Download as pdf or txt
Download as pdf or txt
You are on page 1of 443

BÖLÜM I

Şüphenin Dokunuşu
Persephone, Styx Nehri’nin kıyısında yürüdü. Dalgalar
nehrin karanlık yüzeyini t zarken Yeraltı Dünyası’nı ilk zi­
yaretinin hatırasıyla teni gerildi. Nehrin derinliklerinde ikamet
eden ölülerden bihaber, yüzerek karşı kıyıya geçmeye yelten­
mişti. Ölüler etsiz parmaklarını derisine saplayarak onu suyun
altına çekmişlerdi; saldırılarını tetikleyen şey yaşamı mahvet­
me istekleriydi.
Tam boğulacağım düşündüğü esnada Hermes* ••çıkıp gelerek
imdadına yetişmişti.
Hades bunların hiçbirinden memnun olmasa da Persephone’yi
sarayına götürüp yaralarım iyileştirmişti. Tannça daha sonra, neh­
rin içindeki ölülerin Charon’un* ’ kayığına verecek bozuk parası
olmayan çok eski cesetler olduğunu öğrenmişti. Ebediyen nehrin
içinde kalmaya mahkûm bu ruhlar, Hades’in âleminin sınırlarım
içeri girmeye çalışan yaşayanlardan ve kaçmak isteyen ölüler­
den koruyan birçok engelden biriydi.
Persephone’nin su kenanndayken hissettiği huzursuzluğa
rağmen manzara güzeldi. Styx kilometrelerce uzanıyor, kasvet-
• Yunan mitolojisinde Kurnazlık, Hile ve Hırsızlık Tanrısı, Tanrıların Habercisi, (ç.n.)
•• ölü ruhlan Styx Nehri’nin karşısına geçiren kayıkçı, (ç.n.)

9
li dağların gölgelediği ufka doğru ilerliyordu. Kıyısı boyunca
büyüyen beyaz nergisler, nehrin kara yüzeyinde beyaz alevler
gibi parlıyordu. Hades’in sarayı dağların karşısında ufukla bu­
luşuyor, obsidiyen tacının tırtıklı kenarlan gibi yükseliyordu.
Gür saçlan dalga dalga dökülen, zeytuni tenli genç ruh Yuri
de yanında yürüyordu. Üzerinde pembe cüppesi ve deri san­
daletleri vardı; bu kombin, puslu dağlarla ve kara suyla tezat
yaratan bir birleşimdi. Ruh ve Persephone kısa sürede arkadaş
olmuştu, birlikte sık sık Asphodel Vadisi’nde yürüyüşe çıkı­
yorlardı. Fakat bugün Persephone, Yuri’yi her zamanki yolla­
rından çıkmaya ikna etmişti.
Kol kola girdiği arkadaşına bir göz attıktan sonra, “Sen ne
kadar zamandır buradasın Yuri?” diye sordu.
Persephone, ruhun üzerindeki geleneksel peplosa dayanarak
onun uzun zamandır yeraltında olduğunu tahmin ediyordu.
Yuri, gri gözlerinin üzerindeki narin kaşlarını çattı. “Bilmi­
yorum. Uzun zamandır.”
“Sen geldiğinde buranın nasıl olduğunu hatırlıyor musun?”
Persephone’nin, bu âlemin ilk çağlardaki haliyle ilgili bir
sürü sorusu vardı. Hades’e dadanan, utanmasına sebep olan,
tebaasının tapınmasına ve duasına layık olmadığını hissettiren,
Yeraltı Dünyası’nin o haliydi.
“Evet. Onu hiç unutur muyum bilmiyorum.” Yuri tuhaf bir
sesle kahkaha attı. “Şimdiki hali gibi değildi.”
“Daha fazla şey anlat,” diye cesaretlendirdi Persephone.
Hades’in geçmişiyle ve Yeraltı’nın eski haliyle ilgili merakına
rağmen bir parçasının gerçeği ortaya çıkarmaktan korktuğunu
inkâr edemezdi.
Ya bulduğu şeyden hoşlanmazsa ne olurdu?
“Yeraltı... çoraktı. Hiçbir şey yoktu. Hepimiz renksiz ve
• Antik Yunan'da kadınların giydiği tipik kıyafet, (ç.n.)

10
kalabalıktık. Gün ve gece yoktu, sadece monoton bir grilik
vardı ve biz de içinde duruyorduk.”
Demek onlar gerçekten de hayalet olmuştu; benliklerinin
gölgeleri.
Persephone’nin ilk ziyaretinde Hades onu bahçesine götür­
müştü. Persephone ona öyle öfkeliydi ki... Bir poker oyununda
Hades’e karşı kaybetmesinin ardından, Hades ona yeraltında
hayat yaratması için meydan okumuştu. Persephone onu kart
oynamaya davet etmesinin sonuçlarının faikında bile değildi,
Hades’in bir anlaşmayla bağlama niyetiyle oyuna katılmayı
kabul ettiğini fark etmemişti. Persephone, Hades’in bahçesi­
ni gördükten sonra -rengârenk çiçeklerle ve parlak söğütlerle
dolu güzel, bereketli bir vahaydı- anlaşmanın sonucunda olan­
lar, onun için daha da sinir bozucu bir hal almıştı. Sonrasında
Hades her şeyin bir illüzyondan ibaret olduğunu göstermişti.
Yarattığı gizleme büyüsünün altında külden ve ateşten bir arazi
vardı.
Persephone amaçsızca var olmanın dehşet verici olduğunu
düşünerek, “Bu kulağa ceza gibi geliyor,” dedi.
Yuri ufak bir gülümsemeyle omzunu silkti. “Alelade hayat­
lar yaşadığımız için cezamızdı.”
Persephone kaşlarım çattı. Antik çağlarda, genelde kahra­
manların yeraltında mutlu bir şekilde varlıklarım sürdürmesi
beklenirdi.
“Ne değişti?”
“Kesin olarak bilmiyorum. Tabii bazı söylentiler vardı. Ki­
mileri Lord Hades’in sevdiği bir faninin öldüğünü ve buraya
geldiğini söyledi.”
Persephone’nin alnı kırıştı; fanilerle yaptığı etkisiz pazar­
lıklarla ilgili makale yazdıktan sonra Hades’in bakış açısında
benzer bir değişiklik olduğu için, bunda bir gerçeklik payı olup
olmadığını merak etti. Hades, Persephone’nin eleştirisinden

11
öyle etkilenmişti ki Halcyon Projcsi’ni başlatmıştı. Bu proje,
her türden bağımlılıkla savaşan fanilerin ücretsiz yardım alma­
sında uzmanlaşan, gelişmiş teknolojili rehabilitasyon merkezi­
nin inşaatım içeren bir plandı.
Çirkin bir his, omurgasından yukarı çıkarak bütün vücudu­
na bir veba gibi yayıldı. Belki de Hades’e ilham veren tek âşığı
o olmamıştı.
Yuri devam etti. “Elbette ben daha çok... değişmeye karar
verdiğini düşündüm. Lord Hades dünyayı izler. Orası daha az
kaotik olduğunda yeraltı da öyle oldu.”
Persephone bunun o kadar basit olmadığım düşündü. Onu
bu konuda konuşturmaya çalışmıştı ama Hades konuşmaktan
kaçınmıştı. Şimdiyse Persephone onun sessizliğinin utançtan
değil de eski âşıklarıyla ilgili sırrının detaylarım saklamak için
mi olduğunu merak ediyordu. Aklı çabucak dağılırken düşün­
celeri çalkantılı bir hal aldı; belirsizlik ve şüpheyle dolu bir
kasırga gibiydi. Hades kaç kadım sevmişti? Onlardan biri için
hâlâ bir şeyler hissediyor muydu? Şimdilerde kendisiyle pay­
laştığı yatağa onlan getirmiş miydi?
Bu düşünce midesini ekşitti. Neyse ki nehrin kenarındaki bir
iskelede duran ruhları gördüğünde bu düşüncelerden sıyrıldı.
Persephone durup başıyla kalabalığı gösterdi. “Onlar ki 1ÎIÎ

Yuri?”
“Yeni ruhlar.”
“Neden Styx’in kenarında toplanıyorlar?”
Persephone’nin gördüğü ruhlar içinde bunlar en çok...
ölü görünenleriydi. Yüzleri süzülmüştü, derileri kül gibi ve
solgundu. Bir araya toplanmışlardı; kambur bir halde duruyor­
lar, kollannı göğüslerinde kavuşturup titriyorlardı.
“Çünkü korkuyorlar,” dedi Yuri. Ses tonu, korkularının ba­
riz olması gerektiğini ima eder gibiydi.
“Anlamıyorum.”

12 ।
“Çoğuna Yeraltı Dünyası’nın ve onun kralının korkunç ol­
duğu söylenir, o yüzden öldüklerinde bunu korku içinde ya­
parlar.”
Persephone birçok sebepten dolayı bundan nefret etti, en
çok da Yeraltı Dünyası korkulacak bir yer olmadığı içindi. Fa­
kat kendini, âlemine veya kendine karşı bakış açılarını değiş­
tirmek için hiçbir şey yapmayan Hades’e kızarken buldu.
“Kapılara geldiklerinde kimse onlan rahatlatmıyor mu?”
Yuri ona garip bir şekilde baktı. Sanki birisinin neden yeni
gelen ruhlan rahatlatması veya hoş karşılaması gerektiğim an­
lamıyordu.
“Charon onlan nehrin karşısına geçirdi ve artık yargılan­
mak için yürümeleri gerekiyor,” dedi Yuri. “Ondan sonra isti­
rahat edecekleri veya ebedi işkenceye maruz kalacaktan yere
gönderilecekler. Hep öyle olmuştur.”
Persephone dudaklarım birbirine bastırdı, hissettiği rahat­
sızlıkla çenesi geriliyordu. Daha az önce Yeraltı Dünyası’nın
çok geliştiği hakkında konuşurken böyle ilkel yöntemlerin hâlâ
kullanıldığına tanık olmak onu hayrete düşürüyordu. Bu ruh­
lan hoş karşılamadan veya rahatlatmadan bırakmak için hiç­
bir sebep yoktu. Yuri’nin elini bırakıp bekleyen gruba doğru
ilerledi, titremeye devam edip büzüşerek ondan kaçtıklarında
tereddüt etti.
Gülümseyerek endişelerim biraz olsun dindirebilmeyi
umdu.
“Merhaba. Adım Persephone.”
Titremeye devam ettiler. Adının onlara hiçbir rahatlık ge­
tirmeyeceğini bilmeliydi, onlar için anlamsızdı. Annesi, Oly-
mpia’h Hasat Tanrıçası Demeter bunun olmasını sağlamıştı.
Korkuyla Persephone’yi hayatının çoğunda camdan bir hapis-
hanede kilit altında tutmuş, onu tapınılmaktan ve kaçınılmaz
olarak da güçlerinden mahrum bırakmıştı.

13
Kamında duygulardan bir kaıınaşa IiI** mI(| ihhiiI ulamadığı
bir kızgınlık, zayıf olduğu İçin tlr.llnlll v<« kad(Mc müdahale et­
meye çalıştığı için annenine kmşı ölke.
“Onlara ilahiliğini göstermelisin,” diye öncnll Ylırl. Persephone
ruhlara yaklaşınca peşinden gelmişti.
“Niye?"
“Onlan rahatlatacaktır. Şu anda onlar için buradaki herhan­
gi bir ruhtan farkın yok. Bir tannça olarak, sana saygı göste­
recekler."
Persephone karşı çıkmaya yeltendi. Bu insanlar onun adını
bilmiyorken ilahi görüntüsü korkularını nasıl dindirecekti?
Ardından Yuri ekledi. “Biz ilahlara taparız. Onlara umut ve­
receksin.”
Persephone ilah görüntüsünden hoşlanmıyordu. Güçlerini
almadan önce bir tanrıça gibi hissetmekte zorlanıyordu ve Ha­
des'in ona tapınmasıyla hareketlenen güçleri hayat bulduğun­
da bile bu değişmemişti. Büyüye sahip olmanın bir şey, doğru
düzgün kullanmanın ise bambaşka bir şey olduğunu çabucak
kabul e »H işti. Yine de bu yeni ruhların yeraltında hoş karşı­
landığını hissetmeleri, Hades’in âlemini başka bir başlangıç
olarak görmeleri ve hepsinden de ötesi krallarının onlan umur­
sadıklarını bilmeleri Persephone için önemliydi.
Persephone insan görüntüsünü kaldırdı. Teninden kayıp gi­
den büyü ardında ipek gibi bir his bıraktı, uhrevi parlaklığıyla
ruhların önünde durdu. Şimdi gerçek formunda dururken be­
yaz. kudu
* boynuzlan nedense daha ağır geldi. Kıvırcık saçtan
altın renginden, daha açık tonda bir sarıya dönüşürken gözlen
de ilahı bir yeşil renkle yandı.
Ruhlara tekrar gülümsedi. “Ben Bahar Tanrıçası Persepbo-
neyim Burada olmanızdan dolayı çok memnunum.”
Persephone’nin görkemine anında tepki verdiler. Titreyen
* toıır. Urinı ergü tûrû (Ç<)

14
ruhlar, tapınmak için Persephone’nin ayaklarının dibinde diz­
lerinin üzerine çöktü. Persephone’nin kamı kasıldı ve kalp
atışları hızlanırken öne atıldı.
“Ah hayır, lütfen.” Ruhlardan birinin önünde eğildi. Kısa,
beyaz saçları ve kâğıt gibi ince derisi olan yaşlıca bir kadındı.
Kadının yanağına dokunduğunda su gibi mavi gözler onunki­
lerle buluştu. “Lütfen, benimle birlikte ayağa kalk,” dedi ve
kadının kalkmasına yardım etti.
Diğer ruhlar yerde kaldı, başlarını kaldırıp gözlerini onlara
dikmişlerdi.
“Adın ne?”
“Elenor,” dedi kadın.
“Elenor.” Persephone ismi bir gülümsemeyle söyledi.
“Umarım yeraltmı benim kadar huzur verici bulursun.”
Persephone’nin sözleri kadının sarkan omuzlarım
düzleştiren bir ip gibi etki gösterdi. Persephone sonraki ruha
geçti ve ardından diğerine, her biriyle teker teker konuşana ve
hepsi tekrar ayağa kalkana kadar devam etti.
“Belki de hep birlikte Yargı Tarlası’na doğru yürümeliyiz.”
“Ah, ona hiç gerek yok,” diye araya girdi Yuri. “Thanatos!”
Kanatlı ölüm Tanrısı anında ortaya çıktı. Solgun teni, kan
kırmızısı dudaklan ve omuzlarına dökülen beyaz-san saçla-
nyla karanlık bir güzelliği vardı. Mavi gözleri gece göğünü
aydınlatan bir şimşek gibi çarpıcıydı. Varlığı, Persephone’nin
göğsünün derinliklerinde hissettiği bir sükûnet hissi yayıyordu.
Adeta hiçbir yükü yokmuş gibi hissediyordu.
“Leydim,” diyerek başını eğdi. Sesi melodik ve hoştu.
“Thanatos.” Persephone, yüzünde beliren geniş
gülümsemeye mani olamadı.
Persephone’yi Elysium’da * bir tura çıkardığında Hades’in
• Mitolojide yeraltına ait, kahramanlık gösteren ve erdem sahibi ber ölümlünün gideceği
yer, cennet. Yeraltı Dünyası’ndaki ruhlann gönderildiği Öç bölümden biridir ve Hades
tarafından yönetilir, (ç.n.)

15
ölüler Tannsı olarak ne kadar hassas bir rolü olduğunu anla­
masını sağlayan ilk kişi Thanatos olmuştu. Persephone’nin bu
âlemi biraz daha iyi anlamasına yardım eden şey Thanatos ’un
bakış açısıydı ve eğer dürüst olması gerekirse kendini Hades’e
tamamen vermesi için ihtiyacı olan şeyi de sağlamıştı.
Persephone toplanan ruhları göstererek tanrıya onlan tanıttı.
Thanatos ufak ama samimi bir ifadeyle gülümseyerek, “Biz
tanıştık,” dedi.
“Ah.” Persephone’nin yanaklan kızardı. “Çok üzgünüm.
Unuttum.”
Ruhlan t tenlerden ayıran kişi olarak, fanilerin Styx kıyı­
larına gelmeden önce gördüğü son yüz Thanatos’un yüzü olu­
yordu.
Persephone, “Ben de tam yeni ruhlara Yargı Tarlası’na ka­
dar eşlik etmek üzereydim,” dedi.
Thanatos’un gözlerinin hafifçe genişlediğini fark etti, Yuri
konuşunca tann ona döndü. “Leydi Persephone’nin saraya
dönmesi gerekiyor. Onlan götürebilir misin Thanatos?”
Thanatos, “Elbette,” diye cevap verip elini göğsüne koydu.
“Zevk duyarım.”
Persephone ruhlara el sallarken Thanatos kalabalığa doğru
dönüp kanatlarını genişçe açtı ve ruhlar ortadan kayboldu.
Yuri kolunu Persephone’nin koluna geçirip onu Styx’in kı­
yısından uzaklaştırmak için çekti ama Persephone kıpırdamadı.
“Bunu neden yaptın?” diye sordu Persephone.
“Neyi?”
“Sarayda olmam gerekmiyor Yuri. Ruhlan tarlaya götüre­
bilirdim.”
“Üzgünüm Persephone. Ricalarda bulunmalanndan kork­
tum.”
“Rica mı?” Kaşlan kafa kanşıkhğıyla çatıldı. “Ne rica ede­
bilirler ki?”

16
“İyilik,” diye açıkladı Yuri.
Persephone bu düşünceyle kıkırdadı. “Ben iyilikte buluna­
cak bir pozisyonda değilim.”
“Onlar bunu bilmiyor,” dedi Yuri. “Sadece Hades’le görüş­
melerine veya yaşayanların dünyasına geri dönmelerine yar­
dım edebilecek bir tannça görüyorlar.”
Persephone kaşlannı çattı. “Neden öyle düşünüyorsun?”
“Çünkü ben de onlardan biriydim.”
Yuri yine kolunu çekti ve bu defa Persephone takip etti.
Aralarındaki boşluk gergin bir sessizlikle dolarken tannça kaş-
lannı çattı.
“Üzgünüm Yuri. Bazen unutuyorum...”
“ölü olduğumu mu?" Gülümsedi ama Persephone kendini
ufacık ve aptal gibi hissetti. “Sorun değil. Seni bu kadar çok
sevmemin sebeplerinden biri de bu.” Bir müddet duraksadık­
tan sonra ekledi. “Hades eşini iyi seçti.”
“Eşi mi?” Persephone’nin kaştan havaya kalktı.
“Hades’in seninle evlenme niyetinde olduğu bariz değil mi?”
Persephone kahkaha attı. “Varsayımsal konuşuyorsun Yuri.”
Ancak Hades niyetini açıkça göstermişti. Sen benim krali­
çem olacaksın. Bana bunu söylemeleri için Kaderin Tanrıça­
ları ’na ihtiyacım yok. Persephone’nin göğsü sıkıştı; kelimeler
kamında düğümler oluşturuyordu.
O kelimeler kalbini eritmeliydi ve eritmemiş olması onu ra­
hatsız ediyordu. Belki de son aynlıklamun bununla bir ilgisi
vardı. Hades gelecekleri konusunda bu kadar eminken kendisi
niçin bu kadar kaygılı hissediyordu?
Persephone’nin içsel savaşından bihaber olan Yuri, “Neden
Lord Hades seni kraliçesi olarak seçmesin ki? Evlenmemiş bir
tanrıçasın ve bekâret yemini de etmedin,” diye sordu.
Ruh, Persephone’nin kızarmasına sebep olacak bir bakış
attı.

17
“Bir tannça olmak, beni yeraltının kraliçesi olmam için ye­
terli kılmıyor.”
"Hayır ama bir başlangıç. Hades bir ölümlüyü veya nym­
ph'i' asla kraliçesi olarak seçmezdi. Güven bana, fazlasıyla
fırsatı oldu.”
Persephone'nin omurgasından aşağı inen kıskançlık dalgası
tıpkı gazyağma atılan bir kibrit gibiydi. Büyüsü yükselip dışan
çıkmayı talep etti. Bu bir savunma mekanizmasıydı ve bastır­
ması biraz zamanını aldı.
Kendine gel, diye emretti.
Persephone, Hades’in varlığı süresince başka âşıkları ol­
madığını düşünecek kadar cahil değildi; onlardan biri de na­
neye dönüştürdüğü Minthe adında kızıl bir nymph'ti. Yine de
Hades’in kendisine karşı ilgisinin ilahi kanıyla bir bağlantısı
olabileceğini hiç düşünmemişti. Karanlık bir şeyler kalbine
dolandı. Hades hakkında bu şekilde nasıl düşünebilirdi? Hades
onu ilahiliğini kucaklaması için cesaretlendirmiş, özgürlüğü­
nü ve gücünü elde edebilsin diye ona tapınmış, onu sevdi Mil 1
söylemişti. Eğer Hades onu kraliçesi yapacaksa Persephone bir
KTı ınça olduğu için değil, Hades onu önemsediği için olacaktı.

Değil mi?
Çok geçmeden Yuri’yle birlikte Asph el Vadisi’ne geri
döndüler ve etraftan onlarla oynaması için yalvaran çocuklarla
dolunca Persephone’nin düşünceleri dağıldı. Kısa bir saklambaç
oyunundan sonra, yaklaşan yaz gündönümü kutlaması için
kullanılacak şarap, pasta ve çiçeklerle ilgili fikrini isteyen
Ophelia, El ara ve Anastasia tarafından sürüklendi.
Gündönümü, yeni yılın başlangıcıydı ve Panhelenik Oyun­
lar ’a” bir ay kaldığını belirtiyordu. Oyunlar için duyulan he­
yecan, ölümün bile önüne geçemediği bir şeydi. Persephone,
• Yunan mitolojisinde ölümsüz olmayan ama ambrosia tüketerek uzun yıllar yalayan
genç ve güzel kadınlar. Nymph, nemf, nimf ya da peri diye anılırlar, (ç.n.)
••Antik Yunanistan'da yapılan dört ayn spor festivalinin adı. (ç.n.)

18
çok önemli bir kutlama olacağı için Hades’e sarayda bir parti
düzenleyip düzenleyemeyeceklerini sormuştu; Hades de bunu
kabul etmişti. Tanrıça, ruhları sarayın koridorlarında tekrar
görmeyi nasıl hevesle bekliyorsa onlar da orada olmayı Öyle
hevesle bekliyordu.
Persephone saraya geri döndüğünde hâlâ bir huzursuzluk
hissediyordu. Şüphenin karanlığı gittikçe büyüyerek beynine
baskı yapıyordu, teninin altında nabız gibi atan büyüsü ona
sancı veriyor ve bitkinleştiriyordu. Çay isteyip kütüphaneye
doğru gitti, bir şeyler okumanın Yuri’yle ettikleri sohbeti ak­
lından çıkaracağını umdu.
Şöminenin yanındaki geniş koltuklardan birine kıvrılan
Persephone, Hekate’nin * Cadılık ve Kargaşa adlı kopyasının
sayfalarını çevirdi. Persephone’ye dengesiz gücünü kontrol et­
mesi için yardım eden Büyü Tannçası’nın ona verdiği birkaç
görevden biri buydu.
Umduğu kadar hızlı gitmiyordu.
Persephone güçlerinin uyanması için uzun bir süre bekle­
mişti ve güçleri Hades’le girdikleri ateşli bir tartışma anında
ortaya çıkmıştı. O zamandan bu yana çiçekleri tomurcuklan-
dırmakta başarılı olsa da gereken miktarda büyüye ulaşmakta
hâlâ sorun yaşıyordu. Ayrıca ışınlanma yeteneğinin sapmaya
meyilli olduğunu keşfetmişti, yani her zaman niyetlendiği yer­
de ortaya çıkmıyordu. Hekate sadece pratik yapması gerektiği­
ni söylese de Persephone bunun bir başarısızlık olduğunu his­
sediyordu. Bu sebeplerden dolayı Yukan Dünya’da büyüsünü
kullanmamaya karar vermişti.
Kontrol altına alana kadar yapmayacaktı.
O yüzden Hekate’yle ilk derslerine hazırlanmak için ça­
lışıyor, büyünün geçmişini, simya ilmini, tanrıların farklı ve
♦ Cadılık vc Büyü Tanrıçası, (ç.n.)

19
korkutucu güçlerini öğreniyor, gücünü nefes alır gibi kullana­
bileceği günün özlemini duyuyordu.
Aniden tenine sıcaklık yayıldı, ensesindeki ve kollarındaki
tüyler havaya kalktı. Isıya rağmen titredi, nefesi daha da yü­
zeysel bir hal aldı.
Hades yalandaydı ve bedeni bunu biliyordu.
Kamının alt tarafında başlayan sancıyla inlemek istedi.
Tanrılar aşkına. Persephone doyumsuzun tekiydi.
“Seni burada bulacağımı düşündüm.” Hades’in sesi yu­
karıdan geldi; başını kaldırınca arkasında durduğunu gördü.
Tannnın duman gibi gözleri onunkilerle buluşurken dudakla­
rını öpmek için eğildi, bir yandan da çenesini kavradı. Tutuşu
sahipleniriydi, geri çekildiğinde Persephone’nin dudaklarını
bereleyen, tutkulu bir öpüşmeydi.
“Günün nasıldı sevgilim?” Sevgi sözcüğü tannçanm nefe­
sini kesti.
“İyiydi.”
Hades’in ağzının kenarlan yukarı doğru kıvnldı, konuştu­
ğunda gözleri tannçanm dudaklarına odaklandı.
Umarım seni rahatsız etIII iyonundur. Kitabına bakarken
kendinden geçmiş görünüyordun.”
Hızla, “Hayır,” dedikten sonra boğazını temizledi. “Yani...
Hekate’nin verdiği bir ödev.”
“Bakabilir miyim?” diye sordu Hades. Persephone’yi
bıraktıktan sonra kitabı almak için elini uzattı.
Persephone konuşmadan kitabı verdikten sonra ölüler Tan­
rısı’nm onun oturduğu koltuğun etrafından dolanmasını ve
kitabı karıştırmasını izledi. Hades’in görünüşünde inanılma­
yacak kadar şeytani bir yön vardı, başından ayaklarına kadar
siyahlar giyinmiş karanlık bir fırtına gibiydi.
“Hekate’yle çalışmaya ne zaman başlıyorsun?” diye sordu
Hades.

20
“Bu hafta,” dedi Persephone. “Bana ödev verdi.”
“Hınun.” Hades biraz sessiz kaldı, konuştuğunda gözlerini
kitaptan ayırmadı. “Bugün yeni ruhları karşıladığını duydum.”
Persephone, Hades’in ona kızıp kızmadığını anlayamaya-
rak dik oturdu.
“Yuri’yle yürüyüş yaparken ruhların Styx’in kenarında bek­
lediğini gördüm.”
Hades başını kaldırıp baktı, gözleri alev ışığı gibiydi.
“Bir ruhu Asphodel’in dışına mı çıkardın?” Sesinde şaşkın
bir ton vardı.
“Sadece Yuri, Hades. Ayrıca neden onlan izole tuttuğunu
bilmiyorum.”
“Sorun çıkarmasınlar diye.”
Persephone kıkırdadı ama Hades’in gözlerindeki bakı­
şı görünce durdu. Hades, Persephone ile şöminenin arasında
duruyor, üstüne vuran ışıkla bir melek gibi görünüyordu. Tan-
n, çıkık elmacıkkemikleri, bakımlı sakallan ve dolgun dudak­
larıyla gerçekten nefes kesiciydi. Uzun, siyah saçlarım ense­
sinde topuz yapmıştı. Persephone bu halini seviyordu çünkü
saçım açmayı, parmaklarım arasından geçirmeyi, Hades içine
girdiğinde o saçlan çel «II eyi seviyordu.
Bu düşünceyle aralarındaki hava ağırlaştı ve Hades’in, san­
ki düşüncelerini sezebiliyormuş gibi hızla aldığı solukla göğ­
sünün şiştiğini fark etti. Persephone dudaklarım yalayıp kendi­
ni konuşmalarına odaklanmaya zorladı.
“Asphodel’deki ruhlar asla sorun çıkarmaz,” dedi.
“Yanıldığımı düşünüyorsun.” Bu bir soru değil, bir beyan­
dı ve Hades hiç şaşırmışa benzemiyordu. İlişkileri Persepho­
ne’nin Hades’in yanıldığını düşünmesiyle başlamıştı.
“Değişme konusunda kendine hakkım teslim etmediğini ve
bu sebeple, bunu fark eden ruhlara da aynı şekilde davrandığı­
nı düşünüyorum.”

21
lann uzun bir an boyunca sessiz kaldı. “Neden ruhları kar­
şıladın?”
“Çünkü korkuyorlardı ve bu hoşuma gitmedi.”
Hades’in dudaklan seğirdi. “Bazdan korkmalıydı Persephone.”
“Ben karşılamış olsam da olmasam da korkması gerekenler
korkacaktır zaten.”
Faniler neyin Tartarus "ta ebedi mahkûmiyete sebep olduğu­
nu biliyor, diye düşündü Persephone.
“Yeraltı nyası çok güzel ve sen tebaanı önemsiyorsun
Hades. Neden böyle bir yerden korksunlar ki? Neden senden
korksunlar?”
“Benden hâlâ korkuyorlar. Onlan karşılayan şendin."
“Benimle birlikte karşılayabilirdin,” diye önerdi Persephone.
Hades’in gülümsemesi yerinde kalırken yüz ifadesi yumu­
şadı. “Kraliçe unvanından hoşnut olmasan da bir kraliçe gibi
davranıyorsun.”
Persephone bir an için donakaldı, Hades’in öfkesinden
korkmak ile kraliçe denilmesinin gerginliği arasında kaldı.
“Bu... sende memnuniyetsizliğe mi sebep oldu?”
“Neden öyle bir şey yapsın ki?”
“Ben kraliçe değilim,” diyerek yerinden kalktı ve adama
yaklaşıp elindeki kitabı aldı. “Ayrıca yaptığım şeyler konusun­
da nasıl hissedeceğini kestiremiyorum.”
Hades hararetle, “Sen benim kraliçem olacaksın,” dedi.
Sanki bunun gerçek olduğuna kendini ikna etmeye çalışıyor
gibiydi. “Kader Tanrıçaları
* bunu beyan etti.”
Persephone’nin önceki düşünceleri hızla geri dönerken kol­
larındaki tüyler diken diken oldu. Hades’e niçin onu kraliçesi
olarak istediğini nasıl soracaktı ki? Daha da kötüsü, neden Ha-
des’in bu soruya cevap vermesine ihtiyacı varmış gibi hissedi-
• Yunan mitolojisine göre kader tannçalan olan ve yaşam ipliğiyle kaderi dokuyan ûç
kız kardeş, Moıra veya Mireler diye de geçer, (ç.n.)

22
yordu? Persephone arkasını döndü ve tepkisini gizlemek için
kitap yığınlarının arasında kayt Idu.
Hades önünde bir dağ gibi belirip yolunu keserek, “Bu ca­
nını mı sıkıyor?” diye sordu.
Persephone şaşkınlığa uğrasa da hızla toparlandı.
“Hayır,” diye cevap verdikten sonra yanından geçti.
Hades peşinden ayrılmadı.
Persephone kitabı raftaki yerine geri koyarken, “Fakat Ka­
der Tanrıçaları söyledi diye değil, beni sevdiğin için bana kra­
liçem demeni tercih ederdim,” dedi.
Hades konuşmadan önce Persephone’nin ona bakmasını
bekledi. Tann kaşlannı çatıyordu. “Sevgimden şüphe mi edi­
yorsun?”
“Hayır!” Hades’in varsayımıyla Persephone’nin gözlen
kocaman oldu, sonra omuzlan çöktü. “Ama... sanırım diğer
kişilerin ilişkimize nasıl bakabileceğini görmezden gelemeyiz.”
“Peki, diğerleri tam olarak ne der?” Hades çok yakınında
duruyordu; Persephone ondan baharat, duman ve bir tutam kış
havasınm kokusunu alabiliyordu. Hades’in büyüsünün koku­
şuydu bu.
Persephone tek omzunu silkerken konuştu. “Sadece Kader
Tannçalan yüzünden bir arada olduğumuzu. Beni sadece bir
tannça olduğum için seçtiğini.”
“Sana böyle şeyler düşünmen için tek bir neden verdim mi?”
Persephone cevap veremeyerek ona baktı. Bu fikri kafası­
na Yuri’nin soktuğunu söylemek istemedi. Düşünce uzun za­
mandır oradaydı; çok daha önceden ekilmiş bir tohumdu. Yuri
sadece sulamıştı ve şu anda büyüyordu. Bu düşünce, büyüsüy­
le dışan fırlayan kara sarmaşıklar kadar vahşiydi.
Hades talepkar bir şekilde daha hızlı konuştu. “Şüphe duy­
mana sebep olan kim?”
“Sadece düşünmeye başladım...”

23
“Gerekçelerimi mi?”
“Hayır...”
Hades gözlerini kıstı, “öyle görünüyor.”
Persephone bir adım geri çekildiğinde sırtı kitaplığa değdi.
“Söylediklerim için üzgünüm.”
“Onun için çok geç.”
Persephone dik dik baktı. “Aklimdakini söylediğim için
beni cezalandıracak mısın?”
“Cezalandırmak mı?” Hades başını yana eğip daha da yak­
laştı, kalçasını onunkine dayayıp aralarında hiç şluk bırak­
madı. “Seni nasıl cezalandırabileceğimi düşündüğünü duymak
ilgimi çekti.”
O sözler Persephone’yi incitti ve sebep oldukları sıcaklığa
rağmen tanrıya dik dik bakmayı başardı.
“Benim ilgimi de sorularımın cevaplanması çekiyor.”
Hades’in çenesi kasıldı. “Sorunu tekrar hatırlatsana...”
Persephone gözlerini kırpıştırdı. Onu sadece bir tannça ol­
duğu için seçtiğini mi soruyordu? Yoksa onu sevip sevi
ni mi soruyordu?
Derin bir nefes aldıktan sonra kirpiklerinin arasından ona
baktı. “Eğer Kader Tanrıçaları hiç dahil olmasaydı yine de beni
ister miydin?”
Persephone, Hades’in yüzündeki bakışı anlayamadı. Göz­
leri bir lazer gibi göğsünü, kalbini ve akciğerlerini eritiyor­
du. Persephone onun konuşmasını beklerken nefes alamadı...
ve Hades konuşmadı. Onun yerine tek eliyle uzanıp Persep­
hone’nin çenesini tuttu. Tanrının vücudu resmen titriyordu.
Persephone, altta kaynayan şiddeti hissedebiliyordu ve bir an
için Yeraltı Kralı’nın neyi salıvermeye niyetlendiğini merak
etti.
Ardından tutuşu yumuşadı, parmaklarını yanağında açar­
ken gözleri dudaklarına doğru indi.

24
“Kader Tanrıçaları’nin seni benim için yarattığını nasıl an­
ladığımı biliyor musun?” Sesi boğuk bir fısıltıdan ibaretti. Se­
viştikten sonra odalarının karanlığında kullandığı tondaydı.
Persephone başını yavaşça iki yana salladı, Hades’in bakı­
şının büyüsüne kapılmıştı.
“Teninden tadını alabiliyordum. Pişman olduğum tek şey
sensiz bu kadar uzun süre yaşamış olmam.”
Tannnın dudaklan tanrıçanın çenesinde ve yanağında g n-
di. Persephone nefesini tutup onun dokunuşuna doğru sokuldu,
ağzım anyordu ama Hades onu öpmek yerine geri çekildi.
Birdenbire geri çekilişi Persephone’nin dengesini bozunca
destek almak için kitaplığa yaslandı.
“Bu da neydi?” diye sorarak tannya dik dik baktı.
Hades karanlık bir ifadeyle gülerken dudaklarının kenarı
yukarı doğru kıvrıldı, “ön sevişme.”
Sonra öne doğru uzanıp Persephone’yi kollarının araşma
çekti, ardından omzuna attı. Persephone şaşkınlıkla bağırarak,
“Ne yapıyorsun?” diye sordu.
“Seni istediğimi kanıtlıyorum.”
Hades kütüphaneden dışan çıkıp koridorda ilerledi.
“Beni yere bırak Hades!”
“Hayır.”
Persephone onun sırıttığım hissediyordu. Elini baldırların­
dan yukan çıkanp etini araladı ve parmaklarını içine soktu.
Persephone, adamın omzundan aşağı düşmemek için ceketinin
kumaşını sımsıkı kavradı.
"Hades!" diye inledi.
Hades kıs kıs güldüğünde Persephone bunun için ondan
nefret etti. Ellerini adamın saçma doğru götürüp çekti, Ha­
des’in başmı geriye yatırarak dudaklarını arayışa girdi. Hades
ona yardımcı olarak Persephone’yi en yakın duvara dayadı,
vahşi bir öpücük verdikten sonra geri çekilip kulağına hırladı.
“Seni çığlık çığlığa bağırtana kadar cezalandıracağım. Si­
kimde deli gibi boşalırken sana olan sevgimden şüphe etme­
yeceksin.”
Kelimeleri tanrıçanın nefesini kesti ve büyüsü uyanarak te­
nini ısıttı.
“Sözlerinizi yerine getirin Lord Hades,” dedi adamın ağzı­
na doğru.
Sonrasında Persephone’nin arkasındaki duvar yok oldu ve
Hades öne doğru sendeleyince Persephone çığlık attı. Hades,
birlikte yere yapışmalarım engellemeyi başardı ve tekrar den­
gelerini kazandıklarında Persephone’yi ayağa kaldırdı. Per­
sephone, tanrının onu tutuş şeklini fark etti; korumacı bir ta­
vırla, tek kolunu omuzlarına dolamıştı. Persephone boynunu
uzatınca yemek odasmda olduklarım fark etti. Yemek masası
Hades’in çalışanlarıyla doluydu. Aralarında Thanatos, Hekate
ve Charon da vardı.
Yaslandıkları yer de duvar değil, bir kapıydı.
Hades boğazım temizleyince Persephone başım onun göğ­
süne gömdü.
“iyi akşamlar,” dedi Hades.
Hades’in sesinin bu kadar sakin çıkmasıyla Persephone şaş­
kınlığa düştü. Nefes nefese bile değildi; gerçi kulağının altın­
daki kalbinin nasıl hızlı çarptığım hissedebiliyordu.
Hades’in bir bahane uydurup ortadan kaybolacağım sa­
nıyordu ama bunu yapmak yerine, “Leydi Persephone’yle
açlıktan ölüyoruz ve yalnız kalmak istiyoruz,” dedi. i
Persephone donup adamın yan tarafına dirsek attı.
Ne yapıyordu? I
Masadaki herkes harekete geçerek tabaklan, kaşık çatallan I
ve el değmemiş yemek tabaklarım taşımaya başladı. I
“İyi akşamlar leydim, lordum.” I

26
k
Herkes parıldayan gözler ve kocaman gülümsemelerle ye­
mek odasından dışarı çıktı. Persephone gözlerini yerden ayır­
madı, Hades’in çalışanları yemeklerini başka bir yerde yemek
için önlerinden geçip giderken yanaldan kıpkırmızıydı.
Yalnız kaldıktan anda Hades hiç vakit kaybetmeden onu
bacaktan masaya çarpana kadar geriletti.
“Ciddi olamazsın.”
“ölüm kadar ciddiyim,” dedi Hades.
“Yemek odasında mı?”
“Ben çok açım, sen?”
Evet.
Fakat Persephone’nin cevap vermeye hiç vakti olmadı. Ha­
des onu kaldınp masanın üzerine oturttu, bacaklarının arasına
girdi ve bir hizmetkârın kraliçesinin önünde eğileceği gibi diz
çöktü. Hades ellerini bacaklarından yukarı çıkardıkça Persep­
hone’nin elbisesi sıynldı. Tann dudaklarım tannçanm uylukla-
nnın iç kısmında gezdirerek ona sataştıktan sonra ağ’XAİI
merkezine yapıştırdı.
Hades devam ederken nefesi kesilen Persephone kalçasını
masadan kaldırdı. Tanrının dili, saldırısı konusunda acımasız­
dı. Kısa sakalı tannçanm duyarlı etinde nefis bir sürtünme ya­
ratıyordu. Persephone uzanıp parmaklarını saçlarının arasına
geçirirken bir yandan da adamın altında kıvranıyordu.
Hades onu daha sıkı kavradı, yerinde tutmak için pannak-
lannı etine geçirdi. Hades’in dudaklan klitorisine yapışınca ve
içine soktuğu dilinin yerini parmaklan alınca, Persephone’nin
ağzından boğuk bir ses kaçtı. Tüm bedeni hazla patlayana ka­
dar tann onu parmaklanyla doldurup esnetti.
Persephone ışık saçtığına emindi.
Bu mest, coşku, hazdı.
Hepsi kapının tıklatılmasıyla birlikte bölündü.

27
Persephone donakaldı ve kalkıp oturmaya çalıştı ama Ha­
des onu yerinde tutup bacaklarının arasındaki yerinden ona
bakarken hırladı.
“Görmezden gel.” Bunu bir emir gibi dile getirdi, gözleri
birer köz gibi parlıyordu.
Hades insafsızca devam ederek daha derine, daha sert, daha
hızlı hareket etti. Persephone artık masada duramıyordu bile.
Zorlukla nefes alabiliyordu, yine Styx’in yüzeyine çıkmak için
çırpınıyormuş gibi hissediyordu. Çaresizce içine hava doldur­
mak istiyordu ama bu ölümün mutlu bir ölüm olacağını bili­
yordu.
Fakat kapı yine tıklatıldı ve tutuk bir ses, “Lord Hades?”
diye seslendi.
Persephone kapının diğer tarafında kimin olduğunu bilemi­
yordu ama ses endişeli geliyordu ve öyle olmak için iyi bir se­
bebi vardı; çünkü Hades’in yüzündeki bakış cinayet işleyecek
gibiydi.
Tartarus 'tâki ruhlarla yüzleştiğinde böyle görünüyor işte,
diye düşündü.
Hades topuklarının üstüne oturup, "Git buradan," diye bağırdı.
Sessiz bir an oldu. Ardından ses, “Bu önemli Hades,” dedi.
Diğer taraftaki kişinin sesindeki artan endişeyi, Persephone
bile faik etti. Hades iç geçirip ayağa kalktı, tanrıçanın yüzünü
ellerinin arasına aldı.
“Bir saniye sevgilim.”
“Ona zarar vermeyeceksin değil mi?”
“Çok fazla değil.”
Hades koridora çıkarken gülümsemedi.
Persephone masanın kenarında otururken kendini komik
hissettiği için aşağı kaydı, eteğini düzeltti ve abartılı yemek
odasında dolanmaya başladı. Bu odayla ilgili ilk izlenimi çok
şatafatlı olduğuydu. Tavan, birkaç tane gereksiz kristal avizey­

28
le doluydu, duvarlar altınla bezeliydi ve Hades’in masanın ba­
şındaki sandalyesi bir tahta benziyordu. Hepsinden de ötesi,
Hades nadiren bu odada yemek yiyor, genelde yemeklerini sa­
rayın başka bir yerinde yemeyi tercih ediyordu. Odayı gündö-
nümü kutlamalarında kullanmaya karar vermesinin bir sebebi
de buydu, tüm bu güzellik boşa gitmeyecekti.
Hades geri döndü. Bıkkın görünüyordu, çenesi kasılmıştı
ve gözleri farklı bir yoğunlukla parıldıyordu. Ellerini ceplerine
sokarak Persephone’den birkaç adım ötede durdu.
“Her şey yolunda mı?” diye sordu Persephone.
“Evet,” dedi Hades. “Ve hayır. Ilias, bir sorunla çok geç ol­
madan ilgilenmem gerektiğini fark etmemi sağladı.”
Persephone ona bakarak bekledi ama Hades açıklamada bu­
lunmadı.
“Ne zaman geri geleceksin?”
“Bir saate. Belki iki.”
Hades, Persephone kaşlarım çatmca göz göze gelmek için
çenesine dokundu. “Güven bana sevgilim, seni bırakıp gitmek
her gün vermek zorunda kaldığım en zor karar.”
“O zaman bırakma,” dedi. Ellerini adamın beline doladı.
“Seninle geleyim.”
“Bu akıllıca olmaz.” Hades’in sesi boğuktu, Persepho­
ne’nin alm kırıştı.
“Niye olmasın?”
“Persephone...”
“Basit bir soru bu,” diyerek araya girdi.
Hades, “Değil,” diye patladı ve sonra içini çekerek parmak­
larını saçlarının arasından geçirdi.
Persephone ona baktı. Hades asla sabnm böyle yitirmemiş-
ti. Onu bu hale getiren neydi? Cevap almak için üstelemeyi
düşündü ama hiçbir yere varamayacağını biliyordu, o yüzden
pes etti.

29
“Pekâlâ.” Bir adım geriye çekilerek aralarına mesafe koy­
du. “Geri döndüğünde burada olacağım.”
Hades kaşlarını çattı. “Telafi edeceğim.”
Persephone tek kaşını havaya kaldırarak, “Yemin et," diye
CıulCtU.
Hades’in gözleri kristal ışıkların altında parıldadı.
Ah sevgili11! . Yemin istemene gerek yok. Hiçbir şey beni
seni becermekten alıkoyamaz.”

50
A

BÖLÜM 2
Düzenbazlığın Dokunuşu

Persephone’nin, Hades’in tutuşturduğu kıvılcımla ısınan


vücudu titredi. Alev, denetim olmadan yayılıp bütün vücudunu
ele geçirdi. Persephone dikkatini dağıtmak için bir arayışa gir­
di ve dışarıda dolanıp bahçede gezindi. Nemli toprağın ve tat­
lı goncaların kokusuyla sarmalandı. Geçtiği yerdeki çiçekleri
ve yapraklan okşayarak, sararan çimenlerin hafif bir esintiyle
dans ettiği yabani bir tarlanın kıyısına kadar geldi.
Persephone koşmaya başladı, tarlada bastığı yerlerden turun­
cu çiçekler çıkıyordu. Büyüsünü kullanmak için odaklanması
gerekmedi. Büyü sınırsızca ve kontrolsüzce içinden taşıyordu.
Hades’in köpeklen de ona katılarak birbirlerini kovaladı, en so­
nunda Hekate’nin çayırının kenarına gelince durdu.
Tannça kulübesinin dışında bağdaş kurmuş, gözleri kapalı
vaziyette oturuyordu. Persephone, tannça meditasyon mu yok­
sa birine büyü mü yapıyor emin olamadı. Eğer tahmin etmesi
gerekseydi Cadılık Tannçası’nin Yukan Dünya’da kadınlara
karşı korkunç suç işleyen bir faniyi lanetlediğini söylerdi.
Cerberus, Typhon ve Orthrus, tanrıçaya yaklaşan Persepho­
ne’nin peşinden gelmedi.

31
Hekate gözlerini açmadan, “Şimdiden doydun mu?" diye
sordu.
Çalışanlarının önünde yaptığı şey için Hades’i asla
bağışlamayacaktı.
“öyle mi görünüyor?” diye homurdandı.
Cinsel yönden gergin olması onu suratsızlaştırmıştı.
Hekate önce bir gözünü açtı, ardından diğerini.
“Ah,” dedi. “Onun yerine alıştırma yapmak ister misin?”
“Sadece bir şeyleri havaya uçuracaksam..
Hekate’nin kırmızı dudaklarında ufak bir gülümseme belir­
di. “Sen meditasyon yapacaksın.”
“Meditasyon mu?”
Persephone’nin yapmak istediği son şey kudurmuş düşün­
celeriyle yalnız kalmaktı. Hekate yanındaki yere vurunca Per­
sephone içini çekip oturdu. Vücudu kaskatıydı, elleri sıcak ve
terliydi.
“tik dersin şu, tanrıça. Duygularım kontrol et”
“Bu nasıl bir ders oluyor?” diye sordu Persephone.
Hekate ona bilmiş bir bakış attı, “öncesi hakkında ko­
nuşmak ister misin? O kapılar senin büyünle açıldı. İçeriden
birileri tarafindan açılmadı.”
Persephone dudaklarım büzüp bakışlarım kaçırdı. Kapılan
birinin açtığım varsaymıştı, kendi büyüsüyle açılıverdiklerini
değil. Nedense bu daha da küçük düşürücü hissettirdi.
“Utanma canım. En iyimizin bile başına gelir.”
Bu Persephone’nin ilgisini çekti. “Senin de mi?”
Hekate kahkaha attı. “Hayır, hayatım. Ben insanlardan hoş­
lanmam."
Persephone kaşlannı çattı.
Duygulannm, güçleriyle bağlantılı olduğunu biliyordu.
Kızgın olduğunda çiçekler fırlıyordu ve tutku anlarında hiçbir
uyanda bulunmadan fışkıran sarmaşıklar Hades’e dolanıyordu.

32
Bir de Minthe vardı, hakarete varan sözleri, nane bitkisine dö­
nüşmesiyle sonuçlanmıştı. Bir de Tanrıların Bahçesi’ndeyken
uzuvlarını sarmaşığa dönüştürmekle tehdit ettiği Adonis vardı.
Annesinin serasında yaptığı yıkımdan bahsetmeye gerek yoktu.
“Tamam, diyelim ki bir sorunum var,” diye itiraf etti. “Nasıl
kontrol ederim?”
“Pratik yaparak,” dedi Hekate. “Çok fazla meditasyon ya­
parak. Ne kadar sık yaparsan -sen ve büyün- o kadar faydasını
göreceksin.”
Persephone kaşlarını çattı. “Meditasyondan nefret ediyorum.”
“Hiç denedin mi ki?”
“Evet ve sıkıcı. Tek yaptığın... oturmak.”
Hekate’nin dudaktan yukan doğru kıvnldı.
“Bakış açın yanlış. Meditasyonun amacı kontrol kazanmak­
tır. Sen kontrole aç değil misin Persephone?”
Hekate’nin sesi alçaldı, hafif bir baştan çıkancılık vardı.
Persephone, tanrıçanın sunduğu şey için hevesli olduğunu
inkâr edemezdi. Her şey üzerinde kontrol sahibi olmak istiyor­
du: büyüsü, hayatı, geleceği.
“Dinliyorum,” dedi Persephone.
Hekate’nin gülümsemesi haylazcaydı ve devam etti. “Me­
ditasyon, sana eziyet olan şeylere -seni boğan, büyünün etra­
fında bir kalkan yaratmasına sebep olan şeylere-kapılmandan-
sa anbean dikkatini vermen anlamına gelir.”
Hekate ona birkaç meditasyon tekniği gösterip nefes alıp
verişine odaklanması için yönlendirdi. Persephone, eğer akimı
Hades’e kayıp durmaktan alıkoyabilirse bunun huzur verici
olabileceğini düşündü. Girdiği iki meditasyonda da Hades’in,
arkasında olduğuna yemin edebilirdi. Nefesini ensesinde, sa­
kalının yumuşak batışını yanağında hissedebiliyordu. Sözcük­
leri tenine doğru fısıldadığını...
Bütün gün seni düşündüm.

33
Bir heyecan dalgası Persephone’yi sarsınca karnı kasıldı.
Tadın, sikimin içine kayışı, seni becerirken inleyişin.
Persephone dudağını ısırdı, bacaklarının arasında sıcaklık
toplandı.
Seni öyle sert sikeceğim ki çığlıkların yaşayanların kulak­
larına kadar gidecek
Nefesi ağzından sert bir şekilde kaçıverdi ve gözlerini açtı.
Hekate’ye baktığında, tanrıça tek kaşını bilmişçe kaldırıp doğ­
ruldu.
“Tekrar düşündüm de,” dedi. “Hadi gidip bir şeyleri havaya
uçuralım.”

“Geç kalacağım!” Persephone yorganını üstünden atıp ya­


taktan dışan fırladı.
Hades inleyerek kolunu çarşafın üzerinde gerip ona uzandı.
“Yatağa geri dön,” dedi uykulu bir şekilde.
Persephone onu görmezden gelerek yatak asında dola­
nıp eşyalarını aradı. Çantasını tekli koltuğun üzerinde buldu,
ayakkabı lan yatağın altındaydı ve kıyafetleri yatak örtülerine
karışmıştı. Giysilerini onlardan ayırdı ve tam hepsini kurtardı­
ğı anda Hades onlan elinden kaptı.
“Hades...” diye hırlayarak ona doğru atıldı.
Hades belini kavrayıp dönerek onu altına aldı.
Persephone kıvranarak kahkaha attı.
“Hades, kes şunu! Geç kalacağım ve zaten bu senin suçun.”
Hades sözünü tutmuş, yeraltına sabaha karşı üçte geri dön­
müştü. Arkasından yatağa girince Persephone’ye iyi geceler
öpücüğü vermiş ve durmamıştı. Persephone derin uykuya dal­
dıktan kısa bir süre sonra da telefonunun alarmı çalarak onu ,
uyandırmıştı.

34
“Ben seni götürürüm,” diyerek yanağını öpmek için eğildi.
“Seni üç saniyede oraya götürebilirim.”
“Hımm.” Ellerini adamın göğsüne bastırıyordu. “Sağ ol
ama uzun yoldan gitmeyi tercih ederim.”
Hades tek kaşım kaldırdı ve ona tehditkâr bir bakış attıktan
sonra üstünden kalktı. Persephone tekrar ayağa kalktığında kı­
rışmış kıyafetlerini kaldırıp kaşlannı çattı.
Hades, “Yardım etmeme izin ver,” dedikten sonra parmak-
lannı şıklattı, üzerinde özel dikim, siyah bir elbise ve topuklu
ayakkabılar belirdi.
Persephone aşağı bakıp ellerini kumaşın üzerinde gezdirdi,
hafif panltılı bir kumaştı.
“Siyah benim her zamanki renk seçimim değil,” dedi.
Hades sınttı. “Söyleneni yap,” dedi.
Persephone hazırlandıktan sonra, Hades şoförüyle
yi kabul etIII esi için ısrar etti. İşte Hades’in siyah Lexus’u-
nun arka koltuğuna bu şekilde oturdu. Bir cyclop' ve ölüler
Tannsı’nm hû Zil etkân olan Antoni, şoför koltuğunda Persep­
hone’nin Apollo”’nun White Raven albümünden anımsadığı
bir şarkıyı ıslıkla çalıyordu. Persephone müziklerinin bayram
olmasa da bir cuma gecesi arkadaşı Lexa Sideris’in doğum gü­
nünü tannnın kulübünde kutlamıştı ve orada durmadan tamı­
nın şarkılan çalıyordu. Şimdi bütün şarkılarım biliyordu, bu da
sadece onlara olan hoşnutsuzluğunu güçlendiriyordu.
Apollo’nun tiz sesini görmezden gelmek için elinden geleni
yaptı ve kısa süre sonra Lexa’dan gelen mesajlarla dikkati da­
ğıldı. tikinde şöyle yazıyordu:
Resmen ünlüsün.
En iyi dostu ona New Greece’in dört bir yanında çıkan “son
dakika haber” linklerini gönderirken Persephone dev gibi bir
• Yunan mitolojisinde alınlannın ortasında tek gözü bulunan devler, kiklop. (ç.n.)
•• Yunan mitolojisinde Güneş’in, müziğin, sanatın, şiirin tannsı. Kehanette bulunandır,
(ç.n.)

35
endişe dalgasına kapıldı. Haberlerin hepsi de o ve Hades’le il­
giliydi.
Önce ilk linke, ardından sonrakine ve sonrakine tıkladı.
Yazıların çoğunda Hades’le halk içindeki kavuşmalarının
detaylarını ısıtıp ısıtıp tekrar servis ediyorlardı, bunlara töhmet
altında bırakan fotoğraflar da eklenmişti. O günü hatırlatan
şeyleri görünce kızardı, ölüler Kralı’nı Yukarı Dünya’da
görmeyi beklemiyordu ve onu gördüğü anda kalbinin
patlayacağını düşünmüştü. Ona doğru koşup kollarına atlamış
ve ait olduğu yer orasıymış gibi ona dolanmıştı. Hades, ellerini
poposuna bastırırken Persephone’nin bugün bile hissedebildiği
bir öpücükle dudaklarını birleştirmişti.
Medyada fırtınalar kopacağını görmesi gerekirdi ama
Lexa’nın doğum gününden sonraki hafta sonunu yeraltın­
da geçirmiş, Hades’in yatak odasında dünyadan uzaklaşmış,
keşfetmiş, uğraşmış, itaat etmişti. Yukarı Dünya’dan ayrıldığı
anda oradaki durum hakkında bir kere bile düşünmemişti. Bu
tür görüntüler varken ilişkileriyle ilgili spekülasyonları inkâr '
I
etmek zordu.
Sonraki mesaj onu en çok korkutan haber oldu:

HADES’İN ÂŞIĞIYLA İLGİLİ BİLMENİZ I


GEREKEN HER ŞEY I

Bu, Persephone’nin en kötü kâbusuydu. |


Makaleyi inceledikten sonra Demeter’in kızı veya bir tan-1
nça olduğunu ifşa eden herhangi bir bilgi olmadığını görünce i
rahatladı; ancak bu yine de ürperticiydi. Olympia’dan geldiği '
dört yıl önce New Athens Üniversitesi’ne başladığı, ilk olarak
botanik alanında okurken ardından gazeteciliğe geçtiği yazb
yordu. Persephone’yi “tanıdığını” iddia eden birkaç öğrenci 1
den birkaç alıntı vardı. "Gerçekten akıllı olduğunu söyleyeli

36 I
liriz " veya "Her zaman çok sessizdi" ve "Çok okur. " tarzında
şaheserlerdi.
Makale ayrıca Nevv Athens Gazetesi'ndelû stajyerliği, Ha­
des hakkındaki yazılan ve Coffee House’un dışındaki barış­
maları da dahil olmak üzere hayatını zaman tüneli gibi detay-
landırmıştı.
Görgü şahitleri, Hades 'in ne niyetle Yukarı ı nya 'da be­
lirdiğinden emin olmadıklarını söylüyorlar ama görünüşe göre
gazeteci Persephone Rosi ’ye kendini affettirmek için oradaydı.
Bu da ortaya şu soruyu atıyor: İlişkileri ne zaman başladı?
Persephone, yaşadığı durumun ironisinin farkındaydı. Ken­
disi araştırmacı gazeteciydi. Araştırma yapmaya bayılırdı. Bir
durumun temeline inmeyi, gerçekleri ortaya çıkarmayı ve fa­
nileri tanrıların, yan tannlann ve kendilerinin gazabından kur­
tarmayı severdi.
Fakat bu farklıydı.
Bu kişisel hayatıydı.
Medyanın nasıl işlediğini biliyordu; şimdi o, çözülecek
bir gizemdi ve şu anda onun geçmişini araştıranlar,
Persephone’nin uğruna çok sıkı çalıştığı her şeye karşı birer
tehdit oluşturuyorlardı.
özgürlüğü için tehditlerdi.
Şu anda kafayı yediğini biliyorum, yazdı Lexa. Yapma.
Senin için söylemesi kolay. Manşetlerdeki senin adın değil.
Arkadaşı cevap verdi, Teknik olarak senin adın da değil:
Hades 'in adı.
Persephone gözlerini devirdi. Birisinin malı olmak istemi­
yordu. Kendi kimliğine sahip olmak, sıkı çalışmasının karşı­
lığını almak istiyordu ama bir tanrıyla çıkmak bunu elinden
alıyordu.
Aklına başka bir düşünce daha sızıverdi: Patronu ne diye­
cekti?

37
Demetri Aetos harika bir amirdi. Gerçeğe ve sonuçlan ne
olursa olsun haberi yayımlamaya inanırdı. Persephone’ye
sürtük dediği ve çalışmasını çaldığı için Adonis’i kovmuştu.
Persephone’nin Hades hakkında yazma konusunda stres altın­
da olduğunu fark etmiş ve eğer istemiyorsa yazmak zorunda
olmadığını söylemişti... Fakat bunlar ölüler Tannsı ile çıktı­
ğını bilmesinden önceydi.
Bunun sonuçlan olur muydu?
Tanrılar aşkına, bu konuda düşünmeyi kesmesi gerekiyor­
du. Telefonuna odaklandı ve Lexa’ya cevap yazdı.
Günün EN İYİ haberinden kaçmaya çalışıp durma. İlk gü­
nünü tebrik ederim!
Lexa, Hades’in kâr amacı gütmeyen kuruluşu Cypress Vak­
ti’nda etkinlik planlama işine alınmıştı. Persephone, bu kuru­
luşu Halcyon Projesi’nin duyurulmasından kısa bir süre sonra
öğrenmişti.
Lexa’ya doğum gününde iş teklif edilmişti.
Persephone, Hades’e bunu onun yapıp yapmadığım sorun­
ca Hades, “İşi her koşulda alacaktı zaten,” demişti. “İşe çok
uygun.”
Teşekkürler aşkım! Çok heyecanlıyım! yazdı Lexa. I
“Geldik leydim.” I
Antoni’nin sözleri, Persephone’nin dikkatini Acropolis’tl
çekti. I
Pencereden dışarı baktığında gözleri büyüdü ve midesi dü-j
ğüm düğüm oldu. I
Yüz bir katlı binanın dışında kalabalık toplanmıştı. Güven-1
lik, kalabalığı kontrol altında tutmak için araya girmiş, ban-'
yerler çekmişti. Kafası kanşmış birkaç çalışan, çığlıklar atar
kalabalığın ortasından geçip gitti. Persephone, insanların onu
için toplandıklarını biliyordu ve Hades’in arabasının camlanj

38
nın fılmli olmasına, binlerinin içeriyi görmesini imkânsız hale
getirmesine memnundu. Yine de koltuğundan aşağı kayarak
inledi.
“Ah hayır.”
Antoni kaşını kaldmp dikiz aynasından ona baktı.
“Bir sorun mu var leydim?”
Persephone onunla göz göze geldi, sorusuyla kısmen kafası
kanşmıştı.
Elbette bir sorun var!
Basın, kalabalık, hepsi Persephone’nin çok çalışarak elde
ettiği şeyleri tehdit ediyordu.
“Beni arka sokakta indirebilir misin?” diye sordu Persep­
hone.
Antoni kaşını çattı. “Lord Hades, Acropolis’e bırakılmanız
için talimat verdi.”
“Lord Hades burada değil ve görebildiğin üzere, durum uy­
gun değil,” dedi dişlerini sıkarak. Sonra sakinleşmek için bir
nefes aldı. “Lütfen?”
Cyclop merhamete gelip dediğini yaptı. Persephone, oraya
gidene kadar güneş gözlüğünü takıp saçım topuz yaptı. Çok
fazla bir şeyi gizlediği yoktu ama yoldan geçen biri onu tanı­
madan biraz daha fazla ilerleyebilirdi.
Antoni yine ona bir bakış attıktan sonra, “Kapıya kadar size
eşlik edebilirim,” diye teklif etti.
“Hayır, sorun değil Antoni. Teşekkür ederim.”
Cyclop yerinde kıpırdandı, rahatsız olduğu belliydi. “Ha­
des’in hoşuna gitmeyecek.”
Aynadan onunla göz göze geldi. “Ona anlatmayacaksın, de­
ğil mi?”
“Ona anlatmak, en iyisi olur leydim. Lord Hades sizi
işe getirmesi, işten alması ve sizi koruması için bir şoför
ayarlayacaktır.”

39
Persephone’nin ne bir şoföre ne de bir korumaya ihtiyacı
vardı.
“Lütfen?” diye yalvardı Antoni’ye. “Hades’e anlatma.”
Anlamasını istiyordu. Sadece kendini bir mahkûm gibi his­
sederdi, on sekiz yıldan fazla zamandır kaçmaya çalıştığı şey
buydu.
Çvc/op’un ikna olması biraz zaman aldı ama en sonunda
başını salladı. “Nasıl isterseniz leydim ama bir şeyler ters gitti­
ği anda patronu ararım ”
İyi. Bunu kabul edebilirdi. Antoni’nin omzuna dokundu.
“Sağ ol Antoni.”
Arabanın güvenliğinden çıkıp başını aşağıda tutarak Acro-
polis’e doğru yürüdü. Yaklaştıkça kalabalığın gürültüsü arttı
ve gördüğü şeyle duraksadı, kalabalık artmıştı.
“Tannlar adına,” diye inledi.
Omzunun üzerinden bir ses, “Gerçekten başını belaya sok­
tun,” dedi. Arkasını dönünce yakışıklı, mavi gözlü tanrıyı ar­
kasında dururken buldu.
Hermes.
Hermes, geçen birkaç ayda Persephone’nin en sevdiği tau­
nlardan biri olmuştu. Yakışıklı, eğlenceli ve teşvik ediciydi.
Bugün bir fani gibi giyinmişti. Şey, çoğu yönden. Altın sansı
bukleleri ve parlayan bronz teniyle doğal olmayacak kadar gü­
zel görünüyordu. Kıyafet seçimiyse pembe polo tişört ve koyu
renk kot pantolondan yanaydı.
“Başını sokmak mı?” diye sordu kafa karışıklığıyla.
“Fanilerin bir sorunla karşılaştıklarında kullandıkları bir
deyim. Hiç duymadın mı?"
Persephone, “Hayır,” diye cevap verdi ama bu şaşırtıcı de­
ğildi. On sekiz yılını camdan bir hapishanede geçirmişti. Bir­
çok şeyi öğrenmemişti. “Burada ne yapıyorsun?”

40
“Haberleri gördüm,” dedi sırıtarak. “Oyuncak oğlanınla ar­
tık resmen birliktesiniz.”
Persephone dik dik baktı.
“Oyuncak adamın?” diye önerdi.
Persephone dik bakışlarını sürdürdü.
“Tamam, peki. Oyuncak tanrın o zaman.”
Persephone pes edip iç geçirerek yüzünü ellerine gömdü.
“Bir daha asla bir yere gidemeyeceğim.”
“Bu doğru değil,” dedi Hermes. “Sadece peşine birilerini
takmadan bir yere gidemeyeceksin.”
“Sana hiç yardımcı olmadığını söyleyen oldu mu?”
“Hayır, pek sayılmaz. Yani sonuçta Tanrıların Haberci-
si’yim ya.”
“Senin yerini e-posta almadı mı?”
Hermes somurttu. “Şimdi yardımcı olmayan kim acaba?”
Persephone, binanın köşesinden kalabalığa tekrar göz attı.
Bakışlarını takip eden Hermes’in çenesini başının üzerine
dayadığmı hissetti.
“Neden içeri ışınlanmıyorsun ki?” diye sordu.
“Fani görüntümü korumaya çalışıyorum, yani bu da Yukarı
Dünya’dayken büyü yok demek oluyor.”
Büyüsünü kontrol etmek için pratik yaptığını açıklamak hiç
içinden gelmiyordu.
“Bu saçmalık. Neden o davetkâr yoldan yürümek isteme-
yesin ki?”
“Normal, fani hayatın hangi kısmını anlamıyorsun?”
“Hiçbir kısmını?”
Tabii ki anlamıyordu. Persephone’nin aksine, Hermes her
zaman bir Olymposlu olarak varlığını sürdürmüştü. Aslında
Hermes hayatına şu anda yaşadığı gibi başlamıştı: haylaz bir
şekilde.
“Bak, eğer yardım etmeyeceksen...”

41
“Yardım mı? Yardım mı istiyorsun?”
Persephone çabucak, “Eğer sana iyilik borcum olacaksa ha­
yır,” dedi.
Tannlar her şeye sahipti: servet, güç, ölümsüzlük. Onlar
için geçerli olan şey iyiliklerdi; bunlar genel olarak, detaylan-
na gelecekte bir gün karar verilecek ve kaçınılmaz olacak an­
laşmalarla olurdu.
Persephone ölmeyi tercih ederdi.
“O zaman iyilik değil,” dedi. “Bir randevu.”
Persephone tannya kızgın bir bakış attı. “Hades’in kamını
deşmesini mi istiyorsun?”
“Arkadaşımla partiye gitmek istiyorum,” diye karşı çıkarak
kollannı göğsünde bağladı. “Deşsin o zaman.”
Persephone şüpheyle ona baktıktan sonra gülümsedi. “An­
laştık.”
Tann baş döndüren bir şekilde gülümsedi. “Cuma nasıl? yy
“Beni şu binaya sokarsan programımı kontrol edeceğim.
Hennes sırıttı. “Tamamdır Sephy.”
Hermes kalabalığın ortasına ışınlandı ve hayranlan boğaz-
lanıyorlarmış gibi çığlıklar attı. Hermes keyfîni çıkarıp imzalar
atıyor ve pozlar veriyordu. Bu sırada Persephone kaldırımda
ilerleyip görülmeden Acropolis’e girdi. Başım yerde tutarak
asansörlere doğru koşturduktan sonra bir grup insanla birlikte
bekledi. Baktıklarını biliyordu ama önemli değildi. İçerideydi,
kalabalıktan kaçmıştı ve şimdi çalışabilirdi.
Kendi katına çıktığında onu yeni resepsiyonist Helen kar­
şıladı. Valerie’nin yerine işe başlamıştı. Valerie, birkaç kat
yukandaki Zeus’un pazarlama şirketi Oak & Eagle’da işe gir­
mişti. Helen, Valerie’den daha gençti ve hâlâ öğrenciydi, yani
memnun etmeye hevesli ve neşeliydi. Aynca safirler gibi mavi
gözlen, dalga dalga dökülen san saçlan ve kusursuz pembe

42
dudaklarıyla çok güzeldi. Ancak gene! olarak çok iyi biriydi.
Persephone ondan hoşlanıyordu.
Helen şakır gibi, “Günaydın Persephone!” dedi. “Umarım
buraya gelmek senin için çok zor olmamıştır."
“Hayır, hiç zor olmadı.” Persephone sesini düz tutmayı
başardı. Herhalde bu, bugüne kadar söylediği ikinci en kötü
yalanıydı, ilki annesine Hades’ten uzak kalmaya söz verdiği
zamandı. “Teşekkürler Helen.”
“Bu sabah şimdiden birkaç araman var. Eğer ilgini çekecek
bir hikâyeleri olduğunu düşündüysem sesli mesajına aktardım
ama çoğunlukla seninle röf rtaj yapmak isteyenlerden mesaj
aldım.” Komik miktardaki rengârenk yapışkanlı kâğıtları
havaya kaldırdı. “Bunlardan istediğin var mı?”
Persephone kâğıt yığınına baktı. “Hayır, sağ ol Helen. Ha­
rikasın.”
Kız sırıttı.
Tam masasma doğru yürümeye koyulduğu sırada Helen ona
seslendi. “Ah, gitmeden önce, Demetri seni görmek istedi.”
Sanki birisi boğazından aşağı bir taş atmış gibi, korku kar­
nında ağırlaşıp sertleşti. Yutkunup kıza gülümsemeyi başardı.
“Sağ ol Helen.”
Persephone çalışma odasından, kusursuzca dizilen masala­
rın yanından geçip eşyalarım bıraktı ve bir fincan kahve aldık­
tan sonra Demetri’nin ofisine yaklaştı. Kapının önünde durdu,
dikkatleri çekmeye hazır değildi. Patronu masasmda oturmuş
tabletine bakıyordu; yakışıklı, orta yaşlı bir adamdı. Saçlarında
hafif kırlar vardı ve daima kirli sakallıydı. Renkli kıyafetleri
ve desenli boyun bağlarını severdi. Bugün parlak kırmızı bir
gömlek ile beyaz puantiyeli, mavi bir papyon takıyordu.
Masada duran gazete yığınının manşetleri şu şekildeydi:

43
LORD HADES BİR ÖLÜMLÜYLE Mİ İLİŞKİ YAŞIYOR?

GAZETECİ, ÖLÜLER TANRISI'NI


ÖPERKEN YAKALANDI!

YERALTI KRALI'NA İFTİRA ATAN ÖLÜMLÜ


ÂŞIK MI OLDU?

Demetri onun bakışlarını hissetmiş olmalıydı çünkü en so­


nunda başını tabletinden kaldırdı. Okuduğu makale siyah çer­
çeveli gözlüğüne yansıdı. Persephone manşeti fark etti. Kendi­
siyle ilgili başka bir yazıydı.
“Persephone. Lütfen içeri gel. Kapıyı kapat.”
Kanundaki o taş birdenbire daha da ağırlaştı. Kendini De­
metri’nin ofisine kapatırken tekrar annesinin serasına geri
dönüyormuş gibi hissetti. Endişesi arttı ve cezalandın İma dü­
şüncesiyle korkuyla doldu. Teni ısındıkça ısındı ve rahatsızlık
hissi baş gösterdi, boğazı tıkandı, dili şişti... ğulacaktı.
Buraya kadar, diye düşündü. Beni kovacak.
Demetri’nin bunu sündürüp durmasına kızdığını fark etti.
Neden oturmasını söylüyordu? Neden sohbet edeceklermiş
gibi davranıyordu ki?
Persephone derin bir nefes aldı ve sandalyenin ucuna oturdu.
Gazetelere göz atarken, “Ne yaptın?” diye sordu Demet­
ri’ye. “Her sokak başından bir tane gazete mi seçtin?”
“Kendime mani olamadım,” diyerek gülümsedi patronu.
“Hikâye büyüleyici.”
Persephone ona dik dik baktı.
En sonunda konuyu değiştirmeyi umarak, “Bir şeye mi ih­
tiyacın vardı?” diye sordu. Onu ofisine çağırma sebebinin bu
sabahki manşetlerle hiçbir alakası olmamasını umuyordu.

44
Demetri, “Persephone,” dedi ve adamın sesinin nazikleş­
mesiyle Persephone irkildi. Her ne diyecekse bu, iyi bir şey
değildi. “Sende çok fazla [ tansiyel var ve gerçekler için sa­
vaşmaya istekli olduğunu göstererek bunu kanıtladın. Bunu
takdir ederim.”
Demetri duraksadı ve Persephone onun indireceği darbeye
hazırlanırken vücudu gergin kaldı.
Demetri’nin gitmek istediği yönü tahmin eden Persephone,
“Fakat,” dedi.
Demetri daha da anlayışlı göründü.
“Eğer mecbur olmasaydım bunu istemeyeceğimi biliyor­
sun,” dedi.
Persephone kafa karışıklığıyla dolarken gözlerini kırpıştırdı.
“Neyi istemeyeceğini?”
“özel bir haber. Hades’le ilişkin hakkında.”
Korku hissi, kamında iyice toplanıp yayıldı, göğsüne ve
ciğerlerine dağıldı ve yüzündeki ısının birden kaybolduğunu
hissetti.
“Neden sormaya mecbur hissettin?” Persephone’nin sesi
gergindi ve sakin kalmaya çalışıyordu ama elleri titremeye
başladığı için kahve fincanını sıktı.
“Per...”
“Mecbur olmasaydın istemeyeceğini söyledin,” diyerek
patronunu durdurdu. Demetri’nin onun adını söyleyip dur­
masından yorulmuştu. Sadede gelmesinin bu kadar uzun
sürmesinden yorulmuştu. “O zaman neden istiyorsunuz?”
“Emir yukarıdan geldi,” diye cevap verdi. “Ya bize hikâye­
ni anlatacaksın ya da artık burada bir işin olmayacağı çok net
bir şekilde iletildi.”
“Yukarıdan mı?” diye tekrarladı ve bir an için duraksayıp
ismi bulmaya çalıştı. Bir müddet sonra aklına geldi. “Kal Stav-
ros mu?”

45
Kal Stavros bir faniydi. Epik lletişim’in CEO’suydu, yani
New Athens Gazetesi onundu. Magazinlerin onu sevdiği dışın­
da adam hakkında pek bir şey bilmiyordu. Çoğunlukla güzel
olduğu içindi. Adamın adı ciddi ciddi en güzel anlamına geli­
yordu.
“Neden CEO özel bir yazı istiyor?”
“Her gün ölüler Tanrısı ’nin kız arkadaşı gelip de senin için
çalışmıyor,” dedi Demetri. “Dokunduğun her şey altın olacak.”
“O zaman başka bir şey yazmama izin ver,” dedi. “Bir sesli
mesajım var ve mesaj kutum ipuçlanyla dolu.”
Doğruydu. Hades ile ilgili ilk yazışım yayımlandığı andan
beri mesajlar akın akın gelmeye başlamıştı. Onlan yavaş yavaş
düzenliyordu, eleştirdikleri tannya göre dosyalara ayınyordu.
Herhangi bir Olymposluyla ilgili yazabilirdi, hatta annesiyle
ilgili bile.
“Başka bir şey yazabilirsin,” dedi Demetri. “Ama korkanın
yine de o özel habere ihtiyacımız olacak.”
Söyleyebildiği tek şey, “Ciddi olamazsın,” oldu. Ama De­
metri’nin yüz ifadesi tam aksini söylüyordu. Persephone tekrar
denedi. “Bu benim kişisel hayatım.”
Patronu masasının üzerine yayılmış gazete yığınlarına baktı.
“Ve halka mal oldu.”
“Eğer Hades’le ilgili yazmaktan vazgeçmek istersem anla­
yacağını söylediğini sanıyordum.”
Demetri’nin omuzlarının çöktüğünü fark etti ve en azından
bu konuda biraz mahcup hissetmesi Persephone’yi mutlu etti.
“Elim kolum bağlı Persephone,” diye cevap verdi.
Uzayıp giden sessizliğin ardından Persephone, “Bu kadar
mı? Bunda benim hiçbir söz hakkım yok mu?” diye sordu.
“Seçim şansın var. önümüzdeki cuma makaleyi istiyorum."
Buraya kadardı, onu başından savmıştı.

46
Persephone ayağa kalkıp masasına giderek yerine oturdu.
Makaleyi yazmadan veya istifa etmeden bu durumdan çıkma­
nın yollarını düşünürken başı döndü. Üniversitenin ilk yılın­
da, gazeteciliğe geçmeye karar verdiğinden beri hayali New
Athens Gazetesi'nde çalışmak olmuştu. Gerçeği söylemek ve
adaletsizliği ortaya çıkarmak ile ilgili sloganlarına yürekten
inanmıştı.
Şimdi onların hepsi anlamsız mıydı diye merak ediyordu.
Epik tletişim’in CEO’sunun onlar hakkında özel bir hikâye
talep ettiğini duyarsa Hades’in ne diyeceğini merak ediyordu.
Ama bir yandan da kendi savaşmı onun yerine Hades’in ver­
mesini istemediğini fark ediyordu. Sırf Olymposlu bir tann ol­
duğu için Hades’i dinleyeceklerini ve fani bir kadın olduğunu
varsaydıklan için onu dinlemeyeceklerini bilmek Persepho­
ne’yi tiksindiriyordu.
Hayır, bunu kendi başına çözecekti. Persephone tek bir şey­
den emindi: Kal, onu tehdit ettiği için pişman olacaktı.
Persephone, Demetri’nin ofisinden çıktıktan sonra başını
bilgisayarından kaldırmadı. Ne kadar odaklanmış görünürse
görünsün ofisteki meraklı bakışların farkındaydı. Bakışları
üzerinde yürüyen örümcekler gibiydi. Daha çok odaklandı,
gelen kutusundaki yüzlerce mesajı araştırdı ve “onun için bir
hikâyesi olduğunu” söyleyen insanların sesli mesajlarım dinle­
di. Çoğunluğu Zeus ve Poseidon’m çirkin sebeplerle kişilerin
annelerini/kız kardeşlerini/ teyzelerini bir kurda/kuğuya/ıneğe
dönüştürmesiyle ilgiliydi ve Persephone kendini, Hades’in na­
sıl olup da o ikisiyle kardeş olduğunu merak ederken buldu.
öğle arasında Lexa mesaj atarak onu kontrol etti.
İyi misin?
Hayır, işler kötüye gitti. Persephone de cevap yazdı.
•????
• • e
Sonra anlatırım. Mesaj atamayacağım kadar çok şey var.

47
Sarhoş olmak ister misin? diye sordu Lexa.
Persephone gülümseyip kabul etti, Belki azıcık sarhoş olu­
ruz o zaman. Ayrıca Cypress Vakfı 'ndaki İLK GÜNÜNÜ katla­
malıyız. Nasıl gidiyor?
Harika, yazdı Lexa. Öğreneceğim çok şey var ama harika
olacak.
Persephone günün kalanında Demetri’den uzak durmayı
başardı. Persephone’yle konuşmayı başaran tek kişi Helen’di
ve o da postası olduğunu söylemek içindi. Elinde pembe bir
zarf vardı. Persephone zarfı açtığında içinin kabaca kesilmiş
kâğıttan kalpler ile dolu olduğunu gördü.
“Bunu posta kutuma kimin koyduğunu gördün mü?” diye
sordu Helen’e. Üzerinde gönderen adresi ve pul yoktu. Her
kim yolladıysa postaya vermemişti.
Kız başını iki yana salladı. “Bu sabah geldiğimde oradaydı.”
Tuhaf diye düşünüp çöp kutusuna attı.
Günün sonunda asansörle birinci kata indi ve dışarıda hâlâ
kalabalık bir grubun beklediğini gördü. Seçeneklerini gözden
geçirdi, ön kapıdan çıkıp cesurca karşılarına çıkabilirdi. Gü­
venlik ona eşlik ederdi ama sadece kaldırım yunca. Tabii
Antoni’yi çağırmazsa. Cyclop'un son derece istekli olduğunu
biliyordu ama eğer bu insanların hâlâ onu beklediğini göre­
cek olursa Persephone’ye olan sadakati azalacaktı ve genç ka­
dın gerçekten ama gerçekten koruma istemiyordu. Aynca ona
meydan okunursa büyüsünün karşılık verme ihtimali olduğunu
biliyordu ve kendini ifşa etme riskine girmek istemiyordu. 0
yüzden bu da ışınlanmayı eliyordu. Geriye sadece tek bir seçe­
nek kalıyordu: binadan ayrılmanın başka bir yolunu bulmak.
Başka çıkışlar vardı; sadece kudurmuş hayranların toplan­
madığı çıkışı bulmak meseleydi. Kulağa paranoyağın teki gibi
gelebilirdi ama az çok bilgisi vardı. Tanrıların hayranlan ilâ­
ha bakmak, dokunmak, tatmak için her şeyi yapardı. Aynı şey,
tannlann eşleri için de geçerliydi.

48
Farklı bir çıkış bulmak için arkasını dönüp koridorda ilerle­
yerek kalabalıktan uzaklaştı.
Otoparktan çıkmayı düşündü ama karanlıkta, yağ ve sidik
gibi kokan bir yerde bir grup yabancı tarafından köşeye kıstı­
rılma ihtimali hoşuna gitmedi.
Belki de yangın çıkışı olabilir, diye düşündü. Alarmı devre­
ye sokacak olsa da önemli değildi. Kapılara dışarıdan ulaşım
yoktu, yani birinin orada bekleme ihtimali düşüktü.
Bu stresli günün ardından eve gidip akşamı Lexa’yla geçir­
me fikriyle heyecanlanarak adımlarını hızlandırdı. Tam köşe­
den dönecekken birine çarptı. Kim olduğunu görmek için başı­
nı kaldırmadı, onu tanıyabileceklerinden korkuyordu.
“Pardon,” diye homurdanıp geriye çekildi ve çıkışa doğru
ilerledi.
“Yerinde olsaydım o kapıdan çıkmazdım.” Avuçları metal
kapı koluna değdiği anda ses onu durdurdu. Arkasını döndü­
ğünde bir çift gri gözle karşılaştı. Ses, laftan anlamayan saçla­
ra, çıkık elmacıkkemiklerine ve dolgun dudaklara sahip ince,
yakışıklı bir yüzden geliyordu. Üzerinde gri bir hademe tulu­
mu vardı. Persephone onu daha önce hiç görmemişti.
“Kapıda alarm olduğu için mi?” diye sordu.
“Hayır,” diye cevap verdi adam. “Az önce o kapıdan gel­
diğim için ve eğer sen son üç gündür haberlerde gösterdikleri
kadınsan sanırım dışarıdaki o insanlar seni bekliyorlar.”
Persephone hüsranla iç geçirdi ve harap bir tonla, “Uyan
için sağ ol,” diye ekledi.
Bitişikteki koridora doğru ilerlemeye başladığı sırada adam
ona seslendi.
“Eğer yardıma ihtiyacın varsa seni buradan çıkarabilirim.”
Persephone kuşkuluydu. “Tam olarak nasıl?”
Adamın dudaklannın kenan yukan doğru kıvnldı ama san­
ki nasıl gülümseneceğini unutmuş gibi görünüyordu.
“Bu hiç hoşuna gitmeyecek.”

49
BÖLÜM 3
Adaletsizliğin Dokunuşu

Haklıydı. Persephone bundan nefret etti.


“O şeyin içine girmeyeceğim.
O şey çöple dolu bir itmeli çöp arabasıydı.
Yağ ve sidik kokusunu istemediğini söylediğinde yanıl­
mıştı. Kokuşmuş çöplerin içine girr sürece onu da kabul
ederdi.
Hademe, onu huzursuz eden ve apartmanının anahtarım
sıkı sıkı tutmasına sebep olan bir yoldan bodruma getirmişti.
İnsanlar işte böyle öldürülüyor, diye düşündü ve sonra kendine
çok fazla gerçek suç belgeseli izlediğini hatırlattı.
Bodrum çeşit çeşit şeylerle doluydu; fazla mobilyalar ve
tablolar, bir çamaşır odası, endüstriyel bir mutfak ve şu anda
durmakta olduğu bir bakım-onanm odası gibi. Hademenin
“kaçış arabası” diyerek bakıp durduğu şey işte bu bakım-ona-
nm odasındaydı.
Adam şu anda epey eğleniyor gibi görünüyordu.
“Ya bu olur ya da kapıdan yürüyerek çıkarsın,” dedi. “Se­
çim senin.”

51
“Beni, bekleyen kalabalığın arasına götürmeyeceğini nasıl
bileceğim?”
“Bak. arabaya binmek zorunda değilsin. Sadece bu akşam
evine gitmek isteyebileceğini düşündüm. Benim seni ifşa et­
meme gelince, tanrılarla ilişkisi yüzünden birinin incindiğini
görmekle ilgilenmiyorum.”
Adamın bunu söyleyiş şeklindeki bir şeyler, Persephone’ye
adama tanrılar tarafindan bir yanlış yapıldığını düşündürttü
ama üstelemedi. Dudağını ısırıp bir saniye boyunca adama
baktı.
En sonunda, “Tamam o zaman,” diye homurdandı.
Adam, Persephone’nin çöp arabasına binmesine yardım
etti. Tannça, hademenin onun için açtığı boşluğa yerleşti.
Adam bir çöp poşetini havada tutarak sorgularcasına ona
baktı.
“Hazır mısın?”
Persephone, “Olabileceğim kadar hazınm,” dedi.
Adam Persephone’nin üzerindeki poşetleri ayarladı ve bir­
denbire Persephone karanlıkta kaldı. Çöp arabası harekete geç­
ti. Plastiğin sürtünme sesleri kulağına geliyordu, çürümüş ve
küflenmiş şeylerin kokusunu almamak için nefesini tuttu. Po­
şetlerin içindeki şeyler sırtına batıyordu, tekerlekler ne zaman
yerdeki bir çatlağa takılsa çöp arabası sarsılıyor ve plastik
adeta bir yılan derisi gibi ona sürtünüyordu. Persephone kus­
mak istese de kendini tuttu.
Hademenin, “Senin durağın burası,” dediğini duydu, ardın­
dan onu saklamak için kullandığı poşetleri kaldırdı. Persepho­
ne karanlık çukurdan kalktığında temiz havayla karşılandı.
Adam onun çıkmasına yardım etti, Persephone’yi yere in­
dirmek için belini tuhaf bir şekilde tuttu. Persephone temasla
irkilip dengesizce geriye çekildi.

52
Adam onu Pegasus Caddesi’ne çıkan bir sokağın sonuna
kadar getirmişti. Buradan evine yirmi dakikada gidebilirdi.
“Teşekkür ederim...” dedi. “Şey... adın neydi?”
Adam, “Pirithous,” diyerek elini uzattı.
“Pirithous.” Adamın elini tuttu. “Ben Persephone... Sanı­
rım sen bunu zaten biliyordun.”
Adam yorumunu dikkate almadan, “Tanıştığıma sevindim
Persephone,” dedi.
“Kaçış araban için sana borçlandım.”
<4
Hayır, l rçlanmadın,” dedi çabucak. “Ben tann değilim.
Karşılığında bir şey almak için iyilik yapmam.”
Persephone kaşlarını çatarak, kesinlikle bir ilâhla geçmişi
var, diye düşündü. “Sadece sana kurabiye getiririm diye dü­
şünmüştüm.”
Adam baş döndürücü bir ifadeyle gülümsedi ve Persephone
o anda, bitkinliğin ve hüznün altında, adamın eskiden olduğu
kişiyi görebildiğini düşündü.
“Yarın görüşür müyüz?” diye sordu Persephone.
Adam ona çok tuhaf bir şekilde baktıktan sonra hafifçe gül­
dü. “Evet Persephone. Yarın görüşürüz.”

Persephone eve vardığında daireleri patlamış mısır koku­


yordu ve Lexa’nın müziği bangır bangır çalıyordu. Dans ede­
bileceğinizden türden bir şarkı değildi; bulutlan, yağmuru ve
karanlığı çağırabileceğiniz türden bir şarkıydı. Müzik kendi
büyüsünü yapıyor, karanlık düşünceleri davet ediyordu. Mese­
la Kal Stavros’tan intikam almak gibi.
Lexa mutfakta duruyordu ve pijamalannı giymişti bile.
Dövmelerini gösteren bir pijama takımıydı: pazusunda ayın
evreleri, kolunda baldıran otuyla sanlmış bir anahtar, sağ

53
«Kasında nefis bir hançer ve sol kolunda Hekate’nin çarkı
vaıdı. Gür, siyah saçlarını tepesinde toplamıştı. Elinde şarap
şişesi ve iki boş kadehle bekliyordu.
Lexa, “İşte geldin,” diyerek delici mavi gözlerini Persepho­
ne’ye dikti. Şarap şişesini gösterdi. “En sevdiğinden aldım.”
Persephone gülümsedi. “Harikasın.”
“Kayıp ilfinı vermem gerekecek sandım.”
Persephone gözlerini devirdi. “Sadece yarım saat geç kaldım.”
"Ve telefonuna cevap vermiyordun,” diye ekledi Lexa.
Acropolis’ten çıkmaya çalışmakla ve fark edilmeden eve
dönmekle öyle bir dikkati dağılmıştı ki çantasındaki telefonunu
çıkarmaya uğraşmamıştı bile. Şimdi çıkardığındaysa Lexa’dan
dört cevapsız arama ve bir sürü mesaj olduğunu gördü. En iyi
arkadaşı yolda mısın, iyi misin diye sorarak başlamış ve ardın­
dan dikkatini çekmek için gelişigüzel emojiler atmıştı.
“Eğer gerçekten başımın belada olduğunu düşünseydin
bana bir milyon emoji yollamazdın herhalde.”
Lexa şarabın mantarım açarken pis pis gülümsedi. “Ya da
M
seni kaçıran kişiyi sinir etmek için akıllıca davranıyordum.
Persephone mutfak barında Lexa’nın karşısına oturup şa­
rabını yudumladı. Zengin ve lezzetli bir Cabamet’di, * anında
bütün sinirlerini gevşetti.
“Yalnız ben ciddiyim, fazla dikkatli olmaktan zarar gelmez.
Artık ünlüsün.”
“Ben ünlü değilim Lex.”
“Şey, sana attığım yem yazılardan birini okudun mu? İnsan­
lar sana kafayı takmış.”
“Ünlü olan Hades, ben değilim.”
“Sen de onunla olan bağlantından dolayı ünlüsün,” diye
karşı çıktı Lexa. “Bugün işte insanların konuşmak istediği tek
konu şendin. Kim olduğun, nereli olduğun...”
* Kınruzı prap türü (ç.n )

54
Persephone inledi. “Onlara benimle ilgili bir şey söyleme­
din, değil mi?”
Lexa’nın Persephone’nin en iyi arkadaşı olduğu sır değildi.
“Altı aydır Hades’le yattığını ve ölümlü kılığına girmiş bir
tannça olduğunu bilmemden mi bahsediyorsun?”
Lexa’nın sesi neşeliydi.
“Hades’le altı aydır yatmıyorum.” Persephone kendini sa­
vunma ihtiyacı hissetmişti.
Gözlerini kısma sırası Lexa’daydı. “iyi o zaman, beş ay olsun.”
Persephone ona dik dik baktı.
“Bak, seni suçlamıyorum. Hades’le yatma fırsatına balıkla­
ma atlamayacak birkaç kadın var.”
Persephone gözlerini devirip, “Hatırlattığın için sağ ol,”
dedi.
“Hades öyle bir şey yapacak değil ya. Zaten ilişkinizin bu
kadar büyük haber olması onun suçu. Medyaya göre, sen onun
ilk ciddi partnerisin.”
Ancak gerçek çok farklıydı. Persephone zamanında Ha­
des’in hayatında başka kadınlar olduğunu bilse de detaylarım
bilmiyordu. Bilmek istediğinden de emin değildi. Minthe’yi
düşününce titredi.
Persephone şarabından bir yudum aldı. "Senin hakkında ko­
nuşmak istiyorum. İlk günün nasıldı?”
“Ah Persephone,” dedi coşkuyla. “Gerçekten rüya gibiydi.
Halcyon Projesi’nin ilk yılında beş bin kişinin tedavi edilmesi­
nin beklendiğini biliyor muydun?”
Bilmiyordu ama bu harikaydı.
“Ayrıca Hades beni tura çıkardı ve herkesle tanıştırdı.”
Persephone, bunun kendisini nasıl hissettirdiğini tam ola­
rak açıklayamazdı ama iyi bir his değildi. Açıklamanın en iyi
yolu... utanmış gibi hissetmesiydi. Hades’in, Lexa’nın ilk gü­
nünde orada olacağını bilmesi gerekiyormuş gibi hissediyordu

55
fakat ölüler Ihnası bu sabah hazırlanmasına yardım ederken
bu konuda hiçbir şey söylememişti.
Dikkati dağılmış bir şekilde, “îyi yapmış,” yorumunda bu­
lundu.
“Görünüşe göre bunu her yeni çalışanı için yapıyor. Yani,
Hades'in diğer tannlar gibi olmadığını biliyordum ama çalı­
şanlarını o şekilde karşılamak?” Lexa başını iki yana salladı.
“Sadece... seni sevdiği o kadar belli ki.”
Persephone başını kaldınp onun gözlerine baktı. “Niçin
öyle diyorsun?”
“Bugün baktığım her yende senden nasıl ilham aldığını gö­
rebildim.”
Persephone’nin kaşlan bitişti. “Ne demek istiyorsun?”
Lexa omzunu silkti. “Açıklaması biraz... zor. Sadece... in­
sanlara yardım etme hakkında konuşurken senin kullandığın
bazı kelimeleri kullanıyor. Umuttan, bağışlamaktan ve ikinci
şanslardan bahsediyor.”
Lexa konuştukça Persephone göğsünde daha fazla baskı
hissetti; ciğerlerini sıkıştıran, aşina olduğu bir kıskançlık his­
siydi.
En iyi arkadaşı kıkırdadı. “Tabii bir de fiziksel şeyler var.”
Persephone tek kaşını kaldırınca Lexa kahkahalara boğuldu.
“Hayır, o değil! Fotoğraf gibi şeyler.”
“Fotoğraf mı?”
Kafası karışmış gibi görünme sırası Lexa'daydı. “Evet Ofi­
sinde senin fotoğrafların vardı. Bilmiyor muydun?”
Hayır, fotoğraflar şöyle dursun, Hades’in Cypress Vakfi’n-
da bir ofisi olduğunu bile bilmiyordu.
Fotoğraflarını nereden almıştı? Persephone'de onun fotoğ­
rafları yoktu. Birdenbire bu konuyla ilgili daha fazla konuşma­
ya ilgisini kaybetti.
"Sana bir şey sorabilir miyim?” dedi Lexa.

56
Persephone beklerken sorudan bir nevi korktu.
“Hep işinle tanınmak istiyordun, yani tüm bu ilgiyi çekiyor
olmandaki sorun ne?”
Persephone içini çekti.
“Ben kendi alanımda saygı görmek istiyorum,” dedi. “Şim­
di Hades’in malıymışım gibi hissediyorum. Her makalede Ha­
des şöyle, Hades böyle yazıyor. Kimse benim adımı kullanmı­
yor bile. Bana ölümlü diyorlar.”
“Eğer senin tannça olduğunu bilselerdi adını kullanırlardı,”
dedi Lexa.
“O zaman da işimle değil, dahiliğimle tanınırdım.”
“Bunda bu kadar yanlış olan ne?” diye sordu Lexa. “önce
dahiliğinle bilinebilirsin ama bu işinle tanınmana yol açabilir.”
Persephone, yazısıyla tanınmasının kendisi için neden
önemli olduğunu açıklayamazdı; önemliydi işte. Bütün hayatı­
nı olmak için doğduğu tek şeyde berbat olarak geçirmişti ve bu
kendi hatası olmamasına rağmen, üniversitede gerçekten çok
çalışmıştı. Birisinin bu sıkı çalışmasını görmesini istiyordu,
sadece Hades hakkında yazdığı ve onunla çıktığı için değil.
“Eğer senin yerinde olsaydım bir saniye bile düşünmeden
bu hayattan ayrılırdım,” dedi Lexa.
Persephone’nin rengi şaşkınlıktan bembeyaz oldu. “Ondan
çok daha karmaşık Lex.”
“ölümsüzlük, servet ve gücün nesi o kadar karışık ki?”
Her şeyi, demek istedi Persephone. Bunun yerine başka bir
şey sordu. “Gösterişten uzak, fani bir hayat sürmek istemek
gerçekten o kadar kötü bir şey mi?”
“Hayır ama sen aynı zamanda Hades’le de çıkmak istiyor­
sun,” diye belirtti Lexa.
“İkisine de sahip olabilirim,” diye karşı çıktı Persephone.
Birkaç gün öncesine kadar ikisine de sahipti.
"O, Hades’i sır olarak saklarken öyleydi," dedi.

57
O ve Hades medyadaki spekülasyonları kabul veya ret et­
meseler de Persephone işini elinde tutmak istiyorsa ilişkisini
ifşa etmek zorunda kalacaktı.
Kaşlarını çattı.
Lexa, “Hey,” diyerek Persephone’nin kadehine biraz daha
şarap doldurdu. “Çok fazla endişe etme. Yakında başka bir tan­
rıyı veya başka bir ölümlüyü takıntı haline getirecekler. Belki
Sybil, Apollo’yu aslında sevdiğine falan karar verir.”
Persephone bundan o kadar emin değildi. Sybil’le son ko­
nuştuklarında Müzik Tanrısı ile bir ilişki yaşamakla hiç ilgilen­
mediğini ifade etmişti.
“Ben duş alacağım,” dedi Persephone.
Kaynar suyla yıkanma düşüncesi gözüne gittikçe daha iyi
görünüyordu. Bugünü teninde daha fazla hissetmek istemiyor­
du, ayrıca hâlâ etrafı çöple doluymuş gibi hissettiğinden bah­
setmeye bile gerek yoktu, kokusu burnuna işlemişti.
“Sen duşunu bitirince film izleriz,” dedi Lexa.
Persephone şarabını da yanma alıp yatak odasına gitti. Çan­
tasını yatağın üzerine attıktan sonra banyoya girip suyu açtı.
Su ısınırken yatak odasına geri döndü, şarabından bir yudum j
aldıktan sonra elbisesinin fermuarını açabilmek için bardağı I
kenara koydu. I
Etrafının Hades’in büyüsüyle sarıldığını hissedince du-1
raksadı. Bu farklı bir histi, havada hafif bir kış etkisi olma-I
sı gibiydi. Gözlerini kapatıp ortadan kaybolmaya hazırlandı. F
Hades’in onu hiçbir uyanda bulunmadan yeraltına ilk çekişi
değildi fakat bunun yerine bir el çenesinin altına dokundu ve
ardından dudaklannm üzerine dudaklar kapandı. Hades onu
sabahın ilk saatlerinde sevişmemişler gibi öpüyordu ve tann
geri çekildiğinde Persephone soluk soluğaydı, gününün stres
unutulmuştu.

SR
Persephone’nin yanağını tutan eli sıcaktı, başparmağını
onun dudaklarına değdirirken kara gözleri gözlerini araştırı­
yordu.
“Canın mı sıkkın sevgilim?”
Persephone kapattığı gözlerini açtı ve ona şüpheyle
gözlerini kısarak baktı.
“Bugün beni takip ettin, değil mi?”
Hades gözünü bile kırpmadı. “Niye böyle bir şey düşünü­
yorsun?”
“Bu sabah beni işe Antoni’nin bırakması için ısrar ettin, bü­
yük ihtimalle de medyanın yaptığı haberi zaten biliyordun.”
im
Hades omzunu silkti. “Seni endişelendirmek iste
“O yüzden de kalabalığın içine yürümeme izin mi verdin?”
Hades tek kaşım havaya kaldırdı. “O kalabalığın arasına
girdin mi?”
“Oradaydın!” diye suçladı Persephone. “Anlaştığımızı sa­
nıyordum. Görünmezlik yok.”
“Orada değildim,” diye cevap verdi Hades. “Hermes ora­
daydı.”
Lanet olsun sana Hermes.
Hades’e kalabalıktan bahsetmemesi için Kurnazlık Tanrı­
sı’ndan söz almayı unutmuştu. Muhtemelen yüzünde bir gü­
lümsemeyle Nevemight’a girip olanları haber vermişti.
“Işınlanabilirdin,” diye önerdi Hades. “Ya da sana bir
aeg...
“Aegis
* istemiyorum,” diyerek onu durdurdu. “Ayrıca Yu­
karı Dünya’da büyü kullanmamayı tercih ederim.”
“Eğer intikam almıyorsan?”
“Bu hiç adil değil. Büyümün gittikçe öngörülemez bir hal
aldığını biliyorsun. Ayrıca bir tanrıça olarak ortaya çıkmaya
hevesli değilim.”
• Mitolojide Athena’nın kalkanı olarak betimlenir, aynı zamanda koruma, kalkan anlam-
lan da vardır, (ç.n.)

59
“Tannça ol ya da olma, sen benim âşıgımsın.”
Persephone kasılmak istememişti ama o kelimenin hayranı
değildi. Hades’in gözlerini kısmasına bakılırsa o da fark et­
mişti.
Hades devam etti. “Bana garezi olan birinin sana zarar ver­
meye çalışması sadece an meselesi. Seni güvende tutacağım.”
Persephone ürperdi. Bunu hiç düşünmemişti.
“Birinin bana zarar vermeye çalışacağını gerçekten düşü­
nüyor musun?”
“Sevgilim, ben bir milenyumdur insan doğasını yargılıyo­
rum. Evet.”
“Sen, ne bileyim, insanların hafızasını silemez misin? Tüm
bunları unuttursan?” Elini aralarında salladı.
“Onun için çok geç.” Hades bir an duraksadıktan sonra sor­
du. “Benim âşığım olarak tanınmanın nesi bu kadar korkunç?”
“Hiçbir şeyi,” dedi Persephone çabucak. “Mesele sadece o
kelime."
“Âşık kelimesinde ne var?”
“Kısa süreli bir şeymiş gibi. Sanki ben senin seks kölenden
başka bir şey değilmişim gibi.”
Hades’in dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı. “O za­
man sana ne diyeyim? Kraliçem ve leydim kelimelerini kullan­
mamı yasakladın.”
“Unvanlar beni rahatsız ediyor,” dedi.
Neden kraliçem ve leydim demesini istemediğini başka na­
sıl açıklayabileceğinden emin değildi ama ikisi de Persepho-
ne'nin alışabileceği iki etiketti ve olası bir düş kırıklığı için
kendini hazırladığı anlamına geliyordu. Düşündüğü şeyler suç­
luluk hissetmesine sebep oldu ama Hades’ten ayrıyken yaşadı­
ğı kalp kırıklığının yankılan onu tedbirli davranmaya itiyordu.
“Senin âşığın olarak tanınmak istemediğimden değil... ama
daha iyi bir kelime olmalı.”

