Download as docx, pdf, or txt
Download as docx, pdf, or txt
You are on page 1of 12

Ad-Soyad; Sevde TUNÇBİLEK

Konu: “Deli Deli Küpeli” filminin 12 Eylül 1980’le bağlantısı ve bu bağlantıyı


sağlayan unsurlar nelerdir?

Kelime Sayısı;2109

(Kanıtları gördüğü halde inkâr edenlere ithaftır...)

Yönetenler kendini fazla akıllı sanıyorsa, yönetilenlerin delirmesi çok normal


değil mi? Ancak bu böyle gitmez, kim bilir belki de bu fazla akıllıların (!) bir
kuyuya hapsedilebilmeleri için bir delinin atacağı ufacık bir taşa ihtiyaç var!

Cevat Fehmi BAŞKUT’ un “Buzlar Çözülmeden” adlı tiyatro eserinden


uyarlanan, yönetmenliğini Kartal TİBET’ in yaptığı, başrolünde Kemal SUNAL’ ın
oynadığı 1986 yapımı Türk filmi “Deli Deli Küpeli” ; Doğu illerinden bir kazada,
ulaşımın sağlanamadığı bir dönemde, tımarhaneden kaçan iki delinin yönetici
sanılması neticesinde gelişen olayları konu alır. Filmin amacı 12 Eylül 1980
askeri müdahalesinin haklı gerekçelerini izleyiciye yansıtabilmektir. Yazara ve
yönetmene göre; devletin başındaki yöneticiler yalnız menfaatleri
doğrultusunda hareket ederek, kendi içlerinde iktidar mücadelesine girişmiş,
halkın fakirliğini, cahilliğini, gereksinimlerini görmezden gelmişlerdir. Tıkanan
siyaset ve rafa kaldırılan demokrasi, askerin yönetime el koymasını zorunlu hale
getirmiştir. Bu maksatla filmde; darbeyle yasaklanan dört parti lideri ve onları
hizaya getirecek olan generalin birer temsili verilmiştir. Film; bu general üzerine
kurulmuştur. Kemal SUNAL doğrudan Kenan EVREN’ in yansımasıdır. Yönetmen;
EVREN’ in gerçek yaşamdaki konuşmalarını üzerinde ufak değişiklikler yaparak,
Kemal SUNAL’ ın ağzından tekrar ettirmiştir.

HACI karakterinin İslami çıkışlarıyla dikkat çeken Milli Nizam Partisi genel
başkanı Necmettin ERBAKAN’ ı, EŞKIYA YILANOĞLU 1980 öncesi bütün faili
meçhul cinayetlerin sorumluluğu üzerine yüklenen milliyetçilerin başı olan
Alpaslan TÜRKEŞ’ i, KARAMURATOĞLU ise Türk siyasetinin KARAOĞLAN’ ı
Bülent ECEVİT’ i temsil eder. Filmde ağırlıklı eleştiri ise Süleyman DEMİREL’ e
dir. Bu deli hastanesinin ağzından doğrudan verilir aslında;
-Merhaba. Ben akıl ve sinir hastalıkları hastanesinin müdürü Süleyman DEMİR.

Ayrıca halkın “Kurtar bizi baba!” diye feryatta bulunduğu isim kuşkusuz yine
odur. Film de ufak bir detay daha göze çarpmaktadır; Demirel’i filmde temsil
eden karakter Şeref HAKTANIR’ dır. Hak-hukuk denilince akla doğrudan adalet
kavramı gelir ki Demirel’in kapatılan partisi; Adalet Partisi’dir. Bu dört lider
filmde çıkarcı, istifçi ve ahlaksız olarak yansıtılmış, onların bu vaziyetleri halkın
ezilmişliğine neden olarak gösterilmiştir.

