Professional Documents
Culture Documents
Ki̇şi̇ler 1
Ki̇şi̇ler 1
KİŞİLER
MEHMET: 30 Yaşında. Bir şirket sahibi. Üzerinde beyaz gömlek, siyah kravat, siyah bir ceket, lacivert
bir kumaş pantolon, siyah şık bir rugan ayakkabı, gri metalik bir saat ve bir valizi vardır.
FIRAT: 30 Yaşında. Şirkette muhasebeci. Siyah bir boğazlı kazak, siyah bir ceket, gri kumaş pantolon,
siyah şık bir rugan ayakkabı ve bir valizi vardır.
YASİN:30 Yaşında. Çaycıdır. Üzerinde beyaz gömlek, başkasından kendisine verilmiş gibi duran eski
bir koyu kahve rengi bir ceket, kahve rengi bir kumaş pantolon, lacivert bir iskarpini vardır.
CENK:30 Yaşında. Sahaf çıda çalışmaktadır, kirli sakallı, Dağınık saçlı, tekinsiz bir tipe benzer. Üzerinde
bordo bir kazak (kolları ve boğazında yırtıklar olan) siyah kapüşonlu bir yağmurluk, elinde içinde bira
şişeleri olan bir poşet.
SARHOŞ ADAM: sakallı, kirli beyaz bereli, parmakları kesik eldivenli. Yaşlıca bir adam. Ara ara
dışarıdan sesi duyulur.
(Arkada kırık ve tozlu ahşap bir bar bankosu, raflarında devrilmiş kimisi dolu kimisi boş şişeler, cam
kırıkları. Duvarda poker oynayan köpek tablosu.)
(Sağ tarafta soluk bir mavi ışığın sahneye vurduğu tuvalet bulunur sol tarafta ise kırık ahşap bir cam
vardır içeri sarı sokak ışığını andıran bir ışık vurmaktadır.)
(Devrilmiş ve kırılmış masa sandalyeler, içinde ateş yakılacak bir teneke ve oyun boyunca tavandan
sahnenin sağ önünde duran kovaya su damlar.)
(Yasin, Fırat ve Mehmet sol taraftaki kırık pencereden içeriye girerler, yağmurdan ıslanmışlardır ve
nefes nefeselerdir, Fırat ve Mehmet'in elinde birer valiz vardır.)
(Mehmet geride etrafı gezmektedir bir süre sonra bir şey aramaya başlar)
Yasin: zehirlenmezsin.
(Yasin ateşi yakar, yaktığı ateşle duvardaki gaz lambalarını da yakar, içerisi biraz daha aydınlanır.)
Fırat: ulan be, tam eşekti ya, mekânı cennet olsun, çok saf çok temiz biriydi arada aklıma gelirdi yani
hepten unutmuş sayılmam buraları neden intihar etti acaba... lan valla annesini öyle görünce sabah
cenazede içim parçalandı bize camdan ekmek veren neşeli kadına ne olmuş öyle ya yaşlanmış
çökmüştü.
Mehmet: beyler bakın ne buldum. (Geriden elinde tozlu bir masayla gelir) HA HA HA. Üzerine bakın
isimlerimiz Ne zamanlardı ya.
Mehmet: hatırlıyor musunuz bunu yazdığımız zamanı? çakıyla kazıyınca masaya Rıfat abi kovalamıştı
bardan bizi.
Yasin: He ya baya iyi adamdı ama burayı kapattıktan sonra bir süre mahallede kaldı ölmesine yakın
çok ziyaretine gittim hep bizim yaptığımız şeyleri anlatır gülerdik.
Mehmet: Mekânı cennet olsun. Bugün çok ölüm konuştuk be (bavulunu açar bir şişe viski çıkarır) eee
bardağı nasıl halledelim?.
Fırat: Vay be, ben hallederim bardağı, buralarda vardır şimdi (ortalığı aramaya başlar)
Mehmet: hiç öyle biraz garip geldin gözüme, şirkette de garipsin kaçıyorsun benden.
Mehmet: iyi tamam. Sabah cenaze namazında arkada duran cenk miydi?
Fırat:(ŞAŞKIN) O Mehmet Bey çöplüğe gelir gelmez küfürler falan size ne oldu ya. (Güler)
Mehmet:(üzerine yürür geri kaçan Fırat'ın ayağına basar) eee ne sandın burası benim cehennemim.
