Professional Documents
Culture Documents
Tanrıların Gölgesi-John Gwynne-MARTI YAYINLARI
Tanrıların Gölgesi-John Gwynne-MARTI YAYINLARI
* Eski Nors dilinde “Völva’nın kehaneti” anlamına gelir. İskandinav mitolojisinin baŞ'
lıca kaynaklarından biri olan Nesir Edda’nın altmış kıtadan oluşan ilk ve en ünlü şiiri
olup dünyanın yaratılışı, yaklaşan sonu ve ardından yeniden doğuşu hakkında tanrı
Odin’in bir völva (kadın kâhin) ile diyalogunu anlatmaktadır, (ç.n.)
BÖLÜM BİR
ORKA
9
|OHN GWYNNE
10
TANRILARIN GÖLGESİ
11
JOHN GWYNNE
12
TANRILARIN GÖLGESİ
13
JOHN GWYNNE
14
TANRILARIN GÖLGESİ
15
JOHN GWYNNE
16
TANRILARIN GÖLGESİ
17
JOHN GWYNNE
18
TANRILARIN GÖLGESİ
19
BÖLÜM İKİ
VARG
20
TANRILARIN GÖLGESİ
21
|OHN GWYNNE
22
TANRILARIN GÖLGESİ
23
|OHN GWYNNF
24
TANRILARIN GÖLGESİ
25
|OHNGWYNNE
26
TANRILARIN GÖLGESİ
27
|OHN GWYNNE
28
TANRILARIN GÖLGESİ
29
[OHN GWYNNE
30
TANRILARIN GÖLGESİ
31
JOHN GWYNNE
* ölülerin son anlarını ortaya çıkarmak için düzenlenen büyülü ayin, (e.n.)
32
BÖLÜM ÜÇ
ORKA
33
JOHN GWYNNE
34
TANRILARIN GÖLGESİ
35
|OHN GWYNNE
36
TANRILARIN GÖLGESİ
37
JOHN GWYNNE
38
TANRILARIN GÖLGESİ
39
|OHN GWYNNE
40
TANRILARIN GÖLGESİ
“İzlerini bir nehre kadar takip ettim,” diye devam etti Thor
kel. “Tepelerden Skarpain Nehri’ne dökülen pek çok akarsudan
biri. Kıyıya çekilmiş üç teknenin izi vardı. Asgrim ve Idrun’u
kim katlettiyse nehirden gidip izini yok etmiş.”
Guövarr başıyla onayladı. “Araştıracağız.”
Orka, Guövarr’ı sıkıştırmayı düşündü. Yanma kaç mızrakçı
alacaktı, tazı kullanacak mıydı, Skarpain Nehri’nin yukarısına
birilerini ya da teknelerini gönderecek miydi?
Bunun yerine Thorkel ve Breca’ya baktı.
Bu bizim meselemiz değil. Bizim sorunumuz değil.
“Eve gidiyoruz,” dedi ailesine, sonra dönüp ilerlemeye baş
ladı.
41
BÖLÜM DÖRT
VARG
42
TANRILARIN GÖLGESİ
43
|OHNGWYNNE
44
TANRILARIN GÖLGESİ
45
|OHN GWYNNE
46
TANRILARIN GÖLGESİ
47
JOHN GWYNNE
48
TANRILARIN GÖLGESİ
49
10HN GWYNNE
50
TANRILARIN GÖLGESİ
51
|OHN GWYNNE
Leif güldü.
“Sen köle Varg’sın ve artık benim kölemsin. Benim malım
sın. Bana aitsin. Leif Kolskeggson, öldürdüğün adamın oğlu.”
Leif yanındaki adamlardan birine baktı. “Bu köpeğe bir tasma
ve zincir takın.” Mızrağının ucunu Varg’m göğsüne dokundura
rak gövdesinin üzerinde gezdirdi. Bıçağın kenarını Varg’m ka
burgaları boyunca yavaşça kaydırdığı sırada bir çizgi çekti, he
men sonra kan akmaya başladı. “Kanını akıtacağım ama ölüm
senin için çok büyük bir iyilik olur,” dedi Leif. Mızrağını yere
saplayıp Varg’m yanma çömelerek silahı var mı diye kontrol
etti. Leif, Varg’m pelerininin içine uzanıp sikke kesesini çıka
rırken metalin şıngırtısı duyuldu.
“Babamdan çaldığına şüphe yok,” dedi Leif, ardından
Varg’m yüzüne tükürdü. “Seni ata zincirleyip çiftliğime kadar
sürükleyeceğim,” dedi yavaşça. Sözlerini dikkatle seçiyor, öfke
sesini titretiyordu. “Oraya vardığımızda kırbaçlanacaksın, artık
dayanamayacak noktaya gelene kadar. Kemiklerin gözükene
kadar. Sonra seni tekrar çalıştıracağım. Benim için. Kokuşmuş,
sefil hayatının geri kalanını, bana para kazandırmak için harca
yacaksın.”
Debelenip kıvrılan Varg bir elini kurtarınca çizmeli ayaklar
tekmeleri yağmur gibi savurdu. Tekrar acıyla kıvrandı, nefesi
kesilerek yere yığıldı.
“Bacağım,” diye inledi yakınlardan bir ses. Varg’m satırla
vurduğu adamdı. Satır hâlâ bacağında saplıydı.
“Piç köle beni kesti ve kaburgalarımı kırdı,” diye hırıldadı
başka bir ses. Bir ağaca yaslanmış oturan kadındı, elini böğrün
deki siyah parlak yaraya bastırmıştı. Leif ayağa kalkıp adama
doğru yürümeye başladı. Eğilerek satırın tahta sapını tutup, tiz
bir çığlık atan yaralı savaşçının bacağından çıkardı. “Orl, yara
larına bak,” diye emretti Leif, hâlâ ateşin yanında oturmuş tazı
sını okşayan adama. Alevler sönmüş, tüyleri parça parça karar
mış tazı inliyordu. Orl ayağa kalktı, yaralı adamla kadına doğru
52
TANRILARIN GÖLGESİ
53
|OHNGWYNNE
54
BÖLÜM BEŞ
ELVAR
55
|OHNGWYNNE
56
TANRILARIN GÖLGESİ
57
IOHN GWYNNE
58
TANRILARIN GÖLGESİ
59
|OHN GWYNNE
60
TANRILARIN GÖLGESİ
61
JOHN GWYNNE
Uzun boylu bir adam öne çıktı. Kürk ve fok derisine sarın-
mıştı; elinde bir mızrak, kemerinde kabzası mors dişinden oyul
muş uzun bir bıçak vardı. Sakalındaki çok sayıda örgü, kemik
halkalarla bağlanmıştı.
“Ben Hrut, îskalt Mevkibeyi,” dedi adam.
Mevkibeyi! diye düşündü Elvar. Adamı tepeden tırnağa süzdü.
Altınların veya gümüşlerin nerede? Kılıcın, zırhın nerede? Ana
karada bir mevkibeyinin tuvaletine bile girmene izin verilmez.
“Adamda Berak adında yaşayan birini tanımıyorum,” dedi
Hrut.
“Onu gayet iyi tanıyorsun,” dedi Agnar. “Fakat LEKELİ ol
duğunu bilmiyor olabilirsin!” Bu sözcüğü haykırırken tükürüğü
havada uçuştu. “Ona tanrıların eli değdi, size yalnızca kan ve
kıyım getirecektir. Onun gibileri koruma.”
Elvar, kalabalığın arkasında bir hareketlenme gördü. Uzun
boylu, omuzlarına beyaz tilki postundan bir pelerin atmış mız
raklı bir adamdı. Yanındaki muhtemelen en fazla yedi sekiz kış
görmüş küçük bir kızla konuşmak için eğildi. Kız başıyla onay
ladıktan sonra kulübelerin arasından geçerek sahil boyunca ko
şar adım uzaklaşmaya başladı.
“Orada,” diyen Elvar, mızrağıyla Agnar’a hızla uzaklaşan
çocuğu işaret etti.
Agnar, Hrut’un etrafından dolanarak ilerledi ama mevkibeyi
sağma bir adım atarak Agnar’ın önüne geçti.
Agnar durup omzunun üzerinden Elvar’a baktı.
“Kızı takip et,” dedi. Kılıcını çekmesiyle kan havada uçuştu.
Elvar’m her gün çalıştığı bir hareketti, çekilen kılıç soldan sağa
çapraz bir saldırıya dönüşüyordu. Agnar, manevrayı kalkanının
arkasına saklamış, Hrut ancak çeliğin parıltısını gördüğünde
durumun farkına varabilmişti. Mızrağını hareket ettirip geriye
doğru sendelemek için tek bir fırsatı vardı ama Agnar’ın kılıcı,
mızrağın sapını yarıp geçerken kılıcın ucu Hrut’un sakalını, çe
nesini ve altdudağım kesti. Kan fışkırarak dişleri havaya saçıldı.
62
TANRILARIN GÖLGESİ
63
|OHN GWYNNE
64
TANRILARIN GÖLGESİ
65
BÖLÜM ALTI
ORKA
66
İANRII ARIN (»öl (»İSİ
67
|(>HN (.WYNNE
68
TANRILARIN GÖLGESİ
69
|< )|IN(iWYNNF
70
TANRILARIN GÖLGESİ
71
|OHN GWYNNE
72
TANRIIARIN GÖLGESİ
73
BÖLÜM YEDİ
ELVAR
74
TANRII ARINI CîöLGF.Sl
yanm daire şeklinde bir çit vardı. Tahta kazıklar, vaesen’l ere
karşı korunmak için hinlerle işaretlenmişti. Bu yükseklikten
hâlâ kumsaldaki belli belirsiz lekeleri, çakılların üzerinde savaş
alanını gösteren cesetleri ve kanı görebiliyordu.
Çok büyük bir çatışma değildi, neredeyse başladığı anda bitti.
Agnar, Mevkibeyi Hrut’u öldürmüş ve bir düzine kişi daha
Ölüm İttifakı’nm kalkan duvarına düşmüştü. Bu manzara diğer
köylüleri silahlarını bırakmaya ikna etmeye yetmişti. Ölüm İtti
fakı’ndaki tek zayiat, Thrud’un baldırına saplanan oktu. Elvar,
onun rüzgâr ve karla sürüklenerek kendisine doğru gelen kü
fürlerini, geride kaldığı için duyduğu öfkeyi hâlâ duyuyordu.
Agnar, tutsaklara göz kulak olması için Thrud’un yanında bir
düzine savaşçı daha bırakmıştı. Yirmi altı tanesi ise ormanlık ve
karla örtülü tepelere doğru şeflerini takip edecekti.
Agnar ağaçlara doğru birkaç adım atarken Sighvat, “Ayağa
kalkın,” diye bağırdı.
“Hundur, bize yol göster,” dedi Agnar, köleye. Toprağı kok
lamak için çömelmişti; burnu hafif bir kar örtüsünün arasmda
titizlikle araştırma yapıyor, arkasından hantalca ilerleyen Si-
ghvat’ın tasmasına sıkıca bağlanmış zinciri sertçe çekmesiy
le sıçrıyordu. Elvar, tıpasını kapatıp matarasını kemerine astı,
eldivenini tekrar taktı. Ayağa kalkarken karla ve buzla kaplı
bir kayanın üzerinde kaydı. Kolunu kavrayan bir el düşmesini
engelledi, dönüp baktığında BiörrTa göz göze geldi. Hiç dü
şünmeden onun saf tebessümüne karşılık verdi. Adam tutmaya
devam edince, kadın sallayarak kolunu kurtardı. Kalkanını sır
tına astı. Grend; Elvar ile Biörr’un arasına girerek ona ters ters
baktı.
Biörr gülümseyerek uzaklaştı.
“Yalnızca yardım ediyordum,” diyerek Elvar’a baktı. “Sanı
rım baban benden hoşlanmıyor.”
O benim babam değil, diye düşündü Elvar. Sonra gölgelere
doğru ilerlemeye başladılar.
75
|OHN GWYNNE
76
JOHN GWYNNE
78
TANRILARIN GÖLGESİ
79
|OHN GWYNNE
80
TANRII ARIN GÖLGESİ
81
JOHN GWYNNE
dırdı. Savaşçının kolunu tutup başını salladı, kan oluk oluk akı
yordu. Barbarca bir büküşle et, tendon ve kas parçalandı, kemik
çatladı. Savaşçının çığlığı yükselirken kolu trolün elinde kaldı.
Başını sallarken sırtındaki ve boynundaki kaslar titriyordu.
İnleyerek can çekişen savaşçı, boynuzlarından düşerek iki sa
vaşçıya daha çarptı.
Mızraklar yağmur gibi inmeye başlamıştı, biri trolün omzu
na saplandı. Diğeri kaburgalarının arasına girdi, irin gibi kan
sızmaya başladı. Trol haykırarak sopasını savurdu. Başka bir
kalkanı parçalayarak onu tutan kadının kolunu kırdı. Kadın sen
deleyerek geriledi, trol sopasını kaldırıp onu takip etti.
Elvar fırladı, Grend onu izledi. Trolün sopası havada ıslık
çalarak kolu kırık kadının üzerine inerken koşup yandan hamle
yaptı. Islak bir şamar, kırılan kemiklerin çıtırtısıyla sonlandı.
Kadın deri bir çuval içindeki parçalanmış kemik yığını gibi, ta
nınmaz bir halde ölmüştü. Kan, sis gibi havada asılı kaldı.
Agnar trolün arkasına doğru koştu. Kalkanını bırakıp üstüne
sıçradı, kılıcını iki eliyle tutarak yukarıdan trolün sırtına sapla
dı. Agnar’ın kılıcı derine inerken Elvar kaburgalara çarpan de
mirin gıcırtısını duydu.
Trolün attığı çığlıkla çam dallarından karlar döküldü, sırtım
büktü ve kollarını sağa sola sallamaya başladı, Agnar kılıcının
kabzasına tutunmaya çalışsa da başaramadı ve havada uçtu.