Asker’ in yönetime el koyarak halkı içinde bulunduğu harap ve bitap durumdan


kurtarışını anlatan “Deli Deli Küpeli” filmi, başrol olarak kullandığı “kaymakam”
karakteri, darbenin komutanı Kenan EVREN’ dir. Onun düşünceleri, konuşmaları
ve hatta günlük yaşamına kadar bütün özellikleri tıpatıp benzetilmiştir. Filmde
deli kaymakamın, yöneticiliğe soyunan Evren’in halka hitaplarındaki benzerlikler
aşağıda verilmiştir; (Açık renkler film, koyu ve altı çizili yerler Kenan EVREN)

Öncelikle; Kenan EVREN, askerin yönetimde kaldığı sürece her türlü problemin
çözülmeye çalışılacağını ancak bunun için halkın askere sahip çıkmasının ve
kendisinden istenileni şartsız olarak yerine getirmesinin zorunlu olduğunu
savunur;

Nasihatlerimi tutmandan memnun oldum. Nasihatlerimin tamamını


tuttuğunu elde ettiğin başarılarla gösterdin. (Naim Süleymanoğlu’na)

12 Eylül harekatının hiçbir ideolojik yanı olmadığı, memleketin bütün


sorunlarını çözmeye azmettiği bir kere daha görülecek. (2 Nisan 1983)

Filmde ise kaymakam bunun karşılığı olarak şöyle söylemiştir;

-Bana inanın bütün dediklerimi yapın. Bakın göreceksiniz aşamayacağımız


hiçbir engel kalmayacak!

Kenan EVREN, her zaman tasarrufun önemine değinmiş, abartıdan uzak


durulması gerektiğini öğütlemiştir;

Sakın ola ki, Atatürk’ün heykelinden daha azametli olmasın bir, fazla para
verilmesin iki. (Heykelinin açılış töreni için gittiği Alaşehir’de hemşerilerine)

Filmde ise Kaymakam tek cümleyle bunu vurgulamıştır;

-Bir daha böyle cafcaflı törenler istemiyorum!


Evren Paşa’nın eğitim konusunda fazlaca söylemleri mevcuttur, bunlardan
bazıları şunlardır;

Ne zamanki, yüzde 99’lar seviyesine çıkacağız, işte o zaman çağdaş


medeniyetler arasında yerimizi alacağız. Öğrenmek ve bilmek için evvela
okuma-yazmayı bilmek gereklidir.

Şimdi tüm Türk erkeklerine hitap ediyorum; çocuklarınızı okutunuz. (28 Mart
1981-Manisa)

Filmde de birçok kere bu konuya değinilmiştir; Kaymakam bir konuşmasının


sonunda şöyle demiştir;

-“Üstelik bu çocukları soğukta bekletmeye hakkımız yok. Onların yeri


sınıflarıdır.”

Başka bir diyalogda da;

-“Kız daha ufak. Oğlan ilkokuldan sonra okuyamadı. Aylak aylak dolaşıyor.

-Olur mu öyle şey! Bundan sonra gündüzleri otelde ayak işlerine bakıp para
kazanacak, gece de oturup ders çalışacak. Sene sonunda da ortaokul
imtihanlarına girecek!” denilerek eğitim konusuna temas edilmiştir.

EVREN’ in yönetimi devraldıktan sonra “dilekçe” mevzuu ile ilgilendiği


bilinmektedir;

Biz onu dilekçe suistimali olmasın diye yaptık. Her önüne gelen iki satır yazıp
gönderiyor. Birde bakıyorsunuz 500 imzalı dilekçe. (15 Ocak 1981-Konya)

Filmde konu ile alakalı memnuniyetsizlik şu şekilde belirtilmiştir;

-Peki bunlar ne güne duruyor?

-Aman efendim bunlar köyün resmi belgeleri! Bütün köyün dilekçeleri bunun
içinde.

-Dosyanın içinde durduktan sonra ne işe yarar? Bundan sonra dilekçeyi


kaldırdım. Yakın bunları da bir işe yarasın!

