Korku Tüneli

You might also like

Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 48

korku tüneli

oyunun adı korku tüneli


orijinal adı the pitchfork disney
yazan philip ridley
çeviren özlem karadağ
yöneten sami berat marçalı

banu çiçek barutçugil (haley), murat mahmutyazıcıoğlu (presley), ushan çakır (cosmo),
oynayanlar
eyüp emre uçaray (pitchfork)

Alışveriş. Çikolata. Din. Para. Kardeşlik. Kankalık. Güzellik. Çirkinlik. Yaşlılık. Çocukluk.
oyun hakkında Anılar. İçerisi. Dışarısı. Hiç bu kadar korkunç olmamıştı. Korku tüneli, bir şov dünyası.
Saf korkularımız. Hayata dair en cesur duygular. Sarsıcı bir deneyim.

1964 yılında doğan Philip Ridley, "The Pitchfork Disney" ile 1990 sonrasının en önemli
İngiliz yazarlarından biri olmuştur. Eğitimini St. Martin Sanat Okulu’nda Resim dalında
yazan hakkında görmüş, çeşitli sanat dallarıyla(resim, fotoğraf, edebiyat, sinema, tiyatro) uğraşmıştır.
Çocuklara ve gençlere oyunlar da yazan Ridley’in ilk oyunu olan "The Pitchfork Disney /
Korku Tüneli” ilk gösterimini 1991'de Bush Theatre'da yapmıştır.

ödüller, adaylıklar,
* TEB Ödülleri 2010/2011 - Yılın Genç Yeteneği Ödülü - Ushan Çakır
festivaller, özel proejeler
* Tiyatro Ödülleri 2010 - Yılın Erkek Oyuncusu Adayı - Ushan Çakır
* Korku Tüneli Zifiri Karanlık'ta - Körler Derneği Özel Projesi
oyun süresi 90 dk
ilk gösterim 13.Mar.10
son gösterim 25.Ara.12
gösterim sayısı 70

1
Gece. Londra'nın doğu yakasında loş bir oda; üzerinde birçok kilit bulunduran bir dış kapı, askıda asılı siyah bir palto, çekmeceli büfe,
masa, arkalıklı sandalyeler, iki koltuk, koltuklardan birinin önünde elektrik sobası, küçük bir mutfağa açılan(bir buzdolabının
göründüğü) kapı aralığı. Her şey eski ve renksiz.
28 yaşındaki Presley Stray, pencere kenarında durmaktadır. Siyah t-shirt ve pantolon giymektedir. Sakalları traşsız, saçları eğri büğrü
bir şekilde kısa kesilmiş, cildi solgun, kan çanağı gözlerinin altında da mor halkalar vardır. Dışarıdaki karanlığı izlemektedir.
28 yaşındaki kız kardeşi Haley Stray, masada oturmaktadır. Siyah t-shirt ve pantolon giymektedir. Saçları kardeşininkinden uzun ama
onunki de eğri büğrü kesilmiş, yüzü de aynı görünüme sahiptir. Parlak kırmızı bir çikolata paketiyle oynamaktadır.
Dışarıdan havlayan köpeklerin sesleri duyulur. Haley korkar. Endişeli bir şekilde Presley'e bakar. Presley ona bakar. Köpekler havlamaya
devam eder. Duraksama. Köpeklerin sesleri giderek azalır. Presley camdan dışarı bakar. Haley endişeli görünmeye devam eder.
Haley Hadi anlat.
Presley Yine mi?
Haley Bu son.
Presley Geçen sefer de öyle demiştin.
Haley Öyle mi demiştin? Hatırlamıyorum.
Presley Senin sorunun ne biliyor musun? Sözünü tutmuyorsun. Bir şey diyorsun ama başka şey ima
ediyorsun. Mızıkçısın. Bazen düşünüyorum da sen…
Haley Ne?
Presley Ah, yok bir şey. Boş ver.
Haley Hadi. Söyle.
Presley Dolandırıcısın.
Haley Dolandırıcı mı? Dolandırıcı! Bana dolandırıcı diyemezsin. Bu haksızlık. Özellikle de bu sabah
olanlardan sonra.
Presley Ne olmuş? Ne demek istiyorsun?
Haley Alışveriş!
Presley Ne? N'olmuş?
Haley Çikolatalar, Presley. Çikolatalardan bahsediyorum. Meyveli-fındıklısından almışsın.
Presley Eee?
Haley Meyveli-fındıklıyı sevmediğimi biliyorsun. Midemi bulandırıyor. Fındıklar... Dişlerimin arasına
kaçıyor. Üzümler de... Onlar...
Presley Ne?
Haley Tatları deri parçaları gibi.
Presley Derinin tadını nereden biliyorsun?
Haley Hayal gücümü kullanabiliyorum.
Presley Sadece meyveli-fındıklısından almadım ki. Başka şeyler de aldım.
Haley Nasıl başka şeyler?
Presley Bir sürü şey.
Haley Bana söylemedin.
Presley Söyledim Haley.
Haley Peki. Unutmuşumdur. Neredeler?

2
Presley Çekmecede.
Haley büfedeki çekmeceye gider. Çekmeceyi açar ve çeşitli çikolatalar bulur. Çoğu parlak paketler içindedir.
Haley Ah, Presley. Almışsın. Gerçekten almı... Portakallı çikolatayı görebiliyorum.
Çikolatayı masaya götürür.
Gel sen de ye Presley.
Presley Hayır, teşekkürler.
Haley Şimdi de somurtuyorsun.
Presley Beni sadece meyveli-fındıklısından almakla suçlamamalıydın.
Haley Özür dilerim. Sadece… Bak seni daha önce bir parça yerken gördüm ve ben… Şey… Yalnızca
ondan var sandım. Ama şimdi görebiliyorum ki… Bir sürü seçeneğim var… Hadi…
Paketi kışkırtıcı şekilde havada sallar.
Meyveli-fındıklı... Meyveli ve fındıklı...
Presley masaya koşar. Oturup yemeye başlarlar.
Presley Artık marketlerde eskisinden daha fazla çikolata var. İçeri bir giriyorsun, hazine gibi
ışıldıyorlar. Karamelli çikolata, naneli çikolata, çıtır çikolata –
Haley Kabarcıklı çikolata…
Presley Gofret…
Haley Kremalı çikolata…
Presley Fındıklı çikolata…
Haley Ki onu hiç sevmem.
Presley Ki onu hiç sevmezsin. Değişik değişik paketlerin içinde çeşit çeşit çikolatalar.
Haley, çikolata yığının arasında bir paket portakallı çikolata daha bulmaya çalışır.
Haley Hıh! Al işte, bu çok tipik!
Presley Ne?
Haley Aldıkların... Bir, iki, üç, dört, beş, artı yediğin, artı bu sabahki… Yedi paket meyveli-fındıklı ve
sadece bir paket portakallı.
Presley Kendimi kaptırmışımdır.
Haley Bu tam da sana göre Presley. Bazen sen…
Presley Ne?
Haley Ah, yok bir şey. Boş ver.
Presley Hadi. Söyle.
Haley Bencil, bencilsin.
Presley Bencil mi? Bencil! Bana bencil diyemezsin. Bu haksızlık. Özellikle de bu sabah yaptıklarından
sonra.
Haley Ne yapmışım?
Presley Alışveriş için dışarı çıkmak konusunda yaptıkların...
Haley Eee?
Presley Senin sırandı.
Haley Değildi.

3
Presley Öyleydi!
Haley Değildi!
Presley Öyleydi!
Haley Değildi!
Presley Öyleydi! Öyleydi! Öyleydi!
Haley Nasıl? Nasıl benim sıramdı?
Presley Ben dün gittim.
Haley Gitmedin.
Presley Gittim. Gittiğimi biliyorsun. Süt aldım? Ekmek? Kahverengi bir kesekâğıdının içinde... Hiç
bisküvi almadın mı?” dedin. Ben de “Aldım.” dedim. Sana bir fincan çay yaptım. Bisküvilerini bandırdın?
Sonra bisküvilerden arta kalanı da buzdolabına kaldırdım?
Haley Bisküviler? Buzdolabında?
Presley Evet.
Haley Mavi bir pakette?
Presley Evet.
Haley Kırmızı ve yeşil çizgileri olan mavi bir paket?
Presley Evet.
Haley Demek ki onlar portakal çikolatalı bisküviler.
Presley Biliyorum.
Haley Niye bana söylemedin? Bütün gün canım bisküvi çekti.
Presley Onları koyarken beni gördüğüne eminim.
Haley Unuttum. Hatırlatman lazım. Biliyorsun ki hatırlatmalara ihtiyacım var. Eğer bana bir fincan
çay yapıp yanında bisküvi ikram etmezsen, bütün bisküviler bitti sanıyorum. Onları benden sakladığın aklıma
bile gelmezdi.
Presley Saklamıyordum!
Haley Saklıyordun! Hapımı almamı bekleyip sonra hepsini kendin yiyecektin.
Presley Ama ben bisküvi sevmem bile. Onları senin için aldım. Sırf… Konuyu değiştirmeye
çalışıyorsun.
Haley Hangi konuyu?
Presley Alışveriş sırasının sende olduğunu adın gibi bilmene rağmen bilmiyormuş gibi davranman
konusunu.
Haley Beni suçlama. Sen... Markete en son gittiğimde ne olduğunu biliyorsun.
Presley Ne?
Haley Ah... Korkunçtu.
Presley Ne oldu?
Hadi!
Haley Çok korkmuştum. Ağlayarak ve titreyerek döndüm. Elbiselerim parçalanmıştı, ıslaktı.
Bacaklarımda kan vardı. Mendille sen sildin. O kadar çok ağlıyordum ki rahat nefes bile alamıyordum. Çılgına

4
dönmüştüm. Hatırlıyor musun Presley?
Presley Hatırlıyor... Olabilirim.
Haley Çok iyiydin. Bana sarıldın. Ben de sana ne olduğunu anlattım.
Presley Tekrar anlatsana! N’olur! Eğer yeterince iyiyse, bak yani yeterince kötüyse bundan sonraki
bütün alışverişleri ben yapacağım.
Haley Sokağın sonuna varıyorum, bir sürü köpek. Yedi tane. Kocaman, iğrenç köpekler. Tüylerinde
kurtçuklar. Ağızları köpürmüş. Gözleri kan çanağı.
Presley Güzel, güzel…
Haley Köpeklerden biri beni kokluyor. Burnu bacaklarımın arasında gezinen bir buz küpü gibi. Birden
beni kovalamaya başlıyor. Koşuyorum. Koşuyor, çığlık atıyorum. Diğer köpekler de beni kovalıyor. Hepsi
havlıyor ve kurtlar gibi uluyor. Bir teneke kutusu yığınının üzerine düşüyorum. Ölü bir kedi var. Elim karnına
değiyor. Karnı çürük bir meyve gibi vıcık vıcık olmuş. Bağırıyorum. Öyle çok bağırıyorum ki boğazımdan kan
tadı geliyor. Köpeklerden biri paltomu ısırıyor. Çekiyorum. Paltom yırtılıyor. Koşuyorum. Tek duyabildiğim
uluma, hırlama ve kendi kalp atışlarım. Çorak araziden kaçıyorum. Eski otoparktan terk edilmiş kiliseye doğru.
Köpekler beni hala kovalıyor. Oradayım. Yedi kuduz hayvan koridordan bana doğru gelirken ben mihrapta
duruyorum. Birkaç eski İncil alıp onlara doğru fırlatıyorum ama işe yaramıyor. Köpekler İncilleri parçalıyor. Çok
korkuyorum. Köpekler kokusunu alabiliyor. Korkumun kokusunu. Giderek yaklaşıyorlar. Nefeslerini tenimde
hissedebiliyorum. Sıcak ve kusmuk kokuyor. Geri çekilip sendeleyerek birkaç basamak çıkıyorum. Dua etmek
istiyorum. Ama yapamıyorum. Eğer dua edebilirsem ya da bir ilahi söylersem köpekler beni rahat bırakabilir.
Ama tek yapabildiğim bağırmak. Köpeklerden biri üzerime atılıyor. Sıçrıyorum. Kollarımı havaya kaldırıyorum.
Bir şeyi yakalıyorum. Pürüzsüz. Soğuk. Katı. Tırmanmaya başlıyorum. Bir ağaca tırmanır gibi. Mermer bir haça
tırmandığımı ve göğsümün İsa’nın göğsüne dayandığını fark edene dek yolu yarılamışım. Çok huzurlu ve
güven verici. Sonra köpeklerden biri ayağımı ısırıyor. Ayakkabımı çekip çıkarıyor. Ayak parmaklarım kanıyor.
Bir damla kan köpeğin ağzına damlıyor. Köpek çılgına dönüyor. Haça tırmanmaya başlıyor. Daha da yukarı
kaçıyorum. Bacaklarımı kurtarıcımızın beline dolayıp tüm gücümle dikenli taca tutunuyorum. Sonra haçın ayağı
çökmeye başlıyor. O yana bu yana sallanmaya başlıyor. Her an devrilip beni köpeklerin önüne yollayabilir. Aç
aslanlara atılan Hıristiyanlar gibi. İsa’yı dudaklarından öpüyorum. “Kurtar beni! Haçın devrilmesine izin
verme!”. Ama haç devriliyor. Yere çarpıyor. Köpekler kanlı ayak parmaklarımı dişliyor. Beni canlı canlı yiyecekler.
“Yardım edin! Yardım edin!”… Silah sesleri! Etrafıma bakıyorum. Yedi köpek de ölü. Kafalarındaki deliklerden
kanlar akıyor. Midem bulanmaya başlıyor. Bir rahip bana yaklaşıyor. Elinde tüfek. İyi olup olmadığımı soruyor.
İyi olduğumu söylüyorum. “Günah çıkarmak için mi geldin?” diyor. “Evet.” diyorum, çünkü duymak istediği bu
ve hayatımı kurtardığı için ona borçluyum diye düşünüyorum. Birlikte günah çıkarmaya gidiyoruz ve bana ne
günah işlediğimi soruyor. Aklıma hiçbir şey gelmediğini söylüyorum. “Saçmalama. Kimse mükemmel değildir.”
diyor. Haklı olduğunu biliyorum. Yaptığım bir şey olduğunu biliyorum. Bir zamanlar beni yaramaz kız yapan
bir şeyler var. Ama ne olduğunu bilemiyorum. Aklıma hiçbir şey gelmediğini söylüyorum. Daha iyi düşün diyor.
Giderek kızdığını ve öfkelendiğini hissedebiliyorum. Beni bağışlamak istiyor, ben ona bu şansı vermiyorum.
Sonunda “İsa’nın dudaklarını öptüm ve tadı çikolata gibiydi” diyorum. Bana günahkâr diyor, tövbe etmem
gerektiğini söylüyor. Bağışlanabilir miyim diye soruyorum. “Hayır! Günahların çok büyük.”. Kiliseden ayrılırken

5
ağlıyorum. Deli gibi. Deli gibi.
Presley Bundan sonra bütün alışverişleri ben yapacağım.
Haley Söz mü?
Presley Söz.
Haley Yemin et?
Presley Yemin ederim.
Haley Ölümün üzerine yemin eder misin?
Presley Ederim.
Haley Söyle!
Presley Ölünün üzerine yemin ederim. Oldu mu?
Haley Teşekkürler Presley. Bunun benim için anlamını bilemezsin. Bazı günler, dışarıdaki bu şeylerle
karşılaşacağım anı bekleyerek korku içinde oturuyorum.
Presley Artık buna gerek yok. Bundan sonra bütün alışverişleri ben yapacağım.
Haley Bunu yazıp imzalamalıyız.
Presley Niye?
Haley Unutursun diye.
Presley Unutmam.
Haley Unutabilirisin.
Presley İşte tipik sen Haley. Bazen sen…
Haley Ne?
Presley Ah, yok bir şey. Boş ver.
Haley Hadi. Söyle.
Presley Şüphecisin.
Haley Şüpheci mi? Şüpheci! Bana şüpheci diyemezsin. Bu haksızlık. Özellikle de geçen gün yaptığın
şeyden sonra.
Presley Ne? Ne yapmışım?
Haley Almamış olmama rağmen beni fazladan bir hap almakla suçladın.
Presley Haley, burada sadece ikimiz varız; sadece sen ve ben. Şişede yedi tane hap vardı. Onları
saydım. Ertesi sabah altı tane kalmıştı. Eğer ben fazladan bir tane almadıysam, nereye gitti?
Haley Ben almadım.
Presley Belki de bilmeden aldın?
Haley Bu da ne demek?
Presley Uyurgezerken almış olabilirsin.
Haley Bunu artık yapmıyorum.
Presley Yapıyorsun. Seni izliyorum. Uyurgezersin. Ve de uykunda konuşuyorsun.
Haley Konuşmak mı? Ne diyorum?
Presley Bir sürü şey.
Haley Mesela?