Trol sırtındaki ağrıya ulaşmak için kıvrılıp dönerken Elvar
sarkan teslislerinin altına sindi. Vücudunun çalışma sisteminin
kendisininkiyle aynı olmasını umarak kılıcını trolün uyluğuna
sapladı.
Kılıç bir atardamara denk geldi, kabzasının etrafından fıski
ye gibi fışkıran kan yüzüne bir tokat gibi çarptı. Kılıcı hâlâ sap
lıyken onu yere serdi. Elvar sendeleyerek uzaklaşırken Grend
onu yakaladı. Trolün teslislerine savurduğu balta, bir çekiç gibi
çarparken ikisi de yere düştü.
Kopkoyu bir kan, trolün kalp atışlarının ahengiyle akmaya
82
TANRILARIN GÖLGESİ
83
JOHN GWYNNE
84
TANRILARIN GÖLGESİ
85
JOHN GWYNNE
86
TANRILARIN GÖLGESİ
* Eski Nors dilinde “Diz çök!” anlamına gelen bir emir, (ç.n.)
** Tanrıların Babası Snaka’nın oğullarından Ayı Tanrı, (ç.n.)
87
BÖLÜM SEKİZ
ORKA
88
TANRILARIN GÖLGESİ
89
JOHN GWYNNE
90
TANRILARIN GÖLGESİ
91
|OHN GWYNNE
92
fANRILARIN GÖLGESİ
93
|OHN GWYNNE
94
TANRILARIN GÖLGESİ
95
BÖLÜM DOKUZ
ELVAR
96
TANRILARIN GÖLGESİ
97
JOHN GWYNNE
98
TANRILARIN GÖLGESİ
99
|OHN GWYNNE
100
TANRILARIN GÖLGESİ
ciğeri buzla dolu bir fıçıya basılmıştı. Ayak tırnakları toz haline
getirilmek üzere bekliyordu. Hepsi iyi para edecekti.
Elvar hafif adımlarla iskeleden geminin güvertesine çıktı,
geminin arkasına doğru güdülen ve yedek yelken tentesinin
altına kapatılan keçilerin etrafından dolandı. Küreğiyle değiş
tirdiği mızrağını geminin ortasındaki rafa yerleştirdi ve sonra
sandığına yöneldi. Drakkar'm pruvasının altındaki boşlukta,
Lekeli köle Krâka kıvrılarak uykuya dalmıştı.
Elvar sandığına gidip kalkanını üst korkuluğun kenarı bo
yunca tutturulmuş rafa sıkıştırdı, eldivenlerini çekiştirerek çı
kardı. Silah kemerini çözerek kılıcını, bıçağını ve baltasını içi
ne sardı, sandığını açıp hepsini içine koydu. Çıra kesesiyle ilaç
kesesini tutan ve aynı zamanda zırhının ağırlığını taşımasına
yardımcı olan diğer kemeri de çıkararak onu da sandığa yerleş
tirdi. Eğildi, derisini değiştiren bir yılan gibi üstünden sıyırdığı
zırhını koyun postuna sardı. Sonra kapağı kapadı, fok derisi pe
lerinini demir bir broşla tutturup eldivenlerini tekrar giydi.
Etrafındaki herkes aynı şeyleri yapıyordu, savaşçılar erzak
istifliyor, depoluyor, sandıklarını dolduruyor, silahlarını ve
zırhlarını depoluyorlardı. Sighvat güvertenin arkasındaydı, taş
ınalı iki köleyi üst korkuluğa çakılmış demir halkalar ve pimler
le sabitliyordu. Kadın ve çocuk, keçilerin yanma oturmaları için
tentenin altına yerleştirilmişti.
Drakkar'm sancak tarafında, sudaki bir şey Elvar’m dikkati
ni çekti. Buz yığınları hareket etmeye, içlerinden biri su çekildi
ği halde yükselmeye başlamıştı. Bir su serpintisi, bir dalgalan
ma ve silkinerek canlanan beyaz bir köpük.
“SUYA DİKKAT!” diye bağırdı Elvar. Bir anlık sessizlikte
bakışlar ona çevrilirken sandığının üstünden atlayarak mızrağı
na koşmaya başlamıştı bile. Ardından, bir buz ve deniz tufanı
arasında sudan bir şey fırladı: kumsaldaki kulübeler büyüklü
ğünde pullu bir kafası olan yılan benzeri bir gövde. Sıra sıra
101
|OHN GWYNNE
jilet gibi dişlerle dolu ağzı açıktı, içinde kopkoyu kırmızı kanla
yıkanmış yumuşak eti görünüyordu.
“SJA VARORMY" Agnar, denizyılanmın kafası keçilerin me
lediği tenteye çarptığı anda haykırdı. Yaratığın çeneleri sımsıkı
kenetlenip ağzında kana bulanmış bir yelken ve yansı param
parça olmuş bir keçi ile şaha kalkarken kan ve çığlıklar havada
uçuştu. Diğer keçiler sıçrayarak kaçıştı, tutsak kadın ve oğlan
farklı yönlere fırladı.
Yılana doğru uçan mızraklann bir kısmı kıvrımlı, gri yeşil
derisini delmeyi başardı. Delikten koyu bir kan sızmaya baş
ladı. Kafası havaya kalktı, çenesini açarak yarım keçiyi boğa
zına yuvarladı, sonra başı ve vücudunun bir kısmı güverteye
düşerken üst korkuluklar parçalandı. Gemi çılgınca sallanırken
çığlıklar yükseliyordu. Sighvat ileri atıldı, savurduğu el baltası
yılanın vücudunu, kafatasının hemen altını çatırtıyla ezdi. Yılan
çırpındı, Sighvat’a çarparak ayaklarını yerden kesti, sonra diğer
yöne kaydı ve annesine ulaşmaya çalışan tutsak çocukla çarpış
tı. Çocuk havaya fırladı ve geminin yan tarafından denize uçtu.
Berserkir Berak haykırarak oğlunun peşinden atıldı ama
boynundaki ve bileğindeki zincirler onu geri çekti. Çırpınarak
çığlık attı ama zincirler çok sıkıydı.
Elvar hiç düşünmeden üst korkuluklara tırmandı, çocuktan
herhangi bir iz aramaya koyuldu. Dalgaların altında bir gölge
batıyordu, mızrağını bıraktı, derin bir nefes alarak denize atladı.
Arkasından Grend’in adını haykıran sesini duydu.
Buzlu su o kadar soğuktu ki mengene gibi göğsünü ezdiğini
hissetti. Gözleri yuvalarından fırlayan çocuğun kollarını uzata
rak yukarı baktığını gördü, ayaklarını çırparak ona doğru iler
ledi. Parmak uçlan birbirine dokundu, bir kez daha ayaklannı
çırptığında bileğini kavradı, suda dönüp yüzeye doğru yüzdü.
Yılanın bir ağaç kadar kalın gövdesi yakınlardaydı ve suyun ka
ranlığına doğru iniyordu. Elvar suyu yararak ciğerlerine soğuk
* Denizyılanı. (ç.n.)
102
TANRILARIN GÖLGESİ
bava çekerken yılan bir anda Wave Jarl ’ın güvertesinde şahlan
dı. tekrar suya çarptığında, bir dalga onu ve çocuğu gemiden
uzağa fırlattı.
Geminin güvertesinden biri atladı. Grend’in çarptığı su ha
valanıp serpilirken güçlü kulaçlarla Elvar’a doğru yüzmeye
başladı.
Oğlan başını suyun üstüne çıkarmış bağırıyor, annesine ya
da babasına sesleniyordu. Elvar, çocuğun suyun içinde mızrak
yemiş bir fok gibi çırpındığını düşündü.
Sesi duyan yılanın kafası hızla döndü, siyah gözleri onlara
odaklandı. Gövdesinde hafif bir dalgalanmayla suda inip çıka
rak hızla onlara doğru ilerliyordu. Ağzı bir drakkar’vn. pruvası
gibi suyu yararken arkasında oluşan anafor Grend’i yukarı kal
dırdı. Grend bağırarak daha güçlü yüzmeye çalıştı ama Elvar
ona yılandan önce ulaşamayacağını biliyordu. Grend rotasını
değiştirip deniz yaratığma doğru yöneldi, vücuduna çarptı ve
kemerinden bir bıçak çıkararak delice bıçaklamaya başladı. De
niz kıpkırmızı köpürdü ama yılan aldırış etmedi.
Elvar bir silah aransa da hiçbir şey bulamadı, sonra silah ke
merini sandığına kaldırdığını hatırladı.
Öleceğim.
İçini kaplayan korkuyla beraber yılanın çenesi açıldı, sıra
lanmış dişlerinden su damlıyordu.
Elvar dişlerini sıktı, kendisine doğru gelen yılana lanet oku
du, yılanın çenesinden kaçmak gibi aptalca bir umutla derin bir
nefes alarak dalgaların altına dalmaya hazırlandı.
Yaratığın vücudunda bir ürperti oldu, dalgaların arasından
yeni bir ses, tiz, keskin bir ezgi süzüldü. Yılan, başını çevirerek
suda yükseldi, tekrar gemiye bakarken yavaşladı.
Üst korkulukta biri, bir kadın duruyordu. Kadın şarkı söy
lüyordu.
Yılanın kafası suyun üzerinde havada kalırken hareketsiz
kalan gövdesi sadece kabaran dalgalarla salınıyordu. Sonra ke-
103
|OHN GWYNNE
104
TANRILARIN GÖLGESİ
Agnar gülümsedi.
“Onlara kuru giysi verin!” diye seslendikten sonra döndü.
Savaşçılar güverteden keçi parçalarını temizlemeye ve yılanın
gemiye çarptığı gövde kaplamalarını kontrol etmeye koyulur
ken kan ve su birikintilerini geçerek uzun adımlarla ilerledi.
Agnar, köle Krâka’nın oturup onu izlediği, Wave Jarl'm. öfkey
le denize bakan rün işlemeli ejder pruvasına yaklaştı.
Kolunu kaldırıp kölenin yüzüne bir tokat attı.
“Senin görevin gemimi ve tayfamı deniz vaesen ’lerinden
korumak,” diye kükredi.
“Üzgünüm, sahip,” dedi Krâka, dudağından kan sızıyor
du. “Hazırlıksızdım, uyuyakalmışım.” Başını iki yana salladı.
“Buraya kadar uzun bir yol boyunca sürekli bir koruma şarkısı
söyledim.” Dişbudak ağacı gibi kül rengi olan yüzü, erimiş bal
mumu gibi derin çizgilerle doluydu.
Seidr şarkısı bedelini ödetiyor.
Agnar, Krâka’ya tekrar vurmak için elini kaldırdı ama du
raksayıp kolunu indirdi.
“Belki de senden çok şey istedim.” Trolün boynuzlarından
birini kadının kucağına bıraktı; Krâka uzun, kemikli elleriyle
yumuşak, kadife gibi uçlan okşadı.
“Sana biraz güç versin,” dedi Agnar. “Eve dönüş yolculuğu
için.”
“Teşekkür ederim, sahip,” diye fısıldadı Krâka.
Agnar, “Bu sulardan çıkmamıza yardım et,” dedi, kadını
bağlayan demir zincire parmaklarıyla dokunarak. “Yılanları da
teknemizden uzak tut.”
Krâka ona baktı.
“Hlya og fâ verölaun,”' diye Galdur dilinde mınldandı Ag
nar. Krâka’nın boynundaki kırmızı damarlar, soğuk demirin al
tında bir ateş haritası gibi parladı.
“Evet, sahip,” dedi kadın başıyla onaylayarak.
* İtaat et ve ödülünü al! (ç.n.)
105
|OHN GWYNNE
106
TANRIİARIN GÖLGESİ
107
|OHN GWYNNE
108
BÖLÜM ON
ORKA
109
|OHN GWYNNE
110
TANRILARIN GÖLGESİ
111
|OHN GWYNNE
112
TANRILARIN GÖLGESİ
113
|OHN GWYNNE
114
TANRILARIN GÖLGESİ
115
|OHN GWYNNE
116
TANRILARIN GÖLGESİ
117
|OHN GWYNNE
118
■
■•■
•*
* - -
TANRILARIN GÖLGESİ
119
|OHN GWYNNE
120
“Hayır. Kaybedersem ve onlar yardımcım olursa Guövarr’la
dövüşmeye kalkarlar.” Orka’ya doğru eğildi. “Biraz silah dene
yimleri var ama bir drengr'le boy ölçüşemezler,” diye fısıldadı.
“Senden tek istediğim, eğer kaybedersem, onlara holmganga
kuralını hatırlatman ve ruhsal yolculuğumda silahsız yürüme
mem için baltamı avucuma koyman.”
Orka derin bir nefes alıp Thorkel’e baktı. Thorkel kaşlarını
çatarak başını iki yana salladı ama cevabının ne olacağım zaten
biliyordu.
Orka başıyla onayladı. “Tamam o halde,” dedi. “Olacağım.”
121
BÖLÜM ON BtR
VARG
122
TANRILARIN GÖLGESİ
123
IOHN GWYNNE
124
TANRILARIN GÖLGESİ
125
JOHN GWYNNE
126
TANRILARIN GÖLGESİ
127
JOHN GWYNNE
Glomir.
Kan Yeminliler’in çoğundan farklı bir savaşçıyla dövüşü
yordu. Orta boylu, zayıf bir savaşçıydı; cilalanmış kara kehri
bar gibi parlayan siyah, kalın örgülü uzun saçının dışında kafası
tıraşlıydı. Avludaki diğer herkesin teni açık renk olduğu halde
onunki koyu renkliydi. Beli tokalı, gri bir yün kaftan ve ayak
bileklerinden dizlerine kadar vûnnigas ile sımsıkı sarılmış bol
bir pantolon giymişti. Elinde siyah, kırmızı lekeli bir kalkan ve
kavisli, tek kenarı keskin bir kılıç vardı. Varg, onda kendisine
tanıdık gelen bir şeyler olduğunu hissetti.