60
“Kız arkadaş?” dedi Hades.
Persephone boğazından kopup gelen kahkahayı bastıramadı.
Hades dik dik bakarak, “Kız arkadaşın nesi var?” diye sordu.
“Hiçbir şey,” dedi çabucak. “Sadece çok önemsiz gibi.”
Onların ilişkisi sadece kız arkadaşı olamayacak kadar yo­
ğun, tutkulu ve kadimdi.
Fakat belki de sadece Persephone öyle hissediyordu.
Hades'in yüzündeki gerginlik yok olurken parmağını Per­
sephone’nin çenesinin altında gezdirdi.
“Konu sen olduğunda hiçbir şey önemsiz değil,” dedi.
Birbirlerine bakarken aralarındaki hava ağırlaştı. Persep­
hone ona uzanıp dudaklarını kendininkilere doğru çekmek ve
tadına bakmak için can atıyordu. Tek yapması gereken arala­
rındaki boşluğu kapatmaktı, sonrasında tutuşacak ve tutkuları­
nın derinlerine öyle bir düşeceklerdi ki etraflarında tenlerinin
dışmda hiçbir şey kalmayacaktı.
Kapının tıklatılması Persephone’yi düşüncelerinden
kopardı ve kalbi deli gibi atmaya başladı.
Persephone! Pizza siparişi veriyorum. İstediğin bir şey var
mı?” diye seslendi Lexa.
Boğazını temizledi. “H-hayır. Sen ne istersen olur,” diye
cevap verdi.
“O zaman ananaslı ve ançüezli. Anladım.”
Persephone’nin kalbi hâlâ göğüs kafesini dövüyordu. Ka­
pının diğer tarafında uzun süreli bir duraksama oldu ve tam da
Lexa’nın gittiğini düşünmeye başladığı sırada arkadaşı, “Sen
iyi misin?” diye sordu.
Hades gülüp öne doğru eğilerek dudaklarını Persephone’nin
tenine yapıştırdı. Persephone nefesini verip başım geriye doğ­
ru yatırdı. “Evet.”
Uzun bir duraksama daha oldu. “Ne sipariş edeceğimi duy­
dun mu ki?”

61
“Peynirli al işte Lexa!”
“Tamam tamam, alıyorum.” Lexa’nın sesinin tonundan gü­
lümsediğini söyleyebilirdi.
Persephone, Hades’in göğsünü iterek gözlerine baktı.
“Gülmemeliydin.”
“Niye? Kalbinin atışını duyabiliyorum. Erkek arkadaşınla
yakalanmaktan mı korkuyorsun?"
Persephone gözlerini devirdi. “Sanırım âşık kelimesini ter­
cih ederim.”
Hades’in kahkahası derin bir gümbürtü gibiydi. “Seni mem­
nun etmek kolay değil.”
Gülümseme sırası Persephone’deydi. “Sana bir şans verir­
dim ama korkarım vaktim yok.”
Hades’in gözleri karardı ve onu daha sıkı tuttu.
“Çok uzun zamana ihtiyacım yok,” derken sanki elbisesi­
ni üzerinden yırtıp çıkarmak istiyormuş gibi ellerinde topladı.
“Seni saniyeler içinde boşaltabilirim. Soyunmana bile gerek
yok.”
Persephone neredeyse oltaya gelip kanıtlaması için ona
meydan okuyacaktı fakat sonra önceki gün onu yemek odasın­
da nasıl bırakıp gittiğini hatırladı. Geri dönüp telafi etmesine
Mil en onu cezalandırmak istedi.

“Korkarım saniyeler yeterli olmaz,” dedi Persephone.


“Bana haz borcun var, saatlerce.”
“öyleyse sana bir ön gösterimde bulunmama izin ver.” Ha­
des onu yakın tutarken ereksiyonu yumuşaklığına dayandı ama
Persephone, avuçlarını tannnın sert göğsüne koyarak aralarına
mesafe koydu.
“Belki daha sonra,” dedi.
Hades gülümsedi. “Bunu söz olarak kabul edeceğim.”
Bunu söyledikten sonra ortadan kayboldu.
Persephone duş alıp üzerini değiştirdi. Yatak odasından çık-

62
tığında Lexa kanepede kıvnlmıştı. Persephone yanına oturdu,
birlikte battaniyeyi ve patlamış mısın paylaştılar.
“Hangi filmi izliyoruz?”
Lexa, "Pyramus ve Thisbe'” diye cevap verdi.
İkisinin tekrar tekrar izlediği bir filmdi, yasak aşk hakkındaki
antik bir hikâyenin modem zaman uyarlamasıydı.
"Titans After Dark demediğine çok memnunum.”
“Hey! Ben o diziyi seviyorum.”
“Tannlan canlandırma şekilleri tamamen yanlış.”
"Biliyoruz," dedi Lexa. “Hades’e haksızlık yapıyorlar ama
eğer Hades’in bu konuda bir sıkıntısı varsa ona kendi hatası ol­
duğunu söyle. Fotoğraflanmayı reddeden kendisi... şey, yakın
zamana kadar yani.”
Film birbiriyle kavgalı iki ailenin tanıtılmasıyla başladı,
bölgeleri için bir savaşa tutuşmuşlardı. Pyramus ile Thisbe ise
genç ve eğlenmeye hevesliydi. Bir kulüpte tanışıp o yoğun ve
hipnotize eden ışıkların altında âşık oluyor, sonrasında can düş­
manlan olduklarını öğreniyorlardı. Film tam iki aile arasındaki
gergin bir sahnenin ortasındaydı, Thisbe’nin erkek kardeşinin
öldüğü yerdi. Pyramus tarafından vurulup öldürülmüştü. Tam
o sırada çalan kapı Persephone ve Lexa’yı şaşırttı. Birbirlerine
bakış attılar.
Lexa, “Muhtemelen pizzacıdır,” dedi.
Ben bakarım.” Persephone battaniyeyi kenara atmıştı bile.
“Filmi durdur!”
“Yüz kere izledin zaten!”
“Durdur dedim!” Şakayla tehdit etti. “Yoksa seni fesleğene
dönüştürürüm.”
Lexa kıkırdasa da filmi durdurdu. “Aslında bu havalı ola­
bilirdi.”
Persephone kapıyı açtı.
• Ovid'in Dönüşümler kitabında geçen, Babil’de yaşayan genç ve talihsiz İşıklar, (ç.n.)

63
“Sybil!" Geniş bir şekilde gülümsedi ama heyecanı çabu
cak şüpheye yer bıraktı.
Bir şeyler yolunda değildi.
Sarışın kız, üzerinde pijamasıyla ve saçını tepesinden yap­
mışken bile çok güzeldi. Sybil soluk ışığın altında dururken
yorgun görünüyordu ve ağlamış gibi yüzünde akan rimelin iz­
leri vardı.
“İçeri gelebilir miyim?” derken sesi boğazına bir şey takıl­
mış gibi çıktı.
“Evet, elbette.”
“Pizza mı?” diye soran Lexa yanlarına geldi. “Sybil!”
İşte tam o anda kız gözyaşlarına boğuldu.
Lexa ve Persephone birbirine baktıktan sonra çabucak kol­
larını hıçkıran kıza doladılar.
Persephone onu yatıştırmak için, “Sorun yok,” diye fısıldadı.
Sybil’in acısını ve kafa karışıklığını sezebildiğini sandı,
daha önce başka birinin duygularını hiç algılamamıştı. Tenine
değen gölgeler gibiydi. Hüznün çırpınışı, kıskançlığın çarpışı
ve sonsuz bir soğuk...
Garip, diye düşündü Persephone. Sybil’e odaklanmak için
hislerini bastırıp ezdi.
Üçü birlikte bir süre boyunca orada durup Sybil kendini
toparlamaya başlayana kadar sıkı bir daire şeklinde sarıldılar.
Kucaklaşmayı bölen ilk kişi Lexa oldu ve Sybil’e bir kadeh
şarap doldururken Persephone de onu oturma odasına yönlen­
dirip bir kutu peçete verdi.
Sybil titreyen ellerle şarabı kabul ederken en sonunda, “Çok
üzgünüm,” demeyi başardı. “Gidecek başka yerim yoktu”
Persephone, “Buraya her zaman gelebilirsin,” dedi. I
Lexa, “Ne oldu?" diye sordu. I
Sybil'in dudaktan titredi ve birkaç denemenin ardından ko- I
nuşabildi. “Ben... ben artık kâhin değilim.” I

64
“Ne?” diye sordu Lexa. “Nasıl oluyor da artık kâhin olmu­
yorsun?”
Sybil bazı kehanet güçleriyle doğmuştu, bunlara sezgi ve
kehanetlerde bulunmak da dahildi. Persephone onun ayrıca
kaderin ipliklerini de görebildiğini biliyordu, Persephone’ye
Hades’le ikisinin beraber olmasının kaderlerinde olduğunu
söylerken bundan “renkler” diye bahsetmişti.
Sybil boğazını temizleyip derin bir nefes aldı ama konuşur­
ken yine de sesi çatladı. “Kendime artık bunun için ağlamaya­
cağımı söyledim.”
“Sybil.” Persephone onun eline uzandı.
“Apollo beni kovdu ve kehanet yeteneğimi de elimden
aldı,” diye açıkladı. Keyifsizce gülerek yanaklarından akan
yaşlan sildi. “Görünüşe göre bir tannyı sonuçlan olmadan red­
detmeye devam edemiyorsunuz.”
Persephone kulaklarına inanamadı. Sybil’in Apollo’yla iliş­
kisi konusundaki yorumlarını hatırladı. En yakın arkadaştan
Xerxes ve Aro da dahil olmak üzere herkes onların sevgili ol­
duklarını varsaymıştı ama Sybil ona ve Lexa’ya Müzik Tannsı
ile bir ilişki yaşamakla ilgilenmediğini söylemişti.
“Benden arkadaşlıktan fazlasını istedi ve reddettim, önceki
ilişkilerini duymuştum; hepsi felaketle sona ermişti. Daphne,
Cassandra, Hyakinthos...”
“Dur şunu doğru anlayayım,” dedi Persephone. “Bu... tan­
rı—çocuğu onunla çıkmadığın için biraz tepesi attı diye gücünü
mü aldı?”
“Şişt!” Sybil etrafına bakındı, Apollo’nun ortaya çıkıp on­
lan küle dönüştüreceğinden korktuğu belliydi, “öyle şeyler
söyleyemezsin Persephone!”
Persephone omzunu silkti. “Bırak da intikam almayı
“Hades’e sahip olduğun için korkusuzsun,” dedi Sybil. “Fa­
kat tannlann en çok değer verdiğin şeyleri cezalandırmak gibi
bir alışkanlığı olduğunu unutuyorsun.”

65
Thnnça, Sybil’in sözleriyle kaşlannı çattı ve birdenbire
daha az özgüvenli hissetti.
“Yani artık bir işin yok mu?” diye sordu Lexa.
Sybil armağanlan sayesinde Tannbilim Üniversitesi’ne ka-
bul edilmişti. Orada güçlerini mükemmel (eştirmeyi öğrenmişti
ve halkla ilişkiler müdürü olarak Apollo tarafindan özellikle
seçilmişti. Yeteneği olmadan, Sybil’in son dört yılı hazırlana.
rak geçirdiği işi ulaşılmaz bir hale gelmişti. Güçlerini geri ka.
zansa bile, Persephone birisinin gözden düşmüş bir kâhini işe
alacağından emin değildi, hele de Apollo’nun kovduğu birini.
Apollo altın tanrıydı. Yedi yıl peş peşe Delphi Divine tarafın­
dan Yılın Tanrısı seçilmişti, unvanı sadece bir yıl Zeus itiraz
etmek için derginin binasını yıldırımla çarpınca kaybetmişti.
“Bunu yapamaz!” diye patladı Persephone. Müzik Tann-
sı’nın ne kadar sevildiği umurunda değildi. Eğer sırf kendi,
siyle çıkmadığı için insanları cezalandınyorsa o saygıyı hak
etmiyordu.
“Her şeyi yapabilir,” dedi Sybil. “O bir tann.”
Persephone, “Bu yaptığı şeyi doğru kılmıyor,” diyerek karşı
çıktı.
“Doğru, yanlış, adil, adaletsiz; yaşadığımız dünya öyle bir
yer değil Persephone. Tanrılar cezalandırır.”
Bu sözler Persephone’yi ürpertti ve en kötü kısmı da bunun
doğru olduğunu bilmesiydi. Tanrılar fanileri oyuncaktan gibi
kullanıyor, kızdıklarında veya sıkıldıklarında da bir kenara atı­
yorlardı. Hayat onlar için anlamsızdı çünkü onların ebediyeti
vardı.
“Kovulmaya aldırmazdım bile ama şimdi beni kim işe ala­
cak?" derken Sybil’in sesi kederliydi. “Ne yapacağımı bilmi­
yorum. Eve gidemem. Tannbilim Üniversitesi’ne başvurdu-
ğumda beni evlatlıktan r ettiler.”
“Benimle çalışabilirsin,” diye önerdi Lexa, çalışamaz mı?
dercesine Persephone’ye baktı.

66
“Hades’e soracağım,” diye söz verdi Persephone. “Vakıfta
daha fazla yardıma ihtiyaçları olduğundan eminim.”
“Bizimle kalabilirsin,” diye ekledi Lexa. “Tekrar kendi
ayaklarının üzerinde durana kadar...”
Sybil kuşkulu göründü. “Size yük olmak istemem.”
Lexa ofladı. “Yük falan olmazsın. Hem Persephone ye-
raltındayken bana eşlik edebilirsin. Lanet olsun, muhtemelen
onun odasını bile alabilirsin. Zaten çoğu geceyi buradan çok
orada geçiriyor.”
Persephone, Lexa’yı şakalaşarak itti ve Sybil kahkaha attı.
“Odanı istemiyorum.”
“Orada yatabilirsin gerçekten. Lexa haklı.”
“Tabii ki haklıyım. Eğer Hades’le yatıyor olsaydım ben de
odamda kalmazdım."
Persephone bir yastığa uzanıp Lexa’ya bir tane geçirdi.
Bu yapılacak en yanlış şeylerdendi.
Lexa bir banshee gibi bağırıp kırlente u;'Z'.ilT*iıktan sonra
vahşice savurdu. Persephone eğilip darbeden kurtuldu ama
Sybil açıkta kalınca ona çarptı.
Lexa yastığı bıraktı.
“Tanrılar aşkına, Sybil, ben çok üzgünüm...”
Fakat Sybil de bir yastık alıp Lexa’nın suratının yan tarafı­
na vurdu.
Çok geçmeden üçü yastık savaşına tutuştu, oturma odasmda
birbirlerini kovalıyor, darbe indirip darbe yiyorlardı, ta ki nefes
nefese ve kıkırdayarak kanepeye yığılana kadar.
Sybil bile keyifli görünüyordu, hayatının son birkaç saati
bir anlığına unutulmuştu. İç geçirip, “Keşke bütün günler bu
kadar mutlu geçseydi,” dedi.
“Olacak da,” dedi Lexa. “Artık bizimle yaşıyorsun.”
• Kelt folklorunda ölüm pensi, (ç.n.)

67
Yastıklar yerlerine geri döndüğünde pizza geldi. Pizzacı ilk
olarak özür diledi ve protestolar yüzünden trafiğin tıkandığını
açıkladı.
Persephone, “Protestolar mı?" diye sordu.
“Kâfirler," dedi. “Yaklaşan Panhelenik Oyunları’nı protesto
ediyorlar."
“Ah."
Kâfirler tanrıları reddeden, adaleti, özgür iradeyi ve özgür­
lüğü, tapınma ve fedakârlığa tercih eden bir fani grubuydu.
Persephone onların oyunları protesto etmek için ortaya çık-
malarına hiç şaşırmadı ama son birkaç yıldır göze batmamaya
çalıştıkları için bu biraz beklenmedikti. Huzurlu bir protesto
olmasını ve işlerin kızışmamasını umdu. Birçok insan kutla­
malar için dışarıda olacaktı, Persephone, Lexa ve Sybil de on­
lara dahildi.
Kızlar filmi bitirmek için yerlerine yerleşip pizzalarını ye­
diler ve Apollo’yu içeren her konudan uzak durdular. Gerçi bu,
Persephone’yi Sybil’e nasıl yardım edeceğini düşünmekten
alıkoymadı.
Apollo’nun yaptıkları kabul edilemezdi. Haksızlığı ifşa
etmek Persephone’nin okuyucularına olan sorumluluğu değil
miydi? Özellikle de konu tannlar olduğunda? Hatta belki hikâ­
ye iyi olursa özel yazıyı yazmasına gerek kalmazdı.
Saatler sonra Persephone hâlâ uyanıktı ve hareket edemi­
yordu. Sybil’in başı kucağındaydı, Lexa da karşılarındaki ka­
nepede horlayarak uyuyordu. ,
Bir süre sonra Sybil kıpırdanıp uykulu bir şekilde fısıldadı.
“Persephone, Apollo hakkında yazmayacağına söz vermeni
istiyorum.”
Persephone bir an için donakalarak nefesini tuttu. “Neden?"
“Çünkü Apollo, Hades değil,” diye cevap verdi Sybil. “Ha­
des insanlann onunla ilgili ne düşündüğünü umursamadı ve

68
seni dinlemeye istekliydi. Apollo öyle değil. Onun için itibarı
her şeydir. Müziği kadar önemli.”
“O zaman seni cezalandırmamahydı,” diye cevap verdi Per­
sephone.
Sybil’in sarındıkları battaniyenin içinde ellerini yumruk
yaptığını hissetti. “Benim için savaşmamanı istiyorum senden.
Söz ver.”
Persephone cevap vermedi. Söz istemesi sorundu; bir tann
söz verdiğinde bu bağlayıcı ve bozulamaz olurdu.
Sybil’in Persephone’nin tannça olduğunu bilmemesi önem­
li değildi.
Persephone bunu yapamazdı.
Bir süre sonra Sybil başını kaldınp onunla göz göze geldi.
“Persephone?”
“Ben söz vermem Sybil.”
Sybil kaşlannı çattı. “Bunu söylemenden korkuyordum.”

69
BÖLÜM 4
Uyarının Dokunuşu

Persephone uzanarak Lexa’nın yumuşak horultusunu ve Sy-


bil’in ıslık gibi çıkan nefes sesini dinledi. Saat sabahın üçüydü,
dört saat içinde kalkması gerekiyordu ama bugün olanları dü­
şünmeden duramıyordu. Demetri ve Kal’m istediği özel haberi
yazmasının artılarını ve eksilerini gözden geçirdi. Yayımladı­
ğı bilginin kontrolünü elinde bulundurmasının bir yolu buydu
herhalde, öte yandan özel hayatının detaylarım açıklaması için
zorlanıyordu. Daha da kötüsü bu seçim hakkım elinden almış­
lardı ve Persephone bundan nefret ediyordu.
Fakat hayallerindeki işten nasıl vazgeçebilirdi? özgürlük,
başarı ve macera hayalleriyle New Athens’e gelmişti. Bunun
daha sadece tadına bakmıştı ve tam annesinin hapishanesinin
zincirlerini sarsmışken kendini başka bir şeye prangalanmış
bulmuştu.
Bu döngü hiç bitmeyecek miydi?
Bir de Sybil vardı.
Apollo’nun, arkadaşına bu şekilde davranıp da paçayı kur­
tarmasına izin veremezdi. Sybil’in, neden Müzik Tanrısı hak-

71
Kında yazmasını istemediğini anlayamıyordu. Davranışının
hesabını vermesi gerekiyordu.
Persephone iç geçirdi. Aklı düşüncelerle doluydu; kelimeler
ağzına kadar dolup taşarak kafatasını itiyormuş gibi hissettiri­
yordu. Persephone yavaşça ayağa kalktı ve Yeraltı Dünyası’na
ışınlanarak Hades’in yatak odasına girdi. Eğer kafasındaki ge­
rilimi azaltacak biri varsa o da ölüler Tanrısı’ydı.
Onu uyurken bulmayı beklemiyordu. Hades’in, yanında
olmadığı zamanlar haricinde nadiren uyuduğundan şüphelen­
meye başlamıştı. İpek örtülerin arasında kısmen örtülmüş bir
şekilde uzanıyordu, kaslı göğsü şömineden gelen ateşin parıl­
tısıyla belirginleşmişti. Vücudunu esnetirken uyuyakalmış gibi
kollan başının üzerindeydi. Persephone onun yüzüne dokun­
mak için uzandığında bileğini kavrayan elle şaşkınlığa kapıldı.
Acıdan çok korkuyla haykırdı. Hades gözlerini açtı.
“Siktir,” diyerek küfretti. Şimşek gibi hızla kalkıp oturur­
ken bileğini tutuşunu gevşetti ve Persephone’yi kendine doğru
çekti. “Canını yaktım mı?”
Persephone cevap verecekti ama Hades her yerine öpücük­
ler konduruyordu ve kondurduğu her öpücük vücuduna elekt­
rik akımı gönderiyordu.
“Persephone?” Hades başını kaldırıp ona baktığında gözle­
rinden sayısız duygu geçiyordu. Adeta umutsuzluğa kapılmış
gibiydi, soluğu yüzeyseldi ve kaşları çatıktı.
Persephone gülümseyerek adamın bir tutam saçını geriye
doğru itti. “Ben iyiyim Hades. Sadece beni korkuttun.”
Hades avucunu öptükten sonra, onu kendine sımsıkı daya­
yarak uzandı.
“Bu akşam bana geleceğini sanmıyordum.”
Persephone başını göğsüne dayadı. Hades sıcak, sağlam ve
o kadar doğruydu ki...

72
Persephone, “Sensiz uyuyamıyorum,” diye itiraf etti. Gü­
lünç hissediyor olsa da doğruydu.
Hades’in yatıştırıcı avuçları sırtında bir aşağı bir yukarı
gezindi. Arada sırada duraksayıp poposunu sıkıyordu. Persep­
hone ona doğru kıvranınca Hades’in aralarındaki ereksiyonu
daha da sertleşti.
“Seni çok geç saate kadar uyanık tuttuğum için öyle.”
Persephone kalkıp üzerine oturduktan sonra parmaklarını
onunkilere geçirdi.
“Her şey seksle ilgili değil Hades.”
“Kimse seksten bahsetmedi Persephone,” dedi imayla.
Persephone tek kaşını kaldırıp kalçasını hareket ettirdi. “Seks
hakkında düşündüğünü bilmek için kelimelere ihtiyacım yok”
Hades sessizce gülerken ellerini göğüslerine doğru kaldırdı.
Persephone’nin nefesi kesildi, parmaklan tanrının bileklerinde
kelepçe gibi kıvnldı.
“Konuşmak istiyorum Hades.”
Hades kusursuz kaşlarından birini kaldırdı. “Konuş,” dedi.
“Aynı anda birden fazla iş yapabiliyorum... yoksa bunu unut­
tun mu?”
Hades kalkıp otururken tanrıçanın meme uçlarından birini
dişlerinin arasına alıp tişörtünün üzerinden onunla oynadı. Per­
sephone teslim olup keşfetmesine izin vermek istedi. Elleri -o
hain elleri- adamın boynuna dolanıp saçlarının arasına daldı.
Hades sıcak baharat gibi kokuyordu ve viski tadım alabileceği
dilinin tadını resmen ağzında hissedebiliyordu.
“Bu defa aynı anda birkaç işi yapabileceğini sanmıyorum,”
dedi Persephone. “O bakışı biliyorum.”
Hades, “Hangi bakışı?” diye soracak kadar geri çekildi.
Persephone onun başım ellerinin araşma aldı. Ağzıyla dik­
katini dağıtmasına engel olacağını düşünüyordu ama Hades’in
elleri tişörtünün altına kayıp teninde gezinerek onu titretti.

73
“O bakış'' dedi sanki her şeyi açıklıyormuş gibi. “Şu an­
daki bakışın. Gözlerin kara ama sanki arkalarında... canlı bir
şeyler var. Bazen tutku olduğunu düşünüyorum. Bazen de şid­
det. Bazen bütün yaşanmışlıkların olduğunu düşünüyorum.”
Adamın gözleri parladı ve ellerini tanrıçanın baldırlarına
indirdi.
Persephone, “Hades,” diyerek adını fısıldarken, tann ağ.
zını kendi ağzıyla kaplayıp Persephone’yi altına alana kadar
döndü. Dilini tannçanm ağzına kaydırdı. Persephone onun tadı
konusunda haklıydı, dumansı ve tatlıydı. Persephone daha faz­
lasını isteyerek kollarını adamın omuzlanna ve bacaklannı da
beline doladı. Hades’in dudaklan onunkilerden aynlarak boy­
nunun ve göğüslerinin kenarını keşfe çıktı.
Persephone daha aşağı kaymasını önlemek için belini daha
sıkı tuttu.
“Hades,” dedi nefes nefese. “Konuşmak istediğimi söyledim."
“Konuş,” dedi tekrar.
“Apollo hakkında,” dedi.
Hades donakaldı ve hırladı; doğal olmayan bir sesti, Per­
sephone’nin omurgasından aşağı bir ürperti indi. Ardından ta­
mamen geri çekildi, artık ona dokunmuyordu.
“Yeğenimin adı neden dudaklarından çıkıyor söyle bana?”
“Sonraki projem o.”
Hades gözlerini kırptığında Persephone orada hiddet gör­
düğüne emindi.
Aceleyle devam etti. “Sybil’i kovdu, Hades. Âşığı olmayı
reddetti diye.”
Hades gözlerini dikip baktı, sessizliği öfkesini gösteriyor­
du. Tanrının dudaklan düz bir çizgi halini alırken alnındaki bir
damar kabardı. Çmlçıplak bir halde yataktan çıktı. Persephone
bir an için onun uzaklaşmasını izledi, kaslı kıçını ve her şeyini.
“Nereye gidiyorsun?” diye sordu.

74
“Sen Apollo hakkında konuşurken yatağımızda kalamam.”
Yatağından yatağımız diye bahsetmesi Persephone’nin dik­
katinden kaçmadı. Bu içini sıcacık yapsa da Apollo’dan bahse­
derek bunu mahvetmişti.
Alelacele peşinden gitti.
“Sadece Sybil’e yardım etmek istediğim için onun hakkın­
da konuşuyorum!”
Hades kendine bir içki doldurdu.
“Yaptığı şey yanlış, Hades. Sybil onu reddetti diye llo
onu cezalandıramaz.”
“Görünüşe göre cezalandırabilir,” diyerek bardağından bir
yudum aldı.
“Geçim kaynağını elinden aldı! Elinde hiçbir şey yok ve
Apollo ifşa edilmezse de hiçbir şeyi olmayacak!”
Hades bardağındakini bitirip bir tane daha doldurdu. Uza­
yan gergin sessizliğin ardından, “Apollo hakkında yazamazsın
Persephone,” dedi.
“Sana daha önce de söyledim, bana kimin hakkında yazaca­
ğımı söyleyemezsin Hades.”
Yeraltı Tanrısı bardağını gürültülü bir sesle bıraktı.
“O zaman bana planlarından bahsetmemelisin,” dedi.
Persephone onun sonraki düşüncesini de tahmin etti: Benim
yatak odamda Apollo 'dan bahsetmemeliydin.
Hades’in sözleri öfkesini körükledi, damarlarında gezen
gücü hissetti.
“Bundan paçayı kurtaramayacak Hades!”
Bu hikâyeye gerçekten ihtiyacı olduğunu, patronunun çok
istediği o dikkat dağınıklığını sağlayacağını ekle: • Wii. Hades
onun gücündeki değişimi sezmiş olmalıydı çünkü tekrar ko­
nuştuğunda kelimelerini dikkatlice ve sakin bir şekilde söyledi.
“Sana katılmıyor değilim ama adalet peşine düşen kişi sen
olmayacaksın Persephone.”

75
“Ben olmayacaksam kim olacak? Kimse ona meydan oku­
mak istemiyor. Halk ona hayran.”
Halkın nasıl olup da Apollo’yu sevebildiğin! ve Hades’ten
korkabildiğim anlamıyordu.
“Al sana stratejik davranman için daha fazla neden,” dedi
Hades. “Adaletini göstermen için başka yollar var.”
Persephone, Hades’in ima ettiği şeyden hoşlandığını san­
mıyordu.
Persephone ona dik dik baktı. “Bu kadar çok korktuğun şey
ne? Senin hakkında yazdım ve bak sonucu ne kadar iyi oldu.’’
“Ben makul bir tanrıyım,” dedi. “Ayrıca ilgimi çektiğinden
bahsetmeye bile gerek yok. Apollo’nun merakını uyandırmanı
istemiyorum.”
Apollo’nun ilgisini çekip çekmemesi umurunda değildi.
Müzik Tanrısı onunla isteğine ulaşamazdı.
“Dikkatli olacağımı biliyorsun,” dedi. “Ayrıca Apollo sana
ait olanla uğraşır mı gerçekten?”
Hades’in dudakları gerildi ve tutması için ona elini uzattı.
“Gel,” derken ateşin karşısındaki tekli koltuğa oturdu.
Persephone, tanrının sözleri mıknatıs, kendisi de demir-
denmiş gibi ona çekildi. Hades parmaklarım onunkilere sanp
bedenini kendine doğru çekti, Persephone dizlerini adamın
baldırlarının iki yanına koydu. Her kıvrımı tanrının sert hatla­
rına karıştı. Hades konuşurken Persephone gözlerini onun kara
bakışlarından ayırmadı.
“İlâhları anlamıyorsun. Seni başka bir tanrıdan koruyamam
Kendi başına kazanman gereken bir savaş olur.”
Persephone’nin özgüveni sarsıldı. Tanrıları bağlayan birçok
kural -yeminler, anlaşmalar ve iyilikler- vardı ve hepsi ortak
tek bir yana sahipti.
Bozulmazlardı.
“Benim için savaşmayacağını mı söylüyorsun?”

76
Hades iç geçirip parmağını tanrıçanın yanağında gezdirdi.
“Sevgilim, senin için bu dünyayı yakardım.”
Hades onu şiddetle, hiddetle öperek dudaklarını bereledi.
Ayrıldığında Persephone nefes nefeseydi. Hades ellerini tenine
öyle sertçe bastırdı ki sanki kemiklerini tutuyordu.
“Sana yalvarıyorum-, Müzik Tanrısı hakkında yazma.”
Persephone, Hades’in gözlerindeki savunmasız bakışla bü­
yülenmiş bir halde başını salladı. Kendisi hakkında yazmayı
bırakmasını isterken hiç bu kadar çaresiz olmamıştı.
“Ama peki ya Sybil?” diye sordu. “Eğer onu ifşa etmezsem
Sybil’e kim yardım edecek?”
Hades’in gözleri yumuşadı. “Herkesi kurtaramazsın sevgilim.”
“Herkesi kurtarmaya çalışmıyorum, sadece tanrılar tarafın­
dan haksızlığa uğramıştan kurtarmaya çalışıyorum.”
Hades bir saniyeliğine onu inceledikten sonra bir tutam saçı
geriye itti.
“Bu dünya seni hak etmiyor.”
“Evet, hak ediyor,” diye cevap verdi Persephone.”Merha-
meti herkes hak eder Hades. ölümde bile.”
“Fakat senin bahsettiğin şey merhamet değil,” derken baş­
parmağını yanağında gezdirdi. “Fanileri taunların cezasından
kurtarmayı umuyorsun. Bu ölülere onlan hayata geri döndür­
meyi vaat etmek kadar beyhude.”
“Çünkü sen öyle görüyorsun,” diye karşı çıktı.
Hades çenesini sıkarak bakışlarını kaçırdı. Persephone’nin
hassas bir damara bastığı belliydi. Kamı suçlulukla çalkalandı.
Haksızlık ettiğini biliyordu. Yeraltının kuralları ve Persepho­
ne’nin tam olarak anlamadığı bir güç dengesi vardı.
Hades’in canını sıkmak niyetinde değildi ama değişikliği
gerçekten istiyordu. Hades’e uzanıp gözlerini yeniden kendi-
ninkilere doğru çevirdi.
“Apollo hakkında yazmayacağım,” dedi.

77
Hades biraz rahatlaşa da gözleri hâlâ sertti.
“Adalet istediğini biliyorum ama bu konuda bana güven
Persephone.”
“Sana güveniyorum.”
Hades'in ifadesi boştu, ona inanmadığım hissettirdi. Hades
onu kaldırıp kollarının arasına aldığında ve gözlerine bakarak
yatağa doğru ilerlediğinde bu düşünce aklından uçup gitti.
Persephone’yi yatağın kenarına oturtup kıyafetlerini çıkar­
masına yardım ettikten sonra onu sırtüstü yatırdı. Bacaklarının
arasında diz çöküp ağzını uyluklarının birleştiği yerdeki
gergin sinir yumağına yaklaştırdı. Persephone yatakta yay gibi
kıvnhrken başım yatağa iyice bastırdı, elleri altındaki örtü
denizine karıştı. Nefesini toparlamak için çabaladı.
“Hades!”
Haykırışlarının tann üzerinde hiç etkisi yok gibiydi çünkü
adam tembel, işkence veren yavaşlığıyla devam etti. Çok geç­
meden sıcak etini aralayan parmaklan diline katıldı. Hades onu
sıvazlayıp esnetti, Persephone zirveye ulaşana kadar parmakla­
rını tanrıçanın nefes alıp verişine uygun şekilde hareket ettirdi.
Hades işini bitirince topuklarının üzerine oturup pannakla-
nnı a IF4İI a yaklaştırdı, ardından emip temizledi.
“Sen benim en sevdiğim lezzetsin,” dedi. “Bütün gün sen­
den akarn içebilirim.”
Hades, Persephone’nin kalçalarını kavrayıp onu kendine
doğru çektikten sonra tek bir hamleyle içine kayıverdi. Persep­
hone onu kanında, kemiklerinde ve ruhunda hissetti.
İçinde gittikçe artan sürtünmeyle iniltileri kısa sürede
çığlıklara dönüştü.
Hades, “Adımı söyle,” diye haykırdı.
Persephone altındaki ipeği sıkıca kavradı. Çarşaf tenine ya­
pıştı, vücudu terden ıslanmıştı.
“Söyle!” diye emretti.

78
“Hades!” dedi nefes nefese.
“Yine.”
“Hades.”
“Bana dua et,” diye emretti. “Seni boşaltmam için bana
yalvar.”
“Hades.” Nefesi kesildi, kelimeleri bir araya getiremedi.
“Lütfen.”
Hades içine daldı.
“Lütfen ne?”
Bir kez daha.
“Beni boşalt.”
Bir kez daha.
“Yap şunu!” diye haykırdı Persephone.
Birlikte boşaldılar ve Hades üzerine yığılıp onu derin bir şe­
kilde öptü, kendi tadı hâlâ adamın dudaklarmdaydı. Bir müddet
sonra Persephone’yi kollarının arasına alıp hamama ışınlandı,
birlikte yıkanıp bir kez daha birbirlerine tapındılar.
Persephone, kalkmasına bir saat kala dinlenmek için uzan­
dı. Hades yanında uzanıp ona sıkıca sarıldı.
Persephone?” Konuşunca sakalı tanrıçanın kulağını gıdıkladı.
Hımm?” Persephone kelime kullanamayacak kadar yor­
gundu, gözleri uykuyla ağırlaşmıştı.
“Bir daha bu yatakta başka bir adamın adını anarsan ruhla­
rını Tartarus’a göndermiş olursun.”
Persephone gözlerini açtı. Ona bakmak, gözlerinde beli­
ren hiddeti görüp uzaklaştırmak istedi. Niçin canını bu kadar
sıkmıştı? Yeraltı Tanrısı, Zengin Olan, Birçok Şeyin Sahibi...
Apollo’dan mı korkuyordu?
Hades, uyarısının ardından rahatladı, nefes alıp verişi dü­
zenli ve sakin bir hal aldı. Onun huzurunu bozmak istemeyen
Persephone adama sokularak uykuya daldı.

79
BÖLÜM 5
Ayrıcalıklı Muamele

Persephone, ertesi gün öğle yemeğinde Lexa’ya Hades’le


yaptığı talihsiz konuşmayı aktardı. En sevdikleri kafe olan
San Dafodil’de, kendilerine kısmen mahremiyet sağlayan arka
taraftaki bir masayı seçmişlerdi. Restorandaki gürültüye rağ­
men, Persephone halk içinde Hades hakkında konuşurken pa­
ranoyak gibi hissediyordu. Masanın üzerinden Lexa’ya doğru
eğilerek fısıldadı.
“Onu hiç bu kadar şey görmemiştim...”
İnatçı. Bu kadar boyun eğmez. Genelde en azmdan
Persephone’yi dinlemeye istekli olurdu fakat ağzından Apol­
lo’nun adı çıktığı anda Hades’in konuşmayla işi bitmişti.
Lexa sandalyesinde arkasına yaslanıp bacak bacak üzerine
atarken, “Hades’in haklı olduğu nokta var,” dedi.
Persephone en iyi arkadaşına baktı, ölüler Tannsı’mn tara­
fını tutması onu şoke etmişti.
“Yani, Apollo’nun şöhretine dokunabileceğini gerçekten
düşünüyor musun? O New Athens’in altın çocuğu.”
"Sevdiği erkek ve kadınlara nasıl davrandığı düşünülürse
hak etmediği bir onur...”

81
“Fakat... ya insanlar sana inanmazsa Persephone?”
“İnsanların bana inanıp inanmayacağıyla ilgili endişe duya-
mam Lex."
Apollo'nun popülerliği yüzünden, kurbanlarının görmezden
gelindiğini düşünmek kendisini küplere bindiriyordu ama Per­
sephone’yi daha da öfkelendiren şey Lexa’nın haklı olduğunu
bilmesiydi. Kimsenin ona inanmaması gibi bir ihtimal de vardı.
“Biliyorum. Sadece diyorum ki... işler düşündüğün gibi
gitmeyebilir."
Arkadaşının sözleriyle kafası karışınca kaşlannı çattı. “Ben
ne düşünüyorum ki?”
Lexa masanın üzerinde ellerini birleştirip parmaklanyla oy­
nadı ve omzunu silkti, en sonunda Persephone’yle göz göze
geldi. Gözleri bugün çok daha canlı görünüyordu, muhtemelen
yaptığı dumansı göz makyajı yüzündendi.
“Bilmem. Yani, reddedilmeyi kaldıramayan bir tanrıdan
mantık görmeyi umuyorsun resmen. Birkaç kelimeyle Apol­
lo’nun davranışını sihirli bir şekilde değiştirebileceğini düşü­
nüyor gibisin.”
Persephone irkildi ve Lexa’nın gözlerinin omzuna kaydığını
fark etti. Gözünün ucuyla yeşil bir şey gördü, dönüp baktığın­
da derisinden çıkan sarmaşık dallarını gördü. Persephone eli­
ni dalların üzerine kapattı. Büyüsü, duygularına tepki verdiği
onca zamanda asla bu şekilde kendini göstermemişti. Sızlatan
bir acıyla sarmaşığı çekip koparınca kolundan aşağı kan aktı.
“Tanrılar aşkına?” Lexa bir yığın peçete alıp ona uzattı ve
Persephone peçeteyi alıp omzuna bastırdı. “Sen iyi misin?”
“Ben iyiyim.”
“Bu daha önce hiç oldu mu?”
“Hayır,” derken sarmaşıkların ardında bıraktığı yaraya bak­
mak için peçeteleri kaldırdı. Ufak bir çizikti, sanki bir diken
tenini çizmiş gibi görünüyordu ve kanaması da azdı.

82
Hekate’yle derslerine devam etmesi gerekiyordu.
“Bu tanrıçalarla ilgili bir şey mi?” diye sordu Lexa.
“Bilmiyorum.”
Persephone annesinin veya Hades’in güçlerinin bu şekilde
kendilerini gösterdiğini hiç görmemişti. Belki bu da tann ol­
makta ne kadar kötü olduğunun başka bir örneğiydi.
“Hades’e anlatacak mısın?”
Sorusu Persephone’yi şaşırttı, gözlerini Lexa’ya çevirdi.
“Neden ona anlatayım ki?”
Lexa sebepleri sıraladı. “Çünkü daha önce hiç başına gel­
medi, çünkü acı verici görünüyor, çünkü Bahar Tanrıçası ol­
manla bir ilgisi olabilir?”
“Ya da hiçbir şey değildir,” dedi çabucak “Takma kafana Lex.”
Aralarındaki sessizlik dolu andan sonra, Lexa masanın üze­
rinden elini uzatıp Persephone’nin dikkatini çekti.
“Sadece senin için endişelendiğimi biliyorsun, değil mi?”
Bahar Tanrıçası iç geçirdi. “Biliyorum. Teşekkür ederim.”
Daha fazla sessizlik oldu, ardından Lexa omzunu silkti.
“Sanırım bunların hiçbiri aslmda önemli değil. Apollo hakkın­
da yazmayacağına dair Hades’e söz verdin... değil mi?”
Persephone, Lexa’yla göz göze gelmeye isteksizdi.
“Persephone...”
“Peki ya Sybil? Acı çekmesine izin mi vereceğiz?” diye
sordu Persephone.
44
Hayır, onun arkadaşı olacağız,” dedi Lexa.
44
Bu da Apollo’nun ifşa olduğunu netleştirmek için gücü­
mün yettiği her şeyi yapmam anlamına geliyor.”
“Sybil senden neyi yapmanı istiyorsa onu yapman gerektiği
anlamına geliyor.”
Persephone kaşlarını çattı. Sybil, Persephone’nin bu konu­
nun peşini bırakmasını istemişti ama sessiz kalmak sorunun
bir parçasıydı. Apollo tarafından zarar gören ve konuşmayan
kaç kişi vardı?

83
“Bütün ilâhlar intikam peşine mi düşer?” Lexa bu soruyu
hiç düşünmeden, sanki cevap beklemiyormuş gibi bir havayla
söylemişti ama Persephone’nin aklına tam yatmadı.
“Ne demek istiyorsun?”
Lexa omzunu silkti. “Hepiniz cezalandırmak istiyorsunuz.
Apollo âşıklarını cezalandırmak istiyor, o yüzden sen onu ce­
zalandırmak istiyorsun ve muhtemelen bu yüzden o da seni
cezalandıracak. Bu delilik.”
Persephone savunmaya geçerek, “Ben onu cezalandırmak
istemiyorum,” dedi.
Lexa tek kaşını kaldırdı.
“İstemiyorum! Sadece insanların ona güvenmemeleri ge-
rektiğini bilmelerini istiyorum.”
“İnsanların Hades’e güvenmemeleri gerektiğini bilmelerini
istemen gibi mi?”
“O konu farklı.”
Persephone’nin Hades hakkındaki yazı dizisine, Hades’in
fanilerle yaptığı adaletsiz pazarlıkları ifşa etmek amacıyla
başladığı doğruydu. Ancak zamanla Hades’in niyetinin, ken­
disinin varsaydığından çok daha onurlu sebeplere dayandığını
öğrenmişti.
Lexa içini çekti. “Belki ama Hades’in sana söylediği şey bu
değil mi? Apollo bir saniye bile düşünmeden cezalandırmaya
istekli.”
Persephone hüsran içinde bakışlarını kaçırdı, Lexa uzattığı
eliyle onun elini tuttu.
“Sadece dikkatli olmanı istiyorum. Hades’in seni elinden
geldiğince koruyacağını biliyorum ama yardım istemenin se­
nin için ne kadar zor olduğunu da biliyorum.”
Persephone minik bir şekilde gülümsemeyi başardı. I
Lexa’nın onun için duyduğu endişeyle konuştuğunu biliyordu
ama en iyi arkadaşı tüm hikâyeyi bilmiyordu. Patronunun om

84
verdiği ültimatomu hâlâ anlatmamıştı. Sanki yeniden Hades’le
bir pazarlığın içindeymiş gibi hissediyordu; en değer verdiği
iki şeyi kaybetmekle karşı karşıyaydı. Belki açıklasaydı Lexa
anlardı ama Persephone konuşmaya başladığı sırada yabancı­
nın biri gelerek lafını böldü.
“Sen Hades’in sevgilisisin, değil mi?”
Gelen ses onlan afallattı ve sorusu Persephone’nin irkilme­
sine sebep oldu. Masalannın yanında genç bir kadın beliriver-
mişti. Üzerinde uzun bir gömlek, tayt ve çizme vardı. Telefonu
elindeydi ve lastik tokasını çekip topuz yapılmış saçını saldı.
Saçlannı kabartıp omuzlanna dökerken, “Fotoğraf çekebi­
lir miyim?” diye sordu.
“Üzgünüm, hayır,” dedi Persephone. “öğle yemeği yiyo-
««•M
rum. »
“Sadece bir saniye sürecek.” Kız selfie çekmek için kame­
rasını açarak eğildi. Persephone çekilip kızı durdurmak için
ellerini uzattı.
“Hayır dedim.”
Kız pazarlığa başlayarak, “Sadece bir tane,” dedi.
“Hayınn nesini anlamıyorsun?” diye sordu Persephone.
Kız doğrulup gözlerini kırpıştırarak Persephone’ye baktı.
Sonra gözlerini kıstı. “Kaltaklık etmene gerek yok. Sadece bir
tane fotoğraf.”
Kız telefonunu kaldırıp bir fotoğraf çekti. Kızın çıkışması
dikkatleri onların üzerine çekti ve Persephone onun kızgınca
uzaklaşmasını izlerken birkaç müşterinin telefonlarım çıkarıp
ona doğru çevirdiğini fark etti. Persephone eliyle yüzünü ka­
pattı.
Lexa masanın üzerinden eğildi. “İşte bu, güçlerini kötü
amaçlarla kullanman için harika bir zaman.”
“Büyümü cezalandırmak için kullanmamı eleştirmedin mi
sen?”

85
“Evet ama... o kız hak ediyor. Pisliğin tekiydi.”
Persephone çantasına uzanıp, “Sanının gitme vakti geldi,’’

Masaya hesabı karşılayacak kadar para bıraktılar. Kafeden


çıkarken Lexa kolunu onunkine geçirdi. Kaldıranlar işlerine
geri dönen çalışanlarla, turistlerle ve seyyar satıcılarla doluy.
du. Sıcak ama bulutlu bir gündü ve havada kestane, sigara ve
kahve kokusu vardı.
“Ofise uğramak için zamanın var mı?” diye sordu Lexa.
“Sana bir tur attınp üzerinde çalıştığım projeyle ilgili her şeyi
anlatabilirim!”
Persephone saatine baktı. Acropolis’e geri dönmesine ya-
nm saat vardı.
“Bu çok hoşuma gider.”
Lexa’nın çalıştığı yeri görmeyi ve dürüst olması gerekirse
keşfetmeyi de çok istiyordu. Lexa, Halcyon Projesi ile ilgili
kendisinin hiç bilmediği gerçekleri listelediğinde Persephone
utandığım hissetmişti.
Lexa’mn ofisi Alexandria Tower adlı binadaydı. Tam Ne-
vemight’ın karşısındaydı, dış cephesi tamemen cam ve beyaz
mermerdi. Lexa, Persephone için kapıyı açık tuttu. Hades’in
sahip olduğu her yer gibi, bu binanın içi de gösterişliydi. Ze­
min damarlı mermerle kaplıydı, resepsiyon masası simsiyah
obsidiyendendi ve altın renkle vurgulanan koyu renk mobilya­
lar vardı. Persephone yuvasındaymış gibi hissetti.
Resepsiyon masasında oturan bir nymph anında ayağa fir-
ladı. Türündeki herkes gibi güzeldi, keskin hatları ve kocaman
gözleri vardı. Bir orman perisi, bir dryacTdı. Bu, badem rengi
saçlarından, yosun rengi gözlerinden ve tenindeki yeşilimsi
tondan belliydi. Persephone serada büyürken vaktinin çoğunu
bu nymph'lerte geçirmişti. Daha önce hiç düşünmemişti ama
şimdi onların da kendisi gibi annesinin mahkûmları olup olma­
dıklarını merak ediyordu. |

86
Masadaki kadın kalkıp eğilerek, “Leydi Persephone,” dedi.
“Varlığınızla bizi onurlandırdınız.”
Lexa kıkırdarken Persephone kızardı.
“Persephone’yi biraz gezdirmek için getirdim Ivy.”
DryacT ın gözleri büyüyünce Persephone, kızın
şaşırtılmaktan hoşlanmadığı izlenimine kapıldı.
“Ah, elbette Leydi Persephone. öncelikle... size bir şey ge­
tirebilir miyim? Belki bir kadeh şampanya veya şarap?”
“Ah hayır, teşekkür ederim Ivy. Buradan sonra işe geri dön­
mem gerekiyor.”
“Birkaç arama yapmama izin verin,” dedi Ivy. “Siz yukarı
çıkmadan önce her şeyin kusursuz olmasını tercih ederim.”
Lexa keyifli bir kahkahayla, “Sorun değil Ivy,” dedi. “Per­
sephone umursamaz.”
DryacT m rengi attı. Birkaç ay önce bu davranış biçimi Per­
sephone’yi rahatsız edebilirdi. Hâlâ biraz kaygı veriyordu ama
bunun ne olduğunu artık anlıyordu -Hades’i memnun etmeyi
dileyen bir hizmetkârdı- ve Persephone onu bundan mahrum
bırakmak istemediği için araya girdi.
“Hiç acele etme Ivy,” dedi Persephone. “Bu arada bir bar­
dak su iyi olur.”
Dryad gülümsedi. “Hemen getiriyorum leydim.”
Persephone resepsiyon masasından birkaç adım uzaklaşıp
etrafına bakındı. Binanın karakterine bayıldı. Nevemight ka­
dar modem değildi, cam kapı kulpları, altından kalorifer ızga­
raları ve radyatör gibi eski dönem vurgulan da vardı. Caddeye
bakan geniş pencerelerin önünde resmi bir bekleme bölümü
bulunuyordu. Persephone pencerelerin önünde duraksayıp di­
ğer taraftaki hareketli şehre hayranlıkla baktı.
Lexa yanına katılarak, “Susamadığını sanıyordum,” dedi.
Persephone gülümseyip, “Suyun fazlası olmaz,” dedi.
“Gerçekten, bu neydi? Bu turu çaktırmadan yapabilirdim.”

87
Tannça iç geçirdi. “Yeraltına gitmeye başladığımdan beri
birkaç şey öğrendim Lex. Sen beni en iyi arkadaşın olarak
görüyorsun, o yüzden beni buraya getirmek senin için biraz
eğlenceden fazlası değil ama bu insanlar... onlar beni farklı şe­
kilde görüyor.”
“Yani seni Yeraltı Kraliçesi olarak görüyorlar demek mi is-
tiyorsun?”
Persephone omzunu silkti. Yeraltı Dünyası’nın sakinleri
için bu kesinlikle doğruydu. “Hades’e hizmet ediyorlar ve ne
kadar karşı çıkarsam çıkayım, birlikteliğimiz sebebiyle bana
da hizmet ettiklerini düşünüyor gibiler.”
Kendilerine öyle emredildiği için olması çok muhtemel,
diye düşündü.
Hizmet etmek onlan memnun ediyor. Ben ne kadar karşj
çıkarsam onlan o kadar gücendiriyorum sanırım.”
“Hımm,” dedi Lexa bir müddet sonra. Persephone arkadaşı­
na bakınca onu yaramaz bir ifadeyle gülümserken buldu.
Persephone kuşkuyla, “Ne var?” diye sordu.
“Yok bir şey, Kraliçe Persephone.”
Persephone gözlerini devirince Lexa kahkaha atıp pencere­
ye arkasını döndü.
Ivy iki su bardağı olan gümüş bir tepsiyle onlan böldü.
“Bugünün aroması salatalık ve zencefil.”
Persephone bir bardak ve peçete aldı. Dryad'm suyu beğe­
nip beğenmediğini öğrenmek için hevesli olacağını biliyordu,
o yüzden hemen bir yudum aldı.
“Hımm, çok tazeleyici, Ivy. Teşekkürler.”
Nymph resmen ışık saçtıktan sonra Lexa’ya da bir bardak
verdi. Ivy bir kez daha ortadan kayboldu ve geri döndüğünde
hâlâ adeta uçuyormuş gibi gülümsüyordu. |
“Sizin için hazırlar Leydi Persephone, Lexa.” I

88
Birden midesi düğüm düğüm oldu. Bir kişiyle konuşmayı
gayet iyi idare etmişti ama daha fazlasıyla aynı şeyi yapabilir
miydi?
Lexa resmiyetten uzak bir şekilde, “Sonunda!” dedi.
Persephone merdivenlerden ikinci kata çıkarken Ivy’ye
döndü.
“Teşekkürler Ivy. Her şey için.”
Lexa’mn peşinden basamakları çıkarken nymph''m tepkisini
görecek kadar bakmadı.
Oraya vardıklarında buldukları şey oldukları yerde durma­
larına sebep oldu. Bütün çalışanlar cam bölmelerinden çıkıp
Persephone’yi selamlamak için koridorda sıra olmuştu. Ayrıca
fotoğraf çeken bir adam vardı.
“Leydi Persephone, bu bir onur.” Bir kadın yaklaştı. Faniy­
di ve siyah kıvırcık saçları vardı. Persephone’nin elini sıktı.
“Ben Katerina, Cypress Vakfı’nın yöneticisiyim.”
“Sizinle tanışmak zevk,” dedi Persephone.
“Lütfen ilerleyişimizle ilgili birkaç şeyi size anlatmama
izin verin. Memnun olacağınızdan eminim.”
Persephone, Lexa’yla bakıştı. Arkadaşının dudakları ince­
cik kalmıştı ve çenesini sıkıyordu. Arkadaşı ona çalıştığı yeri
gezdirmeyi teklif ettiğinde hayal ettiği böyle bir şey değildi.
Persephone tüm bu deneyimle hissettiği ani suçluluğu görmez­
den gelmeye çalıştı. Lexa yeni işyerini gösterip hava atmak
istemişti, ikisi de bu şekilde davranılmasmı beklemiyordu. Bu­
raya iş saatleri dışında gelmeleri çok daha iyi olurdu.
Katerina yürürken Lexa’nm zaten paylaştığı şeylerden alın­
tılar yaparak anlattı. Her duruma uygun kısa bir sunumu var
gibiydi.
“Halcyon Projesi duyurulduğunda çok heyecanlandık,”
dedi Katerina. “Lord Hades ile birkaç girişim üzerinde çalıştık
ama böyle bir şey hiç olmamıştı.”

no
“Başka projeler mi?” diye sordu Persephone. Bu onun için
veni
< bir haberdi.
Katarına gülümsedi. Persephone’nin haberdar olmadı^
bir konuyla ilgili konuşmak onu gerçekten heyecanlandırmış
benziyordu. “Halcyon Projesi, Cypress Vakfı’nin birçok girişi I
minden sadece biri.” I
“Daha fazla anlatın.” I
“Pekâlâ, hayvanlar için kâr amacı gütmeyen bir demek ol^
Cerberus Evi var. Demek, Ne w Greece’de hayvanların öldj.
rülmediği on dört barınak kurdu ve hayvanlan sahiplenme (*.
reilerini de karşılıyor. Argos’ta on beşinciyi açacağımız içj,'
çok heyecanlıyız. Ayrıca Safe Haven’ Projesi var, ailelere ce.
naze ve gömme ücretlerini ödemeleri için yardım eden bir der.
nek. Şu ana kadar ihtiyaç anındaki üç yüz aileye yardım ettik
*
Persephone’nin dili tutuldu ancak kadın devam etti.
“Lord Hades’in en uzun süreli yardım demeği olan CharioH
var. Yardıma muhtaç çocuklar için terapi köpekleri yetişti^
bir kuruluş.” I
Persephone boğazına çöreklenen bir yumruyu yuttu. ı
“B-bu harika.”
Hisleri darmaduman olup her yana dağıldı. Hades’in bubi |
dar çok harika demek kurmasıyla hayret hissederken, biryaJ
dan da hiçbirini bilmediği için hüsran ve utanç hissediyordu!
Hades neden ona anlatmamıştı? Neden ölüler Tanrısı ile ilgili
araştırmalar yaparken bunların hiçbirine denk gelmemişti? 1,
Tannlar aşkına, Hades hakkında karalama yazısı yazadal
nasıl da pisliğin teki gibi görünmüştü. Belki de o yüzden W
insanların hepsi ona Hades’in yaptığı şeyleri anlatmak için w
kadar hevesliydi, ona yanıldığım daha çok kanıtlamak için /
Hades 'in tevazusuna lanet olsun. '
Tur bir süre daha devam etti ve birkaç takdim daha yapık!
• Güvenli bölge, (ç.n.) 1
••İki tekerlekli atlı sıvı; arabası (ç.n.) I

on
Persephone, Hades’in bütün hayır işinin arkasındaki kişilerle
tanıştı. En sonunda Katerina ona dönüp, “Eğer başka bir şey
yoksa size aşağıya kadar eşlik etmekten mutlu olurum ley­
dim,” dedi.
Peki ya Hades 'in ofisi?
Neyse ki Lexa araya girdi.
“Buradan sonra ben devralırım Katerina. Zaten Persepho-
ne’yle bazı planlan karara bağlamamız gerekiyor.”
“Ah...”
Kadın karşı çıkamadan Persephone, “Çok teşekkürler Kate­
rina,” dedi. “Ne kadar harika olduğunu Hades’e anlatmak için
çok heyecanlıyım.”
İşte bu bir sihir gibi işe yaradı. Katerina gülümseyip telaşla,
“Çok teşekkür ederim Leydi Persephone,” dedi.
Yalnız kaldıklarında Lexa eğildi. “Hades’in ofisini görmek
ister misin?”
“Tam üzerine bastın.”
Lexa onu başka merdivenlere doğru götürürken okullu kız­
lar gibi kıkırdadılar. Bu katın tamamı ofis alanı olarak ayrıl­
mıştı. Persephone ve Lexa binanın arka tarafındaki ofislere
ulaşmadan önce o bölmelerin arasından dolandı.
“İşte burası!” dedi Lexa. İçeri girdiğinde kollarım genişçe
açarak odayı gösterdi.
Bu cam bir kutuydu.
Persephone kapıda tereddüt etti. Oda annesinin evini anım-
satmıştı ve bir an için bunun çok iyi tasarlanmış bir tuzak oldu­
ğuna dair tuhaf bir hisse kapıldı. Hades’in masası, masasınday­
ken onu bir tahta oturmuş gibi gösterecek geniş bir pencerenin
önünde duruyordu. Çok abartılı ve göz korkutucuydu; Persep­
hone, Hades’in bu masayı Nevemight’takinden daha az kul­
landığına bahse girerdi.

91
Tam Persephone içeri adım attığı sırada birisi Lexa’ya ses­
lendi.
“Lanet olsun.” Persephone’ye baktı. “Hemen dönerim.”
Giden arkadaşına başını salladı. Gözlerini Hades’in masası­
na dikti. Masanın üzerinde sadece iki şey vardı: beyaz nergis­
lerin olduğu bir vazo ve Persephone’nin bir fotoğrafı. Yeraltı
Dünyası’nda, Hades’in bahçelerinden birinde çekilmişti. Per­
sephone fotoğrafı eline alırken Hades’in bunu ne zaman çekti­
ğini merak etti.
“Merak mı ettin?”
Persephone sıçrayarak çerçeveyi düşürdü; ancak Hades,
çerçeveyi yere çarpmadan yakalayıp yerine geri koydu. Tanrı­
ça ona doğru dönüp tek eliyle masadan destek aldı.
Bu kadar iri bir cüsse nasıl böyle hızlı hareket etti, diye
düşündü. Hades yakınında duruyordu, kokusu Persephone’ye
sert bir şekilde çarparak dün gece onu yatağa götürüşünü,
sahip oluşunu, damgalayışını, ona hâkim oluşunu hatırlattı.
Apollo’yla ilgili basit bir konuşmanın onu bu kadar çileden
çıkarmasını beklememişti ama adamı hiç tahmin etmediği şe­
kilde kızdırmıştı.
“Ne zamandır oradasın?” diye sordu nefes nefese.
Hades’in güçlerinden biri görünmezlikti. Tüm bu süre bo­
yunca ofiste olması muhtemeldi, hatta kimse fark etmeden bü­
tün turu takip etmiş bile olabilirdi.
“Hep şüphecisin,” dedi Hades.
“Hades...” diye uyardı.
“Çok olmadı,” dedi. “Ivy’den panik içinde bir telefon al­
dım, uğrayacağını haber vermediğim için beni payladı.”
Hades’in çalışanlarından birinin ona fırça atmış olduğu ger­
çeğine karşı Persephone’nin ilk tepkisi kahkaha atmaktı; fakat
dikkatini dağıtan şey Ivy’nin Hades’i aradığı kısmıydı.
Kaşları çatıldı. “Telefonun mu var?”

92
“tş için, evet,” dedi Hades.
“Neden benim bundan haberim yok?”
Hades omzunu silkti. “Eğer istersem seni bulurum.”
“Ya peki ben seni bulmak istersem?”
"öyleyse tek yapman gereken adımı söylemek olur,” dedi.
Yine de bu, telefonu olduğunu bilmemesi için yeterince iyi
bir sebepmiş gibi hissetirmedi... ya da âşığı hakkında bir mil­
yon başka şeyi de bilmiyordu.
Hades, “Hoşnut değilsin,” dedi ve bu bir soru değildi.
Persephone gözlerini yine ona doğru kaldırdı.
“Beni utandırdın.”
Kaşlarını çatma sırası Hades’teydi ve gözleri de yumuşadı.
“Açıkla.”
“Yaptığın bütün hayır işlerini başka birinden öğrenmek zo­
runda kalmamalıyım,” dedi. “Etrafımdaki herkes seni benden
daha iyi tanıyor gibi hissediyorum.”
“Hiç sormadın,” dedi Hades.
“Bazı şeyler gelişigüzel bir şekilde söylenebilir Hades. Me­
sela akşam yemeğindeyken. Selam tatlım. Günün nasıldı? Be­
nimki güzeldi. Yani çocuklara, köpeklere ve insanlığa yardım
ettiğim milyar dolarlık hayır kuruluşlarımdan bahsediyorum!”
Hades gülümsememeye çalışıyordu.
“Sakın cüret etme.” Persephone parmağını onun dudakla­
rına bastırdı. “Bu konuda ciddiyim. Eğer senin için âşığından
fazlası gibi görünmemi istiyorsan hakkında daha fazla şey
öğrenmeliyim. Bir şey... geçmiş... hayatınla ilgili biraz detay.
Herhangi bir şey.”
Hades’in gözleri karardı ve parmaklarını Persephone’nin
bileğine doladı. Parmaklarım öptü.
“Üzgünüm,” dedi. “Sana anlatmak aklıma gelmedi. Çok
uzun bir süre varlığımı yalnız sürdürdüm, her karan yalnız ver­
dim. Herhangi bir şeyi birisiyle paylaşmaya alışkın değilim.”

93
Persephone’nin yüzü şefkatli bir hal aldıktan sonra avucunu
tannnın yüzüne koydu.
“Hades, sen asla yalnız olmadın ve şimdi de katiyen yalnız
değilsin.” Elini çekti. “Şimdi, başka nelerin var?”
“Bir sürü morgum var,” dedi.
Persephone’nin gözleri kocaman oldu. “Ciddi misin?”
“Ben ölüler Tannsıyım.”
Genç kadın kendine engel olamadı; gülümsedi. Bir an göz
göze kaldılar ve sonra Hades derin, boğuk bir sesle konuştu.
“Söyle bakalım, şimdi seninle başka ne paylaşabilirim?”
Persephone, masasındaki fotoğrafa göz attı.
“Bunu nereden aldın?”
Hades onun bakışlarını takip etti, fotoğrafı hatırlamak ge­
rektiği için bakmadığı ortadaydı. Vakit kazanıyordu.
“Ben çektim.”
“Ne zaman?”
M,
Görüldüğü üzere sen bakmıyorken,” deyince Persephone
onun mizahına gözlerini devirdi.
“Neden sende benim fotoğrafım var da bende senin fotoğ­
rafın yok?”
Hades'in gözlen parladı.
“Fotoğrafımı istediğini bilmiyordum.”
Persephone alaycı bir ses çıkardı. “Elbette fotoğrafım isti­
yorum.”
“Sana bir iyilikte bulunabilirim sanırım. Ne tarz fotoğraflar
istersin?”
Persephone adamın omzuna vurdu. “Çok doyumsuzsun.”
“Suç sende kraliçem,” derken dudaklarını boynunda ve om­
zunda gezdirdi. “Burada olmana memnunum.”
Persephone titreyerek, “Hiç fark etmemiştim,” diye cevap
verdi.
“Seninle tanıştığımda ben seni bu odada, bu masada tatmin
etmek istedim. Burada yapılan en üretken şey bu olacaktır."

94
Sözleri alev gibiydi ve Persephone’yi tutuşturdular. Zorla­
narak yutkundu.
“Cam duvarların var Hades.”
“Beni vazgeçirmeye mi çalışıyorsun?”
Persephone gözlerini kısıp ona takıldı. “Teşhirci misin?”
“Aksine." Biraz daha yaklaştığında Persephone adamın ne­
fesini dudaklarında hissetti. “Gerçekten seni görmelerine izin
vereceğimi mi sanıyorsun? Ben çok bencilim. Bu bir göz bo­
yama Persephone.”
Persephone onun sıcaklığına sokuldu, “öyleyse al beni,”
diye fısıldadı.
Hades hırlayıp tek kolunu beline doladığı sırada birisi bo­
ğazını temizledi. Arkalarım döndüklerinde kapının girişinde
duran Lexa’yı gördüler.
“Selam Hades,” dedi yüzünde bir gülümsemeyle. “Umarım
sorun olmaz. Persephone’yi gezdirmeye getirdim.”
“Selam Lexa,” dedi pis pis gülerek. “Hayır, hiç sorun ol­
maz.”
Persephone küçük bir kahkaha atıp Hades’in sıcaklığından
uzaklaştı.
“İşe geri dönmem lazım,” derken Hades’in ofisinin kapı­
sında Lexa’yla buluştu. Dönüp Hades’e baktı. Masasının arka­
sında, o güzel camın önünde duran bu adam gücün simgesiydi.
“Bu akşam görüşecek miyiz?”
Hades başını bir kez salladı.
Birinci kata geri dönerken Lexa, “Cuma günü hafta sonunu
yeraltında geçirmek için gideceğini biliyorum ama bu cuma
Sybil’in taşınmasına yardım edeceğimizi unutma.”
Persephone, “Hayatta kaçırmam,” dedi.
Kapıda sarıldılar.
“Her şey için teşekkürler Lex. İşyerini sen gezdiremediğin
için üzgünüm.”

95
“Yalan söylemeyeceğim. İnsanların kendilerini senin önüne
sermelerini izlemek tuhaftı.”
Birlikte kahkaha attılar. Persephone için bile tuhaftı ama
Lexa’nın söylediği bir şey damarlarındaki kanın buz kesme,
sine sebep oldu.
“Bir de tannça olduğunu öğrendikleri zaman olacakları ha-
yal etsene.”
Persephone Acropolis'e yürüyerek döndü. Bu defa, derme
çatma bir güvenlik bariyeriyle tutulan, çığlık çığlığa bağıran
hayranlann arasından girişe doğru gönülsüzce gitti.
“Persephone! Persephone, bu tarafa bak!”
“Hades’le ne kadar zamandır çıkıyorsunuz?”
“Diğer tannlar hakkında yazacak mısın?”
Başını aşağıda tutup sorulara cevap vermedi. İçeri girdiğin,
de vücudu titriyordu, kalabalığın ortasındayken hissettiği endi. I
şe büyüsünü uyandırmıştı. Zikzaklar çizerek asansörlere doğm I
gitti, Alexandria Tower’dan ayrılmadan hemen önce Lexa’nın I
söylediği son şeyleri düşünüyordu.
Bir de tanrıça olduğunu öğrendikleri zaman olacakları ha­
vai etsene.
Bunun aslında ne anlama geldiğini biliyordu:
Artık eskisi gibi var olamayacağın zamanı hayal etsene.
Birdenbire asansör fazla ufak geldi, tam bir nefes daha ala­
mayacağını düşündüğü esnada kapılar açıldı. Helen masası­
nın arkasından gülümseyerek fırladı. Persephone’nin içindeki
savaştan bihaberdi.
“Tekrar hoş geldin Persephone.”
“Teşekkür ederim Helen,” dedi kıza doğru düzgün bakma­
dan. Buna rağmen Helen onu masasına kadar takip etti. Per­
sephone eşyalannı kaldırırken bilgisayarının üzerinde bir adet i
beyaz gül buldu. Dikenlerinden sakınarak eline aldı. I
“Bu nereden geldi?” diye sordu. I

96
Helen kaşlannı çatarak, “Bilmiyorum,” dedi. “Ben bu sa­
bah senin için bir şey kabul etmedim.”
Persephone’nin kaşlan hafifçe çatıldı. Çiçeğin sapına kır­
mızı bir kurdele bağlanmıştı ama kart falan yoktu. Belki de
Hades benim için bırakmıştır, diyerek kenara koydu.
“Hiç mesajım var mı?”
Persephone, onu masasına kadar takip etme sebebinin bu
olduğunu varsayıyordu.
“Hayır,” dedi kız.
Bu pek olası değildi. Persephone bekledi.
“Bekleyebilirler,” diye ekledi Helen. “Ayrıca hepsi faiklı hikâ­
yelerle ilgili ve senin o özel yazıyla ilgilenmen gerekti
Persephone’nin gözleri parlamış olmalıydı çünkü Helen
konuşmaya son verdi.
“Sen bunu nereden biliyorsun?” Persephone’nin keyfi kaçtı.
“Ben...”
Daha önce kekelediğini hiç görmemişti ama birdenbire kız
konuşamadı ve her an gözyaşlarına boğulacak gibiydi.
“Başka kim biliyor?” diye sordu Persephone.
Helen en sonunda konuşmayı başararak, “K-kimse,” dedi.
“Kulak misafiri oldum. Üzgünüm. Heyecan verici olduğunu
düşünmüştüm. Ben fark etmedim...”
“Eğer kulak misafiri olduysan heyecan verici olmadığını
biliyorsundur. Benim için öyle değil.”
Aralarında bir sessizlik oldu, Persephone ona baktı.
“Üzgünüm Persephone.”
Persephone iç geçirip sandalyesine oturdu. “Sorun değil He­
len. Sadece... kimseye söyleme, olur mu? Bu... olmayabilir de.”
öyle umuyordu.
Helen paniklemişe benziyordu. Demek ki belli ettiğinden
daha fazla şey duymuştu.
“Ama... kovulursun!” diye fısıldadı hararetle.

97
Persephone içini çekti. “Helen, gerçekten çalışmam gerekj.
yor ve sanırım senin de işinin başına dönmen lazım.”
rengi attı. “Elbette. Ben çok..."
“özür dilemeyi bırak. Helen,” dedi. Ardından becerebildiği
kadar nazikçe ekledi. “Yanlış bir şey yapmadın.”
Sarışın kız gülümsedi. “Umarım her şey yoluna girer Per­
sephone. Gerçekten öyle umuyorum.”
Helen masasına geri döndükten sonra Persephone Apol-
lo’yu ve sayısız âşığını araştırmaya koyuldu. Hades’e, Müzik
Tanrısı hakkında yazmayacağını söylemesinin onun hakkında
bir dosya tutamayacağı anlamına gelmediğini fark etmişti. Za­
ten bütün bilgiler açık seçikti, özellikle de eski çağlardan kal­
ma olanlar.
Apollo ve ilişkileriyle ilgili bütün hikâyelerde, olay diğer
kişi için trajik bir şekilde sona eriyordu. Bütün âşıkları içinde,
tanrının iğrenç davranışını en iyi gösterenler Daphne ve Cas-
sandra’nm hikâyeleriydi.
Daphne bir nymph'tı ve hayatı boyunca iffetli kalacağına ye­
min etmişti. Buna rağmen Apollo durmadan peşinden koşmuş,
kızın fikrini değiştirebilmek için aşkını ilân etmişti. Başka bir
seçeneği kalmayan ve Apollo’dan korkan nymph, babası Nehir
Tanrısı Peneus’a giderek kendisini Apollo’nun tükenmek bil­
meyen kovalamacasından azat etmesini istemişti. Babası onun
ricasını yerine getirerek kızı bir define ağacına dönüştürmüştü.
Apollo’nun sembollerinden biri defneydi ve Persephone şimdi
nedenini anlıyordu.
İğrenç.
Tnıvalı bir prenses olan Cassandra’ya, Apollo tarafından
geleceği görme gücü verilmişti. Tann, verdiği armağan saye­
sinde kızı kendisine âşık edeceğini ummuştu fakat Cassandra
onunla ilgilenmiyordu. Küplere binen Apollo kızı lanetlemişti.
geleceği görme gücünü elinden almamıştı ama kimsenin onun
görülerine inanmamasını sağlamıştı. Sonrasında Cassandra

98
halkının düşüşünü görse de kimse onu dinlememişti.
Eski çağlardan başka âşıkları da vardı: Coronis, Okyrrhoe,
Sinope, Amphissa ve Sibylla... ve daha yeni, modern âşıkları:
Acacia, Chara, lo, Lamia, Tessa ve Zita. Araştırması kolay de­
ğildi. Persephone’nin anladığı kadarıyla bu kadınların birçoğu
sosyal medya veya bloglar aracılığıyla konuşmaya çalışmış­
tı, hatta bazıları hikâyelerini gazetecilere anlatacak kadar ileri
bile gitmişti. Sorun şuydu, kimse dinlemiyordu.
Araştırmasına öyle bir dalmıştı ki masasının tıklatılmasıyla
havaya fırladı. Persephone, Demetri’yi önünde dururken buldu.
“Makale nasıl gidiyor?” diye sordu patronu.
Persephone, ona dik dik bakarak ters bir sesle, “Gidiyor
işte,” dedi.
Patronu kaşlarını çattı. “Biliyorsun eğer bir seçim şansım
olsaydı...”
“Seçim şansın var,” diyerek lafım kesti. “Ona hayır de.”
“Tehlikede olan tek iş seninki değil.”
“O zaman belki de bu istifa etIII en için bir işarettir.”
Demetri başını iki yana salladı. uNewAthens Gazetesi'nden
istifa etmenin sonuçlan olur Persephone.”
“Bu kadar korkak olduğunu bilmiyordum.”
“Herkesin onu savunacak bir tanrısı yok”
Persephone irkilse de hızla toparlandı. Hades’ten onun için
savaşmasını isteyeceğini varsayan herkesten nefret etmeye
başlıyordu.
“Ben kendi savaşlarımı kendim veriyorum Demetri. Güven
bana, bunun sonucu iyi olmayacak. Kal gibi insanların sırlan
vardır ve onunla ilgili her şeyi ortaya çıkaracağım "
Demetri’nin gözlerinde hayranlık kıvılcımı çaktı a ıı< son-
raki sözleri Persephone’nin dayanağına karşı bir tehditti.
“Kararlılığına hayranım ama gazeteciliğin savaşamayacağı
bazı güçler vardır ve onlardan biri de paradır.”

99
BÖLÜM 6
Âşıkların Atışması

Cuma günü geldiğinde, Lexa ve Persephone kendilerini Sy-


bil’in mezun olduğundan beri Af llo ile birlikte yaşadığı New
Athens’in Crysos Bölgesi’ndeki lüks bir çatı katının dışında
dururken buldular. Kocaman bir nakliye kamyonu kiralamış­
lardı ve Lexa sokaktaki kaldırıma yamuk bir şekilde park et­
meyi başarmıştı.
Yanındaki Hermes somurtarak, “Partilemek istediğimi söy­
lerken aklımdaki bu değildi Persephone,” dedi. Tann, altın
renklerin içinde büyüleyiciydi, tayt ve eş Oııı an üstü giymiş
olan Persephone ile Lexa’nın yanında abes duruyordu.
Persephone, Acropolis’e girmesine yardım etmesinden
sonra Hermes’le cuma günü görüşmeyi kabul etmişti ama bu,
llo Sybil’i kovup tüm güçlerini ondan almadan önceydi.
Persephone, “Kimse sana gelmen gerektiğini söylemedi,”
diye karşı çıktı.
Tam onlar nakliye kamyonuna doğru giderken Kurnazlık
Tanrısı kapısında bitivermişti. Hermes bir anlaşmalan -sözle­
ri- olduğunu söyleyerek karşı çıkmaya çalışsa da Persephone
geri adım atmayarak önünü kapatmıştı.

101
“Sen de kurtulurdun Sephy. Apollo sana bir santim yaklaşa-
madan Hades onun taşaklarını keserdi. Sırf bunu izleyebilmek
için bile yapasım geliyor.”
Persephone. “Hermes." dedi imalı bir şekilde. “Gerçekten
yardımcı olmuyorsun.”
Tann somurttu. “Sonuçta yük arabasını getirdim, getirme­
dim mi?”
“Şimdi de kullanman lazım. Kalk! Bu kutulan aşağı götür.”
Hermes homurdansa da yataktan yuvarlandı ve Lexa da onu
takip etti.
Kutulan yük arabasına dizdiler ve Hermes onlan aşağıya
götürürken Lexa ile Persephone da Sybil’in hayatının geri ka­
lanını toplamasına yardım etti. Bu iş Persephone’nin hoşuna
gitti. Her kutu yeni bir meydan okumaydı ve bir kutuya ne ka­
dar şey sığdırabileceğini görmek onu keyiflendirdi. Kutulan
açmak daha kolay olsun diye bitirince kutunun yan tarafına
hızlıca içindekileri yazdı.
Hermes onun ne yaptığını fark edince alayla gülerek başını
iki yana salladı.
“Ne var?” diye sordu Persephone.
“Sen de Apollo kadar düzenlisin.”
Persephone tanrıyla kıyaslanmaktan hoşlanmadı. “Ne de­
mek istiyorsun?”
“Bu yere hiç dikkat etmedin mi?” Hermes etrafına bakındı.
“Bu yerdeki her şey türüne ve rengine göre düzenlenmiş.”
“Ben tertipliyim Hermes, nevrotik değilim.”
“Apollo disiplinlidir. Onu bildim bileli hep öyle oldu.”
“Eğer o kadar disiplinliyse neden o kadar... duygusal?”
“Çünkü Apollo rutiniyle gurur duyar. Yarattığı ve gerçek­
leştirdiği şeylerle... yani kontrolünü kaybederse bu şahsi bir
şey yüzündendir.” Hermes, Sybil’e göz attı. “Aynı şey insanla­
rıyla başa çıkışı için de geçerli.”

104
işlerini bitirdiklerinde Sybil anahtarını Apollo’nun son
teknoloji ürünü mutfağının parlak, granit tezgâhının üzerine
bıraktı ve dördü birlikte daireden çıkıp kamyonete bindi.
Lexa caddede ilerlerken Persephone tepesindeki kulpu tuta­
rak, “Şeridin içinde kalmıyorsun,” dedi.
Lexa, “Göremiyorum,” diye yakınırken şoför koltuğunda
daha dik oturdu.
“Belki de sen sürmemeliydin,” dedi Hermes.
“Sürmek isteyen başka birisi var mı?” diye sordu Lexa.
Herkes sessizliğe gömüldü çünkü hiçbiri araba kullanamıyordu.
“Sadece yayalara dikkat et,” dedi Persephone.
Hermes, “Eğer birine çarparsan sana on puan veririm,” diye
önerdi.
“Bunun aklımı çelmesi falan mı gerekiyor?” diye sordu
Lexa.
“Herhalde, sonuçta bunlar ilâh puanı.”
Lexa onun teklifini ciddi ciddi düşünüyormuş gibi, “İlâh
puanı bana ne kazandırıyor?” diye sordu.
“Bir keçi olma fırsatı,” dedi Hermes.
Persephone, Sybil ile göz göze gelince, “Eğer onlan birbi-
riyle tanıştırdığım için pişman olup olmadığımı merak ediyor­
san; cevabı evet,” dedi.
Sybil’in eşyalannı boşaltmak otuz dakikadan az sürdü. On­
lan koyacak bir yer bulmaksa başka bir hikâyeydi. Kutulan
koridora ve bir kısmını oturma odasına dizdiler, aynca Persep­
hone zamanının çoğunu Yeraltı Dünyası’nda geçireceği için
birazını da onun odasına koydular.
Her şeyi yerleştirdikten sonra Hermes bir şişe şampanya
açarak sırıttı.
“Kutlama zamanı!”
“Off!” Lexa nakliye kamyonunun anahtarlannı aldı. “Baş­
lamadan önce bunu geri götürmem gerekiyor.”

105
"Ben seninle gelirim," dedi Persephone.
“Sadece seni Nevemight’a bırakmamı istiyorsun.”
Persephonc'nin yanakları kıpkırmızı oldu.
“Bizi bırakıyor musun?” diye sordu Hermes. “Kız arkadaş,
lar erkeklerden önce gelir deyişine ne oldu?”
Persephone gözlerini devirdi. “Hermes, fark etmediysen
diye söylüyorum, sen bir erkeksin.”
Ondan beklemediği bir coşkuyla, “Kız arkadaşın da olabi­
lirim!” diye karşı çıktı. Persephone ve Lexa birlikte daireden
ayrılırken arkasından seslendi. “Eğer geri gelmezsen yatağında
uyuyabilir miyim?”
Arkalarından Sybil’in sesi geldi. “Hayır, yatamazsın. Orası
benim!”
“Ben paylaşırım.”
“Kusura bakma Hermes ama benimle yatmaya çalışan faz­
lasıyla tann oldu.”
Lexa, Nevemight’a gidene kadar biraz daha düzgün kullan­
dı ama park ederken öyle değildi. Frene öyle sert abandı ki
Persephone’nin vücudu emniyet kemeriyle gerildi. Dışarıda,
Hades’in Nevemight’ta fedai olarak çalıştırdığı bir dev olan
Mekonnen’i bir kadınla tartışırken gördü, bu olağandışı bir
durum değildi. İnsanlar kulübe girme fırsatını yakalamak
umuduyla sıklıkla Mekonnen’le veya diğer fedailerle tartışırdı.
Lexa başıyla İkiliyi göstererek, “Pek iyi görünmüyor,” yo­
rumunda bulundu.
“Hayır, görünmüyor.”
Kız, parmağını yaratığın göğsüne bastırdı. Bu hareket Me-
konnen’in en nefret ettiği şeylerden biriydi ve kulübe girmek­
ten sonsuza kadar men edilmenin iyi bir yoluydu.
Persephone iç geçirdi ve Lexa’ya sarılmak için konsolun
üzerinden uzandı. “Yarın görüşürüz. Getirdiğin için sağ ol.”
Nakliye kamyonundan indi. Ayaklan kaldırana değdiği

106
anda bir sUrü ses adını seslenmeye başladı ve insanlardan bir­
kaçı sıradan çıkıp kırmızı, kadife iplerin altından geçerek ona
yaklaşmaya çalıştı. Nevemight’ın gölgeler içinde kalan giri­
şinden iki dev çıkıp Persephone’nin iki yanına geçti, böylece
kalabalıkla arasında bir bariyer oluşturdular. Persephone onla­
ra gülümsedi.
“Merhaba Adrian, Ezio.”
Başlarını eğip ona bakarken ikisinin de yüz ifadesi ciddiydi.
“îyi akşamlar leydim.”
Persephone bunu daha iyi düşünmesi veya en azından ön­
den arayıp Hades’in çalışanlarına geleceğini haber vermesi ge­
rektiğini fark etti. Yarının manşetini görebiliyordu: Hades 'in
Âşığı, Eşofmanlı Bir Şekilde ve Kiralık Nakliye Kamyonuyla
Nevemight 'a Geldi!
Kulübün girişine yaklaştığında kadının söylediklerini işitti.
“Onu hemen, şu anda görmeyi talep ediyorum!”
Persephone, Nevemight’a ilk gelişinde başka bir deve ben­
zer bir şeyleri söylediğini hatırladı. îyi gitmemişti, çoğunlukla
da dev için. Dev, Persephone’ye elini sürmüştü ve bu, Hades’in
göz ardı edemeyeceği bir hataydı. Persephone onu bir daha hiç
görmemişti.
Mekonnen, “Leydim,” diyerek tartıştığı kadının önüne geç­
meye çalıştı ama kadın onun etrafından dolandı.
Kadın ellerini kalçasına dayayarak, “Leydim mlT' diye sordu.
İşte o anda Persephone onun bir nymph olduğunu fark etti.
Onu göksel bir varlık gibi gösteren solgun, süt gibi teni, uzun,
beyaz saçlan ve parlak, mavi gözleri vardı. Kızın kirpikleri
bile beyazdı.
Persephone onun bir naiacT olduğunu düşündü, suyla ilişki-
lendirilen bir nymph türüydü. Kız güzeldi fakat aynı zamanda
haşin, öfkeli ve bıkkındı.
• Su perisi, (ç.n.)

107
“Sen kimsin?" dedi emreder tonla.
Persephone şaşırdı fakat bu daha çok kim olduğunu bilme-
yen sadece birkaç kişi kaldığı içindi.
“Leydi Persephone’yle bu şekilde konuşmaya cüret mi edi­
yorsun?" Mekonnen’in elleri yumruğa dönüştü.
“Sorun değil Mekonnen.” Persephone, her an bu kadının
kemiklerini un ufak edecekmiş gibi görünen devi sakinleştir­
mek adına elini havaya kaldırdı.
“Ben Persephone,” dedi. “Lord Hades ile konuşmayı diledi­
ğinizi varsaymakta haklı mıyım?”
“Talep ediyorum!”
Persephone’nin kaşı hafifçe havaya kalktı.
“Şikâyetleriniz ne?”
“Şikâyetlerim mi? Şikâyetlerimi mi duymak istiyorsun?
Nereden başlasam? Birincisi, beni yerleştirdiği daire tam bir
bok yuvası.”
I İşte şimdi kafası karışmıştı.
“İkincisi, gece kulübü denilen o lanet olası cehennemde bir
dakika daha çalışmayacağımı...”
Persephone, nymph'in konuşmaya son vermesi için elini
kaldırdı. “Pardon. Sen kimsin?”
Kadın çenesini havaya kaldırdı ve göğsünü şişirip olmadık
yere duyduğu bir gururla konuştu. “Ben Leuce, Hades’in âşı­
ğıyım.”
Persephone yüzünün renginin attığını hissetti, hissettiği şok
kamının orta yerine yerleşti.
“Pardon?”
Nymph komik bir şey söylemişçesine güldü. Persepho­
ne’nin elleri yumruk oldu.
“Üzgünüm, eski âşığı ama hepsi aynı kapıya çıkıyor.”
“Eski... âşığı mı?” Persephone bunu dişlerinin arasından
söylerken başını yana eğdi.

108
“Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok,” dedi Leuce.
“Çok uzun zaman önceydi.”
“O kadar uzun zaman önce ki bunu unutup kendini Ha­
des’in âşığı olarak mı tanıtıyorsun?” diye sordu Persephone.
“İstemeden yapılan bir hata.”
“Kusura bakma da bunun istemeden yapıldığına inanmıyo­
rum.” Mekonnen’e doğru döndü. “Lütfen Leuce’u Hades’in
ofisine götür. Hades’in kısa süre içinde orada olmasını sağla­
yacağım.”
“Elbette leydim.” Mekonnen başını eğdikten sonra ekledi.
“Kendisi salonda.”
Bütün vücudu buz kesmiş olsa da Persephone sıcak bir şe­
kilde, “Teşekkürler,” diye cevap verdi.
Nevemight’a girip ilerledi. Doğruca merdivenlerden çıkıp
Hades’in, hayattan daha fazlasını arayan -aşk, para, sağlık-fa-
nilerle pazarlık yaptığı salona ilerledi. Persephone’yi dehşete
düşüren ve ilgisini çeken şey bu pazarlıklardı. Bu da onu ölü­
ler Tanrısı ile ilgili makale yazmaya ve en sonunda da onunla
bir pazarlık yapmaya kadar götürmüştü.
Salonun kapısmı koruyan gorgon, Euryale, dışarıda bek­
liyordu. Persephone’nin bu kadınla ilk karşılaşması düşman­
ca olmuştu; çünkü sadece kokusuna bakarak onun bir tannça
olduğunu bilmişti.
“Lord Hades’in başı belada mı?” diye sordu Euryale. Tan­
nça yaklaşırken gorgonun sesi hem keyifli hem de biraz heye­
canlıydı.
Persephone, “Tahmin bile edemeyeceğin kadar,” diye ce­
vap verdi.
Euryale gülümseyerek kararan dişlerini gösterdi. Hiç bek­
lemeden kapıyı açtı ve Persephone geçerken eğilerek selam
verdi.
“Kendisi safir odada, leydim.”

109
Persephone kalabalık kumar masalarının etrafından dolan­
dı. Tepelerindeki geniş avizeye ve duvarlara sıralanmış birkaç
meşaleye rağmen oda karanlıktı. Persephone’nin bu süiti ilk
ziyareti kaderini mûhürlemişti. İnsanlar ve oynadıkları oyunlar
aklını başından almıştı, masanın üzerine atılan kartlan, erkek­
lerin ve kadınlann etkileşim kurup oynaşmasının rahatlığını
izlemekten keyif almıştı ve sonra da gidip oturduğu bir poker
masasında Yeraltı Dünyası’nin Kralı ile tanışmıştı.
Şimdi bile, onu ilk defa yakından gördüğü zamanı hatırlamak
kamının sımsıkı kasılmasına sebep oluyordu. Bu adam elle
tutulabilir bir gölgeydi, bir kale gibiydi ve Persephone’nin ha­
yatına bir doğal afet gibi dahvermişti. Genç kadın onu üzerin­
den atamamıştı ve işin aslı, bunu istememişti de. Bu adama
göz koyduğu andan itibaren Hades onun içindeki bir şeyleri tu­
tuşturmuştu. Bu, ateş gibi hissettirse de aslında olan Hades’in
karanlığının onunkine seslenmesiydi.
Artık bunu biliyordu, iliklerinde ve kemiklerinde hissedi­
yordu. Odanın karanlığına karışarak fanilerin Hades ile pazar­
lık yapmak için bekledikleri bir dizi süite açılan geçidi buldu.
Süitlerin hepsi adım değerli taşlardan alıyordu -safir, zümrüt,
elmas- ve her biri ismini aldığı renklerle dekore edilmişti. Gü­
zel odalardı, herkese görkem hissi veriyor ve odaya girenlere
eğer kartlarını doğru oynarlarsa -gerçek anlamda- kendileri­
nin de böyle abartılı şeylere sahip olabileceklerini söylüyordu.
Persephone safir salonu buldu, içeri girdiğinde Hades’in
karşısında bir adam oturuyordu. Fani yirmilerinin başlarında
görünüyordu. Persephone bu kadar genç birinin nasıl olup da
Ölüler Tanrısı’nin karşısına düştüğünü eskiden merak ederdi
fakat hastalık ayrım gözetmiyordu. Adam her ne için buraday­
sa bu onu savunmacı bir hale getirmişti çünkü oyununu bö­
lenin kim olduğunu görmek için sandalyesinde döndü. “Eğer
onu istiyorsan sıranı beklemen gerekecek. Bu randevuyu al­
mak üç yılımı aldı.”

110
Hades’in bakışları Persephone’ninkilerle buluştu. Tann, za­
rif dış görünüşüne rağmen yırtıcıydı. Sırtı dimdik bir şekilde
oturuyor, viski kadehini tutuyordu. Bilmeyen bin için muhte­
melen rahat görünüyordu ama Persephone onun yüzündeki ifa­
deye bakarak diken üstünde olduğunu biliyordu. Muhtemelen
Persephone yüzündendi. öfkeli olduğunu anlaması için ona bir
şey söylemesine gerek yoktu. Persephone’nin gizlenme büyü­
sü yok oluyordu; eriyip gittiğini, fani görüntüsünde boşluklar
yarattığını hissedebiliyordu.
“Git buradan fani,” dedi Persephone. Emri adamı sarsmış
olmalıydı çünkü hiç vakit harcamadan odadan koşarak çıktı.
Persephone kapıyı çarpıp kapattı.
Hades, “Hafızasını silmem gerekecek. Gözlerin parlıyor,”
dedikten sonra pis pis gülümsedi. “Seni kim kızdırdı?”
“Tahmin edemiyor musun?” diye sordu.
Hades tek kaşını havaya kaldırdı.
“Âşığınla tanışma keyfine eriştim.”
Hades’in tepki vermemesi onu daha da öfkelendirdi. Giz­
lenme büyüsünün biraz daha kayıp gittiğini hissetti. Ne kadar
saçma göründüğünü hayal etti; asırlık bir tanrının önünde du­
ran ve büyüsünü bile üstünde tutmaktan aciz bir tannça.
“Anlıyorum.”
Konuştuğunda sesi titredi. “Ben onu yabani ota dönüştür­
meden önce açıklamak için birkaç saniyen var.”
Persephone, eğer ciddi olduğuna inanmasa onun kahkaha
atacağını biliyordu.
“Adı Leuce,” diye cevap verdi Hades. “Çok uzun zaman
önce benim âşığımdı.”
Başka birinin adını söylemediği için rahatlamaktan nefret
etti.
“Ne kadar uzun zaman?”
Hades bir müddet ona baktı, gözlerinin ardında bir şeyler
vardı; hiddet, yıkım ve ihtilafla dolu, canlı bir şeydi.

111
“Birkaç milenyum,’ Persephone.”
“O zaman niçin bugün kendini bana senin âşığın olarak ta.
nıttı?”
“Çünkü ona göre, pazar gününe kadar ben onun âşığıydım.”
Persephone yumruklarını sıktı ve birdenbire yerden sarma­
şıklar fırlayarak duvarları kapladı. Hades irkilmedi bile.
“Peki, o neden?”
“Çünkü iki bin yıldan fazla zamandır bir kavak ağacıydı.”
Persephone’nin kaşlan havaya kalktı. Bunu beklememişti.
“Neden bir kavak ağacıydı?”
Hades ellerini masanın üzerine koydu ve cevap verirken el­
leri yumruk oldu. “Bana ihanet etti.”
Söylenen şeyle afallayan Persephone, “Onu ağaca dönüştü­
ren sen miydin?” dedi.
Bazen Hades’in güçlerinin boyutunu unutuyordu. O var
olan en güçlü üç tanrıdan biriydi ve her biri saygı gören bir âle­
min kralıyken -Zeus gökyüzünün, Poseidon denizin ve Hades
ölülerin- yeryüzü üzerinde hepsinin gücü vardı. Bu da Hades
ile kendisinin benzer güçleri paylaştıkları anlamına geliyordu.
Görünüşe göre onlardan biri de insanları bitkilere dönüş­
türmekti.
“Neden?”
“Onu başkasını sikerken yakaladım, öfkeden gözüm dö­
nünce de bir kavak ağacma dönüştürdüm.”
“Bunu hatırlamıyor olmalı, yoksa kendini âşığın olarak tak­
dim etmezdi.”
Hades bir an için gözlerini ona dikip baktı. Masadaki yerin­
den kıpırdamamıştı.
“Hatırayı bastırmış olması mümkün.”
Persephone volta atmaya başladı. “Kaç âşığın oldu?”
“Persephone.” Hades’in sesi nazik olsa da altında bu gitmek
isteyeceğin yo! değil diyen bir ton vardı.
• Bin yıllık dönem, (ç.n.)

112
“Ağaçlığı bırakıp geri gelmeye başlama ihtimallerine karşı
hazırlıklı olmak istiyorum.”
Hades sessiz bir şekilde ona baktı. Bir süre sonra da, “Sen
var olmadan önce yaşadığım için özür dilemeyeceğim,” dedi.
“Senden bunu yapmanı istemiyorum ama seni beceren bir
kadınla tanışacaksam bilmek isterim.”
“Leuce’la hiç tanışmamanı umuyordum,” dedi Hades. “Bu
kadar uzun süre etrafla dolanmaması gerekiyordu. Modem
dünyada kendi ayakları üzerinde durmasına yardım etmeyi
kabul ettim. Normalde bu sorumluluğu Minthe’ye aktarırdım
ama uygun durumda olmadığı göz önüne alınınca...” Hades
duvarlardaki sarmaşığa göz attı. “Ona akıl hocalığı yapacak
uygun birini bulmam daha uzun sürdü.”
Persephone volta atmayı bırakıp Hades’le yüzleşti. “Bana
ondan bahsetmeyi planlamıyor muydun?”
Hades omzunu silkti. “Şu ana kadar gerek görmedim.”
"Gerek görmedin mi?” diye tekrar etti ve duvarlardaki
sarmaşıklar kalınlaşıp çiçek açtı. Oda çok daha ufak geldi. “Bu
kadına kalacak bir yer verdin, bir iş verdin ve eskiden onu be­
ceriyordun..."
Hades dişlerini sıkarak, “Şunu söylemeyi kes,” dedi.
“Bunu öğrenmeyi hak ediyordum Hades!”
“Sadakatimden şüphe mi ediyorsun?”
“Üzgün olduğunu söylemen gerekiyor,” diye bağırdı Per­
sephone.
“Bana güvenmen gerekiyor.”
“Senin de benimle iletişim kurman gerekiyor.” Hades’in
ondan istediği şey buydu. Niye kendisi aynı şekilde davran­
mıyordu?
Sessizlik uzadı ve Persephone bir nefes aldı, sonraki sorusu
için kendini hazırlaması gerektiğini hissediyordu.
“Onu hâlâ seviyor musun?”

113
“Hayır. Persephone.” Hades’in cevabı hızlıydı ama bunu
sormasına bile kızmış gibiydi.
Persephone, ne tarafa gideceğinden emin değildi. Kızgın­
dı ve Hades’in neden eski âşığını ondan saklamayı seçtiğini
anlamıyordu. Hades’in sadakatsizlik yapacağına inanmıyordu;
sadece bu hafta Hades’in hayatıyla ilgili kendisini hazırlıksız
yakalayan birkaç şeyden biri de bu olmuştu.
Kendini gerçekten de onun hakkında hiçbir şey bilmiyor­
muş gibi hissetmeye başlıyordu.
Gergin sessizlikle dolu bir andan sonra Hades içini çekti
ve birden çok bitkin göründü. Masanın etrafından dolaşıp ona
uzandı, parmaklarını Persephone’nin ensesinden saçlarının
arasına geçirdi.
“Tüm bunlan senden uzak tutmayı umdum,” dedi. “Leu­
ce’u korumak için değil, seni geçmişimden korumak için.”
“Senden korunmak istemiyorum,” diye fısıldadı Persepho-
! ne. Aralarındaki hava farklı türden bir gerginlikle yoğunlaştı.
“Seni tanımak istiyorum. Her şeyini, içinden dışına kadar.”
Hades, ufak bir gülümsemeyle yanaklarını avuçladı, baş­
parmağım Persephone’nin dudaklarına sürttü.
“O zaman içeriden başlayalım,” dedi ve dudakları birbirine
kavuşunca tann dilini onunkiyle birleştirdi. Adamın tadı du­
man ve buz gibiydi. Ellerini sırtından aşağı indirip kalçasına
kaydırdı ve Persephone’yi kendine doğru çekti. Hades masa­
ya dayandığı için Persephone onun bacaklarının arasında dur­
du. Dilinin her darbesi tanrıçayı hipnotize etti. Kamına değen
ereksiyonun sertliği şehvetten başını döndürdü. Persephone
ona tutunarak parmaklarını sert kaslarına geçirdi. Buna ihtiya­
cı olmadığını söylese yalan söylerdi. Birkaç gece önce onu sız­
larken ve bomboş bir halde bırakıp gitmekle kalmamıştı, işye­
rinde yaşadığı stres de Persephone’yi geriyordu. Rahatlamaya
ihtiyacı vardı ama Hades’in anlamasını da istiyordu, o yüzden
ellerini tannnın göğsüne dayayıp geri çekildi.

114
“Hades, ben ciddiyim. En büyük zayıflığını, en derin korku­
nu, en kıymetli varlığını bilmek istiyorum.”
İşte o zaman Hades’in yüzü ciddileşti ve ona içini titreten
bir yoğunlukla baktı.
“Sensin,” diye cevap vererek Persephone’nin öpüşmekten
şişmiş dudaklanna dokundu.
“Ben miyim?” Bir an için kafası karıştı ve sonra Hades’in
ne söylediğini anladı. “Tüm o şeyler ben olamam.”
“Sen benim zayıflığımsın, seni kaybetmek en büyük kor­
kum ve sevgin en kıymetli varlığım.”
“Hades,” dedi nazikçe. “Senin engin hayatında ben bir sani­
ye kadanm. Nasıl tüm o şeyler olabilirim?”
“Benden kuşku mu duyuyorsun?”
Persephone onun yanağını okşadı. “Hayır ama başka zayıf­
lıkların, korkuların ve değerli şeylerin olduğuna inanıyorum.
Mesela tebaan. Mesela âlemin.”
“Bak,” dedi sessizce. “Beni şimdiden tanıyorsun, her şe­
yimle.”
Verdiği cevap onu üzdü çünkü doğru olmadığını biliyordu.
Seni hiç tanımıyorum.
Hades başka bir öpücük için eğildi ama Persephone onu
durdurdu.
“Sana bir sorum daha var,” dedi. “Pazar gecesi beni bırakıp
nereye gittin?”
“Persephone...”
Persephone geriye doğru bir adım attı. Biliyordu. Hades’in
cevap vermesine bile gerek yoktu.
“O sırada geri döndü, değil mi?”
öfkesi bir kez daha patladı. Hades onu iyice gerip nefes
alamayacak hale gelmişti, ardından da Persephone’nin içinde
yarattığı gerginliği gevşetmek yerine eski bir âşığa yardım
etmek için onu bırakıp gitmeyi seçmişti.

115
“Benim yerime onu seçtin.”
“öyle bir şey değil Persephone.” Hades ona uzandı.
“Bana dokunma!” Persephone geriye çekilip ellerini kal­
dırdı. Hades’in çenesi gerilse de yaklaşmadı. “Seçim şansın
vardı. Sen sıçıp batırdın.”
Leuce’u bir sır olarak tutmasının sebeplerinin önemi kal­
mamıştı artık. Aslında Persephone’ye anlatmamıştı. Persepho­
ne’den istediği şeyin -iletişim kurmanın- tam tersini yapmıştı,
o yüzden kullandığı sonraki kelimeler çok uygun düştü.
“Lafa değil, eylemlere bak Hades.”
Salonun ortasından yok oldu.

116
BÖLÜM 7
Ateşkes

Hades’in Âşığı, Eşofmanlı Bir Şekilde ve Kiralık Nakli­


ye Kamyonuyla Nevernight’a Geldi!
Persephone pazartesi günü işyerindeki masasında oturup
bilgisayar ekranındaki habere dik dik baktı. Manşetleri tahmin
edebilmesine bakılırsa kâhin olabilirdi. Keşke Hades’in eski
âşığıyla karşılaşacağını da öngörebilmiş olsaydı.
Hafta sonu ruh halinde bir değişiklik olmamıştı. Belki de
Hades’ten ses seda çıkmamasıyla alakası vardı. Persephone
onunla konuşmak isteyip ister liginden bile emin değildi
ama tanrının ona ulaşmaya çalışmasını beklemişti. Ya gecenin
bir yansı özür dilemek için yatak odasında belirir ya da arabu­
lucu Hekate’yi gönderir diye düşünmüştü.
Saatler günlere dönüşünce Persephone, Hades’e daha da öf­
kelendi ve sırf tepesini attırmak için Apollo’yla ilgili yazmayı
o kadar çok istedi ki...
Müzik Tannsı bugün haberlerdeydi, yaklaşan Panhelenik
Oyunlan’na şansölye olarak seçilmişti. Son on yılda bu unvan
ona verildiği için şaşırtıcı bir şey yoktu. Etkinlik, üniformalar
ve yeni bir stadyumun inşası onun parasıyla karşılandığı için

117
bu Apollo’nun satın aldığı bir sıfattı. Kendilerine sporu veren
bir tannnın aynca istismarcı bir pislik olduğuna kimse inan­
mak istemezdi.
Persephone iç geçirip tarayıcısını kapattıktan sonra boş bir
dosya açtı. Demetri ve Kal'ın emrettiği özel haberi yazması
için bir haftası daha vardı. Muhtemelen şu an başlaması için iyi
bir zaman değildi çünkü Hades’i tanımlamak için düşündüğü
her kelime öfkeli ve kabaydı.
Bezdirici, düşüncesiz, pislik.
Bir sûre sonra içini çekip fincanını kontrol etti. Eğer bu ma­
kaleyi yazmayı deneyecekse daha fazla kahveye ihtiyacı vardı.
Masasından ayrılıp dinlenme odasına girdi. Kahvesi demlenir­
ken Helen onu buldu.
“Persephone... Burada seni görmek isteyen bir kadın var.
Adının Leuce olduğunu söylüyor.”
Persephone donakalarak Helen’e baktı.
“Sen Leuce mu dedin?”
Kız masmavi gözleri kocaman olarak başım salladı. Per­
sephone’nin hüsranı büyüdü ve büyüsüne hâkim olmak için
yumruklarını sıktı. Zaten tek ihtiyacı, iş arkadaşının önünde
sarmaşıklar çıkarmasıydı. Hades’in eski âşığı burada ne
yapıyordu?
“Ona meşgul olduğunu mu söylemeliyim?” diye sordu He­
len. “Ona meşgul olduğunu söyleyeceğim.”
Helen yanından ayrılmaya yeltendi.
“Hayır.” Persephone onu durdurdu. “Onunla görüşeceğim.
Onu görüşme odasına al.”
Helen başını salladı ve gittikten kısa bir süre sonra geri döndü.
“Orada.”
“Sağ ol Helen.”
Kız oyalanınca Persephone bir nefes aldı.
“Efendim Helen?”