6
Presley Hatırlamıyorum.
Haley Çünkü konuşmuyorum.
Presley Konuşuyorsun!
Haley O zaman bir örnek ver.
Presley Örneğin… Peki, son seferinde “Anneciğim! Babacığım!” diyordun. Sanırım yine hayvanat
bahçesinde kaybolmuştun.
Haley Ah, çok korkunç bir gündü Presley. Kaç yaşındaydık?
Presley Altı.
Haley Yılanlar vardı. Kertenkeleler. Karanlıktı. Ağlıyordum. “Anneciğim! Babacığım! Kayboldum… Çok
korkuyorum!”
Presley Geçen gece de aynen bunu yapıyordun. Odanın ortasında durmuş ağlayıp duruyordun. “Çok
korkuyorum… Anneciğim… Babacığım… Çok korkuyorum... ”
Haley Söylediklerini umursamıyorum. Ne dersen de. Hala hapı senin aldığını düşünüyorum.
Presley Niye böyle bir şey yapayım?
Haley Kâbusun yüzünden. Görmemek için çok derin uyumak istiyorsun.
Presley Ne kadar hap alırsam alayım kâbus yine de geliyor.
Kâbus artık beni korkutmuyor.
Haley Ah, Presley.
Presley Ne?
Haley Bazen sen…
Presley Ne?
Haley Ah, yok bir şey. Boş ver.
Presley Söyle.
Söyle!
Haley Yalancısın!
Presley Haley!
Haley Öylesin. Orada oturup bana artık kâbusundan korkmadığını söylüyorsun… Bu çok komik…
Presley Ben… Ben geçen gece gene o kâbusu gördüm.
Haley Aynı mıydı?
Presley Ah, evet! Her şey… Hiç değişmiyor. Ağlayarak uyandım… Dudağımı ısırmışım. Tükürüğüm
kıpkırmızıydı.
Haley Aft çıktı mı?
Presley Evet.
Haley Göstersene.
Minicik sarı bir krater. Volkan bacası gibi...
Presley Minicik mi? Kocaman gibi geliyor.
Haley Acıyor mu?
Presley Biraz.

7
Haley Konuşmakta zorlanıyor musun?
Presley Pek değil.
Haley Sokağı anlatır mısın? Bir kerecik daha… Sonra hapımı alacağım, söz veriyorum Presley. Yemin
ederim.
Presley Nereden başlayayım?
Haley Gökyüzünden.
Presley Siyah. Kara bir bulut çarşaf gibi her şeyi örtüyor. Gökyüzü görünmüyor. Yıldızlar, ay, güneş.
Hiçbiri (görünmüyor).
Haley Kar yağıyor mu?
Presley Çok az.
Haley İki kar tanesinin birbirine benzemediği doğru mu Presley? Hatırlasana, öğretmenimiz bize bir
milyon kez büyütülmüş bir kar tanesinin fotoğrafını göstermişti. Vitray bir cama benziyordu. Çok zarifti. “Ne
kadar kar yağarsa yağsın, hatta şimdi başlayıp sonsuza dek yağsa bile, yine de her kar tanesi eşsiz olacak”
demişti. Ne mucize!
Presley Mucize değil.
Haley Değil mi?
Presley Kıyametten sonra böyle şeyler olur. Hepsi bu.
Sokağı anlatmamı istiyor musun, istemiyor musun?
Haley Elbette istiyorum! Sokak. Presley, sokağı anlat.
Presley Köşedeki dükkânı hatırlıyor musun? Bütün alışverişlerimizi yaptığımız yer. Hani bakkal anneme
“Bayan Stray” diye seslenip babamın nasıl olduğunu sorardı.
Haley Şekerlerimizi aldığımız dükkân mı?
Presley Ta kendisi!
Haley Hatırlıyorum.
Presley Yok oldu.
Haley Tamamen mi?
Presley Tamamen. Yanmış tahtalar ve patlamış camlardan başka bir şey yok. Yerle bir oldu. Bizim
bakkal…
Haley “Merhaba Bayan Stray, Bay Stray nasıl?” diyen bakkal.
Presley Ta kendisi! O da yok oldu.
Haley Tamamen mi?
Presley Tamamen. Yandı bitti kül oldu. Bir kıvılcım ve – pufff!
Haley Ama… O çok iyi bir adamdı.
Presley Çok iyi! Böylesi milyonda bir çıkar.
Haley Milyarda bir!
Presley Bir iyi adam için dünyayı kurtarmaya değer mi?
Haley Kesinlikle hayır.
Presley Kesinlikle.

8
Haley Ya sokağın geri kalanı? Geri kalanını da anlat.
Presley Dükkâna olanın aynısı… Yandı bitti kül oldu. Tüm dünya çorak bir arazi; kara gökyüzü, kara
toprak, kara hiçlik. Bazı yerler hala yanıyor, sadece üzerine yağan ince karla soğuyor.
Haley Kulağa hoş geliyor.
Presley Bir hoşluğu var.
Haley Ama Presley, eğer her şey yok olduysa… Bu demek oluyor ki… Geriye kalan sadece biziz.
Presley Evet!
Haley Çorak bir arazinin ortasındaki kara bir kule gibiyiz.
Presley Ah, aferin Haley. Aynen öyle. Bunu unutmamalıyız.
Haley Peki biz niye hayatta kaldık Presley? Her şeyin sonu gelmişken biz niye hayatta kaldık?
Presley Çünkü biz uslu çocuklardık. Nedeni bu. Babacığım sana her zaman ne derdi?
Haley “Ne kadar uslu bir kızsın.”
Presley Peki ya anneciğim bana her zaman ne derdi?
Haley “Ne kadar uslu bir çocuksun.”
Presley Doğru. Yani biz uslu çocuklardık. Hiç gürültü yapmazdık. Sebzelerimizi yer, “Lütfen”, “Teşekkür
ederim” derdik. Yemekten önce, tuvalete girdikten sonra ellerimizi yıkardık. Söylendiğinde yatmaya giderdik.
Haley Anneciğim ve babacığım dünyadaki en uslu çocuklar olduğumuzu söylerlerdi.
Presley Doğru. Yaramaz değildik.
Haley Hem de hiç.
O gün… Dışında.
Presley Hangi gün?
Haley Hayvanat bahçesinde uzaklaşıp kaybolduğum gün.
Presley Haley, bu sadece bir kez yaşandı.
Haley Hiç yaramazlık yaptın mı?
Presley Bu da nerden çıktı?
Haley Şimdi aklıma geldi – pat diye!
Presley Hayır.
Haley Hiç mi?
Presley Hiç.
Haley Annemin seni tokatladığını hatırlıyorum. Bacakların kızarana kadar vurmuştu.
Ağlamıştın.
Presley Kaç yaşındaydık?
Haley On falan.
Hadi anlat!
Presley Tamam.
Harçlığımı tam üç hafta boyunca biriktirmişim. Hiçbir şey almıyorum. Ne çizgi roman, ne cips,
ne bonibon. Bunlar yerine bir petshop’a gidip küçük yeşil bir yılan alıyorum. Çalı yılanı... Eve döndüğümde
yılanla oynuyorum. Sıcak, yumuşak. Elektrikli bir ayakkabı bağcığı gibi kendisini parmağıma doluyor. Çok

9
sevimli. Sonra farkına varıyorum. Onu evde tutamam. Bir evcil hayvan gibi besleyemem. Nerede uyuyacak?
Ne yiyecek? Ben okula gittiğimde nereye gidecek? Ondan kurtulmalıyım. Aklıma bin bir çeşit şey geliyor.
Tuvalete atıp sifonu çekmek, gömmek, apartmanın tepesinden fırlatmak… Tüm bunları düşünürken aklımdan
çok daha iyisi geçiyor… Bir tava alıp ocağın üzerine koyuyorum. Tavaya bir parça margarin koyup gazı sonuna
kadar açıyorum. Yağ kızmaya, dumanlar çıkmaya başlıyor. Yılanı tavanın içine atıyorum. Dönüp dönüp duruyor.
Derisi sosis gibi açıldı. Minicik ağzı açılıp kapanıyor. Siyah gözleri patladı. Tüm o yanma, haşlanma, soyulma…
Ah, izlemek şahane. Bir çatal alıyorum, derisine batırıyorum. Kaynayan siyah kan, deliklerinden fışkırdı. Yılan
tamamen öldükten sonra onu bir tabağa koyuyorum. Minik lokmalara bölüp tadına bakıyorum. Aynı yağlı
tavuk!
Annem eve geldiğinde yemek pişirdiğimi görüp bana vurdu. Yılan hakkında hiçbir şey bilmiyor.
Tek derdi tavadaki yanık izi.
Mutfağa koşar ve yanık tavayı getirir.
Bak!
Haley Iğy, götür şunu. Midemi bulandırıyor.
Nasıl yılan yiyebildin?
Presley Başka çarem yok gibiydi.
Şimdi bisküvileri istiyor musun?
Haley Nasıl olduğumu anlıyor musun? Her şeyi unutuyorum. Bisküvileri bile. Evet Presley. Lütfen.
Şimdi bisküvileri yiyebilirim.
Presley buzdolabından bisküvileri alır. Haley’e verir.
Bazen uyanıyorum ve ağzımda çok kötü bir istek oluyor.
Presley Biliyorum…
Haley (Presley’le aynı anda) Çikolata!

Presley (Haley’le aynı anda) Çikolata!

Haley Bazen her şeyin çikolatadan yapıldığını hayal ediyorum. Çikolatadan yapılmış bir evde
yaşadığımı ve acıktığımda duvarları yediğimi hayal ediyorum. Ya da döşemeyi… Ya da masaları… Çünkü her
şey çikolatadan… Hatta çikolatadan yapılmış bir adam yediğimi bile hayal ettim. Elbiseleri dışında her şeyini
yedim. Elbiseleri parlak kırmızı çikolata paketi gibi… Çikolata yemenin âşık olunca duyduğu hisleri verdiğini
söylerler. Kana aynı kimyasalları bırakıyormuş. İnsanların âşık olmayı neden sevdikleri belli… Presley, sence
âşık olmak nasıl bir şey?
Presley Korkutucu.
Haley Kaybolmaktan da mı korkutucu?
Presley Hemen hemen aynı…
Haley Evet. Aynı sayılır.
Presley dışarıda bir şey duyar. Zayıf, yarı insan-yarı hayvan bir inleme duyar.
Ne oldu?
Presley Bir… Bir şey duydum.
Haley Nerde?

10
Presley Sokakta.
Haley Ne?
Presley Farklı bir şey.
Camdan dışarı bakar.
Haley Neymiş?
Presley Bir adam… Karnını tutuyor.
Haley Hasta mı?
Presley Sanırım. Yanında… Bir arkadaşı var. Kaldırıma oturmasına yardım ediyor.
Haley Sence sarhoş mu?
Presley Olabilir.
Haley Çekil oradan. Seni görebilirler.
Presley Görmezler.
Haley Görebilirler. Geçen sefer ne olduğunu hatırlasana! O çocuklar camlara bir şeyler attılar. Hani
masanın altına saklanmıştık.
Presley O hasta. İleri geri sallanıyor. Arkadaşı da sadece izliyor.
Haley Neye benziyor?
Presley Hangisi?
Haley Oturan. Hasta olan. Yakışıklı mı?
Presley Evet.
Haley Çekici?
Presley Evet.
Haley Peki diğeri. Sadece izleyen.
Presley Bi… Bilemiyorum. O… Yabancı gibi.
Haley Bir yabancı! Ah, Presley, çekil oradan. Anneciğimin ve babacığımın yabancılar hakkında ne
dediklerini biliyorsun. Onlar tehlikeliler. Kadınları dövüp çocukları taciz ediyorlar. İşleri bizim yaptığımız gibi
yapmazlar. Bizden nefret ederler. Ellerine şans geçse bizi de öldürürler.
Presley Haley sakin ol.
Haley Kapı kilitli mi?
Presley Evet.
Haley Bütün kilitler?
Presley Hepsi.
Haley Peki zincir?
Presley Zincir de takılı. Tamamen güvendeyiz.
Haley Kapı yine de kırılabilir. Onlara baktığını görecekler. İnsanların hep yaptığı gibi birden senden
nefret edecekler. Kapıyı kırıp…
Presley Hapını getireceğim!
Haley Hayır!
Presley Alacağına söz vermiştin.

