Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 11

See discussions, stats, and author profiles for this publication at: https://www.researchgate.

net/publication/329943564

8- Kant'ın Humecu Nedensellik Analizine Eleştirisi

Conference Paper · June 2018

CITATIONS READS

0 2,916

1 author:

Aykut Kucukparmak
Mus Alparslan University
12 PUBLICATIONS 13 CITATIONS

SEE PROFILE

Some of the authors of this publication are also working on these related projects:

A-B Series of Time: Debates on the Nature of Present View project

Kant'ın Transendental İdealizm Tezi View project

All content following this page was uploaded by Aykut Kucukparmak on 27 December 2018.

The user has requested enhancement of the downloaded file.


III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

KANT’IN HUMECU NEDENSELLİK ANALİZİNE ELEŞTİRİSİ

Dr. Öğr. Üyesi Aykut KÜÇÜKPARMAK


Muş Alparslan Üniversitesi, a.kucukparmak@gmail.com

ÖZET
Nedensellik ilkesinin epistemik statüsü felsefe tarihinin en önemli tartışma konularının
başında gelir. Bu çerçevede Hume ve Kant’ın nedensellik ilkesine dair görüşleri ayrı bir
öneme sahiptir. Nedensellik prensibinin bilinebilirliği hakkında Kant ve Hume farklı
düşüncelere sahip olsa da, belli noktalarda benzerlikler de vardır. Öncelikle Kant, Hume’a
benzer şekilde, nedensellik prensibinin yalnızca kavramların ilişkilerinden ya da kelimenin
anlamından çıkarılamayacağını düşünür. Çünkü Kant’a göre nedensellik prensibi
kavramların analizi ile elde edilebilen analitik bir önerme değil, sentetik bir önermedir.
İkinci olarak, nedensellik prensibinin zorunluluğunun tecrübeye dayanılarak
temellendirilemeyeceği hususunda da Kant, Hume’la aynı fikirdedir. Çünkü Kant’a göre
tecrübeden elde edilen bir önerme gerçek anlamda bir genel geçerliliğe sahip olamaz bu
nedenle de zorunlu bir bilgi veremez. Bu benzerliklerle birlikte, Kant ve Hume nedensellik
prensibinin bilgisinin imkânı konusunda tamamen ayrı düşünürler. Hume ardışık olaylar
arasında zorunlu nedensel bir bağ olduğu bilgisinin insan için mümkün olmadığını öne
sürerken, Kant en azından tecrübemize konu olan olaylar arasında zorunlu nedensel ilişkinin
bilgisine sahip olabileceğimizi iddia eder.
Anahtar Kelimeler: Hume, Kant, Nedensellik, Objektif ardışıklık, Subjektif
ardışıklık.

GİRİŞ
Saf Aklın Eleştirisi kitabındaki en önemli bölümlerden biri nedensellik prensibini ele
alan “İkinci Analoji” bölümüdür. Kant burada sunduğu argümanla, özellikle Hume’un
ardışık olaylar arasındaki nedensel ilişkinin bilinemeyeceğine dair şüpheciliğini reddetmeyi
hedefler. Dahası, Kant’ın Eleştiri’yi kaleme almasının en temel nedenlerinden biri Hume’un
deneyselciliğinin neden olduğu şüpheciliği, nedensellik yasasının zorunluluğunu göstererek
reddetmektir. Bu hedefler dikkate alındığında Kant ve Hume’un nedensellik hakkındaki
görüşlerine dair bir kısım değerlendirmelere yer vermek faydalı olacaktır.
Nedensellik prensibinin bilinebilirliği hakkında Kant ve Hume farklı düşüncelere
sahip olsa da, belli noktalarda benzerlikler de vardır. Öncelikle Kant, Hume’a benzer
şekilde, nedensellik prensibinin yalnızca kavramların ilişkilerinden ya da kelimenin
anlamından çıkarılamayacağını düşünür. Çünkü Kant’a göre nedensellik prensibi
kavramların analizi ile elde edilebilen analitik bir önerme değil, sentetik bir önermedir.
İkinci olarak, nedensellik prensibinin zorunluluğunun tecrübeye dayanılarak
temellendirilemeyeceği hususunda da Kant, Hume’la aynı fikirdedir. Çünkü Kant’a göre
“Tecrübe bir şeyin şöyle veya böyle olduğunu gösterir, başka şekilde olamayacağını
göstermez.”, diğer bir ifadeyle tecrübeden elde edilen bir önerme gerçek anlamda bir genel

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4123
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

