ayacak bir açıklıkla anlatılıyor. Evet,
K ur'an'ın "muhatab'T, "M ekke ve çevresi"dir yalnızca. Bugün kendilerini "M üs­
lüm an" sayan öteki toplum lardan hiçbirinin, bu kapsam da yeri yok. K onu, bu
denli açık.
M uham m ed'in "tüm insanların peygam beri", K ur'an'ın da "tüm insanlara yö­
nelik" olduğunun anlatıldığı ayetler de var. K ur'an'daki nice çelişkilerden biridir
bu. A m a, "kendisine açıklam a yapılan toplum "un "Arap toplum u", bu toplum
içinde de yalnızca "M ekke ve çevresi"nin (hem de o zam anki) "halk"ı olduğu da
bir gerçek. B aşka toplum lardan, bu arada "Türkler"den "M üslüm an" olanlar ol­
muş; daha doğrusu kendilerini "M üslüm an" saym ışlar; am a K ur'an'ın hangi top­
lum u "M üslüm an" saydığı önem li.
Ö zellikle "Türkler" için "hadis"ler vardır. T ürkler için hiç de iyi şeyler söyle­
m eyen bu hadisler, örnek ve yürekli bilim adam ı Prof. Dr. İlhan A rsel'in Arap
M illiyetçiliği ve Türkler adlı kitabında çok çarpıcı biçim de yer alm akta . 1

1 Bkz. Kaynak Yayınları, 6. basım, 1999, s.63 ve öt.

238

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Muhammed'in Türk Düşmanlığı

K endilerini "M üslüm an" sayan "T ürkler"i M uham m ed, "M üslüm an" say­
m ak şöyle dursun; "düşm an" diye "ilan" etm iştir. İslam dünyasında en sağlam
kabul edilen hadis k itaplarında da bu var. Başlı başına bir bölüm olarak. B ölü­
m ün adı da çok ilginç: "K ıtalu't-T ürk." A nlam ı da, "Türklerle öldürüşm ek (sa­
vaş)". B uhârî'de, E bu D avud'da ve T irm i.î'd e bölüm ün adı bu. İbn M ace'de
"B âbu't-T ürk", yani "T ürkler B ölüm ü". M üslim 'deyse, "K ıyam et alam etleri"
arasında y er alıyor.
M uham m ed, "Peygamberliğinin bir kanıtı" olarak, gelecekten "haber" verirken,
"Kıyam etin bir alameti" olarak "Türklerle nasıl çarp ışılacağım , "M üsiümanlar"ın,
"Türkleri nasıl öldürecekleri"ni de anlatıyor. H em "Türk" diye ad vererek, hem de
" ta r if ederek, yüzlerinin, gözlerinin, burunlarının, derilerinin, renklerinin nasıl ol­
duğunu anlatarak. Anlaşılan o ki, Türkler konusunda kendisine birtakım bilgiler
verilmiş. M uham m ed'in anlatm asına göre, "Türklerle öldürüşme", ta "K ıy am efe
dek söz konusu. "K ıyam etin bir alam eti” olarak da "M üslümanlar", yeryüzündeki
"Türkleri öldürüp temizleyecekler". Yoksa "Kıyamet kopmayacak".
İşte hadislerden b ir kesim:

"M üslüm anlar, Türklerle öldürüşm edikçe, kıyam et kopm ayacaktır. Yüzleri
kalkan gibi, üst üste binm iş (kalın) derili olan bu top lu m lar... kıl giyerler ."2

"Siz (M üslüm anlar), küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, deri­
si üst üste binm iş olan toplum la öldürüşm edikçe kıyâm et kopm ayacaktır ."3

"Şu da kıyâm et alâm etlerinden: K ıldan (keçe) ayakkabı giyen bir toplum la
vuruşup öldüreşeceksiniz. G eniş yüzlü, yüzleri kalkan gibi, üst üste binm iş
derili toplum la vuruşm anız-öldürüşm eniz kıyâm et alâm etlerindendir. Siz
(m üslüm anlar), küçük gözlü, kızıl yüzlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gi­
bi, derisi üst üste binm iş olan Türklerle öldürüşm edikçe kıyâm et kopm az ."4

"Sizinle (siz m üslüm anlarla), küçük (çekik) gözlü toplum , T ürkler savaşa­
caktır. Siz onları, üç kez önünüze katıp götüreceksiniz, süreceksiniz. So­
nunda Arap Yarım adası’nda karşılaşacaksınız. Birincide, olanlardan kaçan
kurtulur. İkincide kim i kurtulur, kim i yok edilir. Ü çüncüdeyse onların tüm ü
kırılacaktır ."5

2 Müslim, e's-Sahîh, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no. 2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-M elâhim/9;
Babun fî Kıtâli't-Türk, hadis no. 4303; Neseî, Sünen, Kitabu'l-Cihâd/Babu G azveti’t-T ürk...
3 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/96; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu’l-Fiten/62, hadis no. 2912; Ebu
Davud, Sünen, hadis no. 4304; Tirmizî, hadis no. 2251; İbn Mace, hadis no. 4096-4099.
4 Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/95; M üslim , e's-Sahîh, Kitabu'l-Fiten/66, hadis no. 2912; İbn
M ace, hadis no. 4097-4098.
5 Ebu Davud, Sünen, hadis no. 4305.

239

Youtube: Tanrı Mı Varmış


^ S |
V hv \ *j «C JC U ^ n K * ¿ h * ^ **
ı« U J S \,* J
İÇ ^ ıM İ Z İ 'İ t-J l
-4"* * -* -\< ,
l¥i4û "C^-kt *C»VW*U ih *£ f '¡¿¿lUtfi iYm^
d d 4 j* k & j£ , * k k '^ ç L İ^ L it i * M V t-* « « J

¿4
V t R »
WWCU.î 4*>
?I»(U ^ j

"KITALUT-TÜRK" HADİSLERİNDEN. “Türklere karşı kıtâl, kesinlikle olacak."...


(Buhârî, e's-Sahîh, Kitabu'l-Cihâd/96.)

M uham m ed'in, bugün kendisine "Peygam berim iz, efendim iz" diyen Türklere
bakışı, tutum u budur işte.
insanlara "insan" olarak bakm ak gerekir. H angi ırktan, hangi renkten ve han­
gi "din 'den olurlarsa olsunlar ya da hiçbir dinden olm asınlar. A m a "dinler", "din­
liler", "ırkçılar" böyle bakam am akta. Yahudisi, H ıristiyanı, İslam inanın hep bir­
birine düşm an. Irkçılar da kendi ırklarından olm ayanlara karşı böyle. B ugün dün­
yam ızın yaşadığı nice acı olaylarda, bu ilkelliğin payı az değildir. B unlardan
arınm alı artık insanlık. Yoksa, acım asızlıklar, acılar, gözyaşları sürüp gidecektir.

2000'e D oğru
28 O cak 1990, yıl 4, sayı 5

240

Youtube: Tanrı Mı Varmış


İSL A M C IL A R IN PEHLİVANI YOK

Eski m üftülerden Turan D ursun, "Şeytan ayetleri olayını tartışm aya hazırım "
dedi. 2000'e D oğru 15 gündür Turan D ursun ile aynı m asaya oturup konuyu tar­
tışacak bir İslamcı düşünür arıyor. Ç alm adığım ız kapı kalm adı. D iyanet İşleri'ne
başvurduk. A nkara ve İstanbul İlahiyat Fakültelerini, İslam cı basın organlarını,
tek tek İslam cı fikir adam larını aradık. H içbiri tartışm ayı kabul etmedi.
K onu, İslam ın yüzyıllardır tartıştığı b ir konuydu. Problem , öncelikle İsla-
m ın problem i. K aynaklar, K ur'an ve hadisler dahil, İslam ın tem el k aynaklarıy­
dı. A ncak İslam cılar konuyu tartışabilecek bir pehlivan çıkaram ıyorlardı. "Ş ey­
tan Ayetleri" üzerine çeşitli yazılar yazılıyor, hatta H üseyin H atem i bir kitap
yayım lıyordu. A m a m asanın üzerine hadis k itaplarını, İslam ın en güvenilir d ü ­
şünürlerinin eserlerini koyarak y apılacak bir tartışm ada yoklardı.
2000'e D o ğ ru n u n daha önce İslam kaynakları üzerine yaptığı yayım lardan
sonra birçok İslam cı fikir adam ı, "Bu konuyu bize niçin sorm adınız, bizim görü­
şüm üzü niçin alm adınız?" diye serzenişte bulunm uşlardı. İşte şimdi kendilerini,
konuyu İslam kaynaklarının ışığında konuşm aya davet ediyorduk. Ü stelik Ş ey­
tan A yetleri'nin varlığını kanıtlayanlar, İslam ın karşıtları değil, İslam ın en itibar­
lı âlim leridir.
Bu durum da 2000'e D oğru, konuyu Turan D ursun ile görüştü. A m a İslam cı
çevrelerden fikir m eydanına çıkacak bir pehlivan aram aya devam edeceğiz. İs­
lam cılara burada bir kez daha aynı çağrıda bulunuyoruz.
2000'e Doğru, "Şeytan A yetleri'ne daha önceki yayımlarında olduğu gibi, bir
tarihsel gerçeğin aydınlanması açısından bakıyor. Salman Rüşdi'nin konuyu tarih
gerçeklerinin ötesinde inanç sahiplerinin tepkilerine yol açan fantazilerle ele alm a­
sı, sağlıklı tartışm aya zarar veriyor. Biz, hem bilimsel kanılara, hem de dinsel inanç­
lara saygılıyız. Düşün konularına şiddetin sokulmasını kınıyoruz. Gönüllerin inci­
tilm esine karşıyız. Öte yandan, gerçeğin tartışılm asına hiç kim se yasak getiremez.

