Professional Documents
Culture Documents
Küresel Kri̇ti̇k Mi̇neraller Raporu
Küresel Kri̇ti̇k Mi̇neraller Raporu
Prof. Dr. Kerem Alkin bir çalışmasında, IEA’nın “Küresel Kritik Mineraller Raporu”na
atfen “kritik minerallerde hedefin 1 trilyon dolar yatırım” olduğunu belirterek dünya
ekonomisinin önde gelen 40 ekonomisinin dijital dönüşüm ve yeşil dönüşüme
odaklandığını kaydederek kritik öneme sahip minerallere de değindi. “2023 kritik
minerallerde küresel talebin artışını sürdürdüğü; buna rağmen, pek çok kritik
mineralin fiyatının da düştüğü bir yıl oldu” diyen Alkin, küresel mineral piyasasındaki
fiyat düşüşünün iki önemli nedeni olduğuna dikkat çekti; “Birincisi, küresel talepteki
artışı ve iki yıllık dramatik fiyat yükselişini dikkate alan yatırım hamlesinin getirdiği
üretim artışı. İkinci neden ise, kritik maden ve minerallerin üretim ve işlenmesinde
her geçen gün ulaşılan yeni teknolojiler” olduğunu belirtiyor.
2023 yılında hem dijital dönüşüm, hem de yüzde 100 elektrikli dünya için vazgeçilmez
bir unsur olan bataryanın üretiminde kullanılan malzemeler açısından, lityumun spot
fiyatındaki % 75’lik düşüşün yanı sıra, kobalt, nikel ve grafit fiyatlarındaki % 30 ile 45
arasındaki gerileme kaydedildi. Bakırın ton fiyatı ise yüksek talebin aksine,
madenlerdeki üretim ve kapasite sorunu nedeniyle 10 bin doların üzerinde seyretmeyi
sürdürdü.
Kritik minerallere yönelik artan talep ekonomik olduğu kadar jeopolitik bir konudur.
Bunun nedeni ise arzın dünya genelinde eşit dağılmamasıdır. Çin birçok kritik
mineralin en büyük üreticisi ve tüketicisi durumunda. Diğer ülkelerde çıkarılan
minerallerin kullanılır hale gelmesinde de önemli rol oynayan Çin, küresel lityum
üretiminin % 60’ını, kobalt rafinasyonunun % 70’ini, nikel işlemenin % 80’ini ve nadir
toprak elementleri üretiminin % 90’ını elinde tutmaktadır.
Bu durum Çin’e yeşil ve dijital teknolojilerin gelişmekte olan pazarlarında önemli bir
avantaj sağlarken, Çin’e bel bağlayan diğer ülkeler için de bir kırılganlık kaynağı
oluşturmaktadır. Çin ve ABD arasındaki jeopolitik rekabet ortamında, Çin’in kritik
mineral tedarik zincirlerini bir silah olarak kullanması ve ABD ile ortaklarını baskı
altına alması mümkün görülmektedir.
Bu materyallerin savunma sanayii de dahil olmak üzere pek çok alanda uygulamaları
olmakla beraber günümüzde kritik minerallerin ön plana çıkmış olmasının esas nedeni
küresel ekonominin içinde bulunduğu iki makro ölçekli dönüşüm: dekarbonizasyon ve
dijitalleşme. Düşük karbonlu ekonomiye geçiş sürecinde rol oynayan elektrikli araçlar,
rüzgâr türbinleri ve güneş panelleri gibi teknolojiler için kritik minerallere ihtiyaç var.
LİTYUM: Lityum, pil ve batarya üretimiyle elektrikli arabaların yanı sıra nükleer
santrallerde soğutucu olarak ve roketlerde itici kuvvet sağlamada kullanılmakta.
Ayrıca lityum, seramik ve cam yapımıyla ilaç sektöründe de değerlendiriliyor.
Geçen yıl dünyada 165 kiloton olan lityum talebi 2040’ta 1,4 milyon tona yükselmesi
öngörülüyor. Söz konusu dönemde temiz enerji projelerinin lityum talebindeki payı %
56’dan % 91’e yükselecek. Avustralya tek başına toplam lityum üretiminin yarısını
yapıyor. Şili % 25, Çin ise % 13 pazar hakimiyetine sahip. Üretimin % 58’i Çin’de
katma değerli ürüne dönüşüyor.
GRAFİT: Çelik ve elektrometalurji sanayisinde kullanılan grafitte talep, aynı dönemde
% 285,8 artarak 17,8 milyon tona, bu miktarda temiz enerjinin payı ise % 28’den %
63’e çıkacak. Çin % 79’luk üretimle tartışmasız grafit pazarının hâkimi durumunda.
Öte yandan küresel grafit rezervinin % 27’si Türkiye’de bulunuyor. Rezerv birincisi
olsa da Türkiye’nin üretimi yüksek değil.
