Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 10

‫ِبْس ِم اِهلل الَّرمْح ِن الَّر ِح يم‬

‫َأَمْجِعَني َو َصْح ِبِه َو آِلِه َحُمَّم ٍد َس ِّيِد نَا َعلَى َو الَّسَالُم َو الَّص َالُة اْلَعاَلِم َني َر ِّب ِللِه َاَحْلْم ُد‬
DÜĞÜNLERİMİZDE NEBEVİ ÖLÇÜLER VE ADABLAR
Allah Teâlâ ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

‫َو َم ا اَحْلَياُة الُّد ْنَيا ِإاَّل َلِعٌب َو ْهَلٌو َو َللَّداُر اآْل ِخ َر ُة َخ ْيٌر ِلَّلِذ يَن َيَّتُقوَن َأَفاَل َتْع ِق ُلوَن‬
‘’Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret
yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?’’1

Bir kısım insanlar bu ayeti kerimeye bakarak tamamen dünyadan el etek çekmeyi tavsiye
etmişler. Bizim bu konuda önderimiz Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’dir. O'nun dünyaya bakışı
bizim için önemlidir.

Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) evlenmiştir, evliliği teşvik etmiştir. Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)
yemiş, içmiş ve "Dünyadan bana güzel koku, kadın sevdirildi ve birde gözümün nuru namaz" 2
demiştir.

Dünya bir oyundur. Ama bu oyuncağı yaratan Allah Teâlâ’dır. Öyleyse kötü değildir. Burada
kötüleme anlamında kullanılmamıştır. Bu oyunu iyi oynamanız gerekiyor. Oyununda kendine özgü bir
kuralı vardır. Hani çocukların oyuna dalıp da işini bırakıvermeleri var ya, işte bundan sakındırılıyoruz.
Dünya bir oyuncaktır. Oyuncağa dalarsanız ahireti unutuverirsiniz. Bu noktaya dikkatimizi çekiveriyor.
O'nun için Allah Teâlâ ayetin sonunda "ahiret evi Allah'tan sakınanlar için daha hayırlıdır" diyor. 3

İlâhi Sünnet'in bir gereği olarak insanoğlu da, bütün canlılar gibi çoğalarak neslini devam ettirir.
Fakat o, diğer canlılardan farklı olarak, Allah'ın kendisine verdiği üstünlüklere layık bir şekilde neslini
devam ettirmelidir. Bunun tek yolu da, nikâhla kurulan ve karşılıklı sevgi-saygı ve şefkate dayanan aile
hayatıdır. Evlenme, insanın yaşayacağı en sevinçli olayların başında geldiği için eğlence ile kutlanmış ve
bu törenlere de "Düğün" adı verilmiştir. Düğün bir taraftan yeni kurulan bir aileyi cemiyete tanıtırken,
diğer taraftan da insanların eğlenme ihtiyacını gidermektedir.

Eğlenme, insani yapıdan (fıtrat) kaynaklanan bir istek ve ihtiyaçtır. Beşeri yapının gereği olan
hiçbir istek ve ihtiyaç dinimizde cevapsız bırakılmamış, önüne duvar çekilmemiştir. Fakat bu isteklerin
tatmini başıboş ve sınırsız da değildir. Günlük hayatın çeşitli problemleri karşısında yorulan, bunalan
insanın, meşruiyyet sınırını aşmamak şartıyla eğlenmesi, dinlenmesi, ferahlaması... caizdir.

İnsan için vazgeçilmez dünyevî ihtiyaçlardan biri de, yorulan, usanan insanların dinlenmesi,
eğlenmesi, şakalaşmasıdır. Cevaz hududlarını aşmamak şartıyla dinen mubah görülen bu tür davranışlar,
insanların, çalışma, ibadet gibi aslî ve ciddî görevlerini daha güzel yapmalarına imkan sağlar.

Bu konuda İmam-ı Gazalî (r.ah) şöyle demektedir:

"Oyun ve eğlence kabli ferahlatmak için mubah kılınmıştır. Dinlenen ve neşelenen kalpte ticaret
gibi dünyevî işlerle veya namaz ve tilavet gibi ahiret işleriyle ciddî bir şekilde meşgul olma arzusu
uyanır. Ciddî işlerle fazla meşgul olma yanında az miktarda eğlence olursa, bu hoş görülür. Mesela,

1
En’am, 32
2
Nesâi
3
Kuran’ı Kerim Şifa Tefsiri, Mahmut Topbaş
yanakta bir iki siyah ben (hâl)in bulunması yanağa güzellik verir, fakat benler çok olursa, yüzü
çirkinleştirir. Azı güzel olan her şeyin çoğu da güzel olmaz. Bunun gibi azı mubah olan her şeyin çoğu da
mubah olmaz. Mesela, ekmek yemek mubahtır, fakat tıka basa karnı ekmekle doldurmak haramdır.’’ 4

İmam-ı Gazalî (r.ah) başka bir misalde ise öyle demektedir:

