Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 3

Dilden bashetmekten bıktım. Onu şu an için bir tarafa bırakıp varlıkla ilgilenelim biraz da.

Aynı anda neleri söyleyebileceğimiz aynı anda nelerin mümkün olduğunu açığa çıkarır. Şayet
elimizde su götürmez bir tek gerçek bile bulunuyorsa, bu gerçekten hareketle nelerin olanaklı
ve nelerin de zorunlu olduğuna karar verebiliriz. Böylece elimizde su götürmez bir gerçek
bulunmuyorsa da hangi önermelerin beraber doğru olabilip, hangilerinin birbirlerini zorunlu
olarak doğru ya da yanlış kıldığını ayırt edebiliriz. Bütün kurgumuz dil üzerinden
gerçekleşeceği için de burada kurallarımız her defasında dil tabanlı olmak zorundadır. Farklı
diller aynı girdilerle aynı sonuçları, daha doğrusu aynı anlama sahip sonuçları üretmek
zorundadırlar. Farklı dillerin bu sonuçlara ulaşmakta sadece kullanılan yollar ve yine dilin
yapısından dolayı bu yolların ne kadar göz önünde olduğuna dair bir farklılığı olabilir. Şayet
bu böyle değilse, dayanağımız zihnimizde sağduyunun da üstünde ama ona yakın görünen bir
başka katman olarak dili ele alacağız. Nihayetinde günlük dilimizin sistematiğiyle
deneyimlerimizin sebep olduğu gerçeklik algısının sistematiği ve tutarlılığı temelede ne
kökensel olarak ne de çıktılar üretmek konusunda izledikleri yollar bakımından pek de farklı
değillerdir. Böylece "dilimin sınırları , dünyamın sınırladır"ın tek taraflı belirlenimciliğinden
"dünyam dilimdir ve dilim de dünyam"ın çift taraflı kıyaslanamaz (ayrıt edilemez) eşitliğine
ilerlemiş oluyoruz.

Burada karşılaşılan problem aşağıda ontoloji yaparken de karşılaşacağımız bir problem gibi
görünüyor. Doğrusu, gerçekten bir problem mi olduğunu yoksa kaçınılmaz bir gerçek mi
olduğunu ayırt edemiyorum. Problemimsimiz şu: Bu bakış açısı bizi göreliliğe mecbur kılıyor.
Bir şey şu anlama mı gelir bu anlama mı sorularını sorduğumuzda her defasında o şeyin hangi
bağlamda ne anlama gelebileceğini soruşturuyor olacağız. Böylece imgelerin (yahut da daha
öncesinde de mutabık olmuş olmamız gerektiği üzere gerçekliğin oluşturucu öğelerinin)
olanaklı her bağlamdaki olanaklı her anlamı kendilerinde zaten barındırıyor olmaları gerekir.
O şey olmaklık, o biçimde olmaklı ya da öyle olmaklık zorunlu olarak onun bütün
olanaklarını da kapsıyor olmalı. Böylece soruların soruldukları bağlam ve ne şekilde
soruldukları da geçekliğin birer oluşturucu öğesi halini alıp gerçekten heer şey görelileşir. Bu
kaçınılmaz bir hal alır. Bu yakalşıma dair bir problem mi yoksa kaçınılmaz gerçeğin ta kendisi
mi emin değilim. Ama bütün rahatsız ediciliğine rağmen kaçınılmaz gerçek olduğunu
düşünmeye daha yatkınım, tıpkı solipsizmdeki pozisyonumda olduğu gibi.

