Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

HAÇLILAR DÖNEMİNDE ANTAKYA’DAKİ MUCİZE SÖYLENTİLERİ

XI. Yüzyılın sonlarında Avrupalıların “Kudüs’ü kurtarma” sloganıyla kutsal yerleri ve


Ortadoğu’yu ele geçirmek için başlattığı askeri harekat olan Haçlı seferlerinin ortaya çıkışı
çeşitli siyasi, sosyal ve ekonomik nedenlere dayanırdı. Fakat birçok Avrupalı tarihçi asıl
etkenin dini unsurlar olduğu konusunda hemfikirdirler 1. Sebebi ne olursa olsun 1096 yılında
başlayan I.Haçlı seferiyle birlikte ordular daha Kudüs’e ulaşamadan Haçlıların Önce Orfada
daha sonra da Antakya’da Haçlı devletleri kurmaları ve bu devletleri uzun yıllar boyunca
ayakta tutmaya çalışmaları, amaçlarını açıkça ortaya koymaktadır.

Haçlı seferleri Papa II.Urbanus’un 27 Kasım 1095 tarihinde düzenlenen Clermont


Konsili sırasında din adamları ve halktan oluşan topluluğu Haçlı seferlerini düzenlemeye
davet etmesiyle gelişti. Urbanus halkın anlayabileceği şekilde İncil’den aldığı kahramanlık ve
savaş hikayelerini anlatıp halkı bu sefere gitmesi için ikna ediyordu. Böylece Haçlı seferleri
fiilen başlatmış oluyordu2. Savaşa gitmek için hazırlanan askerler yola çıkış tarihi olarak
belirlenen 15 Ağustos 1096 tarihini bile beklemeden yola çıkmışlardı.

Papa II. Urbanus’un haç çağrısının ardından harekete geçen insan güruhu 20 Ekim
1097 tarihinde Antakya surlarına ulaşmıştı. Haçlılar Antakya surları önünde şehri kuşattıkları
sırada Urfa’da da ilk haçlı devleti kuruldu. (10 Mart 1098)3

Oldukça sağlam surlara çevrili olan Antakya, Türkler tarafından oldukça iyi
savunuluyordu. Haçlı ordusu Cenovalılar’ın takviyesi, İngiliz filosunun ve Kıbrıs’ta bulunan
Kudüs patriğinin yardımlarına rağmen aylarca süren kuşatmadan kesin bir sonuç alamadılar 4.
Şehir daha önce 1085 yılında Süleyman Şah tarafından fethedilmişti. Antakya şehri Haçlı
kuşatması sırasında Haleb Meliki Rıdvan’a bağlı olup vali Yağısıyan’ın idaresi altında
bulunuyordu ve Antakya’nın Haçlılar için stratejik bir önemi vardı.

Haçlı orduları Antakya’nın liman şehri Samandağ(St. Symeon)’a gelen bir Cenova
filosunun yardımı sayesinde limanı ele geçirip deniz yoluyla batı ile bağlantı kurdukları gibi,
kasım ayında da haçlı komutanı Antakya ile Haleb arasındaki bağlantıyı sağlayan
Harim(Harec)’i işgal etmişti.