geçerliliğe sahip olamaz1 bu nedenle de zorunlu bir bilgi veremez. Kant’ın felsefesinde
önemli bir yere sahip olan bu iddia, genellikle Hume’dan alınmış önemli bir ders gibi
değerlendirilse de, aslında Kant daha çok Leibniz’den “Duyular zorunluluğu gösteremez,
dolayısıyla zorunluluğu açığa çıkaran bilgi deneysel olmamalıdır.” şeklindeki görüşünün
etkisindedir. 2 Dolayısıyla tecrübenin zorunlu bilgi vermediği sonucunda Kant ve Hume aynı
düşünseler de, bu sonuca ulaşmak için kullanılan yöntem ve yüklenen anlam noktasında
belirli farklılıkların olduğunu belirtmemiz gerekir.
Son olarak Kant ve Hume, nedensellik prensibinin tecrübe alanının tamamen dışında
gösterilemeyeceği hususunda da hem fikirdirler. Nedensellik prensibi evrenin kaynağı gibi
tecrübe alanının dışında olan olayların bir nedeni olduğunu gösteremez. Dolayısıyla bu
prensip Tanrı’nın ve bizim tecrübemiz dışındaki diğer varlıkların var olduğunu
temellendirmek için, rasyonalistlerin yaptığı şekilde kullanılamaz. 3 Ancak Kant’ın bu
yaklaşımı Eleştiri’nin tamamında tutarlı bir biçime sürdürebildiğini söylemek güçtür. Daha
önce farklı vesilelerle ifade ettiğimiz gibi, Kant kendinde şey ve tezahürleri arasında
nedensel bir ilişki varsayarak kendinde şeylerin varlığını temellendirmeyi hedefler.
Dolayısıyla nedensellik prensibini kullanmak suretiyle, tecrübe alanımızın dışında olan
kendinde şeylerin var olduğunu göstermeye çalışarak yukarıdaki yaklaşımına ters düşmüş
görünmektedir.
Bu benzerliklerle birlikte, Kant ve Hume nedensellik prensibinin bilgisinin imkânı
konusunda tamamen ayrı düşünürler. Hume ardışık olaylar arasında zorunlu nedensel bir
bağ olduğu bilgisinin insan için mümkün olmadığını öne sürerken, Kant en azından
tecrübemize konu olan olaylar arasında zorunlu nedensel ilişkinin bilgisine sahip
olabileceğimizi iddia eder. Bu görüşlerine bağlı olarak nedensellik fikrinin kaynağı
konusunda da filozoflar farklı görüşlere sahiptir. Hume nedensellik prensibinin, olaylar
arasındaki ardışıklığı tecrübe etmemizden genelleştirilerek elde edildiğini iddia eder. Ancak
Kant’a göre, tüm olay deneyimlerimiz ve tecrübeden yapılan tüm genellemeler nedensellik
prensibini ön koşul olarak gerektirir. Dolayısıyla Kant’a göre nedensellik prensibi, olayların
deneyimlenebilmesinin ön koşuludur, onların deneyiminden elde edilemez. 4 Aslında bu
yaklaşım Kant’ın Hume’a verdiği cevaba da işaret eder. Buna göre Kant, nedensellik
prensibinin tecrübeden elde edilemeyeceği konusunda Hume’la aynı pozisyonu
benimserken, bu prensibin tecrübenin ön koşulu olduğunu ve bu nedenle zorunlu olarak
bilinebileceğini iddia ederek Hume’un problemini cevapladığını düşünür. Şimdi, Kant ve
Hume’un bu konu hakkındaki değerlendirmeleri ışığında Kant’ın nedensellik prensibine dair
sunduğu kanıtı incelemeye çalışalım.

1
Kant, Critique of Practical Reason, Trn. by Werner S. Pluhar, Hackett Publishing Company, Indianapolis &
Cambridge 2002, s. 18.
2
Desmond Hogan, “Kant’s Copernican Turn and the Rationalist Tradition”, The Cambridge Companion to
Kant’s Critique of Pure Reason, Ed. by Paul Guyer, Cambridge University Press, Cambridge 2010, s. 24.
3
Dicker, Georges, Kant’s Theory of Knowledge, Oxford University Press, Oxford 2004, s. 164.
4
William H. Brenner, Elements of Modern Philosophy: Descartes through Kant, Prentice Hall Press, U.S.A.
1989, s. 128.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4124
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