11
Haley Şimdi olmaz.
Presley büfeye gider, bir çekmece açar ve ilaç şişesini alır. Eline bir hap alır. Şişeyi masaya koyar.
Ben uyurken canımı yakacaklar. Bana korkunç şeyler yapacaklar. Jiletler ve kırık camlarla. Beni
öpüp, kesecekler.
Presley Haley’i tutar.
Presley Hadi.
Haley Hayır. Yapma. Artık oyun oynamıyorum. Oynamı…
Presley Haley’nin ağzını zorla açar ve birkaç hap içirir. Ağzını kapatır, eliyle örter. Diğer eliyle Haley’nin burnunu tutar. Haley bakar.
Presley Yut.
Yut!
Haley yutar.
Uslu kız.
Onu oturtur, battaniyeyle örter, battaniyeyi kenarlara sıkıştırır.
İşte. Şimdi sakinleş. Kötü bir şey olmayacak.
Pencereye döner.
Haley Ne… Şimdi ne oluyor?
Presley Uzaklaşıyor, şu yabancı gibi görünen. Yakışıklı olanı kaldırımda bıraktı.
Haley Kaldırımda ne yapıyor?
Presley Hala ileri geri sallanıyor. Karnı çok kötü ağrıyor olmalı. Acıdan hareket edemiyor.
Haley Sadece… Sadece camın önünden çekil. Tek istediğim bu. Korkunç bir şeye dönüşebilir. Korkunç
şeylerin nasıl da kolay yaşandığını biliyorsun. Değil mi? Ha? Polis gelip sorular sorar. Bir şeyler sakladığını
düşünüp seni hapse atarlar.
Presley Kendini hırpalama. Hap yakında etkisini gösterir.
Haley Seni benden alacaklar. Yapayalnız kalacağım. Alışveriş yapmak, postacıyla konuşmak,
doğalgazcıyı içeri almak, elektrik faturalarını yatırmak zorunda kalacağım.
Presley Sana emziği getireyim. Emziği ister misin?
Haley Çöpü çıkarmak zorunda kalacağım.
Presley hapları çıkardığı çekmeceye gider ve aramaya başlar.
Kaldırımı silmem ve komşulara günaydın demem gereke…
Presley Haley, anneciğimin ve babacığımın ilacı nerde?
Lanet olası emzik ve ilaç nerde?
Haley Berbere gidip saçımı kestirmek zorunda kalacağım. Saçımı yıkayan kıza bahşiş bırakmak
zorunda kalacağım. Kendi çikolatalarımı almak zorunda kalacağım. Yedi paket alacağım ama altısına yetecek
kadar param olacak. Hırsızlıkla suçlanacağım. Otobüse binip paramı ödemek zorunda kalacağım. Durağı
kaçıracağım…
Presley emziği ve ilacı buzdolabında bulur.
Presley Bunun burada ne işi var? Ha? Bunu buraya sen mi koydun?
Haley Sıralarda insanların arkasında beklemek zorunda kalacağım. İnsanlar beni itip kakacak. Yolu
kapadığımı söyleyecekler…

12
Presley ilacı açmıştır. Emziği şişeye batırıp, ucunu sıvıyla kaplar. Şişeyi masaya koyup emziği Haley’e götürür. Presley emziği Haley’nin
dudaklarına değdirir.
Presley Em!
Haley Hayır.
Presley Em!
Haley Beni zorlama.
Presley Em! Em! Em! Em! Em!
Emziği ağzına sokmaya zorlar.
Em!
Em!
Haley emmeye başlar.
Daha güçlü!
Haley daha güçlü emer. Kısa sessizlik.
Presley Sen uslu bir kızsın Haley. Bunu biliyor musun?
Haley Uslu olup olmamamın önemi yok. Her şey patlarken değil. Hiçbir hatamız olmamasına rağmen
birçok şey bizi toz duman edebilir. Kendimizi kurtarmak için yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Beni korkutan da
bu!
Presley Tekrar anlatayım mı?
Haley uykulu bir şekilde kafasını sallar.
Gökyüzü siyah; kara bir bulut çarşaf gibi her şeyi örtüyor. Gökyüzü görünmüyor. Yıldızlar, ay,
güneş… Hiçbiri… Ve köşedeki dükkân yok oldu. Tabii sahibi de. Kül oldu. Bir patlama ve x ışınına döndü. Ve
artık yaşamıyor.
Haley Pufff!
Presley Aferin. Pufff! Ve sokağın geri kalanı da bu dükkân gibi… Tüm dünya çorak bir arazi; kara
gökyüzü, kara toprak, kara hiçlik. Bazı yerler hala yanıyor, sadece üzerine yağan ince karla soğuyor. Ayakta
kalan tek şey bu ev… Çorak bir arazinin ortasındaki kara bir kule gibi.
Geriye bir şey kalmadı.
Gökyüzü görünmüyor.
Haley artık uykuya dalmıştır. Presley kalkar ve pencereye gider.
Onun dışında hiçbir şey yok. Kaldırımda oturuyor.
Daha dikkatlice bakar.
Ah Haley, çok güzel görünüyor. Gerçekten öyle. İnanamazsın. Gel de bak Haley… Haley?
Presley Haley’nin uyuduğundan emin olmak için bakar. Tekrar camdan bakar. Duraksama. Presley kapıya doğru adım atar. Tereddüt
eder. Duraksama. Pencereye geri gider. Sinirli görünmektedir. Kısa duraksama. Kapıya geri gider. Ağır bir şekilde nefes almaktadır.
Kısa duraksama. Presley aniden kilitleri açar. Kısa duraksama. Presley çıkar. Duraksama.
Presley Cosmo Disney’le geri döner. Cosmo 18 yaşında, solgun, sarı saçlı, baş belası ve melek gibi güzel biridir. Boğazına kadar
düğmelenmiş uzun siyah deri ceket, siyah pantolon ve siyah rugan ayakkabılar giymektedir. Presley Cosmo’ya içeri girmesi için yardım
etmektedir ama Cosmo Presley’nin dokunmasından çekindiği için daha çok onu odaya kovalıyormuş gibi görünür. Cosmo iki büklüm
olur görünüşe göre hala acı içindedir. Odanın ortasında durur. Presley kapıyı kilitler. Cosmo kusar. Presley bakakalır. Kısa duraksama.
Cosmo Bu senin suçun. Beni buraya gelmeye zorladın. Kusacağımı biliyordum. Bu her zaman olur.
Presley Niye?

13
Cosmo Sistemimden atmam gerek.
Hasta mısın?
Presley Hayır.
Cosmo Öyle görünüyorsun.
Presley Yoo, değilim.
Cosmo Hastalıkları sevmem. Hastalıklı şeyleri. Virüslerin kanıma karışmasını… Hiç böyle sorunlar
yaşamadım, öyle de kalmasını istiyorum.
Şurayı temizlesen iyi olur moruk.
Presley mutfağa gider bir kovaya su doldurur. Cosmo odayı inceler, birkaç kez burnunu çeker. Kısa duraksama. Presley kova ve bezle
döner, diz çöker. Kusmuğa bakar. Cosmo pencereye gider.
Cosmo Beni buradan gördün, değil mi?
Presley Evet.
Cosmo Niye dışarı çıktın? Bana acıdın değil mi? Beni çocuk sandın? Yardıma ihtiyacı olan bir çocuk?
Presley Onun gibi bir şey.
Cosmo Yanıldın. Ben çocuk değilim.
Bana dokunmak istedin, değil mi?
Presley İstemedim.
Cosmo İyi. Bana dokunulmasından hoşlanmam. Hiç haz etmem. Hiçbir moruk gelip bana dokunamaz.
Yanımdaki bile. Onu gördün mü?
Presley Evet.
Cosmo Arabamızı almaya gitti. Buraya bir yere park etmişti ama nerede olduğunu unutmuş. Saatlerce
sokakları dolaşabilir. Onun hatası değil. Beyni gerektiği gibi çalışmıyor. Geri dönecek. Dönmek zorunda. Onun
için bir mıknatıs, hayatının pusulasındaki kuzey kutbu gibiyim.
Dua falan mı ediyorsun?
Öldürmez. Sadece kusmuk. Leke bırakmaz. Köri değil.
Presley kusmuğu temizlemeye başlar. Cosmo burnunu çeker. Duraksama. Cosmo Presley’i koklar.
Presley Ne… Ne var?
Cosmo Kokuyorsun.
Presley Ne kokuyorum.
Cosmo Çikolata
Presley Ne’li?
Cosmo Ne’li de ne sikim? Çikolata çikolatadır.
Presley Çok çikolata yerim.
Cosmo Belli oluyor. Dişlerine bak.
Presley Nesi varmış?
Cosmo Çürümüşler.
Presley Çürümediler.
Cosmo En son ne zaman aynaya baktın? Hepsi kararmış. Meyan kökü yemişsin gibi.

14
Presley Meyan kökünden nefret ederim.
Cosmo Bunu dişlerine söyle.
Presley artık kusmuğu temizlemiştir. Kovayı mutfağa götürür.
Gözlerin de çok kanlanmış.
Presley mutfaktan koşup gelir.

Presley Benim gözlerim çok güzeldir!


Cosmo Çok kanlı dedim. Yeteri kadar uyuyor musun?
Presley Fazlasıyla! Hap alıyorum.
Cosmo İşte bu durumu açıklıyor moruk. Haplar gerçek uyku değil. Kimyasal uyku. Cildin acı çeker.
Presley Cildim?
Cosmo Tamamen sönük, solgun. Bence biraz temiz havaya ihtiyacın var. Sen sağlıksız bir insansın Bay
Çikolata. İyi bir keseye falan ihtiyacın var… Uzun süre kış uykusuna yatmışsın. Senin sorunun bu!
Presley Ben kış uykusuna yatma…
Cosmo Mesela bana bak. Nasıl görünüyorum?
Presley Ah…
Cosmo Hadi. Dökül bakalım!
Presley Hoş.
Cosmo Sadece hoş mu?
Presley Çok hoş…
Cosmo Sadece çok hoş mu? Daha iyisini yapabilirsin. Sana nasıl olduğumu söyleyeyim mi?
Presley Söyle?
Cosmo Mükemmelim. Buraya gel Bay Çikolata.
Presley yavaşça Cosmo’ya yaklaşır.
Gözlerime bak. Temizler mi? Beyazlar beyaz mı?
Presley Evet.
Cosmo Peki cildim? Hiç sivilce ya da yara var mı? Herhangi bir yara, bere ya da sıyrık görüyor musun?
Presley Hayır.
Cosmo Peki saçım? Parlıyor mu? Sağlıklı mı? Seksi kokuyor mu?
Presley Evet.
Cosmo Ya ağzımın içi?
Ağzını açar. Presley Cosmo’nun ağzına bakar.
Presley Harika.
Cosmo Tek bir dolgu bile yok. Dişlerim çok beyaz, ışıl ışıl ve sağlıklı. Ve vücudum. Bak…
Presley ona dokunmaya gider.
Dokunma. Seni uyardım. Morukların bana dokunmasından hoşlanmıyorum. Sadece gözlerini
kullan. Vücudum sert, kaslı, bir gram yağ bile yok, değil mi?
Presley Ah, evet!
Cosmo Kıskandığına eminim.
Presley Kıskanıyorum.

15
Cosmo Ne kadar kıskanıyorsun?
Presley Çok kıskanıyorum.
Cosmo Kıskanacağını biliyordum. Ellerime bak. Mükemmel değiller mi? Mükemmel tırnaklar.
Mükemmel eklemler. Pürüzsüz. Beyaz. İnce. Sana bir şey söyleyeyim mi? Tek bir kemiğimi bile kırmadım.
Presley Hiç mi?
Cosmo Hiç. Sen kaç kere kırdın?
Presley Ben… Hatırlayamıyorum.
Cosmo Ama birkaç tane kırmış olmalısın. Haklıyım, değil mi?
Presley Sanırım.
Cosmo Tabii ki haklıyım. Off, nefesin kokuyor.
Presley Çikolata mı?
Cosmo Yok. Sadece kokuyor.
Presley Dişlerimi fırçalayayım mı?
Cosmo Olabilir.
Presley mutfağa gidip dişlerini fırçalamaya başlar. Cosmo masaya gidip çikolatalara bakar. Kısa sessizlik. Cosmo ilaç şişesini fark eder
ve eline alır. Presley mutfaktan onu görür.
Presley Dokunma ona!
Cosmo Niye?
Presley Dokunma dedim!
Cosmo Çalacak falan değilim.
Presley O anneciğimin ve babacığımın ilacı.
Cosmo ilacı bırakır.
Cosmo Hastalar mı? Bu evde hasta mı var? Bulaşıcı mı? Tükürüklerinde virüs var mı?
Presley Hayır.
Cosmo Neden olmasın?
Presley Öldüler.
Cosmo Ne zaman?
Presley Yıllar önce.
Cosmo Hala onların boktan ilaçlarını mı saklıyorsun?
Presley Evet.
Cosmo Niçin?
Presley Dudaklarında sürekli bu ilacın tadı olurdu. Bize iyi geceler öpücüğü verirlerdi. O tat güzel rüyalar
görmemizi sağlardı.
Cosmo çıkışa doğru gider. Kapıya ulaşıp ilk kilide dokunacakken…
Haley (uykusunda yüksek sesle) Anneciğim!

Cosmo Siktir!
Presley (mutfaktan) Korkma.

Haley Babacığım.
Cosmo Bu kim?

16
Presley Kız kardeşim.
Haley Neredesiniz?
Cosmo Haley’i ilk defa görür.
Cosmo Nerden çıktı?
Presley Uyuyor.
Haley Sizi kaybettim. Sizi kaybettim.
Presley mutfaktan çıkar.
Cosmo Amına koyayım, kalp krizi geçirdim sandım.
Presley Sana bir bardak su getireyim.
Presley mutfağa döner. Kısa sessizlik. Cosmo, Haley’e bakarak paltosunu çıkartır. Paltosunun altında parlak kırmızı, sahte bir elmas ve
payetli bir ceket vardır. Renksiz odada göz kamaştırır. Aynı zamanda beyaz gömlek ve siyah papyon giymektedir. Paltoyu boş koltuğun
arkalığına koyar.
Cosmo Ne emiyor?
Presley (mutfaktan) Anneciğim ve babacığımın ilacına batırılmış bir emzik. Onu rahatlatıyor.

Cosmo Hasta değil, değil mi?


Presley Hayır! Hayır! Uyku hapı aldı.
Cosmo Ama bu iyi değil. Sana söyledim. Kimyasal uyku. Kâbus gördüğüne şaşmamak gerek.
Presley bir bardak suyla geri döner. Cosmo’nun ceketini fark eder ve büyülenir.
Presley Parlak ceket!
Cosmo Ne?
Presley Ceketin. Göz alıcı…
Cosmo İş için giyiyorum.
Presley İş için mi?
Cosmo Evet.
Presley Ne iş yapıyorsun peki?
Cosmo Seni ilgilendirmez.
Presley Sihirbaz mısın?
Cosmo Cık!
Presley Bir şarkıcı?
Cosmo Cık!
Presley Araba mı yapıyorsun?
Cosmo Hayır. Ama arabam var.
Presley Nerede?
Cosmo Söyledim ya. Yanımdaki moruk onu aramaya gitti. Onu park etti, yerini unuttu.
Presley Çünkü beyni olması gerektiği gibi çalışmıyor.
Cosmo Doğru. Uslu çocuk.
Presley Uslu bir çocuk muyum?
Cosmo Evet evet.
Presley Babam bana uslu çocuk dediğinde başımı okşardı.

17
Presley Cosmo’ya doğru ilerler ve okşaması için kafasını eğer.
Cosmo Ne yaptığını sanıyorsun? Sana söyledim. Dokunmayı sevmiyorum. Neden pencereden arabayı
gözlemiyorsun?
Presley tereddüt eder. Sonra isteksizce pencereye gider.
Presley Senin araban olduğunu nereden bileceğim?
Cosmo Haley’e bakmaktadır. Sessizlik.
Ne renk?
Cosmo Ne vızıldayıp duruyorsun?
Presley Araban. Ne renk?
Cosmo Bej.
Presley Bizim de bej renk bir arabamız vardı. Babam derdi ki…
Cosmo’nun Haley’nin eline dokunmak üzere olduğunu görür.
Ona dokunma!
Cosmo Sadece bir parmağına.
Presley Onu korkutabilir.
Cosmo Uyuyor.
Presley Onu uyandırabilir, sonra da korkutabilir. Bir uyurgezeri ya da uykusunda konuşan birini rahatsız
etmemelisin.
Cosmo Ama ne yürüyor ne de konuşuyor.
Presley Konu bu değil.
Suyun masada.
Cosmo masaya gider, oturur. Haley’i daha iyi görebilmek için sandalyesini oynatır. Fark etmeden sudan bir yudum alır. Sonra bardağa
geri tükürür.
Cosmo Siktir!
Bunun içinde canlı bir şeyler var!
Presley Hep böyle…
Cosmo Ne yani? Normal mi bu? Bir şey yokmuş gibi davranma.
Presley Babam her zaman musluk suyunun dünyadaki en iyi içecek olduğunu söylerdi.
Cosmo Öleli ne kadar oldu?
Presley Yıllar.
Cosmo Yıllar boyunca bir sürü şey olabilir.
Presley Her zaman değil. Bazen… Hiçbir şey olmaz.
Bizim de bir arabamız vardı.
Cosmo Evet amına koyayım, söylemiştin.
Presley Babacığım yeni araba kokusu gibi bir şey yok derdi. Taze deri. Kontrol panelindeki cila... Cila
ve benzinin hafif kokusu... Üstüne tanımam. Geçenlerde eski bir okul arkadaşım Porsche aldı. Sokağın sonuna
doğru sürdü, annesinin evinin önüne park etti. Annesi dışarı çıkıp arabayı görünce çığlık attı. Arabanın içine
oturdu. Komşular toplandılar. Eski okul arkadaşım… Beyaz pantolon giyiyordu. Beyaz bir gömlek… Kravatı yok.
Bronz. İnanabiliyor musun? Kışın ortasıydı ama kahve gibi kararmıştı. Dinliyor musun?

