Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 8

ULUSLARARASI ENERJİ AJANSI’NIN KÜRESEL KRİTİK MİNERALLER

RAPORU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Küresel ekonomi-politik sistemin yeniden yapılanma ve küresel merkezin Atlantik’ten


Asya-Pasifik’e kayma süreci epey sancılı bir dönemden geçerken, bir yandan da
dünya ekonomisinin önde gelen ekonomilerinin odaklandığı dijital dönüşüm ve yeşil
dönüşüm giderek ön plana çıkmaktadır. Dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüm (temiz
enerji dönüşümü ve net-sıfır karbon dünyası) kritik maden ve minerallere olan talebi
hızla arttırmaktadır. 2023 kritik minerallerde küresel talebin artışını sürdürdüğü; buna
karşın, pek çok kritik mineralin fiyatının da düştüğü bir yıl oldu.

Bu durum, temiz enerjiye olan talebin ve bu teknolojilerde kullanılan minerallere olan


bağımlılığın arttığını gösteriyor. Ülkeler, gelecek yıllarda bu minerallere olan ihtiyacı
karşılamak için stratejik önlemler almayı planlıyor. Bu yılın başında “Küresel Kritik
Mineraller Raporu”nu yayınlayan Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) başlıca batarya
metallerinin ve nadir toprak elementlerinin piyasa fiyatını izlediği IEA Enerji Geçiş
Mineral Fiyat Endeksi, Ocak 2020’yi takip eden iki yılda üç katına çıkmış olmasına
rağmen; 2023 sonunda bu yüksek artışın büyük bir kısmını kaybettiğini belirledi.
IEA’ya göre, 2023’de lityum talebi % 30; nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak
elementlerine olan talep ise % 8 ile % 15 arası arttı. Yüzde 100 elektrikli bir dünyanın
en popüler aracı olan elektrikli otomobiller ile temiz ve yenilenebilir enerjinin en
popüler iki alanı olan güneş ve rüzgar teknolojileri nedeniyle kritik minerallere olan
talep artmayı sürdürecek. Kritik minerallerde öne çıkan Afrika ülkeleri, Endonezya ve
Çin’de ise arzdaki artış talebin üzerinde görünüyor.

Küresel kritik mineraller piyasasındaki en büyük sorun “yoğunlaşma”. Öngörüler,


2030’da batarya sınıfı grafitin % 90’ından fazlasının ve rafine edilmiş nadir toprak
elementlerinin % 77’si Çin tarafından karşılanacağı öngörülüyor. IEA’ya göre, bakır,
lityum, nikel, kobalt, grafit ve nadir toprak elementlerinin toplam piyasa değeri 2040
yılına kadar iki kattan fazla artarak 770 milyar dolara ulaşacak. Temel enerji geçiş
minerallerinin bugünkü toplam piyasa değeri yaklaşık 325 milyar dolar. 2040 yılına
kadar, küresel iklim hedefleri kapsamında, dünyanın ısınmasını 1,5 °C ile sınırlayacak
senaryoyu başarılı olabilmesi için, küresel madencilik endüstrisinde 800 milyar ile 1
trilyon dolar arasında ek yatırım yapılması gerekecek.

Prof. Dr. Kerem Alkin bir çalışmasında, IEA’nın “Küresel Kritik Mineraller Raporu”na
atfen “kritik minerallerde hedefin 1 trilyon dolar yatırım” olduğunu belirterek dünya
ekonomisinin önde gelen 40 ekonomisinin dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüme
odaklandığını kaydederek kritik öneme sahip minerallere de değindi. “2023 kritik
minerallerde küresel talebin artışını sürdürdüğü; buna rağmen, pek çok kritik
mineralin fiyatının da düştüğü bir yıl oldu” diyen Alkin, küresel mineral piyasasındaki
fiyat düşüşünün iki önemli nedeni olduğuna dikkat çekti; “Birincisi, küresel talepteki
artışı ve iki yıllık dramatik fiyat yükselişini dikkate alan yatırım hamlesinin getirdiği
üretim artışı. İkinci neden ise, kritik maden ve minerallerin üretim ve işlenmesinde
her geçen gün ulaşılan yeni teknolojiler” olduğunu belirtiyor.