Yasin: Aha la aha buldum. Bakın bir şişe de şarap var içilir mi bu.
Mehmet: olum saçmalama bardakları ver şarabı at. Manyak ya, ahahahaha
Yasin: Ohoo, mızıkma be, olum bir iki kadeh eskisi gibi.
Mehmet:(usulca ayağa kalkar) İzninizle kadehimi eski güzel günlere kaldırıyorum. Gençliğimizin
baharında... (kadehi tekler, Yasin'e işaret eder, Yasin hızlıca doldurur.) bu boktan taşrada salak salak
oradan oraya koşuşturduğum dostlarıma.
Sizlerin şerefine kaldırıyorum kadehimi. İyisiyle, kötüsüyle geçen onca yıla (kadehi tekler, Yasin'e
işaret eder, Yasin doldurur) Beni ben yapan şey burada geçirdiğim deneyimlerdi önceden babama
kızardım neden buraya geldiği ve burada iş yaptığı için ama şimdi ona karşı tüm öfkem gitti tekrar
buraya gelince buradaki insanları görünce neyi kazandığımı anladım insanlardan neyi biriktirdiğimizi
anladım babamın...
Yasin: O cenk kardeşim ya. Cenazeden sonra sana baktım da göremedim seni, bizim çocuklarda
normalde şehre dönecekti de fırtına çıkınca uçuşlar iptal mi ne olmuş? biz de buraya sığınalım dedik
öyle eski günleri yad etmiş olduk.
Cenk: Evet oradaydım ama çok durmadım, duramadım daha doğrusu ben Haydar'la pek yakındım
baya sarstı bu durum beni.
Yasin: Öyle, öylelerdi valla siz gidince birbirimize tutunduk, başka kimsemiz yoktu,
(Cenk başıyla onaylar, masaya geçerler, Yasin bir bardak daha getirir arkadan, doldurur Cenk'e.)
Mehmet: Yasin gel seni bizim şirkete çaycı olarak işe alalım ne dersin?
Yasin: Vallahi bak benim de aklımdan geçmedi değil ha seni görünce bir düşündüm ama söylemeye
cesaret edemedim; sonuçta o eski samimiyetimiz kaldı mı? kalmadı mı? bilemedim.
Mehmet: Kalmaz olur mu be Yasin'im? sen benim ilk arkadaşımsın buraya geldiğimde sen beni
gezdirdin.
Mehmet: Ne?
Cenk:(viskiyi tekler kadehi usulca ileri iterek önünde yer açar, poşetinden bir bira açar ve bir yudum
alır) yani sen daha iyi biliyorsun ama baban buradaki yoksulların arazilerini, evlerini ederinden
düşüğe alarak mirasını genişletti.
Cenk: Eminim çok kez duydun bunları ama benden dinlemen yani eski bir dostundan, suç ortağından
duyman farklı olacaktır.
Cenk: Hayat... Senin yeni bir hayatın var elbette ama gittiğin her yerde arkanda cesetler bıraktın,
başkalarının yaşamlarını çalarak sürdürdünüz hep yaşamınızı. Şimdi ise Yasin'in peşindesin, anlaşılan
Fırat'ın pili bitmek üzere.
Mehmet: Çocuktuk cenk, çocuk, bunları unuttuk bile kimse hatırlamıyor, sen neyin peşindesin he
para mı?
Cenk:(kesik kesik gülerek) para he sen ve baban insanları satın almaya alışmışsınız. Beni babamla
karıştırma.
Mehmet:(gülerek) Babam, babana sadece para teklif etti kabul etmek zorunda değildi.
Cenk:(Mehmet'in yakasını tutarak) Mecbur bıraktı. Babamı işten atmakla tehdit etti durumumuzu
biliyordu. Babam aylarca beni eve kilitledi, aylarca dayak yedim altmış kilo bir çocuğun
kaldıramayacağı tokatları, kemerleri, tekmeleri kaldırdım ve sen babanla çoktan şehri terk etmiştiniz
her şeyi geride bıraktınız Selinin cenazesine boktan bir çelenk göndermekle yetindiniz. Kimse
gerçekleri bilemedi ailesi kızlarının intihar ettiğini zannederek kahroldular (birasını bitirerek şişeyi
fırlatır, dışarıdan sarhoş adamın narası duyulur) ve ben bütün bunları bilerek yıllarca sustum ta ki...