KOBALT: Elektrik dirençleri, kesici ve delici aletler ile yüksek ısıya dayanıklı
malzemelerde tercih edilen kobalt madenine yönelik talep 2040’ta 0,4 milyon ton
olması düşünülüyor. Aynı dönemde kobaltın elektrikli araçlarda kullanımına yönelik
talep % 350 artışla 0,2 milyon tona ulaşacak. Böylece kobalt talebinin % 59’unu
temiz enerji kaynaklı talep oluşturacak. Kobalt günümüzde en tartışmalı madenlerden
birisi. Demokratik Kongo üretimin % 73’ünü gerçekleştiriyor. Toplam rezervin yarıya
yakını bu ülkede bulunmakta. Neredeyse tamamı işlenmek üzere Çin’e gönderiliyor.
NİKEL: Geçen yıl 0,3 milyon ton olan küresel nikel talebi 2040’ta % 105,7 artarak
0,6 milyon ton olması öngörülüyor. Bu zaman diliminde temiz enerji talebi ise %
15’ten % 56’ya yükselecek. Endonezya küresel nikel üretiminin % 37’sini
gerçekleştiriyor. Bu ülkeyi Filipinler ve Rusya takip ediyor. Dünyanın üzerinde üretilen
nikelin % 37’si Çin’de işleniyor.
MANGANEZ: Bilinen rezervlerin % 40’ına sahip olan Güney Afrika üretimin % 33’ünü
gerçekleştirmekte. Çin % 95’ini rafine ediyor.
BAKIR: Elektrik üretim ve iletimi ile ilgili tesislerde yaygın kullanılan bakır talebi
2023-2040 arasında % 51 artışla 39 milyon tona, temiz enerji kullanımına yönelik
talep % 50’ye çıkacağı düşünülüyor. Bu dönemde piyasa değeri bakımından bakır 330
milyar dolarla ilk, lityum ise 230 milyar dolar ile ikinci sırada yer alacak.
IEA’na göre bu tahminler gelecekteki arz-talep konusunda karışık bir tablo gösteriyor.
Raporda açıklanan tüm projelerin ayrıntılı incelemesine dayanarak, iki tedarik
senaryosu oluşturulmuş durumda. Temel durum şunları içerir:
• Muhtemel tedarik ve tedarik arasında önemli bir boşluk bulunmakta. Buna göre
beklenen maden arzı açıklanan projeler bakırın yalnızca % 70’ini ve lityumun %
50’sini karşılayacak.
• Nikel ve kobalt dengeleri gelecekteki talepleri karşılaması bekleniliyor. Ancak olası
projelerin de dahil edilmesi 2040 için daha faydalı olacak.
Yukarıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere bir elektrikli aracın üretimi için sıradan bir
dizel aracın üretiminde kullanılanın 6 katı kadar materyal gereksinimi bulunmaktadır.
Karada kurulmuş bir rüzgâr santrali aynı kapasiteye sahip bir doğal gaz santralinden
9 kat kadar daha fazla madene ihtiyaç duyar. 2010 yılından beri yenilenebilir enerji
kaynaklarının paylarının artmasıyla madenlere olan talep %50 arttı [8].
Bir yandan iklim değişikliği ile mücadele için bu artışın devam etmesi gerekirken bu
taleplerin zamanında ve yeterli bir şekilde karşılanması da önem arz etmektedir.
Nitekim yenilenebilir kaynaklara olan yatırımların artmakta olduğu göz önünde
bulundurulduğunda kritik madenlere ve nadir toprak elementlerine olan talebin de
hızla artacağı öngörülmektedir.
Enerji dönüşümü için gerekli yer altı kaynaklarının da var olup olmaması ve yeterli bir
şekilde çıkarılıp çıkarılamayacağı sadece teknik bir sorun değil, çok ciddi toplumsal,
ekonomik ve siyasal yönleri bulunmaktadır. Fakat her sorun başlı başına araştırma
alanları olabilmekte ve daha ciddi çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir.
Maden arama ve çıkarma hala elle ya da yarı mekanize yapılan, insanların yeraltını
kazarak çok zor şartlar altında gerçekleştirdikleri bir iş koludur. Özellikle gelişmemiş
ve gelişmekte olan ülkelerde maden işçileri güvencesiz, zor şartlarda ve çok az
ücretler karşılığında çalışmaktadırlar. Örneğin dünyanın en büyük kobalt madenlerine
sahip ülkesi Kongo’da aralarında oldukça fazla sayıda çocuk işçinin de bulunduğu
maden işçileri, günlük birkaç Amerikan doları kazanarak ve hayatlarını tehlikeye atan
can güvenliği için yeterli tedbirlerin alınmadığı madenlerde çalışmaya devam
etmektedirler. Elektrikli araçların en çok satıldığı ülkelerin oldukça gelişmiş ve zengin
olduğu da göz önünde bulundurulunca bu araçların üretilmesi için hayati önem arz
eden madenlerin çıkarılması fakir ve gelişmemiş ülkelerde çok büyük bedeller
karşılığında yapılması cevapların çözülmesi gereken önemli etik sorunlara ve
adaletsizliklere sebep olmaktadır.