“Kerhanedeki bakire gibi bakmayı kes de buraya gel,” diye
bağırdı Rokia, Varg’a. Savaşçılar onlara döndü, gülümsüyor ve
kahkahalar atıyorlardı. Varg kızardı, yan tarafındaki dikişlerin
gerildiğini hissederek merdivenlerden aşağı koştu.
Rokia merdivenlerin dibinde, bir fıçı dolusu mızrağın yanın
da duruyordu.
“Seiör Cadınızla konuşmam gerekiyor,” dedi Varg, kız kar
deşinin ölümünü yüreğinin üzerinde ağır bir yük gibi hissedi
yordu. Tamamlaması gereken bir görevi vardı ve bu sorumlu
luk, onu ateş gibi yakıyordu.
“Daha önce mızrak kullandın mı, Kafası Yok?” diye sordu
Rokia, söylediklerini duymazdan geliyordu.
“Evet,” diyerek başıyla onayladı. “Domuz avında.” Gerçek
te, ona eğri bir dişbudak sapına perçinlenmiş, ucu paslı bir mız
rak verilmişti. Kolskegg ve azat edilmiş adamları; parlak uçlu,
düz saplı mızraklarını yabandomuzuna fırlatmak için beklerken
yoğun ormanlık alanda çalıların arasına dalıp hayvanların açığa
çıkmasını sağlayan pek çok kişiden biriydi. Varg, ondan kaçan
yabandomuzunun ancak kıçını görürdü.
“Güzel, o zaman bu domuz mızrağını al,” diyen Rokia, bir
mızrak fırlattı.
Varg mızrağı sağ eliyle beceriksizce yakaladı ve iki eliyle
tutmaya çalıştı ama kalkanının çerçevesi küt diye mızrağın sa
pına çarptı. Diğer elinde bir kalkan tuttuğunu unutmuştu.
128
TANRILARIN GÖLGESİ
129
|OHN GWYNNE
130
TANRILARIN GÖLGESİ
131
|OHN GWYNNE
132
BÖLÜM ON İKİ
ORKA
133
JOHN GWYNNE
134
TANRILARIN GÖLGESİ
135
|OHN GWYNNE
136
TANRILARIN GÖLGESİ
137
JOHN GWYNNE
138
TANRILARIN GÖLGESİ
139
JOHN GWYNNE
140
TANRILARIN GÖLGESİ
141
BÖLÜM ON ÜÇ
VARG
142
TANRILARIN GÖLGESİ
143
JOHN GWYNNE
144
TANRILARIN GÖLGESİ
“Benim için fark etmez,” diye omuz silkti genç adam. “Ar
tık bizden birisin.” Sırıttı. “Adım Torvik,” diyerek Varg’a elini
uzattı.
Varg bir an baktı, sonra karşılık verdi.
“Varg.”
“Adını biliyorum,” dedi Torvik. “Sen Yarı Trol’ü ısıran deli
Varg Kafası Yok’sun.”
“Neden herkesin bundan söz edip durduğunu anlamıyorum,”
diye mırıldandı Varg.
Torvik, sanki Varg güzel bir espri yapmış gibi güldü.
“Ye,” dedi Torvik, önündeki somundan bir parça ekmek
koparıp güveç çanağına daldırdı. “Bütün gün Rokia tarafından
hırpalanıp çalıştırıldıktan sonra, kıtlıktan çıkmış bir kurt kadar
aç olmalısın.”
Varg’ın ikinci kez söyletmeye niyeti yoktu. Kahn bir dilim
ekmek ve tereyağı, lor peyniri ve tuzlu morina balığıyla başladı.
Ağzına doldurduğu her şey altın tadındaydı. İçki ılık ve tatlıydı,
konuşma ve kahkaha sesleri odayı dolduruyordu. Çok geçme
den vücudundaki ağrılar azaldı.
“Sen Kan Yeminli misin, yoksa Mevkibeyi Logur’un
drengr’lerinden biri misin?” diye sordu Torvik’e, dolu ağzından
balık parçalan dökülüyordu.
“Ben Kan Yeminliyim,” diyen Torvik, iyice doğruldu. “Daha
doğrusu, olacağım. Edel’in komutasındaki Kan Yeminliler’in
izcisiyim.”
“Edel?” diye sordu.
“Oymakbaşı o,” dedi Torvik, yüksek masaya yakın oturan,
kurt köpeklerine verdiği koyun etlerini parçalayan gümüş saçlı
kadını işaret ederek.
Varg başıyla onayladı.
“Ayrıca Jökul Çekiç El’in çırağıyım,” dedi Torvik, salonda
Svik ve Rokia’ya yakın oturan iriyarı, kahn belli bir adamı işa
ret etti.
145
|OHN GWYNNE
146
TANRILARIN GÖLGESİ
147
|OHN GWYNNE
148
TANRILARIN GÖLGESİ
Pençeleriyle yırtarak,
Gagasıyla ısırıp etleri parçalayarak.
Ejderha Lik Rifa,
Kurnazların piri,
Ayın Karanlık Tepeleri ’nden yükselen cesetyiyen,
Kamçı gibi savurarak kuyruğunu
Alçaktan hızla ilerledi.
Çılgına dönen Berser, çenesi köpürerek pençelerini savurdu.
Zafer peşindeki tanrılar,
Tanrılar ve soyları, hevesli savaşçıları,
Cesur Svin, haylaz Tosk,
Hain Rotta,
Kanla lekelenmiş bir nesil, hesaplaşmak için,
Hep birlikte Savaş Düzlüğü "ne geldi.
Ölüm herkesin payına düştü,
Nehirler kızıl coştu,
Katliam kokusuyla doldu toprak
Orada dövüştüler,
Orada düştüler,
Berser delik deşik oldu, Oma paramparça, Ulfrir kılıçtan
geçirildi.
Kurnaz Lik Rifa yere serildi,
Büyük dişbudak ağacı Oskutreö ’in dallarının altında,
Derinlerde bir odaya zincirlendi.
Ve Snaka düştü, yılan yıkıldı, zehri tutuştu, toprağı yırttı,
dağları parçaladı,
Eldrafell Dağı ’mn yamaçlarını çatlattı.
Buz ve ateş,
Alev ve kar,
Vaesen çukurdan tırmandı,
Ve dünyanın sonu geldi...
Ve sonra yeniden doğdu...
149
|OHN GWYNNE
150
TANRILARIN GÖLGESİ
151
|OHN GWYNNE
152
TANRILARIN GÖLGESİ
153
|OHN GWYNNE
154
BÖLÜM ON DÖRT
ELVAR
155
JOHN GWYNNE
156
TANRILARIN GÖLGESİ
157
|OHN GWYNNE
158
TANRILARIN GÖLGESİ
159
JOl İN GWYNNE
160
TANRILARIN GÖLGESİ
161
)OHN GWYNNE
162
TANRILARIN GÖLGESİ
163
BÖLÜM ON BEŞ
ORKA
164
TANRILARIN GÖLGESİ
165
|OHN GWYNNE
166
TANRILARIN GÖLGESİ
“Evet, bu çok genç biri için hayli derin bir düşünce,” dedi
Thorkel, ağzına gözleme ve skyr doldurdu. “Bir kavgadan uzak
durarak aklını ve onurunu koruyabiliyorsan, öyle yap. Virk
tercihini dövüşten yana için kullanıp kazandı, haklısın. Ancak
Mevkibeyi’nin yeğeniyle dövüşmek çok kurnazca bir seçim de
ğildi. Virk dilini tutsaydı veya daha saygılı, daha sakin konuş
saydı, büyük olasılıkla hâlâ nefes alıyor olacaktı.”
“Dişleri iyi miydi?” diye bağırdı Vesli tiz sesiyle.
Hepsi küçük tennûr'a baktı.
“Ölülerin dişlerine ihtiyacı yoktur, ” dedi Vesli, omuz silkip
kâğıt kadar ince kanatlarını titreterek başını öne eğdi.
Thorkel güldü.
“Yetişkin bir savaşçı olsaydım, Virk’e yardım ederdim,”
dedi Breca usulca. Thorkel’e baktı. “Kılıç sanatım öğrenmek
istiyorum.”
“Baltayı tercih ederim,” dedi Thorkel.
“Balta odun kırmak içindir,” diye homurdandı Breca.
Uzun bir süre sessizlikten sonra, “Kafataslanm ayırmada kı
lıç kadar iyidir,” dedi Thorkel. Sonra omuz silkti. “Belki daha
da iyi. Bir silah sadece ağır, keskin bir çeliktir. Herhangi bir
alet, başka bir şey değil, silah ancak onu tutan el kadar iyidir.”
“Ben kılıcı iyi kullanmak istiyorum,” dedi Breca inatla.
Thorkel, Orka’yla bakıştı, derin bir nefes verdi.
Orka sandalyesinde arkasına yaslandı, ayak ayak üstüne attı.
Yemeğini yerken Thorkel, Breca’yla onur ve barışçıl yaşam
üstüne konuşmaya devam etti. Bu konuda ona hak vermiyor
değildi ama bir yandan, fındık dörtgenine geri dönüp Virk’ün
cansız bedenine baktığında, Breca’yla aynı fikirdeydi. İntikamı
alınmalıydı, haklı olarak oğulları bu işi yapmalıydı. Ancak silah
için çok gençtiler, vasıfsızdılar. Bu görevi hakkıyla üstleneme
yecek, geri dönüp baktıklarında yaptıklarının tadını çıkarama
yacak kadar ateşliydiler.
167
|OHNGWYNNE
168
TANRILARIN GÖLGESİ
169
|OHN GWYNNE
170
TANRILARIN GÖLGESİ
171
|OHN GWYNNE
172
TANRILARIN GÖLGESİ
173
|OHN GWYNNE
174
TANRILARIN GÖLGESİ
175
|OHN GWYNNE
176
BÖLÜM ON ALTI
VARG
177
|OHN GWYNNE
178
TANRILARIN GÖLGESİ
179
JOHN GWYNNE
180
TANRILARIN GÖLGESİ
181
JOHN GWYNNE
yafet salonunda bir yerin var ama henüz bizden biri değilsin.
Kan Yeminli olmak bir onurdur, hafife alınmaması gereken bir
onur. Hızlı yumruk atan her savaşçının bizden biri olmasına
izin vermiyoruz. Sahip olman gereken... nitelikler var. Savaş
becerisi. Silahta iyi değilsin, evet ama Rokia bana sende hız
lı, dengeli bir savaşçı ruhu olduğunu söyledi. Bunu Einar’la
dövüştüğünde gördük. Cesaret ve güç bizden biri olmak için
gerekli elbette ama bundan daha fazlası olmalı. Burada doğru
niteliklerin olmalı.” Öne çıkıp Varg’ı alnını dürttü. “Ve bura
da.” Parmağını, Varg’ın göğsünde, kalbinin üzerinde gezdirdi.
“Sadakat, ölümüne bağlılık. Bu nitelikler sende var mı?” Glor-
nir omuz silkti. “Zaman gösterecek. O vakte kadar kendini bir
çırak olarak düşün. Seni eğiteceğiz, besleyeceğiz, koruyacağız.
Karşılığında öğreneceksin, itaat edeceksin, savaşacaksm, sonra
da...” Glomir gülümserken yüzü değişti. “Göreceğiz.” Burnu
nu çekip kırıştırdı, Varg’ı tepeden tırnağa süzerek, kanla ve terle
lekelenmiş tuniğine, cildindeki kire ve pisliğe baktı.
“Al,” dedi Glomir, kemerinden küçük bir kese çıkarıp ona
uzattı. İçinde sikkeler şıngırdıyordu. “Git kendine bir şeyler al.
Aksi takdirde yeminini dinleyemeden ilk dövüşünden sonra bü
yük olasılıkla seni bir höyüğe tıkarız. Gelgitle birlikte yelken
açacağız, o yüzden acele et.”
Varg keseye bakakaldı.
“Aptal olma,” dedi Svik. “Al onu.”
Varg söyleneni yaptı. “Teşekkür ederim,” diye mırıldandı,
sonra Glomir uzaklaştı. Onu uzun bir süre süzen Vol, ardmdan
Glomir’i takip etti.
“Bunu çözdüğümüze sevindim,” diyen Svik, ellerini ovuş
turdu. “Şimdi gidip şu sikkeleri harcayalım.”
182
BÖLÜM ON YEDİ
ORKA
183
JOHN GWYNNE
184
TANRILARIN GÖLGESİ
185
|OHN GWYNNF.
186
TANRILARIN GÖLGESİ
187
|OHN GWYNNE
188
TANRILARIN GÖLGESİ
189
|OHN GWYNNE
190
TANRILARIN GÖLGESİ
Delikanlıya baktı.
Yerdeydi, bir eli Orka’nın bacağının derinliklerine gömü
lü olan seafe’ım kavramıştı; diğer elinde Orka’ya doğrulttuğu
kendi kılıcını tutuyor, büyümüş gözlerle ona bakıyordu. Do-
nakalmıştı. titriyordu, ekşimiş süt gibi solgun olan yüzü, acı,
korku ve tiksinti içinde buruşmuştu. Gözyaşları, yanaklarındaki
kirde çizgiler oluşturuyordu.
Orka baltasının sapını kemerinin halkasına geçirip katledil
miş midillisinin üzerine kapaklanmış adamın cesedine doğru
yürüdü. Mızrağın sapını tuttu, içine gömüldüğü ölü adamın
sırtına çizmesiyle basarak çekip çıkardı. Sonra çocuğa doğru
yürüdü.
“Geri çekil, geri çekil, yoksa bağırsaklarını sökerim,” dedi
umutsuzca, yüzü seğiriyor, kısa kılıcı sallanıyordu.
“Ölü bir balığın bile bağırsaklarını sökemezsin,” diye hırla
yan Orka, iyice yaklaştı. Hızla fırlattığı mızrağı genç becerik
sizce savuşturmaya çalışırken önkoluna sapladı. Çığlık atarak
seaks'ım düşürdü, Orka mızrağı ona doğrulttu.
“Lütfen,” diye cıyakladı genç adam.
