Cumhuri̇yet Roman Özetleri̇

You might also like

Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 6

MİTHAT CEMAL

ÜÇ İSTANBUL

Romanda İstanbul'un üç dönemi (İstibdat dönemi, İttihat ve Terakki dönemi ve Mütareke dönemi) 1936 yılından
geriye dönerek anlatılır ve Osmanlı Devleti’nin hangi şartlar ve kişilikler altında çöktüğü sergilenir.

İstanbul'un esere konu olan üç dönemi romanın başkahramanı Adnan'ın yaşamındaki üç dönemi de kapsar; fakir ve
idealist Adnan, zengin ve "önemli" Adnan, hasta ve bedbaht Adnan.

Romanda Adnan dışında kırk kadar roman kişisi vardır. Buna karşılık romanın dayandığı hikâyenin arka planındaki üç
isim Türk edebiyatının üç önemli şairidir: Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan ve Tevfik Fikret.

TARIK BUĞRA

Tarık Buğra’nın Kurtuluş Savaşını işlediği önemli bir romandır “Küçük Ağa”. Romanda İstanbullu Hoca olarak bilinen
“Küçük Ağa”nın milli kurtuluş hareketini yavaş yavaş idrak etmesi ve bilinçlenmesi doğal bir akış içinde anlatılır.

EMİNE IŞINSU

Ak Topraklar

Selçuklu Devleti’nin kuruluşundan Malazgirt Savaşı’na kadar olan savaşlar ve olaylar anlatılmaktadır.

Azap Toprakları

Batı Trakya Türklerinin tarifi mümkün olmayan acıları… Onlara Rumlar tarafından yapılan işkenceler… Bir umut
Türkiye’ den kendilerine gelecek olan yardımı beklemeleri…Doğduklarından beri kendilerine ait topraklarda yaşayan
ve sonunda bir avuç kalan Türklerin yürekleri parçalayan hikâyeleri. Kendilerine ait olan köylerinde akla sığmayacak
işkencelere maruz kalan insanların bir umut Türkiye’ den yardım beklemeleri.

Sabahattin Ali

Kuyucaklı Yusuf

Kuyucaklı Yusuf konusu itibariyle ailesinin katledilmesiyle sahipsiz kalan dokuz yaşındaki Yusuf'un olayı soruşturmak
için Kuyucak'a gelen Nazilli Kaymakamı Selahattin Bey tarafından evlatlık alınması ve çocuğun daha sonraki hayatı
anlatılmaktadır.

Kürk Mantolu MADONNA

Psikolojik bir anlatı olarak da ifade edebileceğimiz roman aslında üç ana tema etrafında şekilleniyor: Aşk, yalnızlık ve
yabancılaşma. Kürk Mantolu Madonna, daha çok bir aşk hikayesi olarak görünse de romanda aslında bir insanın
yalnızlaşma sürecine ve giderek topluma yabancılaşmasına şahit oluyoruz.

Tabloda yer alan kadına platonik aşık olur. Onun bu davranışı bir kişinin dikkatini çeker. Tablonun sahibi olan sanatçı
Maria Puder, Raif Efendi'nin hayranlığının farkına varır ve onun bu davranışlarını izler. Raif Efendi başlarda Maria
Puder'in kendisi ile dalga geçtiğini düşünse de zamanla aralarındaki ilişki kopmayacak bir arkadaşlığa dönüşür. Raif
Efendi, Maria'ya aşık olsa da Maria'nın hislerinden emin olamaz.

İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN

İçimizdeki Şeytan, hayata bakışları tamamen farklı olan iki insanın boşanma sürecini konu edinen bir romandır.
Romanda Macide ve Ömer'in aşkları ve boşanma süreçleri anlatılır.
SADRİ ERTEM

Çıkrıklar Durunca edebiyatımızda toplumcu gerçekçi bakış açısıyla yazılmış ilk romandır. Bu bağlamda tezli bir
eserdir. Çıkrıklar Durunca hem ekonomi-politik hem Alevî inancı çevresinde Hazret-i Ali kültünü işleyen hem de
sömüren-sömürülen bağlamında Osmanlı devletinin sosyal düzeninin gerçekçi bir eleştirisidir. Avrupa’dan gelen
tekstil ile çıkrıkların durması. “ilk sosyal-gerçekçi” veya “ilk sosyalist roman” olarak niteler. Dudu’nun sözüne hemen
inanırlar, evi yıkıp Hz.Ali için türbe inşa ederler. Bu olay çevre köylerde duyulur, yayılır. Gurbetteki Hasan Adaköy e
dönmüş, sevdiği Hatice’yi görmek ister.

