Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 45

ŞİİR ANTOLOJİSİ

11.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Sonbahar Ortası Ayı
Gün batımı bulutu çok fazla berrak soğuk toplar

Samanyolu sessiz dönüş yeşim levha

Bu hayat bu gece uzun değil iyi

Gelecek yıl parlak ay nerede

Gün batımı bulutları çok uzakta toplanmış, hava açık ve soğuk,

Samanyolu sessiz, yeşim plakaya dönüyorum.

Bu hayatın ve bu gecenin iyiliği uzun sürmeyecek,

Gelecek yıl parlak ayı nerede izleyeceğim?

Su Shi- Mid-Autumn Moon

Hatıra
Yeryüzündeki yaşamımız neye benzetilebilir?

Bir kaz sürüsüne, karda iniş.

Bazen geçişlerinin izini bırakarak

Su Shi-Remembrance

Rüzgara Rağmen
rüzgara rağmen

burada korkunç esiyor,

ay ışığı da sızıyor

çatı tahtaları arasında

bu yıkık evin

İzumi Shikibu-Althoug The Wind

Neden Kayboldun
neden kayboldun

boş gökyüzüne mi?

kırılgan kar bile düştüğünde,

bu dünyaya düşüyor

İzumi Shikibu-Why Did You Vanish


12. YÜZYIL ŞİİRLERİ
Bilgiye Dair
Pahalı akçadır, bilgili insan
Bilgisiz cahilde bir kalp akçadır

Bilgisizlik yüzünden bir nice halk


Öz eliyle put yapıp “Tanrı’m budur” dedi

Edip Ahmet Yükneki

Cömertlik
Cömert ol, sana söz, sövgü gelmesin;
Sövgü gelecek yolu cömertlik tıkar

Bu halkın seçkini cömert insandır


Cömertlik şeref, can ve güzellik arttırır

Edip Ahmet Yükneki

Nasihat

Hakikati özlerler,
Kerameti gizlerler,
Âşıkla can gözlerler,
Rengi sarı dervişler.

Dünya benim diyenler,


Açık saçık giyenler,
Haram lokma yiyenler,
Felakete batmışlar.

Molla, müftü olanlar,


Yalan fetva verenler,
Akı kara kılanlar,
Cehenneme girmişler.

Kadı, imam olanlar,


Haksız dava kılanlar,
Sanki bir merkep gibi,
Yük altında kalmışlar.

Hoca Ahmed Yesevi


Seher Vakti

Ne hoş tatlı Hû yâdı,


Seher vakti olunca,
Baldan tatlı Hû adı,
Seher vakti olunca.

Geceleyin kalkarlar,
Canı feda kılarlar,
Aşk oduna yanarlar,
Seher vakti olunca.

Seher vakti hoş saat,


Kalkanlar eder rahat,
Aşk bilmez istirahat,
Seher vakti olunca

Göklere çıkınca âh,


Pek çok olsa da günah,
Affeder bizi O Şâh,
Seher vakti olunca.

Hoca Ahmed Yesevi

Münacaat
İlahi, pek çok hamd ederim sona
Senin rahmetinden hoyır umarım

Övebilir mi seni bu dilim?


Gücümce öveyim, yardım et bana

Edip Ahmet Yükneki


13.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Adem Oğlu

Miskin Adem oğlanı,nefse zebun olmuşdur


Hayvan canavar gibi,otlamağa kalmıştır

Hergiz ölümün sanmaz,ölesi günin anmaz


Bu dünyadan usanmaz,gaflet önin almışdur

Oğlanlar öğüt almaz,yiğitler tevbe kılmaz


Kocalar taat kılmaz,sarp rüzgar olmuştur

Beğler azdı yolundan,bilmez yoksul halinden


Çıktı rahmet gölünden,nefs gölüne dalmışdur

Yunus sözi alimden,zinhar olma zalimden


Korkadurın ölümden,cümle doğan ölmüşdür.

Yunus Emre

Ah Ölüm

Yalancı dünyaya konup göçenler


Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler

Kiminin başında biter ağaçlar


Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler

Toprağa gark olmuş nazik tenleri


Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler

Yunus derki gör taktirin işleri


Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus Emre

Can Gerek

Dilsizler haberini kulaksız dinleyesi


Dilsiz kulaksız sözün can gerek anlayası

Dinlemeden anladık anlamadan eyledik


Gerçek erin bu yolda yokluktur sermayesi

Biz sevdik aşık olduk sevildik maşuk olduk


Her dem yeni dirlikte sizden kim usanası

Yetmiş iki dilcedi araya sınır düştü


Ol bakışı biz baktık yermedik am-u hası

Miskin yunus ol veli yerde gökte dopdolu


Her taş altında gizli bin imran oğlu musi.

Yunus Emre

Söz Ola Kese Savaşı

Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz


Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz

Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı


Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz

Kelecilerin pişirgil yaramazını şeşirgil


Sözün us ile düşürgil dimegil çağ ede bir söz

Gel ahî ey şehriyâri sözümüzü dinle bâri


Hezâr gevher ü dinârı kara taprağ ede bir söz

Kişi bile söz demini demeye sözün kemini


Bu cihân cehennemini sekiz uçmağ ede bir söz

Yürü yürü yolun ile gâfil olma bilin ile


Key sakın ki dilin ile cânına dağ ede bir söz

Yûnus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden


Key sakın o şeh katından seni ırağ ede bir söz

Yunus Emre
Bir Kez Gönül Yıktın İse

Bir kez gönül yıktın ise


Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil

Bir gönülü yaptın ise


Er eteğin tuttun ise
Bir kez hayır ettin ise
Binde bir ise az değil

Yol odur ki doğru vara


Göz odur ki Hakk'ı göre
Er odur alçakta dura
Yüceden bakan göz değil

Erden sana nazar ola


İçin dışın pür nur ola
Beli kurtulmuştan ola
Şol kişi kim gammaz değil

Yunus bu sözleri çatar


Sanki balı yağa katar
Halka matahların satar
Yükü gevherdir tuz değil

Yunus Emre

Can, canan
Yunus imdi sen senden
Ayrı değilsin candan
Sen sende bulmaz isen
Nerde bulasın onu

Derviş adın edindim


Derviş dondum donandım
Yola baktım utandım
Hep işim yanlış benim

Yunus Emre
Her Ne Arar İsen

Hararet nardadır sacda değildir


Keramet baştadır tacda değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüste Mekkede Hacda değil

Sakın bir kimsenin gönlünü yıkma


Gerçek erenlerin sözünden çıkma
Eğer insan isen ölmezsin korkma
Aşığı kurt yemez uçta değildir

Hacı Bektaş Veli

Hikmet Arar İsen Özüne Bir Bak

Hikmet arar isen özüne bir bak


Arap'ta Acem'de Rum'da arama
Hakikat nurunun aslı hakikat
Aynada yansıyan nurda arama