KANT’IN NEDENSELLİK İLKESİNİN ZORUNLULUĞUNA DAİR


ARGÜMANI
Kant nedensellik prensibini Eleştiri’nin birinci ve ikinci baskısında sırasıyla şu şekilde
ifade eder:
Olan (happens) her şey bir kurala göre kendisinden önce gelen bir şeyi ön
gerektirir.5
Tüm başkalaşımlar neden-etki bağlantısı yasasına göre gerçekleşir. (B 233)
Kant’ın birinci baskıdaki formülasyonu, Hume’un nedensellik prensibi hakkındaki
‘var olmaya başlayan herhangi bir şeyin varlığının bir nedeni olmalıdır’ ifadesine oldukça
yakındır. Bu nedenle, genel olarak ikinci analojinin hedefinin, Hume’un İnsan Doğası
Üzerine Bir İnceleme adlı eserindeki eleştirisini cevaplamak olduğu belirtilir. 6 Prensibin
ikinci baskıdaki ifadesi ise, daha çok birinci analojideki değişim anlayışıyla ilişkilidir.
Birinci analojide tüm değişimlerin cevherin başkalaşımı olduğu belirtilirken, ikinci analojide
bu başkalaşımın neden-etki bağlantısı yasasına göre gerçekleştiği ifade edilir. Bununla
beraber prensibin iki ifadesi de aynı anlama gelir. Çünkü ikinci baskıdaki neden-etki
bağlantısı yasası, birinci baskıdaki her olayın bir kurala göre kendinden önce gelen bir şeyi
gerektirmesi prensibiyle aynıdır.7 Dolayısıyla ikinci analojinin hedefinin her iki versiyonda
da, her olayın bir nedeni olduğu prensibini göstermek olduğunu ifade edebiliriz.
Kant’ın Hume’a cevap olarak, nedensellik prensibini temellendirmek için izlediği
strateji, Hume’un da kabul ettiği bir prensibi kabul etmekle başlar. Herhangi iki A-B olayları
arasındaki nedensel ilişkiye dair bilgimiz ancak tecrübeye dayanan bir çıkarım sayesinde
elde edilebilir. 8 Kant bunu şu şekilde ifade eder:
Eğer önce katı olan bir mum erirse, a priori olarak bir şeylerin (yani güneş
ışığının) buna önce gelmesi gerektiğini bilebilirim (…) ancak tecrübe olmaksızın
ne etkiden nedeni ne de nedenden etkiyi a priori belirleyemem. (A 766/B 794)
Dolayısıyla herhangi spesifik iki olay arasındaki nedensel ilişkiye dair bilgimizin a
posteriori ve deneyime dayanan sentetik bir bilgi olduğu konusunda Hume ve Kant tam
olarak aynı fikirdedir.
Ancak, herhangi bir A olayının gözleme dayanarak B olayının nedeni olduğu
çıkarımında bulunabilmek için, öncelikle A ve B’ye dair izlenimlerimizin sabit bir durum
değil bir ‘olay’ olduğunun varsayılması gerekir; aksi takdirde belirli bir olayın düzenli
olarak başka bir olay tarafından takip edildiğini belirleyemeyiz. Beck’e göre, değişik
izlenimlerimizin objektif bir ‘olay’ izlenimi olup olmadığı problemini Hume hiç tartışmaya
açmamıştır. Dahası, Kant’tan önce kimse bunu bir problem olarak görmemiştir. 9 Gerçekten
de Kant’ın ikinci analojide tartışmaya açtığı en temel problemlerden biri de
izlenimlerimizden yola çıkarak bir ‘olay’ (event) ve sabit durum arasındaki ayrımın bilgisine
5
Immanuel Kant, Critique of Pure Reason, Trn. Paul Guyer and Allen Wood, Cambridge Universty Press,
Cambridge 2009, s. 146, (A 189). Bundan sonraki Salt Aklın Eleştirisi’ne ait tüm referanslarımızda yalnızca
paragraf numarasını vererek alıntının sonunda belirtilecektir.
6
Allison, Henry E. , Kant’s Transcendental Idealism An Interpretation and Defense, Yale University Press,
New Haven and London 1983, s. 216.
7
Allison, a.g.y.
8
Lewis White Beck, “Once More unto the Breach: Kant’s Answer to Hume, Again”, Essays on Kant and
Hume, Yale Universty Press, New Haven and London 1978, s. 134.
9
Beck, A.g.m. , s. 135.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4125
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

nasıl sahip olabileceğimiz epistemik problemidir. Daha genel bir ifadeyle, Kant’ın ortaya
koyduğu problem objektif zamansal seri bilgisinin nasıl mümkün olduğu problemini
gündeme getirir. Objektif zamansal ardışıklık izlenimlerimizde değil objede ortaya çıkan
ardışıklık anlamına gelir. Buna göre, ikinci analojide Kant, bir objedeki ardışık durumlar
serisinin, yani bir obje X’de A durumunun B durumunu öncelediği bilgisinin nasıl mümkün
olduğu problemini gündeme getirir.10 Objede meydana gelen böyle bir ardışıklık ‘objektif
ardışıklık’ (objective sequence) olarak adlandırılırken, izlenimlerimizde ortaya çıkan
ardışıklık ‘subjektif ardışıklık’ (subjective sequence) olarak adlandırılabilir (A 193/B 238).
Kant bu problemi şu şekilde ifade eder:
İzlenimler kümesinin kavranması daima ardışık olarak gerçekleşir.
Parçaların izlenimleri birbirini takip eder. Ancak bunların objede de birbirini
takip edip etmediği daha öte bir düşünmeyi gerektiren bir noktadır ve bu
yukarıdaki ifade ile belirlenemez. (A 189/B 234)
Buna göre, bütün kavrayışlarımız ardışık olarak gerçekleştiğinden yani yalnızca
izlenimlerimizin subjektif ardışıklığının bilgisine sahip olduğumuzdan dolayı, objede de
gerçekten böyle bir ardışıklık durumunun olduğuna yeterli kanıt olmayacaktır. Dolayısıyla
zihnimdeki herhangi A-B ardışık izleniminden, yani subjektif ardışıklıktan, objede de böyle
bir ardışıklık olduğu sonucunu yani objektif ardışıklığı çıkarsayamam. Diğer bir ifadeyle,
aynı objedeki iki farklı durumun ardışıklığı olarak tanımlanabilecek ‘olay’ 11 ile böyle bir
ardışıklığın olmadığı sabit bir durumu, subjektif izlenimlere dayanarak bir birinden
ayırmamız mümkün değildir. Kant’ın kendi örneğinde ifade ettiği gibi, bir evin kısımlarını
daima ardışık olarak izlenimlerim ancak evin kısımlarının aynı anda var olduklarını yani
sabit bir obje durumu olduğunu ifade ederiz. O halde, Kant’ın ortaya koyduğu problem, evin
kısımlarının izlenimleri ardışık olduğu halde evin sabit bir obje durumu olduğu yargısında
nasıl bulunabileceğimiz şeklinde ifade edilebilir.
Şimdiye kadar farklı ifadelerle dile getirdiğimiz ‘objektif ardışıklığın’ bilgisinin
imkânı problemi, Kant’ın Hume’a cevap vermek için izlediği stratejinin ikinci basamağını
ifade eder. Yukarıda belirtildiği üzere, Kant ve Hume spesifik iki olay arasındaki
nedensellik ilişkisinin ancak deneyimden elde edilen bir çıkarımla mümkün olduğu
konusunda hemfikirdir. Ancak, Kant Hume’dan ayrı olarak, böyle bir çıkarımın yalnızca
aynı objedeki iki farklı durumun ardışıklığının yani objektif ardışıklığın bilgisiyle mümkün
olduğunu ve böyle bir bilginin izlenimlerimizde sahip olduğumuz subjektif ardışıklıkla
mümkün olmadığını ortaya koyar. Kant’a göre, objedeki ardışık durumları ifade eden ‘olay’
ile ‘sabit bir durum’ arasındaki ayrımı bizim için mümkün kılan şey, gözlemleyebildiğimiz
her olayın bir nedeni olduğunu göstermektir. Bu aşama Kant’ın izlediği stratejinin son
basamağıdır. Buna göre, Kant izlediği strateji ile, nedensellik prensibi olmadan objektif
ardışıklık bilgisinin mümkün olmadığını, objektif ardışıklık bilgisi olmadan da spesifik
olaylar arasındaki nedensellik ilişkisinin tecrübeden çıkarsanmasının mümkün olmadığını
dile getirir. Dolayısıyla spesifik olaylar arasında nedensellik ilişkisinin tecrübeden
çıkarsanabileceği kabul edilecekse, ki Hume bunu kabul eder, gözlemlenen her olayın bir

