Professional Documents
Culture Documents
Katil Joe PDF Yazar Tracy Letts
Katil Joe PDF Yazar Tracy Letts
Tracy Letts
CHRIS SMITH:
SHARLA SMITH:
ANSEL SMITH:
DOTTIE SMITH:
DEKOR
Sahnenin iki girişi var: Karavanın dışarı açılan kapısı ile banyo ve iki yatak odasına giden
koridor.
Oturma odası sahnenin üçte ikisini kaplıyor; mutfak üçte birini. Odalar arasında bölme
yok, sadece duvardan çıkma küçük bir tezgâh olabilir. Oyun alanı oldukça küçük ve sıkışık
Karavandaki mobilya ile dekorasyon eski püskü ve ucuz… Duvarlar çirkin bir ahşap
malzemeyle kaplı; pencerelerde, parçalanmış, üzerinde sigara lekeleri olan, plastik şerit perdeler
var. Mutfak, çoğu hazır yemek zincirinin verdiği, birbirleriyle uyumsuz, kirli tabak çanaklarla
dolu… Lekeli, yırtık ve üzerinde sigara yanıkları bulunan bir çekyat; üzeri hazır yemek artıkları,
boş bira kutuları ve izmarit dolu kül tablalarıyla kaplı bir sehpa; içi neredeyse sadece bira dolu,
kirli bir buzdolabı; oldukça büyük bir televizyon ve üzerinde kalay yaldızı ile elbise askısından
2
yapılmış çarpık çurpuk bir anten; Taco Bell 1 buzdolabı mıknatısları; Dallas Cowboy ponpon kız
BİRİNCİ PERDE
Birinci Sahne
(Işık yavaşça açılır: Şerit perdelerden içeri caddenin soluk ışıkları süzülmektedir. Televizyon ekranı
(Komşunun saldırgan ve özensizce zincirlenmiş pitbul cinsi köpeği BİFTEK dışarıda kudurmuşçasına
hırlamakta ve havlamaktadır.)
CHRIS: Dottie? (Es) Dottie? (Kapıya sertçe vurur. BİFTEK hâlâ havlamaktadır.) Dottie, uyan.
Benim. (Kapıya daha sert vurur, sesini hafifçe yükseltir ama sessiz olmaya çalışmaktadır.) Haydi, Dottie,
benim, kahretsin. Aç kapıyı. Üşüdüm. İşemem lâzım. Aç şu kapıyı. (Es. Sabırsızlanır, neredeyse
bağırır. Kapıya daha da şiddetli vurur.) Kes sesini BİFTEK! Dottie, kahretsin, uyansana! Bütün
kahrolası mahalleyi uyandıracağım, bak! Donuma etmek üzereyim! (Es. Ses böğürtü halini alır ve
CHRIS kapıya bütün duvarı indirecek şiddette vurmaya başlar.) KAHRETSİN, BÜTÜN PARKI YERLE
(SHARLA koridorda görünür ve kapıya doğru seğirtir. Üzerinde sadece ter lekeli bir erkek tişörtü vardır ve
1
Ağırlıklı olarak ABD ve Kanada’da faaliyet gösteren, diğer zincirlere göre çok daha ucuz seçenekler sunan, Meksika tarzı
bir hazır yemek zinciri.
3
CHRIS: Kahretsin – ! (SHARLA’yı görür, koridora doğru yönelir.) Üstüne bi’şeyler geçir, Tanrı
aşkına.
SHARLA: Cehennemin dibi, kim olduğunu bilmiyo’dum ki. (CHRIS gitmiştir. Klozete işediği
(Kapamaz. SHARLA içinde sadece birkaç kola kutusu, biraz süt, çok miktarda da bira olan buzdolabından
bir soda alır. Bir sigara bulur, yakar. CHRIS geri gelir.)
SHARLA: Sakin ol, daha önce görmediğin bi’ şey değil, eminim –
CHRIS: Dallas’ın yarısının daha önce görmediği bi’ şey değil, Sharla –
SHARLA: Ne istiyo’sun?
SHARLA: Uyuyo’.
CHRIS: – o orospu –
CHRIS: Hayır, vurmadım – baksana, lütfen üstüne bi’ şeyler giyer misin?
CHRIS: Affedersin, üvey annenle kılları gözünün içine girerken konuşmaya çalışmak biraz
dikkat dağıtıyo’ da –
(ANSEL, üzerinde sadece iç çamaşırları olduğu halde, ışığı açar ve koridordan girer.)
4
SHARLA: Tamam! Tanrım –
CHRIS: Teşekkürler.
(SHARLA çıkarken ANSEL’e çarpar. CHRIS buzdolabından bir bira alır ve çekyatın altındaki esrar
CHRIS: Bu o mu?
ANSEL: Sharla, bana bira getir! (ANSEL televizyonun karşısına geçer, kanalları değiştirmeye
başlar, kamyonet yarışlarının olduğu bir kanal bulur.) Ona yine vurmadın, değil mi?
SHARLA: ANSEL:
CHRIS: Tanrım, baba, gecenin bi’ yarısında kapı dışarı ediliyorum, buraya geliyorum ve
5
CHRIS: Neden ortalıkta böyle dolaşmasına izin veriyo’sun?
SHARLA: ANSEL:
CHRIS: Sorun o değil, kahretsin! Dottie’nin üvey annesinin amcığına bakmak zorunda
kalmasını istemiyorum!
SHARLA: ANSEL:
Ansel – ! Tamam – !
ANSEL: CHRIS:
SHARLA: – ama bir gün daha kalırsa, o piç kurusunu incitme ihtimalim var, ona göre.
(Çıkar.)
6
(CHRIS esrarlı sigarayı yakar, uzun bir nefes çeker, ANSEL’e uzatır. Sahne boyunca sigarayı içerler.)
ANSEL: Vay canına, şehri terk etsen iyi olur, hem de bi’ an önce.
ANSEL: – Yok ki –
CHRIS: Hayır, değil. Öylesine savurdum. Tek bi’ morluk bile yok.
7
CHRIS: Bunu neden yaptığımı bilmek istiyo’ musun?
ANSEL: Hayır.
CHRIS: Biliyoruz herhalde; ya sattı ya da o kahrolasıca Rex’e verdi. Çünkü içine ettiğimin
şeyi ortadan kayboldu ve nerede olduğunu bilen benden başka bi’ o vardı. Bu gece, ben malın
kaybolduğunu fark ettikten sonra da, eve saat gibi çalışan Pintosuyla** geldi.
CHRIS: Gördün mü? Ne diyorum ben sana? Yani bu heriflere parayı geri ödemek için
satacağım mal yok oldu, şimdi de beni öldürecekler. Tanrı aşkına, özbeöz annem. (Es) Eee?
ANSEL: Hayır.
CHRIS: Süper. Cidden süper. Boktan herifin tekisin işte. Sıçtım ben –
ANSEL: Ne?
CHRIS: Bak, şimdi çiftlik meselesini karıştırma, ta’am mı? Ondan çok daha basit bi’ şeyden
bahsediyorum.
ANSEL: Iı-ı.
ANSEL: Yaa?
ANSEL: Yaa?
Yaklaşık 28 grama denk düşen ağırlık birimi. Dolayısıyla “iki buçuk ons kokain” yerine, “70 gram kokain” de denilebilir.
**
Amerikan otomotiv firması Ford Motor Company’nin 1971’de piyasaya sürdüğü modelin ismi.
8
ANSEL: N’aapıyo’?
(Es)
ANSEL: Hepsinin?
CHRIS: Hepsinin.
CHRIS: Ev-vet!
CHRIS: Tabii ki hayır, seni dangalak. Neden öyle bi’ şey yapsın ki?
CHRIS: Ne düşünüyo’sun?
ANSEL: Ne hakkında?
CHRIS: Fikrim.
biliyo’sak, ben buna değer derim. Katil Joe işin uzmanı, gereğini hakkıyla yapacaktır.
9
ANSEL: CHRIS:
... otuz bin dolar olacağını söylüyo’sun. ... otuz bin dolar olacağını
CHRIS: Üçe.
ANSEL: Eee? Burada baba olan benim. Benim eski karımdan bahsediyoruz. Onu bulan
ANSEL: Bi’ dak’ka bekle bakalım. Daha bi’ şeye razı olmuş değilim. Burada cinayetten
CHRIS: Yani annem artık etrafta görünmediğinde kimsenin gerçekten umurunda olacak
mı?
ANSEL: Rex.
CHRIS: Sen o salak orospu çocuğunun bunu umursayacağını mı sanıyo’sun? Nefes alan her
şeyi becerir o.
CHRIS: Doğrusunu istersen, bence mest olur. O zavallı hergeleye nasıl davrandığını bi’
görsen.
ANSEL: Doğru –
10
CHRIS: Başka?