Cenk:(iyice sarhoştur ayaklanır) Kes lan kancık! Yan yanaydı be evlerimiz beraber büyüdük annem
annen oldu senin o büyüttü seni baban alkolü fazla kaçırdığı gecelerde bizimkiler kurtardı seni aynı
yatakta yattık lan yatağa işediğinde suçu ben üstlendim. Para mı lan he hepsi para için mi köpek,
Mehmet: Tamam Cenk, sakin ol, otur sakin sakin konuşalım ben bunları bilmiyordum.
Cenk: (Gülerek) Siz, siz nasıl insanlarsınız? (Kıssa bir sessizlik) Ben seline aşıktım bu it oğlu it
(Mehmet, Cenk'e doğru atılır ama Yasin ve Fırat onu tutar) onu parasıyla satın alabileceğini, gözünü
boyayabileceğini zannetti Selin kaçtıkça üzerine gitti onu tehdit ettiğini bana söylemişti biliyordum
ama bu kadar ileri gideceğini tahmin edemedim. Mezuniyette çatıda içerken ben Mehmet'le
konuşacaktım ki bu orospu çocuğu! Selini Çatıdan itti.
Yasin: (Etraftaki kırık masaları tenekeye atarak ateşi harlar) Ben biraz ateşi harlayayım.
Cenk: Bu yalana kendinizi nasıl bu kadar inandırdınız? madem yalandı neden babama para verip
susturdunuz? neden ağız birliği yaptınız? Bu adi yazar bir senaryo yazdı ve siz çok iyi oynuyorsunuz
ama oyunu bitirmeyi unuttunuz, perde kapandı, ışıklar söndü, seyirciniz yok, bırakın oynamayı.
Sizin içinize su serpen şey ne? bana da söyleyin nasıl unuttunuz? birinin gözlerindeki yaşam ışığının
söndüğünü gördünüz ve bunu nasıl unuttunuz? he Mehmet öğret bunu bana, sen gibi olmayı öğret,
nasıl taşlaştı kalbiniz? Hadi bu yavşağı anladım bu böyle doğdu, ya siz? FARE! Buraya gel de dinle,
kaçma bir kere de. Sen bu it okulun bahçesini yaktığında sırf ağaçlar yanmasın diye yeni ceketinle
söndürmeye çalışmadın mı olum? ne oldu lan? he, harbi, harbi ne oldu? ben neyi kaçırdım? bir siz mi
büyüdünüz ya?
(Cenk kendi kendine konuşmaya başlar bir tek Yasin onu dinler Mehmet ve Fırat sahnenin sağında
fısıltıyla bir şey konuşurlar)
(kıssa bir sessizlik) Homo homini lupus est (güler ve içkisini kafasına diker ateşin başına doğru ilerler)
ben neden babam gibi değilim? öyle olabilirdim isteğimi yapardım suçu üstlenecek birini bulurdum
elbette. Zihnim kalbimi kilitleyemez miydi? dilim istediğim gibi dönmez miydi? gökdelenlerden aşağı
bakamaz mıydım?. Karıncaların üzerine mercek tutardım, tükürüğümle boğardım, herkes önümde el
pençe divan dururdu. Kötülük iyice yüceltiliyorken iyi olmaya çalışmak aptallık bir zayıflık bir hastalık!
(Cenk ve Yasin masaya geçer otururlar Yasin Cenk'e ve kendine birer viski doldurur, Cenk bir yudum
alır ve püskürtür)
Yasin: Seni anlıyorum Vallahi bak ama yapacağımız bir şey yok geçmişte kaldı kardeşim (Cenk kesik
kesik gülerek dinler) bizim gücümüz yetmez bun...
Mehmet: Sakinledin mi Cenk (Cenk başıyla ağar ağar onaylar) Ha, şöyle güzel kardeşim inan biz de
senin kadar üzgünüz ama bugün kardeşimiz haydar için buradayız, onun yasını tutmak onu iyi
hatırlamak hepimizin boynunun borcu.
Cenk: Haydar zaten iyiydi lan zaten iyiydi. Bir tek o konuşmaya cesaret etti kimse inanmadı ona bu
işin peşini hiç bırakmadı o. Bir şeyler...