Bunları duyup endişeye kapılan Antakya valisi Yağısıyan Haleb Meliki Rıdvan’dan,
Dımaşk Meliki Dukak’dan, Hıms Emiri Cenahüddefvle’den ve Musul valisi Kürboğa’dan
yardım istemişti. Bu arada şehirdeki Grek ve Ermeni halkını ihanet korkusuyla şehrin dışına
çıkartmışlardı.5 Haçlıların şehrin coğrafi konumu yüzünden şehri tam anlamıyla kuşatmaları
mümkün olamadı. Çünkü şehrin güneyindeki uçurumlu araziye asker yerleştirip tam bir
kuşatma yapmak neredeyse imkânsızdı. Vali Yağısıyan bu durumu bildiği için yardım gelene
kadar Haçlılara küçük birlikleri sayesinde saldırılar düzenliyor ve Haçlıları dağıtmaya
1
Demirkent ışın, “Haçlılar” İslam Ansiklopedisi c.14, Türk Diyanet Vakfı Yay. , İst. , 1996. s.525
2
Demirkent Işın, Haçlı Seferleri, Dünya Kitapları, İst., 2004. s.5-6
3
Küçüksipahioğlu Birsel,”Haçlı Devletleri ”Türkler Ansiklopedisi c.6, Yeni Türkiye Yay.,ank. 2002 s690
4
Demirkent, a.g.e., s.528-529
5
Demirkent, a.g.e., s.39
çalışıyorlardı. Haçlı orduları hava şartlarının kötüleşmesiyle birlikte ele geçirebildikleri her
yeri talan edip tüm yiyecekleri tüketmişlerdi. Kıbrıs’ta bulunan Kudüs Patriği Symeon’un
yolladığı yiyecekleri de kısa bir sürede tüketen haçlı ordusu oldukça zor günler geçirmeye
başlamıştı. Antakya önlerine gelen birçok haçlı açlıktan ve aşırı soğuktan telef olmuştu. Buna
rağmen kuşatmayı kaldırmamışlardı6. “Haçlı ordusu baharın gelişiyle de birlikte İngiliz
filosunun getirdiği gıda ve inşaat malzemeleri sayesinde moral buldular. Fakat aylar
geçmesine rağmen Haçlılar hala Antakya surlarının önünde beklemekteydi.

Üstelik bu duruma Antakya’yı kurtarmak üzere Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk’un


Musul valisi Kürboğa idaresinde gönderdiği büyük ordunun da yaklaşmakta olduğu haberi
Haçlıları oldukça fazla endişeye ve karamsarlığa düşürmüştür. Musul’dan yola çıkan Kürboğa
Antakya’ya doğru ilerlerken önce Urfa’yı alarak ileride oluşabilecek bir tehdidi önlemeye
çalışmış fakat bu mümkün olamamıştı. Oldukça güç durumda olan Haçlılar Bizans İmparatoru
Aleksios’tan yardım talep etmişlerdi. Bu yardım talebine katılmayıp Antakya’yı kendi
egemenliği altına almak isteyen Haçlı komutanı Bohemund diğer komutanlarla yaptığı
anlaşmaya göre şehre ilk kim girerse şehir o komutanın emrine bırakacaklarını belirtmişti. 7

Gelişmeler devam ederken ordudan kaçıp gitmeler de oldukça


yaygınlaşmıştı.Antakya’yı ele geçirmek oldukça zordu. Fakat amacına bir an önce ulaşmak
isteyen Bohemund türlü entrikalar çevirip kendine fırsat yaratmaya çalışıyordu. İki kız kardeş
kulesinin muhafızı olan Firuz adındaki Ermeni asıllı bir kişiyle irtibata geçmeyi başaran
Bohemund2 Haziran 1098 tarihinde askerlerini bu kuleden surlara çıkarmayı başarmıştır
Şehre girmeyi başaran Haçlı orduları önlerine çıkan herkesi öldürüp her yeri
yağmalamışlardır. Durumu gören Antakya valisi Yağısıyan hemen şehirdenkaçmıştır. Haçlılar
gelmekte olan Kürboğa tehlikesine karşı artık daha rahat ve temkinliydiler. Fakat kıtlık burada
da Haçlıları bulmuştu. Sıcak havada çürümeye başlayan cesetler de oldukça önemli bir
sorundu. Askerler bu problemi çözmeye çalışırken Piskopos Adhemar da Aziz Petrus kilisesini
ve diğer kiliseleri ibadete açmakla uğraşıyordu.

7 Haziran 1098 tarihinde Kürboğa Antakya’ya ulaştı ve şehri kuşattı. Had safhaya çıkan
açlığın yanına kuşatılmanın vermiş olduğu korkuyla Haçlı askerleri surlardan kaçmaya
başlamışlardır. İç kalenin hala ele geçirilememesi de bu durumu tetikleyen faktörlerden
biriydi.8 Musul valisi Kürboğa’nın Antakya’yı kuşatmasından sonra şehir üzerine akınlar
yapılmaktaydı. Haçlılar yapılan bu akınları oldukça büyük bir güçlükle geri
püskürtmekteydiler. Bunun yanı sıra Haçlı liderleri şehrin hâkimiyeti hakkında anlaşamamıştı.
Açlık, sefalet içinde olan Haçlılar bu olumsuz olaylar içinde oldukça zor günler
geçirmekteydiler. Mücadele ruhları oldukça kırılmış, manevi anlamda bitkin düşmüşlerdi.
Avrupa’dan memleketlerinden yola çıktıkları andan itibaren mücadele heyecanları gitgide
zayıflamıştı.9 Haç çağrılarında dinledikleri sokaklarından bal ve süt akan zengin Doğu silueti

