Professional Documents
Culture Documents
Rusyanin Yaptigi Turk Soykirim Ve Katlia
Rusyanin Yaptigi Turk Soykirim Ve Katlia
Önü açılan İvan, astragan ve sibir hanlığını da işgal ederek Kuzey Türk
topraklarını çiğneyip, Kamçatka'ya ve pasifik Okyanusu'na kadar bütün
toprakları işgal etti. Tatar, Kazak, Kırgız, Altay, Tuva ve Yaka (saka)
Türklerini, Moğolları ve diğer yerli halkları imha ettiler. O bölgelere Rus nüfus
yerleştirdiler. Yalnız Çukçilere baş gelemediler. Fakat onları da dünyadan
tecrit edip köşeye attılar.Ruslar batıda da Türkler'i imha etmeye devam ettiler.
Geçtiğimiz yüzyılda emperyalist Rusyanın etkisi altında bulunan Türk Devlet ve
Toplulukları üzerinde ağır ve çıkmazlarla dolu sayısız trajedinin yanı sıra
kayıpların da meydana geldiği aşikârdır.
Bugün 10 milyon km² lik bir coğrafyadan daha geniş bir sahada yaşayan
neredeyse 250 milyon civarındaki Kıpçak, Oğuz, Karluk, Sibir ve Avrupa Türkü
bu yüzyılda dili, edebiyatı, tarihi ve milli kültürlerine yapılan tahrip ve
saldırılardan az veya çok darbe alarak çıkmıştır.
RUSLARIN KAZAKLARA YAPTIĞI SOYKIRIM
Rusların Kazakistanda uyguladığı soykırımı Çarlık Rusyası ve Sovyet Rusya diye İki döneme ay
Kazaklar barış içerisinde yaşadıkları geniş bozkırlara 1723 yılında Çin?den
gelen 70 bin atlı Jongar (Cungar) askerinin işgaliyle savaşa girdi. Müslüman
Kazak Türkleri kendi hâkimiyetleri altındaki bozkırları 1 milyondan fazla Kazak
Türkünü savaş ve ardından gelen açlıkla şehit vererek toprakların asıl
sahipleri olduklarını dünyaya bir kez daha gösterdi.
Çarlık rejimi Orta Asya?da yaşayan tüm göçebe Türkleri yerleşik şehir
düzenine geçmeye mecbur bıraktı. Tarihte ilk kez 1897 yılında Kazak Türkleri
ve diğer Türk boylarının nüfus sayımı yapıldı. Sayımların sonuçları arşivlere
Kırgızlar 250.000, Türkmenler 250.000, Tacikler 250.000, Özbekler sınırları
içinde 750.000-sınırları dışında 750.000 olmak üzere 1,5 milyon iken
Kazakların nüfusu 4.300.000 kişi olarak geçirildi. Kazakların nüfusu neredeyse
Orta Asya?da yaşayan halkların toplamının iki katıydı.
Son yüzyıl içerisinde SSCB?nin yaşattığı ?Kızıl Kırgınlar? neticesinde Kazak
Türklerinin nüfusunun 8 ile 9 kat arası artışı engellenmiştir. Günümüzde
Özbeklerin 25 milyonu aşan nüfusları ile kıyaslandığında Kazakların bugün 40
milyondan fazla nüfusları olması gerekirken maalesef Kazakistan nüfusu
içerisindeki Kazak Türklerinin sayısı 9 milyonu geçmemektedir. Kazakistan
Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev geçmişte yaşananların unutulmaması
için 1997 yılını ülkede ?Milli Barış ve Siyasi Göç ve Sürgün Kurbanlarını Anma
Yılı? olarak ilan etmiştir. Elbette bu anma yılının en büyük amacı bugün tarihte
düşündürücü ve endişe verici olan bu olaylardan ders çıkarılarak geleceğe
emin adımların atılmasıdır.