Fatih:(Sakinleştirmeye çalışır gibi) Biliyoruz Cenk biliyoruz Haydar çok iyi biriydi her yemeğini benimle
paylaşırdı ne kadar boğazına düşkün olsa da (Hep beraber kıssa bir gülüş) evet, evet öyleydi lan ama
elma ağaçlarından inmezdi ha bir keresinde nerdeyse ağaçta elma bırakmayacaktı Ahmet amca son
anda kovaladı.
Yasin: Çok yaşam doluydu, Yaşamın bile tadını çıkarıyordu (hep beraber gülerler) Neden?
Cenk: Neden? Mehmet:(atılarak) Ya şey, ııı bir keresinde de gizlice selinin çantasındaki yemeğini
yemişti kız gün boyu aç kaldı ya.
Fırat: KEŞKE!
Mehmet: Ne keşke.
Cenk: Şimdi değil Fırat ama yeteceği gün gelecek ama iş işten geçmiş olacak orası ayrı.
Mehmet: Sen sabahtan beri ne geveliyorsun oğlum he? Yok babam, yok dayak yedim, yok iyilik,
kötülük. Sen çok mu iyiydin? Selinle okulun bodrumunda yiyiştiğini anlatırken iyilik neredeydi oğlum?
sen değil miydin? Şöyle elimi attım böyle öptüm diyen?
(Cenk ayaklanır Mehmet'e doğru döner) hem selin hem burcu bir elin balda, bir elin yağda, ne oldu
lan o zaman? iyilik, etik, ahlâk. Yoksa yatağa atamadın diye mi?.
Cenk:(Üstüne atılır ve boğuşurlar Yasin ayırmaya çalışır Fırat sadece izler)Kes senin ağzına sıçarım!
Orospunun evladı.
(Mehmet Fatihin arkasına geçer üstünü başını düzeltir, Cenk'in burnu kanamaktadır, Yasin’i tuvalete
götürür)
Mehmet: Ben bu orospu çocuğunu öldürürüm bak. Geldik iki gündür çekmediğimiz kalmadı ya
üstüne..
Fırat: Sana bunu yapamayalım dedim buna hiç gerek yoktu zaten bir şey olacağı da yoktu yine közleri
alevlendirdin. Haydar iyi biriydi buna gerek...
Mehmet: KES! Şimdi mi aklın başına geldi?, arabayı alırken direksiyonu sıvazlarken bunu hiç
düşünmüyordun, o zaman iyi biri değil miydi?
Fatih: Sen alışkınsın ben, ben.
Mehmet: (taklit ederek) Ben, ben Ne ben lan? götoş, yanında karı yüksek dozdan gittiğinde sana kim
yardım etti he?
Fatih: O ayrı bu ayrı. Ben birini hiç can çekişirken görmedim, hırıltılı nefesini işitmedim oğlum, hele
moraran suratını.
Fatih:(işitmez devam eder) Sanki bana bakıyor ve yardım etmemi bekliyordu sadece bana bakıyordu;
paylaştığı yemeklerin, ayağım kırıldığında beni sırtında taşıdığının, misket oynarken yalandan
kaybedişinin karşılığını istiyor gibiydi ama ben bu işin ortağıydım, yardım edemezdim ki edemezdim
yani mantıksız olurdu bu değil mi? Sonuçta yani biz ikimiz onu astık.
Fatih: Çok basitti sanki hiç direnmedi, aslında ipi kessek bugün bambaşka bir şekilde dönebilirdik iyi
biri olarak binerdik o uçağa ve ben her şeyin bedelini ödemiş olurdum bir kereliğine de olsa.
Mehmet: (fatihe sokularak koluna girer onu sol öne getirir) Sen benim için çok şey yaptın, kendine
haksızlık etme. Biz mecbur kaldığımız şeyi yaptık onlar bizi anlamayacak kadar küçük düşünüyorlar;
Hayat bu kadar basit değil bir döngü var doğanın kanunu bu, ellerini önünde birleştirip ne olacağını
beklemek çaresiz aptallar içindir. İzin ver kendini bulmana yardımcı olayım (Kurdu andıran bir tavırla)
seni yanıma aldığımda cılız, saf ve korkaktın şimdi ise serpildin, kan değdi dişlerine bir kere, ayakların
sağlam basar oldu, omurgan, omurgan dikleşti izin ver öyle kalmasını sağlıyayım, Eğilmesin kimsenin
önünde. Yıkmaya çalışıyorlar bizi, biz de üzerimize düşeni yaptık kafa kafaya çarpıştık, dişlerimizi
etlerine geçirdik ve birileri yıkıldı bu kötülük mü yo yo hayır biz mi yıkılsaydık?