2023 yılında hem dijital dönüşüm, hem de yüzde 100 elektrikli dünya için vazgeçilmez
bir unsur olan bataryanın üretiminde kullanılan malzemeler açısından, lityumun spot
fiyatındaki % 75’lik düşüşün yanı sıra, kobalt, nikel ve grafit fiyatlarındaki % 30 ile 45
arasındaki gerileme kaydedildi. Bakırın ton fiyatı ise yüksek talebin aksine,
madenlerdeki üretim ve kapasite sorunu nedeniyle 10 bin doların üzerinde seyretmeyi
sürdürdü.

Kritik minerallere yönelik artan talep ekonomik olduğu kadar jeopolitik bir konudur.
Bunun nedeni ise arzın dünya genelinde eşit dağılmamasıdır. Çin birçok kritik
mineralin en büyük üreticisi ve tüketicisi durumunda. Diğer ülkelerde çıkarılan
minerallerin kullanılır hale gelmesinde de önemli rol oynayan Çin, küresel lityum
üretiminin % 60’ını, kobalt rafinasyonunun % 70’ini, nikel işlemenin % 80’ini ve nadir
toprak elementleri üretiminin % 90’ını elinde tutmaktadır.

Bu durum Çin’e yeşil ve dijital teknolojilerin gelişmekte olan pazarlarında önemli bir
avantaj sağlarken, Çin’e bel bağlayan diğer ülkeler için de bir kırılganlık kaynağı
oluşturmaktadır. Çin ve ABD arasındaki jeopolitik rekabet ortamında, Çin’in kritik
mineral tedarik zincirlerini bir silah olarak kullanması ve ABD ile ortaklarını baskı
altına alması mümkün görülmektedir.

Mineral üretiminin beraberinde getirdiği kimi çevresel ve toplumsal maliyetler, Çin


dışındaki aktörlerin kapasitelerini artırmakta zorlanmalarına neden olmuştur. Söz
konusu üretim çalışmalarında lityum, nikel, kobalt ve grafit tercih edilmektedir.
Ayrıca, güneş ve rüzgar enerjisi santrallerinde nadir toprak elementleri ve bakır da
kullanılmakta.
2023 yılında yeşil enerji dönüşümünde önemli rol oynayan bu madenlerin toplam
piyasa değeri 325 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Söz konusu kaynaklarda beklenen
güçlü talep büyümesi, kritik maden piyasalarının genel değerinde de büyük artışı
beraberinde getireceği düşünülüyor. Böylece, lityum, nikel, kobalt, grafit ve bakır ile
nadir toprak elementlerinin toplam piyasa değeri 2040’a kadar % 137 artışla 770
milyar dolara yükseleceği hesaplanıyor. Piyasa değeri bakımından bakır 330 milyar
dolarla ilk, lityum ise 230 milyar dolar ile ikinci sırada yer alması planlanıyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Küresel Kritik Mineraller Görünümü” raporundan yapılan


derlemeye göre, geçen yıl bu madenlere talep 33,9 milyon ton oldu ve bunun %
24,2’sini temiz enerji kaynaklı kullanım oluşturdu. Lityum, nikel, kobalt, grafit ve bakır
madenlerine yönelik küresel talebin 2040’ta % 92 artışla 65,2 milyon tona, talepteki
temiz enerjinin payının ise % 55,2’ye yükseleceği hesaplanıyor. Nadir toprak
elementleri talebi ise 2023-2040 yıllarında % 89 artışla 0,17 milyon tona yükselecek.
Geçen yıl talep içerisinde % 18 olan temiz enerjinin payı, 2040’ta % 41’e ulaşacak.