Bacayı İndir Bacayı Kaldır - Sadri Ertem öykülerinde köy yaşamını, köylünün maddi ve manevi dünyasını toplumcu ve
gerçekçi bir bakışla ele alıyor. Gözlemlerinden, canlı tanıklardan yola çıkarak yoksulluk, cahillik, taassup, batıl inanç ve
sömürüyü anlatıyor.

Maden ocağının işletmesindeki bacanın tuğlalarını söktürür, boyunu kısaltır, hasılı bacayı indirir.

Böylece zaç yağı diye bilinen demir sülfat gazının, ayriyeten kükürt ve kömür gazlarının bacadan püskürtülüp araziye
yayılması, çevreyi ve toprağı berbat etmesiyle değerli topraklar gözden düşecektir.

Bacanın tuğlasını kırdırır, boyunu yarıdan aşağıya düşürür. Birkaç ay içinde başaklar küser, saksıda çiçek bile açmaz,
ağaçlar sararır. Köylü öksüre tıksıra kasabanın devlet hastane tabibine koşturur; kanseri, veremi artar…

Modernleşme çabaları Türkiye’de “şapka” ile sembolize edilmiş ve cumhuriyet devrimlerinin temel amacı olan
medeni toplumlar nezdine yükselme niyeti, kılık kıyafet düzenlemesi ile görünür kılınmıştır. Şapka Devrimi erkek
memurlarla sınırlı kalmış, kadın bedeni üzerinden herhangi bir tasarrufta bulunulmamıştır. Ancak ülkenin genel
atmosferine uygun olarak, Şapka Devrimi’nin Türk aydınının, basının, mülkî ve yerel idarecilerin gayretleriyle halk
tarafından da benimsenmesine gayret edilmiştir.

Hikâyelerinde insanlar işçi-işveren, modern-ilkel gibi zıtlıklarla var olurlar. Adaletsizlik, eşitsizlik, yanlış medeniyet
algısı ve kapital baskı gibi unsurların yazarın fikir dünyasını şekillendirdiğini her yapıtında olduğu gibi Silindir Şapka
Giyen Köylü adlı eserinde de görmek mümkündür. Burada Ertem’in dili ve ele aldığı konuların en önemli ortak
noktası “güncel” olmasıdır. Zira 1933 yılında kaleme aldığı Silindir Şapka Giyen Köylü’ de günümüzde yazılmış gibi
sade, akıcı ve anlaşılır bir dil kullanılır.

KEMAL TAHİR

Devlet Ana, Kemal Tahir'in tarihsel romanlarından biridir. Bu romanda Osmanlı İmparatorluğu'nun aşiret halindeki
dönemine inilir. Osmanlı insan tipi, yaşam tarzı, adaletleri gelenek ve göreneklerini konu edinerek bir aşiretten devlet
olma mertebesine nasıl yükseldiğini destansı bir ifade tarzı ile okuyucuya verilir.

'Yorgun Savaşçı' romanında Milli Mücadele yıllarının başlangıcını İttihat Terakki üyelerinin maceraları merkezinde
sürecin görünmeyen yönleriyle ele almıştır. Romanda Milli Mücadele'de etkin konumda olan İttihat Terakkicilerin
'temelsiz idealizm' leri ve mücadelenin zorlu koşulları anlatılır.