CHRIS: Evet, Dottie. Şimdi bi’ düşün: Dottie için hangisi daha iyi olur sence; on bin
dolarının olması ve böylece belki de o mankenlik okuluna gidebilmesi mi; yoksa yirmi yıl daha
ANSEL: Anlıyorum –
CHRIS: Aynen. Yani Dottie konuştuklarımızı asla bilmediği sürece... aslında ona kıyak
yapıyoruz.
ANSEL: Evet.
CHRIS: O herifi arayayım. Bi’ görüşme ayarlayalım, konuşalım. Hemen şimdi karar vermek
ANSEL: Tamam.
CHRIS: Tamam. Tamam. Tamam, iyi. Tamam, şimdi bu sadece seninle benim aramda.
ANSEL: Biliyorum.
ANSEL: – evet –
CHRIS: Ne? Ah, evet. Tabii ki. Her tuğlasını ben koydum.
(DOTTIE çıkar.)
CHRIS: Sence duydu mu bizi? (ANSEL omzunu silker.) Ödümü kopardı. Bu uyurgezerlik
tüylerimi ürpertiyo’.
11
CHRIS: Kimseyle de çıkmıyo’ hâlâ, değil mi?
CHRIS: Anlamadım.
ANSEL: Doğrusunu söylemek gerekirse, bence o hâlâ ... Bilirsin işte ...
DOTTIE: Annemi öldürmek hakkında konuştuğunuzu duydum. (Es) İyi fikir bence.
(Çıkar. Es.)
CHRIS: Al işte.
(Karanlık.)
İkinci Sahne
(Işık açılır.)
(İki gün sonra: Şerit perdeler yukarı çekilmiştir ve pencereden içeri gün ışığı sızmaktadır. Dışarıda yağmur
(DOTTIE tek başına, oturma odasında “idman” yapmaktadır; hareketleri televizyonda gösterilen, kötü
seslendirilmiş bir karate filmindeki hareketlerle paraleldir. Ses, kulakları patlatacak seviyededir.)
(Karavanın kapısı açılır ve KATİL JOE COOPER girer. Yağmurluk ve kovboy şapkası giymektedir.
DOTTIE onu duymaz. JOE kapıyı kapar, hareketsiz durur, DOTTIE’yi izler.)
12
JOE: Zor görünüyor.
(DOTTIE’nin nefesi kesilir, mutfağa koşar. Televizyona rağmen birbirlerine seslerini duyurabilmek için
bağırarak konuşurlar.)
DOTTIE: Tanrım –!
JOE: Joe Cooper, şeyin arkadaşı – ! Joe Cooper – ! Affedersiniz! (Televizyonu kapatır.) Joe
Cooper, şeyin –
JOE: Kapıdan. Kapıyı çaldım ama televizyonun sesini beni duyamayacak kadar çok
JOE: Zor görünüyor. Yani öyle televizyondan... Bir eğitmen lâzım size.
DOTTIE: Evet...
(JOE yağmurluğunu çıkarır ve DOTTIE’ye uzatır. DOTTIE yağmurluğu bir sandalyenin arkasına asar.
DOTTIE: Dottie.
13
DOTTIE: Merhaba. (JOE ayakta, DOTTIE’ye bakmaktadır. DOTTIE, JOE’nun gözlerini üzerinde
JOE: Hm?
JOE: Dedektifim.
JOE: Ah, hayır. O bir özel dedektif. Ben Dallas Polis Merkezi’nde çalışıyorum.
falan.
DOTTIE: Bazı polislerin bütün hayatları boyunca bi’ kez bile ateş etmedikleri oluyo’muş
diye okudum.
DOTTIE: N’ooldu?
JOE: Evet.
DOTTIE: Kimi?
JOE: Tanımazsın.
JOE: Yoo, yoo. Yani konuşmaktan hoşlanıyorum denemez, ama geceleri uykularımı da
DOTTIE: Yaa. (Es) Şimdiye kadar başına gelen en heyecanlı şey neydi?
14
DOTTIE: (Es) Bahse girerim bu benim yaptığım her şeyden daha –
DOTTIE: – tamam –
DOTTIE: Tamam –
JOE: Devriye gezerken, ortağım ve ben bir aile içi huzursuzluk ihbarı aldık. Bu biraz
yanıltıcı oluyor tabii bana sorarsan, çünkü “aile içi” kulağa korkunç evcil bir şeymiş gibi geliyor
ve “huzursuzluk” da sanki sadece bir tartışma varmış gibi. Ama polisler aile içi huzursuzluk
DOTTIE: Hm-hmm.
JOE: Biz de ihbarı aldık. Ben biraz tedirgindim. (Polis gücünde çalışmaya başlayalı çok
olmamıştı ve hâlâ aile içi huzursuzluk olayları beni tedirgin ediyordu.) Eve vardığımızda,
JOE: İçeri girdik. Kapkaranlıktı. Çığlık sesini takip ederek arkadaki yatak odasına kadar
DOTTIE: – Evet –
JOE: – Sonra kapıyı açtık ve birden bu dev gibi adam üstüme çıktı, beni yere devirdi;
JOE: Sonra fark ettik ki... Odada başka hiç kimse yok. Bana zarar vermeye de çalışmıyor
DOTTIE: Neden?
JOE: Korkunç acı içinde. Meğer kız arkadaşıyla kavga etmişler. Kadının başkasıyla ilişkisi
varmış. Adam da, “ona bir ders vermek için”, (aynen böyle demişti, “ona bir ders vermek için”)
15
JOE: Ciddiyim. (DOTTIE gülmeyi keser. JOE devam eder.) O zavallı, sefil herif kız arkadaşına
bir ders vermek için cinsel organını ateşe verdi. İnanabiliyor musun? Ona gösterdiğini düşünsene
JOE: Hayır. Hayır, iyi değildi. Cinsel organını ateşe verdi. (Es) Oy, oy, oyy!
DOTTIE: – ama kasten değil. Dantelden uzun bi’ elbise giyiyordu, elbisesi ocağa takıldı ve
JOE: Gerçekten.
JOE: Hmm.
DOTTIE: İsmi Viva’ydı. Harika bi’ isim değil mi? Hiç evlenmedi. Sanmıyorum. (Kahvesini
DOTTIE: Sadece merak ettim. (Es) Annem ben çok küçükken beni öldürmeye çalışmıştı.
Yüzüme yastığı bastırmış ve nefes almamı engellemeye çalışmıştı, çünkü kendisine küçük
bebeğinden daha çok önem veriyo’du ve beni bi’ annenin küçük bi’ bebeği sevdiği gibi
sevmiyo’du. Becerdiğini sanmıştı ve sevinmişti, çünkü artık onun yemeklerini yemem ve onun
yatağında yatmam ve ondan kesilip koparılan parça olarak büyümem ve onun olmadığı, asla
olamadığı kadar iyi bi’ şeye dönüşmem hakkında endişelenmek zorunda kalmayacaktı. Çünkü
bu onun en iyi yanının ben olduğum anlamına gelecekti. Ama beceremedi, beni O’na geri
veremedi, sadece beni hasta etti, bi’ anlığına yok etti, ama sonra oradaydım yine ve o üzüldü
JOE: CHRIS:
16
DOTTIE: ANSEL:
JOE: CHRIS:
DOTTIE: ANSEL:
(CHRIS girer, sırılsıklamdır. Yağ lekeli bir tamirci tulumu giyen ANSEL merdivenlerde CHRIS’in
ANSEL: Elimde doğru boydaki İngiliz anahtarı var diye neredeyse kıçımı yalayacaktı.
JOE: Merhaba.
CHRIS: Aman Tanrım, siz Joe olmalısınız. (CHRIS JOE’nun yanına gider ve el sıkışırlar.) Chris
ANSEL: Selam.
CHRIS: Yani, evden çıkar mısın? Konuşmamız gereken bazı işler var Sayın –
(DOTTIE ceketini alır, JOE ona kapıyı açar. DOTTIE JOE’ya son bir kez daha baktıktan sonra çıkar.)
17
CHRIS: (Buzdolabından bira çıkarır.) Tatlı şey, değil mi?
CHRIS: İlk olarak şunu söylememe izin verin, ben de babam da daha önce bunun gibi bi’
şey yapmadık, ve ... dürüst olmak gerekirse, yapmak da istemiyoruz ama yapılması lâzım.
CHRIS: Tamam. Hmm ... Konuşmayı benim başlatmam yerine, efendim, belki siz bize nasıl
JOE: Gerçekten oldukça basit. Bana vereceğim bir hizmet karşılığı biraz para ödeyeceksiniz.
CHRIS: Hm-hmm.
ve ben de bunlara göre hareket edeceğim. Size faaliyetlerim hakkında çok bilgi vermeyeceğim,
çünkü ne kadar az şey bilirseniz, işin içindeki herkes için o kadar iyi.