118
“iyi olduğuna emin misin?”
“Çok iyiyim,” diye cevap verdi.
Söyleyecek başka ne vardı ki? Aşk hayatı hakkında yazma­
ya zorlanıyordu; durup dururken işyerine gelen kadın yüzün­
den tehlikede olan aşk hayatı hakkında.
İşler karmakarışıktı.
Persephone, Leuce’u bekletti. Haber verr 1R1len gelmesi
onun hatasıydı. En sonunda görüşme odasına girdiğinde, Leu­
ce pencerenin kenarında bekliyordu. Persephone’ye bakmak
için döndüğünde, tannça kadının tanıştığı gecekinden çok
daha kötü göründüğünü görünce şaşırdı.
O zaman çok yorgundu.
Bugünse pis görünüyordu. İnce telli saçlan keçe gibiydi ve
üzerinde Nevemight’a geldiği gece giydiği kıyafetler vardı.
Persephone ayrıca yanaklarındaki gözyaşı izlerini de fark etti,
yüzündeki kir yüzünden görünür haldeydi.
“Burada ne yapıyorsun?” diye sordu Persephone.
“özür dilemeye geldim,” dedi Leuce.
Persephone sersemledi. Bu, söylemesini beklediği son şey­
di. “Efendim?”
Kendimi o şekilde tanıtmamalıydım.” Sözler ağzından
hızlı bir şekilde dökülüyordu, sanki kendini azarlıyor gibiydi.
“Hades’e kızgındım. Yani, eminim anlarsın...”
“Leuce,” Persephone araya girdi. “Hades’i ne kadar iyi ta­
nıdığının hatırlatılmasın! istemediğim için beni bağışlaman ge­
rekecek. Neden buradasın?”
Nymph, dudaklarım sıkıca birbirine bastırdı. “Hades dün
gece beni evden attı ve işten kovdu.”
Persephone gözlerini dikip öylece baktı.
“Merhametini hak etmediğimi biliyorum ama lütfen. Gide­
cek başka yerim yok.”
Persephone başını iki yana salladı. “Benden tam olarak ne
istiyorsun?”

119
"Benim için... onunla... konuşamaz mısın?” Leuce bu keli,
meleri söylerken zorlanıyor gibiydi.
“Neden onunla kendin konuşmuyorsun?”
“Denemediğimi mi sanıyorsun? Bana gitmem gerektiğini
seni kaybetme riskine girmeyeceğini söyledi.”
Persephone sessizce homurdandı. “Eğer bunda gerçekten
ciddiyse özür dileyecek.”
“Bak. bunu duymak istemediğini biliyorum ama... Hades
sersemin biri. Muhtemelen mesafe istediğini ve sana ne kadar
mesafe verirse o kadar iyi olduğunu düşünüyor.”
"Sırf işini geri vermesini istemem için bunları söylüyorsun.”
“Ve evimi,” dedi Leuce utanmazca.
Persephone tek kaşını kaldırdı. “Oraya bok yuvası dememiş
miydin?”
“Bok yuvası zaten ama benim bok yuvam ve içinde yatak
vardı,” dedi Leuce. “Dün gece parkta bulduğum banktan çok
daha iyiydi.”
Ders alınmış.
İkili uzun bir müddet birbirine baktıktan sonra Persephone
sordu: "Neden sana yardım edeyim? Hades’in sana verdiği
şeylere minnet bile duymadın.”
Ayrıca onu aldattın.
“Çünkü ben de sersemim. Sanırım elimde daha fazla ko­
zum olduğunu düşündüm. Meğerse hiçbir şeyim yokmuş. Bu
dünyayı anlamıyorum bile. Karşıdan karşıya geçmek imkân­
sız olduğu için buraya dahi zar zor geldim.” Leuce duraksayıp
bakışlarını kaçırdı ve tekrar konuştuğunda sesi titredi. “Bırak­
tığınla hiçbir alakası olmayan bir dünyaya uyandığını hayal
etsene. Bu... korkutucu. En kötü ceza.”
Leuce’un omuzlan düştü, Persephone birdenbire onunla iti­
raf etmek istediğinden daha fazla ortak noktası olduğunu fark
etti. Dört yıl önce kendisi de benzer durumdaydı. İç geçirip
saatine baktı. Söylemek üzere olduğu şeye inanamadı.

120
“Bak, birkaç saatlik daha işim var. Ben çıkana kadar bekle­
me odasında takılabilirsin. Hades’le bugün konuşacağımın sö­
zünü veremem ama... eninde sonunda konuşacağım. O zamana
kadar... benimle kalabilirsin.”
Leuce’un gözleri büyüdü. “E-emin misin?”
Hayır, diye düşündü Persephone ama Lexa bu hafta gece­
leri Jaison’la kalacağı için Sybil onun yatağını alacaktı, yani
Leuce da kanepeyi alabilirdi.
“Teşekkür ederim. Teşekkür ederim, Persephone.”
Nymph kollarını ona dolayınca tanrıça kaskatı kesildi. Bir
süre sonra da geri çekildi.
“Buna pişman olmayacaksın, söz veriyorum.”
Persephone da bunu umuyordu.
Persephone özel haber üstünde çalışmaya geri dönmedi.
Onun yerine Apollo’yu araştırmaya devam etti. Günün sonun­
da, bulduğu her şeyi bir Word dosyasına aktardı ve kendine
e-posta olarak gönderdikten sonra eşyalarını toplayıp Leuce’u
almak için bekleme odasına gitti. Birlikte Acropolis’in ön ka­
pısından çıktılar, Persephone bekleyen kalabalıkla karşılaşır­
ken Antoni’nin Hades’in siyah Lexus’uyla beklediğini gördü.
Antoni, onlar yaklaşırken gülümseyerek kapıyı açtı.
“Leydim,” dedi.
Bakışları Leuce’u bulunca bakışları tehditkâr bir hal aldı.
“O sizinle birlikte ne yapıyor?”
Persephone’nin kaşları havaya kalktı ve bakışlarını cyc-
lop'tan nymph'e çevirdi. “Leuce’u tanıyor musun?”
“Evet,” diye tısladı. “Hain her zaman haindir.”
Leuce gözlerini devirdi. “Bu kadar dramatik olma.”
“Sorun yok Antoni,” diye araya girdi Persephone. “Ona
yardım ediyorum.”
Cyclop dudaklarını sıkıca bastırıp iki kadın arka koltuğa ge­
çerken hiçbir şey söylemedi. Kapı kapandıktan sonra Leuce,
Persephone’ye baktı.

121
“O kalabalık seni her gün bekliyor mu?”
“Evet.”
“Hades yüzünden mi?”
“Evet.”
Nymph pencereden dışarıya baktı. “Bu delilik.”
“öyle.” dedi Persephone. “Bundan nefret ediyorum.”
“Ben... hayattayken,” diye başladı, “antik çağlarda tanrılar­
dan korkulur ve onlara saygı gösterilirdi. Tapınan kişiler tann-
lannı onurlandırma konusunda ciddiydi. Böyle... sahte takıntı
değildi,” dedi Leuce.
Persephone yüzünü buruşturdu. “Modem çağa hoş geldin?
Antoni onlan Persephone’nin dairesine bıraktı. Gitmeden
önce genç kadını kenara çekerek, “Leuce’un sizinle olduğunu
ona söylemem gerekecek. Bilmek isteyecektir,” dedi.
Persephone omzunu silkti. “Söyle o zaman.”
Antoni’nin alnı kırıştı. “Yakında onunla konuşacaksınız,
değil mi leydim?”
Persephone onun sorusuyla şaşırdı. Antoni’nin, Hades’le
kavgasının ne kadarını bildiğini merak etti.
Kendi kaş çatışı da onunkiyle uyumluydu. “Bilmiyorum,”
dedi. “Muhtemelen. Şu anda kızgınım.”
Antoni başını salladı. “Yarın görüşürüz leydim.”
Persephone hiçbir şey söylemeden dönüp Leuce’u dairesine
çıkardı. Sybil’i mutfak tezgâhında otururken buldu, onlar içeri
girdiği anda yüzünü silmişti.
“Sybil, sorun ne?”
“Bir şey yok. Her şey yolunda.”
Fakat yalan söylediği barizdi. Sesi kaim, gözleri kızarmıştı.
Persephone, onun omzunun üzerinden bakınca bir iş başvurusu
için gelen ret cevabını gördü.
Persephone nazikçe, “Sybil,” dedi ve bir elini kızın koluna
koydu.

122
“Zor olacağını biliyordum ama ne kadar zor olacağını an­
ladığımı sanmıyorum. Kimse tannnın kenara attığı bir... oyun­
cağı istemez.”
Persephone çabucak, “Sen öyle bir şey değilsin Sybil,” dedi.
“Dünya öyle görmüyor,” dedi Sybil. “Değerim, bir tannnın
bana duyduğu arzuya denk. Güçlerim kendini gösterdiğinden
beri öyleydi. Şimdiyse onlann hiçbirine sahip değilim.”
Sybil, Persephone’ye dönüp göğsünde hıçkırıklara boğuldu.
Tannça orada durarak arkadaşını teselli etti.
“Her şey yoluna girecek,” dedi Persephone. “Elimden gel­
diğince yardım edeceğim. Hades’le konuşayım. Eminim Cyp­
ress Vakfı’nda daha fazla yardıma ihtiyaçtan vardır.”
Leuce konusunda o kadar kız Miı dı ki açılışlar hakkında
soru sormayı unutmuştu.
“Senden bunu isteyemem Persephone,” diyerek geri çekildi.
“Sen istemiyorsun ki.” Persephone rahatlatıcı olduğunu
umduğu bir şekilde gülümsedi.
Persephone, Leuce ve Sybil’i birbiriyle tanıştırdıktan sonra
üç kadeh şarap doldurdu. Sokakta kalmış kadınlar için bir ev
işletiyormuş gibi hissetBil eye başlıyordu. Oturma odasmda otu­
rup Titans After Dark izlediler ve hayat hakkında konuştular.
Bir ara sohbetlerinin yönü kaçınılmaz olarak Apollo oldu ve ne
kadar konuşurlarsa o kadar öfkelendiler.
Leuce, “Hatırladığımdan da korkunç,” yorumunda bulundu.
“Kızım, haberin bile yok,” dedi Sybil, sonra kadehinden bü­
yüdüm aldı, “öyle kontrolcü ki. Âşıklarım bağımsız oldukları
için cezalandırıyor! Açması bir şey bu!”
“Hades’in bana onun hakkında yazamayacağımı söylemesi­
ne inanabiliyor musunuz?” diye sordu Persephone.
*4
Eğer Ap llo hakkında yazmak istiyorsan Apollo hakkında
yazarsın!” dedi Leuce.

123
Hepsi dördüncü şarap kadehlerini bitiriyordu. Buna rağmen
Persephone. Sybil’in karşı çıkmasını bekledi. Bunun yerine
Sybil. “Bilgisayarını getir Seph!” dedi.
Persephone sırıtıp bilgisayarını almak için lasına koştu.
Geri dönünce kanepede bağdaş kurup oturdu.
“Şunu yaz," diye dikte etti Sybil. “Cazibesi ve güzelliği ile
tanınan Apollo ’nun bir sırrı var. Reddedilmeyi kaldıramıyor."
“Oo bu iyi!” diye cesaretlendirdi Leuce.
“Ah. ah! Bekle,” Persephone hızlıca yazıyordu, kelimeler
aklına parmaklarının hareket edebileceğinden daha büyük hız-
la geliyordu. Bitirince yüksek sesle okudu:

“Kanıtlar çok fazla. Sayısız eski âşığının tanıklık etmesini


sağlardım ama ya kurnaz kovalamacalarından kurtulmak için
yalvarıp bir ağaca dönüştürülmüşler ya da Apollo ’nun verdiği
cezanın sonucunda korkunç ölümlerle yüzleşmişler. ”

“Evet!” diye haykırdı Leuce.


Persephone devam ederek ağaca dönüştürülen nymph Dap-
hne ve gerçek öngörüleri görmezden gelinen Prenses Cassand-
ra ile ilgili hikâyelere devam etti.

“Cassandra, Yunanların Truva Atı ’nin içine gizlendiklerini


haykırdı ama görmezden gelindi. Bu da akla şu soruyu getiri­
yor: Truva ’nin yanında savaşsa da sırf reddedildiği için zafer
kazanmalarını engelleyen Apollo. gerçekten ne kadar asil ola­
bilir? ”

“Tannlar aşkına, berbat biri,” dedi Sybil. “Neden daha önce


görmedim bilmem.”
“O istismarcının teki,” dedi Persephone. “Kendini suçlama.”

124
“Onu da yazına eklemelisin!” dedi Leuce. "Apollo bir is­
tismarcı; insanların üzerinde kontrol sağlamak ve hâkimiyet
kurmak istiyor. Bu, iletişim kurmakla veya dinlemekle alakalı
değil; kazanmakla ilgili. ”
Sybil ve Leuce gözlerini açık tutamayıncaya kadar, saatler­
ce bu şekilde devam ettiler. İkisi kanepede sızınca Persephone
sırtını koltuğun koluna dayadı. Bilgisayarından gelen soluk
ışık gözlerini acıttı ama birlikte yazdıkları şeyi düzenlemeye
devam etti. Sonuç olarak Müzik Tanrısı hakkında eleştirel ve
düşmanca bir yazı ortaya çıktı. Persephone, Sybil’in hikâye­
sini dahil etmedi; ancak tanrıyla yaşadığı deneyimleri anlatan
birkaç satır eklemişti. Af llo’nun kâhine karşı misilleme yap­
masını istemiyordu.
Persephone yazıyı okudukça çok öfkelendi ve doğru düz­
gün düşünemeden bir e-f sta yazıp Demetri’ye gönderdi. Sa­
dece iki saniyeliğine zafer hissetti. Sonrasında koltuktan kal­
kıp banyoya koştuktan sonra tuvalete kustu.
Başın fena belada, diye düşünerek banyo duvarından aşağı
kaydı. Sanki midesi kaynıyordu, çok fazla şarap ve suçluluğun
birleşimiydi.
Apollo bunu kendisi yaptı, diye düşündü. Kendine makaleyi
niçin gönderdiğini hatırlatıyordu. Bunu hak ediyor. Bu adaletle
ilgili, kurbanlarına bir ses vermekle ilgili.
Peki ya Hades?
Kamı buruldu ve safra tekrar boğazından yukan tırmanır­
ken dizlerinin üzerine kalktı. Bir daha kustu. Burnu ve boğazı
yandı, ağzında hissedebildiği tek şey acımtırak, asitli şaraptı.
Bir süre dizlerinin üstünde kaldı, tekrar ayağa kalkacak kadar
dengesini toplamak için ağzından nefes aldı.
Aynaya baktığında kendini tanımadı. Yeraltına yeni giren
bir ruha benziyordu, solgun ve titrekti.

125
Sanki bu. sözünden dönmesini açıkhyormuş gibi, “Hades
sır sakladı.” dedi yüksek sesle.
Ağzını çalkalayıp dişlerini fırçalarken, senin de sırların var,
diye hatırlattı kendine. Ona Demetri ’nin ültimatomundan bah­
setmedin.
“O farklı.” Aynadan kendi gözlerine baktı.
Nasıl?
Farklıydı çünkü o kendi savaşıydı. Savaşmak için Hades’in
yardımını istememişti.
“O farklı çünkü o sır Hades’in canını yakmaz,” dedi.
Fakat Leuce’u sır olarak saklaması? Persephone’nin canım
yakmıştı.
Ardından gelen sözlerden hoşlanmadı. Zihninde tehditkâr
bulutlar gibi toplandılar, işkence veren kelimelerden bir fırtına
gibiydi: Bu, Hades ’in canını yakacak.
Işıklan kapattı.

126
BÖLÜM 8
Kaçırılma

Persephone ertesi gün işe gittiğinde Acropolis’in dışındaki


kalabalık artmış, aralarına Apollo’nun tarikatındaki kişiler de
-tapınanlan ve deli divane hayranlan- dahil olmuştu. Hangile­
rinin onlar olduğu barizdi; çünkü saçlarının arasında defileden
taçlar vardı, altm sarısı tozlan savaş boyası gibi sürmüşlerdi.
Persephone, Hades’in Lexus’unun içinden bile öfkeli bağmş-
lan duyuyordu.
"Yalancı!"
"Apollo 'dan özür dile!”
"Kıskanıyorsun!"
"Orospu! ”
Makalenin yayımlandığı ortadaydı.
Antoni dikiz aynasından ona baktı.
“Kapıya kadar size eşlik etmemi ister misiniz leydim?”
Persephone pencereden dışan baktı. Güvenlik görevlileri
arabaya yaklaşarak ona eşlik etmeye hazırlanıyorlardı.
Tanrılar adına. Ne yapmıştı?
“Hayır, Antoni. Sıkıntı yok.”

127
Antoni başını bir defa salladı. “Bu öğleden sonra sizin için
geri döneceğim.”
Arabadan çıktığında doğruca düşmanlığın göbeğine düştü.
Herkes çok gürültülüydü ve hepsinin duygularını hissediyor-
du. öfkeyi ve nefreti, endişeyi ve korkuyu. Hepsi gelip göğsü­
ne oturarak onu boğuyordu.
“Gelin leydim,” dedi güvenlik görevlilerinden biri. Sanki
etrafına dolayacak gibi kolunu uzatsa da dokunmadı. Persep-
hone kirpiklerini kırpıştırarak ona baktı.
“Bana ‘leydim’ mi dedin?” diye sordu.
Görevli kızardı.
“Burası güvenli değil. Acele edin!”
Güvenli olmadığını biliyordu. Artan kalabalıktan yayılan
şiddeti hissedebiliyordu ve kapıya vardığı sırada grupta bir
kavga patlak verdi. Aceleyle içeri sokuldu ve lis memurları­
nın idareyi ele almalarım, kalabalığı dağıtıp tansiyonu düşür­
melerini izledi.
Anlamıyorum. Tüm bunlar yazdığım birkaç kelime yüzün­
den.
Hades hakkında yazdığında kimse bu kadar öfkelenmemiş-
ti ama nedenini biliyordu. Yeraltı Tanrısı sevilen değil, merak
uyandıran biriydi. Apollo tam olarak Işık Tannsı’ydı. Müzik
ve Şiir Tannsıydı. Yaşayan fanilerin istediği tüm şeyleri temsil
ediyordu.
Hiç öğrenmek istemedikleri karanlık da buna dahildi.
Asansöre yönelmek için döndüğünde birinci kattaki herkes
tarafından izlendiğini gördü. Girişteki resepsiyonist, güvenlik
görevlisi, çalışanlar...
Kocaman olmuş gözlerini ona dikmişlerdi ve mesafeleri­
ni koruyorlardı. Belki de Apollo’nun beliriverip onu çarpma­
sından korkuyorlardı. Durum her neyse, asansörde bir başına
kalmaktan memnundu. Ancak rahatlaması kısa ömürlü oldu

128
çünkü masasına doğru yürürken milletin gözlerini dikerek bak­
maları da geri döndü.
Helen her zamanki gibi neşeliydi, Persephone’yi karşılayıp
masasına kadar peşinden geldi. Dışarıdaki tepkiyle ilgili gös­
terdiği tek belirti, Persephone’nin sesli mesajına gelen arama­
ların hiçbirini iletmediği konusunda onu bilgilendirmesiydi.
“Eğer istersen e-postalarını da elden geçirebilirim. Sadece
bugün için.”
“Hayır, sorun değil Helen.”
“Herhangi bir şeye ihtiyacın var mı? Kahve veya atıştırma­
lığa?”
Persephone bir an düşündü. “Tylenol,” diye cevap verdi.
“Biraz da su.”
“Hemen dönerim!”
Helen kısa bir süre sonra geri döndü. Persephone ilacı alıp
işine odaklanmaya çalıştı, yani bu; gelen nefret mesajlarım
okuması ve özel haberini içermesi gereken boş belgeye gözle­
rini dikmesi anlamına geliyordu.
Eğer dürüst olacaksa tedirgindi. Hades’in her an ofisinin
kapılarının çarparak açmasını, onu alıp Yeraltı Dünyası’na gö­
türmesini ve ona ihanet etIII eye karar verdiği için cezalandır­
masını bekliyordu.
Başta Hades’in gelme ihtimalinden endişeliydi ama zaman
geçtikçe ölüler Tanrısı onu daha da hüsrana uğrattı.
Dikkatini çekmek için ne yapması gerekiyordu?
Ayağa kalktı ve kahve yapmak için dinlenme odasına gitti.
Oradayken pencereden dışan baktı. Acropolis’in dışında hâlâ
kalabalık toplanıyordu.
“Yazın epey sansasyon yaratıyor.” Demetri yanma geldi.
Köşedeki televizyonu açtı. Haberler yayınlanıyordu ve man­
şette şöyle yazıyordu:

129
Hades’in Âşığı Sevilen Tannya Saldırıyor

Persephone kahve bardağını öyle bir sıktı ki kapağı fırladı,


sıcak sıvı ellerinden aşağı dökülünce hızla nefes aldı. Demetri
bardağı elinden alıp ona birkaç peçete uzattı.
“En azından adımı kullanamazlar mıydı?”
“Kullanmamaları daha iyi olabilir,” dedi. “Kime ait olduğu­
nu hatırlamaları muhtemelen en iyisidir.”
Persephone patronuna dik dik baktı. “Ben kimseye ait değilim."
“Haklısın,” dedi. “Kötü kelime seçimiydi. Demek istiyorum
ki... İnsanların Hades'le birlikte olduğunu hatırlamalarını iste­
yeceksin; çünkü Apollo’nun peşine düşmenden mutlu değiller."
O kadarı barizdi ve şaşırmamak da gerekiyordu. Haberlerde
de yazısına karşı fazlasıyla eleştirel yaklaşıyorlardı.
“Sekiz ölümlü kadının Lord Apollo’nun istismarına manız
kaldığından bahsediyor ama nerede onlar?”
“Bunu sadece Hades’le olan birlikteliği sayesinde yapıyor.
Hiçbir ölümlü bunu ya; >11 aya, bir tann hakkında atıp tutmaya
cesaret etmezdi.”
“Sanırım Hades’le yatarak yeterince şöhret kazanmadı.
Apollo’nun da peşine düşmesi gerekti. Bu senin istediğin tür­
den bir şöhret mi Persephone Rosi?”
Midesinin bulandığını hissetti, biraz düş kırıklığı ve umut­
suzluk da hissediyordu.
“Bu adil değil. Teyit etmeye bile çalışmıyorlar,” dedi.
Demetri omzunu silkti. “Muhtemelen korkuyorlardır.”
“Bundan kaçınmak için bir sebep yok.”
Demetri iç geçirdi. “Hayır ama dünyamızın işleyişi böyle.
Tanrıların intikamı gerçek ve korkulan bir şey.”
Haberler Apollo hakkındaki eleştirisi yüzünden Persepho-
ne’ye sallamaya devam etti. Apollo’nun korkunç davranışını
resmetmek için antik çağlardan hikâyeler kullanmış olmasın­

130
dan bahsederek bütün tanrıların o çağlarda şu anda oldukları
kişilerden çok daha farklı olduklarını, değişimin mümkün oldu­
ğunu ve Apollo’nun bağışlanması gerektiğini iddia ediyorlardı.
Persephone, Demetri’nin elinden kumandayı alıp televizyo­
nu kapattı.
“Hades hakkında yazdığımda onu savunmak için bu kadar
hevesli değillerdi,’’ dedi.
“Çünkü Hades korkulması gereken bir tanrıydı. Kötü olma­
sı gerekiyordu. Apollo, o... Müzik Tanrısı. Işık Tanrısı. O...
eğlenceli ve güzel. Onun puştun teki olmaması gerekiyor.”
“Ama öyle!”
“Beni ikna etmene gerek yok Persephone. •Ilı nyayı ikna et­
men gerekiyor.”
Kimseyi ikna etmek zorunda kalmamalıydı ama dünya ruh
hastası bir tanrıyı tanımak yerine, onu deli gibi âşık olmuş biri
olarak görüyordu. Erkek ve kadınların hiç durmadan peşlerine
düşmesini romantik olarak, onu reddedenleriyse aşağılık ola­
rak görüyorlardı.
Bu boktandı.
“Bak, eğer tavsiyemi istersen...”
“istemiyorum,” diye patladı.
“Persephone.” Demetri çaresize benziyordu. “Bak, bu haf­
ta aramızın iyi olmadığmı biliyorum ama önümüzdeki yıla
kadar ulusal televizyonda yerden yere vurulmanı izlemek is­
temiyorum.”
“O zaman niçin makalemi yayımlamayı seçtin?”
Demetri cevap vermeyince Persephone cevabı bildiğini dü­
şündü.
“Para için, değil mi?”
İnsanların onun yazdığı şeyden nefret etmeleri önemli
değildi. Sırf Persephone’yi gömmek için satın alacaklardı.
Demetri ona dik dik baktı.

131
“Para için değil.” dedi. "Bu endüstride saygı görmek isti,
yorsun ve gerçekte o saygının büyük kısmını kaybettin. O mer-
divenden yukarı tırmanmak mı istiyorsun? iki şeyden birini ya­
pabilirsin: özür dile.Persephone ona öyle bir baktı ki adamı
gözleriyle eritebileceğini düşündü. “Ya da Apollo hakkında
başka bir makale daha yaz. Yakın zamanda zarar verdiği birim
bul. Onların hikâyesini anlat.”
Persephone kaşlarını çattı. “Ben... yapamam.”
Demetri hemen cevap vermedi. “Belki yapamazsın,” dedi.
“Eğer durum öyleyse ne yapman gerektiğini biliyorsun.”
“Tavsiyen bok gibi.” dedi Persephone.
Patronu cevabı yüzünden gerçekten incinmişe benziyordu,
hatta kelimeler ağzından çıktığı anda adeta irkildi. Bu, Persep­
hone’nin umurunda bile değildi; adam destek olup savunmak­
tan. ona muhalif olup cesaretini kırmaya geçiş yapmıştı.
Persephone onun bir savaşçı olduğunu sanıyordu ama pat­
ronu işler zorlaştığı anda teslim olmuştu.
Apollo onun en yakın arkadaşlarından birine zarar vermiş­
ken tanrıdan özür dilemesine imkân yoktu. Sybil’den bir rö­
portaj istemesine de imkân yoktu. Bu, onu Persephone’nin şu
anda maruz kaldığı eleştirilere açık hale getirirdi.
Kâhine bunu yapamazdı. Sybil hayatım yeniden kuruyordu.
Tanrılar aşkına, bu tam bir karmaşaydı.
Persephone öğle yemeğinde kendi kurallarından birini
bozdu ve fazlasıyla ihtiyaç duyduğu havayı almak için riske
girerek Acropolis’in çatısına ışınlandı.
Kendini çatının tam kenarında buldu. Geriye doğru sende­
lerken kalbi göğüs kafesine çarptı. Neredeyse çatıdan düşecek
olmasının şokunu üstünden attıktan sonra geniş New Athens
şehrine baktı. Buradan bakınca güzel ve korkutucuydu. Ha­
des'in kulesinin karanlığını görebiliyordu, şehri ikiye bölen
bir gölge gibiydi. Aphrodite’m La Rose’unun ışıldayan cam

132
binası. Hera’nın otellerinin -Olympian, Pegasus, Emerald Pe-
acock- güzel ve eşsiz cepheleri... Başka abideler de vardı: tan­
rıların şehrin dört bir yanındaki mermer heykelleri ve tepelere,
dağların eteklerine yapılmış güzel tapınaklar.
Buraya ilk taşındığında şehir onu öylesine büyülemişti ki.
Vaat edilen şeylere âşık olmuştu: sonsuz olasılıklar, macera ve
özgürlük. İşler zorlaştığında, kafasının karıştığını, kayboldu­
ğunu ve hoş karşılanmadığını hissettiğinde devam etmesini
sağlayan şey buydu, şu anda hissettiği her şeyi yani.
Uzayan manzaranın arasında o vaatleri aradı, Acropolis’in
ve aşağıdaki öfkeli kalabalığın ötesine baktı.
“Persephone?” dedi bir ses.
Arkasını dönünce Pirithous’u, yani temizlik arabası içinde
binadan ayrılmasına yardım eden hizmetliyi buldu. Tam arka­
sında duruyordu.
“Buraya nasıl çıktın?” diye sordu adam.
Persephone cevap vermek için ağzını açtı ama bu çatıya
içeriden nasıl erişildiğini bile bilmediğini fark etti.
“Dikkatlice,” diye cevap vermeyi başardı. Dudaklarında
ufak bir gülümseme belirince adam da gülümsedi.
“Sen burada ne yapıyorsun?” diye sordu Persephone.
“Bazen öğle yemeğimi burada yemekten hoşlanıyorum.” O
sırada adamın bir beslenme çantası tuttuğunu fark etti. “Pay­
laşmak ister misin?” diye sordu.
Persephone başını iki yana salladı. “O kadar aç değilim ama
seninle otururum.”
Adamın gülümsemesi genişledi. “Bu hoşuma gider. Hadi gel.
Rüzgârdan kaçmak için oturulacak daha iyi bir yer biliyorum."
Pirithous onu çatının başka bir bölümüne götürdü, duvarla
ayrılmış yerde birkaç sandalye vardı. Buradan doğruca New
Athens’in kıyılan görünüyordu. Zümrüdün en yoğun tonun­
daki köpüklü okyanusun, bembeyaz kumlarla buluştuğu yer...

133
Nefes kesen bir manzaraydı
“Ayakta durmasana, otur," o*. ı ailıous ye
açıp bir sandviç ile bir paket cips çıkardı. “İsteme • mı<ı
misin?”
“Evet, teşekkür ederim.”
Adam bir ısırık alırken birlikte şehri izlediler. Sessizliğin
ardından Pirithous, “Peki sen burada ne yapıyorsun?” diye üs­
teledi.
Persephone iç geçirip cevap verirken ona bakmamayı seçti.
“Haberleri görmediğini tahmin ediyorum.”
“Gördüm diyemem,” diye cevap verdi.
Bu adam, tanrılara takıntısı yokmuş gibi görünen tanıdığı
tek faniydi.
“Şey, batırdım.”
“O kadar kötü olmadığına eminim.”
Derin bir nefes aldı. “Hades’e çok kızgın olduğum için ona
yapmayacağım diye söz verdiğim bir şeyi yapmayı seçmiş sa­
yılırım ve şimdi... yaptığım şeyi geri alamam.”
“Ah.” Pirithous küçük bir kahkaha attı. Sandviçinden bir
ısırık alıp çiğnerken konuştu. “O ne yaptı?”
“Aptalca bir şey,” diye homurdandı. “Yaptığı şeydeki soru­
nu gördüğünü bile sanmıyorum.”
Pirithous üzgün bir ifadeyle gülümsedi. Persephone onun,
durumu itiraf etmek istediğinden daha fazla anladığını hissetti.
“Genelde anlamazlar,” diye yorumda bulundu.
“Anlamıyorum.”
Pirithous omzunu silkti. “Erkekler düşünmez.”
“Bu gerçekten berbat bir bahane.”
“Aslında bahane değil. Gerçekler. Yapabileceğin tek şey, is­
tediğin şey için savaşmayı sürdürmek. Eğer seni istiyorsa seni
anlamak için uğraşır.”

134
»sephonc kendini gülünç hissederek dudaklarını büzdü,
i ayla tepki verdiğini artık biliyordu ama kendini durdurama-
mıştı. Hades’in. kendisi Leuce’u öğrendiğinde hissettiği gibi
ihanete uğramış hissetmesini istemişti. Ondan haber almadan
geçirdiği her saatte hissettiği hüsranı onun da hissetmesini is­
temişti. Sadece ondan bir tepki görebilmek için ona karşı koy­
mak istemişti.
“Mantıksız mı davranıyorum?”
Omzunu silkti. “Belki ama duygular böyledir,” dedi. “Ben de
önceden aptal bir oğlandım. Keşke daha sıkı çalışmış olsaydım.”
Persephone, bu adamın üzerindeki hüznü anladığını hisset­
ti. Hades onun ruhuna baksa ne görürdü diye merak etti.
“Yaptığın aptalca şey neydi?”
Adam derin bir nefes aldı. “Geçmişine bakınca, şaşırırsın
sanırım.”
Persephone’nin kaşları çatıldı ama neyi kastettiğini sorama-
dan Pirithous açıkladı.
“Çok fazla kumar oynadım; sevgilinin yaptığı kumarlardan
değil. Panhelenik Oyunlara bahis oynardım. İyiydim, sanınm
şanslıydım. Ta ki şansımı yitirene kadar. Kız arkadaşım için
en iyisini yaptığımı düşündüm ve buna öyle çok inandım ki
neyin önemli olduğunu unuttum: durmamı istiyordu. Para ya
da mevkii umurunda değildi. Sadece beni istiyordu.”
Ufak bir kahkaha atmak için duraksadı.
“Tannlar aşkına, şu anda beni isteyecek bir kadın için her
şeyi verirdim.”
“Ona ne oldu?”
«4
Mutlu şekilde evli. İlk çocuğunu bekliyor. Sevdiğin birinin
yoluna devam etmesini ve senin olabilecek bir hayatı sürdür­
mesini izlemek tuhaf.”
Persephone bunu asla yapmak zorunda kalmayacağını
umdu.

135
Nefes kesen bir manzaraydı.
“Ayakta durmasana, otur,” dedi. Pirithous yemek kabım
açıp bir sandviç ile bir paket cips çıkardı. “İstemediğine enim
misin?"
“Evet, teşekkür ederim.”
Adam bir ısırık alırken birlikte şehri izlediler. Sessizliğin
ardından Pirithous, “Peki sen burada ne yapıyorsun?” diye ü$.
teledi.
Persephone iç geçirip cevap verirken ona bakmamayı seçti.
“Haberleri görmediğini tahmin ediyorum.”
“Gördüm diyemem,” diye cevap verdi.
Bu adam, tanrılara takıntısı yokmuş gibi görünen tanıdığı
tek faniydi.
“Şey, batırdım.”
“O kadar kötü olmadığına eminim.”
Derin bir nefes aldı. “Hades’e çok kızgın olduğum için ona
yapmayacağım diye söz verdiğim bir şeyi yapmayı seçmiş sa­
yılırım ve şimdi... yaptığım şeyi geri alamam.”
“Ah.” Pirithous küçük bir kahkaha attı. Sandviçinden bir
ısırık alıp çiğnerken konuştu. “O ne yaptı?”
“Aptalca bir şey,” diye homurdandı. “Yaptığı şeydeki soru­
nu gördüğünü bile sanmıyorum.”
Pirithous üzgün bir ifadeyle gülümsedi. Persephone onun,
durumu itiraf etmek istediğinden daha fazla anladığını hissetti.
“Genelde anlamazlar,” diye yorumda bulundu.
“Anlamıyorum.”
Pirithous omzunu silkti. “Erkekler düşünmez.”
“Bu gerçekten berbat bir bahane.”
“Aslında bahane değil. Gerçekler. Yapabileceğin tek şey, is­
tediğin şey için savaşmayı sürdürmek. Eğer seni istiyorsa seni
anlamak için uğraşır.”

134
Persephone kendini gülünç hissederek dudaklarım büzdü.
Fazla tepki verdiğini artık biliyordu ama kendini durdurama-
mıştı. Hades'in, kendisi Leuce’u öğrendiğinde hissettiği gibi
ihanete uğramış hissetmesini istemişti. Ondan haber almadan
geçirdiği her saatte hissettiği hüsranı onun da hissetmesini is­
temişti. Sadece ondan bir tepki görebilmek için ona karşı koy­
mak istemişti.
“Mantıksız mı davranıyorum?”
Omzunu silkti. “Belki ama duygular böyledir,” dedi. “Ben de
önceden aptal bir oğlandım. Keşke daha sıkı çalışmış olsaydım.”
Persephone, bu adamın üzerindeki hüznü anladığını hisset­
ti. Hades onun ruhuna baksa ne görürdü diye merak etti.
“Yaptığın aptalca şey neydi?”
Adam derin bir nefes aldı. “Geçmişine bakınca, şaşırırsın
sanırım.”
Persephone’nin kaşlan çatıldı ama neyi kastettiğini sorama-
dan Pirithous açıkladı.
“Çok fazla kumar oynadım; sevgilinin yaptığı kumarlardan
değil. Panhelenik Oyunlara bahis oynardım. İyiydim, sanırım
şanslıydım. Ta ki şansımı yitirene kadar. Kız arkadaşım için
en iyisini yaptığımı düşündüm ve buna öyle çok inandım ki
neyin önemli olduğunu unuttum: durmamı istiyordu. Para ya
da mevkii umurunda değildi. Sadece beni istiyordu.”
Ufak bir kahkaha atmak için duraksadı.
“Tanrılar aşkına, şu anda beni isteyecek bir kadın için her
şeyi verirdim.”
“Ona ne oldu?”
“Mutlu şekilde evli. İlk çocuğunu bekliyor. Sevdiğin birinin
yoluna devam etmesini ve senin olabilecek bir hayatı sürdür­
mesini izlemek tuhaf.”
Persephone bunu asla yapmak zorunda kalmayacağını
umdu.

135
“Çok üzgünüm." dedikten sonra adamın elini tuttu.
Pirithous omzunu silkti.
“Onu koruduğumu sanıyordum.” Duraksadı. “Belki Hades
de senin için yaptığı şeyin bu olduğunu düşündü.”
Persephone’nin bundan hiç şüphesi yoktu.
“Keşke dursaydı. Benim korunmaya ihtiyacım yok.”
“Herkesin korunmaya ihtiyacı var,” dedi Pirithous. “Hayat zor.”
Persephone kaşlarını çattı. Bir keresinde, fanileri bağışla-
manın önemi hakkında Hades’le tartışırken buna benzer bir
şey söylemişti. Kendisinin de aynı erdeme sahip olması gerek-
tiğini hiç düşünmemişti.
öğle yemeğinden sonra gün daha da kötüye gitti. Helen akın
akın gelen öfkeli telefonlarla başa çıkarken Persephone’nin ge­
len kutusu da nefret mesajlarıyla doluyordu. Genç kadm kendi
mesajlarında bile yargılanmaktan kaçamıyordu.
Apollo hakkında yazdığına inanamıyorum! yazdı Lexa.
En iyi arkadaşı heyecanını mı, yoksa düş kırıklığını mı dışa
vuruyordu emin değildi.
Sybil ’le konuştun mu? diye sordu Persephone.
Hayır. Bahse varım şu anda göze batmamaya çalışıyordur.
Eğer hâlâ Apollo ’nun kâhini olsaydı bu karmaşayla o uğraşa­
caktı.
Eğer hâlâ onun kâhini olsaydı bu karmaşanın içinde olmazdı.
Şey, kızım, ben SENDEN bahsediyorum. Karmaşa sensin.
Sadece gerçeği anlattım. Dava et beni.
Apollo ’nun çok daha eski yöntemlere başvuracağını düşü­
nüyorum. Lexa duraksadı. Hades 'ten ses var mı?
Hayır.
Ne bir özür ne de çekilen bir nutuk vardı ve duygulan kar­
man çormandı. Daha önce hiç böyle hissetmemişti, öfkeyle
ve çaresizce onunla yüzleşmeyi istemek ile hayal kınkhğıyla
karşılaşacağının korkusu karmakanşıktı.

136
Persephone, Acroj lis’ten çıkınca Antoni kapılarda onunla
buluştu ve saldırgan kalabalığın arasından onu geçirdi. Güven­
li bir şekilde arabaya girmesini bekledikten sonra, “îyi misiniz
leydim?” diye sordu.
Nedenini bilmiyordu ama sorusu gözlerinin yanmasına se­
bep oldu. Birdenbire gözyaşlarını tutar oldu. Bunun için ağla­
mayacaktı. Henüz olmazdı.
Derin bir nefes aldı.
“Kızgın mı?”
Hades’in adını söylemesine gerek olmadığını biliyordu.
Antoni onun kimden bahsettiğini biliyordu.
“Onu görmedim,” dedi cyclop. “Fakat mutlu olmadığını
tahmin edebiliyorum.”
Persephone bunu biliyordu, o yüzden bu akşam yeraltına
gitmesinin hiçbir yolu yoktu. Cyclop’un, Apollo hakkında yaz­
masıyla ilgili detaylara girmemesine veya onu paylamamasına
müteşekkirdi. Eve gitmeden önce dışarıdan yemek almak için
Antoni’ye durmasını söylemesi dışmda yolculuğun çoğu ses­
sizlik içinde geçti.
Eve vardığında tek istediği sıcak bir banyo yaptıktan sonra
uyumaktı. Antoni’ye iyi geceler dileyip içeri girdi. Lexa ona
mesaj atıp Jaison’da olacağını haber vermişti. Sybil ve Leuce
mutfaktaki bar tezgâhının başına oturmuş, özgeçmişleri üze­
rinde çalışıyorlardı. Persephone kapıdan içeri girdiği anda Sy­
bil yerinden kalkıp onu kollarının arasına aldı.
Persephone çantasını ve yemek paketini yere bırakıp kâhi­
ne sarıldı. Leuce sandalyesinde dönüp ona anlayışlı bir şekilde
gülümsedi.
“Sanırım dün gece ipin ucunu biraz kaçırdık,” dedi Leuce.
Persephone keyifsiz bir kahkaha attı. Aynı anda hem içip
hem de çalışmaya son vermesi gerekiyordu.
“Üzgünüm,” dedi Sybil’e. “Seni dinlemedim.”

137
“Sorun yok,” dedi Sybil. “Onların hikâyelerini anlatmak
istediğin için seni suçlamıyorum. Sadece kimsenin sana inan­
mamasından nefret ediyorum.”
“Sırf bu yüzden yapmamamı söylediğini biliyorum,” dedi
Persephone ve Sybil’e bakmak için geri çekilirken biraz gü-
lümsedi. “Apollo senden güçlerini almış olabilir ama içgüdü­
lerin hâlâ on ikiden vuruyor.”
Sybil omzunu silkti. “Tarihin kadınlara nasıl davrandığını
biliyorum.”
Sybil, Persephone’nin çantasını ve getirdiği yemeği yerden
kaldırıp tezgâhın üzerine koydu.
“Eğer yemek isterseniz musakka aldım,” dedi başıyla ye­
mek paketini göstererek. “Ayrıca baklava da aldım... çünkü
zorlu bir gündü.”
Sybil yumuşak bir sesle kahkaha attı. “Elbette.”
“Sanırım banyoya gireceğim.”
I Sybil başını salladı. “Eğer konuşmak istersen burada olaca­
ğız,” dedi Leuce.
“Teşekkür ederim.”
Persephone karanlıkta komodinine doğru yürüdü, odasının
yerleşimine aşinaydı ve lambayı açtı. Banyoya adım atıp mü­
cevherini çıkardıktan sonra suyu açtı. Su akarken odasına geri
dönüp soyunmaya başladığı sırada gözucuyla bir şeylerin de­
ğiştiğini fark etti. Arkasını dönünce odasındaki Hades’in var­
lığıyla afalladı.
Persephone onu nasıl hissetmemişti?
Çünkü hissetmeni istemedi, diye düşündü anında.
“Lütfen devam et,” dedi Hades. Kısmen karanlıkta kalan
duvara rahat bir tavırla yaslandı. Gölgelerden doğmuşçasına
uyumlu görünüyordu. Elleri kumaş pantolonunun ceplerindey-
di ve ceketini çıkarmıştı. Siyah gömleğinin kollan kıvnlmış-
tı, üstten iki düğmesi açılmıştı, böylece kaslı kollan ve göğsü
gözler önündeydi.

138
Persephone’nin nefesi boğazında tıkandı kaldı. Onu her
gördüğünde ne kadar güzel göründüğünü mü düşünecekti?
Adamın yanan gözleri onun üzerinde gezinirken, Persepho­
ne birçok sebepten ona öfkeli olduğunu hatırlayıverdi. Elbise­
sini yukarı çekti ve Hades keyifsiz bir kahkaha attı.
“Hadi ama sevgilim. Bunları aştık, öyle değil mi? Senin her
santimini gördüm, her santimine dokundum.”
Persephone titredi çünkü ona ne kadar öfkeli olursa olsun
sözleriyle birlikte zihninde beliren düşüncelere engel olamadı.
Persephone, “Bu akşam da dokunacağın anlamına gelmi­
yor,” dediğinde Hades kaşlarını çattı. “Burada ne yapıyorsun?”
“Benden kaçıyorsun,” dedi Hades.
“Ben mi senden kaçıyorum?” dedi alayla. “Bu karşılıklı bir
durum Hades. Sen de ortada yoktun.”
“Sana alan verdim,” dediğinde Persephone gözlerini devir­
di. “Belli ki kötü bir fikirdi.”
“Bana ne vermen gerekiyordu biliyor musun?” dedi. “Bir
özür.”
Persephone banyoya yöneldi. Hades onu banyosundan alı-
koymayacaktı. Soyunarak suyun içine girdi. Neredeyse fazla
sıcaktı, suyun içine gömülürken vücuduna hafiften iğneler
batıyordu. Normalde vücudunu gererdi ancak bugün tuhaf bir
şekilde bilinci yerinde değildi, dizlerini göğsüne doğru çekti.
Hades peşinden gelerek banyo tezgâhına yaslandı, kollarım
göğsünde bağlarken ağzı da gergindi.
“Sana seni sevdiğimi söyledim.”
“Bu bir özür değil.”
“O sözlerin senin için hiçbir anlamı olmadığını mı söylü­
yorsun?”
Persephone dik dik baktı. “Eylemler, Hades. Bana Leu-
ce’tan bahsetmeyecektin.”
“Eğer eylemlerden bahsedeceksek dur da seninkileri konuşalım.”

139
Persephone suyun ısısına rağmen birdenbire üşüdüğünü
hissetti.
“Apollo hakkında yazmayacağına söz vermedin mi?”
Olanlar Persephone’nin eylemlerinin ötesindeydi -Sybil,
Leuce ve şarap tarafindan gaza gelmişti- fakat bunu söyleye­
mezdi. Sonuçlar değişmeyecekti. Sözünü bozmuştu.
“Yapmak zorunda kaldım.”
“Zorunda mı kaldın?” diye araya girdi tann. “Ültimatom
mu verildi?”
Evet, ültimatom verildi seni sersem!
Persephone cevap vermeyerek gözlerini kaçırıp dik bakış­
larını suya dikti. Eğer Hades’e uzun süre bakarsa gözyaşlarına
boğulacaktı. İçinde büyüyen çok fazla duygu vardı.
“Tehdit mi edildin?”
Yine sessizliğini korudu.
“Herhangi bir şeyin seninle bir ilgisi var mıydı?”
Hades’in sesinin kulaklarını tırmalamasından nefret etti.
Küvette ayağa kalkınca her yana sular saçıldı, askıda asılı du­
ran havluyu alıp göğsüne dayadı.
“Sybil benim arkadaşım ve hayatı Apollo tarafindan mah­
vedildi. Tanrının davranışını ifşa etmem gerekiyordu.”
Hades başını yana eğerken gözleri parladı. Göğsünde bağlı
duran kollarını çözüp ona doğru geldi. Hades eğilip ona yakla­
şırken Persephone’nin kalp atışları hızlandı.
Hiddetle fısıldayarak, “Ne düşünüyorum biliyor musun?”
diye sordu. Persephone geriye doğru bir adım atmak istedi, yap­
tığı şeyle yüzleşmek istemedi. Hades’e karşı nasıl misilleme
yaptığıyla da... “Bence senin için bunların hepsi bir oyun. Ben
tepeni attırdım, o yüzden sen de benim tepemi attırmak istedin,
bu mu yani? Göze göz, işte şimdi ödeştik.”
“Her şey seninle ilgili değil Hades.”
Hades belini kavrayıp onu daha yakına çekti. “Apollo hak­
kında yazmayacağına söz verdin.”

140
Persephone irkildi.
“Sözünün bir değeri yok mu senin?”
Sözleri canını yaktı. Boğazında beliren yoğun bir şeyi yuttu
ve dolan gözleriyle ona dik dik baktı. “Siktir git.”
Hades zalimdi. Piç kurusu gülümsedi.
“Seni siktneyi tercih ederdim sevgilim ama şu anda bunu
yapacak olursam bir hafta yürüyemezsin.”
Hades parmaklarını şıklatınca etrafındaki dünya değişti.
Onu âlemine ışınlamıştı. Yükselme Balosu’na hazırlanmak
için kullandığı süit odadaydılar; bu, Hades’in gelecekteki kra­
liçesi için inşa ettiği bir süitti. Hades’in onu kendi yatak odası­
na değil de bu odaya getirmesi bile çok şey söylüyordu.
Persephone onu itip uzaklaştırdı. Aralarındaki tek şey hav-
lusuydu.
“Sen az önce beni kaçırdın mı?”
“Evet,” diye cevap veren Hades çoktan ona arkasını dön­
müştü bile. “Apollo peşine düşecek ve seninle sadece ben ya­
lımdayken görüşebilir.”
“Bunu halledebilirim Hades.”
Nasıl yapacağını bilmiyordu ama yapacaktı. Demetri ona
iki seçenek vermişti: özür dilemek veya yakın zamandan bir
kurbanla röportaj yapmak. Bunlar boktan seçeneklerdi; fakat
diğer yedi kişiden biri onunla konuşmaya istekli olurdu belki.
Hades bunun önünü kapattı.
“Yapamazsın ve yapmayacaksın.”
Persephone çenesini havaya dikip ölüler Kralı’na kötü kötü
baktı. Işınlanmaya yeltendi ama hiçbir şey olmadı. Teninin he­
men yüzeyinde hiddeti fokurdadı.
“Beni burada tutamazsın.”
Ayaklarının altından beliren sarmaşıklar Hades’e doğru ya­
yıldı. Hades karanlık bir kahkaha attı, ağzının kenan küstah bir
gülüşle kıvrıldı.

141
“Sevgilim, benim âlemimde bulunuyorsun. Ben aksini söy­
leyene kadar buradasın.”
“İşe gitmem lazım Hades. Yukarda bir hayatım var.”
Hades hiçbir şey söylemedi.
“Hades!”
Hades yürümeye devam etti. Persephone onun canını yak­
mak istedi; çünkü bunların birini bile hissettiğini sanmıyordu,
öfkesi kaynayıp taştı, damarlarında ateş geziyormuş gibi his­
settiği sırada karo zeminden siyah dikenler fışkırıp zehirli yı­
lanlar gibi Hades’e doğru atıldı.
Fakat Yeraltı Tannsı’mn elini hafifçe sallayışıyla dikenler
küle döndü.
öyle basitçe, öyle hızlı şekilde yapmıştı ki...
Bu, Persephone’nin ona karşı büyü kullandığı onca seferde
Hades’in ona sadece... izin verdiği anlamına geliyordu. Güç­
süzlüğünün gerçekliği, tanrının aldınşsızlığı karşısında çok
sertti ve birden dengesini yitirdiğini hissetti.
Hades kapıya yaklaştığı sırada Persephone çatlak bir sesle
arkasından seslendi. “Buna pişman olacaksın!”
“Zaten oldum,” derken, Hades’in sesinde kedere benzer bir
tını vardı.

142
BÖLÜM 9
Zehrin Dokunuşu

Persephone yatakta oturup dizlerini göğsüne doğru çekti,


gözüne uyku girmiyordu. esi gereken çok şey vardı ve
hazır olup olmadığından veya ne yapması gerektiğini bildiğin­
den emin değildi. Yukarı Dünya ona öfke kusuyordu ve Hades
incinmişti.
Sözünün bir değeri yok mu senin?
Persephone onun bu kelimeleri öfkeyle söylediğini biliyor­
du; ancak ne zaman hatırlasa, aynı kesiğe tekrar tekrar sapla­
nan bir bıçak gibi göğsünü delip geçtiklerini hissediyordu.
Hades buna gerçekten inanıyor muydu? Güvenini yitirmiş
miydi?
Saati bilmiyordu ama penceresinin dışındaki karanlık son­
suz gibiydi. Persephone yataktan kalkıp sabahlığım üzerine
geçirdi ve dışan çıkıp bahçeye girdi. Çıplak ayaklannm altın­
daki taş patika serindi, yürüdüğü yerde çiçeklerin aromalı ko­
kusu onu takip ediyordu. Arada sırada durup kadife güllere ve
morsalkım söğütlere dokunuyordu.
Dışan çıkalı çok olmadan birden izlendiği hissine kapıldı
ve arkasını dönüp bakınca Hades’in yatak odasının dışında

143
durduğunu gördü. Kollarını balkon demirine dayamış duru-
yordu. Bu mesafeden bile her hareketini, aldığı her nefesi ta­
kip ettiğini biliyordu. Persephone onun ıstırap içinde olduğunu
umdu. Onun için yanıp tutuştuğunu umdu. Persephone’nin, bu
âlemde Hades’le geçirdiği zamanların hatırası olmadan gidebi­
leceği birkaç yer vardı. Bu bahçede peşine düşüp duvara daya­
yarak onunla sevişeli çok olmamıştı.
Persephone, onun şu anda bunu düşündüğünü umdu. Koru­
dayken aletini ağzına aldığında ağzının nasıl da sıcak olduğu­
nu düşünmesini umdu. Bacaklarının arasını ağzıyla tüketirken,
çok tatlı olduğu için onu nasıl övdüğünü hatırlamasını umdu.
Soğuk yatağında yalnız başına uyurken bunların hepsini dü­
şünmesini umdu.
Bir parçası onun peşinden gelmesini, karanlığın içinde be­
lirip onu ele geçirmesini istedi ama bu defa her şey farklıydı.
Hades’in öfkeli olması değildi konu, öfke, ceza demekti ve bu
genelde zevke yol açardı.
Acı çekmekse zaman demekti. Araya mesafe koymak de­
mekti.
Kollarını kendine sıkıca dolayıp ona arkasını döndü, pati­
kadan ilerlemeye devam ederek bahçenin derinliklerine doğru
gitti.
Bir ara odasma geri döndü. Uyuyakaldığını hatırlamıyordu
ama kapısının tıklatılmasıyla uyanıverdi ve Hekate yerleri sü­
püren, kırmızı cüppesi içinde içeri girdi.
“Günaydın tatlım!”
Peşinden gelen bir nymph elinde bir tepsi taşıyordu.
“Kahvaltı getirdim. Hadi yiyelim.”
Persephone balkonda Hekate’ye katıldı. Çeşit çeşit meyve­
ler, ekmekler, reçeller ve kahve getirmişti.
“Başka bir şey ister misiniz leydim?” diye sordu nymph.
Persephone, “Şey, hayır,” diye cevap verince eğilerek selam
verdikten sonra onları yalnız bıraktı.

144
Hekate derin bir nefes alıp, “Harika bir gün,” dedi. "Bu sa­
bah erkenden pratik yapabileceğimizi düşündüm.”
“Leuce’un geri döndüğünü biliyor muydun?”
“Ah hayır, Hades başımı belaya sokmayacak. Geri döndü­
ğünü biliyordum ve sana anlatmasını salık verdim. Yapmayı
veya yapmamayı seçtiği şey benim hatam değil.”
“Bana Leuce’tan bahsetsene,” dedi Persephone.
Hekate fincanı yan yoldayken donakaldı. En sonunda bir
yudum alıp, “Neyi bilmek istiyorsun?” diye sordu.
“Hades onu sevdi mi?”
Hiç tereddütsüz, “Seni sevdiği gibi değil,” dedi.
“Bana kendimi daha iyi hissettirmeye çalışma Hekate.”
X

“öyle yapmıyorum, ciddiyim. Ya da daha doğrusu ben ger­


çek olmayan bir şey söylemem. Hades ona değer verdi, evet.
Bence onu sevdiğine inandı. Aynca artık farkı bildiğini de dü­
şünüyorum.”
“Tamamen gafil avlandım.”
“Annenin de bunu umut ettiğinden eminim.”
“Annem mi?” Persephone, serasını darmaduman ettiğinden
beri Demeter’le ne konuşmuş ne de ondan bir haber almıştı
İtiraf etmesi gerekiyordu ki onu özlemiyordu.
“Ah evet, bunun her yanından leş gibi Demeter kokusu geli­
yor,” diyerek burnunu buruşturdu. “Başka kimin bir ağacı geri
nymph'e dönüştürme gücü var?”
Hades 'in, diye belirtmek istedi ama Leuce’u doğal formuna
geri getiren kişinin Hades olmadığını biliyordu.
“Niçin annem Hades’in âşığına iyilik yapsın ki?”
Hekate kahkaha attı. “Son sözü senin söyleyeceğini düşün­
medin herhalde, değil mi? Demeter seni Hades’ten ayn tutmak
için Kader Tannçalan’na kafa tutmaya yeltendi. Seni ondan
koparmak için her şeyi deneyecektir. Bunu biliyorsun.”

145
Persephone sessizdi. Annesinin buna dahi! olabileceğini ak­
lından bile geçirmemişti; ancak şimdi, Hekate bir şeyler söyle­
yince ilk düşüncesinin bu olmamasına şaşırdı.
Bir müddet sonra başını ellerine dayadı.
“Hades’in neden bana anlatmadığını anlamıyorum.”
“Erkeklerin ilk kuralı şudur Persephone; hepsi aptaldır.”
Persephone karşı çıkmaya yeltendi ama Hekate araya girdi.
“Hades’in kadim ve hayatın diğer tüm yönlerinde bilge ol­
masının onu bu aptallıktan muaf tutacağını düşünme bile. De­
ğil. Bana güven. Her şeyi görecek kadar uzun zamandır onun
yanındayım.”
“O bir aptal,” diyerek kabullendi Persephone. “Fakat... ben
de öyleyim.”
Hekate’nin bakışları yumuşadı. “Öylesin.”
Birlikte kahkahalarla güldüler. “Beni bir kokarcaya dönüş­
türecek misin?” diye sordu Persephone. Bunu şaka niyetiyle
sorsa da gözyaşlarının gözlerine battığını hissetti.
Tannça gülümsedi. “Hayır canım, zaten bir kokarcam var.”
Persephone yüzünü sertçe sildi. “Ah Hekate. Ne yapaca­
ğım? Hades’in canını yaktım. Düşünmedim... şey, hiç düşün­
medim. Ben öyle...”
“Canın yanmıştı,” dedi Hekate. “Hades de seni incitti. Bir­
birinizi incittiniz. Cevabı basit, özür dileyeceksin.”
“Yeterli gibi gelmiyor.”
“Yeterli. Yeterli çünkü birbirinizi seviyorsunuz.”
Persephone bir nefes aldı, özür dilemek. Bunu yapabilirdi.
“Tamam,” diyerek ayağa kalktı. “Nerede o?”
Hekate yerinden kalktı. “Biraz daha bekle. Apollo geldiğin­
de Hades’in öfkeli olmasını istersin,” diyerek göz kırptı. “Şim­
di bu acının birazını derse aktaralım.”
İkisi birlikte Hades’in sayısız meyve bahçesinden birine
gittiler. Persephone, bu âlemi ve engin arazilerini hâlâ öğreni-

146
yordu; fakat keşfettiği şeylerden biri Hades’in bir sebze-mey-
ve ağının olmasıydı: üzümler, zeytinler, incirler, hurmalar ve
narlar. Büyü Tanrıçası fazlasıyla geniş bir nar ağacının büyü­
düğü açıklığı seçti. Zümrüt rengi yapraklan ile dallanndan sar­
kan kan kırmızısı meyveleri arasında bir tezat vardı.
Ardından anlar geldi.
Persephone, “Bunlar ne cehennemden çıktı?” diye sorarak
suratına doğru atılan kanatlı iblisin birinden kaçtı. Bunlar hiç
de iyi anlar değildi.
Hekate neşeyle, “Onlan ben çağırdım,” dedi.
“Sen... ne yaptın?”
“Stresli durumlardayken büyü kullanmak kıymetli bir bece­
ridir Persephone.”
“Sence de yeterince stres altında değil miyim?”
“Zihnen öylesin,” diye cevap verdi Hekate. “İyi büyü kulla­
nan kişiler hem zihinsel hem de fiziksel stres altında çalışmayı
öğrenmek zorundadır.”
Bugün değil, demek istedi Persephone.
“Şey, ben iyi bir büyü kullanıcısı değilim.”
“Eğer bunu söylemeye devam edersen gerçek olacak.”
"İyi de gerçek zaten. Göremeyen tek kişi sensin. Hades bile
biliyor. Ona karşı büyü kullanacak kadar güçlü olduğumu dü­
şünmeme izin veriyormuş.”
Hekate’nin kaşları çatıldı. “Ne demek istiyorsun?”
Persephone ona dün gece dikenlerle olanlan anlattı,
“öyle çabasızca yaptı ki.”
“Hayatım. Hades’in kendi âleminde olduğunu hatırlamalı­
sın. Burada o herkesten güçlüdür.”
Bunun yardımı olmadı çünkü Hades’e karşı hep onun âle-
mindeyken büyü kullanmıştı. Bunun kendisini neden rahatsız
ettiğinden emin değildi. Herhalde bunu bir çeşit gelişme ölçü­
tü olarak kullanmıştı ve Hades, onun büyüsünü küle çevirmek

147
için kendi büyüsünü rahatça kullanınca da kırılgan özgüvenini
de büyüsüyle birlikte yok etmişti.
Hekate içini çekti. “Belki de çok ileri gittim. Anlar için
üzgünüm.’’
Hekate anlan kovaladıktan sonra alıştırma yapmaya odak­
landılar.
“Sana söylediğim şeyi hatırla,” dedi tannça. Persephone’yi
nar ağacının önüne getirdi. “Büyü şekillenebilir."
Persephone bunu hatırladı; etrafındaki bitkilerin, çiçeklerin
ve ağaçların içindeki hayatı hissetmeye başladıktan kısa süre
sonra Hekate bu sözleri söylemişti.
Hekate’yle büyü çalışmak, kendi başına çalışmaya hiç ben-
k zemiyordu. Tannça bu maharete kendini adamıştı ve talimatlan
konusunda titizdi. Persephone’ye bahçenin ortasındaki ağacın
narlarını olgunlaştırmasını söyledi. Narlar dallardan şarkı-
> < M yordu; renkleri yeşilimtırak bir sanydı ve hafiften kızarmaya
x J yüz tutmuşlardı. Yani gücünü toplayıp aktarma konusunda bir
kontrolü olduğunu kanıtlaması gerektiği anlamına geliyordu
Büyüsünü çağırırken zihninde Hekate’nin sözleri belirdi.
Kil olduğunu hayal et. Arzu ettiğin şeyin şeklini ver ve son­
ra... hayat ver.
Söylemesi yapmasından kolaydı.
Persephone damarlarında gezen büyünün sıcaklığını hisset­
ti. Güneşin altında ısınan su gibi avucunda toplandı ve gözle­
rini yumup büyüsünü olgun, kırmızı bir nar yapmak için kul­
landığını hayal etti.
“Mükemmel,” diye cesaretlendirdi Hekate.
Persephone derin bir nefes alıp gözlerini açtı. Ellerinde tut­
tuğu gücü göremese de hissedebiliyordu. Bu enerjiydi, etrafını
saran havayı doldurarak kollarındaki ve boynunun arkasındaki
tüyleri havaya kaldırıyordu.
“Şimdi büyünü hedefine yönlendir.”

148
Persephone, Hekate’nin talimat verdiği şeyi yaparken avuç­
larından çıkan büyü ellerini soğuk terle kaplı halde bıraktı. Bü­
yüsü ağaca ulaşınca narlar şişmeye ve kararmaya başladı.
“Evet!” Persephone başarısının heyecanıyla zıpladı.
Fakat meyve büyümeye devam etti.
Ve büyüdü.
Ve büyüdü.
Hayır.
“Siper al!” Hekate, Persephone’nin elini tutup onu yakında­
ki bir ağacın arkasına çekti.
Bir saniye sonra, birkaç narın gürültülü bir şekilde patladı­
ğını duydu. Persephone bakmak istemese de ağacın arkasından
göz attı. Koru kırmızıyla kaplıydı. Kan gölü gibi görünüyordu.
Omuzlan yenilgiyle çöktü.
“Çok fazla güç kullandın,” dedi Hekate.
Persephone kendine kızarak, “Sanırım zaten o kadarı bariz
Hekate,” diye patladı.
Cadılık Tanrıçası, Persephone’nin patlamasından hiç etki­
lenmişe benzemeden gülümsedi. “Bunu bir yenilgi olarak dü­
şünme canım. Ancak gücünü kontrol etmekteki başarısızlığına
bakarak gerçekten ne kadar güçlü olduğunu öğreneceğiz.”
Fakat Persephone güçlü olduğunu hissetmiyordu ve bunu
söyledi. “Bitkileri büyütüp öldürebiliyorum. Tannlar için bun­
lar ucuz numaralar.”
“Şu an için,” diyerek ona katıldı Hekate. “Fakat bu, diğer
güçlerinin doğmayacağı anlamına gelmez.”
Persephone dudaklarını büzdü. Sybil dairesine geldiğinden
bu yana, ara ara duygulan sezdiğini düşündü.
“Canım, senin içinde karanlık var ve sadece yüzeyine do­
kunduk.”
Omurgasından yukan bir ürperti tırmandı. Bu sözleri ilk du­
yuşu değildi.

149
Karanlığı tatlı dille içinden çıkarmama izin ver. Onu şekil,
lendirmene yardım edeceğim.
Hades vücudunu içeriden ve dışarıdan ilk defa keşfe çık­
madan hemen önce bu kelimeleri söylemişti. O zamanlar neyi
kastettiğini anlamamıştı, Hekate’nin şu anda neyi kastettiğini
de bilmiyordu ve sormak istemediğine karar verdi.
“Bu karmaşayı düzeltebilir misin?” diye sordu Hekate’ye.
Ağacın dallarından, altındaki çiçeklerin üzerine yoğun posalar
damlıyordu. Bahçe, savaş meydanına benziyordu.
“Yapabilirdim,” dedi Hekate. “Fakat daha sonrası için vere­
cek dersim olmazdı.”
“Bunu benim düzeltmemi mi istiyorsun?” Persephone ge­
rek olmadığını bilmesine rağmen kollarını uzatıp önlerindeki
felaketi gösterdi. “Olmasını engelleyememişken onarabilece­
ği mi sana düşündürten şey ne?”
“Eğer kendi başına yapabileceğini düşünseydim bu bir ders
olmazdı,” diye cevap verdi tanrıça.
Persephone köpürdü.
Bir gün, büyüsünün ortaya çıkmasını engellediği için anne­
sini bir leş çiçeğine çevirecekti.
“Endişe etme hayatım. Kendini öğrenirken gücünü de öğre­
neceksin,” diye söz verdi.
Birlikte saraya geri döndüler. Bir müddet Hades ve Apol­
lo konularından uzak durabildiler; çünkü baldıran otundan bir
bahçeye denk geldiklerinde Hekate bu yürüyüşü bir ders anı
olarak gördü.
“Bir noktada sana zehir sanatını öğreteceğim,” dedi Hekate.
“Her leydinin sahip olması gereken, işe yarar bir yetenektir.”
Persephone, Hekate’ye tereddütle bir bakış attı.
“Zehirlemeyi işe yarar bir yetenek olarak görmüyorum
Hekate.”
“Gizli bir şekilde öldürmen gerektiğinde öyle görürsün.”

150
“Peki, ne zaman gizli bir şekilde öldürmen gerekir?”
Hekate omzunu silkti. “Çeşit çeşit dun III lar var: kadınlara
ve çocuklara istismarda bulunanlar, seks işçisi yapmak için ka­
çıranlar, tecavüzcüler... liste uzayıp gidiyor.”
Hımm, belki de Hekate ’nin bildiği bir şeyler vardı.
Bir süre sessizlik içinde yürüdüler. Persephone zehrin ma­
lum bir tann üzerinde yararlı olacağım düşünürken, “Hades’in
Apollo’ya karşı ne garezi var?” diye sordu.
Persephone kendisinin ondan neden hoşlanmadığım bili­
yordu elbette ama Hades’in hiddeti onunkini de aşmışa ben­
ziyordu.
Sonra ekledi. “Ona sormamı söyleme sakın.”
Hekate ona gülümsedi. “Sanırım bütün tanrıların birbirle-
riyle alıp veremediği neyse o var. Geçmişleri ve eylemleriyle
ilgili bilgileri var.”
Hekate duraksayıp Persephone’ye baktı.
“Hades zor biri gibi davranmaya çalışmıyor. Senin için kor­
kuyor. Apollo’nun... intikamı acımasızcadır.”
“Biliyorum.”
“Bilmiyorsun,” diye karşı çıktı Hekate ve Persephone onun
ses tonuyla şaşkınlığa uğradı. “Eski çağlarda o ve kız kardeşi
on dört çocuğu öldürdü. Çocuklar masumdu. Onları gocundu­
ran şey, çocukların annesi Niobe’nin tanrıların annesi Leto’dan
üstün olduğunu iddia etmesiydi.”
On dört çocuk mu? ı nya bu iki tanrıyı nasıl cazip bulu­
yordu?
II
Söylemek manasız ama A llo öngörülemez biri ve Hades
işi şansa bırakmak yerine seni buraya, kendi âlemine getirdi.
Böylece Af llo’nun yapacağı herhangi bir şey ölüler Tann-
sı’na ilân edilen bir savaş olarak görülecek. Apollo atılgan ola­
bilir ama aptal değil. Hades’in düşmanı olmasını istemez.”

151
Persephone farklı türden bir dehşet hissetmesine rağmen
bunu sorduğuna memnundu.
Saraya geri dönüp akşam yemeklerini yediler ve yaz gündö-
nümü kutlamalarının ince detaylarım konuştular.
Persephone şarabından bir yudum aldığı sırada Hekate,
“Yeni bir taç yapılmasını söyledim,” dedi. Persephone içtiği
yudumu bardağa geri fışkırttı.
“Üzgünüm. Ne?”
“lan çok heyecanlı.”
Persephone dik dik baktı. Elbette lan’ı buna katacaktı. Ruh,
usta bir demirciydi, ölmeden önce kalkanlar ve silahlar yapı­
yormuş ve Artemis’in lütfü da üzerindeymiş. İşte onu öldürten
de bu lütuf olmuş. Ruh, şimdi bu yeteneklerini yeraltı için gü­
zel, çetrefilli şeyler yapmak için kullanıyordu; sokak lambalan
ve bahçe kapılarıyla birlikte nadiren de taç yapıyordu.
“Başka bir taca ihtiyacım yok Hekate. lan’m benim için
yaptığı çok güzel. Gündönümü kutlamasında onu takabilirim.”
Aslında ne düşündüğünü söylemedi. Taç takmak çok had­
dini bilmezceydi. Hades şu anda onunla konuşmuyordu; onu
hâlâ kraliçesi olarak istediğinden nasıl emin olabilirdi?
“Takabilirdin ama yeni bir taneye sahip olacakken neden
takasın?”
Persephone iç geçirdi. “Keşke bana sorsaydın.”
“Sormamayı seçtim,” dedi Hekate. “Şimdi, elbiseye gelir­
sek. Siyah bir şey düşünüyordum...”
Hekate, Persephone’nin kıyafetiyle ilgili fikrini açıklamayı
sürdürdü. Tanrıça onu yarım kulakla dinledi; aklı Apollo, kız
kardeşi ve Hades ile ilgili hikâyeye kayıp duruyordu. Apol-
lo’yla ilgili araştırmaları sırasında geçmişindeki diğer hikâ­
yeleri kontrol etmek hiç aklına gelmemişti. Tanrının suçlan
kesinlikle sonu gelmeyen ve vahşiyane şeylerdi. Hades dahi
onun intikamını önleyebilir mi diye merak etmeden duramadı.

152
Akşam yemeğinden sonra süit odasına tek başına geri dön­
dü. Bu odayı inşa ettiği için Hades'e küfretmeye başladı. Kim
karısını sarayının diğer ucuna yerleştirirdi ki? Bu çok... modası
geçmişti!
Sen karısı değilsin, diye düzeltti kendini. Sen onun... sev-
gilisisin.
Belki.
Emin olamazdı. Dün gece onu balkondan izlediğinden beri
Hades’i görmemişti, öncesinde onu aramaya yeltense de sara­
yın hiçbir yerinde bulamamıştı. Persephone’den uzak durdu­
ğuna hiç şüphe yoktu. Persephone’nin sorulan ve talepleri var­
dı. îşi konusunda ne yapması gerekiyordu? Demetri’ye onun
nerede olduğunu haber vermiş miydi? Peki ya Lexa, Sybil ve
Leuce’a?
îçi daha da karardı ve kendini yine dışanda, solan ışıkta
Yeraltı Dünyası’nı keşfederken buldu. Bezginliği etrafındaki
çiçeklerin tomurcuklanmasına ve çimenlerin uzamasına sebep
oldu. Bundan nefret etti. Cidden herkesin takip etmesi için ar­
dında bir yol bırakıyordu.
Kayalık tepeleri ve yosunlu vadileri geçerek yürüdü, en so­
nunda kendini bir uçurumun kenarında, gri bir okyanusla karşı
karşıya buldu.
Rüzgâr saçlarını savurup sıcak basmış yüzünü serinletti,
îçi hâlâ fokurduyordu. Kendini çok öfkeli hissetti; Apollo’ya
öfkeliydi, Hades’e öfkeliydi ve tanrılar bilir ne kadar süre o
süitte tıkılı kalacağı için öfkeliydi. Bu, Hades’in ceza anlayışı
mıydı? Persephone’yi âleminde bırakıp ondan ne olursa olsun
kaçmak? Bundaki rolü için hiç de üzgün görünmüyordu.
Kolundan bir gül fırlayınca sakinleşmesi gerektiğine karar
verdi. Tomurcuk büyürken acı vericiydi ve çekip kopardığında
sızısıyla çığlık attı. Yaradan kan fışkırdı.
Bu işkence, diye düşündü.

153
Elbisesinden bir parça kumaş koparıp becerildiği kadar sı-
kıça koluna sardı, ardından yere oturdu, önce aşağıdaki kıyıya
çarpan denizin sesine, yüzüne çarpan rüzgârın hissine, havada­
ki kül ve tuz kokusuna odaklandı. Ardından gözlerini kapatıp
derin nefes alarak ciğerlerini aynı kokuyla, aynı rüzgârla, aynı
seslerle doldurdu. İçinde de okyanus gibi hissedene kadar de­
vam etti, ileri geri sallanarak sıcak dalgalar tarafindan kucak-
landığını hissetti.
öfkesi, gerginliği ve acısı parçalandı.
Bugün ilk defa kendini sakin, derli toplu, zihni netleşmiş
hissetti.
Gözlerini açtığında hava karanlıktı ve bililerini endişelen-
dirmeye başlamadan önce saraya geri dönmesi gerektiğini bili-
yordu; ancak gitmek için kalkınca, büyüsünün yarattığı yolun
silindiğini gördü.
Yine de kendi başma başarabileceğini düşünerek geldiği­
ni düşündüğü yöne doğru yola koyuldu. Bir süre yürüdükten
sonra kaybolduğunu fark etti. Bitkin düştüğü ve ışmlanamadı-
ğı için bir ağacın altında yer bulup oturdu, yere kayıp olduğu
yerde uykuya daldı.
Hades'in sıcaklığıyla uyandı. Onu kollarına alıp göğsüne
yaslarken kokusu burnunu doldurdu. Havadaki değişim saye­
sinde ne zaman ışınlandıklarını anladı. Eğer bu kadar bitkin -bu
kadar uyku sersemi- olmasaydı yüz ifadesini görmek için göz­
lerini açardı. Aslında gözlerini açmak istedi; çünkü yüreğinin
Hades’in ona nasıl baktığını görmeye ihtiyacı vardı... fakat
yapamadığını gördü.
öyle yorgundu ki.
Neden bu kadar yorgundu?
Hades uzun bir süre boyunca onu tuttuktan sonra örtü yığı­
nının üzerine yerleştirdi. Alnına bir öpücük kondurdu ve Per­
sephone’nin teninden içine sıcaklık sızıverdi.
Başka hiçbir şey hatırlamadı.

1S4
BÖLÜM 10
Müzik Tanrısı

Persephone gözlerini açtığında fark ettiği ilk şey siyah, ipek


çarşaf oldu. Elini örtüye sürerken alnı kırıştı. Hades’in odasına
nasıl gelmişti? Onu yanında bulabileceğini düşünerek döndü
ama yatak boştu. Sonra bir bardağın tıkırtısını duydu ve gözle­
rini Hades’in barına doğru çevirdi.
Barın önünde Hermes duruyordu ve çıkardığı sesle dona-
kalmıştı, onu uyandırıp uyandırmadığını görmek için dönmüş
ona bakıyordu.
“Hermes?” diye sordu.
Kurnazlık Tanrısı tamamen ona doğru döndü, elinde kehri­
bar rengi sıvıdan bir sürahi ve bir de bardak vardı. “Üzgünüm
Sephy. Bir içkiye ihtiyacım vardı.”
“Burada ne yapıyorsun?” diye sorarken yatakta oturdu.
“Burada ne mi yapıyorum? Sen dün gece ne yapıyordun?”
Persephone’nin kaşları hafifçe çatıldı. “Ne demek istiyorsun?”
Hermes başını yana yatırdı. “Gerçekten hatırlamıyor musun?”
“Yürüyüşe çıktım,” diyerek omzunu silkti.
“Ne yürüyüştü ama,” diyerek azarladı Hermes. “Hades ka­
fayı sıyırdı. Seni hiçbir yerde bulamadı da hissedemedi de.
Onu hiç o kadar...”

155
“öfkeli?”
Hermes ona akıl sağlığını sorgular gibi baktı.
“Hayır, çıldırmış halde görmemiştim. Burası Yeraltı Dün­
yası. Onun bölgesi. Başına kötü bir şey geldiğini düşündü.
Seni aramak için yeraltmdaki her tanrıyı -ve beni- çağırdı.”
“Ben sadece... kayboldum. Aklımı toplamak istedim. He­
kate ’nin yapmamı söylediği gibi biraz meditasyon yaptım ve
bitirdiğimde hava kararmıştı. Geri dönüş yolumu bulamadım.
Kimseyi endişelendirmek niyetinde değildim. Sadece yalnız
olmak istedim.”
“Şey, keyfini çıkarsaydın; çünkü yakın gelecekte Hades’in
seni gözünün önünden ayıracağını sanmıyorum.”
Persephone tek kaşını kaldırdı. “Yani şu andaki gibi mi?”
“Ben bebek bakıcılığı yapıyorum,” derken neredeyse gurur­
luydu. Persephone gözlerini devirdi.
! “Peki, niçin bakıcılık yapıyorsun?”
“Çünkü Apollo burada.”
Persephone donakaldı ve hatasını fark eden tannnın yüzü­
nün rengi attı.
“Ne?”
“Apollo burada mı dedim? Yolda, geliyor demek istedim.
Kesinlikle burada değil. Hades taht odasında onunla sensiz gö­
rüşmüyor. .. siktir.”
Persephone yataktan fırlamıştı bile.
“Persephone!” Odadan çıkarken Hermes peşinden seslendi.
“Sephy! Hemen buraya geri dön! O saçla kimse seni ciddiye
almayacak!”
Onu görmezden gelerek taht odasına doğru yürüdü, gider­
ken mermer zeminde ayaklan kayıp duruyordu. İçeri daldığın­
da Hades ve Apollo’yu karşı karşıya dururken buldu. Ne ikiliy­
di ama... Gölge ve ışık, mermer savaş alanında karşılaşıyordu.

156
Apollo fani formunda güzeldi. Çocuksu, atletik ve Hades’in
cüssesinden ufaktı. Koyu buklelerinin üzerinde bir taç vardı,
eğer bu kadar öfkeli görünmeseydi ona gençlik cazibesi kata­
bilecek kare bir çeneye ve gamzelere sahipti.
öte yandan Hades’te işlenmemiş, ilkel bir erkeksilik vardı.
Apollo’ya tepeden bakarken saçtan karanlığın bir halesi
gibiydi. Hades’in yüzünde, bakımlı sakalı veya ısmarlama
takım elbisesiyle alakası olmayan bir olgunluk vardı. Bu
olgunluk gözlerindeydi; ömürlük çatışmalar görmüş olan kara,
dipsiz gözlerinde.
Persephone içeri girince iki tann da ona döndü.
“Demek fani oynamaya geldi,” dedi Apollo.
Hades, Persephone’nin omzunun üzerinden, peşinden içeri
giren Hermes’e dik dik baktı. Tann, Hades’in kızgınlığını sa­
vuşturmak için ellerini havaya kaldırdı.
“Ne? Kendisi tahmin yürüttü!”
Hades yeniden Af llo’ya döndü. “Anlaşma tamamlandı.
Ona dokunmayacaksın.”
“Ne anlaşması?” dedi Persephone.
İki tann da tekrar ona baktı, Apollo keyifli, Hades kızgındı
ama Persephone umursamadı. Hades’in onu Apollo’dan
uzakta, güvende tutma isteğini anlasa da Persephone’yi bu ko­
nuşmanın dışmda bırakamazdı. Bunu o başlatmıştı, söyleyecek
şeyleri vardı ve Apollo onu dinleyecekti.
“Âşığın bir anlaşma yaptı,” dedi Apollo. Âşık kelimesini
söyleme biçimi teninde tamamen yanlış şekillerde gezindi.
Persephone’nin bu kelimeyi daha da az sevmesine sebep oldu,
belki de bununla bağdaştırdığı saygısızlığı hissettiği içindi.
Sanki Persephone kısa süreli, gelip geçen bir şeymiş gibi...
Onsuz gerçekleştirilen bu toplantı da kendisine bu şekilde his­
settirmişti.

157
“Karalayın yazın... için seni cezalandırmamayı kabul et.
tim. Ve bunun karşılığında Hades, bana gelecekte bir gün ger
çekleştirmek üzere bir iyilik teklifinde bulundu.”
Hermes ıslık çaldı. “Hay lanet Seni gerçekten seviyor Sephy.”
Hepsi Hermes’e dik dik baktı.
Hades’in, Apollo’ya iyilik teklifinde bulunması çok büyty
bir şeydi. Tann resmen herhangi bir şeyi isteyebilirdi ve Ha-
des gerçekleştirmek zorunda kalırdı. Midesinin orta yerine bir
düğüm yerleşti ama bu suçluluk değildi, dehşetti. Hades böy|e
kıymetli bir şeyi niçin önce ona söylemeden teklif etmişti?
Çünkü bunun seni korumanın tek yolu olduğunu düşündü,
diye geçirdi aklından. Ve sen yapmasına izin vermezdin.
“Bunu kabul etmeyeceğim," diyerek Apollo’ya baktı.
“Seçme lüksün yok, fani.”
Persephone’nin gözleri yandı ve büyüsünü bastırmak için
Hades’in büyüsünün yükseldiğini hissetti. Buna minnettardı.
Eğer Apollo onun bir tannça olduğunu öğrenirse ona karşı
elinde bir koz olurdu ve intikamcı geçmişine bakılırsa bunu
kullanırdı.
“Yazıyı yazan kişi benim,” dedi. “Anlaşman benimle olmalı."
“Persephone.”
Hades adını dişlerini sıkarak söyleyince Apollo başını geri­
ye atarak güldü.
“Sen bana ne teklif edebilirsin ki?”
Persephone yumruklarını sıktı, tırnaklan avuçlanna battı.
“Arkadaşımı incittin,” dedi tıslamasına.
“Arkadaşın her ne yaptıysa cezayı hak etmiştir, yoksa bu­
lunduğu o duruma düşmezdi.”
Hangi arkadaşını incittiğini bile bilmiyor gibi görünmesi
Persephone’yi öfkeden kudurttu.
“Yani arkadaşımın senin âşığın olmayı reddetmesi cezalan­
dırmasını gerektiriyor, öyle mi?”

158
llo donakaldı ama yüzü ifadesizdi.
Persephone devam etti. “Sırf seninle yatmayı kabul etmediği
için onun geçim kaynağını elinden aldın. Bu delice ve acınası.”
“Persephone,” diye uyardı Hades.
“Sen sessiz ol!” diye patladı Persephone. Hades’in dudak­
larından adını duymaktan usanacağını asla düşünmezdi ama şu
anda çenesini kapatmasını istiyordu. “Beni bu konuşmaya da­
hil etmemeyi seçtin. Ne düşündüğümü açıkça söyleyeceğim.”
Tanrının dudakları gerildi ve gözleri alev aldı. Hades’in
hüsranının teninin altında fokurdadığını hissedebiliyordu.
Kendi tenini karıncalandırıyordu.
Hermes kahkaha atıyordu. Persephone onu görmezden ge­
lip Apollo’ya döndü.
“Sadece geçmişteki âşıkların hakkında yazdım. Sybil’e
yaptığın şeye dokunmadım bile. Eğer onun cezasını kaldır­
mazsan her şeyini ortaya sererim.”
Sessizlik oldu, ardından Apollo gözlerini kısarak güldü.
“Ateşli, küçük bir fanisin. Senin gibi biri işime yarayabilirdi.”
“Biraz daha konuşursan yeğenim, onun tehdidinden kork­
mana gerek olmayacak çünkü seni parçalara ayıracağım.”
Apollo, Hades’e tatsız bir bakış attı, ardından gözleri çabu­
cak Persephone’ye döndü. Persephone de üsteledi.
“Ee?”
Apollo uzun bir an boyunca ona baktıktan sonra dudakla-
nnda Persephone’nin midesini düğüm düğüm yapan ufak bir
gülümseme belirdi. “Pekâlâ. Küçük arkadaşının güçlerini geri
vereceğim ve Hades’in iyiliğini de alacağım ama sen de benim
hakkımda tek bir kelime daha yazmayacaksın, ne olursa olsun.
Anladın mı?”
Persephone çenesini havaya kaldırdı. “Sözler bağlayıcıdır
ve sana, kabul edecek kadar güvenmiyorum.”
Apollo kıs kıs güldü. “Ona iyi öğretmişsin Hades.”

159
Müzik Tanrısı, Persephone’ye doğru bir adım atma cüretim
gösterdi. Persephone, Hades ve Hermes’in kasıldığını sezdi
Havadaki gerilim öyle yoğundu ki Persephone nefes alamadı
Apollo eğilip yüzünü onunkine yaklaştırdı -tanrının gözlen
mavinin en güzel tonunda olmasına rağmen- artlarında tekin
olmayan bir şeyler vardı. Kusmak istemesine sebep oldu.
“Dur da sana şöyle anlatayım, benim hakkımda tek bir keli-
me daha yazacak olursan sevdiğin her şeyi yok edeceğim. Sev­
diğinin bir tann olduğunu düşünmeden önce sana hatırlatınm
ki elimde onun iyilik borcu var. Eğer ebediyen ayn kalmanızı
istersem yapabilirim.”
Bu, Persephone’nin omurgasından aşağı korkunun soğuk­
luğunu gönderdi. Tehdidin gerçekliğini sorgulamak için Ha-
A
des’e göz attı. Aşığının ifadesi ona gerçek olduğunu söyledi.
“Dikkate alındı,” dedi dişlerinin arasından. Tann doğruldu.
“Şimdi seni uyaracağım Apollo.” Hades’in sesinde hidde­
tin keskinliği vardı, Persephone’nin ruhunda hissettiği şidde­
tin vaadiydi. “Eğer Persephone’ye herhangi bir zarar gelecek
olursa, iyilik borcum olsun ya da olmasın, seni ve sevdiğin her
şeyi kül edip gömerim.”
Apollo soğuk bir şekilde gülümsedi. “Sadece beni gömmen
gerekir Hades. Artık sevdiğim hiçbir şey yok.”
Apollo ardında kör edici bir ışık bırakarak ortadan kay­
boldu. Taht odası sessizliğe gömüldü; Persephone, Hades’le
yüzleşmekte tereddütlü olduğunu fark etti. Hades’in planlarını
mahvetmişti ve başka bir tannnın önünde ona kasten itaatsizlik
etmişti.
“Şey, bu daha iyi gidebilirdi,” dedi Hermes, keyifli olduğu
barizdi. Persephone onun ses tonuyla irkildi, Hades’in mem­
nun olmayacağını biliyordu.
Hades dişlerini sıkarak, “Sen neden hâlâ buradasın?” diye
sordu.

160
Persephone, “Bana bakıcılık yapıyor ya,” diye patlayıp ona
dik dik baktı. “Yoksa unuttun mu?”
Hades olup biten şeylere kızgın olabilirdi ama Persephone
bunun için onu suçluyordu. Son birkaç günü, Apollo’yla yapa­
cağı konuşmayı anlatmak yerine onu görmezden gelerek geçir­
mişti. Hem konuşmaları konusunda daima ısrarcı olan o değil
miydi? Fırsatını yakalarsa arkadaşı için savaşmak istemeyece­
ğini nasıl düşünebilirdi?
“Nasıl olur da kraliçen olmamı istediğini söylerken, bana
dengin olarak davranma fırsatın olduğunda tamamen sıçıp ba­
tırabilirsin? Sözünün bir değeri yok mu senin?”
Bu sözlerle şaşkınlık yaşayan Hades’in gözleri büyüdü.
Persephone’nin indirmek istediği darbe de buydu. Hades’e ar­
kasını dönüp Hermes’in koluna girdikten sonra uzun adımlarla
taht odasından çıktı.
“Bunu yaptığına göre gerçekten hanımefendi taşakların ol­
malı Sephy,” dedi Hermes.
Tannça kaşlannı çattı. Taşaktı olmak gerekebilirdi ama
kendini daha iyi hissetmesini sağlamadı.
Kaşlannı çatarak, “Bu gidişle asla banşmayacağız,” dedi.
“Ah, bundan cidden şüpheliyim,” dedi Hermes. “Hades’in
seni becermeden o kadar uzun süre beklemeye istekli olduğu­
nu sanmıyorum.”
Persephone ona dik dik baktı. “Her şey seksle ilgili değil
Hermes.”
“Hayır, ilgili. Bunu terbiyesizlik etmek için söylemiyo­
rum.” Duraksayıp güldü. “Şey, yani biraz. Aslında söylemeye
çalıştığım şey, Hades’in seni sevdiği. Dün gece onu görmedin.
Seninle konuşmamaya fazla dayanamaz. Seni kaybetmekten
çok korkuyor.”
Hermes’in haklı olmasını umdu. Hades’e ettiği son sözlere
rağmen onun yanından ayrılmayı hiç istememişti ve yanından
ayrılmak kalbini acıtmıştı.

161
Hermes öğleden sonranın çoğunda onunla kaldı ve Aspho.
del’de bir piknik için Hekate’yle ona katıldı. Cerberus, Typhon
ve Orthrus ile oynayıp ruhlarla sohbet ettiler. Tüm bunlar bi-
tince Persephone, Hades'in ona armağan ettiği korulukta bir
başına teselli buldu.
Hades'in çalışmasına hayret etti.
Persephone’nin ormanında yer mor ve beyaz çiçeklerden
bir denizle kaplıydı. Tepesindeki gümüş yapraklardan sığınak
öyle gürdü ki Hades’in tuhaf günışığı içeri sızmıyordu bile.
Güzel ve uhreviydi.
Hepsi de bir illüzyondan ibaretti.
Hades’in, yeraltı üzerindeki büyüsünü kaldırmasına, ıssız
ve çorak araziyi açığa çıkarmasına tanık olmuştu. Manzara
kendisi için şok edici olsa da tannnın yeteneklerine hayran
kalmıştı. Büyüyü böyle iplik gibi işleyip külü, dumanı ve
ateşi tatlı kokulu, canlı renkli ve muhteşem bir araziye nasıl
dönüştürebiliyordu?
Koruda pervane çiçeği ve beyaz alev çiçeğinin olduğu bir
yer bulup kurumuş bir kısmın olduğu yere oturdu. Derin bir
nefes alıp gözlerini kapattı ve meditasyona başladı. Hekate’nin
talimat verdiği gibi nefesine odaklandı, ardından kanının da­
marlarında akışına ve teninde hissettiği yaşamın baskısına
odaklandı. Önündeki kel bölgenin yaşamla dolup taştığını
hayal etmeye çalıştı ama gözlerini açtığında orada hiçbir şey
yoktu. Omuzlan çöktü ve başansızhğının ağırlığını omuzla-
nnda hissetti.
Havada Hades’in kokusu belirdi ve aniden etrafını sardı:
göğsü sırtında, kollan kollanndaydı, bedenini bacaklarının
arasına almıştı. Sıcaklığı da tıpkı karanlığı gibi yoğun ve teskin
ediciydi. Persephone bunun tarafından tüketilmek istiyordu.
“Büyü mü çalışıyorsun?” diye sordu Hades.
“Daha çok başansız oluyorum,” diye cevap verdi.

162
Hades nefes verirken kahkaha attı. "Başarısız olmuyorsun,
öyle çok gücün var ki.” Adamın sesiyle titreyen Persephone
ona inanmak istedi. O şehvetli sesle söylediği her şeye inan­
mak istedi.
«ı
öyleyse neden kullanamıyorum?”
<4
Kullanıyorsun,” dedi Hades.
“Doğru şekilde... değil.”
“Büyünü kullanmanın doğru bir yolu var mı ki?”
Persephone cevap vermedi. Cevabı olmadığı için değil, Ha­
des’in sorusuyla canı sıkıldığı içindi. Elbette büyü kullanma­
nın doğru bir yolu vardı.
Tann kıs kıs gülerken parmaklannı Persephone’nin bileğine
hafifçe sardı. “Durmadan büyünü kullanıyorsun: kızdığında,
tahrik olduğunda...” Hades’in dudakları teninden bir milim
uzaktı. Dönüp onu öpmeyi ne kadar çaresizce istese de direndi.
Sessizce, “O büyü değil,” diye cevap verdi.
«ı
O zaman büyü ne?” diye sordu Hades.
cc
Büyü...” Titrek bir solukla kelimeyi aradı. “Kontroldür.
Hades güldü. “Büyü kontrolle olmaz. Büyü tutkuludur, dışa
vurur. Ne kadar uzmanlaşırsan uzmanlaş duygularına tepki verir.
Hades ellerini hareket ettirip onun ellerini tuttu.
Persephone yutkundu.
Hades, “Gözlerini kapat,” diye fısıldadı.
Kapattı.
“Bana hissettiğin şeyi söyle.”
Tahrik olmuş hissediyorum, diye düşündü.
“Ben... sıcak hissediyorum,” dedi onun yerine.
Sesinin tonunun Hades’i eğlendirdiğini biliyordu.
“Ona odaklan,” dedi Hades. “Nereden başlıyor?”
“Aşağıdan,” diye cevap verirken ısıya rağmen titredi. “Kar­
nımdan.”
“Besle onu,” dedi nefes nefese.

163
Persephone, onu çiçeklerin arasına itip zevk verdiğini
düşünerek Hades'in dediğini yaptı. Başta şaşkınlığa uğrardı
ama gözleri o kara, için için yanan hale bürünür ve kontrolü
ele almaya çalışırdı.
Fakat Persephone izin vermezdi. Onu ağzına ahr, Hades
yerinden kalkana kadar orada tutardı ve sonra aletinden akan
meniyi yalardı. Hades onu öpünce dudaklarından kendi tadını
alırdı.
Bu düşünceler içini ateşle doldurduğunda, “Şimdi nerelerin
sıcak?” diye sordu Hades.
“Her yerim,” diye cevap verdi.
“Şimdi o sıcaklığın ellerinde olduğunu hayal et,” dedi daha
hızlı bir şekilde. “Parladığını hayal et. Çok parlak olduğu için
zorlanarak bakabildiğini hayal et.”
i Persephone onun dediğini yapıp avuçlarına hücum eden
ısıya odaklandı. Hades’in ellerinin ağırlığını avuçlarında his­
settiği için bunu yapmak daha kolaydı. Elleri onu olduğu yerde
tutuyordu.
“Şimdi o ışığın solduğunu ve gölgelerin içinde yarattığın
hayatı gördüğünü hayal et.” Hades fısıldarken dudaklarını ku­
lağına değdirdi. “Aç gözlerini Persephone.”
Gözlerini açtığında hayal ettiği pervane çiçeği ile alev çi­
çeğinin ışıl ışıl, beyaz görüntüsü ellerinin ortasında belirmişti.
Çok güzeldi.
Hades, Persephone’nin ellerini çorak toprağa doğru yön­
lendirdi ve Persephone büyüyü yere değdirdiği anda çiçeğe
dönüştü.
Persephone gerçek olduğundan emin olmak için ipeksi yap­
raklardan birine dokundu.
“Büyü dengedir; biraz kontrol, biraz da tutku. Dünyanın
döngüsü böyle.”

164
Persephone başını ona doğru eğmesine rağmen Hades’i tam
olarak göremedi. Sakalı yanağını çizdi. Aralarındaki sessizlik
uzadı, teninin her parçası açık bir sinir ucu gibi hissettiriyordu.
En sonunda dönüp dizlerinin üzerine kalktı. Hades’in gözleri
şevkliydi, burun delikleri genişlemişti.
“Seni seviyorum. Seni buraya getirdiğim gün ve ondan son­
raki her gün sana bunu hatırlatmalıydım,” dedi Hades. “Lütfen
bağışla beni.”
Yaşlar, gözlerinin arkasını yaktı. “Seni bağışlıyorum; fakat
sen de beni bağışlayacaksan. Leuce konusunda kızgındım ama
o akşam ona gitmek için beni bırakmana daha da kızgındım,W
dedi. Kelimeler canını yaktı, sanki içini onlan dile getirecek
kadar havayla dolduramıyordu. “Kendimi öyle... gülünç his­
settim ki. Sebeplerini ve o akşam beni bırakmak istemediğini
biliyorum ama hissettiğim şeye mani olamam. Düşündüğümde
ben... canımın yandığını hissediyorum.”
Belki yemek odasındayken içine dolan tüm o duygularla bir
ilgisi vardı. Her şey o kadar yoğundu ki... Sonrasında hisset­
tikleri uygulanmamış, ihmal edilmiş bir şekilde bırakılmıştı.
“Canını yaktığımı bilmek bana acı veriyor. Ne yapabilirim?”
Persephone onun sorusuyla şaşırdı. “Ben... bilmiyorum.
Sanırım yaptığım şey bunu telafi etmiştir. Apollo hakkında
yazmayacağımı söyledim, sana söz verdim ve sonra o sözü
bozdum.”
Hades başını iki yana salladı. “Acıya acıyla karşılık vere­
meyiz Persephone. O tanrıların oyunu. Biz âşığız.”
“öyleyse yaşadığımız acılan nasıl telafi edeceğiz?” diye
sordu.
“Zamanla,” dedi Hades. “Eğer bir süre daha birbirimize
kızgın olmakla bir sorunumuz olmazsa.”
Persephone kaşlannı çattı, artık kuruduğunu sandığı göz-
yaşlan geri gelirken, “Ben sana kızgın olmak istemiyorum,”
diye fısıldadı.

165
Hades gözyaşlarını silmek için uzanırken, “Ben de sana,”
dedi. “Fakat bu hisleri değiştirmez ve yaralarımızı sararken
birbirimizi umursayamayacağımız anlamına da gelmez.”
Persephone gözlerini Hades’e dikip başını iki yana salladı.
“Ben nasıl senin için yaratılmış oluyorum ki?”
Hades'in kaşları çatıldı. “Bunu konuşmuştuk.”
Sesi kızgın gelmiyordu ama Persephone, bu tartışmanın
daha önceden çıktığını ve pek iyi gitmediğini de biliyordu, o
yüzden açıkladı.
“Ben sadece kendimi öyle... deneyimsiz hissediyorum ki.
Genç ve fevriyim. Nasıl olur da beni isteyebilirsin?”
Persephone kelimeleri boğulurcasına söyledikten sonra
duygularını bastırmak için ağzım kapattı.
Hades, “Persephone,” dedi nazikçe ve elini tuttu, “önce­
likle seni her zaman isteyeceğim. Her zaman. Seni burada da
hüsrana uğrattım. Kızgındım. Seninle ilgilenmedim. Seni dahil
etmedim. Kendi kararlarınla ilgili suçluluk hissettiğin için beni
baş tacı yapma. Sadece... kendini bağışla, böylece beni de af­
fedebilirsin. Lütfen.”
Persephone derin bir nefes alıp dudağım ısırdı. Hades’in
gözleri onun ağzına kaydı. İçindeki her şey aniden alev aldı.
Hades haklıydı. Onunla ilgilenmemişti ve Persephone’nin
özlemini çektiği şey buydu. Ortak öfkelerine rağmen onu
istemişti; bu adamın sıcaklığım, şiddetini, aşkını istemişti.
Aralarındaki mesafeyi kapatıp gümüş ağaçların altında tan­
rının kucağına oturdu. Hades ellerini hemen kalçasına yerleş­
tirdi.
“Üzgünüm,” diye fısıldadı Persephone. Gözleri aynı sevi­
yedeydi, Hades’in kara gözleri derinlerine kadar ulaşıyordu.
Persephone, ruhunun derinliklerine kadar görebildiğini bili­
yordu. “Seni seviyorum. Bana da güvenebilirsin, sözüme de.
Ben...”

166
"Şşşt, sevgilim,” dedi. Ağzı onunkinden birkaç santim
uzaktaydı; ellerini baldırlarından yukarı doğru kaydırıp elbi­
sesinin altına soktu. Persephone’nin kamı beklentiyle kasıldı,
“öfkemden sonsuza kadar pişman olacağım. Aşkını nasıl sor­
gulayabildim? Güvenilirliğini? Sözünü? Kalbim sana aitken
üstelik...”
Persephone onu öptü. Dili içeri girmeyi talep ettiğinde Ha­
des müsaade etti. Persephone ellerini onun saçlarının arasına
geçirdi. Sertçe çekerken bir yandan da tanrının vücuduna tır­
manıyor, daha sert ve derinden öpüyor, dudaklarını ısırıp dilini
emerken onu bereliyordu.
Persephone merhamet etmiyordu ama Hades’in de aşağı
kalır yanı yoktu.
“Neren yanıyor?” diye sordu Hades.
“Her yerim,” diye cevap verdi Persephone.
Adamın ceketini omuzlarından aşağı itti, Hades oradan
devralıp ceketi kenara attıktan sonra gömleğinin düğmelerini
açtı ve göğsünü ortaya çıkardı. Persephone ona hayranlıkla
bakmak için geri çekildi. Hades ona uzanmaya çalıştı ama
Persephone onu durdurdu.
“Bırak da sana zevk vereyim.”
Hades konuşmadı ama gözleri alev aldı ve bu yeterli bir
cevaptı. Persephone onu sırtüstü yatırıp dudaklarını öptükten
sonra kaslı göğsünün kıvrımlarını öpe öpe indi, kamındaki kıl­
dan çizgiyi takip ederek pantolonun içinde kaybolduğu yere
kadar geldi. Aleti kumaşı geriyordu. Persephone pantolonun
önünü açıp parmaklarını sıcak, kadifemsi et parçasına sardı.
Onu sıvazlarken alt dudağını ısırdı, tadına bakmaya hazırdı.
Hades hırladı.
“Bana o şekilde bakmaya devam et sevgilim. Kontrolü faz
la uzun süre elinde tutmana izin vermeyeceğim.”