Cehennem Topçu Cemil, Yorgun Savaşçı'nın baş kahramanıdır. Cemil, bir yandan âşık olup evlendiği teyze kızı
Neriman ile her şeyi bırakıp uzakta bir köyde yaşamayı isteyecek kadar bıkkın, diğer yandan Anadolu'ya geçip Milli
Mücadele'de savaşmayı isteyecek kadar da cesurdur.
“Esir Şehir” üçlemesinde Kemal Tahir, kurucu unsur olarak tarihî malzemeleri ve insan doğasına dair şaşırtıcı
doğruluktaki gözlemlerini kullanır. Tarih nehrinin yoğun, hareketli ve gerilimi yüksek sularında yol alırken bireysel
gerçekliği toplumsal gerçekliğe feda etmeksizin gündelik hayatın temel dinamiklerini soyutlar. Bu soyutlama, onu
sıradan insanın ya da kahramanın, bir mahpusun ya da kent soylu asilzadenin ahlaki sefalet ve asalete aynı mesafede
durduğu tedirgin edici bir ara yere sıçratır.

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'dan yenik çıkmasından sonraki dönemi anlatan bir kitaptır. Kitabın ana kahramanı
Kamil Bey; yüksek eğitim almış, Avrupa dillerini bilen ve birçok Avrupa ülkesini görmüş kültürlü bir paşa oğludur. İçine
düştüğü ekonomik sıkıntılar onu öz vatanına, İstanbul'a dönmesini zorunlu kılmıştır.

Esir Şehrin İnsanları, yazarının “yürekli bir yalnızlığı göze alarak” yakın tarihin en önemli olaylarını çok yönlü̈ bir
bakışla, tarihsel gerçekliği içinde ele aldığı ilk “şehir romanı”dır. “Esir Şehir” üçlemesinin ilk kitabı olan bu roman,
dağılan imparatorluğun ve insanlarının eş zamanlı çözülmesini derin ve sarsıcı yüzleşmelerle okura sunuyor.

“Esir Şehir” üçlemesinin ikinci kitabı Esir Şehrin Mahpusu, Kemal Tahir’in “dar yer” dediği hapishanede geçer. İşgal
altındaki şehrin mahpusları; esaretin bütün eziciliğini yaşamış, hürriyet duygusuyla kalbi burulan bu insanlar,
dışarıdaki işgal ve esaret atmosferini anlamak için adeta birer laboratuvar görevi görürler.

Eserlerinde toplumsal süreçler neticesinde insan fıtratına dair en mahrem detayları, en gizli yanları büyük bir
cesaretle ortaya döken Kemal Tahir, “Esir Şehir” üçlemesinin son halkası olan Yol Ayrımı’nda bu sorunun peşine
düşüyor. Millî Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasının akabinde 1930’lu yıllardaki Serbest Fırka deneyimini fon
edinerek birbiriyle iktidar mücadelesi veren bürokrat ve aydın kadroların, eşiğine gelip durduğu yol ayrımından
bakıyor dünyaya.

Bozkırdaki Çekirdek, köy ve köylüye bakıştaki sığlığın ve köylüyü aydınlatma politikalarının iflasını anlatır. Aynı
zamanda bu roman, büyük umutlarla kurulmaya çalışılan Köy Enstitüleri'nin, köy ve köylü gerçeğinden ne kadar uzak
olduklarının anlatısıdır.

Köy Enstitüleri’nin bulmak isteği cevher örneği olarak da en çok gözümüze batan karakter Esef’tir. Küçük yaşına
rağmen kısa sürede enstitü eğitmenlerine yol gösterici olmuştur. Gerek tufana yakalandıkları, gerek Murat Eğitmen’i
almak için köye baskınları ve gerekse Emine öğretmenleri Cinci Hoca’nın elinden kurtarma anlarında ön plana
çıkmıştır. “Sen bu köy işlerini bilmezsin öğretmenim”

Sağırdere, Körduman, Köyün Kamburu: Köy sorunlarını ele aldığı eserlerdir.

Rahmet Yolları Kesti ve Yedi Çınar Yaylası: Ağalık-eşkıyalık meseleleri ele alınmıştır.

Kurt Kanunu: Yakın tarihin önemli olaylarından biri olarak değerlendirilen Atatürk’e düzenlenen İzmir suikastinden
esinlenilerek oluşturulmuş bir romandır.