"Habeş oyuncularının eğlencesinden daha büyük ve açık hangi eğlence vardır. Hâlbuki bu
eğlencenin mubah olduğu nass'la sabittir. Bu konuda benim kanaatim şudur: "Eğlence kalbe rahatlık
verir, fikrî yorgunlukları hafifletir, daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir,
eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı
olarak fıkıh okuyan bir kimsenin cuma günü tatil yapması icab eder. Çünkü bir gün tatil, diğer günlerde
neşe ve istekle çalışmayı sağlar. Devamlı olarak nafile namaz kılan bir kimsenin bazen mola vermesi
icab eder. Kerahet vakitlerinde namaz kılmak bunun için mekruh sayılmıştır. Tatil ve dinlenme
çalışmaya yardımcı olur. Eğlence hayatı ciddî hayata hizmetçi olur. Daima ciddi bir-hayat yaşamaya
takat getirilemez, buna sabr edilemez. Peygamber'in nefis ve ruhları hariç, sürekli olarak hak üzere
olmak herkes için acıdır. Şu halde eğlence; yorulan, bıkan, usanan ve sıkılan kalbin devasıdır. Öyle
olunca da mubah olması gerekir. Fakat ilaçta olduğu gibi eğlencenin dozunun fazla olmamasına dikkat
edilmesi lazım gelir. Şu halde bu niyetle yapılan eğlence, ibadet (kurbet) haline gelir.’’ 5

DÜĞÜN

Dinimizde düğün, haklı bir sevinç anıdır. Bu sevinç, hayırlı bir yuva özleminin ifadesidir. Bunun için
helâl ve hayırdır.

Düğün merasimi nikâhla oluşan evlilik akdinin ilânıdır. Bu ilân lâzımdır; çünkü onunla helâl evlilik,
haram işten ayrılmaktadır. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bu mühim konuya şöyle dikkat
çekmiştir:

"Helâlinden yapılan evliliği haram yolla yapılan birleşmeden ayıran şey, helâl olan nikâhta
def ve güzel sesle eğlence yaparak onu etrafa duyurma vardır." 6

Bu ilân ve merasimle nikâhtaki keramet ve düğündeki bereket ortaya çıkmaktadır. Böyle bir
merasime katılarak hayırlı işe şahit ve destek olmak dinî bir vazifedir. Böyle hayırlı bir işi manasına
uygun yapmalıdır.

Düğün Çeşitleri

Günümüzde yapılan düğünlerin her işlemine ayrı ayrı bir hüküm vermek zordur. Biz genel olarak
bu merasimleri helâl ve haram olarak ikiye ayırıp şu temel ölçüleri söyleyebiliriz:

1. Helâl Olan Düğün

Bu, içinde haram işlenmeyen hayırlı bir düğündür.

Düğünde eğlence vardır; fakat bu eğlence kadın-erkek karışık halde olmamalıdır. Her grup kendi
aralarında eğlenebilir. Düğünde, eğlence için söylenen şiir, türkü, şarkı ve benzeri şeyler helâl türden
olmalıdır.

4
Gazalî, İhya, C.II, s. 281.
5
Gazalî,îhya, c.II, s. 284.
6
Tirmizî, Nikâh, 6; Nesâî, Nikâh, 72; İbn Mâce, Nikâh, 20; Ahmed, Müsned, 3/418.
Düğünde haram olmayan şarkı ve türküler def, ney ve benzeri aletler eşliğinde söylenebilir,
münasip oyunlar oynanabilir, çeşitli gösteriler yapılabilir.

Kaside ve ilâhilerle de düğün töreni yapılabilir. Düğünde içki gibi haram içecekler bulunmamalıdır.

Gelin ve damat düğüne has kıyafetler giyebilir. Özellikle gelinin halkın içinde giydiği gelinlik veya
başka bir elbise, bütün vücudunu örtmelidir. Kıyafette renk tercihi adaya kalmıştır. Ancak bu elbise
yabancı erkeklerin görmeyeceği şekilde giyilebilir. Şayet yabancı erkeklerin görme ihtimali varsa
gelinlik bir dış elbise ile örtülmelidir. Gelinlik olarak özel ve yöresel kıyafetler de tercih edilebilir.
Yani evlenen kızın beyaz gelinlik giymesi şart değildir.

2. Haram Olan Düğün

Bu, içinde açıkça haramların işlendiği bir düğündür. Bir düğünde içki içiliyor, birbirine yabancı
kadın-erkek karışık vaziyette eğleniyor, şehvete hitap eden, fuhşu tahrik eden sözler söylenip
çalınıyorsa, böyle düğünler haram olur.

Böyle bir düğünden, önce düğün sahibi müslüman sorulumdur. Hiçbir müslümanın dostlarını böyle
bir ortama mecbur etme, onları zora sokma, günaha şahit ve ortak yapma hakkı yoktur. Böyle bir
düğüne katılmakta isterse kardeşi olsun, en yakın akraba veya dostu da olsa zaten caiz değildir.

Düğün Edebi

Harama bulaşmadan düğün yapamayacak olan kimsenin, böyle bir düğün merasiminden vazgeçmesi
gerekir. Çünkü evlenmek için topluluğun katıldığı düğün töreni şart değildir. Eğlence ve merasim
yapmadan da evlenme olabilir. Harama düşmektense, sade bir törenle ve ikramla yetinmek daha
hayırlıdır.