CHRIS: Peki –
JOE: Uyulmasında ısrar ettiğim sadece birkaç kuralım var. Israr ettiğim.
JOE: Eğer yakalanırsanız, bu suça karıştığınız ortaya çıkarsa, hiçbir koşulda kimliğimi ya
CHRIS: Ben –
JOE: Bir melodram havası falan yaratma niyetinde değilim ve iş ilişkimizin yanlış bir
adımla başlamasını da arzu etmiyorum, ama bu konuda son derece açık olmak istiyorum.
CHRIS: Anlıyorum.
ANSEL: Evet.
JOE: Ücretim peşin para, nakit yirmi beş bin dolar. İstisna istemem.
18
CHRIS: (ANSEL’e) Bana da yirmi demişlerdi.
CHRIS: – ve poliçenin karşılanmasının ardından size ödemeyi garanti edersek, belki bu işle
(JOE yağmurluğunu alır, kapıya doğru yönelir. CHRIS arkasından gider ...)
JOE: Bunun ne olduğunu zannettin? “Seç Bakalım” yarışması mı? Burada taşak geçtiğin
JOE: Konuşmamız burada ... bitmiştir. Ne ben sizi gördüm ne de siz beni. (CHRIS pes eder,
mutfağa gider. ANSEL’e) Dottie’ye kahve için teşekkür ettiğimi söyleyin. (JOE kapıya doğru yönelir,
odaya sırtı dönüktür. Uzun bir es... Yavaşça arkasında kalan CHRIS ve ANSEL’e doğru döner.) Tabii, bir
ABD’de ilk bölümü 1963’te yayımlanan, orijinal ismi “Let’s Make a Deal” olan ve Türkiye’de de 1990’lı yıllarda “Seç
Bakalım” adıyla yayımlanan yarışma programı.
19
(Yeniden kapıya yönelir.)
(JOE çıkar. Az sonrakiler olurken, ANSEL JOE’yu pencereden izler, esrarlı bir sigara yakar, televizyonu
CHRIS: Tanrım –
(ANSEL plastik bir olta makarasını eline alır ve CHRIS’in kafasına fırlatır. CHRIS yana kaçarak kurtulur,
ANSEL: KAHRETSİN! (ANSEL koltuktan fırlar, netlik düzelinceye kadar televizyonun anteniyle
(Karanlık.)
(Sahne değiştiği sırada, bir sonraki sahnedeki piyango çekilişinin sesi duyulur.)
Üçüncü Sahne
(Işık açılır.)
20
(SHARLA telefonda konuşmaktadır, yüzünde bir gülümseme olduğu halde, bir fotoğraf destesini
SHARLA: Aptal olma. Kimse görmeyecek bunları. (Es) Hem neden bu kadar korkuyo’sun?
Hiçbirinde yüzün görünüyor falan değil ki. (Güler.) Pek sanmam. (Es) Çarşının önündeki o küçük
fotoğrafçı. (Es) Of, kahretsin, fazla endişeleniyo’sun. Küçük, sivilceli kızın teki sadece, hayatında
daha önce hiç görmemiş. (Es) Hiç bu kadar büyüğünü görmemiş en azından. (Edepsiz bir kahkaha.)
Beni almaya kaçta geleceksin? (Es) 11.30? Ne yapmamı – ? (DOTTIE yatak odasından çıkar, üzerinde
bir kot pantolon ve uzun kollu tişört vardır. Televizyonun önüne geçer, kanalları değiştirir, “Çarkıfelek”
programını bulur. SHARLA dikkatsizce elindeki fotoğrafları gökkuşağı renkli bir paketin içine koyar.) Bi’
saniye, Jennie. (SHARLA telefonun ahizesinin üstünü kapayarak, yemek için masayı hazırlayan
DOTTIE: Niçin?
DOTTIE: Kim?
DOTTIE: Onu özel bi’ güne saklamayı tercih ederim. Sadece bi’ yemeğe giyersem kendimi
SHARLA: Jennie? Seni işten ararım, ta’am mı? Hayır, olmaz – hayır – hı-hı, ben de seni.
(SHARLA telefonu kapatır, parmağını DOTTIE’nin tişörtü üzerindeki bir yırtığa sokar.) Şuna bak.
SHARLA: Aslında pek de fark etmez. Baban güzel görünmeni istemişti sadece.
ABD’de ilk olarak 1975’te yayımlanmaya başlanan ve orijinal ismi “Wheel of Fortune” olan, Türkiye’de de “Çarkıfelek”
ismi altında yayımlanan yarışma programı.
21
DOTTIE: Neredeler?
SHARLA: Birazdan burada olurlar. Olsalar iyi ederler. İşe gitmem lâzım. (SHARLA işe
DOTTIE: Güveç.
DOTTIE: Hayır.
SHARLA: Dinle –
DOTTIE: Üçüncü sınıftayken bi’ erkek arkadaşım vardı, ama kimseye söylemedim. Adı
DOTTIE: Bu bizim küçük sırrımızdı, Marshall ile benim. Diğer çocukların hepsi birlikte
çıkmayı gösterişe dökerdi, isimlerinin ilk harflerini defterlerine yazarlardı, teneffüste el ele
tutuşurlardı, ama ben ve Marshall bunu bi’ sır gibi sakladık. Okuldaki kimse bizim çıktığımızı
bilmiyo’du, evde de kimse bilmiyo’du, kimse sormadı da zaten. Teneffüste birbirimizi hiç
22
DOTTIE: Sınıfta. Okulda.
SHARLA: Peki yalnız hiç zaman geçirmediyseniz, çıktığınıza nasıl karar verdiniz?
SHARLA: Bekle –
DOTTIE: Bundan hiç bahsetmek zorunda kalmadık. Eğer bahsetseydik, o zaman böyle
SHARLA: Eğer bundan hiç bahsetmediyseniz, sana âşık olduğunu nereden biliyo’sun?
SHARLA: Hı?
DOTTIE: Ne?
SHARLA: Adını hatırlamıyorum, ama elbiseni giymen Ansel için önemliydi. Sanırım iyi bi’
DOTTIE: Hm-hmm.
SHARLA: Ya...
DOTTIE: Bilmiyorum...
DOTTIE: Peki.
23
SHARLA: Jennie’yi de unut, ta’am mı? Sadece eski bi’ arkadaş ve eski bi’ arkadaş
(ANSEL girer.)
anlatıyo’dum.
ANSEL: (Televizyonda kanalları değiştirirken, “Cannon” dizisinin bir bölümünü bulur.) Giyer
misin, tatlım?
DOTTIE: Peki.
(Çıkar.)
ANSEL: Ne var?
SHARLA: O kız başkaları gibi değil, kahrolasıca. İki kere ikiyi bilmiyo’. Senin, benim gibi,
24
ANSEL: Bu çıkmak değil –
SHARLA: Şimdiye dek yaptığı ona en yakın şey ama. Çıktıklarını bile bilmeyen şu şişko
SHARLA: Olan biteni anlat, Tanrı aşkına. Her şeyi bu kadar karmaşık hale getirme –
SHARLA: Bilmiyorum, ama eğer – şöyle düşün, eğer neden geldiğini bilmezse – cebinde ne
var senin?!
SHARLA: Off, sen kimseye hiçbi’ şey söyleyemezsin! Ver şu lanet anahtarları bana!
(ANSEL sonunda anahtarları cebinden çıkarmayı başarır, aynı anda cebinden düşen bir avuç bozuk para
mutfak zeminine saçılır. SHARLA anahtarları elinden kapar, kapıyı sertçe açar –)
ANSEL: Sharla, bekle – ( – ve çıkar. ANSEL dışarı adım atar, arkasından seslenir.) – Hangi şişko
çocuk?! (Sonra komşu karavanlardan birine:) Şu lanet köpeği bağlasanıza! (Köpek ANSEL’e saldırır.
Bu, sahnede görülmez. ANSEL hızla karavanın içine kaçar, kapıyı tam zamanında kapatır. BİFTEK
dışarıda hırlamaktadır ama bir süre sonra pes eder. ANSEL öfkeyle bir sandalye çeker, atmayı düşünür,
tekrar düşünür, sonra televizyondaki polisiye dizi tarafından hipnotize olur.) Cannon, seni şişko
hergele...
25
(Durur. Bozuk paraları yerden toplar, cebine atar, buzdolabından bir bira alır, bir böceği öldürür,
kalıntılarını lavabodan aşağı atarken kıkırdar. DOTTIE girer, üzerinde seksi, siyah bir gece elbisesi
vardır.)
DOTTIE: Baba?
DOTTIE: Ne düşünüyo’sun?
ANSEL: Lanet bi’ film yıldızı gibi olmuşsun. Gel bakayım buraya. (Bir sandalye çeker, üzerine
çıkmasına yardım eder.) Dön bakayım. (DOTTIE döner.) Lanet bi’ film yıldızı gibi.