Özünü bilenler özrü silendir


Turaplık rızayı teslim edendir
Gerçek Abdal Hakk'a hayran olandır
Kibir ile gurur horda arama

Aslolan göze nur gönülden gelir


Sevgi muhabbette asuman erir
Ebedi sevgiyi bu toprak verir
Kudus Arafat'ta Tur'da arama

Varlık ummanında göz ol da bak


Vahdet ateşinde benliğini yak
Ayağa kalkarsan hizmet için kalk
Zulmedenden olup zorda arama

Hacı Bektaş Veli


Hak'tan Emrolundu Geldim

Hak'tan emrolundu geldim cihana


Gözüm açtım mail oldum ol burca
Arif oldum Hak kelamın söyledim
Elif kaddim dal yazmışam ol burca

Konaktan bezirgan çıka göçünce


Ne gündüzüm gündüz ne gecem gece
Bir burç vardır cümle burçlardan yüce
Muhammed miraca çıkar ol burca

Alnımıza yazıluptur yazılar


Mürid olan mürşidini arzular
Yeryüzünde yer kalmadı gaziler
Arş yüzünden bir yol gider ol burca

Gökten uçan Cebrail'dir huridir


Bir gül vardır Muhammed'in nurudur
Bir kapusu Şah-ı Merdan Ali'dir
Elvan elvan nurlar çıkar ol burca

Hacı Bektaş Veli arayıp bulmuşam


Erenler deminde bir pay almışam
Bir hakikat deryasına dalmışam
Her gönülden bir yol gider ol burca

Hacı Bektaş Veli

Olduğun Gibi Görün ya da Göründüğün Gibi Ol

Güneş gibi ol şefkatte,merhamette.


Gece gibi ol ayıpları örtmekte.
Akarsu gibi ol keremde,cömertlikte.
Ölü gibi ol öfkede ,asabiyette.
Toprak gibi ol tevazuda,mahviyette.
Ya olduğun gibi görün,ya göründüğün gibi ol.
Mevlana Celaleddin Rumi

Ben Bende Değil

Ben bende değil, sende de hem sen, hem ben,


Ben hem benimim, hem de senin, sen de benim,
Bir öyle garip hale bugün geldim ki
Sen ben misin, bilmiyorum, ben mi senim.

Mevlana Celaleddin Rumi

Allahım Bu Vuslatı Hicran Etme

Allahım bu vuslatı hicran etme


Aşkın sarhoşlarını nalan etme

Sevgi bahçesini yemyeşil bırak


Bu mestlere bahçelere kasdetme

Dalı yaprağı vurma hazan gibi


Halkını başı dönmüş zelil etme

Kuşunun yuvasının ağacını


Yıkma da kuşlarını perran etme

Kumunu ve mumunu karıştırma


Düşmanları kör et de şadan etme

Hırsızlar aydınlığın düşmanıdır


Onların işlerini asan etme

İkbal kıblesi yalnız bu halkadır


Umut kabesin öyle viran etme

Bu çadır iplerini öyle katma


Çadır senindir eya sultan etme

Yok dünyada hicrandan daha acı


Ne istiyorsan et de onu etme

Mevlana Celaleddin Rumi


Bizim Canımıza Gelsin

Hastalıklar senden uzak olsun, ey canlarımızın rahatı,


ey gören gözümüz,
kem gözler senden uzak olsun!

Bedenin sağlam olsun, ay yüzlü güzel,


gölgen başımızdan eksik olmasın!

Gül bahçesine benzeyen yüzün,


o gönül otlağımız,
ovamızın yeşilliği,
nasılsa hep öyle kalsın,
hep öyle taze, yeşil.

Bizim canımıza gelsin


senin bedenine gelen ağrı.

Mevlana Celaleddin Rumi

Kendi Kendine

Kişinin kendine ettiğini


Edemez kişiye hiçbir fani
Bu kahpe hırsı. ne kıskanç kini, ne şarap
Ne de haşhaş edemez..
Kişinin kendine ettiğini tayfun, boran
Dağ, taş edemez.

Kişinin kendine ettiğini


Edemez Kişiye hiçbir fani
tutmazsa gerçek dost elini
kendi kendiyle baş edemez.
Kişinin kendine ettiğini
Sarhoş edemez, ayyaş edemez
Mezar soyan nebbaş edemez...
Mevlana Celaleddin Rumi

Nice İnsanlar Gördüm

Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok


Nice elbiseler gördüm içinde insan yok! Mevlana Celaleddin Rumi

Kendime Yediremem

Düşman saçmasapan lâflar eder,


duyar can kulağım.
Benim için kötü şeyler düşünür,
görür can gözüm.
Üzerime köpeğini salar,
ısırır köpek ayağımı,
çok acılar çekerim, çok acılar.
Köpek değilim, onu ısıramam,
ısırırım dudağımı.

Büyük kişilerin sırlarına ortağım,


gene de na şu kadar övünemem.
Bütün ayıplar bende ama,
ne yapıp yapmalı,
ulaşmalı dostlara,
geride kalmayı kendime yediremem.

Mevlana Celaleddin Rumi

Hep O

Aşk geldi, kan gibi


Damarlarıma derime doldu.
Beni benden aldı,
Varlığımı sevgiliye doldurdu.
Kısaca;
Bana benden kalan bir ad;
Ancak ötesi hep o...

Mevlana Celaleddin Rumi

Yeni Şeyler
Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak, ne hoş!
Dünle beraber gitti cancağzım,
Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım... Mevlana Celaleddin Rumi

14.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Cânâ Ne Leb-durur Bu Ne Yâkût-ı Nâb Olur
Cânâ ne leb-durur bu ne yâkût-ı nâb olur
Kim lal anuñ odından eriyüben âb olur

Yañaguñ üzre zülfüñi görüp göñül didi


Zi hoş benefşe kim gül-i sürha nikâb olur

Nergis gözüñ humârını göreli gözlerüm


Şol câna beñzedi ki içi tolu şerâb olur

Senden cüœa kılan beni bula cezâsını


Şol gün ki az günâha katı çoh ikâb olur

Didüm firâkuñ odına yahma beni didi


Kim âşıkuñ gözi yaş u bagrı kebâb olur

Virme baña azab didüm ışkuña didi


Âşıklaruñ nasîbi cihânda azâb olur

Didüm irem visâlüña remz-ile gözlerüñ


Didi ki Ahmedî bu ne yañlış hisâb olur Ahmedi

Çün Bâœ-ı Subh Zülfüne Anber-fişan İder


Çün bâœ-ı subh zülfüñe anber-fişan ider
Her kanda kim hevâsı nefes ura cân ider

Kaşuñ bigi kemân çekeyim dir güne hilâl


Göz göre râstı bu ki ol kej-gümân ider

Cân lâyık ayaguña güher n’ola kim anuñ


Her kirpügüm göz üstine bî-kîn revân ider

Cân sırrını diler-idüm agzuñdan işidem


Teng oldugı-çun anda ibâret nihân ider
Nergis gözüñ füsûnına fitne olup-durur
Anuñ humârıdur ki anı ser-girân ider

Cân arzu kılur ki lebüñden bula devâ


Bîmâr-ı ışkdur heves-i nâr-dân ider

Tahrir itdügince lebüñ vasfın Ahmedî


Nâzük-hadîs eydür ü şîrîn-beyân ider Ahmedi

Minnet Eylemem

Har içinde biten gonca güle minnet eylemem


Arabî, Farisî bilmem dile minnet eylemem
Sırat-ı Müstakim üzre gözetirim Rahim'i
İblisin talim ettiği yola minnet eylemem...

Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına


Bugün buldum bugün yerim, Hakk kerimdir yarına
Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
Rızkımı veren Hüda'dır kula minnet eylemem...

Ey Nesimi can Nesimi ol gani mihman iken


Yarın şefaatkârım Ahmed-i Muhtar iken
Cümlenin rızkını veren ol gani Settar iken
Yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem...

Kul Nesimi

Ey Gönül

Ey gönül el aynasına bakmanın faydası ne


Sernayeden zararın var satmanın faydası ne

Kendin kadrin bilmeyen ne bilir dostun kıymetin


Merkebin boynuna cevahir takmanın faydası ne

Çobana yazı gerek hem yayıla,hem gerneşe


Çobanı meclise imam etmenin faydası ne

Kargaya üleş gerek hem yiye hem çağıra


Karganın önüne şükker dökmenin faydası ne

Velhasılı Nesimi sen kendimi aleme faş eyleme


Köpeği hamama sokup yumanın faydası ne
Kul Nesimi

Ölmüş Tenüme ‘ Aşkı Anun Rûh Değül Mi


Ölmüş tenüme ‘ aşkı anun rûh değül mi
Gamzesi ile dil dahi mecrûh değül mi

‘ Aşkıyla kavuşdı gönülüm yolına anun


‘ Aşkıyla kahilan kapu meftûh değül mi

Kirpüği ne kılduğını sen sanma mu’ ammâ


Gönülde anun yâresi meşrûh değül mi

Bin yılda eğer Nûh yaşadıyısa bin yaş


Ol yaş bana bir lâhzada memnûh değül mi

Ma’ şûk ile ‘ âşık bir olur ‘ aşk oduyıla


Mâdih dahı pes hem yine memdûh değül mi

Kadı Burhanettin

Ol Kişi Kim İşi Güç Anuñ Dün Gün Âh Ola


Ol kişi kim işi güç anuñ dün gün âh ola
Kılma dahı cefâ aña kim ol günâh ola

Dutduñ göñül vilâyetini adl eyle kim


Zulm eylemek revâ degül aña ki şâh ola

Anber beñine kaldı zenahdânuñun göñül


Bî-çâre bilmez-idi ki yolında çâh ola

Gark oldı şem bigi ciger kanına gözüm


Hicrüñde vay aña ki bahtı siyâh ola

Vasluñ güline ol ire kim lâle bigi anun


Işkuñda varlıgı kamusı hâk-i râh ola

Şemi cemâlüñüñ salar-ısa cihâna nûr


Pervâne olup yanan aña hurşîd ü mâh ola

Vakt oldı Ahmedî’ye ki bir rahm idesin


Senden ırah işi niçe zârı vü âh ola

Ahmedi
Bagrumı Yaru Nice Urdı Gamzeñüñ Pekânı Gör
Bagrumı yaru nice urdı gamzeñüñ pekânı gör
Gözlerümden nîce ahar yüregümüñ kanı gör

Zülfüñüñ sevdâsına göñlüm olup-durur esîr


Ne belâ dâmına düşmişdür bu ser-gerdânı gör

Ol leb-i lalüñde gören müşg-i hâlüñi didi


Nîce bulmış Hızr bu ser-çeşme-i hayvânı gör

Cân behâ itdüm ayaguñ topragına didi akl


Kim bu gûher kıymetini bilmedi bu nâ-dânı gör

Ne belâdur ala gözüñ k’âl-ıla cânlar alur


Bu kamer devrinde sen bu fitne-i devrânı gör

Olalı göñlüm mekâmında şehâ ışkuñ mukîm


Genc-ile ne hoş imâret oldı bu virânı gör

Hüccetini yüzüñüñ rûşen ideli Ahmedî


Nice nâzük-nakş ider bu defter ü dîvânı gör

Ahmedi

Sahın Zinhâr Sen Anun Ala Gözleri Âlından


Sahın zinhâr sen anuñ ala gözleri âlından
Ki câœû-yı siyeh-dildür egerçi hûb u ranâdur

Hazer it zülfi dâmından kemende düşmegıl nâ-geh


Kim ol pür-fitne pür-dildür egerçi pes dil-ârâdur

Ne hâşâlillah iy göñül dur ol müşgîn-hevâ yirde


Ki bunca akl-ı âkıllar anuñ ışkında şeyœâdur

Gözi kanuñ içer-ise itgil kim halâl olsun


Dilerse zülfi cânuñı digil kim uş müheyyâdur

Cemâli vasfını anuñ hoş eydür Ahmedî yâ-Rab


Bu ne hoş-nagme bülbüldür ki bu gül-şende gûyâdur

Ahmedi
15.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Ahde Vefâ Eylemedün Öyle Mi
Ahde vefâ eylemedün öyle mi
Terk-i cefâ eylemedün öyle mi

Bir dem ayağun tozını gözüme


Kuhl-i cilâ eylemedün öyle mi

Gül yüzüne karşı gönül bülbülin


Perde-serâ eylemedün öyle mi

Şemme-i zülfünle meşâmın dilün


Gaaliye-sâ eylemedün öyle mi

Ahmed'i öldüriserin der idün


Ahde vefâ eylemedün öyle mi

Ahmed Paşa

Eyâ Peri Nicesin Hoş Musun Safâca Mısın (Gazel)


Eyâ peri nicesin hoş musun safâca mısın
Gele beri nicesin hoş musun safâca mısın

Şeker dudaklı kamer yüzlü serv boyluların


Semen-beri nicesin hoş musun safâca mısın

Bahâr-ı hüsn ü behada belalı bülbülünün


Gül-i teri nicesin hoş musun safâca mısın

Bizimle bir nefes insanlık eyle soruşalım


Gel ey peri nicesin hoş musun safâca mısın

Sefer kılıp gelir Ahmet ki deye şehrimizin


Güzelleri nicesin hoş musun safâca mısın?
Ahmed Paşa

Gözüni Süzme Bîmâr Öldürürsin (Gazel)


Gözüni süzme bîmâr öldürürsin
Saçın çözme giriftar öldürürsin

Begüm bir bûseyi bin câna satma


Ko bâzârı harîdâr öldürürsin

Demişsin ki yolumda ölmez Ahmed


Bir öldüm bir de tekrâr öldürürsin

Ahmed Paşa

Bi-dilem Dilsitandan Ayrıldum (Gazel)