Aslında evlenmekte asıl iş, evlendiğini dostlara ilân etmektir. Dostlara düşen de yeni evlenen bu
çifti tebrik etmek, onları hayır duaları ve maddî katkılarıyla desteklemektir. Asıl düğün evlendikten
sonra yuva içindeki güzel geçimle olmalıdır.

Düğün için davetlilere ziyafet vermek, yemek yedirmek sünnettir. Bu da düğün sahibinin malî
imkânına uygun olmalıdır. Fuzulî masraflara dalıp, lüks ve israfa kaçmak câiz değildir.

Düğün yemeğinin en hayırlısı bir ile üç gün arasında olanıdır. Üç günden sonraki ziyafetler
gösterişe girer.

İmkân sahibi davetlilerin, düğün sahibine para, yemek, emek, mal ve eşya bakımından yardım ve
bağışta bulunması güzeldir, lâzımdır. (Fakat imkânı olamayanların takı takma, yardım yapma gibi bir
zorunluluğu yoktur. Bazı yörelerde biz sana takı takmıştık diyerek durumu müsait olmayan akraba ve
dostları rencide etmek, eleştirmek veya onları bu durumda zora sokmak uygun değildir. Bu gibi
durumlar yapılan hayrın sevabını yok eder. Yapılan yardım Allah Teâlâ’nın rızası için yapılmalı karşı
taraftan zerre kadar bir menfaat beklenilmemelidir.)

Düğüne, zengin-fakir ayırmaksızın çevre halkını, komşu ve yakınları davet etmeli, hepsine yemek -
veya benzeri şeyler- vermelidir. Yalnız zenginleri davet edip fakirleri ihmal etmek câiz değildir.
Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) bu hususta şöyle buyurmuştur:

“Zenginlerin çağrılıp, fakirlerin terk edildiği düğün-davet yemeği, ne kötü yemektir!” 7

7
Buhârî, Nikâh, 72 (nr. 5177); Müslim, Nikâh, 16 (nr. 107); Mâlik, Nikâh, 381 (nr. 1184).
Sünnete uygun ziyafet ve düğüne davet edilen kimsenin, bu davete icabet etmesi de sünnettir.
Bazı âlimler bunun vâcip olduğunu söylemişlerdir. Böyle olunca, bir mazeret yoksa mümin kardeşinin
düğün davetine katılmalıdır.

Düğün sahibine, “Allah hayırlı ve bereketli eylesin” diye dua ve tebrikte bulunmak da sünnet ve
sevaptır. Fakat haramla karışık bir davetse ve kendisi buna mani olamayacaksa, haram işlenen yere
gitmemesi gerekir. Giden kimse işlenen bir günahtan halkı vazgeçirebilecek örnek bir kimseyse, gidip o
günahı önlemeye çalışmalı, önleyemezse oradan uzaklaşmalıdır. 8

Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse,
üzerinde içki dolaştırılan sofraya oturmasın.” 9

Diğer bir hadis-i şerifte Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor:

“Sizden biriniz bir fenalık görünce onu eliyle değiştirsin; eğer gücü yetmezse diliyle
değiştirsin (önlesin); buna da gücü yetmezse kalbiyle reddetsin ve onu hoş görmesin...” 10

Düğünün perşembe veya pazar günleri yapılması ve o günlerin gecesinde, yani cuma veya pazartesi
gecesi zifafa girilmesi, güzel olarak yerleşmiş âdetlerdendir. Ancak daha önce geçtiği gibi bunun cuma
günü yapılması müstehaptır.

İki Bayram Arası Düğün Olur mu?

İki bayram arası nikâh kıymanın, düğün yapmanın hiçbir mahzuru yoktur. Hem bütün sene iki
bayram arasından ibarettir. İki bayram arasında düğün olmaz, sözü şu durum için söylenmiştir:

Bir ramazan veya kurban bayramı cuma gününe rast geldiğinde, biri bayram diğeri cuma olarak iki
önemli vazife vardır. İnsanlar bunlarla meşgul olması gerekirken araya bir düğünün girmesi uygun
değildir. Girse bile buna haram denmez; ancak, "Şimdi bunun zamanı mıydı?" denebilir. 11

Düğün Eğlencesi

İnsan hayatında sevincin sembolü olan iki vakit önemlidir. Bunlar evlenme merasimi ve
bayramlardır. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem), namaz gibi düğünün de hakkını vermiştir. Dinimiz
denge dinidir. Onda ruh gibi nefsin de hakkı korunur, ağlama gibi gülmenin de ölçüsü verilir.