- M ekke'de bir putataparlık dönem i var. Bu "Şeytan Ayetleri" çoktanrıdan


tektanrıya geçişteki bir ara aşam ayla m ı ilgili?
- Tektanrı aşam asının M uham m ed'le başladığını sanıyorlar. Hiç ilgisi yok.
Ç ünkü tarihin hiçbir dönem inde çoktanrıcılık ya da tektanrıcılık olm am ıştır. Tek-
tanrıcılık dedikleri dönem de, çoktanrıcılık vardır, çoktanrıcılık dedikleri dönem -

241

Youtube: Tanrı Mı Varmış


de tektan n cılık vardır. K ur'an bunu kendisi açıklıyor. M uham m ed, o "putatapar"
denilen kim selere soruyor: "Siz niye tapıyorsunuz? Siz biliyorsunuz gözü gör­
m ez, bir şeye yaram az, canlılıkları olm ayan şeylere nasıl tapabilirsiniz?" O nlar
da, "Sen biliyorsun ki, biz bunlara tapm ıyoruz. Tapacak kadar akılsız kim seler
değiliz" diyorlar. A slında M uham m ed de biliyor böyle olduğunu. A m a iş pole­
m ik çerçevesinde kalıyor. D iyorlar ki, "Yukarrıbûnâ illallahi zulfâ". K ur'an bunu
açık açık söylüyor. "Biz", diyorlar, "A llah'a yaklaştırsınlar diye bu put denilen
şeylerin sim gelediklerini aracı yapıyoruz." D iyelim ki şu heykel. "Bu heykelin
sim gelediği bir varlık var. N asıl A llah, görünm ez bir varlık olarak inanılıyor, o,
put denilen heykellerin, heykelciklerin de sim geledikleri varlıklar var. Bu varlık­
lar ikinci dereceden varlıklardır. Bunlar, A llah'a insanları yaklaştırm ak için ara­
cıdırlar. Ç ünkü A llah o denli büyüktür ki, aracı olm adan ona yaklaşılm az. A ncak
sim gelerin sim geledikleri varlıkların aracılığıyla biz O 'na yaklaşm aya çalışıyo­
ruz." "Ç ontanncılık" denenle "tektanncılık" denen arasında ad değişm eleri ol­
m uştur yalnızca. Bu dönem de de yine sim geler arasında da en başta olanlar var­
dır. N asıl İslam da, Yahudilikte, H ıristiyanlıkta başm elekler vardır: C ebrail, M i-
kail, İsrail, A zrail g ib i... Putların da -y a n lış olarak put denilen sim g elerin - sim ­
geledikleri varlıklar içinde en önde, en gözde olanları vardır.

ly t 1—it i : JL jİ < J .».mİ j j l j —t ı k . 4 ^ i+ \ U (219

{4> fd â lt f j y M j i 'lig j . S

<^Lc iU I «Ut j Cukljiü • f i — C.'l 4* 1 > I

J -lL İ â j j ij * ‘ .(S) C O LJI

L ^ jjI a » i •; J L .L . wı ' —

l 11 L jU C u ij i 2İ-J.Ü jlUiaâU j , k - i lj

•Çıifi *i—.1 ^■Haııj â t Inmtj «ilj

• L a j İ o #UİI ^ û - i 5*-* O J I
¿¡1 jd i—* jm UÜ : J t i j < 1 » â l* * > L J I * 4 * ¿ ¡¿ m i*

ilil dil jj *-» . İÜ J-J.I Lal Clkîj > fc dil j i «—


L ^a : il iü t J y d ü . o ıL k y > fL * a i id x

(/-V l i i Yİ y p -d Y j J > - 0 d i â ja» L iL a 'jl


. (1 ) i, fy L ıı : il ¿2 J l « . . . ilu L İ

......
SİRETU İBN İSHAK, FIKRA 219. Olayı anlatan hadislerden.

242

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- B ir hiyerarşi v a r...
- Tabii tabii. İşte bunların arasında en başta olanlardan üç tane Tanrıça, Şey­
tan A yetleri nedeniyle gündem de olan Tanrıçalardır. Lat, Uzza, M en a t... sözcük­
lerine dikkat ettiğinizde gerçek daha iyi ortaya çıkar. Şimdi Lat, A llah sözcüğü­
nün dişilidir.
- Tanrıça yani.
- Evet. A llah, eril bir sözcüktür. Fransızcada "masculin" deniyor ya. Lat ise,
"fem inin"dir. Nasıl Em in ve Em ine vardır. E m in’in Em ine'sidir Lat. Sonra A l­
lah'ın sıfatları var. 99 sıfatı. B unlardan birisi de Eaz.
- A ziz'den m i geliyor?
- A ziz, değerli; Eaz, en değerli, en güçlü anlam ında. O da erildir, onun da di­
şili Uzza.
- En değerli oluyor.
- En değerli, en güçlü. İşte bu Tanrıçalar, Tanrı'nın ve niteliklerinin dişili ol­
dukları için bunlara yaklaşm ak Tanrı'ya yaklaşm ak sayıldığı için aslında M u-
ham m ed bunlara pek fazla karşı değildi.
- B aşlangıçta...
- B aşlangıçta bunlara karşı değildi. K arşı olam azdı. H atta M uham m ed'in put­
lara taptığı dönem vardır. Çünkü "tektanrıcılık" denen dönem i o dönem den ayır­
m ak m üm kün değildir.

( b-Çhjı o J îj) J j j j ) v / 31 <y (


ûLtN' j jwJI J 1 ’ ot*' O* (
fJ&L l \jyji# ¿i ti' ^ '* !/ f t * Kjî* ^
y, ( j ^ J *

■ jS E fiJ !)!« M J L * .

(£ ji ¿tefe) JL*¿b ( 'ft- M ) '** Cj

SÜYUTİ'NİN TEFSİRİNDEN. (Celaleyn, c . 1, s.4 1 .)

243
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Zaten peygam berlik, resullük gelm esi daha sonraki bir aşam ada.
- D ikkat etm ek gerekir ki, P eygam berler de bir aracıdır. N asıl putlar, onların
sim geledikleri varlıklar birer aracı sayılır. Allah'a; Peygam ber de bir aracıdır.
E sasen A rap dünyasında da şairlerin Tanrı'yla ilişkileri olduğu kabul edilirdi ve
her bir şairin de bir cini o ld u ğ u ... H ani ilham perisi derler ya? O radan kalma.
M uham m ed'in de bir cini olmuştur. M uham m ed'in de cini Cebrail olm uştur. Cin
denm em iştir de m elek denm iştir.
- Hz. M uham m ed'in o şair geleneğinin bir tem silcisi olduğu söylenebilir mi?
- Tabii tabii. Bu olayda da olduğu gibi, ortaya çıkıyor. Bu Şeytan Ayetleri'ne
konu olan sözler aynen şöyledir; şiirsel olarak: E'lâle veıl-U zza ve M enatrıs-sa-
lisete'L uhrâ / Tilke ğarâniku'l Ulâ. / Ve inne le şefâatehunne le Turca. Yani: "Lat
ve U zza ve bir üçüncüsü olan M enat. B unlar yüce turnalardır. (K uğular) ve bun­
ların şefaati kesinlikle umulur."
Şim di bu sözler, N ecm Suresi'nin sözlerine, ayetlerine şiirsel olarak da çok
uygundur. Aynı uyaktadır, aynı kalıptadır. B unlar A rabistan'da M uham m ed döne­
m inde de, M uham m ed dönem inden önce de şiir olarak zaten biliniyordu. Bu Şey­
tan A yetleri biliniyordu. M uham m ed'in yaptığı şu olm uştur: N ecm Suresi'nde o
sözleri ayet diye okum uştu.

BUHARI E'S-SAHİH «¡TABU SUCÛDİ'L-KUR'AN. "Peygamber, Necm Suresini okuduğunda,


Müslüman, p u ta ta p a r herkes birlikte secde etmişti."