Bir teknoloji her ne kadar yararlı olursa olsun ekonomik olmadığı takdirde kullanılması
ve yaygınlaşması çok zor olabilmektedir. Bu nedenle, yenilenebilir enerji
teknolojilerinin çeşitli düzeyde politikalarla desteklenmesi ve maliyetlerinin fosil yakıt
teknolojilerinden daha ucuz hâle getirilmesi sağlanmalıdır. Yakın zamanda
yenilenebilir enerji santrallerinin maliyetleri ekonomik bir hâle gelmiş olsa da bu
santrallerin yapılması için gerekli bileşenlerin ücretlerinde olası bir artış santral
maliyetini arttırabilir.
Enerji dönüşümü için gerekli olan maden rezervleri dünyanın coğrafik olarak çok az
bir bölümünde bulunmaktadır. Petrol ve doğal gaz gibi fosil yakıt üreticisi ülkelerin
bile sayısının az olmasından dolayı yaşanan enerji krizleri ve bağımlılığı, bu
yakıtlardan bile daha küçük bir bölgede toplanmış olan maden rezervlerinin önemli
sorunlara sebep olma riski taşıdığı göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, sadece 3
ülke, kobalt, lityum ve nadir elementlerin küresel üretimin % 75’inden fazlasını
kontrol etmektedir. Bu bağımlılık ve yoğunlaşma maden ve elementlerin işletim
süreçlerinde de görülmektedir. Örneğin, Çin tek başına nadir toprak elementlerinin
işletim süreçlerinin % 90’ını, lityumun yarısını ve kobaltın da % 70’ini elinde
bulundurmaktadır.
Türkiye’de durum biraz farklı. Sıfır emisyon hedefine dahil olan gelişmiş ülkelerde
2040’de fosil yakıt tüketiminin neredeyse sıfıra ineceğini ve yenilenebilir enerji
kaynaklarının dünyaya damgasını vuracağı öngörülmektedir. Bakır, lityum, kobalt,
nikel, grafit ve manganez gibi kritik madenler artık günlük hayatımızın vazgeçilmez
parçaları olacağı düşünülüyor. Ülke olarak 2040’de enerjide dışa bağımlı olmak
istemiyorsak kendi madenlerimizi üretmek durumundayız.
Geçen yılı 4,27 milyar dolar ihracatla kapatan ve Türkiye’nin toplam ihracatına
aralıksız katkı veren maden sektörü ekonomik desteklerinin yanında dünyanın
geleceğine de yön vereceğe benziyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, elektrikli
otomobillerin seri üretime geçmesi, sıfır emisyonda 2040 hedefi, Avrupa Birliği’nin
Green Deal (Yeşil Mutabakat) kriterleri ve temiz enerji gibi kavramların gelecek
yüzyılda hayatın vazgeçilmez kavramları olacağı konuşuluyor.
SON OLARAK
Kritik minerallerin üretimi sırasında açığa, ağır metaller ve zehirli sular çıkıyor. Ve
yoksul ülkelerde bertaraf süreçleri iyi yönetilmiyor. Kobalt metalinde bir Afrika ülkesi
olan Demokratik Kongo ve Çin en büyük iki rezerv sahibidir. Buralarda üretim çok az
güvenlik önlemi alınarak yapılıyor. Afrika’da bazı madenlerde çocuk işçi de
çalıştırılıyor. 2030’a gelindiğinde küresel nikel talebinin 3’te ikisini karşılaması
beklenen Endonezya’da da rafinasyon sürecinde çıkan zehirli atığın bertarafı oldukça
tartışmalı. Kimyasalların bir ara okyanusa dökülmesi bile düşünüldüğü biliniyor.
2050’de dünyada fosil yakıt tüketiminin sonra ereceği birçok ülke tarafından
anlaşmalar ve protokollerle garanti altına alınmış görünüyor. Bu tarihten sonra
yenilenebilir elektrik enerjisi kullanımda olacak. Yani bundan 30 yıl sonra madenlere
bağımlı olmak durumunda kalacağız. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre elektrik araç
bataryaları ve depolamada mineral talebinin 2040’a kadar en az 30 kat artması
bekleniyor. Düşük karbon elektrik üretiminin giderek daha yaygın hale gelmesiyle ise
bu sektördeki kritik mineral talebinin 2040’a kadar üç kat artacağı tahmin ediliyor.
Özetle; ülke olarak 2050’de enerjide dışa bağımlı olmak istemiyorsak kendi
madenlerimizi üretir pozisyona gelmeyiz.
Nadir AVŞAROĞLU
Maden Mühendisi
Haziran - 2024