Asr-ı saâdet'te düğün ve bayram eğlenceleri ile ilgili uygulamalar bize İslâm'ın eğlencede
gösterdiği ölçü ve sınırı belirlemeye yardımcı olmaktadır. Allah'ın Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle
buyurmuştur:

"Nikâhı ilân edin. Onu mescidlerde kıyın ve bunun için def çalınız.” 12

Hz. Âişe validemiz, Es‘ad b. Zürâre'nin yetim kalmış kızı Fâriga’yı (r. anhâ) himayesine alıp
büyütmüştü. Evlenme çağına gelince onu ensardan Nebît İbn Câbir (r.a) ile evlendirdi. Gelini damat
evine götürenler arasında bulunan Hz. Âişe şöyle anlatır:

8
İbn Hâcer, Fethu’l-Bârî, 10/312 (Beyrut, 1996); Cezîrî, el-Fıkh ale’l-Mezâhibi’l-Erbaa, 2/36-40.
9
Tirmizî, Edeb, 43; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, 6/689.
10
Müslim, İmân, 78; Tirmizî, Fiten, 11; Ebû Davud, Salât, 242; İbnü’l-Esîr, Câmiu’l-Usûl, 1/239 (nr.107).
11
Delil ve Örnekleriyle Temel Aile İlmihali, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yay.
12
Tirmizî, Nikâh, 6.
"Döndüğümüzde, Allah'ın Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem) bize; erkek tarafının bizi nasıl karşıladığını
ve neler konuşulduğunu sordu. Ben de, "Selâm verdik, hayır ve bereket diledik, geldik" dedim. Allah'ın
Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem),

"Ey Âişe sizin eğlenceniz yok mu? Çünkü ensar eğlenceden (oyundan) hoşlanır" 13
buyurdu.

Bu hadisler nikâh ve düğün merasimlerinde def çalmanın ve uygun nameler söylemenin mubah
olduğunu gösterir. Bu tür eğlenceler, düğünde olduğu gibi bayram günlerinde de yapılabilir. Bu konuda
da saâdet devrinde güzel örnekler vardır.

Hz. Âişe'nin (r.ah), Hz. Peygamber'le (sallallâhü aleyhi ve sellem) birlikte seyrettiği bir raks oyunu da
şudur.

Hz. Âişe (r.ah) şöyle anlatır:

"Bir bayram günüydü. Sudanlılar Mescid-i Nebevî'de ayakta dönerek kılıç kalkan oyunu
oynuyorlardı. Ben onları seyretmek istedim. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem), 'Onları seyretmek ister
misin?' diye sordu. Ben de, 'Evet' dedim.

Beni arkasında durdurdu, çenemi omzuna koydum; yanağım yanağına değmekte idi. O şekilde
seyre başladım. Allah Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem) oyunculara,

'Haydin Erfideoğulları, göreyim sizi!' diyerek onları teşvik ediyordu. Ben usanıncaya kadar onları
seyrettim.

Allah Resûlü (sallallâhü aleyhi ve sellem), bana,

'Yeter mi?' diye sordu; ben de,

'Evet' dedim.

'O halde içeriye git' buyurdu." 14

Ashaptan Kuraza b. Kâ‘b ve Ebû Mesud Ensârî (r.a), bir düğün merasiminde bulunuyorlardı.
Önlerinde de nameli sözler söylüyordu. Yanlarına giren Âmir b. Sa‘d, duruma şaşırdı ve,
"Sizler Allah Resûlü'nün (sallallâhü aleyhi ve sellem) ashabından ve Bedir Savaşı’na katılan güzide
insanlardansınız. Hal böyle iken sizin yanınızda böyle şeyler nasıl yapılıyor?" diye hayretini ifade etti.
Onlar da,
"Gel otur; istersen bizimle birlikte sen de dinle; istersen git. Bize düğünlerde oyun için ruhsat
verildi" dediler. 15-16

Günümüz Düğün Eğlenceleri Nasıl Olmalıdır?

Asr-ı Saadet'le oluşan ve günümüze kadar devam eden müslüman toplumlar, oluşturdukları örf-
adet ve gelenekleriyle, eğlenceye de yer veren düğün törenleri yapa gelmişlerdir. Tarih boyunca
Müslüman toplumlarında da durum böyle olmuş, düğün törenleri çeşitli eğlencelerde zenginleştirilmek
suretiyle, o günün insanının eğlence ihtiyacının karşılanmasına zemin hazırlanmıştır. Dini yönden
mahzurlar taşımayan bu düğünler, kadın ve erkeklerin ayrı ayrı, kendi aralarında, sözlü ve oyunlu
eğlenceleri ile kadın-erkek ayrı mekânlardan fakat birlikte seyredilebilen çeşitli erkek oyunları ve
yarışmaları içermekteydi.
13
Tirmizî, Nikâh, 6; İbn Mâce, Nikâh, 9; 21; Ahmed, Müsned, 3/391; 4/78.
14
Buhârî, Îdeyn, 2, Cihâd, 81; Müslim, Îdeyn, 19.
15
Nesâî, Nikâh, 80.
16
Delil ve Örnekleriyle Temel Aile İlmihali, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yay.
Tanzimatla birlikte İslam âlemine girmeye başlayan batı hayat tarzının etkisi ve köyden kente
göçle oluşan yeni toplum yapısı insanımızı diğer sahalarda olduğu gibi, düğün eğlencelerinde de İslami
havadan uzaklaştırmıştır. Yerleşik düzendeyken —ki halen köylerimiz kasabalarımız çoğunlukla böyledir
— gelenekselleşmiş ve insanımızın ihtiyaçlarını karşılamış bulunan meşru düğün eğlenceleri,
kentleşmenin doğurduğu örf-adet ve gelenek-görenek değişmesi ve çevrenin müspet etkisinin (sosyal
denetim) kalkmasıyla yozlaşmış, gayri İslami unsurlar taşımaya başlamıştır.