Fatih: Hayır.
Mehmet: kesinlikle hayır! biz hayatta kalmaya çalışıyoruz, buna kim yanlış diye bilir? Hangi canlı bu
fedakarlığı yapar ilerisi için? Fatih! Biz mimarız bırakında biz inşa edelim toplumu, elek bizim elimizde
ufalananlarla işimiz yok bizim.
Fatih: Evet, evet anlıyorum seni dostum ama ne, ne kaldı geriye? bitti her şey.
Mehmet: Dostum... Bir şey daha son bir şey. Cenk yıkılmalı un ufak edilmeli ki biz bizler...
Mehmet: Kolay olmayacak Fatih biliyorum, biliyorum ama başka çare yok. Yardım edeceğin şey şu
(kafasında planı tasarlar gibi) sen Cenk'i oyala sakinleştir onu ben Yasin'i ikna ederim o vebalı fare için
çok güzel bir peynirim var. Biz içeri gelmeden (Cebinden ufak bir paket kokain çıkarır) ta tam
Fatih: Ha siktir ya. (Telaşlı, bozuntuya vermeden )Ben içmeyecektim, harbiden eskilerden bir çocuk
cenazede gördü, cebime sıkıştırdı ya ille de al falan unutmuştum bile.
Mehmet: Sakin ol ve dinle bunu daha sonra uzun uzun konuşuruz. Bunu hepsini Cenk'in kadehine
dökeceksin, içersen o burun deliklerini dikerim oğlum. Sonra o Alice'in harikalar diyarında tavşanla
gezerken biz buraya ufak bir, ııı, nasıl derler parıltı katacağız sonra Yasinlerin evine gideriz babası
(cebine vurarak) beni çok özlemiştir, anlaştık mı.?
Fatih: Ben emin değilim, lütfen lan, şşş yapma be, ahh siktir, ya ben, ben yapamam abi, yok harbi, bu
kadar da değil.
Mehmet: O beraber uçtuğun kızın telefonu hâlâ bende, uçak çakılırken beraber çektiğiniz videolar
falan hepsi.
Mehmet: hey, hey sakin ol bu işi yapalım söz sen ne istersen öyle olacak.
(Yasin'le cenk içeriden gelirler, Cenk masaya geçer Fatih yanına sokulur)
Mehmet:(yerdeki kovayı işaret ederek) Yasin şunu getir de bir elimi yüzümü yıkıyayım.
Fatih:(Viskiyi doldurup, cebindeki paketin hepsini döküp karıştırır) evet kesinlikle öyle, biz gittik ve bu
olayları sen tek başına kaldıramadın hangimiz olsak aynısı olurdu seni ne aradık ne sorduk.
Cenk:(sakinlemiş) siz o pahalı takımlar ve arabalarınızla geldiniz herkes Haydar'ı unutup sizi
incelemeye başladı sıktığınız parfüm ah bir ölü için fazla lükstünüz.
Fatih: çok haklısın, inan çok haklısın farkında değildim yemin ederim yoksa böyle yapmazdım, zaten
hiçbiri bana ait değil hepsi Mehmet'in bana aldıkları benim tarzım bile değil.
Fatih: NE!
Cenk: Neyse.
Fatih: İYİLİĞE!
Mehmet: güzel, bak cenk, bu yaşananlar yani her şey geride bırakabileceğimiz türden şeyler.
Mehmet: Belki de bazı şeyler için çok geçtir Cenk çok geç. Böyle senin gibi aciz ve basit
yaratılmamışımdır olamaz mı?
Cenk: Kesinlikle öyle (sersemlemiştir cümleleri toparlayamaz) kesinlikle... Ama, ama, sorun o da değil
sorun şey ney. Biliyor musun Mehmet eğer eğer elimde bir fırsat olsaydı yani elimde olsaydın
ayaklarımın altında acılar içinde kıvranmanı izlemeyi çok çok isterdim ve ne kadar yalvarırsan yalvar...