ANSEL: Neden?
DOTTIE: Bilmiyorum. Sanki okula çıplak gitmişim gibi, bana o anlattığın rüyada olduğu
gibi.
ANSEL: Sana küçük bi’ sır vereyim: Erkekler büyük popoları sever.
ANSEL: Yolda –
DOTTIE: O zaman –
ANSEL: Hayır –
26
(DOTTIE yatak odasına doğru yönelir, ANSEL kolundan yakalar.)
DOTTIE: Değişmem lâzım – (Kendini geri çekmeye çalışır, ama ANSEL onu belinden yakalar.
CHRIS: Eee ?!
ANSEL: Ben de ona diyo’dum ki, Joe için hoş olabilir eğer –
27
CHRIS: Orospu çocuğuna bir hediye vermek zorunda olmamız yeterince kötü zaten. Bi’ de
CHRIS: Harika. Kahretsin. Önce Sharla’yı görmemesi yazık oldu, ha? O zaman onu
ANSEL: Baksana, hazır mısın sen? Joe bize yarım saat öncesinden gitmemizi söylemişti.
ANSEL: Dottie?
(ANSEL kapıya bakar ve KATİL JOE girer. Kruvaze ceketli bir takım elbise, yeni bir kovboy şapkası,
kertenkele derisinden çizmeler giymektedir, elinde bahar çiçeklerinden bir buket vardır.)
CHRIS: Çıkıyo’duk.
28
JOE: Evet, ufaklık, çok doğru. Zorlama! Bir anlaşma yaptığımızda, ayrıntılara biraz özen
gösterilmesini beklerim.
CHRIS: Evet.
(CHRIS ve ANSEL çıkar. BİFTEK havlamaktadır. JOE şapkasını çıkarır, elinde tutar, DOTTIE’nin yatak
JOE: Dottie? Benim, Joe Cooper. Yalnızız şimdi. (Es) Çıkmak istemiyorsan, sorun değil.
Orada istediğin kadar kalabilirsin. (Şapkasını asar, televizyonu kapatır, çiçekleri bırakır, bir sigara
yakar. Mutfağa gider, fırındaki yemeği kontrol eder.) Güvecin güzel kokuyor. İçinde güzel bir
haşlama var sanırım. (Es) İlk randevular ya da güveçlerle ilgili anlatacak komik bir hikâyem
olsun isterdim, ama yok. (Es) Belki sonradan aklıma bir tane gelir. (Es, kendi kendine) Belki de
gelmez. (Mutfak tezgâhının üzerinde duran radyoyu bulur, açar, ayarlarıyla oynar, bir Hank Williams
şarkısı bulur.) Hank Williams. Oklahoma’dan. Hank Williams’la ilgili komik bir hikâyem de yok.
Ya da Oklahoma’yla... Oklahoma her halükârda biraz komik ama, değil mi? Oklahoma’ya
bakarak büyüdüm ben. Kızıl Nehir’in güney kıyısından. Orada büyüdüm. Ben küçük bir
çocukken, Teksas ile Oklahoma arasındaki sınır aslında nehrin ortasıydı. Kuzey kıyısında balık
avlarken, Oklahoma balığı yakalardın. Ama ben Teksas balığı yakalardım. Tatları aynıydı
muhtemelen. O zamandan bu zamana günün birinde, nehrin bizim olan yarısını onlara verdik.
Şimdi kahrolası nehrin tamamı Oklahoma’nın… Güney kıyı, sınır da o. Bunu neden yaptığımızı
bilmiyorum, ama beni sinir ediyor. Sanki... Sanki evinin ön balkonunu vermişsin gibi. (DOTTIE
yatak odasından girer, üzerinde kot pantolonu ve uzun kollu tişörtü vardır.) İyi akşamlar.
DOTTIE: Ya.
JOE: Nasılsın?
29
DOTTIE: İyi.
DOTTIE: Nasılsın?
JOE: İyiyim, teşekkür ederim. (JOE çiçekleri alır, DOTTIE’ye verir.) Çok hoş görünüyorsun.
JOE: Ya?
JOE: Ne giyiyordun?
DOTTIE: Aç mısın?
JOE: Efendim?
DOTTIE: Hı?
DOTTIE: Ne dedin?
JOE: “Harika olur.” dedim. (DOTTIE iki kişilik bir masa hazırlamaya başlar.) Sana yardım
edebilir miyim?
30
JOE: Kaç yaşındasın?
DOTTIE: Yirmi.
JOE: Ya Chris?
JOE: Hm?
JOE: İyi.
JOE: Belki.
DOTTIE: O ne demek?
DOTTIE: Neden?
JOE: Ne içiyorsun?
JOE: Harika.
31
DOTTIE: Ben bakireyim.
JOE: Biliyorum.
DOTTIE: Peki.
(JOE, DOTTIE’ye sandalye tutar, bir mum yakar ve mumu masanın üzerine yerleştirir, ışıkları söndürür,
sandalyesine oturur.)
DOTTIE: Evet.
DOTTIE: Lütfen.
(JOE güveçten biraz alır; önce DOTTIE’nin tabağına, sonra kendininkine koyar.)
JOE: Ben teşekkür ederim. (DOTTIE’nin ilk lokmasını almasını bekler. DOTTIE, “önce siz”
anlamına gelen bir hareket yapar. JOE kibar bir lokma alır, DOTTIE’ye bakar, daha büyük bir lokma alır,
aç homurtular çıkarır ve yemeğe girişir. DOTTIE de yemeye başlar.) O elbiseyi gerçekten görmek
isterdim.
DOTTIE: Neden?
DOTTIE: Ne demek o?
32
DOTTIE: Yaa.
JOE: Evet. Bunun çaresine bir başkası bakacak. (Es) Tabii ben kendim halletmezsem.
DOTTIE: Ne zaman?
JOE: Bilmiyorum.
JOE: Evet.
JOE: Evet.
onlar, annem bize dedi ki (sarhoştu) “Babanızı artık sevmiyorum. Onu hiç sevmedim.” Ve ben
hiçbi’ anlama gelmeyen bi’ şey bağırdım, ve koşarak evden çıktım, ve bahçeye doğru, sokak
lambasının altında ve ağlıyo’dum, Chris geldi (hiçbi’ şey söylemedi), ve sadece... üzerime yattı.
Vücudunu dışarı doğru gerdi, böyle, ve üzerime yattı, benim ağlamam duruncaya kadar –
JOE: Dottie –
DOTTIE: Şimdi.
JOE: Evet. (Ayağa kalkarlar. DOTTIE çıkar. Biraz sonra elinde askıya asılı olan elbiseyle girer.)
33
(Yatak odasına yönelir.)
DOTTIE: Ben de –
JOE: Burada.
DOTTIE: Ben –
JOE: Giy lütfen. (DOTTIE duraksar.) Giy, Dottie. (Elbiseyi yere serer, tişörtünü çıkarır, yine
duraksar.) Seni giyerken izlemek istiyorum. (Spor ayakkabılarını çıkarır. JOE ona bakmaktadır. Kot
pantolonunu çıkarır.) Dur. (Durur.) Çoraplarını çıkar. (Çıkarır. JOE ona sırtını döner.) Sütyenini
çıkar. (DOTTIE duraksar.) Sütyenini çıkar. (Çıkarır... Sütyeni yere düşer. Göğüslerini elleriyle kapar.
(Çıkarır.)
JOE: Elbiseyi giy. (DOTTIE elbiseyi kafasından geçirir.) Buraya gel. Tam arkama. (Gelir. JOE
kemerini çözer ve pantolonunun önünü açar.) Elini uzat ve pantolonumun içine sok.
DOTTIE: Hatırlamıyorum...
DOTTIE: Evet...
DOTTIE: Hatırlamıyorum...
DOTTIE: On iki.
JOE: Ben de. (Sessizlik, sonra:) Benimle yer değiştir. (DOTTIE JOE’nun önüne geçer. Gözleri
34
DOTTIE: Marshall.
JOE: Marshall.
DOTTIE: Şişkoydu...
JOE: Hmm-hm...
DOTTIE: Beni seviyo’du. Saf bi’ aşkla. (JOE yavaşça DOTTIE’nin eteğini sıyırmaya başlar.)
Bizim sırrımız.
JOE: Kimse.
(Karanlık.)
İKİNCİ PERDE
Birinci Sahne
(CHRIS anahtarı çevirir ama zincir kapıyı açmasına mâni olur. Sızlanır, homurdanır.)
(Kapıya tekme atar, zincir duvardan kopar. Sendeleyerek içeri girer. Gömleği ve pantolonu kan içindedir.
35
(KATİL JOE çıplak olduğu halde elinde silahla belirir, CHRIS’in saçını arkadan kavrar ve onu yere
yatırır.)