1991 yılında Kazak Türklerinin bağımsızlıklarını ilan etmelerine kadar olan yüz
yıllık dönem içerisinde 1920 yılındaki ezici rejimin baskı ve getirdiği
kaçınılmaz sonlar, 1929?1933 yıllarında SSCB?de bolluk varken yapılan suni
açlık, 1937?1938 yıllarında tüm Kazak aydınları ve halk öncülerinin toplu yada
gizli idamları, 1939?1945 yılları arasındaki II.dünya savaşı, 1950?li yıllardaki
doktorların halk üzerinde yürüttüğü genetik ve kimyasal denemeler, 1960
yılındaki Moskova?daki Kazak gençlerinin sürülmeleri, 1970 yılındaki Akmola
eyaletinde yaşanan meşhur Tselinograd olayı ve son olarak Kazakistan başta
olmak üzere bugünkü Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlık yolunu açan
Jeltoksan (Aralık) ayaklanması Kazak Türklerinin nüfuslarının azalmasında
büyük rol oynamıştır. Bu arada 40 yılı aşkın süredir Kazak bozkırlarının en
verimli topraklarından olan Semey Eyaletine nükleer poligonlar kurularak
eyalet ve çevresinde yapılan 468 nükleer ve atom bombası denemeleriyle
ölüme mahkûm edilenlerin sayısı ise tam bilinememektedir.
Yapılan bir araştırmaya göre, 20. yüzyılda tüm dünyada 170 milyon insan
katledilmiş veya yok olmaya terk edilmiştir. Yok edilen bu insan nüfusunun
sadece 110 milyonu yani üçte ikisi Komünist rejimin kurbanları olarak tespit
edilmiştir. Bu yok edilen 110 milyon insanın üçte ikisi yani 60 milyondan
fazlası da Türk soyludur. Bu rakamlar dehşet vericidir. Bugün Kazakistan?da
hemen hemen her evde birinci derece bir yakınını bu yüzyıl içerisindeki
trajedilere kurban verene rastlamak mümkündür.
1927?1953 yılları arasında ise SSCB hükümet karşıtı denilerek suçlu bulunan
103 bin kişi siyasi sürgüne gönderildi. Bu siyasi suçluların 25 bini daha sonra
idam edildi.
Bu durum elinden meraları ve hayvanları alınmış göçebe halkı kırıp yok etmeye
başladı. Korkunç bir sonun kurbanı 40 milyondan fazla dağlarda ve yaylalarda
aç susuz ve yemsiz bırakılan büyük ve küçükbaş hayvanlar sahipsizlik ve
bakımsızlıktan telef oldu. 1927?1932 yılları arasında halk hayvanlarının telef
olması ve ölüme terk edilmesi sonucu halkın besin kaynağı hayvanların tüm
ülkedeki sayısının 4 milyona düşmesiyle açlık süreci başlamış oldu.
Tarihi kaynaklar ve canlı şahitleri anlattıkları ise tam bir vahşet ve korkuyu
ortaya koymaktadır. Geçimini hayvancılık ve topraklarının mahsulüyle
sağlayan zengin Kazak Türkleri 1927?1932 yılları arasındaki 5 yıllık bir süre
zarfında önce mal, mülk ve hayvanları ellerinden alınarak yoksul bırakıldılar
daha sonrasında ülke genelinde başlayan açlık sonucu büyük çoğunluğu çocuk
ve kadınlardan oluşan binlerce kişi toplu ölümlere maruz kaldı. Köy ve
kasabalarda yaşayan 50 ile 100 bin kişilik nüfusların günde 30?80 kişiye kadar
ölü verdikleri artık ölüleri gömmenin imkânsız hale geldiği ve sonunda halkın
başka ülke topraklarına göçtüğü bilinmektedir.
1932 yılından sonra onlarca köy haritadan silinmiştir. Ülkede kalan Kazak
halkı bu kıtlık sonrasında SSCB rejiminin gereğini yerine getirmek zorunda
bırakıldı.