10
Allison, Kant’s Transcendental Idealism, s. 217.
11
Graham Bird, Kant’s Theory of Knowledge an Outline of One Central Argument in the Critique of Pure
Reason, Routledge & Kegan Paul The Humanities Press, London 1962, s. 155.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4126
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

nedeni olduğunu dile getiren nedensellik prensibinin de kabul edilmesi gerekir. İşte Kant’ın
Hume’a cevabı budur. 12
Levis White Beck’in tespit ettiği stratejiyi dikkate aldığımızda, Kant’ın ikinci
analojide sunduğu argümanın görevi, objektif ardışıklık bilgisinin, ancak nedensellik
prensibi garanti edilirse mümkün olabileceğini göstermek olarak belirlenebilir. Kant, bu
amacı doğrultusunda bir ev ve gemi olayının gözlenmesi durumlarının karşılaştırılması
üzerinden bir argüman sunar. Bir gözlemeci bir eve baktığında, öncelikle ön tarafını sonra
yan tarafını ve daha sonra da arka tarafını veya tersi yönde önce arka tarafından başlayarak
yan tarafını ve sonrada ön tarafın sırasıyla gözlemleyebilir. Benzer şekilde, gözlemci önce
zemin kattan başlayarak çatıya doğru ya da çatından başlayarak zemin kata doğru giderek de
evi gözlemleyebilir. Açıkça görüldüğü üzere, gözlemcinin evin izlenimini elde etmek için
takip etmesi gereken zorunlu bir sıra yoktur. İzlenimlerin sırası gözlemcinin seçtiği
başlangıç noktasına bağlı olarak gerçekleşir. Buradaki en önemli nokta ise, farklı biçimlerde
ortaya çıkabilen izlenimler sırasının tersine çevrilebilir olmasıdır. Yani çatıdan başlayıp
zemin kata doğru ilerleyerek de, zeminden başlayıp çatı kata doğru ilerleyerek de ev
izlenimine sahip olabiliriz. Kant bu durumu şu şekilde ifade eder:
(…) [E]v örneğinde algılarım evin çatısından başlayıp zemin katında
sonlanabilir, ancak aynı zamanda zemin kattan başlayıp çatıda da sonlanabilir,
benzer şekilde deneysel sezginin izlenimlerini soldan sağa ya da sağdan sola
şeklinde de kavrayabilirim. Dolayısıyla algıların bu serilerinde, izlenimler
kümesini birbiriyle bağlamak için belirli bir noktadan başlamayı zorunlu kılan
belirli bir ardışıklık yoktur. (A 193/B 238)
Diğer taraftan nehirdeki bir geminin A noktasından B noktasına yüzmesini
gözlemlediğimizde durum oldukça farklıdır. Bu gözlemde izlenimlerimiz yalnızca bir
düzende gerçekleşebilir. Yani önce geminin A noktasındaki izlenimine sahip oluruz, daha
sonra B noktasındaki izlenimini elde ederiz. Bu ardışık izlenimlerin nerden başlatılacağı
bizim tarafımızdan belirlenmediği gibi, daha da önemlisi bu izlenimlerin ardışıklık sırası
tersine de çevrilemez, yani geminin B noktasındaki izlenimi A noktasındaki izleniminden
önce gerçekleşmez. Tabi bu örnekteki gemi izleniminin B den A ya doğru tersine
çevrilememesi, geminin B den A ya doğru gitmesinin imkânsız olmasından dolayı değil,
ancak bu olay tersine doğru gerçekleşirse bunun artık başka bir olay olmasından
kaynaklanır.13 Dolayısıyla gemi örneğinde dikkat edilmesi gereken husus, öncelikle gemi
izlenimlerimizin tersine çevrilemezliği, ikinci olarak da bu izlenimlerin geminin nehirdeki
ardışık pozisyonlarına karşılık gelen belirli bir düzen içinde gerçekleşmesidir. Kant bu
örneği aşağıdaki gibi ifade eder:
Nehirde aşağı doğru yüzen bir gemi gördüğümde, geminin nehrin
aşağısındaki pozisyonuna dair algım geminin yukarıdaki pozisyonuna dair
algımı takip eder ve tezahürün kavranmasında gemiyi önce aşağıda sonra nehrin
yukarısında algılamam imkânsızdır. Dolayısıyla burada kavrayışımdaki algıların
ardışıklık düzeni belirlidir ve kavrayışım buna bağlıdır. (A 193/B 238)