Düğün salonlarında veya otellerde, kadın-erkek birlikte oynama, eğlenme, dans içki, işret... gibi
dinimize ve örfümüze uygun olmayan durumlar ortaya çıkınca, başta pek çok din görevlisi ol mak üzere
İslami kesim, buna karşı bir tepki olarak düğünleri, meşruiyyet ayırımı yapmaksızın her tür eğlenceden
soyutladı. Düğünler, sadece va'z-u nasihatla veya mevlidle yapılır hale geldi. Belki bu tür düğün
törenleri, yetişkinler ve yaşlıların hoşuna gidiyordu amma, yapısı ve yaşı gereği eğlenceye yatkın ve
düşkün olan genç kesimi memnun etmek şöyle dursun, onları gayr-i meşru eğlenceler içeren düğün
şekillerine de itiyordu. Böylece dinin toplum üzerindeki etkilerinden biri daha kalkmış oldu.

Günümüzde genellikle yapılmakta olan bu tür düğünlerin her ikisi de sünnete uygun değildir.
Eğlencede meşruiyyet sınırlarını aşmak suretiyle ifrata, tamamen kaldırmak suretiyle tefrite kaçan
böyle düğünler yerine, Asr-ı Saadet'te olduğu gibi, dinin izin verdiği eğlenceleri içeren düğün törenleri
yapılmalı ki, günümüz insanının eğlence ihtiyacı, İslâm’ın meşruiyyet zemini içinde giderilmiş olsun.
Böyle törenler, bilhassa gençlerin eğlenme ihtiyacını da karşılayacağı için günümüz insanının İslami
olmayan usullerle düğün yapmalarını ve meşruiyyet zemini dışında eğlence aramalarını da
engelleyecektir. Diğer taraftan bu tür düğün eğlenceleri, ferdî ve sosyal bir doyum sağlamak suretiyle
kişi ve toplum sağlığına da katkıda bulunacaktır.

Günümüzün imkân ve şartlarını da göz önüne alarak, İslami bir düğün töreninde bulunması
gereken özellikleri şöyle sıralayabiliriz:

1. İkram:

Düğün sahibi gücüne göre, davetlilere ikramda bulunmalıdır. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem),
en güzeli Hz. Zeyneb'le olan düğününde olmak üzere bütün evliliklerinde davetlilere ikramda bulunmuş 17
ve evlenen sahabilere de böyle bir ikram yapmalarını tavsiye etmiştir.18 Velime denilen düğün yemeği
âdetine ashab-ı kiram çok itina gösteriyor, ikramı olmayanlar dahi, bedenen çalışmak suretiyle, kazanıp
bu ikramı yapıyorlardı. Mesela Hz. Ali, Hz. Fatıma'yla evlenirken, dağlardan topladığı izhır otunu
devesiyle Medine'ye getirmiş, yahudi bir kuyumcuya satarak elde ettiği parayla ikramda bulunmuştur.19

Rasûlullah'm (sallallâhü aleyhi ve sellem), "biriniz velimeye çağrılırsa, mutlaka katılsın" 20 hadisi,
düğünde ikram ve yeni evlileri tebrike katılmanın önemini açıkça göstermektedir. Ebu Hüreyre'nin,
“Zenginlerin çağrılıp, fakirlerin terk edildiği düğün-davet yemeği, ne kötü yemektir” 21 sözü de,
günümüzdeki düğünlerin önemli bir eksiğini göstermektedir.

2. Eğlence:

Sevinçli bir olayın kutlaması olduğu için eğlence, zaten düğünün yapısında vardır. Asr-ı
Saadet'ten verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı gibi düğünler, bir taraftan insandaki eğlence ihtiya-

17
Buharı, Nikâh 68, 69, 70.
18
Buharı, Nikâh 68.
19
Buharı, Buyu 28.
20
Buharı, Nikâh 71 Dârimi, Nikâh 23.
21
Buhârî, Nikâh, 72 (nr. 5177); Müslim, Nikâh, 16 (nr. 107); Mâlik, Nikâh, 381 (nr. 1184).
cını gidermekte, diğer taraftan da bu mutlu ve hayırlı olay sözle (def ve şarkı) bütün cemiyete
duyurulmakta idi.

3. Çeşitli Yarışmalar:

Yakın tarihe kadar, hatta günümüzde dahi Anadolu'daki düğünlerde çeşitli yarışlar, spor
müsabakaları yapılır, bunlar da halkın eğlence ihtiyacını giderirdi. Güreş, at yarışları, cirit, koşu gibi
sportif faaliyetler, belki bugünün şartlarında, bilhassa şehir şartlarında yapılamaz, fakat buna benzer
daha küçük çapta ve bilhassa çocuklar ve gençler arasında benzeri yarışlar yapılabilir. Bunlardan
maksat sportif bir faaliyet değil, hoşça vakit geçirmeye ve gülüşmeye vesile olmasıdır. At yarışları 22ve
koşu, Asr-ı Saadete de yapılan şenliklerden idi. Hatta bizzat Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem),
hanımı Hz. Aişe (r. anha) ile birkaç defa yarışmış idi.