6
Demirkent, a.g.e., s.,40
7
Demirkent, a.g.e., s.,41
8
Demirkent, a.g.e., s.,529
9
Demirkent, a.g.e., s.,43
giderek kayboluyor, yerini gerçekçi bir tablo alıyordu. Ancak bu kadar olumsuzluk içinde de
olsa birtakım mucizevi olayların anlatılması halkın ve askerlerin moralini ve motivasyonunu
yükseltiyor, onlara yeni umutlar veriyordu. Günümüz insanı için mucizevi olaylar ne kadar
hikaye gibi gelse de Ortaçağ insanı için kimi tabiat olayları dahil nadir karşılaşılabilecek
olaylar doğaüstü mucizevi olaylar olarak algılanıyordu. Söz konusu olaylar din adamlarınca da
Tanrı’dan gelen mucizeler olarak yorumlanıyordu. Hele de yenilgi veya olumsuz bir hayat
koşulları doğurduysa, insanoğluna Tanrı’dan gelen ceza olarak kabul ediliyordu. Tersi bir
durumda örneğin bir başarı elde edildiği sırada veya öncesinde meydana geldiyse elde edilen
başarının habercisi, Tanrı’dan gelen bir işaret olarak kabul ediliyordu. Mucize söylentilerinin
ortaçağ toplumunun maneviyatında ve yaşamında dini, gizemli, etkileyici ve güçlü bir yanı
vardı. Haçlı işgalindeki Antakya Türkler tarafından kuşatıldığı sırada mucize söylentileri
Haçlıların mücadele etmelerinde etkili oldu.

10 Haziran 1098’de fakir giyimli bir köylü Kont Raymond’un çadırına gelerek onunla
görüşmek istemişti. Adı Pierre Bartholomaeus olan bu kişi Guillaume-Pierre adındaki
Provence’li bir hacının uşağı olarak sefere katılmıştı. Aşağı tabakaya mensup olmasına
rağmen okumayı yazmayı iyi biliyordu. Ancak pek güvenilir birisi olmadığına dair söylendiler
de bulunmaktaydı. Son zamanlarda gördüğü rüyaların sıklığından şikayet ediyordu. Bir süre
sonra Pierre Bartholomaeus kendisini bir depremdeyken görmüştü. Depremden korkarak
dua etmeye başlayan Pierre’e birden bire gümüş saçlı yaşlı bir adam ve yakışıklı bir genç
görünmüştü. İhtiyar adam kendisinin Aziz Andreas olduğunu söylemişti. Kendisine hemen
Adhemar’ın ve Kont Raymond’un yanına gitmesini emretmişti. Vaazlarda yaptığı ihmaller için
ona çatacak, Raymond’a ise mızrağın yerini siyleyecekti. Pierre kendini bir anda Aziz Petrus
Kilisesi’nin içinde buldu. Andreas bir anda kayboldu ve elindeki mızrakla birlikte tekrar
göründü. Pierre mızrağı almak istemiş fakat Aziz Andreas, şehrinalınışından sonra kiliseye on
iki arkadaşı ile birlikte gelip burada mızrağı aramalarını söylemişti. Aziz bir anda ortalıktan
kaybolmuş ve Pierre kendisini tekrar karargahta bulmuştu. 10

Pierre Bartholomaeus, Aziz Andreas’ın söylediklerini hemen yapamamıştır. Urfa’ya


yapılan yiyecek bulma seferine katılan Pierre’e konakladıkları bir kalede Aziz Andreas tekrar
görünmüştü. Yaptığı itaatsizlik nedeniyle azarlanan ve cezalandırılan Pierre geçici olarak
gözlerini kaybetmişti.11