Bî-dilem dilsitândan ayrıldum
Âh ki ârâm-ı cândan ayrıldum

Eşiği hasretinde hâk olsam


Yiridür ki âsumândan ayrıldum

Ne tan Ülker gibi inerse yaşum


Meh-i nâ-mihribândan ayrıldum

N’ ola micmer gibi yanarsa içüm


Bezm-i şâh-ı cihândan ayrıldum

Gemi gibi denizde sergerdân


Yürürem bâd-bândan ayrıldum

Şeb-i mihnetde telh-îş oluban


Şem’ -i şîrîn-zebândan ayrıldum

Sındı seng-i cefâda sabr ayağı


Düşdüm uş kârbândan ayrıldum
Bende Ahmed gibi garîbem kim
Cândan ü hânümândan ayrıldum

Ahmed Paşa

Gazel

Eşigüñden gider oldı dil-i âvâre meded


Dostlar olmaya mı bu gama bir çâre meded

Derdüm ol deñlü degildür k'ola şerbetle ‘ilâç


Beni size gerek ise meded ol yâre meded

‘Âkil-i sâbir idüm ‘âşık-ı şeydâ kıldı


Yüz urup yalvaruñ ol gözleri sahhâra meded

Ey gönül dostlaruñ uş anı dilber fâriğ


Meger Allâhdan ire derdüñe bir pâre meded

Ey harîm-i haremüñ dâr-ı şifâ her demde


Şerbet-i vasl ile iriş dil-i bîmâra meded

Necati Bey

Döne Döne

Çıkalı göklere âhum şereri döne döne,


Yandı kandîl-i sipihrün ciğeri döne döne

Ayağı yir mi basar zülfüne ber-dâr olanun


Zevk ü şevk ile virür cân ü seri döne döne

Şâm-ı zülfünle gönül Mısrı harâb oldı diyü


Sana iletdi kebûter haberi döne döne

Sen durup raks idesin karşuna ben boynum eğem


İne zülfün koca sen sîm-berî döne döne

Ka’be olmasa kapun ay ile gün leyl ü nehâr


Eylemezlerdi tavâf ol güzeri döne döne
Sen olasın diyü yir yir asılup âyîneler
Gelene gidene eyler nazarı döne döne

Ey Necâtî yaraşur mutribi şeh meclisinün


Raks urup okıya bu şi’r-i teri döne döne

Necati Bey

Nefes

Beğlerimiz, elvan gülün üstine


Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya
Urum abdalları postun eğnine
Bağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Urum abdalları gelir dost deyü


Eğnimüzde aba, hırka, post deyü
Hastaları gelür, derman isteyü
Sağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Meydanında dara durmuş gerçekler


Çalınur koç kurbanlara bıçaklar
Döğülür kudümler altun sancaklar
Tuğlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Benim bir isteğüm vardır Kerim'den


Münkir bilmez, evliyanın sırrından
Kaygusuz'um ayru düşdüm pirimden
Ağlar gelür şahum Abdal Musa'ya

Kaygusuz Abdal

Bağrıma, ey ayrılık dikeni! her zaman saplanma


Bağrıma, ey ayrılık dikeni! her zaman saplanma
Ey gönül! Yüz eziyet gelse; göze başkasını alma.
Bin bela yüzlense ey can! Yardan ayrılma.
Olsa yüz bin canım al ey hicran! Lakin kılma,
Yarımı benden cüda, yahut beni ondan cüda.

Ali Şir Nevai


16.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Aşka Sevdalanma
Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır

Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an


Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır

Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz


Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma


Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır

Aşk içre azap olduğu bilirem kim


Her kimseki aşıktır işi ahü figandır

Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin


Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

Gel derse Fuzuli ki güzellerde vefa var


Aldanmaki şair sözü elbette yalandır.

Fuzuli

Baki

Ey gönul
Erkanı devlet icre hemet kalmadı
Kimden umarsın kerem
Ehli muruvvet kalmadı
Nefsi nefsine oldu alim
cumlesi hayret dir
Kimseden kimseye
hiç derman ve takat kalmadı

Baki

İlk Gazel
Her kaçan gönlüme fikr-i ârız-ı dilber düşer
Guyiyâ mir'âta aks-i pertev-i hâver düşer

Baki

Aşkından Ben Divaneye Döndüm


Aşkından ben divaneye döndüm
Hazan vurup mestaneye döndüm
Sensizlik o kadar ki zor
Yalnızlık gemisinde biçareye döndüm

Yok gözümde ne dünya ne ukba


Yaktın gönlümü ateş-i aşkınla
Ne geçti eline beni bıraktın da
Mutlusun emimin hatta unuttun da

Yan sen de benim gibi nare


Açılsın sinende en derin yare
Ara da bulama derdine çare
Sen benden beter ol virane

Zati

O Gözler

Ela gözlerini tarife


Kalemimde mürekkebim yetmedi
Seni bir daha göremem diye
Geceleri çilem bitmedi

Gözlerimden bir katre


Toprağa bile düşmedi
Divanen oldum dillere
Düştüm yine yetmedi
Kendimi kaybettim de
Bir an aklımdan gitmedi
Gördüğüm o gözlerde
Bir ateş ki dinmedi

Konuştuğu her sözde


Senden mi bahsetmedi
ZATİ kendinden geçti de
Senden yine geçmedi

Zati

Hafakan
Issız bir dokunuş sardı yine
İçimde olmazlardan bir ses
Karıncalar geziyor beynimde
Bedenim ise ruhuma kafes

Zaman yekpareden vücut sanki


Ağırlığı üzerimde bir yük
Dönen değirmen taşı misali
İnce…. Derin…. Ve ahenkli öğüt

O hafakan sardı ruhumu yine


Tanıdık…Bir o kadar yabancı
Satırlara dalmak istesem de
Sığındığım sözler hep yalancı

Ömür boşa bir çaba anladım


Zâr etmekmiş ZATİ bahta düşen
Pay ettilerdi, amma almadım
Nâr-ı arzda cigergâhtı pişen

Zati

Gitme
Bizi böyle nacar koyup
Kurban olayim gitme
Bu hicrana nasıl dayanayım yâr
Bizi böyle buruk koma, gitme

Gitme, gönlünün sururu


Gitme, ömrümün nuru
Gitme, canımın canı
Gitme, kurban olayım gitme

Yine beklemek düştü hisseme


Gözü yaşlı bırakıp da her sene
Ah edip inliyoruz pesinden
Gitme, kurban olayım gitme

Zati

17.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Beni Şad Eylemedin Sen Dahi Naşad Olasın
Beni şad eylemedin sen dahi naşad olasın
Şu’le-i ah-i garihan gibi berbat olasın