4. Halk Oyunları:

Her bölgenin kendine has bir folklorik yapısı ve oyunları vardır. Bu oyunlar o bölgede yaşayan
herkesin kolayca iştirak edebileceği sadelik ve yaygınlıktadır. Mesela, Anadolu'nun bazı yörelerinde
yaygın olan halay, zeybek, horon, simsim, kılıç-kalkan oyunları böyledir. Düğüne gelenlerin bir kısmı
aktif olarak bu oyunlara katılırken, büyük bir kısmı da seyirci olarak eğlenceye iştirak eder. Bu
oyunları sadece erkekler değil, kadınlar da oynarlar. Bu oyunlar, kadın-erkek karışık değil, ayrı ayrı ve
kendi aralarında oynanır. Fakat erkeklerin oyunlarını kadınlar da seyredebilir. Mescidde, Habeşliler'in
mızrak-kalkan oyununu Hz. Aişe'nin seyretmesine Rasûlullah'ın (sallallâhü aleyhi ve sellem) izin vermesi de, bu
cevazı göstermektedir. Ancak kadınların oyunlarını erkeklerin izlemesi caiz değildir.

Bu gün artık şehirlerimizde bu tür oyunlara amatörce katılacak fazla insan kalmadı. Fakat okular
da kurulan folklor grupları, kız-erkek karışık olmamak şartıyla, düğünlere çağrılmak suretiyle bu
oyunlardan, düğün eğlencelerinde yararlanılabilir.

5. Çeşitli Güldürüler:

İnsanın yapısında var olan mizah, insanları güldürmek, onları rahatlatmak niyetiyle yapılır ve
kimseye zarar vermezse dinen caizdir. Günümüzde mîzah edebiyatı ve güldürü sanatları hayli
gelişmiştir, komedi sanatçılığı diye bir meslek oluşmuştur. Bugün genellikle, müslümanlara ve dinî
değerlere karşı bir silah olarak kullanılan güldürü sanatının, günümüzdeki yanlış örneklerine bakarak,
caiz olmadığı kanaatine varmamak lazımdır. İslâm'a bağlı kalarak yapılacak komedi türleri içine yalan,
başkasıyla alay etme gibi haram şeyler bulaştırılmadan yapılırsa dinen caiz olur. Günümüzde, bu sanatın
imkânlarından yararlanılarak hem insanlar eğlendirilir, hem de onlara doğru mesajlar verilebilir. Diğer
taraftan bu yolla, İslâm’a yöneltilen sataşmalar aynı silahla önlenebilir. Yeter ki müslümanlar, İslâm’ın
mesajını ve bu sanatın inceliklerini iyi bilen kişileri yetiştirebilsinler.

Düğün eğlencelerinde çeşitli mizahi türler, skeçler, parodiler, fıkralar, bilmeceler, pandomimler,
küçük temsiller... kullanılarak törenler daha hareketli ve eğlenceli hale getirilebilir.

6. Halk Hikâyeleri:

Genellikle Doğu Anadolu'daki düğünlerde Köroğlu, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin... gibi, aşk ve
hamasi halk hikayeleri düğün boyunca bir kaç celsede anlatılmak suretiyle güzel bir eğlence sağ-
lanmaktaydı. Rahatlıkla bugün de, bu hikâyeler veya benzerlerinden yararlanılabilir.

22
Buharı, Salât 41; Ahmedb. Hanbel, Müsned, 11-11, VI, 299.
7. İslâm Tarihinden Çeşitli Anektodlar:

Düğüne gelen davetlileri, camide ibadete gelmiş bir cemaat gibi görmek ve onlara sadece vaaz
etmek uygun değildir. Yapılan vaazın verimli olması için insanların, onu dinlemeye hazır ve istekli olması
lazımdır. Camide, sünnette, düğünde, dernekte... Her yerde vaazla karşılaşan, istese de istemese de
dinlemek mecburiyetinde kalan insanların böyle bir iştiyakta olması mümkün değildir. Çünkü insanın
özelliklerinden biri de, devamlı yapılan şeylerden bıkması, usanmasıdır.

Biz bu gibi uygulamaları büyüklerin düğünlerinde görebilmekteyiz. Onlar güzel bir ikramla
misafirlerini ağırlarlar, halay, halk oyunları ve ilahiler ile coştururlar, eğlence ve çeşitli yarışmalar ile
güldürürler, önemli anektodlarla düşündürürler, kısacası nasıl bir düğün yapılacağını en güzel şekliyle
bize gösterirler.

Mubah eğlenceler, değişik vesilelerle yapılabilir. Sünnet merasimleri, hacdan veya uzaktan
gelenleri karşılama, askeri uğurlama ve karşılama, dostlarla hoş vakit geçirme gibi sebeplerdir.