18
Cosmo Evet.
Presley Ne dedim o zaman?
Cosmo Bronzlaşmıştı.
Presley Doğru. Kışın nerde bronzlaşırsın ki?
Cosmo Solaryumda. Eğer Porsche’u varsa, boktan bir solaryumu da vardır.
Presley Senin Porsche’un mu var?
Cosmo Hayır.
Presley Arabanın markası ne?
Cosmo Hillman.
Presley Bizim arabamızdan! Bej bir Hillman! Rastlantıya bak? Ha?
Cosmo Evet, evet. Vay!
Presley Kromu paslanmıştı. Döşemede delik vardı. Yağmur yağdığında ayaklarımız ıslanırdı. Annem bize
yağmur çizmesi giydirirdi. Gülerdik. Hala kokusunu alabiliyorum. Islak ve küflü halı… Bir yerde çürüyen bir
şeyler; belki eski bir sandviç ya da yere düşmüş bir fıstık. Anneciğim ve babacığım önde otururlar. Annem
bütün mağazalara, dükkânlara bakar. Ben kız krdeşimle arka koltukta olurum. Pazar öğleden sonra
gezmeleri… Dişimin arasına biftek sıkışmış. Bacaklarımda da battaniye var. Püskülleriyle oynuyorum. Saymaya
ya da onları bağlamaya çalışıyorum. Yapışkan bir leke var onu çıkarmaya çalışıyorum.
Cosmo Söylesene. Kardeşinin adı ne?
Presley Battaniyeyi bacaklarıma sarıyorum. Büyük bir paketin içindeymişim gibi. Ellerimi koltuğa
sürtüyorum. Deri, kırık yumurta kabukları gibi... Anneciğimin ensesinde ben var. Babacığımın kulaklarında
tüyler. Gösterge ışıkları yanıp sönüyor, yanıp sönüyor. Hız göstergesi. Annemin mavi kazağı... Babam dikiz
aynasından bana bakıp göz kırpıyor. Ben de göz kırpmaya çalışıyorum ama beceremiyorum.
O arabada çok mutluydum. Bazen o günleri düşünüp ağlıyorum. Yine o arabada olmak isterdim.
Sadece birkaç dakikalığına… Hatta birkaç saniyeliğine...
Cosmo Kardeşinin…
Presley Evde annem somonlu salatalıklı sandviç yapar, babam da çay demler. Ekmeğin kabuğundan
nefret ederim. Ama babam yemem gerektiğini, dişlerim için iyi olduğunu söyler. Oturup televizyon izleriz.
Gezintiden bahsederiz. Annem “rıhtımı seviyorum” der.
Cosmo Kardeşinin…
Presley Babam bir bisküviyi çayına bandırır ve “Doğrusu güzel bir yer.” der.
Cosmo Karde…
Presley Bir fincan çay daha içeriz, annem “Yatma vakti geldi!” der. Yatağa gitmekten nefret ederim.
Babam bana reçelli bir sandviç yapar. Kalın ekmeğin arasında parlak reçele bulanmış bolca tereyağı. Hem
yumuşak hem kıtır kıtır. Damağımdaki tatlılıkla uykuya dalarım.
Cosmo Amına koduğum, kardeşinin adı ne?
Presley Neden bu kadar taktın?
Cosmo Çünkü bilmek istiyorum!
Presley Benimkini bile bilmiyorsun. Uyanık olan benim.

19
Cosmo Peki, ağzına sıçayım. Adın ne?
Ne oldu? Adını mı unuttun?
Presley Yüksek… Yüksek sesle söylemek için pek bir nedenim olmadı. Garip... Geldi…
Cosmo Hadi ama. Biraz aş kendini.
Presley Gerçekten bilmek istiyor musun?
Cosmo Gerçekten bilmek istiyorum.
Presley Presley. Presley Stray.
Cosmo Tebrikler. Şimdi, kardeşinin…
Presley Senin adın ne?
Cosmo Cosmo. Kardeşinin…
Presley Cosmo ne?
Cosmo Cosmo Disney.
Presley Disney!
Cosmo Ne var bunda?
Presley Ah… Hiçbir şey.
Cosmo Bir şey yokmuşa benzemiyor.
Presley Sadece şaşırdım.
Cosmo Kardeşinin…
Presley Soyadı Disney olan kaç kişi vardır ki?
Cosmo Telefon rehberinde binlerce var.
Presley Gerçekten mi? Ne kadar korkutucu bir düşünce…
Cosmo Kardeşinin…
Presley Her şekilde ve boyda Disney’ler.
Cosmo Kardeşinin adını söyle!
Presley Haley!
Cosmo Kaç yaşında?
Presley Benimle aynı!
Cosmo Ve kaç yaşındasın?
Presley Ah… Yaklaşık… Hımm…
Cosmo Yaklaşık? Bilmiyor musun?
Presley Saymayı bıraktım.
Cosmo Doğum günleriniz yok mu?
Presley Anneciğim ve babacığım gittiğinden beri yok.
Cosmo Anneciğin ve babacığın gittiğinde kaç yaşındaydınız?
Presley On sekiz.
Cosmo Ve bu kaç yıl önceydi?
Presley On.
Cosmo O zaman yirmi sekiz yaşındasınız.

20
Presley Öyle olmalı.
Cosmo Çok yaşlısın be Bay Çikolata.
Presley Bana Bay Çikolata demeyi kes.
Cosmo Niye?
Presley Adım bu değil.
Cosmo Değil mi?
Presley Hayır. Sana adımı söyledim.
Cosmo Söyledin.
Presley Öyleyse onu kullan. Bana adımla seslen.
Cosmo Tekrar söyler misin?
Presley Presley.
Cosmo Presley. Doğru.
Presley Pekâlâ, hadi! Bir şey söyle, sonra arkasına adımı ekle.
Cosmo Niye?
Presley Söylediğini duymak istiyorum.
Cosmo Ama niye?
Presley Kendimi iyi hissettirecek.
Cosmo Sen homo musun?
Presley Hayır.
Cosmo Çünkü homolar ilk isimleriyle çağrılmaktan hoşlanırlar.
Presley Hayır homo değilim. Sadece ismimi söylemeni istiyorum.
Cosmo Öyleyse. Yirmi sekiz yaşındasın, değil mi, Presley?
Presley Evet, öyle Cosmo. Sen kaç yaşındasın Cosmo?
Cosmo Kaç gösteriyorum Presley?
Presley Bilmiyorum Cosmo.
Cosmo Tahmin et Presley.
Presley Yapamam Cosmo.
Cosmo Dene Presley.
Presley Yanlış söylerim Cosmo.
Cosmo Dene!
Presley On!
Cosmo Yanlış. On sekiz.
Presley Şey, on gibi görünüyorsun.
Cosmo Hayır görünmüyorum. Genç görünebilirim ama on yaşında da görünmüyorum.
Nasıl oluyor da sen de kardeşin de aynı yaştasınız?
Presley İkiziz.
Cosmo Birbirinize benzemiyorsunuz.
Presley Tek yumurta ikizi değiliz. Ama benziyoruz.

21
Cosmo Benzemiyorsunuz.
Presley Burunlarımız aynı.
Cosmo Değil!
Presley Aynı!
Bak.
Cosmo Farklı.
Presley O zaman saçlarımız aynı.
Cosmo Kimi kandırmaya çalışıyorsun?
Presley Ağızlarımıza bak. Dudaklarımızın şekline. Aynılar.
Cosmo Değiller.
Presley Öyleler!
Cosmo Değiller!
Presley Herkes öyle olduğunu söylüyor.
Cosmo Herkes yanılmış.
Presley Anneciğim ve babacığım bir elmanın iki yarısı olduğumuzu söylerlerdi.
Cosmo Anneciğin ve babacığın yanılmış.
Presley Anneciğim ve babacığım yanılmış!
Cosmo Evet! Yanılmışlar!
Presley Ama… Gözlerimiz! Gözlerimiz aynı.
Cosmo Gözlerini göremiyorum. Uyuyor. Onu uyandır da sana benzeyip benzemediğini söyleyeyim.
Presley Uyandıramam.
Cosmo Neden olmasın?
Presley Onu hiçbir şey uyandıramaz. Söyledim sana. Hap aldı.
Cosmo O zaman gözlerini nasıl görebilirim?
Presley Haley’i tutar ve bir gözünü açmaya çalışır.
Yapma.
Presley Bir şey olmaz.
Cosmo Onu incitebilirsin.
Presley Nazik davranacağım.
Cosmo Gözler hassastır.
Presley Görmen lazım! Bak, gözlerimiz aynı.
Cosmo Sana inanıyorum.
Presley Gel buraya!
Cosmo Sana inanıyorum dedim!
Presley Oradan göremezsin.
Cosmo Ağzına sıçayım. Parmağını onun gözüne soktun.
Presley Hissetmez.
Cosmo Gözleri sulanıyor.

22
Presley Sadece bak!
Cosmo Evet! Tamam. Görüyorum.
Presley Aynı fikirdesin, değil mi?
Cosmo Evet, evet.
Presley Söyle!
Cosmo Gözleriniz aynı.
Presley Tıpa tıp?
Cosmo Evet! Evet! Tıpa tıp!
Presley Haley’i bırakır.
Presley Ana rahminde birlikteydik. Anneciğimin karnında iki küçük bebek... Önce ben doğdum. Sonra
Haley. Yedi dakika sonra. Anneciğim dünyadaki en güzel bebekler olduğumuzu söylerdi.
Cosmo Bütün anneler öyle der.
Presley Peki, babacığım da söylerdi.
Cosmo Ah, peki o zaman. Kesin doğrudur.
Presley Fotoğrafımız var. Biz çocukken. Sana göstereceğim.
Presley büfeye gider ve bir çekmeceyi aramaya başlar.
Cosmo Sizinkiler nasıl öldü? Kalp krizi mi?
Presley Hayır.
Cosmo Felç?
Presley Hayır.
Cosmo Kanser?
Presley Hayır.
Cosmo Böbrek yetmezliği?
Presley Hayır.
Cosmo Araba kazası?
Presley Hayır.
Cosmo Cinsel yolla bulaşan hastalıklar?
Presley Hayır.
Cosmo Pekâlâ, yaşlılıktan olamaz herhalde. İnsanlar yaşlılıktan ölmüyorlar artık, değil mi?
Presley Sanmam.
Cosmo Bir sürü şey bizi hasta ediyor. Öpüşüyoruz ve ölüyoruz. Âşık olunca insanlara ne olduğunu
gösteren fotoğraflar gördüm. Derileri dökülüyor. Nükleer savaş gibi bir şey geçirmişler sanki. Bu korkunç bir
şey Bay Çikolata. Hiç âşık oldun mu?
Presley bir fotoğraf kutusu bulur ve masaya getirir.
Presley Anneciğimi ve babacığımı sevdim.
Cosmo O sayılmaz. Başka?
Presley Kardeşimi.
Cosmo O da sayılmaz. Oyun oynama.

23
Presley Oynamıyorum.
Cosmo Evet oynuyorsun.
Presley Ah, hayır, oynamıyorum.
Cosmo Ah, evet, oynuyorsun.
Presley Ah, hayır, oynamıyorum.
Cosmo Aile bireyleri dışında hiçbir kadına âşık oldun mu?
Presley Sanmıyorum.
Cosmo Ne? Hiç mi?
Presley Hayır.
Cosmo Kadınlarla yattın ama değil mi?
Presley Pek sayılmaz.
Cosmo “Pek sayılmaz” da ne demek? Sikişmek söz konusu olduğunda gri bir alan yoktur. Sikin ya
içerdedir ya da değil.
Presley Kabalaşma.
Cosmo Hiç soktun mu?
Presley Hayır!
Cosmo Bir kere bile mi?
Presley Hayır, hayır! Ne önemi var ki?
Cosmo Hiçbir kadını öptün mü?
Presley Hayır.
Cosmo Hiç bir herife soktun mu?
Presley Hayır.
Cosmo Soktuysan söylesen iyi edersin. Bahse girerim bana bu yüzden yardım ettin. Çünkü ağzında
tek dolgu bile olmayan mükemmel hoş bir çocuğum.
Presley Hiç bir herife sokmadım.
Cosmo Hiç istedin mi?
Presley Neyi?
Cosmo Çikolata tünelinden geçmeyi.
Presley Hayır.
Cosmo Emin misin?
Presley Eminim.
Cosmo Erkeklerin bana dokunmasından nefret ediyorum. Bugünlerde her yerde oluyor. Barlarda.
Trenlerde. Otobüslerde. Süper marketlerde. Arkana geçip ellerini kıçına sürtüyorlar. Ya da yanında duruyorlar,
o kadar yakın duruyorlar ki dizleri dizine değiyor. Dükkândan bir şey aldığında dükkân sahibi para üstünü
verirken, eğer erkekse, muhakkak eline dokunuyor. Bunu fark ettin mi? Parmaklarıyla avucunda oyalanıyor,
seni hissediyor, okşuyor. Kadınlar bunu yapmıyor. Kadınlar dokunmak istemiyor. Çoğu kadın para üstünü
tezgâha koyuyor ve alman için orada bırakıyor. Parmak teması yok. Ama erkekler… Ah, erkekler farklı.
Erkeklerin bana dokunmasından nefret ediyorum. Hepsi bunu yapmaya bayılıyor. Çünkü olduğumdan genç

24
gösteriyorum. Yanlarına kar kalacağını sanıyorlar. Çocuk olduğumu sanıyorlar. O yüzden asla umumi tuvaletleri
kullanmam. Bir keresinde, pisuardayken, herifin biri yanımda durdu ve sikimi görebilmek için resmen eğilip
baktı. Buna inanabiliyor musun? Bu homoların gazla zehirlenmeleri lazım. Hepsinin. Ya da onları bir yere
toplamalılar. Büyük stadyum gibi bir yere. Üstlerine de bir bomba. Herkese iyilik yapmış olursun. Geri kafalı
olduğumdan falan değil. Hepimizin yaşamaya hakkı var. Ama birbirimizin mahrem yerlerine bakmaya hakkımız
yok.
Presley Cosmo’nun elinden fotoğrafı çeker.
Presley Fotoğraflarıma bakmıyorsun.
Cosmo Bakıyorum.
Presley Peki bunda ne vardı?
Cosmo Nasıl yani?
Presley Bu neyin fotoğrafı? Madem bakıyorsun, bilmen lazım.
Cosmo Yine oyun oynuyorsun.
Presley Neyin fotoğrafı?
Cosmo Bu kadar çikolata o yaşlı kalbine iyi gelmiyordur.
Presley Konuyu değiştirme. Bu neyin fotoğrafı?
Cosmo Senin?
Presley Hayır.
Cosmo Annenin?
Presley Hayır.
Cosmo Babanın?
Presley Hayır.
Cosmo Kardeşinin?
Presley Hayır.
Cosmo Başka kim var ki?
Presley Köpeğimiz. Kurtçuk.
Cosmo Kurtçuk adında bir köpeğiniz mi vardı?
Presley Nesi var?
Cosmo Çok aptalca.
Presley Öyle deme. Adını babam koydu. Kurtçuk harika bir isim.
Cosmo Şimdi nerede?
Presley Öldü.
Cosmo Gayet sağlıklı görünüyor.
Presley O eski bir fotoğraf.
Cosmo fotoğraflara bakmaktadır. Bir tanesini Presley’e gösterir.
Cosmo Bu senin peder mi?
Presley Evet.
Cosmo Kocaman görünüyor.