167
Persephone tek kaşını meydan okurcasına kaldırdıktan son.
ra onu ağzına aldı. Dilini aletinin etrafında gezdirirken Hades
tısladı; genç kadın onu ağzında daha da derine aldı. Hades,
boğazının gerisine çarptığında inledi, Persephone’nin saçını
sıkıca tutup çevirdi. Sanki ağzında daha da genişliyordu, içeri
dışan hareket ederken ağzını gittikçe daha çok dolduruyordu.
“Siktir!" Hades’in küfrü onu daha da cesaretlendirdi ve
daha hızlı hareket edip elleri ile dilini de kullanarak devam etti.
Hades kükreyerek boşaldığında menisi ağzını doldurdu, tuzlu
ve tatlıydı. Tannçanın burnunu dolduran kokusuysa baharat ve
klor gibiydi. Persephone hiç acele etmeden onun tadına vardı,
her tarafını yalayıp güzelce temizlerken Hades uzanıp onu vü­
cudunda yukarı çekti. Dudaklannı kendi dudaklarının arasına
alıp dönerek Persephone’yi altına aldı.
Persephone’nin ağzından birkaç santim ötede durarak, “Ne
armağan ama,” dedi. “Sana nasıl geri ödesem?”
“Armağanlara karşılık ödeme yapılmaz Hades.”
“Başka bir armağanla öyleyse,” diye önerip onu dağlayan
bir şekilde öptü. Hades onu ağaçların altına çıplak bir şekilde
yatırdı ve gökyüzü yıldızlarla dolana, büyüsüyle parlak bir şe­
kilde ışıldayana kadar vücuduna ağzıyla tapındı.

168
BÖLÜM 11
Çözülme

Persephone kendini Hades’in çıplak vücuduna sarmaladı ve


başını göğsüne yasladı. Kendisininkine yaslanan bedenin his­
sinden zevk aldı. Yalnız başına geçirdiği onca gecenin ardın­
dan yuvaya dönmüş gibiydi. Koruda seviştikten sonra gittikle­
ri hamamdan yeni gelmişlerdi. Persephone’nin vücudu sıcak
ve esnek, gözleri de uykuyla ağırlaşmış haldeydi. Hades’in
tenindeki tuz kokusu ve sırtında çizdiği yumuşak dairelerle
uyuşarak uykuya dalması gerekirdi.
Onun yerine konuşmayı seçti.
Leuce’a akıl hocalığı yapacağım,M dedi. Sessizlik çok uza­
yınca ne düşündüğünü merak ederek tannya bir göz attı.
“Bu konuda ne hissedeceğimden emin değilim.”
“Ben de öyle,’’ diye itiraf etti ama yapılması gerekenin bu
olduğunu hissediyordu. “Senden ona kalacak bir yer ile işini
geri vermeni istiyorum. Lütfen.”
Hades teninde şekiller çizmeyi sürdürdü. “Niçin ona akıl
hocalığı yapmak istiyorsun?”
Persephone omzunu silkti. “Çünkü sanırun nasıl hissettiği
ni biliyorum.”

169
Hades tek kaşını kaldırdı. “Açıkla.”
“Binlerce yıldır bir ağaçtı. Birdenbire yeniden normal oldu
ve bütün dünya değişti. Bu... korkutucu... ve ben bunun nasıl
hissettirdiğini biliyorum.”
Hades uzun bir an sessiz kaldıktan sonra, emin olmak ister­
miş gibi tekrar sordu: “Eski âşığıma akıl hocalığı mı yapmak
istiyorsun?”
Persephone gürültüyle iç geçirip gözlerini devirdi. “Beni
pişman etme Hades.”
“Pişman olmanı istemiyorum ama emin misin?”
“Bu tuhaf, kabul ediyorum ama... o bir kurban. Ona yardım
etmek istiyorum.”
Kızın kavak ağacına dönüşmesinin sebebi Hades olduğun­
dan bunu ona söylemek zordu. Leuce’un yaptığı şey yanlış ol­
maya yanlıştı ama binlerce yılı yitirmesine değer miydi?
Hades onun çenesine dokundu.
“Beni hayrete düşürüyorsun,” dedi.
Persephone kıkırdadı. “Ben hayret verici değilim. En başta
onu cezalandırmak istedim.”
“Ama cezalandırmadın,” dedi. “Senin gibi başka tann yok.”
“Ben sizler gibi duygudan uzaklaşacak kadar uzun süre yaşa­
madım,” dedi. “Belki ben de çok geçmeden sizler gibi olunun.”
“Ya da hepimizi değiştireceksin.”
Vücutlan birbirine yapışmış vaziyetteyken göz göze geldiler.
Persephone doğrulup Hades’in üstüne çıktı. Altındaki tann tek
elini başının altına koydu. Küstah görünüyordu ve Persephone
öyle görünmesi için sebebinin olduğunu düşündü; Hades, onu
defalarca boşaltmıştı ve bu uğraşında ziyadesiyle gaddardı.
“Canın daha fazlasını mı istiyor leydim?” diye sorarken al­
tında daha sert ve daha kalın bir hale geldi.
Persephone gülümsedi. Kalkıp oturma sebebi o değildi.
Söyleyeceği bir şey vardı ve unutmadan önce söylemek iste-

170
inişti ama adamın sorusuyla birlikte daha fazlasını istediğini
fark etti. Hades’in vücudunun kontrolünü eline almayı, onu bir
enstrüman gibi kullanmayı istiyordu.
“Aslında, korkarım birkaç talepte bulunmam gerekiyor,”
dedi ve aletinin üstüne oturarak kendini tamamen doldurdu.
Persephone nefesini bıraktı, önceki sevişmeleri yüzünden sızı­
sı vardı. Hades onun baldırlarını kavrayıp sıktı.
“Evet?” dedi dişlerinin arasından.
“Sarayın diğer ucundaki bir süite yerleştirilmek istemiyo­
rum, asla,” derken kalçasını kıvırıp onu her yerinde hissetti.
“Ne baloya hazırlanmak için ne de sen bana kızgın olduğunda.
Asla."
Her cümlesini adamın üstüne tekrar tekrar oturarak vurguladı.
Hades’in parmaklan derisine saplandı.
“Mahremiyet istersin diye düşündüm,” dedi Hades.
Persephone hareketlerini yavaşlatıp onun üzerine eğildi.
Hades’in gözleri onunkileri yakıp geçti.
“Sikmişim mahremiyetini. Benim sana ihtiyacım vardı, her
şeye rağmen beni hâlâ istediğini bilmem gerekiyordu.’’
Hades, kolunu boynuna dolayıp dudaklarım kendininkile-
re doğru çekti. Persephone tekrar hareket etmeye başlayınca
Hades yuvarlanıp kontrolü ele aldı ancak hareket et»ııret
sephone ona dik dik bakarak kalçasını kaldırdı ama tann hare-
ketsiz kaldı.
“Seni daima isteyeceğim. Ne zaman istesen seni seve seve
yatağımda ağırlardım.”
“Bilmiyordum,” dedi Persephone.
Hades başparmağını onun şişmiş dudaklarına bastırdı.
“Artık biliyorsun.”
Ona bereleyen bir öpücük daha verdikten sonra yeniden
birlikte boşaldılar; hissettikleri tek şey kalplerinin atışı olana
kadar öfkeleri ve acılan üzerinde çalıştılar.

171
Persephone saatler sonra kalkıp Hekate’yi aramaya koyuldu
Cadılık Tannçası’nı kulübesinde adaçayı demetlerken buldu.
“İyi akşamlar tatlım. İyi görünüyorsun.”
Persephone gülümsedi. “İyiyim, teşekkür ederim Hekate.”
“Bir iyilik istemek için mi buradasın?”
Persephone parmaklarını evirip çevirdi.
“Nasıl bildin?”
Hekate sessizce gülümsedi. “Hades’in yanından ayrılmaya
istekli olduğunu sanmıyorum. Seni kapıma getiren bir şey o|.
malı ve o şey alıştırma yapmak değil.”
Persephone homurdanarak gülüp açıklama yaptı. “Annemle
konuşmam gerekiyor ama kontrollü şartlar altında.”
“Anneni çağırmak istiyorsun, böylece onu başından da
savabilirsin?”
Persephone başını salladı. “Bana yardım edebilir misin?”
Hekate son adaçayı demetini bağladı. İşini bitirince Persep-
hone’ye dönüp onunla göz göze geldi.
“Hayatım, annene karşı gelişine yardım etmekten daha çok
isteyeceğim bir şey olamaz.”
Persephone süitti ve birlikte Yukarı Dünya’daki odası­
na ışınlandılar. Hekate işe koyulup çağırma büyüsünün püf
noktalarım Persephone’ye anlattı.
“öncelikle bu alanı anndırmalıyız,” diyerek adaçayı yakıp
dumanı tüten demeti odada gezdirdi. Hekate işini bitirdikten
sonra Persephone’nin odasının zeminine üçlü çember çizmek
için büyüsünü kullandı.
“Yaşayanları çağırmak, ölüleri çağırmaktan pek de farklı
değil,” diye açıkladı Hekate. “İki durumda da ruhu çağırıyor­
sun, yani büyü aynı.”
Hekate, Persephone’ye bir parça obsidiyen ve bir parça da
kuartz verdi.

172
“Obsidiyen korunmak için,” dedi. “Kuartz da güç için.”
Bunun ardından siyah bir mum çıkarıp üçlü çemberin orta­
sına yerleştirdi. Mumun tepesinde dururken gözlerini kaldırıp
Persephone’ye baktı.
“Bu mumu yaktığımda büyü tamamlanacak. Annen çağrıyı
duyacak.”
“Geleceğinden emin misin?”
Tanrıça omzunu silkti. “Karşı koyma ihtimali var ama anne­
nin seni görme fırsatını es geçeceğinden şüpheliyim.”
“Son konuştuğumuzda ne kadar öfkeli olduğunu bilmiyorsun.”
“Sen hâlâ onun kızısın,” dedi Hekate. “Gelecek.”
Hekate eğilip avucuyla mumun fitilini kapattı. Persephone,
tanrıçanın dudaklarının kıpırdadığını gördü ve geri çekildiğin­
de siyah bir alev oynaştı.
“Şimdi seni yalnız bırakayım mı?”
Persephone başıyla onayladı. “Evet, teşekkür ederim Hekate.”
Tanrıça gülümsedi. “Onun gitmesini istediğinde mumu sön­
dür yeter.”
Persephone dudağ ı ısırdı. “Kalamayacağından emin misin?”
Ya da bana zarar vermeyeceğinden?
“Sadece davet edilirse kahr,” diye söz verdikten sonra orta­
dan yok oldu.
Persephone sadece birkaç dakikalığına yalnız kalmıştı ki
havadaki adaçayı ve mum kokusu, kır çiçekleri ve keskin bir
serinlikle bölündü.
Tuhaf.
Demeter’in büyüsü genelde sıcak bir his verirdi, solgun ba­
har güneşi gibi.
Persephone arkasını dönünce annesini odasının gölgesin­
de dururken buldu. Demeter değişmemişti, sadece Persepho­
ne’nin hatırladığından çok daha sert görünüyordu. Üzerinde
mavi bir cüppe vardı ve ortadan ayrılmış, dümdüz, altın rengi

173
saçları güzel ve soğuk yüzünü çevreliyordu. Geyik boynuzla-
nnı andıran boynuzlan zarif ve korkutucu görünüyordu. Boy.
nuzları alanı dolduruyor, Persephone’nin odasını daha sıkış
tepiş gösteriyordu. Demeter kusursuzluktu ve varlığı Persep.
hone’nin ciğerlerindeki havayı çekip alıyordu.
“Kızım,” dedi soğukça.
“Anne,” dedi Persephone.
Hasat Tannçası, Persephone’yi inceledi, muhtemelen gö­
rünüşünü eleştiriyordu. Demeter, onun kıvırcık saçlanndan ve
çillerinden nefret ediyordu; fırsatını bulduğunda gizlenme bü­
yüsüyle onlan gizlemişti de... Gördüğü şey, yüzündeki haşin
ifadeyi değiştirmedi ve bir süre sonra bakışları odasında ge-
zindi.
“Çok şey mi umut ediyorum? Seni bağışlamam için yalvar-
\ maya mı çağırdın beni?”
kahkaha atmak istedi. Eğer bağışlanmak için
yalvarması gereken birisi varsa o da Demeter’di. Persepho-
ne’yi neredeyse hayatı boyunca mahkûm eden oydu ve serbest
bıraktığında bile sadece uzun bir tasma kayışıyla bırakmıştı.
“Hayır, hayatıma kanşmaya son vermeni söylemek için ça­
ğırdım.”
Demeter’in buz gibi bakışlan Persephone’ye geri döndü,
ela gözleri mum ışığında sanya dönüşüyordu.
“Beni bir şeyle mi suçluyorsun kızım?”
Persephone biraz rahatsızlık hissetti. Annesinin, Leuce’u
serbest bırakmaktan fazlasından sorumlu olabileceğini fark
etti. Onu Hades’ten uzaklaşmaya zorlamak için başka ne plan­
lan vardı?
“Hades’in eski âşığını tutsaklığından salıverdin,” dedi Per­
sephone.
“Niçin öyle önemsiz bir şeye zahmet edeyim?” Demeter’in
sesi sıkkın çıktı ama Persephone ikna olmadı.

174
“İyi soru anne.”
Demeter kızına arkasını dönüp odasını karıştırmaya, araş­
tırmaya, yargılamaya başladı. Persephone’nin komodininin
çekmecesini açtı ve kapağı olan her şeyi kaldırıp burnunu bu­
ruşturdu.
“Bu yer Hades gibi kokuyor,” dedikten sonra doğruldu,
Persephone’ye gözlerini kısarak baktı. “Sen onun gibi koku­
yorsun.”
Persephone kollarını göğsünde kavuşturarak annesine dik
dik baktı.
“Umarım konınuyorsundur,” dedi Demeter. “Bir o eksik za­
ten, ölüler Tannsı’na ömrün boyunca bağlanman...”
“Ona zaten şüphe yok,” dedi Persephone. “öyle olmadığını
düşünen tek kişi sensin sanki.”
“Hades’i tanımıyorsun,” dedi Demeter. “Daha kendini yeni
tanıyorsun. Canım sıktığım biliyorum. Bilr İHIiiğin şeyden kor-
kuyorsun.”
Persephone annesinin haklı olmasından nefret etti.
“Aynı şeyi senin için de söyleyebilirdim anne. Senin hak­
kında ne bilmiyorum? Kusursuz yüzünün altında ne kötülükler
saklıyorsun?”
“Bunu bana çevirme. Seni sevdiğini söylediği anda onun
kollarına atlayan sensin. Sezgilerinin onun teniyle sınırlı olma­
sı utanç verici. Seni bundan daha iyi yetiştirdim.”
“Sen beni hiç yetiştirmedin ki.”
“Seni hapsettim," diye araya girip gözlerini devirdi. “Tanrı­
lar adına, bozuk plak gibisin. Sana her şeyi verdim. Bir yuva,
dostlar, sevgi. Ama yetmedi.”
“Yeterli değildi" diye bağırdı Persephone. “Asla da yeterli
olmayacaktı! Kader Tannçalan’na meydan okuyup kazanabi­
leceğini mi sandın gerçekten? Diğer tannlan küstahlıkları için
eleştiriyordun ancak sen onlardan da kötüsün.”

175
Demeter acımasızca gülümsedi. “Kader Tanrıçaları sana is­
tediğin şeyi vermiş olabilir -bir tutam özgürlük, bir tutam ya­
sak aşk- fakat onların verdiği şeyi nezaketle karıştırma. Kader
Tanrıçaları cezalandırır, tanrıları bile.”
“Seni cezalandırdılar,” dedi Persephone. “Beni değil.”
Demeter ufak bir gülümsemeyle karşılık verdi. “Orası henüz
belirsiz, çiçeğim. Kader Tanrıçaları sana ne isim verdi? Persep­
hone. O zamanlar benim kıymetli, tatlı çiçeğime nasıl öyle bir
isim verilebildiğini anlamadım. Yok edici. Fakat sen tam olarak
öylesin: hayallerin, mutluluğun, hayatların yok edicisi.”
Annesi konuşurken Persephone’nin gözleri yaşlarla parladı.
“Ah evet canım. Kader Tanrıçaları’nin sana sunduğu şeyin
keyfini çıkar, çünkü kaderinin ağlarım ördüler ve sen bir yüz
karasısın.”
Persephone mumu tekmeleyip erimiş mumu dökerek alevi
söndürdü. Annesi ortadan kaybolsa da kokusu havada asılı ka­
larak Persephone’yi boğdu. Dizlerinin üstüne düşüp zorlana­
rak nefes alıp verdiği sırada kapısı açıldı. Lexa, Sybil ve Leuce
odada toplandı.
“Persephone, sen iyi misin?” Lexa yanına koştu. Sybil
mumu kaldırırken kafası karışmış görünüyordu. Neler olduğu­
nu bilen tek kişi Leuce gibi görünüyordu.
“Çağırma büyüsü mü?” diye sordu.
Persephone kadınla göz göze geldi ve gözyaşlarının arasın­
dan, “Konuşmamız lazım,” dedi.
Lexa, Persephone’nin ayağa kalkmasına yardım etti ve Sybil
de yerdeki mumu temizledi, işlerini bitirdiklerinde Persephone
odasının kapısını kapattı. Leuce yatağın ucuna oturdu, gözleri
kocamandı ve kucağındaki ellerini burup duruyordu. Muhteme­
len Persephone’nin onu sokağa atacağını düşünüyordu.
“Hades’ten sana bir daire bulmasını ve işini geri vermesini
istedim,” dedi.

176
Leuce’un soluğu t gazında kaldı. “T-teşekkür ederim Per­
sephone.”
“Ayrıca bu dünyayı öğrenmene yardım etmeye de karar
verdim,” dedi. “Bilmen gereken bir şey daha var: benim an­
nem Hasat Tanrıçası Demeter.”
Persephone, Leuce’un gözlerinin daha fazla büyüyebilece­
ğini sanmıyordu.
“Sen... Sen tanrıça mısın?”
Persephone başını bir defa sallayarak onayladı. “Sırrımı
saklaman önemli Leuce. Anlıyor musun?”
“Elbette... ama... neden bana anlatıyorsun?”
“Çünkü bana dürüst olmanı istiyorum. Kavak ağacı büyünü
zan kimdi? M
“Yemin ederim bilmiyorum,” dedi Leuce. Açık renkli kaş­
ları, buz rengi güzel gözlerinin üzerinde birleşti. “Sadece yal­
nız başıma uyandığımı hatırlıyorum.”
Leuce, hatıra onu korkutmuş gibi titreyerek kollarını sıvaz­
ladı. Persephone bir süre nymph'i inceledikten sonra iç geçirdi.
“Sana inanıyorum.” Yine de bu, Demeter’in sorumlu olma­
dığı anlamına gelmiyordu. “Annem seninle iletişime geçerse
bana söyler misin?”
Leuce başını salladıktan sonra yutkundu. Konuştuğunda
sesi titredi. “Persephone... ya beni serbest bırakan oysa? Peşi­
me düşer mi? Ya beni tekrar ağaca dönüştürürse?”
Persephone bunu düşünmemişti ama cevabı hızlı oldu.
“Eğer yaparsa seni bulurum.”
“Beni yakıp kül edebilirdi,” dedi Leuce ve sonra neşesizce
güldü. “Ağaç olduğunda korktuğun şeyler tuhaf.”
Persephone kaşlarını çattı. Üzücü kısım şuydu, annesinin
o türden bir kötülük yapabileceğini biliyordu. Tannça, elini
nymph'in koluna koydu. “Seni korumak için elimden geleni
yapacağım Leuce. Söz veriyorum.”

177
Kadın gülümsedi. “Sen gerçekten de diğerleri gibi değilsin
Persephone.”

Persephone, Hades’in hangi büyüyü kullandığından emin


değildi ama Yukarı Dünya'ya geri döndüğünde sanki hiç aynl-
mamış gibiydi. Lexa, Sybil ve Leuce nerede olduğunu sorma­
dı, telefonunda işten hiç arama yoktu ve Acropolis’in önünde
onu görmek veya Apollo ile ilgili yazısını protesto etmek için
toplanan kalabalık hâlâ oradaydı.
öfkeli kalabalık da kaldığı için heyecan duymadı; ancak
onlar için hiç olmadığı kadar hazırlıklı hissetti. Belki de bunun
yeraltında Apollo’yla karşılaşmasıyla bir ilgisi vardı ama başı
eğik bir şekilde binaya girmektense onlarla yüzleşmeye hat­
ta belki birkaç sorularını yanıtlamaya karar verdi. Tam olarak
onun özgürlük anlayışı değildi ama durumu kontrol etmenin
bir yoluydu ve tuzağa düşmüş hissetmekten daha iyiydi.
Kapısı açıldığında, “Teşekkür ederim Antoni,” dedi Persep­
hone. “İşten sonra görüşüyor muyuz?”
“Evet leydim.”
Persephone ona gülümseyip yürümeye başladı.
Toplananların arasından geçerken, “Günaydın,” dedi.
“Persephone! Persephone! Bir imza alabilir miyim?”
Durup fani bir adamla göz göze geldi; adam kalem ile not
defteri uzattı. Persephone alıp adını imzaladı, adamın gözlen
parlıyordu.
“Te-teşekkür ederim,” diye kekeledi adam.
“Persephone, Hades’le ne kadar zamandır berabersiniz?”
diye sordu bir başkası.
“Çok uzun süredir değil,” diye cevap verdi.
“Ona âşık olmanı sağlayan şey neydi?” diye bağırdı birisi.

178
"Şey, o çok etkileyici,” dedi ufak bir kahkahayla.
Yürüyüş bu şekilde devam etti; sorulan cevaplayarak,
yazılan ve fotoğrafları imzalayarak, hayranlarla fotoğraflar
çektirerek. Bağınşlar farklı bir ton aldığı sırada neredeyse
kapılara varmıştı.
“Neden Apollo hakkında yazdın?” diye bağırdı birisi.
“Güneş Tanrısı’ndan nefret mi ediyorsun?” diye seslendi
bir başkası.
“Apollo karşıtı! Kâfir!” diye kükredi birkaçı.
llo’yla ilgili sorular kalabalığı çileden çıkarmış gibiydi
ve sonra arkasında bir şey parçalandı. Dönüp bakınca ayaklan-
nın dibinde bir şişenin parçalannın olduğunu gördü. Güvenlik
kalabalığı iterek uzaklaştınrken başka bir görevli onun kolunu
tutup içeri ilerletti.
“İyi misiniz Bayan Rosi?” diye sordu. Kısacık saçları ve
bıyığı olan yaşlıca bir adamdı.
Persephone ona bakarak kirpiklerini kırpıştırdı. Az önce
olanları sindirecek vakti olmamıştı. Birisi onun canını yakma­
ya çalışmıştı. Derin bir nefes alıp yavaşça verdikten sonra ba­
şını salladı.
“Evet.”
Memur pek emin görünmeden kaşlarım çatarak ona baktı.
Persephone’nin gözleri altın rengi isimliğe kaydı, ardından
adama gülümsedi. “Teşekkürler Memur Woods.”
Koruma gülümsedi, yüzü de kızardı, “önemli... önemli değil.”
Persephone kendini memurdan kurtanp şaşkınlık içinde
asansörlere doğru ilerledi. Aklı, Hades’in sözlerine gitti: Bana
garezi olan birinin sana zarar vermeye çalışması sadece an
meselesi. Hades bu olayı öğrendiğinde nasıl tepki verecekti?
Persephone çalıştığı kata çıktığında Helen yüzünde endişeli
bir ifadeyle bekliyordu.
“Ah tanrılar, Persephone! Sen iyi misin? Olanlan duydum.”

179
“Nasıl?” diye sordu Persephone. Daha az önce birinci kat­
taydı.
“Haberlerde.” dedi. “Geldiğinde canlı yayın yapan bir ekip
vardı. Her şeyi kayıt altına aldılar.”
Persephone inledi. Hades’ten saklamak buraya kadardı.
“Şişeyi atan kişiyi gösterdiler mi?”
“Evet, yüzünü haberlerde verdiler.”
Ah hayır.
Persephone aceleyle masasına gitti. Hades harekete geç­
meden ona ulaşması gerekiyordu, ölüler Tanrısı’nin ona zarar
vermeye çalışan faniye karşı intikam arayışına gireceğini bili­
yordu. Adamın ihtiyatsız hareketleri yüzünden bir çeşit cezay­
la yüzleşmesini ne kadar istese de Tartarus’ta işkence görmesi
biraz aşırıydı.
Aramak için aklına gelen tek kişi Ilias’tı. Minthe’nin... yok­
luğunda Hades’in programıyla satyr ilgileniyordu.
Telefon bir defa çaldıktan sonra cevap verdi.
“Ilias, Hades nerede?”
“Müsait durumda değil leydim,” diye cevap verdi, bir anlı­
ğına duraksadıktan sonra, “Siz iyi misiniz?” diye sordu.
“Ilias, ben iyiyim. Söyle Hades’e faniye zarar vermesin.”
Başka bir arama gelince lafı yanda kaldı. Ekrana bakınca
Lexa’nın aradığını gördü. Muhtemelen haberleri görmüştü ve
iyi olduğundan emin olmak istiyordu.
İç geçirdi. “Ilias, sana geri döneceğim. Hades’e faniye zarar
vermemesini söyle!”
Persephone, satyr'in yüzüne kapattıktan sonra Lexa’nın
aramasını cevapladı.
“Evet Lex. Ben iyiyim...”
Ancak hattın diğer ucundaki kişi Lexa değildi.
“Persephone, ben Jaison.”
• Mitolojide belinden aşağısı keçi. Qst tarafı insan olan canlılardır. (ç n.)

180
Adamın sesindeki panik Persephone’nin kalp atışını hızlan­
dırdı.
“Jaison, neler...”
"Hemen hastaneye gelmen lazım.”
“Tamam. Tamam. Ne oldu?”
“Lexa. Kurtulacağından emin değiller."
Persephone’nin ciğerlerindeki hava çekildi ve kalbi düzen­
siz bir şekilde tekledi, öyle ağır bir dehşetle zehirlenmişti ki
kalbinin durabileceğini düşündü.
Lexa hastanede. Kurtulacağından emin değiller.
Birdenbire bu, Apollo’nun intikamının başlangıcı mı diye
merak etti.

181
KISIM II
Cehenneme düşmek kolaydır.'
—VIRGIU AENEIS
184
BÖLÜM 12
Cehenneme Düşüş

Persephone, kamının dibinde onu yiyip bitiren endişeye


UH en sakin ve aklı başında kaldı. Jaison’ ın sesi aklında yan­

kılandı, söylediği şeyler öyle uzak ve gerçekdışı geliyordu ki...


Lexa hastanede. Kurtulacağından emin değiller.
Jaison yanılıyor olmalıydı. Lexa’nın, onun Lexa’sımn ha­
yatı için savaşıyor olması mümkün değildi.
“Persephone.” Adım söylerken Jaison’m sesi titredi. Bu, az
önce kendisine söylediği şeyin gerçekliğine geri döndürdü.
Başını iki yana sallayıp, “Bu doğru olamaz. Onu daha bu
sabah gördüm,” dedi.
Jaison’ın sesi boğuluyor gibiydi. Sanki birisi boğazım sıka­
rak havasmı çalıyordu.
“Alexandria Tower’ın önünde oldu. İşe gidiyordu. Karşıdan
karşıya geçerken birinin ona çarptığım söylediler.”
Persephone dengesini yitirdiğini hissetti. Vücudu kontrol­
süzce titriyordu.
“Mümkün olan en kısa sürede orada olacağım.”
Telefonu kapatmadan önce yerinden fırlamıştı bile, Acropo-
lis’ten koşturarak çıktı.

185
Asclepius Devlet Hastanesi aynalı camlarıyla m
binaydı, masmavi gökyüzü ile yoğun, beyaz bulutların arası,
na karışıyordu. İçerisi hastaneden ziyade bir otele benziyordu
Parlak, temiz ve güzeldi ama hiçbir şey o kokuyu saklayamaz.
dı. Persephone’nin hep hastalık kokusu olarak düşündüğü şey.
di; kimyasalların keskin kokusu, eskimiş suyun metalik koku.
su ve lateksin acımtırak kokuşuydu. Kafasını doldurup başım
döndürdü.
Jaison’ı ikinci katın bekleme odasında buldu. Sert, ahşap
sandalyelerden birinde oturuyordu, başını ellerinin arasına alıp
öne doğru eğilmişti ve saçlarından yüzü görünmüyordu.
“Jaison.” Yaklaşırken adını söyledi. Başını kaldırdığında
Jaison’m gözleri kocamandı. Persephone onun ifadesini anladı
çünkü aynısını paylaşıyordu: şokta, çaresiz ve kafası karışmış.
“Persephone.”
Jaison kalkıp ona sarıldı. Persephone genç adamı olabildi­
ğince sıkı kucakladı, onun da ortadan kaybolacağını düşünü­
yor gibiydi.
“O iyi mi?”
Önceki söylediklerine bakınca bu saçma bir soru gibi gele­
bilirdi ama Persephone, Lexa’sız bir dünya düşünmeyi istemi­
yordu, o yüzden sordu.
Jaison yüzü asık bir şekilde geri çekildi.
“Ameliyatta. Bana söyleyebilecekleri tek şey bu. Ailesi yol­
da, geliyor. O zaman daha fazla şey öğreneceğiz.”
“Bu nasıl oldu?”
“Karşıdan karşıya geçiyormuş. Sürücü, Lexa’yı görmediği­
ni iddia ediyor. Herhalde siktiğimin kırmızı ışığını da görmedi.
Muhtemelen mesaj atıyordu.”
Ardından Jaison, Lexa’ya olanların ağırlığı altında daha
fazla ayakta duramıyormuş gibi oturunca Persephone de ona
katıldı. Ne diyeceğinden emin değildi çünkü doğru düzgün

186
düşGnemiyordu. Aklı durumu neresinden tutacağına karar ve­
remiyordu sanki. Bir parçası kendini en kötüsüne hazırlamak
istedi.
Eğer ölürse senin hatan olacak. Resmen çağırıyorsun, diye­
rek kendini azarladı çabucak, ölemez. ölmeyecek. Çok genç,
önünde yaşayacağı çok fazla şey var.
Ancak Persephone ölümü şahsen tanıyordu. Ayrım gözet­
mezdi ve herhangi biri av olabilirdi. Hepsi bir ipliğe ve bazen
bir kumara bakardı.
“Ya biz... onu kaybedersek? Ne yapacağız?” Jaison’m so­
rusu nefesini kesince tanrıça ona baktı.
Jaison kusacakmış gibi sandalyesinde yine öne doğru eğil­
di. Ancak kusmak yerine elleriyle yüzünü sıvazladı. Persep­
hone onun ağlamak üzere olabileceğini düşündü, gözlerinin
gittikçe kızardığını ve yüzünün de pembe pembe lekelendiğini
görebiliyordu.
Adamın eline uzandı. Yapış yapış ve soğuktu, kendi elleri
de titriyordu. “Onu kaybetmeyeceğiz.”
Persephone’nin sesi haşindi ve konuşurken tüm o fanilerin
Hades’e çaresizce yakarışlarım anladı; şu anda kendisi de bir
yakarışta bulunuyordu. Onu benden alma. Sana her şeyi veririm.
Düşüncelerini durdurmak için gözlerini yumup tekrar ko­
nuştu, bu defa hiç olmadığı kadar kararsızdı. “Kaybetmeyece­
ğiz. Kaybedemeyiz.”
İşkence dolu saatler hiçbir güncelleme paylaşılmadan geçti.
Persephone, Sybil’i arayıp olanları haber vermek için dışan
çıktı. Kâhin, yanın saat içinde hastaneye geldi. Üçü birlikte
bütün hastanede yürüdüler ve kahve ile su almak için en az on
defa kafeteryaya indiler. Üçünün de midesinin kaldırdığı tek
şey buydu.
Lexa’nın annesiyle babası gelince Jaison onlan karşılamak
ve yolu göstermek için aceleyle dışan çıktı. Onun yokluğunda
Persephone, Sybil’e döndü.

187
“Güçlerin geri döndü mü?” diye sordu.
“Evet,” diye fısıldadı kâhin. Persephone’ye imalı bir bakış
attı. Persephone’nin Apollo'yla yaptığı anlaşma konusunda
hâlâ konuşacak fırsatı bulamamışlardı.
Persephone’nin onun için sadece tek sorusu vardı. “Yaşayıp
yaşamayacağını biliyor musun?”
“Bilmiyorum. Tanrılar o yönden merhametli. Arkadaşları­
mın kaderlerini bilme yükünü taşımıyorum.”
Persephone kaşlarını çattı. “Sence Apollo’nun bununla bir
ilgisi var mıdır?”
Etrafını gösterdi.
Sybil öyle dememiş miydi? Apollo’nun birini, ona en yakın
olanlara zarar vererek cezalandıracağını?
Sybil başım iki yana salladı. “Hayır Persephone. Bunun tam
olarak göründüğü şey olduğunu düşünüyorum... Dünyevi bir
kaza.”
Persephone nedeninden emin değildi ama duymak istediği
şey bu değildi.
Ardından Sybil sordu: “Belki Hades’e sorabilirsin... yani
hayatta kalıp kalmayacağını.”
Tannça güçlükle yutkundu. Sorabilirdi ama cevap hayır
olursa ne yapardı? Her gün Yeraltı Dünyası’na gittiğini ve
Lexa’yı Yuri’yle kol kola Asphodel sokaklarında yürürken bul­
duğunu hayal etmeye çalıştı.
Yapamadı.
Bunun neden bu kadar dehşet verici bir düşünce olduğunu
da açıklayamadı. Sadece eğer Lexa... Yeraltında olursa öldüğü
anlamına gelirdi. Yani artık Yukarı Dünya’da olmazdı. Varlığı
sona ermiş demekti ve Persephone bunu kaldıramazdı.
Lexa’nın annesiyle babası, Eliska ve Adam, geldiğinde kız-
lannın durumuyla ilgili daha fazla bilgi verildi. Beyaz önlüklü
bir doktor konuşurken ellerini ceplerinden çıkarmadı.

188
Adam orta yaşlıydı, göz kapaklan yorgun gözlerini gölge­
liyordu, burnu genişçeydi ve incecik olan dudaklannda daimi
bir hoşnutsuzluk var gibiydi. Sesi yorgun geliyordu ama sade­
ce sesinin tınısı öyleydi; kısık, boğuk bir baritondu.
“îki bacak ve bir dirseği kınk. Böbreklerinde kesikler, akci­
ğerlerinde zedelenmeler ve beyninde de kanama var.”
Lexa’nın vücudunun aldığı haşan duymak Persephone’yi
gözyaşlarına boğdu.
Doktor devam etti. “Şu anda kritik durumda ve komada.
Solunum cihazına bağlı.”
“Kritik durum ne demek oluyor?” diye sordu Jaison.
“Yaşamsal fonksiyonlannın dengesiz ve anormal olduğu
anlamına geliyor,” diye cevap verdi doktor, “önümüzdeki yir­
mi dört saat ile kırk sekiz saat arası Lexa’nın iyileşmesi açısın­
dan çok önemli olacak."
Söyledikleri Persephone’nin umudunu parçaladı.
Lexa’nın yanına ilk olarak ailesini aldılar. Persephone, Sy­
bil ve Jaison bekledi.
Jaison, “Savaşacak. Bunun üstesinden gelecek,” dedi yük­
sek sesle. Sanki kendisini ve onlan ikna etmeye çalışıyordu.
Yanlanna geri dönüp Lexa’nın odasını gösteren Eliska oldu.
Persephone, onun peşinden giderken bakmadan edemedi. Lexa
annesine çok benziyordu. İkisinin de gür, siyah saçtan ve mavi
gözleri vardı, arada sırada yüz ifadeleri bile aynıydı.
İçeri girdiği anda gözleri Lexa’ya çevrildi. En yakın
arkadaşını tüm o aletlerin altında görmenin nasıl hissettirdiğini
tarif etmek zordu. Bedeninin dışına çıkmış gibi hissettiren bir
şeydi. Lexa taş gibi hareketsizdi ve Kader’in iplikleri gibi vü­
cuduna bağlanan onlarca borunun, kablonun altında zorlukla
görünüyordu. Onu olduğu yere bağlamışlardı ve şu anda onu
hayata da bağlıyorlardı. Alnında kaim, beyaz bir kumaş var­
dı ve bir boyunluk çenesini havada tutuyordu. Solunum ciha­

189
zı durmadan soluk verme sesi çıkarıyordu ve kalp monitörç
ritmik şekilde bipliyordu. Bunlar, rengârenk duvarları, renksj?
zemini ve modem dokunuşları olan bu odanın bile gizleyenle,
diği bir şeydi. Burası insanların hasta olduğu, canlan yandığa
veya öldükleri için geldikleri yerdi.
Persephone, Lexa’nın eline uzandı. Soğuktu ve bir sebep,
ten bu onu şaşırttı. En iyi arkadaşının, şişmiş yüzü, berelenmiş
teni, morarmış dudaklarıyla hiç de kendisi gibi görünmediğin,
fark etti.
Lexa’nm etrafına dizildikleri sırada bir hemşire içeri girip
monitörleri, tüpleri kontrol edip bir bilgisayara bilgileri girdi.
Lexa’nın annesinin, “Yapabilecekleri başka hiçbir şey yok,"
dediğini duydu. “Artık her şey ona kaldı.”
Persephone, Lexa’nın elini sıktı. Lexa geri sıkmadı.
Persephone orada ne kadar süre kalıp Lexa’yı izlediğini bil­
miyordu ama gitmesi gerektiğini fark ettiği bir an geldi. Oda
fazla ufaktı ve Lexa’nın ailesinin mahremiyete ihtiyacı vardı.
Odanın dışına çıktıkları anda Sybil, Persephone’ye döndü.
“Hades’i görmeye gidecek misin?”
Persephone başıyla onayladı.
“Onu kurtarmasını isteyecek misin?”
Sanki birisi kamına bir bıçak saplayıp çevirmiş gibi hissetti.
“Ne yapabileceğime bakacağım,” diye cevap verdi.
Persephone gözlerden uzaklaştığı anda ışınlanma riskini
göze aldı ve Nevemight’ın yanındaki ara sokakta belirdi. Ka­
ranlıktı, ıslaktı ve leş gibi kokuyordu. Çabucak Mekonnen’nin
nöbet tuttuğu girişe gitti. Mekonnen onu görünce gülümseyip
çarpık ve san dişlerini gösterdi ama hemen bir şeylerin yolun­
da olmadığını fark etti. Sırıtışı kayboldu, sanki savaşa hazırla­
nılmış gibi omuzlarını gerip daha da genişlemiş göründü.
“Leydim, her şey yolunda mı?” Sözleri hırıltılıydı, içindeki
canavarı sınırda tutuyordu.

190
"Hades,” dedi kesik kesik. “Ona ihtiyacım var. Hemen!”
Mekonnen sarsakça kapıyı açtı. Persephone aceleyle içeri
girdi, sıcak hava ve gürültülü müzik anında onu boğdu.
Kulübe girdiğinde duraksadı. Hades’in nerede olduğunu
bilmiyordu; salonda fanilerle bahse tutuşuyor olabilirdi, ofi­
sindeki gıcır gıcır masasının başında olabilirdi veya âleminde
Cerberus’la top yakalamaca oynuyor olabilirdi.
Merdivenlerden aceleyle indiği anda kalabalıkla önü kesil­
di. Kendini deli gibi hissediyordu, sanki zamanı tükeniyonnuş
gibi... Sorun da buydu zaten. Ne kadar zamanı olduğunu bil­
miyordu. Neredeyse bir tepsi dolusu içki taşıyan bir garsona
çarpıyordu. Başka bir gün olsa özür dilerdi ama şu an bir şeyin
peşindeydi. Bunu yapmak yerine kalabalığın arasından iler­
lemeye devam etti, insanları bir kenara itiyor ve omuzlarına
çarpıyordu. Adamın biri ona dönüp kaşlarım çattıktan sonra
kolunu kavrayıp kendine çevirdi. “Ne oluyor be?”
Adam, Persephone’nin yüzünü gördüğünde sanki zehirliy­
miş gibi kolunu bıraktı.
"Ah siktir!"
Bir saniye sonra adamın yarımda bir dev belirdi, onu masa­
sından kaldırıp kulübün karanlığına doğru sürükledi.
Persephone basamakları ikişer ikişer çıkarak önce Hades’in
ofisini kontrol etmeye karar verdi. Kapılan açtığı anda Hades
çoktan odayı geçiyordu, sanki Persephone’nin rahatsızlığını
hissedip doğruca ona yönelmişti.
“Persephone.”
“Hades! Yardım etmelisin! Lütfen...”
Hıçkınklara boğuldu. İyi olduğunu, en azından bunun üs­
tesinden gelebileceğini düşünmüştü. En önemli kısım buydu,
Hades’in yardımını istemekti. Ancak öyle değildi ve tMıı ko-
nuşmaya başladığı sırada duygulan bir barajdan taşarcasma
döküldü. Hassas, acı verici ve yabaniydi.

191
Hades onu yakalayıp kollarına aldı, bütün vücudu sarsılır,
ken sıkıca kucakladı. Ellerini tanrıçanın saçlarının arasında^
geçirip ensesini tuttu. Persephone burada kalıp Hades’in kolla,
nnın arasında hıçkırarak ağlamayı, onun gücü ve ısısıyla teselli
bulmayı isterdi. Bitkindi ama işte o sırada yalnız olmadıklarım
fark etti.
Hades’in ofisinin ortasında duran sandalyeye bağlanmış bir
adam vardı. Ağzı tıkalıydı, gözleri kocamandı ve becerebildi-
ği kadar yüksek sesle bağırıyordu; Persephone, onun dikkatim
çekmeye çalıştığı izlenimini edindi.
“Hades...”
“Onu görmezden gel.” Hades elini kaldırdı ve Persephone,
onun faniyi göndermek üzere olduğunu anladı. Hades’i dur­
durdu.
“Bu... bugün bana şişe firlatan fani mi?”
Hades’in çenesi kasıldı.
“Niçin ona Tartarus’ta değil de ofisinde işkence ediyorsun?”
Faninin boğuk haykırışları arttı.
Hades, “Çünkü ölü değil,” diye cevap verdi ve sonra adama
dik dik baktı. “Henüz.”
“Hades, onu öldüremezsin.”
"Ben onu öldürmeyeceğim,” diyerek söz verdi tann. “Fakat
ölmüş olmayı dilemesini sağlayacağım.”
“Hades. Onu. Bırak."
Tannnın kara gözleri onunkileri araştırdı, sanki ne kadar
bakarsa o kadar sakinleşiyordu. Bir müddet sonra iç geçirdi.
Dişlerini sıkarak, “Peki,” dedi.
Fani ortadan kayboldu. Adamı aslında nereye gönderdiğini
öğrenmeyi unutm aması gerekecekti; çünkü Persephone, Hades’in
böyle kolayca kabulleneceğine bir an için bile inanmamıştı.
Hades oturup onu da kucağına oturttu, eliyle sırtında yatış­
tırıcı daireler çiziyordu.

192
“Ne oldu?” Talepkar değildi ama sesinde Persephone’nin
korku olarak yorumladığı bir tını vardı. Onu suçlayamazdı.
Saldırıya uğramasının haberlerde yayınlanmasının ardından
hiçbir uyanda bulunmadan ofisine dalmıştı. Cevap vermesi
uzun sürdü, öyle uzun sürdü ki Hades gözlerini araştırabilmek
için Persephone’nin başını geriye doğru itti. Hades’in dudakla­
rının kenannda keyifsizlikle çizgiler belirmişti.
Lexa’ya olanlan zaten biliyor muydu?
Ona söylemeye çalıştı ama ağzı berbat şekilde titredi, du­
raksayıp birkaç derin nefes aldı. Bu, birkaç dakika boyunca
devam ettiğinde Hades içmesi için şarap var etti. Persephone
şarabı su içer gibi içti; acı içki dilini kaplasa da sinirlerini ya­
tıştırmaya yardım etti.
“Baştan başla,” dedi Hades. “Ne oldu?”
Bu defa sözcükler daha kolay çıktı.
Persephone konuştukça Hades’in yüzündeki endişe dolu
ifade eriyip yerini bir duygusuzluk maskesi aldı. Bu pokerde
stratejik bir hareketti, hislerini gizleyerek diğer oyuncuyu aç­
maza getirmenin yoluydu. Fakat bu bir oyun değildi. Persep-
hone, bunun Hades’in ona yardım edemeyeceğini söylemeye
hazırlama yolu olduğunu derinlerinde biliyordu.
“Artık Lexa’ya benzemiyor Hades.”
Persephone’nin boğazından gürültülü bir hıçkırık yükseldi.
Sanki hislerini içinde tutabilirmiş gibi eliyle ağzını kapattı.
“Çok üzgünüm sevgilim.”
Konforlu koltukta ona bakmak için döndü.
“Hades.” Tanrının adını titrek bir nefesle söyledi. “Lütfen."
Hades bakışlarını kaçırdı, hüsranını bastırmak için çenesini
oynatıyordu.
“Persephone, yapamam.” Bu defa ses tonu daha sertti.
Persephone aralarına mesafe koymaya ihtiyaç duyarak ayağa
kalktı. Tann yerinde kaldı.

193
Hades onu yakalayıp kollarına aldı, bütün vücudu sarsılır,
ken sıkıca kucakladı. Ellerini tanrıçanın saçlarının arasında
geçirip ensesini tuttu. Persephone burada kalıp Hades’in kolla,
nnın arasında hıçkırarak ağlamayı, onun gücü ve ısısıyla teselli
bulmayı isterdi. Bitkindi ama işte o sırada yalnız olmadıklarını
fark etti.
Hades’in ofisinin ortasında duran sandalyeye bağlanmış bir
adam vardı. Ağzı tıkalıydı, gözleri kocamandı ve becerebildi,
ği kadar yüksek sesle bağırıyordu; Persephone, onun dikkatini
çekmeye çalıştığı izlenimini edindi.
“Hades...”
“Onu görmezden gel.” Hades elini kaldırdı ve Persephone,
onun faniyi göndermek üzere olduğunu anladı. Hades’i dur­
durdu.
“Bu... bugün bana şişe firlatan fani mi?”
Hades’in çenesi kasıldı.
“Niçin ona Tartarus’ta değil de ofisinde işkence ediyorsun?”
Faninin boğuk haykırışları arttı.
Hades, “Çünkü ölü değil,” diye cevap verdi ve sonra adama
dik dik baktı. “Henüz.”
“Hades, onu öldüremezsin.”
“Ben onu öldürmeyeceğim,” diyerek söz verdi tann. “Fakat
ölmüş olmayı dilemesini sağlayacağım.”
“Hades. Onu. Bırak.”
Tanrının kara gözleri onunkileri araştırdı, sanki ne kadar
bakarsa o kadar sakinleşiyordu. Bir müddet sonra iç geçirdi.
Dişlerini sıkarak, “Peki,” dedi.
Fani ortadan kayboldu. Adamı aslında nereye gönderdiğini
öğrenmeyi unutİli aması gerekecekti; çünkü Persephone, Hades’in
böyle kolayca kabulleneceğine bir an için bile inanmamıştı.
Hades oturup onu da kucağına oturttu, eliyle sırtında yatış­
tırıcı daireler çiziyordu.

192
“Ne oldu?” Talepkar değildi ama sesinde Persephone’nin
korku olarak yorumladığı bir tını vardı. Onu suçlayamazdı.
Saldırıya uğramasının haberlerde yayınlanmasının ardından
hiçbir uyanda bulunmadan ofisine dalmıştı. Cevap vermesi
uzun sürdü, öyle uzun sürdü ki Hades gözlerini araştırabilmek
için Persephone’nin başını geriye doğru itti. Hades’in dudakla-
nnın kenarında keyifsizlikle çizgiler belirmişti.
Lexa’ya olanları zaten biliyor muydu?
Ona söylemeye çalıştı ama ağzı berbat şekilde titredi, du­
raksayıp birkaç derin nefes aldı. Bu, birkaç dakika boyunca
devam ettiğinde Hades içmesi için şarap var etti. Persephone
şarabı su içer gibi içti; acı içki dilini kaplasa da sinirlerini ya­
tıştırmaya yardım etti.
“Baştan başla,” dedi Hades. “Ne oldu?”
Bu defa sözcükler daha kolay çıktı.
Persephone konuştukça Hades’in yüzündeki endişe dolu
ifade eriyip yerini bir duygusuzluk maskesi aldı. Bu pokerde
stratejik bir hareketti, hislerini gizleyerek diğer oyuncuyu aç­
maza getirmenin yoluydu. Fakat bu bir oyun değildi. Persep­
hone, bunun Hades’in ona yardım edemeyeceğini söylemeye
hazırlama yolu olduğunu derinlerinde biliyordu.
“Artık Lexa’ya benzemiyor Hades.”
Persephone’nin boğazından gürültülü bir hıçkırık yükseldi.
Sanki hislerini içinde tutabilirmiş gibi eliyle ağMMİI i kapattı.
“Çok üzgünüm sevgilim.”
Konforlu koltukta ona bakmak için döndü.
“Hades.” Tanrının adını titrek bir nefesle söyledi. “Lütfen."
Hades bakışlarını kaçırdı, hüsranını bastırmak için çenesini
oynatıyordu.
“Persephone, yapamam.” Bu defa ses tonu daha sertti.
Persephone aralarına mesafe koymaya ihtiyaç duyarak ayağa
kalktı. Tann yerinde kaldı.

193
“Onu kaybetmeyeceğim.”
“Kaybetmedin,” diye belirtti Hades. “Lexa hâlâ yaşıyor.”
Persephone karşı çıkmak istedi ama Hades ona izin vermedi.
“Karar vermesi için ruhuna zaman tanımalısın.”
“Karar vermek mi? Ne demek istiyorsun?”
Hades iç geçirirken burun kemerini sıktı, sanki yaklaşan
konuşmanın çekincesini yaşıyordu.
“Lexa arafta.”
“O zaman onu geri getirebilirsin.”
Persephone arafi önceden duymuştu. Hades yaslı bir anne
için oradan bir ruhu geri getirmişti. Göğsünde umut tomur­
cuklandı. Hades bunu sezebiliyordu herhalde çünkü o umudu
çabucak yok etti.
"Yapamam."
“Daha önce yaptın. Ruh araftayken onu geri getirmek için
Kader Tannçalan’yla pazarlık yapabildiğini söyledin.”
“Başka birinin hayatına karşılık,” diye hatırlattı Hades.
“Ruha karşılık ruh Persephone.”
“Onu kurtarmayacağım söyleyemezsin Hades.”
“Bunu istemediğimi söylemiyorum. Buna karışmamam en
iyisi. Güven bana. Eğer Lexa’ya biraz önem veriyorsan, eğer
bana biraz önem veriyorsan, bunun peşini bırakırsın.”
“Bunu zaten önemsediğim için yapıyorum!” diye karşı çıktı.
Hades dudaklarım büktü. “Tüm faniler öyle düşünür... As­
lında kurtarmaya çalıştığın kim? Lexa mı, kendin mi?”
“Felsefe dersine ihtiyacım yok Hades,” dedi ters bir şekilde.
“Hayır ama belli ki gerçek dünyaya dönmen gerekiyor.”
Hades ayağa kalkıp ceketini çıkardı ve gömleğinin düğme­
lerini açmaya başladı.
Persephone kaşlarını çattı.
“Şu anda seninle seks yapmayacağım.”
Hades ona dik dik baksa da gömleğinin düğmelerini açma-

194
yi sürdürdü. Sonrasında Persephone tannnın teninde dolanan
siyah işaretleri gördü; hepsi düz çizgilerdi, narin bir iplik gibi
vücuduna dolanan dövmelerdi.
“Onlar ne?” Persephone uzanmaya yeltendi fakat Hades bi­
leğini sert bir şekilde kavrayarak onu durdurdu. Persephone
onun gözlerine baktı.
“Kader Tannçalan’yla pazarlık yaparak aldığım her hayat
için ödediğim bedel,” dedi. “Onlan yanımda taşıyorum. Bun­
lar onların hayat iplikleri, tenime dağlandılar. Vicdanın için
istediğin şey bu mu Persephone?”
Persephone elini yavaşça onunkinden kurtarıp kendi göğ­
süne dayadı, gözleri adamın altuni tenindeki çizgileri takip
ediyordu. Bu tanrıyla anlaşmaya girdiğinde kaç tane pazarlık
yaptığını merak ettiğini hatırladı. Tenine işlendiklerini hiç bil­
miyordu. Yine de bunu moral bozucu buldu. Hades daha önce
dengeden bahsetmişti ama bu onu zincire vurmuştu. O gelmiş
geçmiş en güçlü Olympos taunlarından biriydi ve yine de gücü
sınırlıydı.
“Eğer bir şey yapamıyorsan ölüler Tanrısı olmanın anlamı
ne ki?” Sözleri içinde tutamadan ağzından kaçıverdi. Derin bir
nefes aldı. “Üzgünüm. Öyle demek istemedim.”
Hades boğuk bir sesle güldü, “öyle demek istedin,” dedi ve
elini Persephone’nin yanağına koyup onu kendisine bakmaya
zorladı. Persephone, onunla göz göze gelince kalbi parçalara
ayrılacakmış gibi hissetti. Bu ölümsüz tann nasıl olur da onun
kederini anlıyor gibi görünebilirdi? “Niçin yardım edemediği­
mi anlamak istemediğini biliyorum ve bu sıkıntı değil.”
“Ben sadece... ne yapacağımı bilmiyorum,” derken omuz­
lan çöktü. Kendini mağlup hissetti.
“Lexa henüz gitmedi," dedi Hades. “Ancak sen yasım tutu­
yorsun. iyileşebilir.”
“Bunu kesin olarak biliyor musun? iyileşeceğini?”

195
“Hayır.”
Hades'in gözleri onu araştırıyordu, onun ne aradığını me­
rak etti. Persephone buraya umut arayışıyla, ne olursa olsun
Lexa'nın iyi olacağını bilmenin vereceği teselli için gelmişti
ancak Hades bunu vermiyordu. Başını tannnın göğsüne bırak­
tı. öyle yorgundu ki.
Bir süre sonra Hades onu kollannın araşma alıp yeraltına
ışınlandı.
“Yannın ihtimalleriyle aklım doldurma,” dedi Persepho-
ne’yi yatağa yerleştirirken. Alnına bir öpücük kondurduğu
anda her şey karardı.

196
s

BÖLÜM 13
Paniğin Dokunuşu

Persephone ertesi gün yapışmış gözler ve baş ağrısıyla


uyandı. Uykusu kesik kesikti. Günün olayları akima gelip git­
miş, ona sert bir şekilde çarparak hüzün ve açık duygu patla­
maları yaşatmış, ardından da bir uyuşukluk hali gelmişti.
Kalkıp oturduğunda kapısı tıklatıldı ve Hekate başım içeri
uzattı.
“Günaydın canım,” dedi. “Sana kahvalti getirdim.”
Persephone’nin boğazının gerisine yoğun bir şey yeri »<111
ti, kusmuk olabileceğini düşündü. Midesi böyle çalkalanırken
yiyebilmesinin imkânı yoktu.
“Hayır, teşekkür ederim Hekate. Aç değilim.”
Tanrıça kaşlarını çattı, “öyleyse bir süre benimle otur. Bel­
ki de fikrini değiştirirsin.”
“Üzgünüm Hekate. Yapamam,” dedi Persephone. Çoktan
ayaklanmıştı bile. “Hastaneye gitmem lazım ”
Telefonunu kontrol etti ama Lexa’nın annesinden veya Ja-
ison’dan hiç mesaj yoktu. Bunun iyiye işaret olduğunu umdu.
Aceleyle bitişikteki banyoya gidip yüzünü yıkadı. Soğuk su,
ateş basan teninde iyi hissettirdi.

197
“Gerçekten bir şeyler yemelisin,” dedi Hekate. “Bu, Ha­
des’i memnun edecektir.”
Hades’i memnun edecek olabilirdi ama Persephone yerse
kusacağından emindi.
“Hades nerede?” diye sorarken banyodan çıktı. Gecenin ço­
ğunda yanındaydı, Persephone burnunu silmek veya yüzünü
yıkamak için ne zaman yataktan kalksa o da uyanmıştı.
Tanrıça omzunu silkti. “Bilmiyorum. Bu sabah erkenden
beni çağırdı. Seni rahatsız etmek istemedi.”
Persephone nedeninden emin değildi; ancak Hades’in şu
anda nerede olduğunu bilmemek huzursuz hissetmesine sebep
oldu. Aklının gittiği yöne engel olamadı: Leuce ile ilgili işle­
ri mi hallediyordu? Persephone ondan Leuce’a yaşayacak bir
yer ve işini geri vermesini istemişti ama nymph'i görmemişti.
Leuce’la görüşmek için planı olduğuna göre, ona daha sonra
sorabileceğini düşündü. Nymph'& akıl hocalığı yapması anlaş­
manın parçasıydı.
Hekate en sonunda, “Lexa konusunda üzgünüm Persepho­
ne,” dedi.
Söylediği şey Persephone’yi titretti ve gözleri doldu.
“O olmamalıydı,” diye fısıldadı Persephone.
Hekate hiçbir şey söylemedi ve Persephone boğazım temiz­
ledi. Üzerini giyindikten sonra telefonunu ve çantasını aldı.
Dışan çıkmaya hazırlanırken Hekate’ye, “Eğer varsa kahve
alırım,” dedi.
“O besin değil.”
“Evet, öyle. Kafein.”
Hekate kaşlannı çatsa da kabullendi ve buharı tüten bir fin­
can kahve belirdi.
“Teşekkür ederim Hekate,” dedi. “Hades’i gördüğünde ona
kahvaltımı ettiğimi söylersin.”
“Bu yalan olurdu,” diye karşı çıktı Hekate.

198
“Hayır, olmaz. Benim için kahvaltının ne demek olduğunu
biliyor.”
Hekate başını iki yana sallarken yüzünü buruşturdu ama
karşı çıkmadı.
Persephone, Nevemight’tan yaya olarak çıktı. Hava şimdi­
den sıcaktı ve daha öğlen bile değildi. Yürürken sıcaklık et­
rafını sararak kıyafetlerini nemlendirdi ve saçlarının yüzüyle
boynuna yapışmasına sebep oldu. Muhtemelen otobüse bin-
meli veya Hekate’den bir araç ayarlamasını istemeliydi ama
yalnız olmak istemişti.
“Persephone!”
Başını kaldırıp baktı. Caddenin diğer tarafindan biri ona
sesleniyordu. Kim olduğunu tanımadı ama karşıdan karşıya
geçmek için yola bakınıp duruyordu. Persephone adımlarım
hızlandırdı.
“Persephone!”
Tekrar arkasına göz attı. Bahsi geçen kişi caddenin karşısı­
na geçmişti ve şimdi ona doğru koşuyordu.
“Persephone Rosi, bekle!”
Adının o kadar yüksek sesle söylendiğini duyunca irkildi,
meraklı yayaların bakışlarım üzerine çekti.
“Persephone?” diyerek ona katıldı başka bir ses. “Hey, bu
Persephone Rosi! Hades’in âşığı!”
Bir adam önüne geçip, “Bir fotoğraf alabilir miyim?” diye
sordu.
Çoktan telefonunu havaya kaldırmıştı bile.
“Üzgünüm, hayır. Acelem var.” Persephone adamın etrafın­
dan dolanıp kaldırımda ilerlemeye devam etti.
“Hades nasıl biri?” diye seslendi bir başkası.
“Yazdığın yazıya kızdı mı?”
“Nasıl tanıştınız?”
Sorulan sorular, Acropolis’in dışındaki insanlar gibi üstüne

199
çullandı. Kollarını bedenine sarmıştı ve yüzünün fotoğrafım
çekemesinler diye başı eğikti. Kişisel alan bırakmamanın, so-
rulanna cevap vermesini sağlayacağını mı sanıyorlardı? Belki
de korkunun bunu yapacağını düşünüyorlardı.
“Beni takip etmeye son verin!” diye bağırdı en sonunda.
Kendini klostrofobik ve biraz da korkmuş hissediyordu.
Persephone etrafında toplanan kalabalıktan kaçmak için
koşmaya başladı. Adını haykırıp sorular sordular ve korkunç
şeyler söylediler. Caddenin karşısına geçip bir ara sokağa dal­
dı. Tam çıktığı sırada omzundan yakalandı ve döndürüldü. Per­
sephone dönüp saldırganının suratına yumruğu indirdi.
Parmaklan, Hermes’in taş gibi sert suratıyla buluştu.
“Siktir!” diye söverek parmaklannı salladı. "HermesV'
Tannnın kaşlan saç çizgisine kadar kalktı. “Söylemem ge­
rekiyor ki genelde kadınların ağzından o iki kelime çıktığında
benimle çok daha kabul gören bir şekilde beraber olurlar.”
“Bu tarafa gitti!” diye bağırdı biri.
Persephone, Hermes’le göz göze gelince bağırdı. “Beni bu­
radan çıkar!”
Hermes sınttı. “Nasıl istersen, Küfür Tannçası.”
Hermes ışınlandı; hastanenin çatı bahçesine güvenli bir şe­
kilde vardıklarında Persephone bezgince haykırdı.
“Kendi başıma hiçbir yere gidemiyorum! Sen tann olarak
nasıl geziyorsun Hermes?”
Tann yüzünde bir gülümsemeyle omzunu silkti. “O kadar
kötü değil. Saygı görüyor ve tapınılıyoruz.”
“Ve nefret ediliyor," diye bitirdi Persephone.
“Kendi adına konuş,” diye cevap verdi Hermes.
Persephone ona dik dik baktıktan sonra iç çekip parmakla-
nnı saçlannın arasından geçirdi. İtiraf etmesi gerekiyordu ki
caddede olanlar yüzünden biraz sarsılmıştı.
“Sephy, eğer söylememden rahatsız olmayacaksan... Bir
noktada, hayatının değiştiğini kabul etmen gerekecek.”

200
Persephone kafası karışmış bir şekilde tanrıya baktı. “Ne
diyorsun?”
“Sokakta istediğin gibi yürüyemeyeceğini söylüyorum. Bir
tanrıça gibi... ya da en azından bir tanrının âşığı gibi davran­
maya başlamak zorunda kalacağını söylüyorum.”
“Bana ne yapacağımı söyleme Hermes!” Sesinin o kadar
bezgin çıkmasını beklemiyordu ama bu tartışmayı yapmanın
vakti değildi.
“Tamam tamam,” diyerek ellerini kaldırdı. “Yardımcı ol­
maya çalışıyorum.”
“Anlıyorum ama olmuyorsun.”
Hermes donuk bir şekilde baktı, Persephone’nin şımarık
bir çocuk gibi davranmasına kızmış gibi görünmüyordu. “Bu
gerçekten gerekli miydi?”
Persephone içini çekti. “Hayır... Üzgünüm Hermes. Şu anda
her şey... gerçekten o kadar berbat ki.”
Sorun yok Sephy. Bir yere gitmen gerekirse haber ver.
Göz kırptıktan sonra onu çatıda bir başına bıraktı.
Persephone hastaneye girmeden önce işyerini aradı. Hattan
gelen her sesle birlikte endişesi artıyordu. Demetri’nin eşliğin­
den keyif almaktan, onun görüntüsüne -veya sesine- katlana-
mamaya geçiş yapmıştı.
“Persephone,” diye açtı Demetri. “Arkadaşın nasıl?”
“Pek... iyi değil,” dedi. “Bugün gelmeyeceğim.”
“Elbette,” dedi Demetri. “İstediğin kadar izin kullan.”
Adamın sesindeki anlayış yüzünden dişlerini sıktı. Bu adam
duygularını karman çorman ediyordu. İstediğinde düşünceli
olabilirken mecbur kalırsa kinci olabiliyordu.
“özel haber konusunda süreye ihtiyacım olacak,” dedi. Ko­
nuşmasını beklerken nefesini tuttu.
En sonunda Demetri, “Ne yapabileceğime bakacağım ama
Persephone... söz veremem.”

201
Beklediği cevap bu değildi ve kamında huzursuz edici bn
burukluk oldu.
“Eğer çalışanın olmamı istiyorsan Demetri, beni bu konuda
zorlamayacaksın."
Demetri iç geçirdi. Persephone onun başı ağnyormuş gibi
kaşlarını sıvazladığını hayal etti. Çeşitli durumlarda bunu yap.
tığını görmüştü, özellikle de bilgisayar ekranına çok fazla bak­
tığı zamanlarda.
“Ben halledeceğim,” dedi. “Sadece... arkadaşına ve kendi­
ne iyi bak.”
Persephone teşekkür etmeden telefonu kapattı.
Hastanenin ikinci katma varınca Lexa’nın annesinden o sa­
bah doktorun geldiğini öğrendi. Arkadaşının yaşamsal fonksi­
yonlarının gelişme gösterdiğini söylemişti. Persephone göğsü­
nün umutla şiştiğini hissetti.
“Bu iyi haber, değil mi?”
“Pozitif bir şey,” diye cevap verdi. “Asıl endişeleri beyniyle
ilgili."
Eliska, Lexa’da beyin kontüzyonlan olduğunu ve hasann
uzantılarının bilinmediğini açıklamayı sürdürdü; ancak bunlar
ufak tefek şeyler de olabilirdi ciddi şeyler de.
Persephone bu ihtimallerden hiç hoşlanmadı.
Bir saniye önce hissettiği umut paramparça oldu.
Hastanede yapılacak çok fazla şey yoktu, o yüzden bir pen­
cerenin kenarına oturup dizüstü bilgisayarını çıkardı. Haberle­
re bakınmaya niyetliydi ama aklı Hermes’in sözlerinde takılı
kaldı.
Bir tanrıça gibi davranmaya başlamak zorunda kalacaksın.
“Bu ne anlama geliyor ki?” diye mırıldandı kendi kendine.
Ona Aphrodite veya Hera gibi olması gerektiğini mi söyleme­
ye çalışıyordu? Persephone kendisini fani dünyaya bağlayan
şeylerden vazgeçmekle ilgilenmiyordu. New Athens’e geldi­

202
ğinde kimliğini bunlara göre şekillendirmişti ve şimdi hepsi
elinden alınıyormuş gibi görünüyordu.
Herkes onun olmadığı biri gibi davranmasını istiyordu.
Persephone, Apollo hakkındaki şeyleri okuyarak dikkatini
dağıttı.
Onun New Athens Gazetesinde yayımladığına benzeyen
başka hikâyelerle çıkanlar olmuştu; Apollo’nun âşıklarını eğer
onu terk ederlerse kariyerlerini mahvetmekle tehdit ettiği ör­
nekler vardı.
Persephone, henüz Apollo 'dan bir şey işitmememin sebebi
bu olabilir mi, diye merak etti.

Tüm bu yeni iddialar, Hades ’in âşığı Persephone Rosi ’nin


tann hakkında sert bir yazı yazmasından günler sonra ortaya
atıldı.

Yine de yazı Müzik Tannsı’m suçlamayı reddediyordu:

İddialar henüz doğrulanmadı. Divine Entertainment, Apol­


1
lo ’nun temsilcilerine ulaşsa da şu mesele hakkında bir
duyuru yapmayı reddettiler.

Apollo ’nun yeni bir kâhine ihtiyacı olduğu içindir, diye dü­
şündü.
Persephone gözünün ucuyla yeşil bir şey fark etti ve o ta­
rafa dönünce pencerenin kenarından filizlenen sarmaşıkların
camın yüzeyine tırmandığını gördü, öfkeyle dolu olduğu için
hızla büyüyorlardı. Persephone bir böceği iyotmuş gibi elini
üstlerine yapıştırdıktan sonra çekip kopardı.
Tanrılar, felaket haldeyim.
“İyi misin?”
Persephone sıçrayarak Jaison’a doğru döndü.

203
Jaison berbat görünüyordu.
“Sen uyudun mu hiç?” diye sordu Persephone.
Jaison yorgunca gülümsedi. “Şöyle böyle.”
“Dinlenmelisin,” diyerek onu yüreklendirdi. “Bizim eve gj.
debilirsin. Seninkinden daha yakın.”
“Gidemem... ya ben gidince bir şey olursa? Ya da uyuyun-
ca? Ya kaçırırsam...”
Persephone onun ne diyeceğini biliyordu. Ya vedalaşma fir-
satım kaçırırsa? Buna verilecek bir cevabı yoktu çünkü kendisi
de aynı şeyi merak ediyordu.
“Doktorlar bugün yaşamsal fonksiyonlarının daha iyi oldu­
ğunu söylemiş.”
Jaison başmı bir defa salladı. Akimda başka bir şey vardı.
Ellerini ceplerine sokup dolandıktan sonra hâlihazırda sıkışık
olan pencere kenarına oturdu. Persephone kıpırdanıp dikkatle
onu izledi.
“Hades yardım edebileceğini söyledi mi?” Jaison sanki bu
konuşma hemen bitsin diye kelimeleri içinden atmak ister gibi
hızlıca konuştu.
Persephone bu sorunun bu kadar canım yakacağım düşün­
memişti ama nefesini kesti. Dudaklarım sımsıkı bastırırken
gözleri doldu.
“Dedi ki... onu henüz kaybetmemişiz.”
Jaison başını salladı. “Tahmin etmiştim.”
Persephone’nin kaştan hafifçe çatıldı. “Ne demek istiyorsun?”
Jaison omzunu silkerken ona bakmamayı tercih etti. “0
ölüler Tanrısı, Yaşayanlar Tanrısı değil. Başka bir sakin kaza­
nabilecekken neden hayat kurtarsın ki?”
“Hades öyle biri değil,” dedi Persephone. “Düşündüğünden
çok daha fazlası var. Kader Tanrıçaları... ”
“Hades’in dediğine göre,” diye cevap verdi Jaison. “Fa­
kat... bunun gerçekten doğra olduğunu nereden biliyorsun?’’

204
“Jaison." Konuşurken sesi titredi. Hades’e inanıyordu çün­
kü derisindeki iplik dövmelerini görmüştü. Pazarlığa girdiği
her hayat için bir taneydi.
“Hades’i savunuyorsun ama bu onun hakkında ne söylü­
yor? Ona en çok ihtiyaç duyduğun anda bile sana yardım et­
meyecek mi?”
Çünkü şu anda ona en çok ihtiyaç duyan ben değilim. Lexa,
diye düşündü.
“Bu adil değil Jaison.”
“Belki de sen haklısın,” dedi fani. “Kusura bakma Seph.”
Persephone ona sorun değil falan demedi çünkü bu bir so­
rundu. Jaison’ın sözleri kabacaydı ve daha da kötüsü Persep­
hone’nin tenine işlemişti.
Hades’in ona yardım etmeyi reddetmesi kendisini düşündü­
ğü kadar sevmediği anlamına mı geliyordu?
Bu saçmalık, diyerek kendini azarladı.
öte yandan onu böyle ıstırap içindeyken nasıl izleyebili­
yordu?
Persephone, Lexa’nın sağlığında hiçbir değişiklik olmayın­
ca Leuce’la buluşmaya karar verdi Nymph'le New Athens’in
moda bölgelerinde yer alan ve Aphrodite’ye ait bir butik olan
Pearl’de buluşacaktı.
Ilias, Persephone ve nymph için özel bir alışveriş ayarlamayı
başarmıştı. Ayrıca onu götürmesi için Antoni’yi de ayarlamıştı,
bu sabah hastaneye giderkenki korkunç yürüyüşünün ardından
şükrettiği bir şeydi.
Persephone gider gitmez butiğe girdi. İçerisi güller ve tam
olarak Aşk Tannçası’ndan beklediği şeyler gibi kokuyordu.
Ayaklarının altındaki hah döşeme tüylü ve beyazdı, koltuklar
kabarık ve taşlarla süslüydü, her yanı panltıhydı.
Persephone mağazada dolanıp parmaklarım yumuşak ku­
maşta gezdirdi ve güzel mücevherleri inceledi.

205
“Lexa buraya bayılırdı,” dedi kendi kendine.
“Eminim bayılırdı,” diye cevap verdi bir ses.
Persephone dönüp baktı. Aphrodite kendi mağazasındaki
şezlong tipi koltukta uzanıyordu. Üzerinde iç çamaşırını an­
dıran bir şeyler vardı; pembe bir tulum ve şeffaf, yine pembe
bir sabahlık. Kıyafeti, yumuşak kıvrımlarını gözler önüne se­
riyordu. Parlak san bukleleri etrafına dağılmıştı. Persephone,
tannça sandalyeye öylece düşüverdi mi, yoksa kendisi bilerek
mi poz verdi diye merak etti.
Poz verdiyse şaşırmazdı.
Tannçayı gördüğüne şaşırarak, “Aphr ite,” dedi.
“Persephone.”
“Burada olacağını bilmiyordum.”
“Ah, sadece seni kontrol etmeye geldim,” dedi Aphrodite.
“Haberleri gördüm.”
“Diğer herkesle birlikte,” diye mınldandı Persephone. “Gö­
rebildiğin üzere ben iyiyim.”
Sanşın tannça tek kaşını kaldırdı.
“Bakıyorum da seks hayatın pek renkli.”
Persephone kaskatı olduktan sonra gözlerini kıstı. “Bunu
nasıl biliyorsun?”
“Kokusunu alabiliyorum,” dedi. “Her yanından Hades’in
kokusu geliyor. Vahşi bir gece olmuş olmalı. Barışma seksi
miydi?”
“Bu berbat bir güç,” dedi Persephone ve Aphrodite omzunu
silkti. “Peki sen?” diye sordu Persephone. “Sen nasılsın?”
Tannça onun sorusuna şaşırmış göründü, sanki kimse ona
bunu hiç sormamış gibiydi.
Aphrodite kaşlarını çattı, o güzel, san kaştan keskin göz­
lerinin üzerinde birbirine yaklaştı. Persephone, tannçanm ifa­
desindeki değişimi inceledi; Aphrodite bu sorunun niçin duy­
gularım uyandırdığından emin değilmişçesine, kafası kanşmış
görünüyordu. En sonunda cevap verdi.

206
“Bilmiyorum.”
Bu, Aphrodite’nin en dürüst olduğu andı ve Persephone o
sözlerin ardında sezdiği acıyı keşfetmekten hoşlanırdı; fakat
kapının üzerindeki zil çaldı ve Leuce içeri girdi.
Aphrodite boğazını temizleyerek Persephone’ye gülümsedi.
“Pekâlâ, benim gitme zamanım geldi.”
“Bekle. Aphrodite.” Persephone onu durdurdu. “Ben...
üzgünüm. Eğer konuşacak birine ihtiyacın olursa...”
“Yok,” dedi çabucak ve sonra çarpık bir ifadeyle gülümse­
di. “Yani... teşekkürler demek istedim, Persephone.”
Cümlesini bitirdikten sonra ortadan kayboldu.
“Persephone?” diye seslendi Leuce. Sarışın nymph, Aph-
rodite’nin parıldayan ışıklarının altında solgun görünüyordu.
Bitişikteki odada Persephone’yi bulunca rahatladı. “Ah iyi.
Buradasın.”
“Burada olmamı beklemiyor muydun?”
Nymph tuhaf bir biçimde omzunu silktikten sonra itiraf etti.
“Eğer bunu yapmak istemediğine karar verseydin seni suçla­
mazdım.”
Persephone’nin bakışları biraz sertleşti. “Ben söz i îıı
nm Leuce.”
“Biliyorum,” dedi. “ Sadece ben... Hayal kırıklığına
uğramaya alışkınım. Üzgünüm.”
Nymph'e karşı anlayışla dolan genç kadın kaşlarını çattı.
İki görevli belirip Persephone ve Leuce’un paltoları ile
çantalarını aldıktan sonra şampanya kadehleri verdi.
c<
Mağaza sizin,” dedi görevlilerden biri. “Hizmet etmek için
buradayız.”
Persephone ve Leuce’un alışverişe ısınması biraz zaman
aldı ama çok geçmeden Leuce kucak dolusu kıyafeti görevlile­
re vermeye başladı.
“Gardırobunu tamamen yenilemeyi mi planlıyorsun?” diye
sordu Persephone.

207
“Hayır... ama niye her şeyi denemeyeyim diye düşündüm
Bir daha böyle bir fırsatımız olmaz herhalde.”
Persephone hafifçe gülümsedi. Lexa gibi konuşuyordu.
Leuce, “Sen hiçbir şey denemeyecek misin?” diye sordu.
“Sanmıyorum. Bir şeye ihtiyacım yok.”
“Bu ihtiyaç duymakla ilgili değil,” dedi Leuce. “Eğlenmek
için.”
“Sen durma hadi,” diyerek onu yüreklendirdi. “Ben burada
oturup içki içmekten memnunum.”
Leuce kaşlarını hafifçe çatsa da soyunma odasında kayboldu.
Persephone, Lexa’nın burada olmasını öyle çok istiyordu ki.
Bu tam ona göreydi. Üniversitede ilk tanıştıklarında Lexa onu
tam bu mağazaya getirmişti. Kahkahalar atıp elbiseler denemiş
ve ışıldayan üzüm suyundan içmişlerdi. Birinin ona “renkleri”
kırmızı, altın sarısı ve yeşil diye söylediği ilk seferdi, annesi
dışında birinin ona güzel olduğunu söylediği ve birinin bunu
gerçekten, içten gelerek söylediğini hissettiği ilk seferdi.
Aşın keyifli bir gün olmuştu.
Persephone’nin hatıraları, çalan telefonuyla bölündü. Ara­
yan Jaison’dı.
Kalbi boğazından çıkacak gibi atarken cevap verdi.
Selam bile vermeden, “Her şey yolunda mı?” dedi.
“Evet Persephone. Lexa’nın az önce ameliyattan çıktığını
haber vermek istedim.”
“Ne? Neden bana daha önce söylemedin?”
“Çünkü her şey yolunda.”
Lexa ’nin ameliyata girmesi gerekliyse nasıl her şey yolunda
olabilirdi? Persephone, Hades’i yardım etmeye a edemedi­
ği için Jaison’ın bunu bilerek yaptığmı düşünmeden edemedi.
“Ya her şey yolunda gitmemiş olsaydı?”
“O yüzden sana önceden söylemedim.” Hüsranı sesinden
belliydi. “fırlatıp her şeyi daha kötü hale getirirdin.”

208
Tamam, bu sözler canını yakmıştı.
“îç kanaması vardı. Vaktinde tespit ettiler, şimdi durumu
stabil ve yoğun bakıma geri döndü.”
“Tırlatırsam mı? En iyi arkadaşımın durumu hakkında en­
dişelendiğim için kusuruma bakma Jaison.”
“Evet evet, o benim de kız arkadaşım.”
Hat kesildi ve Persephone telefonu kulağından uzaklaştırın­
ca Jaison’ın suratına kapattığını fark etti.
Ne sikim oluyordu böyle?
Birdenbire nefes alamadı ve kalbi kafasında atıyormuş gibi
hissetti, düzensiz ve hızlıydı. Etrafına bakınırken gözlerinin
önü bulanıklaştı, düşündüğü tek şey ölmekte olduğuydu.
Koşturarak mağazadan dışan çıktı.
Çıkarken arkasından birinin seslendiğini duydu.
“Leydi Persephone!”
Kaldırımda koştuktan sonra bir ara sokakta durdu. Tuğla
duvara yaslanıp derin soluklar aldı.
“Leydi Persephone? İyi misin?”
Leuce, kaçarken onu takip etLU işti. Biraz zamanım aldı ama
en sonunda Persephone doğruldu, göğsü hızla yükselip alçalı­
yordu. “Alışveriş yapmasak olur mu?”
Leuce’un gözleri kocaman oldu -tuhaf biçimde masumdu—
ve başını sallayarak onayladı. “Elbette. Sen ne istersen olur.”
“Kahve,” dedi Persephone.
“Tabii.”
Coffee House’a gittiler. Persephone’nin hâlâ gidebildiği
ve rahatsız edilmediğini hissettiği tek yerdi, tki vanilyalı latte
söyledi; biri kendisi ve diğeri de daha önce hiç kahve siparişi
vermemiş olan Leuce içindi.
Karşılıklı oturdular. Persephone ellerini içeceğinin etrafın­
dan ayırmadan köpüğün eriyip hiçliğe karışmasını izledi.

209
Leuce köpüğü nadir bir türmüş gibi incelerken, “Bu resmi
nasıl yapıyorlar?” diye sordu.
“Çok dikkatli bir şekilde,” diye cevap verdi Persephone.
Nymph tedirgin bir yudum aldı.
“Hımm,” diye mırıldandıktan sonra kocaman bir yudum
içti. Persephone ilk kahve içişini hatırladı. Aslında o kadar çok
hoşlanmamıştı ama Lexa onun sade kahve aldığı için öyle ol­
duğunu iddia etmişti.
Haklıydı, biraz krema ekleyince en sevdiği içecek olmuştu.
“Sıcak çikolatayı deneyene kadar bekle,” dedi Persephone.
Leuce’un gözleri irileşti.
Aralarındaki sessizlik uzadı. Persephone bakışlarını içece­
ğinden ayırmadı. Leuce’a ne diyeceğinden emin değildi. Vü­
cudu kendini kapatmış gibiydi, hissettiği panik iç organlarını
titrekleştirmişti.
“Olanlar hakkında konuşmak ister misin?” diye sordu
Leuce.
Persephone kadınla göz göze gelip başmı iki yana salladı.
“Konuşmamayı tercih ederim.”
Nymph başıyla onayladı.
“Arkadaşın hastalandığı için üzgünüm.”
“O hasta değil.” Persephone bağırmak niyetinde değildi
ama kelimeler ağzından dökülüvermişti. Ayrıca hâlâ biraz önce
olanlar yüzünden paniklemiş haldeydi. “O yaralı. Yaralandı.”
“Üzgünüm.” Leuce’un sesi fısıltıdan ibaretti.
Persephone’nin omuzlan çöktü. “Teşekkür ederim. Üzgü­
nüm. Bu çok... zor.”
Leuce başını salladı. “Biliyorum.”
Persephone onun gözlerine bakınca nymph açıkladı.
“Birkaç gün önce uyandım ve bildiğim her şey değişmişti.
Arkadaşlanmın çoğu ölmüş.” Ardından duraksadı. “Başta öf­
keliydim. Sanırım hâlâ öyleyim.”

210
Persephone ne diyeceğinden emin değildi ama samimiydi.
Artık bu durumla arasına mesafe koyduğu ve Hades’e olan öf­
kesi azaldığı için, Leuce’un bakış açısından görebiliyordu.
“Üzgünüm Leuce.”
Nymph omzunu silkti. “En azından özgürüm.”
Bu kadının karşısında oturup da ne kadar benzer olduklarını
fark etmek garipti.
“Tutsakken... bilincin yerinde miydi?”
“Hayır,” dedi. “Sanırım öylesi daha kötü olabilirdi. Belki o
da bir çeşit merhametti.”
Persephone dudağını ısırdı. Üstü kapalı biçimde Hades hak­
kında konuşuyorlardı.
“öfkesi için onu... suçlamıyorum,w 4 ii Leuce. “Onu kışkırt­
tım. İyi bir ilişki değildi. Sizin sahip olduğunuz gibi değildi.”
“Benim sahip olduğum şeyi nereden biliyorsun?” diye sor­
du Persephone.
“Sen sevgiye sahipsin,” diye cevap verdi Leuce. “O seni
seviyor.”
Persephone bakışlarını kaçırdı. Hades’in eski sevgilisiyle
onun hakkında konuşmayı gerçekten istemiyordu. Leuce bunu
sezmiş gibi konuyu değiştirdi.
“Arkadaşın iyileşiyor mu?”
Persephone buna nasıl cevap vereceğinden gerçekten emin
değildi, aslında durumu aynı gidiyordu. Başını iki yana salladı.
“Keşke onu iyileştirebilseydim.”
Leuce bir an sessiz kaldıktan sonra cevap verdi. “Sanırım
ben yardım edebilirim.”
Persephone gözlerine bakınca nymph öne doğru eğilip fısıl­
dadı. “Hiç Magi diye bir şey duydun mu?”
Duymuştu. Kara büyü yapan fanilerdi. Onlar hakkında pek
fazla şey bilmiyordu, sadece Hekate’nin sıklıkla onların büyü­
sünün arkasını toplamak zorunda kaldığını biliyordu.

211
Leuce’un gülümsemesi ufacıktı. “Duyduğunu anlayabiliyo.
rum. Ne duydun?”
Persephone, “İyi şeyler değil,” dedi.
“Değiller zaten,” dedi Leuce. “Kadim zamanlardan beri bu
değişmemiş ama bazıları -işlerinde iyi olanlar- güçlü büyüler
yapabilir.”
‘'Ne tür büyüler?”
“Her türden. Aşk büyüsü, ölüm büyüsü, şifa büyüsü.”
“O yasadışı büyü.”
Tanrıların aleyhine olduğu için yasadışıydı. Aşk büyüleri
Aphrodite’nin alanına giriyordu; ölüm Hades ve şifa da Apol-
lo’nundu.
“Yasadışı, evet ama çoğu kişi bir tanrıya borçlu olmaktansa
bir faniye borçlu olmayı tercih ediyor. Bir Magi’nin anlaşma­
sını kabul et<11 ek zorunda olduğunu söylemiyorum ama... seni
onların olduğu kulübe sokabilirim. Eğer dikkatlerini çekersen
karşılarına çıkarsın.”
“Peki, görüşmek istediğimi nasıl biliyorlar?”
“Çünkü kimse bir şey istemediği müddetçe oraya gitmez.
Al,” Leuce cebinden bir kart çıkarıp ona uzattı. Siyahtı. Üstün­
de bir isim vardı.
Persephone sesli bir şekilde okudu.
“Iniquity?‘”
“Kulüp adına sadık. Ahlaksızlık ve günahın yuvası. Senin
gideceğin bir yer değil.”
Persephone ufak, keyifsiz bir kahkaha attı.
“Eğer buna inanıyorsan beni yeterince iyi tanımıyorsun.”
“Belki tanımıyorum ama Hades, sana bundan bahseden ki­
şinin ben olduğumu öğrenirse... yeniden ağaca dönüşeceğimi
biliyorum fakat... Apollo ile bir anlaşma yapmak istemiyorsan
arkadaşını kurtarmanın tek yolu bu olabilir.”
• Batakhane, günah yuvası, (ç.n.)

212
Apollo koca bir hayırdı.
“Beni ne kadar erken içeri sokabilirsin?”
“Eğer istersen yarın.”
Persephone kartı avucuna vurdu.
“Hades öğrenirse küplere biner.”
Leuce pis pis gülümsedi. “O her zaman öğrenir.”
Persephone, “Seni koruyacağım,” diye cevap verdi.
“Ben kendim için endişelenmiyorum,” dedi Leuce. “Seni
kim koruyacak?”
“Hades’ten mi?” Persephone soruya şaşırsa da cevabı bili­
yordu. Kendini âşığından koruması diye bir şey yoktu. Aralan
biraz bozuktu. Eğer isteseydi bile ölüler Tannsı’na karşı yapa­
bileceği hiçbir şeyi yoktu.
“Artık Hades’e karşı beni koruyan bir şeyim yok.”

213
BÖLÜM 14
lniquity

Persephone’nin gece yansı Iniquity’de' olması gerekiyordu.


Sabah Hades’e akşamı dairesinde Sybil’le birlikte geçirece­
ğini söylemişti. Bunun yerine akşamı hazırlanarak geçirmişti.
Elbisesinin açık olduğunu söylemek az kalırdı. Hades bunu
görse ne derdi, diye merak etti. Yüksek t izli, uzun kollu,
file bir üst ve kısa, siyah bir etek giymişti. İçinde siyah bir bra-
let ve ayaklarında da bantlı topuklu ayakkabılar vardı.
“Nefes kesici görünüyorsun,” dedi Sybil. Pijamalı bir halde
Persephone’nin kapısında duruyordu. Üzerinde mavi tişörtü ve
gri şortu vardı.
“Teşekkürler.”
“Dışarı çıkacağın için heyecanlı görünmüyorsun.”
“Eğlenmek için çıkmıyorum.”
Sybil başını salladı. “Gitmek zorunda mısın?”
“Sanınm.” Persephone, Sybil’le göz göze geldi. “Bilmem
gereken bir şey mi var?”
Persephone, arkadaşının güçlerinin nasıl işlediğinden tam
olarak emin değildi ama herhangi bir tehlikenin içine gidiyorsa
Sybil söylerdi diye düşündü. Kâhin başım iki yana salladı.
*(lng.) Kötülük, günah, (e.n.)

215
Bir şey söylemek yerine kapıdan uzaklaşıp, “Sana taksi ça­
ğırayım,” dedi.
Sonra ortadan kayboldu.
Persephone tekrar yansımasına baktı. Ona bakan kişiyi ne­
redeyse tanıyamayacaktı. Farklıydı, değişikti.
Karanlık, diye düşündü.
Fakat karanlığın ortaya çıkması için tatlı dille kandıran kişi
Hades değildi.
Karanlığı salıveren şey Lexa’mn acısıydı.
Sybil geri döndü. “Taksi geldi.”
“Teşekkür ederim,” dedi Persephone. Derin bir nefes aldı,
havayı yeterince derinine çekemediğini hissediyordu. El çan­
tasını ve telefonunu aldı, gitmek için döndüğünde Sybil’i hâlâ
kapıda durup onu izlerken buldu.
“Hades nereye gittiğini bilmiyor, değil mi?”
Persephone ağzını açtı, ardından kapattı. Cevap vermesine
gerek yoktu; Sybil zaten biliyordu. O yüzden, “Beni bulama­
yacak değil ya,” demekle yetindi.
Kâhin başını salladı. “Sadece... dikkatli ol Persephone.
Lexa’yı kurtarmak istediğini biliyorum ama oraya varmak için
neleri yıkacaksın?”
Bu sözler, Persephone’nin omurgasından aşağı ürpertiler
indirdi; ima ettiği şeyler hoşuna gitmedi. Persephone sadece
her şeyin Lexa’nın kazasından önceki haline geri dönmesini
istiyordu.
“Bilmem gereken bir şey olmadığını söylediğini sanıyordum.”
Kâhin buruk bir şekilde gülümsedi. “Sen söz vermezsin, kâ­
hinler de esrarlı şekillerde konuşur.”
Adil.
Persephone, Sybil’den kâhinlerle ilgili çok şey öğrenmişti.
Kehanetleri duyabiliyordu ama nasıl yorumlayacakları onlan
alan kişiye kalıyordu.

216
Persephone bunu başka bir yolu yok demeye yorarak Iniqu-
ity’ye gitmek için evden çıktı.
Şoföre gidecekleri yeri söylerken kamını yakan endişesini
bastırdı. Şoför dikiz aynasından ona göz attı. Gidecekleri yerin
onu rahatsız ettiği belliydi ama hiçbir şey söylemedi, sadece
başım sallayıp geceye karıştı.
Persephone arka koltuğa yerleşip telefonunu kontrol etti.
Bu sadece alışkanlıktandı çünkü eskiden sürekli Lexa’yla
konuşurdu ama hiç yeni mesaj yoktu; ne Lexa’dan ne de Jaison
veya Lexa’nın annesinden, hiçbir şey yoktu.
Yolculuğunu Lexa’nın eski mesajlarım okuyarak geçirdi.
Taksi durduğunda gözleri dolmuştu, gözyaşları yüzünden bo­
ğazı tıkanmıştı. Duygulan motive eden cinstendi. Suçluluğunu
yutup pencereden dışan bakınasım kolaylaştırdı.
Taksi basit, tuğla bir binanın önünde durmuştu. Dış cephe­
sinde tabelası falan yoktu.
Dışan çıkmadan önce tereddüt etti.
“Burası... doğru yer mi?” diye sordu.
Iniquity dediniz, değil mi?” Şoför binayı işaret ett
MUi. “Orası.”
Taksiden inip dışanda bir başına durdu, sessizlik cesare­
tini kırdı. Leuce, Iniquity’nin farklı olduğunu açıkça belirtse
de Nevemight’takine benzer bir kalabalık görmeyi beklemişti.
Sadece davetle girilebilen bir yerdi, toplumun tekin olmayan
kısmına özeldi. Titreyip sokakta ilerlemeye koyuldu. Taksi
şoförü onu binanın tam önünde indirmişti ama Leuce’un tali­
matları gayet açıktı: Giriş arkada. Merdivenden aşağı in ve bir
defa tıklat.
Persephone loş bir şekilde aydınlatılmış koridorda ilerledi
ve kapıyı buldu. Talimattaki gibi yapınca kapıda bir boşluk
açıldı. Persephone sıçradı ama açıklıktan hiçbir şey göremedi.
Şifresini hatırlaması biraz zamanını aldı.
“Parabasis,” dedi.

217
Kelime bütün vücudunu titretti, anlamı durduğu yeri salladı.
Kasten bir çizgiyi aşmak.
Ne yaptığını biliyordu ama denemek zorundaydı.
Lexa'nın ona ihtiyacı vardı; onun da Lexa’ya ihtiyacı vardı.
O açıklığın diğer tarafında her kim varsa kapıyı açtı. Per­
sephone tereddütle kulübe adım attı. Tıpkı Nevernight’taki
gibi doğruca karanlığa girdi. Yanındakiler görünmüyorlardı
ama onlan hissetti.
Hiçbir şey demediler, sadece yarımdan geçip gittiler. Kısa
bir aranın ardından önündeki perdeler açıldı ve aşinası olmadı­
ğı kıpkırmızı bir dünyaya adım attı. Taşlarla, tüylerle ve yanıp
sönen ışıklarla doluydu. Kulüp hıncahınç doluydu. Kalabalığın
tepesinden bakan bir sahne vardı, kırmızı perdeler ve ampul­
lerle çevrelenmişti. Orada panltılı sutyenleri, file çoraplan ve
kocaman baş süsleri olan kadınlar dans ediyordu. Olağanüstü,
senkronize ve erotiklerdi, şehvetli müzikle salınıyorlardı.
Persephone büyülenmiş bir halde donakaldı.
Hava sıcaktı, ağırdı ve vanilya kokuyordu. Kokuyu içine
çekti; koku, damarlarım tıpkı büyüsü gibi doldururken vücudu
boyunca titreyerek ilerleyip tenini ısıttı. Boynunu ve omuzlan-
nı çevirip gergin kaslarını gevşetti, müzikle rahatladı. Beyninin
ona tetikte olmasını söyleyen kısmı yavaştan yok oluyordu.
Birisi elini tutunca döndü ve Leuce’u arkasında dururken
buldu. Konuşmadı, sadece Persephone’yi duvar boyunca pe­
şinden çektikten sonra karanlık bir koridora soktu.
“Bu yer...” Persephone nefes aldı.
“Amacı büyülemek, Persephone.” Leuce ellerini tanrıçanın
yüzüne yerleştirdi. “Akimı başında tut ve görevine odaklan.
Buradaki hava zehirli. Seni içine çeker; tıpkı kaçamayacağın
bir akıntı gibi.”
“Tam da buraya gelmeden önce öğrenmek için harika bir
bilgiymiş,” dedi Persephone. Biraz rahatsız olmuştu.

01 o
Nymph gülümsedi. “Seni hazırlamak için yapabileceğim
hiçbir şey yoktu. Ya iradelisindir ya da değilsindir. Seni böyle
seçiyorlar.”
Persephone, nymph’e odaklandı. Buz mavisi gözleri yo­
ğundu. Sonra kızın nasıl giyindiğini fark etti. Beyaz saçlan
maşalanmış ve model verilmişti. Parlak kırmızı bir ruju vardı
ve gökyüzündeki yıldızlar gibi parıldayan kısa, gümüş rengi,
püsküllü bir elbise giyiyordu. Sahnedeki dansçılardan biri gibi
görünüyordu.
“Burada mı çalışıyorsun?”
Yine gelr ililien önce öğrenmekten hoşlanacağı bir bilgiydi;
fakat Leuce bunun önemli olduğunu düşünmüyor gibiydi.
“Görevine odaklan Persephone. Bunu istiyordun, unuttun mu?”
Bu, kulağa kısmen tehdit gibi geldi.
Persephone ona gözleri parlayarak dik dik baktı. Birdenbire
Leuce’a gerçekte kim olduğunu hatırlatmayı diledi.
“öyleyse ne yapacağımı söyle. Beni göreceklerinden nasıl
emin olacağım?”
“Dans edeceksin?” dedi Leuce. “Eğer ilgilerini çekerse on­
lar sana gelecek.”
Persephone omzunun üzerinden yüzlerce kişinin dans ettiği
piste baktı.
“Tüm bu insanların aynı şey için burada olduklarını mı söy­
lüyorsun?”
“Aynı şey değil,” dedi. “Fakat bir şey istedikleri için bura­
dalar.”
Leuce, burada yasadışı büyüden başka neler dönüyor?”
ll
Bu, yapmak isteyeceğin bir konuşma değil Persephone.
Bana güven.”
Sonrasında gitti ve Persephone kalabalık tarafindan yutul­
du. Birkaç saniye boyunca akıntıyla savaştı, zarafetten yoksun
ve paniklemiş haldeydi; fakat öncesinde müzikle ilgili büyü-

219
leyici bir şeyler bulmuştu. Sanki teninin üzerinde dans edip
gözeneklerine nüfuz ediyordu. Ritimle birlikte hareket ederek
kalçalarını sallıyor ve kollarını başının üzerine kaldırıyordu.
Alnında ter damlaları belirdi, Hades’le geçirdiği şehvetli ge­
celer aklından geçti; dudaklarındaki dudakları, ipeksi diliyle
hassas tenini yalayışı, parıldayan ve sıcak vücudu, onu doldu­
ran, esneten, taleplerde bulunan aleti. Nefesi kesik kesikti ve
ağzından bir inilti kaçtı.
Kendini kudurmuş, aç kalmış, çaresiz hissetti.
Daha da kötüleşti.
Hatıraları birdenbire başka bir yüzle doldu. Hades’in altın­
daki onun vücudu değildi, Leuce’a aitti. Sırtını germiş, başım
geriye atmıştı, âşığının adını haykırırken ağzı açık kalmıştı.
Bu, müziğin Persephone’nin üzerindeki büyüsünü bozmaya
yetti. Birden yine nerede olduğunun farkına vardı; etrafındaki
bedenlerin, ona değen terli tenlerin.
Eller kalçasını kavradı ve bir beden arkasında hareket etti.
Arkasını dönünce koyu kıyafetli bir adamla yüz yüze geldi;
adamın gözleri kırmızı ışığın altında siyahtı, önce onu çağır­
mak için burada olup olmadığım merak etti; ancak adamın el­
leri Persephone’nin kalçasında kaldı. Persephone, onunla te­
ması kesmek için adamı ittiği anda başka bir çift el omuzlarım
kavradı.
Persephone onun tutuşundan kaçtı. Kalp atışı hızlanıyor,
büyüsü kanında kaynıyordu ama kendisine dokunan diğer ki­
şiye bakmak için döndüğünde adamların ikisi de kalabalıkta
kayboldu.
Cesareti kırılınca insan kalabalığının arasından geçip dans
pistinin kenarına ulaştı. Karanlığı arayıp gölge olmak istiyor­
du, koridorun ağzındaki duvara yaslanırken aradığını buldu.
Dans pistindeki hatıraları anımsadıkça vücudu hâlâ titriyor­
du. Hem tahrik olmuştu hem de tepesi atmıştı. Nasıl korkunç

220
bir büyü böylesine şehvetli düşünceleri teşvik ederdi? Niçin
kusmak istemesine sebep olacak bir şeye dönüşmüşlerdi? Leu­
ce ve Hades’i birlikte düşünmek istemiyordu. Kendisinin ve
NMHpâ'in Hades’in bedenini çok iyi şekilde bildikleri gerçeği­
ne odaklanmayı reddediyordu.
Kendisinin farklı bir Hades’i tanıdığını ve tannnın onu or­
gazma ulaştırmak için diğerlerine davrandığından farklı şekil­
de davrandığını düşünmek hoşuna gidiyordu.
Bu düşünceler akimdan geçerken kendini gülünç hissetti.
Belki de dans pistindeyken üstesinden geldiği büyü hâlâ aura-
sına tutunuyordu.
Karanlıkta saklanırken önündeki dans pistinde bulunan ka­
labalık coşuyordu. O sırada, sıktığı yumruğunun araşma bir
şey sokuldu. Tuhaf ve aniden gelen bir histi; elini açıp da ora­
da bir parça kâğıt bulduğunda bunun büyü olduğunu fark etti.
Kâğıdı açtığında içinde bir sayı yazdığını gördü. 777. Sayının
altında bir ok işareti vardı, sanki koridorda ilerlemesi için yön­
lendiriyordu.
Etrafına bakındığında hiçbir şey görmedi ama karanlıkta
dursa da tüm mekân onu izliyormuş gibi hissetti. Duvardan
ayrılıp okun gösterdiği karanlık koridorda ilerledikten sonra
bir asansöre ulaştı. Asansör, rakamlar ve kapıların kenarlarının
kırmızı kırmızı parlaması sayesinde görünüyordu.
Tuşa bastığında sessizce açıldı.
İçeri girince asansörün sadece sekizinci kata kadar
çıktığını fark etti. Yedinci kata gitmesi gerektiğini ve kâğıttaki
numaranın bir odaya ait olduğunu varsaymıştı.
Dans pistindeki kükremenin ardından asansörün sessizliği
kulaklarına baskı yaptı. Persephone’yi huzursuz etti ve önünde
duran şeyle baş başa kaldı: yani bilinmezlikle. Ya Leuce, Magi
hakkında yanıldıysa? Ya veremeyeceği bir şey isterlerse? Ya
ona yardım edemezlerse?

221
Asansör, doğruca siyah bir kapıya doğru giden koridora
çıktı. Tereddütle yaklaşırken korkusu, zihnindeki suçlulukla
savaş içindeydi. En sonunda kapıyı tıklattığında diğer taraftan
içeri girmesini söyleyen bir ses geldi.
Kapının kulpu soğuktu, içeri girerken tüylerini diken diken
etti. Odada ışık loştu, zemin siyah mermerdendi ve duvarlarda
siyahtı. Tek ışık kaynağı odanın ortasmdaydı. Yüksekte duran
yuvarlak bir platformdaki geniş, rahat koltukta oturan tanıdık
bir adamı aydınlatıyordu.
Kal Stavros.
Tam olarak magazinlerde çıkan fotoğraflarındaki gibiydi.
Kusursuz, kare bir yüz, gür, siyah saçlar ve mavi gözler.
Persephone, adamın suratından nefret ediyordu.
Ona gözlerim kısarak bakarken ellerini yumruk yaptı. Bu
adamı görünce hissettiği öfke şiddetliydi. Büyüsünü çılgına
çevirdi.
“Persephone,” diye mırıldandı adam.
Kal’m ağ•JmIi a uzanması ve adım çekip alması mümkün
müydü?
44
Alex ve Cy’ın seni korkutmadıklarını umuyorum ama kim
olduğundan emin olmalıydım.”
Yani dans pistindeki o adamlar Kal için çalışıyordu.
“Hades’in neden senden etkilendiğini görebiliyorum,” der­
ken gözlerini vücudunda gezdirdi. Persephone midesinin bu­
landığım hissetti. “Yüzü de huyu da güzel, hoşsohbet ve kafa­
sının dikine giden bir kadın. Takdir ettiğim özellikler.”
“Beni kusturma,” dedi Persephone. “Ne istiyorsun onu söyle.”
Kal pis pis güldü. Kötü bir gülüştü, yüzünün güzelliğiyle
tamamen zıt bir sesti.
“Sormana sevindim,” dedi. “Fakat ilk olarak, seni Iniquit-
y’ye, günahın beşiğine getiren ne?”