JOE: CHRIS:
YAT DEDİM!
JOE: Chris...
(SHARLA üzerinde bir tişört ve erkek iç çamaşırı olduğu halde, koridordan koşarak gelir. ANSEL
arkasındadır.)
JOE: Affedersiniz.
(JOE DOTTIE’nin odasına gider. SHARLA ve ANSEL, CHRIS’le aralarındaki mesafeyi koruyarak,
CHRIS: Baba – ?
CHRIS: – elim –
SHARLA: N’ooldu?
CHRIS: Beni –
SHARLA: – Tanrım –
CHRIS: – beni –
36
SHARLA: Bence gitse –
(DOTTIE üzerinde bir elbise olduğu halde girer. CHRIS’in yanına koşar. JOE yeniden girer, üzerinde bol
CHRIS: Hı–?
ANSEL: Seni –?
(SHARLA bulaşık bezini DOTTIE’ye verir. DOTTIE nazikçe CHRIS’in yüzündeki kanı siler.)
37
ANSEL: (Televizyonu açmak için CHRIS’in üzerinden geçerek) Bill’i gördün mü orada?
CHRIS: Tanrım –
ANSEL: – Peki –
CHRIS: Dottie –
(SHARLA çıkar.)
(ANSEL çıkar.)
CHRIS: Dottie, sana bi’ şey söylemek istiyorum: Ben asla böyle olsun –
JOE: Dottie. (DOTTIE ayakta durur ve arkasını dönmeden çıkar. CHRIS’e) İyi geceler.
38
(JOE ışıkları söndürür ve yatağa gider. CHRIS televizyonun ışığı altında, yerde bir başına, kanlar içinde
bırakılmıştır.)
CHRIS: Hemen.
JOE: Konuş.
CHRIS: Yaa, bakıldığına şüphe yok. Bi’ haftadır buradasın, kız kardeşimi beceriyo’sun, ve
CHRIS: Bilmiyorum –
CHRIS: Hı?
JOE: Yarın.
JOE: Evet.
CHRIS: Nasıl?
JOE: Söylemem.
CHRIS: Nerede?
JOE: Söylemem.
39
JOE: Yarın. Bütün bilmen gereken bu.
CHRIS: Neden?
JOE: Rehin iş için değil. Para için. Paramı alıncaya kadar ayrılmıyorum buradan.
CHRIS: Söylemem.
JOE: Dediğini yapacaktır. Emniyette bir ihtiyarla birlikte çalışırdım... Şimdi adını
çıkaramadım. O ve Mezarcı çıkar çatışmasına düştü. Mezarcı onu uyardı, o ise Mezarcı’nın
gerçekten dediğini yapacağına inanmadı. Bir gece uyumaya gitti... yerin yedi kat dibinde uyandı.
(JOE canlı canlı gömülen bir adamın bulunduğundaki halini gösteren hareketler yapar: Eller pençe gibi
CHRIS: Neden?
40
JOE: Buralarda dolanma.
CHRIS: Peki.
CHRIS: Joe? (JOE durur, döner.) Kız kardeşimi incitmesen iyi edersin. (JOE güler.) Komik
olan ne?
(DOTTIE girer.)
CHRIS: Uyuyo’.
CHRIS: Dottie...
41
(Karanlık.)
İkinci Sahne
(KATİL JOE mutfak masasında oturmakta, radyodaki vaizi dinlemektedir. Silahı masanın üzerinde
durmaktadır.)
(BİFTEK delirmişçesine havlamaktadır. Kapıya sertçe vurulur. JOE silahını alır, horozunu kaldırır.)
CHRIS: (Dışarıdan) Joe?! Joe?! (CHRIS içeri koşar, ter içinde, nefesi kesilmiş, panik olmuş halde.
Başı ve eli yaralı, sargılıdır. JOE silahını kılıfına sokar.) Ah, şükürler olsun! Buraya
gelemeyeceğimden... çok geç olacağından... korktum... ah, şükürler olsun... Dinle. Bu işe bi’ son
vermemiz lâzım. Yapamayız... (CHRIS radyoyu kapatır.) Başım hep dertte oldu, hayatım boyunca,
ama daha önce hiç böyle bi’ şey yapmaya kalkışmadım. Üzgünüm. Zamanını boşa harcamak
istemezdim. O orospudan nefret ediyorum. Hep ettim. Sadece... Bunu yapan ben olamam, anlıyo’
musun? Ama onun da ötesinde, gerçekten, asıl olan, Dottie. Yani, kız kardeşim... O kimseye
hiçbi’ şey yapmadı, anlıyo’ musun? Ve benim de... ben... sorumlusu ben olamam. Ve sen de ona
sahip olamazsın. Ona sahip olmana izin veremem. Ondan vazgeçmek zorundasın, yoksa onun
gözlerinin içine bakamam. Anlıyo’ musun, Joe? Kız kardeşimin seni bi’ daha görmesini
istemiyorum. Ona iyi bir etkin olduğunu sanmıyorum. Yani Joe, baksana, Tanrı aşkına, sen adam
öldürüyo’sun. Yanlış anlama. Yani, benim, babamın, annemin de ona muhteşem bir etkimiz
olduğunu söylemiyorum. Ama Dottie buna rağmen fena değildi. Şimdi onun için yapabileceğim
en iyi şey, kendisine fayda getirmeyecek insanlardan onu uzak tutmakmış gibi geliyo’. Yani
bence en iyisi sen ve ben el sıkışalım, sonra da tanıştığımızı unutalım. Olur mu? Çok geç
olmadan bu yoldan dönemez miyiz? Hiçbirimiz daha iyi değiliz, ama daha kötü de değiliz. Ben
daha iyi değilim. Mezarcı Soames’a altı bin dolar borcum var. Hiçbi’ zaman o kadar param
olmayacak, hiçbi’ zaman. Ve olsa bile, bütün o parayı o heriflere vermek berbat bi’ şey olmaz mı?
O parayı tutmak isterdim o zaman, onunla bi’ şey yapmak isterdim. Bi’ keresinde bi’ çiftlik
kurmaya çalışmıştım. İstediğim hayat buymuş gibi gelmişti. Kendim için çalışmak, dışarıda
olmak, çalışma saatlerimi kendim belirlemek, kırda yaşamak, ot içmek, televizyon izlemek.
Gerçekten tüm istediğim bu. Ben de bi’ tavşan çiftliği kurmuştum. Her şeyi ellerimle yapmıştım.
Mesquite yakınlarında bi’kaç herifle birlikte yaşıyo’dum, ama onlar bana yardım etmemişti.
42
Çiftliği ben kurmuştum, kendi ellerimle. Kereste, teller, su şişeleri, misketler. Tavşanlar. O küçük
hergeleleri çok seviyo’dum. Bok gibi kokuyo’, sürekli sikişiyo’lardı, ama çok kolay idare edilen
hayvanlardı. Corpus’taki şu kız yüzünden bi’kaç haftalığına ayrıldım, ve döndüğümde bi’ fare
ya da kokarca ya da onun gibi bi’ şey kümese girmişti ve kuduzdu. Dışarısı da korkunç sıcaktı.
sesleri. Rahatsız ediyo’du. Ben de para için ot satmaya başladım. Bu konuda daha çok şey
biliyo’dum. (JOE kemerine takılı olan çağrı cihazını kontrol eder, kapıya gider, dışarı bakar.) Yani bu
herife para veremem, ve bunu gerçekten istemiyorum da. Bu da senin gitmen gerek demek, Joe.
Buradan gitmek ve kız kardeşimi sonsuza dek yalnız bırakmak zorundasın. Yoksa seninle
(Uzun bir sessizlik. CHRIS yavaşça döner, mutfakta çöp torbasının yanında büyük, fazlasıyla dolu bir
diğer çöp torbasının olduğunu görür. CHRIS torbaya doğru gider, açmaya başlar.)
(Karanlık.)
(Bir sonraki sahnedeki “Road Runner” çizgi filminin sesi karanlık boyunca duyulur.)
Üçüncü Sahne
(CHRIS yatak odası ile oturma odası arasında bir ileri, bir geri yürümekte, yas kıyafetleri seçmeye
çalışmakta, becerememektedir. DOTTIE televizyonda “Road Runner” çizgi filminin bir bölümünü
Road Runner çizgi filminin başkarakterlerinden biri olan Coyote.
43
CHRIS: Dinle, tatlım –
CHRIS: Biliyorum –
CHRIS: Kuşu yakalayamıyo’, ta’am mı? Hep böyle sürüyo’ gidiyo’ işte, hep böyle!
DOTTIE: Yaa?
CHRIS: Dottie. Ne döndüğünü bildiğini biliyorum. Sana bi’ şey anlatmama gerek yok.
DOTTIE: Hm-hmm.