25
Presley Öyleydi. Kocaman ve güçlü! Babam varken her şey güvendeydi. Araba yapardı.
Cosmo Ne? Tek başına mı?
Presley Hayır. Fabrikadaki arkadaşlarıyla. Babam işini severdi. “İnsanı insan yapan işidir!” derdi. Her
cuma gecesi eve geldiğinde maaş zarfını masaya koyardı. Ben, annem, babam ve Haley. Masada oturur, balık
ve patates cipsi yerdik. Babam “Kılçıklara dikkat!” derdi. Sonra (babam) maaş zarfını açar, anneme mutfak
masraflarını verirdi. Geri kalan, bir kavanozun içine konurdu. Babam bütün maaş zarflarını saklardı. Hiçbirini
atmadı. Oradaki çekmecelerden birindeler. Görmek ister misin?
Cosmo Özellikle görmek istediğim bir şey değil.
Presley Bin üç yüz yirmi sekiz tane var.
Cosmo Saydın mı?
Presley Tabi ki!
Cosmo Niye?
Presley Kaç tane var görmek için.
Cosmo Ne kadar sürdü?
Presley Bütün bir gece…
Cosmo Niye gece saydın ki?
Presley Gündüzleri uyuyorum.
Cosmo Niye?
Presley Geceleri uyanık olmayı tercih ediyorum. Etrafta daha az insan oluyor.
Cosmo Ama kardeşin geceleri uyuyor.
Presley Ah, o sadece uyur.
Cosmo Ne zaman uyanır?
Presley Bir şey istediğinde…
Cosmo Siz hep… Böyle miydiniz?
Presley Tabi ki hayır! Saçmalama. Anneciğim ve babacığım buradayken sabahları sekizde kalkardık.
Kahvaltı ederdik. Ödev yapardık. Alışveriş yapardık. Televizyon izlerdik. Konuşurduk. Fincanlarca çay içerdik.
Bir sürü şey yapardık. Gece yarısı yatmaya giderdik.
Cosmo Peki ne zaman… Bu hale geldiniz?
Presley Anneciğim ve babacığım bizi kaybettikten sonra.
Cosmo Kaybettiler?
Presley Hayır, terk ettiler.
Cosmo “Bizi kaybettiler!” dedin.
Presley Demedim.
Cosmo Dedin. “Anneciğim ve babacığım bizi kaybettikten sonra!” dedin.
Presley “Bizi kaybettiler” demiş olamam. Hiçbir anlamı yok. Bizi nasıl kaybedebilirler ki? Öldüler.
Aniden öldüler.
Cosmo Aniden! Araba kazası olmalı.
Cosmo’nun bakması için bir fotoğraf tutar.

26
Presley Ben ve Haley. İkimizin olduğu tek fotoğraf bu…
Cosmo Kaş yaşındasınız?
Presley Yirmi sekiziz.
Cosmo Fotoğrafta Bay Çikolata.
Presley Ah, altı!
Cosmo Hangi ormandasınız?
Presley Orman değil.
Cosmo Ormana benziyor.
Presley Hayvanat bahçesindeki sürüngenler bölümü.
Cosmo Bayağı korkmuş görünüyorsun.
Presley Yılanları hala hatırlıyorum. Bir tanesi yaklaşık üç metre boyunda, kolum kadar kalın. Derisi
kahverengi, pul pul dökülüyor. Derisinden eski bir çorapmış gibi kurtuldu. Altında yeni bir deri; parlak kırmızı.
Başka bir bölmede kahverengi bir fare var. Bir yılan onu kovalıyor. Hepimiz orada durup yılanın fareyi
kapmasını bekliyoruz. Yılan fareye her yaklaştığında insanlar neşelenip “Yakala onu! Yakala onu!” diyorlar.
Fare kaçıp bir kayanın arkasına saklanıyor. Sadece yaklaşan yılana arkasını dönüyor. Görmeyi reddederse yılan
da kaybolacakmış gibi.
Yılan fareyi yakaladığında fare derin bir çığlık attı. Haley o zaman kayboldu. Sürüngenler
bölümünün başka bir yerine kaçtı. Onu bulduğumuzda ağlıyordu. Babam ona tokat attı, yaramaz bir kız
olduğunu söyledi.
Cosmo Geçmişten konuşmayı seviyorsun, değil mi?
Presley Huzur veriyor…
Cosmo Huzur veriyor! Geçmişin huzur verdiğini mi düşünüyorsun?
Presley Evet.
Cosmo Yanılıyorsun. Sana neyin huzur verdiğini söyleyeceğim.
Bir tomar para çıkarır ve masaya atar.
Bu!
Presley Para mı?
Cosmo Para Bay Çikolata. Sen para nedir biliyor musun? Para kendine güvendir. Sana bir şey
söyleyeyim. Bir zamanlar kendime hiç güvenim yoktu. Niye biliyor musun?
Presley Niye?
Cosmo Hiç param yoktu. Değersiz hissediyordum. Bir yere ait değilmişim gibi. Sonra bir gün
düşündüm; “Cosmo, artık fikirlerini hayat geçirmenin zamanı geldi evlat!”. Para kazandım. Bir sürü bir sürü
güzel para!
Presley Ne yapıyorsun?
Cosmo Önemi yok.
Presley Var. Söyle bana.
Cosmo Niye bilmek istiyorsun? Tek ihtiyacın olan çikolata alacak kadar para. Senin başka bir bokla
ilgilendiğin yok.

27
Presley İlgileniyorum! Seninle ilgileniyorum Cosmo.
Cosmo Homo olmadığına emin misin?
Presley Evet. Kaç kere daha söyleyeceğim?
Cosmo Evet olduğuna eminsin yoksa evet olmadığına eminsin?
Presley Evet… Olmadığıma eminim.
Cosmo Bilemiyorum Bay Çikolata. Söylediğin bazı şeyler biraz… Şüpheli.
Presley Senle ilgilenmek gibi mi?
Cosmo Evet. Bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Arkadaş istemiyorum. Anladın mı? Hiç arkadaşım yok ve
istemiyorum da.
Presley Dışarıdaki ne o zaman? Arabayı getirmeye giden?
Cosmo O arkadaşım değil. İş ortağım.
Presley Çok yakın görünüyordunuz.
Cosmo Ne bok demeye getiriyorsun?
Presley Hiçbir şey! Sadece yakın görünüyordunuz.
Cosmo Sırf ikimizin birlikte kaldırımda oturuyor olması yakın olduğumuz anlamına gelmez.
Presley Adı ne?
Cosmo Pitch.
Presley Pitch?
Cosmo Pitchfork.
Presley Pitchfork!
Cosmo Ne var bunda?
Presley Ah, yok bir şey.
Cosmo Burdan öyle gözükmüyor.
Presley Sadece şaşırdım.
Cosmo Şaşırmak iyidir.
Presley Pek… Etrafta pek Pitchfork göremezsin. Yoksa telefon defterinde ondan da mı binlerce var?
Cosmo Hiçbir fikrim yok. Bakmadım. O arkadaşım değil.
Presley Ne yapıyorsun?
Cosmo Para kazanmak için mi?
Presley Evet.
Cosmo Sadece merakından mı soruyorsun?
Presley Sadece merakımdan!
Cosmo Presley’e bakar. Sessizlik. Cosmo harekete geçer. Etrafına bakar, sonra mutfağa gider. Presley huzursuz bir şekilde izler.
Ne… Ne yapıyorsun?
Cosmo Bir şey arıyorum.
Presley Ne?
Cosmo Hepimizde vardır.
Presley Ne?

28
Cosmo Birkaç tane olması lazım… Hadi güzellerim.
Presley Bana ne yaptığını söyler misin lütfen?
Cosmo Ah! Burada! Burada bir tane var. Ne kadar büyük!
Cosmo yakaladığı neyse avuçları kapalı bir şekilde gelir. Presley’e gülümser. Presley gergin bir şekilde gülümser. Cosmo yavaşça
Presley’nin, tuttuğu şeye bakmasına izin verir.
Presley At şunu!
Cosmo Sadece ne olduğunu söyle. Adını söyle.
Presley Hamam böceği!
Cosmo Doğru. Hamam böceği. Bedava. Değil mi? Hamam böcekleri özgürdür. Değil mi?
Presley Evet.
Cosmo Buraya gel.
Presley, yavaşça Cosmo’ya yaklaşır. Cosmo ellerini azıcık aralar.
Bak ona. Küçük güzel şey… Nerdeyse hiçbir şey olmadan yaşayabilirler. İki tanecik sabun
tozuyla aylarca hayatta kalırlar.
Presley Niye gülüyorsun?
Cosmo Ayakları beni gıdıklıyor. Hassas bir cildim var.
Ah, onlar küçük kazazedeler. Bir nükleer savaş olduğunda, sadece hamam böcekleri hayatta
kalacak.
Presley Bu doğru olamaz.
Cosmo Doğru Bay Çikolata. Kimse bana inanmıyor ama bu gerçeği değiştirmez.
Barlarda gösteri yapıyorum. Kulüplerde. İnsanların para verdikleri her yerde! Bazı geceler
bunların yüz tanesinin işini bitiriyorum.
Presley Ne demek istiyorsun?
Cosmo hamam böceğini yer. Presley korkmuş bir şekilde geri adım atar. Cosmo hamam böceğini yutar ve sırıtır.
Cosmo Mmm… Leziz!
Korktun mu?
Presley Evet.
Cosmo Niye?
Presley Bilmiyorum.
Cosmo Kimse bilmiyor. Onları korkutuyor. Ama seviyorlar. Bu yüzden para veriyorlar. Başka şeyler de
yiyorum. Tırtıllar. Larvalar. Kurtçuklar. Böcekler. Güveler. Japon balıkları. Sümüklü böcekler. Örümcekler.
Salyangozları canlı canlı kabuklarından emiyorum. Kımıl kımıl yılan balıklarını ısırarak ikiye bölüyorum. Canlı
farelerin kafalarını kemiriyorum. Hatta biliyor musun? Bir kanaryayı canlı canlı yedim Bay Çikolata.
Presley Bu iğrenç duyuyor musun? İğrenç. Ve beni sikik Bay Çikolata diye çağırmayı da kes.
Cosmo Sen de bir tane yesene?
Presley Ne?
Cosmo Bir hamam böceği.
Presley Hayır.
Cosmo Hadi. Nam-nam.

29
Presley Ben… Ben yapamam.
Cosmo Sana bir tane bulurum Presley.
Presley Bulur musun?
Cosmo Kendi ellerimle.
Bu hoşuma gider, Presley.
Presley Gerçekten mi?
Cosmo Ah, evet. Dur bir tane bulayım. Bunu yapayım mı? Bir tane bulayım sonrasına bakarız. Hepsi
bu. Söz vermek yok. Ne dersin Presley?
Presley Şey…
Cosmo Evvveettt!
Cosmo Mutfağa koşar. Presley huzursuzca dolanır. Cosmo kapalı avucunda bir hamam böceğiyle döner. Presley geriler.
Oooo! Kocaman bir şey Presley!
Presley Oh.
Cosmo Bir baksana.
Sadece bir göz atacaksın Presley…
Presley Sadece göz atacağım?
Cosmo Sadece göz at.
Presley hamam böceğine bakar.
Presley Oh… Evet.
Cosmo Lezzetli görünüyor ha?
Presley Mmm.
Cosmo Ağzın sulandı değil mi?
Presley Evet.
Cosmo Bir kez daha bak. Bu sefer daha uzun bak. Hadi.
Presley hamam böceğine tekrar bakar.
Ne düşünüyorsun?
Presley Çok karanlık!
Cosmo Doğru.
Presley Katran kuyusu gibi!
Cosmo Oooo, evet. Hiç bu açıdan bakmamıştım. Çok iyi Presley. Ne güçlü bir hayal gücün var.
Devam et Presley.
Presley Ha?
Cosmo Bir lokmacık.
Presley Ben yapamam…
Cosmo Presley, benim için.
Presley Ben…
Cosmo Eğer yapmazsan üzülürüm.
Presley Üzülür müsün?

30
Cosmo Hem de çok.
Presley Önce öldür.
Cosmo Yo, yo. Canlı olmak zorunda… Olayı bu zaten!
Sana çok yakın hissederim Presley. Sanki… Bir şey paylaşmışız gibi hissederim.
Presley Bir şey paylaşmışız gibi?
Cosmo Özel bir şey.
Presley Birlik… Birlik gibi mi?
Cosmo Evet! Tam olarak öyle! Doğru kelimeleri bulacağını biliyorum. Birlik gibi olacak. İkimizin
arasında. Cosmo ve Presley arasında özel bir birlik.
Presley, çok yavaş bir şekilde, hamam böceğini Presley’nin elinden alır.
Presley. Seni bunu yaparken görmenin bana neler hissettirdiğini bilemezsin.
Presley hamam böceğini ağzına atar ve yer. Her anından nefret eder. Gülümsemeye çalışır. Cosmo ona bakar.
Presley Biraz çikolataya ihtiyacım var.
Çikolata için hamle yapar ve bir paketi yutar. Cosmo “sevecen mod”undan çıkar, sırıtır ve pencereye doğru gider.
Biraz midemi bulandırdı Cosmo.
Cosmo Evet. Bazen benim de midemi bulandırıyor. Bu gece mesela.
Presley Anneciğin işinle ilgili ne düşünüyor?
Cosmo Anneciğim yok.
Presley O zaman babacığın?
Cosmo Babacığım da yok.
Presley Annen baban yok mu?
Cosmo Cık.
Presley Olması lazım!
Cosmo Niyeymiş?
Presley Başka nasıl doğmuş olabilirsin?
Cosmo Doğmadım. Yumurtadan çıktım. Ailemi hiç görmedim. Bir yumurtadan çıktım ve gördüğün gibi
oldum. Bir zamanlar derim bebek derisi gibiydi ama şimdi bu var. Eski derimi çıkarıp attım. Bir gün altımı
ıslatıyorken ertesi gün para kazanmaya başladım. Çocukluğum olmadı.
Presley Benim çok güzel bir çocukluğum oldu.
Cosmo Sahip olduğun tek şey bu amına koyayım. Dünya senin gibi insanlarla dolu! Çikolatalarına
bağımlı moruklar. İşi gücü olmayan moruklar.
Presley Peki senin işin ne?
Cosmo Bu bir korku tüneli Bay Çikolata. İnsanlar bunu seviyor. Karanlıkta oturuyorlar. Ödleri kopmuş.
Gazetede bir araba kazası fotoğrafı olduğunu söylediğinde, yaptıkları ilk şey o siktiğimin gazetesini almak.
Hepsi “Ay görmek istemiyorum!” der. Ama bu ne anlama gelir biliyor musun? “Görmek istiyorum.” Ne
yapmalıyız biliyor musun? Halk huzurunda idamları televizyonda yayınlamalıyız. Cumartesi geceleri katilleri,
tecavüzcüleri, çocuk tacizcilerini, homoları kızartmalıyız. Ne şov olurdu ama. Eğlence tarihindeki en kalabalık
seyirci kitlesine sahip olurdu. Peki niye? Çünkü insanlık böyle şeyleri izlemeye bayılıyor. Yeni bir şey değil.