EVREN’ e göre sokakların temizliği ve çalışmak çok önemlidir;


Çalışmamak bir hüner değildir. Çalışmak hünerdir. İnsan çalışmak için
yaratılmıştır. (31 Ekim 1982-Adana)

Yine günlüğünden bir sayfada yazdığı şu mısralarda aynı düşüncenin


etkisiyledir;

Sokaklar bal döksen yalanır cinstendi. Meğer bir haftadır temizlerlermiş.


Hatta dedim ki;

“Bu vatanın korunması için ne lazımsa, hepsini yapacağız. Buraya ve bu gibi


şehirlere gelişimizin bir faydası daha oluyor. Şehirler bir hafta, on gün
içersinde temizleniyor, gül gibi oluyor. (24 Haziran 1982-Zonguldak)

Onun sokakların temizliği konusundaki hassasiyeti de filmin içinde yer


bulmuştur;

Boş oturmaktan büyük kabahat mi olur? Herkes eline kazma kürek alsın. Boş
oturacağınıza kasabanın içindeki yolları açacaksınız. Bari kasabamızın yolları
temiz olsun.

EVREN’ e göre her şeyin başı çalışmaktır;

Bir tek noksanımız vardır, o da çalışmak, çalışmak, çalışmaktır. O halde onu


yerine getirebilmek için elbirliğiyle çalışacağız, her zaman çalışacağız ve sevgili
hemşerilerim birlik beraberlik içerisinde olacağız. (10 Nisan 1987-Kula)

Aynı şekilde kaymakam içinde;

Şimdi herkes işinin başına çok çalışmak zorundayız!

Memleket’in bütün sorunlarına el atmaya azmetmiş EVREN, sağlık konusunda


oldukça duyarlıdır;

Geçen gün gözümü bağışladım. Birkaç gün sonra da bir aşı kampanyası
başlatmak ve kötü alışkanlıklardan vazgeçme seferberliği ilan etmek
istiyorum. (15 Aralık 1985-Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi)

Filmde aşı ve sağlık konusu da yer bulmuştur;

-“Evet çocuklar aşı çok lüzumlu bir şeydir. Aşı olmayan ne olur? Hasta olur. O
yüzden herkesin aşı olması lazım. Aşı kampanyasını başlatıyorum. Buyurun. Hiç
acımayacak korkmayın.”
EVREN’ in, “Bırakalım bu politikacılar biraz daha batsın! (31 Aralık 1979)”
anlayışı filmde çok defa işlenmiştir;

-Aman Kaymakam Bey malım bedava gidecek, iflas ederim. (oduncu)

-Bundan önce attığın kazıklara say sende.

-Bu milletin hali ne olacak? (Fırıncı)

-Valla bilmem.

-Sus! Bundan sonra ekmeğin fiyatı 50 bin.

-Batarım!

-Ceza olarak da bugün elindeki bütün ekmeği bedava dağıtacaksın!

-Battım!

-Geber!

EVREN’ in mülkiyetle ilgili anlayışı şöyledir;

Sevgili Hemşerilerim; biraz da size Anayasamızda mülkiyet ve miras haklarına


dair yer alan haklardan bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, mülkiyet kutsal
bir haktır. Yalnız insanlarda değil, başka yaratıklarda bile mevcut bulunan bir
duygudur. (4 Kasım 1982-Radyo)

Filmde ise şu diyalog verilir;

-Olmaz! Kanun var, anayasa var, mülkiyet hakkı kutsaldır.

-Evet mülkiyet hakkı kutsaldır!

EVREN, şahsi çıkarların, devlet menfaatlerinin üstünde tutulmasına kati suretle


karşı çıkmıştır;

Kendi menfaatlerini ön planda tutan ağaların bu faaliyetlerine asla müsaade


edilmeyecektir. (17 Eylül 1980)

Filmde kaymakam ve kahveci arasında geçen diyalog da benzerdir;

-Fakat angarya bu! Kanunen yasak.


-Tabi işine gelmedi değil mi kahveci efendi. Millet otursun çay kahve içsin, sen
de para kazan. Olmaz kanunu değiştiriyorum!