Bir şey hangi şartları sağlıyorsa vardır? Bu varlığın kendi başına incelenmesini gerektiren bir
soru gibi görünüyor. Fakat varlık kapsayıcılığı fazla yüksek bir kavram olmasından ötürü yani
olup olabilecek herşeyi kapsadığı, bir evrensel küme olduğu için hakkında konuşulmayı
imkansız hale getirir. Çünkü alışık olduğumuz haliyle şeyleri çözümlerken onların kendileri
olmayan diğer şeylerle beraber varlıkları üzerinden bir değerlendirmede bulunuruz. Bir
bardak içine sıvı konulması olanağını ya da bir içi olması zorunluluğunu kendinde barındıran
bir varlıktır örneğin. Fakat varlıktan geriye hiçbir şey kalmadığı için onu geriye kalan neyden
ayırt edecek özelliklerinin neler olduğunu söylemek imkansızlaşır. Zira ona bir isim vermiş
olsak da hiç kelimesini kullandığımız her seferinde onu vücuda getirmiş oluyoruz. Ve onu
içeren her önermemizde bahsettiğimiz şeyi var ettiğimiz, bahsettiğimiz şey -artık- var olan bir
şey olduğu için asla ondan söz edemiyoruz. "Hiç" kelimesi o yüzden bana sanal bir kelime
gibi geliyor. Sanki hiç dedeiğmiz şey orada asla dokunamadığımız, etkileşemediğimiz bir
görünmez admmış da bu kelimyle onun üzerine holografik bir giysi giydirerek ona işaret
edebiliyormuşuz gibi. Burada o yüzden soruyu zorunlu olarak göreli bir alana çekmiş olacağız
gibi görünüyor. Sorunun, sonrasında varyasyonlarıyla redakte edilmek üzere, şu şekilde
sorulması daha uygun olacak: Bir şeyin var olduğunu söylemek hangi koşullar altında
anlamlıdır? Sonuçta neyin anlamlı olduğu ve bu anlamlılığın, zorunluluk ve olanaklılıkla
ilişkisini daha önce açıklamıştım. Öyleyse bu soruyu "Bir şey ne olduğu zaman 'bizim için
vardır' da diyebiliriz?" şeklinde değiştirirsem bir sıkıntı olmayacaktır. Sıkıntı, sorunun
öznelerin bulunduğu bir gerçekliği zorunlu kılması. Bunu çıkardığımız zaman soru şu hale
bürünecek "Bir şeyin varlığının bir başka şey için anlamlı olması hangi koşullar altında
mümkündür?". Böylece aynı anda var olduklarını söylemenin anlamlı olmayacağı ayrık
şeylerin varlıkları mümkünmüş gibi görünüyor. Fakat bunda bir sakınca görmüyorum.
Bunlara ayrık gerçeklikler diyebiliriz ve gerçekliklerin ve varlığın doğasıyla ilgili daha fazla
bilgi edindiğimizde buradan aldığımız feyzi kendi gerçekliğimizle ilgili olarak uygulamaya
geçirebiliriz.
Şimdi sorumuza tekrar yoğunlaşalım: Bir şeyin varlığının bir başka şey için anlamlı olması
hangi koşullar altında mümkündür? Bu soruya vermek üzere ilk akla gelen gerekçe iki şeyin
birbirini etkilemesidir elbette. İki şey birbirlerini etkiliyorlarsa bu iki şey birbiri için vardır.
Fakat bu var olmanın her biçimini kapsayacak yeterlilikte bir açıklama değildir. Mesela iki
varlık kümesi düşünelim. Bunlara kafamızda canlanması kolay olsun diye galaksi A ve galaksi
B diyeceğim. Galaksi A ve galaksi Bnin birbirlerini etkilemeleri ancak ikisi belli bir
mesafeden daha yakınlarsa mümkün olsun ve bu iki varlık kümesi birbirlerine yaklaşıyor
olsun. Bunlar yukarıdaki tanıma bakılırsa ancak aralarındaki uzaklı o belli mesafeye
ulaştıkları andan itibaren birbirleri için var olabilirler. Bu durumda, ölçütümüzün
etkileşebilirlik olarak kalması için onların o mesafeden itibaren birbirleri için varlıklarının
anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Bu bir çok şeyi tamı tamına açıklayacaktır. Çarpışmadan
önce hangi varlık kümesine dahildiysek onun bütün geçmişi ve ayrıca sonrasındaki bileşik
gerçekliğin bütün geleceği. Oysa şayet bu mesafe kuralıyla beraber bu iki varlık kümelerinin
etkileşim kurallarının hepsini biliyorsak bunların ikisinin de o etkileşim sınırından önceki
hallerini tespit edebilir, gayet de filmi geri sarabiliriz. Öyleyse kriterimizi bu yaklaşımımızı da
meşru kılacak bir biçimde genişletmeliyiz. Şöyle diyebiliriz: Bir şeyin var olması o şeyin etki
potansiyeli taşıyor olması demektir. Bir şey eğer bir şeyi etkileyebilecek özellikteyse bu etken