Öykülerini daha önce Tan gazetesinde yayımlayan Kemal Tahir, bu öykülerini “Göl İnsanları” adlı eserinde bir araya
getirmiştir.
KEMAL BİLBAŞAR

Söz konusu dönemin ve coğrafyanın toprak reformu öncesindeki durumu, ağalık sisteminin zorbalıkları,köylünün
ağaya kulluğu bu romanlarda Cemo-Memo-Senem arasındaki aşkın atmosferinde anlatılır. Yazar, dönemin Doğu
Anadolu’sunun sosyal, siyasal ve kültürel havasını Tunceli ili temsilinde ve Cemo, Memo, Senem kişilerini odağa
alarak verirken, o tarihlerde o bölgede yaşayan halkın kadına bakış açısını da doğrudan yansıtır. Bununla birlikte,
toplumsal cinsiyet eşitsizliği noktasında, kadının pozisyonuna dair eleştirel bir tavır sergiler. Bu çalışmada Cemo ve
Memo adlı romanlarda kadının konumu toplumsal cinsiyet eşitsizliği dikkatiyle incelenecek ve Bilbaşar’ın bu konudaki
tavrı ele alınacaktır.

SAMİM KOCAGÖZ

Samim Kocagöz‘ün gerek Kalpaklılar (1962), gerekse onun devamı olan Doludizgin (1963), Kurtuluş Şavaşımızı konu
alan romanlardandır.

Kalpaklılar, İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaliyle başlar ve “Cumhuriyet ihtilalinin heyecanlı hikayesini” anlatır.
Doludizgin de hikayenin devamıdır.

Yusuf: Kuvayı Milliyeci, Hasan Tahsin’in arkadaşı.

Müjgan: Sadrazam Ferit Paşa’nın serkatibi Süleyman Sırrı Bey’in kolejde okuyan kızı.

ORHAN KEMAL

“72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı” adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964’te
yazdığı tek eseri “İspinozlar“, “Yalova Kaymakamı” adıyla sahnelendi.

Baba Evi, romanı otobiyografik bir eserdir. Aynı zamanda ilk eseridir.

Anadolu’nun köylerinden kopup Çukurova’ya mevsimlik işçi olarak gelen üç işçinin hikayesinin ele alındığı eser,
Bereketli Topraklar Üzerinde‘dir. Bu romanın en önemli karakteri İflahsızın Yusuf’tur. İflahsızın Yusuf, Köse Hasan ve
Pehlivan Ali’nin köylerinden Çukurova’ya varmalarını, yirmi altı bölüm orada çırçır fabrikasında, inşaat işinde ve
çiftlikte, tarlada çalışma maceralarını anlatır. Son iki bölüm köye dönüşe ayrılmıştır.

Eskici ve Oğulları, köy-kent karşıtlığı üzerine ve göç olgusuna dayan bir eserdir. Kent yaşamına uyum sağlayamayan
bir ailenin dağılışı anlatılmıştır.

Orhan Kemal’in 1960’11 yıllarda Türk sinemasında senaryo olarak kullanılan eserleri şunlardır: Yalancı Dünya,
Evlerden Biri, Serseri Milyoner, Sokaklardan Bir Kız, Kötü Yol, Küçücük … Bu eserlerde sanatsal bir kaygı söz konusu
değildir.

Murtaza adlı eserde ise bir fabrikada gece kontrol yardımcısı olarak çalışan Murtaza’nın abartılı görev anlayışı ve
bunun sonucunda başına açılan dertler anlatılmıştır.
ABBAS SAYAR

Romanda bir Orta Anadolu köyünün yaşantısı, dertleri, gerçekleri, sorunları yaşlı bir atla sembolize edilerek yansıtılır.

Dorukısrak sonraki gün de aynı şeyi yapar. Artık gündüzleri kimse görmeden sürüye kanşıp tayını sevmekte, akşam da
Mustafa ve Hasan’in taşlamaları yüzünden dağa kaçmaktadır. Üçüncü gün, İbrahim Dorukısrak’ı acaip şekilde döver.
İbrahim, ona yarışlar kazandıran, tay veren, yıllarca yanından ayrılmayan bu atı, artık işe yaramadığı gerekçesiyle
istememektedir.