Bu materyallerin savunma sanayii de dahil olmak üzere pek çok alanda uygulamaları
olmakla beraber günümüzde kritik minerallerin ön plana çıkmış olmasının esas nedeni
küresel ekonominin içinde bulunduğu iki makro ölçekli dönüşüm: dekarbonizasyon ve
dijitalleşme. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde rol oynayan elektrikli araçlar,
rüzgâr türbinleri ve güneş panelleri gibi teknolojiler için kritik minerallere ihtiyaç var.

Benzer şekilde dijitalleşmenin temel taşıyıcıları bataryalar ve yarı iletkenlerin


üretiminde de kritik mineraller yoğun olarak kullanılıyor. Mesela, elektrikli bir aracın
üretimi benzinli bir otomobile göre 6 kat fazla mineral gerektirirken, rüzgâr enerji
santrallerinin mineral ihtiyacı da gaz ile çalışanlara göre 9 kat fazla.

Kritik mineraller kategorisi yüksek dayanıklılık, hafiflik, manyetizma ve iletkenlik gibi


kimi özellikleri nedeniyle yüksek teknolojiye dayalı uygulamalar için önem taşıyan bir
grup mineral ve metali kapsıyor. Lityum, kobalt, titanyum ve nadir toprak elementleri
gibi örnekler bu kapsamda değerlendiriliyor.

Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) tarafından yayınlanan Küresel Kritik Mineraller


Raporu’nda bu kritik mineraller hakkında 2023-2040 dönemine ait bazı bilgiler ve
öngörülere de yer verilmiştir. Bu dönemde en büyük talep artışı % 767 ile lityumda
beklenirken, bu madeni % 285,8 ile grafit ve % 119,5 ile kobalt takip edeceği
öngörülmektedir.

LİTYUM: Lityum, pil ve batarya üretimiyle elektrikli arabaların yanı sıra nükleer
santrallerde soğutucu olarak ve roketlerde itici kuvvet sağlamada kullanılmakta.
Ayrıca lityum, seramik ve cam yapımıyla ilaç sektöründe de değerlendiriliyor.

Geçen yıl dünyada 165 kiloton olan lityum talebi 2040’ta 1,4 milyon tona yükselmesi
öngörülüyor. Söz konusu dönemde temiz enerji projelerinin lityum talebindeki payı %
56’dan % 91’e yükselecek. Avustralya tek başına toplam lityum üretiminin yarısını
yapıyor. Şili % 25, Çin ise % 13 pazar hakimiyetine sahip. Üretimin % 58’i Çin’de
katma değerli ürüne dönüşüyor.
GRAFİT: Çelik ve elektrometalurji sanayisinde kullanılan grafitte talep, aynı dönemde
% 285,8 artarak 17,8 milyon tona, bu miktarda temiz enerjinin payı ise % 28’den %
63’e çıkacak. Çin % 79’luk üretimle tartışmasız grafit pazarının hâkimi durumunda.
Öte yandan küresel grafit rezervinin % 27’si Türkiye’de bulunuyor. Rezerv birincisi
olsa da Türkiye’nin üretimi yüksek değil.

KOBALT: Elektrik dirençleri, kesici ve delici aletler ile yüksek ısıya dayanıklı
malzemelerde tercih edilen kobalt madenine yönelik talep 2040’ta 0,4 milyon ton
olması düşünülüyor. Aynı dönemde kobaltın elektrikli araçlarda kullanımına yönelik
talep % 350 artışla 0,2 milyon tona ulaşacak. Böylece kobalt talebinin % 59’unu
temiz enerji kaynaklı talep oluşturacak. Kobalt günümüzde en tartışmalı madenlerden
birisi. Demokratik Kongo üretimin % 73’ünü gerçekleştiriyor. Toplam rezervin yarıya
yakını bu ülkede bulunmakta. Neredeyse tamamı işlenmek üzere Çin’e gönderiliyor.