244
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Yılı belli mi?
- K im se bir tarih koyam ıyor. İlk, M ekke dönem indeydi. O zam an bu N ecm
Suresi'ni okurken, o aynı uyaktaki sözler M uham m ed'in diline kendiliğinden gel­
m işti. A m açlı olarak da yerleştirm işti M uham m ed. Çünkü iki yönden yararı var­
dı. Birincisi, o puta tapanlarla m üm aşaat yapm ış olacaktı. Yani onlarla aynı nok­
tada yürüm üş olacaktı bir süre.
- B ir ittifak oluyordu ya da u zla şm a ...
- Tabii, uzlaşm a olacaktı onlarla. İkincisi, bunu söylerken M uham m ed, ayet
k alıp ların d a söylediği için ayet olarak tanınm ası m üm kün olabilecekti. O ndan
sonra dönüşü de kolay olabilecekti. N itekim sonraki sözleriyle öyle dem eye
getirdi. "Bak, ayet kalıplarında. B en nereden bileceğim bunun Şeytan tarafın ­
dan uydurulduğunu. Şeytan, C ebrail kılığ ın a girdi, benim önüm e geldi. B ana
bunları söyledi. K alıp da aynı olduğu için sesim i çıkarm adım ." Ö te yandan o n ­
lar da T anrıçaları görünce, daha doğrusu bu Tanrıça öven sözlerin ayet olarak
okunduğunu görünce M uham m ed'in "H adi birlikte secde edelim " sözüne karşı
çıkm adılar.
- O rada bir uzlaşm a oldu yani.
- Eğer, başka kalıplar içerisinde olsaydı onlar o hileyi kavrayacaklardı. Hile,
A rapçada çare demektir. Bu m etodu kullandı. M etod yararlı da oldu. Ç ünkü bir
hoşgörü ortam ı doğdu. H atta H abeşistan'a göçm üş olan M üslüm anlara kadar y a­
yıldı da -b ü tü n tarihçiler kabul ederler. H abeşistan'da M üslüm anlar, M ekkeliler
tüm den M üslüm an oldu diye dönüş yaptılar. Yani öylesine bir özgürlük ortam ı
doğdu. O arada da daha başka yerlerde ittifaklar kurulabildi. Putataparlarla bir­
likte olm a gereksinim i kalm adı. O zam an dedi k i "C ebrail geldi, bana böyle söy­
ledi. Sen burada yanılm ışsın. A llah'ın gönderm ediği ayetleri sen ayet olarak sun­
m uşsun. Bu yanlış".
- Salm an R üşdi ile başlam ıyor değil m i bu tartışm a?
- Şimdi bütün bu tartışm alara Salm an R üşdi'nin kitabı yol açtı gibi gözükü­
yor. O ysa o sadece bir simgedir. Salm an R üşdi'den önce de olayın yankıları var.
M esela, A hm et H am di A kseki'nin bu olay üzerine bazı fikirleri v a rd ır... 19. yüz­
yılda da üzerinde çok durulan b ir olaydı bu. Batı'nın doğubilim cileri, K ur'an'ın
Tanrısal bir kitap olm adığını kanıtlam a çabası içinde bunu da söylem işlerdir. B u ­
nun karşısında, İslam âlem inden hem en reddiyeler yazıldı. Bu neden böyle? Ta­
rihin hangi dönem inde olursa olsun, İslam polem ikçileri, hep bu yolu izlem işler­
dir. En açık şeylere bile reddiyeler yazm ışlardır. H atta doğubilim ciler, İslam po-
lem ikçilerinin reddiyeleri üzerine kitap bile yazm ışlardır.
- B ir yandan da diyorsunuz ki, 15. yüzyılda yaşayan Celaleddin Süyuti inkâr
etmiyor.

245
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- O reddiyecilerden değil. C eîa-
$ 4 « J I

leddin Süyuti olsun, İbn H acer el-


¡ . j '? j l <Li«* Ul
A skalanî olsun, reddiyecilerden d e­
* n ğil. A slında reddiyeciler, İslam o to ­
0 ^ 1 <£vS»r.'Î. ♦«¡¿¿T** ritesinden sayılan kim seler değildir.
Ç ok âlim kabul edilm ezler, A hm et
H am di A kseki de çok âlim bir kişi
^ '4 - ' y ! | V>| değildir. B unları gerçek ilg ilen d ir­
*!

!>»».»** <jd. J* ’i j I m iyor. Sadece şeriatla, şeriat siy ase­


p i J p 'i f ı.ı ıi p - * ı* n r | f - r """
tiy le ilgilenirler. N erede İslam a za­
■ U 't ) ‘
rarı dokunur dedikleri şey varsa,
«U5ü»# hepsini, ne olursa olsun, aslı olsa bi­
■*•■«** le reddetm e yoluna gitm işlerdir. Bu
ıŞ ' JU * çabayı T ürkiye'de en başta A hm et
H am di A kseki üstlenm iştir. Yani her
O ^ P ‘,
ülkede bir A kseki bulunm uştur ve
¿4^
Şeytan A yetleri'ne reddiyeler y az ıl­
y & )
m ıştır.
•& - Ç ok önem li İslam âlim lerinden
ö ğrendiğim iz konuyu T ürkiye'de de
i İsla m cı d ü şü n ü rlere g ö tü rd ü k ve
¿r»i ( JUl tartışalım dedik. B öyle bir ta rtışm a ­
iİü L
ya çıkmadılar. Bu konuda ne d iyo r­
SÜYUTİ'NİN LUBAB-ÜL KULUPADLI KİTABINDAN,
"ibn Hacer: Hadis doğrudur. Hadisin aslı yok sunuz?
diyenlerin sözünün hiçbir önemi yok." - Tartışm aya çıkm am aları ilginç.
B enim adım dan söz etm işsiniz. B e­
nim le onların b ir araya gelip tartışm aları benim yönüm den m üm kün, am a onla­
rın yönünden m üm kün olm uyor. Yani onlar dişlerine göre bir kim se seçerler. Bu
olayı benim le tartıştıkları zam an reddedem eyecekler. Çünkü ben onlara siz han­
gi yönden inkâr ediyorsunuz diyeceğim . G elin tartışalım , bakalım var mı, yok
m u? İslam otoritelerinin eserlerini ortaya koyacağım . K aynakları ortaya koyaca­
ğım . D insizler uydurm uştur deniyor. Haydi buyurun bakalım bunların hangisi
dinsiz? B uhârî mi dinsiz? Ki hadisin bir bölüm ünü B uhârî de koym uştur kitabı­
na. İbn H acer el-A skalanî m i dinsiz, Süyuti m i dinsiz? Sonra bu ayetleri tefsirle­
rine koyan sayısız İslam m üfessiri, bunlar m ı dinsiz? B ırakın dinsizliği gelin şim ­
di sizinle hadis tenkidi yoluna gidelim . H adisin sağlam lığı için ölçüler nelerdir?
Ç ürüklüğü için ölçüler nelerdir? İslam otoriteleri neler söylem iştir, sağlam lık ve

246
Youtube: Tanrı Mı Varmış
çürüklük yönünden? Bunları ortaya koyalım , soğukkanlı olarak tartışalım . E, bu­
na girem ezler, çünkü girdikleri zam an bakacaklar bu hadis sağlamdır. Yani olay
sağlam dır.
- Siz biraz bize İslam kaynakları konusundaki uzm anlığınızı, hayatınızı kısa­
ca anlatır m ısınız? Sanıyorum m üftülük yaptınız.
- Y ıllarca m üftülük yaptım , çok uzun süre. M üftülükten ayrıldım , TRT'ye
geçtim . TRT'de prodüktör olarak çalıştım . Sonra TRT'den em ekli oldum.
- Yabancı dil biliyor m usunuz?
- Yazık ki bildiğim yalnızca Arapçadır. A m a klasik A rapçayı biliyorum ve
klasik A rapçayı kendi dilim i bildiğim kadar, hatta daha da iyi bildiğim i söyleye­
bilirim .
- K lasik A rapçadan kastınız K ur'an'ın zam anındaki... 6. yüzyılda b a şla yıp ...
- D aha öncelere dayanır. K lasik A rapça, F usha Sahîh A rapça deniliyor ki, asıl
A rapça, bozulm am ış A rapça. O bozulm am ış A rapçayı çok iyi bildiğim i söyleye­
bilirim. B ugünkü A rapçayı da bilirim , am a o ölçüde değil. A rapçayı bilm em in
önem i şurada; İslam kaynakları o A rapçayla yazılıdır. Hem K ur'an, hem hadis
tüm İslam kaynaklarında. Ayrıca benim uzm anlık alanım var. Örneğin, fıkıhçı-
yım ben, yani İslam hukukçusuyum . K elam cıyım , İslam kelam cısıyım . O da ay­
rı bir daldır. H adis bilim cisiyim , yani bir hadis nasıl çürük olur, nasıl sağlam olur.
U sulü hadisten bilinir; usulü hadisçiyim . İslam ın bu dallarını sadece m eslek ola­
rak da değil, özel çabalarım la da öğrenm eye çalışırım . Yani beni bu alanda, k ar­
şım da olanlar da yanım da olanlar da uzm an olarak görürler. Ayrıca doğubilim ci-
yim . Ben şim di kendim den sıkılıyorum anlatm aktan. Bu arada tüm dinlerin k u t­
sal kitaplarını karşılaştırdım . B ir din etnoloğuyum .
- İslam âlim leri bunu tartışabilseydi, biz 15. yüzyıldan daha mı gerilere d ü ­
şeceğiz?
- A cı olan bu. O kadar politize ettiler ki İslam ı, tartışılam az durum a getirdi­
ler. A m aç da o. Zaten terör, şeriat terörü burada kendini gösteriyor. K orkutacak,
ses çıkarılm ayacak, onunla konular kapatılacak.
- Sayın Ilhan A rsel'e "katli vaciptir" diye A lm anya'dan fe tv a çıkardılar. Bunu
nasıl karşılıyorsunuz? O da nihayet İslam kaynaklarını inceliyor değil mi?
- Evet. B en İlhan A rsel için şunu söylerim : A rsel'in yazdığı kitaplar hangisi
olursa olsun, çağım ızın kitaplarıdır. Teokratik D evlet D üzeninden D em okratik
D evlet D üzenine adlı kitabı olsun, A ra p M illiyetçiliği ve Türkler adlı kitabı o l­
sun, A ydınlar diye bir kitabı var, o olsun, B iz P rofesörler adlı kitabı olsun ve en
son Şeriat ve K adın adlı kitabı olsun, gerçekten çağım ızın kitaplarıdır. Hele bu
sonuncu kitabını didik didik okudum . G erçekten bir öm ür ister, öylesine bir k i­