Allah Resûlü'nün (sallallâhü aleyhi ve sellem) hicretle Medine'ye teşriflerindeki kadın ve çocukların def
çalarak, beyitler söyleyerek karşılaması meşhurdur. Bunlardan iki mısra şöyledir:

Veda tepesinden ay doğdu üzerimize,


Şükür vâcip oldu bize, yaşadığımız sürece. 23

Peki, biz müslümanlar, dindar insanlar için durum nedir? Müslümanlar nasıl eğlenirler, onlar için
eğlence ve tatilin anlamı nedir?

Kimi insanlara göre eğlence ve tatil, müslüman hayatının sınırları dışında durması gerekir. Çünkü
eğlence ve tatil, vaktin boşa harcandığı ciddiyetten uzak bir iştir ve müslümana yakışmaz.

Hâlbuki müslüman için eğlence, tatil ve dinlenme, boş durmak, boşa zaman harcamak olarak
düşünülemez. Aksine kulluğun bilincine varmada farklı bir durumun yaşanması olarak kabul etmek
gerekir. Müslüman, eğlencesinde de, tatilinde de, dinlenmesinde de kulluğundan sıyrılamayacağının,
kulluktan tatile ayrılamayacağının bilincindedir. Zaten bu dünyada sıkı sıkıya sarıldığı kulluğunun, bir
anlamda onu ebedi bir eğlenceye, tatile götürdüğünü de bilmektedir.

Kişinin dininin gereklerini unutacak derecede eğlenceye dalması şüphesiz uygun olmaz. Fakat
eğlenirken, gezip görürken ve çeşitli sosyal faaliyetlerde bulunurken de insanın dinini yaşaması
mümkündür. Ciddiyet ve eğlenceyi, çalışma ve tatili bir arada ve birbirinin tamamlayıcısı, destekleyicisi
olarak düşünmek gerekir. Yoksa boşa harcanan, yani kişinin dünya ve ahiretine bir faydası olmayan
çalışma da, tatil de aynı şeydir.

Arifler şöyle diyor:

“Allah için yapılmayan ve kula ahirette bir faydası dokunmayan her şey dünyadır. Bunlar
namaz kılmak, Kur’an okumak, ilim yapmak gibi ahiret amelleri olsa bile!.. Çünkü Allah için
kılınmayan namaz, sahibinin yüzüne çarpılır. Allah için okunmayan Kuran, kendisini okuyana lanet
eder. Şöhret için okunan ilim ahirette afet olur. Allah için yapılan, kulun defterine salih amel
olarak yazılan ve ahirette rahmete vesile olan her şey güzeldir, hayırlıdır. Bu şeyler para
kazanmak, yemek içmek gibi dünyalık işler olsa bile!..” 24

23
Delil ve Örnekleriyle Temel Aile İlmihali, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yay.
24
Allah Yolunda Yardım ve Cömertlik, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yay. s.108
Fahr-i Kâinat s.a.v. Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in zaman zaman atış müsabakaları ve atla
yarışmalar düzenlediği, dereceye girenleri ödüllendirdiği, hatta bu tür müsabakalarda “melekler de
hazır bulunur” diyerek dinimizin bu tür müsabaka ve eğlenceleri uygun görüp teşvik ettiğini vurguladığı
bilinmektedir. 25

Yine dinlenme, eğlenme ve mutluluk günleri olan bayramlarda Fahr-i Cihan (sallallâhü aleyhi ve sellem)
Efendimiz’in, o zamanın imkanları, şartları, eğlence ve dinlenme anlayışına göre def çalıp methiyeler
söyleyenlere izin verdiği, Habeşlilerin mızraklarıyla yaptıkları gösteriyi Hz. Aişe (r.anha) validemiz ile
birlikte seyrettiği, “Hz. Peygamberin huzurunda böyle uygunsuz şeyler yapılır mı?” diye nameli söz
söyleyenleri engellemek isteyen Hz. Ebubekir (r.a)’a onlara müdahale etmemesi için “Bu bizim
bayramımız..” diye uyardığı belirtilmektedir. 26

Zaman zaman tatil ve eğlenme konusunda mütedeyyin insanlara karşı önyargılı yaklaşımlara şahit
oluyoruz. Bu zihniyet mütedeyyin müslümanlara normal bir insan gibi meşru dairede eğlenmeyi, tatil
yapmayı yakıştıramayan yaklaşımlardan veya onların tatile iyi gözle bakmayacağı şeklindeki
kanaatlerden kaynaklanmaktadır.