Aziz Andreas bütün azizlerin insan kılığına bürünerek Haçlıların yanında savaşmak için
can attığını söyleyerek ortadan kayboldu. Pierre bu olay üzerine Antakya’ya dönmüştü.
Burada yine cesaretini kaybetmişti. Büyük şahsiyetlere bir türlü yaklaşmaya cesaret
edemeyen Pierre sahibinin onu Kıbrıs’a götürmesiyle biraz rahatlamıştı ama seyahat
esnasında konakladıkları bir mekanda Aziz Andreas Pierre’e tekrar göründü. Söylentiye göre
Bartholomaeus korkarak Aziz’e yalvarırken Aziz ona korkmaması gerektiğini söylemişti.
Guillaume-Pierre konuşmayı işitiyor ama hiçbir şey göremiyordu. Bu olay üzerine

10
Runciman Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, c.1 TTK, Ank., 1998 s. 185
11
Demirkent, a.g.e., s.,186
Antakya’daki ordugaha dönen Pierre Bartholomaeus, Kont Raymond ile görüşmek istemişti
ama yine cesaretsizliği yüzünden başarılı olamamıştı.

Bu sefer Pierre Bartholomaeus Kıbrıs seferini tamamlamak için Misis’e dönmeye karar verdi.
Misis’e döndüğünde Aziz Andreas tekrar Pierre’e görünmüştü. Bu sefer çok azarlanan Pierre
her ne kadar geriye dönmek istemişse de sahibi onu zor kullanarak gemiye bindirmişti.
Yolculuk esnasında dalgalar tarafından geriye doğru savrulan gemi Süveydiye taraflarında
karaya oturmuştu. Buolaylardan sonra Pierre hastalanmış ve hastalığı uzun bir süre devam
etmişti. Bu sürede Antakya Haçlılar tarafından ele geçirilmiş, Pierre nihayet iyileşip
Antakya’ya dönmüştü. Hikayesini ilk olarak arkadaşlarına anlatmıştı. Arkadaşları bu
anlatılanlara her ne kadar inanmasalar da kont Raymond ve Piskopos Adhemar ile görüşmesi
sağlanmıştı. Piskopos Adhemar Pierre’in anlattıklarına inanmadı çünkü onun ne kadar
güvenilmez birisi olduğunu biliyordu. Belki de Adhemar’ın bu hikayeye inanmamasındaki
etken verdiği vaazlara Pierre’in yaptığı eleştirilerdir. İnancı daha ilkel olan Kont Raymond,
Pierre Bartlolomaeus’un anlattıklarına şüpheyle yaklaşmış ve kilisede kazı yapılması için
gerekli hazırlıklara başlanmasını emretmişti. 12

Görülen hayallerin sayısı gitgide artıyordu. Haçlı reisleri ile iç kalenin savunma
duvarının orada konuşmak isteyen Etienne adındaki Valence’li bir Papaz bir gece önce
kiliseye arkadaşları ile birlikte dua etmeye gittiklerini ve duadan sonra arkadaşlarının uykuya
daldığını ve kendisine uyanıkken Hz. İsa, Etienne’e Piskoposa gidip adamlarının açgözlülüğü
ve ihtirasları yüzünden günaha girdiklerini ve cezalandırılacaklarını; tekrar Hristiyanlık dininin
gerektirdiği gibi yaşamaya dönerlerse onlara beş gün içinde yardım yollanacağını söylemesini
emretmişti. Daha sonra Etienne arkadaşlarını uyandırmaya çalışırken hayaller biranda
kaybolup gitmişti. Etienne’nin güvenilir bir papaz olması ve kutsal kitap üzerine de yemin
etmesi dolayısıyla Piskopos Adhemar anlatılan bu mucizevi olaya inanmıştı. Hikayesinin
reisler arasında etki bıraktığını anlayan Etienne Antakya’yı terk etmemeleri üzerine yemin
ettirmişti. Bu yemin etme töreni orduya yeni bir umut vermişti. Bu anlatılanlar doğrultusunda
bir mucize beklenmekteydi. 13