Nehir kıyısına çekilmiş sekiz oturaklı bir tekne vardı. Nehir
kıyısı boyunca uzanan zemin, sürüklenen diğer iki teknenin aç
tığı yarıklarla derin bir şekilde çizilmişti. Teknelerden birinin
işgal ettiği alana kadar ilerleyen kan damlaları görülüyordu.
Hayatta kalanlar arasında yaralılar vardı. Breca?
Orka aşağı doğru meyilli kuzeye baktı, su koyu renkli bir
granit parçasının etrafında köpürüyor, nehir ayrılarak iki kanal
halinde akmaya devam ediyordu. Oğlunu kaçıran nidzngTerin
izleyebileceği iki ayrı yol. Önünde yerde yatan çocuğa baktı.
“Oğlum nerede?” diye soran Orka, mızrağını göğsüne doğ
rulttu.
Delikanlı kanlar içindeki acımasız yüzüne, sonra da mızrağa
baktı. Vücudunu döndürerek kendini geriye, nehre attı.
Orka öne atıldı, bileğinden tutarak onu geri çekti. Mızrağını
191
|OHN GWYNNE
192
TANRILARIN GÖLGESİ
193
BÖLÜM ON SEKİZ
VARG
194
TANRILARIN GÖLGESİ
195
Iohngwynni:
196
TANRILARIN GÖLGESİ
197
|OHN GWYNNE
198
TANRILARIN GÖLGESİ
199
|OHN GWYNNE
200
TANRILARIN GÖLGESİ
201
|OHN GWYNNE
202
TANRILARIN GÖLGESİ
203
BÖLÜM ON DOKUZ
ORKA
204
TANRILARIN GÖLGESİ
205
JOHN GWYNNE
206
TANRILARIN GÖLGESİ
207
|OHN GWYNNE
208
TANRILARIN GÖLGESİ
209
|OHN GWYNNE
210
BÖLÜM YİRMİ
VARG
211
JOHN GWYNNE
212
TANRILARIN GÖLGESİ
213
|OHN GWYNNE
214
TANRILARIN GÖLGESİ
215
|OHN GWYNNE
216
TANRILARIN GÖLGESİ
f
217
|OHN GWYNNE
218
TANRILARIN GÖLGESİ
219
|OHNGWYNNE
220
TANRILARIN GÖLGESİ
221
|OHN GWYNNE
♦ Eski İskandinav ve İngiliz şiirinde, genellikle iki ya da daha çok sözcükten oluşan
bir tür karmaşık metafora verilen ad. Örn: Kan-Savaş teri, Şafak-Gökyüzü neşesi (ç.n.)
222
BÖLÜM YİRMİ BİR
ELVAR
223
JOHN GWYNNE
224
TA NRIIARIN GÖLGESİ
üzerme bir kale, boynuz ve pullar gibi görünen bir ziyafet filo
nu ve kapı kuleleri inşa edilmişti.
Kafatasının içinde, altında, etrafında ve çevre yamaçlarda,
bir kale ve liman inşa edilmiş, geçen on yıllar sürecinde o böl
geye bir kasaba yayılmıştı. Elvar, bulunduğu mesafeden kafa
tasının çevresini saran ahşap kuleleri ve surları, solgun kemiğin
üstünde damarlar gibi duran küçük koyu çizgileri ancak seçebi
liyordu. Yılanın kafatasının içindeki kasabadan gelen binlerce
meşalenin parıltısı, kadim Snaka kutsal olmayan bir ateşle titre-
şiyormuş gibi, göz yuvalarını ve açık çenelerini aydınlatıyordu.
Mürettebat, sudan fırlayan dişlerin kavisli kemerleri arasın
dan geçerek Snakavik limanına kürek çekerken sessizdi. Ölü
yılanın alt çenesi fiyordun yatağındaki su seviyesinin çok al
tında duruyordu ama alt dişlerinin uçlan ölü bir balinanın sol
gun kemikleri gibi sudan dışan doğru çıkıyordu. Aralanndaki
boşluk yirmi drakkar'm yan yana kürek çekebileceği kadar ge
nişti. Mağara gibi kafatasının içine doğru kürek çekerken ses
değişti, yankılandı ve döndü; hâlâ yüksek ama garip bir şekilde
boğuktu. Wave JarPva ilerisinde, Snaka’nın kafatasıma gerile
rine doğru yükselen bir yamaca yayılan liman ve kasaba, hare
ketli ve hayat doluydu. Elvar’m sayamayacağı kadar çok sayıda
drakkar, knarr, snekke ve balıkçı teknesi nhtım ve iskelelere
demirlemişti. Arkasındaki Agnar, dümen küreğinden emirler
yağdırdı ve onları üzerinde demirleyecek boş bir yeri olan iske
leye doğru yönlendirdi.
Mevkibeyi Störr 'ün yetkilileri, para konusunda en az eskisi
kadar uyanık.
“KÜREKLER!” diye bağırdı Sighvat, kürekçiler küreklerini
kaldırıp indirdiler, Wave Jarl iskeledeki boşluğa doğru süzül
dü. Ölüm İttifakı’nın savaşçıları üzerlerinde asılı olan demir
leme halatlarıyla birlikte üst korkulukların üzerinden iskeleye
atladılar, halatları bağladıklarında Wave JarPva korkulukları
kerestelere sürtündü. Agnar iskeleye çıkıp liman görevlisiyle,
225
JOHN GWYNNE
226
TANRILARIN GÖLGESİ
227
|OHN GWYNNE
228
TANRILARIN GÖLGESİ
229
m»—
|OHN GWYNNE
230
TANRILARIN GÖLGESİ
231
|OHN GWYNNE
232
TANRILARIN GÖLGESİ
233
JOHN GWYNNE
234
TANRILARIN GÖLGESİ
235
|OHN GWYNNE
Silriö zincir için elini Sighvat’a uzattı ama Sighvat ona bak
makla yetindi.
“Fiyatını konuşmadık,” dedi Agnar.
“Başka yerden alacağının iki katı,” dedi Mevkibeyi Störr.
“İş zekânı takdir ediyorum ve anlayacağın, tekrar Lekeli bulur
san...”
Agnar başını eğdi. “Cömertliğiniz çok takdire şayan efen
dim ve size olan sadakatim garantidir,” dedi, sonra Sighvat’a
başıyla işaret etti.
Mevkibeyi Störr ’ün sikkelerine olan sadakatini kastediyor
sun, diye düşündü Elvar, dudaklarının kıvrılmasına engel ola
mamıştı. Silriö zinciri alarak Berak’ı uzaklaştırdı, iki Berserkir
hırlayıp homurdanarak Berak’a doğru ilerledi.
“Hoş geldin kardeşim,” diye kükredi içlerinden biri. Berak
onları duymazdan geldi. Başı önde, ayaklarını sürüyerek Sil
riö’i takip etti.
“Silriö size bedelini getirecek,” dedi Mevkibeyi Störr. Açık
ça yol veriyordu. Agnar başını eğerek döndü, Elvar ve küçük
ekibi onu takip ederek uzaklaştı.
“Dur.” Elvar’m vücudunda titreşen bir ses koridorda çınladı.
Dev kafa Hrung’un gözleri fal taşı gibi açılmıştı, seğiren bur
nunu çekiyordu. Dilini çıkardı, havayı tadıyormuş gibi yaladı,
sonra ağzını kapatıp dudaklarım şapırdattı.
“Elvar,” dedi koridora doğru.
Mevkibeyi Störr, Hrung’a baktı, yanındaki iki adam öne
doğru bir adım attı.
“Yanılıyor olmalısın,” dedi Mevkibeyi Störr.
“Elvar burada,” dedi Hrung, yankılanan sesi odayı doldu
rurdu.
Elvar içini çekerek durup döndü, yanındaki Grend’in de
döndüğünün, Agnar’m ekibinin durmak üzere olduğunun hayal
meyal farkındaydı.
Elvar, ellerini kukuletasına koyup geri çekti.
“Merhaba baba,” dedi.
236
BÖLÜM YİRMİ İKİ
ORKA
237
JOHN GWYNNE
238
TANRILARIN GÖLGESİ
239
|OHN GWYNNE
240
TANRILARIN GÖLGESİ
241
|OHN GWYNNE
242
J
TANRILARIN GÖLGESİ
243
|OHN GWYNNE
244
TANRILARIN GÖLGESİ
245
BÖLÜM YÎRMİ ÜÇ
ELVAR
246
TANRILARIN GÖLGESİ
247
IOHN GWYNNE
248
j
TANRILARIN GÖLGESİ
249
|OHN GWYNNE
250
TANRILARIN GÖLGESİ
rican bir karardı, dedi kendi kendine. Oğlan iyi para kazandı
rabilir veya Uspa ya karşı koz olarak kullanılabilir. Bir Seidr
Cadısı değerli bir varlıktır.
Fakat bir yanı, kendi mantığındaki yalanın kokusunu alabi
liyordu. Uspa’ya baktı, içinde kabaran acıma duygusuna engel
olamadı.
Sert bir gerçek mi yoksa yumuşak bir yalan mı?
“Bilmiyorum,” dedi Elvar, zor yolu seçerek. “Belki Agnar
seni esir pazarında satar veya seni elinde tutup Bjam’ı satar.
Ya ikinizi birlikte ya da farklı yerlere satar.” Omuz silkti. “Ben
Ölüm İttifakı’nın şefi değilim ki böyle kararlar vereyim.”
“Ama sen şefe yakınsın,” dedi, gözleri Elvar’m boynundaki
trol dişine ve Agnar’ın ona hediye ettiği bilekliğe kaydı.
Elvar sadece omuz silkti.
“Snakavik’ten ayrılmamız gerekiyor,” dedi Uspa, gözleri ve
burun delikleri öfkeyle titriyordu.
Korkuyor. Ama onun yerinde ben olsam ben de korkardım.
“Kocan Mevkibeyi Störr’ün kölesiyken neden gitmek için
bu kadar acele ediyorsun? Snakavik’ten sadece savaş için ayrı
lacak. En azından burada kalırsan ona yakın olursun, hatta ara
sıra onu görebilirsin.”
“Gitmek zorundayız,” diye tekrarlayan Uspa, tıslamıştı.
Meyhanenin ardına kadar açılan kapılarından Snakavik’in
boz bulanık ışığı doldu. İçeri bir savaşçı girdi, zarif savaş teç
hizatı giymiş bir kadın, brynja'sı sanki yeni zımparalanmış gibi
parlıyordu. Koyu renk saçları örgülüydü, yanağından üstduda-
ğına uzanan bir yara izi vardı. Elvar onu tanıdı.
Gytha, babasının şampiyonu. Gytha’nın savaş şöhreti çoğu
kişi tarafından biliniyordu. Ev sahibi bile mutfak kapısında be
lirip yarı beline kadar eğilmişti.
Gytha etrafına bakındı, yan yana oturan Elvar ile Grend’i
gördü. Başıyla Grend’i selamladı.
251
|OHN GWYNNE
252
TANRILARIN GÖLGESİ
253
|OHN GWYNNE
254
TANRILARIN GÖLGESİ
255
|OHN GWYNNE
Thorun kızardı.
Seni en son gördüğümde, on yedinci isim günüme yeni gir
miştim. O zamanlar eğitim sahasında beni küçük düşürmekten
zevk alırdın. Artık durum farklı.
“Elvar kendi savaşını veriyor,” dedi Grend, sesi gerilimi
yumuşattı. “Kendi itibarını kendisi kazandı ve saygı duyulan,
korkulan bir isim oldu.”
Elvar, gözlerini kırpıştırarak Grend’e baktı. Yaşlı savaşçı bi
rini ya da herhangi bir şeyi nadiren överdi ve salondaki herkes
bunu bilirdi.
Grend, Thorun’a baktı. “Yerinde olsam otururdum.”
Thorun’un eli kılıcının kabzasına gitti.
Mevkibeyi Störr, Thorun’a karanlık bir bakış attı. “Mızır
danmayı kes,” dedi usulca. “Yoksa gideceksin.”
Bozulan Thorun’un gözleri Elvar’dan Grend’e ve oradan
babasına kaydı, sonunda bakışlarını yere indirdi.
“Güzel.” Mevkibeyi Störr, donuk bakışlarını Elvar’a dikti.
“Seninle barışmak için konuşmaya geldim kızım. Seni tekrar
yanımda istiyorum.” Elvar ağzını açtı ama babası elini kaldınp
onu susturdu. “Belki de Helka’yla bir evlilik ittifakı düşünül
mesi gereken tek yol değildir. Hedeflerimizi gerçekleştirmenin
başka yolları da vardır.” Omuz silkti, gözleri Silriö’e kaydı.
“Olmanın içinde her zaman birden fazla patika vardır,” dedi
Silriö. “Yeter ki biri onu arayacak kadar cesur ve belki de birkaç
ağacı kesecek kadar güçlü olsun.”
Mevkibeyi Störr homurdandı. “Her iki durumda da,” dedi.
“Seni yanımda istiyorum, Elvar Störrsdottir. Belki de kendi
savaş grubunu yönetmen için sana ait drengr'\vt verilmesinin
zamanı gelmiştir.”
Elvar gözlerini kırpıştırdı, şaşkınlık tüm öfkesini silip sü
pürdü.
Babası ayağa kalktı.
“Bunu bir düşün,” dedi. “Karar verince bana gel.”
256
TANRILARIN GÖLGESİ
257
BÖLÜM YİRMİ DÖRT
ORKA
258
TANRILARIN GÖLGESİ
259
|OHN GWYNNE
260
TANRILARIN GÖLGESİ
261
JOHN GWYNNE
262
J
TANRILARIN GÖLGESİ
263
|OHN GWYNNE
264
BÖLÜM YİRMİ BEŞ
ELVAR
265
|OHNGWYNNE
266
TANRILARIN GÖLGESİ
Komik bir şey mi var?” dedi yanından bir ses. Dönüp baktı
ğında. Biörr’un Bjam'la oturmuş tafloynadığını gördü. Onların
mevhaneye döndüklerini dc kendisine bu kadar yakın oturduk
larını da fark etmemişti.