31
İnsanlığın başlangıcından beri… Halk arasında kırbaçlama, Roma Stadyumu, ayılara köpek saldırtma, işkence,
çarmıha germe, akıl hastanesi, boğa güreşi, avcılık, işkence pornosu, atom bombası. Hepsi aynı şeyin
parçası… İnsanlığın korkuya olan ihtiyacı… Kandan korkup kan istiyoruz. Hepimiz iğrençlikten günlük payımızı
almak istiyoruz. Hepsi bu. Bunda olağanüstü bir şey yok… Asıl olağanüstü olan ne biliyor musun? Yaşamı
son erdirmenin çok kolay olması… Ölmek değil, yaşamayı bırakmak. Bundan daha olağanüstü bir şey yok.
Gizem, sihir, rüyalar, mucizeler, hiç biri değil. Sadece acayip kazalarla acayip insanlar. Darwin tamamen
yanılmış, anlasana. Güçlü olmanın hayatta kalmakla hiçbir ilgisi yok. Hastalıklı beyinler hayatta kalır. Hepsi bu.
Sence korku tüneli neden bu kadar popüler? Çünkü korku diye bir bokum kalmadı. Bunu anladığında bir servet
kazanabilirsin.
Presley Ama servet kazanmak istemiyorum.
Cosmo Hayatında hiçbir şey istemedin mi?
Presley Astronot olmak istedim. Çocukken…
Cosmo (üst üste biner) Neyin içine düştüm? Başka bir şeyden bahsetmez misin sen? Senin boktan

çocukluğunla ilgilenmiyorum.
Presley (üst üste biner) İçinde ayın ve yıldızların fotoğrafları olan bir kitabım vardı. Ama en çok sevdiğim

astronotlardı. Onların gümüş rengi ve pırıl pırıl, tüplerle, kablolarla ve yanıp sönen ışıklarla dolu uzay
kıyafetlerini seviyordum. Bir de ayda yürüyüşlerini... Onları aşağıya çekecek bir şey yok.
Cosmo (üst üste biner) Umurumda değil… Merak etmiyorum… İlgilenmiyorum… Ne acınacak bir tipsin

sen… Senin hayatın benim için ne biliyor musun? Koca bir boşluk. İşte bu.
Presley (üst üste biner) Ona buna verdikleri isimleri seviyorum: Saturn Beş, Ay Modulü, Apollo On Üç.

Apollo On Üç uğursuz olan. Astronotlar bir kapsülün içinde hapsolmuş, yörüngede yüzüyorlar.
Cosmo (üst üste biner) Siktiğimin yörüngesinde keşke sen yüzsen.

Presley (üst üste biner) Dünyaya dönüp dönemeyeceklerinden emin değiller. Bütün dünya tırnaklarını yiyip

dua ediyor. Herkes astronotların ne kadar cesur olduğunu söylüyor. Ama bana o kadar da cesur gelmiyor.
Sadece gümüş rengi uzay mekikleriyle süzülüyorlar.
Cosmo (üst üste biner) Oksijen kaybından başka bir şey değilsin. Sen hastasın. Farkında mısın? Kafan

yerinde değil. Seni bir yere kapatmalılar.


Presley (üst üste biner) Gümüş rengi uzay kıyafetleri giyiyorlar. Kimsenin seni rahatsız etmeyeceği

karanlığa doğru süzülüyorlar. Hayır, o kadar da kötü değil. Atmosfere geri girme riskini alacağıma bunu tercih
ederim. Tükenme riskini almaktansa, süzülüp durmayı tercih ederim.
Cosmo (üst üste biner) Senin gibi birinin nasıl böyle bir kardeşi olabilir. Yasalara aykırı olmalı.

Presley (üst üste biner) En güzel kelimeyi o zaman keşfetmiştim. Gazetelerden birinde. Makale,

astronotların başına gelecek şeyin o olduğunu söylüyordu. Harika bir kelimeydi. İnsanın ağzında yarattığı his
bile özel. Ne olduğunu tahmin edebilir misin?
Hım?
Cosmo Hım ne?
Presley En güzel kelime… Nedir?
Cosmo Bilmem.

32
Presley Tahmin et.
Cosmo Sen ve sikko oyunların. Söylesene.
Presley Hayır. Tahmin et. Astronotların sonu o olabilirdi.
Cosmo Uzay?
Presley Hayır.
Cosmo Deniz?
Presley Hayır.
Cosmo Bela?
Presley Hayır.
Cosmo Stratosfer?
Presley İyi deneme.
Cosmo Ne o zaman?
Presley Unutulmak.
Harika değil mi? Unutulmak.
Haley (uykusunda konuşur.) Hayır!

Cosmo Yine başladı.


Haley Bul onları! Aramaya devam et! Bul onları!
Cosmo Neyle ilgili konuşuyor demiştin?
Presley Sürüngenler bölümündeki günle ilgili. Bağıran farenin sesinden korkup kaçmıştı.
Haley Anneciğim! Babacığım!
Cosmo İnsanlar korktuklarında ne kadar muhteşem görünür! Ha!
Haley Elimi tut!
Presley Senle konuşmuyor!
Cosmo Emin misin?
Presley Evet.
Cosmo Emzik ağzından düştü.
Presley Geri koyarım.
Presley emziği Haley’nin ağzına sokmaya çalışır. Haley atar. Presley yeniden dener. Haley atar. Presley emziği koklar.
Bütün ilacı emmiş.
Haley Buralarda bir yerlerde olmalılar! Bul onları! Bul onları!
Presley emziği ilaç şişesine batırır.
Cosmo Heyecanlanmaya başlıyor.
Presley ilaçlanmış emziği Haley’nin ağzına sokar. Haley istekle emer ve sakinleşir.
Presley Bütün gece panik içindeydi. Hatta uyanıkken bile. Onu sakinleştirmek için her şeyi yaptım.
Cosmo Haplar?
Presley Tabi ki!
Cosmo Çikolata?
Presley Doğal olarak… Bir de dışarının nasıl olduğunu anlatmak zorunda kaldım.

33
Cosmo Ne? Sokağı mı?
Presley Evet. Biz yeni bir dünya uyduruyoruz. Nükleer felaketten sonrası olduğunu ve sadece ikimizin
hayatta kaldığını hayal ediyoruz.
Cosmo Ne… Ne söylüyorsun?
Presley Söyledim ya.
Anlatıyorum.
Cosmo Anlat.
Presley Niye?
Cosmo Dinlemek istiyorum.
Presley Bir anlamı yok.
Cosmo Evet var.
Presley Ah, hayır, yok.
Cosmo Ah, evet, var.
Presley Ah, hayır, yok.
Cosmo Dinlemek. İstiyorum.
Presley “Lütfen” de.
Cosmo Lütfen.
Presley “Lütfen Presley” de.
Cosmo Lütfen Presley.
Presley “Presley, lütfen bana dışarının nasıl olduğunu anlatır mısın?” de.
Cosmo Presley, lütfen bana dışarının nasıl olduğunu anlatır mısın?
Presley Neden?
Cosmo Anlat!
Presley Otur o zaman.
Cosmo Ee? Ne bekliyorsun?
Presley Bana sorular sormalısın.
Cosmo Ne sorusu?
Presley Nasıl göründüklerini falan…
Cosmo Nasıl görünüyor?
Presley Yo, yo, yo! Öyle değil. Gökyüzüyle başlamalısın?
Cosmo Gökyüzü nasıl görünüyor?
Presley Siyah. Kara bir bulut çarşaf gibi her şeyi örtüyor. Gökyüzü görünmüyor.
Cosmo Gökyüzü görünmüyor!
Presley Yıldızlar, ay, kuyruklu yıldızlar. Hiçbiri (görünmüyor).
Kar yağıyor mu diye sor.
Cosmo Kar yağıyor mu?
Presley Hafif hafif…
Şimdi de sokağı sor.

34
Cosmo Sokak nasıl görünüyor?
Presley Köşedeki dükkânı hatırlıyor musun? Bütün alışverişlerimizi yaptığımız yeri. Bakkal anneme
“Bayan Stray” diye seslenirdi ve her zaman babamın nasıl olduğunu sorardı. O yok oldu. Tamamen. Yanmış
tahtalar ve patlamış camlardan başka bir şey kalmadı. Yerle bir oldu.
Cosmo büyülenmiş bir şekilde dinler. Dinlerken sersem bir şekilde bir paket çikolata açıp yemeye başlar.
Bakkal? Her zaman “Merhaba Bayan Stray, Bay Stray nasıl?” diyen bakkal. O da yok oldu. Yandı
bitti kül oldu. Bir kıvılcım ve – pufff! Artık yaşamıyor. Her yer çorak bir arazi. Kara gökyüzü. Kara toprak. Kara
hiçlik. Bazı yerler hala yanıyor, sadece üzerine yağan ince karla soğuyor. Geriye sadece ikimiz kaldık. Ve ayakta
kalan tek şey bu ev! Çorak bir arazinin ortasındaki… Kara bir kule gibi.
Cosmo O zaman biz niye hala hayattayız?
Presley Çünkü biz uslu çocuklardık.
Cosmo Presley, annene ve babana ne oldu?
Presley Sürekli tekrarlayan bir kâbusum var. Bir sabah uyanıyorum ve bütün dişlerim dökülmüş. Kırık
porselen parçaları gibi yastığımın üzerinde duruyorlar. Kalkıp aynadaki yansımama bakıyorum. Yetmiş yaş
yaşlanmışım. Aniden yaşlı bir adam olmuşum. Çok korkuyorum. Anneciğimi ve babacığımı görmeye gidiyorum,
onlar çığlık atıyorlar. Beni tanımıyorlar. “Oğlumuza ne yaptın?” diyorlar. Ben de “Oğlunuz benim. Benim.
Görmüyor musunuz?” diyorum. Ama beni evden atıyorlar. Anneciğim ağlıyor ve babacığım bağırıyor. Buz gibi
kaldırımda duruyorum. Çıplağım. Sikim ufacık ve buruş buruş, altıma sıçıyorum. Kahverengi kurtçuklar gibi
bacağımdan akıyor. İnsanlar durup bakıyorlar. Yaşlı bir kadın gelip çantasıyla kafama vuruyor. “Kendini böyle
teşhir ettiğin için utanmalısın. Hem de senin yaşında bir adam. Bir çocuk seni görebilir. Utanmaz!” diyor. “Ama
ben bir çocuğum. Bir çocuğum. Adam değilim. Lütfen bana inanın.” diyorum. Çantasından bir paket çikolata
çıkarıyor. Burnuma tutuyor. Koku beni uyarıyor. Sertleşmeye başlıyorum. Eğer sertleşirsem bir adam olduğumu
düşüneceğini biliyorum. O yüzden sertleşmemeye çalışıyorum. Kendi kendime “sertleşme, sertleşme,
sertleşme” diyorum. Ama çikolatanın kokusu beni ele geçiriyor. Çok fena ereksiyon oluyorum. “İşte! Sen bir
erkeksin!” diyor yaşlı kadın. Kaçıyorum. Sikim asfalta sürtünüyor. Başı sıyrılıp yarılıyor. Arkamda kan izi
bırakıyorum. Gazete bayiini geçerken bir manşet görüyorum: “PİTCHFORK DISNEY YINE SALDIRIYOR.”. Bir
gazete alıp okuyorum. Kendine Pitchfork Disney diyen bir katil, çocukları öldürüyormuş. Onları taciz edip, bir
sabanla deşiyormuş. Sonra da üstüne bir çizgi film karakterinin plastik oyuncağını koyuyormuş. Gazetede
kanla lekelenmiş çizgi film karakteri farenin renkli bir fotoğrafı görülüyor. Pitchfork Disney dünyadaki bütün
çocukları öldürmeye ant içmiş. Katilin neye benzediğini gösteren polis tarafından çizilmiş robot bir resim var.
Çok yakışıklı. Yüzü kusursuz. Hollywood yıldızı gibi. Bronz teni, ışıldayan dişleri, pırıl pırıl gözleri, parlak saçları
var. Sokakta koşuyorum. Çok korkmuşum. Her ayak sesi duyuşumda Pitchfork Disney’in beni yakalamaya
geldiğini sanıyorum. Birden çok üşüyorum. Birkaç kıyafet almam lazım. Bir mağazaya girip, bir takım istiyorum.
Genç bir çocuk çalışıyor. Takım çok küçük oluyor. “Daha büyüğü lazım” diyorum. “Elimizdeki en büyük beden
o. Burası çocuk mağazası” diyor. “Ben çocuğum” diyorum. “Beni güldürme” diyor. Mağazadan ayrılıyorum.
Dönen kapılardan geçerken başka biri içeri giriyor. Hollywood yıldızı gibi. Bronz teni, ışıldayan dişleri, pırıl pırıl
gözleri, parlak saçları var. Bir elinde bir saban, diğer elinde de çizgi film kahramanı bir farenin plastik
oyuncağını tutuyor. Katil bu. Pitchfork Disney. Ama hiçbir şey yapmıyorum. Çok korkuyorum. Camdan

35
bakıyorum. Pitchfork Disney’in çocuğa doğru yürüyüşünü izliyorum. Çocuğu yere itiyor. Çömeliyor. Çocuğu
parmaklıyor. Çocuk çığlık atıp duruyor. Yardım etmek istiyorum ama etmiyorum. Sadece izliyorum. Sonra,
Pitchfork Disney doğruluyor. Sabanını alıyor ve çocuğun boğazına saplıyor. Çocuk çığlık atıyor. Takımlara ve
pijamalara kan sıçrıyor. Katil sabanı çocuğun göğsüne saplıyor. Sonra karnına. Bacaklarına. Kollarına.
Gözlerine. Parlayan saban durmadan çocuğun bedenini deliyor. Çok fazla kan! Çocuk ölünce plastik fareyi
cesedin üzerine bırakıp çıkıyor. Yanımdan geçerken göz göze geliyoruz. Çok korkuyorum. Pitchfork Disney “Öp
beni!” diyor. “Hayır!” diyorum. Tekrar “Öp beni. İstediğini biliyorsun” diyor. İstiyorum. Çok çekici. Dudaklarını
öpmek istiyorum. Dudaklarını öpmek istediğim için kendimden nefret ediyorum. Ama istiyorum. Buna engel
olamıyorum. Bana yaklaşıyor. Nefesini dudaklarımda hissediyorum. Sıcak ve hoş kokuyor. Çikolata gibi.
Dudaklarımız yavaşça birbirine değiyor. Onu öpüyorum. Ağzım açılıyor. Dilinin ağzıma girdiğini hissediyorum.
Bunun olmasını beklemiyordum. Daha önce bir yabancının dilini ağzıma hiç almamıştım. Geri çekilip kaldırıma
kusuyorum. Pitchfork Disney aşağılanmış hissediyor. “Seni öperken nasıl kusarsın? Seni bunun için
öldüreceğim!” diyor. Sabanını kalbime hedefliyor. Kaçıyorum. Beni kovalıyor. Etrafıma bakmadan ana yola
koşuyorum. Sağıma soluma falan bakmıyorum. Bir kamyon bana çarpmamak için yoldan çıkmak zorunda
kalıyor. Tekerleklerin tiz sesleri… Fren çığlıkları... Kamyon okula çarpıyor. Treyler açılıyor ve içindekiler
kaldırıma dökülüyor. Zehirli atık! Kamyon zehirli atık taşıyor! Vücuduma sıçrıyor. Derimi yaktığını hissediyorum.
Çığlık atıp bağırıyorum. Yere kapaklanıyorum. Ellerim zehirli atığa bulanıyor. Derim ıslak pembe eldivenler gibi
akıyor. Ambulans gelip beni hastaneye götürüyor. Hemen ameliyathaneye alınıyorum. Doktor bana bakıp
“Yüzünden geriye bir şey kalmamış. Hiçbir şey. Ama üzülme. Sana yeni bir yüz vereceğiz!” diyor. Bayıltmak
için bir iğne yapıyor. Ama işe yaramıyor. Orada yatıyorum ve her şeyi hissedebiliyorum. Neşterin derimi
kesişini. Gözlerimin deşilmesini. Dudaklarımın kesilişini. Diş etlerimin koparılışını. Çok korkuyorum. Bağırmaya
çalışıyorum ama hareket edemiyorum. Tek yapabildiğim orada yatıp acı çekmek. Ameliyatı bitirince beni
yatakhaneye alıyorlar. Kafam bandajlarla sarılı. Yatakhane çocuklarla dolu. Hepsinin bir yerlerinde delikler
var. Hemşire yatakhanenin Pitchfork Disney’in saldırısına uğrayıp kaçmayı başarmış çocuklarla dolu olduğunu
söylüyor. Doktor geliyor: “Bandajlarını çıkarma zamanı!”. Bandajları açıyor. Bana ayna tutup, bakmamı
söylüyor. Yansımama bakıyorum. Kusursuz bir yüz. Hollywood yıldızı gibi. Bronz ten. Işıldayan dişler. Pırıl pırıl
gözler. Parlak saçlar. Bana Pitchfork Disney’in yüzünü vermişler. Birden, bütün çocuklar beni gösteriyor. “Bu
o! Bu o! Pitchfork Disney!” diye bağırıyorlar. Yataktan fırlayıp yatakhaneden kaçıyorum. Çocuklar beni
kovalıyorlar. Sokakta beni kovalıyorlar. İnsanlar görüp bakakalıyor. “O Pitchfork Disney! Pitchfork Disney!” diye
bağırmaya devam ediyorlar. Sokaktaki herkes beni kovalamaya başlıyor. Beni öldürmek istiyorlar. Bütün dünya
benden nefret ediyor ve yapabileceğim hiçbir şey yok. Bütün dünya “Öl! Öl! Öl!” diye bağırıyor. Kırık şişeler
topluyorlar. Sopalar. Bana vurabilecekleri her ne varsa. Bazılarının elinde taramalı tüfekler ve elektrikli
testereler var. Silahlarını havada sallıyorlar. Beni parçalara bölmek istiyorlar. Koşabildiğim kadar hızlı
koşuyorum. Kovalamacaya polis de katılıyor. Tanklar. Helikopterler. Savaş uçakları. Çok korkuyorum. Kalbim
fırlayacak gibi atıyor. Kulağımda kan sesi. Sonra üstüme çullanıyorlar. Bütün dünya üzerimde. Beni
bıçaklıyorlar. Kesiyorlar. Doğruyorlar. Yaralıyorlar. Soyuyorlar. Parçalıyorlar. “Ben Pitchfork Disney değilim!
Küçük bir çocuğum!” diye bağırıyorum. Kalabalığın içinden biri “Derisini yüzelim! Canlı canlı derisini yüzelim!”
diyor. Kalabalık sevinçten çılgına dönüyor. İzlemek istiyorlar. Beni acı çekerken görmek için can atıyorlar. Derimi