247
Youtube: Tanrı Mı Varmış
tabı yapıp m eydana getirm ek için. C em alettin K aplan'ın fetvasına gelince, ben
yakından tanıyorum K aplan'ı. A rkadaşlığım ız da, m eslektaşlığım ız da var. B ir
araya gelip konuşm uşluğum uz filan var. C em alettin K aplan da İslam ın işte o sö­
zünü ettiğim reddiyecilik, siyasal çerçevede eriyip gidenler arasında yerini al­
m ıştır. O da İslam ın ne dediğinden çok, İslam ı nasıl ortaya koym ak gerektiği ile
uğraşan b ir kişidir. G erçek bir incelem eci değildir. O şeriatı getirm eye çalışıyor.
Şeriatı getirm ek için de izlediği yöntem vardır. İşte o yöntem e uyuyor. Şim di o
yöntem e İlhan A rsel'in kitabı en büyük darbeyi indirdiği için, şeriatçılar onu h e­
d e f aldılar.
- C em alettin Kaplan bilgili midir?
- Şim di doğrusunu söylem ek gerekirse, evet bilgisi yoktur denem ez. A m a bir
"m udakkik", yani bir incelem eci, araştırm acı değildir, bir şeriat politikacısıdır.
- P eki bilgili olduğuna göre K aplan da, Süyuti de, Buhârî, de diğer kaynak­
larda bunları görm edi mi?
- K uşkusuz gördü. İlhan A rsel'in kitabının İslam kaynaklarına uygun olduğu­
nu da biliyor. Çok çok yakından biliyor. A m a onu işin siyasal yönü ilgilendiriyor.
- M üslüm anlıkta yalancılık olur mu?
- Ş eriatın en baş taktiği "harp hiledir". Yani "savaş hileyle kazanılır". H i­
leyle bunu yürüteceksiniz, ortaya koyacaksınız. H angi alanda olursa olsun. O n­
lar şim di kendilerini bir savaş içinde görüyorlar. O savaşta yalanın her türünü
sergilem ekte k endilerini yetkili görüyorlar. Yani m übah görüyorlar. Yol onlar
için m übahtır. B ir de şu gerçeği ortaya k oym ak gerekir: C em alettin K aplan şe­
riatçıdır. H um eyni de şeriatçıdır. Şeriat acım asızlıktır. Şeriat terörizm dir. O nun
için de o n lar bu acım asızlığı sergiliyorlar. Yani o da şeriatın hükm ünden başka
b ir şey ortay a koym uyor. Ç ağdaş insanın kafasını avuçlarının arasına alıp d ü ­
şünm esi gerekir. D em ek ki şeriat budur. Yani şeriat egem en olduğu zam an ö z­
gürlük diye b ir şey olm ayacak, dem okrasi diye bir şey olm ayacak. K im ileri der
ki, bırak alım onlar da kendi partilerin i kursunlar. B ırakalım onlar da g itsinler
sokaklarda m iting yapsınlar, şeriatı istiyoruz diye. B unun olm ası dem ek teröre
de ev et d iyelim dem ektir. Yani b ırakalım terörizm partisi kurulsun. Ö zgürlük
düşm an lığ ın a ilişkin parti kurulsun. O nlar da kendi m itinglerini yapsınlar. D e­
m okrasi, özgürlük isteyenler bunların zıttı b ir partinin kurulm asını istey em ez­
ler, ev et diyem ezler. C em alettin olayı olsun, H um eyni olayı olsun bunu açık
seçik ortay a koyacak niteliktedir.
- Bu konular gündem e getirilince, hem en bir Yahudilik suçlam asıdır gidi­
yor. ..

248

Youtube: Tanrı Mı Varmış


- İslam şeriatının teröre yönelik yanı Y ahudilikten kaynaklanır daha çok.
Ç ünkü İslam , dünya hüküm lerini, "şeriatı" Tevrat'tan almıştır. Yahudi şeriatın­
dan. Bugün İsrail'de görülen kandökücülük ve acım asızlık da bu şeriattan kayna­
ğım alır. Tevrat’a bir bakarsanız Y ehova'nm bir savaşçı olarak Yahudilere katıldı­
ğını ve Yahudileri kendi dışlarında bulunan toplum ları vurm aya, yakm aya, yık­
m aya, öldürm eye kışkırttığını, bu konuda hiç acım a gösterilm em esini istediğini
görürsünüz.
- Siyonizm e karşı Filistin halkının kurtuluş savaşını nasıl görüyorsunuz?
- F ilistin h alkının kurtuluş savaşına gelince, kuşkusuz haklıdır. B aşbelası
durum undaki "S iyonizm e" karşı savaşlarını da anlam am ak m üm kün değil. N e
v ar ki, kurtuluş savaşı dine dayalı b ir savaş niteliğine sokulm am alıdır. "İslam
birliği" falan gibi çerçeve içinde yürütülm em elidir savaş. İslam ya da bir b aş­
k a din ne derse d esin Filistin halkı din terörüne de girm eden, heveslenm eden
kendi d avalarının haklılığı d o ğrultusunda yürüm elidirler. Tevrat'ın çeşitli b ö ­
lüm lerinde 1. Sam oel, 2. Sam oel, tarihler, 1. K rallıklar, 2. K rallıklar ve diğer
bölüm lerin d e F ilistinlilerle Y ahudilerin bitim siz olan savaşları anlatılır. K uşku­
suz T evrat'ta anlatılan savaş b ir din savaşıdır. Yani dine dayalıdır. Şim di ç ağ ­
daş dünya k arşısında F ilistinlilerin aynı çerçevede savaş yürütm eleri ne ak ıllı­
ca olur, ne de çağdaş.
- Türban konusunda ne düşünüyorsunuz?
- T ürban aslında siyasal nitelikli bir olaydır. K uşkusuz şeriattan kaynağını
alır. Şeriatçılar türban olayına siyasal nitelik de vererek şeriat rejim i getirm enin
bir provasını yapm ışlardır. B unda devletin izlediği yanlış politikanın büyük payı
vardır. Ç ünkü 82 A nayasası'nda 24. m addedeki din derslerini zorunlu durum a g e­
tiren hüküm zam anla bu sonucu verecekti. Şim di yaşanan da odur. Yani ekilen
biçiliyor. Şeriatın yaygın durum a gelm esinde bu politika etkili olmuştur. Şimdi
tam b ir çelişkiye düşülerek türban yasaklanıyor. A m a kafalarının içi türbanı giy­
m eye hazır bir durum da bırakılıyor. H atta o yönde eğitim yapılıyor. B ununla bir­
likte türbana serbestlik verilsin denem ez. Ç ünkü çağdaş bir üniversitenin kapı­
sından ayağını atanlar çağdaşlığı kesin olarak kabul etm ek zorundalar. Yasakçı-
lıkla nereye varılabilir? sorusu sorulabilir. K uşkusuz yalnızca yasakçılıkla çözüm
olam az. Çünkü bunun yanında köklü eğitim gereklidir. A m a bu doğrultudaki y a­
sak da şeriata ilişkin yasaklar gibi bence gereklidir. Örneğin; trafik yasaklarını
kaldırm ak m üm kün değil. A m a trafik için ayrıca insanları eğitm ek de gereklidir.
K ısacası bir yanda yasak konurken, bir yanda da sağlıklı, köklü eğitim i gerçek­
leştirm ek zorunludur.

249
Youtube: Tanrı Mı Varmış
- Son olarak söylem ek istediğiniz bir şey var mı?
- Şim di benim burada herkese, özellikle aydınlara bir çağnm var. Şeriat ve
Kadın adlı kitap alınıp okunm alı, okutulm alı, yazarlar bu kitabı tanıtm alı. N ice
kara seslere bunların yarattıkları ya da sürdürdükleri karanlığa en güzel karşılık
bu olacaktır.
Çünkü, şeriat bir felakettir. Ö zgürlükten, dem okrasiden, insanlıktan yana olan
herkesin bu felaketi önlem ede katkısı bulunm alıdır. K uşkusuz yasal çerçevede.

2000'e D oğru
19 M art 1989, yıl 3, sayı 12

250
Youtube: Tanrı Mı Varmış
D İZİN

2000’e Doğru, 163, 241. Afrika, 126, 133.