222
Persephone tereddüt etti. Bu odada hâlâ ne yapıyordu?
Odadan çıkmak için döndü ama girdiği kapı yerine aynalardan
bir duvarla karşılaştı.
“Bir yere mi gidiyorsun?”
Persephone ona doğru döndü.
“Beni tutsak mı edeceksin?”
“Iniquity’nin kuralları böyle. Tacirle aynı odaya girdikten
sonra pazarlık yapılana kadar çıkamazsın.”
Leuce’un söylediği bu değildi.
“Peki ya seninle pazarlık yapmak istemiyorsam?”
“Teklif ettiğim şeyi bilmiyorsun.”
“Eğer bu odadan çıkmanın yolu değilse istemiyorum.”
“Arkadaşını kurtarmak anlamına gelse bile mi?”
Kal'ın sorusunu sessizlik takip etti ve Persephone yutkun­
du. “O konuda ne biliyorsun?”
Kal gülümsedi, ağzından çıkan sonraki sözleri daha katı
hale getirdi. “Onu iyileştirmenin bir yolunu bulamazsan öle­
ceğini biliyorum.”
“O ölmüyor,” dedi dişlerinin arasından. Doğru değildi, ola­
mazdı. Ne Hades ne de Sybil öyle bir şey söylemişti... ve öyle
olsa söylemezler miydi?
“Ben öyle görmüyorum.”
Persephone hafifçe kıpırdandı. Bu karanlık odada, onunla
çoktan bir pazarlık yapan adamla -işine karşılık özel bir ha­
ber- olmaktan çok rahatsızdı.
“Neden sana güvenmeliyim?”
“Çünkü derinlerinde haklı olduğumu biliyorsun. Eğer
Lexa’nın yaşayacağını düşünsen neden buraya gelesin ki?”
Persephone ondan nefret etti.
“Ne istiyorsun?”
Kal, bu defa gülümseyince dişlerini de ortaya serdi.

223
“Senin için bir anlaşmam var. Bana her şeyi verirsen sana
arkadaşını iyileştirmen için gereken büyüyü veririm.”
“Her şeyi mi?”
“Hades’le ilişkinizin her detayını istiyorum. Onunla nasıl
tanıştığını, seni ilk ne zaman öptüğünü ve seni ilk sikişindeki
skandal yaratacak tüm detayları bilmek istiyorum.”
“Sen hastasın.”
“Ben iş adamıyım Persephone. Seks satar.” Koltuğunda ar­
kasına yaslandı. “Tanrılarla seks daha da iyi satar ve sen, tat­
lım, tam bir altın madenisin."
“Hades’le yatan tek kişi ben değilim.” Persephone bu sözle­
ri söylemekten bile nefret etti ama dedikleri doğruydu.
“Fakat söz verdiği ilk kişi sensin ve bu bile, bir sikiş arka­
daşından çok daha değerli. Sana kendini adıyor; yani seni ve
özel hayatınızın detaylarını korumak için her şeyi yapacaktır.”
Persephone birden her şeyi anladı. “Hades’e şantaj yapmak
mı istiyorsun?”
“Herhalde yani, o Zengin Olan.”
“Fakat sen de zenginsin,” diye karşı çıktı Persephone.
“Onun kadar değilim,” dedi Kal. “Ancak işte sen tam o nok­
tada bana yardım edeceksin ve karşılığında arkadaşım kesin
bir ölümden kurtaracaksın.”
Bununla birlikte Persephone donakaldı. Şu noktaya kadar
Lexa’yı geri getirmek için her şeyi verirdi fakat şimdi, bu fır­
sat ona tanındığında, merak etmeden duramadı: Gerçekten en
yakın arkadaşının hayatına karşılık Hades’le ilişkilerinin de­
taylarını verebilir miydi?
Üzerine çöken suçluluk ve utanç, Hades’in büyüsünün bu
odadaki kokusu kadar tesirliydi. Bakışları adamın ayaklarında
parıldayan siyah şeylere kaydı: yılanlar. Adamın ayaklarına ve
el bileklerine dolanarak tırmandılar. Kal, sürüngenin pullu be­
deni boynuna dolanana kadar fark etmedi bile. Adam çığlık

224
attı ama yaratıklar vücudunu daha da sıkıp kulağında tıslayınca
donakaldı.
Hades, karanlığın ortasında belirerek Persephone’yi şaşkın­
lığa uğrattı. Onu biraz olsun hissetmemişti bile.
Hades’in sesi sakin ve kendinden emin çıksa da Persephone
onun hiddetini hissetti.
“Beni tehdit mi ediyorsun Kal?” diye sordu Hades.
“Hayır... asla!” Adamın sesinin tınısı değişti, korkudan ba­
ğırıyordu.
Persephone, Hades’e bakmak için döndü. Çok kızgındı;
gözlerinden ve öpmek için eğildiğinde onunkilere değdirdiği
dudaklarından belliydi. Dili ağzına girip onunkiyle buluşmayı
talep etti. Bir eliyle I ynunu ve çenesini tutarken diğer elini
de saçlarının araşma geçirip buklelerini sımsıkı kavradı. Per-
sephone’yi ağzım daha genişçe açmaya zorlayıp boğazının
gerisine kadar indi. Geri çekildiğinde Persephone’nin alt du­
dağı dişlerinin arasındaydı.
“Sen iyi misin?” Hades’in sesi boğuktu.
Persephone sersemlemiş vaziyette başını salladı.
Hades dikkatini Kal’a çevirip ona doğru yürüdü. Fani, be-
yaz ışığın altında donakalmış halde kendini savunmaya başla­
dı. Ellerini koltuğunun kollarına geçirmişti, yılanlar tıslayarak
üzerinde sürünürken kaskatıydı.
“Ben... ben senin kurallarım uyguluyordum! Beni çağıran
oyduV'
“Benim kurallarım mı? Yani sen ve âşığım arasında yapıla­
cak bir anlaşmayı onaylayacağımı mı ima ediyorsun?”
“Bu istisna yapmak olurdu,” diye cevap verdi Kal. “Iniqu-
ity’de istisna olmaz.”
Hades, “Dur da açık olayım,” derken parmak uçlarından
siyah dikenler çıktı. Kal’in yüzünü kavradı. Derisine giren di-

225
kenlerin altından kan damlatan akarken adam haykırdı. “Bana
ait olan herkes bu kulübün kuralları için birer istisnadır.”
Hades. Kal’ı koltuğundan kaldırıp yere fırlattı. Kal gürül-
tülü bir sesle yere yapışınca yılanlar da peşinden gitti. Atılıp
dişlerini adamın derisine geçirdiler. Kal çığlık atarken Persep­
hone. kendisini tehdit eden adama, âşığı tarafindan işkence
edilmesini hiç irkilmeden izledi.
“Seni piç kurusu!” diye inleyerek cenin pozisyonunda uzan­
dı. Yaralarını kapatmaya çalışırken elleri titredi.
“Dikkatli ol, fani.” Hades duman gibi hareket ederek Kal’m
yanında durdu.
“Kurallara uydum,” diye inledi adam. "Senin kurallarına
uydum.”
Persephone, Hades’in yüzüne baktı; elmacıkkemikleri, göz­
leri ve alnı parlarken yüzünün kalanı gölgeliydi.
“Kuralları gayet iyi biliyorum fani. Benimle ya da benim
âşığımla uğraşmayacaksın, anlıyor musun?”
Kal elleriyle dizlerinin üstünde durdu. Başım kaldırmaya
uğraştı ama başını kaldırdığında Persephone’nin gözlerine
baktı.
“Bana yardım et,” diye bağırdı.
“Onunla konuşma, ölümlü.”
Hades çizmesini adamın yan tarafına indirip onu yere itti.
Yılanlardan birinin üstüne düşünce sürüngen tekrar onu ısıra­
rak karşılık verdi. Kal haykırdı.
Persephone’nin kılı bile kıpırdamadı.
Neyi vardı böyle? Bunu durdurmalıydı. Ancak Kal’ın bunu
gerçekten hak ettiğine inanan bir parçası vardı.
Hades, Persephone’ye döndü. Persephone onunla göz göze
geldi ama yüz ifadesinden ne düşündüğünü çıkaramadı.
“Onu cezalandırmaya devam etmeli miyim?” diye sordu
Hades.

226
Persephone gözlerini tanrıya dikti, ardından bakışları Kal’a
kaydı, ölümlüye doğru yürüyüp yanında eğildi. Kanlı yüzün­
den artık yaşlar akıyordu.
“Yüzünde iz kalacak mı?” diye sordu Hades’e.
“Eğer sen istersen kalacak.”
“tsterim.”
Kal sızlandı.
“Şştt,” dedi Persephone. “Daha kötüsü olabilirdi. Bir yanım
seni Tartarus’a göndermek istiyor.”
Söylediği şeyle birlikte adam sessizleşti.
Ardından Persephone devam etti. “Yarın Demetri’yi arama­
nı ve bir hata yaptığını söylemeni istiyorum, özel haber falan
istemiyorsun ve bir daha asla ama asla bana ne yazacağımı
söylemeyeceksin. Anlaştık mı?”
Adam titreyerek başmı salladı.
Persephone gülümsedi. “Güzel.” Doğrulup Hades’e döndü.
“Yaşayabilir,” dedi.
Tann uzun bir süre onun gözlerine baktıktan sonra Kal’a
döndü.
“Git.”
Bir saniye sonra adam ve yılanlar gitmiş, Persephone de
HadesTe yalnız kalmıştı. Uzak durmalarına rağmen öfke, ara­
larında sağlam, taş bir duvar gibi yükseldi.
Hades bir şey diyemeden Persephone konuştu.
“Her şeyi mahvettin!”
Hades afallamış gibi görünse de çabucak savunma moduna
geçip ona doğru yürüdü.
“Ben mi her şeyi mahvettim? Seni büyük bir hata yapmak­
tan kurtardım. Buraya gelerek ne yaptığını sanıyordun?”
“Arkadaşımı kurtarmaya çalışıyordum ve senin aksine Kal
bunu yapmanın bir yolunu teklif ediyordu.”

227
“Arkadaşını sadece mahkûm edecek bir şey için bizim özel
hayatımızdan -en değer verdiğin şeyden- vazgeçer miydin?”
“Mahkûm etmek mi? Onun hayatını kurtaracak! Seni piç
Bana umudun olsun dedin! Kurtulabileceğini söyledin.”
Artık burun buruna duruyorlardı. “Bana güvenmiyor musun?”
“Hayır! Hayır, sana güvenmiyorum. Konu Lexa olduğunda
güvenmiyorum. Hem bu yer ne Hades? Burası senin kulübün,
değil mi? Ne haltlar oluyor?”
Hades uzanıp omuzlarını kavradı; onu çekip kendine ya­
pıştırdı.
“Buraya asla gelmemeliydin. Burası sana göre değil.”
Persephone irkildi, “Leuce burada çalışıyor,” diye bağırdı.
Sanki her şeyi açıklıyormuş gibi, “Çünkü o Leuce" dedi.
“Ona işini geri vermemi söyledin, o yüzden onu buraya yolla­
dım. Sen... sen... farklısın.”
Persephone ondan uzaklaştı. “Farklı mı?”
“Bunu karara bağladık sanıyordum,” dedi dişlerini sıkarak.
“Sen benim için herkesten, her şeyden daha değerlisin.”
“Bunun, bu yeri benden saklamanla nasıl bir ilgisi var?”
Hades sessizleşti.
“Buradaki her şey yasadışı, değil mi? Burada Magi var.
Başka ne var?”
Hades yine sessiz kalmayı denedi.
“Başka ne var Hades?” diye üsteledi.
“Bu zamana kadar korktuğun her şey,” diye cevap verdi­
ğinde Persephone titredi. “Tetikçiler, uyuşturucu baronları...”
Persephone yüzünün renginin attığını hissetti.
“Neden?”
“Gözümü onların üzerinde tutabileceğim bir dünya yarattım.”
“Ne yapmalarını izliyorsun? Kanuna karşı gelmelerini mi?
İnsanlara zarar vermelerini mi?”
“Evet,” diye cevap verirken sesi tarazlıydı.

228
"Evet mi? Bu kadar mı? Tek söyleyeceğin bu mu?”
“Şimdilik,” dedi. Hades’in sesi gerildi, öfkeden göğsü inip
kalkıyordu; fakat gitmek yerine üzerine doğru geldi. Persep­
hone korku duymadan olduğu yerde kalarak çenesini havaya
dikti ve ona dik dik baktı.
“Seni buraya kim getirdi?” diye sordu.
‘Taksi.”
“öğrenemeyeceğimi mi sanıyorsun?”
“özgür iradem var. Buraya kendi seçimimle gelmeyi tercih
ettim."
Hades, “Cezasız kalmayacak bir seçim,” dedi ve ona uzandı.
Persephone içgüdüsel olarak tanrının ellerini itti.
Bir anlığına gözleri parladı. “Bana hayır mı diyorsun?”
Eğer hayır derse duracağMil ı biliyordu ama cezasını görmek
istediğini inkâr edemezdi. Yoğun bir haz anlamına geliyordu;
kızgın, sert ve ilkel olacaktı... ve rahatlamaya ihtiyacı vardı.
Başım bir kez iki yana salladı. Hades onu döndürüp aynalı
duvara çevirdi; Persephone öne doğru itilince aynaları destek
almak için kullandı ve yansımadan tanrıyı izledi. Persepho­
ne’nin bacaklarını aralayıp eteğini kaldıran Hades’in bakışları
açtı.
Elini teninde gezdirdikten sonra kıçına tokadı yapıştırdı.
Persephone acıdan ziyade şaşkınlıkla çığlık attı; Hades başım
kaldırıp aynadan onunla göz göze geldi ve külotunu bileklerine
kadar çekip çıkarmasına yardım etti. Hades, külotu cebine so­
karken Persephone’nin içi beklentiyle kasıldı.
Hades’in eli bacaklarının arasına dalınca Persephone’nin
nefesi kesildi; parmaklan ona sataşırken tanrıçanın sırtı yay
gibi gerildi. Bu adam için çoktan erimişti bile, ön sevişmeye
ihtiyacı yoktu.
Hades’in aldığı nefes tıslar gibiydi. “Çok ıslaksın. Ne kadar
zamandır bu haldesin?”

229
Cevap verirken bir inilti boğazını tıkadı.
“Buraya geldiğimden beri,” dedi. “Dans pistindeyken seni
istedim. Karanlığın ortasında belirmeni diledim ama orada de-
gildin.”
“Artık buradayım,” diyerek eğilip omzunu öpüp sırtından
aşağı indi ve ardından poposuna geldi. Tüm bu süre boyun­
ca parmağını kıvırıp içine sokarken bir yandan da diğer eliyle
klitorisinde yumuşak, sızlatan daireler çiziyordu. Persephone
zorlukla nefes alabiliyordu, içindeki hisse odaklanırken ihti­
yaçtan aklı başından gitmişti.
“Hades,” diye yakardı. "Lütfen."
Hades geri çekilince Persephone bezgince çığlık attı. Tan­
rıya doğru kıvranmaya koyuldu. Kendini azgın hissediyordu.
Rahatlamaya ihtiyacı vardı ve eğer Hades bunu ona vermeye­
cekse kendi başına peşine düşecekti.
Ancak Hades’in elleri kalçalarım kavradı.
“Olduğun yerde kal,” diye emretti. Persephone ona ayna­
dan dik dik baktı.
Hades şeytani bir ifadeyle gülümsedi. “Eğer sana istediğin
şeyi istediğin anda verirsem ceza olmazdı.”
Çenesini uzatıp, “Beni istemiyormuşsun gibi davranma,”
dedi.
“Ah, öyle davranmıyorum,” diyerek pantolonunun fermu­
arım açtı, aletini çıkardı ve arkasından içine girdi. Persepho­
ne’nin nefesi kesildi. Hades’in bir şekilde kalınlaşmış olması
mümkün müydü? Tek, hızlı bir darbeyle onu içine aldı, Hades
içine girip çıkmaya başladığında boğazından boğuk bir ses
kaçtı.
Başta Hades nereye dokunacağını bilemiyor gibiydi; göğüs­
lerini, kamını, kalçalarım okşayıp avuçladı. Ardından Persep­
hone’nin uzun saçlarını eline bir bandaj gibi dolayıp onu öpe­
bilmek için başını geriye doğru çekti. Saçım bıraktıktan sonra

230
darbelerini yavaşlattı, Persephone onu kamının en dibinde
hissetti.
“Bu sadece bizim için,” dedi Hades. “Bunu başka kimseyle
paylaşmayacaksın.”
Persephone’nin tek yapabildiği soluk soluğa sızlanmaktı.
Tannnın sözlerinin yoğunluğunu, içindeki organının sızısı gibi
hissetti. Hades kolunu kamına dolayıp onu yerinde tuttu, Per-
sephone’nin tırnaklan adamın tenine girdi.
“Bazı şeyler benim için kutsaldır.” Hades’in soluğu gittik­
çe hınltıh oldu ama konuşmayı sürdürdü ve sözleri Persepho­
ne’nin iniltilerine kanştı. “Bu benim için kutsal. Sen benim
için kutsalsın. Anlıyor musun?”
Persephone başım salladı, akımda boncuk boncuk ter belir­
di ve kaşlan sert bir çizgi şeklinde çatıldı. Akimı zar zor başın­
da tutuyordu.
ıc
Söyle,” diye emretti Hades. “Anladığını söyle.
“Evet,” diye hıçkırdı. “Evet, tanrılara lanet olsun. Anlıyo­
rum! Boşalmama yardım et Hades!”
Tann onu kendine çevirip öptü, Persephone’yi aynaya yas­
layıp ağzının tadına vardıktan sonra kucağına alıp tekrar içine
girdi.
Persephone inleyerek parmaklarını tannnın saçlannın ara­
sından geçirdi. Hades geri çekildiğinde gözleri parladı.
“Kimseyi seni sevdiğim gibi sevmedim.” Tann, itiraf edi-
yormuşçasına konuşuyordu. “Kelimelerle ifade edemem, nasıl
hissettiğimi tasvir edecek kelime yok.”
Persephone ona sıkıca tutunup dudaklanna doğru eğildi.
“öyleyse kelime kullanmadan söyle,” dedi.
Dudakları birbirine geçti, yere doğru kaydılar. Persepho­
ne’nin dizleri kıvrıldı, Hades’in kucağına çıkarken dizlerini de
mermer zemine çarptı ama farkına bile varmadı. İçinde gittikçe
büyüyen hazza fazlasıyla odaklanmış vaziyetteydi. Parmakla-

231
nnı Hades’in parmaklarının arasından geçirip tanrının kollan,
nı başının üzerine doğru kaldırarak üstünde hareket etti.
Hades. “Siktir," diye sövüp onun tutuşundan kurtuldu. Per­
sephone’nin kalçalarını avuçlayıp daha hızlı, daha sert hareket
etmesine yardım etti. Hissettikleri zevk çok fazla olana kadar
göz göze kaldılar. Persephone boşalırken başını geriye attı, Ha­
des de hemen peşinden geldi.
Persephone nefes nefese ve tatmin olmuş bir halde Ha­
des’in göğsüne yığıldı, kendisini kucaklayan kolların hissiyle
rahatladı. Uzun bir müddet konuşmadılar. Tekrar dengeli bir
şekilde soluk alana ve kalpleri deli gibi atmayı bırakana kadar
sessiz kaldılar.
Sessizliği Hades böldü.
“Evlen benimle.”
Persephone çekilip oturdu. Hades hâlâ içindeydi ve hare­
ketle birlikte tanrının gözleri birer kömür gibi parladı.
“Ne?”
Onu doğru duymasına imkân yoktu.
“Evlen benimle Persephone. Kraliçem ol. Yanımda duraca­
ğını söyle... ebediyen.”
Ciddiydi ve Persephone’nin... kafası karıştı. Hades’e karşı
hissettiği sevgiyle ilgili değil; başka bir sürü sebepten.
“Hades... ben...” Ne diyeceğini bilemedi. “Daha az önce
bana kızgındın.”
Hades omzunu silkti. “Şimdi de değilim.”
“Ve benimle evlenmek istiyorsun?”
“Evet.”
Persephone ayağa kalkıp geriye doğru sendeledi, bacaklan
onu taşımakta zorlanıyordu. Hades dengesini bulmasına yar­
dım etmek için ona uzandı ama Persephone kabul etmedi.
“Seninle evlenemem Hades,” diye cevap verdi. Gözleri
yaşlarla doldu. “Ben... ben seni tanımıyorum.”

7^7
Hades’in kaşları kafa karışıklığıyla birleşti. “Beni tanıyorsun.”
Etraflarını gösterip, “Hayır, tanımıyorum,” diye karşı çıktı.
"Bu yeri benden sakladın.”
Hades başını eğdi, gözleri kısıldı. ‘Tersephone, benim ha­
yatım ebedi. Daima benim hakkımda öğreneceğin şeyler ola­
cak ve bazılarından hoşlanmayacağını bilmelisin.”
“Bu, o şeylerden biri değil Hades. Bu yer gerçek ve günü­
müzde varlığını sürdürüyor. Leuce’u burada çalışması için işe
aldın. Tıpkı Leuce’u bilmeyi hak ettiğim gibi bunu bilmeyi de
hak ediyordum!”
Hades hiçbir şey söylemeyince Persephone, “Niçin bana
söylemedin?” diye sordu.
“Çünkü korktum,” diye patladı Hades ve sessizliğe gömül­
dü. Sözlerini öfkeyle dile getirmişti. Persephone onun hüsranla
dolmasının sebebi böyle bir şeyi yüksek sesle dile getirmek
zorunda kalması mı, yoksa bu tür hislere sahip olması mı diye
merak etti.
“Neden?”
“Tabii ki ahlaki pusulan yüzünden.” Hades ayağa kalkıp
birkaç adım uzaklaştı. Persephone o sözlerin nasıl hissettirdi­
ğini tam olarak açıklayamadı ama Minthe’yi naneye dönüş-
türmesine ve Hades’in bir faniye işkence etmesini izlemesine
bakılırsa ahlaki pusulasının o kadar da doğruyu göstermediğini
söyleyerek karşı çıkmak istedi.
Hades iç geçirdi. “Sana günahlarımı nasıl göstereceğimi
düşünmek için zamanım olsun istedim. Esas nedenlerini açık­
lamak için. Ama herkesin bunu benim yerime yapmayı istediği
ortada.”
Persephone gözlerini kırpıştırdı, hüsranı bir anda yok olu­
verdi. Kendini... üzgün hissetti. Hades’in, başkalarının ona
söyleme fırsatını elinden almasına sinirlenmesi bir yana,
bu konuda bu kadar özgüvensiz hissetmesini beklememişti.
Leuce’un niyetlendiği şeyin de bu olduğunu sanmıyordu.

233
Tanrıçanın yüzü yumuşadı, ona doğru bir adım attı.
“Üzgünüm Hades."
Hades’in kaştan çatıldı. “Niçin özür diliyorsun?”
“Sanınm her şey için,” dedi. “Buraya geldiğim için, sana
hayır dediğim için.”
“Sorun değil. Şu anda senden bunu istemem çok fazla za­
ten,” dedi. “Lexa ve işle ilgili şeyler var. Bir de bu akşam sin­
dirmen için sana çok fazla şey verdim. Daha önce hiç görme­
diğin bir yanımı gösterdim.”
“Sen... üzgün değil misin?”
Hades bunu bir an için düşündü. “Evet demeni ister miyim?
Elbette.”
Persephone’nin omuzlan çöktü. “Ben... hazır değilim.”
“Biliyorum.” Hades alnını öptü ve dudakları tenine değdiği
anda Persephone ağlamaya başladı. Hades, tanrıçanın gözyaş-
lannı sildi. “Anlat bana.”
“Her şeyi mahvettim.” Yüzünü tannnın göğsüne gömdü.
“Şştt,” diyerek onu yatıştırdı. “Hiçbir şeyi mahvetmedin
sevgilim. Kendine ve bana karşı dürüst oldun. Senden tek is­
tediğim bu.”
“Artık benimle evlenmeyi nasıl isteyebilirsin? Sana hayır
dememden sonra?”
“Seninle evlenmeyi daima isteyeceğim; çünkü her zaman
seni kanm ve kraliçem olarak görmek isteyeceğim.”
Persephone onun sesindeki vaatle rahatladı ve tekrar sordu­
ğunda hazır olmayı umdu.
“Bana bu yerin kalanını gösterir misin?” diye sorarken göz­
yaşlarını sildi.
“Iniquity’nin mi?”
“Evet.”
Hades inledi. “Seçim şansım var mı?”
“Eğer bir gün kraliçen olacaksam mı? Hayır.”

234
BÖLÜM 15
Sırlar Ağı

Sonuç olarak Iniquity’de, dans pistindeki bir müşteriyken


tecrübe ettiğinden çok daha fazlası vardı. New Athens’in suç
örgütlerinin, gizli cemiyetlerin, çetelerin ve suçluların takılma
noktasıydı. Onların ini binanın bodrumundaydı, sadece obol
denen kadim bir madeni parayla giriş yapılıyordu.
Persephone, Hades’e bir bakış attı. “Bakıyorum da yeraltı­
na giriş ücreti fikrini başka şekilde uygulamaya koymuşsun.”
Hades sessizce gülse de hiçbir şey söylemeden onu uzun,
karanlık bir koridordan ilerletti ve genişçe bir odaya soktu.
Oda sadece pencerelerden oluşan bir duvardan gelen ışıkla ay­
dınlanıyordu. Persephone cama yaklaştığında süitin, rahat bir
oturma alanına tepeden baktığını fark etti. Bir bar, birkaç tane
ufakça masa ve sandalyeler vardı. İnsanlar oturmuş iskambil
kartlarıyla oynayıp laflıyor, içki ve sigara içiyor, kristal küllük­
leri ağzına kadar külle dolduruyorlardı.
Persephone cama dokunarak sordu, “Bizi görebilirler mi?”
Hades, “Hayır,” dedi.
“Yani buradan onlan gözetliyor musun?” diye sorarak arka-
sında kalıp gölgelerde duran tanrıya göz attı.

235
“İstiyorsan gözetleme diyebilirsin tabii,” dedi.
Persephone aşağıdaki insanları incelerken tanıdık bir yth
buldu.
“Şu Madelia Rella,” dedi. Zevk bölgesinin madamı ve sa­
hibi olan kadını gördüğüne şaşırdı. Gerçekten de genelevlerle
dolu bir mahallesi vardı. Güzel, orta yaşlı bir faniydi. Saçları
kapkaraydı, payetlerle ve tüylerle bezeliydi. İşaret ve ortapar-
mağının arasında yeşim taşından bir sigara tutacağı vardı. Per­
sephone sigara içerken bu kadar ihtişamlı görünen birini hiç
görmemişti.
Madelia, sık sık haberlere çıkıyordu, seks işçilerinin
haklarını savunuyor, daha güvenilir koşullar için tartışıyor
ve seks işçilerine yönelik suçlar için daha sert cezalar talep
ediyordu.
“Bana borcu var,” dedi Hades.
“Nasıl?”
“İlk genelevini açması için ona borç para verdim.”
Persephone bu konuda ne hissedeceğinden emin değildi.
“Niye?”
“İş fırsatıydı,” dedi gayet açıkmış gibi. “Para karşılığında
şirketinde payım var ve böylece eskortlarının güvenliğinden
emin olabilirim.”
Persephone, Hades’in son kısmı söylemesini beklememişti
ama aslında bu onu hiç şaşırtIH adı. Hades kadınlara karşı ko­
rumacıydı.
“Orada başka kim var?” diye sordu Persephone.
Yeraltı Tanrısı ’nin varlığını yanında hissetti, ona göz at­
tığında tann aşağıdaki kalabalığa bakmıyordu. Karanlık bir
köşedeki iki adamın iskambil oynadığı ufak, yuvarlak masayı
işaret etti.
“Şunlar Leonidas Nasso ve Damianos Vitalis. İkisi de mil­
yarder ve rakip suç ailelerinin patronları.”

236
“Nasso mu?” diye sordu Persephone. “Yani... Nasso Piz-
n'nın sahibi mi?”
‘Ta kendisi,” diyerek doğruladı Hades. “Vitalis ailesinin de
w
restoranları var ama asıl geçim kaynaklan balıkçılıktan geliyor.
Persephone o ismi de Vitalis Balık Pazan’ndan tanıdı. Ül­
kedeki en eski ve en önemli balık toptancılarıydı.
“Eğer rakiplerse neden kart oynuyorlar?”
“Burası tarafsız bölge. Burada birine zarar vermek yasadışı.”
“Sanırım sen istisnasın?” diye sordu tek kaşını kaldırarak
Kal’a işkence etmişti.
“Ben daima istisnayım Persephone.”
“Bu insanlar,” dedi Persephone. “New Athens’in elitleri.”
Hades başım sallayarak onayladı. “Zengin ve güçtüler fakat
benim sayemde zengin ve güçtüler.”
Persephone bu düşüncenin kafasına oturmasına izin verdi,
kendi tepkisinden gözü korkmuştu. Şoke olması gerekirken
merakının kabardığım hissediyordu.
Hades birkaç kişiyi gösterdi: Alexis Nicolo, profesyonel bir
kumarbaz; Helena Hallas, bir kalpazan ve Barak Petra, bir su­
ikastçı.
“Suikastçı mı? Yani insanları öldürmek için para mı alıyor?”
Hades, sorusunu bir cevapla onurlandırmadı, kaldı ki bu
gayet adildi. Cevabı biliyordu ve nedense doğrulanması bunu
daha kötü hale getirirdi.
Persephone başım iki yana salladı. “Anlamıyorum. Tüm
bu... suçlulara toplanacakları bir yer sunarken ruhtan sonraki
hayatlarında korkunç bir felaketten kurtarmakla nasıl ilgilene­
bilirsin?”
“Hepsi suçlu değil,” dedi. “Bir hayalin içinde yaşamıyorum
Persephone. Her ruhu kurtaramayacağımı biliyorum ama en
azından Iniguity toplumun dibinde yer alanların bir çeşit mes­
leki ahlak kurallına uymasını sağlıyor.”

237
“Cinayet nasıl bir mesleki ahlak kuralının parçası oluyor?”
“Cinayet bu kuralın bir parçası değil,” dedi. “Tabii kura)
bozulmadıkça..."
Hades’e döndü.
“Hepimiz iyi olamayız ama kötü olacaksak da bu bir amaca
hizmet etmeli.”
Persephone gözlerini kıstı, tüm bunlarla ilgili ne hissedece­
ğinden emin değildi. Hades resmen mafya babasıydı.
“Anlamanı beklemiyorum. Yaptığım şeylerin birden fazla
sebebi var. Iniquity için de durum aynı. En tehlikeli erkek ve
kadınların bağlı olduğu bir şebekem var. Tek bir hamleyle hep­
sini alaşağı edebilirim. Hepsi bunu biliyor, o yüzden de beni
memnun etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. M
Persephone titredi. Hades’in sadece büyüsü üzerinde kont­
rolü olduğu için güçlü olmadığım fark etmek tuhaftı. Yaptığı
anlaşmalar sayesinde de güçlüydü ve bu durum da kanıtıydı.
“Kal Stavros dışında herkes demek istiyorsun sanırım?”
Hades omzunu silkti. “Birinin sana şantaj yapmaya çalış­
masının an meselesi olduğunu söylemiştim.”
“Şantajdan hiç bahsetmedin,” diyerek karşı çıktı Persepho­
ne. “Kal’m seninle alıp veremediği ne?”
“Hiçbir şey,” dedi Hades. “Sadece üzerimde kontrolü olma­
sını istiyor, bütün faniler gibi.”
Bu, bir faninin Hades’in üzerinde kontrol kazanmaya çalış­
tığı ilk sefer olmazdı. Pazarlık yapmak için Nevemight’a her
girişleri ölüler Tannsı’na emretme girişimiydi.
Sessizlik dolu bir andan sonra Hades, “Benden korkuyor
musun?” diye sordu.
Soru Persephone’yi şaşırttı. Bu sorunun korkudan gel­
diğini biliyordu; ancak dönüp baktığında Hades’in yüzü,
düşüncelerine dair hiçbir şeyi açık etmiyordu.
Persephone hızlıca, “Hayır,” diye cevap verdi. “Fakat sindi­
recek çok fazla şey var.”

238
Bu da Persephone’nin neden onunla evlenemeyeceğinin ba­
riz bir örneğiydi.
En azından henüz...
Persephone’nin tüm bunlar hakkında hiçbir fikri yokken
Hades nasıl ona karısı -kraliçesi- olmasını teklif etmeyi düşü-
nebilmişti ki? Bu, Persephone’nin de sahip olacağı bir impara­
torluk değil miydi?
Hades gözlerini kaçırdı, akima sızıp da onu rahatsız eden
şey her neyse onu yutarken boğazı kasıldı. “Sana her şeyi an­
latacağım.”
Persephone’nin bundan hiç şüphesi yoktu. Bunu yaptığın­
dan emin olacaktı. Çok fazla sorusu vardı. Bu kulübe giren
herkesi, ne işle uğraştıklarım ve Hades’in dünyanın ne kadarı­
nı kontrolü altında tuttuğunu öğrenmek istiyordu.
Bir parçası Hades’e, onun Iniquity’yi öğrendiğinde ne ya­
pacağım düşündüğünü sormak istedi ama... Gideceğini düşün­
düğü barizdi.
“Sanırım bu akşam için yeterince şey duydum,” diye cevap
verdi. “Eve gitmeyi tercih ederim.”
“Antoni’nin seni götürmesini ister misin?”
Persephone hafifçe gülümsedi, Hades’in kendi dairesine
geri dönmek istediğim düşündüğünü fark etti.
“Sen de götürebilirsin,” dedi. “Sonuçta aynı yere gideceğiz.”
Hades’in dudakları kıvrıldı, kolunu Persephone’nin beline
dolayıp onu iyice kendine çektikten sonra Yeraltı Dünyası’na
ışınlandı.

Persephone uyuyamadı.
Hades’in sıcaklığına sokulmuş halde hareketsizce uzandı
ve acı çekti, ölüler Tannsı’yla ilgili öğrendiği şeylerden dolayı
değil, Kal’ın Lexa hakkında söylediği şey yüzündendi.

239
nm yaşayacağım
gele&nh?

rai arına bil şifti aradığını


iyileşmeyeceğinden ko ile aynı
olmayabileceğine duyd
Acıyı bastırmak içiı in odasından
çıktı.
Sarayın koridorları ses ı ve gece göğünün ışığıyla
aydınlanıyordu. Hades, güneşin parlaklığını taklit etmeyi
başaramamıştı ama ayı çok iyi becermişti.
Persephone yemek salonundan geçti ve mutfağa doğru iler­
ledi. Daha önce sarayın bu kısmına hiç gelmemişti. Yemeği
masalarına, kütüphaneye, ofise veya yatak odalarına getiren
Hades olmuştu.
Işığı açınca modem ve pınl pırıl bir mutfak buldu. Dolaplar
beyazdı, tezgâhlar siyah mermerdendi ve her şey paslanmaz
çeliktendi. Soğuk zeminde ilerleyip dolapları karıştırarak mal­
zemeleri aramaya başladı. Tavalar, karıştırma kâseleri ve çatal
bıçaklar.
O kolay kısmıydı.
En zor kısmı bir şey pişirecek malzemeleri bulmaktaydı.
Herhangi bir şeyi.
Basit bir vanilyalı kek ve krema yapmaya yetecek kadar
malzeme toplamayı başardı. Fırının nasıl çalıştığını çözmesi
birkaç dakikasını aldı. Dairesinde kullandığı çok daha eski
modeldi ve kontrol düğmesi vardı, böyle tuşları yoktu.
Fınn ısınmaya başlayınca elindeki görevine odaklanarak
işe koyuldu. Bir şeyler pişirmenin rahatlatıcı bir yanı vardı.
Belki de simya gibi hissettirdiği için bu kadar hoşuna gidiyor­
du. Malzemeleri kusursuz bir şekilde tartıp duyulan uyandıra­
cak bir şey yaratıyordu.

240
Q UÇU*”* ‘

Ayrıca akl şeylerden uzaklaştırmayı sağlamasından


bile... Ancak yaptığı keki fırına attığı anda
boğucu bir keder hissi nefesini kesti. Durmaktan korkarak te-
nûdik yapmaya başladı. Hades’in mutfağında bulaşık makine­
si olsa da her şeyi elde yıkadı, duruladı, kuruladı ve yerlerine
yerleştirdi. Ondan sonra parmak izlerini bulaştırdığı paslan­
maz çelikten yüzeyi temizlemeye odaklandı.
İşini bitirdiğinde mutfağı kullandığına dair tek belirti, pişen
kekin kokuşuydu.
Fırının saati daha on beş dakikası olduğunu gösteriyordu.
İşkence eden düşünceleriyle on beş dakika yalnız kalacaktı.
İhtiyacı olan dikkat dağınıklığını sağlamasını umarak
müzik açtı. İlk birkaç şarkıyı geçti, karanlık ve soğuk bir
havalan vardı. O şarkılar Lexa’yı hatırlatıyordu; düşüncelerini
ve hatırlamak istemediği hatıraları anımsatan sözleri vardı.
Şarkıları tıklarken müziğin nasıl olduğunun hiçbir önemi ol­
madığını fark etti, hepsi ona Lexa’yı hatırlatıyordu.
Birden yorulduğunu hissedip müziği kapattı. Gözleri acı­
yordu, uzuvları ağırlaşmıştı. Yere çöktü, vücudu fırından gelen
ışıkla aydınlanıyordu. Dizlerini göğsüne çekti.
“Uyku tutmadı mı?”
Hades’in sesiyle sıçradı. Arkasını dönünce onu kapı çerçe­
vesine yaslanırken buldu, kaim kollarını göğsünde bağlamış­
tı. Siyah bir kumaşı düşük bir şekilde beline dolamıştı, saçları
kara tutamlar halinde yüzünü çevreliyordu. Uykulu ve güzel
görünüyordu.
“Tutmadı,” dedi. “Umarım seni uyandırmamışımdır.”
“Sen uyandırmadın,” dedi Hades. “Yokluğun uyandırdı.”
“Üzgünüm.”
Hades hafifçe gülümsedi. “Üzgün olma, özellikle de bir
şeyler pişiriyorsan.”

241
Eğer Lexa ’nin yaşayacağını düşünüyorsan neden buraya
gelesin ki?
Kal haklıydı tabii ki. Persephone, lniquity’de Lexa’nın ya­
ralarına bir şifa aradığını inkâr edemezdi; bunu arkadaşının
iyileşmeyeceğinden korktuğu için yapmıştı, tyileşse bile aynı
olmayabileceğine duyduğu korkudan yapmıştı.
Acıyı bastırmak için gözlerini yumup Hades’in odasından
çıktı.
Sarayın koridorları sessizdi ve gece göğünün ışığıyla
aydınlanıyordu. Hades, güneşin parlaklığım taklit etmeyi
başaramamıştı ama ayı çok iyi becermişti.
Persephone yemek salonundan geçti ve mutfağa doğru iler­
ledi. Daha önce sarayın bu kısmma hiç gelmemişti. Yemeği
masalarına, kütüphaneye, ofise veya yatak odalarına getiren
hep Hades olmuştu.
Işığı açınca modem ve pırıl pırıl bir mutfak buldu. Dolaplar
beyazdı, tezgâhlar siyah mermerdendi ve her şey paslanmaz
çeliktendi. Soğuk zeminde ilerleyip dolapları karıştırarak mal­
zemeleri aramaya başladı. Tavalar, karıştırma kâseleri ve çatal
bıçaklar.
O kolay kısmıydı.
En zor kısmı bir şey pişirecek malzemeleri bulmaktaydı.
Herhangi bir şeyi.
Basit bir vanilyalı kek ve krema yapmaya yetecek kadar
malzeme toplamayı başardı. Fırının nasıl çalıştığını çözmesi
birkaç dakikasını aldı. Dairesinde kullandığı çok daha eski
modeldi ve kontrol düğmesi vardı, böyle tuşları yoktu.
Fınn ısınmaya başlayınca elindeki görevine odaklanarak
işe koyuldu. Bir şeyler pişirmenin rahatlatıcı bir yanı vardı.
Belki de simya gibi hissettirdiği için bu kadar hoşuna gidiyor­
du. Malzemeleri kusursuz bir şekilde tartıp duyulan uyandıra­
cak bir şey yaratıyordu.

240
Ayrıca aklını bir şeylerden uzaklaştırmayı sağlamasından
bahsetmiyordu bile... Ancak yaptığı keki fırına attığı anda
boğucu bir keder hissi nefesini kesti. Durmaktan korkarak te­
mizlik yapmaya başladı. Hades’in mutfağında bulaşık makine­
si olsa da her şeyi elde yıkadı, duruladı, kuruladı ve yerlerine
yerleştirdi. Ondan sonra parmak izlerini bulaştırdığı paslan­
maz çelikten yüzeyi temizlemeye odaklandı.
İşini bitirdiğinde mutfağı kullandığına dair tek belirti, pişen
kekin kokuşuydu.
Fırının saati daha on beş dakikası olduğunu gösteriyordu.
İşkence eden düşünceleriyle on beş dakika yalnız kalacaktı.
İhtiyacı olan dikkat dağınıklığını sağlamasını umarak
müzik açtı. İlk birkaç şarkıyı geçti, karanlık ve soğuk bir
havalan vardı. O şarkılar Lexa’yı hatırlatıyordu; düşüncelerini
ve hatırlamak istemediği hatıraları anımsatan sözleri vardı.
Şarkıları tıklarken müziğin nasıl olduğunun hiçbir önemi ol­
madığım fark etti, hepsi ona Lexa’yı hatırlatıyordu.
Birden yorulduğunu hissedip müziği kapattı. Gözleri acı­
yordu, uzuvları ağırlaşmıştı. Yere çöktü, vücudu fırından gelen
ışıkla aydınlanıyordu. Dizlerini göğsüne çekti.
“Uyku tutmadı mı?”
Hades’in sesiyle sıçradı. Arkasını dönünce onu kapı çerçe­
vesine yaslanırken buldu, kaim kollarım göğsünde bağlamış­
tı. Siyah bir kumaşı düşük bir şekilde beline dolamıştı, saçlan
kara tutamlar halinde yüzünü çevreliyordu. Uykulu ve güzel
görünüyordu.
“Tutmadı,” dedi. “Umarım seni uyandırmamışımdır ”
“Sen uyandırmadın,” dedi Hades. “Yokluğun uyandırdı.”
“Üzgünüm.”
Hades hafifçe gülümsedi. “Üzgün olma, özellikle de bir
şeyler pişiriyorsan.”

241
Hades mutfağa girdi. Persephone onu kucağına alacağını ve
kek hâlâ Arındayken yatağa taşıyacağını düşündü; fakat Hades
yerde yanına oturarak onu şaşırttı.
Persephone kendini ona bakarken buldu; kaslarının deri­
sinin altından kabarmasını, çenesinde beliren sakalının göl-
gesini, dudaklarının dolgun kıvrımını. İnanılmayacak kadar
yakışıklı, hayal dahi edilemeyecek kadar güçlüydü ve Persep­
hone’ye aitti.
“Uyumana yardım edebileceğimi biliyorsun,” dedi Hades.
Persephone bunu biliyordu; çünkü daha önce yapmıştı.
“Kek daha pişmedi,” diye fısıldadı. Sessiz olmak istediği
için fısıldamıyordu; yorgunluğu onu ele geçirirken sesi daha
yüksek çıkmıyordu.
“Yanmasına asla izin vermem,” diye cevap verdi Hades.
Bir müddet sonra Hades yaklaştı, Persephone başım onun
göğsüne dayadı. Hades sıcacıktı, havadaki vanilya kokusu ka­
dar sarhoş edici bir kokusu vardı. Persephone -kekin son halini
görmeyi çok istemesine rağmen- mutfak zemininde otururken
onun kollan arasında uykuya daldı.

242
BÖLÜM 16
Kırılma Noktası

Persephone, ertesi sabah işe giderken Lexa’yı kontrol et­


mek için Eliska’yı aradı. İşin aslı, Jaison’ın Lexa’mn ameli­
yatından sonra kendisine sarf ettiği nefret dolu sözlerden ve
Hades’le ilgili yorumlardan sonra ondan uzak duruyordu. Ha­
des’in yardım edemeyeceğini anlaması yeterince zordu, Jaison
sevgilerini sorgularken daha da kötüydü.
Lexa’nm annesi, kızının yaşamsal fonksiyonlarında deği­
şiklik olmadığını iletirken sesi yorgun geliyordu. Tüm bu olan­
lar bir kâbus gibiydi; fakat ne kadar uzun sürerse Persephone,
Lexa’sız yaşamak zorunda kalabileceğini o kadar fazla düşü­
nüyordu.
Dün geceden sonra, bu daha da ihtimal dahilinde görünü­
yordu.
Persephone asansörden iner inmez, “Günaydın Persepho­
ne!” dedi Helen. Neşeli ifadesi hızla kayboldu. “Her şey yo­
lunda mı?”
Sorusu Persephone’yi tuhaf bir şekilde şiddete meyilli his­
settirdi.

243
“Hayır," diye patladı. Masasına doğru giderken midesi suç.
tulukla doldu. Daha sonra Helen’den özür dilemesi gerekecek­
ti ama şu anda sakinleşmesi gerekiyordu.
Daha yerine yerleşmemişti ki Demetri ofisinden çıktı.
“Persephone, bir dakikan var mı?”
öfkesi davetsiz ve mantıksız bir şekilde tekrar tepesine
çıktı. Hayır diyebilirdi, yerine yerleşmek için biraz daha
zaman isteyebilirdi ama kendini patronunu ofisine doğru takip
ederken buldu.
Demetri masasının arkasına geçerken, “Güzel haberlerim
var,” dedi.
Persephone ona ne söyleyeceğini biliyordu ama hayatı bo­
yunca hiç hissetmediği kadar kayıtsızlıkla bakarak bekledi.
Demetri ona ültimatom verdiğinden bu yana ilk defa, Persep­
hone bunun kendisini nasıl etkilediğini fark ediyordu.
“Kal özel haber için baskı yapmamaya karar verdi.”
Persephone tepki vermeyince Demetri kaşlarını çattı. “So­
run ne? Mutlu olursun sanmıştım.”
“Yanlış düşünmüşsün,” dedi. “Olan oldu bir kere.”
“Persephone.”
Patronunun adım söyleme biçiminden nefret etti, onun
mantıksızlık ettiğini düşünüyor gibiydi.
Demetri, “Bunu yapma,” diye yalvardı.
“Neyi yapmayayım? Saçmalığını suratına mı vurmayayım?”
“Eğer saçmalık olduğunu düşündüysen sana ültimatom ver­
mek zorunda kaldığımda istifa ederdin. İstediğin kadar bu işe ih­
tiyacın yokmuş gibi davranmak istesen de olduğunu biliyorum.
Kendini Hades’ten ayn bir kategoriye sokmanın tek yolu bu.”
Persephone irkildi. Bu sözler acıtmıştı.
Demetri iç geçirirken hüsranı elle tutulur cinstendi.
“Üzgünüm, öyle söylememeliydim.”
“Niye söylemeyesin?” Acı bir ifadeyle kahkaha attı. “So­
nuçta doğru.”

244
"Şu anda doğru olması sonsuza kadar doğru olacağı anla-
0M gelmiyor. Eğer bu işte isim yapabilecek birisi varsa o da
«ensin Persephone.”
"Yağcılıkla bir yere varamazsın Demetri.”
Demetri keyifsizce güldü. “Beni hiç bağışlayabilecek
misin?”
"Bağışlamak, evet. Güvenmek, hayır.”
“Sanırım bunu hak ediyorum.” Demetri başım eğip par­
maklarını gergince birleştirdiği ellerine baktı. “Başka hiçbir
seçim şansım olmadığı için bunu yaptığımı biliyorsun.”
“Eminim benim bir seçim şansım olduğu gibi, senin de bir
seçim fırsatın vardı.”
Demetri başıyla onaylasa da gözleri dalgındı, sanki çok
uzun zaman öncesinde olan bir şeyleri hatırlıyordu. Bir müd­
det sonra konuşmaya başladı. “Kal, Hades değil ama güçlü.
Ben...” Boğazını temizlemek için duraksadı. “Ben onun yar­
dımına başvurdum.”
Persephone’nin kafasına dank etti; Demetri, Kal’m bir
Magi olduğunu biliyordu.
“Ne yönden?”
“Bir aşk iksiri.”
Persephone kaşlarım çattı. “Ben... anlamıyorum.”
Demetri kaşlarını havaya kaldırarak Persephone’nin
gözlerine baktı. “Üniversitedeyken Luca adında bir adamla
tanıştım. En yakın dostum oldu ve ona delicesine Aşıktım. Bir
gece ona nasıl hissettiğimi söylemeye karar verdim. Histerim
karşılıksız kaldı... ama... onsuz bir hayat hayal edemedim.”
“Yani ona aşk iksiri mi verdin?"
Demetri’nin bu kadar ileri iş olmasıyla dehşete düştü.
Aşk iksiri ciddi bir meseleydi. Onlan yapmanın ve dağıtmanın
yasadışı almasının bir sebebi vardı. Bir bireyin seçim hakkını
elinden alıyordu.

245
“En gurur duyduğum anım değildi,” diye itiraf etti Demet-
ri. “Eğer en başından yapmam gerekseydi onun gitmesine izin
verirdim.”
“Geri alman gerekiyor,” dedi Persephone. Demetri’nin göz.
leri büyüdü. Bunu söylemesini beklemediği belliydi.
“Geri mi alayım?”
“Ya da ona ne yaptığını söyle,” diye üsteledi Persephone.
“Demetri... hatalıydın."
“Bunu sana nasıl düzelteceğimi söyle diye anlatmadım,”
dedi suratı kıpkırmızı olurken. “Seni neden zorladığımı anla­
man için anlatıyorum.”
“Onun farkındayım ama Demetri... eğer birini gerçekten
seversen...”
“Yapma,” diye patladı Demetri. Persephone ağzını kapattı.
Patronu derin bir nefes aldı. “Bu konuşma bitmiştir.
“Demetri...”
“Eğer sana anlattığım şeyle ilgili ufacık bir fisıltı bile duya­
cak olursam seni kovarım Persephone. Söz veriyorum.”
Persephone dudaklarım büzüp ayağa kalktı, sersemlemiş
gibiydi. Ofisten çil «II adan önce duraksadı.
“Senin de Apollo’dan aşağı kain yanın yok.”
Demetri’nin kahkahası soğuk ve neşesizdi. “Sanırım ilk
defa biri beni bir tanrıyla kıyaslıyor.”
“İltifat değildi,” diye cevap verdi Persephone. Bunu belirt­
menin gerekli olmadığım biliyordu. Demetri, Persephone’nin
kıyaslamasının ardında kalan sebebin fazlasıyla farkındaydı.
Demetri ve Apollo konu güya sevdikleri insanlar olduğunda
bir bakıma aynı kararlan vermişlerdi ve bunların sonucu geri
kalan faniler için yıkıcı oluyordu.
Demetri’nin ofisinden çıkıp eşyalarını topladı.
Helen’in masasının önünden geçip asansöre doğru giderken
Helen, “Aaa, şey... Persephone?” diye seslendi.

246
Persephone durmadı.
■Persephone?”
Helen yanına geldi.
“Ne var Helen?” diye patladı.
-Sen...”
-Lütfen iyi olup olmadığımı sorma.”
Helen’in dudakları inceldi dudakları inceldi ve tereddüde
düştü, konuşurken kekeledi. “Şey, bu senin için geldi.”
Persephone’ye beyaz bir zarf verdi.
“Kim...”
Persephone tam sorusunu soracakken Helen arkasını dönüp
masasına t

Persephone iç geçirdi. Resmen yanından kaçtığı için kızı


suçlayamazdı. Şimdi ondan özür dilemek için iki nedeni vardı
ama daha sonra yapması gerekiyordu; çünkü gerçekten gitmesi
lazımdı.
Asansöre binince zarfı açtı.
İçinde elle yazılmış bir mektup vardı.

Çok sevgili Persephone,


Gülü sevmediğini görüyorum. Belki de gelecekteki hediye­
leri daha kabul edilebilir bulursun.
— Hayranın

Birkaç gün önce masasına gelen gülü o zamandan beri ilk


defa düşündü. Hâlâ oradaydı, Lexa’nın kazasından sonra sol­
muş ve unutulmuştu. Gülü ona gönderenin Hades olduğunu
varsaymıştı, ondan olmadığım şu anda fark ediyordu. Helen’a
üzerinde isim olmayan hediyeleri ve zarflan kabul etmeyi bı­
rakmasını söylemek zorunda kalacakt<1
Aniden huzursuzluk hisseden Persephone mektubu ellerin­
de buruşturdu ve asansörden çıkınca da attı.

247
Ardından bir taksi çağırıp Lexa’yı ziyaret etmeye hastaneye
gitti.
Bu yere asla ahşamayacaktı. Sadece yaklaşmak bile onu
huzursuz ediyordu; ikinci kata çıktığında artan huzursuzluğu
yüzünden Lexa'nın odasına kadar koşturdu. Eliska ve A dam’m
doktorla konuştuklarını görünce duruverdi.
“Şu noktada düşünülmesi gereken bir şey,” diyordu doktor.
Lexa’mn ebeveynleri perişan görünüyordu.
Persephone bir bilgisayarın arkasına eğilip dinledi.
Adam’ın, “Ne kadar zamanı olacak? Vantilatör çıkarıldık­
tan sonra yani?” diye sorduğunu duydu.
“Bu gerçekten ona kalıyor. Saniyeler veya günler içinde ha­
yatını kaybedebilir.”
Persephone midesinin kalktığını hissetti.
“Elbette bu sizin kararınız,” dedi doktor. “Size bunu düşün­
meniz için zaman vereceğim. Eğer herhangi bir sorunuz olursa
lütfen bana haber verin.”
Persephone arkasını dönüp tuvalete doğru koştu. Klozete
ulaştığı anda kusmaya başladı, artık hiçbir şey çıkmayınca da
kuru kuru öğürdü.
Kendini toplaması düşündüğünden çok daha uzun sürdü,
Lexa’nın odasına döndüğünde Eliska yalnızdı. Persephone’nin
içeri girdiğini görünce gülümsedi.
“Merhaba Persephone,” dedi.
“Merhaba Bayan Sideris. Umarım sizi rahatsız etmiyorum-
dur. Geldiğimi haber vermeliydim.”
“Hiç sorun değil canım.” Eliska gerindi. “Eğer bir müddet
buralarda olacaksan bir yürüyüşe çıkacağım..."
Persephone başını sallamayı ve hafifçe gülümsemeyi ba­
şardı. Eliska odadan çıkınca Lexa’nın yatağına oturdu ve elini
dikkatli bir şekilde tuttu. Lexa’nın derisi açtıkları damar yollan

248
yüzünden morarmış ve vücuduna giren tüm o hortumları sabit-
temek için kullandıkları bantlar yüzünden renk değiştirmişti.
Suçluluk omuzlarına ağır bir şekilde yüklendi. Lexa’nın ya­
ralarına şifa bulmakta başarısız olmuştu. Vantilatör onun için
nefes alan, vücudunun çalışmasını sağlayan aletti ve Lexa’nm
ailesi onu vantilatörden çıkaracaktı.
Bu, Persephone’nin en kötü korkusuydu.
Onun Yeraltı Dünyası ’na girdiğini görmek o kadar korkunç
mu olacaktı?
Bu, cevabı basit olması gereken bir soru olmasına rağmen
daha karmaşıktı; Hades’in teklifinin hemen ardından, ona
ıstırap veren düşüncelerinin aslı ortaya çıkmıştı. Ya Hades’le
birliktelikleri ebedi olmayacaksa? Ya Yeraltı Dünyası’na ve
ruhlara erişimini yitirirse? Bu, Lexa’yla teması da kaybedeceği
anlamına geliyordu.
Hades’le ayrıldıklarında bile ölüler Tannsı’nin lütfunu
onun üzerinden çekmediğinin farkındaydı. İstediği zaman ye­
raltına gidip ruhları ziyaret edebilirdi ama yapmamıştı. Oraya
gitme düşüncesi çok acı verici olmuş ve içini endişeyle doldur­
muştu. Eğer tekrar ayrılırlarsa bu değişmeyecekti.
“Beni duyabiliyor musun bilmiyorum,” dedi Persephone.
“Fakat sana anlatmam gereken çok fazla şey var.”
Lexa’nm elini tutarken başına gelen her şeyin özetini ona
anlattı.
Kal’ın ültimatomu hakkında konuştu.
“Bu olduğu anda sana söylemeliydim.” Duraksayıp küçük
bir kahkaha attı. “Eminim bana istifa etmemi, gidip kendi ga­
zetemi açmamı söylerdin.”
Hades’in Apollo’yla yaptığı anlaşmayı ve onunla kendisi
olmadan buluşma planını nasıl bozduğunu anlattı. lniquity’yi
ve Hades hakkında öğrendiği şeyleri anlattı.

249
r

Konuşurken gözleri yaşardı. “Ve sonra onunla evlenmemi


istedi; ben de hayır dedim. Aklımdan ne geçtiğini sorduğunu ;j
duyabiliyorum ve işin aslı, bilmiyorum.” Duraksayıp başını ikj
yana salladı. “Sadece onu ne kadar çok seversem seveyim,
anda onunla evlenemeyeceğimi biliyorum.”
Lexa'nın vantilatöründen gelen ses, tek yanıtı oldu.
Kendini hiç bundan daha yalnız hissetmemişti.
“Lexa.” Persephone’nin dudaklan titredi ve iri yaşlar yü­
zünden gözünün önünü göremez oldu. Dostunun eline bir öpü­
cük kondururken, “Sana ihtiyacım var," diye fısıldadı.
Bir anda odanın içini kır çiçekleri, narenciye ve nane koku­
su sarmaladı. Persephone kaskatı oldu ve kendini becerebildiği
kadar çabuk toparladı.
“Anne.”
Konuşurken irkildi. Ağladığı barizdi, nüp Demeter’e
bakmadı. “Ne yapıyorsun?”
“Lexa’ya olanları duydum,” dedi Demeter. “İyi misin diye
bakmaya geldim.”
Arkadaşı günlerdir hastanedeydi. Eğer Demeter gerçekten
endişelenseydi çok daha önce gelirdi.
“Ben iyiyim.”
Annesinin yaklaştığını hissetti.
“Hades ona yardım etmeyecek mi?”
Persephone bir kez daha gerildi. Bu sorudan nefret ediyor­
du. Nefret ediyordu çünkü çok fazla kişi Hades’in yardım ede­
ceğini varsayıyordu; nefret ediyordu çünkü Hades’in kuralında
bir istisna olabileceğine kendini inandırmıştı... Nefret ediyor­
du çünkü hayır demek zorunda kalmasının sebebi Hades’ti.
“Mümkün olmadığını söyledi,” diye fısıldadı.
Lexa’nm elini bırakıp annesine döndü. Tanrıça fani görünü­
mündeydi ve üzerinde terzi elinden çıkma san bir elbise vardı.
Altın sarısı saçları sımsıkı bir atkuyruğu şeklindeydi, ucu da
kıvrıktı.
Persephone, “Burada olmanın gerçek sebebi ne?” diye sordu.
“Senin için endişelendiğime inanmak o kadar zor mu?”
“Evet.”
“Sen görmeyi reddetsen de ben sadece senin hayrına olacak
şeyi istiyorum.”
Persephone gözlerini devirdi. “Bu konuşmayı yapmayaca­
ğız anne. Ben seçimimi yaptım.”
“Dostunun ölmesine izin veren bir tanrıyla hayatım nasıl
geçireceksin?”
Persephone irkildi. Hades’in derisine işlenmiş iplikle­
ri ve onlan almak için takas ettiği hayatları düşündü. Neden
Lexa’nın ruhunu başka bir ruhla takas etmeyi seçmediğini me­
rak etmediğini söylerse yalan olurdu.
Persephone birden şüpheye kapılarak gözlerini kıstı. “Eğer
senin bununla bir ilgin olduğunu öğrenirsem...”
“Ne yaparsın?” diyerek kışkırttı. “Devam et.”
“Seni asla bağışlamam.”
Demeter soğuk bir şekilde gülümsedi. “Kızım, o tehdidin
işe yaraması için benim senin tarafından bağışlanmayı iste­
mem gerekir.”
Persephone, Demeter’in sözlerinin sebep olduğu acıyı gör­
mezden geldi.
“Lexa’ya zarar vermedim. Şartlar göz önüne alındığında
sanırım şunu düşünmelisin: Baharın kızı gerçekten ölümün ge­
lini olabilir mi? Arkadaşının ölmesine izin veren tanrının ya­
rımda durabilir misin?”
İşin doğrusu Persephone bilmiyordu, bu da kendisini suçlu
ve öfkeli hissetmesine sebep oluyordu. Yumruklarım sıktı.
“Kapa çeneni,” dedi dişlerinin arasından.
“öfkeni Kader Tanrıçaları ’na yönlendirmelisin,” dedi De­
meter. “Arkadaşını alan onlar.”

251
Persephone alaycı bir kahkaha attı. “Senin yaptığın gibi mi1
O senin için nasıl sonuçlandı?"
Demeter gözlerini kıstı. “Orasını göreceğiz.”
Persephone annesine arkasını dönüp yeniden Lexa’ya bak­
tı. Onu bu halde görmek bu zamana kadar yaşadığı en zor şeydi
ve ne zaman hastane kapısından içeri adım atsa daha da kötü­
leşiyordu.
“Hades sana yardım edebilecek tek tann değil. Apollo, Şifa
Tanrısı."
Persephone’nin bedeni öylece kaldı.
“Elbette, yayımladığın o menfur yazıdan sonra ondan ala­
bileceğin herhangi bir yardım fırsatını mahvetmiş olabilirsin. W
“Eğer onu savunmaya geldiysen dinlemeyeceğim. Apollo,
arkadaşıma ve birçok kişiye zarar verdi.”
“Masum olan bir tann var mı sanıyorsun?” Demeter kahka­
ha atmak için duraksadı, sesi ürperticiydi. “Kızım, sen bile bi­
zim yozlaşmamızdan sıynlamazsın. Bu, güçle birlikte geliyor.”
“Ne? Kötü biri olmak mı?”
“Hayır, ne istersen onu yapma özgürlüğü. Eğer fırsatını bul-
saydm, arkadaşını kurtarmak için Kader Tannçalan’na mey­
dan okumayacağını söyleyemezsin.”
“O kararların sonuçlan var anne.”
“Ne zamandan beri? Makalelerinin tannlar üzerindeki et­
kisini anlatsana Persephone. Hades hakkında yazdın ve âşığın
oldu. Apollo hakkında yazdın ve hâlâ seviliyor.” Kahkaha at­
mak için duraksadı. “Tannlar için sonuçlar mı var? Hayır, kı­
zım, hiç öyle bir şey yok.”
“Yanılıyorsun. Tannlann hep bir iyiliğe ihtiyaçlan var; iyi­
likler de sonuç demek oluyor.”
“Tann olman iyi bir şey. Ateşe ateşle karşılık ver Persepho­
ne ve bu fani için ağlayıp sızlanmayı kes.”

252
Annesi ortadan kayboldu ama büyüsünün kokusu havada
»sili kalıp Persephone’nin midesini bulandırdı.
Belki de Apollo’ya gidip yardım isteme düşüncesiyle mide­
si bulanıyordu.
Yapamazdı. Eleştirdiği ve nefret ettiğini beyan ettiği tanrı­
dan nasıl yardım isteyebilirdi? Bu, Hades’e ve Sybil’e ihanet
etmek olurdu; kendine ihanet etmek olurdu.
Eliska geri döndüğünde Persephone ayrılmaya hazırlandı,
Lexa’nın alnına bir öpücük kondurdu. Lexa’nın annesine dön­
düğünde ağzından, “Onu solunum cihazından hemen ayırma­
yın,” diye kaçıverdi.
Eliska’nın gözleri doldu, zaten kenarlan kıpkırmızıydı. Per­
sephone, kadının yürüyüşe gitmesinin ağlamak için bir bahane
olduğundan emindi.
“Persephone.” Eliska’nın dudakları seğirdi. “Onun acı çek­
meye devam etmesine... izin veremeyiz.”
Orada bile değil, demek istedi Persephone. Arafta.
“Bunun zor olduğunu biliyorum. Adam’la henüz ne yapa­
cağımıza karar vermedik ama netleştiği anda sana haber vere-
ceğ
Persephone sersemlemiş bir şekilde yoğun bakımdan çıktı.
Lexa’nm kaza geçirdiği gün hissettiği gibi hissetti. Zamanda
donup kalmış bir hayaletti, dünyanın yoluna devam etmesi­
ni izliyordu. Ayaklan yere basmadan asansöre doğru yürüdü.
Kendi düşüncelerinde öyle bir kaybolmuştu ki bekleme oda­
sında duvara yaslanmış duran Thanatos’u neredeyse fark et­
medi bile. Floresan ışıklarının altında tanrının san saçları adeta
renksizdi, steril duvarlar ve sert sandalyelerin ortasındaki bu
yerde siyah kanatlan tam bir tezattı.
Persephone, onun kendisini burada görmeyi bekler »L *J iiğini
fark etti; çünkü onunla göz göze geldiğinde tanrının çarpıcı
mavi gözleri şaşkınlıkla genişledi.

253
Persephone kalbinin atışını kontrol etmeye çalıştı. Hattan?,
de olmasının sayısız sebebi olabilir. Yoğun bakımda yatan t?^
kişi Lexa değil, dedi kendine. Başka biri için burada olabilir
Ona yaklaşıp gülümsemeyi başardı.
“Thanatos. burada ne yapıyorsun?”
“Leydi Persephone,” diyerek eğildi. “Ben... çalışıyorum.”
Persephone irkilmemeye çalıştı, ölüm Tanrısı olması Tha-
natos'un elinde olan bir şey değildi ama nedense onunla Yeral.
tı Dünyası’nin dışında konuşmak farklıydı. Oradayken işiyle
ilgili uzun uzadıya düşünmemişti. Burada, Yukarı Dünya’da,
arkadaşı yaşam destek ünitesine bağlıyken kristal gibi berrak-
tı. Thanatos bedenler ile ruhlar arasındaki bağı kesiyordu. Ai-
İçleri mahvolmuş bir halde bırakıyordu. Persephone ’yi harap
edecekti.
€4
Yani ruh mu topluyorsun?”
Henüz değil,” dedi. Yarım gülümsemesi etkileyiciydi ve
Persephone’nin kusmak istemesine sebep oldu. “Sen biraz şey
görünüyorsun...”
“Yorgun mu?” diye tamamladı. Bugün ilk duyuşu olmazdı.
“İyi diyecektim.”
Thanatos’un büyüsünü teninde hissedebildi, onu sakinleş­
tiriyordu. Normalde bunu Thanatos’un ilgili doğasına yorardı
ama bugün öyle değildi. Bugün bir dikkat dağınıklığı gibi his­
settirdi.
“Büyünü istemiyorum Thanatos.” Sözleri sert çıktı. Yor-
gundu, korkmuştu ve tannnın varlığı onu rahatsız ediyordu.
Persephone tanrının renginin daha da açılabileceğini düşün­
müyordu ama yüzünün rengi attı. Gözlerindeki parıltının da
gittiğini fark etmesi bir saniyesini aldı. Tanrının duygularını
incitmişti. Suçluluğunu bastırıp, “Burada olmanın asıl sebebi
ne Thanatos?” diye sordu.
“Söyledim...”

254
“Çalışıyorsun. Kimi almak için burada olduğunu öğrenmek
istiyorum.” Soruyu sorarken sesi titredi.
Tann savunmaya geçtiğini gösterir şekilde dudaklarını bir­
birine bastınp cevapladı. “Bunu söyleyemem.”
Sessizlik oldu, ardından Persephone ona itaat edeceğini bildiği
sözleri söyledi çünkü Hades öyle emretmişti. “Emrediyonı ■II M
Thanatos’un gözleri parladı, sanki tüm bu olanlar onda fi­
ziksel acıya sebep oluyordu. Çaresizlikle bakan gözlerinin
üzerindeki kaşlar çatıldı ve adını fısıldarken sesi çatladı.
"Persephone."
“Onu almana izin vermeyeceğim.”
“Eğer başka bir yolu olsaydı.
“Başka bir yolu var ve bu da senin gitmen demek oluyor.”
Persephone onu hafifçe itti. “Dışarı çık.”
önce dikkat çekmek istemediğinden sessizce konuştu ama
Thanatos hareket etmeyince bu defa daha sertçe söyledi, keli­
meler dişlerinin arasından çıkıyordu.
“Sana gitmeni söyledim!”
Tanrıyı daha sertçe itince Thanatos ellerini havaya kaldıra­
rak geri çekildi.
“Bu önleyebileceğin bir şey değil Persephone. Benim işle­
rim Kader Tannçalan’yla bağlantılı. Onlar yaşam ipliğini kes­
riyse... ben toplamak zorundayım.”
Persephone bu sözlerden nefret etti, hiç hayal etiııln<ligi bir
biçimde kendini kaybetmesine sebep oldular.
“Çık dışarı!” diye bağırdı. “Çık dışan! Çık dışan! Çık dışan!”
Thanatos yok olunca birdenbire etrafı hemşirelerle ve bir
güvenlik görevlisiyle çevrelendi. Sorular sorup yönlendiriyor­
lardı ve kelimeler, kafasını patlatacak kadar dolduruyordu.
"Hanımefendi, her şey yolunda mı?"
"Belki biraz oturmalısınız."
"Ben biraz su getireyim. ”

255
Başının ön tarafında bir ağn oluştu. Onu bir sandalyeye
doğru yönlendiren hemşireye rağmen elinden kurtuldu.
“Lexa’yı kontrol etmem lazım,” dedi ama yoğun bakım üni­
tesine dönmeye çalıştığında güvenlik görevlisi yolunu kapattı
“Hemşireleri dinlemelisiniz,” dedi.
“Ama arkadaşım...”
“Ben arkadaşınızla ilgili gelişmeleri haber vereceğim.”
Persephone karşı çıkmak istedi. Zaman yoktu. Ya Thana­
tos odasına ışınlanıp onu yeraltına götürmüşse? Birden kapı-
lar içeriden açıldı ve Persephone bu fırsata balıklama atladı.
Güvenlik görevlisinin yanından geçip Lexa’mn odasına doğru
koşmaya başladı ve bir anda ortadan kayboldu.
Haber verilmeden başka bir âleme çekilmek, süpürgenin içi-
ne çekilmek gibiydi. Aniden nefes almak daha zordu, vücudu
sıvıdan yoksun gibiydi ve kulakları acı verici şekilde zonkladı.
Birkaç saniye süren belirtilerin ardından Hades’in büyüsünün
kokusuyla ezildi, burnu buz gibi yandı.
Gözleri karanlığa alışınca Hades’in taht odasına bırakıldı­
ğını fark etti. Tepedeki eğimli pencerelerden içeri dolan puslu
ışığa rağmen içerisi daima karanlıktı. Hades tahtında oturu­
yordu; hem artistik hem de devasa bir obsidiyen parçasıydı.
Yalnızca güzel yüzünün kırmızı ışıkla aydınlanan bir parçası
dışında tanrıyı göremedi.
Hades’in onu buraya niçin getirdiğini tahmin edebiliyordu
-Thanatos’un işine karışmasını önlemek ve Lexa’nın hayatına
karlamayacaklarını ona bir defa daha söylemek için- ancak
bunu duymak istemiyordu.
Büyüsünü çağırıp ışınlanmaya çalıştı. Boşa olduğunu bili­
yordu; Hades kızdığında, Persephone’yi âleminde sahip oldu­
ğu haklarından mahrum etmekten geri kalmıyordu.
Ve Hades kızgındı.

256
Persephone onun sıkıntısını hissedebiliyordu; aralarında
büyüyerek havada varlığını sürdürüyordu.
“Canın isteyince beni Yukarı Bil ınya’dan öylece alamaz-
$m!” diye bağırdı tanrıya.
“Seni alan Furiler
* değil de ben olduğum için şanslısın.”
Tannnın sesinin tonu derinleşerek sinirini bozdu. Yine de
kavga etmek istedi.
“Beni geri gönder Hades!”
“Hayır.”
Teninden çıkan dikenler yüzünden Persephone’nin omzu­
na, yan tarafına ve alt baldırlarına bir acı saplandı. Acı, onu
Hades’in önünde dizlerinin üstüne yığdı. Tann, tahtından doğ­
rulunca tamamen kırmızı ışığın altında kaldı. Dehşete düşmüş
ve ölümcül görünüyordu, yırtıcı bir zarafetle ona doğru atıldı.
O yaklaşırken Persephone, “Dur!” diye emretti. “Daha faz­
la yaklaşma!”
Yaralarının aslında ne kadar kötü olduğunu görmesini iste­
miyordu.
Hades itaat etmedi.
önünde diz çöktü.
“Siktir, Persephone. Ne kadar zamandır büyün kendini bu
şekilde gösteriyor?”
Persephone cevap vermedi. Onun yerine, “Sen hiç dinle­
mez misin?” diye sordu.
Hades keyifsiz bir kahkaha attı. “Aynı şeyi sana sorabilirim.”
Persephone onun yorumunu duymamış gibi yaptı ve nefes
alıp vererek yaralarının sebep olduğu acmın ötesine odaklandı.
Büyüsü çeşitli durumlarda kendini bu şekilde göstermişti ama
muhtemelen bu en kötüsüydü. Hades ellerini onun omzuna, ar­
dından yanına, sonra da alt baldırlarına koyarak yaralannı iyi­
leştirdi. İşini bitirince topuklarına oturdu, elleri kanla kaplıydı.
• Y eraltının intikam tanrıçaları, üç kız kardeşler, (ç.n.)

I 257
“Ne zamandır bunu benden saklıyordun?”
“Fark etmediysen, biraz dikkatim dağınıktı,” dedi. “Ne ij.
tiyorsun Hades?”
Hades’in gözleri parladı, onun için hissettiği endişe hızla
öfkeye dönüştü.
“Thanatos’a karşı davranışın çok çirkindi, özür dileyecek­
sin.”
“Niye dilemeliyim?” diye bağırdı. “Lexa’yı alacaktı! Daha
da kötüsü, bunu benden saklamaya çalıştı.”
“İşini yapıyordu, Persephone.”
“Arkadaşımı öldürmek bir iş değil! Cinayet! ”
“Cinayet olmadığını biliyorsun!” Hades’in sesi sertti. “Ken­
di iyiliğin için onu hayatta tutman nezaket değil. O acı çekiyor
ve sen bunu uzatıyorsun.”
Persephone irkilse de toparlandı. “Hayır, sen uzatıyorsun.
Onu iyileştirebilirdin ama bana yardım etmemeyi seçtin.”
“Arkadaşın hayatta kalabilsin diye Kader Tanrıçaları ile pa­
zarlık yapmamı mı istiyorsun? Başka birinin ölümünü vicda­
nına yük edebileşin diye? Cinayet sana yakışmıyor tanrıça.”
Persephone ona tokat attı; daha doğrusu bunu denedi ama
Hades bileğini yakalayıp onu kendine doğru çekti. Persephone
kollarında pes edene kadar, ağlamaktan başka bir şey yapama­
yacak hale gelene kadar Hades onu öptü.
“Biri nasıl kaybedilir bilmiyorum Hades.” Tanımın göğsün­
de hıçkırıklara boğuldu.
Hades gözyaşlarını silmeye çalışarak yüzünü ellerinin ara­
şma aldı.
“Biliyorum,” diye cevap verdi. “Fakat kaçmanın bir yardımı
olmayacak Persephone. Sadece kaçınılmaz olanı erteliyorsun.”
“Hades, lütfen. Ya o ben olsaydım?”
Hades onu öyle hızlı bıraktı ki neredeyse dengesini kaybe­
decekti.

258
“Böyle bir şeyi düşünmeyi reddediyorum.”
"Benim için, var olan her ilahi kanunu yok saymayacağını
söyleyemezsin.”
Persephone, Hades’in gözlerindeki derinlikleri daha önce
gömüştü; sanki içlerinden binlerce hayatın yansıması var gi­
biydi ama şu anda gördüğü şeyle alakası bile yoktu. Orada bir
şer parıltısı vardı: Hades’in şu ana kadar yaptığı her türlü vahşi
şeyi görebildiğine yemin edeceği bir andı. Persephone’yi kur­
tarmak için her şeyi yapacağına şüphesi yoktu.
“Hiç şüphen olmasın leydim, senin için bu dünyayı yakar­
dım ama o, benim taşımaya gönüllü olduğum bir yük Sen ay­
nısını söyleyebilir misin?”
Persephone’nin sorusundan sonra Hades’te bir şeyler değiş­
ti ve bütün yaralarım ona açtığı gibi çabucak kapattı. Gözleri
donuklaştı ve yüzü dingin bir hal aldı.
“Lexa’ya veda etmen için sana bir gün daha vereceğim,”
iedi. “Sana sunabileceğim tek taviz bu. Bunu sunduğum için
»Ki

şükran duymalısın.”
Ardından ortadan Idu.
Taht odasmda yalnız kalan Persephone, yirmi dört saat için­
de olacak şeyin -Lexa’nın ölmüş olacağının- gerçekliğiyle bu­
nalmış hissetmeyi bekliyordu.
Bunun yerine tuhaf bir kararlılık hissetti.
Tanrılar için sonuçlar mı? diye düşündü, öyle bir şey yok.
Ayağa kalkıp dairesine ışınlandı. Sybil kanepede uzanıyor­
du, Persephone büyüsü yüzünden kan içinde ve yaralanmış bir
halde belirince kâhinin gözleri büyüdü.
Sybil doğrulup oturdu.
“Persephone, sen...”
“Ben iyiyim,” dedi çabucak. “Yardımına ihtiyacım var.
Apollo çoğu gece nerede takılır?”

259
BÖLÜM 17
Zevk Bölgesi

Persephone, zevk bölgesinin dar, taş sokaklarında ilerlerken


kireçle beyaza t yanmış dükkânların ve Hetaera, Pomai, Kap-
soura gibi isimler verilmiş genelevlerin yanından geçti Pa­
sajlar insanlarla dolup taşıyordu. Bölgenin sunduğu zevklerin
keyfini sürmek için gelenler vardı, kimliklerini gizlemek için
taktıkları maskelerden belliydi. Bir de zevk vermek için bura­
da olanlar vardı; danteller içindeki kadınlar ile üstsüz adam­
lar. Kalabalı 6 arasında dans ediyor, potansiyel müşterilerine
tüylü otrişlerle ve çikolatalarla cilve yapıyorlardı. Yasemin ve
vanilya gibi kokan yağlar yüzünden tenleri parlıyordu. Tepede
değişen ışıklar, tüm bu yere tuhaf, kırmızı bir ışıltı veriyordu.
Apollo’nun çoğu akşamım geçirdiği yer burası çıkmıştı.
“Erotas’ta olacaktır,” demişti Sybil. “Orada üçüncü katta
bir süit odası var.”
Bahar Tanrıçası, Sybil’den ödünç aldığı maskeyi kontrol et­
mek için uzandı, bir şekilde maske kayıp düşecek de kimliği
ortaya çıkacak diye ödü kopuyordu. Maske ağır ve simsiyahtı.
Sadece Erotas’a girene kadar takması gerekiyordu. İçeri girdi­
ğinde her ziyaretçi kimliğini saklamayı vaat ediyordu.

261
Persephone bir şansı olduğunu fark etmişti ama bu, yap.
mak istemediği bir şeydi. Annesi haklıydı. Neden Apollo'dan
arkadaşını iyileştirmesini istemeyecekti ki? Bu yapmayı kabul
edeceği bir pazarlıktı, o yüzden Erotas’a doğru ilerledi. <
I
Binayı görebiliyordu, zevk bölgesinin tam sınırındaki de­
I
vasa, aynalarla kaplı bir penis gibiydi. En pahalı ve en lüks ge­ ı

nelevlerden biri olarak, en iyi okyanus manzarası da ondaydı.


Kapıdan içeri adım attığında paltosunu ve maskesini çıkardı.
Altına düz, siyah bir elbise ile bantlı, siyah topuklu ayakkabı­
lar giymişti; Erotas’da hizmet veren kadınların giydiği kıyafet­
ti ve eğer şansı yaver giderse Apollo'yu bulana kadar onların
arasına karışacaktı.
Genelevin içinin daha geleneksel bir şekilde dekore edil­
diğini görünce şaşırdı. Giriş yuvarlaktı ve kocaman bir kristal
avizeyle aydınlanıyordu. Duvarlar kırmızıydı, gösterişli ayna­
lar ve şamdanlarla süslenmişti. Mermer zeminde ilerleyip ikin­
ci kata çıkan, dikkatle işlenmiş ikili merdivene ilerledi.
Kolay oldu, diye düşündü elini dövme demirden korkuluğa
koyarken.
“Nereye gidiyorsun?”
Donakaldı, arkasını dönüp bakınca kıpkırmızı giyinmiş
yaşlıca bir kadınla karşılaştı. Kadın güzeldi, incecikti ve beyaz
saçları vardı. Kadının genelevin patroniçesi -veya müdürü-
olduğunu varsaydı.
“Bir müşterim var,” dedi Persephone. “Bekliyor. Yukarıda.”
“Yalan söylüyorsun,” dedi kadın.
Persephone’nin rengi attı.
“Kızların hiçbiri henüz yukarı çıkmadı,” diye devam etti.
“Gel!”
Tereddüt etmesine rağmen merdivenden aşağı indi. Persep­
hone yaklaşırken kadın onu inceleyip bir yere koymaya çalışı-
yordu.

262
“Adın ne senin?” diye sordu gözlerini kısarak.
“K-Kora,” demeyi başardı Persephone.
“Yenisin,” dedi kadın. Ardından Persephone’de bir kusur
anyormuşçasına yüzüne dokundu. “Evet, fiyatın yüksek ola­
cak.”
“Yüksek fiyat mı?” Persephone’nin kaşları çatıldı.
“O yüzden ayrılmak üzere olduğunu varsayıyorum. Açık
artırma için mi endişelisin?”
Açık artırma mı?
Persephone başıyla onayladı.
“Endişe etme tatlım. Gel.”
Patroniçe kolunu Persephone’nin koluna geçirdi ve onu
merdivenin altındaki küçük bir salona yönlendirdi.
İçeride siyahlar giyinmiş her yaştan ve boyuttan kadınlar
ile erkekler vardı. Persephone neden bu rengin seçildiğini me­
rak etti, sanki bir cenazede gibi görünüyorlardı.
Patroniçe ile Persephone içeri girince belinde kırmızı bir
kumaş parçası ve yüzünde de aynı renkten maske olan bir
adam gümüş bir tepsiyle onlara yaklaştı. Patroniçe bir kadeh
şampanya alıp Persephone’ye verdi.
“tç,” dedi. “Sinirlerini yatıştırır.”
Persephone içkiyi yudumladı, tatlı ve hafifti.
“Araya kanş, sohbet et. Açık artırma birazdan başlayacak.”
Patroniçe ayrıldı ve Persephone yalnız kaldığı anda siyah,
kıvırcık saçlı ve uzun kirpikli bir kadın yanma yanaştı. Dudak­
tan kıpkırmızıydı, teni kahverenginin çok yoğun bir tonuydu.
“Seni daha önce hiç görmedim,” dedi. “Ben Ismena.”
“Kora,” dedi Persephone. “Şey... neler olduğunu söyleye­
bilir misin?”
Ismena küçük bir kahkaha attı, Persephone’nin şaka yaptı­
ğını düşünüyor gibiydi. “Seni güzelsin diye caddeden mi tutup
getirdiler?”

263
Persephone’nin gözleri büyüdü.
“öyle şeyler oluyor mu?"
“Boş ver,” dedi Ismena. “Bu bir açık artırma. Sana bir nu­
mara veriliyor ve konferans salonu gibi bir lada oturup nu­
maran söylenene kadar bekliyorsun. Ondan sonra da bir sahne­
ye çıkarılıyorsun ve sadece... gitmeni söyleyene kadar orada
duruyorsun."
“Ondan sonra?”
“Seni kazananla birlikte odaya çıkarılıyorsun.”
Persephone’nin midesi ekşidi.
“Sen bu işe nasıl girdin bu arada?” diye sordu Ismena. “Hiç
hazır görünmüyorsun.”
Persephone güldü ve söyleyebileceği tek şeyi söyledi. “Ba­
zen seçim şansın yoktur. Peki sen?”
Kadın omzunu silkti. “İyi para, çoğu zaman bu adamlar sek­
sin peşinde bile olmuyor. Sadece muhabbet etmek istiyorlar.”
Şey, bu iyiydi çünkü Persephone tam olarak bunun için
gelmişti: sohbet ve pazarlık.
Kırmızılı kadın geri dönüp ellerini çarparak herkesin dik­
katini çekti.
“Hanımlar ve beyler, vakit geldi.”
Persephone, Ismena’mn peşinden gitti. Birkaç sıra sandal­
yenin dizildiği bitişikteki odaya doluştular, içeri girdiklerinde
numaralan verildi ve yerlerine oturdular. Patroniçe teker teker
kadınlan ve erkekleri çağırdı, onlar karanlıkta kaybolurken
Persephone’nin kalbi hızla atıyordu. Bir genelevdeki açık ar­
tırmada en yüksek bedeli ödeyene kendini vermek üzere oldu­
ğunu duysa Hades ne yapardı diye merak etti.
Sonra aklına başka bir düşünce geldi... Apollo’yu bulamaz­
sa ne olurdu?
Sonsuzluk gibi gelene kadar bekledi. Odada onun dışında
kimse kalmadı.

264
Patroniçe içeri geldi.
“Sıra sende Kora.”
Persephone ayağa kalkıp kadını gölgelerin içinde takip etti.
Onu yuvarlak bir sahneye çıkardı, ötesindeki hiçbir şeyi göre-
mıyordu ama karanlığa dağılmış insanlar olduğunu biliyordu
çünkü onlan sezebiliyordu. Duygulardan bir girdap kendisine
çarpıverdi; yoğun bir yalnızlık ve özlem. Onun altında bir tu­
tam keyif de vardı. Karanlığa doğru bakıp yumuşak bir şekilde
gülümsedi.
“Apollo için buradayım.”
Patroniçe gölgelerin arasından tıpkı bir şimşek gibi belirdi
ve onu bileğinden yakaladı.
“Ne cüretle! Bu açık artırmanın gizli olması gerekiyordu.”
înterkomdan cızırtılı bir ses geldi.
"İz bırakmayın Madam Selene, yoksa Hades ’in gazabıyla
yüzleşirsiniz. ”
Bilinmezlik buraya kadardı.
Kadın keskin bir soluk alıp onu bıraktı, gözleri kocaman
oldu.
“Sen Persephone misin?”
İnterkomdan bir kez daha Apollo ’nun sesi geldi.
“Ona süitime kadar eşlik et.”
Persephone beklentili bir şekilde kadına döndü. Kadının
harekete geçmesi birkaç saniyesini aldı. Kadın donakalmışa
benziyordu, Persephone’ye sanki ölülerden biriymişçesine ba­
kıyordu. Bir müddet sonra boğazını temizleyip başmı eğdi.
“Bu taraftan leydim.”
Kadın, Persephone’yi odadan çıkarıp aynalı bir asansöre
aldı. Kapılar kapandığı anda Madam Selene aynadaki yansı­
masından ona baktı.
“Niçin sana kızlarımdan biriymişsin gibi davranmama izin
verdin?”

265
Persephone omzunu silkti. “Merak ettim. Endişe etme; eğer
bugün katılan herkes sırrımı saklarsa bana el sürdüğünü Ha­
des’in asla öğrenmeyeceğinden emin olacağım. Anlaştık mı?”
“Elbette.”
Madam Selene bir anahtar çıkarıp panele soktu, üçüncü
katın tuşuna bastı. Patroniçe soru sorana kadar sessizlerdi.
“Onunla pazarlık yapmak için mi buradasın?”
Persephone’nin kalp atışları hızlandı. “Neden Apollo’yla
pazarlık yapayım?”
“Çünkü çaresizsin.”
Persephone kadına baktı.
“Ben çaresizliği her gün görüyorum canım. Eğer o çaresiz­
liğe son vermenin yolunu arıyorsan bana güven, Apollo bunun
cevabı değil.”
Persephone çenesini sıktı, “önceki sözümü hatırlıyor mu­
sunuz madam? Sessiz kalsanız iyi edersiniz.”
Kadın pis pis gülümseyince Persephone onda ahlaksızlığın
izini gördüğünü düşündü, “özürlerimi sunarım leydim.”
Asansör durdu, Persephone iyi döşenmiş ve lüks bir oturma
odasına adım attı. Oda pahalı kumaşlarla, dokunmuş halılarla
ve güzel sanat eserleriyle kaplıydı.
Persephone, içeri girerken Müzik Tanrısı ’nın onu korkutmak
için bir anda belirivereceğini düşünerek tedirgin oldu-, fakat
oturma odasından çıkınca Apollo’yu bitişikteki odada buldu.
Çıplak bir halde kocaman bir küvette rahatlıyordu. Apollo onu
görünce gerinip ayaklarını uzattı ve kollarını küvetin kenarla­
rından sarkıttı.
“Ah, Leydi Persephone,” dedi. “Ne zevk.”
“Apollo,” diye selam verdi.
“Gel, katıl bana!”
“Madam Selene’i Hades’in gazabı konusunda uyaran sen
değil miydin? Eğer bana dokunacak olursan taşaklarını kesip
sana yedirir.”

266
Apollo, Persephone’nin ona sunduğu görüntüden adamakıl­
lı keyif alıyormuş gibi kıs kıs güldü.
"Beni hak ettiğim şeyden mahrum mu edeceksin? Sonuçta
param ödeyip seni satm aldım. M
“öyleyse o senin kaybın,” diye cevap verdi.
Apollo gülerken koyu menekşe rengi gözlerini kıstı.
Birdenbire asansör kapılan tekrar açıldı ve odaya üç rtymph
girdi. Üzerlerinde panltılı gecelikler vardı. Bir tanesi bir kâse,
diğeri çeşitli şişelerin olduğu bir tepsi ve sonuncusu da bir yı­
ğın havlu taşıyordu.
Onlar yaklaşırken Af llo, “Yağlan küvete dökün. Yeterince
bekledim zaten,” diye bağırdı.
Tepsiyi taşıyan nymph, tannnın kabalığından hiç endişe-
lenmişe benzemiyordu. Hareketleri acelesiz ve titizdi. Tepsiyi
yerleştirip bir şişe seçti, kapağıyla yağı ölçtü. O nymph işini
bitirince diğeri, Af llo’nun küvetine gül yapraklan attı. So­
nuncusu da bir havluyu yuvarlayıp tannnın başının altına yer­
leştirdi. Nymph’ler işlerini bitirdikten sonra sessizce odadan
çıktılar.
“Beni nerede bulacağım Sybil mi söyledi?”
Persephone ona dik dik baktı. “Yani adım hatırlıyorsun.”
öncesinde ismini söylemeyi reddetmişti.
Tann gözlerini devirdi. “Bütün kâhinlerimin, âşıklarımın,
düşmanlanmın adını hatırlıyorum.”
“Hepsi aynı kişiler değil mi?” dedi meydan okurcasına.
Tann kaşlannı çattı, suratı taş gibi oldu. “Seçtiğin kelime­
lere dikkat etmelisin, özellikle de yardımımı istemek için bu­
radaysan.”
“Yardım istemek için burada olduğumu nereden biliyorsun?”
“Yanılıyor muyum?”
Persephone sessiz kalınca tann kahkaha attı.
“Söylesene Leydi Persephone, âşığının sana rahatça sun­
madığı neyi istiyorsun?”

267
yaşamı.
Birdenbire Persephone vücudunun bir ısı dalgasıyla kap.
landığını hissetti. Burada olmaktan, Apollo’nun yardımını iste­
mekten nefret etti. Hades’in, ona istediği şeyi veremediği için
burada olduğunu bilmesinden de nefret etti.
“Arkadaşımı iyileştirmeni istiyorum,” dedi Persephone.
Sözler diline batan dikenler gibiydi. Bunu söylememesi veya
Apollo’dan Kader Tanrıçaları’na başkaldırmasını istememesi
gerektiğini biliyordu... ama buradaydı işte.
Apollo uzun bir an boyunca ona baktıktan sonra başını ge­
riye atıp kahkahalara boğuldu. Persephone bu sesten tiksindi.
Tonu bir tuhaftı, sahte keyifle doluydu. Ancak tann ona tekrar
baktığında gözleri parlıyordu.
“Adıma leke süren bir gazeteciye neden yardım edeyim?”
Persephone elleri titrediğinde Apollo fark etmesin diye
yumruk yaptı. Bir saniyelik sessizlikten sonra konuştu.
“Çünkü... Pazarlık yapmaya gönüllüyüm.”
İşte bu, Apollo’nun dikkatini çekti. Küvetinde doğrulup
oturdu ve tKil» amen çıplak bir halde ayağa kalktı.
“Benimle pazarlık yapmaya gönüllü müsün?” diye sordu.
Persephone başım çevirip zorlukla yutkundu. Dürüst olma­
sı gerekirse Apollo’yu çıplak görmenin, New Athens Üniversi-
tesi’nin Tanrılar Bahçesi’ndeki heykelleri görmekten bir farkı
yoktu ancak; taş yerine et görmekte farklı bir şeyler vardı.
“Evet, Apollo. öyle söyledim.”
Su sıçrama sesleri geldi, Persephone bakmasa da onun kü­
vetten çıktığını biliyordu.
“Şu... arkadaş. Senin için çok önemli olmalı.”
“Hem de çok.”
“öyle olduğu belli.” Apollo’nun sesindeki neşe barizdi,
“özellikle de Hades’e karşı gelmeye ve benimle pazarlık yap­
maya bu kadar gönüllüysen.”

268
Persephone’nin gözlen hızla ona çevrildi. Tann, örtünmek
için hiçbir şey yapmamıştı.
“Bana yardım edecek misin, etmeyecek misin? Buraya ki­
bar sohbetler için gelmedim.”
“Sen buna kibar mı diyorsun?” diye azarladı tann.
Persephone yumruklannı sıkınca Apollo gözlerini kıstı.
Persephone, gizlenme büyüsünün kontrolünü kaybettiğimi his­
sedebiliyor mu diye merak etti.
“Yalvar,” dedi tann. “Dizlerinin üstüne çök.”
Persephone tiksindi. “Asla.”
“O zaman sana yardım et■ II eyeceğim.”
Tam arkasını döndüğü sırada Persephone, “Bekle!” diye
seslendi.
llo duraksayıp tek kaşını kaldırdı ve bekledi.
Persephone dizlerinin üstüne çökerken öfkesini kontrol al­
tında tutmaya çalıştı ve konuştuğunda sesi titredi.
"Lütfen.”
“Hayır.”
Apollo uzaklaşmaya başladığı sırada hiç beklenmedik anda
yerden sarmaşıklar fırladı ve tanrıyı kapana kıstırdı.
“Vay vay vay, sürprizlerle dolusun,” dedi tann
“Sana lütfen dedim.” Persephone’nin sesi zehir gibiydi. Ona
işkence edebilirdi; yaptığı şeyden sonsuz keyif alırdı.
“Sen bir tanrıçasın. Fani kılığına girmiş bir tanrıçasın!”
Apollo, onun yakarışını görmezden geldi, gözleri heyecanla
parlıyordu. “Kimse bilmiyor, değil mi?”
Bu tam olarak doğru değildi ama cevap vermek yerine
llo’yu tutan sarmaşıklardan dikenler çıkardı. Yüzünün ve
aletinin yakınından fırlayan dikenler onu susturdu.
“Sanırım senin arkadaşımı kurtarmanla alakalı bir konuşma
yapıyorduk,” dedi.

269
Apollo bakışlarını ondan ayırmadan kendisini tutan sarma­
şıkları koparmaya çalıştı. Birkaç denemenin ardından nefeı
nefese pes etti. “Bunlar neyden yapılmış!"
Persephone gözlerini kırpıştırdı, bilmiyordu. Fakat Apol­
lo’nun onun büyüsünü bozamıyor oluşuna şaşırdı. Belki de
tanrıya duyduğu öfke ve nefretin sarmaşıkların gücüyle bir
alakası vardı.
Persephone’nin gözlerine bakan gözleri merakla doluydu
“Güçlü, küçük bir yaratıksın.”
“Ben yaratık falan değilim.”
“Evet, öylesin. Sen bir sülüksün, gecemin eğlencesini emip
tüketiyorsun.”
“Bunu zorlaştıran sensin.”
“Senin bunları yapabileceğin aklıma bile gelr ” Ba-
şını eğip kendine bakarken yüzünü devasa dikenlerden birine
saplamaktan kıl payı kurtuldu.
Persephone, “Yani seni yeneceğim mi?” diye önerdi.
“Beni kısıtlayacağın,” diye düzeltti ve gözlerine yine o ya­
ramaz parıltı doldu. “Bunun Hades’in en sevdiği kısımlardan
biri olduğunu söylesem haklı olur muyum?”
“Hades hakkında konuşmak için burada değilim.”
“Elbette. Çünkü onun için gelmiş olsaydın odadaki fil hak­
kında konuşmamız gerekirdi. Burada olduğundan haberi yok,
değil mi?”
“Neden herkes bana bunu sorup duruyor?” diye serzenişte
bulundu. “Burada olmak için izin istemek zorunda değilim.”
Apollo’nun dudakları kıvrıldı. “Belki değilsin ama yardım
için bana geldiğini öğrenince kendini baştan aşağı ihanete uğ­
ramış hissedeceğinden eminim. Sonuçta, son seferinde seni
kurtarmak için bana bir iyilik teklifinde bulundu.”
Persephone suçluluğu görmezden geldi. “O Hades’in terci­
hiydi. Ayrıca ben de bir seçim yaptım. Sana bir pazarlık tekli­

270
finde bulunuyorum Apollo. Sen arkadaşımı iyileştir ve ben...
ben...”
Şey. tam olarak ne yapacağından emin değildi.
“Ben ne istersem onu yapacaksın.”
Apollo’nun ucu açık bir teklifle ne kadar ilgili olduğunu
görmekten nefret etti.
“Sen ne istersen değil,” dedi Persephone. “Hades’i incite­
cek hiçbir şey yapmayacağım.”
“Ah, çoktan yaptın ama küçük tanrıça.” Duraksadı. “Pekâlâ.
Seninle pazarlık yapacağım ama sadece bu beni eğlendirdiği
için.”
Persephone bekledi. Anlaşmalarının şartlarım öğrenmek is­
tiyordu.
“Suratımda diken varken düşünemem.”
Ona üstesinden gelmesini söylemeyi düşündü ama biraz
daha uyumlu olması gerektiğine karar verdi. Bu pazarlık söz
konusu olunca tanrının merhametine kalmıştı.
Büyüsünü kaldırdığında Apollo çıplak halde gerindi.
“Giyinmeni istemek fazla mı olur?” diye sordu Persephone.
“Evet. Şimdi, senden ne istesem?” Odanın köşesine gidip
çiçekli bir sabahlık alırken sorusunu düşündü. Sabahlığı giyer­
ken sırtı ona dönüktü, öte yandan önünü bağlamadı, öylece
açık bırakarak bütün çıplaklığım sergiledi. Persephone gözle­
rini devirdi. “Benimle takılmanı istiyorum.”
“Ne?” Persephone onun şaka yaptığım düşündü ama
Apollo’nun yüzündeki ifade aksini söylüyordu.
“Sen benim... arkadaşım olacaksın. Birlikte partileyeceğiz,
birlikte törenlere katılacağız ve çatı katındaki evime geleceksin.”
“Seninle takılmamı mı istiyorsun?” Bunda bir şeyler doğru
gelmiyordu. “Ne kadar süreliğine?”
“Arkadaşının hayatının değeri ne kadar?”
Persephone buna cevap vermeyecekti.

271
“Ya birbirimizden nefret edersek?” Çünkü bunun sonunda
sadece ondan daha fazla nefret edeceğinden emindi.
Apollo omzunu silkti. “Nelerin üstesinden gelebildiğimi
görsen şaşardın.”
Persephone birine gözlerini devirmeyi hiç bu kadar isteme­
mişti.
“Takılmanın içine neler dahil oluyor? ” diye sordu.
“Birisi sana iyi öğretmiş,” dedi tann.
“Seninle yatmam. Senin için insanlara zarar vermem. Güç­
lerimi de senin için kullanmam.”
“Başka bir şey?”
“Eğer iyileştirme büyün işe yaramazsa anlaşma bozulur.”
Apollo, bu kısmın özellikle eğlenceli olduğunu düşünüyor
gibiydi. “Eğer iyileştirmem işe yaramazsa mı? Küçük tanrıça,
ben kaç şifacıya babalık ettim biliyor musun?”
“Hayatının o kısmı hakkında bir şey öğrenmek istemiyo­
rum Apollo.”
“Taleplerin bu kadar mı?”
Altı ay,” dedi Persephone. “Bunu sadece altı ay boyunca
yapanın.”
Tann onun teklifini değerlendirirken sessiz kaldı. En so­
nunda, “Anlaştık,” dedi.
“Anlaştık mı?”
Persephone kendine engel olamadı; sormak zorundaydı.
Onun zaman sınırlaması konusunda bu kadar kabullenici ol­
masını beklememişti.
Apollo kıs kıs güldü. “Yardım etmem o kadar inanılmaz bir
şey mi?”
“İyi niyetinden yardım etmiyorsun ki,” diye karşı çıktı Per­
sephone. “Tuhaf bir şekilde işine geldiği için yardım ediyorsun.”
Apollo somurttu. “Bana hakaret etme, teklifimi geri alabi­
lirim.”

272
“Hayır!” dedi çabucak ve yüzünü ateş bastı. Utançtan değil,
öfkedendi. “Üzgünüm.”
Tann ona düz bir şekilde baktı. “Arkadaşına gerçekten
değer veriyorsun. Fakat sormadan edemeyeceğim, ölümün
nesi o kadar kötü? Sen Hades’in âşığısın. Yeraltında onu
göremeyecek değilsin ya.”
Persephone konuşmaya tereddüt etti ve Apollo kahkaha at­
maya başladı.
<4
Zengin Olan’la ilişkin konusunda kararsızsın demek, ha?”
C4
Ben sadece,” diye kekeledi. Apollo’nun söylediği şeyi
nasıl değerlendireceğinden emin değildi. Annesinin söyledik­
lerini düşündü. Şartlar göz önüne alındığında sanırım şunu
düşünmelisin; Baharın kızı gerçekten ölümün gelini olabilir
mi? Bu, onun cevap veremediği bir soruydu. Hades’in yanın­
da, dostunun ölümüne izin veren tanrının yanında, varlığını
sürdürebilir miydi? Hissettiği katlanılmaz acının sorumlusu
olan bir dünyaya hükmedebilir miydi? “Onun istediği tanrıça
olabilmem mümkün değil.”
Apollo alayla güldü.
Persephone dik dik baktı. “Ne var?”
Tann kaşlannı havaya kaldırdı. “Hades’in senden, oldu­
ğundan başka bir şeyi istediğini düşünüyor gibi görünüyorsun.
Seni cezalandırmak için Yeraltı Dünyası’na geldiğimde tanık
olduğum şey bu değildi.”
Persephone kollarını göğsünde kavuşturdu. “Sen bu konuda
ne bilebilirsin ki Apollo?
* ”
Tanrının birdenbire ciddileşmesinden hoşlanmadı. “Senin
hayal edebileceğinin bile ötesini, küçük tanrıça.”
Persephone o sözlerin ardındaki gerçeği hissetti. Daha fazla
soru sormak istiyordu -yeraltına geldiğinde tam olarak neye
tanık olduğunu— ama Apollo’nun onun merak ettiğini bilmesi­
ni istemiyordu.