Elvar nereden başlayacağını bilemeyerek omuz silkti.
“Demek ki sen Elvar Störrsdottir’sin,” dedi Biörr ona, sesi
sakindi, gözleri tahtaya ve oymalı ahşap parçalara dikilmişti.
Elvar boynuzundan bir yudum daha aldı.
“Evet.” diye fısıldadı.
"Bir mevkibeyinin kızı neden zenginlik ve güç dolu, ayrı
calıklı bir hayatı arkasında bırakıp da onu bir kürek oturağıyla,
şiddet ve ölümle dolu bir hayatla değiştokuş eder?” dedi, özel
olarak birine hitap etmiyordu.
Grend yanında kıpırdandı.
"Değerimi kanıtlamak için,” dedi Elvar, Grend genç savaş
çıyı tehdit etme firsatı bulamadan önce. “İtibarımı kazanmak
için.”
“Bunu yeterince yaptın,” dedi Biörr, gözleri Elvar’m boy
nundaki trol dişine kaydı.
“Elvar tanıdığım en cesur savaşçı,” dedi Bjam, iri, kara göz
leriyle ona bakıyordu. “Beni yılandan kurtardı.”
“İkimizi de Grend kurtardı,” dedi Elvar.
“Yani, itibar arayışıyla Snakavik’ten ayrıldın?” diye sordu
Biörr.
“Evet,” dedi Elvar. “Ayrıca özgür yaşamak için, kendimin
efendisi olmak için, tafl tahtasında babamın bir manevrayla feda
edebileceği bir piyon olmamak için.” Eliyle Biörr ve Bjam’ın
arasındaki tahtayı işaret etti. Oğlan, yeminli muhafızlarının
saldırganların saflarında açtığı bir boşluktan mevkibeyi taşını
hareket ettirdi. Biörr’un oymalı tahta savaşçıları, mevkibeyinin
çevresini sarmış, onu yakalayıp öldürmek için ağı giderek da
raltıyorlardı.
267
|OHNGWYNNE
268
TANRILARIN GÖLGESİ
269
|OHNGWYNNE
270
TANRILARIN GÖLGESİ
271
JOHN GWYNNE
272
TANRILARIN GÖLGESİ
273
JOHN GWYNNE
274
TANRILARIN GÖLGESİ
275
|OHN GWYNNE
276
BÖLÜM YİRMİ ALTI
VARG
278
TANRILARIN GÖLGESİ
sol ayağıyla bir sonraki küreğe indi, daldı ve bir sonrakine sıç
radı. sanki kürekler bir nehirde her iki ayağının birden sığama-
yacağı kadar küçük basamak taşlarıymış gibi ilerledi.
Önünde biri çığlık attı, sular sıçradı. Torvik’in fiyordun buz
mavisi kucağında gözden kaybolduğunu ve sonra güneş lekeli
bir köpük patlamasıyla yüzeye çıktığını gördü. Varg, pruvanın
önündeki korkuluğa atlayana kadar geminin tüm sancak tarafı
boyunca koştu. Seiör Cadısı Vol, pruvada her zamanki yerinden
hafifçe gülümseyerek başıyla onu selamladı. Edel’in kurt kö
peklerinden biri nefes nefese Varg’ı seyrediyor, boynunu kaşı
ması için burnuyla dirseğini dürtüyordu. Varg çabucak karşılık
verip sonra tekrar iskele korkuluğuna sıçradı. Bir ayağı kaydı,
tekrar sıçradığında havada bir an ağırlığı yok oldu ve gümbür
tüyle ilk küreğin üstüne indi. Demirci Jökul, küreğinin üzerin
den Varg’a sırıtırken siyah sakalı ve dişleri parlıyordu.
Bacaklarını büküp ileri atlarken Varg da sırıttı. Kan Yemin-
liler’den kısa sürede öğrendiği birçok şey vardı. Rokia’nın acı
masız vesayeti altında kalkan ve mızrak, görünüşte herkesten
gemi zanaatı. Ancak bazı beceriler Varg’da doğal olarak vardı,
öğrenmeye ihtiyacı yoktu. Dayanıklılık, kararlılık ve denge.
Ayaklan hafifti. Kolskegg’in çiftliğinde, hasadı izleyen Kış Ge
cesi kutlaması sırasında Varg ağaç koşusuna katılmıştı. Burada
isteyenler, ayaklanılın altında dönen ve hareket eden kesilmiş
kereste gövdeleriyle dolu bir nehri geçmek zorundaydı. Dene
meler sırasında pek çok erkeğin ve kadının ezilip boğulduğu
bilinen bir gerçekti ama Varg, sadece on bir kış geçirmişken
katıldığı ilk denemesinden itibaren her yıl kazanmıştı. O yüz
den, bu denemeden de zevk alıyordu, etrafındaki çığlıklar ve
sıçrayan suların da kanıtladığı gibi diğer Kan Yeminliler’in ço
ğundan daha iyi durumdaydı.
Dümen başında duran Glomir ile kendisi arasında bir avuç
kürek alçalıp yükseliyordu. Varg bir küreğin üzerine indi, küre
ğin akışına ayak uydurmak için bacağı büküldü ama altındaki
279
---
|OHN GWYNNE
280
TANRILARIN GÖLGESİ
281
JOHN GWYNNE
282
TANRILARIN GÖLGESİ
283
JOHN GWYNNE
284
TANRILARIN GÖLGESİ
285
|OHN GWYNNE
286
TANRILARIN GÖLGESİ
287
|OHN GWYNNE
bacak, şurada bir kol, başka yerde sadece bir kan lekesi,” dedi
Skalk. Yıldızlarla bezenmiş gökyüzüne baktı. “Belki otuz ka
dar.”
Kan Yeminliler’in arasında mırıltılar yükseldi.
“Bu çok sayıda ölü, bu da büyük olasılıkla çok fazla vae
sen anlamına gelir,” dedi başka biri, alçak ve akıcı bir sesle.
Bu, Glomir’in yanında duran Vol’dü. “Bonebacklerin ötesinden
gelmiş olmalılar. Yani Grimholt’u geçmenin, muhafız kulenizi
geçmenin bir yolunu bulmuşlar. Bu nasıl mümkün olabilir?”
Skalk, Vol’e çok sert bir bakış attı, kaşları aniden çatılmış,
gözleri donuklaşmıştı.
“Kölelerin sorularını yanıtlamaya ya da eleştirilerini dinle
meye alışkın değilim,” dedi.
Glomir doğruldu, Varg çevresinde bir hareket hissetti, hava
da tüyleri diken diken eden ani bir gerilim oluşmuştu.
Vol yavaşça, “Bu bir eleştiri değil,” dedi, Skalk’m hakaretle
rini duymazdan geliyordu. “Sadece bir gözlem. Vaesen, Bone-
backler arasında bir yol bulmuşsa...”
“Yeterince açık ifade etmemişim,” dedi Skalk, öfkeyle Vol’e
bakıyordu. “Sen bir kölesin. İzin vermedikçe benimle konuşma.”
“Vol, gemimi ve mürettebatımı sayamayacağım kadar çok
kez kurtardı,” dedi Glomir, ters ters bakıyordu. “İster köle ister
azat edilmiş; gemimdeki herkes hayatını riske atıyor ve bunun
için saygı gösterilecek. Benim gemimde mürettebatımla birlik
te seyahat edeceksen, ona diğer Kan Yeminliler’im kadar saygı
göstereceksin. Yoksa sorun yaşarız. Yeterince açık ifade edebil
dim mi?”
Skalk kaskatı kesildi, muhafızları Olvir ile Yrsa yer değiştir
di. Parmak uçları seğirdi, kılıçların kabzasına dokundu.
“O Lekeli bir köle,” dedi Skalk küçümseyerek.
Glomir omuz silkti. “Sözlerimi tekrar etmeye alışkın deği
lim,” dedi.
“Ben de öyle.”
288
TANRILARIN GÖLGESİ
289
BÖLÜM YİRMÎ YEDİ
ELVAR
290
TANRILARIN GÖLGESİ
291
|OHN GWYNNE
292
TANRILARIN GÖLGESİ
293
|OHN GWYNNE
294
TANRILARIN GÖLGESİ
295
K)HS GWYS'NT
296
TANRILARIN GÖLGESİ
297
JOHN GWYNNE
298
TANRILARIN GÖLGESİ
299
|OHN GWYNNE
300
BÖLÜM YİRMİ SEKİZ
ORKA
301
|OHNGWYNNE
302
TANRILARIN GÖLGESİ
303
|OHNGWYNNE
304
TANRILARIN GÖLGESİ
305
|OHN GWYNNE
306
TANRILARIN GÖLGESİ
307
t
BÖLÜM YİRMİ DOKUZ
ELVAR
308
TANRILARIN GÖLGESİ
309
TANRILARIN GÖLGESİ
311
|OHNGWYNNE
312
TANRILARIN GÖLGESİ
313
JOHN GWYNNE
314
TANRILARIN GÖLGESİ
315
|OHN GWYNNE
316
TANRILARIN GÖLGESİ
317
|OHN GWYNNE
318
BÖLÜM OTUZ
VARG
319
10HN GWYNNE
320
TANRILARIN GÖLGESİ
321
|()HN GWYNNE
322
TANRILARIN GÖLGESİ
323
BÖLÜM OTUZ BİR
ORKA
324
TANRILARIN GÖLGESİ
vurun; iki, üç, dört vuruş. Çoğu zaman bir savaşı bitiren darbe,
düşmanınızın geldiğini görmediği darbedir.”
Lif morlukların çoktan belirmeye başladığı çenesini ovuş
turdu.
“Acı ve morluklar dersi pekiştirir,” dedi Orka.
“Heya, kuşkusuz,” diye mırıldandı Lif.
“Öyleyse senden çok şey öğrenmiş olmalıyız,” diyen Mord,
şişmiş, kararmış tek gözüyle ona bakarken kahkaha attı. Mor
dan yeşile ve sarıya değişen diğer çürükler, her iki kardeşin
yüzlerini ve vücutlarını kaplamıştı. Morlukların ne kadar eski
olduğunu, kardeşlerin kuzeye yaptıkları yolculuk sırasında Or
ka’dan ne kadar süredir bu dersleri aldıklarını gösteriyordu.
Mord’un omzu, Nâcken’in onu ısırdığı yerde hâlâ ketenle bağ
lıydı ancak bu yara hızla iyileşiyordu. Kafasında, Fellur köyün
de Guövarr’m sopayla vurduğu yerde hâlâ kırmızı bir yara izi
vardı. Orka belli etmese de Mord’un ciddi yaralarına rağmen,
iki erkek kardeşin kendilerini silah zanaatı derslerine bu kadar
vermesinden etkilenmişti.
“Yaralarının sayısına bakılırsa yakında Zalim Ilska’ya kar
şı bir holmganga'da dövüşebilecek seviyeye geleceksin,” dedi
Lif, Mord’a.
“Hah,” diye homurdandı Mord. “Umarım onunla hiçbir şe
kilde karşılaşmam,” dedi. “Hikâyeler onun holmganga'da üç
adamla nasıl dövüştüğünü ve her birinin taşaklarını nasıl kesti
ğini anlatıyor.” Yüzünü buruşturdu.
“Ilska holmganga'da birkaç kişiden fazlasını öldürdü,” dedi Lif.
“Vaesen, İskidan savaş birlikleri, bir Berserkir. Fakat Orka
bana silah kullanmayı öğrettiğine göre, artık ondan o kadar
korkmuyorum.” Kardeşine gülümsedi. “Zalim Ilska, Ölüm İt-
tifakı’ndan Agnar, hatta Kafakıran. Hepsiyle dövüşebileceğim!
hissediyorum.”
“Öyleyse sen zekâ yoksunu aptalın tekisin,” diye mırıldandı
Orka.
325
JOHN GWYNNE
326
TANRILARIN GÖLGESİ
327
|OHN GWYNNE
328
TANRILARIN GÖLGESİ
329
|OHN GWYNNE
330
TANRILARIN GÖLGESİ
331
|OHN GWYNNE
332
BÖLÜM OTUZ İKİ
ELVAR
333
|OHNGWYNNE
334
TANRILARIN GÖLGESİ
335
|OHN GWYNNE
336
TANRILARIN GÖLGESİ
T
c 1
A
337
|OHN GWYNNE
338
TANRILARIN GÖLGESİ
339
JOHN GWYNNE
340
TANRILARIN GÖLGESİ
341
|OHN GWYNNE
342
BÖLÜM OTUZ ÜÇ
ORKA
343
|OI İN GWYNNE
344
TANRILARIN GÖLGESİ
345
|OHN GWYNNE
346
TANRILARIN GÖLGESİ
347
|OHN GWYNNE
“Breca?" dedi tekrar, sonra bir çocuk çığlık atmak için ağ
zını açtı.
“Hayır,” diye yalvardı Orka. “Size zarar vermeyeceğim. Oğ
lum Breca’yı kaçırdılar. O burada mı?”
Başka bir sessizlik oldu, bütün çocuklar sadece bakıyordu.
Biri burnunu çekerek yeniden ağlamaya başladı. Koyu kıvırcık
saçlı ve iri gözlü bir çocuk, “Burada Breca diye kimse yok,”
dedi. Diğerlerinden daha büyük görünüyordu, belki on iki belki
on üç kış görmüştü.
“Emin misin?” dedi Orka, tekneye binmişti. Çocuklar ondan
korkup kaçınca durdu, sonra yağmurdan sırılsıklam kukuletası
nı çıkardı. Thorkel’in nâlbinding beresini takmıştı, örgülü san
saçlan, bir omzundan aşağı sarkıyordu.
“Burada Breca diye biri var mı?” diyerek çocuğun arkadaş
larına baktı. Hepsi kir içindeydi, gözleri boş bakıyordu. Bazılan
başlarını iki yana salladı, diğerleri sadece bakmaya devam etti.
“Başkalan da var,” dedi bir kız. “Bizim gibi.”