A 'râf Suresi, 24, 26, 54, 60, 82, 102, Ağır Ceza Mahkemesi, 193.
103, 105, 107, 209, 214, 215, 218, Ahiret azabı, 64.
219, 228, 229. Ahiret, 48, 51,200, 201,217.
Arsel, İlhan, Ahkaf Suresi, 79, 82, 93, 138.
A. Adnan Adıvar, 152-154. Ahmet İbn Hanbel, 27, 210.
A. Kadir, 93, 99. Ahzâb Suresi, 36, 84, 85, 145, 148,
Abdullah İbn Abbas, 83, 137, 148, 210, 169, 170, 200.
234. Âişe, 148, 165, 166, 169, 170, 180.
Abdu Negu (Abed-nego), 119, 120. Akaid kitapları, 32, 36, 207.
Abdullah (Amr İbnü'l As'ın oğlu), 83. Akdeniz, 136.
Abdullah Aydemir (Dr.), 82. Akıl, 33, 34, 44, 138, 204, 207-209,
Abdullah İbn Mes'ud, 143, 222, 234. 212,218; -lı, 33.
Abdullah İbn Zübeyr, 144. Âkl, 33.
Abdullah Oğlu Câbir, 214. Akseki, Ahmet Hamdi, 245, 246.
A bdullatif M uvaffakuddin İbnü’l- Âl-i İmrân Suresi, 43, 54, 55, 75, 79,
Lebbad, 153. 82, 102, 105, 125, 137, 138, 177,
Abdurrahman İbnü'l-Cevzî, 222. 178, 201, 209, 218-220.
Abed-nego, bkz. Abdu Negu. Aleviler, 148.
Abese Suresi, 46. Ali Özek (Doç. Dr.), 37, 160.
Abraham, 128. Ali, Hz., 148.
Abu Dabi, 155, 156. Allah, 24, 35-37, 40, 47-49, 51, 52, 60,
Aclunî, 210. 61, 64, 81, 82, 84-86, 101, 104, 106,
Âdab-i İslamiyye, 63. 107, 115, 118-121, 123, 124, 135,
Âdem, 29, 30, 31, 57, 103-113, 125, 156, 194, 199-202, 205, 206, 225,
2 1 5 ,2 1 9 ,2 2 0 . 227, 229, 232, 242-245.
Aden, 107, 108. Almanya, 247.
Âdiyât Suresi, 44. Altıkulaç, Tayyar (Diyanet İşleri Eski
Adonai, 128. Başkam), 161-163, 168.
Adonis, 43, 221. Amerika, 117, 133, 222, -lılar, 222.
Affan, 154. Amr İbnü'l-As, 83, 143, 152.

251
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Anadolu, 220. Basel, 155.
Ankara, 193, 241. Basra, 149.
Ankebût Suresi, 49, 52, 201, 215. Bat-Şeba (Bint Seba), 84.
Antropomorfizm, 32. Beda', 37, 38.
Arabistan, 46, 72, 133, 222, 244. Beddua, 46, 47, 51.
Araisu'l-Mecâlis (Kısasu'l Enbiya), 116. Beğenç, Cahit, 220.
Arami, 114. Beled Suresi, 45.
Arabistan, 46, 72, 133, 222, 244. Benû İsrail, 81.
Arap, 43, 70, 75, 77, 8 6 , 126, 128, 139, Bergamo, 128.
153, 173, 194, 230, 237, 238, 244, - Birleşik Arap Emirlikleri, 155.
lar, 24, 43, 8 6 , 113, 114, 117, 118, Biskaya, 128.
126, 230, 237, -ça, 26, 33, 46, 75, 81, Biz Profesörler, 247.
87,9 3 , 112, 116-118, 237,245, 247, - Bourignon, 109.
Yarımadası, 239. Bozkurt, Mahmut Esat, 231.
Arap Milliyetçiliği ve Türkler, 238, 247. Brama, 127.
Arlequin, 128. Brethonlar, 128.
Arş, 24, 26, 27, 103. Bucaille, Maurice, 102, 215.
Artemis, 221. Buhârî, 48, 69, 83, 121, 123, 137, 141-
Askalanî (İbn Hacer el-Askalanî), 230, 144, 148, 149, 156, 158, 160, 162,
234, 235, 246. 197, 224, 230, 234, 239, 246, 248.
Asûr, 126. Burak, 57.
Asya, 126, 128. Bürûc Suresi, 41, 44.
Atatürk, Mustafa Kemal, 92, 138, 156. Büyü, 222.
Ateş, Süleyman (Prof. Dr.) (Diyanet Büyük İskender, 114, 115.
İşleri Eski Başkanı), 118, 126, 200.
Aton, 136. Cahiliyye devri, 117.
Attis, 220. Cariye, 84, 120, 121, 123, 127.
Avrupa, 126, 155, - medeniyeti, 155. Câsiye Suresi, 82.
Avustralya, 133. Cebbar, 29.
Azerbaycan, 143. Cebrail, 57, 81, 114, 122, 220, 230,
233, 242, 244, 245.
Ba'1,43, 134. Cebriyye mezhebi, 36.
Babil, 118, 120, 151, 220. Cehennem, 36, 41, 43, 45, 64, 97, 99-
Babilon, 114. 101, 107, 194, 202, 203, 217, 225.
Bahreyn, 72, 149. Celaleyn, 137.
Bakara Suresi, 24, 27, 29, 37, 38, 40, Cemahiriye Mushafı, 173.
43, 48, 49, 55, 59, 60, 76,79, 81, 82, Cemil Sena, 32.
102, 104, 107; 115,124, 125, 134, Cennet, 27, 33, 41, 57, 58, 97, 100,
138, 148, 165, 170,177, 198, 200- 101, 103, 107, 194, 200, 203, 225.
202, 205, 206, 209,218, 219, 228, Cerrahoğlu, İsmail, 165-167.
229, 231, 237.

252
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Cevheri, 93. Eaz, 243.
Ceyhun, Demirtaş, 156. e'r-Resmü'l-Osmânî, 173.
Ceza, 32, 45, 60, 61, 108, 118, 170, e's-Sahîh, 102, 121,142, 143, 149, 158,
1 9 4 ,2 1 7 ,2 2 7 ,2 2 8 , 231. 160, 169, 212, 230.
Cibril, 122. Ebu Abîd, 170.
Cihat, 137, 159. Ebu Amr, 165, 181.
Cin Suresi, 38. Ebu Davud, 28, 149, 239.
Cin, 36, 44, 197, 209, 244. Ebu Huzeymetu'l-Ensari, 142.
Cinsel ilişki, 38. Ebu Hüreyre, 83, 210.
Comouailles, 128. Ebu Leheb, 47, 194.
Cûdî Dağı, 217. Ebu Mansur Maturidî, 33.
Cum'a Suresi, 26, 43. Ebu Müslim, 24, 199.
Cumartesi yasağı, 60, 61. Ebu Yunus, 165, 169.
Cumhuriyet, 156. Ebu Zeyd, 84, 85, 143.
Cunatan, 114, 117. Ebu'd-Derdâ, 143.
Cüz'i irade, 35. Ebu'l-Ferec, 153.
Cybele Ana, 220. Ebubekir (Halife), 140-144, 165.
Efendi Tanrı, 24, 25, 52, 57-59, 103,
Çantay, Haşan Basri, 37, 46. 104, 106-108, 122, 124, 206, 211,
Çoktanrı, 241, -cılık, 241. 214.
Davud Peygamber, 84, 85, 8 6 , 87, 92. Eflatun, 109.
Devrimci Kurtuluş M urtaza Hareketi, Ehlü’s-semâ (gök halkı), 209.
173, 177, 180. Ektaf, 141.
Dicle, 108, 117. El Bedâiyye, 38.
Din, 30, 33, 34, 55, 70, 99, 101, 102, El Müelleftü'l-Kulûb, 48.
134-138, 150, 152-154, 159, 160, el mesailü'l-müstetire, 8 6 .
200-205, 208, 213, 221, 231, 240, el Muallakatu's-Seb'a, 118.
247, 249, -den dönmüş, 231. el-İtkan f i Ulumü'l Kur'an, 143, 148,
Disdull, Clair, 113, 114, 116. 149, 162, 166, 169.
Diyanet, 23, 24, 29, 35, 37, 40, 41, 46- Elea Okulu, 32.
49, 51, 55, 60, 61, 64, 79, 80, 82, 84, Eliam, 84.
85, 93, 104, 107, 115, 118, 120, 121, Elmalılı Hamdi Yazır, 61, 228.
124, 125, 137, 161, 171, 198-202. Eloa, 128.
Doğu Afrika, 133. Eloi, 128.
Doğu Akdeniz, 136. En'âm Suresi, 36, 93, 102, 171, 177,
Doğubilimciler, 165, 245, 247. 178, 200, 213, 221, 238.
Dua, 46. Enbiyâ Suresi, 52, 53, 106, 115, 123,
Duhân Suresi, 44, 82. 219, 220.
Dumuzi, 134. Enes, 143, 162, 163, 222.
Enfâl Suresi, 42, 54, 55, 93, 213.

253
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Eriha, 77. Gılgamış Destanı, 213, 217.
Ermeniyye, 143. Gihon, 108.
Ertuğrul, İsmail Fenni, 115, 116. Giresun, 138.
Esâtir, 93. Grekçe, 78.
Esâtiru'l-evvelîn, 93. Guillaume (Prof. Dr.),
Eş'arî mezhebi, 36 Günah, 38, 63, 64, 195.
Etnoloji Sözlüğü, 133. Güneş Kültü Sâbiîlik, 124.
Evs Kabilesi, 70. Güneş, 159.
Eyman, 207. Güneş-Tanrı,
Eynesil, 138. Güneşe tapınmak, 125.
Ezd Kabilesi, 70, 71.
Ezra, 78. Hababuk, 77.
Habeşistan, 245.
Fahreddin Râzî, 61, 75, 76, 78, 81, 84, Hacar (Hacer), 123.
93, 116, 199, 200,215. Hacc, 44, 125, 195.
Farsça, 46, 51. Hac Suresi, 202, 210.
Farz, 58, 59, 84, 194. Hacer, 121, 122.
Fâtır Suresi, 79, 138, 200, 201. Hadîd Suresi, 102, 209, 215.
Fatih Sultan Mehmed, 155. Hafsa, 140, 143-145, 154, 158, 159,
Fecr Suresi, 25, 44, 204. 166, 168, 171.
Felek, 26. Hakem Oğlu Mervan, 140, 145, 150,
Felsefe Sözlüğü, 109. 154.
Fenike, 128, -liler, 43, 109, 134, 151. Hâkim Oğlu Hişam, 166, 167, 179.
Fetih Suresi, 36, 200. Hâkka Suresi, 25, 28, 31, 45, 221.
Fıkıh, 7 1 ,2 3 0 , 234, -çılar, 30. Hâlid, 47.
Fırat, 108, 117, 127, 128. Halife, 104, -lik,155.
Filistin, 77, 117, 127,249. Halilu'r-Rahman Camii, 116.
Filozof, 32, 150. Hamidullah, Muhammed (Prof.), 70
Firavun, 136, 218. Hanif Kabilesi, 72.
Fitneler, 63, 64. Haram, 62, 169, 195, 202.
Franklar, 128. Haran, 126.
Freud, Sigmund, 135, 136. Haşr Suresi, 26, 43.
Furkan Suresi, 93, 102, 166, 167, 179, Hatemi, Hüseyin (Prof. Dr.), 241.
202, 209. Hatice, 70.
Fussilet Suresi, 102, 199, 209, 211, Havva, 103, 106-109, 220.
212. Hayber, 118.
Hazreç Kabilesi, 70.
Ganimet, 48, 165.
Hector, 128.
Garaudy, Roger, 102.
Helal, 62, 195.
Gaşiye Suresi, 201.
Heredot, 135, 136.
Gazab, 61, 64.