NİKEL: Geçen yıl 0,3 milyon ton olan küresel nikel talebi 2040’ta % 105,7 artarak
0,6 milyon ton olması öngörülüyor. Bu zaman diliminde temiz enerji talebi ise %
15’ten % 56’ya yükselecek. Endonezya küresel nikel üretiminin % 37’sini
gerçekleştiriyor. Bu ülkeyi Filipinler ve Rusya takip ediyor. Dünyanın üzerinde üretilen
nikelin % 37’si Çin’de işleniyor.

MANGANEZ: Bilinen rezervlerin % 40’ına sahip olan Güney Afrika üretimin % 33’ünü
gerçekleştirmekte. Çin % 95’ini rafine ediyor.

NADİR TOPRAK ELEMENTLERİ: Çin üretimin % 61’ini gerçekleştirirken en yakın


rakibi ABD’nin küresel çıktıya katkısı % 15.

BAKIR: Elektrik üretim ve iletimi ile ilgili tesislerde yaygın kullanılan bakır talebi
2023-2040 arasında % 51 artışla 39 milyon tona, temiz enerji kullanımına yönelik
talep % 50’ye çıkacağı düşünülüyor. Bu dönemde piyasa değeri bakımından bakır 330
milyar dolarla ilk, lityum ise 230 milyar dolar ile ikinci sırada yer alacak.

Dünyada 2023-2040 döneminde kritik madenlere talep miktarları

Maden (binton) 2023 2040 Artış oranı (%)


Lityum 165 1.431 767
Grafit 4.632 17.873 285,8
Kobalt 215 472 119,5
Nikel 3.104 6.386 105,7
Nadir Top. Ele. 93 176 89

IEA’na göre bu tahminler gelecekteki arz-talep konusunda karışık bir tablo gösteriyor.
Raporda açıklanan tüm projelerin ayrıntılı incelemesine dayanarak, iki tedarik
senaryosu oluşturulmuş durumda. Temel durum şunları içerir:

• Muhtemel tedarik ve tedarik arasında önemli bir boşluk bulunmakta. Buna göre
beklenen maden arzı açıklanan projeler bakırın yalnızca % 70’ini ve lityumun %
50’sini karşılayacak.
• Nikel ve kobalt dengeleri gelecekteki talepleri karşılaması bekleniliyor. Ancak olası
projelerin de dahil edilmesi 2040 için daha faydalı olacak.

• Grafit ve nadir toprak elementleri tedarik hacmiyle karşı karşıya kalmayabilir


Sorunlar ancak pazar açısından en sorunlu olanlar arasında yer alıyor.
Konsantrasyon: % 90’dan fazla pil sınıfı grafit ve % 77’si 2030’da rafine edilmiş nadir
topraklar Çin’den gelmesi planlanıyor.

Günümüzde kullandığımız teknolojilerin bir kısmının geliştirilmesi (batarya sistemleri


vb.), bazılarının tamamen devreden çıkarılması (kömür santralleri vb.) ve yeni
teknolojilerin (karbon yakalama/filtreleme ve hidrojen bazlı teknolojiler vb.)
uygulamaya alınması ile gerçekleştirilecek olan enerji dönüşümü için madenlere olan
ihtiyaç artmaktadır. Zira dünya nüfusu artıp ulusal ekonomiler büyürken enerjiye olan
talep artmaya devam edecektir. Böyle bir durumda enerji dönüşümü gerçekleşmiyor
olsa bile enerji altyapıları ve teknolojilerine yapılan yatırım madenlere olan ihtiyacı
arttıracaktır. Bunun yanı sıra enerji dönüşümü için gerekli olan yenilenebilir enerji
santrallerinin kurulması ve elektrikli arabaların üretilmesi fosil yakıt bazlı santrallerden
veya dizel araçlardan daha fazla madene ihtiyaç duymaktadır.

Yukarıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere bir elektrikli aracın üretimi için sıradan bir
dizel aracın üretiminde kullanılanın 6 katı kadar materyal gereksinimi bulunmaktadır.
Karada kurulmuş bir rüzgâr santrali aynı kapasiteye sahip bir doğal gaz santralinden
9 kat kadar daha fazla madene ihtiyaç duyar. 2010 yılından beri yenilenebilir enerji
kaynaklarının paylarının artmasıyla madenlere olan talep %50 arttı [8].

Bir yandan iklim değişikliği ile mücadele için bu artışın devam etmesi gerekirken bu
taleplerin zamanında ve yeterli bir şekilde karşılanması da önem arz etmektedir.
Nitekim yenilenebilir kaynaklara olan yatırımların artmakta olduğu göz önünde
bulundurulduğunda kritik madenlere ve nadir toprak elementlerine olan talebin de
hızla artacağı öngörülmektedir.

Enerji dönüşümü için gerekli yer altı kaynaklarının da var olup olmaması ve yeterli bir
şekilde çıkarılıp çıkarılamayacağı sadece teknik bir sorun değil, çok ciddi toplumsal,
ekonomik ve siyasal yönleri bulunmaktadır. Fakat her sorun başlı başına araştırma
alanları olabilmekte ve daha ciddi çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir.

Maden arama ve çıkarma hala elle ya da yarı mekanize yapılan, insanların yeraltını
kazarak çok zor şartlar altında gerçekleştirdikleri bir iş koludur. Özellikle gelişmemiş
ve gelişmekte olan ülkelerde maden işçileri güvencesiz, zor şartlarda ve çok az
ücretler karşılığında çalışmaktadırlar. Örneğin dünyanın en büyük kobalt madenlerine
sahip ülkesi Kongo’da aralarında oldukça fazla sayıda çocuk işçinin de bulunduğu
maden işçileri, günlük birkaç Amerikan doları kazanarak ve hayatlarını tehlikeye atan
can güvenliği için yeterli tedbirlerin alınmadığı madenlerde çalışmaya devam
etmektedirler. Elektrikli araçların en çok satıldığı ülkelerin oldukça gelişmiş ve zengin
olduğu da göz önünde bulundurulunca bu araçların üretilmesi için hayati önem arz
eden madenlerin çıkarılması fakir ve gelişmemiş ülkelerde çok büyük bedeller
karşılığında yapılması cevapların çözülmesi gereken önemli etik sorunlara ve
adaletsizliklere sebep olmaktadır.

Bir teknoloji her ne kadar yararlı olursa olsun ekonomik olmadığı takdirde kullanılması
ve yaygınlaşması çok zor olabilmektedir. Bu nedenle, yenilenebilir enerji
teknolojilerinin çeşitli düzeyde politikalarla desteklenmesi ve maliyetlerinin fosil yakıt
teknolojilerinden daha ucuz hâle getirilmesi sağlanmalıdır. Yakın zamanda
yenilenebilir enerji santrallerinin maliyetleri ekonomik bir hâle gelmiş olsa da bu
santrallerin yapılması için gerekli bileşenlerin ücretlerinde olası bir artış santral
maliyetini arttırabilir.

Bu bağlamda Covıd-19 pandemisi, küresel ekonomik kriz, Rusya-Ukrayna savaşı gibi


birden fazla küresel şok ile karşı karşıya kalan arz zincirleri kesintiye uğramış, maden
işleme ve üretim tesislerinin kapasitelerinde düşüş yaşanmış, lojistik ve taşımacılık
sektörlerinde ücretler artarak kritik madenlerin fiyatlarında da büyük bir artışa neden
olmuştur. Ayrıca enerji dönüşümü için bu madenlere ve elementlere olan talep
artarak arz üzerinde bir baskı oluşturmuş fiyatlarda dalgalanmaya sebep olmuştur.
Enerji dönüşümü hedefleri tutturulmak isteniyorsa yenilenebilir enerji teknolojilerinin
önemli bileşenleri olan kritik madenlerin fiyatlarındaki dalgalanmaların yatıştırılması ve
ekonomik olarak kabul edilebilir düzeylerde tutulması önem arz etmektedir.