12
Beck, “Once More unto the Breach: Kant’s Answer to Hume, Again”, s. 135.
13
Guyer, Paul, Kant and Claims of Knowledge, Cambridge University Press, Cambridge1987, s. 249.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4127
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

Görüleceği üzere, Kant’ın birinci örnekte ele aldığı durum sabit bir obje durumu iken,
ikinci örnekte bir ‘olay’ durumunun gözlemi söz konusudur. Bu örnekler aracılığıyla Kant,
her iki durumun izlenimleri ardışık olarak gerçekleşmesine rağmen, bir ‘olay’ ile ‘sabit bir
obje’ durumuna dair algılarımızı birbirinden ayırt etmemizi mümkün kılan bir kriter
sunmaya çalışır. Buna göre sabit bir obje durumunun algılanabilmesinin kriteri izlenimlerin
sırasının tersine çevrilebilirliğidir. Diğer taraftan, aynı objede iki farklı durumun ardışıklığı
olan ‘olay’ durumunu belirlemenin kriteri ise, izlenimlerin sırasının tersine
çevrilememesidir. Gemi örneğinde olduğu gibi, bir ‘olay’ durumunu izlenimlerin sırasını
tersine çevirerek elde edemeyiz, aksine izlenimlerimiz objede çıkan ardışık durumlara göre
gerçekleşmelidir. Dolayısıyla bir olay durumundaki duyu izlenimlerinin ardışıklığı tersine
çevrilemez, zorunlu olarak düzenli ve belli bir kurala göre gerçekleşir. Böyle bir kural ya da
düzenlilik objektif ardışıklığı, subjektif ardışıklıktan ayırt edebilmemizin zorunlu
koşuludur.14 Buna göre objektif ardışıklığın belli bir kurala göre, ki buradaki kural
nedensellik prensibidir, geçekleştiği kabul edilmeksizin objektif ardışıklık ile subjektif
ardışıklık durumlarını birbirinden ayırt etmemiz mümkün olmayacaktır. Kant bu durumu şu
şekilde ifade eder:
[Ev örneğinde] algıların bu serilerinde izlenimler kümesini birbirleriyle
bağlamak için belirli bir noktadan başlamayı zorunlu kılan belirli bir düzen
yoktur. Ancak bu kural, bir ‘olay’ın algılanması durumunda daima bulunacaktır
ve bu kural (bu tezahürün kavranmasında) birinin diğerini zorunlu olarak takip
ettiği bir algı serisi kurar. Dolayısıyla bizim durumumuzda, kavrayışımdaki
subjektif ardışıklığı, tezahürlerdeki objektif ardışıklıktan elde etmeliyim, çünkü
aksi takdirde subjektif ardışıklık tamamen belirsiz olacaktır ve tezahürlerin biri
diğerinden ayırt edilemeyecektir. Subjektif ardışıklık objedeki izlenimler
kümesinin bağlantısı hakkında hiçbir şey temin etmez, çünkü bu tamamen
keyfidir. Dolayısıyla, bu bağıntı, tezahürlerin izlenimlerinin öyle bir düzeninden
oluşur ki, buna göre olan bir şeyin kavranışı onu önceleyenin kavranışını bir
kurala göre takip eder. (A 193-194/B 238-239)
Buna göre Kant, algımızdaki bir ardışıklığın objektif ardışıklık olmasının ancak bu
ardışıklığın zorunlu bir düzende ortaya çıkmasıyla mümkün olduğunu, bu ardışıklığın
zorunluluğunun ise ancak olayın kendisinin belirli bir kurala göre gerçekleşmesiyle, yani
nedensellik yasasına göre zorunlu bir düzende ortaya çıkmasıyla mümkün olacağını ifade
etmiş olur. Ancak Kant’ın sunduğu argümanda, algımızdaki ardışıklığın zorunluluğundan
‘olay’ın kendisindeki ardışıklığın zorunluluğuna yapılan bu geçişte bir takım problemlerin
olduğuna işaret edilmiştir. Strawson’a göre buradaki hata, öncül ve sonuçta kullanılan
‘zorunluluk’ terimlerinin uygulandığı durumlar farklı olmasına rağmen bunların birbirleriyle
eşitlenmesinden kaynaklanır. Algımızdaki ‘objektif ardışıklık’ durumundaki zorunluluk,
olayın ortaya çıkışındaki zamansal sıra ile bu olayın algılanmasındaki zamansal sıranın
birbirine tekabül etmesi gerektiği anlamına gelir. Diğer taraftan sonuçta belirtilen
nedensellik yasasının ifade ettiği zorunluluk ise olayın kendisinin aşamaları arasındaki
ilişkinin zorunluluğunu ima eder. İkinci olarak, öncüldeki zorunluluk kavramsal veya
14
Hartnack, Justus, Kant’s Theory of Knowledge, Trn. M. Holmes Harsthorne, Hackett Publishing Company,
New York 2001, s. 78.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4128
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