254
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Hıristiyanlar, 47, 144, 150, 152, 154, İbrahim Suresi, 43, 120, 121, 126, 237.
200 . İbranice, 81.
Hiao, 128. İbrani, 117.
Hicr Suresi, 43, 79, 105, 145, 184. İfk (Aişe'ye iftira), 195.
Hicret, 232. İmam Ahmed İbn Hanbel, 27, 210.
Hindistan, 109, 127, 148. İmam Ebu Mansur el Maturidî, 33, 36.
Hint, 151, - hikmetçiliği, 139, -liler, İmam Malik İbn Enes, 143, 162, 163,
127. 222.
Hira Dağı, 222, 223. İman, 34, 57, 65, 6 9 ,71, 135, 207, 209.
Hitti Uriya, 84- 87, 92. İnanç, 195.
Hitti, K. Philip, 134. İncil, 32, 41, 75, 76, 79, 113, 138, 139,
Hizbü't-Tahrir, 191, 193. 184, 208, 218, 219, 228.
Hubâşe fuarı, 70. İngilizler, 191.
Hûd Suresi, 26, 27, 29, 36, 43, 48, 102, İngiltere, 156.
134, 209, 215, 217. İnsan iradesi, 35, 36.
Hud’a, 54, 55. İnsan Suresi, 35, 225.
Hurma ağacı, 105, 109, 111, 220. İnsan, 29, 30, 32, 37,46, 150, 151, 195,
Hünsa, 109. 218, 225, 226, 240.
Hyde, 128. İnşikak Suresi, 44.
İrade, 35, 195.
Irak, 64.
İran, 55, 63, 64, 127, 159, - köylüleri,
İblis, 107, 108. 116, -h, 128, -lılar, 65
İbn Abbas, 83, 137, 148, 210, 234. İsa, Hz„ 77, 100, 161, 195, 218, 220,
İbn Ebi Davud, 158. 227, 228, - 'nın mucizeleri, 208, 219,
İbn Hacer el-Askalanî bkz. Askalanî. 227, 228.
İbn İshak, 72, 231,233. İsfahanlı Râgıb, 93.
İbn Kesir, 165, 176, 181, 182. İsis Ana, 220.
İbn Mace, 239. İskenderiye, 151, - Kütüphanesi, 150,
İbn Mesud, 143, 148. 152, 153, 154.
İbn Ömer, 148, 170, 171, 173. İslak Oğlu Yakub, 81, 126.
İbn Teymiyye, 25, 27, 30. İslam dünyası, 41, 83, 102, 121, 149,
İbn Abbâs, 121. 172, 173, 177-181, 184, 197-201,
İbn Hakem, 140. 208, 235, 237, 239.
İbn Sinâ, 155. İslam egemenliği, 193.
İbnu'l-Yemân, 143. İslam hukukçuları, 30, 170.
İbnü'l-Arabî, 235. İslam inanırları, 55.
İbnü'l-Kıftî, 153. İslam mezhepleri, 37.
İbrahim Oğlu İsmail Eyyub, 170. İslam Peygamberi, 70
İbrahim Peygamber, 113-118, 120, 121, İslam şeriatı, 41, 54, 55, 82, 106, 138,
123-128, 133-136, 219. 249.

255
Youtube: Tanrı Mı Varmış
İslam uleması, 191. Kehf Suresi, 199, 221.
İslam uluları, 26. Kelam, 27, 32, 35-37, 54, 103, 207,
İslamcı, 170, 173, 223, 230, 241, 241, 208, 214, 233, -cı, 26, 30, 31, 33,
246, - hareket, 115, -1ar, 79, 102, 191, 103.
241. Keysaniyye, 37.
İslamiyet, 36, 137, 145, 149, 201. Kezzâb, 71.
İslamlar (Müslümanlar), 78. Kılıç Ayeti (Ayetü's-Seyf), 137, 201.
İspanya, 152. Kıraet, 162-165, 168, 173, 174, 178,
İsrâ Suresi, 49, 82, 232. 180, 181.
İsrail, 81, 117, 128, 237. Kıyamet, 45, 208, 221, 222, 239, -
İsrailiyyat, 80-83. günü, 25, 221.
İsrailoğulları, 61, 62, 81, 82, 229, 237. Kıyamet Suresi, 44.
İstanbul, 155, 160. Kıys-İbrahim, 128.
İstiva, 103, 214. Kitap, 44, 79.
İsviçre, 155. Kutsal Kitap, 80, 93, 116, 121, 149,
İşaya, 77, 78. 151, 154, 229, 247.
Kral, 26, 29, 43, 84.
Josephus, Flavius, 128. Kudret helvası, 218, 228, 229.
Kâbe, 29, 100, 121, 125. Kudüs, 57, 77, 205.
Kader-Kaza, 195. Küfe, 148.
Kadeş Çölü, 127. Kumran Yazıtları (Lut Gölü Tomarları),
Kadın, 38, 39, 49, 63, 84-87, 92, 106, 77.
108, 134, 169, 170, 226. Kur'an yorumcuları, 23, 41, 42, 46, 61,
Kaf Suresi, 4 1 ,4 4 ,7 9 , 82,93, 102, 103, 78, 104, 106, 108, 115,213,216,220.
138, 199, 209,214, 221. Kurban, 95, 125, 133.
Kaffâl, 81. Kurra, 163.
Kâfir, 42, 47, 48, 55, 115, 137, 138, Kurtubî, 27, 130, 163.
200 - 202 .
Küfür, 36, 197.
Kâfirûn Suresi, 55, 137, 138, 200, 201. Kürt, 116.
Kahhâr, 29. Kybele, 134.
Kahire Kütüphanesi, 149. Lat, 232, 234, 243, 244.
Kaide, 126, 127, -liler, 151. Lazar, 218.
Kalem Suresi, 47. Leningrad, 160.
Kamer Suresi, 207, 221, 222. Levh-i Mahfuz, 41, 58, 200.
Kaplan, Cemalettin, 248. Libya Cemahiriyesi Mushafı, 172, 180.
Karai mezhebi (Yahudi mezhebi), 117. Libya Kur'an'ı, 177, 178.
Kasas Suresi, 49, 207. Libya, 172, 173, 180.
Katade, 143. Lihaf, 141.
Kâtip Çelebi, 153. Luka, 219, 228.
Kati, 63.

256

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Lukatu'l-Leâlî, 74. Mina, 222.
Lut Gölü Tom arları bkz. Kum ran Mi'rac, 24, 232.
Yazıtları. Midraş Rabbi, 113, 114.
Lyall, Charles, 118. Midraş, 113, 114, 117, 120.
Mikâil, 81, 242.
M âide Suresi, 2 9 ,4 3 ,4 9 ,5 1 ,6 1 ,7 6 ,7 9 , M ilâdı-İbrahim, 128.
82, 138, 165, 166, 177, 201, 202, M illi Gazete, 138.
218-220, 227, 228. Miras, Kâmil, 52, 162.
M alik oğlu Enes bkz. Enes. Mollalar, 55, 99, 155.
Mansur, Mehmet, 153. Muâz İbn Cebel, 143.
M ar Atanas Yeşue Samuel (St. Marc Mucize, 124, 207, 208, 225, -1er, 159,
Manastırı Metropolidi), 77. 217.
Markos, 219, 228. M uğire Oğlu Velîd, 47.
Masora, 78. M uhammed Ali e's-Sabunî, 93.
Matta, 219, 228. Muhammed, Hz., 2 4 ,2 5 ,2 7 ,2 8 , 30, 31,
M aturidî mezhebi, 36. 33, 36, 38, 41, 43, 44, 47-49, 51, 55,
Maval, 93, 102,106,109,114, 125,128. 57-64, 69-73, 75-78, 80, 83-85, 93,
Meâric Suresi, 43, 210. 102, 103, 105, 106, 113, 114, 117,
Mecelle, 230. 120, 123, 134, 135, 139, 140, 148,
Medine, 69, 70, 163. 160, 162, 165, 171, 179, 202, 208,
Medineli (Medenî), 69, 137. 210-212, 214-216, 220-223, 225,
Medeni Kanun, 231. 228, 230, 234, 237-245.
Mekke, 57, 69, 70, 72, 121, 126, 137, M uhtaru's-Sakafi, 38.
149, 155, 171, 181, 230, 234, 238, Mukaddimetü't-Dustûr, 191.
241, 245, -li (Mekkî), 69, 137, -liler, M ünafık, 202.
222, 223, 245. Mûsâ, 44, 58, 59, 100, 135, 136, 161,
Mekruh, 103. 218, 219, 228.
Melek, 103, 104, 122, 123, 128. M usaddık, 79, 138.
Melik, 26, 29, 43. Mushaf, 140, 141, 144-146, 148, 149,
Memphis, 127. 158-161, 164, 165, 168, 169, 171,
Menat, 232, 234, 243, 244. 172, 178, 180.
Mervan, 140, 145, 150, 154, 158, 161, M utaffifîn Suresi, 93.
171. M utezile mezhebi, 36.
Merve, 122. M ü'min Suresi, 28, 82, 102.
Meryem Suresi, 43, 82, 102, 220. Mü'min, 48, 52.
Mescid-i Harâm, 121. Mü'minûn Suresi, 26, 29, 43, 93, 105,
Meşak, 119, 120. 215, 221, 225.
Mezopotamya, 70, 126, 151. Mücâdele Suresi, 209.
Mısır, 24, 26, 70, 117, 123, 127, 128, M üellefetü'l-kulûb, 49, 164.
134, 135, 136, 153, 220, -lılar, 151. Müftü, 118, 247.