13 Haziran günü Pierre Bartholomaeus ve aralarında Kont Raymond, Orange


Piskoposu ve tarihçi Aguleris’li Raymond’unda bulunduğu on iki kişi Aziz Petrus kilisesine
götürülmüştü. Bütün gün işçiler tarafında yapılan kazı boyunca hiçbir şeye rastlanmamıştı.
Herkes uğranılan hayal kırıklığının etkisindeydi ki Pierre Bartholomaeus açılan çukurun içine
atlamıştı ve herkese dua etmelerini söylemişti. Bir süre kazdıktan sonra elinde bir çubukla
geri çıkmıştı. Aguleris’li Raymond Pierre Bartholomaeus’un bu demir parçasını daha toprak
içindeyken öptüğünü aktarmaktadır. Mızrağın bulunuşu tüm orduda müthiş bir heyecanla
kutlanmıştı. Piskopos Adhemar bu olaydan sonra tüm ordu mensuplarına günahlarının
affedilmesi için beş gün boyunca oruç tutmalarını da istemişti. 14

12
Runciman age, s.187
13
Runciman age, s.187
14
Runciman age, s.189
Ünlü tarihçi Steven Runciman’a göre Pierre Bartholomaeus mabedin yeniden ibadete
açılmasıiçin yapılan çalışmalarda bulunmuş ve muhtemelen bulduğu demir parçası
ibadethanenin tabanına bu sırada yerleştirmiş olmalıdır.15

Tüm bu olaylar olurken şehir Kürboğa’nın kuşatması altında tutulmaya devam


ediyordu. Kürboğa’nın kuşatma uzadıkça gücü azalıyordu. Beklediği yardımların gelmemesi
nedeniyle kimi birlikler geri dönmek için ordudan ayrılmaya kalkışmıştı.kürboğa yaşanan tüm
bu olumsuzluklara rağmen kuşatmayı da devam ettiriyordu. Kürboğa’nın budurumu Haçlıları
oldukça fazla sevindiriyor ve daha da umutlandırıyordu. Haçlılar kuşatma altında
kalmaktansa hücum etmeyi tercih ettiler ve 28 Haziran’da şehir kapılarını açıp Kürboğa’ya
doğru yürüdüler. Haçlıların da durumu iyi görünmüyordu. 16 Bu olaylar yaşanırken de Haçlılar
mucize söylentilerinden geri kalmadılar. Haçlı kroniği, Gesta Francorum’da söz konusu
mucize şu şekilde yazıya geçirilmiştir:

“Hepimiz yürürken dağlarda azizlerin kumandasında beyaz atlar üzerinde ve ellerinde


beyaz sancaklar taşıyan sayısız adam belirdi. Tanrı’ya seslendik ve saldırdık Türkler de
gördüler –herhalde bu hayalet orduyu!- ve dönüp kaçtılar”17

Söylencede Haçlılar için bir mucizeydi ama bunun başka bir açıklaması daha vardı.
Kürboğa’nın ordusundaki beylerin ve emirlerinin çekişmesi, orduda anlaşmazlıkların baş
göstermesine yol açmıştır. Kürboğa’nın Haçlıların karşısında alacağı bir zafer kendilerine de
zararının dokunacağını düşünerek bağlı beyler ve emirler geri çekilmişlerdi. Haçlılar bmu
durumu kendi başarıları gibi anlatmış ve yaşanan mucizevi olaylara bağlamıştır. Ne kadar da
Bohemund mucizelere inanmasa da halk ve askerler arasında artık mucizelere inanmayan
kalmamıştır. Antakya uzun bir süre için İslam dünyasının elinden çıkmış Haçlı egemenliğini
yaşamaya başlamıştır. 18