Künç-i hicrane olup sen de benim gibi esir


Ruz ü şeb destzen-i damen-i feryad olasın

Vere nehl-i emelin meyve-i eşg-i hırman


Bir sitem kâre niyaz etmeğe mu’tad olasın

Ruzigâr eylesün eflâke gubarın peyvend


Göreyim pazede-i leşker-i bîdad olasın

Telhkâm-i sitemin gör ne çekermiş bilesin


Sen de zehrabe hor-i kâse-i hussad olasın

Eyledin Nabi-i biçareye çok cevr ü sitem


Yok ümidim ki mükâfatdan âzâd olasın

Urfalı Şair Nâbi

Ah ü Zarım Söylesün
Yare vursun peyk-i nalem ah ü zarım söylesün
Ab-i çeşm-i girye-i bîihtiyarım söylesün

Çâ çâk-i sine versün mevce-i gamdan haber


Zahm-i humpaş-i derunüm inkisarım söylesün
Gonca gülsün gül açılsun cuy feryad eylesün
Sen dur ey bülbül biraz gülşende yârım söylesün

Arzu-yi vasl ile şebzindedar olduklarım


Girye-i hasretle çeşm-i ihtizarım söylesün

Bende kudret edaye harf-i şevki Nabiya


Hame-i rengin sarir-i bîkararım söylesün.

Urfalı Şair Nâbi

Ela Gözlerine Kurban Olduğum


Ela gözlerine kurban olduğum
Yüzüne bakmaya doyamadım ben
İbret için gelmiş derler cihana
Noktadır benlerin sayamadım ben

Aşkın ateşidir sînemi yakan


Lûtfuna erer mi cevrini çeken
Kolların boynuma dolanmış iken
Seni öpmelere kıyamadım ben

Terkeyledim ağalarım, beylerim


Bozbulanık seller gibi çağlarım
Anın içün ben ah edip ağlarım
Ayrılık oduna doyamadım ben

Kaldı deli gönül kaldı hep yasta


Mevla'm erdir beni murada kasda
Aşık Ömer eydür sevgili dosta
Allah'ısmarladık diyemedim ben

Aşık Ömer

Dedim Dilber Yanakların Kızarmış


Dedim dilber yanakların kızarmış
Dedi çiçek taktık gül yarasıdır
Dedim tane tane olmuş benlerin
Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır

Dedim dilber sana yazıldı kanım


Dedi niçin dersin benim sultanım
Dedim kimler sarmış ince miyanın
Dedi kendin sardın kol yarasıdır

Dedim bu Ömer'in aklını aldın


Dedi sevdiğine pişman mı oldun
Dedim dilber niçin sararıp soldun
Dedi hep çektiğim dil yarasıdır

Aşık Ömer

Gittin Amma ki
Gitdin ammâ ki kodun hasret ile cânı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile

Devr-i meclis bana girdâb-ı belâdır sensiz


Mey-i rahşânı değil sâgar-ı gerdânı bile

Bağa sensiz varamam çeşmime âteş görünür


Gül-i handânı değil serv-i hırâmânı bile

Sîneden derd ile bir âh edeyin kim dönsün


Aksine çarh-ı felek mihr-i dırahşânı bile

Hâr-ı firkatle Neşâtî-i hazînin vâ hayf


Dâmen-i ülfeti çâk oldu girîbânı bile

Neşati

Mecnun'a Dönmüşüm Bilmem Gezdiğim


Mecnun'a dönmüşüm bilmem gezdiğim
Dağlar mıdır sahra mıdır yol mudur
Dostumun bağına girip dizdiğim
Lale midir sümbül müdür gül müdür

Aşk değil mi beni derde düşüren


Ferhad gibi yüce dağlar aşıran
Yari böyle benden ayrı düşüren
Adu mudur engel midir el midir
Kamil olan belli olur söz ilen
Al yanağa çifte benler dizilen
Mah yüzüne bölük, bölük yazılan
Kakül müdür zülüf müdür tel midir

Gevheri der bulmam kimsede vefa


Dost diye sevdiğim etti kim sefa
Hubların aşıka ettiği cefa
Kanun mudur erkan mıdır yol mudur

Gevheri

Ala Gözlü Nazlı Dilber


Ala gözlü nazlı dilber
Seni kandan sakınırım
Kandan değil hey efendim
Seni candan sakınırım

O yana bu yana bakma


Beni ateşlere yakma
Elini koynuna sokma
Seni senden sakınırım

Gevheri der ben bir merdim


Yüreğimden çıkmaz derdim
Sen bir kuzu ben bir kurdum
Seni benden sakınırım

Gevheri

Hey Ağalar Zaman Azdı


Hey ağalar zaman azdı
Düşmüşe il üşer oldu
Küllükte sürünen eşek
Cins atla yarışır oldu

Palas üstünde yatmıyan


Bıyığ'na pala batmıyan
Porsuk ardından yetmiyen
Ceylana ulaşır oldu

Evlerinin önü tazı


Yazılır turnası kazı
Yaşına yetmedik kuzu
Koç ile vuruşur oldu

Gevheri der işle hata


Katırlar baskındır ata
Olur olmaz maslahata
Çocuklar karışır oldu

Gevheri

Genç Osman
Genç Osman dediğin bir küçük uşak,
beline bağlamış ibrişim kuşak,
Askerin içinde birinci uşak,
Allah allah deyip geçer genç Osman...

Genç Osman dediğin bir küçük aslan,


Bağdatın içine girilmez yastan,
her ana doğurmaz böyle bir aslan,
Allah Allah deyip geçer genç Osman...

Bağdat'ın kapısını Genç Osman Açtı,


Düşmanın cümlesi önünden kaçtı,
Kelle koltuğunda üç gün savaştı,
Allah Allah deyip geçer Genç Osman...

Kayıkçı Kul Mustafa

Çünkü Dilber Bana Meylin Yoğ İdi


Çünkü dilber bana meylin yoğ idi
Ezelinden ikrar vermiye idin
Muhabbettir güzelliğin nişanı
Uğrun uğrun bakıp gülmiye idin

Hani benim ile yiyip içtiğin


Yiyip içip ak göğsünü açtığın
Simden sonra fayda etmez kaçtığın
Soyunup koynuma girmiye idin

Siyah zülfün mâh yüze etmiş perde


Sen uğrattın beni bin türlü derde
Ben kendi hâlimde gezdiğim yerde
Arayıp bergüzâr vermiye idin

Kul Mustafa'm eydür canadır kastım


Çok ağlattı beni gözleri mestim
İncitme sevdiğim severim dostum
İncitirsem güzel olmıya idin

Kayıkçı Kul Mustafa

18.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Erişti Nevbahar Eyyamı
Erişti nevbahar eyyamı, açıldı gül-i gülşen
Çerağan vakti geldi, lalezarın didesi ruşen
Çemenler döndü ruy-i yare, reng-i lale vü gülden
Çerağan vakti geldi, lalezarın didesi ruşen