1933 yılına açlıktan ölen Kazak Türkünün sayısının 2 milyon 300 bin kişiydi. Bu
tarihi trajedi Kazak halkı tarafından ?Kızıl Kırgın Kurbanları? olarak anıldı. Bu
ölüm oranı o yıllarda Kazakistan nüfusunun %54?üne denkti.
Milli ruhu doğuran yazar ve şairlerin güçlü kalem darbeleriydi. Adeta kılıçtan
etkili olan bu kalemler halkın korkularla sindirilmiş ruhlarını canlandırarak
kendine getiriyordu. Ana dil, Turan egemenliği, bağımsızlık konuları tüm ülkeyi
etkisi altına almaya başladı.
Ata-Beyt mezarlığında ortaya çıkarılan 138 kişiye ait toplu mezarda içinde DNA
testiyle doğrulanan Türk Dünyasının güçlü yazarı Cengiz Aytmatov?un 9
yaşındayken son kez gördüğü 1937 de KGB ajanlarınca götürülen 38 yaşında
öldürülen babası Törekul Aytmatov?a ait olduğu öğrenilmiştir. Yine ayrıca
Kırgızistan Milli alfabesinin mimarı ve doğu bilimleri âlimi Kasım Tınıstanov ve
Orta Asya?nın yetiştirdiği en büyük âlim ve Turan Birliği?nin savunucularından
olan Bayalı İsakeyev, A.Jienbayev, Abdıkadır Orazbekov, Erinbek Esenamanov
ve niceleri de bulunmaktaydı.
1938 yılında 138 kişinin kurşuna dizilerek üzerleri toprakla kapatılan
kurbanların çoğu Kırgız Türklerine oldukları da tespit edildi. Katliam bugünkü
Bişkek şehrinin yaklaşık 30km dışında bulunan Ala Dağların eteğindeki tuğla
ocağında gerçekleştirildi ve 1938?deki bu katliamın birde tanığı vardı. Tuğla
ocağı bekçisi Hıdır Aliyev. Aliyev, gizlendiği yerde şahit olduğu ve yıllarca
yüzlerce askerin gerçekleştirdiği bu katliamı, orada inleyerek can verenlerin
çığlıklarını mezara kadar götürmek istemediğinden ölmeden önce bugün 80
yaşlarına gelmiş, ?Issık Göl?de yaşayan kızına şu sözlerle dile getirmiş: ?Eğer
zaman ve şartlar uygun olursa herkes bilsin. Kireç ocağında çok büyük olaylar
oldu. Zamanı gelince herkes öğrenmeli!? ölüm öncesi bir vasiyet gibi kızına
verdiği bu sır 1991 yılında tam bağımsızlığını kazanan Kırgızistan
Cumhuriyetinin ilan edilmesinden sonra 1993 yılında kızı tarafından kurulan ilk
Kırgız hükümetine iletildi.
Kırgızistanın ilk Cumhurbaşkanı, devrik lider Askar Akayev bu durumu bizzat
görev edinerek 1993 yılında bir kazı başlatılması için gerekli izni ve kararı
çıkardı. Kazılar sonucunda bulunan toplu mezar sadece Kırgızistanı değil tüm
Türkistan cumhuriyetlerinin kanını dondurdu. Toplu mezarda 138 ceset ve
binlerce mermi kovanı bulundu.
Bu durum karşısında devrik lider Akayev, 1936?1938 yıllarına ait tüm KGB
arşivlerinin taranmasını emretti. Yapılan arşiv araştırmaları ve DNA testleri
sonucunda iki kadın cesedi dışında herkesin isimleri belirlendi.
Bütün Türkleri ayrı ayrı yerlere sürerek aralarındaki iletişimi koparıp direnişi
kırıp parçalamaktı amaçları. 1956 yılına kadar bu zor koşullar altında
yaşamlarını sürdürerek, ülkenin ahalisi içinde erimeyerek milli benliklerini
korumayı bilmişlerdir.