analitik anlamda bir zorunluluğu belirtir. Yani B durumunun A durumunu takip ettiği bir
‘objektif ardışıklık’ ya da A dan B ye bir değişim durumu varsayarsak, B durumunun A
durumunu takip edeceği ve A’dan önce gelemeyeceğinin kavramsal olarak zorunlu olduğu
kabul edilecektir. Ancak argümanın sonucunda dile getirilen zorunluluk bu tür kavramsal bir
zorunluluk değil, ortaya çıkan değişimin bir öncül tarafından koşullandığını belirten
nedensel bir zorunluluktur. Dolayısıyla Strawson, ‘değişim olgusu üzerine temellenen
kavramsal zorunluluk’ ile bu değişimin ‘nedensel zorunluluğu’ arasında kurulan eşitliği
tuhaf bir çarpıtma olarak değerlendirir. 15
Ancak Guyer’e göre bahsedilen çıkarım hatası Kant’ın değil, Strawson’un kendi
hatasıdır. Çünkü Guyer’e göre Kant’ın ikinci analojide sunduğu argüman, birçok
yorumcunun düşündüğünün aksine, izlenimlerin tersine çevrilemezliğinden objenin
kendisinde gerçekleşen bir ardışıklığın zorunluluğu sonucuna doğru ilerlemez. Dahası
izlenimlerin tersine çevrilemezliğinin objektif ardışıklığın kriteri olmayacağı zaten açıktır.
Gerçekten de B izleniminin A izlenimini takip ettiğini, A-B izlenimlerinin tersine
çevrilemezliğinden çıkarsayamam, çünkü A,B izlenimlerinin tersine çevrilemezliğinin
bilgisi zaten ancak bu izlenimlerin A,B sırasında gerçekleşmesiyle mümkündür. 16 Benzer
duruma Melnick şu ifadeleri ile işareti, eder:
Tersine çevrilemezlik objektif ardışıklığı belirlememiz için bir kriter
olarak sunulamaz. Biz kavrayışımızın tersine çevrilemezliğini belirleyerek,
kavradığımız şeyin ardışıklığını belirleyemeyiz. 17
Bu durumda Guyer’e göre tersine çevrilemezliğin objektif ardışıklığın epistemik
imkânı bağlamındaki önemi, böyle bir olgunun bir olayın gerçekleşmesinin emaresi olarak
kullanılabilmesi anlamındadır. Yoksa Strawson’un yorumladığı gibi bir olayın
gerçekleşmesinin kriteri olması anlamında değildir. 18 Dolayısıyla izlenimlerin objektif
ardışıklığı izlenimlerin tersine çevrilemezliği üzerinden de temellendirilemezdir. Guyer bu
tespitin devamında objektif ardışıklığın zamanın kendisine refere edilerek de
bilinemeyeceğinin belirtir. Çünkü mutlak zamanın kendisi de algılanamazdır. 19 O halde
objektif ardışıklık ne tersine çevrilemezliği ne mutlak zamana referansla ne de
izlenimlerimiz üzerinden temellendirilemezse, objektif ardışıklık bilgisi nasıl mümkün
olacaktır? Guyer’e göre bu alternatifler mümkün olmadığından, bir olayın meydana
geldiğini ya da bir B durumunun A durumunu objektif bir zaman düzeninde takip ettiğini
bilmemizin mümkün tek yolu, B’nin A’yı bir kurala göre takip ettiği bilgisine sahip
olmamızdır. Bu durumu şu şekilde ifade eder:
Dolayısıyla Kant’ın düşüncesi şudur: Bir olayın gerçekleşmesinin
çıkarsanabilmesi için, her yerdeki izlenimlerin ardışıklığına bir kural ilave
edilmesinden başka bir alternatif geriye kalmaz, bu öyle bir kural ki; bununla bir