CHRIS: Ama bi’ şeyi anlamanı istiyorum: Seni incitmek istemedim. Hiçbi’ zaman bunu
istemedim.
DOTTIE: Evet...
CHRIS: Anlaşmalar biraz tuhaf bi’ hal aldı, ve ... eğer işlerin böyle sarpa saracağını
DOTTIE: Hayır...
CHRIS: Tamam, belki de izlemezdim, ama izleyebilirdim de. Her neyse şimdi her şey
CHRIS: Para elimize geçer geçmez ve biz de orospu çocuğuna ödemeyi yapar yapmaz –
CHRIS: Hayır, ama yakında, sonra da onu bi’ daha görmek zorunda kalmayacaksın.
CHRIS: Bundan böyle çok iyi olacağız, tatlım. Bu beladan paçamı kurtaracağım, işleri
yoluna sokacağım. Bi’ iş bulacağım. Evleneceğim. Bundan sonra doğru yola gireceğim. Yaptığım
yanlışların bedelini ödemem gerek. Bedelini ödemezsen, gelir yine seni bulurlar. Her zaman.
DOTTIE: Hm-hmm.
DOTTIE: Evet.
44
DOTTIE: Christie Brinkley...
CHRIS: Belki beni artık eskisi gibi sevmiyo’sun. Belki sana haksızlık ettiğimi
düşünüyo’sun. Ama Tanrı şahidim olsun, elimden geleni yaptım. Kimse beni herkesin çıkarını
yalan söylüyo’dur. (Es) Elimden gelenin en iyisini yaptım ben de. Kimseyi incitmek istemedim.
Asla. (DOTTIE’ye sarılır, başını kucağına koyar.) Of, Tanrım... Alev alev...
CHRIS: Hı?
DOTTIE: Mahkeme –?
(BİFTEK havlar.)
DOTTIE: Hm-hmm.
CHRIS: Evet, n’aaptığını biliyo’. Doğru dürüst bi’ otopsi bile yapamadılar çünkü üzerinde
konuşulacak fazla bi’ şey kalmamıştı geriye – (ANSEL ve SHARLA girer, üzerlerinde yas kıyafetleri
CHRIS: Ne?
CHRIS: N’ooldu?
45
(Sessizlik.)
CHRIS: Baba?
CHRIS: Söyle.
CHRIS: Söylesene –
ANSEL: Rex...
ANSEL: NE ZAMAN?
CHRIS: Bi’kaç hafta önce. Ben ve annem büyük bi’ kavga etmiştik –
CHRIS: N’ooldu?
SHARLA: Bana çeneni kapa diyemezsin, bu işin içine eden ben değilim –
CHRIS: Baba?
göreceğimizi söyleyen – !
CHRIS: (ANSEL’in üzerine giderek) Kahretsin, hemen şimdi, n’oolduğunu anlat bana–
CHRIS: Anlamadım.
CHRIS: Anlat.
46
ANSEL: Elli bin doları Dottie almıyo’. Elli bin doları Rex alıyo’.
CHRIS: Olamaz.
CHRIS: Olamaz. Ben – siz, siz – siz ne demek istiyo’sunuz? Çünkü bana dediler ki... Çünkü
– çünkü bana dediler ki… Çünkü Rex bana dedi ki… Dedi ki… Rex dedi ki…
CHRIS: Hayır, hayır, bunu bilmesi mümkün değildi! Benim bunu yapacağımı bilmesi
mümkün değildi.
ANSEL: Evet...
ANSEL: İnansan iyi edersin. Ne kadar çabuk inanmaya başlarsan, o kadar çabuk Katil
47
ANSEL: Niçin?
ANSEL: Ah, umarım düşünürsün. Sen düşündüğünde başımız hep göğe eriyor.
CHRIS: ANSEL:
Evet... evet... geri gelecek, tabii ki. Oh, tabii geri gelecek.
ANSEL: Dottie?
ANSEL: Peki. Bayan Smith? (SHARLA kalçalarına ucuz bir parfüm sıkmaktadır.) Cehennemin
Kapıları’nı tütsülemeniz bitince... (SHARLA çıkar. ANSEL peşinden gider, kapının önünde durur.
CHRIS’e) Baksana. Neden hepimize büyük bi’ iyilik yapıp kendini öldürmüyo’sun?
CHRIS: Hm?
DOTTIE: Yatakta yatıyo’ olurduk, gece geç saatlerde, ve sen bir el feneri alırdın, ve dizlerini
yukarı çekerdin, ve birine güneş gözlüğü takardın, diğerine de şapka gibi bi’ şey?
CHRIS: Evet...
böyle koymuştun.
CHRIS: Evet...
48
DOTTIE: “Şimdiden İtibaren Sonsuza Dek ve Zamanın Ötesine. Tehlike Yok, ya da Molalar,
Uzaya. Amen.”
CHRIS: Pişmanlıktan kötü hiçbi’ şey yok. Kanser, köpekbalığı tarafından yenmek, hiçbi’ şey
DOTTIE: Nereye?
CHRIS: Arabayla gideriz. Arabayla gidebiliriz. Dottie, yapabiliriz bunu. Hayatın tadını
çıkarıyo’ olmayacağız tabii tam olarak, en azından bi’ süreliğine – Teksas’ı seviyo’ musun? Ben
bu lanet eyaleti hiç sevemedim. Buradan sanki muhteşem bi’ yermiş gibi bahseden insanları
duyuyo’sun, ama dolanacak fazlaca yeri olan kahrolası bi’ avuç köylüden başka bi’ şey yok
burada.
DOTTIE: Sıcak.
DOTTIE: Cenazeye.
CHRIS: Hayır, Dottie, dinle, eğer bunu yapacaksak, gaza basmamız lâzım –
DOTTIE: O zaman sen tek başına git. Benim Joe’yu görmem lâzım.
DOTTIE: İyi.
CHRIS: Ama ona gitmeyi planladığımızdan bahsedemezsin. Ona hoşça kal diyemezsin.
Açıkça olmaz.
49
CHRIS: Babama ya da Sharla’ya da söyleyemezsin, çünkü şimdi bana çok kızgınlar ve
DOTTIE: Doğru.
DOTTIE: Anladım.
CHRIS: Ne?
(Karanlık.)
Dördüncü Sahne
(Gün ışığı lacivert tonlarında, hava kararmak üzeredir. [Sahnenin sonlarına doğru, dışarıda hava kararmış
(Ayak sesleri. Bir an sonra, kapı açılır, SHARLA ve ANSEL üzerlerinde halen yas kıyafetleri olduğu halde
ANSEL: Karanlık.
ANSEL: Işığı bulamıyorum. (SHARLA ışığı açar, tavuğu mutfağa bırakır. ANSEL cebindeki
anahtarları, ambalaj kâğıtlarını, iplikleri, yarım litrelik bir şişeyi ve bir yığın bozuk parayı mutfak
masasının üzerine boşaltır. Ceketi ve gömleğini üzerinden boğuşarak çıkardıktan sonra, televizyonu açar.)
Tanrım...
Amerikan hazır yemek zinciri Kentucky Fried Chicken’ın kısaltması.
50
ANSEL: Bana bi’ bira getir.
JOE: Uyuyor.
JOE: Bilmiyorum.
JOE: But.
(SHARLA bir parça tavuk budunu kâğıt peçeteye sarar ve JOE’ya uzatır.)
ANSEL: Tatlım, – ?
(SHARLA ANSEL ve JOE’ya bira çıkarır, sonra kendine bir parça tavuk alır. ANSEL şişesini mutfak
JOE: Hm.
51
ANSEL: Sharla –
SHARLA: Hiçbi’ şey söylemek zorunda değilsin. Senin hatan değildi ki.
SHARLA: (JOE’ya) Chris. O Chris öyle aptal ki. İşlerin içine edeceğini sana söylemem
gerekirdi.
JOE: Neyi?
ANSEL: İşte... söylediğini. Chris’in işlerin içine edeceğini sana söylemesi gerektiğini.
(Bundan sonra olanlar esnasında, JOE ANSEL’in çıkardığı kıyafetlerini toplar, onları holün diğer ucuna
taşır.)
52
SHARLA: (JOE’ya, yeniden içeri girerken) Yani, Rex gibi bi’ geri zekâlının bu işten kârlı
JOE: Rex.
SHARLA: Dedim ki... Dedim ki, “Rex gibi bi’ geri zekâlının bu işten kârlı çıkmasına izin
SHARLA: Ne?
JOE: Uzun mu? Şişman mı? Çinli mi? Nerede çalışır? Kaç yaşında? Kulakları aşağı doğru
SHARLA: Ne anlaşması?
JOE: Ben ve bu aile arasında yapılan sözleşme... Sana bundan kim bahsetti?
SHARLA: Ansel.
JOE: Neden?