Yine aynı şekilde kaymakam, ŞEREF HAKTANIR’ a olan kızgınlığını aynı şu


gerekçeye dayandırmıştır;

-“Sus! Götürün bunu. Bunlar menfaatleri için her türlü haltı yerler.”

Ayrıca yukarıda geçen “kanun değiştirme” konusu darbenin yapıldığı günden


itibaren gündemi meşgul etmiştir. Tıpkı kaymakamın dediği gibi Devlet Başkanı
da “61 anayasası dediğiniz elbise bize bol geldi, içinde oynamaya başladık.(14
Ekim 1980)” dedi ve 82’de anayasa değişikliğine gidildi.

EVREN’ in en çok eleştirilen özelliği idam taraftarı olmasıdır;

Adam geliyor bir minibüs dolusu insanı tarrrr diye tarıyor bu nu asmayalım da
besleyelim mi? (28 Nisan 1985)

Bir adam tasavvur ediniz ki, eline silah alacak, sekiz kişiyi, on kişiyi, yirmi kişiyi
hayvan boğazlar gibi boğazlayacak, öldürecek, sonra da ben onu idam
etmeyeceğim. İdam etmek bizim dinimizde de, Hristiyanlık dininde de vardır.
(1 Mayıs 1981-Ordu Denetleme)

Filmde de Kemal SUNAL gördüğü her haksızlık karşısında çözüm olarak idamı
savunmuştur;

-A bak cezasını kendi buldu! Asalım gitsin. Darağacı hazırlayın çabuk!

-Hem halkın yiyeceğine pislik karıştırıyorsun, hem de Allah diyorsun. Asalım mı


hâkimciğim?

Aynı şekilde “işkence” konusu da hem içeriden hem de dışarıdan yoğun tepkiye
sebebiyet vermiştir;

Bir an için işkence yapıldığı kabul edilse bile, işkence sanıktan doğru cevap
almak için yapılmaktadır. Eğer doğru olmayan uydurma cevaplar verilirse,
işkencenin gayesi doğru cevap almak olduğuna göre, işkencenin dozu
arttırılacaktır. (Erzincan 3.Ordu 2 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi, 24 Ocak 1984
tarih ve Esas 982/160, Karar 984/5)
Filmde tam olarak “işkence” adı telaffuz edilmemesine rağmen bu konuya
değinilmiştir;

-“Hâkimcim bunların üçünü de al götür. Sabah 20, öğlen 20 yok 30, akşam
yemekten önce 40 sopa atılsın. Çok bağırırlarsa 10 sopa daha attır.”

1980 döneminde ve filmde karar verme şekillerindeki tekelliğin benzerliği de


oldukça dikkat çekicidir;

Ben başkan olarak kanun teklifini okutuyorum, tümü üzerinde söz almak
isteyen var mı diye soruyorum. Olmuyor. O halde maddelere geçilmesini
vazediyorum, kabul edenler etmeyenler, kabul edilmiştir! (1982 Anayasası’nın
hazırlanma süreci-25 Eylül 1980)

Filmde ise;

Odunlarına el koyulmuştur. Halka bedava dağıtacaksın!

-Kanuna aykırı bu Kaymakam Bey!

-Kanuna aykırı mı hâkimciğim?

-Hayır! Usule uygundur! Dağıtılsın!

Buna rağmen EVREN Paşa her şeyi usule uygun yapmış, yargıyı mahkemeye
bırakmıştır;

Onun için bizden evvel yapılan işlerin hesabını biz sormuyoruz. Hesabını
mahkemelere verdik. Mahkemelerin tutukladıklarına ses çıkarmıyoruz.
Şeriatın kestiği parmak acımaz derler. O halde mahkemelerin verdiği karara
biz uyarız. (14 Ekim 1980-Diyarbakır)

Filmde kaymakam da muhakeme yapılacak mahkemelerin kurulmasını


istemiştir;

-Asamazsınız beni. Yapmayın Müslümanlar. Bu cinayettir, mahkemesiz olmaz!

-Doğru söylüyor. Mahkemesiz olmaz.