36
yüzmeye başlıyorlar. Kan çıkana, kaslarım, damarlarım ortaya çıkana dek. Kan bedenimi kayganlaştırıyor.
Ellerinden kayıp koşuyorum. Bir ordu karargahına doğru koşuyorum. Önümde parlak gümüş rengi bir uçak
var. üzerinde tek bir kelime yazıyor: “TATLI AŞKIM.” Uçağın kanadına çıkıyorum. Sonra da kabinin içine
giriyorum. Kalabalık artık pistte. Bir kolu çekiyorum. Pervaneler dönüyor. Uçak hareket etmeye başlıyor.
Bulutlara uçuyorum. Daha önce hiç uçağa binmemiştim. Her an düşebilirim ve paraşütüm yok. Çok
korkuyorum. Arkama bakıyorum. Peşimde yüzlerce uçak var. Çekirge sürüsü gibi. Önümde siyah bir düğme
var. Üstünde tek bir kelime yazıyor: “İLAÇ”. Eğer düğmeye basarsam bir atom bombası bırakacağımı biliyorum.
Ama başka seçeneğim yok. Bir şey yapmak zorundayım. Düğmeye basıyorum. Uçağın karnından bomba
düşüyor. Tam altıma iniyor. Devasa, mantar şeklinde parlak bir bulut yükselip uçağı yutuyor. Uçağın kontrolünü
kaybediyorum. Düşüyor. Uçak yok oluyor. Ama bana bir şey olmuyor. Enkazdan çıkıyorum. Patlamalar
duyuyorum, her yerde beyaz ışık parlamaları ve mantar şeklinde bulutlar görüyorum. Nükleer savaş
başlattığımı ve insanlığın yok olacağını biliyorum. Ama kendi hayatımı kurtarmak zorundayım. Etrafımdaki her
şey yıkılmış. Bulutlar gökyüzünü kaplamaya başlıyor. Patlamalar duruyor. Ortalık sakinleşiyor. Dünya üzerindeki
tek canlının kendim olduğunu biliyorum. Benim ayak parmaklarım son ayak parmakları. Benim baldırlarım son
baldırlar. Dizlerim son dizler. Gövdem son gövde. Kalbim son damarlara ve atardamarlara kan pompalayan
son kalp. Parmaklarım son parmaklar. Ellerim son eller. Son boyun. Son dudaklar. Son burun. Gözler, kirpikler,
göz kapakları, kaşlar… Hepsi türünün son örneği. Son dişler. Son dil. Son kulaklar. Ben olan her şey, her şeyin
sonuncusu. Ben eşsizim. Son görenim. Son dokunanım. Son koklayanım. Görmeyi, dokunmayı ve koklamayı
bıraktığımda bütün bunlar yok olacak. Ve sesim. Sesim son ses. Ben hayatta kalan tek kişiyim. Kararmakta
olan çorak toprağa oturuyorum ve bunlar bana huzur veriyor. Senden alındıktan sonra kim başka bacaklar,
kollar ve kalpler ister ki? Seni görmek istemedikten sonra kim görecek gözler ister? Sana dokunmak
istemedikten sonra kim dokunacak parmaklar ister? Doğru şeyleri söylemek istemedikten sonra kim
konuşacak başka sesler ister? Sonra… Kar yağmaya başlıyor. Kar, derisi yüzülmüş bedenime düşüyor. Bana
yeni bir deri veriyor. Yaralarım iyileşiyor. Nükleer kar beni dönüştürüyor. Küllerimden doğuyorum ve
kusursuzum. Yeniden çocuğum.
Presley’nin arkasındaki pencere yaklaşan araba farlarıyla giderek aydınlanır. Işık bembeyaz ve kör edercesine göz kamaştırıcıdır.
Dışarıda bir araba park eder. Duraksama. Korna sesi gelir. Uzun sessizlik.
Cosmo Beni almak için döndü.
Presley Evet.
Yine korna sesi. Cosmo kapıya doğru gider.
Presley Yapma.
Cosmo Ne yapmayayım?
Presley Gitme.
Cosmo kilitleri açmaya başlar.
Cosmo Ama bekliyor. Siktir! Bir sürü kilit. Onu bırakırsam panikleyebilir. Sinirli bir yapısı var.
Presley Lütfen gitme.
Cosmo Eve gitmem lazım. Yatağıma kıvrılacağım.
Presley Gitme.
Cosmo Güzellik uykuma yatacağım.

37
Presley Gitme.
Cosmo Biliyor musun, ben hiç rüya görmem.
Kilitleri açmayı bitirir.
Özgürüm!
Presley Cosmo’yu tutar.
Presley Burada kal!
Cosmo Siktir dokunma! Kaç defa söylemem gerek?
Bak sana ne diyeceğim. Pitch’i senle tanışması için buraya getireyim. Merhabalaşmak için.
Küçük bir parti…
Presley İçeri yeteri kadar insan aldım.
Cosmo İşte, görüyorsun. Bir başladın mı sonu gelmiyor.
Cosmo cevap vermesi için bekler. Presley sadece bakar.
O zaman bay bay.
Presley Hayır!
Cosmo Hayır ne?
Presley Hayır… Gitme!
Cosmo “Hayır gitme.” Bu da ne demek? Sen uçmuşsun Bay Çikolata. Ya Pitch gelir ya da giderim.
Evet?
Presley Kal.
Cosmo Nedense bunu diyeceğini biliyordum.
Cosmo çıkar. Araba farları söner.
Presley Gökyüzü siyah… Kara bir bulut çarşaf gibi her şeyi örtüyor. Yok… Kuyruklu yıldızlar yok. Hiçbir
şey. Köşedeki dükkân… Bütün dünya… Kara gökyüzü, kara toprak, kara hiçlik… Gökyüzü görünmüyor.
Cosmo ve Pitchfork kapıda belirirler. Pitchfork’u görünce Presley kalakalır. Pitchfork Cosmo gibi giyinmiştir; parlak kırmızı payetli ceket
vs. Ağız ve gözler için oyukları olan bir köle maskesi takmaktadır. Çok uzundur. Ayaklarını sürüyerek garip bir şekilde yürür. Cosmo ve
Pitchfork içeri girerler.
Cosmo Pitchfork Cavalier, Bay Çikolata. (tanıştırır.)
Pitchfork tokalaşmak için elini uzatır.
Elini sık.
Presley gergin bir şekilde Pitchfork’a bakar.
Tokalaşmak istiyor.
Presley Çok… Çok misafirimiz olmuyor. Nasıl davranacağımı unuttum.
Cosmo Elini sıkarsın!
Presley Senin elini sıkmadım.
Cosmo Dokunmayı sevmiyorum. Sana söyledim. Ama Pitch… O fiziksel temastan hoşlanır. Samimiyet
onun ikinci adı. Hadi. Elini sık. Onu gücendirmek istemezsin değil mi?
Çekingen bir şekilde Presley Pitchfork’un elini tutar. Hızlı bir şekilde elini sıkar ve geri çekilir.
Buna el sıkışmak mı diyorsun?
Presley Nasıl yani?
Cosmo Bu el sıkışmak falan değil Bay Çikolata. Bu sadece dokunmaktı. Şimdi o kırılmadan önce düzgün

38
bir şekilde elini sık.
Pitchfork’un eli hala uzanmış bir şekilde duruyordur.
Presley Ama ben –
Cosmo Yap şunu! Üç kere yukarı, üç kere aşağı! Ben el sıkışmak diye buna derim. Yap! Yap!
Yavaşça ve isteksizce Presley öne adım atar ve tekrar Pitchfork’un elini tutar. Eli üç kere yukarı aşağı sallar. Cosmo her birini sayar.
Bir… İki… Üç…
Presley Pitchfork’tan bir adım geri çekilir. Pitchfork elini indirir.
Presley Elleri çok yumuşak…
Cosmo Bebek gibi yumuşak mı dersin?
Presley Evet.
Cosmo Hatta bebek poposu gibi yumuşak?
Presley Evet.
Cosmo İşte o da tam olarak bu! Kocaman mutlu bir bebek…
Pitchfork iki elini birden uzatır.
Presley Zaten el sıkıştık.

Cosmo Bunu biliyor Bay Çikolata. Şimdi ellerine bakmanı istiyor. Onların gerçekten ne kadar yumuşak
olduğunu göstermek için.
Presley Ama baktım.
Cosmo Tekrar bak!
Presley ilerler ve Pitchfork’un ellerine bakar.
Presley Evet. Yumuşak görünüyorlar. Krem mi kullanıyor?
Cosmo Kim! Olacak iş değil Bay Çikolata. Homo olmadığından emin misin?
Presley Değilim.
Cosmo Hayır değilim yoksa hayır emin değilim?
Presley Hayır… Değilim.
Cosmo Bazen beni şüphelendiriyorsun. El kremi! Biz işçi çocuklarız. Neden kreme ihtiyacımız olsun ki?
Presley Peki ne iş yapıyor?
Cosmo Benimle çalışıyor. Sana söyledim ya. Biz ortağız.
Presley O da mı bir şeyler yiyor?
Cosmo Hayır. Gerek kalmıyor. Böyle bir yüzü varken.
Presley Yüzünün nesi var?
Cosmo Nasıl tarif etsem? Kâbusunu hayal et Bay Çikolata.
Presley Evet.
Cosmo Şimdi onu evrendeki yıldızlarla çarp. İşte yüzü o kadar korkunç.
Presley Peki… Sahnede o ne yapıyor?
Cosmo Çıkarıyor.
Presley Neyi?
Cosmo Maskesini.

39
Presley O kadarcık mı?
Cosmo İnan bana, o kadarı bile fazla. Kadınların bayıldığını, koca heriflerin kustuğunu gördüm. Servet
kazanıyor. Sahneye giriyor, biraz şarkı söylüyor, sonra maskesini çıkarmaya gidiyorum.
Seyircilere bakıyorum ve ‘Ne yapmalıyım? Çıkarmalı mıyım? Hepiniz o kadar düştünüz mü?’
diyorum. Sonra bana ne yapacağımı…
Bak sana ne diyeceğim! Neden sana küçük bir şov yapmıyoruz!
Presley Bir ne?
Cosmo Şov! Bakalım gerçekte ne kadar insansın?
Presley Hayır…
Cosmo Ne?
Presley Hayır.
Cosmo Bu “Hayır”ın aslında ne demek olduğunu biliyorsun Bay Çikolata, değil mi?
Presley Ne?
Cosmo Evet!
Sandalyeyi odanın ortasına koyar.
Pitch! Kalk!
Pitchfork, yavaşça sandalyeye yürür. Bacağını kaldırıp kalkmaya çalışır. Zorlandığı bellidir ve Cosmo görünmez seyircilere konuşmasını
yaparken sendelemeye devam eder.
Baylar ve Bayanlar! Küçük şovumuza katıldığınız için teşekkür ederiz.
Presley Bunu yapamaz.
Cosmo Tek istediğimiz sizi eğlendirmek.
Presley Ona yardım et.
Cosmo Sizi güldürmek, korkudan titretmek.
Presley Kendini sakatlayacak!
Cosmo Başka ne olabilir ki? Korku tüneline hoş geldiniz!
Presley (daha yüksek sesle) Kendini sakatlayacak.
Pitchfork hala sandalyede ayağa kalkmaya çabalamaktadır.
Cosmo Sana probleminin ne olduğunu çoktan söyledim zaten Bay Çikolata. Bu da onun kanıtı! Bu
kadar önemsemeyi kes!
Presley Ama bak…
Cosmo “Ama”sı falan yok Bay Çikolata. Eğer sandalyenin üstüne çıkabilir diyorsam, sandalyenin üstüne
çıkabilir.
Pitchfork sandalyeyi devirir.
Pitch! Kalk!
Pitchfork çılgınca çabalar.
Presley Yapma… Ah, yapma…
Cosmo Kalk! Kalk! Kalk!
Presley Yapma.
Cosmo Kes sesini! Kalk! Kalk! Kalk! Kalk! Kalk! Kalk!