Antakya’nın işgalinden sonra Haçlı liderleri sonbahara kadar burada kalmaya karar
vermişlerdir. Çünkü ordunun dinlenmesi gerekiyordu. Bu arada şehirde başlayan salgın
hastalık Le Puy Piskoposu Adhemar ile birlikte birçok kişinin ölümüne yol açmıştır.Bu
gelişmeler devam ederken Haçlı reisleri arasında şehrin hakimiyeti konusunda anlaşmazlıklar
çıkmıştı.Fakat bu mücadeleyi Güney İtalya Normanlarının Reisi,ünlü Haçlı komutanı
Bohemund kazandı. Böylelikle Bohemund doğuda kurulan ikinci Haçlı Devleti’nin lideri oldu.
Haçlı birlikleri Kudüs’e doğru gitmek için yolu çıkmışlardır. Şehri Bohemund’a bırakarak
Kudüs’e giden ordunun başında ise Raymond bulunmaktadır. Haçlı ordusu yolu üzerinde
bulunan birçok Müslüman şehrini işgal ederekburada yaşayan bütün Müslümanları
Öldürmüşlerdi. Haçlılar Kudüs’e gitmek için önlerindeki tüm engelleri yakıp yıkıyorlardı.
Kudüs’ün 15 Temmuz 1099 tarihinde ele geçirilmesinden sonra Bohemund, Urfa Kontu
Baudouin de Boulougne ile birlikte Kudüs’e gidip Haçlı yeminini yerine getirmiştir. 19
15
Runciman age, s.188
16
Runciman age, s.185
17
Demirkent age, s46
18
Sevim age, s 378-381
19
Küçüksipahioğlu age , s.690
Tarihçi Radulfs Codomensisise “Askerlerimiz yetişkin Müslümanları yemek
kazanlarında pişirdiler. Çocukları ise şişe geçirip ızgara yaptılar.”20 Diyerek haçlıları yaptıkları
kıyımı gözler önüne sermektedir. Haçlılar yaptıkları bu olay sonrasında Papa’ya bir mazeret
mektubu yazıp ordunun açlıktan ölmek üzere olduğunu belirtmişlerdir.

1098 yılında Antakya’da kurulmuş olan ikinci Haçlı Devleti gerek Türklerle gerekse
Bizansılarla yapılan mücadelelere rağmen yaklaşık yüz yetmiş yıl ayakta kalmayı
başarabilmiştir. Memluk sultanı Baybars’ın 18 Mayıs 1268 tarihinde Antakya’yı fethedip
kendi egemenliğini sağlamasıyla Antakya Haçlı Prinkepsiliği sona ermiştir. 21

1096 yılında Avrupa’dan yola çıkan Haçlı orduları Urfa, Antakya ve Trablus’ta Haçlı
Devletleri kurup bölgenin uzun yıllar boyunca Hristiyan egemenliğinde kalmasına neden
olmuştu.22 Özellikle diğer devletlerle olan mücadelelerinde dini unsurlarını da kullanıp
orduyu bir arada tutmaya çalışmışlardı. Özellikle Antakya’da ortaya atılan mucize söylentileri
ve olaylar nedeniyle Haçlı ordusu moral ve motivasyon bulmuştu. Çatışmalardaki kimi
üstünlükleri de bumucizevi olaylara dayandıran dini liderler halkı ve orduyu yaşanan tüm
olumsuzluklara rağmen bir arada tutmayı başarabilmişti. Mucize söylentileri sayesinde dini
ve askeri liderler haçlı güruhunu kolaylıkla yönlendirmişlerdir. Haçlıların Antakya kuşatması
sırasında yaydıkları mucize söylentileri ve bu söylentilere bağlı olaylar, ortaçağ insanının
yaşamında ve maneviyatında dini mucizelerin ne kadar etkili olduğunun çarpıcı bir örneğini
oluşturur.

BİBLİYOGRAFYA
Demirkent Işın, Haçlı Seferleri, Dünya Kitapları, İst, 2004.
Demirkent Işın, “Haçlılar” İslam Ansiklopedisi c.14, Türk Diyanet Vakfı Yay. , İst, 1996
Küçüksipahioğlu Birsel, “Haçlı Devletleri” Türkler Ansiklopedisi c.6, Yeni Türkiye Yay., Ank,
2002
Runciman Steven, Haçlı seferleri Tarihi, c.1, TTK, Ank, 1998
Sevim Ali-Merçil Erdoğan, Selçuklu devletleri Tarihi T.T.K, Ank, 1995
Uluslar arası Haçlı Seferleri Sempozyumu., 23/25 Haziran 1997, T.T.K, Ank., 1999

20
Demirkent age, s. 47
21
Küçüksipahioğlu age , s.692
22
Uluslar arası Haçlı Seferleri Sempozyumu., 23/25 Haziran 1997, T.T.K, Ank., 1999

You might also like