Youtube: Tanrı Mı Varmış 257


M ülk Suresi, 23, 209. Nizam-ül İslam, 191.
Mümaşat, 55, 138, 202. Nohemya, 78.
M ümtehine Suresi, 120. Nuh, 215-217, - Tufanı, 213, 215-217.
Münafıklar, 47, 48, 49. Nûr Suresi, 43, 134, 201.
Müseylime, 71.
Müslim, 24, 69, 71, 83, 102, 135, 149, Oksus, 128.
169, 197, 199, 210, 212, 224, 239. Okyanusya, 133.
Müslüman yorumcular, 23, 25, 26, 81, Origenes, 154.
116. Oruç, 38, 100, 166, 195.
Müslüman, 4 8 ,4 9 ,8 1 ,8 2 , 99,114, 115, Osiris, 220.
117, 156, 161, 164, 202, 210, 234, Osman (Gazi) Türk Padişahı, 114.
236, 238, 239. Osman (Halife), 140, 143, 144, 146,
Müslümanlar, 49, 55, 59, 63, 71, 72, 148, 149, 154, 160, 161, 164, 168-
76, 78, 79, 80, 113, 114, 117, 120, 171.
126, 138, 142, 143, 149, 153, 154,
Ömer, A. Hilmi, 217.
158, 169, 172, 200, 245.
Ömer (Halife), 38, 142, 143, 151-153,
Müşrik, 200, 233.
166, 167, 172, 173, 179, 180, 184.
Mütevatır, 164.
Örs, Hayrullah, 78.
Nâfi, 170, 181.
Paracelsus, 155.
Nahl Suresi, 40, 43, 48, 49, 93, 102,
Pencap, 70.
200, 201, 213.
Peygamber bkz. Muhammed, Hz.
Namaz, 57, 58, 59, 100, 121, 122, 155,
Put, 24, 43, 100, 114, 115, 123, 126,
165, 166, 169, 195, 202, 229.
157, 233-235, 242-245, -atapar, 127,
Nâs Suresi, 26, 43.
137, 200, 202, 230, 232, 234, 241,
Nâs, 122, 171.
242, 245.
Nasih, 162. 163.
Nâziât Suresi, 212. Ra'd Suresi, 24, 26, 37, 41, 49, 52, 54,
Nebhani. Tahayiddin, 191, 192. 200, 201.
Nebukadnetsar (Nebukad-Nassar, Nu- Rabb, 25, 29, 36, 48-50, 52, 58, 59, 85,
bu-haznassar), 118-120. 8 6 , 103, 104, 121, 122, 124, 125,
Nefha, 221. 206, 219, 227.
Nefs, 122. Rabbeküm, 106.
Nemi Suresi, 26, 54, 82, 93, 218, 221. Rabbu'l-âlemîn, 211.
Nemrud, 113, 114, 115, 116, 118, 120, Râğıb, 93.
130, 132, 219. Rahman Suresi, 29.
Neseî, 210. Rahman, 30, 51, 52, 72.
Nesh, 41, 42, 198-200, 202, 233. Raiyye, 92.
Nisâ Suresi, 38, 49, 54, 5 5 ,7 6 ,7 9 , 106, Rıka, 141.
134, 138, 178, 198, 199, 202, 218, Rızık, 5 1 ,5 2 , 121,227, 229.
2 2 0 , 231.

258
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Ridde, 141, 231. Süleyman Hayri Bolay (Prof.), 160.
Roma, 128. Süleyman, 84, 8 6 , 87, 92.
Romalılar, 126. Sünnet Ehli, 32, 53, 103, 231.
Rûm Suresi, 49, 52. Sünnet, 133-136, 196.
Rüşdü, Salman, 231. Sünni, 33, 165.
Rüşvet, 164. Süryani, 77.
Süyuti, 148, 149, 162, 163, 166, 169,
Sabah gazetesi, 224. 170, 230, 234, 235, 245, 246, 248.
Sabiiler, 200.
Sabiilik, 70, 124. Şadrak, 119, 120.
Saçak dergisi, 124, 125,201. Şakku'l-Kamer, 221.
Sâd Suresi, 29, 44, 85, 8 6 , 105, 219. Şam, 121, 149.
Sadeddin Evrin (Paşa), 208. Şamanizm, 213.
Safâ, 122. Şekem, 127.
Saff Suresi, 82, 138. Selvâ, 228.
Sâffât Suresi, 43, 123, 124. Şems Suresi, 44.
Salim, 143. Şeriat dogmaları, 193.
Sara, 121, 123, 127. Şeriat Tanrısı, 54.
Sebe' (Saba) Kraliçesi, 26. Şeriat, 55, 248.
Sebe' Suresi, 49, 52. Şeriat ve Kadın, 247, 250.
Sebt, 103, 214. Şerif Cürcâni, 26.
Secde Suresi, 36, 82, 102, 105, 209, Şeytan, 101, 107, 230, 234, 235, 241,
210 . 245, - Ayetleri, 230- 233, 235, 241,
Sedat Veyis Ömek (Prof. Dr.), 133, 243, 244, 246.
134. Şii, 231, -1er, 37.
SEKA, 156. Şuarâ Suresi, 82.
Selef, 27, 30. Şûrâ Suresi, 48, 52, 171, 238.
Selefiyye, 26, 30. Şükürcülük, 159.
Selim Ahmet Ali el Yufâî (Dr.), 155.
Tâ-Hâ Suresi, 24, 26, 29, 43, 82, 218,
Semitik halklar, 133.
219, 221,229.
Seniyye, 122.
Taberî, 49, 8 6 , 87, 200, 231-233.
Serapium, 152, 153.
Tabu, 62, 139, 196, 208.
Sheraton Oteli, 155.
Tahrîm Suresi, 202, 220.
Sidretü'l-M üntehâ, 58.
Tahsin Mayatepek Raporu, 125.
Sina Dağı, 44.
Siyonistler, 180. Tanrı Anlayışı, 32.
Tanrıça, 134, 230, 232, 234, 243, 245.
St. Marc Manastırı, 77.
Târik Suresi, 44, 225.
Subhi e's-Salih (Dr.), 155, 161.
Tarih-i Kadim, 93, 99, 102.
Sümer, 213, - Tufan Efsanesi, 217.
Taşçıoğlu, Mükerrem (Turizm ve Kül­
Suriye, 117.
tür Bakanı), 156.