Açıldı, dilberin ruhsarı gibi leleler, güller


Yakıştı zülf-ü huban veş zemine saçlı sümbüller
Nevasaz olmada bin şevk ile aşufte bülbüller
Çerağan vakti geldi, lalezarın didesi ruşen

Nedim

Heddeden Geçmiş Nezaket


Haddeden geçmiş nezâket yâl ü bâl olmuş sana
Mey süzülmüş şîşeden ruhsar-ı âl olmuş sana

Bûy-i gül taktîr olunmuş nâzın işlenmiş ucu


Biri olmuş hoy birisi dest-mâl olmuş sana

Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem


Zülfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana

Şöyle gird olmuş Firengistân birikmiş bir yere


Sonra gelmiş gûşe-i ebrûda hâl olmuş sana
Ol büt-i tersâ sana mey nûş eder misin demiş
El-amân ey dil ne müşkil-ter suâl olmuş sana

Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın


Kendin aldırdın gönül n’oldun ne hal olmuş sana

Leblerin mecrûh olur dendân-ı sîn-i bûseden


Lâ’lin öptürmek bu hâletle muhâl olmuş sana

Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm


Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana

Nedim

Tahammül Mülkünü Yıktın


Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın ateş-i sûzân mısın kâfir

Kız oğlân nâzı nâzın şehlevend âvâzı âvâzın


Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlân mısın kâfir

Ne ma’nâ gösterir duşundaki ol âteşin atlas


Ki ya’ni şule-i cansuz-ı hüsn ü ân mısın kâfir

Nedir bu gizli gizli âhlar çâk-i giribânlar


Aceb bir şûha sende âşık-ı nâlân mısın kâfir

Sana kimisi cânım kimi cânânım deyü söyler


Nesin sen doğru söyle cân mısın cânân mısın kâfir

Şarâb-ı âteşinin keyfi rûyun şul’elendirmiş


Bu haletle çerâğ-ı meclis-i mestân mısın kâfir

Niçin sık sık bakarsın öyle mirât-ı mücellâya


Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayrân mısın kafir

Nedim-i zârı bir kâfir esir etmiş işitmiştim


Sen ol cellâd-ı din, ol düşmen-i îmân mısın kâfir

Nedim
Berceste
Sen bî-haber hayâlin ile gûşelerde biz
Tâ subh olunca her gece ayş u dem eyleriz

Esdikçe bâd-ı subh perîşânsın ey gönül


Benzer esîr-i turra-i cânânsın ey gönül

Güllü dîbâ giydin ammâ korkarım âzâr eder


Nâzenînim sâye-i hâr-ı gül-i dîbâ seni

Gülüm şöyle gülüm böyle demektir yâre mu’tâdım


Seni ey gül sever cânım ki cânâne hitâbımsın

Nedim

Cenab-ı Han Selim-i Ma'delet kar


Cenâb-Hân Selîm-i ma'delet kâr
Ki oldur merkez-i pergâr-ı dünyâ
Edüp takdim-i adlâ-yı mesâlih
Cihân-ı kıldı ma'mûrüz'-zevâyâ
geçüp tedkîk-i Oklides-i re'yi
Hikemde oldu Eflatun'dan a'lâ
Sezâdır olsa pây-endâz-ı râhî
Kumaş-ı atlas-ı gerdûn-ı hadrâ
Mühimmât-ı umûr-ı ceng-ı yekser
Aristo gibi tedbîr etti hakkâ
Edüp ez-cümle ihyâyı fenn-i harbi
o sûretde musanna' kim görenler
olur hayretle çün nakş-ı heyûlâ
Kılup te'sîs-i eşkâl-i mehâret
Binâsı oldu kıstâs-ı temâşa
Bu mısrâ geldi bir târîh Galib
Mühendishâne-i nev-resmi vâlâ

Şeyh Galib

Kıt'a
Eğer desem ki hevalar açıldı geldi behar
Murad oldur ki benimle mahabbet eyledi yar
Ya söylesem ki çemen goncelerle doldu
odur garez ki tebesümle söyledi dildar

Şeyh Galib

Kevser-i Ateş- Nihadın Adı Aşk


Kevser-i ateş- nihadın adı aşk
Düzah- ı cennet -nümanın adı aşk
Bir lügat gördüm cünun isminde ben
Anda hep cevr ü cefanın adı aşk

Şeyh Galib

Hârâbatı Görenler Her Biri Bir Haletin Söyler


Hârâbatı görenler her biri bir haletin söyler
Safasın nakleder rindân u zahid sıkletin söyler

Ser-agaz eyledikçe bahse bülbül revnak-ı gülden


Bezmde kulkul-i mîna mülin keyfiyyetin söyler

Tecellî nedesin ehli şikem idrâke kabil mi


Behişt andıkça zahid eki ü şürbün lezzetin söyler

Ne zabtı hâkimi şer’i ne hükm-i zabiti aklı


Cünûn iklimini seyr eyleyenler rahatın söyler

Miyân-ı güft ü gûda bed-meniş iham eder kubhun


Şecaat arzederken merd-i

Koca Ragıp Paşa

Müstezad
Ey şûh-ı kerem-pişe dîl-i zâr senindir
Yok minnetin asla
Ey kân-ı güher anda ne kim var senindir
Pinhân u Hüveydâ
Sen kim gelesin meclise bir yer mi bulunmaz
Baş üzre yerin var
Gül goncasısın gûşe-i destâr senindir
Gel ey gül-i rana
Neylersen edip bir-iki gün bâr-ı cefâya
Sabreyle de sonra
Peymâne senin hâne senin yâr senindir
Ey dil tek ü tenhâ
Bir bûse-i cân bahşına ver nakd-i hayatı
Ger kail olursa
Senden yanadır söz yine bazar senindir
Ey âşık-ı şeydâ
Çeşmân-ı siyeh mest-i sitem kakülü pür-hâm
Ebrûları pür-çîn
Benzer ki bu dîldâr-ı cefâkâr senindir
Biçâre Nedîmâ

Nedim

Kaside (istanbul)

Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır


Bir sengine yek pâre Acem mülkü fedâdır

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında


Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır

Bir kân-ı niamdır ki anın gevheri ikbâl


Bir bağ-ı iremdir ki gülü izz ü alâdır

Altında mı üstünde midir cennet-i a’lâ


El-hak bu ne halet bu ne hoş âb u hevâdır

Her bağçesi bir çemenistân-ı letâfet


Her kûşesi bir meclis-i pür-feyz ü safâdır

İnsaf değildir ânı dünyaya değişmek


Gülzarların cennete teşbih hatadır

Herkes irişür anda muradına ânınçün


Dergahları melce-i erbab-ı recâdır

Kala-yı meârif satılır sûklarında


Bazâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır

Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî


Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı duâdır
Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr
Kandilleri meh gibi lebrîz-i ziyâdır