40
Sonunda Pitchfork sandalyenin üstüne çıkmayı başarır.
İşte! Gördün mü?
Ve şimdi, bayanlar baylar, küçük şovumuzu başlatmak için önce ortağım “Cradle me to heaven”
isimli büyüleyici bir ninni söyleyecek. Sıra sende Pitch.
Cosmo geri çekilir ve Pitchfork’u izler… Bir anlığına, Pitchfork titreyen elleriyle sandalyenin üzerinde durur. Ağzını açar… Önce sesi
çıkmaz. Pitchfork titremeye başlar. Ağzı daha çok açılır. Sandalyenin üstünde titrer. Elleri daha şiddetli bir şekilde titrer… Sonra…
Dudaklarının arasından yarı insan, yarı hayvan korkunç bir uluma sesi çıkar. Garip, büyüleyici barbarca bir güzelliği vardır… Cosmo
sırıtır. Pitchfork ‘şarkısı’na devam eder. Belli belirsiz ayırt edilen tek kelimeler “Cradle” ve “Heaven”dır. Şarkı bittiğinde Pitchfork ağzını
kapatır ve titremeyi keser.
Çok dokunaklı değil miydi baylar bayanlar!
Pitch için alkışlarınızı alalım!
Presley alkışlamaz. Hala Pitchfork’a bakmaktadır, şarkı onu şok etmiştir. Cosmo Presley’nin alkışlamadığını fark eder. Cosmo Presley’e
doğru yürür ve yüzüne doğru alkışlamaya başlar.
Hadi! Alkış! Alkış! Alkış! Alkış! Alkış!
Yavaş yavaş, Presley alkışlamaya başlar. Presley ve Cosmo bir süre Pitchfork’u ayakta alkışlarlar. Pitchfork selam verir.
Bu maskenin altında, baylar ve bayanlar… Ah nasıl tarif etsem? En kötü kâbusunuz var.
Pitchfork şimdi sandalyede oturmaktadır.
Presley Ne… Ne yapacaksın?
Cosmo Maskesini çıkaracağım.
Presley Hayır.
Cosmo Bu “evet” demek.
Presley Hayır. Hayır demek.
Cosmo Bunu kabullenmek yanlış bir şey değil Presley. Ciddiyim. Güven bana. İnsan olduğunu kabullen
Presley. Bana onu görmek istediğini söyle.
Presley Ben… Ben…
Cosmo Söyle…
Presley Ben…
Cosmo Söyle.
Presley Evet! Görmek istiyorum.
Cosmo İşte. Söyledim sana. Sen de diğerleri gibisin.
Presley Zorla söylettin.
Cosmo Sen de korku tünelinin bir parçası olmak istiyorsun. Yüzünü görmek istediğini söylemen de
giriş ücreti.
Pitchfork Haley’i fark eder. Ona doğru, kolları uzanmış bir şekilde, ayak sürüyerek gider.
Aslında sen diğerlerinden daha betersin Bay Çikolata. “Evet” diyorsun sonra inkâr ediyorsun.
Yüzünü görmeyi hak etmiyorsun.
Pitchfork dokununca Haley bir ses çıkarır.
Presley Ona uzak durmasını söyle!
Pitchfork Haley’nin elini tutar.
Cosmo Kendin söyle.

41
Presley Ona dokunmamalı.
Cosmo O zaman ona söyle.
Presley Ona dokunma.
Cosmo Ah, bundan daha iyisini yapmalısın. Sana söyledim. Biraz sağırdır.
Pitchfork Haley’nin elini dudaklarına götürür.
Presley Ona dokunma.
Cosmo Daha yüksek sesle Bay Çikolata.
Presley Yapma.
Cosmo Daha yüksek.
Presley Ona sen söyleyemez misin? O senin arkadaşın.
Cosmo Değil! Kaç defa söylemem gerekiyor?
Presley Ama seni dinliyor.
Cosmo Çünkü ben yeterince yüksek sesle konuşuyorum.
Presley Senin ona… Dokunma…
Aniden, Pitchfork Haley’i koltuktan çekip kollarına alır. Onu sıkı sıkı göğsüne bastırır. Haley uykusunda bir çığlık atar.
Bundan hoşlanmıyorum.
Cosmo O zaman ilgisini çek. Adını söyle. Pitch.
Presley Pitch.
Cosmo Bana değil Bay Çikolata. Ona.
Presley Pitch.
Cosmo Daha yüksek sesle.
Presley Pitch! Pitch!
Cosmo Ama seni uyarmalıyım.
Presley Ne?
Cosmo Şaşırtıcı bir öfkesi var. Bir keresinde birinin kulağını kemirdiğini gördüm. Gerçekten olağanüstü.
Özellikle de ağzında diş olmadığını düşünürsen.
Presley Ah, ne yapıyor?
Cosmo Dans ediyor.
Presley Ah, hayır, hayır…
Cosmo Senin yerinde olsam onu rahat bırakırdım. Birkaç adım yapıp sonra onu bırakacak. Kadınlarını
böyle seviyor. Baygınken.
Presley Cosmo, lütfen!
Cosmo Arabada oturmak ister misin?
Presley Ne?
Cosmo Arabada oturmak. Bej rengi bir Hillman. Anneciğinin ve babacığının arabasında oturmak gibi
olacak.
Presley Bilmiyorum… Ben…
Cosmo Hadi. İstediğini biliyorsun.

42
Presley Şimdi olmaz.
Cosmo Neden olmasın?
Presley Haley’i onunla bırakmak istemiyorum.
Cosmo Bir şey yapmaz. Takımları yok. Çaktın mı? Ona sadece nostaljik bir hisle dokunuyor. Hepsi bu.
Pitchfork Haley’le dans etmeyi keser. Onu koltuğuna geri koyar. Presley Haley’e koşar. Cosmo Pitchfork’a masadaki çikolatalardan
yemesi gerektiğini ima eder.
Presley Kalbi çok hızlı atıyor.
Cosmo Kalpler böyle şeyler yapmayı sever.
Presley Ve terliyor.
Cosmo Bir daha söylemeyeceğim. Çok önemsiyorsun.
Pitchfork masaya oturur ve bir paket çikolata açar.
Presley Umarım onu hasta etmemiştir.
Cosmo Dans ettiği için mi? Saçmalama.
Presley Kolay hastalanır.
Pitchfork’un çikolata yemek üzere olduğunu fark eder.
Şimdi ne yapıyor?
Cosmo O kadar şarkı söylemek ve dans etmek onu acıktırmış olmalı.
Presley Ah durdur onu. Lütfen.
Cosmo Kendin durdur.
Presley Öfkesi ne olacak?
Cosmo N’olmuş öfkesine?
Presley Ne yapacak?
Cosmo Kim bilebilir. Bu bir risk.
Presley Ben… Yapamam.
Cosmo Bay Çikolata, bak sana ne diyeceğim. Neden daha çok çikolata almak için Pitch’in seni arabayla
markete götürmesine izin vermiyorsun. Bej Hillman’la götürecek.
Presley Ama gidemem…
Cosmo Bunu yaparsın değil mi Pitch? Bay Çikolatayı markete götürürsün?
Pitchfork çikolata yiyerek kafa sallar.
Presley Ama… Ama Haley’e ne olacak?
Cosmo Bunu Haley için yapıyorsun Presley. Pitch’i ondan bir süre uzaklaştırmak için. Siz dönene kadar
kesilmeden önce elektrik verilmiş bir domuz kadar sakinleşecektir.
Presley Öyle mi?
Cosmo Sonra hepimiz oturup birlikte çikolata kemirebiliriz. Bu hoşuna gider, değil mi?
Presley Ama… Haley…
Cosmo Presley’nin eline para sıkıştırır.
Cosmo İşte! Al bunu! İstediğin kadar çikolata al.
Presley Hepsini harcayayım mı?
Cosmo Her kuruşunu.

43
Presley Ama bu çok fazla!
Cosmo Tadını çıkar! Böyle küçük zevklerimiz de olmasa yaşamın ne anlamı olurdu. Hadi Presley, git
şimdi.
Presley Ama Cosmo…
Cosmo Ne var Presley?
Presley Haley.
Cosmo Presley, ben onu korurum.
Presley Korur musun Cosmo?
Cosmo Hayatım pahasına Presley.
Paltonu al Presley
Presley askıdan paltoyu alır ve giyer.
Vay! Ne şık bir palto Presley!
Presley Öyle mi Cosmo?
Cosmo Öyle Presley. Çok göz alıcı, gerçekten…
Presley Anneciğim ve babacığım aldı Cosmo.
Cosmo Anneciğin ve babacığın tarz sahibiymiş Presley. Anneciğin ve babacığın zevkliymiş. Anneciğin
ve babacığın sana Pitch’le markete çikolata almaya giderken giyeceğin iyi bir palto almışlar.
Pitchfork kalkar ve kapıya gider.
Presley Ben hala…
Cosmo Presley, senin için bunu yapmama izin ver. Bu kendimi sana… Yakın hissetmemi sağlayacak.
Presley Ne kadar yakın?
Cosmo Çok yakın.
Presley Kankalık kadar mı?
Cosmo Kankalık kadar.
Presley Çünkü kankalar… Onlar birbirlerine hediyeler alırlar değil mi?
Cosmo Evet alırlar Presley.
Presley Ve bu da senin bana hediyen.
Cosmo Bu doğru. Bunu sana vermek, mutlu hissettiriyor. Küçük kankasının yüzünün neşelendiğini
görmek... Ama Presley, kankaların birbirleri için yaptığı en önemli şey nedir biliyor musun?
Presley Nedir Cosmo?
Cosmo Birbirlerine güvenirler.
Presley Güvenirler mi?
Cosmo Güvenirler. Eğer beni burada bırakırsan… Bu bana güvendiğini kanıtlayacak. Ve arkadaş
olduğumuzu bileceğim. Buna tüm kalbimle inanacağım. O yüzden neden uslu çocuk olup markete
gitmiyorsun?
Presley Uslu çocuk mu?
Cosmo Uslu çocuk.
Presley Cosmo’nun okşaması için başını eğer. Sessizlik. Cosmo yavaşça Presley’nin başını okşar. Kısa sessizlik. Cosmo Pitchfork’a

44
çıkması gerektiğini ima eder. Pitchfork çıkar. Cosmo, Presley’nin Pitchfork’u izlemesi gerektiğini ima eder. Presley (Pitchfork’u) takip
eder. Sessizlik. Araba uzaklaşır. Sessizlik. Cosmo Haley’e yaklaşır.
Haley Aramaya devam et! Aramaya devam et! Her yere bak! Anneciği ve babacığı bul.
Cosmo ona dokunmaya gider. Durur. Uzaklaşır. Onu odanın öbür ucundan izler. Haley “Anneciğim” “Babacığım” diye sayıklamaya
devam eder. Sessizlik. Cosmo tekrar yaklaşır. Durur. Sessizlik. Cosmo odayı adımlar. Cosmo masanın üzerindeki ilaç şişesini fark eder.
Alır. Şişeye, Haley’e, sonra tekrar şişeye bakar. Şişenin kapağını açar. Koklar. Parmağını ilaç şişesine batırır. Şişeyi masaya koyar.
Bir yerlerde olmalılar. Birden ortadan kaybolamazlar. Onlara bir şey olmuş olmalı! Aramaya
devam et! Aramaya devam et!
Cosmo emziği Haley’nin ağzından çıkarır. Haley emziği arar. Cosmo İlaçla kaplı parmağını Haley’nin dudaklarına sürer. Haley parmağını
emmeye başlar. Cosmo’nun nefesi kesilir. Yavaş yavaş, Haley’nin dudakları Cosmo’nun parmağının boğumuna kadar gelir. Cosmo’nun
nefesi hızlanır. Haley emmeye devam eder. Cosmo’nun dizlerinin bağı çözülür. Nefes nefese kalır. Bedeni güçsüzleşir. Kendinden geçmiş
bir şekilde, sesli olarak nefes verir. Dizlerinin üstüne çöker. Haley emmeye devam eder. Cosmo parmağını giderek vahşi bir şekilde
itmeye başlar. Haley gittikçe daha şiddetli bir şekilde emer. Cosmo doruğa varmak üzeredir. Orgazma ulaştığında bağırır. Presley kâğıda
görünür. Bir süre Cosmo’yu izler. Duraksama. Presley odaya girer. Cosmo Presley’i fark eder.
Presley Markete gitmedim.
Cosmo Gitmedin mi?
Presley Arabayla biraz ilerledik. Sonra düşündüm de…
Cosmo Pitch nerede?
Presley Arabada.
Cosmo Ona katılsam iyi olacak.
Presley çıkışı kapatır.
Presley Sen yalancının tekisin.
Cosmo Çekil yolumdan
Presley Arkadaşım olduğunu söyledin.
Cosmo Çık şu sikik yoldan!
Presley Sana güvenmemi söyledin.
Cosmo Hiçbir boka güvenemezsin Bay Çikolata. Daha bunu öğrenemedin mi? Herkes istediğini elde
etmek için yalan söyler, numara yapar. Yaşam ne biliyor musun? Kanalizasyonda camdan bir kayık içinde
yüzmek... Bokları sevmeyi öğrenmek zorundasın yoksa yolculuk pek de zevkli olmuyor. Başka bir deyişle,
işte… Hayat senin için bunu düşünüyor.
El hareketi çeker(orta parmağını kaldırır.). Presley parmağını yakalar.
Bırak beni… Dokunma… Ahh… Yapma…
Presley Ah şimdi korktun ha?
Cosmo Hayır!
Presley Bana korktuğunu söyle.
Cosmo’nun parmağını büker.
Cosmo Ahh!
Presley Bana korktuğunu söyle.
Cosmo Ahh… Hayır.
Presley ‘Korkuyorum’ de.

45
Cosmo Ahhh… Hayır.
Presley Söyle! Söyle! Söyle!
Cosmo Korkuyorum.
Presley Cosmo’nun parmağını kırar. Tiksindirici bir çatırtı duyulur. Cosmo çığlık atar ve eline bakar. Sessizlik.
Cosmo Ne? Ne yaptın?
Presley Defol! Defol! Defol!
Cosmo koşarak çıkar. Presley kapıyı kapatır ve tam kilitleri kilitlemek üzereyken…
Haley Sana ne oldu Anneciğim? Sana ne oldu Babacığım?
Presley Ah Haley…
Haley’e koşar.
Haley Sen çok iyiydin Anneciğim. Sen çok iyiydin Babacığım.
Presley Haklıydın Haley. Kimseyi içeri almamalıyız. Asla. Emziğin nerde?
Emziği arar.
Sus şimdi. Hayır, kimseyi içeri almamalıyız. Sadece biz.
Emziği bulur.
Senin için biraz daha ilaç süreceğim.
İlaca gider.
İhtiyacımız olan tek şey bu Haley. Sadece biz.
Presley emziği ilaca batırırken, ön kapı yavaşça açılır. Pitchfork kapı aralığına durmaktadır. Presley döner ve Pitchfork’u görür.
Birbirlerine bakarlar.
Ne… Ne istiyorsun?
Pitchfork Presley’e yaklaşır. Presley geri çekilir, hala ilacı ve emziği tutmaktadır.
Hayır. Yapma.
Pitchfork Presley’e yaklaşmaya devam eder.
Yapma… Bana zarar verme…
Koltuğa çarpar ve üstüne düşer. Pitchfork yaklaşır. Presley korkudan ağlar. Pitchfork Presley’nin önünde durur. Aniden, Pitchfork öne
doğru hamle yapar. Presley kendini çeker. Pitchfork koltuğun arkasından Cosmo’nun paltosunu alır. Pitchfork kapıya doğru yürür.
Kapıdayken Presley’e döner.
Pitchfork (Şiddetli ve yüksek sesle) Böö!
Presley zıplar, ilacı ve emziği düşürür, ağzını elleriyle kapar. Pitchfork çıkar. Preslley çığlığını bastırır. Sonunda kendini tutamaz. (çığlık)
yürek parçalayıcı ve korkunçtur. Çığlık Haley’i uyandırır.
Haley Hayır! Olamaz! Ah, Presley! Onlara bunu kim yapmış olabilir?
Presley Haley’e koşar.
Presley Geçti, Haley.
Haley Anneciğim Babacığım – ah, onlar çok iyiydiler. Onlara kim böyle zarar vermek isteyebilir?
Presley ve Haley sarılırlar.
Presley Sakinleş Haley.
Haley Ama aklım almıyor Presley.
Presley Biliyorum, biliyorum.
Haley Hiçbir manası yok.
Presley Biliyorum.

46
Haley Korkuyorum.
Presley Ben de.
Haley Korkuyorum.
Presley Korkuyorum.

47

You might also like