273
“Sadece... arkadaşımı iyileştir Apollo.”
“Dilediğin gibi olsun tanrıça.” Elini uzattı. “Nereye gidi-
yoruz?”
“Asclepius.” dedi, “ikinci kat, yoğun bakım.”
“Ah evet, oğlumun adaşı. Biliyor musun, Hades onun ye­
teneğinden o kadar çok yakındı ki babam onun canını aldı?"
“Yeteneği mi?”
“ölenleri geri getirebiliyordu,” dedi Apollo. “Hades’in onu
bu yüzden Tartarus’a koyduğunu düşünüyorum.”
Apollo elini tuttu ve tannnın büyüsünün çekimiyle Persep-
hone’nin midesi takla attı. Odun ve okaliptüs gibi kokuyordu.
Kendilerini Lexa’nın karanlık odasında buldular. Lexa’nın
anne ve babası köşede uyuyordu. Odanın kokusu ağırdı, hava
yapış yapış ve sıcaktı. Persephone, Apollo’ya göz attığında
tannnın yüzündeki ifadenin bitkin ve amansız olduğunu fark
edip şaşırdı.
“Neden çaresizce pazarlık yaptığım görebiliyorum,” dedi.
“Neredeyse gitmiş.”
Bu yorum, Persephone’nin doğru karan verdiğinin onayıy­
dı. Apollo bu düşünceyi duymuşçasına ona baktı.
“Bunu istediğine emin misin?”
“Evet.” Sesi karanlıktaki bir fısıltıdan ibaretti. Bir saniye
sonra Müzik Tanrısı elinde bir yay ve ok tutuyordu. Silah ila­
hiydi, odanın karanlığında parlıyor ve ışıltılar saçıyordu. Çi­
çekli sabahlık giyen bir tannnın böylesine ihtişamlı bir silahı
tutmasına tanık olmak acayip uçuktu.
Apollo oku yerleştirdi, yayı çekerken kolundaki damarlar
belirginleşti ve oku sessizce serbest bıraktı. Ok, Lexa’nın göğ­
sünün tam ortasına girdi ve ışıldayan büyü etrafa saçılarak yok
oldu.
Ardından sessizlik geldi.
Ve hiçbir şey olmadı.

274
"İşe yaramıyor,” dedi Persephone. Bu düşünceyle birlikte
dehşetinin arttığını hissediyordu.
“Yarayacak,” dedi Apollo. “Yarın onu solunum cihazından
çıkaracaklar, uyanacak ve kendi başına nefes alacak. Yaşayan,
nefes alan bir mucize olacak. Tam olarak istediğin gibi.”
Nedendir bilinmez ama bu sözler Persephone’nin ağzmda
korkunç bir tat bıraktı. Dönüp hâlâ bir ceset gibi görünen
Lexa’ya baktı.
“Temasa geçeceğim,” dedi tanrı. “Görevlerin yakında baş­
layacak.”
Sonra ortadan kayboldu.
Persephone gürültülü yoğun bakımda dururken, az önce ne
yaptığını merak etti.

275
BÖLÜM 18
Furiler

Persephone ertesi sabah, Sybil’le birlikte hastaneye gitti.


Uzak kalamayacak kadar gergindi. Apollo’nun şifa güçlerine
güvenmediğinden değil, bir şeylerin fena halde yanlış gideceği
hissini üstünden atamadığı içindi. Hissedebiliyordu, arkasında
gittikçe hız, derinlik ve ağırlık kazanan bir karanlık toplanı­
yordu.
Lexa’yı solunum cihazından çıkardıkları sırada yeterince
iyileşmiş olacak mıydı? Hades araya girer iniydi? Apollo’yla
pazarlık yaptığım keşfettiğinde ne olacaktı? Persephone’nin
kararım ihanet olarak görür müydü?
Suçluluktan midesi bulanıyor ve başı dönüyordu, Sybil’le
asansöre doğru giderken yine panik atak geçirmekten endişe
etti. Kâhin onun hissettiği karmaşayı seziyor mu diye merak
etti, özellikle de dönüp ona doğru baktığında.
Sybil bunu sormak yerine, “Yaptın mı?” diye sordu.
Persephone ona bakmadı. Bakışlarım her katta değişen kır­
mızı rakamdan ayırmadı.
“Evet.”
“Karşılığında ne teklif ettin?”

277
Pazarlığını mümkün olduğu kadar uzun süre sır olarak tut-
mayı ummuştu. Arkadaşının onun seçimiyle ilgili ne düşündü­
ğünü bilmek istemiyordu.
“Zaman.”
Persephone, Apollo’nun talebiyle neyi kabul ettiğini tam
olarak anlamamıştı ancak hissettiği endişe şimdiden kemik­
lerine kadar işliyordu. Hastaneden ayrıldıktan sonra saatlerce
anlaşmalarının şartlarını akimdan geçirip durmuştu. Bir şeyleri
kaçırdığından emindi, Apollo’nun ondan reddedemeyeceği bir
şeyi yapmasını istemesi sadece an meselesiydi.
Eğer Lexa yaşarsa buna değecek, diye düşündü.
öyle umuyordu.
İkinci kata çıktıklarında Jaıson çoktan oradaydı, Lexa’mn
kazasından beri oturduğu ahşap sandalyede gözleri kapalı
bir şekilde oturuyordu. Yanına yaklaştıklarında irkilip onlara
baktı.
Persephone becerebildiği kadar nazikçe, “Selam,” dedi.
“Nasılsın?”
Jaıson omzunu silkti. Gözlerinin beyazı sararmıştı, teni sol­
gundu.
“Ne zaman bir haber alınz?” diye sordu Sybil.
“Dokuzda onu yaşam destek ünitesinden ayırmayı planlı­
yorlar.” Sesi bomboştu.
Persephone ve Sybil birbirine baktı. Jaison öne doğru eğilip
yüzünü hunharca sıvazladıktan sonra ayağa kalktı.
“Gidip biraz kahve alacağım.”
Persephone, o kaybolana kadar arkasından baktı. Fanilerin,
sevdiklerini geri getirmesi için Hades’e yalvarmalarına şaşma­
malıydı. ölüm korkusu birden fazla kişinin hayatını alıyordu.
Bu düşünceyle gözleri yaşlarla doldu. Bu kadar çok acıya se­
bep olan bir krallığı nasıl yönetebilirdi ki? Yaşayanlara bu ka­
dar ıstırap getiren bir yeri?

278
“Bilmiyor, değil mi?” diye sordu Sybil.
Persephone başını iki yana salladı. Jaison hâlâ bugün
Leta'yı kaybedeceğini düşünüyordu.
“Kimsenin bilmesine gerek yok,” dedi. “Bırakalım mucize
olduğunu düşünsünler.”
İkisi bir yere oturup bekledi. Jaison en sonunda dumanı
tüten bir bardak kahveyle geri dönüp yanlarına oturdu.
Konuşmadılar, bu tanrıça için hiç sıkıntı değildi. Persephone
düşüncelerinde kayt Imuştu, tek bir şeye odaklanamıyordu.
Sessizlik ne kadar uzarsa endişesi o kadar büyüyordu.
Bir ara Lexa’nın aile üyeleri gelmeye başladı. Çok geçme­
den Lexa’nın taşındığı daha genişçe bir odaya yönlendirildiler.
Genç kadına en yakın duranlar anne ve babasıydı, sonra Jaison,
birkaç teyzesi, amcası ve lonia’daki evinden dostlan. Odadaki
herkes teker teker ona yaklaşıp veda ediyor, dokunuyor, elini
tutuyor veya yüzünü öpüyordu.
Sıra Persephone’ye gelince Lexa’nm elini tutup buz gibi te­
nine bir öpücük kondurdu.
Persephone sadece Apollo’nun büyüsüne, “Lütfen, lütfen
uyan,” diye dua etti ve Lexa elini sıkarak onu şaşırttı. Persep­
hone başını kaldırıp Jaison’la göz göze geldi ama yüz ifadesine
bakarak neler olduğunu görüp gör ıı W* iiğini anlayamadı.

“Elimi sıktı.” Persephone’nin sesi tizdi, kendi kulaklarına


bile yabancı geldi ama adrenalin patlaması yaşıyordu.
“Ne?” Jaison, Lexa’nın eline bakıp diğer elini tuttu. “Lexa,
Lexa bebeğim. Eğer beni duyabiliyorsan elimi sık!”
Sonrası tamamen bulanık bir hareketlilikten ibaretti.
Lexa’nın anne ve babası dışındaki herkes odadan dışarı çıka-
nldı, durumunun kontrol edilmesi için doktorlar çağınldı. Bir
müddet sonra Lexa’mn babası bekleme odasına gelip Lexa’nın
bedeninin son on iki saatte hayati değerleri destekleyecek ka­
dar iyileştiğini haber verdi.

279
“Bu bir mucize,” dedi yaşlı gözlerle. “Mucize.”
Persephone’nin gözleri de doldu, titriyordu. Fedakârlığı ı*
yaramıştı! Lexa geri dönmüştü.
“Başardın,” diye fısıldadı Sybil. Kucaklaştılar. Persephone
o anda Jaison'ın onlardan ayn durduğunu fark etti. Tereddütle
yaklaştı.
“İyi misin?” diye sordu.
“Evet,” dedi Jaison. Burnunu çekerken gözlerini kuruladı.
Bir süre sonra Persephone’ye sarılıp nefesini keskin bir sesle
verdi. “Teşekkürler Persephone.”
Persephone’nin yaptığı şeye balJlL ca Jaison’ın minnet ifa­
desi yanlış yereydi, o yüzden konuşmak yerine sessizliğini ko­
ruyarak ona daha sıkı sarıldı.
Kısa bir süre daha bekleme odasında oyalanırken konuşup
gülüştüler. Herkes tuhaf ama umutlu hissediyordu; adeta güneş
yoğun, kara bulutların arasından parlamayı hâlâ başarıyordu.
Persephone bir ara sıvışmaya karar verdi. Duş alıp birkaç saat
uyuması gerekiyordu. Jaison, Sybil ve Lexa’nm ailesine veda
ettikten sonra oradan çıktı.
Dışarı çıktığı sırada ensesindeki tüylerin havaya dikildiğini
hissetti ve korkunç bir tıslama dikkatini gökyüzüne çektiğinde
yukarıda siyah, deri görünümlü kanatlarım genişçe açmış üç
kadını gördü. Uzuvları bembeyazdı ve vücutlarına siyah yı­
lanlar dolanmıştı. Saçları mürekkep gibi karaydı, sanki suyun
altında dunıyorlannış gibi etraflarında dalgalanıyordu. Her biri
siyah hançerleri andıran, sivri uçlu taçlar takıyordu.
Onlar Furilerdi -intikam tanrıçaları- ve sadece birisi İlâhi
kanunu bozduğunda ortaya çıkarlardı.
“Demeter’den doğma Persephone. »
Aynı anda konuştular, sesleri zihninde bir yılanın tıslaması
gibi yankılanıyordu.
“Siktir."

280
“Yendtmın kutsal bir kanununu bozdun ve bu sebeple ceza-
toadmtmalısın.”
Korku dolu bir ürperti omurgasını sarstı. Leza’ya yardım
etme kararının üç tanrıça tarafindan cezalandırılacak bir şey
olduğunu düşünmemişti.
Birdenbire ayaklarının etrafına sürüngenler dolandı. Per­
sephone sıçradı.
“Ah hayır! Siktir, siktir, siktir!”
Yılan öbeğinin ortasına atlamaya çalıştı ama etrafım çok
çabuk sarıp bacaklarından yukarı sürünerek göğsünü ve omuz­
larım sardılar. Pullan kaygan ve sertti, onu bir ip gibi sımsıkı
tuttular. Kulağına hafif bir fısıltı ulaştı: ceza, ceza, ceza. Ardın-
dan sürüngenlerden biri dişlerini LU11 ızuna geçiriverdi.
Persephone çığlık attı. Acı keskindi, zehir yakıyordu. Ani­
len donakaldı, çığlığı boğazında tıkandı kaldı ve bacakları
işlevini yitirdi. Hareket etmeye çalışınca düşüp betona sertçe
çarptı. Vücudu parçalara aynhyonnuş gibi hissettirdi ve bir­
denbire her şey karardı. Düşüyordu.
Nevemight’m zemininde belirdi.
Apollo da tam yanında suratının üstüne inince Persepho­
ne şaşırdı. Tann inleyerek sırtüstü döndü. Persephone hareket
yeteneğini geri kazanıp ayağa kalkmaya koyulduğu sunda Ha­
des’in kara bir bulut gibi tepesinde durduğunu gördü. Tanrının
gözlerinde katıksız bir hiddet vardı; Persephone o bakışla de­
risini diri diri yüzüyormuş gibi hissetti. Daha önce onun karşı -
sında dururken hiç korku hissetmemişti, Apollo’yla ilgili ma­
kalesini yayımladıktan sonra bile... ama şu anda korku, ağır ve
soğuk bir şekilde midesine yerleşmişti.
Yeraltının kralı, yargıcı ve cezalandırıcısı olan Hades’in
önüne çıkmak böyle bir şey miydi?
Apollo üstünü silkeleyerek ayağa kalkarken, “Siktiğimin
Furileri,” dedi. Persephone, Hades’i yeni fark eden tanrıya gö-

281
zucuyla baktı. “Doğal düzeni korumak için biraz daha modem
yollar kullanabilirsin, biliyorsun. Üç albino tanrıça ve bir y».
tandansa kaslı bir adam tarafindan taşınmayı tercih ederdim.’’
Hades dişlerini sıkarak, “Bir anlaşmamız var sanıyordum
Apollo,’’ dedi.
Persephone, âşığının böyle sakin görünürken sesini dingin
bir hiddetle doldurabilmesine hayret etti, öfkesini havada his-
sediyordu, tenine yerleşip tüylerini diken diken ediyordu.
“Bir iyilik karşılığında tanrıçandan uzak kalmamı söyleyen
anlaşmayı mı diyorsun?”
Hades hiçbir şey demedi. Apollo anlaşmayı biliyordu.
“Ben anlaşmaya uymaya dünden razıydım; ancak küçük
âşığın Erotas’a gelip yardımımı talep etti. Hem de tam banyo­
mun ortasında olduğumu da eklemem gerek.”
“Hayır, eklemene gerek yoktu,” diye tısladı Persephone.
Apollo onu görmezden gelerek devam etti. “Kızdığında çok
ikna edici olabiliyor. Büyünün yardımı oldu.”
Apollo’nun son kısmı söylemesine gerek bile yoktu; Ha­
des, Persephone’nin kızmasının ne anlama geldiğini biliyordu:
kontrol kaybı demekti.
“Onun bir tannça olduğunu hiç söyle: M Wiin. Onu çabucak
kapıvermene şaşmamalı.”
Persephone, neden herkes bunu söylüyor? diye merak etti.
“Malum bölgelerime jilet gibi keskin dikenlerini uzatmış­
ken ricasını reddedemezdim.”
Persephone kusmak istedi ama Hades’e göz attığında, yü­
zünü gölgeleyen öfkesine rağmen biraz gururlu göründüğünü
fark etti.
“O yüzden bir anlaşma yaptık. Ya da senin söylemekten
hoşlandığın şekliyle bir pazarlık yaptık diyelim.”
Hades’in gözleri karardı.

282
“Benden küçük arkadaşını iyileştirmemi istedi ve karşılı­
sında da bana... arkadaşlık gösterecek.’’
“öyle iğrenç şekilde söyleme Apollo,” diye patladı Persep­
hone.
“İğrenç mi?”
“Ağzından çıkan her şeyde cinsel bir ima var.”
“Hiç de yok! w
“Çok da var! M
“Yeter!” Hades’in sesi bir kırbaç gibi şakladı. Persephone
ona bakınca gözlerinin alev alev yandığını gördü. Apollo’ya
hitaben konuşsa da bakışlarını üzerinden ayırmadı ve tanrıça
o bakışla bütün katmanlarından sıyrıldığını, altta hissettiği çiğ
ve gerçek korkusunun açığa çıkarıldığını hissetti. “Eğer tanrı­
çama daha fazla ihtiyacın yoksa onunla konuşmak istiyorum.
Yalnız.”
“Tamamen şenindir,” diyen Apollo’nun, hiçbir şey söyle­
meden ortadan kaybolacak kadar sağduyusu vardı.
Persephone kıpırdamadan durup ona baktı. Nevemight’taki
sessizlik elle dokunulacak gibiydi. Omuzlarına ağır bir şekilde
biniyor ve kulaklarına baskı yapıyordu. Hades’in sesi patlayıp
da sessizliği yakıp yok ettiğinde vaat ettiği şey acıydı. Persep­
hone şimdiden kendi kalbinin kırıldığım hissedebiliyordu.
“Ne yaptın sen?”
“Lexa’yı kurtardım.”
“Yaptığın bu mu sanıyorsun?” Hades köpürüyordu. Persep­
hone tanrının gizlenme büyüsünün duman gibi üzerinden kalk­
tığım görebiliyordu; onun, büyüsünün kontrolünü kaybettiğine
hiç şahit olmamıştı.
ölecekti...”
O ölmeyi seçiyordu?' Hades hırlayarak üzerine doğru yü-
rüdü. Gizlenme büyüsü tamamen kalktı ve Persephone’nin
önünde fani formundan sıyrılmış bir halde durdu. Odayı dol-

283
duruyordu adeta, cehennem gibi ısısı etrafa yayılıyor, öfken
dalga dalga dağılıyor, gözlerini tutuşturuyordu. “Sense onun
dileğini onurlandırmak yerine araya girdin. Hepsini de acıdan
korktuğun için yaptın.”
"Acıdan korkuyorum," diye bağırdı. “Bunun için bütün fa­
nilerle alay ettiğin gibi benimle de mi edeceksin?”
“Kıyaslanamaz bile. En azından faniler bununla yüzleşecek
kadar cesurlar.”
Persephone irkildi, öfkesi artarken her yerinden fışkıran di­
kenler yüzünden dağlayan bir acıyla kaldı.
"Persephone. ”
Hades ona uzandı ama tanrıça geri çekildi. Hareket canını
yakınca dişlerinin arasından nefes aldı.
“Eğer umurunda olsaydı orada olurdun!”
“Oradaydım!”
Ben dostumun orada tepki vermeden yatışım izlemek
zorundayken sen bir kere bile benimle hastaneye gelmedin.
Onun elini tutarken hiç yanımda durmadın. Thanatos ’un ge *
leceğini bana söyleyebilirdin. Bana onun ölmeyi... seçtiğini
söyleyebilirdin. Fakat yapmadın. Hepsini lanet bir sn * gibi
benden sakladın. Orada değildin."
Furiler tarafindan önüne atıldığından beri Hades ilk defa
şok olmuş görünüyordu ve konuştuğunda biraz yolunu kaybet­
miş gibiydi. “Orada olmamı istediğini bilmiyordum.”
“Niye istemeyeyim?” diye sordu. Sesinde bir burukluk,
saklayamadığı hüzün vardı.
“Ben hastanede hoş karşılanan bir manzara değilim Persephone.”
“Bahanen bu mu?”
“Peki, seninki ne?” diye sordu. “Bana hiç söylemedin...”
“Arkadaşım ölürken yanımda olmam sana söyleyen ben ol­
mamalıyım. Yanımda olmak yerine sanki... yaşadıklarım ne­
fes almak kadar normalmiş gibi davranıyorsun.”

284
"Çünkü ölüm ebediyetten beri benim varlığım oldu,” diye
bağvdı. Gittikçe daha da hüsranla doluyordu.
"O senin sorunun. O kadar uzun zamandır Yeraltı Tannsısm
ki gerçekten birini kaybetmek üzere olmanın nasıl hissettirdi-
fiti anutmuşsun. Onun yerine tüm vaktini âleminden korktuk-
hrı için, ölümden korktukları için, sevdikleri kişiyi kaybet­
mekten korktukları için fanileri yargılayarak geçiriyorsun!”
Persephone ağzından çıkan kelimelerle biraz şoka girdi.
Dürüst olması gerekirse, tam da şu ana kadar ne kadar kızg•411
olduğunu fark etmemişti.
“Yani bana kızgındın,” dedi Hades. “Bir kez daha, bana gel­
mek yerine, Apollo’nun yardımına başvurarak beni cezalandır-
ir ya karar verdin.” Tanrının adını tükürür gibi söyledi, nefreti

barizdi.
t İt' * t •• X fl• / 4 t * •

“Seni cezalandırmaya çalışmıyordum. Apollo’ya gitmeye


karar verdiğimde senin artık bir seçenek olmadığını hissedi­
yordum.”
Hades’in gözleri kısıldı. “Seni ondan korumak için yaptı­
ğım her şeyden sonra...”
“Senden öyle bir şey yapmanı istemedim,” diye bağırdı
Persephone.
“Hayır, sanırım istemedin. Yardımlarımı asla hoş karşıla­
madın, özellikle de duymak istemediğin şeylerse” Sesi öyle
yakıcı çıktı ki Persephone irkildi.
“Bu hiç adil değil.”
“Değil mi? Sana aegis önerdim ve bir korumaya ihtiyacın
olmadığında ısrarcı oldun, yine de işe giderken sıklıkla tacize
uğruyorsun. Antoni’nin seni götürmesini nadiren kabul ediyor-
sun ve bunu da onun hislerini incitmek istemediğin için ya-
pıyorsun. Ardından sana teselli sunduğumda, Lexa’yla ilgili
yaşadığın acıyı anlamaya çalıştığımda yeterli olmuyor.”

285
"Senin tesellin mi?" diye patladı. “Ne tesellisi? Sana gehp
de Lexa’yı kurtarman için yalvardığımda yas tutmamı önerdin.
Ne yapsaydım? önleyebileceğimi biliyorken arkama yaslanıp
ölmesini mi izleseydim?”
"Evet" diye tısladı Hades. “Tam olarak onu yapman ge­
rekiyordu. Sen âlemimdeki kanunların üzerinde değilsin
Persephone!”
Orası açıktı. Furiler peşinden gelmişti.
“ölümünün neden önemli olduğunu anlamıyorum. Her gün
yeraltına geliyorsun zaten. Lexa’yı yeniden göreceksin!”
“Çünkü aynı olmayacak,” diye patladı Persephone.
“Bu da ne demek oluyor?”
Persephone kollarını göğsünde bağlayıp ona dik dik baktı.
Bunu ona nasıl açıklayacaktı ki? Lexa onun ilk arkadaşı, en ya­
kın dostuydu ve... tam hayatının rayına oturduğunu düşündü­
ğü sırada Hades’le tanışmıştı, her şey yörüngesinden çıkmıştı.
Lexa onu eski hayatına bağlayan tek kaynaktı ve şimdi Hades
onu da mı almak istiyordu?
Bu da asıl soruna çıkıyordu. Söylemek canını yakıyordu;
çünkü en büyük korkusunu itiraf ediyordu.
“Eğer sen ve ben...” Duraksadı, sözlerini toplayamadı.
“Eğer Kader Tanrıçaları geleceğimizin ipliklerini sökmeye
karar verirse ne olacak? Kendimi sende çok fazla kaybetmek,
âlemine çok fazla bağlanıp da sonrasında nasıl var olacağımı
bilmeden yaşamak istemiyorum.”
Hades’in gözleri kısıldı ama konuştuğunda sesi bomboştu.
“Bu ilişkiyi yaşamak istemediğini düşünmeye başlıyorum.”
O kelimeler göğsü oyuluyonnuş gibi hissettirdi. “Ben öyle
demiyorum.”
“O zaman ne diyorsun?”
Persephone omzunu silkti ve ilk defa gözlerinin ardında
toplanan yaşlan hissetti. “Bilmiyorum. Sadece... tam gerçek-

286
«a kim olduğumu öğrenmeye başladığımda sen çıkıp geldin
ve her şeyi mahvettin. Kim olmam gerektiğini bilmiyorum.

“Ne istediğini bilmiyorsun,” dedi Hades.


“Bu doğru değil,” diye karşı çıktı. “Seni istiyorum. Seni
sevi...”
“Beni sevdiğini söyleme,” diyerek tekrar araya girdi. “Şu
anda bunu... duyamam.”
Peşinden gelen sessizlik, Persephone’ye kendisini daha da
umutsuz hissettirdi. Yüzü sırılsıklamdı ve yanağına dokunup
yaşlan sildi.
“Beni sevdiğini sanıyordum,” diye fısıldadı Persephone.
“Seviyorum,” dedi Hades yere bakarak. ‘Takat yanlış anla­
mış olabileceğimi düşünüyorum.M
“Neyi yanlış anladığım düşünüyorsun?”
“Kader Tanrıçalarını,” dedi acı acı. “Seni o kadar uzun süre
bekledim ki onların nadiren mutlu son ördükleri gerçeğini gör­
mezden geldim.”
“Bunda ciddi değilsin,” dedi Persephone.
“Ciddiyim. Sen de nedenini çok yakında öğreneceksin.”
Hades, gizlenme büyüsünü geri çağırıp kravatım düzeltti­
ğinde gözleri duygularından arınmıştı. Persephone içi deşilmiş
gibi hissederken o nasıl bu kadar çabuk toparlanabilirdi? Ar­
dından sanki kalbinde bir delik açmamış gibi, buz gibi ve akıl­
dan çıkmayacak veda sözleri kulaklarına ulaştı.
“Bilmelisin ki yaptığın şeyle Lexa’yı ölümden daha kötü
bir kadere mahkûm ettin."

287
BÖLÜM 19
Bahar Tanrıçası

Yalnız kalan Persephone gözyaşlarına boğuldu. Yere düştü­


ğünde derisinden dikenler fırladı ve acıyla haykırdı.
“Ah canım.” Persephone sırtında Hekate’nin elini hissetti.
Kanla kaplı ellerine doğru hıçkırırken tanrıçaya bakmadı.
“Batırdım Hekate.”
“Şiştt,” diyerek yatıştırdı tanrıça. “Gel bakalım, ayağa
kalk.” '•
Persephone’nin vücudundan çıkan dikenlere dokunmamaya
dikkat ederek onu ayağa kaldırıp kulübesine ışınlandı. Hekate,
Persephone’yi oturtup derisini delerek çıkan dikenlerin üzeri­
ne ellerini koydu ve ilahi söylemeye başladı. Tanrıçanın avuç­
larından sıcaklık yayıldı. Persephone dikenlerin küçülmeye
başlamasını izledi, kötü durumdan geriye gözle görülür hiçbir
şey kalmadı. Yaralan iyileşince Hekate kam yıkayıp Persepho­
ne’nin karşısına oturdu.
“Neler oldu?”
Suçluluk ve ıstırap zihninde bir savaşa tutuşurken Persep­
hone yine gözyaşlarına boğuldu. Hekate’ye her şeyi anlattı;
Lesa’yı yaşam destek ünitesinden çıkaracaklarına dair yapılan

289
konuşmaya kulak misafiri olduğunu, annesinin yanına gelme­
sini ve zevk bölgesine yaptığı ziyareti.
“Konu onu yitirmeye gelince... ben yapamadım.” Hıçkırdı.
Hekate uzanıp Persephone’nin elini ellerinin arasına aldı. “An­
nem de her şeyi daha kötü hale getirdi. Tanrılar için sonuçlan
olmayabilir ama benim için sonuçlan var.”
“Daima sonuçlan vardır. Diğer tanrılarla ara ılıiaki fark, se-
nin o sonuçlan umursuyor olman.”
Persephone bir müddet sessiz kaldıktan sonra Hades’in ona
söylediklerini tekrarladı. “Lexa’yı ölümden daha kötü bir kadere
mahkûm ettim.” Duraksadı. “Sadece onu yanı İlil la istedim.”
“Niçin fani âleme tutunuyorsun?”
Persephone, Hekate’ye baktı. “Çünkü ait olduğum yer orası.”
“Öyle mi?” diye sordu Hekate. “Peki ya Yeraltı Dünyası?”
Persephone cevap vermeyince Hekate başım iki yana salladı
“Canım, olduğundan farklı biri gibi olmaya çalışıyorsun.”
“Ne demek istiyorsun? Tek yapmaya çalıştığım kendim olmak.”
Bu da tahmin edebileceğinden çok daha zor olmuştu.
“öyle mi yapıyorsun?” diye sordu Hekate. “Çünkü şu anda
karşımda oturan kişi, altında gördüğüm kişiye uymuyor.”
“Peki, altında kimi görüyorsun?” diye sordu Persephone.
Sesi alaycı gibi çıktı.
“Bahar Tanrıçası’nı,” diye cevap verdi Hekate. “Yeraltının
müstakbel kraliçesi, Hades’in eşi.”
Bu sözler Persephone’yi titretti.
“Artık sana yaran olmayan bir hayata tutunuyorsun. Seni
ilişkilerin için cezalandıran bir işe, Yeraltı Dttnyası’nda da bü­
yüyebilecek bir arkadaşlığa, sana bir mahkûm olmayı öğreten
bir anneye...”
Söylenenlerle birlikte tüyleri havaya dikildi.
“Eğer inkâr ettiklerinden fazla kanıta ihtiyacın varsa büyü­
nün kendini nasıl gösterdiğine bakman yeter. Eğer kendini sev­
meyi öğrenmezsen güçlerin seni paramparça edecek”
Persephone’nin kaştan çatıldı. “Ne diyorsun Hekate? Yuka-
ı Dünya'daki hayatımı terk mi etmeliyim?”
Hekate başını iki yana salladı. “Çok uç noktalarda düşünü­
yorsun,” dedi. “Ya bir tannçasındır ya da bir fani. Ya Yeraltı
Dûnyası’nda yaşarsın ya da Yukan Dünya’da. Hepsini istemez
misin Persephone?”
“Evet,” dedi bezgince. “Elbette hepsini istiyorum ama her­
kes bana yapamayacağımı söyleyip duruyor.”
Hekate’nin yüzüne bir gülümseme yayıldı. “İstediğin haya-
U yarat Persephone ve herkesi dinlemeye son ver.”
Persephone, Hekate’nin sözlerini sindirirken gözlerini kır­
pıştırdı.
İstediğin hayatı yarat.
Tam da şu ana kadar ne türden bir hayat istediğini bildiğini
düşünüyordu; fakat Hades’le tanıştığından beri her şeyin de­
ğiştiğini şimdi fark ediyordu. Kendini kabullenmekte ve gü­
cünü anlamakta zorlanmasına rağmen, Hades onun içinde bir
şeyleri değiştirmişti. Hades ile birlikte yeni arzular, yeni umııt-
lar, yeni rüyalar da gelmişti ve eskilerini bırakmadan onlan
elde etmenin hiçbir yolu yoktu.
Gözleri dolarken zorlukla yutkundu.
“Batırdım Hekate,” dedi tekrar.
Tannça ayağa kalkarken, “Hepimiz gibi,” diye cevap ver­
di. “Ve hepimizin de yapacağı gibi. Hadi şimdi o acıyı alıp
bir şeye aktaralım ve meyve bahçesinde yaptığın karmaşayı
temizleyelim. Alıştırma olarak düşün.”
Persephone karşı çıkmadı, tuhaf bir şekilde motive olduğu­
nu fark etti.
Bahçeye gitmek için Hekate’nin kulübesinden ayrıldılar.
Persephone çürümüş meyve kokusundan yaklaştıklarını bili­
yordu; koku, şeker ve çürümüşlüğün berbat bir kanşumydı.

1İI
“Amacımız bütün çürük parçalan toplamak ve onlan olgun
narlar haline getirmek,” dedi Hekate.
“Onu nasıl yapacağım?”
“Onlan mahvettiğin şekilde; fakat ne kadar güç kullandığı­
nı kontrol et.”
Persephone yapabileceğinden emin değildi ama Hades’le
geçirdiği zamanı ve gücüne nasıl odaklanacağını öğretti Mlil
hatırladı. Hatırayla göğsü, mümkün olduğunu hiç düşünmedi­
ği biçimde sızladı.
Büyü dengedir; biraz kontrol, biraz da tutku. Dünyanın
döngüsü böyle.
“Narın bütün olduğunu, leziz ve kırmızı rengini hayal et”
Persephone görevine odaklanınca Hekate’nin sesi solup gitti.
Hades’in, gözlerini kapat, diye fısıldadığını duydu ve ne­
fesi tıkanırken itaat etti. Tannnın yanağım onunkine sürtüşünü
hissettiğine yemin edebilirdi.
Hades fısıldamaya devam etti.
Bana hissettiğin şeyi söyle.
Sıcak hissediyorum, diye düşündü.
Ona odaklan.
Önceden olduğu gibi bu sefer de kamının aşağısından
başladı ve Hades’le ilgili işkence veren düşüncelerle onu
besledi.
Şimdi neren sıcak?
“Her yerim,” diye fısıldadı ve tüm o sıcaklığın ellerinde
toplandığını hayal etti. Eneıji öyle parlak bir hal alıyordu ki
zorlukla bakabiliyordu; ellerinde güneş veya ölen bir yıldız
varmış gibiydi.
Gözlerini aç Persephone. Hades’in nefesinin tenini okşadı­
ğına yemin ederdi.
Gözlerini açtığında ellerinin arasında parıltılar saçan bir nar
görüntüsü vardı. Derin bir nefes alıp ellerini toprağa yönlen-

292
ünü ve bunu yapmasıyla birlikte çürük parçalar yerden yükse­
lip bir araya toplandı. Çok geçmeden bahçe taze, olgun meyve
kokularıyla sarmalandı; ayaklarının dibinde birkaç tane bütün,
hrmızı nar vardı.
Hekate'ye baktığında tanrıçanın şaşkınlığı açıktı.
“Çok iyiydin hayatım,” dedi.
Persephone gülümserdi ama ağır hüznünün, narları yeniden
birleştirme başarısını gölgelediğini hissetti. Üzüntüsü dünyayı
ıgır ve vücudunu da daha halsiz hale getiriyordu. Gözlerini dur­
madan kırpıştırdı, gözyaşlarının akmasını önlemeyi umuyordu.
Hekate’nin onun telaşını sezip sezemediğinden emin değil­
di ama tanrıça çabucak dikkatini dağıttı.
“Gel. Söz verdiğim gibi sana zehir yapmayı öğreteceğim.”
Birlikte kulübesine döndükten sonra Persephone, Heka­
te’nin yanma oturdu. Tanrıça çeşitli bitkilerden seçip bağladı.
“Bunlar ne?”
“Her zaman kullanılan şeyler. Baldıran, defile, itüzümü,
köygöçüren, melek borusu, kürar.”
Tanrıça, hangi bitkinin hangi kısmının ölümcül olduğunu ve
ne kadarının hedefi öldürmeye yeteceğini açıkladı. Ayrıca bitki­
nin nasıl öldüreceğini açıklamaktan da keyif alıyor gibiydi.
“Zehir bir tanrıya ne yapardı?” diye sordu Persephone.
Tanrıçanın dudaklarında bir gülümsenin izi oynaştı.
“Apollo’yu zehirlemeyi mi düşünüyorsun?”
Persephone yanaklarının kızardığını hissedebiliyordu. “H-
hayır!”
Hekate sessizce güldü. “Cinayet tasarladığın için suçluluk
hissetme hayatım. Çoğu tann çok daha kötüsünü yapmıştır.’’
Persephone bunun doğru olduğunu biliyordu.
“Zehrin Apollo üzerinde çok hafif bir etkisi olur. Onu çok
hasta eder, kaldı ki bu da oldukça eğlenceli olurdu. Sonuçlann
M
olmamasından da bahsetmişken...

293
“Amacımız bütün çürük parçalan toplamak ve onlan olgun
narlar haline getirmek,” dedi Hekate.
“Onu nasıl yapacağım?”
“Onlan mahvettiğin şekilde; fakat ne kadar güç kullandığı­
nı kontrol et.”
Persephone yapabileceğinden emin değildi ama Hades’le
geçirdiği zamanı ve gücüne nasıl odaklanacağını öğrettiğini
hatırladı. Hatırayla göğsü, mümkün olduğunu hiç düşünmedi­
ği biçimde sızladı.
Büyü dengedir; biraz kontrol, biraz da tutku. Dünyanın
döngüsü böyle.
“Narın bütün olduğunu, leziz ve kırmızı rengini hayal et.”
Persephone görevine odaklanınca Hekate’nin sesi solup gitti.
Hades’in, gözlerini k t, diye fısıldadığım duydu ve ne­
fesi tıkanırken itaat etti. Tanrının yanağım onunkine sürtüşünü
hissettiğine yemin edebilirdi.
Hades fısıldamaya devam etti.
Bana hissettiğin şeyi söyle.
Sıcak hissediyorum, diye düşündü.
Ona odaklan.
Önceden olduğu gibi bu sefer de kamının aşağısından
başladı ve Hades’le ilgili işkence veren düşüncelerle onu
besledi.
Şimdi neren sıcak?
“Her yerim,” diye fısıldadı ve tüm o sıcaklığın ellerinde
toplandığını hayal etti. Enerji öyle parlak bir hal alıyordu ki
zorlukla bakabiliyordu; ellerinde güneş veya ölen bir yıldız
varmış gibiydi.
Gözlerini aç Persephone. Hades’in nefesinin tenini okşadı­
ğına yemin ederdi.
Gözlerini açtığında ellerinin arasında parıltılar saçan bir nar
görüntüsü vardı. Derin bir nefes alıp ellerini toprağa yönlen-

292
inh ve bunu yapmasıyla birlikte çürük parçalar yerden yükse-
hp bir araya toplandı. Çok geçmeden bahçe taze, olgun meyve
kokularıyla sarmalandı; ayaklarının dibinde birkaç tane bütün,
tartma nar vardı.
Hekate’ye baktığında tanrıçanın şaşkınlığı açıktı.
“Çok iyiydin hayatım,” dedi.
Persephone gülümserdi ama ağır hüznünün, narları yeniden
birleştirme başarısını gölgelediğini hissetti. Üzüntüsü dünyayı
ağn ve vücudunu da daha halsiz hale getiriyordu. Gözlerini dur­
madan kırpıştırdı, gözyaşlarının akmasını önlemeyi umuyordu.
Hekate’nin onun telaşını sezip sezemediğinden emin değil­
di ama tanrıça çabucak dikkatini dağıttı.
“Gel. Söz verdiğim gibi sana zehir yapmayı öğreteceğim.”
Birlikte kulübesine döndükten sonra Persephone, Heka-
te'nin yanma oturdu. Tanrıça çeşitli bitkilerden seçip bağladı.
“Bunlar ne?”
“Her zaman kullanılan şeyler. Baldıran, defne, itüzümü,
köygöçüren, melek borusu, kürar.”
Tanrıça, hangi bitkinin hangi kısmının ölümcül olduğunu ve
ne kadarının hedefi öldürmeye yeteceğini açıkladı. Ayrıca bitki­
nin nasıl öldüreceğini açıklamaktan da keyif alıyor gibiydi.
“Zehir bir tanrıya ne yapardı?” diye sordu Persephone.
Tanrıçanın dudaklarında bir gülümsenin izi oynaştı.
“Apollo’yu zehirlemeyi mi düşünüyorsun?”
Persephone yanaklarının kızardığını hissedebiliyordu. “H-
hayır!”
Hekate sessizce güldü. “Cinayet tasarladığın için suçluluk
hissetme hayatım. Çoğu tann çok daha kötüsünü yapmıştır.”
Persephone bunun doğru olduğunu biliyordu.
“Zehrin Apollo üzerinde çok hafif bir etkisi olur. Onu çok
hasta eder, kaldı ki bu da oldukça eğlenceli olurdu. Sonuçların
»»
olmamasından da bahsetmişken...

293
Persephone kahkaha attı, bu bilgi kırıntısını daha sonrası
için bir kenara kaldırdı.
Güçlü karışımlara yapraklan kırarak ve yağlan ekleyerek
epey süre geçirdiler. Havan kullanmaktan Persephone’nin el­
leri acıyor ve bitkilerin tesirinden gözleri yanıyordu. Bir an
gözlerini ovalamaya başladı ama Hekate bileğini kavradı.
Persephone şaşkınlıktan çığlık attı. Hekate’nin o kadar hızlı
hareket edebildiğini bilmiyordu.
“Yapma.”
Hekate, onu bir tasın başına götürdü. Persephone ellerini
yıkadıktan sonra Hekate’nin işini bitirmesini bekledi, ardından
Asphodel’e doğru gittiler.
“Yaz gündönümü için elbiseni bitirdim,” dedi Hekate. Per­
sephone’nin midesi buruldu. Tanrıçanın yapmaya çalıştığı şeyi
biliyordu. Persephone’nin törende takması için yeni bir taç da
sipariş vermişti. Persephone’yi bir çeşit kraliçeye dönüştürme­
ye çalışıyordu. Bunun, Hades’le kavgasının hemen ardından
olması daha da tedirgin ediciydi.
Persephone ve Hekate meydana varınca ruhlar etraflarına
toplandı. Nedeninden emin değildi ama bugün onların heye­
canı, nezaketleri ve bariz adanmışlıklan gözlerini yaşlarla dol­
durdu. Belki de Hekate’yle yaptığı konuşmanın bir ilgisi vardı.
Bu âlemdeki insanların onu hep bir tanrıça olarak gördüğünü
biliyordu. Ondan da ötesi, onu anında kendi dünyalarının bir
parçası olarak kabul etmişler ve Yeraltı Kraliçesi olabileceğine
dair imalarda bulunmuşlardı. Persephone’nin yaptığı tek şeyse
direnmek olmuştu.
Korkuyordu.
Annesini ve Hades’i hayal kırıklığına uğrattığı gibi, bir şe­
kilde onları da hayal kırıklığına uğratacağından korkuyordu.
Derin bir nefes alıp boğazını tıkayan duyguyu zorla bas­
tırdı ve her şey yolundaymış gibi davrandı. Yukarı Dünya’ya

294
dönmeden önce gündönümü kutlaması için son kararların ve-
nlmesine yardım etti, çeşitli yemek örneklerini tattı, dekoru
onayladı ve çocuklarla oynadı.
Eve gelince kendini bıraktı.
Sybil hiç soru sormadı. Muhtemelen olanları zaten tahmin
işti. O ağlaya ağlaya uyurken kâhin ona sadece sarıldı.
Pazartesi işe gitmeden önce hastaneye uğradığında Lexa
uyuyordu.
“Kısa süreliğine uyandı,” dedi Eliska. “Fakat kafası çok ka-
nşıktı. Doktor ona yatıştırıcı verdi.”
“Kafası mı karışıktı?”
Persephone’nin endişesi tavan yaptı, midesi bulandı.
“Geçici psikoz olduğunu düşünüyorlar,” diye açıkladı Eliska.
“Yoğun bakımda yatan hastalar için olağandışı bir şey değil.”
Psikoz. Geçici.
Persephone anında rahatladı. Lexa’nm bir anda ayağa fır­
lamasını beklemek muhtemelen çok fazlaydı. Yine de Persep­
hone umudunun artmasına müsaade etmişti, İlah büyüsünün,
geleneksel ilaçlardan daha farklı işleyeceğini düşünmüştü.
Apollo mucizelerden bahsettiğinde iyileşme kısmını da komp­
le atlayacağı anlamına geldiğini sanmıştı.
“Persephone, sen iyi misin?” diye sordu Eliska.
Tanrıça, faninin gözlerine bakıp başıyla onayladı. “Evet,
iyiyim. Lexa uyandığında bana mesaj atar mısın?”
“Elbette canım.” Eliska duraksayıp onu inceledi. Per­
sephone’nin yüzünde gördüğü şey her neyse onu şüpheye
düşürmüştü; çünkü yeniden sordu. “İyi olduğuna emin misin?”
Hayır, diye düşündü Persephone. Bütün dünyam parçala­
ra ayrılıyor. Başını salladı. “Evet, sadece... yorgunum.” Bunu
söylediği için kendini aptal gibi hissetti. Eliska da yorgundu.
“Anlıyorum. Lexa uyanır uyanmaz mesaj atacağıma söz ve­
riyorum.” Persephone’ye uzanıp sımsıkı sanldı. “Lexa senin
gibi bir arkadaşa sahip olduğu için çok mutluyum.”

295
Persephone zorlukla yutkundu ve gözleri doldu. Hades’in
sözleri yine aklında belirdi.
Bilmelisin ki yaptığın şeyle Lexa ’yı ölümden daha kötü bir
kadere mahkûm ettin.
Kelimeler, birer sülük gibi kana susamış halde ona yapış­
mışlardı. Başım ve yüreğini ağrıtıyorlardı. Çığlık atmak iste­
mesine sebep oluyorlardı.
Ben iyi bir arkadaş değilim. İyi bir âşık değilim. İyi bir tan­
rıça değilim.

İşyeri tuhaftı.
Persephone, Kal Stavros’la yaptığı pazarlığı öğrendiğinden
beri Demetri ’nin etrafında rahat hissetmiyordu. Kendisinin de
tamamen aynı şeyi yaptığının farkındaydı ama nedense onun
durumu daha farklı gibiydi.
Ya da kendisine farklı olduğunu söyleyip duruyordu.
Bu da yetme;9»ll iş gibi, Persephone’yi kopya oluşturmak,
başka bir çalışanın işini onaylamak ve onun için özel hayatın
gizliliğiyle ilgili araştırmalar yapmak gibi önemsiz işlere ata­
mıştı. Persephone’ye e-postayla, günün sonunda teslim edil­
mek üzere yapılacaklar listesi göndermişti. Yani bu, hikâyele­
rinden hiçbirinin üzerinde çalışamayacağı anlamına geliyordu.
Demetri ’nin açık kapısını tıklattı.
Patronu başını tabletinden kaldırıp ona bakınca Persepho­
ne, “Bir dakikan var mı?” diye sordu.
“Pek sayılmaz,” dedi. “Başka zaman?”
“Yapılacaklar listesiyle ilgili.”
Demetri gözlüğünü çıkarıp ona baktı. “Üç tane şey var Per­
sephone. Ne kadar zor olabilir?”
Yorumu Persephone’yi kızdırdı. “Değil zaten,” diye patladı.
“Fakat diğer hikâyelerim var...”

296
“Bugün yok,” diyerek lafını kesti. “Bugün saat beşe kadar
bitireceğin üç şey var.”
Persephone dişlerini öyle sert sıktı ki çenesinin kınlabile-
ceğini düşündü.
“Çıkarken kapıyı kapat.”
Persephone kapıyı çarptı. Muhtemelen yapılacak en iyi
hareket değildi ama ona fırlatmak istediği dikenlerin adamda
açacağı deliklerden daha iyiydi. Birkaç nefes alıp Demetri’nin
verdiği görevleri halletmenin en iyisi olacağına karar verdi.
İşini bitirince son birkaç haftadır aldığı bilgileri tarayarak
sonraki hikâyesine karar vermeye çalışacaktı.
Uygun olan birkaç seçeneği ve sorulacak milyon tane so­
rusu vardı ama her seferinde annesiyle ilgili istihbaratlara çe­
kiliyordu. Hasat Tannçası’nin yeni adı kesinlikle İlahi Ceza
Tannçası olmalıydı; çünkü kesinlikle işkenceye düşkündü ve
metotlan korkunçtu. Sıklıkla fanileri aç kalmaya zorluyor veya
onları bastırılamaz bir açlıkla lanetliyordu. Arada sırada, onu
gerçekten kızdırdıklarında, kıtlık yaratarak tüm nüfusu kökten
ortadan kaldırıyordu.
Annem en kötüsü, diye düşündü.
öğle yemeği vakti gelince Demeter hakkında yazma
düşünceleriyle kendini eğlendirdi. Siyah, kalın harflerle atılan
manşeti görebiliyordu:

Anaç Hasat Tannçası Kitleleri Yiyecekten


Mahram Bırakıyor

Peşinden gelecek kötü neticeyi düşününce irkildi.


Muhtemelen Demeter, Persephone’nin hayal edebileceği
tek yoldan intikam alır, kızı olduğunu açıklardı.
Persephone bu düşünceyle Acropolis’ten ayrıldı ve öğle
yemeği için Mithaecus Kafe’de Sybil’le buluştu.

297
Zihni karman çormandı, aynı anda birkaç şey düşünüyordu
Lexa’nın iyileşmesini ve Hades’in öfkesini düşünüp durması
kâhinin söylediği şeylere odaklanmasını zorlaştırıyordu. Bu
da kendini suçlu hissetmesine sebep oluyordu; çünkü Sybil’in
vereceği haberleri vardı.
“Bugün bir iş teklifi aldım,” diyerek Persephone’nin dikka­
tini çekti. “Cypress Vakfı’ndan.”
Persephone mutluluktan uçtu. “Ah Sybil! Senin adına öyle
mutluyum ki...”
“Sana teşekkür etmeliyim,” dedi Sybil. “Beni senin sayen­
de seçtiklerinden eminim.”
Persephone başını iki yana salladı. “Hades yeteneği gördü­
ğünde anlar.”
Kâhin bundan o kadar emin görünmedi.
Persephone nedenini açıklayamadı ama Sybil için hissettiği
heyecan çabucak azalırken göğsüne ağır bir his oturdu. Birkaç
duygunun birleşimiydi; suçluluk, umutsuzluk ve dile getiril­
meyen tonla duygu.
“Apollo’yla takılmak zorundayım,” deyiverdi birden.
Sybil gözlerini Persephone’ye dikti.
“Pazarlık buydu,” diye açıkladı Persephone. “Ben sadece...
senin bilmeni istiyorum.”
“Bana anlatmana memnun oldum,” diye cevap verdi Sybil.
Persephone onun fazla iyi, fazla anlayışlı olduğunu düşünme­
den edemedi.
“Galadayken benim renklerimin Hades’inkiyle birbirine
geçtiğini söylediğini...”
Sesi azaldı, sorusu dilinde asılı kaldı. Sybil’in gözleri onu
araştırıyordu, ardından dudaklarını birbirine bastırdı. Persep­
hone, Sybil pişman olacağı bir şey söylememeye mi, yoksa gü­
lümsememeye mi çalışıyordu emin değildi. İki türlü de sormak
zorunda kaldı.

298
“Hâlâ... birbirine geçmiş halde mi?”
“öyleler,” dedi sessizce. “Keşke görebilseydim Çok güzel,
şehvetli ve kaotik..
Persephone keyifsizce güldü. “Kaotik son derece doğru.”
Sybil gülümsedi. “Şey, ben buna düğüm derdim.”
Persephone ona sorgulayan bir bakış attı.
“tki güçlü insan tanıştığında bu olur.”
“Fikir ayrılığı?” diye sordu Persephone.
“Ayrıca tutku ve mutluluk da.” Sybil artık tamamen gülüm­
süyordu.
Persephone bakışlarını kaçırdı. Hades’le aralarında kesin-
likle bu şeyler vardı ama bunları yeniden elde etmek m ıkün
müydü? Yaptığı onca şeyden sonra?
Sybil elini Persephone’nin elinin üzerine koydu.
“Sen yüce bir şey için yaratıldın Persephone ama o noktaya
ulaşman savaşarak olacak.” Persephone ürperdi.
“Gerçek savaş değil, değil mi?”
Sybil bir şey söylemedi.
Oradan çıkıp zıt yönlere doğru yürüdüler. Persephone işe gi­
derken Sybil de Lexa’yı ziyaret etmek için hastaneye gitti. Per­
sephone, Eliska’dan haber almamıştı, o yüzden Lexa’nın daha
uyanmadığını varsaydı. Bu düşünce onu endişelendirdi. Apol­
lo’nun büyüsü işe yaramamış olabilir miydi? Bu düşünceleri bir
kenara itti. Apollo kadim bir tanrıydı, büyüsü hünerliydi.
Lexa hâlâ iyileşiyor. O yorgun, dedi kendine. Dinlenmesi
lazım.
Acropolis’e kestirmeden gitti. Gazetecilerden ve ilahların
kuduruk hayranlarından kaçınmaya alışıyordu. Bu da anayol­
lar yerine dar ara sokakları tercih etmesi anlamına geliyordu.
Ara sokakların —New Athens’in peyzajı güzel kaldırımları ka­
dar memnun edici olmasa da- çok zaman harcamadan gereken
yere gitmesinin en kolay yolu olduğunu öğrenmişti. Daha az

299
insan vardı ve karşılaştığı kişiler de onun orada olmasını urmır-
suyor gibi görünmüyorlardı. Muhtemelen tam da bu yüzden
kocaman, yeşil gözleri olan kar beyazı bir kedinin onu takip
ettiğini fark etti.
Tavırlarından -tuhaf bir şekilde insansı ve dikkatliydi- ya­
ratığın bir şekil değiştiren olduğunu anladı. Şekil değiştirenler
görünümlerini değiştirmek için gizlenme büyüsü kullanmaz­
dı. Genleri şekil değiştirmelerine izin verirdi, yani Persephone
onun hayvan formunun altını göremiyordu.
Persephone bir süre daha yürümeye, ara sokaklarda onunla
dolanan kediyi fark etmemiş gibi davranmaya devam etti. İzle­
yicilerden kısmen uzaklaştığında da durdu. Kedi de şaşırmışa
benziyordu ve o da duraksadı.
Ardından bir kedi olması gerektiğini hatırlamış gibi patisini
yalamaya başladı.
İğrenç, diye düşündü Persephone. Bu taş temiz değil.
“Değiş,” diye emretti.
Şüphelendiği gibi, eğer Hades tarafindan gönderildiyse şekil
değiştirenin kendini ifşa etmekten başka çaresi olmayacaktı.
Buna rağmen kedi kaçmaya yeltendi. Belli ki Persephone’nin
onunla yüzleşmesini beklememişti.
Koşunun ortasında vücudu doğrulup büyüyerek artık hareket
etmeden duran zayıfça bir kadına dönüştü. Uzun boyluydu ve
üzerinde altın rengi bir zırh vardı, örgülü kara saçları omzundan
beline kadar uzanıyordu. Persephone kadının vücudunda birkaç
silah olduğunu fark etti: kalçasından sarkan uzun bir kılıç, sırtına
çapraz asılmış bir çift bıçak, çıplak baldırında bir hançer.
Kadın bir aegis ve Amazon’du; Ares’in kıyım ve savaştan
doğma kızıydı. Tek dizinin üzerine çöküp elini göğsüne bastı­
rarak, “Leydim,” dedi.
“Yapma.” Persephone’nin sesi keskindi. Savaşçı onunla
göz göze gelerek ayağa kalktı. “Seni Hades mi yolladı?”

300
"Size hizmet etmek bir onurdur leydim.”
"Bunu ben istemedim,” dedi Persephone.
“Lord Hades sizin için endişeleniyor. Sizi güvende tutacağım.”
O sözlerin göğsünde umut filizlendirmesinden gerçekten
nefret etti.
“Beni güvende tutmana ihtiyacım yok. Ben kendime ba­
kabilirim. Yıllardır fani dünyada yaşıyordum ve güven bana,
eğer bir Amazon imdadıma yetişirse işler benim için daha da
zorlaşır.”
Kadın karşı gelen bir şekilde başını kaldırdı. “Lord Ha­
des’in emrettiğini yapacağım.”
“öyleyse Lord Hades’le konuşacağım,” diye cevap verip
arkasını döndü.
"Lütfen."
Persephone, Amazon’un sesinin titrekliğiyle durdu. Kadın­
la yüzleşti.
“önem vermenizi beklememeliyim ama buna ihtiyacım
var. Bu göreve ihtiyacım var. Bu onura ihtiyacım var.”
“Neden?” Persephone gerçekten merak ediyordu ama so­
rusunun Amazon’da uyandırdığı değişiklikten hoşlanmadı
Kadın ayaklarına bakarken omuzlan çöktü. Sebebi her neyse,
aynı zamanda bir yüktü.
Ardından, “Utancımı ortaya dökmek istemem,” dedi.
Sonrasında uzayan sessizliğin ardından, “Adın ne?” diye
sordu Persephone.
Kadın şok olmuş gibiydi.
“Bana aegis diyebilirsiniz leydim.”
“Sana adınla hitap etmeyi tercih ederim,” diye cevap verdi
Persephone. “Senin de bana Persephone diye seslenmeni bek­
lediğim gibi.”
“Lord Hades...”

301
“Lord Hades’in çalışanlarının, onun nelerden hoşlanıp hoş­
lanmadığını bana söylemeyi bırakmalarını istiyorum artık.
Onun benim için bu inceliği göstermediği gayet açık.”
Bu patlamadan pişman oldu.
Fakat kadın gülümsedi. “Sorun değil." Duraksadı. “Adım
Zofie.”
“Zofie.” Persephone onun adını söyledi. “Eğer senin için o
kadar önemliyse seni göndermeyeceğim.”
Fakat Hades’e söyleyeceği birkaç kelime vardı... onunla
tekrar konuşmaya karar verdiğinde.
“Teşekkür ederim... Persephone.”
“Geç kalıyorum,” diyerek gerilemeye başladı ve sonra ka­
dının giydiklerini işaret etti. “Zırh konusunu daha sonra konu­
şacağız.”
Zofie ilerledi. “Lord Hades sizi gözümün önünden ayırma­
mamı söyledi.”
Persephone gözlerini devirdi. “Seni ofise götüremem Zo­
fie... Ne bu kılıkta ne de bir kediyken.”
“Sizi dışarıda beklemek benim için yeterli,” diye teklifte
bulundu.
Persephone iç geçirdi. “Pekâlâ. Bunu da daha sonra konu­
şacağız.”
Persephone ara sokaktan ayrıldığında yeni aegis'i de peşin­
den geldi. Kadına soracağı bir sürü sorusu vardı: nereli olduğu
ve bu pozisyonda kalmanın onun için neden bu kadar önemli
olduğu gibi şeylerdi. Persephone, Zofie’nin gözlerindeki bakışı
görünce reddedememişti; çünkü o bakışı kendinden biliyordu.
Umutsuzluktu.
Hades’in, Zofie’nin hayallerini yıkamayacağını bildiği için
onu stratejik olarak seçip seçmediğini merak etti.

302
BÖLÜM 20
Rekabet

Persephone, Zofie’nin zırh meselesini bir an önce çözmeye


karar verdi.
İşten ayrıldığı sırada Amazon yanındaydı, Hades’in
Lexus’una kadar kedi kılığında ilerleyip arabaya atladı.
“Pearl’e, Antoni.”
Aphrodite’nin butikte olup olmayacağını merak etti. Zofie
onun çalışanı olduğundan ve Yukarı Dünya’da Persephone’ye
gardiyanlık yapmakla görevlendirildiğinden, Hades kıyafet, ayak­
kabı ve aksesuar masraflarını ödemeye aldırmazdı herhalde.
Eğer buna takılırsa da Persephone’yi hafife aldığı için onun
hatası olurdu.
Antoni dikiz aynasından baktı.
44
Bakıyorum da Zofie’yle tanışmışsınız,” dedi.
44'
Tüm bunlardan haberin olduğunu söyleme Antoni.”
Cyclop, Persephone’nin kızgınlığından saklanırmışçasına
başını hafifçe eğdi. “Bence bu kaçınılmazdı leydim.”
Persephone cevap vermedi. Aphrodite’nin mağazasına va­
rana kadar mermer beyazı binaların, dayanıklı kiliselerin ve
rengârenk apartmanların yanından geçerken pencereden dışan

303
baktı. Vardıkları zaman, yüksek sesle inleyerek karşı çıkan Zo­
fie’yi kucağına aldı.
“Şişt!” diye emretti. “Kimse kedisinin kendi kafasına göre
bir mağazaya girmesine izin vermez.”
Araçtan inip mağazaya girdi.
“Kedileri seven biri olduğunu bilmiyordum.” Aphrodite,
Persephone kediyi yere koyar koymaz önünde belirivermişti.
Tanrıça her zamankinden biraz daha kapalı giyinmişti, üzerin­
de çiçeklerle süslü, şampanya renginde, ipek bir elbise vardı.
İnce askılı, alt baldırlarının ortasına kadar gelen ve insan için­
de giyilecek bir şeyden ziyade geceliğe benzeyen bir elbisey­
di. Fakat Persephone, Aphrodite’nin tarzının bu olduğunu fark
ediyordu.
“Değiş,” diye emrettiğinde Zofie yeniden insan oldu.
Aphrodite gözlerini kısarak Amazon’a baktı. “Ares’in kız­
larından biri,” dedi. “Şaşırmadım.”
Persephone’nin kaşları kafa karışıklığıyla çatıldı. “Ne de­
mek istiyorsun?”
“Hades seni korumak için sadece en iyisini görevlendirir­
di.”
Zofie başını eğdi. “Bunu söylemeniz bir onurdur Leydi
Aphrodite.”
Aşk Tanrıçası gülümsedi ama gülümsemesi nazik değildi.
“Ne demek. Amazonların vahşi, saldırgan ve kana susamış
olduklarını herkes bilir. Tıpkı babanız gibisiniz.”
Zofie kasıldı ve Persephone, tanrıçanın bu kadar acımasız
olma ihtiyacı hissetmesinin nedenini merak etti.
“Aphrodite, aegis'im için yeni bir gardırop düzenlemeyi
umuyordum,” dedi çabucak. “Eğer beni... koruyacaksa araya
karışmasını isterim.”
Kelimeyi söylemek Persephone için zordu. Korunmaya ih­
tiyaç duymak istemiyordu. Kendini korumak istiyordu ama şu

304
noktada, birkaç gün önce olanlardan sonra, sadece kendini par­
çalara ayırması muhtemeldi.
“Sorun ne? Savaş zamanından kalma bir kadın senin için
çok mu açık kaçıyor?”
Persephone, Aphr Ş bir bakış atarken askılardaki
kıyafetleri almaya ve görevlilere vermeye koyuldu.
“Hangi renkleri seversin Zofie?” diye sordu Persephone.
“Bilmem,” dedi Zofie. “Hiç düşünmedim.”
Persephone duraksayıp ona baktı. “Hiç düşünmedin mi?”
“Biz savaşçıyız, Leydi Persephone.”
Bu modadan keyif alamayacağın anlamına gelmez,” de­
dikten sonra kendi kendine güldü. Lexa gibi konuşuyordu.
Görevlinin kollan kıyafetlerle dolup taşınca Zofie’yi so­
yunma odalarından birine doğru götürüp oturdu. Aphrodite de
yakınında uzandı.
“Aşk hayatın nasıl?” diye sordu tanrıça.
“Neden hep bunu soruyorsun?” Sorduğu soru, bariz sebep­
lerden Persephone’yi kızdırıyordu. Kavgalarından bu yana
Hades’ i görmemişti ve o zamandan beri de ilişkilerinin durumu
yüzünden ıstırap çekiyordu.
“Daha önce sana hiç sormadım. Genelde kokusunu alabi­
lirim.”
Persephone gözlerini devirdi, Aphrodite’nin olağandışı ye­
tenekleri ona hâlâ tiksindirici geliyordu.
“O zaman sanırım cevabını aldın.”
Persephone, tanrıçaya bakmadı. Zofie’nin arkasında kay­
bolduğu perdeye gözlerini dikti.
“Seks yapmıyor olabilirsin ama onu hâlâ seviyorsun,” dedi
Aphrodite.
“Elbette Hades’i seviyorum.”
Kimsenin bunu görmek için büyüye ihtiyacı yoktu.
“Ona söyledin mi?”

305
Denedim." dedi Persephone.
öeni sevdiğini söyleme.
Aphrodite uzun bir an boyunca sessiz kaldıktan sonra, “Bi­
rine asla, gerçekten kastederek onu sevdiğimi söylemedim?
dedi.
“Peki ya Hephaestus?”
“Sevdiğimi ona asla söylemedim.”
Rahatsız edici bir duraksamanın ardından Persephone,
“Onu gerçekten sevdiğin için mi?” diye sordu.
Aphrodite cevap vermedi. Zofie soyunma odasından çık­
mak için o anı seçti, üzerindeki mavi elbise onu fevkalade şe­
kilde bronz göstermiş ve atletikliğini vurgulamıştı.
“Ah Zofie! Güzel görünüyorsun.”
Amazon kıpkırmızı olarak aynanın önünde durdu, ellerini
kumaşın üzerinde gezdirdi. “Dövüşmek için fazla uygun de­
ğil,” yorumunda bulunup tekme atmaya ve çömelmeye çalıştı.
“Ah hayatım. Eğer bu yaşta topuklu ayakkabı ve özel dikim
bir elbiseyle dövüşemiyorsan nasıl kendine savaşçı diyebilir­
sin?” diye sordu Aşk Tannçası.
Persephone, Aphrodite’ye ciddi olup olmadığım sormadı.
Bir ölümsüzün öyle bir şey söylemesi kolaydı. Tanrılar esasen
yenilmezdi.
“Beni korurken biriyle dövüşmek için bir sebebin olmaya­
cağını umut edelim,” dedi Persephone.
Zofie yine perdenin arkasında kayboldu. Birkaç kıyafet de­
nedi, etek ve elbise yerine pantolon ve ceket takımları tercih
etti. Persephone onu bir tane elbise alması için ikna etmeyi
başardı. İlk denediğiyle aynı mavi renkte, yere kadar uzanan
bir elbiseydi. Eğer onun aegis'i olacaksa birlikte resmi etkin­
liklere katılması gerekeceğini söyleyerek karşı çıktı.
Alışverişlerini bitirdikten sonra Persephone ve Zofie, Aph-
rodite’nin mağazasının dışında durdu.

306
“Bir evin var mı?” diye sordu Persephone.
“Evim Terme’de,” diye cevap verdi Zofie.
Orası kuzeyde ve yüzlerce kilometre uzaktaydı. “New At-
hens'te kalacağın bir yer var mı?”
Zofie kaşlarını çattı, kafası karışmış gibiydi. “Senin gittiğin
yere gitmeliyim Persephone.”
Aklında bir düşünce belirdi.
“Seni fark etmeseydim nerede kalacaktın?”
“Dışarıda,” dedi.
“Zofie!”
“Sorun değil leydim. Ben dirençliyim.”
“Dirençli olduğuna hiç şüphem yok. Kedi ya da değil, dışa­
rıda uyumayacaksın. Şimdilik kanepede uyuyabilirsin.”
Lexa eve dönünce yatma düzenlemelerini yeniden ayarla-
malan gerekecekti. Sybil o süreçte Lexa’mn yatağım almış-
tı ve sonraki birkaç hafta boyunca Persephone’nin Yeraltı
Dünyası’nda yatması mümkün görünmüyordu.
“Uyuyamam,” dedi Zofie.
“Ne demek istiyorsun?”
“Uykuya ihtiyacım yok. Uyanık olmazsam seni kim gözle-
yecek?”
“Zofie, bu zamana kadar kaçırılmadan yaşadım. Eminim
sorun olmayacaktır.”
Fakat sözler ağzından çıktığı anda yabancı bir büyünün onu
kavradığını ve bir boşluğun içine girmenin tamdık çekimim
hissetti.
Biri onu ışınlanmaya zorluyordu.
“Zofie...”
Amazon’un gözleri büyüdü; ortadan kaybolmadan önce
Persephone’nin gördüğü son şey, Zofıe’nin ona uzanırken yü­
zünde beliren kararlı ifadeydi.
Bir saniye sonra Persephone kendini çığlık çığlığa bir kala-

307
balığın ortasında buldu. Ortamın havası puslu ve yapış yapıştı
Tütün ve ter gibi kokuyordu.
“îşte geldi!" Apollo kolunu boynuna dolayıp onu kendine
doğru çekti. Ter içindeydi ve üzerinde sıradan polo gömlek ile
kot pantolon vardı.
“Ne sikim oluyor Apollo?” diye sorarken onu şiddetli bir
şekilde itti. Fakat Apollo, onu sıkıca tutup kalabalığın arasın­
dan çekerek ön taraftaki ufak bir sahneye doğru götürdü. Bunu
yaparken de başını onunkine doğru eğip kulağına fısıldadı.
“Bir anlaşmamız vardı tanrıça.”
Nefesini teninde hissetmekten nefret etti. llo’nun onu
her an kaçırmasını beklemeliydi. Bu, anlaşmalarında belirtme­
yi unuttuğu bir kısımdı ve şimdi pişmanlık duyuyordu.
Parlak ışıkların altına itildi. Işıklar gözlerini kör etti ve bü­
tün mekânı daha karanlık hale getirdi, o yüzden önündeki ka­
labalıkta ne kadar insan olduğunu söylemek zordu.
Apollo mikrofonu alıp haykırdı.
‘Tersephone Rosi millet! Onu Hades’in âşığı olarak tanıyor
olabilirsiniz ama bu akşam jürimiz, yargıcımız ve infazcımız!”
Kalabalık hem yuhaladı hem de tezahürat yaptı.
Apollo mikrofonu sehpasına yerleştirip Persephone’nin ko­
luna uzandı. Persephone geri çekilse de tanrı elini onun sırtına
koyup sahnenin kenarındaki bir sandalyeye yönlendirdi.
Persephone dişlerinin arasından, “Bana dokunmayı kes
Apollo,” dedi.
“Benden hoşlanmıyormuş gibi davranmayı kes,” diye ce­
vap verdi tann.
“Hoşlanmıyorum. Senden hoşlanmak anlaşmanın bir parça­
sı değildi,” diyerek azarladı.
Apollo’nun gözleri parladı. “Pazarlığı sonlandırmaya karşı
değilim Persephone, eğer arkadaşının ölümüyle yaşayabilirsen
tabii.”

308
Persephone ona dik dik bakarak oturdu. Apollo gülümsedi.
“tyi kız. Şimdi o güzel yüzünde gülümsemeyle burada otu­
racaksın ve benim için bu yarışmayı değerlendireceksin, anla­
dın mı?”
Apollo yavaşça tanrıçanın yüzüne dokundu. Persephone
onu taşaklarından tekmelemek istese de sandalyenin kolları­
nı kavrayarak kendini tuttu. Apollo kalabalığa doğru dönünce
adını haykırmaya başladılar. Tanrı kollarını havada sallayarak
onları gaza getirdi.
“Lyre’in hanımları ve beyleri, aramızda meydan okuyan
biri var.”
Kalabalık yuhaladı ama Persephone en sonunda nerede ol­
duğunu öğrenince rahatladığını hissetti. Lyre, her türden mü­
zisyenin performanslarım sergilediği New Athens’teki bir yer­
di. Şehrin sınırındaki sanat bölgesinde yer alıyordu.
“Benden daha iyi bir müzisyen olduğunu iddia eden bir satyr'."
Kalabalık daha fazla yuhaladı.
“Buna ne diyorum biliyor musunuz? Kanıtlasana.”
Mikrofondan uzaklaştığında yüzü sahnenin ışığıyla aydın­
landı.
“Rakibimi getirin!”
Bir karmaşa oldu ve Persephone kalabalığın ikiye ayrılma­
sını izledi. İki iriyan adam bir satyr'i sürükleyerek getiriyordu.
Satyr gençti ve başınm tepesinde kuş yuvası gibi görünen kı­
vırcık, san saçlan vardı. Çenesi sımsıkı kapalıydı ve göğsünün
hızla inip kalkması korkusunu belli ediyordu; ancak kısılmış
gözleri kapkaraydı ve Persephone’nin bile hissedebildiği bir
nefretle Apollo’ya odaklanmıştı.
“Safyr! Kibrin cezalandınlacak!”
Kalabalık haykırdı ve Apollo onu getirmeleri için adamla­
ra işaret verdi. Satyr'\ sahneye ittiler, genç adam sendeleyerek
dizlerinin üstüne düştü. Persephone, Apollo’nun bir enstrüman

309
var etmesini izledi. Bir çeşit flüte benziyordu. Enstrümanı gö-
rünce saAr'in gözleri büyüdü; belli ki onun için önemliydi.
llo aleti genç adama atınca satyr onu yakalayıp göğsü­
ne yasladı.
“Çal,” diye emretti tann. “Bize yeteneklerini göster Marsyas"
Genç adam, adının tanrının ağzından dökülüşünü duyunca
bir an için daha da korkmuş göründü. Persephone hemen ar­
dından satyr'in kararlı bir ifadeyle ayağa kalkmasını izledi.
Marsyas flütü dudaklarına dayayıp çalmaya başladı. Per­
sephone, kalabalık zapt edilemez olduğu için başta oğlanın
yarattığı müziği güçlükle duyabildi. Kalabalığın bir tür büyü
etkisinde göründüğünü düşünmeden edemedi ama yavaşça
sessizleştiler. Persephone, Apollo’yu izlerken tanrının yum­
ruklarını sıktığını ve omuzlarındaki gerginliği fark etti. Saty-
r'in iyi olmasını beklemediği açıktı.
Müziği güzeldi; tatlıydı ve artarak mekânın her yerini dol­
duruyor, gözeneklerinden içeri sızıp kanma karışıyordu. Nasıl
oluyorsa karanlık hisleri, acı verici hatıraları nasıl hedef alaca­
ğını biliyordu. Bittiğinde Persephone kendini ağlarken buldu.
Kalabalık sessizdi. Persephone, afalladıkları için mi ses­
sizler, yoksa Apollo büyüsüyle onların tepki vermesini mi
engelledi bilemedi. O yüzden alkışlamaya başladı ve yavaşça
diğerleri de ona katılıp ıslıklarla, tezahüratlarla satyr'in adını
haykırdılar. Apollo’nun yüzü kıpkırmızı oldu, Persephone’ye
ve genç adama tehditkâr bir ifadeyle baktıktan sonra kendi
enstrümanını çağırdı. Bir lirdi.
Parmaklarını tellerde gezdirdiğinde hoş bir ezgi oluştu ve
her bir nota bir öncekinden daha uzun sürdü. Tuhaf ve göksel,
sakinleştirmeyen ama dikkat talep eden bir sesti. Persephone
sandalyesinin ucunda otunıyormuş gibi hissetti ve nedenini
anlayamadı. Apollo’ya karşı korku mu hissediyordu? Yoksa
müziğin çok daha fazlasına dönüşmesini mi bekliyordu?

310
Apollo bitirdiğinde kalabalık alkışlara boğuldu.
Persephone kalbi görünmez bir el tarafından sıkılmış da az
önce salıverilmiş gibi hissetti. Sandalyesine yığılıp derin ne­
fesler alıp verdi.
Apollo kalabalığın önünde eğildikten sonra Persephone’ye
döndü.
“Şimdi güzel yargıcımızı karşılayalım!” Apollo gülümsü­
yor olsa da bakışları tehditkârdı.
Spot ışığının altında kendisine katılması için Persephone’ye
işaret verdi. Persephone ona katıldı, tann kolunu beline dola­
dığındaysa irkildi.
“Persephone, ne de güzel tanrıçasın sen... Söyle bize bu
akşamın kazananını? Marsyas mı?” Kalabalığın yuhalaması
için duraksadı, müziğini dinlerken girdikleri o hipnoz etkisi
artık gitmişti. “Yoksa ben, Müzik Tanrısı mı? ”
Kalabalık kendini kaybetti ve Apollo mikrofonu onun yü­
züne doğru uzattı. Persephone kalbinin göğüs kafesine sertçe
çarptığını hissedebiliyordu, alnında ter damlalan belirmişti.
Bu ışıklardan nefret etti; çok parlak ve çok sıcaktı.
Apollo’ya ve sonra Marsyas’a baktı; genç adam onun söy­
leyebileceği şeyden korkuyor gibi görünüyordu.
Persephone konuştuğunda, dudaklan mikrofonun sert me­
taline değdi.
“Marsyas.”
îşte ondan sonra kıyamet koptu.
Kalabalık karşı çıkarak haykırdı ve kimileri sahneye atladı.
Aynı anda satyr'i sahneye sürükleyen iri adamlar geri dönüp
onu tekrar yakaladılar, dizlerinin üstüne çökmeye zorladılar.
“Hayır, hayır, lütfen!” Genç adam ilk defa konuşuyordu.
Kara gözleri çaresiz bir şekilde Persephone’ye yakardı. “Geri
alın! Lord Apollo, yeteneğinize dil uzattığım için hatalıydım.
Siz daha üstünsünüz!”

311
Fakat yakarışları yok sayıldı; çünkü Apollo’nun gözlen
sadece Persephone’nin üzerindeydi.
Apollo dişlerini sıkarak, “Bana kafa tutmaya cüret mi edi­
yorsun?” dedi. Çenesini öyle bir kastı ki boynundaki damarlar
kabardı.
“Bunda ince detay falan yok Apollo. Marsyas senden daha
iyiydi.”
Aslında Apollo'nun müziğinden hiç hoşlanmamasının da
yardımı olmadı.
Tanrının hiddeti eğlenceye dönüştü ve güzel yüzünde ab­
laksız bir gülümseme belirdi. Tavrındaki ani değişiklik Persep­
hone’nin kanını buza çevirdi.
“Jüri, yargıç ve infazcı, Persephone.”
Apollo kalabalığa döndü.
“Persephone’nin hükmünü duydunuz,” diye haykırdı
mikrofona. "Galip, Marsyas.”
Kalabalık hâlâ öfkeliydi. Hakaretler haykırıp sahneye bir
şeyler fırlattılar. Persephone, Apollo’nun arkasına eğildi.
“Dikkatli olun,” diye uyardı Apollo. “Hades tarafindan ko­
runuyor.”
Persephone, tanrının bunu söylemesini tuhaf buldu. Bunun­
la yüzleşmesini tercih edebileceğini düşünüyordu; fakat Apol­
lo’nun hatırlatmasıyla birlikte kalabalık sakinleşti.
“Marsyas galip olsa da kibrinden dolayı hâlâ suçlu. Onu
nasıl cezalandıralım?”
“As onu!” diye bağırdı birisi.
“Kamını deş!” dedi bir diğeri.
“Derisini yüz!” diye haykırdı birkaçı. Bununla birlikte te­
zahüratlar koptu.
“öyle olsun o zaman.” Apollo mikrofonu sehpasına yer­
leştirdi ve Marsyas’a doğru döndü. Satyr onu tutan adamların
kollarında kıvranıyordu.

312
“Apollo, ciddi olamazsın!” Persephone ona uzandı; fakat
tann tarafından kenara itildi.
“Kibir insanların çöküşüdür ve cezalandırılmalıdır,” dedi.
"Cezalandıran ben olacağım.”
“O bir çocuk!” diye karşı çıktı Persephone. “Eğer o kibir­
den dolayı suçluysa sen de öylesin. Gururun onun yaşamasına
izin veremeyeceğin kadar mı yaralandı?”
Apollo yumruklarını sıktı, “ölümünün sorumlusu sensin,
Persephone.”
Tanrıça onun önünde ayağa fırlayıp Marsyas’ı görmesini
engelledi.
“Ona dokunmayacaksın. Onu incitmeyeceksin!” Persepho­
ne çaresizdi ve kontrolünü kaybedebileceğinden korkuyordu.
Büyüsünün nabız gibi atışmı hissedebiliyordu; tenini karınca­
landırıyor ve tüylerini havaya kaldırıyordu.
Apollo kahkaha attı. “Peki, beni nasıl durduracaksın?”
Apollo’nun büyüsü etrafını sardı, defne kokusu onu boğu­
yordu. Tanrıya dik dik baktı.
“Şimdi.” Apollo, Marsyas’a geri döndü. “Deri yüzme baş­
lasın.”
Persephone başınm döndüğünü hissetti.
Bu yaşanıyor olamazdı.
Apollo bıçak var etti. Yanıp sönen ışıkların altında bıçağın
kenarı parladı.
Persephone serbest kalmak için çırpındı; fakat ne kadar di­
renirse Apollo’nun büyüsünün o kadar ağırlaştığım hissetti.
Kocaman ve korkulu gözlerle Apollo’nun satyr' in önünde
diz çökmesini ve bıçağı yanağına bastırmasını izledi.
Oğlanın yüzünden damlayan kanı görünce kontrolünü kay­
betti.
Ciğerlerini patlatırcasına, “Dur!” diye haykırdı. Büyüsü vü­
cudundan dışarı fırladı. Farklı bir histi, sanki bütün gözenek-

313
terinden, ağzından ve gözlerinden çıkıyordu. Derisini yırtıyor,
muş gibi yaktı ve saf ışıkmış gibi kör etti.
O his geçip gittiğinde herkesin donup kaldığını görünce
oldu: Apollo, adamları, kalabalık, Marsyas hariç herkes.
Satyr, Persephone’ye baktı, yüzü solgun ve Apollo’nun aç­
tığı yaradan akan kanla kırmızıydı.
“S-sen bir tanrıçasın.”
Persephone ona doğru koşturup adamın parmaklarını satyr'm
kolundan ayırmaya çalıştı ancak çok sıkı tutuyordu. Kafayı sıyı­
rarak farklı bir seçenek aramaya koyuldu. Büyüsünün ne kadar
süreceğini bilmiyordu. Aslında bütün mekânı dondurmayı nasıl
başardığını bile bilmiyordu.
Ardından gözlerini Apollo’nun Marsyas’ın yüzünden bir­
kaç santim ötede tuttuğu bıçağa indirdi. Bıçağa uzanıp kaygan
kulpunu tanrının elinden kurtardı. Birkaç derin nefes aldıktan
sonra, Marsyas kendini kurtarabilsin diye onu tutan adamın
parmaklarını kesti.
“Kaç,” dedi.
Oğlan kolunu ovalayarak, “Beni bulur!” diye karşı çıktı.
“Söz veriyorum, bir daha peşine düşmeyecek,” dedi. “Git”
Satyr itaat etti.
Persephone onun gözden kaybolmasını bekledikten sonra
Apollo’ya dönüp hayalarına sert bir tekme indirdi.
öfkesini salıvermesi yeterli oldu ve tüm mekân tekrar
hayata döndü.
Arkasındaki adam elini göğsünde tutarak, “Orospu çocu­
ğu!” diye kükredi. Bu sırada Apollo yere yığılıp kıvrandı.
Persephone tepesinden baktı.
“Bir daha beni asla bu duruma sokma.” Persephone’nin sesi
öfkeden titredi. Apollo ağır ağır nefes alırken ona dik dik baktı.
“Bir anlaşmamız olabilir ama kullanılmayacağım. Siktir git.”
Yüzünde bir gülümsemeyle binayı terk etti.

/.
BÖLÜM 21
İhanetin Dokunuşu

Persephone eve geri döndüğünde Sybil, Zofie ve Antoni’yi


oturma odasmda buldu.
Sybil onu kucaklamaya koşarken, “Ah, tanrılara şükür!”
dedi. “Sen iyi misin?”
“İyiyim,” dedi Persephone. Aslında uzun zamandır bu ka­
dar iyi hissetmemişti.
Zofie, “Neredeydin?” diye sordu.
“Lyre’de. Apollo bugünün pazarlığımızdan faydalanacağı
gün olduğuna karar vermiş,” dedi Persephone.
Zofie’nin gözleri büyüdü. “Apollo’yla pazarlık mı yaptın?”
Persephone cevap vermedi, aniden kendini bitkin hissede­
rek oturma odasındaki kanepeye oturmaya gitti. Üçü de onu
takip etti. “Kaçırıldığımı Hades’e anlattınız mı?”
Antoni, ensesini sıvazlarken hafifçe pembeleşti. Cevap ver­
mesine gerek yoktu; Persephone cyclop'un bunu yaptığım bi­
liyordu.
Persephone içini çekti. “Biri ona iyi olduğumu haber versin,
yoksa dünyayı yok eder.”
Antoni ve Zofie bakıştı.

315
“Ben yaparım.” dedi Antoni. “İyi olduğuna sevindim Per­
sephone.” »
Tanrıça, cydop'z gülümsedi. O gittikten sonra Sybil, Per­
sephone’nin yanma oturdu.
“Apollo sana ne yaptırdı?”
Persephone olanları Sybil ile Zofie’ye anlattı, mekândaki
herkesi dondurmayı başardığı ve birinin parmaklarını kesip
kopardığı kısmı atladı. Ancak Apollo’nun hayalarına tekme
attığını bilmelerini istediğine karar verdi. Sybil kahkaha attı.
Zofie eğlendiğini gizlemeye çalıştı, muhtemelen misilleme ol­
masından korkuyordu.
“Yakın gelecekte beni yarışmada jüri olmaya zorlayacağını
sanmıyorum,” dedi Persephone. “Ya da beni sokaktan kaçıra­
cağını...”
Uzun bir sessizlik oldu.
“Lexa’yla ilgili bir gelişme var mı?” diye sordu Sybil’e.
Kâhin başını iki yana salladı. “Ziyarete gittiğimde hâlâ uyu­
yordu.”
Daha fazla sessizlik oldu. Hepsinin üstüne garip bir ağırlık
çöktü ve Persephone iç geçirdi.
“Ben yatmaya gidiyorum. Yarın görüşürüz.”
Birbirlerine iyi geceler dilediler ve Persephone odasına
doğru ilerledi. Kapıyı açtığında Hades’in kokusuyla sarmala­
nınca duraksadı. Kalbi daha hızlı çarptı ve teni ısındı. Kendini
aptal gibi hissediyordu, onu görme ve onunla konuşma olasılı­
ğıyla hem heyecanlı hem de gergindi.
Kapıyı kapatırken, “Ne kadar zamandır buradasın?” diye
sordu.
“Çok olmadı." Tannnın sesi karanlıktan geldi. Sesinde sert
bir alt ton vardı. Persephone, onun duygularını kontrol etmeye
çalıştığını biliyor, etrafında köpürdüğünü hissedebiliyordu: öf­
kesi, korkusu, şehveti ve özlemi.

316
Hades'e yakın olacağı anlamına geliyorsa hepsini kabul et­
meye hazırdı.
“Neler olduğunu biliyor musun?” diye sordu Persephone.
“Duydum, evet.”
“Kızgın mısın?” Persephone kelimeleri fısıldayarak söyler­
ken onun cevabından korktuğunu fark etti.
“Evet,” dedi. “Fakat sana değil.”
Hades o ana kadar mesafesini korumuştu. Sonra Persepho­
ne onu hissetti, enerjisi onunkine uzanıyordu. Elleri tanrıçanın
kollarını ve ardından yüzünü buldu. Persephone, adamın doku­
nuşuyla hızlı bir soluk aldı.
“Seni hissedemedim,” dedi Hades. “Seni bulamadım.”
Persephone ellerini onunkinin üstüne koydu. “Buradayım
Hades. İyiyim.”
Persephone, Hades’in onu öpebileceğim düşündü ama tann
bunu yapmak yerine onu bıraktı, sonra da odanın ışığını yaktı.
Işık gözlerini acıttı.
“Bunun benim için ne kadar zor olduğunu asla anlamaya­
caksın.”
“Benim Minthe ve Leuce’la başa çıkmam kadar zordur diye
tahmin ediyorum.” Hades’in gözleri karardı. “Fakat Apollo
asla benim âşığım olmadı.”
Hades kaşlannı çattı. Persephone onu kışkırtıyordu ama
adamın duygusunu, umursadığını görmeye ihtiyacı vardı.
“Yeraltına gitmedin.”
Persephone kollannı göğsünde bağladı.
“Meşguldüm,” dedi. Kızgındım ve korkuyordum.
“Ruhlar seni özlüyor Persephone,” dedi en sonunda. Per­
sephone ona baktı, bununla nereye vardığından emin değildi.
Hades onu özlemiş miydi? “Bana kızgın olduğun için onlan
cezalandırma.”
“Bana nutuk atma Hades. Nelerle uğraştığıma dair hiçbir
j fikrin yok.”

317
“Tabii ki yok. Bunun olması için benimle konuşman gere­
kirdi.”
Persephone ona kötü kötü baktı. “Yani senin benimle ko­
nuşman gibi mi? İletişim sorunları olan tek kişi ben değilim
Hades.”
“Buraya seninle tartışmaya gelmedim,” dedi. “Ya da sana
nutuk atmaya. İyi misin diye bakmaya geldim.”
“Niye zahmet ettin ki? Antoni sana söylerdi.”
“Mecburdum,” diyerek bakışlarını kaçırdı ve çenesini sıktı.
“Seni kendi gözlerimle görmem gerekiyordu.”
Hades’in söylemediği şeyi hissedebiliyordu. Aralarında
büyüyen duygular, çaresizlik ve korkuyla ağırlaşmıştı ama...
Hades neden söylemiyordu?
“Hades, ben...” Persephone ona doğru bir adım attı. Ne
diyeceğinden emin değildi. Belki üzgünüm derdi? Yeterli ol­
mayabilirdi gerçi... Bunu çözmeye firsat bulamadan Hades
konuştu.
“Gitmeliyim. Bir görüşmeye geç kaldım.”
Hades ortadan kayboldu ve Persephone nefesini verip des­
tek almak için kapıya dayandı. Birden vücudu ona ağır geldi ve
akimda işkence veren düşünceler dolandı.
Senden kaçmak için resmen acele etti, diye düşündü.
Sızlatan ve yakan üzüntüsü göğsüne çöreklendi. Duşa gidip
su buz gibi olana kadar sıcak suyun altmda durdu. Sonrasında
yatağa girdi.
Hades’i özledi.
Verdiği huzuru.
Sohbetini.
Dokunuşunu.
Sataşmasını.
Tutkusunu.
Onunla ilgili her şeyi özledi.

318
tnleyerek yan tarafına döndü.
Komikti, kafasında Lexa’nın sesini duyabiliyordu. Neden
kalmasını istemedin ki?
Bana fırsat vermedi. Zaten meşgulmüş.
Onu durdurmayı denedin mi peki?
Hayır.
Zaten tartışıyorlardı. Kalsaydı ne yaparlardı?
Kafasındaki Lexa, gerçekten ateşli barışma seksi, yoru­
munda bulundu.
Gözlerine batan yaşlara rağmen gülümsemeyi başardı. Bir
an için düşünceleri girdap gibi döndü. Buraya nasıl gelmişti?
Annesiyle ilişkisini kesmiş, Hades’le pazarlığını bitirmiş ve
llo’yla başka bir pazarlığa atlamıştı. En iyi arkadaşı hasta­
nedeydi, geleceği hâlâ belirsizdi ve Demetri’nin ültimatomun­
dan beri işini gerçekten sevmiyordu.
Ne halt yiyorsun sen Persephone? diye fısıldadı yüksek sesle.
Lexa’nın, elinden gelenin en iyisini, dediğini duydu ve ar­
dından derin bir uykuya daldı.

Lexa’nın durumuyla alakalı Eliska’dan bir haber gelmeyin­


ce doğruca işe gitti. Antoni, Acropolis’in önünde durup dikiz
aynasından baktı.
“Eşlik etmemi ister misiniz?”
Antoni konuştuğunda Persephone pencereden dışarı bakı­
yordu ve cyclop'un sesi zihnini kaygıyla doldurdu. Kaygısının
sebebi, onun eşlik etme teklifi değil, arabadan çıkmak zorunda
olmasıydı.
Haykıran kalabalığı kabul etmek için elinden gelenin en
iyisini yapmaya çalışıyordu ama bugün rol yapacak gibi his­
setmiyordu.

319
Üzgündü.
Cyclop'a baktı. “Hayır ama teşekkür ederim Antoni."
Ayrıca Zofie dışanda bir yerlerde, onu izliyor olmalıydı
Eğer işler çığınndan çıkarsa aegis müdahale ederdi.
Persephone, Lexus’tan çıkıp haykıran hayranların ve muha­
birlerin arasına girdi.
“Persephone! Persephone!”
Başım eğik tutup kararlı adımlarla Acropolis’e doğru yü­
rüdü.
“Persephone! Divine'daki haberi gördün mü?”
“Hades’in dün gece görüldüğü kadını tanıyor musun?”
Adımlan tekledi ve duraksayıp soruyu soran kişiyi bulmak
için kalabalığı gözleriyle taradı. Gözleri fanilerin tuttuğu ga­
zetelerden birine çevrildi. Delphi Divine'ın manşetinde Hades
ve Leuce’un el ele bir fotoğrafı vardı. Manşet suratına haykı-
nyordu:

Hades, Gizemli Bir Kadınla Görüldü

Faniye doğru yürüyüp gazeteyi elinden çekip aldı. Birden


etrafındaki her şey uzaklaşır gibi oldu, kulaklarındaki uğultu
etrafındaki sesleri boğdu.
Bir görüşmeye geç kaldım. Hades’in sesini zihninde duydu.
Gizli ilişkine geç kalmışsın, diye düşündü acıyla.
Tanrılar adına, öyle aptalım ki.
Hades, ona öyle kızgındı ki teselliyi Leuce’da mı aramıştı?
Bir de böyle halka açık şekilde? Persephone’ye işkence etmek
istemiş olmalıydı. Hades aylar öncesine kadar fotoğraflarının
çekilmesine asla izin vermiyordu ama birdenbire Divine'ın ön
sayfasındaydı.
Fakat Persephone, sadece Hades tarafından ihanete uğradı­
ğını hissetmiyordu.

320
Leuce tarafından da ihanete uğradığını hissediyordu. Ona
yardım etmek için yaptığı onca şeyin ardından Leuce karşılığı­
nı böyle mi ödüyordu?
Persephone gazeteyi sıkarak içeri yöneldi. Asansörden çık­
tığında Helen başını kaldırıp baktı ve NewAthens Gazetesi'n-
de işe başladığından bu yana ilk defa Persephone’ye iyi olup
olmadığını sormadı.
Tanrıça, gazeteyi eşyalarıyla birlikte kaldırdı. Onu neden
saklamak istediğinden emin değildi, belki de Hades'i tekrar
gördüğünde suratına çarpabilmek içindi. Belki işkence görmek
hoşuna gidiyordu. Bilgisayarını açıp kahve yaptı, aklı öyle çok
duyguyla çalkalanıyordu ki odaklanamadı ve sıcak basmaları
yaşıyormuş gibi hissetti. Bir an için öfkeliydi; sonraki andaysa
gözyaşlarını zorlukla tutuyordu.
Bir noktada durumu mantığa oturtmaya çalıştı.
Belki de hepsi bir yanlış anlaşılmadır.
Medyanın yanıltıcı olabildiğini biliyordu. Bir fotoğraf,
hikâyenin yalnızca bir kısmını anlatırdı.
Gazeteyi yeniden çıkarıp fotoğrafı inceledi. Hades ve Leu­
ce kararlı görünüyordu, yüzlerindeki ifade ciddiydi.
Çünkü yakalanacaklarını biliyorlardı, diye düşündü.
Hades nasıl bir açıklama yapacaktı? Duymak istiyor muydu ki?
Midesi düğüm düğümdü, boğazı şişmiş gibiydi. Kusacaktı.
Ayağa kalktığında ön tarafta bir karmaşa oldu ve Persepho­
ne, Hades’in uzun adımlarla ona doğru geldiğini görmek için
tam zamanında baktı. Tann öfkeli ve bir amaca kilitlenmiş gö­
rünüyor, gözlerini üzerinden ayırmıyordu.
Persephone anında, “Gitmen lazım,” dedi. Sorun çıkarıyor­
du. Kattaki herkes onlan izlemek için yaptıkları işi bırakmıştı.
“Konuşmamız lazım,” dedi Hades.
Hades’in kokusu ona sertçe çarparak varlığını daha da sağ­
lamlaştırdı. ölümü yönetiyordu, iyi giyinmişti, yakışıklıydı ve
somurtuyordu.

321
“Hayır.”
“Yani inanıyorsun öyleyse? Yazıya?”
“Bir toplantın var sanıyordum,” dedi.
“Vardı,” dedi.
“Leuce’la olduğu gerçeğini de işine öyle geldiği için mi at­
ladın?”
“Toplantım Leuce’la değildi, Persephone.”
“Şu anda bunu duymak istemiyorum. Gitmen lazım,” di­
yerek masasının arkasından çıktı. Asansöre doğru yürümeye
başladı, ona eşlik edecekti.
“Bu konu hakkında ne zaman konuşacağız?” diye sordu
Hades.
“Konuşacak ne var? Leuce’la birlikteyken bana karşı dürüst
olmanı istedim. Sen olmadın.”
Persephone asansörü çağırmak için tuşa bastı.
“Leuce’u eve bıraktıktan hemen sonra sana geldim,” dedi.
‘Takat seni uyandırmak içime sinmedi. Dün seni gördüğümde
yorgun görünüyordun.”
Persephone parlayan gözlerle ona doğru döndü. “Yorgunum
zaten Hades. Senden yoruldum ve bahanelerinden bıktım.”
Asansörün kapılan açılınca eliyle işaret etti. “Git.”
Hades dik dik baktıktan sonra bir anda onu belinden kavra­
yıp asansöre itti. Hades’in büyüsünün birden parladığını his­
setti; birinin içeri girmesini ya da asansörü kullanmasını en­
gellediğini biliyordu.
“Bırak beni Hades!” Persephone kıvrandı ama tann onu du­
vara daha sertçe dayadı. “Beni utandırıyorsun. Neden şimdi
böyle bir şey yaptın ki?”
“Çünkü dinlemeden yargıya varacağını biliyordum.”
Persephone ona kötü kötü baktı ama tanrının yüz ifadesi de
aynı şekilde şiddetliydi.
“Leuce’u becermiyorum.”

322
“Aldatmanın başka yollan da var Hades!” Persephone onu
göğsünden itti ama tann kıpırdamadı. Kaya gibiydi; hareket
ettirilemez, sinir bozucu bir dağ gibi.
"Onlann hiçbirini yapmıyorum!”
Persephone tannnın göğsüne bakıp ağlamamaya çalıştı.
“Persephone.” Adını söylediğinde adamın sesinde duyduğu
çaresizlikle gözlerini yumdu. “Persephone, lütfen.”
“Bırak gideyim Hades.”
Hades bir süre sessiz kaldı.
“Eğer şimdi dinlemeyeceksen daha sonra açıklamama izin
verecek misin?”
“Bilmiyorum,” diye fısıldadı.
“Lütfen Persephone. Bana açıklamam için bir fırsat ver.”
“Sana haber vereceğim,” diye fısıldarken hissettiği şeylerle
sesi kalınlaştı.
“Persephone.” Hades yanağına dokunmak için uzandı ve
Persephone ona bakmamaya devam ederek dokunuşundan
kaçtı. O yüzden de ortadan kaybolmadan önce tannnın yüzün­
deki ifadeyi görmedi.
Hades gittikten sonra asansörün kapılan açıldı ve Persep­
hone bütün haber odasmı kapıların önünde toplanmış halde
buldu.
“Ne sikime bakıyorsunuz?” diye patladı.
“Persephone.” Demetri grubun önüne çıkıp başparmağıyla
ofisini işaret etti. “Bir saniye.”
İstemeden de olsa patronunun talimatına uyarak onu takip
etti. Ofisin kapısı kapandığı anda patronu masasının arkasındaki
yerine geçmek yerine onun yanına oturdu.
“Aslında neler olduğunu bana anlatmak zorunda değilsin,”
dedi Demetri. “Fakat işteyken bu şekilde davranamazsın.”
“Hangi şekilde?”
“Asansör, küfür,” dedi.

323
“Asansör benim hatam değildi..
İnsanların asansörle ilgili ne düşündüğünü hayal etmek bile
istemedi. Tekrardan bir yemek odası vakası yaşanıyordu.
Demetri elini kaldırdı. “Bak, bu sabah Divitte'\ gördüm.
Bazı şeyler yaşadığını biliyorum. Neden günün kalanında izin
kullanmıyorsun?”
“Hayır, ben iyiyim. Dikkat dağınıklığına ihtiyacım var,”
dedi.
“Hayır Persephone. Sorunlarının üstesinden gelmen gereki­
yor. Ciddiyim. Git.”
Persephone itaat etti, Demetri ’nin ofisinden çıkarken ser­
semlemiş hissediyordu. Eşyalarını toplayıp birinci kata indi.
Dışarıdaki kalabalığı görünce duraksadı. Onlarla yüzleşemez
veya bugünkü gazetede çıkan şeyi yeniden yaşayamazdı, o
yüzden tekrar asansöre binip bodrum kata indi.
Pirithous'u bakım ofisinde buldu. Masasmda oturmuş,
önündeki bir şeyle ilgileniyordu.
“Selam,” dedi Persephone.
Pirithous başını iki defa çevirip ona baktı. Persephone’yi
ofisinin kapısında görmeyi beklemediği barizdi. Üzerinde ça­
lıştığı şeyi kapatmak için acele etti ve Persephone meraklana­
rak parmak uçlarına kalktı.
“Neler kanştınyorsun?” diye sordu Persephone.
“Ah, hiçbir şey,” dedi ve garip bir şekilde ayağa kalktı.
“Sana yardım edebilir miyim?”
Adam gergin görünüyordu; ellerini üniformasına silince
Persephone gülümsedi.
“Yardıma ihtiyacım var,” dedi Persephone. “Beni buradan
çıkarabilir misin?”
“T-tabii,” dedi. “Yine kaçış aracı mı istiyorsun?”
“Kaçmak için tercih ettiğim yöntem değil ama eğer tek se­
çeneğim oysa...”

324
Pirithous gülümsedi, artık daha rahattı. Tanrıça, onu öyle
tedirgin eden neydi diye merak etti.
“Daha iyi bir şeyim olabilir.”
Pirithous anahtarlarını alıp ışığı kapattı ve kapıyı kilitledik­
ten sonra onu koridorun sonundaki işaretsiz bir kapıya doğru
götürdü.
Bir yeraltı tünelinin girişiydi.
Persephone ona dik dik baktı.
“Bunun var olduğunu bilirken beni çöp kutusuna mı soktun?”
Pirithous kahkaha attı. “O zaman anahtarım yoktu.”
“Ah,” dedi. “O zaman tamam...”
“Hadi.” Pirithous girmesini işaret ettikten sonra kapıyı ar­
kalarından kapattı. Çimentodan tünel soğuktu ve her şeyi soluk
yeşil gösteren raylı ışıklarla aydınlatılıyordu.
<1
Bu nereye çıkıyor?”
<r
Monastiraki Meydanı’ ndaki Olive & Owl barına.”
New Athens’te yaya tünelleri yay Ull dı ama Persephone
bunda hiç bulunmamıştı.
cc
Bunun halka açık olmamasının bir sebebi var mı?”
'Muhtemelen Acropolis’in yöneticileri paylaşmak isteme-
diği içindir.
Evet. Bu mantıklıydı.
“Bugün işten erken ayrılıyorsun,” dedi Pirithous.
“Akıl sağlığı gününe ihtiyacım var,” dedi Persephone. Ga­
zetede olanları veya Hades’in işyerine gelip olay çıkardığını
açıklamak istemiyordu.
Neyse ki Pirithous üstelemedi. Sadece başım sallayıp,
“Bunu anlarım,” dedi.
Bir müddet sessizlik içinde yürüdükten sonra Persephone,
“Ne üzerinde çalışıyordun?” diye sordu.
“Bir liste,” diye cevap verdi. “Sadece... ihtiyacım olan bazı
malzemeler.”

325
Ona ne türden malzemeler olduğunu sormayı düşündü am»
adam o konuda konuşmakla ilgileniyormuş gibi görünmüyor-
du. Aslında Persephone kadar dikkati dağılmış görünüyordu.
En sonunda tünelin sonuna vardılar, Pirithous kapının kih-
dini açtı.
“Teşekkür ederim Pirithous. Sana borçlandım.”
Adam başını iki yana salladı. “İnsanlara borçlanmak konu­
sunda dersini almadın mı hiç?”
Bu sözler ona sert bir şekilde çarptı ve soru onu duraksattı,
fakat fani, konuyu değiştirme konusunda hızlıydı.
“Dikkatli ol Seph.”
Pirithous kapıyı kapattı, Persephone diğer taraftan kilidin
yerine oturmasını duydu.
Olive & Owl barından geçip Monastiraki Meydanı’na çıktı.
Birkaç barın, kafenin ve büyük bir kilisenin olduğu taş kaplı
bir avluydu. O tüneldeyken bulutlar yoğunlaşmıştı ve havada
hafif bir sis tabakası vardı; her şeyi ince bir nem katmanıyla
kaplıyordu. Persephone ellerini elbisesinin ceplerine sokup da­
iresine yöneldi.
Yoldayken Eliska’dan Lexa’nın uyandığım söyleyen bir
mesaj aldı. Rotasını değiştirip hastaneye ilerledi.
Lexa’yla yeniden buluşmayı hayal ettiğinde ne bekleyece­
ğinden emin değildi. Yine de en iyi arkadaşım gördüğü anda
umutlarının fazla uçmasına izin verdiğini anladı.
Lexa bitkin görünüyordu. Solgundu, gözlerinin altında si­
yah halkalar vardı. Dudaklan çatlamıştı ve siyah saçları dü­
ğüm düğümdü, kimi kısımları yüzüne yapışmıştı.
Bir de gözleri vardı...
Vücudunun aksine, onlara hayat geri gelmemişti ve Per-
sephone’yle göz göze geldiğinde orada onu tanıdığına dair bir
pınltı yoktu. Persephone zihninin gerisinde karanlık bir şeyin
toplandığını hissetmesine rağmen gülümsemeyi başardı.