Sürgünün ardından Kırım?ın Arabat bölgesinde bir köyde, 150 civarında Türk?
ün unutulduğu anlaşıldığında Stalin?den gelen emir şöyleydi ?Bunların işini 24
saat içerisinde bitirin !? Emir yerine getirildi: Bebek, ihtiyar ve genç... köy
halkı, küçücük bir tekneye dolduruldu. Tekne, kıyıdan bir-kaç mil açılınca
batırıldı. Karadeniz?in hırçın dalgaları soydaşlarımıza mezar olmuştu.
5 Eylül 1967 tarihli kararname ile Kırım Türklerinin itibarının iade edilmesine
karar verildi. Bundan cesaret alan Kırım Türkleri, kitleler halinde vatana
döndüler ama bunun aldatmaca olduğunu ve yerleşme izinlerinin olmadığını,
görünce tekrar geri dönmek zorunda kaldılar.
1990 yılının Temmuz ayında VATANA DÖNÜŞ?E izin çıktı. Kırım Türkleri?nden
bir grup, 2-3 ay süren çileli yolculuktan sonra ata yurduna dönmüşlerdir. 1944?
de ayrılırken üzerlerindeki elbiselerden ve gönüllerindeki vatan aşkından
başka hiçbir şeyleri yoktu. Dönüşte; ceplerinde diplomaları, altlarında
arabaları, cüzdanlarında az veya çokça bir paraları vardı, meslek sahibi olarak
dönmüşlerdir. 15 dakikada terk ettikleri evlerine Ruslar yerleştirilmişti,
hükümet de ev ve toprak vermediği için birçoğu vatana döndükten sonra
aylarca naylondan yapılmış çadırlarda yaşadılar. İmkânı olanlar kendi evlerini
kendileri inşa ettiler. Olmayanlar, zor şartlar altında, fakat vatanda olmanın
huzuru içerisinde yaşamaya çalışıyorlardı. Sürgünden dönenlerin sayısı
260.000 civarındadır. Daha bir o kadarı dönüş izni bekliyor ve imkân arıyorlar.
Kırım Türkleri; büyük önderleri Gaspıralı İsmail Bey?in söylemi ile: ?Dilde,
fikirde ve işte birlik? sağlayabilirlerse, arzuladıkları çözüme ulaşabilirlerdi.
Tarihte olduğu gibi ve halende devam eden Türklere karşı yapılan katliamlar
incelendiğinde bütün belgeler karşılaştırıldığında esas katliamlara kimlerin
maruz kaldığı çok net görülecektir. İnsanların eşitliğine ve halkların
kardeşliğine dayandığını iddia eden Sosyalizm bu şartları ne yazık ki Slav ırkı
için geçerli sayıyor.
Kırım da, Balkanlar da, Kafkaslar da, Azerbaycan da, Irak da, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti?nde yaşanan katliamlar gerçek bir soykırımdır. Soykırımların
baş aktörü kim olursa olsun, Emperyalizmin sahnelediği bu oyun yayılmacı ve
istilacı politikaların çirkin bir yüzü ve büyük bir insanlık suçudur. İstilacı
sömürgen anlayış, çıkarları uğruna ırkları yok etmekten çekinmez. Ulus
Devletlerin bu gerçeklerin ışığında ve zaman zaman ülkemize yapılan
dayanaksız suçlamaların karşısında onurlu bir politika izlememiz gerektiğine
inanıyoruz.
8 MART 1944 BALKAR TÜRKLERİNİN SÜRGÜN VE SOYKIRIM GÜNÜ… BUŞUV
KÜN…. KARA KÜN
8 Mart 1944 de, Balkar gençleri, çok uzaklarda cephede savaşırken, gücü
anavatanda ki Balkarlı yaşlılara, kadınlara ve çocuklara yeten zalim Stalin ve
Rus kızılordusu tarafından, Orta Asya ve Sibirya’ya toplu olarak sürgün edilmiş,
işkence görmüş, aileleri parçalanmış, öldürülmüştür.