Böyle bir psikolojiye Kur’an-ı Kerim’de temas edilmektedir. Bazı ayetlerde Fahr-i Âlem (sallallâhü
aleyhi ve sellem)’in yaşantısıyla ilgili halk arasındaki önyargılara dikkat çekilir: “Derler ki: Bu ne biçim
peygamber ki, yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o
da uyarıcı olmalıydı!”27

Bu ve benzeri ayet-i celilelerde, Fahr-i Cihan (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in bile içinde bulunduğu
toplumun bir ferdi gibi yaşamasının yadırganmaması gerektiği, O’ndan tabii ihtiyaçlarını ihmal eden bir
davranış biçimi beklemenin doğru olmadığı özellikle vurgulanmaktadır. Aynı şekilde Rasul-i Kibriya
(sallallâhü aleyhi ve sellem), ibadetler konusunda aşırı giderek, yemek, uyku ve hatta aile düzenini bozma
derecesine gelen bazı arkadaşlarını -ibadetler dahil- yaptıkları tüm işlerde ölçülü davranmaları
hususunda uyarmıştır. 28

Asr-I Saadet'teki Eğlenceler

Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) zamanına baktığımızda şu tür eğlencelerin icra edildiğini
görürüz:

A- Yarışmalar:

1. Hayvan Yarışları:

Birbirinin hayatına kastedecek veya yaralayacak şekilde boğuşturulması caiz olmayan hayvanların,
birbirlerine zarar vermeden yarıştırılmaları dinen caizdir. Yarış denilince akla ilk gelen hayvanlar da,
insanlar için binek olarak yaratılan at, eşek, katır ve deve gibi hayvanlardır.

Asr-ı Saadet'te at ve deve yarışlarının yapıldığına şahid olmaktayız: "Ok atma, at ve deve
yarışı dışında ödül caiz değildir"29 hadisiyle teşvik de edilen bu yarışların mesafesi, idmansız atlar
için bir mil uzunluğunda. Seniyyetü'l-vedâ ile Benî Züreyk Mescidi arası, özel olarak yarışa hazırlanmış
atlar için ise, 6-7 mil uzunluğunda Hafyâ ile Seniyyetü'1-vedâ arası idi.

25
Ebu Davud, Nesaî, Tirmizî
26
Buharî, Müslim, İbni Mace
27
Furkan, 7
28
Riyazü’s-Salihin
29
Tirmizî, Cihad, 22; Nesaî, Hayl, 14.
Bir defasında Abdullah Ibni Ömer'in de katıldığı ve atından düştüğü bu yarışlar, 30bizzat Hz.
Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)’in öncülüğüyle yapılıyor yarışı kazananlar ödüllendiriliyordu. Deve
yarışları da Asr-ı Saadet'te başvurulan eğlencelerden biriydi.

Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)'in Abda isimli bir devesi vardı ki, katıldığı bütün yarışları
kazanırdı. Bir gün genç bir deve (daylak) üzerinde gelen bir bedevi yarışta Abdâ'yı geçince, sahabiler
buna çok üzüldü, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem), "Yükselen her dünyevî şeyin alçalması, ilahî
hikmet gereğidir."31 sözleriyle onları teskin etti.

Muhtemelen bu yarışlara kadın-erkek, genç-ihtiyar, çoluk-çocuk... uygun koşullarda Herkes


seyirci olarak katılıyor, yarışın heyecanını yaşayarak eğleniyor, ferahlıyordu. Yukarıda zikredilen
hadislerden bazı atların yarışlara özel olarak hazırlandığını da öğrenmekteyiz.

2- Koşular:

Asr-ı Saadette yapılan meşru ve mubah eğlencelerden biri de insanların kendi aralarında yaptığı
koşulardır. Bir sefer esnasında, Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) hanımı Hz. Aişe (r. anha) ile geride
kalmış ve ikisi koşu yapmış, yarışı Hz. Aişe (r. anha) kazanmıştı. Yıllar sonra tekrar yapılan yarışı, Hz.
Aişe (r. anha) şişmanladığı için Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) kazanmış ve ona, "Bu birincilik o
birinciliğe karşılıktır"32 diyerek latife yapmıştı. Hz. Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem)'in izniyle Seleme
b. Ekvâ ensardan biriyle Medine'ye kadar yarışmışlardı.

3- Ok Atma:

Ok atma o günlerin en önemli silahlarından biri olduğu gibi, okçuluk talimleri ve yarışmaları da
harbe hazırlık yanında Önemli bir eğlence vasıtasıydı. "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve
yüzmeyi öğretiniz"33

"Müslüman bir adamın, yayı ile ok atması, atını eğitmesi ve hanımı ile eğlenmesi dışındaki
bütün eğlenceleri batıldır. Bunlar ise batıl değil, haktır" 34 hadisleri ok atma ve at eğitmenin sıradan
bir eğlence olmayıp, kişiye sevap da getiren bir eğlence olduğunu göstermektedir. Bu hadisten, bu üç
eğlencenin dışındakilerin caiz olmadığı hükmü de çıkarılamaz. Hadiste geçen bâtıl kelimesi, sevap
getiren bir şey değil anlamındadır.

B- Yüzmek

Yüzmek suretiyle spor yapmak ve eğlenmek mubahtır. Yukarıdaki hadiste de geçtiği gibi
çocuklara öğretilmesi tavsiye edilen şeylerden biri de yüzmedir.

30
Buharî, Cihâd, 56-57-58; Tirmizî, Cihad, 22; Nesaî, Hayl, 12-13.
31
Buharı, Cihâd, 59; Nesaî, Hayl, 14.
32
EbuDavud, Cihad.
33
Tayalisi,Sünen, 2096.
34
Tirmizî, Fedalu'l-Cihâd, 11.

You might also like