Bir gün sonra, Tombak Emmi, İbrahim’in emri üzerine Dorukısrak’ı bir köylüye verir. Köylünün adı Kaşifinoğlu’dur.

Kaşifinoğlu, Dorukısrak’ı çok uzaklara götürür ve bırakır. Dorukısrak’ı tayını çok özlediği için yine ahırını bulur,
komşular onun İbrahim’in atı olduğunu anlayınca ona acır. Doru-kısrak artık çok yıpranmıştır, köye son defa bakar ve
köyü terk eder.

FAKİR BAYKURT

Yılanların Öcü

Konusu. Roman , Karataş köyünde oğlu Kara Bayram, gelini Haçça ve torunları Ahmet ve Şerife ile yaşayan Irazca'nın
köy içerisindeki hiyerarşiye başkaldırışı anlatılır.

Kaplumbağalar

Olaylar, Ankara'ya 100, Kızılırmak'a 15 km uzaklıkta olan Tozak köyünde geçmektedir. Alevi geleneği ve kültürü bu
fakir ve kıraç köyde halen sürmektedir. Fakat köy, her imkândan yoksun,susuz,karasal bir köydür. Üzüm
yetişmemektedir. Bu olaylar gelişirken Eğitmen Rıza bir öneride bulunur. Tozak'ın kuzeyindeki düzlük alan bağ haline
getirilebilir. Bütün köy halkı ve Rıza canla başla çalışarak verimsiz, taş dolu, susuz araziyi beş-altı ay içinde bağ haline
getirirler. Bağ o kadar verimlidir ki köyün hem şarap hem de üzüm ihtiyacını karşılayabilir. Köy eski neşesinde geri
kavuşur. Köylünün "Purluk" dediği bağa kaplumbağalar akın etmeye başlar. Çünkü hayvanlar güneşin yakıcılığından
bu yeşilliğe sığınarak kurtulmaktadırlar. Kır Abbası, yaşına rağmen hiç para almadan bağın gelişmesi işlerinde
çalışmaktadır.

Onuncu KÖY

Durana isimli köylünün kızı Asiye'yi okula göndermek istememesiyle başlayan roman, bir köy öğretmeninin mevcut
zihniyeti değiştirme konusundaki mücadelesini konu almaktadır. Bu konudaki asıl sorun, karma eğitim anlayışıdır.

Irazca’nın Dirliği

Roman kavgalı oldukları Deli Haceli'nin yeğeninin Irazca'nın torunu Ahmet'e yaptığı cinsel tacizi anlatır. Bu olayları
öğrenen Kara Bayram çocuklarını ve eşini alıp köyden uzaklaşarak Ankara'ya göç eder. Fakat Irazca köyde kalıp
direnmeyi tercih eder.

Tırpan

Tırpan, romanın kurgusu içinde gerçek ve fiziksel şiddete yol açan bir araçtır. Musdu zengin, bencil, şımarık,
doyumsuz ve çevresindeki insanlara özellikle de eşi Kâmile ve Dürü'ye zarar veren bir kişidir. Musdu'nun ölümü, onun
gibi olan erkekler için bir önemli uyarıdır. Tırpan bir roman olarak ise simgedir.
NECATİ CUMALI

Tütün Zamanı

Komşu çocukları olan Zeliş ile Cemal’in aşk öyküsü çerçevesinde bir Ege kasabasının tarıma dayalı yaşamı, gelenekleri,
görenekleri, değerleri ve inançları anlatılır.