Ser-çeşmeleri olmada insana revân-bahş


Germ-âbeleri câna safâ cisme şifâdır

Hep halkının etvarı pesendîde-i makbul


Derler ki biraz dilleri bî-mihr ü vefâdır

Şimdi yapılan âlem-i nev-resm ü safânın


Evsafı hele başka kitâb olsa sezâdır

Nâmı gibi olmuşdur o hem sa’d hem âbâd


İstanbul’a sermâye-i fahr olsa revâdır

Kûh-sarları bağları kasrları hep


Güya ki bütün şevk ü tarab zevk u safâdır

İstanbul’un evsafını mümkün mi beyân hiç


Maksûd heman sadr-ı kerem-kâra senadır Nedim

19.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Alırım Kız Seni Komam İllere
Oturmuş ak gelin taşın üstüne
Taramış zülfünü kaşın üstüne
Bir selam geldi başım üstüne
Alırım kız seni komam illere

Bir taş attım karlı dağlar ardına


Yuvarlandı düştü yarin yurduna
Ben yeni de düştüm sevda derdine
Alırım ahdımı komam illere

Atımın kuyruğu cura saz gibi


Divana vurmuş da ergen kız gibi
Alarmış yanağı bahar yaz gibi
Getirin kır atım göçem illere

Dadaloğlu der de oldum kastana


Gelip geçer selam verir dost bana
Göçeyim mi bilmem Namrun üstüne
Çekilem mi kahpe Bulgar illere

Dadaloğlu
Gitti Cerit Gitti Gider Avşarlar
Gitti Cerit gitti gider Avşarlar
Gider oldu namusumuz arımız
Kavga kuruldu da kılıç çalındı
Hey ağalar nere vardı yarımız

Ağamız da çadırını tutardı


Kabudunu dal boyuna atardı
Her birimiz bin atlıya yeterdi
Dövüşerek ölemedi varımız

Dadaloğlu'm şu dağlara varınca


Korkarım yurtları ıssız kalınca
Saçılıp da Binboğa'ya konunca
Yaylalara dokunmazdı serimiz

Dadaloğlu

Her Sabah Seyran Gezerken


Her sabah her sabah seyran gezerken
Iras geldim selvi boylu fidana
Top top olmuş kirpiklerin bölünmüş
Hoş benzettim samur kaşlar kemana

Al yanağın elmas m'ola kar m'ola


Çapraz vurmuş düğmeleri dar m'ola
Acap mislin şu cihanda var m'ola
İnsem gitsem Hindistan'a Yemen'e

Eliftir kirpiği İra'dır kaşı


Bu güzellik sana Mevla bağışı
Arasam cihanda bulunmaz eşi
Hiç mislin gelmemiş devr-i zamana

Dadaloğlu'm der de hupların hası


Ferhat’ın Şirin'i Mecnun Leyla'sı
Aklım eğlencesi gönlüm yaylası
Bir yel esti başımdaki dumana

Dadaloğlu
Hey Ağalar Kış M'olacak Bilemem
Hey ağalar kış m'olacak bilemem
Gavur Dağı gene başın duman mı
Padişahtan ferman gelmiş gel deyi
Gidiyom ya geleceğim güman mı

Kırpık olur Gavur Dağı'n ormanı


Padişah derdimin olmaz dermanı
Devlet hakkımızda vermiş fermanı
Yeni evliyim ayrılacak zaman mı

Dadaloğlu'm hile yoktur işimde


Yiğit olan yiğit görür düşünde
Alışkan tüfekle dağlar başında
Azrailden başkasına aman mı

Dadaloğlu

Uzun Müddet Haber Yoktur Sılamdan


Uzun müddet haber yoktur sılamdan
Her posta geldikçe gönlüm yerinir
Haber yok evlad ü ayal, anamdan
Can postanelere varır sürünür

Kör olsun gurbetin kahrı bitmedi


Gidemem vatana çilem yetmedi
Gül de taksam bülbülümüz ötmedi
Altın kafes olsa viran görünür

Bahar geldi seyran için iline


Herkes sevdiğim takmış koluna
Zihniya gurbetin gider yoluna
Hasretli sîneme hicran sarınır

Bayburtlu Zihni

Vardım Ki Yurdundan
Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı

Hangi dağda bulsam ben o maralı


Hangi yerde görsem çeşm-i gazali
Avcılardan kaçmış ceylan misali
Göçmüş dağdan dağa yoktur durağı

Laleyi sümbülü gülü har almış


Zevk u şevk ehlini ah u zar almış
Süleyman tahtını sanki mar almış
Gama tebdil olmuş ülfetin çağı

Zihni dert elinden her zaman ağlar


Sordum ki bağ ağlar bağ u ban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı

Bayburtlu Zihni

Yıkmış Çadırların Göç Etmiş Leyla


Yıkmış çadırların göç etmiş Leyla
Vardım ki boş kalmış yar otakları
Dağı mesken etmiş biçare Mecnun
Akıtmış gözünden kan ırmakları

Zeyd ile göndermiş Leyla'ya name


Dedi iyi getirdim ağyarı kama
Akıbet yar oldun İbniselama
Neyledin ettiğin o misakları

Zihni'yim akıttım didem yaşların


Yedi yıl bekledim bulak başların
Dağıt bu derneği sav savaşların
Bozuldu kabail ittifakları.

Bayburtlu Zihni
Ah Elinden Zülfü Kemendim
Ah elinden zülfü kemendim benim
Müjgan değdi sinem yaralandı gel
Gün begün artmakta derd ile gamım
Uç verdi yaralar sıralandı gel

Gamdan hisar oldu meskenim yurdum


Tükenmez avazım okunmaz virdim
Üç değil beş değil yüz oldu derdim
Yüklendi gam yükün kiralandı gel

Zihniya yolundur haftada ayda


Sevip ayrılmada ne buldun fayda
Azrail göğsünde canın ne heyde
Gözlerimin akı karalandı gel

Bayburtlu Zihni

Rindiz Ferah u Zevk u Safâ Kaafilemizdir


Rindiz ferah u zevk u safâ kaafilemizdir
Bâr-ı gama lâkaydi-i dil râhilemizdir

Yârin gam-ı hicrânı değil yalnız işgâl


Yâran-ı gamın bârı da bir gâilemizdir

Şekvâ ne revâ zahm-ı hadeng-i siteminden


Cevrin çekeriz ol kaşı yaygın çilemizdir

Bülbül gibi biz mu'tekif-i ma'bed-i aşkız


Şeb tâ-be-seher âh u nevâ nâfilemizdir

Müştâkız o mehrûya felekde o kadar kim


Her rûz-ı firâkı sene-i kâmilemizdir

Değmez sühan-ı bî-mezemiz câize Vasıf


Nakdîne-i tahsin-i ehibbâ sılemizdir

Enderunlu Vasıf
Ne Beyân-ı Hâle Cür’et Ne Figâna Tâkatım Var
Ne beyân-ı hâle cür'et, ne figâna tâkatım var.
Ne recâ-yı vasla gayret, ne firâka kudretim var.