259
Youtube: Tanrı Mı Varmış
Te'vil, 2 5 ,2 6 , 3 0 ,6 1 ,6 9 ,2 0 6 . Türkiye gazetesi, 32, 160.
Tebbet Suresi, 47. Türkler, 216, 238-240.
Tektanrı, 200, 241, 242, -cılık, 243.
Tekvîr Suresi, 35, 44. Ube Huzeyme, 143.
Temmuz, 220. Uluslararası Doğubilimciler Kongresi,
Teokratik Devlet Düzeninden D em ok­ 78.
ratik Devlet Düzenine, 247. Ur, 114.
Terah, 126. Urfa, 116.
Terazi, 51, 52. Uriya (Hitti Uriya), 84, 85, 8 6 , 87, 92.
Tercüman gazetesi, 168. Usûlü'l-fıkh, 164, 198.
Terörizm, Utnapiştim, 213, 217.
Tevâtur, 69. Uzza, 232, 234, 243, 244.
Tevbe Suresi, 26, 47, 49, 55, 142, 143,
Übeyy İbn Ka'b, 143, 148, 166, 170,
201,2 0 2 , 231.
180.
Tevfik Fikret, 93, 99, 102, 157.
Ülgen, 213.
Tevrat, 24, 25, 27, 31, 32, 41, 43, 44,
Ümmet, 48, 49, 58, 62-64, 144.
75-86, 92, 93, 102-109, 113, 114,
Ümmü'l-Kitâb, 41.
116-120, 123, 125, 126, 134-139,
Ümmü'l-Kura, 171.
184, 196, 208-210, 213-220, 229,
Üsub, 141.
236, 237, 249.
Üzeyir, 205.
Teymâ, 118.
Theophilos (Piskopos), 151, 153, 154. Vahiy, 71, 114, 128,237.
Tıbbın Kanunları, 155. Vâkıa Suresi, 44.
Tıbbu'n-Nebevi (Peygamber'in doktor­ Vatt, W.M., 102.
luğu), 155, 156. Vedûd, 29.
Tîn Suresi, 44, 45.
Voltaire, 109, 113, 126, 151, 209.
Tihâme, 69.
Tirmizî, 51, 234, 239. Xenophanes (Filozof), 32.
Topkapı Müzesi, 149.
Tövbe (Tevbe), 196. Yahudi, 75, 76, 81, 93, 105, 106, 114,
Trakyalı, 32. 116-118, 120, 126, 128, 136, 139,
Tubal, 128. 200, 206, 208, 237, 240, -lik, 59, 70,
Tûr Suresi, 29, 44. 80, 103, 118, 133, 134, 136, 218,
Türban, 249. 230, 236, 242, 248, 249, -1er, 47, 51,
Türk İslam Eserleri Müzesi, 160. 60, 76, 79,80-83, 109, 113, 114, 117,
Türk padişahı, 114. 119, 126, 128, 135, 136, 144, 151,
Türk toplumu, 63. 180, 200, 236, 249.
Türkçe, 37, 46, 52, 54, 63, 93, 99, 121, Yakup, 81.
197, 204. Yaratılış, 102-104, 109, 126, 213, 215,
Türkiye Cumhuriyeti, 155, 156, 231, 224, 225.
246. Yâsin Suresi, 102, 201.

260

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Yazıcıoğlu, Mustafa Sait, 171, 232. Zaman, 138, 160.
Yedinci gün, 103, 213, 214. Zâriyât Suresi, 44, 47.
Yehova, 128, 236, 237, 249. Zekât, 49, 202.
Yehuda, 128. Zeki Velidi Togan (Ord. Prof. Dr.), 78.
Yemame, 72, 163, - Rahmanı, 71, 72. Zemahşerî, 227.
Yemen, 69, 70, 71, 149, 151, -liler, 69, Zemzem, 57, 121, 122.
70. Zerdüşt, 127, -çülük, 139.
Yesrib, 118. Zeyd İbn Sabit, 84, 85, 142-145, 164,
Yılan, 98, 108, 218. 168.
Yoab, 85. Zeyneb, 84, 85.
Yuhanna, 218, 219, 228. Zina, 62, 92, 170.
Yunan, 151, 154. Zuhruf Suresi, 48, 50, 52, 82.
Yunanlılar, 43, 127, 128, 209. Züheyr İbn Ebi Sülma, 118.
Yunus Suresi, 24, 26, 3 6 ,4 1 ,4 8 ,5 4 , 55, Zümer Suresi, 43, 49, 52, 221.
75, 82, 102, 209.
Yusuf Suresi, 26.

261
Youtube: Tanrı Mı Varmış
TURAN DURSUN
Kur'an Ansiklopedisi
(8 cilt)

Tarihte, İslam dünyasında ilktir.


Herkesin anlayabileceği bir dille hazırlandı.
İlgili ayet ve hadislerin Türkçesine ve açıklamalarına yer verildi.
Açıklama ve yorumlar İslam dünyasının en önemli uzmanlarınmdır.
Her açıklama ve yorum, kaynak gösterilerek alındı.
Kaynak, İslam dünyasında herkesin birleştikleri arasından seçildi.
Hadisler, Buharî, Müslim gibi güvenilir olanlardan alındı.
İlgili maddeler için uzm anlardan görüş alındı.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TURAN D U R SU N
Kutsal Kitapların Kaynakları 1-2-3

B irin ci ciltte, K ur'an, İncil ve T evrat'ta yer


TURAN DURSUN alan "k o rk ıi'y u , korku-um ut k aynağı Tan-
Kutsal Kitapların n 'y ı, "E fendi B aba Tanrı" kavram ını, "K ral
Kaynaklan 1 T an n 'n ın Y önetim i"ni, bunların kaynaklarını;

İk in c i c iltte , "P ey g am b e rlik " k o n u su n u ,


"kabile p ey g a m b eri M u h am m ed "i, p e y g a m ­
b e rliğ in k o şu llarım ve tü rlerini, "felsefe-
din" çiftleşm esini;

Ü çü n cü ciltte, "M ucize" konusunu, "M ucize


inancının kaynağım , "M ucize"lerden ö rn ek ­
leri; T uran D u rsun’un binlerce yıl derinlikler-
re uzan an titiz çalışm asıyla bulacaksınız.

"B en y ü zy ılların d o ğ u rd u ğ u ölü m ü m " d iy en T uran D ursun, A n ad o lu in sanını


ay d ın la tm a y a d ev am ediyor.
K u tsa l K ita p la rın K a y n a k la n , T u ran D u rsu n ö lü m sü zlü ğ ü n ü n m ührüdür.

TURAN DURSUN
Kutsal Kitapların
Kaynakları 2

Youtube: Tanrı Mı Varmış


TURAN D U R SU N
TURAN DURSUN
Hayatını Anlatıyor Hayatını Anlatıyor
Gözünü çocuk yaşta medresede açmış. İslamı de­
rinlemesine öğrenmiş bir müftüyü, büyük bir ay­
dınlanma savaşçısı olmaya yönelten etkenler. Han­
gi toplumsal ortak, hangi deneyimler, nerede ve na­
sıl bulunan bir enerji kaynağı Turan Dursun’u bir
ışık haline getirdi? Şule Perinçek, öldürülmesinden
iki buçuk ay önce Turan Dursun'la yaptığı görüş­
melerde bu soruların yanıtını araştırdı.
Turan Dursun, hayatını ve görüşlerini anlatıyor:
Çocukluğum, annem, babam, öğretmenim, icazet
almışım, Allah'la ilk kavgam, Köy imamı oluyo­
rum, evleniyorum, müftülüğüm, Peygamber'e ve
Tanrı'ya inancın gerçek olmadığını anlıyorum TRT Programlarım. "Yüce Tanrı"nın
kökeni ve rolü İslamiyet, Yahudilik ve Hıristiyanlık Atatürkçülük, Milliyetçilik, laik­
lik, özgürlük, demokraksi, Kürt sorunu şeriat ve askeri darbe, siyasal partiler ve laik­
lik Aydınlar ve halk, İsmailiyye ve Batmîlik Dayandığım hadisler, Cenaze ve tören
önerdiğim dünya.

TURAN D U R SU N
K ulleteyn
"Kulleteyn", "iki küle" (yaklaşık 13 ton) su demek.
Durağan bir suyun temiz ("tahir") sayılabilmesi
için Şafi mezhebine göre bu kadar olması yeterliy-
di. Daha az olamazdı. Bu kadar oldu mu, içinde ne
bulunursa bulunsun "temiz”di artık. "Pislik"lerle
dolu bile o lsa... Doluydu zaten. İlk görüşte batak­
lık bile sayılabilirdi. Ama mademki Şeriat temiz
demişti, temizdi. Şerifat neye pis diyorsa, pis olan
da oydu.
Şeyh, ağa ve molla üçlüsünün eliyle Doğu Anado­
lu ’nun insanlanna "kader" olarak örülmüş yaşam­
dan bir kesit. İnsanlara yeniden giydirilmek istenen
ŞERİAT'ın nasıl bir İLKELLİK olduğuna çarpıcı
biçimde ortaya koyan bir yapıt.
Sömürgenlerince övgüsü yapılan İSLAM nasıl bir şey? Gün ışığına çıkarılıyor. D oğ­
rudan kaynağından tutulan ışıklarla.

Youtube: Tanrı Mı Varmış


Youtube: Tanrı Mı Varmış
p&f&mı*
...' " M İM » T '"i '.'i..-1 ; i.iiliftf|ih>L ■
•rrs^'^ws.w«^-' . 4¿j$*«ÍSggj3£g»^ S*S'SR0**Jír;rj-ifrí».
;■•>-.-'■;rpt;r^.-vp?-**«-“ia£g3S$iâ?&!6ŞaP^^
I. " "Tnift P>i'Hi»¡nt>: }<mMtifrfttfUrf1 '

'^WÄ^SHSijiPBP.Ä
■r.-í.-y;; - ■.v*í•. * / ^ . - - ^ ^ . . v .-cí.?¿ S
zŞ&rişvSf&fŞŞîÂ*şSgşft3(i#K
^'¿*s>?-‘*«ni^?iSíf'f»par¿SKe.'-;
r-sá - ü ■ *s>:.-'i'^ s ^ tg a ^ r r .
ííf5«!B?r=«-sao:. .4M«QssB«M»^ofts<^oe^««5}^eS!afeae!^Éé$ú»&
•.fiş- .¿.¡.s*ÿ.: ..-?*5SrV

• •• . V:.->?■/>->• •■

-y --:-v -;v •■•■■*- r-.^■•.•r-/^-' . . . ; -^./,.

“- • ;^tígs»»^íéí^P®*
^Ä5*j4»S* ^ ■--.-‘^ ' v s i ^ ÿ * ; aájg á ğ â y ç , --- -'■S1- '■>- V-’< - ' ¿ - . * ¿ ¿íí£ ■-^..•^Öi^Wrt^iSÄ?-. r-

Youtube: Tanrı Mı Varmış

You might also like