Sürgünden itibaren, sistematik olarak Balkar halkı soykırıma uğratılmış ve bu
yüzden 13 yıl boyunca Balkar Türklerinin nüfusunun yarısı soykırıma
uğramıştır.
AHISKA TÜRKLERİ SOYKIRIMI
16 Mart 1921 yılında Ahıska'nın Sovyet topraklarına bağlanması ile Ahıskalılar
için kara günler yeniden başladı. 1956 yılındaki verilere göre bu yerlerdeki
Türk nüfusu 138.000 kadardır. Sovyet yönetimi, zorla Gürcistan sınırları
içerisinde bıraktıkları Abhaz, Asetin ve Acarlılara, Özerk Cumhuriyet kurma
hakkı tanırken, Ahıska Türkleri yokmuş gibi farz edilerek, göz ardı edildiler. Bu
yıllarda Ahıskalılar, okullarda önce Arap, sonra Latin ve daha sonra da Kiril
alfabesi ile eğitim gördüler.
Bilindiği gibi 1944 yılı Mayıs'ında hazırlanmış olan bir belgeye göre, önce
Ahıska Türkleri?ni, S.S.C.B. üyesi olan Gürcistan'ın Şark ilçelerine
(Rayonlarına) nakletmek kararı alınmış. Ancak daha sonra büyük ihtimal ki, bu
karar halkın kafasını karıştırmak ve meşgul etmek için hazırlanmış sahte bir
belge olduğu ortaya çıkmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, gerçek niyeti ve planı
gizlemek suretiyle; ortaya çıkacak tepkiyi ölçmek, gibi gayelerle aslı olmayan
bir dedikodu ortaya atılarak halkın zihni bulandırılmış ve dikkatler başka tarafa
çekilmeye çalışılmıştır. Daha sonra, aynı yılın Temmuz'unda yeni plan tasdik
olunuyor. Tasdik edilen bu yeni kararda, ahaliyi Gürcistan Cumhuriyeti'nden
dışarıya çıkarmak, Orta Asya ve Kazakistan'a sürmek planı açıklanıp
uygulamaya konuluyor.
Sürgünün Uygulanması
Böylece 100-120 bin civarındaki Ahıska Türkü, kara kış gününde yük
vagonlarına 8-10 aile halinde koyunlar gibi doldurularak kapılar kilitleniyordu.
Yer gök Allah-Allah haykırışlarıyla inliyor, ağlama, sızlama ve hıçkırık sesleri
kulakları sağır ediyordu. Halbuki bu yakarışları işitecek vicdana sahip kimse
yoktu. Vagonlar Hazar Denizi'ne yaklaşmaya başlayınca, bu insanlar
kendilerinin denize döküleceklerini sandılar. Bu olay karşısında Azerbaycan'ın
o dönemdeki yöneticileri, Ahıskalıları Azerbaycan'da iskan etmek istediler.
Ancak Stalin'in kararı kesindi. Azerbaycan yöneticilerini kurşuna dizmekle
tehdit etti. Azerbaycan Türkleri?nin gayretleri de netice vermedi. Üç gün sonra
vagonlar tekrar Urallar Bölgesi?ne hareket etmeye başladı. Ural Dağları?nın
soğuk havası bir çok insanın hayatına mâl oldu. Onlara kefen ve mezar bile
nasip olmadı. Kefenleri Sibirya'nın bembeyaz karıydı. Bir buçuk ay süren
yolculuk sonunda bu talihsiz insanlar Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan'a
dağıtıldılar.