Enerji dönüşümü için gerekli olan maden rezervleri dünyanın coğrafik olarak çok az
bir bölümünde bulunmaktadır. Petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıt üreticisi ülkelerin
bile sayısının az olmasından dolayı yaşanan enerji krizleri ve bağımlılığı, bu
yakıtlardan bile daha küçük bir bölgede toplanmış olan maden rezervlerinin önemli
sorunlara sebep olma riski taşıdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, sadece 3
ülke, kobalt, lityum ve nadir elementlerin küresel üretimin % 75’inden fazlasını
kontrol etmektedir. Bu bağımlılık ve yoğunlaşma maden ve elementlerin işletim
süreçlerinde de görülmektedir. Örneğin, Çin tek başına nadir toprak elementlerinin
işletim süreçlerinin % 90’ını, lityumun yarısını ve kobaltın da % 70’ini elinde
bulundurmaktadır.

Bu bağımlılık ve yoğunlaşma olası siyasi krizlerin doğrudan enerji dönüşümünü


sekteye uğratma ve fiyatlarda istikrarsızlığa neden olmasına neden olabilmektedir. Bu
sorunların yanı sıra rezerv kalitesinin düşmesi, iklim değişikliği nedeniyle maden
arama ve çıkarma süreçlerinin zarar görmesi ve bulunan rezervlerin çıkarılıp
işletilmesi süreçlerinin uzaması yönetilmesi gereken sorunlar ve riskler olarak politika
yapıcılarının önünde bulunmaktadır.

Türkiye’de durum biraz farklı. Sıfır emisyon hedefine dahil olan gelişmiş ülkelerde
2040’de fosil yakıt tüketiminin neredeyse sıfıra ineceğini ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının dünyaya damgasını vuracağı öngörülmektedir. Bakır, lityum, kobalt,
nikel, grafit ve manganez gibi kritik madenler artık günlük hayatımızın vazgeçilmez
parçaları olacağı düşünülüyor. Ülke olarak 2040’de enerjide dışa bağımlı olmak
istemiyorsak kendi madenlerimizi üretmek durumundayız.

Geçen yılı 4,27 milyar dolar ihracatla kapatan ve Türkiye’nin toplam ihracatına
aralıksız katkı veren maden sektörü ekonomik desteklerinin yanında dünyanın
geleceğine de yön vereceğe benziyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, elektrikli
otomobillerin seri üretime geçmesi, sıfır emisyonda 2040 hedefi, Avrupa Birliği’nin
Green Deal (Yeşil Mutabakat) kriterleri ve temiz enerji gibi kavramların gelecek
yüzyılda hayatın vazgeçilmez kavramları olacağı konuşuluyor.

SON OLARAK

Özellikle sanayi devriminden bu yana kurulan sosyoteknik sistemler, madenlerden


üretilen materyal (demir-çelik, bakır vb.) yoğunlukludur. Kullandığımız en temel enerji
kaynaklarından kömür de dâhil olmak üzere günlük işlerimizde kullandığımız her
teknolojik alet ve hizmet yer altından çıkarılan madenlerin işletilerek kullanılabilir hâle
getirilmesine bağımlıdır. Bu altyapının bir kısmının devreden çıkarılması (kömür
santrallerinin kapatılması, dizel araçların kullanımının sınırlandırılması vb.) ve yerine
yenilerin kurulması yine bazı madenlerin kullanılması ile mümkün olacaktır. Fakat
sanayi devriminden bu yana kurmakta olduğumuz sosyoteknik sistemin altyapısı uzun
yıllara yayılarak gerçekleşmiştir. Enerji dönüşümü ise hava kirliliği, çevresel bozulma,
enerji krizleri ve özellikle iklim değişikliğinin baskılarıyla önümüzdeki birkaç 10 yıl
içerisinde küresel bir ölçekte gerçekleşmek zorundadır.