YAŞAR KEMAL

Dağın Öte Yüzü, Yaşar Kemal'in Ortadirek (1960), Yer Demir Gök Bakır (1963) ve Ölmez Otu (1968) romanlarından
oluşan üçlemesidir. Seride Yalak köylülerinin yaklaşık olarak on üç aylık bir süreyi kapsayan yaşam mücadeleleri
anlatılır Serinin ilk kitabı Toros dağlarının bir yüzünde yaşayan köylülerin Çukurova'ya iniş süresince karşılaştığı
güçlüklerin, insanın doğayla mücadelesini ele almaktadır. Devam romanında Çukurova'dan eli boş dönen köylülerin
Yalak'taki hayallerle ve korkularla dolu yaşamları işlenmektedir. Son romanda ise Memidik'in Muhtar Sefer'den almak
istediği intikam anlatılır.

"Ortadirek insanlığın direncidir. İnsan gücüdür. Yılmayan insan. O korkunç salgınlardan, kırımlardan, yokluklardan,
açlıklardan buraya kadar insanlığı getiren, insan direncidir; benim hayran kaldığım, destanını yazmak istediğim odur.
Onun alegorisidir Ortadirek."

Ölmez Otu romanının adının kaynağını, "Efsanelerde bir türlü yok edilemeyen bir ot olarak geçer ölmez otu… Ayrık
otuna benzermiş. Kökünü kazımaya, kurutmaya asla imkân yokmuş. Yok ettiğinizi sandığınız yerde, bir kuyu kazsanız,
gene çıkarmış karşınıza, Ölmez Otu bu işte. Dedim ya, bu efsane otu." sözleriyle belirtmiştir. [3]

BİR ADA HİKAYESİ

İlk roman olan Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana'da Ege'de mübadele hükümleri gereğince Yunanistan'a göç ettirilen
Rumların boşalttığı bir ada ekseninde Balkan Savaşı'ndan Sarıkamış'a değin yakın tarihte yaşanan acıları dile
getirilmektedir. Serinin ikinci romanı olan Karıncanın Su İçtiği'nde Karadeniz ve diğer Anadolu bölgelerinde yaşayan
insanların I. Dünya Savaşı ve sonrasındaki dönemlerde yapmış oldukları göçler konu edilmektedir. Üçüncü
roman Tanyeri Horozları'nda Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemindeki savaşları olan Sarıkamış, Çanakkale ve
bağımsızlık savaşları konu edilmektedir. Serinin son romanı Çıplak Deniz Çıplak Ada'da yerlerinden edilen insanların
Ege'de bir adada yeni bir yaşam kurma mücadelesi anlatılmaktadır.

Kimsecik, Yaşar Kemal'in Yağmurcuk Kuşu (1980), Kale Kapısı (1985) ile Kanın Sesi (1991) kitaplarından oluşan
üçlemesidir.

Serinin üç kitabı da Toros Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Yayımlanmadan önce, ilkin bir gazetede tefrikası sonra
da kitap planlanmıştır.[1] Üçleme, Yaşar Kemal'in öz yaşam öyküsü diye nitelendirilir.[2] Yağmurcuk Kuşu İsmail
Ağa'nın üvey oğlu tarafından öldürülmesiyle sona erer. Kale Kapısı'nda İsmail Ağa'nın öz oğlu Mustafa'nın üvey oğlan
Salman'dan duyduğu korku işlenir. Mustafa'yla birlikte köyün diğer çocukları ve çevredekilerin de Salman'dan
korktukları görülür. Kanın Sesi'nde bütün korkuların üzerine gidilir ve en çok korkulan nesnelerin üstüne gidilerek bu
korkuyu yenmeye çalışılır.

AKÇASAZIN AĞALARI SERİSİ

Akçasazın Ağaları, Yaşar Kemal'in üçleme olarak tasarladığı ama ikileme olarak yayımlanan roman serisidir.
[2]
Seri, Demirciler Çarşısı Cinayeti (1974) ile Yusufçuk Yusuf (1975) kitaplarından oluşmaktadır ve Cem
Yayınevi tarafından yayımlanmıştır. Serinin üçüncü kitabı olması planlanan Anavarza ise yayımlanmamıştır. İki cilt de
"O iyi insanlar, o güzel atlara bindiler, çekip gittiler." cümlesiyle başlamaktadır. 1950'li yıllarda yaşanan Çukurova'daki
toplumsal dönüşümü konu almaktadır.

You might also like