-Derhal mahkeme kurulsun, biz de bir muhakeme edelim.

Sürekli hükümet değişikliklerini, ülkedeki döviz ve petrol eksikliği, halkın


mağdur durumda olması ülkeyi 12 Eylül’e sürüklemiştir. Bu zaruri ihtiyacı başta
Kenan EVREN ve yanındaki dört paşa, canları pahasına gidermek için ülke
idaresini ele geçirmişlerdir;

Biz bu memleketi Atatürk yoluna getirebilmek için, kellemizi ortaya koymuş,


bir koruma ve kollama harekâtı yapmışız. (1 Haziran 1983-Çorum)

Bu can mevzusu kaymakam üzerinde de etkilidir;

-“Halkın acısını dindirmek için yapamayacağım şey yoktur. İcap ederse canımı
bile veririm.”

-“Bizim gibi kellesi koltuğunda olanların bir eli tetikte olmalı!”

Tabi en temel benzerlik ise anayasa, kanun ve özgürlüklere bakış noktasındadır


ki bu görüş diğer bütün davranışlara temel teşkil etmektedir;

Anayasa değişikliği konusunda da kesin konuştum; “Eğer o değişiklik bu


milletin hayrına değil ve benim prensiplerime uymuyorsa ve o değişiklikle bu
milletin, bu devletin idaresi mümkün değilse, çeker giderim.” (18 Ekim 1985-
Kastamonu)

Hudutsuz ve sınırsız hak ve hürriyet olamaz. Eğer böyle bir hak ve hürriyet
anlayışı kabul edilirse, kalkmış insanlar arasında eşitlik ortadan kalkmış olur.
Çünkü gerek kendisinin, gerek mensup olduğu bir zümrenin kaba kuvveti veya
ekonomik gücü sayesinde birtakım insanlar, diğerlerinin hak ve hürriyet
sahalarına girerler. (30 Ekim 1982-Erzurum)

Kemal SUNAL ise;

Ben öyle özgürlüğün anasını avradını..Halkı kazıklamak diye özgürlük hangi


kitapta var? Namuslu adamlar korunsun diye kanun var. Kanun namussuzu
koruyacaksa o kanunu kaldırıyorum!

12 Eylül 1980 tarihinde yapılan askeri darbe ile ülke yönetimine el konulması ve
Türkiye'deki bütün özgürlükler askıya alınmasından sonra yasama ve yürütme
yetkilerini kullanmak üzere Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren başa
geçmiştir. Bu bütün güçlerin tek kişide toplanması durumu filmde belirtilmiştir;

“Devlet de hükümet de benim bundan sonra!”