Dünyanın çeşitli bölgelerinden ve farklı gelişmişlik seviyelerinde ülkeler dizel araçların


satışını yasaklamak, kömürden elektrik üreten termik santralleri kapatmak ve net sıfır
CO2 salımına ulaşmak için çeşitli miatlar belirledi. Bu belirlenen hedeflerin zamanında
gerçekleşmesi için büyük ölçekli altyapı yatırımlarının çok hızlı bir şekilde
gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Jeopolitik ve jeoekonomik gerginlikler tırmansa da ülkeler arasında dijital yarış ve


“yüzde 100 elektrikli yaşam” rekabeti derinleşse de, iki yıllık dramatik fiyat artışından
sonra, 2023’de hayli çalkantılı seyreden küresel kritik mineraller piyasasındaki fiyat
düşüşünün iki önemli nedeni bulunmakta. Birincisi, küresel talepteki artışı ve iki yıllık
dramatik fiyat yükselişini dikkate alan yatırım hamlesinin getirdiği üretim artışı. İkinci
neden ise, kritik maden ve minerallerin üretim ve işlenmesinde her geçen gün
ulaşılan yeni teknolojiler. Yeni nesil üretim ve işleme teknolojisi, söz konusu kritik
minerallerin hemen daha düşük bir maliyetle üretilmesini, hem de daha çok miktarda
üretilmesini sağlıyor.
Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Temiz Enerji Dönüşümlerinde Kritik Minerallerin Rolü”
raporuna göre temiz enerji dönüşümünü gerçekleştirebilmek için bundan 30 yıl sonra
grafit talebi 25, kobalt talebi 21, nikel talebi 19 ve nadir toprak elementleri talebi 7
katına çıkacak. 2040’ta elektrikli araç ve batarya depolamada kullanılan lityumun
toplam talebinin yaklaşık yüzde 90’ının enerji sektöründeki dönüşümden
kaynaklanması bekleniyor.

Kritik minerallerin üretimi sırasında açığa, ağır metaller ve zehirli sular çıkıyor. Ve
yoksul ülkelerde bertaraf süreçleri iyi yönetilmiyor. Kobalt metalinde bir Afrika ülkesi
olan Demokratik Kongo ve Çin en büyük iki rezerv sahibidir. Buralarda üretim çok az
güvenlik önlemi alınarak yapılıyor. Afrika’da bazı madenlerde çocuk işçi de
çalıştırılıyor. 2030’a gelindiğinde küresel nikel talebinin 3’te ikisini karşılaması
beklenen Endonezya’da da rafinasyon sürecinde çıkan zehirli atığın bertarafı oldukça
tartışmalı. Kimyasalların bir ara okyanusa dökülmesi bile düşünüldüğü biliniyor.

2050’de dünyada fosil yakıt tüketiminin sonra ereceği birçok ülke tarafından
anlaşmalar ve protokollerle garanti altına alınmış görünüyor. Bu tarihten sonra
yenilenebilir elektrik enerjisi kullanımda olacak. Yani bundan 30 yıl sonra madenlere
bağımlı olmak durumunda kalacağız. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre elektrik araç
bataryaları ve depolamada mineral talebinin 2040’a kadar en az 30 kat artması
bekleniyor. Düşük karbon elektrik üretiminin giderek daha yaygın hale gelmesiyle ise
bu sektördeki kritik mineral talebinin 2040’a kadar üç kat artacağı tahmin ediliyor.
Özetle; ülke olarak 2050’de enerjide dışa bağımlı olmak istemiyorsak kendi
madenlerimizi üretir pozisyona gelmeyiz.

Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
Haziran - 2024

KAYNAK : IEA Global Critical Minerals Outlook 2024

You might also like