şey o edilgen şey için vardır. Bu makul bir açıklama gibi görünüyor fakat daha ilerisine gitme
cesareti göstermeliyiz. Üç boyutlu bir koordinat sistemeinden ve iki noktadan müteşekkil bir
gerçeklik düşünelim. Bu noktalar bütün zaman boyunca olanaklı konum kombinasyonlarını
gerçekleştiriyor olsunlar. Bunların hala iki ayrı nokta (iki ayrı nesne) olarak varlıklarını
koruyabilmeleri, var olabilmeleri için asla aynı konumda olmamaları gerekir. Böylece bu
noktalar asla birbirlerine çarpmazlar, birbirlerini o yöne veya bu yöne itmezler, tek özellikleri
konumları ve asla birbirlerini o ya da bu konumda olmak üzere etkilemezler. Gerçekten
etkileri olduğunu söyleyebileceğimiz şey hangi konumda olmamaları konsunda birbirlerini
nne biçimde kısıtladıklarıdır. Bu iki noktanın herbiri bir diğerini kendileriyle aynı konumda
olmamak üzere sınırlarlar. Öyleyse var olmak sınırlamaktır diyebilir miyiz? Evvet. Tam
olarak öyledir. Bir şeyi bir biçimde sınırlayabiliyorsa o şey bir diğeri için vardır. Bu
sınırlayıcılık kavramı o kadar kapsayıcıdır ki daha öncesinde iki şeyin birbirine göreli
varlığının bile zamana göreliliği sorgu konusu değildir. Zira bir şeyin bir diğer şey üzerindeki
sınırlayıcılığı bazı zamanlar olup diğer zamanlarda olmayabilir ve bu çok bariz ki
sınırlayıcılığın doğal bir biçimd kapsama alanındadır.
Burada içinden çıkılması en zor görülen soru: Bir şey bir diğeri üzerinde bu tür bir
sınırlayıcılığa sahipken burada salt bir etken ve edilgenlik durumunun söz konusu olmasının
ne demek olacağı? Daha alışık olduğumuz türden bir tartışmada kullanacak olursak.
Kararlarımızın yegane etkeni olmamak şartıyla orada bedenimiz ve geriye kalan herşeyin
dahil olduğu gerçekliği etkileyen fakat bu gerçeklikten asla etkilenmeyen hepsi birbirinden
ayrık ruhsal gerçekliklerden söz edilebilir mi? Örneğin mükemmelliği asıl sorumuzu
cevaplamakta yardımcı olacak bize. Başta örneğin kararlarımızın yegane etkeni olmaması
neden şart? Çünkü şayet yegane etken o olsa iki ayrı gerçeklikten söz ediyor olamayız.
Materiyal gerçeklikle, spiritüel gerçeklik düalizmi olmaz. Sadece spiritüel gerçek diye bir şey
ed anlamlı olmadığından, spiritüel demeye alışk olduğumuz gerçek materyal bir gerçek olarak
gerçeklik kazanır. Alışageldiğimiz üzere ruhumuz dediğimiz şey, zihnimiz, bilincimiz genelde
olaylardan etkilenir. Şayet böyle bir etkilenme varsa yine materyal, bir tek gerçekliğe
erişimimiz söz konusudur. O yüzden ruh derken sanki ilk akla gelen haliyle içimizde
davranışlarımızı bir şekilde kontrol eden duygusal bir hayalet değil de bir şekilde benliğimize
kodlanmış bir öz gibi bir şeyi tasvir ediyormuşum gibi görünüyor. Orada ne olursa olsun
değişmeyen, tavrım, karakterim, tutumum ya da öyle bir şey mesela. Fakat ruh kelimesini
kullanmama rağmen ruh dediğimizde kastettiğimiz şeyden nasıl uzaklaştığımı onun yerine
aynı imgeyi kullanarak halihazırda olanaklı bir fenomeni incelemeye başladığımı gördünüz.
Böylece bu tür tek taraflı etkileşimlerin sebep olduğu parareaktif realiteler (parareaktif
realistik sistemler) yine de anlamsızdır. Şeylerin varlıklarının sınırlayıcılıkları üzerinden
anlam kazandığını söylemiştik. Bu ayrıca şeylerin anlamının da snırlayıcılıklarıyla ilintisini
açığa çıkarır. Bu vesileyle bahsettiğimiz bu paralelimsilik zorunlu olarak paralellik olarak
değerlendirilir. Bir dışarıdan bakan göz olarak korelasyonun farkındayızdır, fakat iki
gerçeklikten aktif, etken olandaysak zaten diğerinin farkında değilizdir,olamayızdır; pasif,
edilgen olandaysak da yine diğerinin farkında değilizdir, olamayızdır ve bu dışarıdan bakan
gözün korelasyon dediği şeyler de sadece, o gerçekliğin parçası, ayrık fenomenler, belki de o
gerçekliğin yasaları ya da yasalarının parçasıdır (yasalar da değişemez ve bütün gerçeklik ve o
gerçekliğin bütün etkileşimleri için kapsayıcı olmalılar).

You might also like