“Ne demek istiyorsun?” dedi Orka. “Nerede? Burada mı?
Yakına gel. Bağlannı keseceğim,” diye ekleyerek çömeldi.
Kız tereddütle ona doğru bir adım attı, bileklerinden bağlı
kollarını uzattı. “Bersi’nin onlar hakkında konuştuğunu duy
dum.”
“Bersi mi?” diyen Orka, bıçağını kızın bileğindeki deri kor
dona doğru kaldırdı.
Kız yüzünü bir tiksintiyle buluşturarak teknenin yanını işa
ret etti, Orka’nın baltasını suratına yiyen adamın düştüğü yere
tükürdü. Orka baltasının kaybına üzüldü.
Başka bir tane bulurum.
“Bersi bizim gibi orada tutulanlardan bahsediyordu.” Kız
meyhaneye baktı. “Artık gittiler.”
Orka deri kordonu keserek kızın kollarını serbest bıraktı.
Kız bileklerini ovuşturarak tereddütle gülümsedi.
“Artık özgürsün,” dedi Orka.
348
TANRILARIN GÖLGESİ
349
BÖLÜM OTUZ DÖRT
VARG
350
TANRILARIN GÖLGESİ
351
|OHN GWYNNE
352
TANRILARIN GÖLGESİ
353
JOHN GWYNNE
dü.” Svik, Varg’ın kalkanı kadar büyük olan yulaf lapası tence
resini işaret etti. Savaşçılar ıslık çalarak başını iki yana salladı.
“Trol benimkini doldurup verdi. O kadar ağırdı ki kaldırama-
dım, bu yüzden trolün onu yere bacaklarımın arasına koymasını
istedim. Soma yemeye başladık. Trolün yemeğinden çok zevk
aldığını, şapır şupur yediğini görebiliyordum, çok geçmeden
doyduğumu hissettim. Bu yüzden, bana fazla dikkat etmediğini
görünce, tuniğimin altındaki kenevir torbasma bir kaşık dolu
su lapa döktüm. Kenevir torbası dolana kadar bunu defalarca
yaptım ama trol hâlâ yemeye devam ediyordu.” Svik yüzünü
buruşturdu. “Ne yapacağımı bilemiyor, hayatım için endişele
niyordum. Üstelik patlamak üzereydim. Sonra aklıma bir fikir
geldi.” Bir parmağını yukarı kaldırıp etrafındaki yüzlere baktı.
“‘O kadar doydum ki,’ dedim trole, ‘Bir lokma daha yiyebi
leceğimi sanmıyorum.’ Trol bana gülümsedi, dişlerinden yulaf
lapası damlıyordu. ‘Kazananların kaderi bellidir, kaybedenlerin
de,’ dedi trol. Bununla ne demek istediğini gayet iyi biliyor
dum. Yavaşça elimi, küçük keskin bir bıçağın durduğu kemeri
me koydum. Trol kaşlarını çatıp gerildi, saldırıma hazırdı. Oysa
ben bıçağı kendime çevirip kendi kamımı bıçakladım.”
Çemberin etrafında nefesler kesildi. Svik, kamına bir bıçak
saplıyormuş gibi yaparak darbe anını yeniden canlandırdı, iki
büklüm oldu ve yüzü acıyla buruştu. Sonra doğrulup gülümse
di. “Fakat bağırsaklarım yerine, ellerime dökülen tek şey yulaf
lapasıydı. Bıçağımla tuniğimin içindeki kenevir torbasını kes
miştim, böylece yulaf lapası ortaya saçılmıştı.”
Çevreden takdir mırıltıları yükseldi.
“‘Ah, böylesi daha iyi,’ dedim. Torbayı kurnazca kaşık ka
şık doldurarak tencereden biraz daha yulaf lapası yemeye baş
ladım. Ağzıma lokma atarmış gibi yaptıkça delikten daha fazla
yulaf lapası sızıyordu.”
Einar zekâsını başıyla onaylayarak ağzı kulaklarında gülüm
sedi.
354
TANRILARIN GÖLGESİ
355
JOHN GWYNNE
356
TANRILARIN GÖLGESİ
357
|OHN GWYNNE
358
BÖLÜM OTUZ BEŞ
ORKA
359
|OHN GWYNNE
360
TANRILARIN GÖLGESİ
361
|OHN GWYNNE
362
TANRILARIN GÖLGESİ
363
|OHN GWYNNE
364
TANRILARIN GÖLGESİ
365
JOHN GWYNNE
366
TANRILARIN GÖLGESİ
367
|OHNGWYNNE
368
TANRILARIN GÖLGESİ
369
BÖLÜM OTUZ ALTI
VARG
370
TANRILARIN GÖLGESİ
371
|OHN GWYNN'E
372
TANRILARIN GÖLGESİ
373
|()l İN CiWYNNE
rilemeyecek kadar büyük bir şey. Bir düşün, belki tekrar konu
şuruz. Ne dersin?"
Varg başıyla onayladı. Yemininin ağırlığı üzerine çökmüş
tü, kız kardeşini onurlandırma ve intikamını alma ihtiyacı her
geçen gün daha da ağır basıyor, ruhunu kemiriyordu. Skalk’ın
bilgece konuştuğunu biliyor, ayrıca bu adama ya da herhangi
birine borçlu olma düşüncesinden hoşlanmıyordu. Fakat içten
içe başka seçeneği olmadığını da biliyordu. Derin bir nefes aldı.
Duraksadı.
Etrafında bir şeyler değişmişti. Havada ters giden bir şey,
işlenmemiş demir kadar ağır bir sessizlik vardı. Kuş cıvıltısı
veya böcek uğultusu yoktu. Yavaşlayarak kaşlarım çattı, Glor-
nir ile Vol’ün de önlerinde yavaşladığını, Sulich’in şefe ve Seidr
Cadısı'na yetiştiğini gördü. Hepsi yavaş yavaş yürüyor, etrafa
bakıyor, gözleriyle ormanı tarıyorlardı.
İleride, ormanın derinliklerinden bir ıslık duyuldu.
Edel’den bir uyarı mı? diye düşündü Varg.
Bir kılıcın kınından ayrıldığını duydu, Yrsa bıçağını çekerek
kalkanını eline kaydırdı.
Ormanın karanlığından biri belirdi. Glomir’e koşan Torvik.
Aralarında sessizce konuştular.
Glomir elini havaya kaldırdı.
“Kan Yeminliler, buraya,” diye seslendi.
Varg adımlarını hızlandırdı, Sulich’e katıldı. Savaşçı kalka
nını sırtından indirmişti, diğer eli de kalçasındaki kılıcın kabza-
sındaydı. Varg içgüdüsel olarak kalkanını kavradı ve mızrağının
ucundaki deri kılıfı çıkarıp kemerine soktu.
Rakia benimle gurur duyacak, diye düşündü.
“Neler oluyor?” dedi Skalk, onlara katılırken. Olvir ve Yrsa,
ellerinde kalkanları ve kılıçlarıyla etraflarındaki karanlığı tarı
yorlardı. Kalkanlarım sırtlarından ellerine alan Kan Yeminliler
374
TANRILARIN GÖLGESİ
375
JOHN GWYNNE
376
TANRILARIN GÖLGESİ
377
Kan Yeminliler’e baktı. lwBize gerçeğin tamamı söylenmedi, bu
açık ama fark etmiyor. Biz Kan Yeminlileriz ve buradayız. Bu
rada gizlenen her neyse, bu tepeleri onlardan temizleyip para
mızı hak edeceğiz."
Edel ve izcileri cesetleri indirip inceledikten sonra araziyi
tararken sessizce beklediler. Kadın kısa süre sonra karanlığın
içine doğru bir yol işaret etti. Glomir, elini kaldırırken Skalk’a
son bir kez ters ters baktı, ardından Edel ve kurt köpekleri ile
Kan Yeminliler’in peşine düştü. Varg, dallardan indirilip ağaç
ların altma yığılan cesetlere baktı. Olvir’in ayakta, ilk indirilen
cesetten gözlerini ayıramadığını gördü. Skalk’m emriyle onlan
takip eden drengr Olvir’in yanaklarından yaşlar süzülüyordu.
378
BÖLÜM OTUZ YEDİ
ORKA
379
|OHN GWYNNE
380
TANRILARIN GÖLGESİ
381
|OHNGWYNNE
382
TANRILARIN GÖLGESİ
383
|OHN GWYNNE
384
TANRILARIN GÖLGESİ
385
k
|OHN GWYNNE
386
TANRILARIN GÖLGESİ
387
|OHN GWYNNE
388
TANRILARIN GÖLGESİ
Muhtemelen hepsi.
“Drekr nerede?”
“Kafanı omuzlarından koparacak,” diye hırıldadı Skefıl.
“Ona deneme fırsatı vermek isterim,” dedi Orka. “Nerede?”
“Gitti,” diye mırıldandı Skefıl.
“Nereye gitti?” dedi Orka.
Sessizlik. Nefret dolu bir bakış. Orka baltayı kaldırdı.
“Kuzeye,” dedi hızla Skefıl. Orka’mn bileği seğirdi. “Grim-
holt Geçidi’ne.”
“Neden?” diye sordu Orka.
Skefil dişlerini sıktı.
Orka baltayı salladı, kan ve ayak parmaklan sıçradı, çığlık
atmaya hazırlanan Skefıl derin bir nefes aldı. Orka baltayı ada
mın ağzına bastırdı, kancalı bıçağın köşelerinden kan akmaya
başladı. Skefıl dondu, içini bir titreme kapladı.
“İstersen ağzını büyütebilirim.”
Uzun, yavaş ve titrek bir nefes verdi.
“Güzel. Drekr neden kuzeye gidiyor?” diye sordu Orka. Bal
tanın bıçağını bir karış çıkardı.
Skefil uzun, kesik kesik bir nefes aldı, tüm vücudu zangır
dıyordu. “Grimholt’a biraz daha Lekeli çocuk götürüyor,” diye
inledi sonunda.
Orka’mn nefesi göğsünde sıkıştı.
O halde Breca, Darl’da mıydı? Drekr’in yanındaki çocuk
lardan biri o mu?
“Oğlum Breca onunla mıydı?”
“Bilmiyorum,” dedi Skefıl.
“Nasıl cevap verdiğine dikkat et. Hayatmdan geriye ne kalaca
ğına burada, az sonraki sözlerin karar verecek.” Baltayı kaldırdı.
“Yemin ederim bilmiyorum. Çocukların hiçbirini görmedim,
Drekr uzaklaşırken sadece sırtlarını gördüm. Darl’da ben sade
ce göz ve kulağım. İzlerim, dinlerim. Öğrendiklerimi Drekr’e
söylerim. Drekr bana hiçbir şey söylemez.”
389
|OHN GWYNNE
390
TANRILARIN GÖLGESİ
391
BÖLÜM OTUZ SEKİZ
ELVAR
392
TANRILARIN GÖLGESİ
393
|OHN GWYNNE
394
TANRILARIN GÖLGESİ
395
|OHN GWYNNE
396
TANRILARIN GÖLGESİ
397
|OHNGWYNNE
398
TANRILARIN GÖLGESİ
399
]OHNGWYNNE
400
TANRILARIN GÖLGESİ
401
|OHN GWYNNE
402
TANRILARIN GÖLGESİ
403
BÖLÜM OTUZ DOKUZ
VARG
arg sırtını bir ağaca dayamış oturuyor, bir parça sert koyun
V eti çiğniyordu. Çenesi ağrıyordu, pabucunun kösele taba
nım çiğnemenin daha kolay olacağından emindi. Gecenin geç
saatleriydi ya da en azından Varg öyle olduğunu düşünüyordu.
Sölstöâur, gecenin otuz gün boyunca sürgün edildiği gündüz
ayı başlamıştı. Hava tam aydınlık değildi, alacakaranlık havada
toz zerreleri gibi geziniyordu. Kampı çam ormanları arasındaki
küçük bir açıklığa kurmuşlardı, Varg solgun gökyüzündeki sol
gun ayın siluetini belli belirsiz görebiliyordu. Bedeni ona gece
olduğunu söylüyordu, pelerinine daha sıkı sarıldı.
Tek başına oturuyordu. Svik ve Rokia gibi Torvik de nöbet
çiydi, hepsi ormanlık alana dağılmıştı. Glomir, Vol’ün yanında
oturuyordu; uzun baltasını kucağına almış, bileme taşını bal
tasının ucuna sürtüyordu. Yarı Trol Einar, SulichTe oturuyor,
kamının doyurulması konusunda homurdanıyordu. Sulich bal
tasıyla sakalını tıraş ediyordu.
“Tek düşünebildiğim sıcak bir yemek,” diye mırıldandı Einar.
“Ateş yakılmayacak,” dedi Glomir bileme taşını gıcırtısı
arasından, gözlerini baltasının bıçağından kaldırmadı.
Artık hepsi bu kuralı ve anlamını biliyordu ancak sert ve buz
gibi koyun eti parçalarını çiğnemek, sıcak yemeğin yokluğunu
hafifletmeye yardımcı olmuyordu.
404
TANRILARIN GÖLGESİ
405
|OUNGWYNNE
406
TANRILARIN GÖLGESİ
407
|OHNGWYNNE
408
TANRILARIN GÖLGESİ
409
|OHN GWYNNE
410
BÖLÜM KIRK
ORKA
411
|OHN GWYNNE
412
TANRILARIN GÖLGESİ
413
|OHN GWYNNE
414
TANRILARIN GÖLGESİ
415
|OHN GWYNNE
Darl 'a geri dönmek iyi bir fikir değil. Önümüzde Helka ’nın
drengr 'leri, arkamızda Guövarr ve çetesi varken kurdun ağzına
girmekten farksız.
İleride bir kavşak belirdi, düz gidince Darl’a, güneyde neh
re, kuzeyde...
Boneback Dağları...
Uzakta tırtıklı dişler gibi yükseliyorlardı, profillerinde Grim-
holt Geçidi’nin uzandığı yeri gösteren bir boşluk vardı.