Bir buçuk ay süren bu yolculuk sonucu 1944 yılının soğuk kışında Ahıska
Türkleri Orta Asya?ya ulaştılar. Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan?ın çöl
arazilerine dağıtıldılar. Yerli halk Ahıskalıları hiç de iyi karşılamadılar. KGB
yerli halk arasında iyi çalışmıştı ki; Ahıskalıları düşman gibi karşıladılar. ?Siz
insan yiyormuşsunuz, Almanlar ile iş birliği yapıyormuşsunuz? diye yalan
suçlamalarda bulunmuşlar. Ahıskalılar bu çöl dediğimiz arazileri
güzelleştirmeye başladılar. Çalışkanlıkları, dürüstlükleri ile çok kısa bir
zamanda yerli halktan daha iyi yaşamaya başladılar. Baskı ve zulümlere
rağmen Türklüklerini, dinlerini, örf ve geleneklerini hep korumaya çalıştılar.
Yerli halk Ahıskalılara; ?Göçmen, Kafkas? diyenlere karşı kendilerinin ?Türk?
olduklarını ispat etmeye çalıştılar. Bu nedenledir ki; kimliklerine ?Türk? diye
yazdırıyorlardı. Merkez Komitesi; Azeri, Özbek, Gürcü, Rus yazmak
istemelerine rağmen Ahıskalılar; ?Hayır ben Türk?üm ve asla milliyetimden
vazgeçmem? diye direniyorlardı. Ahıskalılar hariç eski SSCB de ?Türk? diye
resmen kabul edilen başka millet olmamıştır.
Binden fazla evin yakılıp yıkılması, 300'den fazla günahsız insanın ölümü,
binlerce kadına, çocuğa ve yaşlıya yapılan işkenceler ile sonuçlanan bu
dehşet verici olaylar Fergana Bölgesi?ndeki 20 bine, Özbekistan'da 100 bine
yakın insanın sürgünü ile sonuçlandı. 45 sene Özbekistan'daki yaşamamız
boşa gitti. Alın teri ile kuruş kuruş biriktirip yaptırdığımız evler yakıldı,
yağmalandı. Mal, mülk, bağ, bahçe, her şeyi kaybettik. Canlarını kurtaran
Ahıskalılar kendilerine bir yuva, bir ev edinmek için Özbekistan'ı terk etmek
zorunda kaldılar. Merkezi Moskova'da olan basın ve haber kaynakları Rus
askerlerini Ahıska Türkleri?nin kurtarıcısı olarak gösterdiler. Sanki Kızılordu
olmasaydı, Ahıskalılar öldürülecekti. Böylelikle KGB tereyağından kıl çeker
gibi sıyrılmış! oldu. Askeri uçaklar ile Rusya'nın Kursk, Belgorod, Tula,
Smolensk vilayetlerine 70-80 Rus ailesi içine 3-5 Türk ailesi yerleştirildi. Rusya
Devleti'nin özellikle bu beş vilayeti seçmesi, önceden hazırlanmıştı. Yerli
halkın siz geçen sene gelecektiniz, neden böyle geç kaldınız demeleri,
senaryonun eskiden yazıldığını ortaya koydu. Olayları KGB'nin çok uzun
süredir hazırladığı ve başarı ile sonuçlandığı gösteriyordu. Son olarak Ocak
1990'da Özbekistan'ın başkenti Taşkent'te Ahıska Türklerine yapılan saldırılar
ve 100?e yakın evin yakılması Özbekistan Devleti'nin; ?Biz sizlere güvence
veremiyoruz, Özbekistan'ı terk edin? demesi, Özbek Devletinin de bu senaryo
içinde olduğunu gösteriyor. Böylece koskoca Sovyet Devleti bir avuç Ahıska
Türkü'nün can ve mal güvencesini sağlayamadı mı? yoksa sağlamadı mı?
Fergana olaylarından sonra kimlerin ne kazandığına bir bakalım:
Özbekistan ne kazandı:
1) Fergana'da nüfusun yoğun olduğu bölgede 20 bin insanın bölgeyi terk
etmesiyle boşalan evlere ve iş yerlerine, ev ve toprak sorunu olan yerli Özbek
halkının yerleşmesiyle Devletin Milleti ile barışmasını sağladı.
Rusya ne kazandı:
2)
5)
14)
Drau Faciası