ANSEL: Peki.
53
SHARLA: Çünkü, dediği gibi, onun karısıyım, bana her şeyden –
SHARLA: Tabii ki –
JOE: Neden?
JOE: Neden?
SHARLA: Hayır –
JOE: Paradan pay alacaktıysan, bu senin işin oluyor. Öyle değil mi?
JOE: Ama yine de, bunun iyi bir fikir olmadığını söylemedin.
JOE: Neden?
SHARLA: Çünkü o paranın birazını da ben istiyo’dum, ta’am mı? Yani, eğer, eğer Chris bu
JOE: Ansel’in üçte birlik payını mı paylaşacaktınız? Yoksa dördünüz aranızda eşit olarak
mı bölüştürecektiniz?
54
SHARLA: Evet –
JOE: – bana ödeme yapıldıktan sonra, paranın kalan kısmını aranızda bölüşecektiniz –
SHARLA: Evet –
JOE: Ne?
JOE: Bu da, eşit paylar anlamına gelir. O parayı istiyordun, o dört eşit pay ne kadara denk
düşüyordu, tam –
JOE: O zaman şimdi benimle birlikte yap. (Bundan sonra olanlar esnasında, JOE mutfak masası
yanında bir sandalyeye oturur ve hesabı görselleştirmek için ANSEL’in masaya boşalttığı bozuk para
yığınını kullanır. SHARLA istemeyerek ona eşlik eder.) Sigorta poliçesi karşılanır, acente, Kilpatrick
SHARLA: Neden tüm bunların üzerinden bi’ daha geçtiğimizi bilmiyorum bile, ne de olsa –
SHARLA: Peki –
SHARLA: Dottie –
JOE: – Dottie –
JOE: Ne kadar?
JOE: Evet, benim yirmi beşi çıkar, ama sen yüz dedin, değil mi?
55
SHARLA: Her neyse, ondan senin yirmi beşini çıkar, geriye yirmi beş kalır, onu da dörde
böleceksin –
ANSEL: Evet. (Uzun bir sessizlik. JOE masadan kalkar, televizyonu kapar.) Değil miydi?
JOE: Hayır.
SHARLA: A, evet, Kilpatrick bu sabah söylemişti bize bunu. Değil mi, Ansel?
ANSEL: Hm-hmm.
ANSEL: Hayır.
56
SHARLA: – Ne demeye çalışıyo’sun – ? (JOE elini cebine atar ve SHARLA’nın Birinci Perde,
Üçüncü Sahne’nin başında elinde olan gökkuşağı renkli paketi çıkarır.) – Hassiktir –
(JOE paketin içindeki bir deste fotoğrafı çıkarır ve içlerinden birini SHARLA’ya gösterir.)
JOE: Bu, bahse girerim, Ansel’in siki değildir. (Fotoğraflardan birini ANSEL’e uzatır.) Bu
ANSEL: Hayır.
ANSEL: Hayır.
JOE: Ya bu? Bak emin olman lâzım. Sarhoşken falan olamaz mı? (ANSEL kafasını sallar.
Fotoğraflardan birini incelemektedir.) Peki o zaman bu kimin siki? Ağzındaki, küçük üvey oğlunun
siki mi?
SHARLA: Lütfen –
SHARLA: Ben –
JOE: Bu gerçekten güzel bir fotoğraf. Bunu çerçevelet bence. (ANSEL’e) Sen ne dersin?
57
(JOE tek eliyle SHARLA’nın boğazına sarılır.)
JOE: Birbirimize küfür etmemize hiç gerek yok. Sana küfür etmedim ben. Kibar ol. Ben
burada misafirim. Şimdi bunun kimin küçük siki olduğunu söyle, ve sakın yalan söyleyeyim
JOE: Doğru.
JOE: Ah, Ansel’in sana şu anda herhangi bir yardım sunmaya pek hevesli olduğunu
DOTTIE: Joe?
58
(DOTTIE yatak odasına döner. JOE SHARLA’nın boğazını sıkan elini gevşetir.)
SHARLA: Sana parayı vereceğiz. Yemin ederim, Rex’le konuşacağım ve sana paradan ne
SHARLA: Ne?
JOE: (ANSEL televizyona uzanırken) Dokunma o televizyona. (JOE cebinden bir çek çıkarır.)
Ayrılmadan önce bunu bana verdi. (Çeki ANSEL’e uzatır.) Yüz bin papel.
(JOE SHARLA’nın yüzüne bir yumruk indirir. SHARLA dizlerinin üzerine çöker.)
JOE: Yeni bir erkek arkadaşa ihtiyacın var gibi görünüyor. (SHARLA sürünerek ondan
uzaklaşmaya, ANSEL’e doğru, oturma odasına doğru gitmeye çalışır. JOE onu takip eder, çizmesinin
ucunu kalçasına yerleştirir, aşağı doğru bastırır.) Senin erkek arkadaşın ben olacağım. Sadece kısa bir
süreliğine.
ANSEL: (Dehşet içinde SHARLA’ya fısıldar.) Sakın kalkma... Olduğun yerde kal...
59
(JOE yeniden SHARLA’nın yanına yürür. ANSEL çeki JOE’ya yalvarırcasına yırtar. JOE SHARLA’nın
JOE: Yala.
(JOE eğilir, tek eliyle SHARLA’nın saçını kavrar, kafasını yere vurur, yüzüne bağırır.)
JOE: Bana bir kez daha küfür edersen, yüzünün derisini yüzer ve kendiminkinin üzerine
(ANSEL koltuktan fırlar, saldırıya geçmek üzeredir. JOE SHARLA’yı bırakır, ANSEL’le yüzleşmek için
JOE: (Saçlarını yeniden kavrayarak) Bana bir daha küfür edecek misin?! Yüzünü
kendiminkinin üzerine geçirmemi istiyor musun? (Bir eliyle SHARLA’nın başını, diğeriyle apış
arasında tavuk budunu tutmaktadır.) Şimdi yala. (SHARLA titreyerek, ağlayarak, istemeye istemeye
tavuk budunun ucunu ağzına alır.) Oohhh, evet ... (ANSEL’e) Baksana, sen ne düşünüyorsun?
ANSEL: Düşünmüyorum.
(JOE SHARLA’nın başını tavuk budu üzerinde bir ileri, bir geri götürür.)
JOE: Şimdi beni dinleyin, beni çok dikkatli dinlemenizi istiyorum, her ikinizin de. Ben bu
aile için bir hizmette bulundum ve ücretimi de sonuna kadar hak ediyorum. Sigorta konusundaki
yanlış anlamadan ötürü, hizmetlerim karşılığında tek kuruş nakit alamayacağım. Ve bu hiç adil
değil. Bahaneler duymak, suçun kimde olduğunu dinlemek istemiyorum. Bundan hepinizi eşit
şekilde sorumlu tutuyorum. Kolunu uzat ve kıçımı elle. (SHARLA denileni yapar.) Neyse ki ileriyi
yerine getirdiğim için ve param da ödenmeyeceğinden, bundan böyle o rehin benimdir. Bana
60
aittir. Ve buradan ayrıldığımda onu da yanımda götüreceğim. (Kalçalarını öne atar, tavuğun
kemiğini SHARLA’nın ağzının daha da içine doğru bastırır. SHARLA hıçkırmaktadır.) Bunda çok iyisin.
Lütfen inle. (SHARLA tuhafça inlemeye başlar.) Chris, rehin kavramına karşı çıkıyor. Bu akşam
buraya gelecek ve onu yanında götürmeye çalışacak. Bunu yapmasına izin veremem. Bu aile
bunu yapmasına izin veremez. (Kemiği sonuna kadar SHARLA’nın ağzına sokuşturur. İnler ve tavuk
budunu tamamen boğazından içeri doğru iter. SHARLA öğürür. JOE soluk soluğadır, SHARLA’yı
bırakır. SHARLA yere düşer, öksürür, but ağzından düşer.) Anladınız mı?! Eğer bu aile, Chris’in bu
karavandan ayrılmasına izin verirse, hepinizi boğazlarım! Domuzlar gibi! Bunu yapacağıma
inanıyor musunuz?! (Yere eğilir, bacaklarını açarak SHARLA’nın üzerine oturur. SHARLA çığlık atar.)
Sizin yardımınızı istiyorum. Bana yardım edecek misiniz? (SHARLA “evet” anlamında başını
sallar.) Ansel?
JOE: İyi. (Parmağını SHARLA’nın göğsünde gezdirir.) Çok güzel bir kadınsın, biliyorsun değil
JOE: (SHARLA’ya) Çok şeker. Sence de öyle değil mi? (SHARLA “evet” anlamında başını
sallar. JOE onu kollarının altından kavrar ve ayağa kaldırır.) Şimdi kaldır kıçını, mutfağa git ve doğru
dürüst bir yemek için masayı hazırla. Sonra hep birlikte masaya oturacağız ve yemeğimizi
yiyeceğiz. Sadece dördümüz. Sadece ailemiz. (SHARLA yavaşça uzaklaşır. JOE oyun oynarcasına
kalçasına vurur; SHARLA mutfak lavabosuna koşar ve kusar. ANSEL mutfak masasının yanında
ANSEL: Sanırım...