326
Bir şeyler yolunda değildi.
Persephone sessizce, “Selam Lex,” diyerek yatağa yaklaştı.
Lexa’mn alnı hafifçe kırıştı, konuştuğunda sesi kısık ve hırıl­
tılıydı.
"Niye buradayım ben?”
Persephone tereddüde düştü ve doğrulamak için Eliska’ya
göz attı.
“Uyandığından beri bunu söylüyor,” diye açıkladı. “Doktor
psikozun parçası olduğunu söyledi.”
“Niye buradayım ben?” diye tekrarladı Lexa.
Eliska onun yanma gidip yatağMil kenarına oturdu ve elini
tuttu.
“Bir kaza geçirdin bebeğim,” diye cevap verdi. “Çok kötü
şekilde yaralandın.”
Lexa, annesine baktı ama onu da tanımıyormuş gibiydi.
“Hayır, niye buradayım beni" Lexa’nın sorgulaması daha
agresif bir hal aldı ve gözleri odaklanmadı. “Burada olmamam
gerekiyor!”
Persephone yüzündeki rengin attığım hissedebiliyordu.
Lexa’nın ne söylediğini biliyordu. Neden hastanede olduğunu
sormuyordu; neden Yukarı Dünya’da olduğunu soruyordu.
Eliska, Persephone’ye bakınca gözlerindeki ümitsizliği
gördü. Lexa’yı geri kazanmak bir şeydi, sonrasıyla ve travma­
sının etkisiyle başa çıkmak başka bir şeydi.
“Hemşireyi getireceğim,” dedi Eliska. “Onunla biraz yalnız
vakit geçirirsin.”
Annesi odadan çıkarken Lexa, “Burada olmamam gereki­
yor,” dedi.
Persephone onun yatağının ayakucuna oturdu.
Tannça onun adını söyledi. “Lexa.”
Biraz zamanını aldı ama Lexa en sonunda başını kaldırıp
Persephone’yle göz göze geldi.

327
“Hatırlamıyorsun.”
Lexa’nın gözleri yaşlarla parladı. “Mutluydum,” dedi.
“Evet, mutluydun,” dedi Persephone. Göğsü umutla doldu.
Belki de Lexa hatırlıyordu. “Tanıdığım en mutlu insandın vc
âşıktın."
Bu Lexa’yı duraksattı ve kaşları hafifçe çatıldı. “Hayır."
Başını iki yana salladı. “Yeraltında mutluydum.”
Persephone afalladı. Söylemesini beklediği son şey buydu.
“Niye buradayım ben?” Lexa tekrar tekrar bunu sordu.
“Niye buradayım ben? Niye buradayım ben? Niye buradayım
ben?”
Sesi gittikçe yükseldi ve sallanarak yatağı sarsmaya başladı.
“Lexa, sakinleş.”
“Niye buradayım ben?” diye haykırdı.
Persephone ayağa kalktı. “Lexa...”
Odanın kapısını hızla açıldı, Eliska ve iki hemşire onu sa­
kinleştirmek için koşturdu. Lexa artık çığlıklar atıyordu; bu,
Persephone’nin en iyi arkadaşından hiç duymadığı bir sesti.
Kapıya ulaşana kadar geri geri gitti, sonra da kaçtı.
Asansöre binene kadar Lexa’nm çığlıkları peşinden geldi.
Kapılar kapandıktan sonra gözyaşlarına boğuldu.
“Sonuçlardan mutlu musun?”
Persephone dönünce Apollo’yla karşılaştı.
Üzerinde gri bir takım elbise ve beyaz bir gömlek vardı,
kara saçları kusursuz bir dağınıklıktaydı. Aynı anda hem güzel
hem de soğuk görünüyordu.
“Sen!” Persephone onun üzerine yürüdü. Apollo tek kaşını
havaya kaldırdı ve yerinden kıpırdamadı. Tanrının kendisinden
korkmadığını görmekten nefret eden Persephone, “Onu iyileş­
tirdiğini söyledin!” dedi.
“Onu iyileştirdim. Orası açık. Uyanık işte.”
“O kişi kim bilmiyorum ama Lexa değil!”

328
Apollo omzunu silkti, baştan savması Persephone’nin si­
nirini öyle bozdu ki derisinden sarmaşıklar çıkmaya başladı.
Acıyı hissetmedi bile.
Apollo tiksinmiş görünüyordu, “öfkeni dizginle. Ortalığı
batırıyorsun.”
“Anlaşma iptal Apollo.”
“Korkarım öyle değil,” dedi. Aniden doğrulup kollarım
serbest bırakırken öncekinden çok daha uzun ve azametli gö­
ründü. “Onu iyileştirmemi istedin ve ben de iyileştirdim. An­
lamakta başarısız olduğun şey şu ki, onun sadece bedeni ya­
ralı değildi. Ruhu da öyleydi ve korkarım bu, âşığının alanına
giriyor, benim değil.”
Sanki Lexa’nın öleceği yeni baştan söyleniyor gibiydi.
Persephone ruhlar hakkında fazla şey bilmiyordu, yaralı bir
ruha sahip olmanın ne anlama geldiğini çözememişti.
Fakat tahmin edebilirdi.
Lexa’nın asla kazadan önce tanıdığı kadın olmayacağı an­
lamına geliyordu.
Hiçbir şeyin bir daha aynı olmayacağı anlamına geliyordu.
Apollo’yla bir hiç için anlaşma yaptığı anlamına geliyordu.
Hades’in kastettiği şeyin bu olduğunu biliyordu.
Yaptığın şeyle Lexa'yı ölümden daha kötü bir kadere
mahkûm ettin.
Persephone’nin odaklanması birkaç saniyesini aldı. “Sen
gerçekten en kötüsüsün.”
Topuklarının üzerinde döndü ve asansörün kapılan açılınca
dışarı çıktı. Apollo hemen peşindeydi.
44
Pazarlığındaki kusurları fark etmekte başarısız olman beni
kötü biri yapmaz.”
44
Hayır, yaptığın diğer her şey seni kötü biri yapar.”
44
Beni tanımıyorsun bile,” diye karşı çıktı.

329
“Yaptıkların senin adına gayet açık ve net bir şekilde konu­
şuyor AfM]llo. Ben görmem gerekenleri Lyre’de gördüm.”
“Her hikâyenin iki tarafi vardır sevgi pıtırcığı. ”
“öyleyse lütfen bana kendi tarafını anlat,” diye patladı.
“Kendimi sana açıklamama gerek yok.”
“O zaman niye konuşup duruyorsun?”
“İyi, konuşmayacağım.”
“Güzel.”
Hastanenin giriş katını aşıp binadan dışarı çıkarken sessiz­
lik oldu, sonra Apollo tekrar konuştu.
“Dikkatimi dağıtarak beni amacımdan uzaklaştırmaya ça­
lışıyorsun!”
“Konuşmadığını sanıyordum,” diye şikâyet ettikten sonra,
“Ne amacı?” diye sordu Persephone.
“Seni çağırmaya geldim,” dedi. “Randevuya.”
“Birincisi, birini randevuya çağırmazsın,” dedi. “İkincisi,
biz çıkmıyoruz. Sana eşlik edecek birini istedin. O kadar.”
“Arkadaşlar her zaman randevuya çıkar,” diyerek karşı çıktı
Apollo.
“Biz arkadaş değiliz.”
“Altı aylığına öyleyiz. Kendin kabul ettin bal dudaklı.”
Persephone ona gözlerini dikti. “Bana isim takıp durmayı
bırak.”
“Sana isim takmıyorum.”
“Sevgi pıtırcığı? Bal dudaklı?”
Apollo sırıttı. “Lakap. Doğru olanı bulmaya çalışıyorum.”
“Lakaba ihtiyacım yok. Kendi adımla çağınlmak istiyorum.”
Hermes ona lakap takmıştı ve Persephone onun taktığı is­
min sevimli olduğunu düşünmüştü.
“Ne fena. Pazarlığın parçasıydı bebek.”
“Hayır, değildi,” dedi Persephone.
“Kaçırmışsın. Dipnotlardaydı.”

330
Persephone gözlerinin parlak yeşil şekilde ışıldadığını bi­
liyordu.
“öyle bir seçenek yok Apollo.” Lafını böldü. “Bana Per-
sephone’den başka bir şey demeyeceksin. Eğer başka şekilde
seslenilmesin! istersem sana söylerim.”
llo’nun insanların isteklerine saygı duymakla ilgili öğ­
reneceği çok fazla şey vardı. Tannnın çenesinin nasıl seğirdi­
ğini fark etti ve bir sonraki hamlesini merak etti.
“Pekâlâ,” dedi tann dişlerini sıkarak. “Fakat bu akşam bana
katılacaksın. Seven Muses’ta. Saat onda orada ol.”
“Bu akşam gerçekten iyi bir zaman değil Apollo.”
Yeraltına gitmesi ve Hades’in neden Leuce’la olduğu­
na dair açıklamasını dinlemesi gerekiyordu. Aynca yann
akşam yapılacak yaz gündönümü kutlamasının hazırlıklarını
bitirmeliydi.
Zamanlamanın sana uyup uymadığım sormadım,” diye ce­
vap verdi tann. “Hazır olmam söylüyorum. Katılacağımız bir
etkinlik var.”

331
I

BÖLÜM 22
Seven Muses

Persephone gardırobunun içinde, giyecek bir şey arayışmday-


dı. İnledi. “Seven Muses’a giderken ne giymem gerekiyor ki?”
“Dur yardım edeyim,” dedi Hermes. Gardıropta Persepho­
ne’nin yerini alıp kıyafetleri değerlendirdi. “Ben seninle oraya
gelince Apollo’nun tepesinin atacağım biliyorsun,” dedi Her­
mes.
Persephone eve gelir gelmez onu çağırmıştı. Adım söyle­
diği anda belirivermişti. "Kimi öldürmem gerekiyor Sephy? ”
“Kardeşini, ” diye cevap vermişti.
“Ahh. Geri çevirebilir miyim? "
Persephone ona başka bir seçenek vermişti: bu akşam ona
katılacaktı.
ıt
Yalnız olmam gerektiğini hiç söylemedi.M
Apollo, pazarlıklarım kabul ederken Persephone’nin nere­
de başarısız olduğunu belirtmekte hızlı davranmıştı, o yüzden
tanrıça da aynısını yapacaktı. Müzik Tannsı’yla yalnız olmak
hiç ilgisini çekmiyordu.
Hermes, başını Persephone’nin gardırobundan çıkardı.
“Hades dışarı çıktığım biliyor mu?”

333
“Neden herkes bana bunu soruyor?” diye şikâyet etti Per­
sephone. “Yaptığım her şeyi bilmesine gerek yok.”
Hermes kaşlarını havaya kaldırdı. “Fazla mı tetiktendin? Sa­
dece bu akşam ona rastlama ihtimalin var mı diye soruyorum
“Bunun giyeceğim şeyle ne ilgisi var?”
“Giyeceğin şeyle çok ilgisi var,” dedi Hermes. Yine gar­
dırobunun içinde kayboldu. Bir saniye sonra yeniden belirdi.
“Bence bunu giymelisin.”
Elinde, altın rengi yaprak işlemelerin stratejik biçimde yer­
leştirildiği, yama işi gibi görünen bir elbise vardı.
“Onu nereden aldın?” diye sordu; çünkü öyle bir şeye sahip
olmadığını biliyordu.
Hermes sırıttı. “Öğrenmeyi nasıl da isterdin?”
Persephone gözlerini kıstı. “Çaldın mı?”
Muhtemelen gardırobun içindeyken ışınlanmıştı.
“Giy işte,” diyerek yatağa uzandı.
“Onu giyemem Hermes.”
“Niyeymiş?”
“Çünkü... hiçbir şey giymiyormuşum gibi görünecek!”
“Hayır, görünmeyecek Stratejik biçimde yerleştirilmiş al-
tın yapraklar giyiyormuşsun gibi görünecek.”
Dik bakışlarını tanrıya çevirdi. “Apollo’yla çıkmak zorun­
da olduğum kısmı kaçırdın mı?”
“Sana Hades’le ilgili sorduğum kısmı kaçırdın mı?”
“Sadece onun tepesini attıracaksın.”
“Hades’in tepesinin atmasını istiyorsun. Bana yalan söyle­
me Sephy. Barıştığınızda yapacağınız ateşli seksi dört gözle
bekliyorsun.” Hermes elbiseyi Persephone’nin eline itti. “Giy
hadi.”
Persephone banyoya yöneldi.
Hades’i kıskandırmak isteyen bir parçası vardı, özellikle de
Leuce’la ilgili olaydan sonra.

334
Elbiseyi giydi. Üzerine bu kadar kusursuzca uymasına biraz
şaşırdı ve Hermes’e göstermek için banyodan çıktığında tann
ıslık çaldı.
“Elbise budur!”
“Dur şunu doğru anlayayım. Bu akşam Hades’e rastlayabi­
leceğim bir etkinlikte bunu giymemi mi istiyorsun?”
Hermes omzunu silkti. “Her zaman ihtimaller vardır ama
onu görmesen de fotoğraflanacağını biliyorsun.”
“Bunu giyemem,” dedi Persephone. Üzerini değiştirmek
için banyoya yöneldiği sırada Hermes girişi tıkadı.
“Bak, Hades’e neyi kaçırdığını göstermen gerek.”
llo onun için giydiğimi düşünürse?”
Hermes alaylı bir ses çıkarınca Persephone ona ters ters
baktı.
“Tamam tamam. Bak, Apollo birçok şey olabilir ama senin
Hades’e ait olduğunu biliyor. Seninle flört edebilir ama her­
hangi bir şey denemez. Düşündüğün şeyin aksine, taşaklarını
kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu biliyor.”
“Eğer öyle olsaydı en başından benimle pazarlık yapmazdı.”
“Sephy, Apollo’yu uzun zamandır tanırım. Bencil, benmer-
kezci ve kabadır ama çok da yalnız.”
“Belki de bencil, benmerkezci ve kaba olmasaydı yalnız
kalmazdı.”
“Demek istediğim şu ki arkadaş istiyor. Evet, arkadaş edin­
mek için pazarlıklar yapmak zorunda olması biraz acınası ama
fark etmediysen diye söylüyorum, Apollo samimi ilişkiler ko­
nusunda bir şey bilmiyor. O yüzden âşıklanyla ilgili sıçıp ba­
tırıyor.”
“Daha iyi olmayı denemiyor bile.”
“Çünkü yapmasına gerek yok. O bir tann.”
“Bu bahane değil.”
“Ancak yine de bir bahane.”

335
“Sen onun gibi değilsin."
“Hayır ama neden benim azınlık grupta olduğumu h>ç dö­
şündün mü? İlahların çoğu Ap llo gibidir. Sadece senin gaza­
bını üzerine çekecek kadar şanssızdı”
“Sanki yanlış bir şey yapmışım gibi söyledin."
“Suçluluk mu hissediyorsun?”
Hayır. Elbette hayır. Apollo'nun, davranışlarıyla ilgili he­
sap vermesi gerekiyordu.”
“Peki, bu senin için nasıl sonuçlandı?”
Sonuçlanmamıştı.
“Yaptığın şeyin doğru ya da yanlış olduğunu söylemiyo­
rum. Apollo'nun seni dinlemesini sağlamanın yolunun o olma­
dığını söylüyorum.”
“öyleyse sen ne önerirsin?”
Hermes omzunu silkti. “Sadece... onun arkadaşı ol.”
Persephone kahkaha atmak istedi. Apollo’dan hoşlanmı­
yordu. Apollo insanlara zarar vermişti, özellikle de Sybil’e.
Persephone’yi kandırmıştı, ruhunun yaralı olacağını bile bile
Lexa'yı iyileştirmişti. Böyle biriyle nasıl arkadaş olabilirdi?
Hermes onun düşüncelerini tahmin etmiş gibi ekledi.
“Apollo gibi insanlar yaralıdır Sephy.”
“Apollo insan değil.”
"Ancak yine de hepimiz gibi insani kusurlardan zarar görü­
yor.” Hermes ellerini çarparak konuyu değiştirdi. “Şimdi, ben
ne giysem?"
Hermes bembeyaz bir kıyafette karar kıldı; ipeksi bir göm­
lek. kot pantolon ve parlak ayakkabılar. Tam gidecekleri sırada
Zofıe odava dalıverdi.
“Nereye gittiğinizi sanıyorsunuz?” diye sordu.
“Bu yere gittiğimizi nasıl anladın?” diye sordu Persephone.
E\e geldiğinde Zofie’ye yatacağını söylemişti.
“Kapışı dinliyordum,” dedi Amazon.

336
“Tamam, bununla ilgili bir kural koymamız gerekecek,”
dedi Persephone.
“Geç kalacağız.” Hermes, Persephone’nin elini tuttu. “Yani
eğer sorun olmayacaksa...”
Zofie bıçağını çekti. “Onu serbest bırakmazsan gazabımı
hissedeceksin!”
Hermes kahkaha attı. “Bu kızı nereden aldın?”
Persephone iç geçirdi. “Zofie, kaldır şunu.”
“Nereye giderseniz ben de gelmeliyim Leydi Persephone.”
Zofie, Hermes’e ters bir bakış attı. “Sizi korumak için.”
Hermes hâlâ gülüyordu. “Benim tann olduğı iıı u biliyor,
değil mi?”
Persephone ona dirsek attı. “Zofie’nin giyecek bir şey bul­
masına yardım etsene. Bizimle geliyor.”

Seven Muses’ın dışında belirdiklerinde insanlar isimlerini


haykırdı.
Persephone, iki centaur tarafindan içeri götürülürken Her-
mes’e dik bakışlar attı.
“Burada olduğumuzu tüm dünyaya duyurman gerekiyordu,
değil mi?”
Hermes sırıttı. “Hades’in elbiseyi görmesini başka nasıl
sağlayacaktık ki?”
Persephone tanrıya bir dirsek daha attı.
“Off! Bu akşam kana susamışsın Sephy. Sadece yardım et­
meye çalışıyorum.”
Daha kulübün içine yeni adım atmışlardı ki yollan Apollo
tarafından kesildi. Tann, Hermes’e ters bir şekilde baktı. “Sen
burada ne yapıyorsun?”
Kurnazlık Tannsı, “Davet edildim,” diye cevap verdi.
Apollo’nun bakışları Zofıe’ye kaydı. “Bir Amazon mu?"
• Yunan mitolojisinde yan insan yan at olan yaratıklar. (ç.n.)

337
Zofie ona düşmanca bakınca Persephone, Amazon un luçr
ma olayı yüzünden tanrıyı affetmediğine dair bir hisse kapudı
“Kendisi benim aegis'ım” dedi Persephone “Adı Zofte ’
Tanrı kaşlarını çatınca Persephone pis pis gülümsedi “Arka­
daş getiremeyeceğimi söylemedin.”
Apollo gözlerini devirdiğinde Persephone iç geçirdi.
“Gelin. Locam var.”
Apollo arkasını dönünce üçü takip etti. Persephone. M&-
zik Tanrısı’nın kulüp kıyafeti olarak siyah deri pantolon ve
file gömlek seçtiğini fark etti. Filenin altındaki kastan belir­
gindi Matlan düzgün ve atletikti. Kendini yine onu Hades'le
kıyaslarken buldu. Hades’in yok etmek için tasarla
görünen vücudu, geniş omuzlan ve iri kaslan vardı.
Apollo’nun masası daha çok bir dinlenme odası gibiydi.
Birbirine bakan beyaz kanepeler vardı ve saydam, beyaz per­
deler pek de bir mahremiyet sağlamıyordu. Ortam duman ve
lazer ışıklarıyla pusluydu; bu, içeri girdiklerinde bile kaçama­
dıkları bir şeydi.
Müzik Tanrısı dramatik bir edayla kendini kanepelerden bi­
rine bıraktı, kollarını arkaya doğru açıp tek bacağını mindere
dayadı.
Persephone, Henncs ve Zofie yan yana oturdu. Tanrıça pek
bir şey gizlemeyen elbisesiyle rahat hissetmiyordu. Sırtı dim­
dik. elleri dizlerinde oturdu.
"Ee ne kadar zamandır birbirinizi tanıyorsunuz?” Apollo
solgun kaşlarından birini kaldırıp bir ona bir de erkek kardeşi­
ne baktı. Sesi hüsranla doluydu.
Hermes, "Ah, ebediyetten beri arkadaşız,” dedikten sonra
masadaki şeylerden birini kafasına dikti. “Mmm, bunu dene­
melisiniz.”
Hermes. Zofie’ye içkilerden birini vermeye çalıştı ama
Amazon’un dik bakışları tekrar düşünmesini sağladı.

338
“Boş ver,” diyerek onu da kendi içti.
“Altı aydır demek istiyor,” dedi Persephone. “Hermes’le
birbirimizi altı aydır tanıyoruz.”
“Yedi,” diyerek düzeltti Kurnazlık Tanrısı. “Onu nehirden
çekip çıkardım ve çabalarım için Yeraltı Dünyası'nın öbür
ucuna fırlatıldım.” Hermes, Persephone’ye baktı. “Bu arada,
Hades'in sana âşık olduğunu o zaman anladım.”
Persephone gözlerini kaçırdı ve aralarına tuhaf bir sessiz­
lik çöktü. Belki de Persephone rahatsızlık duymuştu; çünkü
Hermes gülmeye başladı.
“Fanilere hizmet ettiğin zamanı hatırlıyor musun, Apollo?”
diye sordu Hermes.
Apollo eğleniyormuş gibi görünmüyordu. ‘Teki, Pando-
ra’ya meraklı olmasını öğreten kimdi Hermes?”
Kurnazlık Tanrısı kızgınca baktı. “Neden herkes sürekli bu
konuyu açıyor?”
“Dünyadaki kötülüklerin hepsinden senin sorumlu olduğun
söylenebilir.” Apollo’nun dudaklarında bir gülümseme belirdi.
Aslında... etkileyiciydi.
“Tüm kötülükleri bir kutuya koyan kimdi ki?” diye sordu
Persephone. “Aptalca görünüyor.”
Kardeşler bakıştı. “Babamız.”
Persephone gözlerini devirdi.
Güç, zekânın yerini alamıyordu işte.
Birkaç kadeh içtikten sonra Hermes, Persephone ile Zo-
fıe’yi dans pistine çıkardı. Müzikte elektronik bir ritim vardı
ve Persephone’nin bedenini titretip geçti. Bir müddet birlikte
dans ettiler. Hatta gergin olan Zofıe bile gevşeyip savrulan be­
denlerin arasına girdi.
Persephone hareket etmeye devam ederek kıvırıp oynadı,
Hermes’in hareketleriyle uyum içindeydi. Ancak Hermes’in
dikkati arkasından yaklaşan yakışıklı bir adamla dağıldı.

339
Persephone arkadaşına tezahürat yapıyordu ki kendim
Apollo’yla yüz yüze buldu. Tann dans etmiyordu, sadece kala­
balığın ortasında durup ona bakıyordu.
“Demek benimle yalnız kalmaya korktun?” diye sordu
Apollo.
“Seninle yalnız kalmaya korkmuyorum. Sadece seninle
yalnız kalmak istemiyorum."
“Niye?”
“Niye mi?” diye sordu Persephone. Soruyla afallamıştı.
“Beni nasıl bir duruma soktuğunu anlamıyor musun? Nenedey­
se bir çocuğu öldürecektin!”
“Karalama yapıyor...”
“Burası kadim dünya değil Apollo. İnsanlar seninle aynı fi­
kirde olmayacak ve bunun üstesinden gelmen gerekecek. Tan­
rılar aşkına, ben senin müziğinden hoşlanmıyorum bile.”
Persephone’nin gözleri büyüdü. Bunu az önce yüksek sesle
mi söylemişti?
Apollo dudaklarını birbirine sımsıkı bastırdı, ardından,
“İçki ister misin?” diye sordu.
“Beni zehirleyecek misin?”
Apollo yine çarpık bir şekilde gülümsedi.
Dans pistinden ayrılıp bara yönelerek birer içki söylediler.
Apollo kendi içkisini kafaya dikip bardağım bara çarptı ve
Persephone’ye baktı.
“Âşığın pazarlık haberimizi nasıl karşıladı?”
Persephone boş bardağa baktı. “Pek iyi değil. Sanırım onu
suçlayamam.”
Persephone, Hades’e çok fazla söz vermiş ve onu hayal kı­
rıklığına uğratmıştı.
“Sanırım benden nefret ediyor,” dedi, öyle sessizce konuş­
muştu ki Apollo’nun duyabileceğini sanmıyordu.
“Hades senden nefret etmiyor.” Apollo adeta onu payladı.
“Nefret etmek onun içinde yok.”

340
“Bana bakış şeklini görmedin.”
“Tamamen yaralanmış gibi mi?” diye sordu Apollo. “Sanı­
rım anlıyorum Persephone.”
Persephone kirpiklerini kırpıştırdı.
“Sadece canı yandı ve hüsranla dolu. Hepimiz için önemli
şeyler vardır, diğer her şeyin üzerinde tuttuğumuz şeyler. Ha­
des güvene değer verir. Güven kazanma sürecine değer verir.
Başarısız olmuş gibi hissediyor.”
Persephone kaşlarım çattı. “Bunu nereden biliyorsun?”
“Olymı slulann uzun bir tarihi vardır. Birbirimizi, seni ol­
duğun yere sindirecek şekillerde tanıyoruz; içli dışlı.”
Persephone titredi.
“Hades, güven olmadan kendini layık hissetmez. Senin ona
inanmana, onda güç bulmana ihtiyacı var.”
Persephone kaşlarını çattı. Hades’in, tebaasının tapınması­
na layık hissetmekte zorlandığım biliyordu; fakat aşkına layık
hissetmekte de aynı zorluğu yaşayacağım hiç düşünmemişti
Uzun ömründe başına neler gelmişti?
“Sana ne oldu?” diye sordu Apollo’ya. “Bir çeşit... travma
yaşamayan biri senin yaptıklarım yapmaz.”
Apollo’nun konuşması biraz vaktini aldı ama en sonunda
cevap verdi. “Spartalı bir prensti. Hyacinth. Güzeldi. Hayran­
lık uyandırıyordu ve birçok tann tarafindan izleniyordu ama o
beni seçti.” Yutkundu. “O beni seçti.”
Apollo duraksadı, sonra yeniden başladı.
“Birlikte avlandık ve dağlara tırmandık. Ona yay ve lir kul­
lanmayı öğrettim. Bir gün, halka atma oyununu öğretiyordum.”
Halka oyunu, Panhelenik Oyunlan’nda oynanan oyunlardan
biriydi. Ağır, metal bir disk atarak oynanıyordu. “Hyacinth
bana meydan okumaktan hoşlanıyordu ve yarışmak istiyordu.
Onu -ya da kazanma fırsatını- reddedemeyeceğimi biliyordu,
önce ben fırlattım. Fırlatırken kullandığım gücü düşünmedim.

341
Diski yakalamaya gitti ama çok fazla güç kullanarak atmıştım
ve disk yerden sekip başına çarptı.”
Aldığı derin nefesle Af llo’nun göğsü şişti. “Onu kurtarma­
ya çalıştım; sonuçta ben siktiğimin Şifâ Tannsıyım. Onu iyi-
leştirebilmeliydim; fakat büyüm yarasım kapatmaya ne zaman
yaklaşsa yeniden açıldı, ölene kadar onu kollarımda tuttum.”
Artık sesi titriyordu.
“Olaydan sonra uzun bir sûre Hades’ten nefret ettim. Kader
Tannçalan’nın benden aldığı şey için onu suçladım. Hyacinth’i
görmeme izin ver liği için suçladım. Ben... Hyacinth’in ölü-
münden sonra bağışlanamaz şeyler yaptım. O yüzden Hades
benden nefret ediyor ve dürüst olmak gerekirse onu suçlamı­
yorum.”
“Apollo,” diye fısıldadı Persephone. Tereddüt ederek elini
tannnın koluna koydu. “Kaybın için üzgünüm.”
Tann tek omzunu silkti. “Uzun zaman önceydi.”
“Bu daha az acı verici yapmıyor.”
Bu, Apollo’nun davranışlarını mazur göstermese de Persep­
hone onu biraz daha iyi anlıyordu. Apollo çok ama çok uzun
zaman önce kırılmıştı ve o zamandan beri de bütün hissetme-
nin yollarını anyordu.
Barmene, “Birer tur daha!” diye seslendi. O da hemen itaat
etti. Apollo, Persephone’ye bir kadeh verdi.
“Şerefe,” dedi tann.
Son kadehinden sonra her şey bulanıklaştı. Persephone’nin
başı dönüyordu, dili dolanıyordu ve her şey komikti. Ayaklan
acıyana, ışıklar gözlerini acıtana, her yerinden ter akana kadar
Apollo’yla dans etti. Teri soğuyunca birdenbire iyi hissetmedi
ve sendeleyerek pistten uzaklaşırken sert bir şeye çarptı.
“Ah, selam Hermes.”
Tann kaşlannı çattı. “Sen iyi misin?”
Persephone yere kusarak yanıt verdi.

342
Bu olaydan sonra yaşadığı en net an, kendini Apollo’nun
locasındaki kanepede uzanırken bulduğu andı. Tepesinde bu­
lanık bir Hades vardı.
Hades ruhsuz görünüyordu ve bu canım beklediğinden daha
fazla yaktı.
“Neden onu çağırdın?” diye sordu Hermes’e. “Benden nef­
ret ediyor.”
“Zofie’yi suçla,” dedi Hermes.
Hades yanında diz çöktü. “Ayağa kalkabilir misin? Seni bu­
radan taşıyarak çıkarmamayı tercih ederim.”
Bir darbe daha... Kalkıp oturdu. Hades ona su vermeye ça­
lıştı ama Persephone bardağı itti.
“Eğer benimle görülmek istemiyorsan neden ışınlanmıyorsun?”
“Eğer ışınlanırsam kusabilirsin. Bu akşam zaten bir kere
kustuğun söylendi.”
Hades’in sesi memnun değildi.
Ayağa kalktı. Dünyanın dönmeyi bırakması biraz zaman
aldı ve Hades’in kollarına doğru düştü. Hades hiç vakit kay­
betmeden ona sarıldı.
Teninde bu adamı hissetmek cinsel bir deneyim gibiydi.
İçini en derinlerine kadar sarstı. Her tarafına ateş basmasına
sebep oldu. Admı inleyerek söylemek istemesini sağladı.
Saçmalıyordu.
Tanrıdan uzaklaştı.
“Hadi gidelim.”
Persephone önden ilerleyip dışarı çıktığında Hades’in siyah
Lexus’u onları bekliyordu. Antoni onu görünce çarpık gülüm­
semesini takındı.
“Leydim.”
“Antoni,” diyerek yanından geçip elleri ve dizleri üzerinde
Hades’in arabasının arkasında ilerledi. Hades hemen peşinden
bindi. Bunu biliyordu çünkü kokusunu alabiliyordu; baharat,
kül ve günah kokuyordu.

343
Daha önce günahın nasıl koktuğunu hiç düşünmemişti am»
şimdi nasıl olduğunu biliyordu; tutkulu ve şehvetliydi. Ciğer­
lerini dolduruyor, kanını kaynatıyordu.
Eve giderken sessizlik içinde oturdular, çatışan duygular
yüzünden aralarındaki hava ağırdı. Persephone, Hades her ne
hissediyorsa ona -karanlık bir şeydi- karşı bir duvar inşa et­
mekle meşguldü. O şeyin kendisine doğru kıvrılarak geldiğim,
büyüsünün parçalan gibi hissedebiliyordu.
Persephone, Nevemight'a vardıklarında öyle rahatladı İd
daha Antoni yerinden kalkmadan kapıyı açtı. Dışan çıkarken
kaldıranı ıskalayıp yere düşünce dizini beton zemine çarptı.
Antoni, “Leydim!” diye haykırdı. Koluna uzandı ama tan-
nça kabul etmedi.
“İyiyim.”
Persephone yuvarlanıp oturdu. Dizi berbat haldeydi, kana
karışan toprak zerreleri vardı. Hades, Antoni’nin yanında dur­
du ve tepesinden ona baktılar.
“Bir şey yok. Hissetmiyorum bile.”
Ayağa kalkmaya çalıştı ama başı hâlâ epey dumanlıydı, ay­
rıca konuşurken dilinin dolandığının da farkındaydı. Bu du­
rumda olmaktan nefret etti.
Uzun bir nefes verdi. “Biliyor musunuz, sanırım bir süreli­
ğine burada oturacağım.”
Hades hiçbir şey söylemedi ama bu defa onu kollarının ara­
sına alıp kaldırdı ve Nevemight’a taşıdı.
Kulüp boştu, bu da ona saatin başta düşündüğünden daha
geç olduğunu söylüyordu. Persephone yeraltına ışınlanmasını
bekledi ama Hades onu merdivenlerden yukarı taşıyıp bara
gitti. Persephone’yi masanın kenarına oturttuktan sonra arka­
sını dönüp işe koyuldu.
“Ne yapıyorsun?”
Hades ona bir bardak su verdi. “İç.”

344
Persephone içti. Bu defa susamıştı.
O suyunu içerken Hades ceketini çıkardı ve bir bardak daha
su doldurdu. Persephone’nin yaralanan dizini temizleyip kiri ve
kam yıkadı. Sonrasında elini üstüne koydu ve sıcaklığı şifa oldu.
“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı Persephone.
Hades geriye doğru çekilip onun karşısındaki tezgâha yas­
landı. Persephone’nin itiraf etmesi gerekiyordu, aralarındaki
mesafeden hoşlanmamıştı. Sanki kalbini elinde tutuyordu ve o
hareket ettikçe kalbi geriliyordu.
“Beni cezalandırıyor musun?” diye sordu Hades.
“Ne?”
“Bu,” diyerek onu gösterdi. “Kıyafetlerin, Apollo, sarhoş
olman...”
Persephone kaşlarım çatıp elbisesine baktı.
“Elbisem hoşuna gitmedi mi?”
Hades ona dik bir şekilde baktı. Nedendir bilinmez ama bu
tanrıçayı kızdırdı. Oturduğu yerden aşağı kayıp elbisesini kal­
çasının üstüne doğru çekiştirdi.
“Ne yapıyorsun?” diye sordu Hades. Gözleri parladı ama
Persephone, tann eğleniyor mu, yoksa tahrik mi oluyor anla­
yamadı.
“Elbisemi çıkanyorum.”
“Bunu görebiliyorum. Neden?”
“Çünkü hoşuna gitmedi.”
it
Hoşuma git«Hl-Jiiğini söylemedim,” diye cevap verdi Hades.
Yine de Persephone’yi durdurmadı.
Elbiseyi çıkardı. Onun önünde çınlçıplak durdu.
Hades’in gözleri üzerinde gezindi.
Tanrılar adına.
Sanki bedenindeki bütün sinir uçlan açıkta kalmış gibi tüm
vücudu kanncalandı. Parmaklan dokunmak, zevk vermek için
seğiriyordu; kendine ya da Hades’e, hiç umurunda değildi.

345
“Neden o elbisenin altına bir şey giymedin?’*
“Giyemedim,” dedi. “Elbiseyi görmedin mi?’’
Hades’in çenesinde bir kas seğirdi.
“Apollo'yu öldüreceğim,” dediğinde sesi adeta mırıltıdan
ibaretti.
“Niçin?”
“Eğlencesine.” Tanrının sesi boğuk çıktı, Persephone kıkır­
dadı.
“Kıskanıyorsun.”
“Beni zorlama Persephone.”
“Apollo ne giyeceğimi bilmiyordu ki,” dedi. Hades’in du­
vardaki raftan aldığı viski şişesini kafasına dikmesini izledi,
“öneren Hermes’ti.”
Şişe parçalara ayrıldı. Bir an için Hades’in ellerinde bütün
haldeydi, sonraki andaysa cam ve alkol Hades’in ayaklarının
dibini kaplıyordu.
“Orospu çocuğu.”
Persephone, Hades’in az önce Hermes’le ilgili söylediği
şey yüzünden mi, yoksa boşa harcadığı viski yüzünden mi küf­
rettiğini bilmiyordu.
Ardından sessizce, “Sen iyi misin?” diye sordu.
“Eğer biraz gerginsem kusuruma bakma. Cinsel ilişki per­
hizine girmeye zorlandım.”
Persephone gözlerini devirdi. “Kimse sana beni becereme­
yeceğini söylemedi.”
“Dikkatli ol tanrıça,” diye gürlediğinde sesi derin ve kor­
kutucuydu. Cezalandırırken kullandığı sesiydi. “Ne istediğini
bilmiyorsun.”
“Sanırım ne istediğimi biliyorum, Hades. Hiç seks yapma­
mış değiliz ya.”
Hades kıpırdamadı ama başını hafifçe yana eğdiğinde Per­
sephone’nin bedeni kasıldı. Adamın sormak üzere olduğu şeyi
bilmek vücudunu titretti.

346
“Benim için ıslandın mı?”
Islanmıştı, Hades de bunu biliyordu ve kendine hâkim ol *
ması tepesini attırıyordu. Persephone başmı yana eğip meydan
okudu. “Neden gelip bakmıyorsun?”
Persephone bekledi. Hades’in göğsü hızla inip kalkarken
arkasındaki tezgâhı kavrayan parmaklan bembeyaz oldu. Tan-
n kıpırdamayınca Persephone, Af llo konusunu açmaya karar
verdi. Hades’in hak ettiği buydu.
“Neden Hyacinth’in ölümünden sonra Apollo’nun onu gör­
mesine izin vermedin?”
“Kalkan siki nasıl indireceğini gerçekten biliyorsun sevgi­
lim, hakkını vermem lazım.”
Tann, içki rafına geri dönüp başka bir şişe buldu. Persephone
kollarım göğsünde bağladı, alkolün verdiği pus dağılıyordu.
Birdenbire artık çıplak olmak istemediğine karar verip Hades’in
ceketine uzandı. Üzerine geçirdiği ceket onu resmen yuttu.
“ölümü için seni suçladığım söyledi.”
“Suçladı.” Hades’in cevabı kısaydı. “Senin Lexa’mn kazası
yüzünden beni suçlaman gibi.”
“Ben asla seni suçladığımı söylemedim,” diyerek karşı çıktı.
“Yardım edemediğim için suçladın. Apollo da aynısını yaptı.”
Persephone dudaklarını birbirine bastırıp bir nefes aldı.
“Seninle... kavga etmeye çalışmıyorum. Sadece senin tarafını
merak ediyorum.”
Hades şişeden bir yudum alırken bunu düşündü. Persepho­
ne ne içtiğini söyleyemezdi ama viski değildi.
En sonunda tann konuştu. “Apollo, âşığını görmek istemedi,
ölmek istedi.”
Persephone’nin gözleri büyüdü. Hades’in söylemesini
beklediği şey bu değildi.
“Elbette bu yerine getiremeyeceğim -getirmeyeceğim- bir
ricaydı.”

347
“Anlamıyorum. Apollo ölemediğini biliyor. O ölümsüz
Eğer onu yaralasaydm bile...”
“Tartanıs’a atılmayı istedi. Titanlar tarafından parçalanma­
yı. Bir tannyı öldürmenin tek yolu budur.”
Persephone titredi.
“Elbette küplere bindi ve bildiği tek şekilde intikam aldı:
Leuce’la yattı.”
Parçalar yerine oturuyordu.
“Neden bana anlatmadın?” diye sordu Persephone.
“Hayatımın o kısmım unutmak istiyorum.”
“Fakat ben... ben yapmazdım...”
“Zaten verdiğin bir sözü bozdun. İhanet hikâyemin seni
Apollo’nun yardımım istemekten alıkoyacağından şüpheliyim.”
Persephone buna ne diyeceğini bilmiyordu. Hades’in söz­
leri sert olsa da nedenleri vardı. Tanrıça irkilip kendine biraz
daha sıkı sarıldı. Hades onun tepkisini fark ettiği için mi, yoksa
bu sohbeti bitirmeye karar verdiği için mi bilmiyordu ama bar­
dan uzaklaşarak, “Muhtemelen yorgunsundur. Seni yeraltına
götürebilirim veya Antoni seni evine bırakabilir,” dedi.
Persephone uzun bir an onu inceledikten sonra, “Sen ne is­
tiyorsun?” diye sordu.
Aslında sorduğu şey şuydu: Beni istiyor musun?
“Bu benim vereceğim bir karar değil.”
Persephone bakışlarını kaçırıp boğazındaki yumruyu yuttu
ama Hades’in sesi onu geri getirdi.
“Fakat sorduğuna göre... Seni daima yanımda isterim. Kız­
gın olduğumda bile.”
“O zaman seninle geleceğim.”
Hades onu yanma çekip kolunu beline doladı. Orta kısımla­
rı birbirine değerken ve gözleri birleşmişken Persephone onun
kollarını tutarak dengesini korudu. Adamı öpmek istedi, öyle
çok zor değildi. Zaten çok yalanlardı ama tereddüt ediyordu.

348
A saatlerde küsmüştü ve hâlâ iğrenç hissediyordu. Onun
h ötesinde, Hades ona yaklaşmıyordu ve yüz hatlarına işlenen
ki ifadesi, Persephone’nin donakalıp kendi kalbini sertleştir-
■esine sebep oldu.
Hâlâ onun yanında uyuyarak geçireceği koca bir gecesi vardı.
Bu zor olacaktı.

349
BÖLÜM 23
Gündönümü Kutlaması
Persephone yalnız başına uyandı.
Hazırlanmak için kalkarken göğsünün sıkışmasını görmez­
den geldi. Giyindikten sonra Hekate’yi sarayın balo salonunda,
bu akşamki gündönümü kutlaması hazırlıklarım tamamlayan
ruhlara, nymph ’lere ve daimon' lara talimatlar verirken buldu.
Persephone salona girince Hekate gülümsedi ve aynı anda
birden fazla ses yükseldi.
“Leydim, geldiniz!”
O kadar çok heyecan ve enerji vardı ki Persephone asık su­
ratlı kalamazdı.
“Umarım çok bekle: iiniz,” dedi.
“Görev atamalarım şimdi bitirdim,” dedi Hekate.
“Harika. Ben ne yapabilirim?”
Persephone, Hekate’nin yüzündeki tereddüdü gördü.
“Tabii ki gözetmenlik yapmalısın.”
Persephone kaşlarım çattı. “Yardım etmek isterim,” dedi ve
salonda toplanan insanlara baktı. “Bir çift ele daha ihtiyacınız
vardır herhalde?”
* Yunan mitolojisinde doğaüstü, doğası insan ile tanrısallık arasında olan bir varlık.
Tanrıdan düfdk, insandan üstündür. Türkçeye cin olarak geçmiştir, (çn.)

351
Başta sessizlikle karşılandı, ardından Yuri konuştu. “Elbette
leydim. Çiçek düzenlemeleri konusunda yardımınızı almaktan
mutluluk duyarız.”
Persephone sırıttı. “Teşekkür ederim Yuri. Bu çok hoşuma
gider."
Ayrıca dikkatini dağıtacak bir şeye ihtiyaç duyduğundan
bahsetmeye bile gerek yoktu. Zihnini son birkaç haftadan
uzaklaştıracak her şey olurdu.
Hekate, “Hadi işe koyulalım!” diye seslenince kalabalık da­
ğıldı.
Persephone, balo salonunda bir grupla çalışıp ruhların Ye­
raltı Dünyası'ndan topladıkları çiçeklerle çiçek aranjmanlan,
çelenkler ve taçlar yaptı.
Hekate yanına gelip, “Normalden daha sessizsin,” dedi.
Persephone çiçekleri geniş bir vazonun içine dizerken o da
yapraklan ayıkladı.
“öyle miyim?”
Kendini işine öyle bir kaptırmıştı ki etrafında olup bitenlere
fazla dikkat etmemişti.
“Sadece bugün de değil,” dedi Hekate. “Günlerdir yeraltına
gelmedin.”
Persephone donakaldı, ardından işine devam etti. Ne di­
yeceğini bilmiyordu, özür mü dilemeliydi? Gözleri yaşlarla
doldu ve ne olduğunu anlamadan Hekate onu balo salonun­
dan dışan çıkardı, koridordan ilerletip Hades’in kütüphanesine
soktu.
“Sorun ne canım?” diye sordu Hekate. Persephone’yi oturt­
tuktan sonra önünde eğildi.
“Feci şekilde batırdım.”
“Eminim düzeltilemeyecek bir şey değildir.”
“Düzeltilemeyeceğinden eminim," dedi Persephone. “Çok
fazla hata yaptım Hekate. En yakın arkadaşımın hayatını mah-

352
vettim, berbat bir tanrıyla pazarlık yaptım ve Hades’le ilişkimi
feda ettim.”
"Hepsi çok fazla.” Hekate’nin sözleri Persephone’ye kendi­
sini daha da sefil hissettirdi. “Fakat bence doğru değil.”
“Elbette doğru.” Gözlerini Hekate’ye dikti, tanrıçanın söy­
ledikleriyle kafası karışmıştı.
“Lexa’ya arabayla sen mi çarptın?” diye sordu Hekate.
Persephone başını iki yana salladı.
“En iyi arkadaşının hayatım mahvetmedin,” dedi. “O araba­
yı süren fani yaptı.”
“Fakat o aynı değil...”
“Aynı değil. Eğer Apollo’nun büyüsü olmadan, kendi ba­
şına iyileşseydi de aynı olmayacaktı. Bir tanrıyla pazarlık
yaptın, evet... Peki, berbat mı?” Hekate omzunu silkti. “Eğer
Apollo’nun biraz daha merhametli olmasına yardım edebile­
cek biri varsa o da sensin Persephone.”
Persephone bundan emin değildi ama Apollo’nun geçmişini
öğrendikten sonra onun için bir şey yapmak istediğini biliyor­
du. Belki ona şefkat gösterirse tanrı da başkalarına karşı şef­
katli olmayı öğrenirdi.
“Merhamet olsun ya da olmasın, Hades’in artık benimle il­
gili düşündüğü şeyleri değiştirmez. Ne bana güveniyor ne de
ona güvendiğime inanıyor.”
“Hades sana güveniyor,” dedi Hekate. “Sana kalbini verdi.”
“O kararından pişmanlık duyduğuna eminim.”
“Sormadan bir şeyden emin olamazsın Persephone. Ha­
des’in hislerini bildiğini varsayman hiç adil değil.”
Persephone bunu düşündü. •11 ın Hades’e bir sürü şey sor­
mak istemişti; ancak korku ve utanç bunu yapmasının önüne
geçmişti.
“Ayrıca içimden bir ses, karanlık hükümdarımızın sana kar­
şı pek de adil olmadığını söylüyor.”

353
Persephone, adil kelimesinin doğru olduğundan pek emm
değildi.
“Bana ne kadar kızgın olduğu konusunda dürüsttü.”
“Muhtemelen ondan uzak durmak istemene sebep olan da
buydu. Ben de dururdum. Kimse öfkeli Hades’ten hoşlanmaz."
Persephone küçük bir kahkaha attı.
“Varmak istediğim nokta şu: ikinizin de bundan çıkaracağı
çok ders var. Eğer bu ilişkinin yürümesini istiyorsanız dürüst
olmak zorundasınız. Sözlerinizin can yakması önemli değil.
önemli olan söylenmeleri."
Persephone’nin çok fazla diyeceği vardı.
“Endişe etme hayatım.” Hekate ayağa kalkarken onu da be­
raberinde kaldırdı. “Her şey yoluna girecek.”
Kütüphaneden çilALİ adan önce Persephone duraksadı. “He­
kate, bir ruhun yeraltında nasıl bulunacağım biliyor musun?”
Hekate gülümsedi. “Hayır ama bilen birini tanıyorum.”
Persephone ve Hekate balo salonuna geri dönüp çiçek aranj­
manlarını bitirdiler. Ardından mutfağa doğru gittiler. Bir dai-
mon olan Mi lan ile önceki hayatlarında şef olan birkaç ruhtan
oluşan çalışanlar, gündönümü ziyafeti üstünde çalışıyorlardı.
Milan onların reçeller, konserveler, üzümler, incirler, narlar,
yabanmersinleri, armutlar ve hurmalardan oluşan çeşitleri de­
nemeleri için ısrar etti. Tütsülenmiş etler, peynir çeşitleri ile
birlikte krakerler ve taze baharatlar da vardı.
“Leydim Persephone... Yaptığınız tatlı ekmeğin tarifi var
mı?” diye sordu Milan.
Persephone’nin onun hangi ekmekten bahsettiğini anlaması
biraz zamanını aldı. “Ah, keki diyorsun!”
“O her neyse, leziz bir şeydi,” dedi Hekate. “Adeta bir sa­
vaş çıkardı.”
Persephone kahkaha attı. Keki pişirdikten sonra dinlensin
diye bırakmış ve sonra da tamamen unutmuştu.

354
“Çok basit Milan. Sana öğretirim.”
Daimon sırıttı ve Persephone -Hekate şenlikler için onu çe­
kip götürene kadar- öğleden sonranın kalanım mutfakta kek
pişirerek geçirdi.
Birlikte Hades’in yatak odasında takıldılar. Hekate’nin
*
nymph'\en ve lampadlan Persephone’nin saçlarını pürüzsüz
buklelere dönüştürdü, ardından bazı kısımları örerek yansım
tepeden topladıktan bir tarzla şekillendirdiler. Makyajı her za­
mankinden daha koyuydu. Parlak, siyah bir far ile gözlerini
daha büyük, daha açık gösteren kaim bir eyeliner çektiler; renk
aynca irislerini de parlattı. Bordo renkli dudaklanyla makyajı
tamamlandı.
Aynadaki görüntüsünün dönüşüm geçirmesini izlerken,
Lexa’yla birlikte etkinliklere hazırlanarak geçirdikleri akşam­
lan hatırladı. Persephone, fanilerin etrafında büyümemişti, o
yüzden New Athens Üniversitesine geldiğinde makyaj veya
modayla ilgili hiçbir deneyimi yoktu. Lexa ona işin incelikleri­
ni öğretmişti ve bunda harikaydı.
Hâlâ harika, diye düzeltti kendini.
Lexa yaşıyordu.
Ancak Persephone Lexa gitmiş gibi hissediyordu. Hastane
odasında karşısında oturan kişi, en iyi arkadaşına benzese de
onun gibi davranmıyordu.
Persephone’nin gözleri doldu ve derin bir nefes alarak
tavana baktı. Lampadlar huzursuzluğunu sezerek yüzünü ve
saçlarını okşadı.
“Ben iyiyim,” diye fısıldadı Persephone. “Sadece üzücü bir
şey düşünüyordum.”
Hekate, Hades’in odasına girerek, “Belki de bu, aklım o
şeyden uzaklaştırır,” dedi.
• Zeus tarafından Hckate’ye hediye edilen, yeraltında tannçaya yardım eden, gece ıgık
sağlayan pericikler, (çn.)

355
Persephone olduğu yerde dönüp Cadılık Tannçası’nın uzun,
beyaz bir kutuyla ona doğru yaklaşmasını izledi. İçinde güzel
bir elbise vardı. Üzerinde altın rengi vurgular olan siyah bir el­
biseydi. Kollan omuzlardan itibaren açılıyordu; kollar uzundu
ama ortadan ikiye bölündüğü için bir pelerin illüzyonu yaratı­
yordu.
“Ah Hekate. Bu çok güzel,” dedi Persephone. Giyindikten
sonra aynanın önünde döndü.
Hekate’nin onun için tek sürprizi elbise değildi. Persep­
hone ’nin arkasında durup başına bir şey takıyormuş gibi ha­
reket etti. Bunu yaptığında ellerinin arasında bir taç belirdi.
Demirden ve çentikliydi, parlayan obsidiyen, siyah inciler ve
elmaslarla ışıltılar saçıyordu. Persephone’nin başında kara bir
haleyi andırıyordu, parlak saçlarının üzerinde ışıldıyordu.
“Çok güzel görünüyorsun,” dedi Hekate.
Persephone nefes nefese, “Teşekkür ederim,” dedi.
Aynaya bakınca kendini tanımadı ve neyin farklı olduğundan
da emin değildi. Taç, elbise veya makyaj mı? Yoksa başka bir
şey mi? Geçen ay bir sürü şey olup bitmişti ve hepsinin ağırlığı­
nı omuzlarında, göğsünde, kanunin dibinde hissediyordu.
“Hades geldi mi?”
“Daha sonra geleceğine eminim,” dedi Hekate.
Persephone aynadan arkadaşıyla göz göze geldi. Hades’i is­
tiyordu. Konuşmalanna gerek bile yoktu; sadece rahatlık bul­
mak için onun varlığını istiyordu.
“Gel. Ruhlann senin için bir sürprizleri var.”
Hekate, Persephone’nin eline uzandı ve Hades’in odasın­
dan çıktılar. Lampadlar peşlerinden geldi, dışarıdaki yerlerini
almak için hızla uçuyorlardı.
Saray baştan aşağı dekore edilmişti. Persephone ve diğerle­
rinin düzenlediği buketler gölgelere can vermişti. Şölen sofra­
ları yiyeceklerle ve mum ışıklarıyla dolup taşıyordu. Kokular

356
ağız sulandırıcıydı. Balo salonunun çift kanatlı kapılan avluya
doğru, ardına kadar açıktı; avluda gürül gürül ateş yanıyordu
ve ruhlar, dışarı çiçeklerle süslü bir direk dikmişlerdi.
Persephone dışan adım attığında ruhlar, daimon' lar ve ny-
mp/ı’ler sevinçle bağırdı.
Yuri koşturarak Persephone’nin ellerini tuttu.
“Persephone! Gel. Çocuklann senin için bir sürprizi var!”
Yuri onu taş avludan geçirip lampadlann daire şeklinde top­
landığı çimenliğe doğru götürdü. Ruhlar peşlerinden geldi.
Yuri onu dairenin ortasında duran tahta doğru yönlendirin­
ce Persephone şaşırdı. Hades’inkinin aksine, bu taht altından
yapılmaydı. Metale çiçeklerin şekli verilmişti ve minderler be­
yazdı.
“Yuri, ben bunu yapamam...”
“Unvanın kraliçe olmayabilir ama ruhlar seni kraliçeleri ka­
bul ediyor.”
“Ama bu, bir taç takmamı veya yeraltında bir tahta oturma­
mı gerektirmiyor.”
“Bunu onlar için yap Persephone,” diye yakardı Yuri.
“Sürprizin bir parçası.”
Persephone oturunca Yuri heyecanla alkışladı
Bir müddet sonra karanlıktan Yeraltı Dünyası'nın çocuk­
ları belirerek ışık çemberine katıldılar. Rengârenk kıyafetler
giymişlerdi. Aynı anda ayaklarım yere vurup alkışlar tutarak
performanslarına başladılar. Müzikal bir etki yarattılar, devam
ettikçe tempo artıyordu. Çok geçmeden alkışlara ve yere vu­
ruşlara sesleri de dahil oldu, hareket etmeye başlayıp vücutla­
rıyla farklı çizgiler ve şekiller yarattılar. Performansın sonuna
doğru Persephone de onlarla birlikte alkış tutuyordu. Gülüm­
semesi öyle genişti ki yüzü acıyordu.
Çocuklar sıntıp eğilerek alkışlara selam verdiler.
Ardından bir flüt sesi geldi, çocuklar şarkı söylemeye baş-

357
ladılar. Seslen akıldan çıkmayan bir melodiyle yükselip alça­
lıyordu. Unutkanlık nehri olan Lethe’nin suyundan içip haya­
tının aşkını unutan bir kadının hikâyesi olan şarkıyı söylediler
Şarkı bittiğinde Persephone’nin boğazına bir yumru oturdu
Ayağa kalkıp alkışlarken çocuklar da ona doğru koşturup bacak­
larına sanldıiar.
‘Teşekkür ederim,” dedi Persephone. “Hepiniz harikaydınız!"
Çocukların performansından sonra asıl şenlik başladı ve
herkes bir yana dağıldı. Kimileri dans edip müzik aletleri
çalarken diğerleri de oyunlar oynadılar, yarıştılar, disk attılar
ve zıplama müsabakaları yaptılar. Bir grup yemek yemek için
balo salonuna giderken çocuklar da çiçekli direğin etrafında
toplandılar.
“Persephone!” Leuce yaklaşıp kollarım tanrıçanın boynuna
doladı, elinde bir kadeh şarap vardı.
“Leuce, gelebilmene çok sevindim.”
Nymph geri çekildi. “Beni davet ettiğin için teşekkürler. Bu
gerçekten harika. Yeraltmı hiç bu kadar canlı görmemiştim. İç­
sene,” diyerek elindeki şarabı Persephone’ye verdi. “Şarabın
tadı çilek ve yaz gibi.”
Leuce dönüp ruhların arasında kayboldu.
“Vay vay, Yeraltı kraliçesine benzemiyorsan ne olayım.”
Hermes bir anda yanında beliriverdi.
“Hermes!” Persephone kollarım ona doladı. “Burada olma­
na öyle memnunum ki!”
Persephone, Kurnazlık Tanrısı ’na gülümsedi. Kadim bir
tann gibi giyinmişti, üzerinde altından bir zırh ve deri bir etek
vardı. Sandaletleri güçlü alt baldırlarına dolanıyordu, başın­
da defiıe yapraklarından bir taç vardı ve beyaz tüylü kanatlan
gösterişli bir pelerin gibi vücudunu sarıyordu.
“Hayatta kaçırmazdım Sephy,” dedikten sonra göz kırptı
ve balo salonundan yürüttüğü şarap şişesini kaldırdı. “Şarabın

358
yardımı oluyor. Asık suratlı âşığın nerede? Umarım sana çok
kızmamıştır?”
Hades’ten bahsedilmesi, Persephone’ye Yeraltı Tannsı’nın
hâlâ kendini göstermediğini hatırlattı. Kaşlarını çattı.
“Nerede olduğunu bilmiyorum. Uyandığımda gitmişti.”
“Of of. Sakın söyleme Sephy. Barışma seksi olmadı mı?”
Seks, Hermes’le aralarında ne zaman sıradan bir sohbet ko­
nusu olmuştu?
“Hayır.”
“Üzgünüm Sephy,” dedi ve Persephone’nin kadehine biraz
daha şarap oldurdu. “îç bakalım güzellik. İhtiyacın olacak.”
Fakat Persephone’nin canı içmek istemedi ve çok geçme­
den Hermes’in dikkati dağıldı.
İlahi Ceza ve İntikam Tanrıçası’nı gören Hermes, “Neme-
sis!” diye seslendi. “Seninle görülecek bir hesabım var!”
Persephone kahkaha atIII amaya çalıştı. Hermes’in fani de­
yimlerini kullanması komikti. Tam arkasını dönmeye yelten­
diği sırada Apollo’yu fark etti. Yeni gelmiş olmalıydı, yoksa
tanrının tehditkâr varlığını hissedeceğinden emindi. Resmen
havada elektriklenme yaratıyor gibiydi.
Üzerinde kırmızı bir cüppe vardı; süslü, altından yapraklarla
yerine tutturulmuştu. Tanrının boynuzlarını daha önce hiç
görmemişti ama bu akşam her şeyleriyle ortadaydılar. Toplam­
da dört boynuzu vardı, yüzünün iki yanından kıvrılarak yükse­
len birer çift boynuza sahipti. Adeta savaş sırasında takılan bir
miğferi andırıyordu.
Persephone ona gülümseyerek yanına gitti.
“Son baktığımda çağırma kısmım yapan bendim,” dedi tanrı.
“Seni çağırmadım,” dedi Persephone. “Davet ettim. Gel­
mek zorunda değildin.”
Apollo’nun çenesi kasıldı.
“Fakat gelmene memnunum,” diye ekledi ve tannnın kaşla­
rı havaya kalktı. “Gel. Biriyle tanışmanı istiyorum."

359
Apollo’yu çiçekli direğin dikildiği ve ölülerin dans ettıfc
yere götürdü. Persephone’nin biraz zamanını aldı ama en so­
nunda onu ruhlann arasında dururken buldu: Hyacinth, Apol-
lo’nun sevdiği genç adam. Kaslı ve güzeldi, altından saçlın
vardı. Gülümsediğinde dişleri parladı, kahkaha attığında sev
müzik gibi çınladı. Apollo’nun onu gördüğünü biliyordu,
çünkü yanında kaskatı kesildi.
“Ona git Apollo,” dedi.
Tann tereddüt etti ve rengi attı. “Hatırlıyor mu?”
“Seni hâlâ seviyor,” dedi. “Ve seni affetmiş.”
Apollo yüzünde ciddi bir ifadeyle ona bakınca afalladı.
“Neden?” diye sordu tann.
Persephone gözlerini kırpıştırdı. “Ne neden?”
“Neden benim için bunu yapıyorsun?” diye sordu. “Sana
karşı hiç nazik davranmadım.”
“Herkes nezaketi hak eder Apollo.”
özellikle de başkalarının canını yakanlar, diye düşünse de
söylemedi.
“Git,” diyerek yüreklendirdi. “Fazla vaktin yok ve tadını
çıkarmalısın.”
Apollo, hâlâ onu çözemiyormuş gibi bakmaya devam
ediyordu.
Bir süre sonra dönüp derin bir nefes aldı, omuzlarını dik­
leştirdi ve uzun adımlarla Hyacinth’e doğru ilerledi. Genç ruh
başını iki defa çevirip baktı ve Müzik Tanrısı ’nuı kendisine
yaklaştığını gördüğünde yüzünde şok ifadesi belirdi. İçkisini
bırakıp kollarını tanrının boynuna dolayarak onu kendine çek­
ti. Dudaklan buluşunca Persephone göğsünde bir sızı hissetti.
Bu, Hades’i ne kadar özlediğinin hatırlatıcısıydı.
Başını iki yana sallayıp saray avlusundan bahçelere geçti.
Birkaç dakika yalnız başına kalmayı umuyordu ama karşısına
çıkan gölgemsi figür onu korkuttu.

360
“Thanatos,” dedi nefes nefese. Kalp atışları düzeliyordu.
•Beni korkuttun.”
“Üzgünüm. Niyetim bu değildi.”
Persephone kaşlarını çattı. Hastanede bağırdığından beri
ölüm Tanrısı’m görmemişti. Aralarındaki havada bir farklılık
olduğunu hissedebiliyordu. Bir zamanlar dostça olan o hava,
şu anda hassastı.
“Burada ne yapıyorsun?”
“Şenliğin tadını çıkarıyorum,” diye cevap verdi tann. Ko­
nuşurken Persephone’ye bakmıyordu, gözleri ilerideki nymp-
â’ler tarafından aydınlatılan çiçekli direkteydi.
“Neden onlara katılmıyorsun?” diye sordu.
Thanatos’un gülümsemesi hüzünlüydü. “Ben eğlence için
yaratılmamışım leydim.”
Persephone kaşlarını çattı. “Lütfen bana Persephone de
Thanatos.”
Tann başmı eğdi. “Doğru, özür dilerim.”
“Hayır, ben özür dilerim,” dedi. “Sana davranış şeklimin bir
bahanesi yok. Kendime... inanamıyorum bile.”
“Sorun değil Persephone. Ben alışkınım.”
Persephone irkildi. “Bunu bilmek bana acı veriyor. Keşke
öyle olmasaydı. Sen daha iyisini hak ediyorsun, özellikle de
bir arkadaştan.”
Thanatos gülümseyerek onunla göz göze geldi. “Teşekkür
ederim Persephone.”
Bir müddet birlikte durup Yeraltı nyası’nın sakinlerinin
kutlama yapmasını izlediler.
Bir ara Persephone saraya geri girdi. Oda oda gezerek Ha-
des’i aradı. Onsuz ne kadar çok zaman geçirirse o kadar hüs­
rana uğruyordu. Nasıl olur da kendi âleminin kutlamasına gel­
mezdi? Bu, sadece kendi halkı için değil, Persephone için de
önemli bir olaydı. Planlanmasına yardım etmişti ve bu akşam
gerçekleşeceğini Hades de biliyordu. Tanrıyı alıkoyan neydi?

361
Parti. Hades'ten hiçbir iz olmadan sona yaklaştı. Persepho­
ne dinlenemeyip onu bekledi.
Ve bekledi.
Ve bekledi.
Saat sabahın beşine gelirken Hades geri döndü. Tanrıça,
onun varlığına aşinaydı ve önceki seferlerde içinde tutuşturdu­
ğu ihtiyaçların aksine, bu defa üşüdüğünü hissetti.
Hades odaya girince Persephone onunla yüzleşmek için
döndü. Tanrının kara bakışları onu başından ayak parmakla­
rına kadar süzdü. Persephone, lan’ın yaptığı tacı başından ve
Hekate’nin yaptığı elbiseyi de üzerinden çıkarmamıştı. Hades
onun görünüşüne yorum yapmadı. “Uyanık olacağını sanmı­
yordum,” dedi.
“Neredeydin?”
“Halletmem gereken birkaç şey vardı.”
Persephone’nin elleri yumruk oldu. “Bu şeyler âleminden
daha mı önemliydi?”
Hades’in kaştan hafifçe alçaldı. “Partine katılmadığım için
kızgınsın.”
Yani unutmadı.
“Evet, kızgınım. Orada olmalıydın.”
“ölüler her şeyi kutlar, Persephone. Sonrakini kaçırmam.”
“Eğer bakış açın buysa hiç gelmemeni tercih ederim.”
Hades onun yorumuyla şaşırmışa benziyordu. “O zaman
benden ne istiyorsun?"
“Ne kadar çok kutlama yaptıkları sikimde bile değil. On­
lar için önemli olan, senin için de önemli olmalı. Benim için
önemli olan, senin için önemli olmalı.”
“Persephone..."
“Yapma," diyerek lafını kesti. “Sana söylemediğim şeyleri
bilmemeni anlıyorum ama planladığım şeyin farkında olmanı
ve ilgi göstermeni beklerim. Sadece benim için de değil, hal-

362
tan için. Yaz gündönümü kutlamasını bir kere bile sormadın.
Kutlamayı avluda yapmak için senden izin istediğimden beri
bir kere bile.”
“Üzgünüm.”
“Değilsin,” diye patladı Persephone. “Sadece beni yatıştır­
mak için söylüyorsun ve bundan nefret ediyorum. Bu yüzden
mi kraliçe istiyorsun? Bu etkinliklere katılmak zorunda kalma­
yasın diye mi?”
“Hayır, ben seni istedim,” dedi sesinde bezginlikle. “Bu
yüzden de seni kraliçem yapmak istedim. Altında yatan başka
sebepler yok.”
Fakat Persephone onun geçmişte söylediği şeylerin hepsini
unutmamıştı.
Gözlerini kıstı.
“Bak Hades. Eğer artık... bunu yapmak istemiyorsan bil­
mem lazım.”
Hades hızla başını çevirip ona baktı. “Ne?”
Persephone’nin açık konuşmadığı belliydi. “Eğer beni
istemiyorsan, eğer beni bağışlayabileceğim düşünmüyorsan...
Kader Tanrıçaları ne derse desin bir ilişki içinde olmamalıyız
diye düşünüyorum.”
Hades odaya girdiğinden beri ilk kez hareket etti.
Persephone’ye doğru kararlı adımlar atarken bir yandan da
konuştu.
“Seni istemediğimi asla söylemedim. Dün bunu net bir şe­
kilde anlattım sanıyordum.”
Persephone gözlerini devirdi. “Yani beni becermek istiyor­
sun? Bu gerçek bir ilişki istediğin anlamına gelmez. Bana bir
daha güveneceğin anlamına gelmez.”
Hades ondan birkaç santim ötede durdu ve gözlerini kıstı.
“Dur da net bir şekilde açıklayayım. Seni becermek istiyorum.
Daha da önemlisi seni seviyorum; derinden ve tükenmeden.

363
Eğer bugün beni bırakıp gitseydin, seni yine severdim. Seni
sonsuza kadar seveceğim. Kader budur, Persephone. İpliklerini
de sikeyim renklerini de... ve senin kararsızlığını da sikeyim.’’
Konuşurken ona doğra eğilerek yaklaştı, yüzü Persepho-
ne’ninkinden birkaç santim ötedeydi.
“Ben kararsız değilim,” dedi. “Korkuyorum, salak herifi”
“Neden korkuyorsun? Ne yaptım?”
“Bu seninle ilgili değil! Tanrılar aşkına, Hades! Herkesin
içinden senin anlayacağını düşünürdüm.”
Persephone ona bakamayarak başım çevirdi.
Bir süre sonra Hades tekrar konuşarak üsteledi. “Söyle
bana.”
Persephone’nin dudakları seğirdi. “Hayatım boyunca sev­
ginin özlemini çektim,” dedi. “Kabullenmenin özlemini duy­
dum; çünkü annem, bu kazanmam gereken bir şeymiş gibi
önümde sallayıp durdu. Eğer beklentilerini karşılarsam bana
bunu bahşetti, karşılamazsam elimden aldı. Sen bir kraliçe, bir
tanrıça, bir âşık istiyorsun. Ben istediğin şey olamam. Benimle
ilgili sahip olduğun bu... beklentilere uyum sağlayamam.”
Bunları yüksek sesle söylemekte özgürleştirici bir şeyler
vardı. Kendini çok daha hafiflemiş, sırtında taşıdığı kayayı bı­
rakmış gibi hissetti.
“Persephone...” Hades parmaklarını onun çenesinin altına
yerleştirdi. Persephone onunla göz göze geldi. “Bir kraliçe dü­
şündüğünde aklına ne geliyor?”
Tanrıçanın kaşlan kafa karışıklığıyla çatıldı ve başını iki
yana sallayarak itiraf etti. “Bilmiyorum. Sadece bir kraliçede
ne görmek istediğimi biliyorum."
“öyleyse bir kraliçede ne görmek isterdin?”
“Nazik... merhametli... göz önünde olan birini.”
Hades başparmağını onun dudaklarına sürttü. “Ve sen o
şeylere sahip olmadığını mı düşünüyorsun?”

364
Persephone cevap vermeyince Hades, “Senden kraliçe ol­
manı istemiyorum. Senden kendin olmanı istiyorum. Benim­
le evlenmeni istiyorum. Unvan evliliğimizle beraber geliyor.
Hiçbir şeyi değiştirmez,” dedi.
Persephone yutkundu. “Yine seninle evi *III fiemi mi istiyorsun?”
“Evlenecek misin?”
Nefesi tıkandı. Cevap veremedi. Son birkaç haftadır konuş-
mamışlardı bile. Uzlaşmaları gereken çok fazla şey vardı. Göz­
leri doldu ve yaşlar yüzünden aşağı aktı. Hades yaşlan sildi.
“Sevgilim, şimdi cevap vermen gerekmiyor. Zamanımız
var, sonsuzluğumuz var.”
Dudakları buluştu; öpüşmeleri günahkâr, sert ve çaresizdi.
Persephone hararetli ve çıldırmış gibi hissetti. Adrenalin onu
cüretkârlaştırdı ve Hades’in pantolonunun içine uzanıp aletini
eline aldı. Hades inledi, dişlerini tanrıçanın alt dudağında gez­
dirdikten sonra geri çekilip çenesini, boynunu ve göğüslerini
keşfe çıktı.
Persephone onu itip uzaklaştırınca tanrı afallamış göründü.
Bir anlığına ayrı kaldılar. Zorlukla soluyorlardı, sıcak, ıslak ve
çıldırmışlardı. Ardından Persephone tek elini onun göğsüne
dayayıp geri geri ilerletti ve adamın dizlerinin arkası yatağa
çarptı.
Persephone, “Otur,” diye emrederken tacım çıkarıp kenara
bıraktı.
Hades itaat etti, Persephone önünde dizlerinin üzerine çö­
kerken bakışlarını ondan ayırmadı. Hades’in gözleri obsidiyen
gibi ışıldadı.
“Tıpkı bir kraliçe gibi görünüyorsun,” dedi.
Persephone’nin dudaklarının tek kenan yukarı kalktı. “Ben
senin kraliçenim.”
Elini adamın uzunluğu yunca sarıp dibinden başına kadar
sıvazladı, başparmağını aletinin başında hafifçe gezdirdi.

365
"Persephone. ”
Hades resmen adını hırlayarak söyleyince Persephone
eğilip onu ağzına aldı. Hades inleyip parmaklarım tanrıçanın
saçlarına geçirdi. Persephone onu ağzında derinlere,boğazının
gerisine kadar aldı ve ardından yanağının yan tarafına kaydır­
dı. Yalamak ve emmek için duraksayıp adamın tadının keyfini
çıkardı.
Hades, “Evet,” diye tısladı. Persephone onun gittikçe daha
kalınlaştığını, nabız gibi attığını hissedebiliyordu. Boşaldığın­
da daha önce hiç bu kadar tatlı bir şey tatmamış gibi hepsini
yuttu. Hades onu çekip ayağa kaldırdıktan sonra dudaklarını
ele geçiren ve felç eden bir şekilde öptü. Tanrıçanın elbisesini
yerde bir öbek halinde bırakıp onu yatağa yönlendirdi, kendi
kıyafetlerini de çıkardıktan sonra onu kendi bedeniyle kapladı.
Hades sıcak ve sağlamdı, sanki Persephone’nin her zerresi
için yaratı Imışçasına ona uyuyordu. Tanrı üzerinde dururken
Persephone u'>:»ı dı ve adamın ipeksi saç tutamını parmağına
doladı.
“Neden evlenmek istiyorsun?”
Hades’in kaşı havaya kalktı; sorusunun onu eğlendirdiği
belliydi. “Sen hiç evlilik hayali kurmadın mı?”
Persephone, “Hayır,” derken dürüsttü. Daha önce, biriyle
evlenmenin bir olasılık olabileceğini bile düşünmemişti. An­
nesi, hayatının ilk on sekiz yılında kimseyle tanışmadığından
emin olmuştu, özgür kaldığında da üniversiteye ve bir iş bul­
maya öyle odaklanmıştı ki ilişkiler konusunda fazla düşün­
memişti. “Soruma cevap vermedin. Evlilik senin için neden
önemli?”
“Bilmem,” dedi dürüst bir şekilde. “Seninle tanıştığımda
benim için önemli oldu.”
Persephone onun gözlerine bakarken bacaklarını ayırıp ada­
mın beline doladı. Aletinin başının, girişinde durduğunu his-

366
sekebiliyordu. Hades bir iniltiyle içine gömüldü. Persephone
kollarını ona dolayarak hızla nefes aldı. Başlangıçlarında tatlı
bir şeyler vardı. Hades onu öpmek için eğilip alnını onunkine
dayadı ve nefesini soludu. Ardından her şey değişti. Hades’in
hamleleri aceleci bir hal aldı ve başım Persephone’nin boynu­
nun kıvrımına bırakıp dişlerini teninde gezdirip ısırdı.
“öyle tatlısın ki,” diye tısladı Hades. Gözlerine baktı.
“Daha derine al sevgilim.”
Persephone bunun mümkün olduğundan emin değildi; onu
zaten kamının altında hissedebiliyordu. Hades kollarını dizle­
rinin altından geçirip onu hafifçe kaldırdı. Zevk onu ikiye böl­
dü ve tırnaklarını adamın teninde gezdirdi.
Persephone, “Daha sert!” diye emretti.
Hades kalçasını hareket ettirerek içine daldı. Persephone
onun etrafında kasılıyor, orgazmı içinde büyüyor, yüzeye çık­
mak için tırnaklıyordu.
“Boşal sevgilim.”
Onun izniyle birlikte zirveye çıktı ve çıktığı zirveden iner­
ken Hades inleyip başım geriye atarak titredi.
Sonrasında öpüşerek, dokunarak ve nefes alarak beraber
uzandılar.
“Tanrılar aşkına, seni özledim,” dedi Persephone. Başını
göğsüne dayayarak tanrıya yaslandı.
Hades gülerken birbirlerine baktılar. Kısa bir sessizlikten
sonra Persephone kısık sesle konuştu. “Bana Leuce’la olanları
anlatacaktın.”
“Hımm. Evet,” dedi ve sonrasında Persephone’yi çekip üs­
tüne yatırdı. “Ilias’la restoranımda bir toplantım vardı. Leu-
ce’un orada olduğunu bilmiyordum. Ben çıkarken peşimden
koşturup elimi tuttu. Eski alışkanlıklar işte.”
Persephone kötü kötü baktı.
Hades, somurtan dudaklarına dokundu. “Elimi çekip yürü­
meye devam ettim. Yeni bir iş istiyordu.”

367
“O kadar mı?”
“Korkarım öyle.”
Persephone üzerine yığıldı. “Sersem gibi hissediyorum.”
Hades kollarını ona doladı.
“Hepimiz kıskançlık yaşarız. Kıskanman hoşuma gidiyor...
ancak beni gerçekten terk edebileceğini düşündüğüm zaman­
larda değil.”
Persephone yine kalkıp üzerinde ata biner gibi oturdu.
“Kızgındım, evet ama... seni terk etmek hiç aklıma gel
Bir süre sonra Hades de kalkıp oturdu.
“Seni seviyorum. Kader Tanrıçaları, kaderimizi sökseydi
bile sana dönmenin bir yolunu bulurdum,” dedi Hades.
Persephone kollarım onun boynuna doladı.
“Sence seni duyabiliyorlar mı?” diyerek şakalaştı.
“Duyuyorlarsa da lafimı tehdit olarak almalılar.”
Persephone kahkaha attı ve ardından tekrar birlikte boşal­
dılar. Sonrasında sızarken elinde olmadan Kader Tanrıçaları’m
düşündü.
Gerçekten de Hades’le bir olan kaderlerini sökerler miydi?

Hades’in yokluğu Persephone’yi uyandırdı.


Kalkıp otururken örtüyü göğsünde tuttu. Ateş yanıyordu ve
yeraltında hava hâlâ karanlıktı.
Bir şeyler doğru değil, diye düşündü.
Yataktan çıkıp sabahlığını üstüne geçirdi ve bahçeye çıktı.
Hades’in geceleri yıldızların ve morsalkımlann altında dolaş­
mak gibi bir alışkanlığı vardı. Persephone bahçe boyunca iler­
leyip çiçeklerle dolu bir tarlanın kıyısına çıktı. Buradan Aspho-
del’in ışıklarını ve Tartanıs’un sessiz ateşini görebiliyordu.
Belki de oraya gitti, diye düşündü.

368
Tarlada dolandı. Ilık bir rüzgâr kül kokusunu taşıyıp etra­
fındaki çimenleri hışırdattı. Sesi o kadar yüksekti ki neredeyse
Cerberus, Typhon ve Orthrus’un ayak seslerini bile bastıracak­
tı; ancak Persephone onların nefes seslerini duydu ve tam da üç
doberman çimenlerden dışarı fırladığı sırada arkasını döndü.
“Ah benim tatlı çocuklarım.” Her birinin başını okşadı.
“Babanızı gördünüz mü?”
Üçü de sızlandı. Tanrıça bunun bir evet olduğunu varsaydı.
“Beni ona götürecek misiniz?”
Üçü, Persephone’yi tarladan geçirip karmakarışık bir or­
mana yönlendirdi. Burayı daha önce hiç görmemişti, Yeraltı
Dünyası'na yeni bir ekleme olduğunu tahmin etti. Hades’in
âlemi durmadan değişiyordu; Persephone bunun, insanların
girmesini ve kaçmasını zorlaştırmak için olduğundan şüphe­
leniyordu.
Orman ebediyete uzanıyor gibiydi, yoğun ve karanlıktı.
Ağaçların dallan birbirine geçerek tepede bir kemer yaratı­
yordu. Dallar çorak olsa da orada duran lampadlar, yıldızlı bir
gökyüzü varmışçasına patikayı aydınlatıyordu.
Köpekler burunlarım yerden ayırmadı ve patikadan çıkıp
ötedeki ormana atlayarak Persephone’yi şaşırttılar.
Hades gerçekten de ormanın bu kadar derinlerinde mi?
Persephone takip etti, yolu nymph'\er tarafindan aydınla­
tılıyordu. Ancak Cerberus, Typhon ve Orthrus’u hem gözden
kaybetti hem de duyamadı.
Soluk soluğa bir inilti dikkatini çekti. Arkasından geliyor ve
gittikçe sıklaşıyordu.
Persephone sese doğru ilerledi. Kalbi göğüs kafesini dö­
verken hava birden ağırlaştı. Çok geçmeden onlan açıklıkta
gördü: Hades ve Leuce tepelerindeki dallar kadar sıkı bir şe­
kilde birbirine dolanmıştı; nymph’lerin ışığı sevişmelerine ışık
tutuyordu.

369
KISIM III
Cennete giden yol cehennemden geçer.
—DANTE AUGHIERI
BÖLÜM 24
Deliliğin Dokunuşu
Dehşet veren bir saniye için, Persephone krpndayamadr
Uyuşmuş, donmuş kalmıştı.
Bacakları titriyor, göğsü de mümkün olduğuna bilmediği
bir biçimde sızlıyordu. Yaşadığı şok, bir canavara dönüşmüştü
adeta; içinden çıkmak için pençelerini saplıyordu.
11 t

şmca tanrının ani hareketini beklemeyen nymph yere yığıldı.


“Persephone...”
Kulaklarındaki uğultudan, Hades’in onun adını söylediğini
zorlukla duydu. İçindeki gücü fokurduyor, kanını kaynatıyor,
derisinin hemen altına hücum ediyordu.
Persephone her şeyi kırmızı gördü.
Hades’i mahvedecekti. Leuce’u mahvedecekti. Bu dünyayı
yok edecekti.
Persephone hiddetle haykırdığında etrafındaki her şey ku­
ruyup solmaya başladı. Ağaçlar gözlerinin önünde çürüdü,
yapraklar kuruyup düştü, çimenler sararıp soldu ve etrafındaki
toprak çoraklaştı. Hades ondan mutluluğu nasıl çekip aldıysa
Persephone de onun dünyasından hayatı öyle alacaktı.

373
Leuce kaçtı. Hades ise Persephone’ye doğru ilerledi. 0
yaklaşırken Persephone, ihanetinin yıkıcı darbesini yeni baş­
tan hissetti.
“Persephone!”
“Adımı söyleme!”
Kendi sesi daha farklı, daha gırtlaktan geldi.
Ellerinde tuttuğu güç ateş gibiydi ve ıstırabıyla onu besledi.
Ayaklarının altındaki yer sarsılmaya başladı.
“Persephone, dinle beni!”
Persephone onu dinlemişti. Onu dinlemiş ve ona inanmıştı.
Seni seviyorum; derinden, tükenmeden.
Artık dinlemeyecekti.
Hades ona doğru bir adım attı.
“Yapma!”
Persephone konuşurken aralarındaki toprak yarıldı ve deva­
sa bir boşluk oluştu.
Hades’in gözleri büyüdü.
“Persephone, lütfen!” Sesi çaresiz geliyordu ama o kadarını
bekliyordu zaten.
Çünkü onun âlemini yok ediyordu.
Tanrıça çığlık attığında sesi hiddet ve şiddetle yankılandı,
büyüsü derisine değen ateş gibiydi. Ne yaptığını bilmiyordu
ama ellerini birleştirmesi gerektiğini düşündü ve aniden orada
güç toplandı. Hades’e doğru patlatıp onu ıssız araziye doğru
uçurdu.
Hades ayaklarının üzerine inip gizlenme büyüsünü bıraktı.
Karşısında beliren kişi ölümün tezahürüydü, karanlık ve teh-
ditkârdı.
İşte savaş alanında böyle görünüyor, diye düşündü. Bir an
için Hades’in onu bastırabileceğini düşünerek korkması, kalbi­
nin daha hızlı çarpmasına sebep oldu.

374
Tanrıdan ayrılan gölgeler ona doğru atıldı. Hades onu ya­
tıştırmaya çalışıyordu ve bu düşünce, içinde yeni bir öfke
dalgasını kabarttı. Tekrar çığlık attığında büyüsü ondan koptu,
Lyre’deki herkesi dondurduğu gibi gölgeleri de dondurdu.
Ardından gelen sağır edici sessizlikte onunla göz göze
geldi; kendi büyüsünün patlamasıyla birlikte Hades’in gölge­
lerini de ona geri gönderdi.
Hades kolunu kaldırdığında gölgeler küle dönüştü.
“Dur!” diye emretti Hades. “Persephone, bu delilik.”
Delilik mi? Delilik neymiş ona gösterecekti.
“Benim için dünyayı yakardın öyle mi?” diye sordu. Apol-
lo’yla ilgili konuştuklarında ona söylediği sözleri hatırlıyordu.
Odalanndayken tannnın adını asla kullanmaması için ne kadar
haşin davrandığım hatırlıyordu. Odalanymış. Gücü ellerinde
toplandı. “Ben senin için o dünyayı yok edeceğim.”
Havayı korkunç bir çatırtı sesi doldurunca Hades’in gözleri
büyüdü. Devasa kökler gökyüzünü yanp doğruca toprağa indi.
Persephone, Yukan Dünya’daki hayatı yeraltma çekiyordu.
Kökler, sağır eden bir patlamayla yere çarpıp toprağı sarstı
ve dağlan mahvetti.
“Hekate!” Büyü Tannçası’m çağınrken Hades’in sesi güç-
lüydü ve etrafta yankılandı. Hekate anında ortaya çıkarak
Hades’in yanında belirdi. Onlann gücü, Persephone’ninkiyle
savaştı ve daha fazla kök yeraltına saplanmaya hazırken yan
yolda durdurdu.
“Ne oldu?” diye haykırdı Hekate.
“Bilmiyorum. Istırabını hissettim ve alelacele geldim.”
Hades’in cevabı onu kızdırdı.
Istırabımı mı hissetti? Hades gördü! Neden buradaki hain
kendisi değilmiş gibi davranıyor?
Persephone’nin hiddeti devam etti. Hades ve Hekate’ye
karşı zorlukla savaştı. Birleştiklerinde büyüleri inanılmaz bir

375
ağırlık oluşturdu. Ne kadar iterse o kadar tükenmiş hissetti; fa­
kat sadece fiziksel olarak tükenmedi.
İçindeki öfke de ümitsizliğe dönüşüyordu.
İçi yara bere içindeydi.
“Ah canım.’' Sanki Hekate hemen yanında durup kulağına
konuşuyor gibiydi ama aslında yangın diğer tarafında duruyor­
du. “Anlat bana.”
Persephone’nin gözleri yaşlarla bulanıklaştı ve başım iki
yana salladı.
“Persephone, bana neler olduğunu anlat.”
Dehşetini ortaya salan şeyin anısı davetsiz bir şekilde
aklına gelince Persephone’nin yüzünden yaşlar aktı. Eğer
yapabilseydi hayatının kalanı boyunca o görüntüyü bastırırdı;
ancak Hekate’nin sözleriyle birlikte Hades’i Leuce’un için­
deyken yakaladığındaki dehşeti tekrardan yaşadı. Nymph’in
yüzündeki zevki görmek, kusmak istemesine sebep oldu.
Bu defa hatırası, gücünü gazlayan öfkeyi harlamak yerine
onu bitkinleştirdi. Kendini dengesini yitirmiş, mağlup ve hasta
hissetti. Vücudunda gezen güç yitti ve Persephone sendeledi.
Tam kusmaya başladığında Hekate onu yakaladı.
Tannça, yavaşça yere uzanmasına yardım ederken onu kol­
larına aldı. Saçlarım yüzünden çekip, “Gerçek değildi benim
canım, bir tanem, tatlım,” dedi.
Persephone hıçkırarak başını Hekate’nin göğsüne doğru
çevirdi. “Gözümün önünden gitmiyor. Bununla yaşayamam.”
“Şişt. Yaşayacaksın hayatım. Dinlen.”
Ardından karanlık tarafından sarmalandı.

Persephone, kraliçe süitinde uyandı; yüzü şişmiş gibiydi ve


başı ağnyordu. Güçsüz vücudu yumuşak yorganlarla sarma-

376
■■nişti ve pencerelerden içeri parlak ışık sızıyordu. Buraya
■sil geldiğini hatırlaması bir saniyesini aldı ama çok geçme­
den hatıralar geri döndü, canlı bir kâbus gibi zihnine akın etti.
Gözlerine dolan yaşlar, yüzünün yanlarından aşağı aktı.
“Ağlama canım,” dedi Hekate.
Persephone başını çevirince yatağının yanında oturan tanrı­
çayı gördü. Yaşlan yok etmeye çalışarak gözlerini ovaladı ama
ardından daha da beter hıçkırdı.
Hekate elini tuttu. “Nefes al hayatım. Gördüğün şey gerçek
değildi.”
Persephone birkaç derin nefes alıp arkadaşına baktı. “Ne
diyorsun?”
“Ümitsizlik Ormam’na girdin, Persephone. Orada gördü­
ğün şey, en büyük korkunun dışavurumuydu.”
Persephone bir an sessiz kalıp Hekate’nin söylediği şeyi
anlamlandırmaya çalıştı ama o hatıraların verdiği dehşet hissi
zihnine kazınmıştı.
Hekate iç geçirdi. “Efsunun etkisinin daha geç I!»ligini gö-
rüyorum.”
“Efsun mu?”
“Ormana onun yüzünden gittiğini düşünüyoruz,” dedi.
“Birinin beni büyülediğini mi düşünüyorsun?” Persephone
kaşlarını çattı. “Kim?”
Tanrıçanın yüzünde ufak bir gülümseme belirdi ama içinde
hiç keyif yoktu. “Hades peşinde.”
Persephone ürperdi. Bunun ne anlama geldiğini ancak ha­
yal edebilirdi, ormanın canını çekip tüketirken Hades’in nasıl
göründüğünü hatırladı. Yine de bunu yapan kişiyi bulması­
nı ummadan edemedi; çünkü dün gece gördüğü şey tam bir
işkenceydi.
Persephone oturarak yatak başına yaslandı, başı dönüyordu.
“Niçin Hades’in âleminde öyle korkunç bir yer var?"

377
ağırlık oluşturdu. Ne kadar iterse o kadar tükenmiş hissetti; fa.
kat sadece fiziksel olarak tükenmedi.
İçindeki öfke de ümitsizliğe dönüşüyordu.
İçi yara bere içindeydi.
“Ah canım.” Sanki Hekate hemen yanında durup kulağına
konuşuyor gibiydi ama aslında yarığın diğer tarafında duruyor­
du. “Anlat bana.”
Persephone’nin gözleri yaşlarla bulanıklaştı ve başını iki
yana salladı.
“Persephone, bana neler olduğunu anlat.”
Dehşetini ortaya salan şeyin anısı davetsiz bir şekilde
akima gelince Persephone’nin yüzünden yaşlar aktı. Eğer
yapabilseydi hayatının kalanı boyunca o görüntüyü bastırırdı;
ancak Hekate’nin sözleriyle birlikte Hades’i Leuce’un için­
deyken yakaladığındaki dehşeti tekrardan yaşadı. Nymph’in
yüzündeki zevki görmek, kusmak istemesine sebep oldu.
Bu defa hatırası, gücünü gazlayan öfkeyi harlamak yerine
onu bitkinleştirdi. Kendini dengesini yitirmiş, mağlup ve hasta
hissetti. Vücudunda gezen güç yitti ve Persephone sendeledi.
Tam kusmaya başladığında Hekate onu yakaladı.
Tanrıça, yavaşça yere uzanmasına yardım ederken onu kol­
larına aldı. Saçlarını yüzünden çekip, “Gerçek değildi benim
canım, bir tanem, tatlım,” dedi.
Persephone hıçkırarak başını Hekate’nin göğsüne doğru
çevirdi. “Gözümün önünden gitmiyor. Bununla yaşayamam.”
“Şişt. Yaşayacaksın hayatım. Dinlen.”
Ardından karanlık tarafından sarmalandı.

Persephone, kraliçe süitinde uyandı; yüzü şişmiş gibiydi ve


başı ağrıyordu. Güçsüz vücudu yumuşak yorganlarla sanna-

376
lanmıştı ve pencerelerden içeri parlak ışık sızıyordu. Buraya
nasıl geldiğini hatırlaması bir saniyesini aldı ama çok geçme­
den hatıralar geri döndü, canlı bir kâbus gibi zihnine akın etti.
Gözlerine dolan yaşlar, yüzünün yanlarından aşağı aktı.
“Ağlama canım,” dedi Hekate.
Persephone başını çevirince yatağının yanında oturan tanrı­
çayı gördü. Yaşlan yok etmeye çalışarak gözlerini ovaladı ama
ardından daha da beter hıçkırdı.
Hekate elini tuttu. “Nefes al hayatım. Gördüğün şey gerçek
değildi.”
Persephone birkaç derin nefes alıp arkadaşına baktı. “Ne
diyorsun?”
“Ümitsizlik Ormanı’na girdin, Persephone. Orada gördü­
ğün şey, en büyük korkunun dışavurumuydu.”
Persephone bir an sessiz kalıp Hekate’nin söylediği şeyi
anlamlandırmaya çalıştı ama o hatıraların verdiği dehşet hissi
zihnine kazınmıştı.
Hekate iç geçirdi. “Efsunun etkisinin daha geç ı HMİi i gö­
rüyorum.”
“Efsun mu?”
“Ormana onun yüzünden gittiğini düşünüyoruz,” dedi.
“Birinin beni büyülediğini mi düşünüyorsun?” Persephone
kaşlarını çattı. “Kim?”
Tanrıçanın yüzünde ufak bir gülümseme belirdi ama içinde
hiç keyif yoktu. “Hades peşinde.”
Persephone ürperdi. Bunun ne anlama geldiğini ancak ha­
yal edebilirdi, ormanın canını çekip tüketirken Hades’in nasıl
göründüğünü hatırladı. Yine de bunu yapan kişiyi bulması­
nı ummadan edemedi; çünkü dün gece gördüğü şey tam bir
işkenceydi.
Persephone oturarak yatak başına yaslandı, başı dönüyordu.
“Niçin Hades’in âleminde öyle korkunç bir yer var?”

377
“Şey, orası Tartarus’un bir uzantısı,” dedi Hekate. “Orada
olmaman gerekirdi.”
Persephone yorganı itip ayağa kalkmaya çalıştı ama kendim
çok güçsüz hissetti.
“Dışarı çıkmak istiyorum,” dedi.
Hekate ayağa kalkmasına yardım etti ve birlikte dışarı çıktı­
lar. öğlen vaktini geçmişti. Persephone balkona çıkıp da yeral-
tının bereketli ve yeşil olduğunu görünce rahatladı.
Birden panikledi. “Ruhlar. Ben onlara...”
öyle çok güç kullanmıştı ki yeri sarsmış ve göğü yarmış,
incitebileceği insanları hiç düşünmemişti.
“Herkes iyi Persephone,” dedi Hekate. “Hades düzeni sağladı.”
Persephone gözlerini kapayıp uzun bir nefes verdi.
Tanrılara şükür, diye düşündü.
Bahçeye girip morsalkımlann altında oturacak bir yer bul­
dular.
“Ormanda büyük bir güç gösterdin,” dedi Hekate. Persep­
hone, tanrıçanın sesini tam ayırt edemese de hayranlık ve kor­
ku karışımı bir şey sezdi.
Tanrıçaya baktı. “Sen... korkuyor musun?”
“Senden korkmuyorum,” dedi Hekate. “Senin için korku­
yorum.”
Persephone’nin kaştan hafifçe çatılınca Hekate iç geçirip
ellerine baktı. “Seninle tanıştığım anda hissettiğim bir
korkuydu, senin çok güçlü olacağından... hem de çok.”
Persephone başını iki yana salladı. “Ben... anlamıyorum.
Ben bir şey...”
“Hades’in büyüsünü durdurdun. Büyüsünü ona karşı kul­
landın Persephone. O kadim bir tanrı, görmüş geçirmiş... Eğer
Olymposlular öğrenecek olursa...”
Hekate’nin sesi azalınca Persephone, “Eğer öğrenirlerse...”
diye üsteledi.

378
I
Başını iki yana sallama sırası diğer kadındaydı. “Sanırım
her şey olabilir. Senin bir Olymposlu olmanı isteyebilirler
veya...”
“Veya?”
“Seni bir tehdit olarak görebilirler.”
Persephone kendine engel olamadı. Kahkaha attı ama He­
kate’ye tek bir bakışı, tanrıçanın bu konuda ne kadar ciddi ol­
duğunu gösterdi.
“Bu saçmalık Hekate. Büyümü doğru düzgün kontrol ede­
miyorum ve belli ki gücümü de elimde tutamıyorum.”
“Kontrol etmeyi öğreniyorsun ve güç de alıştırma yaparak
gelir,” dedi Hekate. “Lafımı bir kenara yaz, Persephone. Sen
zamanımızın en güçlü tanrıçalarından biri olacaksın.”
Persephone gülmedi.
Ondan sonra bir müddet sessiz kaldılar ve çok geçmeden de
Hekate ayaklandı.
İMeliyim. Yuri’ye çay sözü verdim. Senin gelmek iste­
yeceğini düşünmedim.”
Persephone gülümsedi. Tanrıça haklıydı; şu anda pek bir
şey yapmak istemiyordu. Bitkindi ve dün gece olup bitenler­
den sonra hâlâ kendini toplayamamıştı
Hekate eğilip Persephone ’nin saçlarına bir öpücük kondur­
duktan sonra ayrıldı.
Yalnız kalınca düşünceleri Hades’e kaydı. Lexa’yı kaybet­
meye yaklaştığında en büyük korkusunu yaşadığını sanmıştı,
Hades’in ihanetinin de o kadar dehşet verici olabileceğini hiç
düşünmemişti. Hekate ona Ümitsizlik Ormanı’nda gördüğü
şeyi açıklasa da Leuce ve Hades’i birlikte düşündüğünde hâlâ
tanımlanamaz bir acı hissediyordu.
İç çekip ayağa kalktı, Hades’in bahçesinde dolaştı ve
tam karşısından gelen tanrıyı görünce duraksadı. Hades ilah
formundaydı, güçlü fiziği kıyafetiyle sarmalanmıştı ve uzun

379
saçlarını dağınık bir şekilde toplamıştı. Boynuzlan siyah kam­
çılar gibi, göğe doğru yükseliyorlardı. Bitkin, solgun ve çok
güzel görünüyordu.
Persephone onun önündeyken nefesini tuttu, aralarında ok­
yanuslar varmış gibi geliyordu.
Hades, “İyi misin?” diye sordu.
Bu sorusu her zaman içini ısıtırdı; ancak bu defa onu res­
men tutuşturdu. Kısacık anda onun için öyle çok şey hissetti kı
doğru düzgün anlayamadı bile. Aşk, arzu ve şefkat.
“Olacağım,” diye cevap verdi.
Hades araştıran bakışlarla onu izledi.
“Seninle birlikte yürüyebilir miyim?” diye sordu Hades.
“Burası senin âlemin,” diye cevap verdi.
Hades kaşlarını çatsa da bir şey demedi ve Persephone iler­
lediğinde yanında yürüdü. El ele tutuşmadılar veya kol kola
yürü Eler ama arada şuada parmaklan birbirine değdi ve
ortaya çıkan his elektrik gibiydi. Teninin her santimi açık bir
sinir ucu gibiydi. Çok tuhaftı. Son birkaç günde yaşadıktan
şeylerden sonra, bedeni ona hâlâ hiçbir şey olmamışçasına kar­
şılık veriyordu.
Kendini, Hades’in de aynı şekilde hissedip hissetmediğini
merak ederken buldu, sonra da adamın iki yanında yumruk ol­
muş ellerini fark etti.
Bunu öyle olduğuna yordu.
Bahçenin kenarına gelinceye kadar sessizce yürüdüler.
Burası, Persephone’nin Ümitsizlik Ormanı’na gitmeden önce
kendini bulduğu yerdi. En sonunda Hades ona doğru dönüp
konuştu.
“Persephone. Ben... Ben senin ne gördüğünü bilmiyorum
ama bilmelisin ki -bilmek zorundasın ki- gerçek değildi.”
Sesi öyle kırık dökük, Persephone’nin anlaması için öyle
çaresiz çıkıyordu ki.

380
“Sana ne gördüğümü anlatsam mı?” Kelimeleri fısıldaya­
rak söyledi ve öfke hissetmese de Hades’in anlamasını istedi.
“Seni Leuce’la birlikte gördüm. Ona sarılıyordun, ona doyamı-
yormuşçasma içinde hareket ediyordun.”
Konuşurken titredi ve tırnaklarını avucuna batırdı.
“Ondan zevk alıyordun. Onun âşığ*411 olduğunu bilmek ayn.
Görmekse... yıkıcıydı.”
Gözyaşları yüzünden akarken kâbusa karşı gözlerini yumdu.
“Ben de sevdiğin her şeyi mahvetmek istedim. Dünyam
parçalara ayırmamı izlemeni istedim. Seni parçalara ayırmak
istedim.”
‘Tersephone.” Tanrıça önce Hades’in adım fısıldamasını,
ardından da çenesinin altındaki parmaklarım hissetti. Hades
onun başım yukarı doğru kaldırdığında gözlerini açtı. “Gerçek
olmadı Mil ı bilmek zorundasın.
“Gerçek gibi hissettirdi.”
Hades’in parmak uçlan teninden kayıp gözyaşlarını yakaladı
“Yapabilseydim o hissi senden alırdım.”
“Yapabilirsin,” diyerek yaklaştı, “öp beni.”
Hades dudaklarım onunkilere yapıştırdı. Diliyle dudakla­
rına sataştıktan sonra ağzına daldı ve Persephone’nin diliyle
birbirine dolandı. Tanrının dudaklan vahşi ve bereleyiciydi,
tadı duman gibi ve tatlıydı. Hades ağzım keşfederken Persep­
hone’nin de elleri arayışa girdi, adamın sert kanundan aşağı
inip giysisinin üzerinden aletini kavradı.
Hades’in ağzından doğal olmayan bir inilti kaçtı ve geri çe­
kildi; bakışları tanrıçanın gözlerini yakıp geçti.
“Ormanda gördüğüm şeyi unutmama yardım et,” dedi Per­
sephone nefes nefese, “öp beni. Sev beni. Harap et beni.”
Birbirlerine atılıp sönük yeraltı göğünün altında çırılçıplak
kalana kadar kıyafetlerini çıkardılar. Dudaklan buluşurken
dilleri tadıyor nefesleri kanşıyordu. Hades, Persephone’nin

381
başının arkasını kavradı; diğer elini de kadının kamından
aşağı doğru kaydırıp uyluklarının arasındaki buklelerin içi­
ne daldırdı. Adamın parmaklan sıcak etinin içine daldığında
Persephone inledi. Bir anlığına tannnın ona verdiği hazda, tam
orta yerindeki sızıda kayboldu.
Pcmcphonc daha fazla ayakta duramayacak hale gelince
Iladen onunla birlikte dizlerinin üzerine çöktü. Tanrıça, Ma­
den'in cüppesiyle sarmalanmış haldeyken geriye doğru uzan­
dı. Hades de topuklannın üzerine oturup onun çıplak bedenim
süzdü, gözleri Tartarus'un ateşinden farksızdı.
“Çok güzelsin." dedi. “Eğer yapabilseydim, bizi sonsuza
kadar bu anda tutardım; sen önümde böyle açılmış haldeyken"
“Neden senin içimde olduğun kısma doğru ileri sarmaya­
lım?” diye sordu.
Hades sırıttı. “Çok mu hevesliyiz sevgilim?”
“Daima.”
Hades, tanrıçanın dizinin iç kısmına bir öpücük kondurdu,
ardından baldırlarını öpe öpe yukarı çıkıp ağzını bacaklarının
birleştiği yere yapıştırdı. Biraz oynadıktan sonra onu iyice
ayırıp dilini içine soktu. Persephone yüzüne doğru sahnırken
Hades, onun dizlerini aşağı itip bacaklarını daha genişçe ayır­
dı. Persephone onun etrafında kasıldığını hissedebiliyordu,
öyle bir tahrik olmuştu ki neredeyse acı çekiyordu.
Tannnın adını söyleye söyleye boşaldı. Parmaklarını ada­
mın saçlanmn arasına geçirdi; çünkü onu öpebilmek için
yukarı çekmesi gerekiyordu. Adamın dudakları onunkilere ya­
pışıp boynuna ve göğüslerine indi, dilini her bir meme ucunda
kıvınp on lan taş gibi sertleştirdi.
“Istırabını hissetmekten daha büyük bir işkence yoktu,”
dedi Hades. “Bir şekilde sorumlu olduğumu biliyordum ve
hiçbir şey yapamadım.”