Orka dizginleri çekti, bacağıyla dürttüğü Trûr kuzeye doğru
döndü. Mord, Orka’nın arkasından bağırdı ama rüzgâr sözlerini
savurup götürdü. Orka, ikisinin de onu takip ettiğini görünce kar
deşleri duymazdan geldi. Arkalarında yükselen haykırışlardan,
Guövarr’ın çıkıntı yapan araziyi dönüp onları gördüğü anlaşılı
yordu. Artık sadece iki yüz adım gerideydi, çığlıklar atıyor ve
atını dörtnala koşturuyordu. Drengr" ler arkasından üşüşmüştü.
Orka eyerindeki ağırlığını kaldırdı, Trûr’u mahmuzladı. Güç
lü, iri kemikli iğdiş hızdan çok saban ya da savaş için uygundu
ama kocaman bir kalbi vardı. Orka dörtnala koşarken ondaki ne
şeyi hissedebiliyordu. Trur’un adımları açıldı ve Orka uçuyor-
muş gibi hissetti, funda ve karaçalıların yuvarlandığı çayırlarda
hızla ilerlerken rüzgâr gözlerinden yaşlan kırbaçlıyordu.
Oma ’nın kızlarından biri olmak, uçmak ve göklere hükmet
mek böyle bir duygu olmalı, diye düşündü Orka, bunun sevin
ciyle haykırdı. Drammur Nehri’nden uzaklaştıkça etraflarındaki
arazi değişiyordu. Onlarla Guövarr’ın mürettebatı arasındaki
mesafe açıldı; dört yüz adım, beş yüz, drengr ler Orka ve iki
kardeşten daha dikkatli ilerliyordu. Arazi yükseldi, etraflannda
eğreltiotu, funda ve ormanlık alanlarla kaplı, aralarından sayısız
derenin aktığı tepeler sıklaştı. Patika daraldı, yokuşlar dikleşti
ve Orka akan suyun sesini duydu. Sonra önlerine dar bir vadinin
üzerinden geçen ahşap bir köprü çıktı. Orka, dizginlerini çekip
oturduğu yerde kıpırdandı, dörtnala giden Trûr yavaşladı. Köp
rüyü geçerken tahtaların üstündeki toynakların gümbürtüsünü
duydu, Mord ve Lif yavaşlayarak köprüyü birer birer geçtiler.
416
TANRILARIN GÖLGESİ
417
|OHNGWYNNE
418
BÖLÜM KIRK BİR
VARG
419
|OHN GWYNNE
dı. Çok sık kullanılmış gibi görünen bir patika doğuya doğru ay
rılıyor, vadinin kuzey ucunu kapatan bir şelale, Varg’ın görmek
için başını çevirmek zorunda kaldığı bir uçurum boyunca aşağı
akıyordu. Kalıcı bir sis bulutu şelalenin eteğinde köpürerek dö
nüyor. alabildiğine geniş bir havuz çeşitli kanallara ayrılıyordu.
Edel’in ağaçlardan sarkan cesetleri bulmasının üzerinden
üç gün geçmişti, Varg her adımda artan bir gerilim hissediyor
du. Skalk’la akâll hakkında tekrar konuşmak veya Glomir’in
onayını beklemek konusunda kafasında bir mücadele başlamış,
Skalk’ın avucunda ateş büyüsü yaptığını görmek, sadece kafa
karışıklığını artırmıştı. Sıradan bir alevdi ama Varg’ın kanını
dondurmuştu. Boneback Dağları’nm daha derinlerine ilerledik
çe zihnindeki bu çatışma kaybolmuş, yerini giderek büyüyen
bunaltıcı bir his almıştı, içini ürperten bir korku. Tıpkı çürüyen
bir cesede yaklaşırcasına, büyüyen bir tehlikenin kokusunu alı
yor ya da hissediyor gibiydi.
Vadinin zemini alacakaranlığın gölgesindeydi ama Varg ora
da uzanırken güneş biraz daha yükseldi. Işık yamaçlardan sıvı
altın gibi aktı ve karanlık önünden çekildi. Vadideki dereler,
göz alan, kör edici bir ışığa dönüştü. Varg, Edel’in alçak sesle
Glomir ve Vol’le konuştuğunu duydu. Edel’in iki kurt köpeği
çömelmiş, kulakları öne doğru dikilmişti. Biri hırlıyordu. Edel
işaret etti.
Varg bir hareket gördü; vadinin derinliklerinde, şelalenin
yakınında beliren bir siluet. Bu yükseklikten bile, Varg onun
büyük olduğunu anlayabiliyordu. Kaslı ve boynuzluydu, alt
çenesinden kalın dişler uzanıyordu, çam ağaçlarının arasından
çıkıp havuza doğru yürüdü. “Bu da nesi?” diye söylendi Varg.
“Trol,” dedi Einar, gürleyen bir fısıltıyla.
Trol havuzun kenarında durdu, etrafına bakınarak vadinin
kenarlarını taradı. Sanki havayı kokluyor gibiydi, Varg bir an
için bu yaratığın onları göreceğinden ya da bir şekilde koku
larını alacağından korktu. Trol dönerek tekrar çam ağaçlanna
420
TANRILARIN GÖLGESİ
421
|OHN GWYNNE
422
TANRILARIN GÖLGESİ
423
|OHN GWYNNE
“Ne için?”
“İşaret için. Elbette bir dövüş olacak. Kan dökülecek ve ben
savaşırken elimden geldiği kadar iyi görünmek istiyorum. Bu
önemli.”
Varg’ı tepeden tırnağa süzdü. “Senin de hazırlanmanı öne
ririm.” Svik sırıttı. “Bizim için gümüş ve savaş şöhretimizi ka
zanma zamanı.”
Sakalını düzeltmeyi tamamladı, sonra miğferini kemerinden
çıkarıp başına geçirdi. Mızrağını yumuşak topraktan çekip çı
karmadan önce, sırtından kaydırarak elini kulpuna yerleştirdiği
kalkanını yan tarafında asılı bıraktı.
Halja ve Vali, kalkanlarını bir ağaca dayamış miğferlerini
bağlıyor, mızrak uçlarındaki deri kılıfları çıkarmış, seafo’lan-
nı ve kılıçlarını kınlarından çıkarıp kontrol ediyorlardı. Tatmin
olduklarında kalkanlarını kavrayıp Svik’in yanında durdular.
Çekiç El Jökul çömeldi, bir avuç dolusu çam iğnesi ve toprağı
aldı; avuçlarının arasında ovuşturarak parmaklarının arasından
bıraktı. Sonra ayağa kalktı, miğferini sımsıkı çekip kemerindeki
halkadan bir çekiç çıkardı. Siyah demirden çekicin başı çukur
laşmış ve lekeliydi, sapı normal bir çekicinkinden daha uzun
du, daha çok bir baltaya benziyordu. Kalkanını sırtından indirip
ayağa kalktı, kaşları kalın ve çatıktı, açıklıktaki skraeling'iere
ters ters bakıyordu.
Einar’ın kalkanı bir masa kadar büyüktü. Sırtından çekip
yukarı kaldırdı, sonra kemerinden sakallı ve ağzı kanca gibi bir
balta çıkardı.
Torvik kınındaki s’eafo’ım gevşetti, kalkanını sırtından aldı.
Kalkanı ve mızrağıyla hazırdı.
Varg gözlerini kırpıştırdı, kendisinin de aynısını yapması
gerektiğini fark etti. Miğferini kemerinden çıkardı, nâlbinding
beresinin üzerine geçirdi, tokayı çenesinin altından sıkıca çekti.
Kemerinde asılı seaks'mı, baltasını ve satırını çekerek kontrol
424
TANRILARIN GÖLGESİ
425
|OHN GWYNNE
426
BÖLÜM KIRK İKİ
ELVAR
427
JOHN GWYNNE
428
TANRILARIN GÖLGESİ
429
|OHNGWYNNE
430
TANRILARIN GÖLGESİ
431
»
IOHN GWYNNE
432
TANRILARIN GÖLGESİ
433
|OHN GWYNNE
434
BÖLÜM KIRK ÜÇ
VARG
435
|OHN GWYNNE
436
TANRILARIN GÖLGESİ
437
|OHN GWYNNE
438
TANRILARIN GÖLGESİ
Başka bir yerde Glomir baltasını iki eliyle savurdu, etrafa kan
saçıhrken bir skraeling yere düştü. Bir savaş narasıyla kendi
Kan Yeminliler grubuna önderlik eden ve mızrağını bir adamın
kamına saplayan Rokia, zırhlı savaşçılardan oluşan başka bir
kalkan duvarını aşmak üzereydi. Her yerde ölüm vardı; hava,
demirle karışmış kan ve dışkı kokusuyla ağırlaşmıştı. Kan Ye
minli ler’in gittiği her yerde, düşmanlan düşüyor gibiydi.
“Dinlenme zamanı değil,” diye homurdanan Einar, Svik’e
doğru yürüyordu.
Varg, kendisine sıntan Torvik’le bakıştı ve ardından Ei-
nar’ın peşine düştüler. Varg kalkanım kaldınp seaAs’ını çekti,
ikisi yeniden Svik’in hattına katılıp kalkan duvarını itmeye baş
ladı. Varg kalkanını Vali’ninkine kilitlerken, Torvik hattın uzak
ucuna ilerledi.
Karşılarında erkekli kadmlı yedi savaşçı vardı, kalkan du
varlarının arkasmdan tükürüp itiyor, hırlıyor, bıçaklıyorlardı.
Varg omzunu eğip, ağırlığını kalkanının arkasma vererek iter
ken gözüne san bir sakal ve bir mızrak ucunun panltısı ilişti.
Refleksle başım yana doğru çektiğinde demir bıçağın miğferi
ne sürttüğünü hissetti, içinde kulaklan sağır eden gürültüsünü
duydu. Kalkanının çerçevesinin altından seaks’un uzattı, bıça
ğın bir yere girdiğini hissetti, bir homurtu duydu ve kalkanın
üzerindeki baskı azaldı. Kanla kayganlaşan seaAs’mı geri çekti,
öne doğru itmeye devam ederken yukardan sapladı ve bir bryn-
Ja’nın perçinli halkalarını gıcırdattı.
Bağırarak verilen bir komutla, karşı karşıya oldukları savaş
çılar bir adım geri çekildi. Varg’ın uzuvları ağırlaşmıştı, kasları
yanıyor, gözlerinden ter damlıyordu.
Bu kalkan işi, fındık dalları arasında yumruk dövüşü yap
maktan daha zor.
“SALDIRIN!” diye bağırdı Svik, ileri doğru bir adım atarak
boşluğu kapattı, sıranın geri kalanı da onu takip etti. Varg’ın ya
nındaki Vali’nin yüzü öfkeyle buluşmuştu, öfkeli bir yılan gibi
439
|OHN GWYNNE
440
TANRILARIN GÖLGESİ
441
|OHN GWYNNE
kanlar akan Glomir ile Svik arasında yaklaşık kırk adımlık bir
mesafe vardı. Uzun baltasını hâlâ sımsıkı tutuyordu, ayağa kal
kıp kırmızı gözlü adama bakıp baltayı kaldırdı. Yabancı, kemik
kılıcını kaldırarak ona doğru yürüdü.
Svik bir nara attı, Varg ve diğerleri ona eşlik ederken diğer
Kan Yeminliler de koşmaya başladı. Varg, Rokia’nın savaş çığ
lığını duydu, mızrağını kırmızı gözlü adama fırlattığını gördü.
Güçlü bir atıştı, doğıuca ve hızlı bir şekilde yaşlı adamın göğ
süne doğru uçtu.
Adam kemik kılıcıyla mızrağı havada kesti, ikiye bölünen
sap ayaklarının dibine düştü.
Svik ile ekibi çamur ve kana bulanmış açıklıkta hızla iler
lediler.
Bir kükremeyle birlikte üzerlerinde bir gölge belirdi, Vali
aniden yok oldu, bir kan patlamasıyla havada uçmaya başladı.
Halja çığlık attı. Trol yalpalayarak önlerine çıktı, Varg’ın gö
rüşünü kapatarak Glomir’i görüş alanından çıkardı ve demir
şeritli sopasını Svik’e doğru salladı. Kızıl saçlı savaşçı ileri atıl
dı; yuvarlanarak sopanın çizdiği kavisin altından geçti, çamura
bulanmış halde ayağa kalktı ve hâlâ koşarken mızrağını trole
fırlattı. Mızrak daha hedefini bulmadan kılıcını çekti. Mızrak
trolün uyluğunun derinliklerine saplanırken acı dolu bir kükre
me duyuldu. Svik yolunu değiştirerek trolün tekmesini savuştu
rup kılıcıyla bacağını kesti. Einar ve Jökul, hem vurarak hem de
çekiçleyerek hiddetlenen yaratığın etrafında dönüyorlardı. Tor
vik doğruca ona doğru koşarak mızrağını fırlattı, bıçak trolün
omzunu delip derinlere saplandı. Acıyla tekrar kükreyen trol so
payı salladı. Hepsi, hatta Einar bile, uzağa kaçıştı; sopa Svik’e
çarparak havaya uçurdu, çamurda yuvarladı.
Varg parmak uçlarında zıplayıp, sallanan sopanın ardı sıra
koştu, yere çakılarak çamurları havalandıran yumruğun yolun
dan çekildiği gibi kalkanının çerçevesini trolün ayağına vurdu.