JOE: Yaptığı tek şey onun sikini yalamak ve senin paranı çalmaya çalışmaktı. Daha da kötü
olabilirdi.
ANSEL: Nasıl?
61
JOE: (Es) Eh, hayır. Sanırım olabileceklerin en kötüsü buydu. (Sonra, özel olarak) Karınla
ANSEL: Sharla...
SHARLA: Evet?
CHRIS: Selam.
CHRIS: (Tavuk kutusunu görür.) Şükürler olsun, açlıktan ölüyorum. Joe’dan haber var mı?
62
CHRIS: Selam Joe.
JOE: Baksana, paraya olanları duydum ve işlerin yolunda gitmediğine çok bozulduğumu
söylemem gerek –
CHRIS: Hı –?
JOE: Tüm sorumluluk müşteriye ait, anlıyorsun değil mi ne demek istediğimi? (SHARLA
elinin bir hareketiyle mutfak masasının üzerindeki her şeyi, anahtarları, bozuk paraları yere doğru iter.)
Her şeyin bir yeri var. (Kolunu DOTTIE’ye uzatır.) Yemek yiyelim mi? (DOTTIE JOE’nun koluna
girer ve masaya giderler. SHARLA kâğıt tabakları ve tavuk kızartmalarının içinde olduğu kutuyu masaya
JOE: Ama bize eşlik etmen gerek. Hepimiz birlikte. (Aile masanın başında toplanır,
sandalyelerine oturur. SHARLA kâğıt havlular ve plastik çatal kaşıklarla masayı kurmaya devam eder.)
Haydi Sharla, otur. (Oturur.) Bakalım bize biraz müzik bulabilecek miyim? (Radyoyu açar, müzik
bulur. Biraz geride durur, masada oturan aileye bakar.) Bu çok hoş… (Sandalyesine oturur.) Şükran
duasını kim etmek ister? (Yanıt gelmez.) Dottie? Sen şereflendirir misin?
DOTTIE: Sevgili İsa. Sana bu yemek için şükranlarımızı sunuyoruz. Hepimizin burada,
birlikte ve güvende olmasından ötürü sana teşekkür ederiz. Anne öldüğü için üzgünüz. Ona
cennette bir yer bahşetmeni umuyoruz. Yaptığımız tüm yanlışlar için lütfen bizi affet. Biz de
cennette bir yer isteriz. Tanrı’nın İsa Mesih olan adına… Amen.
JOE: (Herkese) Yiyelim. Sharla, içecek bir şeyler, lütfen. (Yerler. SHARLA buzdolabından
plastik bardaklar, plastik bir sürahi dolusu buzlu çay, bir kasa bira, bir karton süt çıkarır. Diğerleri tavuğu,
patates püresini, lahana salatasını elden ele dolaştırır. Hareketleri JOE yönetir; buzlu çay ister, yiyecekleri
masada dolaştırır, yemek hakkında yorumlar yapar, nihayet SHARLA’ya oturmasını ve yemesini işaret
eder. Diğerleri kendileriyle konuşulduğunda yanıt verirler [SHARLA ise sessizdir]. Sonunda JOE plastik
63
bardağına plastik çatal-kaşık arası bir şeyle vurur, ayağa kalkar, bardağını havaya kaldırır.) Bir duyuru
yapmak istiyorum: Şimdiye kadar herhalde hepiniz fark etmişsinizdir, Dottie ve ben birlikte çok
zaman geçirdik. Konu şu ki: Biz birbirimize âşık olduk. Ve ondan karım olmasını istediğimi size
DOTTIE: Evet.
(Sessizlik.)
DOTTIE: Evet.
CHRIS: Yani, bunun olmasına izin veremem. Kardeşimle evlenmeyeceksin. Ona sahip
olamazsın.
JOE: Chris, kız kardeşine sevgini kesinlikle takdir ediyorum ama bazen ipleri bırakman
gerekir –
buradan.
64
CHRIS: Yanlış sanıyo’sun. Dottie, git öteberini topla.
CHRIS: Dottie?
CHRIS: Dottie?
JOE: Dottie.
JOE: Dur –
JOE: Dottie.
CHRIS: Siktir oradan. (Sessizlik. JOE peçetesini tabağına bırakır, masadan yavaşça kalkar. CHRIS
masanın altındaki elini kaldırır. Elinde bir 45’lik vardır. ANSEL ve SHARLA masadan sıçrar, mutfağa
kaçarlar. CHRIS tabancanın horozunu kaldırır, sol eliyle sabitler, JOE’nun kafasına nişan almış halde
durur.) Yerine otur, Joe. (JOE yavaşça oturur, CHRIS kalkar, masanın etrafında dolanır.) Dottie, öte be
(SHARLA mutfak tezgâhından bir bıçak kapar, çığlık atar, CHRIS’in göğsüne, omzunun yakınlarına
saplar. Bıçağın sapı kopar, elinde kalır. CHRIS şokta, sendeler. Silah patlar, yere isabet eder.)
65
(JOE masayı devirir, CHRIS’in üzerine atılır, omzunu CHRIS’in midesine saplar ve onu duvara doğru
iter. Tabanca CHRIS’in elinden oturma odasına doğru düşer. DOTTIE tabancayı alır.)
DOTTIE: Durun!
(JOE lambanın kordonunu alır, CHRIS’in boynuna dolar ve yukarı çeker. Boğulan, sersemleyen CHRIS
(ANSEL, CHRIS’in tekmeler atan bacaklarının üzerine eğilir, bacaklarını kolunun altında sıkıca tutar.
CHRIS dehşet içinde babasına bakar. Üç adam oturma odasına doğru boğuşur.)
ANSEL: DOTTIE:
(SHARLA lavabonun içinden patates soyma aletini alır ve CHRIS’in üzerine atılır. CHRIS kendini aletin
ucundan kurtarmak için vücudunu kaçırmaya çalışır. SHARLA aleti CHRIS’in yan tarafına bir, iki,
üç kere saplar.)
(CHRIS sağa sola sallanır, ANSEL’e tekme atar. JOE kordonla CHRIS’i odanın içinde savurur; CHRIS’i
66
(CHRIS aniden saldırır, JOE’yu duvara yapıştırır. JOE bir an için kontrolünü kaybeder ve CHRIS
kaburgalarına sert bir dirsek atar. JOE’nun nefesi kesilir, kordonu bırakır, yere düşer. CHRIS
(ANSEL CHRIS’i arkadan yakalar, havaya kaldırır, kavrar, mutfağa savurur. SHARLA CHRIS’in
kafasında bir bira şişesi kırar. ANSEL CHRIS’i buzdolabının içine doğru iter, orada tutar.)
(CHRIS buzdolabının içinde şiddetle bir sağa, bir sola dönmektedir. Dolabın içindeki raflar, biralar yere
düşer.)
ANSEL: ÖLDÜR ONU, JOE! YAKALADIM! (CHRIS buzdolabının içinden çıkmaya çalışır,
ancak JOE aniden gelir, CHRIS’e öldüresiye vurmaya başlar.) SHARLA, TUT ŞUNU!
(SHARLA CHRIS’in ayaklarına atılır, yere mıhlar. JOE CHRIS’e vurmaya devam ederken, ANSEL
CHRIS’i tutar.)
(DOTTIE ateş eder, radyoyu vurur. JOE, ANSEL ve SHARLA geri çekilir ve DOTTIE’ye bakar. CHRIS
CHRIS: Dottie?
(DOTTIE tetiği çeker, CHRIS’i göğsünden vurur, CHRIS gerisin geri buzdolabının içine yığılır.
67
ANSEL: Tanrım – (DOTTIE döner, ANSEL’i midesinden vurur. ANSEL midesini sıkıca tutar
halde dizlerinin üzerine düşer. Ağzından kan süzülür. SHARLA yine çığlık atar.) Aman Tanrım,
tatlım...
(JOE DOTTIE’ye doğru ilerler. DOTTIE döner, silahı kafasına doğru yöneltir.)
JOE: Dottie... Ağır ol. (İlerler. DOTTIE dikkatle nişan alır.) Dur bakalım. Sakin ol. (İlerler.
JOE: Bir bebek mi? (Es) Bir bebek? (Genişçe gülümser, gururla) Bir bebek!
(ANSEL midesini tutmakta, SHARLA arkasında ağlamaktadır. JOE gülümser. DOTTIE’nin parmağı
(Karanlık.)
68