“Deli Deli Küpeli” filminin kaymakamı Kemal SUNAL ve Türk Siyasi tarihinin en
etkili generallerinden biri olan Kenan EVREN arasındaki benzerlikler bununla da
sınırlı kalmaz nitekim Bu iki karakterin tuttuğu takım bile aynıdır. Mahkeme
sırasında Fenerbahçeli olduğunu belirten kaymakamı, 27 Şubat 1982’ de yaptığı
bir konuşmada “Evet, ortaokulu Fenerbahçe’de stada yakın bir yerde
okumuştum. Fenerbahçeliliğim oradan gelir.” diyerek tasdik etmiştir. Bir
tanesinin asker, bir tanesinin kaymakam olması bile onları farklılaştırmaz.
Filmde yaveri kaymakama şöyle der: “Sen kaymakam değil, paşasın paşa!”
Bununla birlikte filmde kaymakamın konuşmalarında dini söylemlere sıkça
rastlanır ki EVREN’ in de birlik mesajı verirken ve hatta idamı haklı göstermeye
çalışırken bile ayetleri araç edindiği bilinmektedir. Cumhurbaşkanlık görevini
yürüttüğü esnada EVREN’ in “kasket ve baston” kullanmasını, kendisini Atatürk’
e benzetme çabası olarak nitelendirmişlerdi ve Evren bunları, böyle bir amaç
gütmeksizin kullandığını söylemişti. (1986-Resim sergisi gezerken) Film boyunca
Kemal SUNAL’ ın da bu aksesuarları kullanması dikkat çeken bir başka ayrıntıdır.
EVREN, sivil partileri tencereyi pisletmekle suçlarken (15 Ocak 1985-Konya),
kaymakam Karamuratoğlu’ nu “halkın yemeğine pislik karıştırmak” tan mahkûm
etmiştir. İkisi de bu pisliği yapanlara “ağa” diye hitap etmektedir. Filmde çok
alakasız görünen sahnelerde bile derin manaların bulunduğunu söylemek
mümkün zira; kaymakam ilk konuşmasını bitirirken durduk yere
“Afyonkarahisar madensuyu” diye bağırmıştır. Peki, adı geçen ilin Kenan
Evren’in memleketi olması yalnızca tesadüf müdür? Yedi yıl boyunca yurt içinde
geziler düzenleyen EVREN halk tarafından sürekli davetler almaktadır. (Arzumuz
var Evren Paşa, bir yol da Kırşehir coşa, karşılarız koşa koşa, Kırşehir’e küs
müsünüz? (23 Temmuz 1983-Kırşehirli bir vatandaş). Filmde ise Anadolu
insanının temsili Hatice bu çağrı görevini üstlenir ve kaymakama “Bir gün
mutlaka bize de gelin.” der. Ve son olarak halkın kurtarıcı gözüyle baktığı, kimi
zaman sert ve disiplinli kimi zaman kendisinden beklenmeyecek kadar esprili bu
iki deli, her şeyin bir sınırı olduğunu bilmektedirler. Kenan EVREN; “Gün gelecek
gideceğiz.”(1986) derken kaymakamın hitabı daha duygusaldır;

“Yarın öbür gün buzlar çözülür, yollar açılır, bana da gitmek düşer.”

Sonuç olarak 1986 çekimi “Deli Deli Küpeli” filmi, 12 Eylül 1980 “Bayrak
Harekâtı” nin zaruriyetini ve getirilerini halka tasdik ettirebilmek maksadıyla
çekilmiştir. Filmde müdahaleyle siyasi yasağa maruz kalan dört lideri; Necmettin
ERBAKAN, Alpaslan TÜRKEŞ, Bülent ECEVİT ve Süleyman DEMİREL, halkı
yönetmek yerine dört bir yandan sömüren birer ağadır. Dönemin tartışmasız
tek hâkimi Orgeneral Kenan EVREN ise filmin başrolüdür. EVREN, bir
kahramandır çünkü , askeri müdahale yapılmadan önceki dönemde devletin
başındakiler, halka hizmet götürmemiş, onları cehaletin karanlık odalarına
hapsetmiş, ve kendi kaderleriyle baş başa bırakmıştır. Siyasi çatışmalar
Anadolu’yu yangın yerine çevirmiştir. Dışarıdan, EVREN’ in elinin değmesiyle; bu
lavlar zamanla soğuyup katılaşacaktır.

Askeri darbenin yapılmasıyla, zamanın ortasında bir delik açılmış, bir


süreliğine her yer buz tutmuştur. Cehennem sıcağına benzeyen iktidar alevi
tekrar yanmadan bir şeyler yapılmalıdır. Hem de hemen! Buzlar çözülmeden!

Sevde
23.01.2010
18.41
Kaynaklar
 “Kenan EVREN’ in Yazılmamış Anıları”-Baskın ORAN (Bilgi Yayınevi-Eylül
1990)
 “Tank Sesiyle Uyanmak”-Hasan CEMAL (Ankara Bilgi Yayınevi,1986)
 “12 Eylül Öncesi ve Sonrası”-Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliği (Haz.)
(Ankara, TTK Basımevi, 1981)
 “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Orgeneral Kenan EVREN’ in Söylev ve
Demeçleri” (Ankara Başbakanlık Basımevi,1982)
 Vikipedia-Vikisöz

You might also like