15
Peter F. Strawson, The Bound of Sense An Essay on Kant’s Critique of Pure Reason, Routlage
Press, London 2006, s. 137-138.
16
Guyer, Kant and Claims of Knowledge, s. 247.
17
Arthur Melnick, Kant’s Anologies of experience, The Universty of Chicago Press, Chicago and
London, 1973, s. 83.
18
Guyer, A.g.y.
19
Guyer, A.g.e. , s. 244.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4129
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

durumun (one state of affair) bir diğerini takip edebildiği ve dolayısıyla da aynı
zamanda bir izlenimin bir diğerini takip edebildiği çıkarsanabilir… yalnızca,
izlenimlenen bir durumun diğer bir durum tarafından takip edilmesi gerektiğini
söyleyen bir kural aracılığıyla, bir durumun diğerini takip ettiğini
çıkarsayabilirlim. Çünkü objektif durumların zamansal pozisyonu doğrudan
verilmez ve onların ardışıklığı aracılığıyla da zorunlu ardışıklık çıkarsanamaz
veya onların izlenimlerinin tersine çevrilemezliği aracılığıyla da çıkarsanamaz.
Çünkü onların izlenimlerinin tersine çevrilemezliği izlenimlenen durumların
ardışıklığının bir sonucudur. İzlenimlerin ardışıklığının zorunluluğu doğrudan
bilince de verilemez. Dolayısıyla objektif bir durumun yalnızca ardışık
olabileceğini ve eş zamanlı var olamayacağı sonucunun çıkarsandığı bir kurala
başvurmaktan başka geriye hiçbir şey kalmaz… Bir durumun diğeri tarafından
takip edilmesi gerektiğini dikte eden kural, Kant’ın nedensellik yasası ile
kastettiği şeyin ta kendisidir. Dolayısıyla ‘bir olay meydana geldi’ önermesi
ancak onu oluşturan durumların nedensel yasa tarafından birbirine
bağlanmasıyla mümkündür.20
Guyer’in bu yorumunu destekleyen Kant’a ait doğrudan ifadeler de bulunabilir:
Eğer bir şeyin olduğunu tecrübe edersek, o zaman daima onu önceleyen
başka bir şeyi bir kurala göre takip ettiğini varsayarız. Çünkü bu olmaksızın obje
açısından onun bir şeyi izlediğini söyleyemem, çünkü yalnızca benim
kavrayışımdaki ardışıklık eğer ondan önce gelen bir şeyle ilişkili olarak
ardışıklığı belirleyen bir kural yoksa, objede bir ardışıklık meydana geldiğini
varsaymam da beni doğrulayamaz. Dolayısıyla ben daima kavrayışımın subjektif
sentezini bir kurala referansla objektif hale getiririm ki, bu kurala göre kendi
ardışıklıklarında yani oldukları haliyle, tezahürler önceki durum tarafından
belirlenirler ve yalnız bu varsayım altında ‘olan’ bir şeyin tecrübesi mümkündür.
(A 195/B 240)
Sonuç olarak, Guyer’e göre Kant’ın sunduğu argüman bir şeylerin ‘olduğu’, diğer bir
ifadeyle durumların objektif ardışıklığının bilgisine sahip olduğumuz varsayımından yola
çıkar.21 Böyle bir bilgiye sahip olmamızın, ortaya çıkan bir olayın onu önceleyen başka bir
şeyi zorunlu olarak takip ettiğini ifade eden bir kuralı a priori olarak varsaymakla mümkün
olabileceği sonucuna ulaşır.
Bu tartışmalar ışığında ikinci analojide sunduğu argümanı yeniden ifade etmek faydalı
olacaktır. Kant’ın sunduğu argüman bir tezahürün kavranmasının daima ardışık olarak
gerçekleştiği olgusu ile başlar. Ancak bu durumda sabit bir obje durumu ile objedeki ardışık
bir durum arasında var olan ayırımın bilgisine nasıl sahip olacağımız problemi ortaya çıkar.
Bir kimse objede meydana gelen ardışıklığı, yani objektif ardışıklığı algımızdaki subjektif
ardışıklıktan elde edemez, çünkü bütün izlenimlerimiz ardışıktır. Benzer şekilde mutlak
zamana referansla da bilinemez çünkü mutlak zamanın kendisi de algılanamazdır. Son
olarak izlenimlerimizin tersine çevrilemezliği kriteri aracılığıyla da elde edilemez, çünkü

20
Guyer, A.g.e. , s. 248-249.
21
Paul Guyer, Knowledge, Reason and Taste: Kant’s Answer to Hume, Princeton Universty Press, Princeton
and Oxford 2008, s. 144.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4130
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

izlenimlerin tersine çevrilemezliği, izlenimlerin ardışıklığı bilgisine dayanır. Dolayısıyla


objektif ardışıklığı bilmenin objenin durumlarını, onları ardışık olarak belirleyen bir kurala
atfetmekten başka bir alternatif yoktur. Objektif ardışıklığı belirleyen böyle bir kural ardışık
durumlar arasında nedensel bir ilişkiyi barındırmalıdır. O halde bir objedeki ardışık
durumların bilgisine sahip olmak için, objenin ardışık durumları nedensel bir kural altında
gerçekleşmelidir. 22
Tartışmayı bitirmeden önce Dicker’in “bir B durumunun bir A durumunu kurala göre
takip etmesi” fikrinin ne anlama geldiğine dair sunduğu açıklamaya yer verelim. Bu
açıklama Kant’ın temellendirdiği nedensellik prensibinin ne anlama geldiğini tespit etme
hususunda oldukça yararlı görünmektedir. Örneğin sağlam bir yumurtanın varlığını A
durumu, kırık bir yumurtanın durumunu da B durumu olarak ele alalım. Bu durumda B’nin
A’yı bir kurala göre takip etmesi ne anlam ifade etmektedir? Öncelikle açıktır ki, bu A’nın
B’nin nedeni olduğu anlamına gelmez, çünkü sağlam yumurta kırık yumurtanın nedeni
değildir. Benzer şekilde her ne zaman A var olursa B’nin de var olacağı anlamına da gelmez.
Çünkü sağlam bir yumurtanın o şekilde kalmaya devam edebileceğini pek ala varsayabiliriz.
Dicker’e göre bu ifadenin anlamı şudur, her ne zaman A var olursa ve ‘yumurtanın yere
düşmesi gibi’, bir C durumu meydana gelirse o zaman B A’yı takip eder.23 Bu açıklama
doğrultusunda şunu ifade edebiliriz ki; Kant ikinci analojide herhangi bir deneysel
nedensellik yasasını değil, ancak genel olarak meydana gelen bir ‘olayın’ bir nedeni olması
gerektiğini göstermiştir. Dolayısıyla herhangi bir olay gözlemlediğimizde a priori olarak
bilebileceğimiz tek şey bu olayın bir nedeni olduğudur, ancak şu veya bu olayın nedeninin
ne olduğunu belirlemek ancak tecrübeyle mümkün olacaktır.