Yanayım mı hasretinden geçeyim mi ülfetinden


Hele derd ü firkâtinden sana bin şikâyetim var

Nice etmem âh ü efgân beni yâre geçti yârân


Nigeh etmez oldu cânân buna pek kasâvetim var

Düşüp ol cefâ-şiâre gönül oldu pâre pâre


Çekerim gamın ne çâre geçemem mahabbetim var

O fısıltıyı işittim düşüp ardı sıra gittim


Yanılıp bir işdir ettim şu kadar kabâhatim var

Geziyordun eşbeh eşbeh dedi kim ki gördü peh peh


Beri gel ki sana ey meh dahi çok hikâyetim var

Lebin olmuş ayn-ı şerbet gönül istek etti gâyet


Beni nâre yakdın elbet öperim harâretim var

O meh işte bana nisbet ediyor seninle ülfet


Bana Vâsıf açma sohbet sana pek adâvetim var Enderunlu Vasıf

Yürü Gönül Yürü Dostundan Kalma


Yürü gönül yürü dostundan kalma
Daim hatırını soruver gitsin
Eski düşman sakın dost olur sanma
Arkasından bıyık buruver gitsin

Eğer arif isen dünyadan el çek


Yalan meydan aldı tükendi gerçek
Baktın bir düşmanın seni serecek
Sakalına piyaz veriver gitsin

Ey Dertli bu alem dost düşman olur


Kişi sevdiğine son pişman olur
Öfke baldan tatlı çok ziyan olur
Hayr et yüzün hake sürüver gitsin

Aşık Dertli
Kalem Kaşlı Yar
Hatırlayıp sual etmez halimden
Kirpikleri kara kalem kaşlı yar
Zikr ü fikri gitmez benim dilimden
Anadan gülmedik garip başlı yar

Esb-i aşka süvar olsam yakışmaz


Hun-i didem deryalara karışmaz
Çoktan beri küsülüdür barışmaz
Benim ile mercimeği taşlı yar

Dertli seril sefil gurbet ellerde


Beyhude şöhreti gezer dillerde
Paşam gelir deyü gözü yollarda
Elleri kınalı gözü yaşlı yar

Aşık Dertli

Bilmez
Surette Mevla'ya aşık olanlar
Surette kakül-i Leyla'yı bilmez
Arayıp dünyada Hakk'ı bulanlar
Değil kim dünyayı ukbayı bilmez

Devlet-i dehr içre olanlar mesrur


Derunu harabdır birun ma'mur
Safi dil olmayan sofi-i mağrur
Çektiği gussa-i esmayı bilmez

Emrahi akıbet olursun fani


Tutalım ki oldun Yusuf'u sani
İsbat-ı Hak edüb nefsini tanı
Nefsini bilmeyen Mevla'yı bilmez

Erzurumlu Emrah
Dedim Dilber Didelerin Islanmış (Koşma)
Dedim dilber didelerin ıslanmış
Dedi çok ağladım sel yarasıdır
Dedim dilber ak gerdanın dişlenmiş
Dedi zülfüm değdi tel yarasıdır

Dedim dilber sana yazılmış kanım


Dedi niçün böyle edesin sultanım
Dedim teşne vermiş ince miyanın
Dedi ben sarıldım kol yarasıdır

Dedim seni saran serini vermiş


Dedi beni saran murada ermiş
Dedim peri yanaklarının kızarmış
Dedi çiçek sokdum gül yarasıdır

Dedim dilber Emrah aklımı aldın


Dedi sevdiğine pişman mı oldun
Dedim dilber niçin sarardın soldun
Dedi hep çekdiğim dil yarasıdır

Erzurumlu Emrah

20.YÜZYIL ŞİİRLERİ
Bir Zamanlar
Bazı akşam üsteleri, oturur
Hikayeler yazardım, deli gibi!
Ben hikaye yazarken
Kafamdaki insanlar
Balığa çıkarlardı.
Kadınlar, kahve cezvelerini ısıtan,
Mavi ışıklı ispirto lambalarını yakarlardı.

Sait Faik Abasıyanık

Bir Masa
Bize bir masa ayır Yankimu
Aleksandra´mla benim için
Bir masa.
Üstü çiçeksiz
Örtüsü gazeteden
Şarabı aşktan
Hem hülyadan.
Aleksandra´m mızıka çalsın
Siyaha çalar parmaklarıyla
Güftesi bayağı şarkılar
Adi havalar.
Meyhane acı zeytinyağı koksun
Sen hoşnut ol Yanakimu.

Sait Faik Abasıyanık

Kurbağa

Meleksin abla; şaka ile sana kim derse: adamsın


Benim gönlümde sen bil ki sada deminde kurbağasın

Sabahattin Ali

Ey Gönül
Ey gönül, kuşa benzerdin,
Kafesler sana dar gelir;
Bir yerde durmaz gezerdin,
Hapislik sana zor gelir.

Ey gönül, acayip huyun,


Boğazından geçmez tayın,
Acır testindeki suyun;
Aklına nazlı yâr gelir.

Gözlerin uzağa bakar,


Kimden ne beklediğin var?
Yâr semtinden gelen rüzgar
‘Seni unuttu! ‘ der gelir.
Bakmazsa senin yüzüne
Çok görme elin kızına;
Dışarda serbest gezene
Hapiste yatan hor gelir.

Ayağında gezen itler,


Başının üstünden atlar;
Hapise düşen yiğitler
Yâri dışarda kor gelir.

Sabahattin Ali

Aşk

Sen kocaman çöllerde bir kalabalık gibisin,


Kocaman denizlerde ender bir balık gibisin.
Bir ısıtır, bir üşütür, bir ağlatır bir güldürür;
Sen hem bir hastalık hem de sağlık gibisin.

Özdemir Asaf

Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan


Yazdıklarımda, çizdiklerimde,
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek


Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin, duyacaksın


Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.
Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak


Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,


Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya..


Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım..
Anlayacaksın.

Özdemir Asaf

Adalet

İnsansız adalet olmaz


Adaletsiz insan olur mu?
Olur, olmaz olur mu!
Ama, olmaz olsun

Özdemir Asaf

Yalnızlık Paylaşılmaz

Yalnızlık, yaşamda bir an,


Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,


Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.

Bir düşün'de beni sana ayıran


Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Özdemir Asaf

Yakın
Güzelsin sevgilim,
Ama çok yakından!

Cemal Süreya

Mut(suz)
Kim istemez mutlu olmayı

Ama mutsuzluğa da var mısın?

Cemal Süreya

Ama Senin
Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin!

Cemal Süreya

Ölüm
Ölüm geliyor aklıma birden ölüm

Bir ağacın gövdesine sarılıyorum

Cemal Süreya

Kısa
Hayat kısa,

Kuşlar uçuyor.

Cemal Süreya

You might also like