(Yasin ve Fırat etrafı toparlayıp, masayı ve viski şişesini temizlerler, masadaki bardakları tenekeye
atarlar, Cenk’in bardağı ve şişe kalır)
Mehmet: (Gülerek) Biliyorum Cenk biliyorum ama bu işler öyle olmuyor işte kimse sana fırsat
vermeyecek fırsatı sen yaratacaksın ya bir örümceksin yada ağa takılan bir sinek sen, sen sineksin
oğlum o yüzden bunu ve sisteme (Cenk'İ çocuk azarlar gibi tokatlar) olan katkını kabul et ve bununla
gurur duy; sen kurban edilen bir bakire gibi kutsal bir amaca hizmet ediyorsun (Yasin ve Fırat’ı
kollarının altına alarak) Sen bu iki çelimsizi birer adama dönüştüreceksin.
Cenk: Nasıl.?
Mehmet: Gayet doğal Cenk, ben de bunu sana anlatmaya çalışıyorum, uyu her şey böyle daha iyi
olacak. Biri seni karşılarsa bize haber ver olur mu?
Cenk: (Gözlerini bir yere odaklayarak) Buraya, buraya geldiğimde bunun olacağını biliyordum,
biliyordum, evet, hı, hadi... ne?
(Mehmet, Yasin, Fırat eşyalarını toparlayıp cama doğru giderler, yaşlı adamın narası duyulur camdan
çıkarlar)
(Kıssa bir sessizlik, Cenk olduğu yerde toparlanmaya çalışır ama kendinden geçmeye başlar)
Cenk: Nereye? (İyice sersemlemiş ve titremekte bir kriz geçirmektedir) terazinin kemiği, ufuk çizgisi,
kanatlar ve prensesin öpücüğü (güler) kim var orada? Hey, hey kimse. Baştan sona merhamet,
marmelat. Bir buyruk bir amaç bir sinek için amaç... Kharoon evet bir yol, yolculuklar, ah ilkler,
Unuttuklarımız. (Korkar) ÖLÜM! Şşş, sessizlik, sussun, kâinat... bir kelebek kanat çırparsa, ters düz
olur mu dünya? Yo, yo, hadi ama, dur lütfen, başım mı? baş mı? Sonun başı mı.?
Sarhoş Adam: (Camdan içeriye girer, etrafa bakınır, Cenk’in varlığından haberdar gibi sakin ve
dostane yaklaşır) Merhaba, iyi geceler. Burası için Böyle bir... çok, çok, yanlış buraya ait değilsin
sanıyorum. Genç adam. (Özü şişeye ilişir) hohooo... bu da buraya ait değil (iştahla şişeyi kafasına
diker) kusura bakma, kusura bakma. (Kendi kendine) Neden? (Cenk’i süzer anlıyorum, Üzerini arar,
ıslıkla acıklı bir melodi çalar) gayet makul. Şimdi buranın kuralları var evet, evet buranın çok saçma
biliyorum ama var. Sormadan hayvan getiremezsin, başkasına yerini devredemezsin, duvarlara siyasi
şeyler yazamazsın, slogan vesaire (duraksar) sen de gideceksin... Biliyor musun eskiden gayet iyi bir
hayatım vardı; arabam, evim her şey bir, bir an tık etti kafamda, hahah, Vallahi, tık dedi olup bitti her
şey, tümü yani bu, bu gözünün alabildiğince ne varsa, neyse, neyse bunlar için çok zamanın olacak.
Senin de hataların oldu elbette... her şeyin bir sona ihtiyacı vardır ben sonların adamıyım
anlayacağın... (Cenk’in kıyafetlerini çıkarıp kendi giyer, Cenk sadece iç çamaşırıyla kalır, sarhoş adam
eski pantolonundan bir tomar para çıkarıp yeni pantolonuna koyar) Dünya dönüyor hissediyorum,
sanırım, (Cenk’ tuvalete sürükler, sahneye gelir viskiden bir yudum alır) (şişeden yansımasına
bakarak) ah. Ben de... yüzüm, neden? Ama şimdi daha iyi olacak galiba, kendime bir yer bulmalıyım
ve şey ııı, bir iş belki. Viski sevmezdim, hafta sonları sabahları yatar geceleri yürürdüm, genç kızları ve
kirazlı dondurmayı çok severdim. Neden oldu?... Elimden kaçar diye korkuyordun. Ah, gül sokağın
orospuları, gece sinemaları, zamanın ötesinde ve içinde, savaş karşıtları, melankolikler, komünistler,
müzik ve koku... ne günlerdi be. (Elinde şişeyle tuvalete geçer bir alev parlar)