Taşı yumruklamaktan farksızdı, darbenin titreşimini kolunun
442
TANRILARIN GÖLGESİ
443
|OHN GWYNNE
444
TANRILARIN GÖLGESİ
445
JOHN GWYNNE
446
BÖLÜM KIRK DÖRT
ELVAR
447
|OHN GWYNNE
448
TANRILARIN GÖLGESİ
449
|OHNGWYNNE
450
TANRILARIN GÖLGESİ
451
|OHN GWYNNE
452
TANRILARIN GÖLGESİ
453
|OHN GWYNNE
454
BÖLÜM KIRK BEŞ
VARG
455
|OHNGWYNNE
456
TANRILARIN GÖLGESİ
457
|OHNGWYNNE
458
TANRILARIN GÖLGESİ
459
|OHN GWYNNE
460
TANRILARIN GÖLGESİ
461
|OHNGWYNNE
462
TANRILARIN GÖLGESİ
463
|OHN GWYNNE
464
TANRILARIN GÖLGESİ
465
|OHN GWYNNE
466
TANRILARIN GÖLGESİ
467
BÖLÜM KIRK ALTI
ORKA
468
TANRILARIN GÖLGESİ
469
JOHN GWYNNE
470
TANRILARIN GÖLGESİ
471
|OHN GWYNNE
472
TANRILARIN GÖLGESİ
seden bir bileme taşı alıp tempolu bir şekilde bıçağın üzerinde
sürtmeye başladı.
Lif atları, bir akarsuyun yakınındaki üç hayvanı kontrol edi
yordu. Mord, Orka’nın yanına oturdu. Mızrağını, baltasını ve
seaAs’ım çam iğnelerinin üstüne koyarak onları kontrol etmeye
başladı, kumla ovup keten bir bezle temizledikten sonra bıçak
larını biledi. Lif onlara katıldığında üçü, yemeklerini yiyerek ve
silahlarını bileyerek sessizce oturdular.
“O halde plan ne?” diye sordu Mord, bileme taşlarının kulak
tırmalayan gıcırtısı arasında.
Orka bir süre cevap vermedi. Hâlâ enine boyuna düşünü
yordu.
Guövarr’dan kaçtıktan sonra, Drekr’in peşinden kuzeye,
Grimholt’a doğru gitmeyi düşünmüştü, böylece ya ona yetişe
bilir ya da Guövarr’ı pusuya düşürmek için uygun bir yer bula
bilirdi. Şimdiye kadar bu umutların hiçbiri meyve vermemişti.
“Grimholt’a devam edip göreceğiz,” diye mırıldandı Orka.
“Muhtemelen bir günlük uzaklıkta, en fazla iki.”
“Grimholt ne?” diye sordu Lif.
“Kuzeyin vaesen'tennz karşı korunmak için Boneback’teki
bir geçiş yoluna inşa edilmiş kale,” dedi Orka. “Kuzey ve güney
duvarları olan bir bina.”
“Öyleyse orayı gördün?” diye sordu Mord.
“Evet,” diye başıyla onayladı Orka. “Uzun zaman önce.”
Başka bir hayatta ya da öyle hissettiriyor.
Mord ve Lif bakıştılar.
“İki ateş arasında kalabiliriz,” dedi Mord. “Önümüzde ve
arkamızda düşmanlar var.”
Önde bir uçurum ve arkada kurtlar. Bu düşünce Orka’nın da
hoşuna gitmiyordu.
“Arkamızdaki kamp ateşlerini gördünüz,” dedi Orka. “Guö-
varr’ın ateşi saklayacak zekâsı bile yok. Onunla aramızdaki
mesafeyi açtık. Belki bir buçuk gün.” Omuz silkti. “Grimholt’a
473
|OHN GWYNNE
474
TANRILARIN GÖLGESİ
475
BÖLÜM KIRK YEDİ
VARG
476
TANRILARIN GÖLGESİ
477
|OHN GWYNNE
ona yardım etti. Ardından yünlü bir tunik. Acıdan nefesi kesilen
Varg söylenerek dişlerini sıktı. Rokia kemerini uzattı. Üzerinde
baltası, seaks'ı, satırı ve kesesi asılıydı. Keseyi görür görmez
omuzlarından bir ağırlık kalktığını hissetti, onu Rokia’dan aldı.
Kapı tekrar gümbürdedi, Einar odaya geri uçtu, sonra hemen
ayağa fırlayarak tekrar kapıyı desteklemeye çabaladı.
Varg baktı. “Glomir güçlü ama bunu bir kapıya yapamaz,”
dedi. “Diğer tarafında Einar varken olmaz.”
“Yapabilir,” dedi Svik.
“Nasıl?”
Svik, Rokia’ya baktı ve kadın başıyla onayladı.
“Zamanı geldi,” dedi.
“Ben de öyle düşünüyorum,” diye omuz silkti Svik. Varg’a
baktı. “Glomir bir Berserkir” dedi Svik.
Varg öylece bakakaldı, boğazında bir kahkahanın patladığı
nı ve dünyasının başına yıkıldığı hissetti. “Glomir Lekeli mi?”
diye fısıldadı.
“Evet. Tanrı eli değmiş, damarlarında ayı Berser’in kam akı
yor.”
Varg inanamayarak kapıya baktı.
“Ben de Lekeli’yim,” dedi Svik ona. “Tilki Refur kanımda
yaşıyor.”
Varg ona baktı. Odaya bir sessizlik çöktü. Glomir’in güm
bürtüsü ve kükremesi bile bir an için durdu.
“Bu senin komik olmayan şakalarından biri,” dedi Varg.
“Şaka değil,” dedi Svik, başını iki yana sallıyordu. Varg’a
bir adım daha yaklaştı. Kızıl sakalını çekiştirdi, bakışları aniden
sertleşti. Yüzünde bir değişiklik, yüz hatlarında ince bir kayma
oldu, hatlar keskinleşti. Her zaman çok mavi olan gözleri girdap
gibi dönerek bulandı ve ardından yeşilimsi bir sarıya dönüştü,
ağzındaki dişler aniden küçüldü, kenarlan keskinleşti.
“Gördüğün gibi,” diye gülümsedi Svik. Daha doğrusu bütün
dişleriyle sırıttı.
478
TANRILARIN GÖLGESİ
479
|OHN GWYNNE
480
TANRILARIN GÖLGESİ
481
|OHN GWYNNE
482
TANRILARIN GÖLGESİ
483
|OHN GWYNNE
484
BÖLÜM KIRK SEKİZ
ELVAR
485
|OHN GWYNNE
486
TANRILARIN GÖLGESİ
487
JOHN GWYNNE
488
TANRILARIN GÖLGESİ
489
|OHN GWYNNE
490
TANRILARIN GÖLGESİ
491
|OHN GWYNNE
492
TANRILARIN GÖLGESİ
493
|OHN GWYNNE
494
TANRILARIN GÖLGESİ
495
JOHN GWYNNE
496
BÖLÜM KIRK DOKUZ
ORKA
497
|OHN GWYNNE
498
TANRILARIN GÖLGESİ
499
|OHN GWYNNE
500
TANRILARIN GÖLGESİ
501
|OHN GWYNNE
502
TANRILARIN GÖLGESİ
503
|OHN GWYNNE
504
TANRILARIN GÖLGESİ
505
|OHN GWYNNE
506
TANRILARIN GÖLGESİ
* İktidar asası, kadim küller, yak bu buz örümceklerini, kavur bu sahte perileri, (ç.n.)
507
BÖLÜM ELLİ
ELVAR
508
TANRILARIN GÖLGESİ
509
JOHN GWYNNE
510
TANRILARIN GÖLGESİ
511
|OHN GWYNNE
512
TANRILARIN GÖLGESİ
513
|OHN GWYNNE
514
TANRILARIN GÖLGESİ
515
JOHN GWYNNE
516
TANRILARIN GÖLGESİ
517
BÖLÜM ELLİ BİR
O RİCA
518
TANRILARIN GÖLGESİ
519
JOHN GWYNNE
520
TANRILARIN GÖLGESİ
521
|OHN GWYNNE
522
TANRILARIN GÖLGESİ
523
]OHN GWYNNE
524
TANRILARIN GÖLGESİ
525
]OHN GWYNNE
526
TANRILARIN GÖLGESİ
527
|OHN GWYNNE
528
BÖLÜM ELLİ İKİ
ELVAR
529
k.
tOHNGWYNSf
530
TANRILARIN GÖLGESİ
531
|OHN GWYNNE
532
TANRILARIN GÖLGESİ
533
|OHN GWYNNE
534
TANRILARIN GÖLGESİ
535
|OHN GWYNNE
536
TANRILARIN GÖLGESİ
537
|OHN GWYNNE
538
TANRILARIN GÖLGESİ
i
etrafına çökerken öksürüp hırıldayarak Grend’i aradı. Ortalıkta
görünmüyordu, rüzgârda savrulan saman çöpleri gibi her yere
cesetler saçılmıştı.
Toz fırtınasının merkezinden, yerin derinliklerinden çığlık
* lar yükseldi. Acı bir kükreme duyuldu. Yer sallanıyordu. Bin
leri bağrıştı.
Parçalanmış açık kapı aralığından bir siluet fırlayıp, havada
dönerek yükseldi, sonra alçaldı. Elvar’dan yüz adım ötede yere
b çarpıp, yuvarlanarak durdu. Kanatlı bir kadm. Kızıl saçlıydı,
e. pas rengi kanatlarını sırtına toplamıştı; vücudu balık pullan gibi
i parlayan bir zırhla kaplıydı ve kalçasında, kınında asılı duran
i bir kılıç vardı. İnledi. Elvar ağzı açık ona bakakaldı.
e- Parçalanmış kapıdan bir kükreme geldi, Elvar elleriyle ku
Ü laklarını kapatana kadar ses ova boyunca yayıldı ve yeni bir toz
ıj bulutu yukarı yükseldi. O toz bulutunun içindeki devasa bir şey,
karanlık bir gölge, topraktan gün ışığına çıktı.
a- Ejderha Lik Rifa, ceset yiyen, ölü tannlann sonuncusu
uyandı.
î
İD Elvar yerde yatıyordu, ellerini yavaşça kulaklarından çekip
doğrularak oturdu.
İD
Uzun zaman önce ölmüş bir şeyin, ölümün, yıkımın ve asır
Ih
lık çürümenin kokusu ovayı sarmıştı. Lik Rifa yırtık pırtık ka
a
natlarını çırptı, bu hareketin çalkantısı Elvar’ı ve etrafındakiler!
i
yere serdi. Ejderha bir deri bir kemikti, kaburgaları sayılıyordu.
C
Vücudu yer yer koyu çürükler ve san irinle lekelenmiş soluk
J pullarla kaplıydı. Çeneleri genişti, mızraklardan daha uzun diş
J leri ve kafasında kavisli boynuzlan vardı. Çılgınca bakan göz
leri, ocakta yanan bir ateş gibi hararetli, kıpkırmızı parlıyordu.
Ne kadar büyük olduğunu söylemek zordu; ama gökyüzün
İ de kanatlarını açtığında bulutlann arkasında panldayan solgun
1 güneşi kararttı. Kanatlanndan ve vücudundan, pullanna takıl
5 mış küçük şekiller sarkıyordu. Elvar ceset olduklarını fark etti.
r Ya çoktan çürümüş ya da çürümek üzereydiler.
»1
539
|OHN GWYNNE
540
TANRILARIN GÖLGESİ
541
JOHN GWYNNE
542
TANRILARIN GÖLGESİ
543
JOHN GWYNNE
544
*Y.lf
TANRILARIN GÖLGESİ
^dı.
t bu.
tonu
i bit
irdi,
gör-
ram
lij,
ba
la,
çıp
?«■
tu.
8}
m
lo
545
BÖLÜM ELLÎ ÜÇ
VARG
546
TANRILARIN GÖLGESİ
547
JOHN GWYNNE
Elinde bir mızrak vardı, Varg gibi üstünde zırhı, sırtında kalka
nıyla koşuyordu. Onu görünce başıyla selaın verdi.
“Yeni zırhınla iyi görünüyorsun,” diyerek yaklaştı.
Omuzlarını silkti, hâlâ yeni kazandığı brynja’sinm ve sırtın
daki kalkanın ağırlığına alışmaya çalışıyordu. Belindeki kemer,
omuzlarındaki zırhın ağırlığının bir kısmını almasına yardımcı
oluyordu. Söylemesi yapmaktan daha kolay olsa da bir kez zır
hın içine girdiğinde, rulo yapılmış bir yığın kadar ağır gelmi
yordu. Yine de zırh, silahlar ve kalkan, taşımaya alışık olmadığı
ekstra ağırlıklardı.
“Neden durduk?” diye sordu Edel’e.
“Bir koku alıyor musunuz?” diye sordu Edel; Varg’a, Rokia’ya
ve ağaçların arasından süzülerek onlara katılan diğer izcilere.
Kokuyu önce Rokia, birkaç saniye sonra Varg aldı.
“Duman,” dedi Rokia.
“Ve kan,” diye mırıldandı Varg.
Gerilerden toynak ve ayak sesleri yükseldi, yaklaştı. Varg
arkasına baktığında Glomir’in ormandan çıktığını, Svik ve Su-
lich’in iki yanında at sürdüğünü, Einar’m yanlarında koştuğunu
ve Kan Yeminliler’in geri kalanının onu takip ettiğini gördü.
Glomir ters ters bakıyor, içinden tehdit dalgaları yayıyordu.
Dizginleri çekti, Edel ona ilerideki duman ve kan kokularını
anlattı.
“Teçhizat kontrolü. Hazırlanın,” diye seslendi Glomir.
Varg kemerinden nâlbinding bir bere çıkardı, terlemiş olma
sına rağmen başına geçirdi. Sonra, Rotta’nın odasındaki ejder
ha tohumundan aldığı miğferi kemerinden alıp yün beresinin
üstüne taktı, çenesinin altından tokasını bağladı. Sesler değiş
ti, boğuk ve donuktu ama yine de yeterince iyi duyabiliyordu.
Boynuna ve omuzlarına yayılmış olan zırh perdesini kontrol
etti, sonra mızrağını kavrayıp bekledi. Jökul’un çömelerek bir
avuç dolusu çam iğnesi ve toprak topladığını, avuçlarının ara
sında ovuşturup tekrar yere attığını gördü. Demirci ayağa kal-
548
TANRILARIN GÖLGESİ
549
|OHNIGWYNNE
550
TANRILARIN GÖLGESİ
551
TEŞEKKÜRLER
553
|OHN GWYNNE
554
TANRILARIN GÖLGESİ
555
YAZAR HAKKINDA