382
Persephone parmaklarını onun şişmiş dudaklarına bastırdı.
“Yapabileceğin bir şeyler var.”
Persephone aralarına, Hades’in çelik gibi sert penisinin ba­
cağına değdiği yere uzandı. Onu tam merkezine doğru yönlen­
dirdi. Hırçın bir şekilde birleştiler. Hades, aleti içine saplanır-
casına girerken kalçasını tannçanmkine yapıştırdı. Persephone
onun içini dolduruşunun ve esnetişinin verdiği sızının keyfini
çıkardı. Başını geriye atıp yere bastırdı ve tanrıya doğru yük­
selirken gırtlağından bir inilti kaçtı.
Hades dudaklarını öpmek için eğilip iniltisini hapsetti. Per­
sephone ellerini koyacak bir yer bulamadı. Tanrının ipek cüp­
pesini, çimenleri, sonra da kollarını kavradı.
“Siktir!”
Hades belki de derisini çizdiği için sövmüştü, Persephone
emin değildi; fakat sebebi her neyse, Hades bileklerini kavra­
yıp başının üzerine kaldırdı. Tanrının gözleri yabani ve odağı­
nı kaybetmiş haldeydi, orgazmının peşine düşmüşken temposu
gittikçe artıyordu ve içine her zamankinden daha sert girip çı­
kıyordu.
Hades, Persephone’nin üstüne yığılıp kaldı, başını omzu­
nun kıvrımına dayadı. Ter içinde kalmışlardı ve zorla nefes
alıp veriyorlardı. Bir süre sonra Hades dirseklerinin üstünde
doğrulup Persephone’nin saçını yüzünden çekti.
“Sen iyi misin?”
“Evet,” diye fısıldadı.
“Ben sana...” Hades tereddüt etti. “Sana zarar verdim mi?”
Persephone bu soruya gülümsedi; çünkü kendini hiç bundan
daha iyi hissetmemişti. “Hayır.”
Ardından adamın yüzüne dokunup kaşlarını, burnunu,
öpüşmekten şişmiş dudaklarını takip etti ve fısıldadı. “Seni se­
viyorum.”

383
Hades’in dudaklarına minik bir gülümseme kondu. “Bu ke­
limeleri bir daha duyabileceğimi sanmıyordum.”
Hades'in itirafi yüreğini sızlattı.
Gözleri dolmaya başladı. “Seni sevmeyi hiç bırakmadım."
“Şşt, sevgilim.” Hades’in bakışları şefkatliydi. “İnancımı
hiç yitim ım.
Fakat Persephone yitirmişti ve bu düşünce onu neredeyse
mahvediyordu.
Hades onu kollarının araşma alıp yatağına taşıdı. Sonra öpe
öpe onu karanlıktan çekip aldı. Diziyle bacaklarım araladı, tam
onu yeniden ele geçirmeye hazırlanıyordu ki kapı tıklatıldı.
Persephone donakaldı ve Hades kapıdaki kişinin içeri gir­
mesini emrederek onu şaşırttı.
“Hades!”
Tann, üzerinden kalkıp yatakta oturdu, çıplak göğsü orta­
daydı. Persephone onun yanında oturup örtüyü göğsüne doğru
çekerken Hermes odalarına girdi.
“Selam Sephy,” diyerek ona sersem sersem gülümsedi.
Hades, "Hermes," diyerek dikkatini kendisine çekti.
“Ah doğru ya,” dedi Hermes. "Nymph'i buldum. Leuce.”
“Getir onu,” diye emretti Hades.
Persephone, Hades’e sorgularcasına bir bakış atarken Leu­
ce odanın ortasında belirdi. Persephone’nin nymph'i görme­
sinin üstünden epey zaman geçmişti, kız yorgun ve korkmuş
görünüyordu. Gözleri kocamandı ve bütün vücudu titriyordu.
Bakışlan Hades ve Persephone’yi bulunca boğazından kor­
kunç bir hıçkırık çıktı.
“Lütfen...”
“Sessizlik,” diye emretti Hades ve Leuce konuşma kabili­
yetini yitirmiş gibi oldu. “Persephone’ye gerçeği anlatacaksın.
Onu Ümitsizlik Ormam’na gönderdin mi?”

384
Başıyla onaylarken Leuce’un yüzünden yaşlar aktı.
Şarap... İçsene! Şarabın tadı çilek ve yaz gibi. Persephone,
bunu ihanet olarak görmesi gerektiğini biliyordu ama bir şey­
ler... tuhaftı.
“Neden?” diye sordu Persephone.
“ikinizi ayırmak için,” diye cevap verdi Leuce.
Sesinde kötülükten eser yoktu ve Persephone bunu garip
buldu. Eğer nymph bunu gerçekten isteseydi neden bu kadar...
vicdan azabı hissetsindi ki? Kıpırdanarak yatağın ayakucuna
doğru yaklaştı.
“Neden?” diye sordu Persephone.
Leuce’un gözleri büyüdü ve konuşmayı reddederek başını
iki yana salladı.
“Cevap vereceksin,” dedi Hades.
Persephone, Leuce’un daha çok ağlamasının mümkün ol­
duğunu sanmıyordu ama nymph ağladı ve bu defa dizlerinin
üstüne çöktü. “Beni öldürecek.”
“Kim?”
“Annen,” dedi Hades.
Bu, Persephone’yi şok etmemeliydi ama etti.
Leuce’a dönerek, “Bu doğru mu?” diye sordu.
“Bana yeniden hayat verenin kim olduğunu hatırlamadı­
ğımı söylemem bir yalandı,” diyerek itirafta bulundu. “Fakat
korktum. Demeter, eğer itaat etmezsem verdiği şeyi geri ala­
cağını bana tekrar tekrar hatırlattı. Çok üzgünüm Persephone.”
Leuce yüzünü sakladı. “Bana karşı çok naziktin ve ben sana
ihanet ettim.”
Persephone örtüyü toplayıp etrafına sararak yataktan çıktı,
Hades’i çırılçıplak bıraktığı gerçeğini görmezden geldi. Leu­
ce’a yaklaşarak yanında diz çöktü.
“Annemden korktuğun için seni suçlamıyorum,” dedi Per­
sephone ve konuşurken Leuce onun gözlerine baktı. “Ben de

385
çok uzun bir süre ondan korktum. Sana zarar vermesine izin
vermeyeceğim Leuce.”
Nymph, ona doğru yığıldı ve Persephone -Leuce kendini
toplayana kadar- uzun bir süre ona sarıldı.
“Hermes,” dedi Persephone. “Leuce’u benim süitime götü­
rür müsün? Sanırım biraz dinlenmeyi hak ediyor.”
“Elbette leydim." Abartılı bir şekilde eğilerek selam verir­
ken pis pis gülümsedi.
Tanrıça, onlar gittikten sonra Hades'e döndü. Tanrının yü­
zünde tuhaf bir bakış vardı.
“Ne?”
Hades başım iki yana sallarken yüzündeki gülümseme bü­
yüyordu.
“Sadece sana hayranlık duyuyorum.”
Onun yorumuyla bir anlığına dikkati dağılan Persepho­
ne, kısa bir süre sonra konuştu. “Sanırım annemi Yeraltı
Diinyası’na çağırma!lyız.”
Hades’in kaşlan havaya kalktı. Bunu söylemesini bekleme­
diği belliydi. “Onu şimdi çağırsak mı?” diye sordu. “Belki de
sevişmeliyiz, hem böylece planının işe yaradığını düşünmek
için bir sebebi olmaz.”
"Hades\" Persephone onu azarlamasına rağmen gülümse­
mesini tutamadı.

386
BÖLÜM 25
Parçaları Toplamak

Saatler sonra Hades, Persephone ve Leuce taht odasında


toplandı. Hades de Persephone de ilah formundaydı. Yan yana
oturdular. Hades obsidiyen tahtındayken Persephone de altın
ve fildişinden tahttaydı. Leuce, Persephone’nin yanında titre­
yerek duruyordu.
“Saldıracak,” dedi Leuce. “Bundan eminim ”
“Ah, bunu bekliyorum zaten,” diye cevap verip nymph'c
baktı. “O benim annem.”
“Hermes döndü,” dedi Hades. Onu, Hasat Tanrıçası’nı ça­
ğırmaya göndermişti; bu, Hermes’in pek hevesle kabul etme­
diği bir görevdi.
"Bence yüzümün yerini değiştirmesini istiyorsun," demişti
Hermes. "Yeraltına gelmesini emrettiğini söylediğimde kafamı
ısırıp koparacak."
”O zaman Hades ‘in haber yolladığını söyleme," diye ce­
vap vermişti Persephone. "Benim emrettiğimi söyle."
Hermes, Persephone’nin şu anda sırıttığı gibi sıntmıştı.
Persephone daha önce hiç olmadığı şekilde güçlü
hissediyordu ve nedenini açıklayamazdı. Belki de Hades’in

387
gündönümü kutlamasının yapıldığı gece söylediği şeyle bir il­
gisi vardı. Onu olduğu haliyle sevdiğini ve kraliçesinde de bu
özelliklerin olmasını istediğini söylemişti.
Yani bu, fedakârlıkta bulunmadan kendisi olabileceği anla­
mına geliyordu ve ilk adım da annesiyle başa çıkması olacaktı.
Hermes, Demeter’i odaya getirdi. Persephone, yüzünde­
ki ciddi maskeyi korumaya çalışan annesinin, onu Hades’le
birlikte, karanlık uçurumun üzerindeki asiller gibi yan yana
otururken gördüğünde yüzünde beliren küçümseme ifadesini
tanıdı.
Dudaklar incecik kaldı ve bakıştan sertleşti. Odanın orta­
sına gelince durdu.
Demeter, “Bu ne demek oluyor?” diye sorarken sesi hiddet­
le doluydu.
“Arkadaşım onu tehdit ettiğini söylüyor,” dedi Persepho­
ne. Eğer Demeter sahte selamlaşmalarla vakit harcamayacaksa
Persephone de yapmayacaktı.
Demeter, nymph'e dik bakışlar attıktan sonra Persepho­
ne’ye döndü. “Bana inanacağına, âşığının orospusuna mı ina­
nıyorsun?”
“Bu hoş olmadı,” dedi Persephone gergince, “özür dile.”
“öyle bir şey yapmayaca..
“özür dile dedim,” diye emretti ve Demeter’i dizlerinin
üzerine indirdi. Düşüşünün kuvvetiyle altındaki mermer çatla­
dı. Persephone o kadar fazla güç kullanmak niyetinde değildi
ama sonucu arzuladığı etkiyi yarattı.
Demeter’in gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Kendi kızı tarafın­
dan yere yıkılmayı beklememişti. Yüzündeki ifade hızla kız­
gınlığa dönüşürken öfkesi odayı doldurdu. “Yaa,” derken sesi
titriyordu. “Demek böyle olacak?”
Persephone hiçbir şey demedi. Demeter yaptıklarıyla bu
yolu kendisi seçmişti.

388
“Aşağılanmana bir son verebilirsin,” dedi Persephone. “Sa­
dece... özür dile."
Bu sözler savaş ilan etmek gibiydi.
“Asla.” Kelime, Demeter’in dudaklarından ürpertici bir so­
lukla çıktı.
Demeter ayağa kalkmaya yeltenince tanrıçanın gücünün
şok dalgası taht odasına yayıldı. Güç patlaması bir an için Per­
sephone’y i hazırlıksız yakaladı, kendi büyüsü o gücü eMil ek
için işe koyuldu. Persephone yan gözle Hades’e baktı. Tanrının
gücünü her yerinde hissedebiliyordu, kendi gücünün hemen
kıyısında duruyor, öylece bekliyordu.
Persephone ayağa kalkıp onu annesinden ayıran birkaç
merdivenden aşağı indi. Ona yaklaşırken Demeter’in altındaki
zemin çatırdamaya ve ufalanmaya devam etti. En sonunda De­
meter pes etti, gücü geri çekildi ve kızına dik dik baktı.
“Bakıyorum da biraz kontrolü öğrenmişsin, kızım.”
Persephone gülümseyebilirdi ama annesine baktığında tek
hissettiği şeyin dargınlık olduğunu fark etti. Lanet gibiydi, bü­
tün vücudunu geçip her şeyi karanlıkla kaplıyordu.
“Tek yapman gereken, üzgün olduğunu söylemekti,” dedi
Persephone şiddetle. Artık Leuce hakkında konuşmadıklarım
fark etti. “Birbirimize sahip olabilirdik.”
“Sen onunla birlikteyken olmaz,” diye patladı Demeter.
Persephone bir anlığına annesine baktı. “Sana acıyorum.
Korktuğun bir şeyi kabul etmektense yalnız olmayı tercih edi­
yorsun.”
Demeter kızına kaşlarını çatarak baktı. “Sen onun için her
şeyden vazgeçiyorsun.”
“Hayır, anne. Hades senin hapishaneni terk ettiğimde ka­
zandığım birçok şeyden biri.”
Demeter’in üstündeki büyüsünü saldı ama tanrıça, gözle
görülür şekilde titreyip ayağa kalkmadı.

389
“Bana bir kez daha bak anne; çünkü beni bir daha ula
görmeyeceksin.”
Persephone, annesinin gözlerinde hiddet görmeyi bekledi
Fakat onun yerine gözleri gururla parladı ve dudaktan rahatsız
edici bir gülümsemeyle kıvnldı.
“Çiçeğim... bana fark ettiğinden daha çok benziyorsun.”
Persephone ellerini yumruk yaptı ve Demeter ortadan kay­
boldu.
Sonrasında gelen bir anlık sessizliğin ardından Leuce ona
doğru koşturup sımsıkı kucakladı.
“Teşekkür ederim Persephone.”
Nymph geri çekilince Persephone sakinliğini korumayı ba­
şararak gülümsedi. İçten içeyse titriyordu. Annesinin yüzünde­
ki bakışı çok iyi biliyordu.
Savaş geliyordu.

Persephone hastaneye yaklaşırken endişeliydi. Lexa’yı zi­


yaret edeli birkaç gün olmuştu. Bunun en büyük sebeplerinden
biri, Lexa’nın hâlâ hezeyanlarla cebelleşiyor olmasıydı. Daha
doğrusu doktorlar hezeyan olduğunu söylüyordu. Fakat Per­
sephone psikozunun gerçek sebebini biliyordu. Arkadaşının
ruhu, Yukan •II nya’da ne yaptığını anlamaya çabalıyordu.
Hissettiği suçluluk, tanrıçanın midesini bulandırdı.
Bencillik etmişti. Bunu artık biliyordu; ancak farkına var­
ması biraz geç olmuştu.
Persephone dördüncü kata yöneldi -solunum cihazı çıka­
rıldıktan sonra Lexa normal kanada alınmıştı- ve Eliska’yı
Lexa’nın odasından çıkarken yakaladı.
“Ah, Persephone. Gelmene memnun oldum. Ben de tam
kahve almaya gidiyordum. Bir şey ister misin?”

390
“Hayır, teşekkür ederim, Bayan Sideris.”
Eliska odaya doğru baktı. “İyi bir gün geçiriyor,” dedi Elis-
ka. “Girsene. Ben de hemen dönerim.”
Persephone odaya girdi. Televizyon açıktı ve perdeler in­
dirilmişti. Lexa yatakta oturuyordu ama kemiksiz gibi görü­
nüyordu. Omuzlan çökmüş, başı yana yatmıştı. Adeta uyuyor
gibi görünmesine rağmen gözleri açıktı ve bakışlarını duvara
dikmişe benziyordu.
“Selam,” dedi Persephone sessizce. Yatağın yanındaki san­
dalyeye oturdu. “Nasılsın?”
Lexa baktı.
Ve baktı.
Ve baktı.
“Lex?” Persephone, Lexa’nın eline dokununca arkadaşı
irkildi ama en azından dokunuşu dikkatini çekmişti. Ancak
şimdi Lexa ona bakarken kendini... tedirgin hissetti. Kadının
vücudu ve yüzü en yakın arkadaşına aitti ama gözleri değildi.
O gözler t ş, sönük ve cansızdı.
Sanki bir yabancıya dokunmuş gibi hissetti.
“Burası Tartarus mu?” diye sordu Lexa. Sesi kullanılma­
maktan paslanmış gibi boğuktu.
Persephone’nin kaşları çatıldı. “Ne?”
“Bu benim cezam mı?”
Persephone anlamadı. Ebedi istirahatının Tartarus’ta olaca­
ğını nasıl düşünebilirdi?
“Lexa, burası Yukarı Dünya. Sen... sen geri geldin.”
Lexa’nm gözlerini yummasını izledi ve yeniden açtığında,
uyandığından beri ilk defa en yakın arkadaşına bakıyormuş
gibi hissetti.
“Vaktinin çoğunu yeraltında geçiriyorsun ama yine de
ölümle ilgili bir şey bilmiyorsun.” Lexa bir anlığına sessiz kal­
dı. “Ben orada... huzur hissettim.”

391
Bu kelime kendisine zevk vermiş gibi nefesini bıraktı ve
devam etti.
“Bedenim ölümün rahatlığına tutunuyor, onun basitliğini
arıyor. Onun yerine bu tükenmiş ve karmaşık dünyada yaşa­
maya zorlanıyorum. Ayak uyduramam. Ayak uydurmak iste­
miyorum.”
Ardından Persephone ’ye doğru baktı.
“Ölüm bizim için hiçbir şeyi değiştirmezdi, Seph,” diye fı­
sıldadı Lexa. “Geri dönmek? Bak işte bu her şeyi değiştirir.”

Hastaneden eve dönerken Lexa’nın veda sözleri zihnine


çöreklendi. Korkmasına sebep oldu ve söylediği şeyin ardın­
daki anlamı tahmin etIII eye çalıştığında zihni kaosa sürüklendi.
Geri dönmek Lexa ve hayatı için neyi değiştirmişti?
Persephone’nin içinden bir ses cevabı bildiğini söylese de
kabullenmeye korktu. İşin aslı, Lexa geri dönmek istememişti
ama Persephone onu geri dönmeye zorlamıştı. Şimdi başka bir
sorusu vardı: öylesine bir huzuru bulan ruhlar, pek de bir şey
vaat etmeyen bir dünyada nasıl yaşardı?
Persephone kendine bir kadeh şarap doldururken kapı çaldı.
Evde yalnızken kapıyı açma konusunda paranoyaklık yapıyor­
du, o yüzden her kimse gideceğini düşünerek açmadı.
Ancak kapıdaki kişi gitmedi.
Kapıya haddinden fazla vurdu. Persephone yüreği ağzında
atarak yaklaştı. Camdan dışarı göz atınca çığlık attı.
“Apollo!” diye bağırdı. Tann, yüzünü cama yapıştırmıştı.
Kapıyı hızla açtı. “Neden kapıyı çalıyorsun?”
“Sınırlara saygı göstermeyi deniyorum,” dedi Apollo. “Fani
gelenekleri böyle değil mi?”
Persephone kahkaha atardı ama Apollo onu korkutmuştu.

392
“Sanırım istenmediğin yerde belirivermeni tercih ederim.”
Apollo onu şaşırtarak güldü. “Ne dilediğine dikkat et Seph.”
Onu düzeltmeyi düşündü ama lakaba takılmadı. En azından
ona bal dudaklı dememişti.
“Burada ne yapıyorsun?”
“Sana bunu getirmeye geldim,” diyerek arkasından bir şey
çıkardı. Ufak, altından bir lirdi.
Persephone enstrümanı eline aldı ve tanrının eflatun gözle­
rine baktı. “Niçin?”
“Teşekkür etmek için.”
Persephone gülümsedi. “Sanırım ilk defa bana teşekkür edi­
yorsun.”
Apollo, “İlk defa teşekkür etmem için bir sebep verdin,M
diyerek takıldı ve başıyla aleti işaret etti. “Eğer istersen... sana
çalmayı öğretebilirim.”
“Bu hoşuma gider.”
Bir müddet sonra tanrı yeniden ciddileşti, çenesi kasıldı ve
bakışları sertleşti.
“Lexa için gerçekten çok üzgünüm Persephone. Eğer se­
nin için bir anlamı olacaksa bilmelisin ki... Ona şifa verirken
ruhunun da yaralı olduğunu bilmiyordum.”
Persephone ayaklarına baktı. Kendisi de bilmiyordu. Bu­
nun, Lexa veya sevdikleri için ne anlama geleceğini de bilmi­
yordu.
“Teşekkür ederim,” dedi tekrar tanrıya bakarak. “İçeri gelip
şarap içmek ister misin?”
“Hayır,” dedi hızla ve sonra kahkaha attı. “Hayalarımı ye­
rinde tutmak isterim, sağ ol.”
Habersizce belirivermek tam da Hades’in yapacağı bir şey­
di. Tekliften sonra bile Apollo oyalandı.
“Bir şey daha var.”
Persephone bekledi.

393
Seni anlaşmamızdan azat etmek istiyorum,” dedi Apollo
en sonunda.
Persephone’nin gözleri büyüdü. "Ne? ”
Tanrı pişmanlıkla gülümsedi. “Değişmeye çalışıyorum.”
Persephone, “Bunu görüyorum,” dedikten sonra duraksa­
dı. “Fakat pazarlıkta payıma düşeni yapmayı tercih ederim ve
eğer hesaplamalarım doğruysa hâlâ beş ay, dört günümüz var.”
Ilo’nun farklı biri olmaya çalışmasını takdir ediyordu
ve değişimin zaman aldığını biliyordu. Sonraki birkaç ayda
gözünü üstünde tutmak, onu yönlendirmek istiyordu. Kendi­
siyle birlikteyken değişebileceğine güveniyordu ama diğer ki­
şilerle? Emin değildi.
Apollo tek kaşını kaldırarak meydan okudu. “Yarın saat iki­
de kahve?”
“Talep mi, rica mı?”
“İkisi de?”
“Pekâlâ ama yeri ben seçerim.”
Persephone, Apollo’nun gözlerinde bir anlık tereddüt gör­
düğüne yemin ederdi; kabul etmemek ve kontrolü ele almak
için içgüdüsel bir tepkiydi ama sonra bakışları yumuşadı.
“İyi. Sonra görüşürüz.”
Ardından gidiverdi.

394
BÖLÜM 26
Huzurun Dokunuşu

tki hafta sonra Lexa taburcu edildi. İçinde altı kişi olunca
daireleri daha da ufak hale geldi; herkes Lexa’nm üstüne düşü­
yordu. Eliska ve Adam alışveriş yapıp kilerlerini ağ ı a kadar
doldurdular; Jaison da eşyalarını Lexa’mn odasına taşımış ve
ilaçlarıyla ilgili sorumluluğu hemen kendi üstüne almıştı. Sy­
bil, Persephone ve Zofie geride durup olan bitenleri izliyor, ne
yapacaklarını bilemiyorlardı.
Persephone en kötü kısmın ne olduğundan emin değildi:
Lexa’nm durumdan tamamen bağımsız görünmesi mi, yoksa
ailesi ve Jaison’ın onun ne kadar farklı olduğunu görmezden
gelmeleri mi? Lexa zamanının çoğunu uyuyarak geçiriyordu ve
uyumadığı zamanlardaysa gözlerini duvara dikiyordu. Doğru­
dan bir soru yöneltilirse, soruyu soran kişi söylediği şeyi tek­
rarlayana kadar ona bakıyordu ve bazen cevap bile vermiyordu.
Bir akşam Persephone, Lexa’ya oturma odasında Titans
After Dark izlemek için onlara katılmak isteyip istemediğini
sorduktan sonra kendi kendine, “O aynı değil,” demişti. Diziyi
pek sevmiyordu ama sonu gelmeyen dizinin detaylarını tartış­
manın en iyi arkadaşını nasıl mutlu ettiğini hatırlıyordu.

395
Ona sorduğunda Lexa sessizce, “Hayır,” diye cevap verir­
ken Persephone’ye bakmamıştı bile.
Persephone mutfakta aslında kendi kendine konuşuyordu
Onun yas süreci de böyleydi. Lexa ölmemiş olabilirdi ama onu
her türlü kaybetmişlerdi.
“Ona lanet bir araba çarptı,” diye patladı Jaison. “Bir anda
ayağa fırlamayacak.”
Persephone onun öfkesine şaşırarak gözlerini kırpıştırdı.
“Biliyorum. Ben öyle...”
“Belki de kendi sorunlarına o kadar gömülmeseydin bunu
görürdün.”
Tek kelime daha etmeden Lexa’mn odasma gitti.
“O sadece üzgün,” dedi Sybil. “Lexa’nın aynı olmadığını
biliyor.”
“Bu fâni seni üzdü,” dedi Zofie. “Onu öldürmemi ister inisin?"
“Ne? Hayır, Zofie. Seni üzen insanları öylece öldüremezsin.”
Aegis omzunu silkti. “Benim geldiğim yerde öldürebilirsin.”
“Hatırlat da bütün silahlarını saklayayım,” dedi Persephone.
Gerginlik hafta boyunca sürdü. Persephone, Yeraltı
Dünyası'na kaçışı olduğuna memnundu ama her gün Lexa’yı
kontrol ettiğinden emin oldu; yeni bir rutin, yeni bir normal
olmuştu. Uyan, Lexa’yı kontrol et, işe git, Lexa’yı kontrol et,
yeraltına git.
Haftalar boyunca bu şekilde sürdü gitti. Ancak bir sabah ye­
raltından döndükten sonra mutfağa girdi ve olduğu yerde kaldı.
Lexa kahve yapıyordu.
Üzerinde pijamaları vardı, saçı dağınık topuzdu ve başım
kaldırıp Persephone’ye bakınca gülümsedi. O... normal görü­
nüyordu.
“Günaydın,” dedi.
Biraz şüpheyle, “G-günaydın,” dedi Persephone.
“Biraz kahve istersin diye düşündüm.”

396
Persephone, “Evet,” diyerek boğuk bir sesle güldü. “Kah­
veyi severim.”
Lexa kahkaha atarak kupayı doldurup ona doğru itti. “Bili­
yorum.”
Persephone kahveyi ellerinin arasına aldı. Bir an için kıpır-
dayamadı. Orada öylece durup tuhaf bir şekilde Lexa’ya baktı.
Boğazını temizledi. “Ben... işe gitmek için hazırlansam iyi
olacak,” dedi. Gitmeye isteksizdi, eğer giderse tüm bunların
bir rüya olduğunu fark etmekten korkuyordu.
Lexa’nın yüzünde yine ufak bir gülümseme belirdi. “Şans­
lısın,” dedi. “Ben de tekrar çalışmak isterdim.”
“Yakında çalışacaksın.”
Persephone odasına geri döndü. Dönerken de Lexa’mn yap­
tığı kahveden bir yudum aldı ve aldığı gibi geri içine tükürdü.
Sert, acı ve yoğundu.
Lexa’nın kazadan önce yaptığı kahveyle alakası yoktu.
Deniyor, diye düşündü. Önemli olan da bu.
Eğer Lexa’nm iyileştiği anlamına geliyorsa bu kahveden
milyon tane bile içerdi.
Persephone işe gitmek için hazırlandı. İşe bakış açısının
değişmesinden nefret ediyordu, önceden New Athens Gaze­
tesi'nde geçirdiği günleri dört gözle beklerdi. Şimdiyse içini
kaygıyla dolduruyordu ve bunun, her gün onu görmek için
bekleyen kalabalıkla ilgisi yoktu. Patronuyla ilgiliydi. Demetri
durmadan işler vererek onu meşgul ediyor, yazmak istediği ya­
zılardan uzak tutuyordu. Eğer bugün yine aynısını yaparsa ona
meydan okumaya karar verdi.
Asansörden çıktığında, “Selam Persephone!” dedi Helen.
Genç kadına gülümseyerek, “Merhaba Helen,” dedi Persep­
hone. İşiyle ilgili hoşuna giden tek şey artık oydu.
Çalışma alanından geçti ve tam masasına varmak üzereyken
Demetri ofisinden çıkıp ona bir yığın kâğıt uzattı.

397
“ölüm il&nlan,” dedi.
Persephone almayınca da masasına bıraktı.
“Benimle dalga geçiyor olmalısın Demetri. Ben araştırma­
cı gazeteciyim.”
“Ve bugün ölüm ilânlarını düzenliyorsun,” dedi.
Patronu arkasını dönüp ofisine gitti.
Persephone peşinden gitti. “Kal, özel haberi geri çektiğin­
den beri bana ayak işlerini veriyorsun.” Sikik aşk iksirini öğ­
rendiğimden beri, demek istedi. “Bu bir şeyin karşılığı mı?”
“Şirket için olumsuz geribildirimlere sebep olan ve itibar
sarsan bir yazı yazdın. Ne bekliyorsun?”
“Buna gazetecilik denir Demetri. Arkamda durmam beklerdim.”
“Bak Persephone, alınma ama mesele birimizin kıçım kurtar-
maya gelecekse kendiminkini seçerim. »5
Persephone başını salladı. “Buna pişman olacaksın Demetri.”
“Beni tehdit mi ediyorsun?”
“Hayır,” dedi. “Geleceğine bir pencere sunuyorum.”
“Hepimize bir iyilik yap, Persephone. Kendi sorunlarının
peşine tanrını göndermeyi bırak.”
“Seni yerinden edecek kişinin Hades olacağını mı sanıyor­
sun?” diye sorarken faniye doğru bilinçli adımlar attı.
Demetri gerildi, Persephone’nin yüzünde gördüğü şeyle
endişelendi.
Persephone başını iki yana salladı ve devam etti. “Hayır,
senin kaderini sökmek benim elimde.”
Kehanetini dile getirdikten sonra arkasını dönüp Demet­
ri’n in ofisinden çıktı.

Ertesi sabah, Lexa bir demlik kahveyle mutfaktaydı, önce­


ki gün yaptığı yoğun, yanık tortunun aynısıydı ama Persepho­
ne umursamadı. İçeceği kabul edip ada tezgâhın önüne oturdu.

398
“Sen iyi misin?” diye sordu Lexa.
Persephone bu soruyla öyle şaşırdı ki kahvesinden bir yu­
dum almaya çalışırken dudaklarını yaktı. “Pardon, ne?”
“Sen iyi misin?”
Persephone kupasını bıraktı. “O soruyu ben sana sormalı­
yım,” diyerek iç geçirdi. “Sanırım artık işe karşı hevesim yok.”
önceki gün olanları açıkladı.
“Orada işe başladığımda öyle... heyecanlıydım ki. Gerçe­
ği bulmaya, sesi olmayanlara bir platform sunmaya hazırdım.
Onun yerine kopya çıkarıyorum, ölüm ilânları düzenliyorum
ve kehanetlerde bulunuyorum.”
“Sanırım kendi gazeteni kurmanın vakti geldi,” dedi Lexa.
Persephone başını iki yana salladı. “Nasıl?”
Lexa omzunu silkti. “Bilmiyorum ama ne kadar zor olabilir
ki? Yaptığın şeyi yap, bastırılanlara ses ol.”
Persephone tırnaklarını tezgâha vurarak Lexa’nın teklifini
düşündü, öncesinde şaka yaptığı bir şeydi ama artık komik
gelmiyordu. Gerçek bir olasılık gibi geliyordu. Gazeteciliğin
kendisine cazip gelmesinin tüm o sebeplerini -gerçeği bulmak,
adaleti sağlamak, konuşamayanlar adma konuşmak- Demetri
ve Kal olmadan, kendi başına yapabileceklerini düşündü.
“Teşekkür ederim Lex. Harikasın. Umarım bunu biliyor-
sundur.”
Lexa gülümsedi ve tezgâha laklandıktan sonra konuştu.
“Belki... bir ara dışarı çıkabiliriz. Eskiden olduğu gibi. Aklını
her şeyden uzaklaştırır.”
Persephone gülümsedi.
“Bu çok hoşuma giderdi.”
Persephone uzun zamandan beri ilk defa, tüm bu olanlarla
ilgili hissettiği suçluluktan kurtulabilirmiş gibi hissetti.
“Üzgünüm Lex,” dedi Persephone. Yaptığı şey için, Apol-
lo’yla anlaşma yaptığı için, ondan hiç özür dilememişti.
“Biliyorum,” dedi Lexa. “Fakat seni bağışlıyorum.”

399
Persephone işten eve geldiğinde Sybil’i odasında hazır­
lanırken buldu. Saçlarını maşalamıştı, makyajı yapılmıştı ve
üzerinde hoş, çiçekli bir elbise vardı.
"Umarım sorun olmaz,” dedi Sybil. “Hazırlanacak bir yere
ihtiyacım vardı ve Lexa da duşta.”
“Ah, tabii ki sorun değil,” dedi Persephone. “Ben de onu
kontrol etmek için geldim. Nasıl?”
Sybil başını salladı. “Daha iyi.”
“Sen dışarı mı çıkıyorsun?”
Kâhin kızardı. “Randevum var.”
Persephone onun adına heyecanlanarak sırıttı. “Kiminle?”
Sybil sessizce, “Aro’yla,” dedi.
Sybil resmi kâhin olmadan önce o, Aro ve Xerxes etle tır­
nak gibilerdi. Yeniden bir araya gelmelerine memnun oldu.
“Bu ne zaman başladı?”
Sybil omzunu silkti. “Zaten hep arkadaştık ve Apollo beni
kovduktan sonra... tekrar konuşmaya başladık.”
Persephone gülümsedi. “Yaa... Senin adına çok mutlu­
yum.”
“Teşekkürler Seph.”
Persephone, Lexa’yla vedalaşmadığı için kötü hissetti ama
sabah döneceğini haber veren bir mesaj yolladı ve yeraltına
ışınlanıp kütüphanede belirdi. Şöminenin yanına kıvrılıp kitap
okumak niyetindeydi. Ancak Hades’i onu beklerken buldu.
“Üzerinde ne var öyle?” Persephone kıkırdadı.
Hades’in üzerinde siyah gömlek, pantolon ve siyah yağmur
çi;Mil elerini andıran ayakkabılar vardı. Onu sadece bir kere
böyle rahat kıyafetlerle görmüştü ve o da kurabiye yapmak
için evine geldiği zamandı.
“Senin için bir sürprizim var.”
“O pantolon kesinlikle sürpriz oldu.”

400
Hades pis pis güldü. “Gel.”
Elini uzattı ve Persephone tuttu. Parmaklarını parmakları­
nın arasından geçirip onu dışarı çıkardı. Sarayın önünde iki
tane iri, siyah at bekliyordu. Görkemli görünüyorlardı, tüyleri
parlıyordu ve yeleleri örülmüştü.
“Ah!” Persephone elini ağzına yapıştırdı. “Çok güzeller.”
Atlar kişneyip yeri dövdüler. Hades güldü. “Teşekkür edi­
yorlar. Binmek ister misin?”
“Evet,” dedi anında. “Ama... ben hiç...”
“Sana öğreteceğim,” dedi.
Hades onu ata doğru yönlendirdi.
“Bu Alastor,” dedi.
Persephone, “Alastor,” diye ismini fısıldarken burnunu ok­
şadı. “Muhteşemsin.”
Diğeri kişnedi.
“Dikkatli ol, Aethon kıskanacak.”
Persephone kahkaha attı. “Ah, ikiniz de muhteşemsiniz.”
“Dikkatli ol,” dedi Hades. “Ben kıskanabilirim.”
Hades dizgini Persephone’ye verip ayağım üzengiye ge­
çirmesini ve eyere olabildiğince nazikçe oturmasını söyledi.
Ardından daha fazla talimat verdi; ağırlığını verme, arkaya
kaykıl, bacaklarını gergin tut.
“Eğer konuşursan aygırlarım dinler. Durmalarım söylersen
dururlar. Yavaşlamalarım söylersen yavaşlarlar.”
“Onlara sen mi öğrettin?” diye sordu.
“Evet,” derken Aethon’un üstüne bindi. “Endişelenme.
Alastor ne taşıdığını biliyor. Sana iyi bakacak.”
Salyangoz hızıyla başlamalarına rağmen Persephone aldır­
madı. Sıklıkla yürüyüşlere çıkıyorlardı ama onlar da bahçeler­
le ve Persephone’nin korusuyla sınırlıydı. Yeraltım bu şekilde
görmekte tazeleyici bir şeyler vardı. Alastor ve Aethon eşkin
adımlarla yan yana ilerlerken Hades onu yeni bir bölgeye sok­

401
tu; kara dağların çevrelediği mor ve pembe lüpen tarlalarında
ilerlediler.
“Yeraltını hangi sıklıkla değiştiriyorsun?” diye sordu.
Hades’ın dudaklarının bir kenarı yukarı kıvrıldı. “Bana bu
soruyu ne zaman soracağını merak ediyordum.”
“Ee?”
“Canım ne zaman isterse,” dedi.
Persephone kahkaha attı.
“Belki büyüm bu kadar korkutucu olmadığında ben de de­
nerim.”
“Sevgilim, daha çok istediğim bir şey yok.”
Lüpen tarlasının sonuna geldiler ve dağların arasındaki
dar patikadan devam ettiler. Diğer yanda zümrütten bir orman
uzanıyordu. Hades, dağın kayalık duvarına yakın kaldı. Akar­
suyun sesi, Persephone’nin ilgisini çekti. İşte o sırada Hades
durup atından indi.
Persephone’ye yaklaşıp inmesine yardım ettikten sonra el­
lerini belinden çekmedi.
“Bugün güzel görünüyorsun,” dedi. “Sana söylemiş miydim?”
Persephone sınttı. “Henüz değil. Bir daha söylesene.”
Hades gülümseyip onu öptü. “Çok güzelsin sevgilim.”
Hades elini tutup onu ağaçların araşma soktu. Diğer tarafta,
dağların üzerinden akıp ışıl ışıl bir göle dökülen şelale vardı.
Milyon tane mavi tonunu barındıran ve kristal kadar berrak bir
göldü.
“Hades,” diye fısıldadı. “Olağanüstü.”
Hades’e baktığında tanrının tahrik olmuş ve yoğun bakış­
ları onu kavurdu geçti. Persephone fark ettiği şeyle titreyerek
ona doğru döndü.
Konuşmadılar, sadece ağaçların altında bir araya geldiler.
Hades acelesizce keşfini sürdürürken Persephone her geçen
saniyenin tadını çıkardı. Her şey ağır çekimdeydi; öpüşmeler

402
mahmur, okşayışlar rüya gibiydi. Tann içine girince durdu ve
dudaklarını onunkilere yapıştırdı. Bu öpüşmede son derece
açık bir şeyler olsa da hafif ve yavaş ilerleyen bir öpüşmeydi.
Persephone gözlerini açtığında onu kendisine bakarken buldu,
içinde hareketsiz ve şişmiş bir vaziyetteydi.
Persephone uzanıp tanrının yüzüne dokundu.
“Evlen benimle,” dedi adam.
Persephone gülümsedi. “Tamam.”
Sonra Hades hareket etti, o hareket ettikçe içindeki sürtün­
me arttı. Hades’in uyguladığı hıza rağmen Persephone’nin ne­
fes alıp verişi hızlandı. Adamın omuzlarım kavrayıp tırnakla­
rını derisine geçirdi, vücudunun her yerinde yarattığı hislerde
kayboldu.
Bunu seviyordu, onu seviyordu.
Persephone yoğun ama sessiz bir şekilde boşaldı.
“Sevgilim,” diye fısıldadı Hades. Yüzünü öpüp gözyaşları­
nı sildi. “Neden ağlıyorsun?”
Başını iki yana salladı. “Bilmiyorum.”
Her şeyi şiddetli bir şekilde hissediyordu; her duygu içine
bir mızrak gibi saplanıyordu. Hades’e olan sevgisi neredeyse
katlanılmazdı, mutluluğu acı verici olmaya yakındı.
Hades onu kaldırıp göle doğru taşıdı ve şelalenin altında
birlikte yıkandılar.
Ardından saraya geri döndüler.
Persephone içinde hâlâ histeriyle boğuşuyordu. Duygulan
öyle güçlü, öyle yoğundu ki... öyle delicesine âşıktı ki canı
yanıyordu.
Sevginin yepyeni bir seviyesiydi; Hades’in nişanlısı, müs­
takbel kansı ve kraliçesi olarak girdiği bir seviyeydi.
Bu düşünce göğsünü sımsıcak yaptı. Thanatos’un onların
gelmesini beklediğini görünce yok olan bir histi. Persephone,
Hades’e göz attı. Tanrının yüzü taş gibi, dudaklan gergin, ba­
kışları sertti.

403
Bir sorun var.
Sonuca atlamamak için çabalasa da son birkaç haftadan
sonra zordu.
Hades atından inip Persephone’nin de inmesine yardım etti.
“Thanatos," dedi tanrı.
“Lordum,” diyerek başım eğdi ve mavi gözleri Persepho-
ne’ninkilerle buluştu. “Leydim.”
ölüm Tanrısı konuşmak için ağzını açtı ama tek kelime
çıkmadı. Tekrar denedi.
“Bunu size nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum.”
Persephone kalp atışlarının yavaşladığına yemin edebilir­
di, birdenbire nefes almanın zorlaştığım hissetti, öncekinin
aksine, Thanatos onu sakinleştirmeye çalışmak için büyüsünü
kullanmadı.
“Lexa,” dedi.
Persephone zaten ağlamaya başlamıştı. Hades onu darbeye
hazırlıyormuş gibi kollarım sıkıca etrafına sardı.
“Hayatım kaybetti.”

404
BÖLÜM 27
Güçlendirme

Persephone’nin kulaklarında tuhaf bir çınlama vardı ve bir­


den etrafındaki dünyadan bağımsız olduğunu hissetti; sanki her
şeyi bir kürenin içinden izliyordu. Hiçbir şey hissedemiyordu
ve bu, önceki duygu yoğunluğundan sonra berbat bir zıtlıktı.
Hades’in dokunuşu bile teninde hissizdi.
“Persephone.” Hades adını söyledi ama sesi çok uzaktan
geldi. Ona bakamadı çünkü gözleri odaklanamıyordu. “Per­
sephone.”
En sonunda Hades ellerini yüzüne koyup onu gözlerine
bakmaya zorladı. Persephone o kara gözlere bakınca gözyaş­
larına boğuldu.
Hades, titreyen ve hıçkıran tanrıçayı göğsüne çekti.
“Sevgilim,” diyerek teselli edip sırtını sıvazladı. “Fazla
vaktimiz yok.”
Persephone onu tam olarak duymasa da büyüsünün etrafı­
nı sardığını hissetti. Işınlandılar, Persephone kendini Styx’in
kıyısında buldu. Geriye çekildi. Yüzü sırılsıklamdı, burnu ile
gözlerinin arkasında artan baskı yüzünden başı ağrıyordu.
“Hades, burada ne...”

405
Charon’un kayığının kara nehri geçip geldiğini görünce so­
rusu dudaklarında asılı kaldı. Yumuşak renklerin olduğu arazi­
de daimon bir meşale gibi parlıyordu. Onun arkasında dizlerim
göğsüne çekerek oturan kişiyse Lexa’ydı.
Solgun ama korkusuz görünüyordu. Arkadaşını gören Per­
sephone’nin ağzından bir hıçkırık kaçtı. Bastırmak için elini
ağzına kapattı.
Charon kıyıya yanaşıp Lexa’nın ayağa kalkmasına yardım
etti. İskeleye adım attıktan sonra Lexa ona öyle sıkı sarıldı ki
kemiklerinin kırılacağını sandı.
Birlikte ağladılar.
“Üzgünüm Seph,” diye fısıldadı Lexa.
Persephone geri çekilip gözlerine baktı. Mavi gözlerini ye­
raltında görmek tuhaftı. Solgun göğün altında gözleri parlak
ve... canlıydı.
“Anlamıyorum,” dedi Persephone. “Daha iyiye gittiğini sa­
nıyordum.”
Lexa’mn gözlerinde acı dolu bir ifâde belirdi. “Denedim.”
Persephone boğazındaki yumruyu yuttu ve ardından aklına
dehşet verici bir düşünce geldi. Endişe ve korkuyla Hades’e
döndü.
“Nereye gidiyor?”
Hades, Lexa kadar tedirgin görünüyordu.
“Seph." Lexa adını fısıldayarak dikkatini çekti. “Her şey
yoluna girecek.”
Fakat girmeyecekti.
Persephone neler olduğunu şimdi anlıyordu.
Lexa kendi canına kıymıştı. İntihar etmişti. Lethe Nehri’n-
den içecekti ve bu, dostlukları da dahil her şeyi unutacağı an­
lamına geliyordu.
“Neden?” Persephone’nin sesi çatladı, dudakları titredi.
Lexa açıklayamıyormuş gibi başını iki yana salladı.

406
Yaptığın şeyle Lexa’yı ölümden daha kötü bir kadere
mahkûm ettin.
“Bunu ben yaptım,” diye ağladı Persephone.
Lexa’yı iyileştirmek için pazarlık yapmıştı; yaralı ruhunu,
istemediği bir bedeni meşgul tutması için bitmiş bir hayata geri
getirmişti. Bunu yaparken de en iyi dostunu başka bir harap
edici sona sürüklemişti.
“Persephone.” Lexa onun titreyen ellerini tuttu. “Bu benim
seçimimdi. Bu şekilde olduğu için üzgünüm ama benim Yukarı
Dünya ’daki zamanım doldu. Yapmam gereken şeyi tamamla­
dım.”
“Neydi o?”
Gülümsedi. “Seni güçlendirmek.”
Bu, Persephone ’yi daha çok ağlattı ve birbirlerini kucakla­
dılar.
Thanatos gelip de sona geldiklerini gösterene kadar ayrıl­
madılar.
Thanatos, “Hazır mısın?” diye sordu. Büyüsü sakinleştiri­
ci, rahatlatıcıydı ve uzun zamandan sonra ilk defa Persephone
buna memnundu.
“Ne-nereye gidiyorum?” Lexa geldiğinden beri ilk defe te­
dirgin göründü.
Thanatos, Hades’e bakınca tanrı açıkladı, “Lethe Nehri’n-
den içeceksin,” dedi. “Ardından şife bulman için Thanatos seni
Elysium’a götürecek.”
Uzun bir süre boyunca Persephone, Lexa’nın var olmadığı
bir dünya hayal etmeye çalışmıştı ve şimdi buraya kadardı; işte
bu, o dünyanın başlangıcıydı.
“Seni her gün ziyaret edeceğim,” diye söz verdi. ‘Tekrar
dost olana kadar.”
“Biliyorum.” Lexa’nın sesi çatladı.

407
Persephone gözlerini yumup dostunun sarılmalarını, sıcak­
lığını, sırtındaki ellerinin hissini hafızasına kazımaya çalıştı.
“Seni seviyorum,” diye fısıldadı Persephone.
“Ben de seni seviyorum.”
Ayrıldıklarında Thanatos, Lexa’nın elini tuttu ve Persepho­
ne de onların taş bir patikadan Lethe’ye doğru yürümelerini
izledi. Sonrasında Hades’le saraya geri döndüler. Hades din­
lenmesini söyleyince dediğini yaptı, kendini onun yatağının
rahatlığına bıraktı.
Uyandığında uykuya daldığım hatırlamıyordu. Bitkin bir
şekılde kalkıp Hades’i aramaya koyuldu. Onu çalışma odasın­
daki ateşin önünde dururken buldu. Elleri arkasında duruyor­
du, ateş yüzünü aydınlatıyor, onu ciddi ve sert gösteriyordu.
Derin düşüncelere dalmışa benziyordu ama Persephone odaya
girdiğinde kasıldı.
Persephone suçlulukla dolup taştı, Hades’in onun öfkesini,
suçlamalarını beklediğini biliyordu.
Tanrı ona dönmeyince, “İyi misin?” diye sordu Persephone.
“Evet,” dedi. “Sen?”
“Evet,” dedi ve doğruydu. Lexa’nın öldüğünü, Lethe’den
içtiğini bilmesine rağ'411 en daha iyiydi.
Persephone ona yaklaştı.
“Hades.” Dönüp ona balTıı asını bekledi. “Bugün için teşek­
kür ederim.”
Hades ufak bir gülümsemenin ardından ateşe geri döndü,
“öyle çok bir şey değildi.”
Persephone ona uzanıp elini koluna koydu. Hades’in bakış­
ları önce eline indi, ardından gözlerine baktı. “Her şeydi.”
Hades tamamen ona doğru döndü ve dudakları buluştu. Bir
süre öpüştükten sonra Hades onu yere çekip tek bir pürüzsüz,
kendinden emin hareketle içine girdi.

408
“Sen haklıydın,” diye fısıldadı Persephone. Lexa’nın so­
nundan bahsediyordu. Nefesi tıkandı; parmaklarını tanrının
saçlarına geçirdi.
“Haklı olmak istemedim.”
“Seni dinlemeliydim,” dedi ve bir zevk dalgasıyla sarsılır­
ken inledi.
“Şişt.” Hades onu susturdu. “Yapman gerekenlerle ilgili
daha fazla konuşmak yok. Olan oldu. İleri bakmaktan başka
yapılacak bir şey yok.”
İlk orgazm vücudunu sarsarken Hades onu sertçe kavradı.
“Kraliçem,” diye tısladı.
“Hades,” diyerek adım inledi.
Birbirlerinde buldukları hissin tadını çıkardılar, bağlarını
derinleştirdikten sonra ten, ter ve seks yığını halinde beraberce
yığıldılar.
Hades bir ara kucağında Persephone’yle kalkıp onu ateşin
önüne taşıdı. Persephone sırtüstü yattı. Hades yanındaydı.
4C
New Athens Gazetesi'nden ayrılacağım,” dedi.
Tanrının tek kaşı havaya kalktı. “Ya?”
“Online bir topluluk ve blog kurmak istiyorum. Adına da
The Advocate
* diyeceğim; sesini çıkaramayanlar için bir yer
olacak.”
“Bunun üzerine çok düşünmüş gibisin.”
Gülümsedi. Hekate ve Lexa’nm tavsiyelerini dinliyordu.
Kendi hayatını düzene sokuyor, kontrolü ele alıyordu.
“Düşündüm.”
Hades parmaklarını tanrıçanın çenesinin altına koydu.
“Benden ne istersin?”
“Desteğini,” dedi.
“Şenindir.”
“Ayrıca Leuce’u asistan olarak işe almak isterim.”
• (tng.) Savunucu avukat, (ç.n.)

409
“Memnun olacağından eminim.”
“Ve... iznine ihtiyacım var,” diye ekledi süklüm püklüm
"öyle mi?"
“İlk hikâyenin bizim hikâyemiz olmasını istiyorum. Sana
nasıl âşık olduğumu dünyaya anlatmak istiyorum. Nişanımızı
duyuran ilk kişi olmak istiyorum.”
Kal ve Demetti bunu ondan almaya çalışmıştı ama şimdi,
bunu güçlenmeye giden bir yol olarak görüyordu.
“Hımm.” Hades numaradan düşünüyormuş gibi yaptı. Göz­
lerindeki bakıştan bunu anlayabiliyordu. Tanrı kısmen eğleni­
yor kısmen de hayranlık duyuyordu. “Bir şartla kabul ederim.”
“Neymiş?”
“Ben de sana nasıl âşık olduğu III u dünyaya anlatmak isterim.”
Hades başta onu yavaşça öptü, dili tatlı tatlı onunkine deği­
yordu. Ardından öpüşünü derinleştirdi.
Bir kez daha, kendilerini birbirlerinin sıcaklığında kaybettiler.

Lexa’mn cenazesi, ölümünden üç gün sonrasına planlandı.


Persephone, Lexa’nın yeraltına geldiği günden beri onu
Elysium’da ziyaret edememişti. O yüzden vücudunu kutsal
yağ sürülmüş ve solgun bir halde, çelenk ve bozuk paralarla
süslenmiş vaziyette görmek gözlerinden yaşlar boşalmasına
sebep oldu.
Hades de ona katıldı ve korumacı kolunu vücuduna dolayıp
üstünden ayırmadı. Halk içine nadiren çıktıkları zamanlardan
biriydi ve Hades’in varlığı sadece kalabalık oluşmasına sebep
olmakla kalmadı, aynı zamanda mekânda çeşitli duygulara se­
bep oldu. Persephone onları hissedebiliyordu, belli belirsizdi.
Merak, öfke ve kızgınlık. Bu faniler, Hades’in niçin Lexa’nın
ölmesine izin verdiklerini merak ediyorlardı, ayrıca Persepho-

410
ne’nin onun yanında nasıl durabildiğini de... Zamanında ken­
disi de aynı şeyi merak etmişti ve şimdi, o düşünce kendisine
amansız bir acı yaşatıyordu.
Hades başını eğip ona bakarak yanağına dokundu.
Düşüncelerini tahmin ederek, “Asla anlamalarını sağlaya­
mazsın,” dedi.
Persephone kaşlarım çattı. “Senin hakkında kötü düşünme­
lerini istemiyorum.”
Hades ufak, hüzünlü bir gülümsemeyle ona baktı. “Senin
canını sıkmasından nefret ediyorum. Düşüncesine değer ver­
diğim tek kişinin sen olduğunu söylememin yardımı olur mu?”
“Hayır.”
Lexa’nın cenazesinden sonraki birkaç günü onun odasını
temizleyerek ve ailesi alsm diye eşyalarım paketleyerek ge­
çirdiler. Tuhaf bir gündü ve Sybil, Zofie ve Persephone kendi
dairelerinde huzursuz bir şekilde kaldılar.
“Bence taşınmalıyız,” dedi Sybil.
“Evet,” dedi Zofie. “Bu ev... ölüm kokuyor.”
İkisi dönüp Amazon’a baktı.
“Persephone?” dedi Sybil. “Sen ne düşünüyorsun?”
Ağzını açtı, sonra kapattı.
“Ben... nişanlandım,”deyiverdi.
Sybil ve Zofie heyecanla çığlık atınca Persephone güldü.
Hafta sonu geldiğinde, Persephone yeni işiyle ilgili ona
yardım etmesi için Leuce’u işe aldı. Coffee House’ta buluşup
vanilyalı latte içerken çalıştılar.
“Listendeki bütün gazeteleri aradım,” dedi Leuce. “Hepsi
hikâyeni basmayı kabul etti. Divine ön sayfa haberi olacağını
söyledi.”
“Harika.” Persephone gülümsedi.
Yeni iş girişimini -ve Hades’le nişanını- duyurmak için
Leuce’tan birkaç gazeteyi ve dergiyi aramasını istemişti. Blo-

411
gu için okuyucu kitlesini otomatik olarak garantileyecek stra­
tejik bir hareketti, ölüler Tanrısı’yla nasıl tanıştığının ve ona
nasıl âşık olduğunun hikâyesini paylaşacaktı.
Ayrıca annesini küplere bindirecekti. Demeter, tanrılar hak­
kında yazdığı için kızını azarlayıp durduğundan, onun haber­
lere dikkat ettiğini biliyordu.
“Birkaçı röportaj yapmak istedi,” diye devam etti Leuce.
“İki hafta boyunca uygun olmayacağını söyledim. Onlan bir
çizelgeye ekledim. Resmen ömrümü tüketti. Bu... klavyeyi...
nasıl öyle kolayca kullanıyorsun?”
Persephone kahkaha attı, “öğreneceksin Leuce.”
Daha sonra Sybil onlara katıldı. Persephone ondan bir in­
ternet sitesi tasarlamasını istemişti, sadelik ve güç gösteren bir
şey olmasını söylemişti ve sonuçlar enfesti. Sayfanın tepesine
yazılmış TheAdvocate yazısı morun zengin bir tonuydu.
Ayrıca içerikler eklendikçe nasıl görüneceğini göstermek
için bir zaman çizelgesi de gösterdi; her türden sağlık, sanat
eseri ve kültür haberi için sayfalar vardı.
Siteyi görmek Persephone’nin heyecanım körükledi. Şimdi
tek yapması gereken açılış yazısına odaklanmaktı.
Hades’le ilişkisinin başlangıcını ziyaret etmesi tuhaftı;
çünkü o zamanlar akıl yapısı çok farklıydı, özgüvensiz ve
şüpheciydi, yine de macera da istiyordu. Hissettiği o özlemin,
ölüler Tannsı’yla kaçamayacağı bir anlaşma -gittikçe sevdiği
bir pazarlık- halini almasını hiç beklemiyordu.
özgüvenden ve kendine inançtan gelen gücü anlamama
yardım etti. Ben bir tanrıçayım.
O kelimeleri ruhunun derinliklerinde hissetti.

412
Pazartesi sabahı Persephone, Coffee House’ta Leuce ile Sy-
bil'in arasında oturup makalesini yayımlamak için tuşa bastı.
Sitesinin anasayfasmda beliren koyu harfleri okurken gülüm­
sedi:

İkili çığlıklar atarak Persephone’ye sarıldı.


“Bu sadece başlangıç,” dedi. Kendini gururlu, güçlenmiş ve
özgürleşmiş hissetti.
Persephone, Leuce’u yapılacaklar listesiyle baş başa bırak­
tı. Ardından o ve Sybil eşyalarını toplayıp kendi işyerlerine
doğru yola koyuldular. Persephone, Acropolis’e geri dönerken
uzun zamandır hiç olmadığı kadar heyecanlıydı çünkü oraya
bir daha hiç gitmeyecekti.
“Günaydın Helen!”
Genç kadın şaşırmışa benziyordu ve kekeledi. “Günaydın
Persephone!”
Tanrıça doğruca Demetli’nin ofisine gitti. Adam başını kal­
dırıp ona baktı; tabletinin ışığı gözlüğüne vuruyor, yüzündeki
ifadeyi gizliyordu.
Bir an için ikisi de konuşmadı.
“İstifa ediyorsun.”
“İstifa ediyorum.”
Aynı anda konuştular.
Demetli gülümseyince bu, Persephone’yi tedirgin etti.
“Şaşırdığımı söyleyemem. Duyurunu gördüm. Her gazete­
ye haber vermişsin,” dedi buruk bir gülümsemeyle. “Şey, New
Athens Gazetesi haricinde.” Arkasına yaslandı. “Tebrikler,”
derken samimiye benziyordu.
“Teşekkürler,” diye cevap verdi.

413
"The Advocate," diye cevap verdi. “Uygun. Tannlar hak­
kında yazmaya devam edecek misin?”
Persephone çenesini havaya dikti. Onun ne sormak istediği­
ni biliyordu: Benim hakkımda yazacak mısın?
“Eğer adaletsizlik olursa ifşa edeceğim,” dedi. Kal’i yerin­
den edeceğine ve NenAthens Gazetesi’ni başansızlığa uğrata­
cağına söz vermişti. Tannlar verdikleri sözleri tutardı.
Demetri başını salladı, “öyleyse senin için en iyisini dile­
rim.”
Persephone, Demetri’nin ofisinden çıkıp masasına döndü,
her şeyi bir kutunun içine boşalttı. Bu alanı yuvası gibi hisset­
tiği için yaşadığı tuhaf bir süreçti. Şimdi gidiyordu ama daha
iyi şeyler olacaktı.
Persephone asansöre doğru giderken masasından başını
kaldıran Helen, “Nereye gidiyorsun?” diye sordu.
Genç sanşına gülümsedi. “İstifa ettim, Helen.”
“Beni de yanında götür.”
Persephone’nin gözleri büyüdü. “Helen...”
Senin için bedavaya çalışırım,” dedi. “Lütfen Persephone.
Sensiz kalmak istemiyorum.”
Asansörün kapılan açılınca Persephone gülümsedi. “Gel.”
Helen çığlık atarak çantasını kaptığı gibi asansöre bindi. İlk
kata geldiklerinde Persephone kutuyu Helen’e uzattı.
Beni bekler misin? Birine veda etmem gerekiyor. 99
“Ah tabii,” dedi Helen.
Persephone, Pirithous’u aramak için bodruma yöneldi. Ofi­
si boştu. Masasına şöyle bir göz atınca iş planlan ve alet ede­
vat dışında bir not defteri gördü. Kaçmasına yardım etmesini
istemek için ofisine gelip onu korkuttuğunda not defterindeki
bilgilere karşı ne kadar korumacı göründüğünü hatırladı; ancak
minik el yazılanyla karalanmış sayfalan öylece açıkta bırak­
mıştı.

414
Okumadan çıkıp gidebilirdi. Sayfada kendi adını görmemiş
olsaydı...
Merakı galip geldi ve okumaya başladı.

Tarih:2/7
Bugün beyaz bir gömlek ve siyah-beyaz çizgili bir etek giy­
miş. Saçları toplu. Gömleğinin yakası düşük, nefes alıp verdik­
çe memelerinin şişkinliğini görebildim.

Persephone’nin damarlarındaki kan buz kesti.


Bu da ne halt demek oluyordu?
Sayfayı çevirdi. Ertesi günkü kıyafetiyle ilgili yeni bir tas­
vir vardı: pembe, üstüne oturan elbise ile beyaz topuklu ayak­
kabılar.

Biçimli bacakları var. İçimden o eteği yukarı sıyırmak, ba­


caklarını genişçe ayırmak ve onu sikmek geldi. Bana izin ve­
rirdi.

Daha aşağıya şöyle yazmıştı:

Bugün gazetelerde o ve Hades ’le ilgili başka bir haber var­


dı. Her siktiğimin günü biri bana onunla olduğunu hatırlatıyor.
Onu uzun süre sevmeyecek. O bir tanrı ve onlar sevdikleri her
şeyi mahvederler. Bundan emin olacağım.

Ardından listeyi buldu:

Koli bandı, ip, uyku hapı, prezervatif.

Persephone t gazında ekşi bir şeyler hissetti. O gün Pirit­


hous'un işini böldüğünde - adam o kadar endişelendiğinde-
bir liste üstünde çalışıyordu.

415
“Ne yapıyorsun?”
Persephone elini günlükten çekti. Başını hızla kapıya doğra
çevirdi, artık orada Pirithous duruyor ve çıkışını engelliyordu.
Gözleri çelik gibiydi. Persephone’nin damarlarındaki kan buz
kesti.
Konuşmak için ağzını açtı ama tek kelime çıkaramadı. Kal­
bi göğüs kafesini döverken ahunda ince bir ter tabakası belirdi.
“Pirithous,” dedi. “Vedalaşmaya geldim.”
“Gerçekten mi?” diye sordu. “Çünkü burnunu sokuyormuş-
sun gibi görünüyordu.”
“Hayır,” diye fısıldadı başını iki yana sallayarak. İkisinin de
konuşmadığı kısa bir anın ardından Persephone en yalandaki,
en ağır objeye uzandı. Pirithous’un masasındaki bir el feneriy­
di. Kafasına fırlattı ve adam eğilerek kurtuldu. Persephone ya­
madan geçip kaçmaya çalıştı ama adam ona uzandı, tırnaklan
tanrıçanın derisine girdi.
“Bırak beni!” diye haykırdı. Büyüsü ileri atıldı ve etrafla­
rından sarmaşıklar fırladı.
Persephone’nin şoku yaşaması için çok az vakti olmuştu ki
Pirithous konuştu. “Uyu!”
Persephone itaat ederek karanlığa yuvarlandı.

Persephone uyandığında uyuşturulmuş gibi hissetti. Gözle­


rinin önü bulanıktı, başı ve boynu ağrıyordu, ağzına bir kumaş
sokulmuş ve bantla kapatılmıştı. Elleri arkasından bağlıydı,
kollarına batan sert bir ahşap sandalyede oturuyordu.
Persephone kıvranmaya, bileklerini ve bacaklarını oynat­
maya başladı ama ipler daha da gerildi. Yaşadığı histeriye ce­
vap olarak büyüsünün yüzeye çıkmasını bekledi ama büyüsü
uzakta kalmaya devam etti, tıpkı kafasının içi gibi sisliydi. Bu

416
onu daha da çıldırmış hale getirdi. Çok geçmeden sandalyesiy­
le ileri geri sallanarak kendini özgür bırakmaya çalıştı.
Sonra dikkatini etrafındaki şeylere verince donakaldı. Her
yerde kendisinin fotoğrafları ve gazete kupürleri vardı. Sokak­
ta yürürken, işlerini hallederken ve arkadaşlarıyla öyle yemeği
yerken çekilmiş fotoğraflardı. Evinde, pijamalarıyla ve uyur­
ken fotoğrafları vardı. Görüntüler, gündelik hayatının bir kaydı
gibiydi. Midesinin bulandığını hissetti ve panikledi.
“Uyanıksın.”
Pirithous karşısına çıktı.
Persephone çığlık atsa da ağzındaki kumaş yüzünden sesi
boğuk çıktı ve yanaklarından aşağı yaşlar aktı.
“Dur, dur, dur!” diye emretti Pirithous. öne uzanıp bandı
çekti ve ağzındaki kumaşı çıkardı. “Sorun yok aşkım. Sana za­
rar vermeyeceğim.”
“Bana öyle deme!” diye bağırdı.
Pirithous’un çenesi kasıldı, “önemi yok,” dedi. “Beni se­
veceksin.”
“Siktir git,” diye bağırdı Persephone.
Adam ileri atılıp parmaklarını tanrıçanın saçlarının arasın­
dan geçirerek başını geriye doğru çekti. Persephone onunla
göz göze geldiğinde irislerinin siyahtan altın rengine dönmüş
olduğunu fark etti.
“Sen... yan tann mısın?”
Adamın yüzüne ahlaksız bir gülümseme yayıldı. “Zeus’un
oğluyum.”
“Ah tanrılar aşkına, sikik bir ucube olmana şaşmamak la-
e-e—M
zım.
Pirithous saçını daha sert çekince Persephone çığlık attı,
gerginliği azaltmak için yay gibi gerildi. Tekrar büyüsü­
ne uzandı, artık daha yakında olduğunu hissetse de hâlâ onu
çağıramıyordu.

417
Bana ne yaptı? diye düşündü. Başı dönüyordu ve midesi
bulanıyordu.
“Seni nankör," diye tısladı. “Seni koruyordum.”
“Canımı yakıyorsun.”
“Bunun acı olduğunu mu sanıyorsun?” diye sorsa da onu
serbest bıraktı. “Sevdiğin kadının başka birine âşık olmasını
izlemektir acı.”
Persephone büyüsüne odaklandı. İçinde ağır ağır ve dengeli
bir şekilde birikiyordu.
“Pirithous, beni tanımıyorsun. Nasıl sevebilirsin ki?” diye
sordu.
“Seni seviyorum! Sana gösteri tim mi? Kalpler, notlar,
çiçek?”
“O sevgi değil. Eğer beni sevseydin buraya getirmezdin.”
“Seni sevdiğim için buraya getirdim, anlamıyor musun?
Bizi ayırmak isteyen insanlar var."
“Hades gibi mi? Seni temin ederim, seni parçalara ayıracak.”
“Onun adım söyleme!”
“Hades beni bulacak.”
Pirithous tehditkâr bir şekilde ona doğru geldi ve Persepho­
ne gözlerini sımsıkı kapattı. Ona dokunmadığındaysa gözlerini
açtı ve adamı kendisine sinirle bakarken buldu. “Neden o?”
Persephone onu yatıştıracak, başından gitmesini sağlayacak
bir cevap düşündü.
“Çünkü Kader Tanrıçaları öyle buyurdu,” diye cevap verdi.
Adamın rengi atınca bir an için başarılı olduğunu düşündü
ama sonra Pirithous dişlerini sıkarak tısladı. “Yalan söylü­
yorsun!"
Adam önünde diz çöktü.
“Neden o? Seks yüzünden mi?”
Persephone gerildi, adam ellerini sandalyesinin iki yanına
yerleştirince bacaklarını sıkıca kapattı.

418
“Bana senin hoşuna giden ne yaptığım söyle. Ben daha iyi­
sini yapabilirim.”
“Sakın bana elini sürme!” Persephone haykırırken ondan
uzaklaşmaya çalıştı ancak topuklu ayakkabılarıyla tam basa­
madı. Pirithous parmaklarım tenine bastırıp bacaklarım zorla
ayırdı. Persephone tekrar büyüsünü aradı; yakındı, çok yakın.
“Hayır!”
“Hoşuna gidecek. Söz veriyorum. Ben bitirdiğimde onu dü­
şünmeyeceksin bile.”
Hayır, sadece ölmeyi dileyecekti.
“Sana hayır dedim!”
Persephone çığlık attı ve büyüsü en sonunda yüzeye çıkıp
zihnini bulandıran tuhaf bariyeri aştı. Etrafından dikenler fırla­
dı; bir kafes yaratarak Persephone’yi Pirithous’un hamlelerin­
den korurken adamı da kestiler.
Adam haykırdı.
“Beni kendinden mahrum etmeyeceksin!
önce tahtayı çıplak elleriyle tırmalayarak dallan koparmaya
çalıştı. O işe yaramayınca ortadan kayboldu ve bir bıçakla geri
dönüp diken bariyerine geçirdi.
Persephone çığlık atınca dikenler iyice kalınlaşıp parçalar
ve kıymıklar saçarak patladı.
Pirithous geriye doğru fırladı. Duvara çarpıp yere yığıldı;
göğsüne saplanan kocaman bir kazık vardı.
ölmüştü.
Persephone bir saniye boyunca hareketsizce oturdu, nefes
alıp verişi yavaştı. Sonra birdenbire, dile getirilemez bir hisle
sarsıldı. Şok ve dehşetin kanşımıydı.
Birini öldürmüştü.
Haykırdı.
“Yardım edin! Lütfen biri bana yardım etsin!” diye hıçkırdı.
“Hades!”

419
Serbest kalmak için çabalarken bakışları tepesinde dönen
bir şeye takıldı.
“Furiler,” diye fısıldadı. Harcadığı çaba yüzünden zorlukla
nefes alıyordu.
Tanrıçalar havada süzüldü; solgun bedenleri adeta karanlık­
ta parlıyordu.
“Hades’in Gelini,” diye yankılandı sesleri. “Artık güven­
desin.”
Havada duman toplandı ve Hades, ilahi formunda belirdi.
Devasa ve görkemli bir şekilde başında durdu, karanlık bir
boşluk gibiydi. Vahşi ve öfkeli bakan gözlen onunkilerle bulu­
şan tanrı donakaldı. Başka kimsenin, Hades’in onu gördüğün­
de büründüğü tuhaf hareketsizliği idrak edebileceğini sanmı­
yordu ama Persephone gördü. Hissedebiliyordu, kıyafetlerinin
altındaki her bir kasın kaskatı ve sımsıkı olduğunu biliyordu.
Hades tereddüt ediyor gibiydi, onun yanına gelmek ile Pirit-
hous’la ilgilenmek arasında kalmıştı.
En sonunda onu kaçırmış olan faniye döndü.
Yan tanrıyı tekrar hayata döndürdüğü anda adam nefes ne­
fese sesler çıkardı.
Pirithous boğazından çıkan tuhaf ıslık sesiyle, zorla nefes
almaya başladı. Konuşmadı ama Hades’i gördüğünde gözleri
büyüdü.
“Seni hayata geri getirdim,” dedi Hades. “Ebedi hayatının
kalanı boyunca sana işkence çektirmekten zevk alacağımı söy­
leyebilmek için.”
Pirithous’un aklı ne dediğini anlayacak kadar başında de­
ğildi ama tanrı yine de devam etti.
“Aslına bakarsan, sanınm acını uzun uzadıya yaşaman için
seni canlı tutacağım.”
Hades parmaklannı şıklattı ve Pirithous’un ayaklarının al­
tında bir çukur açıldı. Yeraltına düşerken tiz sesle çığlık attı.

420
Hades, Persephone’ye döndü, elinin tek hareketiyle bağlan
çözüldü. Persephone yaklaşan Hades'e doğru yığıldı. Tanrı
onu kollarının arasına alıp Furiiere döndü.
“Alecto, Megaera, Tisiphone. Pirithous’la ilgilenin.”
Başlannı eğdiler.
Furiler yok olunca Hades yeraltına ışınlandı. Onun yatak
lasına geldiklerinde Persephone kendini bıraktı. Hades onu
kucağında tutarak oturdu, gözyaşları kuruyana, artık içi patla­
yacakmış gibi hissetmeyene kadar kulağına fısıldayarak onu
yatıştırdı. En sonunda Persephone geri çekildi.
“Banyo,” dedi. “Vücudumu yıkayarak ondan kurtulmam
gerekiyor.”
Hades’in dudakları gerildi. Persephone onun zihninin
çalıştığını, Pirithous’a yapacağı işkenceye karar verdiğini
görebiliyormuş gibi hissetti. Buna rağmen, konuştuğunda tan­
rının sesi sakindi.
“Elbette.”
Hades onunla hamamlara doğru yürüdü. Persephone soyu­
nup sıcak suya girdi. Etrafından buharlar yükselirken vanilya
ve lavanta kokusunu içine çekti. Teni kıpkırmızı ve hassas hale
gelene kadar keselendi. İşini bitirince sudan çıkıp yumuşacık,
beyaz bornozuna sarındı.
Hades ona katılmamıştı. Havuzdan uzakta oturup onu izli­
yordu. Persephone ona doğru gidip kucağına oturduktan sonra
kollarını boynuna doladı. Onun rahatlığına, yakınlığına ihtiya­
cı vardı.
“Kayıp olduğumu nasıl anladın?” diye sorarken adama so-
kulabildiği kadar sokuldu.
“Sen bodrumdan geri dönmeyince iş arkadaşın Helen en­
dişelenmiş,” dedi. “Seni aramaya çıktığında da günlükleri
bulmuş.”
Hades’in tutuşu sıkılaştı ve dişlerini sıkarak konuştu.

421
“Kime anlatacağını bilememiş. Ne olursa olsun gidip güven­
lik görevlisine anlatmış. Zofie dışarıda devriye gezerken duy­
muş ve Pirithous’un seninle çıkışını izlediğini fark etmiş; bir çöp
arabasıyla. Bana anlattığında Furileri yolladım. Ortadan kaybol­
manın üstünden o kadar uzun zaman geçmişti ki...” Sesi azaldı,
sonra yutkundu. “Ne bulacağımdan emin değildim.”
“O yan tanrıydı,” dedi. “Gücü vardı.”
Hades başını salladı. “Yan taunlar tehlikelidir, özellikle de
ilâh olan ebeveyninden hangi gücü miras aldığını bilmediği­
miz için. Pirithous sana karşı ne kullanabildi?”
“Beni uyuttu,” dedi. “Uyandığımda da büyümü kullanama­
dım. Odaklanamadım. Başım... zihnim karman çormandı.”
Hades kaşlarım çattı. “Etki büyüsü,” diye cevap verdi,
“öyle etkileri olabilir.”
Bir an sessizce durdular, ardından Hades konuştu.
“Neler olduğunu anlat bana?” Sesinde hazır olmadığım
söyleyen bir tim vardı, sanki kaçırılması hakkında konuşursa
içindeki şiddeti salacaktı.
“Eğer bana bir konuda söz verirsen anlatırım,” dedi Persephone.
Hades tek kaşım kaldırarak bekledi. Persephone adamın du­
daklarına baktı.
“Ona işkence ettiğinde sana katılacağım.”
“İşte bu, tutabileceğim bir söz.”

422
BÖLÜM 28
Yıkımın Dokunuşu

Elysium’u ilk ziyaretinde Thanatos ona eşlik etti.


“Bugün onunla konuşamayacaksın,” dedi Thanatos. “Elysi-
um’a alışmalı, yoksa her şey çok fazla gelir.”
Persephone bunun ne anlama geldiğini bildiğine dair bir
hisse kapıldı. Lexa’nın tekrar Lethe’den içmesi gerekirdi. Bu,
istediği son şeydi.
“Ne zaman hazır olacak?” diye sordu Persephone.
Thanatos omzunu silkti. “Söylemesi zor.”
Onun neyi söylemediğini biliyordu. Ruhunun ne kadar şifa­
ya ihtiyacı olduğuna bağlı.
Bu düşünce ona acı verdi ama bunu bir kenara attı. Yapması
gereken şeyi düşünemezdi. Yapabileceği tek şey hatalarından
ders çıkarmaktı.
Elysium’daki bir yamacın tepesinde durdular. Burada Ha­
des’in göğü öyle parlaktı ki, adeta kör ediciydi. Yanındaki Tha­
natos uzaktaki bir figürü işaret etti. Beyaz elbisesine dökülen
siyah saçlan meşale gibi parlayan bir kadındı.
Lexa’ydı.

423
En iyi arkadaşının tarlada dolaşmasını, elini uzatıp uzun
çimenlere dokunmasını izlerken gözlerine yaşlar battı. Persep­
hone yüzünü göremese de Lexa'nın burada huzur bulduğunu
biliyordu.
Haftalar gelip geçti ve Persephone her gün Elysium’u zi­
yaret edip Lexa’yı uzaktan izledi. Ta ki bir gün Thanatos ona
yaklaşıp, “Vakti geldi,” diyene kadar.
Persephone hazır olacağını, Lexa’yla yeniden bir araya
gelme fırsatına balıklama atlayacağını düşünüyordu ama Tha­
natos ona izin verince birdenbire gerildi ve her zamankinden
kararsız hissetti.
“Ya benden hoşlanmazsa?” diye sordu.
“Lexa senin Yukarı Dünya’dayken bulduğun ruh. İlgili,
sevgi dolu ve nazik. Bir dost için hazır.”
Persephone başıyla onaylayıp nefes aldı. Sanki ulusa ses­
leniş konuşmasına hazırlanır gibiydi. Endişeyle doluydu, mi­
desinin burulmasına ve göğsünün sıkışmasına sebep oluyordu.
Lexa’ya doğru yürüdü. Altında oturduğu nar ağacının
meyveleri öyle bereketliydi ki ağaç sanki yamyormuş gibi
görünüyordu. Lexa’nın üzerinde beyaz bir elbise vardı ve uzun,
siyah saçları omuzlarına dökülüyordu. Başını ağacın gövdesi­
ne dayamış ve gözlerini yummuşken uyuyor gibi görünüyordu.
Güzel ve dinlenmiş görünüyordu. Persephone onu rahatsız
edeceğinden, Lexa’nın gözlerini açıp da karşısında gördüğü
kişiyi tanıyamayacağından korkuyordu.
Nefes aldı. “Selam.”
Persephone, Lexa’nın adını kullanmadı; Thanatos zaten ha­
tırlamayacağım söylemişti.
Lexa o tanıdık, ışıl ışıl mavi gözlerini açtı ve onunla göz
göze geldi. Arkadaşı ona gülümseyince Persephone göğsünün
patlayabileceğini düşündü.
“Selam."

424
“Biraz seninle oturabilir miyim?” diye sordu.
“Olur.” Persephone oturabilsin ve ağacın gövdesine yasla­
nabilsin diye biraz kaydı. “Sen ölü değilsin,” dedi Lexa.
Gözlemi Persephone’yi şaşırttı ve başını iki yana salladı.
“Hayır, değilim.”
“O zaman neden buradasın?”
“Ben Hades’in nişanlısıyım,” dedi. “Elysium’u sık sık zi­
yaret ederim.”
Lexa kıkırdadı. “Fark ettim.”
Bu da onu şaşırttı. “Fark ettin mi?”
Lexa kızararak, “Thanatos’u her zaman fark ederim,” dedi.
Persephone ruhların âşık olup olamayacağını merak etti.
“Eğer Lord Hades’in nişanlısıysan, o zaman kraliçe olacaksın.”
“Sanırım olacağım.”
“Sonra da bir tacın ve tahtın olacak,” dedi Lexa. Persepho­
ne kahkaha attı. Tam da Lexa’nm söyleyeceği bir şeydi.
“Şimdiden iki tane tacım var.”
Lexa’nm gözleri hafifçe büyüdü. “Onları da getirmelisin,”
dedi. “Hep taç takmak istemişimdir.”
Persephone’nin kaşları hafifçe bitişti. “Ne zamandan beri?”
Lexa omzunu silkti. “Buraya... geldiğimden beri. Düğün
olacak mı?”
Persephone içini çekti. “Evet ama itiraf etmeliyim ki plan­
lama konusunu pek düşünmedim.”
Lexa’nın ölümü ve kendisinin kaçırılması derken işler biraz
karman çorman olmuştu.
“Güzel bir gelin olacaksın,” dedi. “Güzel bir kraliçe.”
Persephone kızardı. “Teşekkür ederim.”
Sohbetleri öğlene kadar devam etti. Muhtemelen daha uzun
kalırdı ama Hekate belirip onu çağırdı.
Persephone ayağa kalkarak, “Gitmeliyim,” dedi. "Hazırlan­
mam lazım.”

425
“Neye hazırlanacaksın?”
“Bu akşam Yukarı »II nya’da bir gala var,” dedi ve sırıttı.
“Bayılırdın. Tanrılar ve tanrıçalar, güzel elbiseler ve danslar
olacak.”
Lexa buna bayılırdı çünkü kaza geçirmeden önce onun üze­
rinde çalıştığı etkinlikti. Halcyon Projesi için yapılan bir des­
tek yemeğiydi ve Lexa’mn her daim güzelliği ve mimarisine
hayran olduğu, Hera’nın otellerinden biri olan Olympian’da
yapılıyordu.
Orası, çoğu tanrının New Athens’i ziyareti sırasında kaldığı
yerdi.
“Geri gelip bana her şeyi anlatmalısın,” diye cevap verdi
Lexa.
Persephone gülümsedi. “Elbette. Yann geri geleceğim.”
Saraya geri dönünce Hekate ve lampadlar elbisesini giyme­
sine yardım etti.
Hekate kırmızı, omuzlan düşük bir elbise seçmişti. Üst
kısmı danteldendi ve kabarık eteği kat kat tüldendi. Persephone
görüntüye bayıldı. Ona kendini bir kraliçe gibi hissettirmişti.
Lampadlar saçlarını yumuşak, ihtişamlı bukleler haline getirip
doğal bir makyaj yaptılar.
“Güzelliğinin kendi adına konuşmasına izin vereceğiz,”
dedi Hekate. Tanrıça ona altın mücevherler ve altın rengi ayak­
kabılar verirken Persephone’nin yansımasına baktı.
Persephone gülümsedi. “Teşekkür ederim Hekate.”
“Ne demek canım.”
Hekate yanından ayrılınca Hades belirdi. Kapıya yakın du­
rup onu uzaktan hayranlıkla izledi. Üzerinde özel dikim, siyah
bir takım elbise vardı; bu, Hades’in favori rengiydi. Saçları ar-
kaya doğru taranmıştı ve sakalını da kısaltmıştı. Yakışıklı, asil
ve Persephone’ye aitti.
Bu düşünce içini sıcaklıkla doldurdu.

426
“Güzel görünüyorsun,” dedi Hades.
“Teşekkür ederim,” dedi gülümseyerek. “Sen de öyle.
Yani... yakışıklı görünüyorsun demek istedim.”
Hades gülerek ona elini uzattı. “Gidelim mi?”
Ardından onu kendine doğru çekip tek elini beline doladı,
yüzeye ışınlanıp Nevemight’ın dışında Antoni’nin onları bek­
lediği yerde belirdi.
Persephone, Hades’in aracının arka koltuğuna geçerken
güldü.
“Bu kadar eğlenceli olan ne?”
“Direkt Olympian’a ışınlanabilirdik.”
“Yukarı Dünya’dayken fani bir yaşam sürdürmek istediğini
düşündüm,” diye belirtti Hades.
“Belki de birlikte geçireceğimiz geceye başlamak için he-
vesimdendir,” diyerek ona kirpiklerinin altından baktı. Araçta­
ki gerilim artarken Hades’in gözleri parladı.
“Neden bekleyelim?” diye sordu Hades.
İlk hareket eden Persephone oldu, adamın kucağına çıkabil­
mek için elbisesinin katlarım avuçladı.
Hades, aralarında kabaran tül katmanını kenara iterken,
“Bu elbiseyi kim seçti?” diye sordu.
“Beğenmedin mi?” diye somurttu.
“Vücuduna ulaşabilmeyi tercih ederdim,” dedi tanrı.
“Sekse göre mi giyinmemi istiyorsun?”
Hades pis pis gülümsedi. “Sırrımız olacak.”
öpüştüler, Persephone elini Hades’in göğsünden pantolo­
nun beline kaydırdı. Düğmesini açıp aletini serbest bıraktı, di­
liyle ağzını keşfederken eliyle de onu sıvazladı.
Hades inledi. Persephone’nin dudakları dudaklarından ayrı­
lıp çenesine ve ynuna doğru indi.
“Sana ihtiyacım var,” diye hırladı Hades. “Hemen.”

427
Taş gibi sertti ve içinde nasıl hissettireceğinin beklentisiyle
Persephone'nin nefesi kesildi. Tanrıça kendini kaldırdı, Ha-
des’in aletini girişine hizaladı ve üstüne oturdu.
Aynı anda inleyip limuzinin karanlığında birlikte sarsıldılar.
“Beni mahvettin,” dedi Hades. “Aklımda sadece bu var.”
“Seks mi?” Persephone kahkaha atarken ona sımsıkı sarıl­
dı; konuştuğunda tenine vuran nefesinin hissini seviyordu.
“Sen,” dedi tanrı. Hades, kalçalarını kavrayana kadar elini
elbisenin altında gezdirdi. “Senin içinde olmak, aletimi sarışını
hissetmek, boşalmadan hemen önce sımsıkı oluşun.”
Persephone titredi. “Az önce seksi tarif ettin Hades.”
“Seninle seksi tarif ettim,” dedi. “Arada fark var.”
Persephone onun üzerinde eridi ve dudaklarını
yapıştırdığında dilleri de birbirini okşadı. Zevkle sarsıldı,
üzerinde inip çıkarken parçalara ayrılabileceğini düşünerek
Hades’e sarıldı.
Persephone hareket ederken Hades, “Siktir, siktir, siktir,”
diye sövdü ve ufak alan sevişmelerinin sesleriyle doldu.
Hades kalçasını yukarı doğru kaldırıp delicesine bir hız­
la onun hareketlerine karşılık veriyordu. Persephone’nin
gırtlağından bir ses çıktı, parmaklarını adamın saçlarının
arasına soktu.
“Benim için boşal,” diye fısıldadı Persephone.
“Sevgilim.” Hades onu sertçe kavradı ve sıcak bir taşlan
gibi içine boşaldı.
Persephone, tanrının üstüne nefes nefese yığıldı, terden
kayganlaşmışlardı. Bacakları titredi, kendini havada süzülü-
yormuş gibi hissetti.
Hades inledi.
“Siktir," diye homurdandı Hades. “Sikik bir ergen gibiyim.”
Persephone kahkaha attı. “Ergen olmanın nasıl bir şey oldu­
ğunu biliyor musun ki?”

428
“Hayır,” diye cevap verdi tanrı. “Fakat sürekli azgın olduk­
larını ve asla doymadıklarını tahmin ediyorum.”
Hades hâlâ içindeydi; sert, ıslak ve daha fazlasına hazırdı.
“Belki yardım edebilirim,” diyerek üzerinden kalktı. Onu
ağzına alma niyetiyle dizlerinin üzerine doğru kaymaya yel­
tendiği sırada Hades onu durdurdu.
“Hayır sevgilim.”
Persephone kaşlarını çattı. “Ama...”
“Bana güven, aletimi ağzına almandan daha çok istediğim
bir şey yok ama şu anda bu kahrolası yemeğe katılmak zorun­
dayız.”
“Zorunda mıyız?” diye sordu.
“Evet,” derken parmağım tanrıçanın çenesine koydu. “Gü­
ven bana, bunu kaçırmak istemezsin.”
Persephone o kadar emin değildi ama ayağa kalkıp yanına
otururken gözlerini ariamdan ayırmadı. Eteğinin katlarını dü­
zeltti. Hades’in kalkmış penisini saklamaya çalışmasını izledi.
Bu, Persephone’yi neredeyse güldürecekti, ta ki tann ona göz
atana kadar. Adamın göğsünün derinliklerinden bir ses çıktı.
"Tanrıçam."
Bu bir uyarıydı, bütün vücudunun tekrar ısınmaya başla­
dığını hissetti. Persephone gülümseyip camdan dışan baktı,
arabanın dışındaki fanilerden denizi fark ettiğinde girdiği düş
âleminden anında çıkıverdi. Kalabalık uzayıp gidiyor gibiydi
ve dip dibe dururken arabaya olabildiğince yakınlardı
Aslında Olymj s Galası’ndaki deneyiminden sonra onu şa­
şırtmamalıydı; fakat o zaman bir gazeteci olarak katılmıştı. Bu
defa Hades’in nişanlısıydı.
Hızla nefes aldı, endişeliydi. Buna alışabileceğim hiç san­
mıyordu.
Araba durdu ve kapı açıldı. Gözlerinin önü anında flaş ışık­
larıyla doldu. Hades hayranlık dolu kükremelerin arasında ara-

429
badan çıktı; adını haykırıyor, onları yeraltına götürmesi için
yalvarıyor, ilah formunu görmek için yakarıyorlardı.
Hades bütün haykırışları görmezden gelerek dönüp ona eli­
ni uzattı. Persephone derin bir nefes alarak kendini hazırladı.
“Sevgilim?”
Bu kelime onu sakinleştirdi ve parmaklarını adamın avu­
cuna kaydırdı. Hades, güçlü eliyle onu kavrayarak limuzin­
den çıkması için gereken güvenceyi verdi. Hades’in yanında
durduğunda resmen kaos çıktı; flaşlar daha hızlı patladı, beyaz
ışıkların parıltısı görüşünü engelledi.
Parmaklarını birbirine geçirerek Olympian’ın önüne doğru
giden kırmızı halıda yürümeye başladılar. Yansıtıcı metalden
yapılmış altından bir duvara benzeyen büyük bir oteldi. Zofie
onlara katılınca Persephone şaşırdı. Üzerinde, bu akşamki gibi
törenler için almaya zorladığı mavi elbise vardı.
“Zofie.” Persephone, Amazon’u kendine çekip sarıldı. Ae-
gis kasıldı.
“Persephone, iyi misin?”
“Evet,” diye cevap verdi. “Sadece seni gördüğüme mutlu
oldum.”
Amazon gülümsedi.
Arada sırada poz vermeleri için belli noktalara yönlendi­
rildiler. Hades, Persephone’yi yanına çekerek onlara uydu ve
kolunu beline doladı. Bir ara adamın dudaklarım saçlarında
hissettiğine yemin edebilirdi.
Tavanı camdan çiçeklerden yapılma bir resepsiyon salonu­
na girdiler. Persephone tavanı incelemek için birkaç dakikayı
başını geriye yatırmış vaziyette geçirdi ama çok geçmeden onu
selamlamak için yaklaşan insanlar yüzünden buna son verdi.
Kimileri yabancıydı, kimileri de yüksek mertebeden suçlular
ve Iniquity üyeleriydi ama birkaçı Persephone’nin arkadaşıydı.
“Sybil!”

430
Bir hafta önce dairelerinden taşındıklarından beri arkadaşı­
nı, eski ev arkadaşını görmemişti. Kâhine sıkıca sarıldı. Sarışı­
nın Özerinde ışıl ışıl, şampanya rengi bir tuvalet vardı.
“Çok güzel görünüyorsun!”
“Teşekkür ederim. Sen de öyle,” dedi Sybil. "Nasılsın?”
“iyiyim. Harikayım,” dedi Persephone. Gülümsemeden du­
ramıyordu. “Aro nasıl?”
Sybil kızardı. “İyi. Biz iyiyiz.”
Hermes bir anda belirip de onu sıkıca kucaklayınca Persep­
hone ufak bir çığlık attı. Onu yere geri bıraktığında karşısında
Apollo vardı ve Persephone’yi görünce pis pis gülümsedi.
“Ee Sephy,” dedi Hermes kaşlarım oynatarak. “Duyduğu­
ma göre Hades yüzüğü takmış.”
Persephone kahkaha attı. “Şey, tam olarak değil.”
Kurnazlık Tanrısı dehşetle nefes aldı. “Ne sikim oluyor?
Yüzüksüz nişanlı olamazsın Sephy.”
“Bu hiç de doğru değil Hermes.”
“Kime göre? Ben taşı görene kadar evet demezdim.”
Persephone gözlerini devirdi.
“Tebrik ederim Seph,” dedi Apollo ve Persephone ona sırıttı.
Kısa süre sonra yemek salonuna yönlendirildiler. Persep­
hone salonun en önündeki masaya, Hades ile Sybil’in arası­
na oturdu. Akşamın ve arkadaşlarım tekrar görmenin verdiği
heyecana rağmen Persephone, Lexa’yı düşünmeden edemedi.
Etkinlikte onun elinin değdiği kısımları görebiliyordu; şarap
listeleri, müzik, dekor. Her şey ihtişamlı ve dramatikti, tam da
onun sevdiği gibi.
Arkadaşının yokluğunu şiddetle hissetti.
Yemek ilerlerken Cypress Vakfi’nın yöneticisi olan Kate-
rina ayağa kalktı ve kalabalığı selamladı. Halcyon Projesi’nin
genel taslağını sundu ve ardından sunumun kalanım yapması
için Sybil’i çağırdı.

431
“Cypress Vakfı’nda yeniyim,” diye başladı Sybil. “Fakat
çok kıymetli bir pozisyonu aldım. Bir zamanlar arkadaşım
Lexa Sideris’in doldurduğu bir yerdi. Lexa güzel bir insan,
parlak bir ruhtu ve herkese ışık olurdu. Halcyon Projesi’nin
değerleriyle yaşadı, bu yüzden de biz Cypress Vakfı olarak onu
ölümsüzleştirmeye karar verdik. İşte karşınızda... Lexa Side-
ris Hatıra Bahçesi.”
Persephone nefesini tuttu, Hades masanın altından elini
kavradı.
Sybil’in arkasındaki ekranda bahçenin çizimleri vardı; gü­
zel bir şekilde yapılmış bir vahaydı.
“Lexa Sideris Hatıra Bahçesi, Halcyon’un sakinleri için bir
terapi bahçesi olacak,” diye açıkladı Sybil. Bahçenin her kıs­
mının arkasındaki anlamla ilgili bir taslak sundu, Hekate’ye
duyduğu sevgiyi göstermek için itüzümleri olacağını açıkla­
dı. Bahçenin merkezindeki muhteşem, cama benzeyen heykel,
Lexa’nm ruhunu temsil ediyordu; herkesin yoluna devam et­
mesini sağlayan parlak ve yanan bir meşaleydi.
Persephone’nin yüreği dolup taştı.
Hades ona doğru eğilip, “İyi misin?” diye fısıldadı.
“Evet,” diye fısıldayıp zorlukla yutkundu. “Harikayım.”
Yemekten sonra balo salonunda toplandılar. Hades, Persep-
hone’yi dans pistine götürüp kendine doğru çekti. Tek elini sır­
tının kıvnmına koydu, diğer eli elindeydi. Persephone’yi zara­
fet ve özgüvenle yönlendirdi. Hades tam bir centilmen olsa da
bedenlerinin birbirine değme şeklinde şehvetli bir şeyler vardı.
Persephone, kamının dibinde bir sıcaklık toplanırken göz­
lerini onunkilerden ayıramadı.
“Bahçeyi ne zaman planladın?" diye sordu.
“Lexa’nın öldüğü gece.”
Persephone dudağını ısırarak başını iki yana salladı.
“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Hades.

432
“Seni ne kadar çok sevdiğimi düşünüyorum,” diye cevap
verdi.
Hades sırıttı. Güzel bir gülümsemeydi ve göğsünün en de­
rininde hissetti.
Ondan sonrasında müzik daha elektronik bir yöne kaydı
ve Hades onu Sybil’le dans etmesi için cesaretlendirip pistten
ayrılırken onlara katılan Hermes ve Apollo’ya dik dik baktı.
Persephone onlarla biraz vakit geçirip kahkahalar attı, şakalar
yaptı ve uzun zamandan beri hissetmediği kadar iyi hissetti.
Bir ara Hades’i aramaya koyuldu ve kendini bütün New At-
hens’e tepeden bakan bir balkonda buldu. Buradan, son dört
yıldır hayatını değiştiren her yeri görebiliyordu; üniversiteyi,
Acropolis’i, Nevemight’ı.
Hades belirdiğinde balkona çıkalı çok olmamıştı.
“îşte buradasın.” Kollarım beline dolayıp onu kendine
çekti. “Burada ne yapıyorsun?”
“Nefes alıyorum,” dedi.
Hades gülünce oluşan titreşimler omurgasından aşağı ür­
pertiler gönderdi. Tanrı, yanağına bir öpücük kondurup onu
sıkıca kucakladı.
“Senin için bir şeyim var,” dedi ve Persephone kollarında
döndü.
“Neymiş?” diye sordu yüzünde bir gülümsemeyle. Hiç bu
kadar mutlu olmamıştı.
Hades bir an için onu inceledi ve Persephone onun da aynı
şeyi düşünüp düşünmediğini merak etti. Hades cebine uzanıp
önünde diz çöktü.
“Hades...” Persephone karşı çıkmak istedi. Bunu zaten yap­
mışlardı. Nişanlılardı, yüzüğe veya resmi bir teklife ihtiyacı
yoktu.
“Sadece... bunu yapmama izin ver,” dedi. Adamın yüzün­
deki gülümseme, tanrıçanın göğsünü doldurdu. “Lütfen.”

433
Hades küçük siyah kutuyu açarak içindeki altın yüzüğü ç>.
kardı. Hem saçma hem güzeldi, üzeri elmaslarla ve altından
çiçeklerle bezeliydi. lan’ın ona yaptığı taçla uyumluydu.
Persephone bir an için ağzı açık halde baktıktan sonra güz­
lerini Hades ’inkilere çevirdi.
“Persephone. Kader Tanrıçaları umurumda değil. Ben bin
defa da olsa seni seçerdim,” diyerek güldü. “Lütfen... karım
ol, benimle hükmet ve seni sonsuza kadar sevmeme izin ver.”
Persephone’nin gözleri yaşlarla doldu ve titrek bir şekilde
gülümsedi.
“Elbette,” diye fısıldadı. “Sonsuza kadar.”
Hades dişlerini göstererek gülümsedi. Persephone’nin en
sevdiği gülümsemelerinden biriydi, sadece onun için olduğunu
hayal etmekten hoşlandığı gülümsemesiydi. Yüzüğü parmağı­
na takıp ayağa kalktı, ruhunda hissettiği bir öpüşle dudaklarını
esir aldı.
Tann geri çekilince Persephone, “Hermes’in taş olmadan
olmaz dediğini duymuş olmayasın?” diye sordu.
Hades güldü. “Benim duymam için epey yüksek sesle ko­
nuşmuş olabilir,” dedi. “Fakat eğer bilmek istiyorsan yüzük bir
süredir bendeydi.”
“Ne kadar süredir?” diye sordu.
“Utanç verecek kadar uzun,” dedikten sonra, “Olympos
Galası ’ndan beri,” diye itiraf etti.
Persephone boğazına kadar çıkan yumruyu yuttu.
Nasıl bu kadar şanslı olmuştu?
Hades alnını onunkine dayayıp, “Seni seviyorum,” dedi.
“Ben de seni seviyorum.”
Tekrar öpüştüler ve Hades geri çekilince Persephone etraf­
larında beyaz bir şeylerin döndüğünü fark etti. Kar yağdığını
anlaması birkaç saniyesini aldı.
Güzelliğine rağmen gökten düşüşünde uğursuz bir yan vardı.

434
Ağustos ayında olduklarından bahsetmeye gerek bile yoktu.
Persephone, Hades’e baktı. Daha az önce yüzünü aydınla­
tan mutluluk birdenbire gitmişti. Artık endişeli görünüyordu,
kara kaşları ciddi gözlerinin üzerinde çatıldı.
“Neden kar yağıyor?” diye fısıldadı Persephone.
Hades ona baktığında gözleri dipsiz birer boşluktu. Kasvetli
bir ses tonuyla cevap verdi. “Bu, savaşın başlangıcı.”

435
YAZARIN NOTU

öncelikle siz harika okurlarıma TEŞEKKÜR EDİYORUM.


Her biriniz için teker teker şükrediyorum.
Karanlığın Dokunuşu sayesinde yüreğimden geçen kitabı
yazdım. Yıkımın Dokunuşu'nun da ondan faikı yok. Bu seriyi
yazmak, ilk kitabımı ya:'411 ak kadar zor ama YD’daki birkaç
şeye değinmek istediğimi biliyordum. Mesela Apollo ve âşık­
larıyla alakalı efsaneler gibi.
Birkaç efsaneye baktım ama Apollo x Daphne, Apollo x
Cassandra ve Apollo x Hyacinth’e değinmeye karar verdim.
Elbette bunlar en çok bilinenler ve ikisi, Apollo’nun âşıkları­
na karşı korkunç davranışlarım gerçekten sergileyen efsaneler.
Daphne’yi hiç durmadan takip ettiği için kız en sonunda bir
ağaca dönüştürülmek için yalvarmış ve Cassandra’yı da onun­
la yatmadığı için lanetlemiş. Bu modem bir sorun, o yüzden de
Persephone’nin bununla ilgilenmesini istedim.
Kullanmak istediğim diğer efsane de Apollo ve Marsyas
efsanesiydi; Apollo ve Pan ile ilgili yaygın ve benzer bir efsa­
ne. Marsyas, Apollo’ya müzik yarışmasında meydan okuyan
bir satyr'di. Bu efsanenin birkaç versiyonu var, ancak bunlar.

437
snryr’in ölümüyle sonuçlanıyor. Bunun önemli olduğunu dü­
şündüm; çünkü Apollo’nun ne kadar dengesiz olabileceğim
gösteriyor: antik zamanlara nasıl bağlı kaldığını ve modem
dünyayla nasıl çatıştığını.
Şimdi de Pirithous’la ilgili efsaneye değineceğim.
Mitolojide Pirithous ve Theseus’un kardeş olduklarını bili­
yorum. (Bana güvenin, Theseus geliyor * *
göz devirme
) ikisi
Zeus’un kızlarıyla evleneceklerine karar veriyor. Theseus, Tru-
valı Helen’i kaçırıyor (evet, asistan Helen, Truvalı Helen). Şey,
Pirithous da Persephone’yi istediğine karar veriyor. Onu kaçır­
ma niyetiyle ikisi birlikte yeraltına gidiyorlar. Yorulduklarında
dinlenmek için bir yere oturuyorlar ve bir daha ayağa kalkamı­
yorlar. Daha sonra Herkül, Theseus’u kurtarmaya geliyor ama
Pirithous arkada kalıyor. Bu efsaneyi eklemek istedim; çünkü
benim gözümde Pirithous sadece ürpertici bir hayrandı ve o
yüzden de modem dünyada tam olarak bunu yaptı.
Belki de çok fazla gerçek suç belgeseli izliyorumdur. Hah!
Son olarak da kitabın en yürek burkan kısmına değinmek
istiyorum: Lexa.
Bir karakter ya;'Ali aya başladığımda “olabilecek en kötü
şeyler” listesi yaparım.
ilk sırada Persephone’nin Lexa’yı kaybetmesi vardı ama
tanrıçanın, kendisine yakın birini kaybetmediği takdirde fani
kederini anlamasını hayal edemedim. Ayrıca Hades’in niçin
herkese yardım edemediğini anlaması için Lexa’yı en kötü
şekilde kaybetmesi gerekiyordu (yani Lexa’yı geri getirip acı
çektiğini görerek, sonra da Yeraltı Dünyası’nda onunla ilgili
hiçbir anısı olmaması gibi). Bu kayıp, Persephone’nin gelişim
süreci için çok önemli bir kısım; çünkü şu ana kadar Hades’i
çok yüzeysel olarak değerlendiriyordu. KD’nun sonuna geldi­
ğinde, ne kadar berbat olsa da kendi deneyimlerine göre konu­
şabiliyor.

438
Son olarak tüm bu seriyi ya:'/II amı sağlayan kıvılcımı söy­
lemem lazım: Hades’in kulübü, Iniguity.
Daha en başından şu notlan yazdım: Modem toplumdaki
tanrılar, Hades yeraltını yönetiyor: kumarhaneler, mafya...
Hades'in Yukan Dünya’da yönettiği dünyanın sadece yüzeyini
kazı sam da bunun Kötülüğün Dokunuşu'nda etkili olacağını
biliyorum.

439
YAZAR HAKKINDA
Scarlett St. Clair, muhteşem köpeğiyle birlikte Oklahoma’da
yaşamaktadır. Kütüphanecilik ve bilgi yönetimi alanında mas-
ter derecesi vardır. Yunan mitolojisine, cinayet, aşk ve sonraki
hayatla ilgili gizemlere takıntılıdır. Kitaplarla, tur tarihleriyle
ve içerikle ilgili bilgi almak için lütfen
www.scarlettstclair.com’u ziyaret edin.

You might also like