SONUÇ
Yaptığımız değerlendirme sonucunda, Kant’ın nedensellik kategorisinin zorunluluğu
için sunduğu argümanın, tüm tezahürlerin kavranmasının daima ardışık olarak gerçekleştiği
olgusu ile başladığını gördük. Ancak bu durumda sabit bir obje durumu ile objedeki ardışık
bir durum arasında var olan ayırımın bilgisine nasıl sahip olacağımız problemi ortaya çıkar.
Bu problem, Hume da dâhil, Kant’tan önce kimsenin gündeme getirmediği önemli bir
problemdir. Gerçekten de dikkatlice bakıldığında, bir kimsenin objede meydana gelen
ardışıklığı, yani objektif ardışıklığı algımızdaki subjektif ardışıklıktan elde edemeyeceği
açıkça görülür; çünkü bütün izlenimlerimiz ardışıktır. Bu durum, benzer şekilde mutlak
zamana referansla da bilinemez; çünkü mutlak zamanın kendisi de algılanamazdır.
Dolayısıyla, objektif ardışıklığı, diğer bir ifadeyle, bir olay durumunu bilmenin, objenin
durumlarını onları ardışık olarak belirleyen bir kurala atfetmekten başka bir alternatifi
yoktur. Objektif ardışıklığı belirleyen böyle bir kural ise, ardışık durumlar arasında nedensel
bir ilişkiyi dikte eden nedensellik kategorisidir. Böylece Kant, bilgisine sahip olduğumuzu
kabul ettiğimiz bir olay durumunun, ki bu husus Hume tarafından da kabul edilir,
tecrübesinin ancak nedensellik kategorisinin uygulanmasıyla mümkün olabileceğini
gösterdiğinin düşünür.
22
Eric Watkins, Kant and Metaphysic of Causality, Cambridge Universty Press, Cambridge 2005, s.
210.
23
Dicker, Kant’s Theory of Knowledge, s. 174.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4131
III. ULUSLARARASI MESLEKİ VE TEKNİK BİLİMLER KONGRESİ 2018, Gaziantep

KAYNAKÇA

Allison, Henry E. , Kant’s Transcendental Idealism An Interpretation and Defense,


Yale University Press, New Haven and London 1983.

Arthur Melnick, Kant’s Anologies of experience, The Universty of Chicago Press,


Chicago and London, 1973.

Desmond Hogan, “Kant’s Copernican Turn and the Rationalist Tradition”, The
Cambridge Companion to Kant’s Critique of Pure Reason, Ed. by Paul Guyer, Cambridge
University Press, Cambridge 2010.

Dicker, Georges, Kant’s Theory of Knowledge, Oxford University Press, Oxford 2004.

Eric, Watkins, Kant and Metaphysic of Causality, Cambridge Universty Press,


Cambridge 2005.

Graham, Bird, Kant’s Theory of Knowledge an Outline of One Central Argument in


the Critique of Pure Reason, Routledge & Kegan Paul The Humanities Press, London 1962.

Guyer, Paul, Kant and Claims of Knowledge, Cambridge University Press, Cambridge
1987.

Guyer, Paul, Knowledge, Reason and Taste: Kant’s Answer to Hume, Princeton
Universty Press, Princeton and Oxford 2008.

Hartnack, Justus, Kant’s Theory of Knowledge, Trn. M. Holmes Harsthorne, Hackett


Publishing Company, New York 2001.

Kant, Immanuel, Critique of Pure Reason, Trn. Paul Guyer and Allen Wood,
Cambridge Universty Press, Cambridge 2009.

Kant, Immanuel, Critique of Practical Reason, Trn. by Werner S. Pluhar, Hackett


Publishing Company, Indianapolis & Cambridge 2002.

Lewis, White Beck, “Once More unto the Breach: Kant’s Answer to Hume, Again”,
Essays on Kant and Hume, Yale Universty Press, New Haven and London 1978.

Peter, F. Strawson, The Bound of Sense An Essay on Kant’s Critique of Pure Reason,
Routlage Press, London 2006.

William H. Brenner, Elements of Modern Philosophy: Descartes through Kant,


Prentice Hall Press, U.S.A. 1989.

www.iksadkongre.org KONGRE TAM METİN KİTABI www.umteb.org

4132
View publication stats

You might also like